Yargıtay Dergisi

Transkript

Yargıtay Dergisi
YARGITAY DERGİSİ
CİLT : 14
TEMMUZ 1988
SAYI : 3
/
Y a rgıta y Yayın İşleri M üd ürlüğ ü'nce yılda d ö rt kez (O cak, Nisan, Temmuz,
E k im ) aylarında ya yım la n ır.
Sahibi
: Y a rgıta y Adına B irin ci Başkan AHMET COŞAR
Yayın M üd ürü : Y a rgıta y Yayın İşleri M üdürü ALİ RIZA GENİŞ.
#
Dergide yayım lanan yazılar, yazarların kişisel görüşle rini y a n s ıtır. M ü­
dürlüğüm üzü bağlamaz.
#
Gönderilen yazının h iç b ir yerde yayım lanm am ış olm ası gerekir. Aksi
durum da yazar ( te lif) hakkı ödenmez.
#
Dergide yayım lanan yazılar, Y a rgıta y D ergisinden alındığı b e lirtile re k
a k ta rıla b ilir.
#
Yayım lanm ayan yazılar istendiğinde geri v e rilir. Posta ile gönderm e­
lerde PTT. gid erleri sahibine a ittir. Yayım lanm ayan yazılar için ge­
rekçe gösterme zorunluğu y o k tu r.
D erginin sayısı KDV. içinde 864,—
Abone
işleri
için, Y a rgıta y Yayın
TL. y ıllık abone bedeli 3456,—
TL. d ır.
İşleri M üd ürlüğ ü'ne b aşv u ru lm a lıd ır.
Tel : 125 16 32
125 16 49
117 53 80 (2 0 h a t)
117 90 36 ( 4 h a t)
2385, 2484, 2486
Y A Y IN KURULU :
Başkan :
İ. Teoman OZANOĞLU
(10. H u ku k Dairesi Üyesi)
Üye
Yavuz İsm et AYER
( 3. Ceza Dairesi Başkanı)
Üye
: İhsan ÖZMEN
(16. H uku k Dairesi Başkanı)
Üye
: H akkı YAŞAR
( 4. H uku k Dairesi Üyesi)
Üye
: S. Necip DEDA
( 2. Ceza Dairesi Üyesi)
İ Çİ ND E Kİ L E R
Sayfa
1 — MEDENİ HUKUK
a) Doç. Dr. Şeref ÜNAL
: Karşılaştırmalı Hukukta Ta­
şınmaz Mal Mülkiyetinin Dev­
rini Konu Alan Akitlerde Şe­
kil Noksanlığı ve Hakkın Kö­
tüye Kullanılması ..................... 213-221
2 — BORÇLAR HUKUKU
a) Doç. Dr. Teoman AKÜNAL : Sorumluluk Hukukunda Söz­
leşmenin Nisbiliği Prensibinin
A şılm ası.......................................
222-237
3 — TİCARET HUKUKU
a) Mustafa GÜVEN
: Kusurlu Karşılıksız Çek ve
Karşılıksız Çek Suçu .............
238-262
4 — İCRA VE İFLAS HUKUKU
a) Talih UYAR
: «Kira Süresinin Bitmesi Nede­
niyle» Yapılan İlâmsız Tahli­
ye Takiplerinde İtirazın Tetkik
Merciinde İncelenmesi .......... 263 - 270
5 — ÖZEL HUKUK
a) A. Nusret OZANALP
b) Nihat YAVUZ
: 3402 Sayılı Kadastro Kanu­
nunda Yer Alan Hak Düşürücü
Süreyle İlgili Düşünceler ......
271-282
: Kira Parasının Saptanmasına
İlişkin Yargıtay Kararlarında­
ki Gelişmenin Sistematik Açık­
laması (II) ................................ 283-311
c) Mehmet Sernih GEMALMAZ : Çevre Koruma Sorunu, Çevre
Hakkı-Çevre Yasası ve Düşün­
dürdükleri ................................ 312-346
Sayfa
6 — FEDERAL MAHKEME KARARLARI
a) Kemal DAYINLARLI
: Bir Gayrımenkulü Satın Alan­
lar Arasındaki Adi Şirket ......
347-351
7 — TÜRK HUKUKUNUN YABANCI
MAHKEMELERCE UYGULANMASI
a) Doç. Dr. Şeref ÜNAL
: Evlenmenin Umumi Hükümleri
352-355
9 — YARGITAY'DAN HABERLER
a)
Ali Rıza GENİŞ
Yeni Seçilenler, Emeklilik Ne­
deniyle Aramızdan Ayrılanlar;
Yasalar, Kanun Hükmünde Ka­
rarnameler, Tüzükler, Yönet­
melikler; Yargıtay Yayınları ... 356-372
-O -
•
MEDENİ HUKUK
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TAŞINMAZ MAL M Ü LK İY E TİN İN
DEVRİNİ KONU ALAN AKİTLERDE ŞEKİL NOKSANLIĞI VE H AK KIN
KÖTÜYE KULLANILMASI
Doç. Dr. Şeref ÜNAL ( * )
• ANLATIM DÜZENİ : I — Konu. II — Türk uygulaması, III — İsviçre uygulaması. A — Kefalet. B — Taşınmaz satış vaadi. C — Taşınmaz
mal satış akdi. D — Alacağın temliki. IV — Alman uygulaması. V — S o n u ç .
I.
KONU
BK. nun 213. maddesi «G ayrim enkul satım ı m uteber o lm ak için res­
m î senede rap ted ilm e k ş a rttır» hükm ünü ihtiva e tm e kte d ir. Aynı şekilde,
M K. nun 634. m addesinde de, « m ü lkiye ti nakleden a k itle r resm î şekilde
yapılm adıkça m uteber olm azlar» hükm ü yer a lm ış tır.
Taşınmaz mal sa tım ını konu alan a k itle r, Tapu Kanununun 26. m ad­
desi uyarınca tapu m em uru huzurunda ya pılm a kta ve bu konudaki resm î
senetler tapu sicil
m uh afızla rı veya m em urları ta ra fınd a n düzenlenerek
M K. nun 633. maddesi gereğince tapu sicilin e tescil edilerek taşınm az mal
m ü lk iy e ti alıcıya in tik â l e ttirilm e k te d ir.
Ancak uygulamada özellikle yap - sat şeklindeki apartm an dairesi alım
sa tım ını veya arsa ka rşılığ ı kat ve rilm e sini konu alan akitle rd e , kanunun
öngördüğü resm î şekle riayet edilm em ekte, ya sözlü ya da adi yazılı şekil­
le y e tin ilm e k te d ir. Y u ka rıd a ki özel h ü kü m le r ve BK. nun 11. m addesinin
kanunun e m re ttiğ i şekle riayet olunm adıkça akdin sahih olmayacağı hük­
mü muvacehesinde, bu tü r a k itle r geçerli o lm a d ıkla rın d a n , böyle geçersiz
b ir akde dayanarak taşınm az mal iktisa p etm ek isteyenler m ağdur o lm a k­
ta d ırla r.
Bu tü r a kitle rd e sa tıcıla r genellikle m üte ah h it s ıfa tın ı taşıyan işadam­
la rı, a lıc ıla r da b ir ev sahibi o lm a k isteyen vatandaşlardır. TTK. nun 20.
maddesinin 2. fıkra sın d a da öngörüldüğü üzere, « ticaretin e a it b ütü n faa­
liyetle rin de basire tli b ir işadamı gibi hareket etm ek» zorunda olan m üte­
ahhidin, bu tü r a k itle rin resm î şekilde yapılm adıkça geçerli olm adığını
bilebilecek durum da olm ası şart olm akla beraber, a lıc ıla rın tüm ünden bu
hususu b ilm e le rin i beklem ek m üm kün d e ğ ild ir. Bununla beraber m uhte­
lif saiklerle, örneğin noter veya tapu harç ve m asraflarından kaçınm ak
(*) Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü.
