bölüm 1: endüstriyel ergonomi

Transkript

bölüm 1: endüstriyel ergonomi
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
1. ERGONOMİ ve TASARIM
1.1. GİRİŞ
İnsanoğlu sosyo-ekonomik sistemlerin işleyişinde önemli bir rol oynar. Örneğin, bugün
kullandığımız araç-gereç, makine, iş istasyonları ve nesnelerin bir çoğu insan yapısıdır. Aynı
zamanda insan, bunların direkt veya dolaylı olarak kullanıcısı durumundadır. Tarih boyunca
bu böyle olmakla birlikte, zamanla ihtiyaçların ve teknolojinin gelişmesi neticesinde, insan
yapısı ürünler, daha büyük oranda insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olmaya başlamıştır.
İnsan yapısı bu ürünler karmaşıklaştıkça, ürünlerin kullanımıyla ilgili sağlık ve verimlilik
sorunları dikkat çekmeye başlamıştır. Çalışma yerindeki prodüktivite, iş tatminsizliği, sağlık
ve güvenlik problemleri artıkça Ergonomiye olan ilgi de buna paralel olarak artmıştır.
Örneğin, Kore savaşı sırasında eğitim uçuşları esnasında ölen Amerikalı pilotların sayısının,
savaşta ölen pilotlardan daha fazla olduğunun görülmesi, dikkatleri pilot kabininin gösterge ve
kontrol kollarının tasarımına çevirmiştir.
Ergonomi insan, nesne ve sistem arasındaki etkileşim ile ilgilenen bir bilim dalıdır.
İnsanların işte, evde ve yaşamlarının her aşamasında kullandıkları sistem, alet, prosedür,
eylem ve hareketlerin tasarımıyla ilgilenir. Tasarımın amacı, sistem, ürün, iş ve çevrenin,
insanın fiziksel ve zihinsel kabiliyetlerine uygunluğunu sağlamaktır. Sistemin işleyişini
aksaksız sürdürebilmesi için, tamamlayıcı bir tedbir olarak, sistem kullanıcısının eğitilmesi
gerekir. Ancak ideal olan, sistemlerin özel eğitime gerek kalmayacak şekilde tasarlanmasıdır.
Ergonomi, anlayış olarak insanın doğasında olan bir kavram olduğundan dolayı tarih
boyunca insanın kullandığı kesme aletleri, testere, kazma vs. gibi aletler insanların rahat
kullanımına uygun şekilde tasarlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte yunanca ergo(iş) ve
nomos(kural,kanun) kelimelerinden türemiş olan Ergonomi sözcüğü, ilk olarak Wojciech
Jastrzebowski tarafından 1857’de kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın başında Ergonomi'nin
temel ilgi alanı, insanın işe adaptasyonunun sağlanması olduğundan, araştırmalar daha çok
işçilerin seçimi, sınıflandırılması ve eğitimi konularında yoğunlaşmıştır. Günümüzde ise,
geçmişte olduğu gibi, insanın işe adaptasyonu değil, işin insana adaptasyonu Ergonominin
temel felsefesi olmuştur.
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Avrupa’da, Ergonomi 1950’lerde endüstriyel uygulamalarla başlamış ve iş prosesleri ile
çalışma yerlerinin tasarımında, İş Fizyolojisi, Biyomekanik ve Antropometri bilim dallarından
yararlanmıştır. Amaç, çalışanların rahat ve huzuru ile imalatta verimliliği artırmaktı. Amerika
Birleşik Devletleri’nde ise, İnsan Faktörleri Mühendisliği (Human Factors Engineering), İnsan
Faktörleri (Human Factors) ve Mühendislik Psikolojisi (Engineering Psychology), İkinci
Dünya savaşı yıllarında askeri problemlere çözüm arama uygulamalarıyla gelişmişlerdir.
Burada insan faktörlerinin orijini, Deneysel Psikoloji ve Sistem Mühendisliğine
dayanmaktadır, amaç sistem performansını optimize etmektir.
İlgi Alanı
Web ve mobil
uygulama tasarımı
Otomasyon
tasarımı
Yazılım ve
teknoloji tasarımı
Bilgisayar
donanım tasarımı
Otomotiv ve end.
ürünler
Uzay araçları ve
cokcpit tasarımı
Çalışma yerleri ve iş
prosesleri
Askeri uygulamalar,
Cockpit tasarımı
Tecrübeye dayalı
tasarım
...
1940
1950
1960
1970
1980
1990
2000
2010 Yıllar
Şekil 1. Ergonomi’nin Tarihsel Gelişimi ve Değişen İlgi Alanı
1960’lı yıllardan sonra özellikle Amerika’da, Ergonomi askeri alana has bir bilim dalı
olmaktan çıkmış, uzay araçları, eczacılık, bilgisayar, otomobil ve diğer tüketim ürünleri
üzerinde de ergonomik araştırmalar yaygınlaşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda bilgisayar
teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak insan-bilgisayar etkileşimi üzerinde çalışmalar
yoğunlaştırılmıştır. Donanım ve yazılım tasarımının, insanın fiziksel ve bilişsel özelliklerine
uyumunun sağlanması bu çalışmaların temel ilgi odağı olmuştur. Bunun yanında ergonomik
2
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
dataların sistematik bir şekilde depolanması, yapılan ürün, iş yeri ve sistem tasarımlarının
bilgisayar ekranında simüle edilerek çeşitli analizlerin yapılması amacıyla çeşitli yazılımlar
geliştirilmiş ve Uzman Sistem uygulamaları ağırlık kazanmaya başlamıştır.
1.2. ERGONOMİ VE TASARIM
Bir çok bilim dalında olduğu gibi, Ergonomi de insan-nesne sistemlerini incelerken,
deneysel ve uygulamalı çalışmalarla ispatlanmış bir çok kabuller yapar. Örneğin, insan-nesne
sistemlerinin etkinliği, sistem içerisindeki insanın fonksiyonlarının etkinliği ile ilişkilendirilir.
İnsan, sistem içerisindeki fonksiyonlarını etkin bir şekilde icra edemezse, sistemin
performansı da olumsuz yönde etkilenir. Diğer bir kabul ise, insanın uygun bir şekilde motive
edildiği takdirde daha başarılı olacağı varsayımıdır. Tasarımcılar, insanı güdüleyen iş
çevresinin karakteristikleri üzerinde çalışmalı ve bunları insanın önemli roller üstlendiği
organizasyonlarda hayata geçirmelidirler. Ergonominin belki de en önemli kabulü, ekipman,
alet, makine ve çevresel koşulların insan performansını, dolayısıyla da insan-nesne sisteminin
performansını etkilediği kabulüdür. Bundan hareketle ürünler, aletler, makinalar, iş
istasyonları ve çalışma metotları, insan kabiliyetleri ve sınırları göz önünde bulundurularak
tasarlandıkları takdirde, sonuç tersi durumdan çok daha iyi olacaktır.
Tasarım ile Ergonomi ayrı iki disiplin olmalarına rağmen, bir bütünün iki parçası gibi
birbirlerini tamamlayıcı nitelikte işlev görürler. Ergonomi'yi, ürün, çalışma yeri ve sistemlerin
tasarımında insan odaklılığı esas aldığından, bir yaklaşım veya bir felsefe olarak görmek ve
insan için tasarım (design for people) olarak adlandırmak mümkündür.
1.2.1. ERGONOMİ
Basit olarak Ergonomiyi insan ile kullandığı nesne ve iş gördüğü çevre arasındaki
etkileşimi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlamak mümkündür.
Ergonomi;
-verimli, emniyetli, rahat ve etkin bir kullanım sağlamak amacıyla,
-alet, makine, sistem, görev, iş ve çevrenin en iyi şekilde tasarımı için,
-insan davranışı, kabiliyetleri, sınırları ve diğer karakteristikleri ile ilgili bilgileri
keşfeder ve uygular.
3
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Yukarıdaki tanımda dikkati çeken en önemli bir nokta, Ergonominin tasarım amaçlı
olduğu hususudur. Böylelikle Ergonomi, bu yönüyle yararlandığı diğer bilim dallarından
farklılık arz eder. Zira Antropoloji, Psikoloji, Sosyoloji ve Tıbbi Bilimler gibi bilim dalları
insan davranışını anlamaya ve bunun modelini kurmaya çalışırlar, bilgiyi tasarım amaçlı
olarak kullanmazlar.
Ergonomi'yi üç ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür. Temel ilgi alanı, amaçlar
ve yaklaşım:
İlgi alanı: İnsan ve onun ürün, nesne, sistem ve çevre ile olan etkileşimi.
Amaç
: İnsanın rahatlık, sağlık ve güvenliği ile birlikte sistemin performansını da
arttırmak.
Yaklaşım: Tasarımda insan karakreristiklerinin (yetenek ve sınırlarının) sistematik
kullanımı.
Ergonomi, yapılacak olan iş için, ürün-kullanıcı uyumunu mümkün olduğu kadar en üst
düzeyde gerçekleştirmektir. Aşağıdaki hususlar ise amaca ne denli ulaşıldığını ortaya koyar.
- Fonksiyonel etkinlik (verimlilik, iş performansı vs.)
- Kullanım rahatlığı
- Sağlık, güvenlik ve huzur
Şekil 2.’de Ergonomi ve amaçları şematik olarak gösterilmiştir. Şekilden de görüldüğü
gibi, Ergonomi, iş-çevre-ürün-insan arasındaki etkileşimi insan merkezli bir yaklaşımla ele
alır. Burada, insan-iş uyumu, büyük ölçüde fonksiyonel etkinlikle ilgili ölçüleri verirken,
insan-ürün uyumu kullanım kolaylığı ve rahatlıkla ilgili ölçülerin, insan-çevre uyumu ise
sağlık ve güvenlik ile ilgili ölçülerin ağırlıklı olarak tayin edicisi durumundadır.
Fonksiyonel etkinlik
İş
İnsan
Rahatlık ve
kullanım kolaylığı
Ürün
Çevre
Sağlık ve güvenlik
Şekil 2. Ergonomi’nin İlgi Alanı ve Amaçları
4
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
1.2.2. TASARIM
Tasarım, çok çeşitli alanlarda kullanıldığından, dolayısıyla çok geniş bir uygulama
alanına sahip olduğundan, tasarımın genel bir tanımını yapmak oldukça zordur. Bu zorluk,
tasarım alanlarının gruplandırılmasında da (endüstriyel tasarım, mühendislik tasarımı, mimari
tasarım v.b.) yaşanmaktadır. Tasarımı, yeni bir sistemin veya nesnenin icat edilmesi veya
geliştirilmesi olarak tanımlamak mümkündür. Ancak mühendislik tasarımı perspektifiyle
ele alındığında, tasarım, bir ürün veya sistem geliştirmek amacıyla yapılan ardışık karar
verme süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreçte bütün kararlar, tahmin veya değerlendirme
kriterine göre alınır ve süreç boyunca, mümkün olan en iyi kararların alınması hedeflenir. Bu
kararlar alınırken daha önceden belirlenmiş performans gereksinimleri ve kısıtlar dikkate
alınarak uygulanabilirlik üzerinde durulur. İhtiyaçların, performans gereksinimlerinin ve sınır
şartlarının belirlenmesi konuları, tasarım sürecinin ilk aşamalarında netliğe kavuşturulması
gereken hususlardır.
Tasarlanan ürün, süreç, çalışma yeri veya sistem ve bunların, temel teknik kavram,
prensip ve terminolojileri, genellikle tek bir kişinin başa çıkabileceği türden olmadığından,
tasarım grubunun kurulması ve iteratif bir çalışma metodunun takip edilmesi gerekmektedir.
Tasarım grubu teşkil edilirken tasarım sürecinde yapılması gereken işlerde uzman kişiler
seçilmelidir. Bu kişiler, alanlarında yeterli teknik bilgiye vakıf olmalarının yanı sıra, aynı
zamanda da takım çalışması ruhuna sahip olmaları ve grup elemanları arasında uyumun
sağlanabilmesi için beşeri ilişkiler açısından da iyi bir düzeyde olmaları gerekir. Tasarım
sürecinin aşamaları aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:
1. Problemin ayrıntılı bir şekilde tanımlanması (amaç, kısıtlar v.s.)
2. Alternatif çözüm önerilerinin ortaya konması, geliştirilmesi ve uygulanabilirliklerinin
araştırılması
3. Alternatifler arasından en iyisinin seçilmesi
4. Uygulama ve değerlendirme
5. Sürekli Geliştirme
5
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Yukarıda kısaca belirtilen tasarım aşamaları, aşağıdaki üç yardımcı fonksiyon ile
desteklenir:
1. Kontrol ve onaylama
2. Simülasyon ve modelleme
3. Veri ve bilgileri elde etme ve rahatlıkla kullanılabilir bir şekle dönüştürerek hazırlama
Bir tasarım sürecinin başarısı için, organizasyonun tüm öğeleri arasında ortak amaç ve
anlayışın olması gerekir. Bu hususta, özellikle yönetimin tasarım politikasının, başarıyı
yakalamadaki önemi açıktır. Bu meyanda özellikle organizasyonel düzeyde bilgi paylaşımı ve
organizasyonel öğrenme, bir kuruluşun tüm faaliyetlerinde olduğu gibi tasarım grubunun,
istenen yapıya kavuşturulmasında dikkate alınması gereken hususlardır. Böylelikle ergonomik
yaklaşımın tasarım sürecine entegrasyonu konusunda da önemli bir mesafe kat edilmiş olur.
Bir tasarım sürecinin arzu edilen neticeler vermesi, sürecin sağlam bir teorik alt
yapıya, stratejik metot ve tekniklere dayanması ile mümkündür. Bu bağlamda DFX
(Design For X) olarak adlandırılan çeşitli stratejiler geliştirilmiştir. Burada X, tasarım
sürecinde üzerinde odaklanan tasarım parametresini göstermektedir. Bu stratejilerden;
maliyeti esas alanı DFC (Design For Cost), üretimi esas alanı DFM (Design For
Manufacturing), montajı esas alanı DFA (Design For Assembly), kaliteyi esas alanı DFQ
(Design For Quality) olarak isimlendirilmektedir. Bu stratejilerin uygulama alanı işletmelerin
öncelik sırasına göre değişiklik arz etmektedir.
DFX stratejilerinin yanı sıra ve bunlardan daha da önemlisi DFH (Design For Human)
stratejisinin geliştirilmesi ve tasarım sürecinde, her halükârda birincil önemi haiz bir esas
olarak ele alınması zarureti gün geçtikçe artmaktadır. Tasarım, rekabetçi bir ortamda, insanın
özellik ve ihtiyaçları dikkate alınarak, teknik ve sosyal bilgilerin avantaja dönüştürülmesini
sağlayan stratejik bir silahtır. Bu silahın etkin kullanımı, Ergonomi'nin entegre edildiği iyi bir
tasarım stratejisi ile mümkündür. Tablo 1.’de aşamaları verilen böyle bir tasarım sürecinin
başarılı olabilmesi için aşağıdaki niteliklere sahip olması gerekmektedir:
-İş ve görevlerin açık bir şekilde izahı yapılmış olmalıdır.
-Tasarım süreci, sistemin işleyişini belirleyici nitelikteki elemanlar üzerinde
yoğunlaşmalıdır.
6
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
-Birbirleriyle ters orantılı olan amaç kriterleri (kalite-maliyet, esneklik-stabilite,
katılımcılık-kontrol vb.) optimize edilmelidir.
-Amaç, açık bir şekilde ifade edilmeli ve bu konuda, grup elemanları arasında ortak
anlayış ve uyum olmalıdır.
-Tüm aşamalar arasında sürekli bir geri besleme sağlanmalıdır.
-Değerlendirme, belirlenmiş amaç kriterlerine göre makro ve mikro seviyede
yapılmalıdır.
Tablo 1. Tasarım Sürecinin Aşamaları ve Gerçekleştirilen Faaliyetler
Aşamalar (5T)
Tanımlama
Tasarlama
Tatbikat
Takip
Tekamül
Gerçekleştirilen Faaliyetler
-Ürün/sistem fikri
-Beklenti ve ihtiyaçların açıklığa kavuşturulması
-Amaç ve kriterlerin belirlenmesi
-Kazanç/maliyet oranının tahmini
-Sistem gereksinim ve sınırlarının analizi
-Sistem öğe ve yapısının tanımlanması
-Alternatif çözümlerin önerilmesi ve değerlendirilmesi
-Sistem detaylarının belirlenmesi
-Sistemin test edilmesi veya pilot uygulama çalışması
-Sistemin son haliyle uygulamaya konması
-Karşılaşılan sorunlar
-Kullanıcı görüşleri
-Veri toplama
-Sistemin performansını hazırlık aşamasında belirtilen
kriterlere göre kontrol etme ve izleme
-İnsan-ürün, insan-organizasyon, insan-çevre etkileşimlerinin
geliştirilmesi
-İç ve dış etmenlere göre sistemin revize edilmesi
1.2.3. ERGONOMİK TASARIM SÜRECİ
Yunan mitolojisinde yer alan Procrustes’in demir bir yatağı vardı. Procrustes eline
geçirdiği yolcuları bu yatağa yatırıyor, eğer yolcu yatağın boyundan uzunsa, ayaklarını
keserek; kısa ise, vücudunu gerdirerek yolcunun boyunu, yatağın buyuna uyduruyordu.
Günümüzde gerek ürün ve iş yeri tasarımı ve gerekse iş tasarımında, Procrustes’in
yaklaşımıyla akraba sayılabilecek yaklaşımlarla karşılaşmak mümkündür.
Ülkemizde 452 çalışma yeri üzerinde yapılan bir çalışmada, çalışma yerlerinin
%53.9'unun ergonomik açıdan kötü durumda oldukları görülmüştür. Aynı araştırmada
7
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
ergonomik açıdan iyi tasarlanmış çalışma yerlerinin oranı sadece % 8.1 iken, orta derecede iyi
olan işletmelerin oranı % 38 olarak tespit edilmiştir. Bu da, ülkemizde, tasarım sürecinde
ergonomik veri/bilgi ve metotların göz ardı edildiğini göstermektedir.
Son zamanlara kadar ve halen bir çok kuruluşta, tasarım süreci, Ergonomi'nin entegre
edildiği bir çatı altında, rekabet gücünün artırılmasında bir araç olarak kullanılmaktan ziyade,
teknolojik gereksinimlerin öncelikli olarak ele alındığı teknoloji yönelimli bir yaklaşımla ele
alınmaktadır. Teknoloji yönelimli yaklaşımda temel amaç, sistemin işlevselliğinin ve kârının,
maliyete oranını maksimize etmektir. Bunun için de esas üzerinde durulan nokta, sistemin
teknik özelliği ve teknik işlevselliği olmaktadır. Böylece potansiyel kullanıcıların
karakteristikleri, gereksinimleri ve beklentileri, çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bunun
uzun vadedeki maliyetini (pazar kaybı, rekabet gücünün azalması, ergonomik faktörlerin göz
ardı edilmesinden kaynaklanan hataların düzeltilmesinin, çok masraflı ve zaman alıcı olması
v.s.) gören kuruluşlar, insan odaklı tasarım yaklaşımını benimsemeye başlamışlardır.
Tasarımı yapılan bir sistemin optimizasyonu, ilk aşamalardan itibaren ergonomik kriter
ve verilerin, tasarımın tüm aşamalarına, sistematik bir şekilde entegrasyonu ile mümkündür.
Ergonomi uzmanları, tasarım prosesinde genel olarak aşağıdaki işlerin yapılmasından
sorumludurlar:
- Sistemin bütünlüğü içerisinde kullanıcının özelliklerini, gereksinimlerini ve işlevini
belirleyerek analiz etmek.
- Alternatif tasarım seçeneklerinin önermek ve değerlendirmek.
- Prototip tasarımın veya uygulamaya konan tasarımın öğelerini ergonomik açıdan
değerlendirmek ve geliştirmek.
Ergonomi uzmanı bu işleri yaparken, tasarlanan sistemle ilgili bilgi ve verilerin,
tasarımcıya, rahatlıkla kullanabileceği şekilde sunulmasını da sağlamalıdır. Tasarımcının,
ergonomik yöntem ve tekniklere yeterince vakıf olmaması durumunda çeşitli iletişim
problemleri meydana gelebilmektedir.
Ergonomistin tasarım sürecindeki görevlerini biraz daha spesifikleştirirsek, bunları
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
- Potansiyel kullanıcı popülasyonlarının karakterize edilmesi. (kabiliyetler, özellikler,
gereksinimler v.s.)
- Sınır şartlarının tespiti.
- İş çevresinin tanımlanması. (fiziksel, bilişsel, organizasyonel, sosyal v.s.)
8
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
- Kullanıcı veya donanım/yazılım tarafından yapılacak işlerin tanımlanması ve analizi.
- Kullanıcının uzmanlık seviyesine göre sistemin yapılandırılması ve yardımcı
materyallerin tasarımı.
Tablo 2.'de Ergonomi'nin tasarımdaki yeri, tasarım safhalarına göre yaptığı işler ve
kullandığı metotlar gösterilmiştir.
Tablo 2. Ergonomi’nin Tasarım Sürecindeki Görevleri ve Kullandığı Metotlar
Aşamalar
Ergonomi'nin Görevi
Kullanılan Metot
(5T)
Tanımlama
Kullanıcı grubunun tanımlanması ve
Ergonomik tasarım
analizi
kılavuzları
Tasarlama
Sistemin öğelerinin belirlenmesi ve
Ergonomik tasarım
kullanıcının görevlerinin tanımlanması
kılavuzları
Tatbikat
Kullanıcı ile uyumsuzlukların tespiti ve
Lab. çalışmaları
düzeltilmesi
Kullanıcı testleri
Takip
Sistemin kalitesinin ergonomik açıdan
Alan çalışmaları
izlenmesi ve veri/bilgi toplama
Kullanıcı testleri
Sistemin, kullanıcı açısından performansını
ölçme ve değerlendirme
Tekamül
Sistemin kullanıcı uyumunun ve
Kullanıcı testleri
performansının geliştirilmesi
Alan çalışmaları
Lab. çalışmaları
Bir sistemin kalitesinin, ergonomik açıdan değerlendirilmesi, aşağıdaki yöntemlerden
bir veya bir kaçı ile yapılabilir:
- Bilimsel kılavuzlara dayanılarak hazırlanan kontrol listeleri
- Performans ölçümleri (zaman, hata v.s.)
- Fizyolojik ölçümler (nabız atışı, O2 tüketimi v.s.)
- Psikometrik değerlendirmeler (kabul edilebilirlik oranı v.s.)
- Davranışsal gözlemler (video kaydı v.s.)
- Kullanıcı görüşleri (görüşmeler, anketler v.s.)
Ergonomi'nin, disiplinler arası bir bilim oluşu ve farklı disiplinlerin bilgi ve
yöntemlerini kullanması, bu disiplinler ile disiplinler arası karaktere sahip olan tasarım
arasında bir köprü vazifesi üstlenmesine sebep olmuştur. Bir tasarımın başarısı, bu köprünün
sağlamlık derecesi ile doğru orantılıdır. Bu köprünün sağlam bir şekilde kurulabilmesi ise,
9
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
tasarım sürecinin sorumluluğunu üstlenen tasarımcının, temel ergonomi bilgisine sahip
olmasını gerektirir.
Tasarım süreci geçmiş bilgilerin (retrospective) yanı sıra geleceğe yönelik (prospective)
bilgilerin de kullanılmasını gerektirir. Tasarımda kullanılacak geçmişe ait bilgiler, tutulan
kayıtlardan, geleceğe yönelik bilgiler ise, ergonomik verilerden veya ergonomik testlerden
elde edilebilmektedir. Tek başına bir tasarımcı, ergonomik verilerin ergonomik bilgilere
dönüştürülmesinde çeşitli zorluklarla karşılaşır. Bundan dolayı bir ergonomist ile işbirliği
yapmak şarttır. Bu zorlukların başlıca sebepleri ise şunlardır (Şekil 3):
- Tasarım eğitimi veren okullarda yetersiz ergonomi eğitimi
- Tasarım ile Ergonomi arasında terminolojik farklılıklardan kaynaklanan dil engeli
- İnsan yapısının karmaşıklığı
- Metodoloji eksikliğine bağlı olarak tasarım prosesinin karmaşıklığı
- Ergonomik veri ve bilgilerin elde edilmesindeki zorluklar
- Ergonomik araştırmaların kısa vadedeki maliyeti
Bu güçlüklerin üstesinden gelebilmek ve Ergonomi ile tasarım açısından pratik bir
çözüm bulmak oldukça zordur. Ancak, bu güçlükleri minimize edebilmek için, eğitim ile
başlayan, tasarım yönetimi ile devam eden ve ergonomik bir model ile sona eren makro
düzeyde bir yaklaşıma gereksinim vardır.
Ergonomik Verilerin
Ergonomik Bilgilere
Dönüştürülmesindeki Zorluklar
Yetersiz
Ergonomi
Eğitimi
Dil
Engeli
İnsan
Yapısının
Karmaşıklığı
Tasarım
Prosesinin
Karmaşıklığı
Bilgilerin Elde
Edilmesindeki
Zorluklar
Ergonominin
Kısa Vadedeki
Maliyeti
Şekil 3. Ergonomik Verilerin Ergonomik Bilgilere Dönüştürülmesinde Zorluklar
Kullanıcı özellikleri
Orta/uzun vadeli başarı
Kullanıcı ihtiyaçları
İnsan-sistem uyumu
Geçmişe ait veriler
İnsan
Performans artışı
Standart ve kanunlar
Yüksek iç/dış motivasyon
Yönetim politikası
Yüksek emniyet
10
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 4. Ergonomik Tasarım Sürecinin Girdi-Çıktıları
İnsanın, fiziksel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve kültürel yapısıyla kompleks bir varlık
olması, ihtiyaç ve beklentilerinin sürekli değişmesi, ergonomik tasarım çalışmalarının,
süreklilik arzetmesini ve Sürekli İyileştirme (Continuous Improvement) felsefesine paralel
olarak yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu noktadan hareketle, Şekil 4.’te ergonomik
tasarım süreci döngü şeklinde sembolize edilmiş ve girdi-çıktıları gösterilmiştir. Bu döngüde,
tasarım sürecinin tüm aşamalarında insan odaklılık esas olduğundan, insan/kullanıcı,
döngünün merkezinde gösterilmiştir. Tasarım sürecinin bütün aşamalarında, kullanıcıların
direkt veya dolaylı katılımı söz konusudur. Bu durum kullanıcılarda yüksek iç/dış
motivasyona sebep olmak suretiyle verimlilik artışına neden olur.
1.2.4. ERGONOMİYE BİR SİSTEM YAKLAŞIMI
Günümüzde en fazla kullanım alanı bulmuş sözcüklerden biri, sistem sözcüğüdür. Öyle
ki, sistem sözcüğüne her yerde ve her zaman rastlayabileceğimizi söylemek hiç de abartma
olmayacaktır. Gerek günlük konuşmalarda, gerekse çeşitli toplantılarda bu kelime çok
kullanılmaktadır. Ancak bu denli yaygın ve farklı kullanıma rağmen, bazı ortak noktalardan
yola çıkarak sistemi, aralarında bir ilişkiler kümesi sergileyen, karşılıklı etkileşim içerisinde
belli bir amaca yönelmiş öğeler topluluğu olarak tanımlamak mümkündür. Buna göre;
- Sistem, öğelerden oluşur.
- Öğeler arasında ilişkiler vardır.
- Sistemin belli amacı vardır.
Ergonomi'de de temel kavramlardan birisi sistem kavramıdır. Ergonomik açıdan bir
sistem, tek başlarına elde edemeyecekleri belli amaçlara ulaşabilmek için bir araya gelmiş
karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan insan, makine ve diğer öğelerden oluşur. Ergonomide
sistem yaklaşımı, amacın tanımlanarak analiz edilmesinde, amaca ulaşabilmek için
gereksinimlerin tespit edilerek derecelendirilmesinde ve amaca etkin bir şekilde ulaşılmasını
sağlayacak iyi koordine edilmiş bir sistemin kurulmasında çok önemli rol oynar.
11
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 5. Ergonomi'ye bir sistem yaklaşımını (çevre-operatör-makine) göstermektedir. Bu
sistem, Ergonomi'nin iki ana kolu olan makine/ürün tasarımının yanı sıra çalışma
sistemlerinin tasarımında da rahatlıkla uygulanabilir. Operatör, sistemin orijini durumundadır.
Çevreden gelen görsel ve işitsel sinyalleri algılayarak, veriyi işlemden geçirip karar verir ve
sinyale cevap olarak bir çıktı üretir. Operatörün tecrübesiz olduğu bir işte algılama, bilgi
işleme ve karar verme prosesleri yavaş işler. Rutin işlerde ise bu işlemler otomatiğe yakın bir
hızlılıkla gerçekleşir. Cevap, bir makine veya aleti sözlü veya elle kontrol şeklinde cereyan
eder. Burada iş performansını etkileyen yetenek, deneyim, cinsiyet, motivasyon, yaş gibi
modülasyon değişkenleri bulunur. Stres de algılama, karar verme ve kontrol etme aşamalarını
etkileyen önemli bir değişkendir.
ÇEVRE
ORGANİZASYON
 İletişim
 Sorumluluk
 Eğitim
 İş arkadaşları
GÖREV
 İçerik
 Dağılım
 Geri-besleme
OPERATÖR
MODÜLASYON DEĞİŞKENLERİ
Yetenek, cinsiyet, yaş, motivasyon,...
Algılama
- Görsel
- İşitsel
Bilgi
işleme
FİZİKSEL
ÇEVRE
 Gürültü
 İklim
 Aydınlatma
 Çalışma alanı
Performans
gereksinimleri
MAKİNA
Karar
verme
Cevap
- Elle
- Sözlü
Kontroller
 Aletler
 Düğmeler
Göstergeler
 Görsel
 İşitsel
Stres
- Zaman
- Bilgi
Performans
yetenekleri
Performans
sınırları
ÖZELLİKLER
 Otomasyon
 Bilgisayar
 Diğer tasarım
değişkenleri
Performans
yeterlilikleri
Pozitif Sonuçlar:
Verimlilik, zaman,
kalite, subjektif ölçüler
Negatif Sonuçlar:Hatalar,
kazalar, yaralanmalar, fizyolojik
stres, subjektif ölçüler
Şekil 5. Ergonomiye Bir Sistem Yaklaşımı
Bu sistem yaklaşımında çevre, işin gerçekleştirildiği ortamın yanı sıra işin kendisini de
kapsamaktadır. İşin içeriği, tasarımı ve görev dağılımı organizasyonlar tarafından
12
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
belirlendiğinden, organizasyonel konular da burada önemli bir yer tutar. Operatör, çeşitli
kaynaklardan (iş performansı, iş arkadaşları, yönetim vb.) geri-besleme alır.
Operatörün
performans
kabiliyetleri,
makinanın
performans
yeterlilikleriyle
karşılaştırılır. Amaç, makinayı iş performansını maksimize edecek şekilde tasarlamaktır.
İyi tasarlanmış kontrol ve göstergeler, insanın rahat kullanımını sağlamakla beraber, iş
performansını da iyileştirirler. Eğer insanın performans kabiliyetleri makinanın
performans yeterliliklerinden büyükse, makinanın tasarımı geliştirilmeye çalışılmalıdır.
Sistemin emniyet durumu, çevrenin performans gereksinimleri ile operatörün
performans
sınırları
karşılaştırılarak
ölçülebilir.
Eğer
çevrenin
performans
gereksinimleri operatörün performans sınırları dışında kalıyorsa hata yapma ve
yaralanma riski fazla demektir. Bu durumda daha güvenli çevre koşulları
tasarlanmalıdır. Makine-çevre alt-sistemlerinde aşağıdaki hususlar geliştirilebilir:
-Bilginin algılandığı göstergeler (görsel, işitsel)
-İşçi ve makine arasında uygun iş bölümü
-Ortam koşullarının (gürültü, iklim, aydınlatma) optimizasyonu
-İş gücü yeterliliği, yetki ve sorumluluk dağıtımı, iletişim ve koordinasyon sistemlerinin
tasarımı gibi organizasyonel parametreler.
1.3. ERGONOMİDE KULLANILAN MODELLER
Modelleme, farklı öğeler arasındaki ilişkilerin tanımlanmasında kullanılan bir
yöntemdir. Modeller, kullanıldıkları alanlara göre değişik şekillerde tanımlanabilirler. Ürün
tasarımında, model, bir nesnenin bütün özelliklerini bünyesinde barındıran bir kopyası olarak
tanımlanırken,
Ergonomi'de
ise
model,
ekipmanların,
olayların,
işin
ve
işin
gerçekleştirilmesinin sembolik temsili olarak tanımlanabilir. Model, bir teori değildir.
Teorinin amacı, farklı unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri tanımlamaktır. Modelin esas
amacı ise unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri kullanarak, modelin değişkenlerindeki
değişikliklerin etkilerini tahmin ve kontrol etmektir. Modeller, genellikle yeni bir sistemin
geliştirilmesinde kullanılırlar ve sistemin geliştirilme aşamalarını belirterek, kılavuz görevi
görürler.
13
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Ergonomi'de kullanılan modeller de, Ergonomi'nin kullanıldığı alana göre çeşitli
farklılıklar arz ederler. Ürün tasarımı, iş tasarımı, işyeri tasarımı v.b. alanlarda kullanılan
modellerin her biri diğerinden farklı olabilmektedir. Ergonomi'de kullanılan modelleri,
1. Uygulama-yönelimli modeller,
2. Sonuç-yönelimli modeller,
3. İnsan modelleri
3.1. Fiziksel Modeller
3.1.1. Antropometrik modeller
3.1.2. Biyomekanik modeller
3.1.3. Arayüz modelleri
3.2. Bilişsel Modeller
4. Tasarım süreç modelleri
olmak dört grup altında toplamak mümkündür. Bu modeller ile ilgili ayrıntılı bilgiler aşağıda
kısaca verilmiştir.
1.3.1. UYGULAMA YÖNELİMLİ MODELLER
Uygulama yönelimli modeller, insan ile yaptığı iş, kullandığı makine ve bulunduğu
çevre arasındaki etkileşimi incelerler. Ergonomi biliminin ilk yıllarından itibaren bu tip
modeller geliştirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Bu modeller, başlangıçta mikro düzeyde
(insan-makine arayüzü tasarımında) kullanılırken Organizasyonel Ergonominin gelişmesiyle
insan-organizasyon, insan-dış çevre etkileşimi gibi makro düzeylerde de uygulama alanı
bulmuştur. Kullanıcı ile sistemin girdi-çıktı karakteristiklerini içerirler ve kapalı çevrim
sistemi şeklindedirler. Bu modellerin asıl amacı, sistemin tüm muhtemel etkileşimlerini
(insan-makine, insan-iş, insan-çevre, insan-organizasyon, insan-insan v.s.) inceleyip, bu
öğeler arasındaki uyumluluğu maksimum düzeyde gerçekleştirerek insanın rahat
çalışmasını sağlamak ve sistemin etkinliğini artırmaktır.