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TAŞINMAZ MAL MÜLKİYETİNİN DEVRİNİ KONU
ALAN AKİTLERDE ŞEKİL NOKSANLIĞI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI
214
için m üte ah h itle r akdin resm î şekilde yapılm asına yanaşmamakta ve a lı­
cıla r da onun uyandırdığı güven duygusuyla ve akdin gelecekte nasıl olsa
ifa edileceği düşüncesiyle, sözlü veya adi yazılı şekille ye tin m e k te d irle r.
Bu gibi d u ru m la rd a , a lıcın ın kendi b o rç la rın ı ifa etmesine rağmen
satıcının ifaya yanaşmaması halinde, satıcının sorum luluğu ne o la ca ktır?
M K. nun 2. maddesine göre, «herkes h a kla rın ı ku lla nm akta ve b o rç la rın
ifada
hüsnüniyet kaidelerine riayetle m ü k e lle ftir. B ir hakkın s ırf gayrı
ızrar eden suistim al ini
kanun
himaye etmez» hükm ü
karşısında, satıcı
d u ru m u n d a ki m üteahhidin bu davranışı nasıl y o rü m la n m a lı, hangi ta ra f
him aye e d ilm e lid ir?
Konu, T ü rk Y argıtayı ve Alm an ve İsviçre Federal Mahkeme k a ra r­
ları incelenerek her üç ülkede bu tü r davaların nasıl b ir seyir ta k ip et­
tiğ i,
ne şekilde
sonuçlandığı
ve o rta k
n o kta la r
b ulunup
bulunm adığı
açılarından d eğ erlen dirile cektir.
II.
T ü rk
TÜRK UYGULAMASI
hukukunda
yeknesak b ir
uygulama
m evcut olm ayıp
konuya
iliş k in Y a rgıta y İç tih a tla rı arasında çe lişkiler b u lu n m a k ta d ır. Gerçekten,
b ir binadan adi yazılı şekilde a k it yapm ak suretiyle daire satın alarak
bedelini ödeyen ve inşaatın b itim in d e n sonra da daire lerine yerleşen a lı­
c ıla rın M K. nun 650. maddesine dayanarak açmış o ld u k la rı cöbri tescil
davalarında, sa tıcıla rın şekil noksanına daya nm ala rın ı, B irin c i H gku k Dai­
resi, M K. nun 2. maddesi anlam ında hakkın kötüye ku lla n ılm a sı şeklin­
de niteleyerek reddederken (l.H D ., 25.12.1981 ta rih ve 8 1 /1 3 2 0 6 - 14956;
19.4.1984 ta rih ve 8 4 /4 1 2 8 ), O ndördüncü H uku k Dairesi, bu tü r dava­
ların reddi gerektiği doğrultusunda k a ra rla r v e rm iş tir (14.H D ., 8.2.1983
ta rih ve 7 4 3 4 /9 5 7 ).
Aynı şekilde, Y a rgıta y H u ku k Genel K u rulu
iç tih a t a y k ırılık la rı b u lu n m a kta d ır, şöyleki :
1)
HGK. nun 6.6.1979 ta rih
k a ra rla rı arasında da
ve 1 4 /1 9 0 -7 9 9
sayılı
ka ra rın da ;
«Bir sözleşmenin taraflarından birinin o sözleşmenin ifa olunacağı
hususunda o güne kadar süregelen davramşları ile karşı tarafa tam bir
güvence vermiş ve karşı taraf da sözleşmenin yerine getirileceği inancına
iyiniyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise, artık
sözleşmenin şekil yönünden geçersizliğini ileri sürmek hakkın kötüye
kullanılması niteliğini taşır ve bu savunma yasal himayeden yoksun ka­
lır, olayda davalının şekle aykınlık nedenine dayanan savunması hak­
kın kötüye kullanılması niteliğinde bulunmaktadır. O halde davalı artık
sözleşmenin geçersizliğine dayanarak akdin icrasından kaçınamaz»
gibi gerekçelerle haklı o la ra k davalının itira z ın ı kabul e tm e m iş tir.
215
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
2)
HGK. nun 21.3.86 ta rih ve
14/541 -2 5 7
sayılı
kararında
kanım ızca çok isabetli olan b ir önceki içtihadından a yrılm ış ve tam ak­
si b ir görüşle, şekil noksanıyla m alûl olan akdi geçersiz saymış ve buna
dayanm ayı
da
hakkın
kötüye
ku lla nılm a sı
şeklinde
n ite le n d irm e m îş tir.
Karara göre :
«Geçersiz bir akdin ifası istenememekle beraber... taraflar akdi ifa
ettikten sonra, satıcının akdin aslında geçersiz olduğunu ileri sürmesi
halinde dikkate alınacak MK. nun 2. maddesinin olayımızla ilgisi yok­
tur. Zira tapulu taşınmaz için yapılan sözleşmenin ifası tapuda olur.
Taşınmazın mücerret teslimi ifa olarak kabul edilemez... MK. nun 2.
maddesi hak ve borcun var olduğu hallerde bunların kullanılması ve
yerine getirilmesinde uygulanacak kuralı göstermiştir. Öncelikle da­
vacı isteminde haklı olmalıdır ki, iyi niyet ve kötü niyet tartışma ko­
nusu edilebilsin».
M K. nun 2. m addesinin
1. fıkra sın d a yer alan, «herkes h aklarını
ku lla nm akta ve b o rçla rın ı ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle m üke lle f­
tir» hükm ü karşısında, Genel K u rulun son derece hakkaniyete a y k ırı so­
nuç doğuran bu kararında
m üm kün d e ğ ild ir.
III.
1.
ile ri sürdüğü görüş ve gerekçelere k a tılm a k
İSVİÇRE UYGULAMASI
İsviçre M K. nun, TM K . nun 634. maddesine tekabül eden, 657.
maddesi de, gayrim e nku lle rd e m ü lk iy e ti nakleden a k itle rin
resmi şekil­
de ya pılm asını ö ng örm e kte dir. Ancak İsviçre'de halk çok b ilin ç li o ld u ­
ğundan, konusu b ir taşinm az mal devri olan b îr akdin,
ların
iş tira k i olm aksızın yapılm ası
resmi m akam ­
h alleri çok enderdir.
Gerçi, ta n ık lık yapması yasak olan b ir kim senin ta n ık o la ra k göste­
rilm esi, noterin
işlem
sırasında
hazır bulunm am ası, tercüm anın senedi
im zalam am ış olm ası gibi, resmi işlem lerde b ir ta kım e k s ik lik le r vuku b u l­
maktaysa da, tapu m em uru bu gibi senetleri reddettiği ve bunlara daya­
narak
tescil
işlem ini
tam am lam adığı
için,
şekil
noksanlığı
çok ender
hallerde ortaya ç ık m a k ta d ır (S p iro , K ari. Die Bedeutung der Beurkundung,
5. Semain Ju ridiq ue T urco - Suisse, İst. 1976, S.
190 v d .).
2.
İsviçre uygulam asında da
konu, şekle bağlı olan
akdin akdedil-
m ekle beraber, ifa e d ilip edilm em esi hallerine göre ele a lın m a k ta d ır. Şek­
le bağlı olan a k it ifa edilerek a k it şa rtla rı g erçekle ştirilm iş olm akla be­
raber, örneğin b ir taşınm az mal satışında ta ra fla r sonradan, ayıba ka r­
şı te k e ffü l, satılan m alın iadesi gibi hususlarda uyuşmazlığa d ü ş e b ilirle r
ve böylece, akdin şekil yönünden geçersizliği sonradan b ir önmesele ola­
rak ortaya
ç ık a b ilir
(B ucher, Eugen. Der Rechtsmissbrauch bei Form-
vo rs c rifte n , 5. Semain Ju rid iq u e T urco . Suisse, İst. 1976, S. 123).
ise,
21 6
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TAŞIN AlAZ MAL MÜLKİYETİNİN DEVRİNİ KONU
ALAN AKİTLERDE ŞEKİL NOKSANLIĞI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI
3.
İsviçre
Federal
M ahkemesi
aşağıdaki
hallerde, şekle bağlı
a kitte, akdin ifası veya ademi ifası dolayısıyla tazm inat taleplerine karşı,
diğer ta ra fın BK. nun 1 1/2 . maddesine dayanarak, akdin şekle bağlı o l­
duğu hususundaki savunmasını haklı görm üş ve bunu hakkın kötüye k u l­
lanılm ası ola ra k te lakki e tm e m iştir.
A.
Kefalet
BK. 493'e göre, kefalet akdinde kefalet m ik ta rın ın b e lirtilm e m iş o l­
ması.
Burada
akdin
şekle bağlı
olduğu
hususundaki k e filin
itira z ı
iyi
niyet k u ra lla rın a a ykırı b u lu n m a m ış tır. Çünkü k e filin , kanunun s ırf ken­
disin i himaye için vazettiği b ir kurala dayandığı kabul e d ilm iş tir (B ucher,
E. age., s. 124).
B.
Taşınmaz mal satış vaadi
B ir taşınm az mal satış vaadi akdi kanunun öngördüğü şekle uygun
o la ra k resmi şekle göre ya pılm ış olm akla beraber, Basel Kanton h u ku ku ­
nun öngördüğü ilave şekil şa rtla n yerine g e tirilm e m iş tir. A kd in ifa e d il­
memesi üzerine satış vaadi hakkı sahibi tazm inat davası açmış ve davalı
da şekil noksanına d aya nm ıştır. Federal M ahkeme, d avalının şekil e ksik­
liğini başlangıçta b ilm e d iğ in i gözönüne alarak olayda hakkın kötüye k u l­
lanılm ası hali bulun m ad ığ ını kabul e tm iş tir (BGE 68 II 2 3 6 ).
C.
Taşınmaz mal satış akdi
Resmi şekilde ya pılm ış olan
b ir taşınm az mal hakdinde, a k it ko­
nusu taşınm az mal yeterince b e lirle n m e m iştir. A k it şekil noksanlığı sebe­
biyle b atıl a d d e d ilm iştir. Federal m ahkeme, davalının şekil noksanlığına
dayanm asını hakkın kötüye ku lla nılm a sı o la ra k te la kki e tm e m iş tir. Mah­
kemeye göre davalı, şekil noksanlığına dayanabilm ek için korunm aya de­
ğer b ir m enfaati olduğunu isbat etm ek zorunda d e ğ ild ir. H akkın kötüye
kullanılm ası ancak, şekil noksanlığım bilen veya bunu hile ile yaratan ta­
ra f bakım ından söz konusu o la b ilir (BGE 90 II 2 4 ).
D.
Alacağın te m lik i
Federal Mahkem e, henüz ifa edilm em iş a k itle r b a kım ın da n, yalnızca
tek b ir kararında, şekil noksanlığına dayanm asının hakkın kötüye ku lla ­
nılm ası halini teşkil edeceğini ka ra rla ş tırm ış ve akdi geçerli sa ym ıştır (77
II 164). İsviçre hukukuna göre hayat sigortasından doğan alacağın tem ­
lik i için yazılı te m lik sözleşmesi yapılm ası ve sigorta poliçesinin de teslim
edilmesi g e çe rlilik şartı o la ra k ö n g ö rü lm ü ştü r. Olayda yazılı şekle riayet
edilm iş olm akla beraber, poliçe teslim e d ilm e m iş tir. Federal Mahkeme
te m lik in ivazlı olduğu gerekçesiyle, te m lik edenin akdin geçersizliğine da­
yanm asını M K. nun 2. maddesi anlam ında hakkın
ola ra k n ite le m iş tir.
kötüye k u lla n ılm a sı
b ir
217
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
4.
teşkil
Şekil noksanına dayanm anın hakkın kötüye ku lla nılm a sı halini
etmesi
aşağıdaki
d u ru m la rd a
d ü ş ü n ü le b ilir
(B ucher,
E. age., s.
129 v d ).
A —
A k it zahiren şekle riayet edilm ek suretiyle düzenlenm iş g örün ­
m ekte ve ta ra fla r da şekil şa rtla rın a riayet e ttik le rin i s a nm akta d ırlar.
B —
Şekil noksanlığına buna dayanan tarafça kasten sebebiyet ve­
rilm iş tir veya hiç değilse kendisi akdin yapılm ası sırasında bu n o k s a n lığ ı'
b ilm e k te d ir.
C —
Şekil noksanlığına dayanan ta ra f, akdin inika dı sırasında diğer
a kitle b irlik te a ktin geçerli b ir şekilde yapılm ası için, b ild ik le ri şekil şa rt­
larına riayet e tm iş tir. Ancak sonradan, tesadüfen ortaya çıkan b ir şekil
noksanlığından ya ra rla na ra k, yü k ü m lü lü k te n k u rtu lm a k için buna dayan­
m a k ta d ır.
D —
Aynı haklarda, özellikle geçit hakkı gibi istifade h aklarında, o r­
tada geçerli b ir a k it bulunm am akla beraber, irtifa k hakkından yararlanan
kendi borcunu ifa etm iş ve yılla rd a n beri geçit h akkını k u lla n m a k ta d ır;
ancak diğer ta ra f şekil noksanına dayanarak bu hakkı tapuya tescile yanaşm am aktadır.
5.
Bu şekilde, şekil
noksanlığı sebebiyle geçersiz sayılan b ir a k it
dolayısıyla zarara uğrayan kimse, BK. nun 41. maddesi uyarınca tazm i­
nat talep e d e b ilir. Bu gibi hallerde «culpa in contrahendo» (a k d in in ik a ­
dı sırasında k u s u r)
prensibi gereğince zarara uğrayan ta ra f, şerefli b ir
insan saydığı diğer akide inanm ış ve akdi y a p m ış tır. Bu durum da diğer
ta ra fın tu tu m ve davranışı, m üsta kil b ir s o ru m lu lu k hali teşkil edebileceği
gibi, BK. nun 41. maddesi anlam ında hukuka veya ahlaka a y k ırı b ir dav­
ranış o la ra k te la kki e d ile b ilir (B ucher, E. age., s. 131).
6.
Federal Mahkeme iç tih a tla rın a
göre, taşınm az mal satışlarında
resmi şekil, yalnız ta ra fla rın aşırı acele etm e lerini engellemek için değil;
ispatı ko la yla ştırm a k ve ta ra fla r arasındaki h u k u k î güvenliği sağlamak
maksadıyla ö n g ö rü lm ü ştü r. Bu son hususda aynı zamanda kamu yararı
da söz konusudur. Bu bakım dan, her kim a kd e dilirke n m uhteva ve şumulünü b ild iğ i b ir akdin, BK. nun 216. maddesi gereğince geçersiz olduğunu
iddia ederse, s ırf bu yüzden, bu hükm ün amacına a y k ırı b ir şekilde hak­
kı kötüye ku lla nm ış sayılamaz (BGE 84 II 642; 78 II 224; 68 II 234;
39 II 2 2 6 ). Çünkü bu hükm ün ana m açlarından b iris i, ta ra fla rın düşün­
meden acele ka ra r ve rm ele rin i ö n le m e k tir (BGE 78 II 229; 54 11 332; 54
II
166). Bu bakım dan şekil noksanına rağmen ta ra fla rın akdin h ü kü m ­
lerini yerine g e tirm e le rin in çok büyük önem i v a rd ır. Dolayısıyla, ta ra fla r
şekil noksanıyla m alûl b ir akdi ifa etm işlerse, a rtık ke n d ile rin in himaye-
2 18
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TAŞINMAZ MAL MÜLKİYETİNİN DEVRİNİ KONU
ALAN AKİTLERDE ŞEKİL NOKSANLIĞI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI
ye ih tiya çla rı kalmaz. Bu halde şekil noksanına dayanm ak hakkın kötüye
kulla nılm a sı halini teşkil eder (BGE 78 II 229; 53 II 166; 50 II 148; 72
II 43; 54 II 332) (M erz, Hans, Berner Kom m enter zum schweizerischen
Z iv ilre ch t, Bern Şerhi - A.2.. N .469) ve ta ra fla r gerçek iradelerine uygun
b ir şekilde ifada bulunm uşlarsa, a rtık şekil noksasına dayanam azlar (BGE
78 II 227, 84 II 3 7 6 ).
7.