Şekil 5’teki model bu tip modellere örnek olarak gösterilebilir.
1.3.2. SONUÇ YÖNELİMLİ MODELLER
14
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Bu modellerde, daha ziyade, Ergonomi'nin uygulanmasıyla elde edilmek istenen
sonuçlar üzerinde durulur. Bu modellere göre bir işin, çalışma yerinin, sistemin veya ürünün,
güvenli, etkin, rahat, tatmin edici olması v.b. kriterlere göre tasarımı ve değerlendirilmesi söz
konusudur. Kullanıcının rahatı ve performansı, önceden belirlenmiş amaç ve kriterler
açısından ölçülür ve kabul edilebilir seviyede olup olmadığı saptanır. Elde edilen bulgular
daha sonraki iyileştirmelerde kullanılır.
Üzerinde çalışılan sistemin çıktıları üzerine çok sayıda parametre etki ediyorsa, sonuç
yönelimli modellerin kullanılmasında çeşitli güçlüklerle karşılaşılır. Bu güçlüğün üstesinden
gelebilmek için, sistemin işleyişini etkileyen tüm faktörler belirlenerek analiz edilmeli ve
model, bazı faktörler göz ardı edilerek dikkatli bir şekilde formülize edilmelidir. Böylelikle
beklenmeyen sonuçların elde edilmesi önlenmiş olur.
Şekil 6.'da iş tasarımında Ergonomi'nin kullanılmasını gösteren sonuç yönelimli bir
model görülmektedir. Şekilden görüldüğü gibi, dört faktör, çalışanın sağlığını ve
performansını, direkt veya çalışanın bu faktörleri algılayış tavrına göre, dolaylı olarak
etkilemektedir. Çalışanın sağlığı ve performansı, iş sisteminin arzu edilen seviyede olup
olmadığını gösterir ve subjektif veya objektif yöntemlerle ölçülebilir.
Objektif ölçme
İşin içeriği
Çalışanın sağlığı
Çalışma yeri ve çevre
Tavırlar
Organizasyonuny
aşayabilirliği
(kişisel
farklılıklar)
Teknoloji
Çalışanın performansı
Prosedürler
Subjektif ölçme
Şekil 6. Çalışma Sisteminin Tasarımında Sonuç Yönelimli Bir Model
1.3.3. İNSAN MODELLERİ
15
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Ergonomi'de insan modelleri, insanların, çeşitli ortam ve şartlardaki davranışlarını (hız,
doğruluk, kaza sıklığı, potansiyel tehlikeler, verimlilik v.b.) incelerler. Bu modellerde,
insanın, çalışma ortamındaki fiziksel ve bilişsel performansı incelenirken, kullanıcı ile sistem
arasındaki etkileşim genellikle mikro seviyede ele alınır.
Bu modeller, insanın çalışma ortamındaki performansını göstermenin yanı sıra, insan ile
ilgili bilgi ve verilerin, alternatif tasarım seçeneklerinin geliştirilmesinde kullanılmasını da
sağlarlar. Bu modelleri fiziksel ve bilişsel modeller olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
1.3.3.1. FİZİKSEL MODELLER
Fiziksel modeller, insanın statik ve dinamik antropometrik ölçüleri, çalışma postür
(duruş) analizi, vücudun çeşitli organlarında meydana gelen gerilmeleri inceleyerek, insanın
bu fiziksel özelliklerinin, insan-sistem arayüzü tasarımında kullanılmasını sağlar. Büyük
oranda Antropometri, Fizyoloji ve Mühendislik bilimlerinden faydalanan bu modeller,
antropometrik modeller, biyomekanik modeller ve arayüz modelleri olmak üzere üç gruba
ayrılabilirler.
Antropometrik modeller: Bu modeller, insanın, antropometrik ölçülerini, statik ve
dinamik çalışma pozisyonlarını dikkate alarak, uzanma, duruş, eğilme ve boşluk mesafesi gibi
insanın rahat çalışabilmesi için gerekli olan fiziksel alanların hesaplanmasında kullanılırlar.
Başlangıçta, ölçüler tablo ve diyagramlar aracılığıyla kullanılırken, günümüzde bu iş için
CAD ortamında çalışan özel bilgisayar yazılımları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bilgisayar
yazılımları kullanılarak ekranda simülasyon yapmak suretiyle görüş alanı, çalışma alanı,
uzanma ve boşluk mesafeleri gibi değişkenler rahatlıkla değiştirilebilir. Farklı ölçülere sahip
popülasyonların ölçüleri bilgisayara girilmek suretiyle veya yazılımdaki veri tabanı
kullanılarak ekrandaki insan modelinin ölçüleri de değiştirilebilir. Böylelikle bir tasarım
yapılırken, antropometrik verilerin, tasarımın ilk aşamalarında kullanılması ve tasarımın
simüle edilerek test edilmesi sağlanmış olur. Şekil 7.'de Chrysler firması tarafından, arabaların
iç tasarımında kullanılmak üzere geliştirilen CYBERMAN adlı, CAD sistemi ile tasarlanmış
insan modeli görülmektedir.
16
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 7. CYBERMAN
Biyomekanik modeller: Biyomekanik modeller, iş ortamında, insan vücudunun çeşitli
organlarının hareketini ve bu organların maruz kaldığı gerilmeleri inceleyerek, insan
vücudunun, duruş, güç ve hareketinin sınırlarını tespit eder ve tasarım amaçlı olarak kullanır.
Bilgisayarın yaygınlaşmasıyla el, ayak, sırt, boyun v.b. insan vücudunun organları üzerindeki
biyomekanik analizler de bilgisayar ortamında yapılmaya başlanmıştır.
17
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 8. SAMMIE İle Yapılan Kompleks Bir İnsan-Araba Arayüzü Modeli
Arayüz modelleri: Arayüz modelleri, antropometrik ve biyomekanik modellerin her
ikisinin işlevlerini yapabilen modellerdir. Bu modeller özellikle spesifik tasarımlar için
geliştirilirler. Bunun yanında geniş bir uygulama alanına sahip modeller de bulunmaktadır.
Bunlardan en yaygın olarak bilinen SAMMIE (System for Aiding Man-Machine Interaction
Evaluation), Nottingham Üniversitesi tarafından yazılmış ve daha sonraları Loughborough
University of Technology tarafından geliştirilmiştir. Bu program interaktif yapıda 3 boyutlu
bir insan modelidir. Bu program ile uzanma mesafeleri, görüş testleri, postür analizleri ve
biyomekanik analizler yapılabilmektedir.
1.3.3.2. BİLİŞSEL MODELLER
Bilgi teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve çalışma sistemlerinin karmaşıklaşması,
insanın, bilgiyi algılama, karar verme ve problem çözme gibi bilişsel özellikleri üzerinde
çalışılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bilişsel modeller, tasarım prosesinde direkt olarak
kullanılmaz. Ancak çeşitli alanlarda uygulamaya yönelik olarak tasarım kılavuzlarının
18
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
hazırlanmasında ve problemlerin formülasyonunda kullanılırlar. İnsanın bilgi işleme sürecini
gösteren bir model, Şekil 9.'da gösterilmiştir.
Dikkat / Motivasyon
Bilgi
Duyu
organı
Algılama
Kısa süreli
hafıza
Cevabın
seçilmesi
Cevabın
kontrolü
Hareket
Çıktı
Kalıcı hafıza
Şekil 9. Bilgi İşleme Sürecinin Aşamaları
1.3.4. TASARIM SÜREÇ MODELLERİ
Tasarım süreç modelleri, tasarım sürecinin aşamalarını ve hangi aşamada ne tür
ergonomik bilgi/veri ve metotların kullanıldığını gösteren modellerdir. Ergonomi tasarım
amaçlı bir bilim dalı olduğundan, ergonomik veri/bilgi ve metotların, tasarımın ilgili
aşamalarına sağlıklı bir şekilde entegre edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bir çok çalışma
yapılmış ve bir çok bilim adamı ergonomik tasarım modelleri geliştirmiştir. Ancak bu
modellerin ortak bir özelliği, genel ve basit olmalarıdır. Spesifik alanlarda geliştirilen
modeller ise, Ergonomi'nin tasarım prosesindeki rolü ve sunduğu verilerin, hangi aşamalarda
ve nasıl kullanılacağı ile ilgili yeterince uygulanabilir değildir. Bundan dolayı spesifik
alanlarda daha uygulanabilir tasarım modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan sınıflandırmaya göre, modelleri kesin sınırlarla birbirlerinden ayırmak
mümkün değildir. Zira bir model, aynı anda birden fazla modeli kapsayabilir veya birden fazla
sınıfın bazı özelliklerine sahip olabilir. Bu tip modellere kompozit model denir.
19
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
2. FİZİKSEL ERGONOMİ
Fiziksel Ergonomi (Physical Ergonomics)
-Fziksel çevrenin tasarımı (gürültü,aydınlatma,havalandırma vs.)
-Sağlık ve güvenlik tasarımı (yaralanma riski,kontrolü,elle taşıma ve koruyucu araçgereç)
-Performans modelleme
-Vücut konumunun incelenmesi
-Uzanma mesafesi
-Mühendislik antropometrisi
-Robotlu sistemlerde insan
-Ekran önü çalışmasının tasarımı
GÜRÜLTÜ
Sesin Oluşumu
Genel olarak maddenin titreşimi ve bu titreşimin hava, su gibi bir ortam aracılığı ile
kulağa iletilmesi ses, hoşa gitmeyen ve rahatsız edici sesler gürültü olarak tanımlanır. Sağlıklı
bir insan kulağı frekansı 16 ile 16 000 (20 000) Hz arasında olan değişiklikleri ses olarak
algılayabilir. Bu aralığın altındaki titreşimler infarasound; üstündeki titreşimler ise ultrasound
olarak tanımlanır.
Ses Şiddeti
Duyma organı kulak ses dalgalarının hava basıncında meydana getirdikleri basınç
değişimlerini statik atmosfer basıncının yaklaşık 10-9 katından başlayıp 10-3 katına kadar
olanını algılayabilir. Kulağa gelen 1 kHz frekansa sahip ses dalgalarının, kulak tarafından
algılanabilmesi için basıncı en az 0,00002 N/m2 olmalıdır. Bu sınır po duyma eşiği olarak
tanımlanır.Basınç arttıkça algılanan ses şiddeti de artar.
(0,00002 N/m 2 =2.10-5 Pa =2.10-10 bar = 2.10 -4 ubar) İnsan kulağı, basıncı duyma eşiği
0,0002 N/m2 den 20 N/m2 ye kadar olan hava dalgalarını çeşitli düzeyde ses olarak algılar,
basınç daha da arttıkça kulakta basınçla birlikte gittikçe artan, rahatsız edici bir ağrı da
duyulmaya başlanır.
Ses şiddeti Lp hesaplanırken; ölçülen ses basıncı p, duyma eşiği basıncı po ‘a
bölünüp,kareleri alınmış ve elde edilen değerin logaritması alınmıştır. Ancak elde edilen
değerin birimi çok büyük olduğundan sonuç 10 ile çarpılarak değerlendirilmiş, birimine de
Latince decem = onda bir kelimesinin ve telefonun mucidi Graham Bell’in adının
birleştirilmesinden türetilen dB (desibel) denmiştir.
Lp =10 log (p2 /po2 )dB =20 log (p / po) dB
Ses dalgalarının Pascal =N / m2 cinsinden basınçları ve duyma eşiğine oranlanması ve
logaritmalarının alınmasıyla elde edilen dB cinsinden düzeyleri ve göreceli ses şiddetleri
Tablo 1‘de karşılaştırmalı olarak görülmektedir. Ses yoğunluğu ( I ), bir sesin duyma
20
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
eşiğindeki sese göre kaç kat “yüksek” olduğunu gösterir. Tablo 2.’de ise çeşitli seslerin ses
düzeyleri verilmiştir.
Tablo 1. Ses dalgalarının basıncı, yoğunluğu, göreceli şiddeti ve ses düzeyleri
Ses basıncı Ses yoğunluğu
[Pa]
[W/m²]
20
2
0,2
0,02
0,002
0,0002
0,00002
100
10-1
10-2
10-3
10-4
10-5
10-6
10-7
10-8
10-9
10-10
10-11
10-12
Göreceli ses şiddeti
1 000 000 000 000
(1012)
100 000 000 000
(1011)
10 000 000 000
(1010)
1 000 000 000 (109 )
100 000 000 (108 )
10 000 000 (107 )
1 000 000 (106 )
100 000 (105 )
10 000 (104 )
1 000 (103 )
100 (102 )
10 (101 )
1 (100 )
Tablo 2. Çeşitli Seslerin dB cinsinden değerleri
Yakında patlayan bomba (Kulakta ani hasar)
Pervaneli uçak
5 m
Pnömatik çekiç
1 m
Otomobil klaksonu
5 m
Kamyon
5 m
Gürültü üst sınırı
Çok açılmış radyo
Normal konuşma
1 m
Otomobil
10 m
Sakin akan nehir
Trafiksiz sakin mahalle
Sakin bahçe, yaprak hışırtısı
Cep saati, tık-tık’lar
Tam algılanamayan ses
Kesin sessizlik
Ses düzeyi Ses düzeyi
[Bell]
[desibel]
12
11
10
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
120
110
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
160 dB
130 dB
120 dB
100 dB
90 dB
85 dB
80 dB
70 dB
60 dB
50 dB
40 dB
30 dB
20 dB
10 dB
0 dB
Şiddet ve frekans
Kulağın duyduğu frekans bölgesi,en küçük frekans 16 Hz ‘den başlayarak birbirinin iki
katı olan bölgelere bölünürse on bölge elde edilir:
21
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
16;32;64;125;250;500;1000;2000;4000;8000;16000 Hz.
Her bir bölgeye 1 oktav denilir. Bu tanımlamayla duyulabilen ses aralığı da 10 oktavdır.
Frekans iki katına çıkınca ses de iki kat incelir. Kadın sesi erkek sesinden ortalama bir oktav
daha incedir. Makine sesleri elbette makinenin cinsine bağlıdır, genelde makine gürültüleri
çok alçak frekanslardan başlayıp 500 Hz civarında sona erer. Fren sesi, jet motoru veya
kereste işlerken kullanılan dairesel testerenin sesleri bu sınırın üstündedir.
Şekil 1. Ses düzeyi L ve ses basıncı arasındaki ilişki
Şekil 2. Ses düzeyi ve ses yoğunluğu I arasındaki ilişki
Bir dizi deneyler sonucunda,1000 Hz frekansta duyma eşiği po ‘dan daha büyük ses
basınç düzeylerine ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Bundan, ses duyma eşiğinin frekansa bağlı
bir değer olduğu, bir tek dB değeri vermekle eşiğin ifade edilemeyeceği anlaşılır. Örneğin
1000 Hz’ de sesin duyma eşiği 0,00002 Pa iken 125 Hz ‘de 0,0002 pa’dır; yani 125 Hz’deki
22
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
sesi duyabilmek için 1000 Hz’deki sesi duymak için gerekli olan basıncın çok daha fazlasına,
10 katına gereksinim vardır.
Gürültüyü ölçme ve değerlendirme
Sesin şiddetini ölçmeye yarayan cihazlara sesölçer veya sonometre denilmektedir.
Sesölçerlerde genellikle A, B ve C olmak üzere 3 filtre mevcut olup sesin şiddetinin frekans,
yoğunluk, basınç gibi parametreleri baz alarak ölçüm yaparlar.
Kulak duyarlılığının frekansa göre değişkenlik göstermesi nedeniyle, desibel değeri
gürültünün insan kulağına olan etkisini ölçmekte yeterli olmamaktadır., Bu nedenle
Ergonomide kulağın duyarlılığını esas alarak frekansa göre ölçüm yapan dB(A) değerleri
kullanılır.
Birden fazla kaynaktan gelen sesin etkisi
Ortamda birden fazla ses kaynağı varsa bu kaynaklardan gelen seslerin düzeyleri
logaritmik değerlerle ifade edildiği için, toplam düzeylerinin bulunmasında da logaritmik
hesap kuralları uygulanır.
Örnek 1.
Bir atölyedeki torna tezgahının ses düzeyi 70 dB’dir.Bu tezgahın hemen yanına aynı
tezgahtan bir tane daha yerleştirilip,ikisi birlikte çalıştırılınca toplam ses düzeyi ne kadar olur?
Şekil 2’ye göre 70 dB ses düzeyinin ölçüldüğü noktada ses enerji yoğunluğu 10-5 W/m2
Ölçüm noktasına makinaların mesafesinin farklı olabileceğini, bu farktan dolayı enerjide
azalma olabileceğini ihmal edersek, iki tezgah birlikte çalışırken ses enerji yoğunluğu iki kata
çıkacak ve 2.10 -5 W/m2 olacaktır.Aynı diyagrama bakarak 2.10 -5 W/m2 ses enerji
yoğunluğuna karşı gelen ses şiddetinin 73 dB olduğunu okuruz.
Ancak bazı özel durumlara da dikkat etmek gerekir. Atölyede,bazı yönlerde iki
tezgahtan yayılan ses dalgalarında,aynı frekanslı dalgalardan tesadüfen öyle çakışanlar olabilir
ki,o noktada basınç iki kata çıkabilir.70 dB’e karşı gelen basınç 0,065 N/m2 dir.(şekil 1), iki
kata çıkınca basınç 0.13 N/m2 olur ki bunun karşıtı da 76 dB’dir. Bu sonuç ise ikinci bir
tezgah çalıştırıldığında bazı frekanslarda,atölyenin bazı noktalarında gürültü artışının 3 dB
değil 6 dB olabileceğini gösterir. Ancak genel olarak, aynı iki ses kaynağının ses düzeyi bir
kaynağın ses düzeyine 3 dB eklemekle elde edilir.
Birbirinin aynı iki tezgah çalışırken birini durdurmakla da ses 3 dB azalır.
Örnek 2.
23
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
114 dB düzeyinde gürültülü çalışan makine, atölyeden pleksi-cam bir duvar ile
ayrılmıştır. Pleksicam ses basıncının sadece %10’unu atölye tarafına geçirecek özelliğe
sahiptir. Atölyedeki ses düzeyi ne kadardır?
114 dB’in basınç karşılığı 10 N/m2 dir, (şekil 1). Bu ses basıncının %10’u pleksicam
duvar nedeniyle atölyeye ulaşabildiğine göre, atölyeye geçen ses basıncı 1 N/m2 dir. 1 N/m2
ses basıncı ise 94 dB’e karşılık gelmektedir. Ses pleksicam duvar nedeniyle atölye tarafına 20
dB azalmıştır.
Eğer makine 80 dB ile çalışıyor olsaydı,aynı pleksicam duvar ses kaç dB azaltırdı?
80 dB 0,2 N/m2 ses basıncına karşı gelmektedir. Cam duvardan atölyeye bu basıncın
%10’u, yani 0,02 N/m2 geçecektir, bunun karşılığı da 60 dB’dir. Ses yine 20 dB azalmıştır.
Yukarıdaki örnekler basınç-yoğunluk-ses şiddeti arasındaki ilişkiyi gösteren hazır
diyagramlardan yararlanarak sonuçlandırılmıştır. Elde hazır diyagramın olmadığı
durumlarda hesaplayarak da aynı sonuçlara,hatta daha kesin sonuçlara ulaşılır. Ses düzeyi
değerleri logaritmik ölçekli olduğundan toplama ve çıkarmalarında logaritmik hesap
kurallarını uygulamak gerekir. Hatırlatma açısından logaritmik temel işlem kuralları ve
birer örnek aşağıda verilmiştir.
Örnek 3.
Eşdeğer iki ses kaynağından gelen seslerin ortak etkisi
70 dB şiddetinde ses yayan iki makine aynı anda çalışmaya başlasa:
L1 =70 dB = 10 log 107
LT = L1 + L2 = 10 log (107 + 107 )= 10 log ( 2. 107) = 10 log 2 + 10 log 107
Log 2 = 0,301 ve log 107 =7 olduğundan
LT = 10.0,301 + 10.7 = 73 dB
Elde edilir.
Birinci makine çalışırken, aynı şiddette gürültü yayan ikinci bir makine de çalıştığında
ses şiddeti 3 dB artmaktadır.
Örnek 4.
Biri 80 db(A), diğeri 70 db(A) ses çıkaran iki makinanın çalıştığı ortamda ne kadar ses
şiddeti olur?
Lt= 10 Log (108+107)= 80+10 Log(1,1)=80,41 dB
24
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Ses Emisyonu –Ses İmisyonu
Kulağa ulaşan ses imisyon, tek bir kaynağın yaydığı ses ise emisyondur. Kaynağın
şiddeti nicelik olarak yaydığı ses gücü P ile ifade edilir, şekil 3. DIN 45635’e göre bir kaynağa
belirli uzaklıktaki noktada ses yoğunluğu (I), ses gücü (P)’nin kaynağı sarıp kapsayan alan
(S)’ye bölünmesiyle elde edilir. Eğer aranan kaynağın ses gücü ise, bu da ses yoğunluğu I ve
kaynağı saran alan S’nin çarpılmasıyla elde edilecektir.
I=P/S
I: Ses yoğunluğu(W/m2),
P: Ses gücü (W)
S: Alan (m2)
Şekil 3. Ses Emisyonu ve Ses İmisyonu
Gürültünün Duyma Yeteneğine Etkisi
Gürültünün kulağa etkisi şiddetine ve etkidiği süreye bağlıdır. Risk oluşturan ses düzeyi
aşıldığında belirli dinlenme zamanından sonra geçen geçici sağırlık olayı ile karşılaşılır.
Gürültünün etki süresi arttıkça sürekli duyma kaybı gerçekleşir. Risk düzeyinin altında da
örneğin 80 dB(A)’da karşılıklı konuşma esnasında birbirlerini iyi anlamada zorluklar yaşanır.
Yüksek şiddette gürültü altında kalındığında en azından belirli bir süre boyunca duyabilme
yeteneği azalır, bu kötüleşme audiometre ile ölçülebilir.
İşitme kaybı ≈ L . T
L: Gürültü şiddeti
T: Gürültüde kalınan süre
Tablo 3. Çeşitli Gürültü Düzeylerinde Kalabilme Süreleri
25
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Gürültü Şiddeti
80
90
95
100
105
110
115
Süre (saat/gün)
7,5
4
2
1
10’
5’
1’ 30’’
Geçici Sağırlaşma (TTS=Temporary Threshold Shift)
Gürültülü ortamda uzun süre bulunmanın sebep olduğu geçici duyma kaybı kulağın
yetersiz beslenmesinin doğurduğu yorgunluğa bağlanmaktadır. Geçici sağırlık kişiden kişiye
farklılık arz etmekteyse de, genel olarak şunlar söylenebilir:
Gürültülü ortamdan çıktıktan 2 dakika sonra yapılan TTS2 ölçümleri (2 rakamı deneyin
akustik yükün bitiminden 2 dakika sonra yapıldığını gösterir) duyu kaybının farklı
frekanslarda farklı büyüklükte olduğunu göstermiştir.Ayrıca akustik yükün şekil, frekans
dağılımları, şiddeti ve süresi de geçici duyu kaybında büyük rol oynar. Geçici sağırlaşma diye
adlandırdığımız, duyma eşiğinin geçici yükselmesi, fizyolojik açıdan yorgunluk anlamına
gelir. Ancak işgününden sonraki yaşamımızda da duyu organımıza ihtiyaç olduğuna göre
kulağın dinlenmesi, duyma kabiliyetinin eski haline gelmesinin zamanla ne şekilde
oluştuğunun da bilinmesi gerekir. Şekil 4’te 30, 120 ve 240 dakikalık süre boyunca 100 dB(A)
şiddetinde gürültülü ortamda bulunduktan ve gürültülü ortamdan çıktıktan sonra TTS
değerlerinin değişimi görülmektedir.
26
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 4. Geçici Sağırlığın (TTS) Gürültü Etkisinde Meydana Gelmesi (sol sütun) ve
Ortadan Kalkması (sağ sütun)
20-25 dB düzeyinde bir geçici sağırlık kısa bir etki süresi sonrasında oluşmakta ve 4
saatlik gürültüye maruz kalma süresinde de fazla bir artış gözlenmemektedir. Fakat kısa süre
gürültü etkisinden sonra geçici sağırlık çok çabuk ortadan kalkarken, uzun süre gürültü
etkisinde ise geçici sağırlık ortadan kalkıncaya kadar uzun bir süre geçmekte, kulağın
dinlenmesi için daha uzun zamana gereksinim duyulmaktadır. Zaman ekseninde gösterilen
1000 dakika çok önemlidir, çünkü 1000 dakika sonra, işçinin 16 saatlik dinlenme süresi
bitmiş ve bir sonraki iş vardiyası başlamış olacaktır. Sürekli sağlık tehlikesi ile karşılaşmamak
için hiç değilse yeni vardiya başlangıcında bir evvelki iş gününün geçici sağırlığı ortadan
kalkmış olmalıdır. Aksi takdirde 16 saat sonra hala mevcut olan TTS değerleri sürekli
sağırlığa yol açar.
Sürekli sağırlaşma (PTS=Permanent Threshold Shift)
Şekil 5. Yaş, gürültü şiddeti ve süreye bağlı olarak sürekli sağırlık riskinin belirlenmesi
Gürültünün Kulakla Doğrudan İlişkisi Olmayan Etkileri
Gürültü işitme organımızla ilgisi olmayan başka rahatsızlıklara da sebep olur. Bunların
başlıcaları:
- Psikolojik stres,
- Konsantrasyon yeteneğinin olumsuz etkilenmesi ,
- Başkalarının neden olduğu ve susturmaya olanağımız olmayan yabancı gürültünün
rahatsızlığı,
- Kan damarlarının daralması, adrenalin salgısının artması,kalp atışının hızlanması,
27
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
- Mide ülseri,uykusuzluk gibi psikosomatik hastalıklardır.
- Kaza sayısının artması ve ve verimliliğin azalması.
- Çalışmanın her aşamasında, iletişim kurmada, sinyalleri algılamada olumsuz etkiler
söz konusunudur.
Bu rahatsızlıklar teknik yöntemlerle ölçülüp tespit edilmeseler bile varlığı kabul edilen
rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklar ses düzeyinin şu veya bu değeri aşmasıyla değil de kişinin
sesi rahatsız edici bir gürültü olarak algılayıp algılamaması ile ilgilidir. Yan komşudan gelen
müzik sesini, o müzikten hoşlanan biri rahatsız edici bulmazken, gece vardiyasından dönen ve
uyumak isteyen işçi huzur kaçırıcı, rahatsız edici olarak algılar, organizması aşırı stres
göstergesi sayılabilecek davranışlar gösterir.
Gürültüyü Önlemenin Teknik Temelleri
Ses dalgaları çeşitli nedenlerden oluşur. Örneğin kesme işleminde takım ve parçanın
birbirlerine temaslarında parçaya uygulanan kuvvetlerin parçayı titreştirmesi, iki parçanın
birbirine temasında bunlardan en az birini titreşmesi ve içten yanmalı motorlarda hava yakıt
karışımının patlayarak yanmaya başlaması gibi. Cisimlerin hareketi, birbirlerine teması,
karşılıklı birbirlerine kuvvet uygulamaları makinelerde ses oluşumunun temel kaynakları
olduğuna göre, gürültüyü önlemede dikkatleri bu yöne yoğunlaştırmada yarar vardır.
Gürültünün zararlı etkisinden kişileri koruma üç şekilde olabilir:
1.Gürültünün oluşmaması ve azaltılması. Birincil önlemler (sessiz çalışan makine
konstrüksiyonu,gürültüsüz iş yöntemlerini seçme…)
2.Gürültünün yayılmasını önlemek, gürültüyü olduğu yere hapsetmek. İkincil önlemler.
3.Kişisel koruyucularla gürültünün etkilerinden korunma. Üçüncü gurup önlemler.
28
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 6. Saç Kasada Gürültü Sönümleme Çalışmaları
Otomotiv yan sanayiinde cıvata üreten bir fabrikada cıvatalar üretimden sonra el ile
makineden alınıp bir saç kasaya atılmakta. Dolan kasalar cıvataların paketleneceği bölüme
taşınmaktadır. Cıvatalar çelik saç kasalara atılırken kasalardan kasa boş iken etrafa 117
dB(A), yarı doluyken 100-105 dB(A) düzeyinde ses yayılmaktadır. Şekil 6. Bu rahatsız edici,
zararlı bir gürültü düzeyidir. Kasayı daha kalın malzemeden yapmak sesi biraz azaltsa da, hem
sönümleme yeterli değildir, hem de maliyet artar. Bunun yerine kasa içerisine cıvatalar içine
fırlatıldığında çarpacakları PVC sert plastikten yapılmış bir eğik plaka koymak (b) veya
çerçevesi T profillerden oluşmuş yüzeyleri çelik tel kafesten yapılmış kasa (c) kullanmak
suretiyle ses düzeyi 111 ve 103 dB(A)’ya indirmek mümkün olmuştur.
29
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 7. Tamburda Gürültü Sönümleme Çalışmaları
Bir başka örnekte döküm parçalarının temizlendiği temizleme taburudur, şekil 7. 1
metreküp hacimli, 1,5 metre uzunluğundaki tamburda ağırlıkları 3-5 kg olan döküm parçaları
cüruflardan temizlenmektedir. Tamburdan 1 metre mesafede ölçülen ses düzeyi 107
dB(A)’dır. Tamburun iç yüzeyine aşınmaya da dayanıklı ve tamburun saç kalınlığının en az
iki katı kalınlıkta çelik hasır içeren sert kauçuk kaplayarak hem tamburun ana malzemesinin
aşınması önlenmiş hem de tamburdan yayılan ses düzeyi 80 dB (A) düzeyine indirgenmiştir.
Gürültüyü kaynağında, yolda ve alıcıda olmak üzere üç şekilde kontrol etmek
mümkündür. Her hangi bir gürültü probleminde bu üç unsur önem derecesine göre
belirlenmelidir. En iyi yaklaşım, şüphesiz ki gürültüyü kaynağında yok etmektir. Bunun
mümkün olmadığı durumlarda, gürültüyü yolda ve alıcıya ulaştığı noktada önleme yolları
denenmelidir. Şekil 8’de bir makineye uygulanabilen gürültü önleme yöntemleri ve
etkinlikleri gösterilmiştir.
30
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 8. Bir Makinaya Uygulanan Gürültü Azaltma Yöntemlerinin Karşılaştırılması
31
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
3 .AYDINLATMA
Tanım, Önem
Uygun aydınlatma koşulları altındaki bir salonda verilen konferansta sunulan,
kontrastları zengin renkli bir slayt, bir iki saniyelik zaman sürecinde izleyiciye, ne kadar hızlı
konuşulursa konuşulsun sözle iletilebilecek bilgiden çok fazla bilgiyi iletir. Optik algılamamız
akustik algılamamızdan çok daha fazla bilgi akışını sağlayacak düzeydedir. Çevremizde olup
bitenlerin;
 %80’ini gözümüzle,
 %10’unu kulağımızla,
 %5’ini ise dokunarak algılarız.
Optik duyu kanalımız hem günlük özel yaşamımızda, hem de iş yaşamımızda bu nedenle
çok önemlidir. İş yerinin doğru aydınlatılmasıyla sadece iş performansı artırılmaz, aynı
zamanda olası hatalar, tehlikeler de fark edilir ve önlenir.
İnsan gözünün görebildiği ışık, dalga boyu 380-780 nm arasında olan, frekansı 1015 Hz
dolayındaki elektromanyetik dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar frekansı 50 Hz olan
alternatif akımdan başlayıp radyo, televizyon dalgaları, röntgen ışınları ve frekansı 1024 Hz
olan kozmik ışınlara kadar geniş bir yelpazeye yayılırlar. En alçak ve en yüksek frekanslar ve
en uzun en kısa dalga boyları arasında 1020 den fazla bir oran mevcuttur.(Şekil1)
Şekil 1. Elektromanyetik Işınların Dalga Boyu ve Frekansları
Nasıl radyo, televizyon çeşitli dalga boyları için bir alıcı aygıt iseler, gözümüz de frekans
bandının içinde üstten ultraviyole (morötesi), alttan infraruj (kızılötesi) ışınlarla sınırlı olan,
çok dar bir alandaki görülebilir ışık dalgaları için alıcı aygıttır.
32
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Işık akımı : Işık kaynağından yayılan ve bir alana gelen ışık miktarına ışık akımı denir.
Işık kaynağından göze gelen ve göz tarafından değerlendirilen ışık miktarı da ışık akımı olarak
tanımlanır. Işık akımının birimi lümendir.
Bir aydınlatma sisteminde, aydınlatan lambanın gücü P (Watt) değil, aydınlatılan alana
gelen ışık akımı önemlidir. Kullanılan lambanın cinsine göre (akkor lamba, radyum lambası,
flüoresan lamba...) bir verimi vardır, yani aldığı elektrik enerjisinin belirli bir kısmını ışık
akımı olarak yayar, Işık kaynağının verimi :
η=  / P [Lümen /Watt] tır.
Işık Şiddeti I: Işık akımının, incelenen yöndeki hacimsel açıya bölünmesiyle ışık şiddeti
elde edilir, birimi candela’dır :
I=  / 
Hacimsel açı  küre alanının kürenin yarıçap karesine bölünmesine eşittir. Birimi [sr]
Steradyanttır. Tüm küre alanı için  = 4. sr’dır. Işık şiddeti 1 cd olan ve bir kürenin
merkezindeki nokta şeklindeki ışık kaynağının kürenin tüm alanına yayıldığı toplam ışık
akımı  =4. lümendir.
Aydınlatma şiddeti E : Pratikte bizim için önemli olan alanlar vardır, o alanların
özellikle iyi aydınlatılmasını isteriz. Birim alana düşen ışık akımı aydınlatma şiddetidir, birim
lükstür.
E =  / A (lm/m²=lüks)
Işık incelenen alan dikey gelmiyorsa aydınlatma şiddeti:
E = .cos  / A
İfadesinden hesaplanır. ışığın geliş yönü ile düzlem arasındaki açıdır.
Bir noktadaki aydınlatma şiddeti kaynağın ışık şiddeti I ile noktanın kaynağa olan
mesafesi r’nin yardımıyla
E= I / r² (cd/m2=lüks)
denkleminden hesaplanır. Işık eğik geliyorsa
E = I cos  / r²
denklemi kullanılır.
Işık kaynağı tarafından aydınlatılan alan, ışık kaynağına olan mesafenin karesiyle doğru
orantılı olduğundan, lambaya olan mesafenin iki katına çıkması aydınlatma şiddetinin dörtte
bir değerine inmesi demektir. İş yerlerinde genel aydınlatma yerine, tezgaha çok yakın bir
lamba yerleştirerek çok daha güçlü aydınlatma şiddeti elde edilebilir.
33
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Tablo 1. Önerilen aydınlatma şiddeti değerleri
Kaba çalışma, depolar, ardiyeler
50 – 200 lüks
Orta hassasiyet, paketleme ve sevkiyat
200 – 250 lüks
Basit montaj, kalın telle bobin sarma, takım tezgahında çalışma
250 – 300 lüks
Hassas çalışma, okuma, yazma, araştırma laboratuarı, hassas
500 – 750 lüks
Makine montajı, marangoz tezgahlarında çalışma, hassas aletlerle iş
Çok hassas işler, teknik resim çizme, renk kontrolü, hassas alet ayarı
1000 – 2000 lüks
Saat v.b. montajı, elektrikli alet kontrolü
Işık (aydınlatma) yoğunluğu :
Bir yüzeyin aydınlığı, gözümüze parlak veya loş gelmesi, yaydığı veya yansıttığı
ışığa bağlıdır ve ışık yoğunluğu ile tanımlanır. Işık yoğunluğunun birim cd/m² dir.
Fizyolojik açıdan önemli bir büyüklüktür ve görme koşullarının değerlendirilebilmesi için
görüş alanında ışık yoğunluğunun nasıl dağıldığını bilmek gerekir. Aydınlatılan hacmin
duvarlarının refleksiyon (ışığı yansıtma) derecesi, odanın , iş alanının ışık yoğunluğunu
etkiler. Işık yoğunluğu L birim alanının yaydığı ışık şiddetidir:
L = I / A (cd / m²)
Söz konusu alana bakan kişinin bakış doğrultusu ile alanın normali arasında  açısı
varsa :
L= I / A . cos
Şekil 2. Fiziksel Büyüklükler
34
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 3. Işık Kaynağından Uzaklaştıkça Aydınlatma Şiddetinin Azalması
Pratikte aydınlatma şiddeti E’nin ölçülmesi yeterlidir.
Aslında görebilmemiziçin gerekli olan, aydınlatma şiddeti değil, baktığımız nesneden
gözümüz yönünde yansıtılan ışık miktarıdır ki bu da ışık yoğunluğudur. Yüksek bir görüş
performansının gerektiği yerlerde en az 100 cd/m2 ışık yoğunluğuna ihtiyaç vardır.
Kontrast:
Bir cismi iyi görebilmek, doğru algılayabilmek o cismin aydınlatılmasındaki kontrasta,
yani ışık yoğunluğu farklılıklarına bağlıdır. Gözün kontrast hassasiyeti, adaptasyonu, ışık
yoğunluğu diyebileceğimiz ortamın temel aydınlığına bağlıdır. Normal gün ışığı ile
aydınlatılmış bir odada veya lamba ile 100 cd/m² düzeyinde aydınlatılmış bir ortamda, ortamla
bakılan cisim arasında göreceli ışık yoğunluğu farkı %1-2 ise, cisim rahat algılanabilir.
Göreceli ışık yoğunluğu, bakılan cisim ile ortamın temel ışık yoğunluğu arasındaki farkın
temel ışık yoğunluğuna bölünmesiyle elde edilir. Kötü aydınlatılmış ortamlarda veya tam
zıddı öğle güneşinin aydınlattığı ve refleksiyon derecesinin büyük olduğu karlı bir ova veya
bir sahilde cisimleri algılayabilmek için %10’a varan büyüklükte ışık yoğunluğu farkı yani
kontrast gereklidir. Bir nesneyi görebilmek için aydınlığın değil kontrastın daha önemli
olduğunu günlük yaşamımızda da görmekteyiz : Aydınlık bir salonda slayt gösterisini
algılayabilmek için pencerelere perde çekmek zorunda kalırız, televizyonu veya bilgisayar
ekranını aydınlık bir pencere önünde oldukça zor izleyebilir.
Göz kamaşması
Gözün görevi çevremizde bulunan nesneleri, göz merceğinin yardımıyla, gözün arka
duvarında retina üzerine optik olarak resmetmektir.
Göz kamaşması iş yerinde aydınlatmadan doğan şikayetlerin başında gelir. Yaşları
arttıkça insanlar, ışık yoğunluğuna daha az dayanabilmektedirler. Göz kamaşmasının nedeni
göze gelen ışığın korneadan, mercekten ve camsı bölgeden geçerken sapması ve çevreye
35
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
yansımasıdır. Bu ışıklar retinada oluşan resme ulaşırlar ve resmin kontrastını azaltırlar (Şekil
4) . Bir ışık kaynağından gözümüze doğrudan gelen veya parlak bir düzlemden yansıyarak
dolaylı gelen her ışık kamaşmaya sebep olur. Bir aydınlatma sisteminde, çalışma
pozisyonunda göz tarafından ışık kaynağı görünmüyor ve çalışma alanının hiçbir noktası da
parlamıyorsa o zaman kamaşmasız bir sistemden bahsedebiliriz.
Gözde kamaşmaya sebep olan ışığın aydınlatma yoğunluğu, aydınlatma şiddeti ile
doğru, kamaşma açısının karesi ile ters orantılıdır.
Ls= c . E / γ2
Kamaşma açısı, ışık kaynağı, göz ve bakılan nesne arasındaki açıdır (Şekil 4).
Şekil 4. Göz kamaşması ve Kamaşma açısı
Aynı aydınlatma koşulları altında, tavandan aydınlatılmış iki salondan alçak
salondaki göz kamaşma tehlikesi, kamaşma açısı daha büyük olan yüksek salondakinden daha
büyüktür. Yan taraflara ve yükseklere yerleştirilmiş ışık kaynakları kamaştırma açısından daha
az tehlikelidir. Işık kaynağının yatay ve düşey düzlemde bakış istikametine yaklaşması,
aydınlık şiddetinin artması ve aydınlatılan alanın büyümesi görme kabiliyetimizi daha fazla
olumsuz etkiler. Deneyimler kamaşma açısının kesinlikle 30°den büyük olması gerektiğini
göstermektedir.
36
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Yanlış Aydınlatma
Doğru Aydınlatma
Modern aydınlatma sistemlerinde göz kamaşması rahatsızlıkları daha ziyade yansıyan
ışık yüzündendir. Bunu önlemenin veya tehlikeyi azaltmanın çareleri, aydınlatma yoğunluğu
düşük, büyük alanlı ışık kaynakları kullanmak ve çalışma alanında parlak materyaller
kullanmamaktır.İşyerinde işlenen malzemenin kendisi parlaksa ve ışığı büyük oranda
yansıtıyorsa indirekt aydınlatma ile veya olaya uygun özel işyeri lambaları ile ışığın göze
yansımasını engelleyerek göz kamaşması önlenmeye çalışılır.
Işığın göze geliş açısının görme kalitesini ne kadar değiştirdiği şekil 5’te görülmektedir.
Bakılan nesnenin aydınlığı 100 lüks, kamaşma kaynağından dolayı göze gelen ışığın düzeyi de
37
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
50 lüks ise açı 5° iken görme kalitesi % 84 azalır, göz yorulur, dayanamaz hale gelir; açı 10°
ye çıktığında kalite azalması % 69 olmuştur, göz kendisini zorlamak zorunda hisseder. Açı
büyüdükçe kalite düşmesi ve gözün rahatsızlığı da azalır. (Şekil 5)
Şekil 5. Işığın göze geliş açısı ve etkisi
Çalışma düzeninde en iyi aydınlık dağılımı için kural, bakılan alan, manuel çalışma
alanı, çevre alanı arasında aydınlatma yoğunluğu düzeyinin 9:3:1 oranında olmasıdır. Bir yazı
masası için, okunan kağıdın aydınlatma yoğunluğu düzeyi 9 ise, masa alanında 3, odanın
genelinde de 1 olmalıdır. (Şekil 6)
Şekil 6. İş parçası, çalışma alanı ve çevre alanlarının aydınlatma yoğunluklarının
birbirine oranı 9:3:1 olmalıdır.
38
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
İyi bir aydınlatma sadece görme duyumuzu, görsel performansımızı etkilemez, aynı
zamanda, çabuk ve doğru hesaplama, mantıksal düşünme, daha iyi dikkat gibi merkezi sinir
sisteminin çeşitli alanlarının aktivitesi de artar (Şekil 7). Kötü aydınlatma ise yorulmaya,
motivasyon kaybına ve nihayet performansın düşmesine yol açar.
Şekil 7. İyi aydınlatma ile iyileştirilebilecek performans değişkenleri
İş yerinde, işin kusursuz yapılabilmesi ve daha da önemlisi çalışanların göz sağlığının
korunması,iyi bir aydınlatmanın yapılmasını gerektirir. Bir iş ortamındaki aydınlatma
gereksinimi, yapılan işin özelliğine, işgörenlerin göz fonksiyonlarının normalliğine,işin
özellikleri nedeniyle detay algılama gibi kriterlere bağlıdır. Şekil 10.’da üç ayrı iş için yapılan
deneysel bir çalışmada, aydınlatma seviyesinin, işi bitirme zamanına etkisi incelenmiştir.
Şekilden de görüldüğü gibi ,başlangıçta aydınlatmanın artırılmasıyla performansta hızlı bir
artış görülürken, zamanla bu artış hızı azalmaktadır. Belli bir aydınlatma seviyesinden sonra
da performansta tekrar bir azalma söz konusu olmaktadır. Bu durum, yazı yazma işlemini
temsil eden eğride rahatlıkla görülebilmektedir.
39
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 10. Aydınlatma Seviyesi - Performans İlişkisi
Çeşitli iş ortamlarında ve farklı iş istasyonlarının gerektirdiği aydınlatma tipi ve
seviyeleri uzun araştırmalara konu olmuş ve halen olmaktadır. Bu konuda çeşitli ülkelerdeki
Aydınlatma Mühendisleri Dernekleri farklı yerlerin aydınlatma tipi ve seviyeleri ile ilgili
önerilerde bulunmaktadırlar. İş yerinde, önerilen aydınlatma seviyeleri, 200 lüks’ten başlayıp,
yapılan işin özelliğine ve hassasiyetine göre 2000 lüks’e kadar çıkabilmektedir.
Son zamanlarda aydınlatma tekniği önemli ölçülerde gelişmiş, her çeşit işyeri veya iş
istasyonlarının optimal aydınlatılması konusunda önemli bir bilgi birikimi sağlanmıştır. Özel
aydınlatma gereksinimi olan iş ve işlemlerde de, aydınlatma düzeyi, ışığın geliş açıları,
gerektiğinde daha iyi aydınlatma için hareketli düzeneklerin geliştirilmesi gibi yaklaşımlar
geliştirilmiştir. Ergonomik yaklaşımda da öncelikle işgörenlerin göz ve görme fonksiyonları
dikkate alınarak sağlıklı bir düzen öngörüldüğü gibi, insan faktörünün en verimli bir şekilde
çalışabileceği aydınlatma koşulları aranır.
İş yerlerinde gün ışığından oluşan aydınlanma şiddetinin dışarıda açık havadaki
aydınlatma şiddetine oranına “gün ışığı oranı” denir. DIN 5034 iş yerlerinde yapılacak işe
göre gün ışığı ile aydınlatma halinde tavsiye edilen gün ışığı oranları Tablo 2’de verilmiştir.
40
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Tablo 2. Gün Işığı Oranı
Aydınlatma düzeyi
Min. Gün ışığı oranı (%) Örnek
Düşük
1
Pek girilip çıkılmayan depo vb.
Orta
2
Normal depo
Yüksek
5
Büro
Çok Yüksek
10
Hassas cihaz atölyesi
Doğrudan ve Dolaylı Aydınlatma
Genel aydınlatma düzeyinin dışında kontrastın ve ışığın oda içinde yayılmasının görme
koşullarına etkisi büyüktür. Bir ölçü aletinin, örneğin bir sayacın kapağına bakılacak küçük
cam parçalarının bir atölyede, normal iş yerinde kirlilik, çizik v.b hatalara karşı kontrol
edilmesi, kontrol eden kişi için büyük bir görsel yüktür. Camı ışığa tutarak kontrol ederken,
camın arkasındaki yüzeyin şekli, civardaki diğer ışık kaynaklarından göze ulaşan ışık,
camdaki hataları algılamayı zorlaştırır. Şekil 8 sağda görülen işyeri düzenlemesinde cam siyah
bir altlık üstündedir ve özel bir işyeri lambası tarafından aydınlatılmaktadır. Bu konumda
muhtemel hatalar çok kolay görülebilir. Solda ise bir makaradaki bakır sargıların uçlarının
lehimlenmesi şematik olarak gösterilmiştir. Hem tel hem de metal altlık yaklaşık aynı
refleksiyon derecesine sahiptirler ve bunlardan yansıyıp göze gelen ışık lehimlenecek bakır tel
uçlarının görülmesini engellemektedir. Ortadaki düzenlemede metal altlık yüzeyine paralel
yönde ışık gönderilerek üzerindeki telde aydınlık ve gölgeli bölgeler oluşturulmakta ve telin
gözle görülmesi kolaylaşmaktadır.
41
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 8. Kontrastın görsel algılamaya yardımı
Yönlendirilmiş ışınlar aydınlık ve gölge oluşturarak kontrastı kuvvetlendirirler, yandan
gelen güneş ışığının duvarı yaladığında duvarın pürüzleri çok belirgin bir şekilde ortaya
çıkarması buna güzel bir örnektir. Işık kaynağından bakılan nesneye doğrudan gelen ışık
hacimsel görmeyi kolaylaştırır. Duvardan, tavandan veya lambanın bir yanından yansıyan ışık
(difüz ışık) stereoskopik görmeyi engeller.
Direkt aydınlatma sayesinde gölgelerin oluşması, üç boyutlu parçaların hem göz hem de
elin koordineli çalışmasıyla yapılması gereken montaj işlerini de kolaylaştırır. Bürolarda ise
bunun tersi diffüz aydınlatma ( aydınlatılmış tavan ) veya dolaylı aydınlatma (ışığı önce
tavana ve duvarlara yönlendiren abajurlu lamba) istenir, eğer gölge oluşturan direkt
aydınlatma kullanılırsa elin gölgesi okuma, yazma veya görmeyi zorlaştıracaktır.
Göz Yorulması
Araştırmalar hem düşük hem de yüksek aydınlatma şiddetlerinin gözü erken yorduğunu
göstermektedir. Göz sürekli bakmaktan değil, farklı noktalara özellikle de farklı uzaklıklara
bakarken yaptığı hareketlerden dolayı yorulur. Görme olayını gerçekleştiren sinir hücreleri
yorulmazlar, yorulma konsantrasyon gerginliğinden ve işin monotonluğundan kaynaklanır. Bir
iş, görsel performans yeteneğinin, görme kabiliyetimizin sınırındaysa veya sınıra yakınsa bu
işi yapabilmek için kişi kendini zorlayacak, kendini tümüyle işine konsantre edecektir, bu da
onu çabuk yoracaktır. Sabit mesafede, tek bir noktaya bakarak yapılan işlerde de göz kasları,
statik zorlamada çabuk yorulan diğer kaslar gibi yorulacaktır. Meşrubat sanayiinde şişelerin
temizliğinin kontrol edilmesi gibi görülecek nesnelerin çok küçük olması, çevre ile yeter
kontrastın bulunmaması durumunda veya işçinin görme yeteneğinin zayıf olması halinde, arka
planın eşit biçimde aydınlık tutulması ve büyüteç kullanılması gibi önlemler alınmalıdır.
Monoton işlerde zaman zaman gözleri kısa süre kapatmak, iki iş adımı arasında iş alanı
çevresinde bir uzağa bir yakına bakmakta yorulmayı geciktirmek açısından yarar sağlar.
Çalışma esnasında sürekli yakına bakmak durumunda olan kişiler, birkaç metre uzaklığa
bakarak gözlerini dinlendirebilirken, şehirlerarası yolda otobüs kullanan bir şoför gibi uzağa
bakarak çalışanlar ise, iş izin veriyorsa arada bir daha yakın mesafeye bakarak gözlerini
dinlendirebilirler. Yalnız uzak-yakın arası akkomodasyon süresinin iki saniye kadar olduğunu
düşünerek, iş güvenliğini tehlikeye atacak davranışlarda bulunmamak gerekir.
42
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
İşyerinde Renk
Yapay aydınlatmada renklerin iyi ve doğru anlaşılabilmesi için ışık kaynağının emisyon
spektrumu gün ışığının spektrumuna benzer olmalıdır. Eğer yapay ışık kaynağı, sadece
monokromatik ışık yayan bir Natriyum buharı lambası ise, yani tüm ışık enerjisi tek dalga
boyunda bir ışık ise, bu lamba tarafından aydınlatılan nesneler de ancak o dalga boyunda ışık
yansıtacaklarından bakılan nesnelerin renkleri anlaşılamaz. Fotokimyasal prosesleri
etkilemedikleri için fotoğrafçılıkta, bazı elektronik eleman üretiminde bu lambalar kullanılır
ve renkler algılanamaz. Renklerin çok iyi algılanmasında en iyi lamba Xenon lambalardır.
İçerdikleri sarı-kırmızı tonun ağırlığı nedeniyle akkor lambalar renk algılamasını olumsuz
etkiler. Civa buharlı lambalar da aynı şekilde renkleri doğru göstermez. İçinde mavi, yeşil ve
kırmızı renkleri içeren 3 bantlı lamba ile renkler oldukça iyi ve gerçekçi olarak algılanır.
Renk kontrastı: Renkler bir renk çemberi üzerinde kırmızıdan başlayarak, altmışar
derece aralıklı turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor dile sıralandığında (Şekil 9) karşılıklı gelen
renkler “karşıt renkler”dir, aralarında da geçiş renkleri vardır. Bakılan alanda bu karşıt renkler
yan yana geldiyse birbirlerinin görünme özelliklerini, parlaklıklarını artırırlar.
Şekil 9. Karşıt Renkler
İşyerinde Aydınlatma ve Görmeye ilişkin Kurallar
43
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
İş yerinde görsel faaliyetlerin verimi birinci derecede aydınlatmanın doğru yapılıp
yapılmadığına bağlıdır. Yanlış aydınlatma hem anlamsız bir enerji harcamasına hem de iş
güvenliğini açısından bir çok risklere neden olur.
İşin cinsi, incelenen nesnelerin rengi, detayları, kontrast farklarına bağlı olarak aşağıdaki
temel kuralların bilinmesi ve bunlara uyulması gerekir:
1. Aydınlatılan nesne ne kadar koyu renkte ise, gerekli aydınlatma şiddeti o kadar büyüktür
2. İncelenen detay ne kadar küçükse, aydınlatma şiddeti de o kadar büyük olmalıdır.
3. Aralarında büyük kontarst farkı olmayan, küçük detaylar içeren siyah bir nesne için
10.000 lüks veya daha büyük aydınlatma şiddeti sağlamak gerekir. Ancak bu kadar
şiddetli aydınlatılan alanda beyaz renkte büyük alanlar bulunmamalıdır.
4. Kontrast zayıfladıkça, aydınlatma şiddeti artırılmalıdır.
5. Açık renkli veya beyaz renkte büyük alanlar yüksek aydınlatma şiddetinde göz
kamaşmasına neden olurlar.
6. Fizyolojik – optik iyi bir hacim etkisi refleksiyon derecesi yaklaşık 0,4 olan döşeme,
duvar boyası, perde ve mobilya ile ve nispeten yüksek aydınlatma şiddeti ile sağlanır.
Ancak bu yöntem fazla enerji harcattırır.
7. Her tarafta aynı kalitede görüşün sağlanması istenen büyük hacimlerde, her bölgeyi eşit
derecede aydınlatan genel aydınlatma yöntemi uygulanmalıdır.
8. Genel aydınlatılmış işyerlerinde, gerektiğinde montaj masası, makine ek bir lambayla da
aydınlatılabilir. Bu durumda özel aydınlatılan yer ile genel aydınlatmanın aydınlatma
şiddeti oranları 2/1 olmalıdır.
9. Çalışılan alanın aydınlık, çevresinin ise biraz az aydınlık olması halinde görme daha
iyidir. Ancak iş alanının yakın çevresinin (işçinin kolu ile ulaşabileceği alan) ışık
yoğunluğu iş alanının ışık yoğunluğunun 1/3’ünden daha küçük, geniş çevrenin ışık
yoğunluğunun iş alanının ışık yoğunluğuna oranı ise 1/9’un altına düşmemelidir.
10. Yakın çevre kesinlikle çalışma alanından daha aydınlık olmamalıdır.
11. Aydınlatmadan en büyük şikayet doğrudan kamaşma ya da yansımadan dolayı göz
kamaşmasıdır. Doğrudan göz kamaşmasını önlemek lambaların cinsi, yerleştirme
düzeni ve oturma pozisyonunda değişikliklerle giderilebilir. Yansıma kamaşmasını
gidermek için mat renkli iş alanı, mat renkli nesneler seçilmelidir. Bu mümkün
olmadığı takdirde difüz aydınlatma(örneğin; önü kafesli lambalar) uygulanır veya özel
lambalar kullanılır.
12. İçerisinde kırmızı da bulunan sıcak renk içeren lambalar, soğuk beyaz veya mavi içeren
lambalara göre daha rahatlık, huzur verici olarak algılanır. Sıcak-beyaz ışık insanı
sağlıklı gösterir. Işıktaki kırmızılık oranı fazla olunca doğallık kaybolur, özellikle yaşlı
insanlarda hipermetropmuşlar gibi yakını iyi görememe problemi doğurur.
13. Yaşlı işçiler hem göz kamaşmasından şikayet ederler,hem de daha fazla ışığa ihtiyaç
duyarlar.Bu işçiler için iş alanına göz kamaştırmayan özel lambalarla ek aydınlatma
uygulanmalıdır.
44
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
14. Eğer iş yeri gün ışığı ile aydınlatmaya göre düzenlendiyse, gün ışığından lamba ile
aydınlatmaya geçişte aydınlatma şiddetinde büyük farklılıklar olmamalıdır.
15. İş yeri gün ışığı ile yeterince aydınlatılamıyor ve sürekli lamba ile aydınlatılıyorsa, yine
de işçilerin dış dünya ile ilişkisini sağlamak amacıyla iş yerinde mutlaka pencere
bulunmalıdır.
16. Penceresiz iş yerleri, bir fotoğraf laboratuarı gibi, fonksiyonu gerektiren yerlerle sınırlı
tutulmalıdır.
17. Görüş alanındaki nesneler, aydınlatma her yerde aynı şiddette sağlandıysa, kendi doğal
ışık yoğunluğu ve doğal kontrastında görünürler. Ancak çevre çok aydınlık değil ise
görebilme yeteneği daha iyidir.
45
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
4. İKLİMLENDİRME
İşyerlerinde ortamın iklimlendirme koşullarını etkileyen faktörler;
1-Hava ısısı
2-Isı kaynaklarından yayılan ısı
3-Ortam nemliliği
4-Hava hareketleri
şeklinde özetlenebilir. Şüphesiz insanların giyimleri ve yaptıkları işlerin güçlük
derecelerinin de dikkate alınması gerekecektir.
Yukarıdaki dört etkenden en önemlisi genelde, hava ısısıdır. Ancak, her insanın tercih
ettiği ısı düzeyi dikkate alınırsa bu konuda bir düzenleme yaparak beğendirmek oldukça
zordur. Buna rağmen; iş verimi, genel sağlık, uzun dönemde iş hevesi gibi konularda önemli
etkileri olan ortam ısısının titizlikle ele alınması gerekir.
Şekil 1. Kişiye,işe ve ortama bağlı klima faktörleri
1. Hava ısısı
Gelişmiş endüstri ülkelerinde, hafif fiziksel işler yapan işçilerin çalıştığı fabrikalarda en
rahat ortam ısısının 18,3 °C olduğu kabul edilmiştir. Bu ısı düzeyindeki ortamda dahi
çalışanlardan 1/7 ‘si bu ısı düzeyinden şikayetçi olmuşlardır.Rahat bulunan çalışma ortamının
alt ve üst hudutlarının da 15,6-20 °C olduğu saptanmıştır. Büro çalışanları ve daha az hareketli
işler yapan işgörenlerin tercih ettikleri ortam ısısı ise bir ölçüde de olsa daha yüksektir (19,422,8 °C). Çalışanların fiziksel aktivitesi arttıkça, ortam ısısı değerlerini düşürmek
46
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
gerekmektedir. Ağır endüstriyel işlerde, işgörenlerin kendilerini rahat hissettikleri ortam ısısı
hudutları 12,8-15,6 °C olarak saptanmıştır. Açık ısı kaynakları ve yayılan ısı karşısında çalışan
işçilerin ise daha düşük ortam ısısı düzeyini benimsedikleri görülmüştür.
2. Yayılan ısı
Hafif işlerle uğraşan işgörenlerin bulunduğu bir ortamda yayılan ısının, toplam ısı etkisi
ısı ortamı koşullarının sağladığı konfor duygusunu bozmamalıdır. Yüksek ısı yayan
kaynakların bulunduğu işyerlerinde, işgörenlerin bu yüksek radyant ısıdan korunmaları
gerekir. Tam tersine, duvarların ve pencerelerin soğuk olması nedeniyle ısı kayıpları ve
işgörenlerin vücut ısısı kayıplarına neden olan soğuk kaynaklarının önüne bu etkinin
yayılmasını önleyecek perdelemelerin yapılması, kolay bir önlem olmasına rağmen, çok
önemli bir rahatlık etkisi sağlar.
3. Havanın nemliliği
Normal ortam ısı koşularında havanın nemlilik derecesinin önemli bir etkisi olmaz.
Ancak, bu koşullarda dahi, aşırı nemden kaçınılmalıdır. Nemlilik, mevcut ortam ısı
koşularında, işyeri havasını doymuşluk düzeyine kadar getirecek su buharı değerine (%100
nemli) göre yüzde oranı şeklinde ifade edilir. Böylece elde edilen yüzde değerine (göreceli
nemlilik” derecesi diyebiliriz. Genelde göreceli nemlilik derecesinin %70’ten yukarı
çıkmaması gerekir. Çok kuru hava, burun içini, ağız boşluğunu ve soluk yollarını kurutur ve
rahatsızlık verir. Bu etki ortam ısısı yükseldikçe daha fazla hissedilir.Yüksek düzeyde
nemlilik ise, kapalı bir yerde çalışan insanların, burun ve boğazlarında bir dolgunluk duygusu
oluşturur. En önemlisi de ortam ısısı yükseldikçe, ter buharlaşması önemli ölçülerde azalır ve
bir yapışkanlık hissedilir.
4.Hava hareketleri
Ortam ısısı ve yayılan ısı düzeyleri normal sınırlar içinde iken, ideal hava akımı 150
mm/sn civarındadır. Hava hareketi 510 mm/sn’nin üzerine çıktığında, çalışma ortamı esintili
kabul edilir. 100 mm/sn altında hava değişimi olan yerlerde ise, hava hareketlerinin rahatlığı
kalmaz ve bu ölçüde hava akımı olan işyerleri “havasız” etkisi yapar.
Hava hareketlerinin fark edilmesinde, hareket halindeki havanın insan bedenine
çarpması sonucu deride meydana getirdiği ısı değişikleri rol oynar. Hareketli havanın ısı
düzeyi düşük olduğu zaman şikayetler artar. Bunun nedeni, insan bedeninin soğuğa daha
duyarlı olmasıdır. Hava akımı aynı kaldığı halde, ortam ısıtılırsa, aynı boyutlarda şikayete
neden olmaz. Rahat ısı ortamının üst sınırına yaklaştıkça işgörenlerin daha esintili havayı
tercih ettikleri bilinmektedir.
Rahat bir hava akımı sağlamak kadar, işyerinde hava hareketlerini kontrol etmek de
oldukça güçtür. İşyerinde birkaç pencere bulunması, tavanın alçak ve kişi başına düşen
devinim hacimlerinin dar olması gibi faktörler işgörenlerin rahatlıklarını etkiler.
Rahatsızlık yaratan işyerlerinde teknik tasarımlar ve havalandırma sistemleri ile bu tür
sakıncalar önlenebilir. En basit önlem gibi görünmesine rağmen, uzun kanatlı vantilatörler
47
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
genellikle etkilidirler. Bu tür pervanelerin hızlı çalıştırılmaktan çok, ayarlanmış bir şekilde
dönüş yapması gerekir.
Yukarıda sayılan dört faktörün yanı sıra başta hava basıncı olmak üzere, hava
iyonizasyonu, topraktaki radyoaktivite, havadaki kimyasallar da iklimin elemanları olarak
ifade edilse de, insanın çevresiyle ısı alışverişini etkileyen ve yaşam için gerekli vücut
sıcaklığının 37 °C civarında tutulmasının sağlayan dört faktör, işyeri iklimini belirler.
Çevre ile ısı alışverişini bu dört iklim faktörünün dışında kullanılan giysinin izolasyon
değeri ve yapılan işin zorluğuna göre organizmanın ürettiği ısı miktarı etkiler. Kişinin
klimayı algılamasında bunlara ek olarak vücut yapısı (konstitasyon) ve o anki durumu
(kondisyon) da rol oynar.
Kişinin yaşadığı, çalıştığı ortamda bulunduğu hacme, giysisi ve çalışma düzeyine,
dolayısıyla harcadığı enerjiye ve ortamdaki klima büyüklüklerine bağlı olarak termik huzur
veya rahatsızlık hisseder. Algılanan bu hisse termik konfor duygusu denir ( Şekil 2).
48
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 2. Termik konforu oluşturan parametreler
İnsan Vücudunda Sıcaklık
İnsan vücudunda sıcaklık dağılımını incelediğimizde dış yüzeyden, deriden içeriye
doğru gidildiğinde sıcaklığın biraz değiştiğini görürüz.Dışarıya doğru sıcaklık daha düşüktür.
Çevrenin 20 °C ve 35 °C olması hallerinde vücut kesitindeki sıcaklık dağılımı Şekil 3’te
görülmektedir.
Sıcaklık dağılımı açısından insan vücudunu çekirdek ve kabuk diye iki ayrı birime
ayırabiliriz:
-Beyin, göğüs, karın ve bu bölgedeki iskelet kasları çekirdek bölgesini oluşturur.Bu
bölgenin kütlesi kişiye göre değişir, toplam kütlenin %65- 80’i kadardır. İnsan vücudunun
işlevlerini yapabilmesi için dışarıdan aldığı, kendi ürettiği ve dışarıya verdiği ısı enerjisi
arasında bir dengenin oluşması ve bu denge durumunda vücut çekirdek sıcaklığının 37 °C
civarında olması gerekir.
-Kol, bacak ve göğüs karın bölgesinin dış kısmı kabuk bölgesini oluşturur ki bu da
toplam kütlenin %20-35’idir. Kabuk bölgesi çekirdek bölgesinin ısıl dengesini korumada bir
tampon görevi yapar.
49
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 3. Ortam sıcaklığının 20 °C ve 35 °C olmasına göre insanda çekirdekten deriye
doğru sıcaklık değişimi
İnsan ve Çevresi Arasında Isı Transferi
İnsanla çevresi arasında ısı transferi dört şekilde oluşur:
İletim (Kondüksiyon)
Taşınım (Konveksiyon)
Buharlaşma (Evaporasyon)
Işınım (Radyasyon)
İletim (Kondüksiyon): Kendinden daha sıcak veya daha soğuk bir cisme temas eden
insan vücudu ile temas edilen cisim arasındaki ısı transferidir.Isı iletimi ile ısı transferi birinci
derecede, deriye temas eden maddenin ısı iletim katsayısına bağlıdır.
İletim yoluyla dışarıya verilen ısı enerjisinin toplam ısı enerjisine oranı yaklaşık %5’tir.
Taşınım (Konveksiyon): Vücut sınırını oluşturan deri ile onu çepeçevre saran hava
arasındaki ısı alışverişi ısı taşınımıdır. Taşınımla ısı transferi havanın hızına bağlıdır. Giyilen
elbise deri ile hava arasında bir izolasyon sağlandığından taşınımı etkiler. Toplan ısı
transferinin %15-25’i taşınılma gerçekleşir.
50
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Buharlaşma (Evaporasyon): Bedenimizin ısı bilançosunu dengede tutan en önemli
olaydır. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, sadece buharlaşan terin vücudun
serinlemesine katkısı olduğudur, yoksa damlayan terlerin böyle bir fonksiyonu yoktur.
Buharlaşan ter ile vücuttan ısı enerjisi alınıp dış ortama verilir. Dışa verilen ısının yaklaşık
%60’ı bu yolla gerçekleşir.
Dış ortamın sıcaklığı insanın kendini rahat hissettiği aralığın üstüne çıkacak olursa,
ısınan deride meydana gelen reflekslerle yoğun bir terleme başlar. Terin buharlaşabildiği
derinin alanı, deri üzerindeki sınır tabakadaki ve dış ortam havasındaki su buharı basınçları
arasındaki fark, havanın bağlı nem oranı terlemede ve terleme ile bedenin soğumasında
etkilidir. Havanın nemi ne kadar az ise terin buharlaşması o kadar kolay olur, aksi halde ter
buharlaşamaz, ısı vücutta kalır ve bayılmaya kadar varan rahatsızlıklara neden olur. Rüzgar
hızının vücudun soğumasına burada etkisi yoktur, zira bir yandan su buharının basınç farkını
büyütürken, diğer sıcaklığın 25 °C’nin üstüne çıktığı, vücut sıcaklığına yaklaştığı durumlarda
giysili bir insan taşınım veya radyasyonla çevreye fazla bir ısı veremez; vücut sıcaklığını
dengelemek için geriye sadece terin buharlaşması kalır. Belirli bir sıcaklıktan sonra şiddetle
terlememizin nedeni budur.
Işınım (Radyasyon): Isınan kütlelerin çevrelerine uzun dalga boylu elektromanyetik
dalgalar yaymaları, bu dalgaların diğer kütleler tarafından absorbe edilecek ısıya çevrilmesidir.
Arada herhangi bir taşıyıcıya gereksinim duymayan radyasyon sayesinde insan vücuduyla
çevresindeki her türlü kütle arasında da bir ısı transferi oluşur. Vücuttan dışarıya verilen ısı
enerjisinin yaklaşık %20- 40 kadarı da radyasyon yoluyladır. Radyasyonda en önemli etken
sıcaklıklar arasındaki farktır. Ayrıca alanların büyüklüğü de radyasyonu etkiler. Havanın
nemi, rüzgar hızı radyasyonu etkilemez.