H akkın kötüye k u lla n ıld ığ ı itira zı ancak akdi ifa etmesine rağ­
men şekil noksanına dayanan tarafa karşı ile ri s ü rü le b ilir. Bununla bera­
ber kendi borcunu
ifada direnen b ir kimse, hakkın kötüye k u lla n ıld ığ ı
iddiasında bulunam az (BGE 84 II 3 7 6 ).
8.
Federal M ahkeme, 53 II 162 sayılı kararında, b ir aile yurdu alım
satım ı olayında, tapuda m ü lkiye t henüz in tik a l etm ediği halde, a lıcın ın
şekil noksanına dayanm asını hakkın kötüye ku lla nılm a sı o la ra k nitelem iş
ve satıcının tek ta ra flı ola ra k, a lıcın ın İtirazına rağmen tapuda m ülk iy e tin
devri
işlem le rin i yapm asını
k a ra rla ş tırm ış tır. Olayda alıcı, şekil
noksa­
nı akde konu olan taşınm azın satış bedelini ödemiş ve taşınmazı da işlet­
meye başlam ıştı. M ahkem e a rtık kendisinin şekil noksanına dayanm asını
kabul" etm em iş ve tescil işlem inin tek ta ra flı o la ra k yapılm asını em ret­
m iş tir. Keza Argau
Kanton Mahkemesi aynı gerekçelerle, satış akdinde
geçtiği halde tapuya tescili yapılm am ış bulunan b ir taşınm az mal h a k k ın ­
da satıcının şekil noksanına dayanm asını hakkın kötüye ku lla nılm a sı ola­
rak nitelem iş ve alıcı adına kaydedilm esi için tapuya ta lim a t v e rm iş tir
(M erz, Hans, age., N. 478, 4 8 9 ).
9.
Henüz ifade edilm em iş olan b ir a kitte şekil noksanına dayanılm a­
sına karşı hakkın kötüye k u lla n ıld ığ ı itira zı reddedildiği ta kdirde , a rtık
yalnız akdin ifası talebi değil, tazm inat talebi de kabul edilemez. A kdin
ifasını haklı o la ra k reddeden b ir kimseye karşı, a rtık aynı h u k u k î sebebe
dayanarak tazm inat talebinde bulunulam az. Bununla beraber, diğer a kidin
itim a d ın ı kazanarak şekil noksanıyla m alûl akdi ifa edeceği hususunda
onu in a nd ırm ak suretiyle kendisini akdi yapmaya sevkeden kişi M K. nun
2. maddesi çerçevesinde sorum lu tu tu la b ilir. Ayrıca kendisinin bu tu tu ­
mu, BK. nun 4 1/1 ve 2 öngörülen haksız fiil ş a rtla rın ı da gerçekleştir­
miş o la b ilir (BGE 54 II 82; Merz, Hans, age., N. 4 9 0 ).
10. Federal M ahkeme, akdin inika dı sırasında şekil noksanını bile­
rek veya bunu kendi m enfatine kullanm a düşüncesiyle isteyerek akdi ya­
pan kim senin sonradan şekil noksanına dayanm asını özellikle iyi niyet ku­
rallarına a ykırı b ir davranış saymakta ve hakkın kötüye ku lla nılm a sı ola­
rak n ite le m e kte d ir (BGE 84 II 642; 78 II 228; 72 II 43; 50 II 148).
11. Şekil noksanına taraflarca h u k u k î sonuçlarını düşünmeden, b i­
linerek ve istenerek de sebebiyet ve rilm iş o lu n a b ilir. N itekim Federal M ah­
219
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
keme 72 II 45 sayılı kara rın da , ta n ık lık yapması yasak olan b ir kimseyi
bile re k
kendine m enfaat sağlamak m aksadıyla
ta n ık ola ra k gösterm ek
suretiyle akdin geçersizliğine sebebiyet veren ve sonradan şekil noksanına
dayanan satıcının bu tu tu m u n u hakkın kötüye ku lla nılm a sı ola ra k nite­
le n d irm iş tir. Keza s ırf rahata d ü şkü n lü k veya muamele m asraflarından
ta s a rru f m aksadıyla
resmi şekle tabi b ir akdi adi yazılı şekilde yapan
b îr kim se de, başka ve çok önem li sebepler haklı gösterm edikçe, şekil
noksanına dayanamaz (M erz, Hans, age., N. 4 8 4 ).
]2 .
Federal M ahkem e iç tih a tla rın d a , şekil noksanlığına dayanm anın
iyi niyet ku ra lla rın a a ykırı te lakki e d ilip editmeyeceği, sıkı k u ra lla ra bağ­
lanmadan h âkim in ta k d irin e b ıra k ılm a k ta d ır ki, bu husus kararlarda ıs­
rarla v u rg u la n m a kta d ır (BGE 86 II 232; 84 II 375; 78 II 227; 72 II 4 4 ).
13.
İsviçre d o k trin in d e k i hâkim görüşe göre konusu taşınm az mal
oian b ir a k it resmi şekilde yapılm am ışsa, m u tla k butlanla m a lû ld ü r. An­
cak ayni
haklara
iliş k in
şerhlerde bu görüşe karşı ç ık ılm a k ta
(Haab,
N. 34; M eier - Hayoz, M. 657, N. 130) ve sadece akdin geçersiz sayıJacağı
ve bu geçersizliğinde re'sen değil, ta ra flard an girişince öne sürülm esi ge­
rektiğ i görüşü sa vu n u lm a kta d ır (M erz, Hans, age., N. 5 1 0 ).
14. Sonuç ola ra k, İsviçre Federal M ahkemesi iç tih a tla rın a göre, he­
nüz ifa edilm em iş olan a kitle rd e şekil
noksanlığına dayanm ak genelde
hakkın kötüye ku lla nılm a sı halini teşkil etm ediği halde, ifa edilm iş a k it­
lerde seki Inoksanlığına dayanm ak kural o la ra k hakkın kötüye k u lla n ıl­
ması o la ra k n ite le n d irilm e k te d ir. Federal M ahkem e 50 II
147 ve 53 II
165 sayılı k a ra rla rın d a , ta ra fla rın şökil noksanlığını b ilm e le rin e rağmen
rızai o la ra k b o rçla rın ı
ifa e tm e lerinin şekil n oksanlığını gidererek akdi
geçerli hale getireceğini kabulle, buna rağmen sonradan şekil noksanlığı­
na dayanılm asını hakkın kötüye ku lla n ılm a sı
o la ra k
d e ğ e rle n d irm iş tir.
Mahkeme sonraki içtiha dın da da bu görüşünü te yit eden k a ra rla r v e rm iş tir
(B ucher, Eugen, age., S. 133 v d ).
IV . ALMAN UYGULAMASI
6.
Alm an M K. nun
(B G B ) 313. maddesine göre de, b îr taşınmaz
mal m ü lk iy e tin in d e vrin i konu alan akdin n ote rlikçe resmen yapılm ası
z o ru n lu d u r. Aynı - şekilde, BG B'nin 242. maddesinde, borçlu n un borcunu
iy in iy e t ku ra lla rın a göre, ve iş ahlâkın ın gereklerine riayet suretiyle ifa
etm ek zorunda olduğu ö n g ö rü lm ü ştü r.
2.
Alm an Federal M ahkem esine göre, iy in iy e t k u ra lla rı, şekil noksa­
nıyla m alûl ve b âtıl olan b ir akdin b e lirli ş a rtla r a ltında geçerli sayılm a­
sını zorunlu k ıla b ilir. N ite kim Federal M ahkem e b ir yerleşim sitesi kuran
b ir şirke tle site sakinleri arasındaki adi yazılı şekilde yapılan b ir akdi ge­
KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TAŞINMAZ MAL MÜLKİYETİNİN DEVRİNİ KONU
ALAN AKİTLERDE ŞEKİL NOKSANLIĞI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI
220
çerli sa ym ıştır. Mahkemeye göre, akdin şekle tabi olduğu hususunda ye­
te rli h u k u k î bilgiden yoksun olan site sa kin leri, ş irk e tin b o rç la rın ı yerine
getirerek e vlerini kendilerine teslim edeceğine inanm ış ve güve nm işle rd ir.
Dolayısıyla ke n d ile rin i bu inançlarında ko ru m a k g erekir (E. 16, 334, 3 3 7 ).
Keza b ir ç iftlik te k i m iras payının devrin i konu alan şekle bağlı b ir a kitte ,
şekil noksanına rağmen ç iftlik sahibinin iyi niyet ku ra lla rın a göre a k itle
bağlı kalması gerektiği, aksi sonucun hakkaniyetle bağdaşmayacağı k a ra r­
la ş tırılm ış tır (E. 12, 2 8 6 ).
3.
BGB'nin
276.
maddesinde, «kanunda
başka
tü rlü
öngörülm üş
o lm adıkça, borçlu kasıt veya ihm alinden so ru m lu d u r. İş hayatının gerek­
tird iğ i özeni -göstermeyen borçlu ihm alle davranm ış sa yılır» hükm ü yer
a lm a kta d ır.
Alm an Federal Mahkemesi bu hükm e dayanarak, b ir taşınm az mal
satım ında kusur ve ihm ali yüzünden akdin şekil noksanıyla yapılm asına
sebebiyet verm iş olan satıcıyı bu yüzden sorum lu tu tm uş ve akdin h ükü m ­
süz olm ası sebebiyle alıcıya tazm inat ödemesini k a ra rla ş tırm ış tır (N J W ),
65, 8 1 2 ). Aynı şekilde, akdin inika dı sırasında karşı tarafa itim a t te lkin
ederek onun güvenini kazandıktan sonra akdin yapılm asını sağlayan b ir
kimse, sonradan akdin hüküm süz sayılması sebebiyle neden olduğu zarar­
ları karşı tarafa ödem ekle yü kü m lü tu tu lm u ş tu r (E. 56, 81; E. 63, 3 8 2 ).
4;
Sonuç o la ra k, keza Alm an Federal M ahkemesi iç tih a tla rın a göre
de, ta ra fla rın beyanları, sözleri ve vaadlerinden ve akdin inikadından sonra
aralarında
gelişen
m ünasebetlerin
derecesinden, ancak ta ra fla rın
akitle
bağlı .sayılm aları halinde o lu m lu ve hakkaniyete uygun b ir sonuca ulaşılabiIiyorsa, şekil noksanına dayanm ak iyi niyet k u ra lla rın a a y k ırı b u lu n ­
makta ve hakkın kötüye ku lla nılm a sı o la ra k n ite le n d irilm e k te d ir (M erz,
Hans, age., N. 5 0 8 ). Ancak hemen işaret e d ilm e lid ir ki, bu konuda A l­
man kanun koyucusu bizzat daha esnek ve a kılcı b ir çözüm şekli öngör­
m üştü r. Zira
BGB'nin 313. maddesine göre, taşınm az mal m ü lk iy e tin in
n a klin i konu olan a k itle r şekle bağlı olm akla beraber, «bu seki! şartına
riayet edilm eyerek yapılan .b ir a k it, ifa e dilm iş ve tapuya tescil edilmişse,
bütün m uhtevasıyla geçerlidir».
V.
SONUÇ
«Kanun kanundur» düşüncesiyle h uku k k u ra lla rın ın aşırı p o zitîvist
b ir yaklaşım la uygulanm ası, yu ka rıd a ki ö rneklerde ve özellikle T ü rk Yarg ıta yın ın
bazı
ka ra rla rın d a
görüldüğü
üzere hakkaniyete çok a y k ırı ve
ağır sonuçlar ve re bilm e kte dir. T ü rk h â kim in in elinde M K . nun 2. maddesi
hükm ü gibi çok iyi b ir im kân b u lu n m a k ta d ır. H âkim in bu im kândan ya­
rarlan arak, hakkaniyete ve ta ra fla rın
m enfaat dengelerine a y k ırı sonuç­
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
221
lar verecek olaylarda durum a müdahale etmesi ve şekil uğruna hakkı defa
etmemesi z o ru n lu d u r. Nitekiçn y u ka rıd a ki ö rneklerde de görüldüğü g ib i,
İsviçre h â kim i, bu im kânı iyi değerlendirerek hakkın tahakkuku için yo­
ğun b ir çaba gösterm iş ve sonraki ifa n ın , şekil noksanlığıyla m alûl ve ge­
çersiz olan b ir akdi geçerli hale getireceğini kabul e tm iş tir.
Kanımızca
şekilnoksanlığına
dayanm anın
hakkın
kötüye
k u lla n ıl­
ması o la ra k n itelen dirilm e si ve akdin geçerli sayılm ası için, ifanın tam
ve eksiksiz olm ası da şart o lm a m a lıd ır. T a ra fla rın şekil noksanı bulunan
b ir a k itle bağlı kalma n iye tle rin i açığa vuran k ıs m î ifa veya ifa yerine
geçen bazı e dim le r de akdin geçerli sayılm ası hususunda ölçü ola ra k ka­
bul
e d ile b ilir. Esasen BK. nun 82. m addesinin k a rş ılık lı taahütleri havi
a kitle rd e akdin ifasını talep eden kim senin kendi borcunu ifa etm iş veya
ifasını te k lif eylemiş olm ası hükm ü karşısında, bazı hallerde şekil nok­
sanına dayanan ta ra fın değil, bizzat akdin geçe rliliğ ini savunarak ifasını
talep eden ta ra fın hakkı kötüye kullanm ası söz konusu o la b ilir. Bu konu­
daki ölçü, Alm an Federal M ahkem esinin de b e lirttiğ i şekilde, « ta ra fla rın
beyanları, söz ve vaadleri ve akdin inikadından sonra aralarında gelişen
m ünasebetlerin derecesi» o lm a lıd ır.
Şekil noksanlığına dayanm anın hangi d u ru m la rd a hakkın 'kötüye k u l­
lanılm ası halini teşkil edeceğini kategorik o la ra k tesbit etm ek ve
hâkime
bazı
nun 2.
tutanak
n o kta la rı verm ek m üm kün olm akla beraber, M K.
maddesi hükm ünün sevk amacına da uygun o la ra k bundan kaçınm ak ve
hâkim e çok geniş b ir ta k d ir yetkisi tanım ak maksada daha uygun olacak­
tır .