İnsanlar çalıştıkları ortamlarda,sıkça bedenin ısı dengesini etkileyen termal koşullarla
karşılaşırlar. Normal çalışmalarda vücudun ısısı 37±1 °C’dir. Vücut ısısı soğuk havalarda
oksijenle besin maddeleri yakılarak, sıcak havalarda ise terleme fonksiyonu ile dengede
tutulur. Ancak aşırı soğuk ve aşırı sıcak havalarda bu denge dış müdahale olmadan
korunamaz. Bunun sonucunda önemli sağlık sorunları ve performans düşüşü meydana gelir.
Vücudun termal dengesi aşağıdaki denklem ile ifade edilir.
± S =Q ± ݱ K ± I ± B
S: Vücut ısı stoku
Q: İç ısı üretimi veya enerji metabolizması
İ: İletim (temas) yolu ile ısı alışverişi(Conductance)
K: Konveksiyon (taşınım) yolu ile ısı alışverişi (Convective heat exchange)
I: Işınımla (elektromanyetik dalgalarla) oluşan ısı alışverişi (Radiavite heat exchange)
B: Buharlaşma yolu ile oluşan ısı alışverişi (Evaporative heat exchange)
Eğer S=0 ise vücut termal dengede demektir.Vücut ısı stoku,bedenden çevreye bir ısı
kaybı söz konusu ise negatif,ısı kazancı söz konusu ise pozitif olur.Tablo 1.2.’de bazı işler
için uygun ortam sıcaklıkları verilmiştir.
51
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 4. Farklı çevre sıcaklılarında çevre ile vücut arasında ısı alışverişi
Hava Koşullarının İnsan Üzerindeki Etkileri
Vücudun ürettiği ısı miktarı ile dışarıya verdiği ısı miktarı arasındaki eşitliği ifade eden
termik denge soğuk ortam, sıcak ortam gibi dış klimatik etkenlerle veya büyük oranda, enerji
çevriminden dolayı vücudun fazla ısı enerjisi üretmesi gibi iç etkenle bozulabilir. Organizma
fizyolojik sıcaklık dengeleme mekanizmasıyla belirli sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla
termik zorlamaya uyum sağlayabilir, ancak bunun bir sınırı vardır. İşyerlerinde bu sınırı aşan
durumlarla karşılaşıldığında koruyucu teknik önlemler ve uygun elbiseler ile organizmanın
termik yükünü azaltma yoluna gidilir. Kolayca ölçebildiğimiz ve en önemli klima faktörü
olarak kabul edilmesi gereken ortam sıcaklığı vücut sıcaklığını etkilediği gibi, kalp atış hızını,
solunumu, dolayısıyla oksijen alma miktarını, hatta terlemeden dolayı kilo kaybetmeyi de
etkiler. Bu etkilemenin nasıl olduğu Şekil 5’te ifade edilmiştir.
52
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 5. Ortam sıcaklığının kalp atış frekansı,oksijen soluma,zayıflama ve vücut sıcaklığına
etkisi
Vücut çekirdek sıcaklığı organizmanın ısıl kontrol mekanizması sayesinde değişme
göstermezken, deri sıcaklığı ortam sıcaklığı ile birlikte değişmektedir. Çevre sıcaklığı düşük
iken, ısıl dengeyi koruyabilmek için vücut daha fazla ısı üretmektedir, bunu da düşük
sıcaklıklarda daha fazla oksijen alıp, daha fazla besin yakarak sağlar. Sıcaklık 30 °C’yi
aştığında ise ısı dengesi terleme yoluyla sağlanır. Bu şekilde terin buharlaşmasıyla yüksek ısı
dışarıya verilmektedir.
Kan dolaşım sistemi insanın ısı transport sistemidir. Düşük sıcaklıklarda kalp atış
frekansı düşmekte, böylelikle çekirdek bölgeden dışarıya ısı enerjisinin akışı
yavaşlatılmaktadır. Sıcaklık artınca da kalp atışları hızlanmakta, daha fazla ısı deriye doğru
gönderilmekte ve orada ısı alışverişi sağlanmaktadır.
Efektif sıcaklığa göre işgörenin performansı da değişir. Efektif sıcaklık 25°C’yi
geçtikten sonra performansın önemli ölçüde azalmaya başladığı deneylerle kanıtlanmıştır.
Performansı 8 saatlik vardiya sürecindeki performans olarak ölçtüğümüzde, ortam sıcaklığı
arttıkça, ağır işlerde performans kaybının hafif işlere göre daha da büyük olduğu görülmüştür
(Şekil 6). Örneğin ortam sıcaklığı 26°C olduğunda performans kaybı büroda çalışanlarda %4,
hafif bedensel işte %10, orta ağırlıkta işte %20, ağır işte çalışanda ise %44 civarındadır.
Görüldüğü gibi ağır işte çalışanlarda ortam sıcaklığının artmasıyla performans kaybı daha
53
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
büyüktür. Maden işletmelerinde efektif sıcaklık önemli rol oynarken, demir-çelik ve cam
sanayinde ısıl radyasyon işi zorlaştıran ana iklim faktörüdür.
Şekil 6. Efektif sıcaklığın artmasıyla performansta düşme oranı
Tablo 1. İdeal klimatik ortam için, çeşitli işlerde önerilen minimum, optimum ve
maksimum klima değeri
54
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
VÜCUDUN DIÞARIDAN ISI
ALMA DÜZEYÝDÜÞER
SICAKTAN BÝTKÝNLÝK
TEMEL ORGANLAR VE BÖLGELERDE
YETERSÝZ KAN DOLAÞIMI
ORTAM
ISISI
STRESÝ
DERÝVE
VÜCUT
ISISI
YÜKSELÝR
TERLEME
ORTAM ISISI ÇOK
YÜKSEK ÝSE
VÜCUT
ISI YAYAMAZ VE
ISI ALMAYA
BAÞLAR
KAN
DOLAÞIMI
HIZLANIR
VÜCUT ÝÇ
ISISI DERÝYE
VE DIÞARIYA
YÖNELÝR
ÝLETÝM VE YAYILMA
YOLU ÝLE ISI KAYBI
ARTAR
BUHARLAÞMA ÝLE ARTAN ISI KAYBI
TUZ KAYBI
ISI KRAMPLARI
SIVI KAYBI
SUSUZLUK
TER BEZLERÝYORGUNLUÐU
YAKICI SICAK
TERLEMENÝN AZALMASI
TÜM VÜCUDUN
DENGESÝBOZULUR
BUHARLAÞMA
ÝLE ISI
KAYBININ
YETERSÝZLÝÐÝ
VÜCUT ÝÇ ISISINDA ARTIÞ
DEVAM EDER
SICAK ÇARPMASI
Şekil 7. Isı stresinin etkileri
İşgörenlerin, dayanılabilir ısı düzeylerine yaklaşık bir hafta içinde alıştıkları ve böyle bir
uyum gösteren işgörenlerin de verimliliklerinin arttığı gözlemlenmiştir.
Vücut ısısının sınırlı ölçülerde düşüşüne, organizma uzun süreler dayanabildiği
halde, aynı ölçülerde ısı yükselmesi ısı stresi etkisi yapmaktadır.
55
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
DONMA
ISI KAYBI AZALIR
YETERSÝZ KAN VE ISI TAKVÝYESÝ
SOÐUK
ORTAM
STRESÝ
DERÝ
ISISI
DÜÞER
KAN
DOLAÞIMI
YAVAÞLAR
VÜCUT ÝÇ
ISISI DERÝYE
VE DIÞARIYA
YÖNELÝR
DERÝDE KILLARIN DÝKÝLMESÝ
ÝLETÝM VE YAYILMA
YOLU ÝLE ISI KAYBI
ARTAR
DERÝÜRPERMESÝ
TÝTREME
KASLARIN ISI DÜZEYÝNÝN DÜÞMESÝ
UZUN DÖNEM
ETKÝLERÝ
ENERJÝGEREKSÝNÝMÝ
NORMALMETABOLÝK
DÜZEYÝN 5-7 KATINA
ÇIKAR
GIDA TÜKETÝMÝ
ARTAR
METABOLÝZMA
YÜKSELÝR
VÜCUT
YAÐLANIR
DERÝALTINDA
KORUYUCU BÝR
DOKU OLUÞUR
Şekil 8. Soğuk ortam stresinin etkileri
Hissedilen Sıcaklık
Kişinin kendini iklim açısından rahat hissetmesi ısı transferi olayını etkileyen faktörlere
yani havanın sıcaklığı, çevre alanların sıcaklığı, havanın nemi ve rüzgar hızına bağlıdır. Bu
faktörlerin her biri bulunduğumuz ortamda kendimizi rahat hissetmemiz için önemli bir rol
oynar, aralarındaki ilişki ise oldukça karmaşıktır. Bu karmaşık ilişkinin sonucunun herhangi
bir sayısal ifade ile verebilmek için pek çok araştırma yapılmış ancak genel tatmin edici bir
sonuca ulaşılamamıştır. Bunun için kişilerin sübjektif algılamalarından yararlanma yoluna
gidilmiş ve hissedilen sıcaklık veya efektif sıcaklık tanımları ortaya konmuştur.
Tablo 2. Aynı sıcaklık hissi (25 °C) algılanması oluşturan klima faktörü kombinasyonlarına
bir örnek
56
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Hava sıcaklığı termometre ile, rüzgar hızı anemometre ile ölçülür. Nem ise psikrometre
ile ölçülür.
Aynı sıcaklık hissinin algılanmasına (normal efektif sıcaklık) neden olan bazı klima
faktörü kombinasyonları Tablo 10.6’da görülebilir.Bu tablodan anlaşıldığı gibi nem ve rüzgar
hızına bağlı olarak 25 °C ile 37 °C arasındaki tüm sıcaklıkları 25 °C imiş gibi algılamamız
mümkündür.
57
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
5. KASSAL ÇALIŞMA
Kas, kimyasal enerjiyi, mekanik enerjiye çeviren bir mekanizma olarak tanımlanabilir.
Kasın kasılması esnasında kimyasal enerji potansiyeli, mekanik enerjiye dönüşmektedir.
Kimyasal enerji, enerji taşıyan besinlerin yanması sonucu meydana gelmektedir. Solunum
yoluyla alınan oksijen, akciğerlerden kana geçmekte ve kan aracılığıyla iletilmektedir.
Kasların fonksiyon yeteneği, esas itibariyle kan temini ile belirlenmektedir.
Kemik ve eklemlerin hareket edebilmeleri ancak kaslarla mümkündür. Kaslar hareket
sisteminin aktif elemanlarıdır. Kaslar bağ dokusu ile işlevsel bir birim oluşturan kas
hücrelerinden oluşur, kasılmaları kuvvet doğurur. Kaslar vücut ağırlığının % 40’ını meydana
getirir.
Kaslar iskelet kasları (çizgili kaslar) ve düz kaslar olmak üzere iki gruba ayrılabilir.
Ergonomi açısından önemli olan kaslar iskelet kaslarıdır.
İskelet Kasları (Çizgili Kaslar): İskelet etrafında bulunan, hareketi sağlayan ve beynin
bilinç merkezi tarafından kontrol edilen yani isteğimizle hareket ettirdiğimiz kaslardır,
kasılma, kısalma hızları çok yüksektir. Çabuk yorulurlar, gözde, ağızda, sırtta, karında da
iskelet (çizgili kaslar) kasları mevcuttur.
Düz Kaslar: Otonom kumanda edilen, oldukça yavaş, isteğimiz dışında, kendiliğinden
çalışırlar. Daha çok sindirim, dolaşım, solunum sistemi, enerji çevrimine katılan sistemlerde
ve kalpte bulunur.
Kasların Fonksiyonları
Bedensel görünümümüz ve hareketten sorumlu olan iskelet kasları, kemiklere bağlıdır
ve kemiklerin etrafında toplanan kaslar birbirlerine zıt yönlerde hareket ederler, başlıca
fonksiyonları şunlardır:
- Kaslar,vücudumuzun hareketini sağlar.
- Düz kaslar, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin hareketini sağlar, kan basıncını
ayarlar ve kanı tüm vücuda pompalar.
- İskelet kasları bir iş yaptığı zaman ısı da üretir. Vücut ısısının %85’i iskelet
kaslarının hareketiyle meydana gelir.
- Kas dokuları uyarılara tepki verebilme, uyarıları iletme, kasılma, uzama ve esneme
yeteneklerine sahiptir.
Kassal Çalışma Şekilleri
Kassal çalışma, esas itibariyle dinamik ve statik çalışma olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Statik çalışma, kasların devamlı gergin durumda iş gördüğü durumlarda söz
konusudur. Statik çalışma gerektiren işler yorucudur. Bunun nedeni, gerekli kan dolaşımının
sağlanamamasıdır. İstirahat halinde iken ihtiyaç kadar kan kaslara iletilmekte; dinamik
çalışmada ise kan ihtiyacı artmakla birlikte yeterli miktar karşılanabilmektedir. Halbuki statik
çalışmada, dinamik çalışmaya nazaran daha az kana ihtiyaç duyulmasına rağmen, kaslar,
gergin olmaları sebebiyle damarlara basınç yapmakta ve kan dolaşımını engellemektedir.Bu
da yorulmaya neden olur.Bu durum şekil 1’de şematik olarak gösterilmiştir.
58
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 1. Dinamik ve Statik Çalışma Durumları
Dinamik çalışmada kasılmalar ve gevşemeler değişmektedir. Böylece gevşeme
esnasında oksijen ve enerji taşıyan maddeler, kaslara iletilmekte ve kasılmayı engelleyen
maddeler buradan uzaklaştırılmaktadır. Statik kassal çalışma söz konusu olduğu zaman, kan
dokusu devamlı olarak kasılmış olan kas tarafından sıkıştırılır. Böylece kan dolaşımı
engellenmekte ve tamamen kesintiye uğramaktadır. Bu durumda, kasların kan ihtiyacı yeteri
derecede karşılanamamaktadır. Dinlenme halinde, dinamik çalışmada ve belirli iş ağırlığına
kadar statik çalışmada olduğu gibi, kan ihtiyacı ve kan dolaşımı dengelenmektedir. Yalnız
statik çalışmada iş ağırlığı sınırı çok düşüktür. Bu sınırın üzerindeki ağırlıklarda kan ihtiyacı
yeterince karşılanamadığından, ağır kas yorgunlukları ortaya çıkmaktadır.
Uzun süreli statik çalışma, insan vücudu üzerinde kalıcı zararlar meydana getirebilir. İş
düzenleme ile bu zararların önüne geçmek gerekir. Kas gücüne dayalı işlerde aşağıdaki
tedbirlerin alınması, çalışanların sağlığı üzerinde muhtemel kalıcı zararların önlenmesi
bakımından önemlidir.
- Uygun çalışma ve dinlenme süreleri uygulanmalıdır.
- Vücuda statik duruşları minimize edecek şekilde pozisyon verilmelidir.
- Statik işlerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır.
- Kas yükü akış yönü, vücudun uzun eksenine paralel olmalıdır.
59
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
İŞ YÜKÜ VE ENERJİ GEREKSİNİMİ
Bir insanın bir iş yaparken tükettiği oksijenden ve solunum yoluyla dışarıya attığı
karbondioksit gazından işin yapılması için gerekli enerji miktarını yaklaşık olarak hesaplamak
mümkündür. Diğer taraftan nabızda, solunum hızında ve vücut ısısında meydana gelen
değişiklikler de bir işin yapılması için gereken enerjinin hesaplanmasında bir kriter olarak
kullanılabilir.
Solunum ve dolaşım sistemlerinin yapılan işe uyum sağlaması hemen gerçekleşemez.
Bu uyumun sağlanması için geçen süre zarfında ihtiyaç duyulan oksijen, kaslardaki kimyasal
enerji kaynaklarından karşılanıır. Uyum dönemi sırasında kimyasal enerji depolarından
karşılanan bu oksijen miktarına oksijen borçlanması denir (Şekil 2). Şekilden de görüldüğü
gibi, bu uyum sağlandıktan sonra, oksijen tüketimi belli bir düzeyde devam eder. İş bitiminde
ise, oksijen tüketimi bazal metabolizma düzeyine yavaş yavaş inerek azalır. Oksijen borcunun
geri ödendiği bu döneme toparlanma dönemi denir (Şekil 2).
Şekil 2 Bedensel bir çalışma sırasında oksijen alma düzeyinde ortaya çıkan değişiklikler
60
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Bir fiziksel çalışmanın başlangıcında solunum ve dolaşım fonksiyonları, metabolik
gereksinimlere uyum sağlayıncaya kadar, iş görenin kas hücreleri, "anerobik" yoldan enerji
oluştururlar. Uyum sağladıktan sonra ise gerekli enerji "erobik" yoldan karşılanır. Erobik
yoldan karşılanan enerjinin bir üst sınırı vardır ve bu sınır değere, maksimum erobik kapasite
denir. Bu kapasite üzerinde, vücudun iş yapabilmesi için anerobik rezervlerin kullanılması
gerekir ki, bu da bireyin aşırı zorlanmasına neden olur. Erobik kapasitenin yüksek olması,
yorgunluğa karşı direnç ve iş verimi açısından önemlidir. Ancak bu kapasitenin tek başına,
yüksek iş kapasitesi ve verimliliğin ölçüsü değildir. İş yerindeki ortam koşullarının, iş
düzeninin ve temposunun, yardımcı araç ve gereçlerin uygun yerleşiminin, duruş ve oturuş
pozisyonları, işçilerin iş hevesleri de önem taşımaktadır.
Enerji Gereksinimi
Yaşamımızın temel faktörü olan enerjinin tamamına yakın kısmını aldığımız
besinlerden, çok azını da çevrenin ısı enerjisinden elde ederiz. Çocukluk ve gençlik, büyüme
aşaması veya hastalık sonrası iyileşme dönemi gibi özel dönemlerin dışında enerji bilançosu
dengeli olmalıdır. Alınan enerjinin harcanana göre azlığı veya çokluğu, zayıflık veya
şişmanlığa neden olur. Ekonomileri gelişmiş zengin ülkelerde yağ ve şekerin normal ihtiyacın
%100, proteinin ise %30-40 kadar fazlasının alındığı,dolayısıyla çok fazla kişinin aşırı şişman
olduğu gözlemlenmektedir. Bu ülkelerdeki bir başka sağlıksız gelişme de alkol tüketimidir.
Örneğin Federal Almanya’da kadınlar enerji ihtiyaçlarının %11,4’ünü (1010 kJ/gün)’sına
yetecek kadarını alkollü içeceklerden sağlamaktadır.
İnsanın ideal ağırlığı konusunda çeşitli öneriler vardır. Bu önerilerin en eskisi Broca
tarafından 1868’de yapılan öneridir:
İdeal ağırlık (kg) =Boy (cm) -100
Bazal Metabolizma
İnsan vücudunu tam dinlenme halinde iken temel yaşam fonksiyonlarını devam
ettirebilmesi için gerekli en düşük enerji miktarına bazal metabolizma denilmektedir. Bazal
metabolizma değerleri yaşa, ağırlığa, boya ve cinsiyete bağlıdır. Bazal metabolizmanın
cinsiyete ve yaşa göre değişimi aşağıda verilen şekilde görülmektedir.
61
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 3. Bazal metabolizmanın cinsiyete ve yaşa bağlı olarak değişimi
İnsanın 24 saatlik enerji gereksinimi üç farklı çevrimden oluşur: Temel çevrim(bazal
metabolizma), serbest zaman çevrimi, iş çevrimi.
Temel Çevrim(Bazal Metabolizma) TÇ:
TÇ yemeğini 12 saat önce yemiş olan denekte ölçülür. Nötr bir klimatik ortamda
(sıcaklık 22-25 °C, göreceli nem oranı %50-60, rüzgar hızı <0,1 m/s) hareket etmeksizin
yatan bir kişinin bir günde harcadığı enerji olarak tanımlanır.Yemeği 12 saat önce yemiş
olması, organizmanın besini sindirmek için bir enerji harcamaması içindir. Temel çevrim
hücrelerinin canlı kalabilmesi, kalp atış, nefes alma, kasların yaşam için gerekli düzeyde
gerginliği, tüm organların beslenebilmesi için gerekli olan enerjidir. Temel çevrimde harcanan
enerjinin organlara dağılım oranı aşağıdaki gibidir:
%26
%26
%18
%9
%7
%14
İskelet kaslarında
Karaciğerde
Kalpte
Beyinde
Böbrekte
Diğer organlarda
Temel enerji çevrimi kişi bebeklikten yetişkinliğe doğru ilerledikçe artar ve 20 yaş
civarında günlük temel çevrim ortalama 7500 kJ ile maksimum değere ulaşır ve yaşla birlikte
tekrar azalmaya başlar. Kişilerin temel enerji çevrimi birbirlerinden çok farklıdır. Psikolojik
bir stres bile çevrim miktarını etkileyebilmektedir. Ayrıca yaş, cinsiyet, boy ve ağırlığın da
temel çevrimi etkilediği bilinmektedir. Sağlıklı kişilerle yapılan ölçümlere dayanılarak elde
edilen ampirik bir denklemle temel çevrim (TÇ) enerjisinin kişisel yaklaşık değeri aşağıda
verildiği gibi elde edilebilir:
Erkekler:
TÇ =280 + 21.B + 58.m – 28.Y
kJ/24 saat
Kadınlar:
TÇ =2750 + 8.B + 40.m – 20.Y
kJ/24 saat
62
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
TÇ : Temel Çevrim (kJ/gün)
B : boy (cm);
m: ağırlık (kg);
Y: yaş (yıl)
Örnek: 30 yaş, 70 kg, 170 cm boy
Erkek için; 280 + 21.170+58.70-28.30=280+3570+4060-840=7070
Kadın için; 2750+8.170+40.70-20.30=2750+1360+2800-600=6310
Temel enerji çevriminin kütleyle arttığı hemen anlaşılabilen bir durumdur, kütle arttıkça
beslenecek hücre de artacaktır, aynı şekilde uzun boylularda dolaşım yolları da daha uzundur,
fazla enerji gerektirir. İnsanlar yaşlandıkça sindirim de yavaşladığından, gerek duydukları
enerji azalacaktır. Kadınlar ve erkekler arasında temel çevrimde farklılık olmasının gerekçesi
ise kadınlarda yağ miktarının kas kütlesine oranının erkeklere göre daha büyük olmasıdır. Yağ
hücreleri kas hücreleri ile karşılaştırıldığında daha az enerji harcarlar. Ayrıca deri altı yağ
tabakasının daha kalın ve yoğun olması organizmanın ısı kaybını azaltır, sonuç olarak
kadınlarda temel çevrim biraz daha azdır.
Kaba bir ortalama değer olarak temel çevrim erkeklerde 7100 kJ/gün; kadınlarda 6300
kj/gün alınabilir. 30 yaşındaki kadınlar ve erkekler için hesaplanmış günlük enerji temel
çevrim değerleri ağırlık ve boya göre tablo 5,2-a ve b’de hesaplanmıştır. Erkekler de bu
değerden yaşı 30’dan büyük olursa yaş başına 29 kJ çıkarılır veya 30’dan küçükse yine yaş
başına 29 kJ eklenir. Kadınlarda ise 21 kJ çıkarılır veya eklenir.
Tablo 1. 30 yaşında erkeklerde ağırlık ve boya göre temel çevrim TÇ (kJ/gün)
Ağırlık (kg)
50
60
70
80
90
5468
5678
5888
6098
6308
6048
6258
6468
6678
6888
6623
6833
7043
7253
7463
7203
7413
7623
7833
8043
7778
7988
8198
8408
8618
Boy (cm)
150
160
170
180
190
Tablo 2. 30 yaşında kadınlarda ağırlık ve boya göre temel çevrim TÇ (kJ/gün)
Ağırlık (kg)
Boy (cm)
150
50
60
70
80
90
5334
5737
6140
6539
6943
160
5410
5813
6216
6615
7018
170
5489
5893
6296
6695
7098
63
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
180
5569
5972
6376
6775
7178
Aynı kişide bir gün içinde yapılan temel çevrimi ölçmek için en dikkatli ve hassas
yöntemlerle yapılan deneylerde bile ortalama değerlerde %3’lük bir sapma, farklı günlerde
yapılan deneylerde ise erkeklerde %3,5; kadınlarda (periyot özelliklerinden dolayı biraz daha
yüksek) %4,7 sapma görülmüştür. Ancak yukarıda denklemlerle elde edilen temel çevrim
değeri ile ölçülen temel çevrim değeri arasında fark var ise bunun patolojik bir nedeni
olabileceğini düşünmek gerekir. Fark yüzdesi büyüdükçe patolojik sorun olasılığı da
artar.(Tablo 5.3)
Tablo 3. Temel çevrim enerjisinin normal değerlerden sapması arttıkça patolojik sebep
olasılığı da artar.
Temel çevrimin normal
Patolojik sebep olasılığı (%)
değerden sapma oranı (%)
2
4
4
17
6
33
8
51
10
67
12
82
14
95
16
97
18
98
20
99
Serbest zaman çevrimi SÇ:
Hiçbir iş yapılmasa bile temel çevrimde hesaplanan enerji yeterli değildir. Meslek gereği
yapılan işin dışındaki, günlük faaliyetler için harcanan enerji serbest zaman enerjisi olarak
tanımlanır. Oldukça pasif bir yaşam süren kişilerde 800-1200 kJ/gün olarak hesaplanan bu
enerji kişisel aktivitenin derecesine göre günlük 2500 kJ ve biraz daha üstü de olabilir.
Temel çevrim ve serbest zaman çevriminin toplamını, alınan oksijen üzerinden de
yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. İnsanın oksijen gereksinimi kütlesine bağlıdır,
bedensel iş yapmazken, 1 kg kütle için dakikada yaklaşık 0,004 lt oksijene ihtiyaç vardır.
Ortalama 70kg kütlesindeki kişi olarak dakikada 0,28 lt oksijen alır, bir günde alınan oksijen
403 lt’dir. Respiratorik oran (besinin yakılmasında CO2 /O2 oranı) değeri 0,85 olan besinin 1
lt oksijen tarafından yakılmasıyla 20,4 kJ enerji elde edilir. Bu hesaba göre 403 lt oksijenin
yaktığı besinin vereceği enerji 8200 kJ’dur ki bu değer yukarıda verilen temel çevrim ve
serbest zaman çevrimi toplamları ile uyum içerisindedir.
İş Çevrimi İÇ:
64
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Günlük yaşamımızda yaptığımız işin ağırlığına göre temel çevrim ve serbest zaman
çevriminin ötesinde de enerji harcarız. Bu çevrim iş çevrimidir. Çeşitli araştırma kurumlarının
yaptıkları ölçümleri dayanarak kabaca da olsa işi sınıflandırıp bu işlerdeki iş çevrimini
yaklaşık belirlemek ve işin tamamında harcanarak enerji hesaplamak olasıdır. Bir
sınıflandırma örneği Tablo 5.4’dedir.
Yapılan işe göre oksijen ihtiyacı yukarıda verilen,dinlenme halindeki işçinin 1 dakikada
kilo başına 0,004 lt oksijen değerinin çok üstüne,15-20 katına kadar çıkabilir.İş çevrimi işin
ağırlığına göre 8 saatlik vardiyada erkeklerde 10000 kJ,kadınlarda 8000kJ ulaşabilir,tablo 5.5.
Tablo 4. Erkek ve kadın işçilerde iş ağırlığına göre harcanan enerji
İşin ağırlığı
Çok hafif iş
Hafif iş
Orta ağır iş
Ağır iş
Çok ağır iş
Erkek işçiler (kJ)
<2100
2100 – 4200
4200 – 6300
6300 – 8400
8400 – 10500
Kadın işçiler (kJ)
<1600
1600 - 3200
3200 - 4800
4800 - 6400
6400 - 8000
Çok ağır iş gören kişinin günlük toplam enerji çevrimi yuvarlak olarak 20.000 kJ’a
çıkmaktadır. Sürekli olarak 20.000 kJ’dan daha fazla bir enerji çevrimi gerçekleştirmek ideal
çevre şartlarında bile, sıradan bir kişi için mümkün değildir. Araya dinlenme günleri koymak
gerekir. Bir kaç hafta için 30.000 kJ enerji çevrimi, belirli bir zaman diliminde yapılması
gereken işlerde, örneğin tarımda hasat mevsiminde, mümkün olabilir. Maraton koşmak veya
Boğazı yüzerek geçmek gibi yüksek enerji isteyen spor faaliyetlerinde, böyle bir performans
için aylarca hatta yıllarca hazırlanmış bir kişi birkaç gün için bu sınırın da üstüne, belki
50.000 kj toplam enerji çevrimi değerine çıkabilir.
Günlük Enerji Gereksinimi
Günlük enerji gereksinimini belirlemek için, iş başında harcanan enerjiye ek olarak iş
dışındaki etkinlikler için de gerekli olan enerji gereksiniminin saptanıp iş başındaki enerjiye
eklenmesi gerekir. Günlük gerekli enerji;
E= I + S + U
eşitliğinden yararlanarak hesaplanmalıdır.
Bu eşitlikte;
E
: günlük enerji miktarı
I
: işbaşındaki gerekli enerji miktarı
S
: Serbest zamanda gerekli enerji miktarı
U
: Uykuda gerekli enerji miktarı
olup, bunların ortalama değerleri ve günlük toplam enerji gereksinimi;
I
saatte
: 214 kcal/h
8 saatte
1712 kcal
65
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
S
U
: 140 kcal/h
: 70 kcal/h
1120 kcal
560 kcal
3392 kcal/gün
Toplam
YORULMA VE DİNLENME SÜRELERİ
Çalışmanın doğal sonucu olarak meydana gelen fiziksel ve zihinsel bitkinliğe yorgunluk
denir. Yorgunluk, çalışma esnasında veya işten sonra hissedilir. Kasların yaptığı işin ağırlık
derecesi maksimum kapasiteye yaklaştıkça fiziksel iş yükünün yorgunluk etkisi de artar. Hafif
iş yükü ile yapılan çalışmalar yorgunluk oluşmadan uzun süre devam ettirebilir. Bu tür
çalışmalar, ağır fiziksel yük ve dinlenme aralarıyla çalışmaktan daha iyidir.
Fiziksel aktivitelerde, harcanan enerji miktarına göre çalışma-dinlenme sürelerinin
hesabında kabul edilen norm, standartların altında enerji tüketilen işlerde (4-5 kcal/dk) işten
dolayı herhangi bir dinlenmeye gerek olmadığıdır. Aşağıda işlerin ağırlık derecelerine göre,
harcanan enerji miktarı ve oksijen tüketimi tablo halinde sunulmuş ve dinlenme sürelerini
hesabında formüller verilmiştir.
Tablo 5. İşlerin Ağırlık Derecesine Göre Harcanan Enerji Miktarı ve Oksijen Tüketimi
İşin Ağırlık Harcanan enerji Kalp atış sayısı O2 Tüketimi
Derecesi
(kcal/dk)
(lt/dak)
>12.5
160 veya fazla
>2.5
Şiddetli
10-12.5
140
2.0-2.5
Çok ağır
7.5-10 .0
120
1.5-2.0
Ağır
5.0-7.5
100
1.0-1.5
Normal
2.5-5.0
90 veya daha az
0.5-1.0
Hafif
Dinlenme sürelerinin hesaplanması:
Rt = 0…………………………K≤S
T(K-S)
x C ………………….K>S
Rt =
K-BM
Rt : Dinlenme süresi(dak)
K : İşin enerji maliyeti (kcal / dak)
S : Standart enerji maliyeti (kcal / dak)
Erkekler için = 5 kcal / dak
Kadınlar için = 4 kcal / dak
T : İşin süresi (dak)
BM : Basal metabolizma (kcal / dak)
Erkekler için = 1.7 kcal / dak
Kadınları için= 1.4 kcal / dak
C : Katsayı
20-30 yaş için = 1.00
30-40 yaş için = 1.04
40-50 yaş için = 1.10
66
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
50-60 yaş için = 1.20
60-70 yaş için =1.25
Örnek:
Altyapı inşaatında çalışan 35 yaşındaki erkek bir işçi 2 saat boyunca çalışmakta ve 30
dakika dinlendikten sonra tekrar çalışmaya devam etmektedir. Çalıştığı 2 saat boyunca 1200
kcal enerji harcayan işçinin çalışma-dinlenme düzeni konusunda ne söylenebilir? (S = 5
kcal/dk, C=1.04)
Çözüm:
K=1200/120=10 kcal/dak
Sonuç=75 dakika
YÜK KALDIRMA
Tablo 6. Belirli Yaş Grupları için Öngörülen Rahatça Kaldırılabilir Ağırlıklar
14-16
16-18
18-20
20-35
35-50
50+
16
21
26
28
23
18
Erkek
11
13
15
17
15
11
Kadın
67
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 4. Yük Kaldırmada Doğru Hareketler
68
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
6. ÇALIŞMA SİSTEMLERİ TASARIMI
İş sistemi içinde insan özellikleriyle uyumlu bir rol üstlenmediyse, sağlığı, iş güvenliği,
verimi bundan olumsuz etkilenecektir.
İş ve işyerinin insana uyumlu olması için;
-İşyeri işgörenin beden ölçülerine göre düzenlenmeli
-İş görenin hareket ve kuvvet yeteneklerine uymalı
-İş araç-gereçleri, işe ilişkin bilgi, işgörenin duyu organlarınca kolay ve doğru
algılanmalı
-İş görenin sürekli ortaya koyabileceği performans düzeyinin üstünde olmamalı
-Çevre koşulları işi zorlaştıracak düzeyde olmamalıdır.
İnsan vücudunun şeklini ve yapısını inceleyen bilim dalına anatomi, insanın beden
ölçülerini inceleyen bilim dalına ise antropometri denir.
İskelet Sistemi
Kemik sisteminin bütününe iskelet denir. İnsan iskeleti birbirlerine kafatası kemikleri
gibi hareketsiz, ya da kol, bacak kemikleri gibi hareketli eklemlerle bağlanmış 200 den fazla
(206) kemikten meydana gelir. İskelet hareketini yaptıran kaslardır. İskelet vücut ağırlığının
%17-25 kadarını oluşturur.
İskeletin görevleri:
Organlara ve organizmanın yumuşak birimlerine destek olmak,onları korumak,
Vücudun dış görünümünü sağlamak,
Kasların iş yapabilmesi için manivela görevi yapmak,
İşlevlerine göre farklı gelişmiş eklemlerin de katkısıyla beden dinamiğini, hareketlerini
gerçekleştirmektir.
Önemli Tanımlar
Abduksiyon: Ortadan uzaklaştırmak (sakin durma halinden uzaklaşma)
69
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Adduksiyon: Ortaya yaklaştırmak (sakin duruş haline yaklaşma)
Anteversiyon: Küresel mafsallarda transversal eksen etrafındaki ana hareket. Örneğin;
omuz mafsalından kolun ön tarafa kaldırılması, kalça mafsalından bacağın ön tarafa
kaldırılması. Bir organın sagittal düzlemde öne eğilmesi.