Böylece hâkim , som ut olayın özelliğine ve m enfaat dengelerine göre
ta k d ir y e tkisin i ku lla na ra k hakkaniyete en uygun düşecek sonuca ulaşabi­
lece ktir. Ancak burada, hakkın
kötüye k u lla n ıld ığ ın ın
kabulünde h iç b ir
tereddüt bulunm ayan b ir hal ö zellikle vu rg u la n m a lıd ır. T em belik, işlem
m asraflarından
kil
noksanlığını
ta sa rru f veya diğer saiklerle akdin in ika d ı sırasında şe­
bile re k ve gelecekte bunu
kendi
m enfaatine kullanm a
düşüncesiyle isteyerek akdi yapan b ir kim senin, sonradan y ü k ü m lü lü k ­
lerinden k u rtu lm a k m aksadıyla buna dayanm asını M K. nun 2. maddesi
anlam ında iyin iye t ku ra lla rıy la bağdaştırm ak h iç b ir şekilde m üm kün de­
ğ ild ir.
Her halde bu
konuda, bidayet m ahkem eleri
k a ra rla rı ve Y argıtay
iç tih a tla r! arasındaki a y k ırılık la rın giderilm esi ve T ü rk hukukunda yekne­
sak b ir uygulamaya zemin hazırlam ak açısından içtih a t b irliğ i sağlanması,
zorunlu hale g e lm iştir.
•
BORÇLAR HUKUKU
SORUMLULUK HUKUKUNDA
SÖZLEŞMENİN N İSBİLİĞ İ PRENSİBİNİN AŞILMASI ( * )
Doç. Dr. Teoman AKÜNAL ( * * )
• ANLATIM DÜZENİ : Giriş. I — Sözleşmenin (Borç ilişkisinin) nisbilıği prensibi. 1 — Genel olarak. 2 — Nisbilik prensibinin geliştirilmesi­
ne yönelik çabalar. 3 — Nisbilik prensibinin aşılmasına yönelik çabalar.
II — Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme. 1 — Genel olarak. 2 — Uy­
gulamalardan örnekler. 3 — Üçüncü kişilere sözleşmeye dayanarak tazminat
talep edebilme imkânı tanınmasının hukukî dayanağı. a — «Üçüncü kişi le­
hine sözleşme»den yararlanma çabalan, b — Borçlunun «özen yükümünün»
edinme yakınlığı dolayısıyla bazı «üçüncü kişilere» karşı da etkili olması görü,
şü. c — Üçüncü kişiyi etkili sözleşmenin yerleşik mahkeme kararlan ile olu­
şan örf ve adet hukukuna dayandığını ileri süren görüş, d — «Üçüncü kişiyi
koruyucu etkinin» edim yükümünden bağımsız, sadece koruma yükümlerini
içeren bir borç ilişkisine dayandığı ve alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkiden
soyut olduğu görüşü. III — Borçlu ile alacaklı arasında yapılan sorum­
suzluk anlaşmasının ifa yardımcılanna etkisi (Sorumsuzluk anlaşmalannm
üçüncü kişiyi koruyucu etkisi).
GİRİŞ
.
Kara Avrupası h uku k siste m lerinin pek çoğunda olduğu gibi, İs v iç re /
T ü rk B orçlar H ukukunda da
s o r u m l u l u k
«haksız fiild e n » ve
«sözleşmeye a y k ırılık ta n » doğan s o ru m lu lu k olm ak üzere iyi ayrı temele
d a y a n d ırılm ış tır. B orçlar Kanununun 41 vd. m addeleri haksız fiild e n doğan
so ru m lu lu ğu ; 96 vd. m addeleri ise sözleşmeye a y k ırılık ta n doğan so ru m lu ­
luğu düzenlem ektedir. Som ut b ir olayda sorum luluğun bu iki temelden b ir
veya diğerine dayanması arasında önem li b ir ta kım fa rk la r m evcu ttu r :
Prensip ola ra k haksız fiil sorum luluğunda, davacı fa ilin kusurunu is­
pata m ecbur olduğu halde (B K . md. 4 1 ), borca a y k ırılık ta , s o ru m lu lu kta n
k u rtu lm a k için borçlu kusursuzluğunu ispat zo ru n d a d ır (B K . md. 9 6 ).
Eğer her iki tip sorum luluğa yol açan zarar borçlunun m üstahdem i
sayılan b ir ya rd ım cı tarafından meydana g e tirilm iş ise, istihdam eden BK.
md. 55'e dayanan so ru m lu lu kta n «böyle b ir zararın vuku bulm am ası için
hal ve m aslahatın icap e ttiğ i bütün d ik k a t ve itinada bulunduğunu» veya
(*) 17-18 Nisan 1987 tarihlerinde Yargıtay'da yapılan 9. Sorumlüluk Huku­
kunda Yeni Gelişmeler Sempozyumu'nda sunulan tebliğ.
(**) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi.
223
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
« d ik k a t ve itinada bulunm uş olsa bile zararın vukuuna mani olamayaca­
ğını» ispat ederek k u rtu la b ilir. Oysa, BK. md. 100'e dayanan s o ru m lu lu kta
böyle b ir k u rtu lu ş ka nıtı getirebilm e im kânı ta n ın m a m ış tır.
Borca a y k ırılık halinde tazm inat davası, kural o la ra k 10 senelik za­
manaşım ına tabi iken (B K . m d. 125); haksız fiil sorum luluğunda tazm i­
nat davası zarar ve fa ile itti ladan itiba re n b ir senede zamanaşımına uğra­
m a k ta d ır (B K . m d. 6 0 ).
Haksız fiil sorum luluğunda davacının d u ru m u n u n sözleşmeye a y k ırılık hallerinden daha ağır olm ası; diğer b ir ifade ile haksız fiil fa ilin in ,
sözleşmeye a ykırı
davranan
lunm ası, Roma H ukukunun
borçluya oranla
adetâ
himaye edilm iş bu­
ilk dönem lerinden beri geçerli olan «casum
sentit dom inus» ku ra lı ile a ç ık la n a b ilir. Bu kurala göre zarara prensip
o larak m a lik (= d o m in u s ) k a tla n m a lıd ır. Bu k u ra lın aksi sözkonusu ola­
caksa, yani zarara m a lik katlanm ayacak ve b ir üçüncü şahıs onu ödemekle
y ü k ü m lü olacaksa, bunu gerektiren özel b ir nedenin va rlığ ı ş a rttır. Bu ne­
den, üçüncü kişin in hukuken ta k b ih in i gerektiren hukuka a y k ırı ve ku­
surlu b ir d a v ra n ış ıtır. İşte bu sebepten dolayı m a lik ( = d o m in u s ), norm al
durum dan fa rk lı o la ra k zarara kendisi katlanm ayıp, üçüncü b ir kişinin
zararı tazm in etm esini talep edecek olursa, bu kişin in
ispat ile yü kü m lü o lu r.
k u s u r u n u
Borca a y k ırılık halinde ise d u ru m bunun te rsin ed ir. B ir borç iliş k is i
çerçevesinde alacaklı, borçlunun üzerine düşen her tü rlü gayreti gösterip
ifayı gerçekleştireceğinden emin o lm a lıd ır. A la caklının bu beklentisi so­
nuçsuz kalm ışsa, borçlu bu konuda kendisine h iç b ir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etm edikçe alacaklının ifa m enfaatini tazm in etm ekle y ü k ü m ­
lü o lm a lıd ır.
Tem elinde yatan nedenler ne olursa olsun, som ut b ir olayda davalı­
nın so rum luluğunun «sözleşmeye a y k ırılık »
h ükü m le rine altlanm ası, da­
vacıya haksız fiild e n doğan sorum luluğa oranla çok d a h a 'e lve rişli b ir im ­
kân sağlayacaktır. Bu neden, sözleşmeye a y k ırılık ta n doğan sorum luluğun
etki alanını genişletm ek hususunda d o k trin ve uygulamada gözlenen gay­
re tle rin temel hareket n o kta sıd ır. Bu tebliğin konusunu, sözleşmeye aykı­
rılık ta n
doğan sorum luluğu daha geniş b ir alana yaym ak üzere Alm an
d o k trin ve uygulam asının öncülüğünde sözleşmenin n isb ilig i pre nsib in i aş­
maya yö ne lik çabalar o lu ş tu rm a k ta d ır.