Retroversiyon:Ekstremitelerden birini arkaya eğme
Kaudal: Kuyruğa doğru (aşağıya)
Kranial: Başa doğru (yukarıya)
Dekstro: Sağ
Sinistro: Sol
Dorsal: Geriye doğru (elin sırt tarafına doğru)
Ekstansiyon: Uzatmak, germek
Fleksiyon: Eğmek
Frontal düzlem: Vücudu ön ve arkaya ayıran,alına paralel düzlem
Saggital düzlem: Vücudu sağ ve sol parçaya ayıran düzlem
Transversal düzlem: Vücudu alt ve üst olmak üzere iki kısma ayıran düzlem
Lateral: Yan taraf
Mediyal: Orta
Pronasyon: Elin içe döndürülmesi
Supinasyon: Elin dışa döndürülmesi
Radyal: Baş parmak istikametine doğru
Unlar: Serçe parmağa doru
Volar: Avuç içi taraf
Üst Ekstremiteler, Kollar
Kol üç bölümdür: Üst kol, ön kol ve el.
Dik normal konumda, kolu sadece omuz ekleminden hareket ettirerek hareketler
aşağıdaki sınırlar içinde yapılabilir:
Sagittal yönde, aşağıya dikey sarkan kol konumundan:
Anteversiyon: Omuz kemikleri hareket ettirilmeden öne, gergin 0- 150 °
Omuz kemikleri hareket ettirilerek
0- 170 °
Retroversiyon: arkaya, gergin
0-40°
Frontal veya transversal yönde, aşağıya sarkık kol konumundan
Abduksiyon: Kolu yana, öne açma
Omuz kemiği hareket ettirilmeden
0- 160°
Omuz kemiği hareket ettirilerek
0- 180°
Adduksiyon: Kolu içeri çekme
Omuz kemiği hareket ettirilmeden
0- 20°
Omuz kemiği hareket ettirilerek
0- 40°
Üst kol aşağıya sarkık ve bedene yapışık, ön kol dirsekten dik bükülü ve öne doğru iken:
Dışa rotasyon:
Omuz kemiği hareket ettirilmeden
0- 40°
Omuz kemiği hareket ettirilerek
0- 60°
İçe rotasyon:
Omuz kemiği hareket ettirilmeden
0-70°
Omuz kemiği hareket ettirilerek
0- 90°
Transversal eksen, yatay uzatılmış kolun, supinasyon konumunda
70
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Fleksiyon
0- 140°
Ekstansiyon
0- 10°
Üst kol sarkık, bedene yapışık, ön kol öne dik bükülü, başparmak yukarıyı gösterir
konumunda;
Dışa rotasyon (supinasyon), laterale dönme
0-80°
İçe dönme (pronasyon), mediyale dönme
0-80°
Şekil 1a. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Eksenler
Şekil 1b. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Düzlemler
Alt Ekstremiteler Bacaklar
Vücudun üst kısmının ağırlığı kalça eklemleri üzerinden bacaklara aktarılır.
71
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Bacak kemikleri de kollarınkine benzer şekilde üç kısımdan oluşur, üst bacak baldır
(femur), alt bacak (tibia ve fibula kemikleri) ve 26 kemikli ayak.
Diz eklemi önemli bir eklemdir.Diz ekleminde bükme ve germe hareketleri ve bükülmüş
eklemde de sınırlı ölçüde iç rotasyon ve dış rotasyon hareketi serbestliği vardır. Darbeli
yüklerde ve aşırı döndürme hareketlerinde diz ekleminde menüsküs ve çapraz bağ dokusunda
yırtılmalar oluşur.
UYGULAMALI ANTROPOMETRİ
Ergonominin temel amaçlarından biri olan “işin insana uyumlu olması”nı sağlayabilmek
için işyerinin düzenlenmesinde insanın boyutlarının dikkate alınması gerekir. Bu sadece
makro açıdan işyerinin düzenlenmesinde değil, aynı zamanda mikro açıdan iş yerindeki
makinede gösterge, kumanda aletleri ile iş için kullanılan el aletlerinin şekillendirilmesinde de
gereklidir.
Eski yunanca da “anthropos”=insan ve “metrein”=belirleme kelimelerinin
birleştirilmesinden oluşmuş antropometri kelimesi bugün biyomekanik kuralları da içerecek
biçimde, insan vücudunun boyutları ile ilgilenen bilim dalının adı olarak kullanılmaktadır.
Antropometri, bedenin, ölçüleri ve hacim, ağırlık merkezi, atalet özellikleri, beden
kısımlarının kütleleri gibi diğer fiziksel karakteristikleri ile ilgilenir.
İş yerinin doğru düzenlenmesi açısından antropometri biliminden aşağıdaki konularda
yararlanılır:
-İnsan vücudunun tümünün ve iş açısından baş, el, kol, ayak, bacak gibi önemli
organlarının boyutları
-Vücudun doğal konumu
-Eklemlerin hareket alanı, eklemlerle birbirine bağlı elemanların boyutları ve buradan
elde edilen ulaşım mesafeleri
-Ulaşılabilen hacim içerisinde uygulanabilen kuvvetler
-Anatomik-optik, bakış ve görüş alanlarının sınır şartlarını ve gözün rahat bakış eksenini
de dikkate alarak hacimsel olarak görülebilecek bölgenin belirlenmesi.
Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini maksimum düzeyde
kullanabilmeleri için kullandıkları malzemeler, çalışma yüzeyleri ve hacimlerinin kendi
boyutları ile uyum içinde olması gerekir.
Yapısal Vücut Ölçüleri ve Yüzdeler
Yapısal vücut ölçüleri, vücut hareketsizken belirli standart pozisyonlarda alınabilen
vücut ölçüleridir. İş, işyeri, giysi ve şahsi eşya tasarımı olmak ,üzere çeşitli tasarım amaçları
için kullanılan statik vücut ölçüleri şunlardır.
Yükseklikler: Düşey uzunluklardır. Birey ayakta iken yerden, otururken oturma
yüzeyinden ilgili vücut noktasına kadar ölçülen değerlerdir. Diz yüksekliği, ayakta boy, oturuş
yüksekliği gibi yükseklikler bu gruba girer.
Genişlikler: Yatay ve enine çaplardır. Kalça genişliği, omuz genişliği gibi ölçüler bu
gruba girer.
72
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Derinlikler: Yatay ve dikine çaplar olup göğüs derinliği ve kalça derinliği gibi ölçüler
bu gruba girer.
Uzunluklar: Herhangi bir vücut kısmının uzun ekseni boyunca ölçülen büyüklüktür.
Sırt uzunluğu, üst kol, ön kol, el uzunluğu gibi ölçüler bu gruba girer.
Çevresel Uzunluklar: Bir vücut parçasının aynı düzlemdeki çevresidir. Bel çevresi, baş
çevresi gibi ölçüler bu gruba girer.
Eğrisel Uzunluklar:Vücut üzerindeki herhangi iki noktayı birleştiren eğrinin
uzunluğudur. Şakaklar arası uzunluklar, çene ucundan kulaklar arası uzunluklar.
Erişim Uzaklıkları: Yukarı doğru ve öne doğru maksimum erişim uzaklıkları gibi
ölçüler bu gruba girer.
Kalınlıklar: El, bilek gibi uzuvların uzun eksenlerine dik en kısa çapların
uzunluklarıdır.
Çıkıntılar: Herhangi bir uzvun (örneğin: burun) en uç kısmının başlangıç noktasına
kadar olan uzunluklardır. Burun ve kulak çıkıntısı gibi ölçüler bu gruba girer.
Vücut ölçülerinin tam olarak tanımlanabilmesi için durum, yer ve tür değişkenlerinden
yararlanılır.
Durum : Ölçülecek vücut kısmının ve parçasının durumu,
Yer
: Referans alınacak nokta veya düzleme göre ölçülecek vücut parçası
Tür
: Ölçü türü
Örneğin:
Oturur durumda
Göz
Yüksekliği
Durum
Yer
Tür
Bir teknik sistemin tümünün ya da elemanlarının boyutlandırılmasında, bu sistemi,
makineyi, aleti kullanacak kişinin çeşitli vücut boyutlarına gereksinim vardır. Elbette
kullanıcının genç-yaşlı; kadın erkek olması, dünya coğrafyasında farklı bölgelerden gelen
kişiler olması gibi antropometrik boyutları etkileyen önemli ve ayırıcı faktörlere de dikkat
edilmelidir.
Günlük yaşantımızdan da çok iyi bildiğimiz gibi, aynı yörenin, hatta ailenin aynı yaş ve
aynı cinsiyetteki insanlarının bile boyları, kol ve bacak uzunlukları v.b. birbirlerinden oldukça
farklıdır. Antropometrik büyüklükler belirlenirken, örneğin insanların boy uzunluğu
belirlenirken, tüm insanların boylarını ölçüp, aritmetik ortalamasını alarak, bu ortalamaya göre
çalışanların büyük bir kısmı için uygun işyeri düzenlenemez. İş yerinde çalışacak en küçükten
en büyük boylu işgörene kadar hepsini düşünmek zorundayız. Bir iş yerinde eğer aritmetik
ortalamalara göre kapı yükseklikleri seçilseydi, işçilerin % 50’si o kapılardan geçerken
başlarını az veya çok eğmek zorunda kalırlardı.
100 erkek işçinin boylarını ölçüp, örneğin beşer cm aralıklı sınıflarda boylarının dağılım
sıklığını araştıracak olursak kalitatif olarak Şekil 2’dekine benzer bir dağılım elde edilir. Bu
örnekteki dağılıma göre yaklaşık 30 işçinin boyu 1,70 m -1,75 m arasıdır, bu ortalama boydur.
Bu boy sınıfının altına ve üstüne bakıldığında o sınıflardaki kişi sayısının ortalama boy
sınıfından uzaklaştıkça azaldığı görülecektir. Bir alt ve üst sınıfta, 1,65 m-1,70 m ve 1,75 m1,80 m sınıflarında 15’er kişi bulunmakta, ortalama değerden daha uzaklaştıkça da,
sınıflardaki kişi sayısı daha da azalmaktadır. Şekilden görülebileceği gibi boyları ölçülen 100
kişiden 5 tanesinin boyu 1,55 m.den küçük, 5 tanesinin de boyu 1,90 m’den büyüktür. Bu
73
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
dağılım istatistik biliminden bilinen “normal dağılım” veya Alman matematikçi Gauss’un
adına izafeten “Gauss Dağılımı”dır.
Boyu ölçülen kişi sayısı arttıkça bu dağılım hep bir ortalama değer X de yoğunlaşan,
simetrik çan eğrisini verecektir. Bir Gauss dağılımını (çan eğrisini) sadece aritmetik ortalama
değer ile ifade edebilmek mümkün değildir. Ortalama değerin yanı sıra standart çarpma değeri
S nin de bilinmesi gerekir. Eğer ölçü değerleri yoğun bir şekilde ortalama değer civarında
iseler, standart sapma değeri küçük olacak, değerler ortalama değer etrafında çok büyük
farklılıklar gösterecek şekilde dağılmışlar ise, standart sapmanın değeri büyük olacaktır. Çan
eğrisi de buna göre sivri bir çan veya yayvan bir çan olacaktır. Normal dağılım eğrisi de X-S
ve X+S değerleri arasında toplam ölçümlerin %68’i (bir başka deyişle, verdiğimiz örnekte
boyları ölçülen insanların %68’i) yer alacaktır. Eğer incelediğimiz alanı X-1,65.S ten başlatıp
X+1,65.S’e kadar sürdürürsek, bu bölge içine de tüm ölçüm değerlerinin %90’ı girer ve
sadece %5’ten küçükler ve %95’ten büyükler bu alanın dışında kalır. Şekil 2’de görülen
örnekte, boyları ölçülen kişilerin %5’inin boyu 1,60 m’den daha küçük; %5’inin boyu da 1,90
m’den büyüktür. Antropometri uygulamalarında yüzdelik değerlerden bahsedilir. Örneğin “5
yüzdelik” değeri ölçümü yapılan kişilerinin %5’inden daha büyük olanların boyunu; “95
yüzdelik” değeri de ölçümü yapılan kişilerden %95’inden daha büyük olanların boyunu ifade
eder.
Şekil 3’te yapılmış olan boy ölçümlerine dayalı olarak kadınlar ve erkekler için %5 ve
%95 değerleri görülmektedir. Bu şekle göre kadınların %5’inin boyu 151 cm’den; %95’inin
boyu da 173 cm’den küçük; erkeklerin %5’inin boyu 163 cm’den; %95’inin boyu da 184
cm’den daha küçüktür.
Şekil 2. Antropometrik Ölçülerin Normal Dağılım Eğrisi
74
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 3. Erkek ve Kadın boylarının %5 ve %95 Değerleri
İş yerleri düzenlenirken genelde çalışacak grubun (sadece kadın, sadece erkek veya
erkek ve kadın beraber) 5 yüzdelik ve 95 yüzdelik sınırlar içerisinde kalanlarının rahat
çalışabileceği bir düzenleme yapılmalıdır. Grup elemanlarının %100’ünün rahat çalışabileceği
düzenleme yapabilmek hem teknik hem de ekonomik açıdan mümkün değildir. İş
düzenlemesinde genel kural olarak iç boyutlar en büyük büyüklük, dış boyutlarda en küçük
büyüklük dikkate alınarak belirlenir. Böylelikle büyük boylu kişiler de iç mekanlara (örneğin
bir masanın altındaki bacak-ayak boşluklarına) rahatlıkla sığar ve küçük ölçülere sahip
insanlar da dışarıdaki alet, gösterge, düğme v.b. araca ulaşabilir. Ölçümlerde, antropometre,
mezura, şerit metre, kumpas, pergel gibi ölçü aletleri kullanılır. Statik antropometrik
araştırmalarda kullanılan ölçülerden bazıları Şekil 4’te verilmiştir.
75
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 4. Endüstride ergonomik amaçlarla statik antropometri araştırmalarında
kullanılan boyut ölçüleri ve dağılım tablosu
1983 yılında Türkiye İş Güvenliği Komisyonunun iş kazalarının nedeni üzerine
hazırladığı bir rapordaki verilere göre Türk erkek işçilerinin boy ortalaması 168 cm,
İtalyanların 176 cm, Almanların 177 cm’dir. Bu tip değerlerle veya tablolarla çalışırken
değerlerin hangi yılda tespit edilmiş olduğu da önemlidir. Zira Orta Avrupa ülkeleri gibi
gelişmiş ülkelerde 20.yy boyunca boy uzunluklarının yılda ortalama bir mm uzadığı tespit
edilmiştir. Boyun diğer boyutlara oranı ise sabit kalmıştır. Benzer çalışmalarda dikkat
edilmesi gereken bir husus da boy uzamasının kadınlarda ortalama 18, erkeklerde ise 20 yaş
ile son bulması ve 35 yaştan sonra da özellikle boyun kısalmaya başlamasıdır. Yaşlılıkta kilo
ile birlikte en ve çevre boyutları ise artmaktadır. 13 yaşına kadar kız ve erkek çocuklarda
boyut ve boyutların birbirine oranı arasında pek fark yoktur. Ergenlikle birlikte farklılaşma
76
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
başlamakta, gelişmenin sona erdiği yaşlarda kadınların boyu erkeklere göre 10 cm kadar kısa
kalmaktadır. Kadınlarda kol ve bacak uzunluğunun boya oranı erkeklere göre daha küçük,
kalça bölgesi biraz daha geniş, omuzlar ise daha incedir. Boy gün boyunca, omurgada
disklerin sıkışması ile 2 cm’ye kadar kısalabilmektedir. Irk, yaşanan bölge, sosyal statü gibi
faktörleri dikkate alarak da bazı antropometrik çalışmalar yapılmış ve farklılıklar tespit
edilmiştir. Bu nedenle işgörenin mensup olduğu grubun antropometrik ölçülerinin doğru
olarak bilinmesi gereklidir.
Üretilen ürünler ihracat için üretiliyorsa, üretici ülke insanının antropometrik ölçülerini
baz almak yanlış olur, doğrusu malın satılacağı, kullanılacağı ülkenin insanlarının
anrtropometrik ölçülerinin baz alınmasıdır. Avrupa iş güvenliği komisyonunun yıllar önce
yayınlanan bir raporunda, Türkiye’deki iş kazalarının önemli bir sebebi olarak, Batı Avrupa
ülkelerinde üretilen makine ve aletlerin Türk insanının boyutuna göre büyük olduğu ifade
edilmiştir. Federal Almanya’da baskı, elektroteknik, kimya, giyim ve mobilya sanayi
dallarında yapılan bir araştırmada bu sanayi kollarında çalışan Türk işçilerinin 168 cm
ortalama boy ile ortalama boyları 177 cm olan Almanlardan çok daha kısa oldukları ortaya
çıkmıştır. Güneydoğu Asya insanlarının boyları daha da kısadır. Vietnam’da %90’lık boy
gurubunda, yani en uzun boylular arasında olan kişinin boyu Orta Avrupalının %10’luk yani
en küçükler dilimine karşılık gelmektedir. Vietnam’da erkeklerin %5’lik diliminin boyu 153
cm, %95’lik diliminin boyu ise 172 cm’dir. Bu boylar Orta Avrupa’da, örneğin Almanya’daki
kadınların aynı dilimlerine karşılık gelmektedir.
İş araçlarını mümkün olduğunca geniş oranda kişinin kullanabilmesi için, konstrüksiyon
koşulları izin veriyorsa, boyutlarının sabit değil, kişiye göre değiştirilebilir, ayarlanabilir
olmasına dikkat edilir. Bu çözüm yöntemine örnek olarak:
-Büro sandalyelerinin ayarlanabilen yüksekliği, oturma düzleminin eğimi ve arkalığın
yüksekliği,
-Otomobillerde şoför koltuğunun yüksekliği ve direksiyona uzaklığı, direksiyon
yüksekliği
-Şoförün ağırlığına göre ayarlanan, koltuğun hidrolik yaylandırma sistemi
-Otomobillerde başlık konumları
-Yüksekliği ayarlanabilir bilgisayar ve yazı masaları verilebilir.
Çalışma Yerinin Tasarımı
Ergonominin en önemli ilgi alanlarından birisi çalışma yerinin tasarımı konusudur. Zira
uygun bir çalışma yerinin tasarımı, işçinin rahatça çalışmasını sağlarken, iş performansını da
yükseltir. Çalışma yerinin tasarımının öncelikli amacı; işgörenin, birçok ekipman, alet ve
makinanın bulunduğu bir ortamda, sağlık ve güvenlik riski taşımadan çalışmasını sağlamaktır.
Tasarlanan çalışma yerinde, insan – makine - çevre sisteminin fonksiyonel gereksinimleri
karşılanmak suretiyle iş verimliliğinde de artış sağlanmalıdır. Bunun yanında, işgörenin,
fiziksel ve zihinsel olarak rahat bir ortamda çalışması öngörülmelidir.
Çalışma yerinin tasarımında, statik ve dinamik olmak üzere dikkate alınması gereken iki
çeşit antropometrik ölçü karşımıza çıkmaktadır.
77
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Statik Ölçüler: İnsanın sabit pozisyonda, hareketsiz bir şekilde alınan ölçüleridir.
Eklemler arası iskelet ölçülerini ve çevre ölçülerini ihtiva ederler. Burada esas olan ilgilenilen
hedef kitleyi temsil eden ölçülerin alınmasıdır.
Gerçekte antropometri, insanların statik duruş ve oturuşlarında ölçülen metrik değerleri
ele alan bir uğraş alanıdır. Bu temel amaca göre insanların 140 kadar fiziksel boyut ölçüleri
alınabilir. Çeşitli yaş grubundaki okul çocuklarının oturacağı sıraların boyutlarını saptamak
için uygulanacak ölçüler yanında, bir gaz maskesinin yüz ölçülerine uygun bir şekilde ve
boyutlarda imali için gerekli boyutları ölçmede de statik antropometri yaklaşımı kullanılır.
Şekil 5. Statik antropometrik ölçülerle oluşturulan örnek bir model
Dinamik Ölçüler (Fonksiyonel Ölçüler): İnsanın, herhangi bir fiziksel işle meşgul
olduğu esnada alınan ölçülerdir. Örneğin tezgahı kullanırken, parçayı bağlarken, sökerken,
tezgah bağlamak üzere herhangi bir takıma uzanırken vb. işlerde alınan ölçüler, dinamik
ölçülerdir. Dinamik işlerin yapıldığı yerlerin tasarımında statik ölçüler yetersiz kalır. Zira
omuz ve gövde hareketi, eğilme gibi hareketler işin içine girer.
78
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Vücut hareket halinde iken, alınan ölçülere fonksiyonel vücut ölçüleri denir. Statik vücut
ölçüleri tasarım amaçlarına uygundur. Bir çok tasarım çalışmasında, fonksiyonel vücut
ölçüleri daha önemlidir. İnsanlar günlük işlerinde genellikle hareket halindedir. Aracını
kullanan bir sürücü, montaj hattında çalışan bir işçi görevlerini yerine getirirken birbirinden
çok farklı hareketler yaparlar ve dolayısıyla farklı vücut pozisyonları gösterirler. Aşağıdaki
şekilde bir otomobil sürücüsü yeri tasarımında statik ve fonksiyonel ölçülerin rolü
görülmektedir.
Şekil 6. Bir otomobilin koltuk tasarımında statik ve dinamik yaklaşım
Statik antropometri ile elde edilen sayısal veriler, çalışma hayatında çok çeşitli
amaçlarla kullanılabilir. Nitekim, insanların kullandığı geçitler, pek fazla hareket etmeden
durduğu hacimler ve oturma yeri gibi boyutsal yaklaşımlarda, doğrudan doğruya statik
antropometri bulguları kullanılır. Ancak endüstri ve iş düzeyinde işgörenler devamlı olarak
devinim halindedirler. Bir araba sürücüsünün koltuğunda çeşitli yönlere uzanması ve
sürücü fonksiyonunu yerine getirmek için kol, bacak ve gövdesini değişik boyutlarda ve
devamlı hareket ettirmesi nedeniyle, çeşitli dinamik boyutların ölçülmesine gerek vardır.
İnsanların ayakta dururken yada otururken çevrelerindeki malzemelere, kontrol
sistemlerine ve çeşitli işlem noktalarına uzanabilmeleri için; eğilme, uzanma ve dönme gibi
hareketlerinin hudutlarını ölçmek, iş düzeyi ve insan-tezgah, insan-makine gibi ara
kesitlerin tasarımında optimizasyon açısından önemlidir.
79
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Tasarımda antropometrik ölçüler kullanılırken aşağıda belirtilen üç yaklaşımdan biri
tercih edilmelidir.
Uç değerlere göre tasarım
Tasarım çalışmalarının en önemli amacı kullanıcı kitlesinin tamamına yakın bir kısmına
uyum sağlayabilecek tasarım standartlarının geliştirilmesidir. Vücut ölçüleri ile ilgili
araştırmalarda bu ölçülerin normal olarak dağıldıkları ya normallik testleri yapılarak ispat
edilmiş ya da daha önceki çalışmalar referans alınarak varsayılmıştır. Yine bu çalışmalarda
%90 'lık bir kullanıcı kitlesi hedef alınmıştır. Bu anlamda, alttaki %5 'lik kısımla üstteki %5
'lik kısımlar standart kapsamın dışında tutulmuşlardır. Tasarım çalışmalarında, %5-%95 yüzde
dağılım değerleri arasında yer alan kitle hedef alınır.
Hacimle ilgili tasarımlarda %95 'lik dağılım değeri, erişimle ilgili tasarımlarda ise %5
'lik yüzde dağılım değerleri dikkate alınır. Örneğin bir asansör tasarımı yapılırken asansör
kabininin boyutlandırılması sırasında %95 lik değerler, asansör içindeki kontrol panelinin
döşemeden itibaren yüksekliği için %5 lik değerler dikkate alınmalıdır. Buradaki temel
düşünce, uzun boyluların sığabileceği bir kabine kısa boylular zaten sığabilecektir. Kısa
boyluların erişebildikleri kontrol paneline de uzun boylular erişebilecektir. Alt ve üstte kalan
diğer % 5 lik gruplar için gerekli ihtiyaçlar özel düzenlemeler ile giderilir.
Şekil 7. Raflar ve işlem alanlarının yükseklikleri, yüklerin ağırlıkları, kullanım sıklığı ve
yapılacak hareketlere göre saptanır (A). Örneğin ağır cisimlerin işlem tezgahları normalde bel
yüksekliğine yakın bir yükseklikte planlanırken, hafif cisim rafların yüksekliği diz-omuz
yükseklikleri arasında olabilir. Bazı ölçülerde ise insanların boyut bulgularındaki üst ve alt
değerler dikkate alınır (B).
Ayarlanabilir aralıklar için tasarım
Bir donanın ve tesisin belirli ölçüleri, değişik boyutlardaki kullanıcı kitlesini kapsayacak
şekilde ayarlanabilir ölçülerde yapılabilir. Örneğin bir otomobil ön koltuğunun ileri-geri
hareketi, bir koltuğun oturak kısmının aşağı-yukarı hareketi gibi. Bunlar gibi ayarlanabilir
80
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
özelliklere sahip olan donanım ve araç gerecin %5 ve %95 lik dağılım içerisinde herhangi bir
noktaya göre ayarlanabilecek şekilde tasarımlanması önerilmektedir.
Pratikte, masa ve sandalye yüksekliklerinin sabit tutulması benimsenmekle birlikte, bu
alanda son yıllarda yapılan çalışmalar masa ve sandalye yüksekliklerinin ayarlanabilir
ölçülerde yapılması doğrultusundadır. Aşağıdaki şekil ve tabloda önerilen yükseklikler,
bilgisayar masası, koltok ve ekran ile ilgili bazı yükseklikleri tavsiye değerler olarak
vermektedir. Oturma yüzeylerinin tasarımı için aşağıdaki şekilde verilen ölçüler dikkate alınır.
Şekil
8.
Bilgisayar
çalışmaları
için
tavsiye
edilen
ayarlama
yükseklikl
eri
Şekil 9. Yüksekliği ayarlanabilir sandalye için alt ve üst sınır boyutlar
Ortalama değere göre tasarım
Ortalama değere göre yapılan tasarımlar düşünüldüğünün aksine olarak büyük bir
kullanıcı kitlesini karşılamamaktadır. Buna rağmen bazı eşya ve araç gereçlerin tasarımında
ortalama değere göre boyutlandırma yapılmaktadır. Örneğin; kazak, çorap ve eldiven gibi
tekstil sektöründe giysiler, çoğunlukla ortalama değerlere göre üretilmektedir.
Çalışma Yerlerinde Boyutlar
Her insan çalışırken, belirli bir alan içerisinde hareket eder. Bunun için kendisine
verilecek görevleri en iyi şekilde gerçekleştirebileceği hacimlerin tasarımı zorunludur.
Çalışma hacimlerinin belirlenmesinde, yapılan işe göre antropometrik boyutlarının titizlikle
belirlenmesi gerekir.
81
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Oturan ya da ayakta iş görenin, omurgası, omuz eklemi, kalçası ve ayak basma noktası
sabit iken hareket hacimleri ve çeşitli açılarda uzanma ve kavrama mesafeleri de iş - insan
uyumu için önemli boyutları belirler. Bu tür ölçme değerlendirmelerde, istatistik açıdan
anlamlı sayıda bir grup çalışan üzerinde araştırmalar yapmak ve gerektiğinde istatistik
dağılımın, ortalama, alt ve üst uç değerleri gibi sayısal değerleri kullanarak iş düzeni kurmak
ergonomik yaklaşımların temelidir. Bazı işyerlerinde ve çalışma ortamlarında, insanların
oldukça sınırlı ortamlarda çalışması istenebilir. Dar alanlarda kullanımı zorunlu olan
hizmetlerde işlerin normal giyimle ya da özel teçhizatla iş yapılabilecek hacimlerin
belirlenmesi de antropometrik teknikler ile yapılmaktadır (Şekil 10-13).
Şekil 10. Hacim sorunu olan binalarda koridor tasarımları için tavsiyeler
82
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 11. Değişik çalışma pozisyonları için önerilen boyutlar
Şekil 12. Küçük geçitlerden geçiş için önerilen boyutlar
83
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 13. İşyerinde çeşitli işlemlerin yapılması için çeşitli hacimlere sığmak yada dar
geçitlerden geçmek gerektiğinde; en az, normal giysi ve ağır teçhizat ile öngörülen boyutlar
(cm)
Calışma yüzeyleri
Çalışmaların büyük bir çoğunluğu; tezgahlar, bankolar, masalar, çizim masaları,
bilgisayar masaları, montaj tezgahları gibi yatay ve düz alanlarda gerçekleştirilmektedir. Bu
tür düzlemler üzerinde optimal erişim ve iş görme alanlarının saptanması, söz konusu çalışma
yüzeylerinin boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında, işgörenin
omuzları sabit halde, dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır.
Maksimum erişme noktalarının saptanmasında ise, gövde hareketleri ve omuz ekleminin
işlekliği gözetilir (Şekil 14).
84
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 14. Tezgah ve masa üstünde el işlemleri için antropometrik teknikler ve iş etüdü
yaklaşımları ile belirlenen işlem alanları.(mm değerleri ile)
Fonksiyonel vücut ölçülerinin kullanımındaki temel fikir, iş yapılırken vücut uzuvlarının
birbiriyle uyum içinde çalışmalarını sağlamaktır. Örneğin, iş yapan bir kişinin erişim
uzaklıkları kol uzunluğunun yanında, kısmen de olsa, omuz hareketine ve gövdenin
dönebilme ve ileri geri hareket etme özelliğine ve yapılacak işin özelliğine göre değişir. Bu
nedenle, bir durum için tasarım yapılırken vücudun çeşitli hareketlerinin dikkate alınması
gerekir (Şekil 15).
Şekil 15. Yatay, yanal ve dikey düzlemde çalışma alanları (taralı alanlar optimum alanlardır)
Çalışanların etkin bir şekilde iş görebilmeleri için belirli iş görme düzlemlerinde en
uygun şekilde çalışabildikleri boyutların belirlenmesi gerekir. Öncelikle, yatay çalışma
yüzeylerinden başlayarak çeşitli eğimler gösteren iş ve işlem yüzeylerinin de dikkate alınması
gerekir (Şekil 16-17).
85
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 16
Şekil 17
Bu düzlemler üzerinde optimal çalışma alanlarının saptanması, söz konusu alanların
boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında çalışanın omuzları sabit,
dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır. Maksimum erişme
noktalarının saptanmasında ise gövde hareketleri ve omuz ekleminin çalışması da göz önüne
alınır.
86
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 18 Tezgah ve masalarda el işlemleri için maksimum ve minimum çalışma alanları
Şekil 19. Ayak için maksimum ve minimum çalışma alanları
Sandalyede oturan bir insanın oturma yüzeyinden kaymaması, sandalye sırtlığının insanı
rahatsız etmeyecek yükseklik ve eğimde olması arzu edilir.
Ayakta durarak çalışan bir insanın ve oturarak çalışan bir insanın çalışma sırasında
ayaklarının rahat konumlarda olması da ergonomik çalışmalarda önemli yer tutar.
Ayakta
87
Otururken
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 20. Uygun olmayan ve
uygun çalışma yeri tasarımları
Şekil 21. Ergonomik çalışmalar için sandalye örnekleri
Şekil 22. Oturan işçi için çalışma yeri tasarımı alternatifleri
88
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Şekil 23. Koltuk Tasarımında Antropometrik Ölçüler
Antropometrik fonksiyonel ölçüler, insan emniyeti açısından oldukça önemlidir.
Aşağıda verilen şekilde el ile erişim için emniyetli mesafe örnekleri verilmiştir.
Şekil 24 El ile erişim için emniyetli mesafeler
İŞ YERİNDE YERLEŞTİRME DÜZENİ
89
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Tasarım sürecinin önemli bir parçası komponentlerin iş yerinde fiziksel alana uygun bir
şekilde yerleştirilmesidir. Kontrol kolu ve göstergelerin kumanda paneline yerleştirilmesi,
freze tezgahında kullanılan takımların takım dolabına veya magazine yerleştirilmeleri, kağıt,
kitap, defter ve kalemlerin masa üzerinde yerleştirilmeleri, basit birer yerleştirme problemidir.
Aşağıda komponentlerin yerleştirilmesiyle ilgili temel metot ve prensipler verilmiştir.
İdeal olarak, her bir komponentin amaca en uygun şekilde, en uygun biçimde ve en
uygun yere (optimal) yerleştirilmesi istenir. Bu optimizasyon, algılama kabiliyetleri,
antropometrik ve biyomekanik özellikler de dahil olmak üzere, insan kabiliyet ve
karakteristikleri dikkate alınarak sağlanır. Optimum yerleştirme, gerçekleştirilen aktivitelerin
rahat ve verimli şekilde yapılmasını sağlar. Ancak, bütün komponentleri en uygun yerlere
yerleştirmek mümkün olmadığından, bazı önceliklere göre yerleştirme yapılmalıdır.
Komponentler, aşağıda belirtilen dört temel metoda göre yerleştirilebilir:
1. Önem Prensibi: Bu prensibe göre yerleştirme yapılırken sistemin işleyişinde hayati
öneme sahip olan komponentlere öncelik verilir. Komponentlerin önem derecelerinin
belirlenmesi, genellikle sistemin işleyişinde uzman olan kişilerin vereceği kararla olur.
2. Kullanım sıklığı prensibi: Bu prensibe göre yapılan yerleştirmede, yerleştirme
yapılırken öncelikle sık kullanılan ögelere öncelik verilir. Bir CNC işleme merkezinde,
magazinin kapasitesine göre en sık kullanılan kesici takımların 1 numaradan başlayarak
magazine yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir.
3. Fonksiyonellik prensibi: Fonksiyonellik prensibi, komponentlerin fonksiyonlarına
göre yerleştirilmesidir. Aynı tip makinaların, kesicilerin, aletlerin bir araya konması gibi.
İşlevsel olarak birbirleriyle aynı olmasa bile, ilişkili olan komponentlerin bir araya
yerleştirilmesi de bu prensibe göre yerleştirilmeye bir örnek olarak gösterilebilir.
4. Ardışık kullanım prensibi: Hareket ekonomisi sağlamak ve zamandan tasarruf
etmek için ardışık olarak gerçekleştirilen iş ve hareketlerle ilgili komponentler bu prensibe
uygun olarak kullanım sırasına göre yerleştirilir. Montaj işlerinde, monte edilen parçaların
montaj sırasına göre yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir.