I —
SÖZLEŞMENİN (= B O R Ç İL İŞ K İS İN İN ) N İSB İLİG İ PRENSİBİ
1 —
Gene! O la ra k
Sözleşmenin (b o rç iliş k is in in ) n isb iliğ i prensibi, b ir borç ilişkisinden
kural o la ra k yalnız bu borç iliş k is in in ta ra fla rı için hak ve b o rçla rın doğma-
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
224
sfrvı ifade eder. Bu prensip uyarınca b ir borç ilişkisinden doğan m ükelle­
fiy e tin , yani dar anlamda borcun ifası yalnız borçludan talep e d ile b ilir ve
bu m üke lle fiyet yalnız b o rçlu tarafından ihlâl e d ile b ilir. Bu nedenle n isb i­
lik prensibi, akdî mesuliyete tazm inat talebinde bulunm aya y e tk ili kiş ile ri
olduğu kadar, ta z m in a t‘borçlusunu da s ın ırla r.
,
,
Borç iliş k is in in alacaklı ile borçlu arasında b ir bağ (iu ru s v in c u lu m )
teşkil e ttiğ i f ik r i, üçüncü k işile rin uğradığı zararın tazm in in in borçludan
istenmesi engel teşkil eder. Meğer ki, üçüncü şahıs lehine b ir a k it söz ko­
nusu olsun (B K . m d. 111) veya bunu m üm kün kılan özel b ir yasal daya­
nak bulunsun ( 1 ).
2 —
N is b ilik prensib in in g e liştirilm e sine yö ne lik çabalar
Roma H ukukundan devir alınan klâsik görüş uyarınca borç iliş k is i,
alacaklıya borçludan belli b ir edim i isteme yetkisi veren; borçluyu da bu
edim i ifa ile yü kü m lü kılan h u k u k î iliş k i o la ra k ta n ım la n m a k ta d ır.
Bu klâsik tanım da borçlunun alacaklı karşısındaki aslî yüküm lü lüğ ü
«edim yü küm lü lüğ ü» olar'ak ele a lın m ış tır : B ir borç ilişkisind e borçlu herşeyden önce b orçlandığı edim i sözleşmenin amacına uygun b ir biçim de
yerine getirm ek, böylece alacaklının «ifa m enfaatini» ( Erfüllungsinteresse)
tam o la ra k gerçekleştirm ekle y ü k ü m lü d ü r. Bu yüküm lü lüğ ün e a y k ırı dav­
ra n ır ise, yani ifayı gerçekleştirmezse, «sözleşmeye a y k ırı davranm ış» o lu r
ve alacaklının «ifa m enfaatini» tazmni etm ekle yü k ü m lü o lu r (= a d e m i ifa­
dan doğan ta zm in a t).
BK. nun 96. m addesinin tem elinde yatan ana düşünce de budur!
Zamanla, b ir borç iliş k is in in
m uhtevasının sadece «edim yüküm ü»
nden ibaret olm ad ığı; edim yüküm ü yanında diğer bazı
yan
yü kü m ­
l e r i
(N e b e n p flich te n ) de içerdiği a n la şılm ış tır. Bu yan y ü k ü m le rin
önem li b ir kısm ı «aslî edim in» tam ve doğru ola ra k ifasına y a rd ım eder­
ler; yani alacaklının «ifa m enfaatinin» tam o la ra k gerçekleşmesini sağlar­
lar. Diğer b ir kısm ın ın
ise ifa ile doğrudan b ir ilgisi bulun m ayıp, asıl
fo n ksiyo n la rı alacaklının edim m enfaati dışında kalan diğer mal ve şahıs
(1) Nitekim BK. nun 332. maddesine 1956 yılında 6763 sayılı Kanunla eklenen
2. fıkra hükmü böyle bir yasal dayanak oluşturm aktadır. Bu hüküm uya­
rınca hizmet akdinde işverenin gerekli emniyet tedbirlerini almaması
neticesinde «işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalan­
ların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyecekleri tazminat dahi
a k d e a y k ı r ı h a r e k e t t e n doğan, tazminat davaları hakkmdaki hükümlere tabi olur.»
TTK. nun 806/11 ve 1130/1 maddeleri de taşıma sözleşmeleri alanında
akdî sorumluluktan üçüncü kişilerin de yararlanm asına olanak tanı­
maktadır.
225
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
va rlığı değerlerinin ifa nedeniyle veya ifa dolayısıyla b ir zarara uğram a­
ması amacına y ö n e lik tir.
B orçlar H ukuku alanında a kitten doğan b ir borç iliş k is in in m uhte­
vasının «edim y ü kü m le ri» ve b u n la rın ifası ile sağlanacak olan alacaklı­
nın «ifa m enfaati»nden ibaret o lm ayıp ; hattâ «aslî edim in» tam ve doğru
gerçekleşmesine hizm et eden «yan y ü kü m le rin » de dışında; ifa m enfaati
ile doğrudan veya dolaylı b ir iliş k is i bulunm ayan, fa ka t en az o n la r kadar
önem li başkaca b ir m enfaatin de bulunduğunun tesbit ve kabul edilmesi
ileri b ir aşam adır. Bu m enfaat
« k o ru n m a
m e n fa a ti» d ir
(ErhaU
tungsinteresse).
K orunm a m enfaati, a lacaklının mal ve şahıs va rlığ ı değerlerinden o lu ­
şan
m enfaatlerin
bütününe
verilen
a dd ır.
Buna
« b ü tü n lü k
m enfaati»
( Integritaetzinteresse) de d e n ilm e kte d ir.
T a ra fla r b ir a kdî ilişkiye girerken belli hedeflere ulaşm ak, bazı gerek­
s in im le ri karşılam ayı am açlarlar. Bu amacın gerçekleşmesi prensip o larak
edim yükününün yerine g e tirilm e si, yani a lacaklının ifa m enfaatinin ger­
çekleşmesi ile sağlanır.
B ir akdi iliş k i içinde alacaklının ifa m enfaati önem li ve ön plânda yer
alm akla beraber, edim in ifasıyla elde edilecek m enfaatin dışında, başkaca
mal ve şahıs va rlığı değerlerinden oluşan b ir m enfaat çevresi daha mev­
c u ttu r. Edim in ifası, hatta ifa h a z ırlık la rı a lacaklının ifa m enfaati dışında
kalan bu mal ve şahıs va rlığı değerlerini tehlikeye d ü şü rm e m e lid ir. Bunun
için de borçlu , ifa h a z ırlık la rı dönem inde başlayarak ifanın g e rçe kle ştiril­
mesinde ve hattâ ifanın gerçekleştirilm esinden sonra alacaklının « b ü tü n ­
lük m enfaatini» zarar görmemesine özen gösterm eli, bu m enfaati
mal ıdı r
k o ru ­
(= k o ru m a y ü k ü ).