90
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
7. BİLİŞSEL ERGONOMİ (COGNİTİVE ERGONOMİCS)
-İnsan hatası
-Bilgi teknolojilerinin tasarımı ve kullanımı
-Göstergelerin tasarımı
-Yetenek kazanma ve kazanılanların korunması
-Personel eğitimi
-Yönetim bilgi sistemleri
-Karar destek sistemleri
-Zeki sistemler
-Performans modelleme
-Analizlerin sınıflandırılması
-Test ve muayene
-İnsan gücü planlama ve proglama
-Zihinsel yük ve yükleme
18.yüzyılın sonlarına doğru, önce İngiltere ve daha sonra diğer batı ülkelerinde yayılan
sanayi devrimi, ev temelli, insan gücüne dayalı üretimden, büyük ölçekli fabrika üretimine
geçilmesini sağlamıştır. Böylece üretim sistemlerinde geniş kapsamlı mekanizasyon devri
başlamıştır. Bunun sonucu olarak insanın üretimdeki işlevi, işi bizzat yapmaktan, işi yapan
makinayı kontrol etmeye dönüşmüştür. 1950 ve 1960’lı yıllarda gerçekleşen enformasyon
devrimi (bilgi teknolojisindeki gelişme), insanın üretim sistemlerinde üstlendiği düzenleme ve
kontrol işlevlerinde de çeşitli değişikliklere yol açmıştır. Temel algılama ve motor aktiviteler
gibi beynin işlevi olan fonksiyonlar da gelişen teknolojinin sorumluluğuna verilmeye
başlanmıştır. Fiziksel dayanıklılık yerine, dikkat ve uyanıklık; fiziksel ustalık yerine, planlama
ve olaylar arasında ilişki kurma; fiziksel güç ve kuvvet yerine, problem çözme kabiliyeti önem
kazanmaya başlamıştır.
Bu gelişmelerle birlikte insanın fiziksel rahatlığı ve sağlığı ile ilgilenen Ergonomi’nin
ilgi alanı da genişlemiştir. Böylece Fiziksel Ergonominin yanı sıra Bilişsel Ergonomi ve
Organizasyonel Ergonomi de, Ergonomi’nin birer alt dalı olarak kabul görmeye başlanmıştır.
Bilişsel Ergonomi, yapılan iş ile beyin arasındaki karşılıklı etkileşimi inceler. Bilişsel
psikoloji ile birçok ortak yöne sahip olmakla birlikte, esas amacı sadece insanın bilişsel
özelliklerini anlamaya çalışmak değildir. Aynı zamanda ve daha da önemlisi insan beyninin işi
nasıl etkilediği ve işten işten nasıl etkilendiği üzerinde çalışır ve elde edilen bilgileri çalışma
sistemlerinin tasarım ve değerlendirilmesinde kullanır. Bunun için de, Fiziksel Ergonomi’nin
yaptığı gibi sadece iş ortamının kalite ve rahatlığıyla ilgilenmez, aynı zamanda üretilen ürün
de dahil olmak üzere, yapılan işin kalitesiyle ilgilidir.
SİNİR SİSTEMİ
Sinir sistemi, bedensel aktiviteleri koordine eder ve düzenler. Kassal aktivitelerin
kontrol ve işleyişinden sorumludur. Çevredeki değişikliklere, bedenin uyum reaksiyonları
şeklinde tepkiler üretir. Sinir sisteminin temel elemanı nöron’dur. Bir nöron en az iki sinir lifi
ile bir sinir hücresinden oluşur. Sinir hücresine mesaj getiren sinir lifine dentrit (dendrite) adı
verilir. Bir sinir hücresine bağlı birden fazla dentrit bulunabilir. Böylece bir sinir hücresine,
birden fazla sinyal gönderilebilir. Başka bir hücreye mesajları ulaştıran sinir lifi ise, akson
91
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
(axon) olarak adlandırılır. Bir nöronun, birden fazla aksonu olamaz. Sinir lifleri, bir sinir
lifinin mesajlarının başka bir sinir lifinin mesajlarıyla karışmasını engelleyen miyelin (myelin)
adı verilen bir madde ile kaplanmıştır. Böylece mesajların kısa devre yapması engellenir. Her
nöron kendi içinde bir bütünlük arz eder ve başka bir nöronla direkt bir bağlantı içinde
değildir. Bir nöronun aksonu ile diğer bir nöronun dentriti arasında sinaps (synapse) adı
verilen bir boşluk bulunur. Bir nöronun uyarımı bir sonraki nörona 1/1000 saniyede
değişmeden geçer.
Sinir sistemi başlıca üç ana kısma ayrılır:
1.Yüzeysel (peripheral) sinir sistemi, istek dahilinde yapılan beden aktivitelerini kontrol
eder.
2. Otomatik sinir sistemi, bez, düz kas dokusu ve kalbin fonksiyonları dahil olmak üzere
istek dışı meydana gelen beden aktivitelerini kontrol eder.
3. Merkezi (central) sinir sistemi, omurilik ve beyin olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Şekil 1. Nöronun Yapısı
BİLGİNİN SAYISALLAŞTIRILMASI
İnsanlar birçok kaynaktan uyarılırlar. Bunlardan bazıları hissedilir, bazıları da
hissedilmez. Uyarı (stimuli); ışık, termal enerji, mekanik enerji, kimyasal enerji, ses gibi uzak
veya yakın enerji kaynakları ile olabilir. Bu uyarılar, insanın duyarlı oldukları belli aralıklarda
hissedilir. Ekstroseptör (extroceptor) olarak bilinen beş duyu organı, vücudun dışından gelen
uyarıları algılarlar. Diğer yandan proprioseptör (proprioceptor) olarak bilinen duyular ise,
uzanma, ani dönüş hareketi gibi vücudun kendi hareketleri tarafından uyarılırlar,
Proprioseptörler, kas ve tendon gibi deri altı dokularda, eklemlerin etrafında ve iç kulakta
bulunurlar.
Duyu mekanizması, ses, görsel mesajlar ve ortamın hava parametreleri gibi, çeşitli
bilgileri çok büyük miktarlarda algılama kabiliyetine sahiptir. Bununla birlikte algılanan bu
bilgilerin belli bir kısmı işleme tabi tutulur ve çok cüzi bir kısmı, kalıcı hafızaya kaydedilir.
Shannon ve Weave tarafından önerilen enformasyon teorisi, bilginin sayısallaştırılması
konusuna önemli bir katkı sağlamıştır. Bu teoriye göre; 1 bit bilgi, iki eşit olasılıklı alternatif
tarafından taşınan bilgi miktarı olarak tanımlanır ve aşağıdaki formülle hesaplanır.
92
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
H=Log2n
(n= eşit olasılıklı alternatiflerin sayısı)
Buna göre 4 görsel sinyalin eşit olasılıklarla yandığı kontrol panelinde taşınan bilgi 2
bit’tir. Değişik olasılıklara sahip alternatiflerin söz konusu olduğu durumlarda, ortalama
taşınan bilgi miktarı aşağıdaki formülle hesaplanabilir.
n
Hort =∑ Pi x Log2 (1/ Pi)
İ=1
Bu teori, karşılaştırmalı basit durumlar için geçerli olmakla birlikte bilgi işlemenin
mantığını anlama açısından önemlidir.
BİLGİ İŞLEME PROSESİNİN AŞAMALARI
Bilgi işleme konusundaki çalışmalar daha çok bilişsel işlemin aşamaları üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Şekil 2’de bilgi işlemenin aşamalarını gösteren bir model görülmektedir.
Bu model, tasarımcıların, bilişsel işlemin aşamalarını anlamalarını ve bilişsel süreci
kolaylaştırmak için ne gibi önlemler alınması gerektiği hakkında fikir vermektedir.
Dikkat / Motivasyon
Bilgi
Duyu
organı
Algılama
Kısa süreli
Cevabın
Cevabın
hafıza
seçilmesi
kontrolü
Hareket
Çıktı
Kalıcı hafıza
Şekil 2. Bilgi İşleme Süreci
Duyu organları tarafından alınan veri, çok kısa bir sürede merkezi mekanizmalara
işlenmek üzere iletilir. Duyu organı vasıtasıyla alınan veriye anlam verme işlemi olarak
bilinen algılama, burada gerçekleşir ve veri bilgi haline dönüşür. Deneyim, kalıcı hafızada
bulunan ilgili bilgi miktarı ve beklentiler, algılamayı etkileyen önemli faktörlerdir. Algılanan
bilgi, hangi duyu organıyla taşındığı da dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlı olarak
hafızada bir süre tutulur. 5-25 sn olan bu süre, bilginin tekrar kullanılmaması durumunda
kaybolur. Kısa süreli hafızadan cevabın kontrolüne giden ok, insanın, bilgi taşıyıcısı olarak
görev yaptığı durumları göstermektedir.
BİLGİ İŞLEME SEVİYELERİ
Bilgi işleme bilinçli ve otomatik olmak üzere iki seviyede ele alınır. Bilinçli seviyede,
bilgi işleme, büyük ölçüde yüzeysel duyu geri beslemesine dayanır. Dinleme, düşünme ve
konuşma ile ilgili aktiviteler bilinçli seviyeye örnek olarak gösterilebilir. Bilinçli olarak
93
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
yapılan aktiviteler, deneyim kazandırmanın yanı sıra kalıcı hafızada izler bırakır. Bu izler
kalınlaştıkça, beceri kazanma söz konusu olur. Otomatik bilgi işleme seviyesi, belli bir
aktivite için beceri kazanıldığında oluşur. Bu seviyede gerçekleştirilen iş hatırlanmaz ve kalıcı
hafıza tarafından beslenmekle birlikte, hafıza ve deneyimlere artı bir değer katmaz. Ancak
otomatik seviyedeki performans, bilinçli seviyeden çok daha yüksektir.
BİLGİ TRANSFERİ
Bir sistemin etkin bir şekilde işleyişinde,insanın da öğesi olduğu sistemin öğeleri
arasında bilginin verimli bir şekilde taşınması hususu büyük önem taşır. Bilgi transferi,
kişiden kişiye (sözlü ve yazılı talimat), üründen kişiye (estetik, muayene), kişiden makinaya
(kontrol), çevre veya ekipmandan kişiye (gösterge, kod) transfer gibi çeşitli şekillerde olabilir.
Aşağıda veriyi algılama yöntemleri ve göstergeler ile kodlamalar üzerinde durulmuştur.
Veri algılama yönteminin seçimi: İnsanın dışardan algıladığı veri veya bilgilerin %95-99
civarı kulak veya göz ile algılanır. Sistemlerin tasarlanmasında, bilgi transferinin ne şekilde
yapılacağı konusu, tasarımcıların önemli bir uğraş alanını teşkil eder. Tablo 1.’de veri
algılama yönteminin seçimi ile ilgili öneriler verilmiştir. Uyarı tipi sinyaller, hem görsel hem
de işitsel olarak dizayn edilmelidir.
Tablo 1. Veri algılama yönteminin seçimi
Görsel Algılama
İşitsel Algılama
Mesaj uzun ise
Mesaj kısa ise
Mesajlar dana sonra tekrar kullanılacaksa
Mesaj daha sonra tekrar kullanılmayacaksa
Gürültülü ortamda çalışılıyorsa
Gürültüsüz ortamda çalışılıyorsa
Mesaj dakiklik gerektiriyorsa
Mesaj dakiklik gerektirmiyorsa
Kullanıcı sabit pozisyonda çalışıyorsa
Kullanıcı hareketli pozisyonda çalışıyorsa
Gösterge ve kodlamalar: Bilgi transferi ,genellikle bilgiyi temsil eden bir gösterge veya
kodlama aracılığıyla yapılır. Bilgi transferinde kullanılacak kodlamalarda şu özelliklerin
bulunmasına dikkat edilmelidir.
Sezilebilirlik: Kod veya gösterge, hitap ettiği duyu mekanizması tarafından rahatlıkla
sezilebilmelidir.
Ayırdedilebilirlik: Kodlama seviyeleri birbirlerinden rahatlıkla ayırt edilebilmelidir.
Uygunluk: Kod, temsil ettiği bilgiyle uyumlu olmalıdır.
Standartlara uygunluk: Kodlar, belinlenmiş olan standart ve normlara uygun
olmalıdır.
BİLİŞSEL ÇALIŞMA
Bilginin işlenmesi gerektiği bütün işlerde, bilişsel çalışma söz konusudur.
Otomasyonun artmasıyla, işletmelerde, bilişsel çalışma gün geçtikçe
yoğunluk
kazanmaktadır. İmalat sektörünün yanı sıra, bilişsel çalışmanın yoğunlukta olduğu hizmet
94
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
sektörünün de büyük bir hızla gelişmesi, prodüktivitenin yükseltilmesiyle uğraşan endüstri
mühendislerinin dikkatini, bilişsel çalışma ve çalışanlar üzerindeki etkileri üzerine çekmiştir.
Bilişsel çalışmalar üzerinde birçok araştırma yapılmasına rağmen, henüz istenen düzeyde
analiz teknikleri geliştirilmemiştir. Aşağıda bilişsel çalışmalarda söz konusu olan hususlar ile
ilgili kısa açıklamalar verilmiştir.
Dikkat, uyanıklılık ve sıkılma: Bilişsel işlerde dikkat ve uyanıklık, çevreden gelen
uyarı ve bilgilerin en kısa süre zarfında algılanıp işlenmesi ve karar üretilerek harekete
geçilmesi gerektiğinden dolayı büyük önem taşır. Dikkat gerektiren işlerde motivasyon ve
uygun sinyal seçimi gibi iş ve çevre tasarımının geliştirilmesiyle dikkat ve uyanıklılık
sağlayabilir. Girdi ve çıktı gereksinimleri iyi bir ayırıma tabi tutulmalıdır. Zira bilgi paralel
olarak algılanabilmekle birlikte, çıkış işlemi seri şekilde gerçekleşmektedir. Bundan dolayı
endüstriyel işlerde girdi ve çıktı arasındaki ayarlama çok iyi yapılmalıdır. Sıkılma ise, dikkatin
dağılması şeklinde tanımlanır ve genellikle monoton işlerde görülür. Sıkılmayı önlemek için;
iş genişletme, iş zenginleştirme ve iş rotasyonu gibi önlemler alınmalıdır. Çevresel şartların
iyileştirilmesi ve çalışanlar arasında sosyal ilişkilerin kuvvetlendirilmesi de sıkılmayı önleyen
ve performansı artıran önlemlerdir.
Zihinsel yorgunluk ve zihinsel iş yükü: Fiziksel işlerde aşırı zorlanan kasın
yorulması gibi, bilişsel işlerde de aşırı yükleme, zihinsel yorgunluğa neden olur. Zihinsel
yorgunluğun giderilmesi için, dinlenmeye ihtiyaç vardır. Fiziksel egzersizler de zihinsel
yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur. Zihinsel iş yükünün ölçülmesi ile ilgili olarak, beyin
dalgalarını ölçen EEG (Electroenephalogram), kalp atışındaki değişiklikleri gözleyen HRV
(Heart Rate Variability). İki bilişsel iş arasındaki öncelik durumu ile ilgili yapılan ölçüm,
subjektif ölçme teknikleri vb. teknikler geliştirilmiştir.
İNSAN HATASI
İnsan hatası, bir işgören tarafından yapılan bir iş için kabul edilmiş olan tolerans
sınırlarının dışına taşılmasıdır. Bir işin, belirlenmiş sınırlar içerisinde doğru olarak yapılması
olasılığına da insan güvenilirliği denir. Sistemin işleyişinde aksaklıklara neden olmayan insan
hataları telafi edilebilirken aksi durumlar sistemin durmasına, makine arazılarına ve hatta
hayati tehlikelere yol açabilir. Yapılan araştırmalarda sistemin işleyişini olumsuz yönde
etkileyen aksaklıkların büyük ölçüde (%20-80) çalışanların hatasından kaynaklandığı
saptanmıştır. Geriye kalan aksaklıklar ise makinaların aşınması, bozulması, tasarım
yetersizlikleri gibi çalışanlarla ilgili hatalardan oluşmaktadır. Bununla birlikte hataların
insanlardan mı veya sistemden mi kaynaklandığını kesin olarak belirleyebilmek birçok
durumda mümkün değildir.
İNSAN HATASININ NEDENLERİ
İnsan hatalarının başlıca nedenleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
1.İşin kompleks olması: İşin, çalışana yüklediği zihinsel iş yükü, çalışma kapasitesini
aştığı zaman hatalar meydana gelir. İş tasarlanırken çalışanın fiziksel özelliklerinin yanı sıra,
bilişsel kapasite ve sınırları da dikkate alınmalıdır. Bir işin karmaşıklığı arttığı müddetçe
hatalar da çoğalır. Zira iş, kompleksleştikçe geçici hafızanın sınırlarını zorlar ve kalıcı
hafızada da hatırlama problemlerine neden olur.
95
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
2. Uygun tasarlanmamış çalışma programları: Çalışanların kabiliyetlerine, deneyim
ve beklentilerine cevap verecek bir çalışma ortamı, hataların azaltılmasında etkin rol oynar.
Bu husus Ergonomi’nin işi insana uydurma (fitting the task to the man) ilkesinin temel
gereğidir. Çalışanların hata yapmasına neden olan uygun tasarlanmamış çalışma ortamlarının
başlıcaları şunlardır:
-Uygun olmayan çalışma alanı ve yerleşim
-Uygun olmayan çevresel şartlar
-Uygun tasarlanmamış ekipman, alet,vs.
-Uygun olmayan eğitim, prosedür ve yardımcı fonksiyonlar (taşıma, depolama vs.)
-Uygun olmayan birçok hiyerarşik yapı (ast üst ilişkisi)
3. Davranışsal özellikler: İnsan hatalarına büyük ölçüde etki eden faktörlerden biri de
kişisel özelliklerdir. Bunlar; yaş, cinsiyet, zeka, algılama kabiliyetleri, fiziksel özellikler, güç,
dayanıklılık, iş bilgisi, eğitim, deneyim, motivasyon, duygusal durum ve sosyal faktörlerdir.
Tablo 2’de görülebileceği gibi, stres; deneyimsiz bir işgörenin hata olasılığını %10, deneyimli
bir işgörenin hata olasılığını ise %5 kadar artırılabilmektedir.
Tablo 2. Stresin, Deneyimli ve Deneyimsiz İşgörenlerin Hata Yapma Olasılığına Etkisi
Hata olasılığındaki artış (%)
Stres
Deneyimli
Deneyimsiz
Çok düşük
2
2
Optimum
1
1
Biraz yüksek
2
4
Çok yüksek
5
10
İNSAN HATASINI ÖNLEME TEKNİKLERİ
Üretim hatalarını azaltmak için geleneksel yaklaşımlar, sıfır hata gibi motivasyonel
söylemlerle desteklenen personel seçimi ve eğitimi gibi hususlara ağırlık verirler. Bu
yaklaşımlar tek başlarına insan hatalarının önlenmesinde yeterli olmamaktadır. Bunların yanı
sıra, aşağıda sayılan yaklaşımlarla insan hatalarının önlenmesi veya zararsız hale getirilmesi
yoluna gidilmelidir.
1. Çalışma ortamının iyileştirilmesi : İnsan hatalarının azaltılmasında ilk adım,
hataların nedenlerini iyi teşhis etmektir. Birçok durumda çalışanlar, hata yaptıkları, kusurlu
üretim yaptıkları veya kazaya sebebiyet verdikleri gibi sebeplerle suçlandıkları halde, asıl
sebep uygun olmayan ortam olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için, bir ergonomist ile
sistem güvenlik mühendisi veya bu konuda eğitimli bir uzman, çalışma ortamındaki hataya
sebep olan şartları incelemelidirler. Tasarım uygunsuzlukları belirlendikten sonra, bunların
hataya neden olma dereceleri ve değişiklik önerileri belirlenir. Tasarım değişiklikleri, ekipman
tasarımı, çalışma metotları, iş prosedürleri, iş araçları, performans geri-besleme, yerleştirme
ve çevresel koşullar gibi hususlarda olabilir. Bunları yaparken, uzmanların yanı sıra alternatif
bir metot olarak çalışanların da bu sürece katkılarının sağlanması söz konusu olabilir. Üretim
hatalarının azaltılması amacıyla, çalışanların katılımını öngören bu yaklaşım, ilk olarak
1963”te Japonya’da kalite Kontrol Çemberi (Quality control circle) adıyla uygulanmıştır.
96
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
2. Personel değişimi : Eğer iş ortamı tatmin edici ve işler de makul ise; fakat buna
rağmen işgören hata yapmaya devam ediyorsa, bunun nedeni yetersiz ustalık seviyesi, yetersiz
görüş, kötü tavır gibi kişisel özellikler olabilir. Yüksek düzeyde beceri, performans,
sorumluluk ve risk ile karar vermenin gerektiği işlerde, kalifiye elemanların çalıştırılması
gerekir. Düşük motivasyona sahip ve duygusal problemleri olan işgörenler, farkında olmadan
çok hata yapabilir, kendi ve sistemin güvenliğini tehlikeye atabilirler. İş ile iş gören arasındaki
eşleştirmede, insanın, fiziksel ve zihinsel özellikleri büyük önem taşır. Bazı durumlarda, iş
rotasyonu, bu eşleştirmenin bulunmasında yardımcı olabilir.
3. Hatalara karşı sistem güvenliğinin artırılması: Yukarıdaki tedbirler alındığı halde,
insan hataları, kabul edilebilen minimum seviyenin üstünde kalıyorsa veya sistem,
yapılabilecek bir hata karşısında çok hassas ise, hatalardan etkilenmemesi veya minimum
düzeyde etkilenmesi için, hatalara karşı tolere edilmelidir. Bir makinede birbirlerinin hatasını
görmek için, birden fazla eleman çalıştırılması veya makinenin, insanın performansını
denetlemesi sağlanmalıdır. Sistem, çok aşamalı kontroller, emniyet kuralları gibi önlemler
geliştirilmek suretiyle, o şeklide tasarlanmalıdır ki, bir kazaya neden olmak için ard arda
hataların ısrarla yapılması gerekmelidir.
YAZILIM ARAYÜZ TASARIMINDA KULLANILABİLİRLİK
İnsan, doğumundan ölümüne kadar bütün hayatı boyunca yaşamını devam ettirmek ve
yaşam kalitesini artırmak için sayısız ürün kullanır. Rekabetçi ortamlarda tüketici/insan, ürün
seçimini beklenti, ihtiyaç ve imkanlarına bağlı olarak özgür iradesiyle yapar. Rekabet
ortamındaki tüketicinin bu özgürlüğünün işletmelerin yaşamının belirleyicisi olması, “müşteri
velinimetimizdir” özdeyişini kültürümüze yerleştirmiştir. Bu söz günümüzde Kullanıcı
Merkezli Tasarım (User Centred Design) adıyla bilim ve teknoloji alanında önemini artırarak
yaygınlaşmaktadır. Bunun en önemli göstergesi gerek üniversitelerde ve gerekse endüstride
sayıları gittikçe artan İnsan Faktörleri / Ergonomi uzmanlarının sayısıdır Bunun yanı sıra
kullanıcı merkezli tasarım konusunda yapılan çalışmaların artması, insan faktörleri ile ilgili
yapılan konferans, sempozyum ve yayınlar ile ürün reklamlarında sıkça kullanılan “ergonomik
tasarım" sloganı bu tespiti destekler mahiyettedir.
Kullanıcı merkezli tasarım, ürünlerin tasarlanmasında ve prototip ürünlerin
değerlendirilmesinde kullanılabilirlik konusu üzerinde odaklanır. Üretici işletmeler de bu
konuyu rekabet avantajı sağlayıcı bir husus olarak görürler. Özellikle ev ve işyerinde
kullanılan ürünlerin gittikçe kompleks hale gelmesiyle kullanılabilirlik konusu daha da önem
kazanmaya başlamıştır. Bilişim alanındaki gelişmeler ve bilgisayarın insan yaşamının
ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, kullanılabilirlik konusunda yapılan araştırma ve
uygulamaların büyük oranda yazılım-kullanıcı arayüzü (software-user interface) alanında boy
göstermesine neden olmuştur. Kullanılabilirlik, yazılımların geliştirilmesi ve bu yazılımların
başarısında en önemli faktördür.
Teknik olarak birçok üstün özelliği olduğu halde kullanım kolaylığı açısından
oldukça kötü tasarlanmış bir ürünün piyasada tutulabilir olduğunu söylemek mümkün
değildir. Zira bir ürünün kalitesi ve tüketici tarafından kabul edilebilirliği sadece teknik
özelliklerine değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi ürünün, kullanım kolaylığı ve
kullanıcının fiziksel, zihinsel ve psikolojik özellikleri ile uyumlu olmasına bağlıdır.
Kullanıcıların, kullanım kolaylığını ürün kalitesinin vazgeçilmez ve en önemli unsuru
97
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
olarak görmeleri, üreticileri ürün tasarım sürecine insan faktörleri /ergonomi uzmanlarını
dahil etmeye sevk etmiştir.
2. Arayüz Tasarımı
Ürünler belli bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak tasarlanırlar. Bu amaca ulaşmak
için ürünler, genellikle bir veya birden fazla kullanıcı tarafından kullanılır. Burada önemli
olan, kullanıcıların, kendilerine sunulan ürün ile kısa sürede, hata yapmadan ve üründen
memnun kalarak amaçlarına ulaşmalarını sağlamaktır. Etkin ve kaliteli bir kullanıcı-ürün
arayüzü tasarımının önemi bu noktada başlar. Kullanıcı–ürün arayüzü, kullanıcıların ürünü
kullanmalarını sağlayan tasarım kararlarının toplamıdır. Arayüz tasarımı yapılırken amaç,
kullanıcı-ürün entegrasyonunu sağlayarak yüksek performans elde etmektir.
Sağlıklı bir arayüz tasarımı disiplinler arası bir çalışmayı gerektirir. Bu disiplinler
arasında ergonomist / insan faktörleri uzmanı merkezi bir işlev görür. Ergonomist tasarım
grubuna tasarım alternatifleri için kullanıcı performansı ile ilgili bilgileri sağlar. Kullanıcı
performansı ile ilgili bilgiler, genellikle bir model veya prototip üretilerek, bu prototip veya
modeli belli bir kullanıcı kitlesinin kullanması neticesinde yapılan gözlem ve ölçümler
neticesinde elde edilir. Bu şekilde yapılan kullanıcı testleri oldukça pahalı ve zaman alıcıdır.
Bundan dolayı tasarımcılar, genellikle kendi bilgi ve deneyimlerine, hayal güçlerine ve
kendilerini kullanıcı yerine koyarak ürün geliştirmektedirler. Hasdoğan tarafından
gerçekleştirilen bir çalışmada, tasarımcıların büyük çoğunluğu, tasarım kararlarını alırken ya
deneyim ve hayal güçlerini kullandıklarını ya da kendilerini kullanıcı yerine koyup bir çeşit
ticari empati yaptıklarını söylemektedirler.
Klasik kullanıcı-ürün arayüzü tasarımı ile ilgili basit bir model Şekil 3’te verilmiştir.
Burada görüldüğü gibi kullanıcı ile ürün arasında doğrudan bir etkileşim söz konusudur.
Kullanıcı ürünü direkt olarak kontrol etmekte ve bu kontrol neticesinde ürünün davranış
biçimine bağlı olarak kullanıcının ürün ile ilgili çeşitli algılamaları söz konusu olmaktadır. Bu
algılamaların gerektirdiği bir şekilde kullanıcı ürünün kontrolünü sağlamaya devam
etmektedir. Kontrol-algılama süreci döngü şeklinde sürekli olarak devam eder.
Çevre
Algılama
Kullanıcı
Ürün
Kontrol
Şekil 3. Kullanıcı-Ürün Arayüzü Tasarım Modeli
Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde bilgisayarın yaygınlık kazanmasıyla
arayüz tasarımı konusunda yapılan çalışmalar, büyük ölçüde kullanıcı-yazılım arayüzü
tasarımı üzerine yoğunlaşmıştır. Daha önceleri arayüz tasarımı, arayüzün fiziksel
özelliklerinin yanı sıra zihinsel ve psikolojik yönlerini kapsarken, bilgi teknolojilerindeki
98
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
gelişmeler neticesinde bilişsel yön üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu durum Şekil 4’te
gösterilen kullanıcı-yazılım arayüzü tasarım modelinde görülmektedir. Kullanıcı daha önceleri
ürün veya sistem ile direkt etkileşim halinde iken, yazılım arayüzünün araya girmesi ile bu
etkileşim dolaylı hale dönüşmüştür. Kullanıcı artık sistemi direkt olarak kontrol etmemekte,
sistemi temsil eden yazılım vasıtasıyla bu işlev gerçekleştirilmektedir.
Çevre
Daima
Soyutlama
ve Temsil
Algılama
Yazılım
Kullanıcı
Komut
Genellikle
Hedef
Sistem
Kontrol
Şekil 4. Kullanıcı-Yazılım Arayüzü Tasarım Modeli
Şekil 4’te düz çizgi ile gösterilen elemanlar her halukarda var olan zorunlu
elemanlardır. Başka bir deyişle bütün kullanıcı-yazılım arayüzlerinde bulunması gereken
öğelerdir. Kesikli çizgilerle gösterilen elemanlar ise birçok durumda ve genellikle bulunan
elemanlardır. Örneğin bilgisayar destekli proses kontrol veya CAD-CAM sisteminde hedef
sistem söz konusu iken, tek kullanıcılı bir kelime işlem veya oyun yazılımlarında hedef
sistem bulunmamaktadır.
Kullanıcı-yazılım arayüzü, mekanik, elektrik ve elektronik cihazların arayüzlerinin yanı
sıra bilgisayar arayüzlerini de içeren kullanıcı arayüzü ailesinin özel bir üyesidir. Genel
kullanıcı arayüzü tasarımları gibi kullanıcı-yazılım arayüzü tasarımlarının da etkinlik,
kullanım kolaylığı, rahatlık ve güvenlik gibi amaçları vardır. Bu amaçları gerçekleştiren iyi
tasarlanmış bir kullanıcı-yazılım arayüzünün, yapılan işin kalitesini artırma, kullanıcının
tatmin düzeyini yükseltme, işgücünün verimliliğini artırma ve yazılımın kontrol ettiği sistemin
güvenliğini sağlama gibi çok önemli avantajları vardır.
3. Kullanılabilirlik Değerlendirmesi
Arayüz tasarımlarının kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi genellikle heuristik
(sezgisel) değerlendirme ve kullanıcı testleri olmak üzere iki şekilde yapılır. Heuristik
değerlendirme bir tasarımın özellikleri ile önceden belirlenmiş kullanılabilirlik prensipleri
karşılaştırılarak uzman görüşüne dayalı olarak yapılan bir değerlendirmedir. Kullanıcı testleri
ile yapılan değerlendirme ise gerçek kullanıcılar ile yapılan, kullanıcı-ürün etkileşiminin
gerçek ortamda gözlenebildiği ve ürünün kullanımı ile ilgili bilgilerin doğrudan
kullanıcılardan elde edilebildiği bir yöntemdir.
3.1. Heuristik Değerlendirme
Uzman görüşü esaslı olan bu değerlendirmede uzmanlar, arayüz tasarımlarının
değerlendirilmesinde çoğunlukla bilgi ve tecrübelerine güvenirler. Tecrübenin az olduğu
99
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
durumlarda, değerlendirme daha ziyade kullanıcı arayüzü tasarım kılavuzlarına, ergonomik
prensiplere, standartlara ve kullanılabilirlik kriterlerine göre yapılır. Bu değerlendirmenin
birden fazla uzman tarafından (insan faktörleri uzmanı, sistem tasarımcısı, vb.) yapılması
güvenilirliğini artıracaktır. Değerlendirmede esas alınacak kriterlerin açık ve anlaşılır olması
ve kullanılan kriterler üzerinde mutabakatın sağlanmış olması gerekmektedir.
Ergonomi literatüründe kullanılabilirlik kriter ve ölçütleri oldukça fazla ve
çoğunlukla tanımlanmadan kullanılmaktadır. Kullanılabilirlik kriterleri, kullanımın daha
etkin, daha verimli ve daha rahat olmasını sağlamak amacıyla kullanılan kriterlerdir.
Bundan dolayı kullanıcı arayüzü değerlendirmelerinde kullanılabilirlik kriterleri baz olarak
alınmalıdır. Aşağıda literatürden derlenmiş ve heuristik değerlendirmelerde çokça
kullanılan kullanılabilirlik kriterleri verilmiştir:
İşlevsellik: Sistem, kullanıcılar görevlerini yerine getirirken, yapılan görevin
gerektirdiği ihtiyaç ve gereksinimleri karşılamalıdır.
Kontrol Edilebilirlik: Sistem mümkün olduğu kadar, kullanıcının kontrol edebilmesine
olanak tanımalıdır.
Esneklik: Kullanıcı arayüzü, yapısı, bilginin sunulması ve değişik potansiyel
kullanıcıların ihtiyaç ve gereksinimlerine uygunluk bakımından yeterli esnekliğe sahip
olmalıdır.
Hata Yönetimi: Sistem, hataların önlenmesi, hata olasılığının azaltılması, hataların
tolere edilmesi ve hata oluştuğunda giderilmesi amacıyla kullanıcı ile interaktif ilişki
kurabilecek şekilde tasarlanmış olmalıdır.
Kullanıcıya Uygunluk: Sistemin yapısı ve çalışma şekli kullanıcının fiziksel, zihinsel
ve psikolojik özelliklerine uygun olmalıdır.
Kendi Kendini Betimleme: Sistem, kullanıcıya geri-besleme, kılavuzluk ve destek
sağlayacak şekilde tasarlanmış olmalıdır.
Tutarlılık: Sistemin çalışma şekli, yer, biçim ve format olarak kendi içinde tutarlılık arz
etmelidir.
İş Yükü: Sistem, kullanıcının, fiziksel ve zihinsel iş yükünü kabul edilebilir sınırlar
içinde tutmalı ve etkileşim hızını artırmak için mesajlar kısa, öz ve anlaşılır olmalıdır.
Öğrenilebilirlik: Kullanıcının sistemi kullanırken öğrenme süreci hızlı olmalı ve zaman
içinde benzer uygulama adımlarını rahatlıkla hatırlayabilmelidir.
Yukarıda verilen bu kriterlerin, birden fazla alternatifin söz konusu olduğu bir durumda
en iyi alternatifin seçilmesi amacıyla kullanılması Tablo 3’te gösterilmiştir. Burada öncelikle
her bir kriterin değerlendirme sürecinde kullanılacak ağırlığı (ai) tespit edilmelidir.
Ağırlıklandırma işlemi her bir kriter için bağımsız olarak 0-1 arasında bir değer vermek
suretiyle yapılabileceği gibi, Analitik Hiyerarşi Prosesinde (AHP) kullanılan ikili karşılaştırma
matrisi yoluyla da yapılabilir. Bütün kriterlerin ağırlıkları belirlendikten sonra her bir
alternatif, tüm kriterlere göre uzmanlar tarafından ayrı ayrı değerlendirilir. Her bir alternatif
için kriter bazında elde edilen değerler ile söz konusu kriterlerin ağırlık değerleri çarpılarak
toplanması neticesinde alternatif bazında sonuçlar elde edilir. Alternatiflerden en yüksek
değere sahip olan alternatif seçilir. Bu süreç matematiksel olarak (1) ve (2) nolu denklemlerde
ifade edilmiştir.
Tablo 3. Heuristik Değerlendirmede Çokça Kullanılan Kullanılabilirlik Kriterleri
Sıra
1
Kullanılabilirlik
Kriteri
İşlevsellik
Ağırlık (ai) Alt.1 Alt.2
100
...
Alt.n
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
2
3
4
5
6
Kontrol Edilebilirlik
Esneklik
Hata Yönetimi
Kullanıcıya Uygunluk
Kendi
Kendini
Betimleme
7
Tutarlılık
8
İş Yükü
9
Öğrenilebilirlik
Toplam
k
Aj=  ai.xij
i=1
j=1,2 ... n
Max.  Aj  j=1 ... n 
(1)
(2)
i: Kriter numarası
j: Alternatif numarası
n: Alternatif sayısı
k: Kriter sayısı
ai: i kriterinin ağırlık değeri
xij: i kriterinin j alternatifine ait değeri
Aj: j alternatifinin toplam ağırlığı
3.2. Kullanıcı Testleri
Gerçek kullanıcılarla yapılan kullanıcı testleriyle değerlendirme yöntemi en yaygın ve
en temel kullanılabilirlik metodudur. Bu metot ile kullanıcı-arayüzü arasındaki etkileşimin
biçimi, yönü ve performansı ile ilgili bilgiler gerçek ortamda yapılan gözlem ve ölçümlerle
elde edilir. Bu yönüyle kullanıcı testleri vazgeçilmezdir. Zira bir ürün ne kadar iyi
tasarlanmış olursa olsun kullanım esnasında yaşanabilecek tüm varyasyonları hesaba
katmamış olabilir. Kullanıcı testleri çoğunlukla öngörülemeyen bu varyasyonların ortaya
çıkarılmasını sağlar.
Kullanıcı testleri yapılırken güvenilirlik (reliability) ve geçerlilik (validity) hususları
üzerinde durulmalıdır. Güvenilirlik test tekrarlandığında aynı sonucun elde edilip
edilmeyeceği ile ilgili iken, geçerlilik, test sonucunda elde edilen sonuçların istenen hususları
yansıtıp yansıtmadığı ile ilgilidir.
Kullanılabilirlik kavramı ölçülemeyen fakat ölçülebilir kullanılabilirlik parametrelerine
indirgenebilen genel bir kavramdır. Ölçülebilir kullanılabilirlik kriterleri iki gruba ayrılabilir.
Bunlar, kullanıcının sistemi kullanırken performansını ölçen objektif performans ölçütleri ile
kullanıcıların sistem ile ilgili düşüncelerini yansıtan subjektif kullanıcı ölçütleridir.
Uluslar arası Standardizasyon Kuruluşu (ISO) kullanılabilirliği (ISO 9241-11); bir
sistemin kullanımıyla belirlenen amaçlara ne derece ulaşıldığının (etkililik-effectiveness),
belirlenen amaçların elde edilmesi için harcanması gereken zaman, para, zihinsel çaba vb.
kaynakların (etkinlik-efficiency) ve kullanıcının, sistemi kabul edilebilir bulma derecesinin
(tatmin-satisfaction) bir ölçüsü olarak tanımlamaktadır.
101
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Etkililik (effectiveness), etkinlik (efficiency) ve tatmin (satisfaction) bir ürün veya
sistemin kullanılabilirliğini belirleyen önemli üç faktördür. Bu faktörleri değerlendirebilmek
için bunların alt kriterlere ayrılması gerekmektedir. Bu alt kriterler aracılığıyla da sistemin
kullanılabilirliği ölçülebilir. Kullanılabilirlik faktörleri, karakteristiklerine göre şu şekilde alt
kriterlere ayrıştırılabilir.
Etkililik (Effectiveness)
 Görevi başarılı bir şekilde tamamlayan kullanıcıların yüzdesi.
 Belirli bir sürede tamamlanan görev sayısı.
 Kullanıcıların yaptıkları hata sayısı.
 Tamamlanan görevlerin ortalama doğruluğu.
 Hatalarla etkileşimde başarı oranı.
Etkinlik (Efficiency)
 Bir işi yapmak için geçen zaman.
 Birim zamanda tamamlanan işler.
 Yardım için kullanılan referans sayısı.
 Yardım kullanmada harcanan zaman.
 Çaba (Fiziksel/Zihinsel iş yükü).
 Öğrenme süresi.
Tatmin (Satisfaction)
 Kullanıcı tatmininin derecelendirilmiş ölçüsü.
 Bir sistemi diğer alternatiflere tercih ettiğini söyleyen kullanıcıların oranı.
 Test esnasında sistem hakkında ifade edilen olumlu görüşlerin oranı.
 Şikayet sıklığı.
Etkililik, kullanıcıların yaptığı görevlerin tamlığı ve doğruluğu ile ilgilidir. Etkinlik ise
bu görevleri yerine getirmek için harcanan kaynaklar ile ilgilidir. Bu kaynaklar kullanıcının
etkinliği ile ilgili bilgileri veren zihinsel veya fiziksel çaba olabileceği gibi, zaman veya başka
kaynaklar da olabilir. Tatminin ölçüsü, kullanıcıların etkileşim içinde oldukları sistem
hakkında verdikleri öznel cevaplardan elde edilir. Kullanıcıların belirttiği görüş, tepki ve
davranışları derecelendirilmek suretiyle sayısallaştırılır. Bunun için anket, görüşme ve
gözlemlerden yararlanılır.
Çok kriterli problemlerin çözümünde, kriterlerin seçimi ve yapılandırılması en zor ve en
önemli adımdır. Kullanıcı arayüzü değerlendirmesinde göz önünde bulundurulacak kriterler,
kullanıcının performansının (etkililik, etkinlik) yanı sıra tatmin ile ilgili ölçütleri de ihtiva
etmelidir. Her durumda bütün kriterler kullanılmak zorunda değildir. Kullanılacak kriterlerin
sayısı ve türü, işin amaçlarına ve mevcut imkanlara bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Kriterlerin seçilmesi ve yapılandırılması ile ilgili genel bir kural yoktur. Ancak kriterler
seçilirken seçilen kriterlerin birbirinden bağımsız olmasına dikkat edilmeli ve her bir
kullanılabilirlik kriteri için (etkililik, etkinlik ve tatmin) en az bir alt kriter hesaba katılmalıdır.
Tablo 4. Kullanıcı Arayüzlerinin Karşılaştırmalı Değerlendirilmesinde Kullanılan
Kriterler
Sıra
Kullanılabilirlik Kriteri
Yüksek değerlerin tercih edildiği kriterler
1
2
Kullanıcı tatmin derecesi
Alternatifler arasında tercih edilme
oranı
102
Ağırlık (ai) Alt.1 Alt.2
...
Alt.n
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
3
4
İşi istenen sürede bitirenlerin oranı
Bitirilen işlerin doğruluk derecesi
Düşük değerlerin tercih edildiği kriterler
1
Kullanıcıların hata oranı
2
İşi tamamlama zamanı
3
Şikayet sıklığı
4
Öğrenme süresi
Toplam
Örnek olarak Tablo 4’te n alternatifin söz konusu olduğu, kullanıcı arayüzlerinin
karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesinde kullanılabilecek kriterler verilmiştir.
Alternatiflerin kullanılabilirliğini değerlendirmek için, her bir alternatifin bütün kriterler için
değerleri kullanıcı testleri sonucunda elde edilir. Elde edilen değerler her kriter için farklı
birime sahip olduğundan relatif ağırlıkların hesaplanarak bu farklılığın ortadan kaldırılması
gerekir. Bunun yanında her bir kriterin değerlendirme sürecindeki önemini ifade eden ağırlık
değerinin (ai), heuristik değerlendirmede olduğu gibi, 0-1 değeri arasında bağımsız olarak
veya ikili karşılaştırma yöntemi ile göreceli olarak hesaplanması gerekmektedir. Yapılan bu
işlemler sonucunda değerlendirme işlemi (3), (4), (5) ve (6) nolu formüllerde belirtildiği gibi
yapılır. Bu formüllerde yüksek değerlerin tercih edildiği kriterlerde ölçülen değer aynen
kalırken, düşük değerlerin tercih edildiği kriterlerde ise ölçülen değerin tersi hesaba katılır.
Elde edilen sonuç itibariyle en yüksek değeri veren alternatif en iyi alternatif olarak
değerlendirilir.
k
YRAj = 
i=1
m
DRAj = 
i=1
ai.xij
0 < ai  1
(3)
0 < ai  1
(4)
j=1,2 ... n
(5)
n
 xij
j=1
ai.(1/xij)
n
 (1/xij)
j=1
RAj = YRAj + DRAj
Max. { RAj | j=1 ... n }
(6)
i: Kriter numarası
j: Alternatif numarası
n: Alternatif sayısı
k : Yüksek değerlerin tercih edildiği kriter sayısı
m : Düşük değerlerin tercih edildiği kriter sayısı
xij: i kriterinin j alternatifi için ölçülen değeri
103
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
ai: i kriterinin ağırlık değeri
YRAj : j alternatifi için yüksek değerlerin tercih edildiği kriterlere ait toplam relatif
ağırlık
DRAj : j alternatifi için düşük değerlerin tercih edildiği kriterlere ait toplam relatif
ağırlık
RAj : j alternatifinin toplam relatif ağırlığı
4. Sonuç
Ürün kalitesinin artırılması ve daha kullanılabilir ürünlerin geliştirilmesi amacıyla,
ürünlerin kullanılabilirliğini ölçmek için yapılan değerlendirmeler iki kategoride ele
alınmıştır. Heuristik değerlendirme çoğunlukla ürünlerin tasarım ve üretim aşamalarında
kullanılan, tasarım grubundaki uzmanların tecrübe ve görüşleri istikametinde yapılır. Bu
şekilde, ürün üretildikten sonra muhtemel kullanılabilirlik problemlerinin en aza indirilmesi
hedeflenir. Kullanılabilirlik testleri ise ürün piyasaya sürülmeden önce, gerçek kullanıcıların
katılımıyla bir değerlendirmenin yapılmasını esas alır. Kullanıcı testleri pahalı ve zaman alıcı
olduğundan üreticiler çoğunlukla ya kullanılabilirlik değerlendirmesi yapmamakta ya da
heuristik değerlendirme ile yetinmektedir.
Bu çalışmada her iki değerlendirme yöntemi için iki ayrı metodoloji önerilmektedir. Bu
metodolojiler, esas itibariyle birden fazla alternatifin söz konusu olduğu durumlarda,
kullanılabilirlik açısından en iyi alternatifi belirleme amaçlı olarak geliştirilmiştir. Geliştirilen
bu değerlendirme metodolojileri ayrı ayrı bağımsız olarak kullanılabileceği gibi, birlikte de
kullanılabilir. Bunun yanında, çok sayıda alternatifin söz konusu olduğu durumlarda
alternatifleri elemek amacıyla heuristik değerlendirmenin öncelikle uygulanması ve daha
sonra da kullanıcı testleri yoluyla en iyi alternatifin seçilmesi şeklinde de uygulanabilir.
Böylelikle her iki değerlendirme yönteminin avantajlarından faydalanarak kombine bir
değerlendirme yapılmış olur. Bu şekilde hem heuristik değerlendirme yolu ile alternatifler
elenerek maliyet ve zaman tasarrufu sağlanmış, hem de kullanıcı testleri ile muhtemel
kullanılabilirlik problemlerinin tespit edilmesi sağlanmış olacaktır.
Kullanılabilirlik değerlendirmeleri, bilhassa kullanıcı testleri pahalı ve zaman alıcı
olduğundan tasarımcılar ve ürün geliştiriciler bu yöntemi kullanmaktan imtina etmektedirler.
Bu durumda tüketici kuruluşları bünyesi içerisinde araştırma geliştirme merkezleri (AR-GE)
kurularak (Butters and Dixon, 1998) değerlendirmelerin bu çatı altında yapılması oldukça
faydalı olacaktır. Zira böylelikle hem tüketiciye ürün seçimi konusunda yardımcı olunmuş
hem de üreticilere sağlıklı bir geri besleme imkanı sağlanmış olacaktır. Bu şekilde
tüketicilerin yanı sıra üreticilerde de kullanılabilirlik bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi
ve üreticilerin daha kullanılabilir ürünleri üretmesi yönünde teşvik edilmesi sağlanmış
olacaktır.
104
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
8. YÖNETİMSEL ve ORGANİZASYONEL ERGONOMİ
Organizasyonel
ve
Yönetimsel
Ergonomi
(Organizational
&
Management
Ergonomics)
- Teknoloji yönetimi ve organizasyonel değişim
- İş programlama
- Performans modelleme
- Toplam kalite yönetimi
- Sosyo-teknik organizasyon tasarımı
- Proje yönetimi
- Değişim yönetimi
- Bilgisayar destekli yönetim
- Bakımda insan öğesi
- Yönerge ve standartlar
- Katılımcı ergonomi
- Makro ergonomi
Geleneksel olarak Ergonomi, belli işlerin, iş gruplarının ve ilgili insan-makine
arayüzlerinin (man-machine interface) tasarımına yoğunlaşmıştır. Bir sistemin tasarımında,
öncelikle, amacı gerçekleştirmek için yapılması gerekli olan çalışmalar belirlenir. Bu
çalışmalar, spesifik fonksiyonları tanımlamak için analiz edilirler. Bu aşamada, ergonomist
tasarım prosesine dahil olur ve insanın performans kabiliyet ve sınırları ile diğer özelliklerini
dikkate alarak, fonksiyonların, donanım, yazılım ve iş görene atanmasını sağlar. Bu aşamadan
sonra ergonomist, iş analizi, spesifik işlerin tasarımı ve gruplandırılması, insan-makine
arayüzlerinin tasarımı vb. görevleri, insan-makine arayüzü teknolojisini kullanarak yapar.
Ergonomistin geleneksel olan bu işlevi, sistem analizi çatısı altında gerçekleşmekle birlikte,
şahıs, grup ve alt sistem seviyesinde yapılır. Son yıllarda Ergonomi’nin bu alanda yapılan
çalışmalarına Mikroergonomi adı verilmektedir. Başarılı bir sistem tasarımı için Ergonomi'nin
geleneksel olan bu işlevinin yanı sıra, sistemin, yönetim ve organizasyon yapısı bakımından
da insan orijinli bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
Bu kısımda, Ergonomi’nin, makro düzeydeki yönetim ve organizasyon boyutları dikkate
alınarak yapılan sistem tasarımı çalışmalarına verilen ad olan Makroergonomik yaklaşımlar
105
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
üzerinde durulmuştur. Mikroergonomik düzeyde çok iyi tasarlanmış sistemler, sistemin
Makroergonomik tasarımına yeteri derecede önem verilmediğinden dolayı, başarısız
olabilmektedirler. Buna Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü'nün, İngiltere’de 1970’li yıllarda
kömür madenlerinde yaptığı çalışmalar örnek gösterilebilir. O yıllarda kullanılmakta olan
geleneksel maden işleme yöntemlerinden, Longwall adı verilen modern madencilik metoduna
geçilmişti. Bir önceki metotta işçiler, küçük, özerk gruplar halinde çalışmaktaydılar ve kendi
aralarında iş değişikliği yapabiliyorlardı. Ancak Longwall metoduna geçildiğinde, beklenen
verimlilik artışı olmamış, aksine düşüş meydana gelmişti. Zira işçiler, yeni metotta, dar alan
içerisinde, tek başlarına ve sürekli aynı işi yapmak durumunda kaldıklarından, iş
arkadaşlarıyla olan ilişkileri azalmış, tatminsizlik ve monotonluk baş göstermiştir.
ORGANİZASYON TASARIMI
Organizasyon, belli bir hedefe ulaşmak için hiyerarşik bir yapı ve iş bölümü
çerçevesinde çalışan, iki veya ikiden fazla insanın planlanmış koordinasyonu olarak
tanımlanabilir. Bu tanımdan organizasyonla ilgili şu sonuçlar çıkarılabilir:
- Belli bir amaç için gerçekleştirilen kolektif aktiviteler söz konusudur.
- Hiyerarşik bir iş bölümü vardır.
- Birden fazla insandan müteşekkildir.
- Aktivitelerin planlanmış koordinasyonu söz konusu olduğundan yönetim işlevini
karakterize eder.
Organizasyon tasarımı, organizasyonun amaçlarına ulaşabilmesi için çalışma sistemi
yapısının ve ilgili proseslerin tasarımıdır. Makroergonomik açıdan, organizasyon tasarımı,
sistem tasarım prosesinin bir parçası olarak;
1. Sistem amaç ve hedeflerinin belirlenmesi,
2. Uygun organizasyonel etkinlik ölçütlerinin değerlendirme amaçlı olarak seçilmesi,
3. Organizasyon yapısının üç temel elemanının (komplekslik, formallik,
merkeziyetçilik), sistematik olarak geliştirilmesi,
4. Sistemin, teknoloji, personel ve dış çevre değişkenlerinin optimal uyumunun
sağlanması
106
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
5. Sistemin organizasyon yapısının genel şekline karar verilmesi konularını içerir.
AMAÇ VE KRİTERLERİN SEÇİMİ
Organizasyonlar, belirli amaçlara ulaşmak için kurulurlar. Bu amaçlar, aşağıda bir kısmı
verilen birçok kriter ile ölçülebilir.
1. Kârlılık: Kârlılık hedefleri, net gelir oranı (rantabilite), yatırımın geri dönüş süresi,
başabaş noktası, net şimdiki değer analizi gibi yöntemlerle belirlenebilir.
2. Verimlilik: Verimlilik hedefleri, organizasyondaki bir iş gören başına veya bir birim
başına beklenen çıktı seviyesi cinsinden ifade edilebilir.
3. Pazar: Pazar hedefleri, belirli bir ürün için pazar payının % 10 artırılması veya belli
sayıda ürünün gelecek yıl satılması gibi çeşitli şekillerde ifade edilebilir.
4. Kaynaklar: Organizasyonlar, kaynaklarıyla ilgili, şirketin uzun vadeli borçlarını 200
milyar TL’den 10 milyar TL’ye düşürmek, imalat kapasitesini % 30 artırmak veya imalat
zaman kayıplarını % 3’e indirmek gibi değişik hedeflere sahip olabilirler.
5. Yenilik (Gelişme): Organizasyonlar, hızla gelişen teknoloji ve rekabet koşulları
içerisinde rekabet güçlerini korumak ve geliştirmek için yeni ürün geliştirme veya teknoloji
yenileme gibi çeşitli yenilikçi hedeflere sahip olabilirler.
6. Sosyal sorumluluk: İşgücünün üretimdeki önemi ve toplumların değişen kültürel
yapılarından dolayı sosyal sorumluluk, bir organizasyonun etkinliğinde çok önemli bir faktör
olmaya başlamıştır. Bu amaçlar, çalışanların, rahat, huzur ve emniyetinin sağlanması, iş
yaşamının geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin azaltılması vb. olabilir.
Organizasyonel etkinlik ile ilgili çalışmaları inceleyen Campbell, 30 ayrı kriter
tanımlamıştır. Organizasyonlar, bu kriterlerden, kendi fonksiyonlarına uygun olan kriterleri
seçmelidirler; ancak her halükârda, bir organizasyon, 6. kriteri dikkate almak durumundadır.
Zira işgücü, bir organizasyonun önemli temel dinamiklerinden biridir. Ergonomi uzmanının
da bulunduğu organizasyon grubu, sistem ve alt sistem bazında uygun kriter kombinasyonunu
seçer. Bazı kriterler birbirleriyle ters orantılı olduğundan (katılımcılık-kontrol, esneklikstabilite) bunlar arasında iyi bir denge kurulmalıdır.
ORGANİZASYON YAPISININ TASARIMI
107
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Bir organizasyonun komplekslik, formallik ve merkeziyetçilik olmak üzere üç temel
unsuru vardır.
Komplekslik
(Complexity):
Komplekslik,
organizasyondaki
ayrışma
(differentiation) ve entegrasyonun derecesini ifade eder. Ayrışma, yapının bölündüğü
kısımların; entegrasyon ise, haberleşme, koordinasyon ve kontrol amacıyla ayrılmış kısımları
entegre eden mekanizmaların sayısını ifade eder. Ayrışma, yatay veya dikey yönde olabilir.
Yatay yöndeki ayrışma, yapılan iş üzerinde uzmanlaşmayı (specialization) ve dolayısıyla
bölümlere ayrılmayı (departmentalization) ifade eder. Dikey ayrışma ise, ürünün üretilmesinde
doğrudan rol alan işçi ile en üst yönetici arasındaki yönetim katmanlarını ifade eder.
Organizasyon büyüdükçe, dikey ayrışma da artar.
Organizasyondaki ayrışma arttıkça, bunları entegre ve koordine etme ihtiyacı da artar.
Zira bölümler arasındaki haberleşme, koordinasyon ve kontrol ihtiyacı da ayrışmanın
derecesiyle doğru orantılı olarak artar. Çalışma sisteminde tasarlanabilecek başlıca
entegrasyon mekanizmaları arasında, resmi kural ve prosedürler, irtibat büroları, komiteler,
gruplar, sistem entegrasyon ofisleri, bilgisayarlı veri tabanı ve karar destek sistemleri
sayılabilir. Dikey ayrışma, aynı zamanda kendi entegrasyon mekanizmasını da beraberinde
getirir.
Formallik (Formalization): Ergonomik bakış açısıyla formallik, organizasyondaki
iş ve fonksiyonların standardize olma derecesi olarak tanımlanabilir. Yüksek derecede
formalize olmuş sistemlerde iş görenin, neyi, nasıl ve ne zaman yapacağı ile ilgili takdir hakkı
çok azdır. Profesyonelliğin (eğitim ve deneyim gereksinimlerinin) yüksek olduğu işlerde
formalizasyona olan ihtiyaç da azalır. Makroergonomik açıdan, ergonomi uzmanı, dış çevre
ile organizasyonun ve içindekilerin yanı sıra, sistemin, etkin işleyişi için, optimum formallik
ve profesyonellik gereksinimini de dikkate almalıdır.
Merkeziyetçilik (Centralization): Merkeziyetçilik, kararların tek bir kişi, birim
veya merci tarafından alındığını ve çalışanların, karar vermeye katılımlarının minimum
düzeyde olduğunu veya hiç olmadığını ifade eder. Yetki ve sorumlulukların dağıtılması,
108
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
organizasyonlarda, çoğu zaman etkinlik açısından istenen bir durumdur. Ancak bazı hayatiyet
kesbeden stratejik kararların alınması gerektiği durumlarda merkeziyetçilik tercih edilmelidir.
ORGANİZASYONLARDAKİ TASARIM DEĞİŞİKLİKLERİNİN BAŞARISINI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Organizasyonlarda başarılı değişiklik girişimlerini, başarısız değişiklik girişimlerinden
ayıran karakteristiklerden en önemlisi, başarılı değişiklik girişimlerinin, iyi planlanıp,
koordine edilmesidir. Aşağıda deneysel olarak organizasyonlardaki değişiklik girişimlerinin
başarısında rol oynayan önemli etmenler sıralanmıştır:
1. Beklenmeyen olumsuz etkilerden kaçınmak: Bir sosyo-teknik sistem elemanında
yapılan bir değişiklik, diğerlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Olumlu etkileri artırmak,
olumsuz etkileri ise bertaraf etmek için mümkün olan etkileşimler önceden analiz edilerek,
ona göre gerekli tedbirler önceden alınmalıdır.
2. Değişikliklere karşı gösterilen direncin üstesinden gelmek: Değişiklik çabaları, çeşitli
nedenlerle çalışanların direnciyle karşılaşır. Bu nedenlerden bazıları, ekonomik korkular,
sosyal ilişkilerin bozulması korkusu ve özellikle belirsizlik korkusudur. Bunların üstesinden
gelmek için şu önlemler alınmalıdır:
- Organizasyon ve iş görenlerin, ihtiyaç ve amaçları örtüştürülmelidir.
- Prestij sahibi bir kişi, değişiklik çabalarını diğer çalışanlara anlatmalıdır.
- İş görenler, değişiklik sürecine bizzat dahil edilmelidirler.
- İş görenler, değişiklik sürecindeki gelişmelerden sıklıkla haberdar edilmelidirler.
- İş görenler, değişikliğin gereğine uymaları için motive edilmelidirler.
- İş görenlere, empati ile yaklaşılmalıdır.
3.Değişiklikleri organizasyon bileşenleri arasında harmonize etmek (ahenkleştirmek):
Değişiklik iyi harmonize edilemediği durumlarda organizasyon bileşenleri arasında
uyumsuzluk baş gösterebilir.
4.Neyin değiştirileceğini belirlemek: Organizasyonlarda neyin daha kolay değiştirileceği
değil, neyin değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
5.Nasıl değiştirileceğine karar vermek: Değişimin yöntemini belirlemek için dikkatli
analizler yapılmalı, olumlu ve olumsuz etkiler incelenmelidir.
109
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
6 Değişimin etkinliğini (başarısını) belirlemek: Ne gibi ilerleme kaydedildiği, daha
başka ne gibi gelişmelerin olabileceği gibi hususlar takip edilmelidir.
7 İş görenin, kendine güvenini artırmak
8 Değişikliğin gerektirdiği eğitimi vermek
ORGANİZASYON TASARIMINA ERGONOMİK YAKLAŞIM
(MAKROERGONOMİ)
Organizasyon yapısının tasarımında, insanı, organizasyonun diğer bileşenleri gibi bir
bileşen olarak gören yaklaşımlar, zamanla yerini modern yaklaşımlara bırakmıştır. Modern
yaklaşımlarda, insan, organizasyonun normal bir öğesi olarak telâkki edilmez; aksine,
organizasyonun başarısında büyük rol oynayan ve organizasyon öğelerinin etkin kullanımını
sağlayarak verimliliği artıran bir organizasyon öğesi olarak görülür. Bundan dolayı,
organizasyonlar, insan-orjinli bir yaklaşımla tasarlanmalıdırlar. İnsan-sistem uygunluğunun
tasarımında, insan-organizasyon arayüzünün tasarımı, kullanılan teknoloji ve çalışma
sisteminin, genel çatılarının incelenmesini ve analiz edilmesini içerir. Makroergonomi olarak
adlandırılan bu yaklaşım, organizasyonun ve çalışma sisteminin tasarımında, yukarıdan
aşağıya doğru bir sosyo-teknik sistem yaklaşımı öngörür.
ORGANİZASYON
TASARIMINDA
GELENEKSEL
YAKLAŞIMLARIN
DEZAVANTAJLARI
200 organizasyon üzerinde yapılan bir çalışmada, iş sistemlerinin geliştirilmesini ve
iyileştirilmesini önleyen, birbiriyle ilişkili üç önemli yaklaşımın sakıncaları aşağıda
belirtilmiştir:
1. Teknoloji merkezli tasarım: Yeni bir teknoloji geliştirildiğinde, tasarımcılar, bu
teknolojiyi, yazılım veya donanım formunda kullanmaya çalışırlar. Bu donanım veya yazılımı
kullanacak olan insanların, teknolojiyi kullanabilmeleri için, belli bir kabiliyet, bilgi, beceri ve
eğitime sahip olmaları gerekebilir. Teknolojiyi kurduktan sonra, kullanıcıları bu teknolojilerin
gereklerine uydurmaya çalışmak, bazı sorunları da beraberinde getirebilir. Gerek teknolojinin
110
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
başlangıç tasarımında ve gerekse kullanım sürecinde, insan-sistem arayüzünün, ergonomik
faktörler dikkate alınarak tasarımı sağlanmalıdır. Organizasyonel etkinliğin artırılmasında bu
husus çok önemli bir yer tutar. Teknoloji merkezli yaklaşımda öncelik, teknolojik faktörlere
verildiğinden, Tavistock deneyinde olduğu gibi, işyerinde tatminsizlik, devamsızlık gibi çeşitli
problemler meydana gelir ve böylelikle organizasyonun etkinliği azalır.
2. İş atamalarında makine öncelikli yaklaşım: Teknoloji merkezli yaklaşımda, iş ve
işlemlerin atanmasında, öncelik makinaya verilir. Geri kalan işler iş görene devredilir. Bu
yaklaşımda, atama, öncelikle makinanın karakteristikleri dikkate alınarak saptandığından,
işgücünün karakteristiklerine ve çevresel faktörlere yeterince önem verilmemiş olur. Bunun
sonucunda da optimal olmayan bir sonuca ulaşılır. Bu yaklaşımın yerine, insan-makine
arasında bir optimizasyona gidilmelidir.
3.
Sosyo-teknik
karakteristiklerin,
iş
sisteminin
tasarımında
yeterince
önemsenmemesi: Çalışma sistemlerinin tasarımında, üç önemli sosyo-teknik sistem elemanı
ve bunların etkileşimi ile organizasyonun etkinliğinde oynadıkları rol analiz edilmelidir.
Bunlar;
i. Teknoloji alt-sistem karakteristikleri (üretim teknolojisi, bilgi tabanlı teknoloji,
otomasyon derecesi vb.),
ii. Personel alt-sistem karakteristikleri (profesyonellik derecesi, coğrafi ve kültürel
faktörler, psiko-sosyal faktörler vb.) ve
iii. Dış çevre karakteristikleridir (sosyo-ekonomik, eğitim, politik, kültürel vb.).
ERGONOMİK YAKLAŞIM
Makroergonomi, organizasyonların, çalışma sistemlerinin, işlerin ve ilgili insan-makine,
insan-sistem, insan-çevre arayüzlerinin tasarlanmasında kullanılan, yukarıdan aşağıya
uygulanan bir sosyo-teknik sistem yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda, öncelikle iş sisteminin ve
ilgili proseslerin tasarımı için uygun sosyo-teknik sistem değişkenlerinin analizi yapılır. Bu
analiz, organizasyonun, yaşamını ve etkinliğini sürdürebilmesi için en önemli faktörler olan,
organizasyonun, teknoloji ve personel alt sistemi ile uygun dış çevrenin sistematik analizini
içerir. Genel çalışma sisteminin çatısı belirlendikten sonra, iş, spesifik iş prosesleri, insan-
111
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
makine, insan-alt sistem ve insan-çevre arayüzleri gibi mikroergonomik düzeyde uygulanacak
olan tasarım karakteristikleri tespit edilir. Böylelikle hem mikro düzeyde hem de makro
düzeyde uyumlu bir iş sistemi tasarlanmış olur.
Makroergonomi’de en çok uygulanan metodoloji, Katılımcı Ergonomi (Participatory
Ergonomics) yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, tasarım prosesinin her aşamasında insan merkezliliği
ön plana çıkararak, çalışanların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmayı esas alır. Bu yöntem,
çalışanların değişiklikleri kabullenmelerini ve desteklemelerini sağlamakta da önemli bir rol
oynar. Bu yöntemle ilgili daha ayrıntılı bilgi, bir sonraki kısımda verilmiştir.
MAKROERGONOMİDE KULLANILAN METOTLAR
Makroergonomi'nin, en büyük metodolojik etkilerinden birisi, geleneksel Ergonomi
yaklaşımlarında, tasarım grubunda bir uzman olarak görev alan ergonomistin rolünün,
Makroergonomik yaklaşımda yönetim danışmanı ve organizasyonel değişikliklerden sorumlu
olma şeklinde değişmesidir. Geleneksel yaklaşımlarda, organizasyonda yapılacak değişiklikler
için, organizasyonel proseslerde gerçekleştirilen yapısal analiz ve değişiklikler konusunda, bir
uzmanın bilgisine başvurulur. Ancak, son yıllarda, insan-sistem-organizasyon unsurlarının
ahenkli bir şekilde çalışması gereği artıkça, organizasyonel değişikliklerde, insan unsuru, daha
çok dikkate alınmaya başlanmıştır. Böylece ergonomistler, geleneksel işlevlerinin yanında,
organizasyonel planlama, çalışma sistemlerinin tasarımı ve yeni teknoloji seçimi gibi
konularda, yönetim danışmanı olarak görev almaya başlamışlardır.
Son 15-20 yılda Ergonomi’nin bir alt disiplini olarak tanınmaya başlanan
Makroergonomi,
Mikroergonomi
ve Organizasyonel
Psikoloji
dallarında kullanılan
metodolojileri, kendi bünyesine adapte ederek başarılı bir şekilde kullanmaya başlamıştır.
Aşağıda Makroergonomi'de en çok kullanılan yöntemler kısaca ele alınmıştır.
ALAN ÇALIŞMASI YÖNTEMİ
Organizasyon ve çalışma sistemi tasarımında en çok kullanılan ve en eski metotlardan
birisidir. Bu yöntemde, olayların, organizasyon içinde kendi doğal ortamlarında gözlenmesi
112
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
söz konusu olduğundan, sistematik ve gerçekçi gözlem olanağı sağlar. Bu yöntemin amacı,
organizasyonel işleyişin verimliliğini etkileyen yapısal ve işlemsel karakteristikleri
belirleyerek, mevcut olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi ve daha etkin bir organizasyon
yapısının elde edilmesidir. Veriler, yapılan gözlem sonucunda elde edilen performans
değerleri, iş gören ve müşteri şikayetleri, görüşmeler ve anketlerden elde edilir.
Bu yöntemin, gerçekçi bir gözlem sağlamanın yanı sıra, bazı dezavantajları da vardır.
Çalışanların yapılan gözlem ile ilgili bilgi sahibi olmaları durumunda araştırmanın
gerçekçiliği zarar görebilir. Bunun için araştırma veya gözlemin, operasyonların normal
seyrinde, gerçekçiliği bozucu bir etkisi olmadığından emin olunmalıdır. Diğer bir dezavantaj
ise, gerçek ortamda performansı etkileyen değişkenler sonsuz olduğundan, hangi değişkenin,
performansı ne derece etkilediğini kestirmek oldukça güçtür. Bunun için bazı değişkenler
sabit tutularak, performans ve işleyişi etkileyen belirli değişkenlerin etki derecesi ölçülebilir.
ORGANİZASYONEL ANKET YÖNTEMİ
Organizasyonun işleyişinin değerlendirilmesi ve bazı aksaklıkların tespit edilmesi için
kullanılan yazılı anket yöntemi, çokça kullanılan bir metottur. Bunun için, ölçülmek istenen
değişkenler ve faktörlerle ilgili anket formları düzenlenir. Anketlerden elde edilen verilerin,
geri-besleme yoluyla ilgili birimlere sunulması, organizasyonun etkinliğinin artırılmasında
önemli bir faktördür. Veriler, istatistiksel olarak değerlendirilir, mukayeseler yapılarak
birimler arasındaki performans ve işleyiş farklılıkları belirlenir. Bunların dikkate alınması ve
değerlendirilmesi için ilgili yönetim birimlerinin dikkatine sunulur. Bu yöntemin başlıca
avantajları şunlardır:
-Anketlerin isimsiz olması, güvenilirliği artırır.
-Elde edilen veriler üzerinde istatistiksel analizler yapılarak, performansın işleyişi
hakkında daha net bilgiler elde edilir.
-Belli aralıklarla uygulanan anketler, değişme ve gelişmelerin ölçülmesinde faydalı
sonuçlar verir.
-Maliyet ve zaman açısından bu yöntem avantajlıdır.
-Denekler, hedef kitleyi temsil edecek şekilde seçilebilir.
113
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
-Anket sonucunda elde edilen veriler ile işletmedeki çeşitli diğer veriler (devamsızlık,
kaza sayısı, prodüktivite vb.) arasında tutarlı bağlantılar kurulabilir.
GÖRÜŞME YÖNTEMİ
Organizasyonel araştırmalarda sıkça kullanılan bir diğer metot, alan çalışması ile anket
yönteminin birleşimi olan görüşme yöntemidir. Bu yöntemde, ilgilenilen kitlenin temsilcisi ile
yüz yüze, yazılı ve sözlü görüşme yapılır. Belirlenmiş olan organizasyonel sorunlar hakkında
sorular sorularak muhataptan cevaplar alınır. Ancak, görüşmenin gidişatı gerektiriyorsa, daha
önce tespit edilmemiş sorular da sorulabilir. Bu yöntem;
-Yüksek derecede bir uyumluluk ve güven varsa,
-Çalışmanın yapılacağı organizasyon birimi küçükse,
-Organizasyonel anket yöntemi için anket formunun hazırlanmasında ön hazırlık
amacıyla,
-Yazılı anketten elde edilen verilerin yorumlanması ve takibi ile anket sonuçlarına göre
belirlenen yeni stratejilerin uygulamaya konulması amacıyla kullanılır.
KATILIMCI ERGONOMİ
Çalışanların sağlık ve performansını etkileyen fiziksel, bilişsel ve organizasyonel
faktörlerin çokluğu ve bu faktörlerin iyileştirilmesinde katılımcılığın, bir yöntem olarak
gittikçe artan bir trendle kullanılması, işletmelerde Katılımcı Ergonomi (Participatory
Ergonomics) yaklaşımının benimsenmesini gerekli kılmaktadır. Bu kısımda, iş sistemlerinin
tasarımı sürecinde, bilhassa sürecin ilk aşamalarında, fonksiyonel grupların yanı sıra,
çalışanların da yer almasını esas alan bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu yaklaşımda sadece
sistemin tasarımında değil, aynı zamanda sistem tasarlanıp hayatiyet kazandıktan sonra,
sürekli iyileştirme anlayışıyla, iş yerindeki ergonomik hususların geliştirilmesi için bir
Katılımcı
Ergonomi
programı
önerilmiştir. Bu program,
iş
yerindeki
iyileştirme
çalışmalarında, inisiyatifin, dışarıdan gelen uzmandan, çalışanlara geçişini hedeflemektedir.
1. Katılımcılık ve Ergonomi
114
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Organizasyonların yaşamının sürdürülmesi ve geliştirilmesinde çalışanların etkin bir
role sahip olduklarının görülmesi, işletmelerde bilimsel yönetim (scientific management)
yerine katılımcı yönetim (participative management) yaklaşımının benimsenmesine sebep
olmuştur. Son 40-50 yıldır sosyal ve siyasal alanda insanı merkeze alan yaklaşımların
yaygınlık ve evrensellik kazanmasıyla, ülkelerin yönetiminde, insanların katılımını öngören
katılımcı yönetim biçimleri benimsenmeye başlanmıştır. Gerek sosyal ve siyasal alanda ve
gerekse ekonomik alanda faaliyet gösteren organizasyonlarda, insan odaklılık felsefesinin
yaygınlaşmasıyla, insanların/çalışanların yönetim sürecine katılımını öngören sistematik
yaklaşımların geliştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Katılımcı Ergonomi, son yıllarda gelişen bir fenomen olmakla birlikte, Ergonomi’nin bir
disiplin olarak kabul edilmesinden itibaren katılımcılığın, formal başlık veya tanım olmadan
uygulandığı söylenebilir. Zira Ergonomi, insan merkezli bir tasarım yaklaşımını ifade
ettiğinden, insanların tasarım sürecine katılımı kaçınılmaz olmaktadır. Bundan dolayı da,
Ergonomi ve Katılım arasında gittikçe büyüyen ve gelişen bir ilişki söz konusudur.
Ergonomi uygulama yönelimli bir bilim dalı olduğundan dolayı, bir felsefe ve bir süreç
olarak katılımcılık, ergonomistlerin ilgi alanı içerisinde olagelmiştir. İnsan merkezli
yaklaşımlar, ürün testinde kullanıcı denemeleri, insan-bilgisayar etkileşiminde kullanıcı
merkezli tasarım ve imalat endüstrisinde kullanıcı merkezli teknoloji programları gibi farklı
alanlarda, kullanıldıkları alana özgü olarak çeşitli farklılıklar arz edebilir. Yazılım
geliştiricilerinin, alan ve laboratuvar çalışmalarında, hızlı prototip üretiminde kullanıcı
modellerinin faydalarını keşfetmesinden çok önce, ergonomistler, çalışmalarında kullanıcı
denemelerini uygulamışlardır. Çoğu ergonomist, iş ve çalışma ortamının tasarlanmasına geniş
bir perspektiften bakar ve işin fiziksel yönlerinin, organizasyonel ve psiko-sosyal faktörlerden
ayrı olarak düşünülemeyeceğini belirtir. Fiziksel çevrenin öncelikli ilgi alanı olduğu iş
tasarımlarında bile, psiko-sosyal faktörlerin göz ardı edilmesi, çalışanların olumsuz
tavırlarından dolayı, tasarımın başarısını ve kabul edilebilirliğini azaltır.
Ergonomi’yi yararlandığı diğer disiplinlerden ayıran en önemli özelliği, veri ve bilgileri
pratik uygulamalara dönüştürmesidir. Bundan dolayı bu dönüştürmeyi sağlayan her şey,
özellikle de potansiyel kullanıcıların katılımı, ergonominin ilgi alanına girmektedir. Ayrıca
Ergonomi’nin insan-odaklılık olan felsefesi ve ergonomistlerin iş tasarımında Taylorist
yaklaşıma olan antipatileri, Katılımcı Ergonomi yaklaşımını oldukça cazip kılmaktadır.
115
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
İş yerlerinde katılımın yararlarını gösteren çok sayıda akademik araştırma ve
uygulamalar mevcuttur. Katılımın sağladığı başlıca faydalar şunlardır:
- Çalışanın motivasyonunun artması ve iş tatmini.
- Çalışanın sağlık ve performansında artış.
- İşle ilgili kassal rahatsızlıklarda (WRMDs:work-related musculoskeletal disorders)
azalma.
- Teknolojik ve organizasyonel değişikliklerin daha hızlı ve verimli uygulanması.
- Ergonomik problemlerle ilgili daha mükemmel teşhis ve çözümler.
Bununla birlikte katılımcı programların uygulanma sürecini temsil eden teorik yapı ve
tasarım prensipleri ile ilgili çalışmalar henüz yeterli düzeyde değildir. Gerek araştırmacılar
arasında ve gerekse organizasyon yönetimi düzeyinde katılımcı programların uygulanması,
daha ziyade deneme yanılma süreci şeklinde olmaktadır. Hali hazırda “neden katılımcılık?”
sorusunun
cevabı
verilmiş
olmakla
birlikte,
“etkin
bir
katılımcı
program
nasıl
gerçekleştirilebilir?” sorusuna cevap verebilmek için araştırma ve çalışmalar devam
etmektedir. Daha önce yapılmış olan, katılımcılığın ve özellikle Katılımcı Ergonomi’nin
faydalarını belirten çalışma ve teoriler Ergonomi’de katılımcılığın uygulanması için yeterli
sebep sunmaktadır. Ancak işle ilgili kassal rahatsızlıkların (WRMDs) uzun vadeli önlenmesi,
çalışma yaşamının kalitesinin (QWL:quality of working life) iyileştirilmesi ve organizasyonel
etkinliğin artırılması için nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği hakkında yeterli bilgi
vermemektedir.
2. Katılımcı Ergonomi
Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics), Ergonomi ile ilgili kararların
alınmasında veya ergonomik bilgi ve metotların uygulanmasında, risk taşıyıcıların katılımını
öngören bir yaklaşımdır. Risk taşıyıcılar, sadece kullanıcı ve çalışanları değil, süreç ve
değişikliklerden etkilenen herkesi kapsar. Katılımcı Ergonomi, yapılacak değişiklikler için
ergonomik hususlarla ilgili kararların alınmasında, risk taşıyıcıların katılımı şeklinde
olabileceği gibi, Ergonomi veya diğer tekniklerin, tasarım ve iyileştirme çalışmalarında
katılımcı yaklaşımı güçlendirici mahiyette uygulanması şeklinde de olabilir. Her iki durumda
da ergonomistler, organizasyonun her kademe ve seviyesinde uzman olmayanlarla (çalışanlar,
kullanıcılar vb.) çalışırlar. Bu açıdan Katılımcı Ergonomi, ergonomik bilgilerin tüm işletmeye
yayılmasını sağlayan bir teknoloji olarak da tanımlanabilir.
116
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
Noro, Katılımcı Ergonomi’nin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için füzyon (fusion)
kavramını ortaya atmış ve bunun iyi anlaşılmasını şart koşmuştur. Füzyon, uzman ve uzman
olmayanlar arasındaki işbirliğini ve gerekli ikna çalışmalarını temin eden veya farklı
çözümlerin arasından en uygun seçimi yapmak suretiyle bir sonuca varmayı sağlayan bir
tekniktir. Imada, teknolojinin geliştirilmesi ve uygulanması sürecinde kullanıcıların
(Ergonomi’den menfaati olanların) etkin olarak katılımının sağlanması gerektiğini ifade
etmektedir. Böylece son kullanıcıların, sürecin pasif alıcıları konumundan, aktif değiştiricileri
pozisyonuna dönüşmeleri sağlanır. Bu da çalışanların, değişikliklerin önündeki en büyük
engel olmasının önüne geçerek, değişikliklerin önde gelen savunucuları olmasını sağlar.
Bunun için öncelikle üst yönetimin, katılımcılığın gerekliliği ve geçerliliği hakkında ikna
olması ve bu konuda istekli davranması gerekir.
Katılımcı Ergonomi, çalışma ortamındaki fiziksel faktörlerin yanı sıra, psiko-sosyal
faktörlerin iyileştirilmesini sağlayan bir stratejidir. Bu strateji iş gücünün eğitimi, karar verme
sürecine çalışanların katılımı ve bilgi paylaşımının artırılması, işin psiko-sosyal yönlerinin
geliştirilmesi ve WRMDs’ın gelişim riskinin azaltılması konularını içerir. Katılımcı Ergonomi
programının etkin bir şekilde uygulanması, yönetim desteği, organizasyonun tüm
seviyelerinde çalışanların katılımı, dışarıdan danışmanlık hizmeti, esneklik, katılımcılarda
bilgi ve yetki gibi gereksinimlerin karşılanması ile mümkündür.
Tablo 1. Katılımcı Ergonomi’nin Uygulama Boyutları
Uygulama
Seviye
Boyutu
Odak
Amaç
Süre
Katılım
Öneriler
derecesi
Katılım şekli
Uygulama Düzeyi
Makro
Organizasyon
Çalışma
İş istasyonu
İş
sistemiTasarım
Sürekli
organizasyonu
Tüm çalışanlar
Direkt
Gönüllü
Mikro
Ürün
Uygulama
Kesikli
Temsilcil
Dolaylı
er
Zorunlu
Katılımcı Ergonomi, çalışanları/kullanıcıları bilimsel metodolojinin hayati bir parçası
yapmayı amaçlar. Burada kullanıcı/çalışan, teknolojinin pasif alıcısı değil, çözümün aktif bir
parçası durumundadır. Böylece katılımcılık yoluyla organizasyonel etkinliğin ve çalışma
yaşamının kalitesinin (QWL) artırılması için sosyal bir değişim sağlanır ve katılımcılık bir
yaşam kültürü haline gelir. Bu yaklaşımda problemlerin çözümü için sadece uzmanlara
güvenilmez, çalışanları/kullanıcıları da çözüm sürecine dahil ederek uzmanların bilgisi ile
117
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
çalışanların tecrübesi birleştirilir. Tablo 1’de Katılımcı Ergonomi’nin uygulanma boyutları
gösterilmiştir.
Katılımcı Ergonomi yöntemi, organizasyon ve çalışma sistemi gibi, makro seviyede
yapılması düşünülen değişikliklerin yanı sıra, ürün ve insan-makina arayüzünün tasarımı gibi,
mikro seviyede de kullanılabilir. İşletme içinde, sürekli iyileştirme ve geliştirme amaçlı
uygulanabileceği gibi, sürekli olmayan, belirli problem veya değişikliklerle ilgili en iyi
çözümü elde etmek için de uygulanabilir. Katılım, bütün çalışanları kapsayabileceği gibi, bazı
durumlarda temsilci düzeyine de indirgenebilir. Öneriler, hiçbir sansüre uğramadan nihai
merciye direkt olarak ulaştırılabileceği gibi, gerekli durumlarda elemeye de tabi tutulabilir.
Katılımcı Ergonomi’de, yapılacak uygulama ve değişikliklerin en iyi ve etkin şekilde sonuç
vermesi için gönüllü katılımcılık esas olmakla birlikte, özellikle mikro seviyedeki bazı
uygulamalarda zorunlu katılım da söz konusu olabilmektedir.
Makroergonomik metodolojilerden, en kapsamlı ve en çok kullanılan yöntem olan
Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics) yönteminin, üç temel avantajı vardır:
1.Tasarım safhasından, pazarlama ve satış sonrası hizmet safhasına kadar bütün
aşamalarda hayati önemi haiz olan, insan ve bilginin entegrasyonu ve bunların etkin
kullanımını sağlar. Her seviyedeki çalışanların, bilgi, beceri ve deneyimlerinden faydalanarak
bilgi paylaşımını temin eder. Japonya’nın ekonomik gelişmedeki başarısı, büyük ölçüde
kurduğu bilgi paylaşım sistemine bağlıdır. Zira bir işi en iyi bilen onu yapan kişidir.
2.Çalışanlara
değer
verildiği,
onların
fikir ve görüşlerinin önemsendiği
ve
organizasyondaki değişikliklerde söz sahibi oldukları hissi verildiğinden, çalışanların, daha
etkin bir organizasyon için motivasyon ve verimlilikleri artar.
3.Çalışanların Ergonomi hakkında bilgi edinmelerini ve işlerinde uygulamalarını sağlar.
Böylelikle çalışanlarda Ergonomi bilincinin oluşması ve gelişmesi temin edilerek, herkesin
kendi işinin ergonomisti olduğu şuuru kazandırılmış olur.
3. İş Sistemlerinin Tasarımı
İş sistemlerinin tasarımı kompleks ve çok boyutlu bir iştir. Ürün tasarımı, üretim
teknolojisi ve çalışma metotlarının seçimi ile başlayan, makine, alet ve ekipmanların seçimi
ve yerleştirilmesi ile devam eden ve iş yerinin sürekli iyileştirilmesi çalışmalarını da kapsayan
geniş kapsamlı, uzun bir süreçtir. Bu süreçte gerçekleştirilen faaliyetler, çoğunlukla teknik
karaktere sahip olduğundan, uzmanların katılımı ve yönlendirmesi şart olmakla beraber,
118
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
işletmedeki çalışanların da sürece katılımını sağlamak esastır. Çalışma sistemlerinin
tasarımında teknik konuların yanı sıra, organizasyonel, psiko-sosyal, emniyet ve sağlık
sorunlarının da dikkate alınmasının zorunluluğu böyle bir iş birliğini gerekli kılmaktadır.
Son zamanlarda iş yerlerinin tasarımı ile ilgili yapılan çalışmalar, iş yerlerindeki fiziksel
faktörlerin yanında, psiko-sosyal koşulların iyileştirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Das,
endüstriyel iş istasyonlarının tasarımı için 10 aşamadan oluşan sistematik bir yaklaşım
önermiştir. Bu yaklaşım iş yerlerindeki fiziksel faktörlerin (özellikle antropometrik
uyumsuzlukların) iyileştirilmesine yöneliktir. Öte yandan ergonomik tasarımın uzun vadeli ve
bir çok fonksiyonel grubun katılımını ve koordinasyonunu gerektiren bir iş olduğunu belirten
Attaran daha çok, CTDs (kümülatif travma rahatsızlıkları) ve RSIs (bir işi sürekli yapmaktan
kaynaklanan gerilmelerin neden olduğu rahatsızlıklar) rahatsızlıklarının minimize edilmesine
yönelik bir model önermiştir. Fiziksel koşulların iyileştirilmesi ile ilgili yapılmış olan bu
çalışmaların yanında, özellikle son yıllarda Toplam Kalite Yönetimi ve Katılımcı
Ergonominin hızla yaygınlaşmasıyla, iş yerindeki fiziksel koşulların yanı sıra, psiko-sosyal
faktörlerin (ast-üst ilişkileri, iş tasarımı, çalışanlar arasındaki ilişkiler, işletme kültürü, aidiyet
duygusu vs.) de tasarımda dikkate alınmasını öngören ve katılımcılığı esas alan çok sayıda
çalışma yapılmıştır. Çalışanların etkin katılımını ve bilgi paylaşımını ön gören Laitinen ve
diğerlerinin Finlandiya Demir Yollarına ait bir işletmede uyguladıkları TUTTAVA adı verilen
proje ile Özok ve diğerlerinin üniversite-sanayi işbirliğine dayalı, UYEP adıyla SİMKO A.Ş.
işletmesinde uyguladıkları projelerde, daha iyi çalışılabilir ortamların oluşması sağlanırken,
verimlilik artışının sağlanması ve işyerinde devamsızlıkların, kazaların ve kayıp iş günlerinin
azaltılması noktalarında da olumlu sonuçların elde edildiği görülmüştür.
İş sistemlerinin tasarımı, uygulamada çoğunlukla tasarımcıların veya tasarım grubunun
tek başlarına yaptıkları çalışmalarla gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmalarda öncelikli olarak
üretim sisteminin planlanması üzerinde durulur ve tasarım çalışmaları bu nokta üzerinde
yoğunlaştırılarak, insanın özellikleri, kabiliyetleri ve performans sınırları ikinci plana itilir.
Çalışanların bilgi, deneyim ve eğilimlerinden faydalanılmasını sağlamak amacıyla, tasarım
çalışmalarının tüm aşamalarında çalışanlar ile tasarımcılar/tasarım grubu arasında karşılıklı iş
birliğinin sağlanması şarttır. Hali hazırda katılımcı tasarım denilen bu yaklaşım, teknik
sistemlerdeki
aksaklıkların
giderilmesi,
geliştirilmesi
ve
çalışma
özellikle
çalışma
sistemlerinin
sistemlerinin
ergonomik
ve
organizasyonların
açıdan
iyileştirilmesi
çalışmalarında uygulanan bir yöntemdir. Oysa kullanıcıların/çalışanların katılımını öngören bu
119
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
yaklaşımın, tasarımın ilk aşamasından itibaren uygulanması, sonradan doğabilecek
problemlerin ve iyileştirme çalışmalarının azaltılmasında önemli bir rol oynar.
4. İş Sistemlerinin Tasarımında Katılımcı Ergonomi Yaklaşımı
İyi bir tasarım, gerekli ergonomik bilgilerin/verilerin mevcut olması, rahatlıkla
erişilebilir ve kullanılabilir olmasının yanı sıra, katılımcılığa önem veren başarılı bir tasarım
yönetiminin yürütülmesi ile mümkündür. Tasarım grubunda ergonomistin yer almış olması,
yapılacak tasarımın ergonomik açıdan mükemmel, verimli ve sorunsuz olması için yeterli
değildir. Bir çok durumda tasarım sürecinin değişik aşamalarında ağırlıkları ve katılım
dereceleri değişmekle birlikte, çalışanların da bu sürece etkin katılımları gerekmektedir.
Yönetim
Tasarım
Desteği
Grubu
Hazırlık
Tasarlama
Simülasyon
Uygulama
Değerlendirme
Çalışanlar
Şekil 1. Çalışma Sistemlerinin Tasarımında Geleneksel Yaklaşım
Şekil 1’de şematize edilmiş olan geleneksel yaklaşımlarda, tasarım grubunun, tasarım
sürecinin ilk aşamalarına katılımı, en yüksek düzeyde seyrederken, bu aşamalarda çalışanların
katılımı söz konusu değildir veya çok azdır. Bu yaklaşımda tasarımın ilk aşamalarında
çalışanların katılımı söz konusu olmadığından, tasarım problemleri ve uyumsuzluklar, ancak
tasarım uygulamaya geçirildikten sonra tespit edilebilmektedir. Sonradan tespit edilen bu
problemlerin giderilmesi, çoğu zaman imkansız, bazen de yüksek maliyetli ve zaman alıcıdır.
Şekil 2’de görülen katılımcı yaklaşımda ise, çalışanların bu aşamalara katılımı yüksek
seviyededir. Çalışanların en yoğun olarak katıldıkları aşama, tasarım sürecinin uygulama
aşamasıdır. Tasarım grubunun bu aşamaya katılımı ise minimum düzeydedir. Zira uygulama
aşamasında meydana gelen aksaklıkların, ergonomik uyumsuzlukların ve diğer psiko-sosyal
problemlerin içerisinde olan ve bunları en çok yaşayanlar çalışanlardır. Uygulama
aşamasından sonra çalışanların en yüksek düzeyde katılımının söz konusu olduğu aşama,
tasarım sürecinin ilk aşaması olan hazırlık aşamasıdır. Bu aşama düşünce bazında var olan bir
120
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
takım fikirlerin olgunlaşma ve şekillenme aşamasıdır. Bu aşamaya çalışanların katılımının
sağlanabildiği oranda, ileride çıkması muhtemel problemler ve uyumsuzluklar da önlenmiş
olacaktır. Geleneksel yaklaşımlarda hazırlık aşamasına çalışanların katılımı söz konusu
olmadığından, tasarım problemleri ve uyumsuzluklar, uygulama aşamasında tespit
edilebilmektedir. Sonradan tespit edilen bu problemlerin giderilmesi, çoğu zaman imkansız,
bazen de yüksek maliyetli ve zaman alıcıdır.
Tasarımda kullanıcı odaklı yaklaşımın yaygınlaşması trendi, çalışanların tasarım
sürecinin ilk aşamalarından itibaren aktif bir şekilde yoğun katılımları istikametindedir.
Mevcut durumda çalışanların, tasarım sürecinin ilk aşamalarına katılımının sağlanmasında
yaşanan zorluklar, bunun için daha kat edilmesi gereken uzun bir yolun bulunduğunu
göstermektedir.
Yönetim
Tasarım
Desteği
Grubu
Hazırlık
Tasarlama
Simülasyon
Uygulama
Değerlendirme
Çalışanlar
Şekil 2. Çalışma Sistemlerinin Tasarımı için Katılımcı Yaklaşım
Şekil 2’de gösterilen ve ev şeklinde sembolize edilen tasarım sürecinin başarısında, bu
evin temelini oluşturan çalışanların sürece katılımı önemli rol oynar. Çatısını tasarım
grubunun oluşturduğu bu evin bacasının tütebilmesi için, başka bir deyişle tasarım süreci
boyunca elde edilen çözümlerin, verimli ve etkin bir şekilde hayatiyet kazanabilmesi için,
yönetimin destek ve teşviki şarttır. Aksi halde, yapılan tasarım/iyileştirme çalışmalarının
verimi düşecek ve bu çalışmalar sonucunda elde edilen çözümlerin hayata geçirilmesi
zorlaşacaktır.
Katılımcı Ergonomi yaklaşımı, Toplam Kalite Yönetimi ilkelerine uygun olarak, sürekli
iyileştirme (continuous improvement) anlayışı çerçevesinde, çalışanların sağlık ve emniyetini
temin eder ve aynı zamanda çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve performans artışını
sağlamak için, işletme içinde çalışanların inisiyatifi ele aldığı bir yapının kurulmasını esas alır.
Bunun için işletmenin büyüklük ve kapasitesine göre 3-8 kişiden oluşan ve ergonomik
121
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
çalışmaların koordinasyonunu üstlenen bir Ergonomi Koordinasyon Grubunun (EKG)
kurulması gerekmektedir. Bu grup, dışarıdan gelen veya tasarım grubundaki ergonomistin
sevk ve idaresi altında, Ergonomi eğitimini çalışma ortamında uygulamalı olarak görür.
Böylelikle EKG’nın, geniş bir ergonomik perspektife sahip olmak suretiyle, çalışma
sistemlerinin tasarlanmasında, problemlere ergonomik çözümler getirme noktasında gerekli
bilgi ve deneyimi kazanması hedeflenir. Başlangıçta dışarıdan gelen uzmanın aktif sevk ve
yönlendirmesiyle hareket eden EKG, konu ve tekniklere vakıf olduktan sonra, inisiyatifi yavaş
yavaş eline almaya başlar. Nihai olarak EKG’nın, inisiyatifi tamamen eline geçirmiş vaziyette
çalışmalarını sürdürmesi hedeflenir. Bu aşamadan sonra dışarıdan gelen ergonomist, gerekli
görülen durumlarda ve EKG’nın başa çıkamadığı problemlerde danışman işlevi görür. Şekil
3’te görüldüğü gibi, başlangıçta dışardan gelen uzmanın aktif yönlendirmesi ile hareket eden
EKG'nın inisiyatifi ele alması, ilk zamanlar çok düşük bir hızla gerçekleşmektedir. Zira
eğitime yeni başlayan EKG'nın, kendi kendini yönlendirme yeteneği oldukça sınırlıdır. Bir
süre sonra (3. aşama), EKG'nın inisiyatifi ele alma hızı ivme kazanmaktadır. Belli bir
aralıktan sonra hızın ivmesi azalmaya başlar ve bu azalma, inisiyatif, % 100’e yaklaşıncaya
kadar devam eder.
Kendi Kendine 1.
Yeterlilik (%) aşama
100
2.
aşama
3.
aşama
4.
aşama
5.
aşama
Süre
0
Şekil 3. Sürekli İyileştirme İçin Katılımcı Ergonomi Programının Uygulanma Aşamaları
Sürekli
iyileştirme çalışmalarında katılımı tabana yaymak amacıyla, işletme
büyüklüğüne bağlı olarak her departmanda 3-7 kişiden oluşan Departman Ergonomi Grubu
(DEG) teşkil edilmek suretiyle EKG’nın altında çalışmalarını yürütür. DEG departman içinde
gerekli çalışmaları yürüterek, bütün çalışanların yapılan iyileştirme çalışmalarına katılımını
sağlar. Şekil 4’te, Katılımcı Ergonomi programının uygulanması için önerilen organizasyon
yapısı görülmektedir. Bu organizasyon yapısında, işletmede ergonomik iyileştirme
çalışmalarının sevk ve idaresini yürüten EKG, işletme üst yönetimine bağlı olarak ve tasarım
grubundaki ergonomi uzmanı ile işbirliği içinde çalışır. Ancak işletmede yapılacak
122
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
değişikliklerle ilgili tam yetkilidir. EKG’nın altında her bir departman için teşkil edilmiş ve
ilgili departman çalışanlarından oluşan Departman Ergonomi Grubu (DEG) bulunmaktadır.
Bu grup ilgili tüm departmanlarda oluşturulmalıdır.
Katılımcı Ergonomi programının uygulanması sürecinde, EKG’nın rolü başlangıçta
pasif bir rol iken, sonraları bu rol aktif hale dönüşür. Bu dönüşüm, programı oluşturan ve
aşağıda verilen beş aşamada gerçekleşir. Bu aşamaları, süreç boyunca kesin sınırlarla
birbirinden ayırmak mümkün değildir ve birinci aşamanın başlamasıyla diğer aşamalar
boyunca sürekli bir yapı içerisinde gelişir (Haims ve Carayon, 1998).
Yönetim
Tasarım Grubu
DEG 1
EKG
DEG 2
DEG 3
DEG 4
.......
Şekil 4. Katılımcı Ergonomi Programı İçin Organizasyon Yapısı
1.EKG'nın eğitimi:Dışarıdan gelen Ergonomi uzmanının, temel ergonomik bilgiler ve
bunların uygulanması ile ilgili vereceği teorik eğitimi ihtiva eder. Bu eğitim, Fiziksel
Ergonomi'nin yanı sıra, ergonomik prensiplerin çalışma sistemlerinin tasarımına uygulanması
ile ilgili metotları da içermelidir.
2.EKG'nın misyonu ve amaç belirleme:Birinci aşamada, Ergonomi kavram ve
yöntemleri ile ilgili temel oluşturulduktan sonra ikinci aşamaya geçilir. EKG, yeni edindiği
bilgiler ışığında, Ergonomi uzmanının yönlendirmesi ile organizasyon içindeki misyonunu ve
amacını belirler. Böylelikle, edindikleri bilgileri, çalışma şartlarının geliştirilmesinde, ne
şekilde kullanacaklarını ve sonuçta elde etmeyi umdukları hedefleri ortaya koyarlar.
3.Çalışma ortamının değerlendirilmesi:Bu aşamada Ergonomi Koordinasyon Grubu
(EKG),
inisiyatifi
dışarıdan
gelen
uzmandan
almaya
başlar.
Çalışma
ortamının
değerlendirilmesi ve problemlerin tespit edilebilmesi için çalışanlarla görüşme ve anket
çalışmaları yapılır. Ergonomi uzmanı, bu aşamada EKG'ya veri ve teknik destek sağlamakla
yetinir. Bunun dışında, kararlar, EKG tarafından verilmeye başlanır.
123
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
4.Çalışma koşullarının geliştirilmesi çalışmaları:Bu aşamada, bir önceki aşamada
belirlenen problemlere çözüm bulunması amacıyla çeşitli ergonomik değişiklikler
gerçekleştirilir. Bu değişiklikler her ne kadar, EKG tarafından karar verilip uygulansa da, bu
aşamada, Ergonomi uzmanı kaynak işlevi görür. Ayrıca bu aşamada, DEG dışında kalan
çalışanların da yapılan veya yapılması düşünülen ergonomik değişikliklerle ilgili olarak
bilgilendirilmesi, katılım ve desteklerinin sağlanması gerekir.
5.İleriye dönük çalışmalar:Son aşamada dışarıdan gelen Ergonomi uzmanı, tamamen
devre dışı bırakılarak, inisiyatif EKG'ya geçer. Bu aşamada, mevcut çalışma sisteminin
durumu incelenerek ileride yapılacak çalışmalarla ilgili plan ve projeler üretilir. İlk yıl
yeterince bilgi ve deneyim kazanan EKG'nın üyeleri her departman için kurulmuş olan
Departman Ergonomi Gruplarının(DEG) eğitim ve yönlendirilmesinde ergonomi uzmanının
işlevini üstlenebilirler. Bu aşamadan itibaren dışarıdan gelen ergonomi uzmanından danışman
olarak yararlanılır.
Yukarıda aşamaları belirtilen Katılımcı Ergonomi programının uygulanmasında
aşağıdaki hususlara gerekli titizlik gösterilmelidir:
-Yapılacak ergonomik çalışmalar için kaynak sağlanmalıdır. Bunun için yönetimin
desteğinin sağlanması şarttır.
-Her ne kadar EKG eğitiminin ilk aşamada verilmesi öngörülmüşse de, program
süresince bütün aşamalarda uygulamalı eğitim devam etmelidir.
-EKG, yapılacak çalışmaları görüşmek ve karara bağlamak için düzenli aralıklarla
toplanmalıdır.
-EKG üyelerinin eğitiminden maksimum verimliliği elde etmek için sürekli geri
besleme sağlanmalıdır.
-Program, değişen çalışma koşullarına ve organizasyon yapısına uyabilecek şekilde
esnek olmalıdır.
5. Sonuç
Bir Ergonomi programının başarılı olabilmesi, büyük ölçüde çalışanların katılımı ve
yönetim desteğine bağlıdır. Çalışanların katılımı, uzmanlardan oluşan tasarım grubunun
bilgisi
ile
çalışanların
deneyimini
birleştirmek
suretiyle,
işletme
içinde
bilgi
paylaşımını/akışını maksimize eder. Bunun yanı sıra, çalışanlardaki aidiyet ve sahiplik
duygusunu geliştirerek verimli çalışmalarını sağlar. Çalışanların etkin katılımını sağlamak için
124
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları
çalışanlara sürekli iyileştirme programı ile ilgili bilgi verilmeli, ikna edilmeli ve her çalışanın
kendi işinin ergonomisti olduğu bilinci aşılanmalıdır. Uygulanacak Ergonomi iyileştirme
programı, çalışanlarda yaratıcı düşünceyi teşvik etmek suretiyle, iş tatmininin sağlanmasında
önemli bir katkı sağlar. Sürekli iyileştirme (continuous improvement) felsefesinin bir gereği
olarak döngü şeklinde temsil edilen tasarım sürecinde fiziksel faktörlerle birlikte, psiko-sosyal
etkenlerin de ele alınarak geliştirilmesi öngörülmektedir. Böylelikle çalışanlar arasında sıkça
görülen işle ilgili kassal rahatsızlıkların (WRMDs) ve kazaların minimize edilmesinin yanı
sıra, işyerinde ergonomik etmenlere bağlı olarak başgösteren sosyal ve psikolojik
rahatsızlıkların azaltılması sağlanmış olacaktır. Bu da rekabetçi ortamda işletmeye önemli bir
avantaj sağlar.
İş Sistemlerinin Tasarımı için önerilen Katılımcı Ergonomi programı, Toplam Kalite
Yönetimi ilkelerine uygun olarak, sürekli iyileştirme (continuous improvement) anlayışı
çerçevesinde, çalışanların sağlık ve emniyetini temin eder ve aynı zamanda çalışma
koşullarının iyileştirilmesini ve performans artışını sağlamak için, işletme içinde çalışanların
inisiyatifi ele aldığı bir yapının kurulmasını esas alır. Bu amaçla çalışanların, bilhassa tasarım
sürecinin ilk aşamalarında yoğun ve aktif katılımını sağlamayı öngörmektedir. Bu şekilde
çalışanların tecrübesi ile uzmanların bilgisi birleştirilmek suretiyle, sonradan çıkması
muhtemel aksaklıkların ve problemlerin önüne geçilmiş olur.
125

Benzer belgeler