Bu konuda atılan b ir diğer ile ri adım da, borçlunun «korum a yü k ü m ­
lülüğünün» henüz a k it kurulm adan önce, daha akdin müzakeresi safha­
sında başladığının kabul e d ilm e sid ir : A k it yapm ak amacıyla karşı karşıya
gelen k iş ile r arasında sosyal temasın başlaması ile b irlik te , yani henüz a k it
kurulm adan önce ve özellikle a k it görüşm eleri sırasında karşı tarafa yanlış
bilg i verm em e, karşı ta ra fın şahıs ve mal va rlığı değerlerinin zarara uğra­
maması için gerekli tüm ö nlem leri alma hususlarında b irta k ım «korum a
y ü k ü m lü lü k le ri» doğar. Bu y ü k ü m lü lü k le r ihlâl e d ilir ve bundan b ir za­
ra r doğarsa, ihlâl eden ta ra f bu zararı tazm in zorunda k a lır (= c u lp a in
c o n tro h e n d o ). Culpa in contrahendo'dan doğan so rum luluğun borca a ykı­
r ılık esasına tabi olacağı ve akdin müzakeresi sırasında ve henüz akdî iliş k i
kurulm adan önce ta ra flard an b iris in in korum a yü küm lü lüğ ün e a y k ırı dav­
ranm ak suretiyle karşı ta ra fı zarara uğratm ası halinde sözleşmeye a y k ırılığ ı
dayanan b ir tazm inat davasına m uhatap olm ası kabul e d ilm e kte d ir.
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
226
Bu suretle, ta ra fla r arasında henüz b ir a k it kurulm adan önce, yani
edim yüküm ü doğmadan önce, b ir borç iliş k is in in m evcudiyeti kabul e d il­
miş ve «edim yüküm ünden bağım sız borç ilişk is i» kavram ı y a ra tılm ış o l­
m a kta d ır ( 2 ) .
«Alacaklı» ile «borçlu» arasında «ana edim borcu» çerçevesinde ele
a lın ıp g e liştirile n ve a lacaklının «ifa m enfaatini» sağlamaya yö ne lik olan
«a k d î
s o r u m I u I u k», alacaklı - borçlu iliş k is i ilişkisind e ka lm ak­
la beraber biraz g e liş tirile re k «ifa m enfaati» dışında kalan m enfaat çev­
resini de ( = b ü tü n lü k m en faa ti) içine alacak şekilde genişletilm iş ve gide­
rek «akdî iIişki»den soyutlanarak «edim yüküm ünden bağım sız borç iliş ­
k is in e dönüşüp, culpa in contrahendo kura m ı içinde henüz b ir borç iliş ­
kisin in m evcut dahi olm ad ığı, yani gerçek anlamda «alacaklı» ve «borçlu»
s ıfa tla rın ın oluşm adığı b ir aşamada «akdî sorum luluğun» elverişli im kâ ­
nından «m uhtem el alacaklının» da yararlanabilm esi çizgisine u la şm ıştır.
Bu suretle, « n is b ilik prensibi» görünürde muhafaza edilm ekle beraber,
akdî so ru m lu lu k «alacaklı» - «borçlu» ilişkisind e düşünülebilecek en yaygın
uygulama alanına k a v u ştu ru lm u ştu r. Bu nedenle^ buraya kadar olan aşa­
mayı « n is b ilik p rensibini
g e l i ş t i r m e y e
yö ne lik çabalar» ola ra k
nitelem ek m ü m kü n d ü r.
3 —
N is b ilik p re nsib in in
a ş ı l m a s ı n a
yö ne lik çabalar
A d î sorum luluğun davacıya sağladığı e lverişli o rta m , aslî edim yü k ü m ­
le rin i içeren dar ve klâsik anlam daki borç ilişkisind en başlayarak, dalga
dalga gen işle tilip , «aslî edim yüküm ünden bağım sız borç iliş k is i» kuram ı
ile henüz gerçek anlamda b ir akdî iliş k in in ku ru lm a d ığ ı b ir safhaya kadar
yayılm ış olsa dahi, yine de «alacaklı» ve «borçlu» İk ilis i çerçevesinde kal­
m a kta d ır. Bu suretle « n is b ilik prensibi» görünüşte muhafaza edilm iş ve
akdî s o ru m lu lu k «alacaklının» dışında kala/ı «üçüncü kişilere» sirayet et­
tirilm e m iş tir.
İşte bu noktada n is b ilik prensibini
aşma
ç a b a l a r ı
devreye
g irm iş tir. Günümüzde « n is b ilik prensib in i» aşmaya yö ne lik çabalar ik i ayrı
istikam ette gelişm ektedir :
a)
Ö zellikle
daha fazla ta ra fta r
Alm an d o k trin
bulan «üçüncü
ve uygulam asının öncülüğünde giderek
kişiyi
koruyucu e tk ili sözleşme» kuram ı
çerçevesinde akdî sorum luluğun elverişli o rta m ın ı
l e r e » de
« ü ç ü n c ü
k i ş i ­
yayma çabaları (aşağıda II altında ele a lın a c a k tır);
(2) Bu konularda bkz. LARENZ Kari, Lehrbuch des Schuldrechts, Bd. 1
(8. Aufl), sh. 4 vd; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU N., Borçlar Hukuku Dersleri
sh 11 vd.; EREN Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, cilt 1, sh.
32 vd.; AKYOL, Tam Üçüncü Şahıs Lehine Sözleşme sh. 51 vd.
227
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
b)
Borçlu ile alacaklı arasında yapılan «sorum suzluk anlaşm aları»
n ın , bu anlaşmaya ta ra f olm ayan ifa ya rd ım c ıla rın a da e tk ili kılınm asına
iliş k in çabalar (aşağıda III altında ele a lın a c a k tır).
II —
ÜÇÜNCÜ K İŞ İY İ KORUYUCU ETKİLİ SÖZLEŞME
1 —
Genel o la ra k
«Üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme», en basit b ir değerlendirm e
ile, borçlunun «korum a y ü k ü m lü lü k le rin i» alacaklıya karşı olduğu kadar,
onun (a la c a k lın ın ) korum a alanı içinde bulunan ve edime y a k ın lık la rı dolayısı ile en az alacaklı kadar tehlikeye m aruz olan
I e r e
ü ç ü n c ü
kişi-
de yaymayı ifade eder. Bu suretle, borçlunun edim borcuna veya
korum a yü kü m le rin e a y k ırı davranışı sonucunda zarar gören üçüncü kişi­
lerin de genel haksız fiil k u ra lla rın a göre değil, doğrudan doğruya «sözleş­
meye a y k ırılık » h ükü m le rine dayanarak tazm inat isteyebilm esinin nazarî
im kânı y a ra tılm a k ta d ır.
Sorun, önceleri uygulamada bu alanda ortaya çıkan som ut adaletsiz­
likle re engel o la b ilm e k amacıyla Alm an M ahkem e ka ra rla rıy la ortaya a tı­
lıp , çeşitli h u k u k î fo rm ü lle r altında g e liş tirilm iş ; daha sonraki aşamada
da özellikle
L a r e n z
tara fınd a n «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleş­
me» kavram ı altında ta tm in edici nazarî tem ellere o tu rtu lm u ş tu r. Günü­
müzde «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme» Alm an d o k trin ve uygu­
laması dışında A vusturya ve İsviçre d o k trin ve uygulam asını da e tkile m e k­
te ve T ü rk d o k trin in d e de giderek daha fazla ta ra fta r b u lm a k ta d ır ( 3 ) .
2 —
Uygulamadan ö rn e kle r
İs v iç re /T ü rk B orçlar H ukuku açısından sözkonusu sorunun varlığına
v.
T u h r
ilginç b ir örnekle d e ğ in m iştir :
v. T uh r'a göre, b ir kliniğe
satılan e le k trik li b ir cihazın b ir kablosunun iyi ya lıtım la n m a m a sı sebe­
biyle onu kullanan d o k to r bedensel b ir zarara uğramışsa, alıcıya BK. md.
205/11 uyarınca tanınan ve satıcıyı ayıbın doğrudan neticesi olan zarardan
b ir kusuru olmasa dahi sorum lu tutan im kâ nı, â k it s ıfa tın ı taşımayan d ok­
tora da (edim e ya kın lığ ı d o la yısıyla ) ta nım ak g erekir ( 4 ) .
Alm an Federal M ahkemesi benzer b ir olayda satılan şey dolayısıyla
zarar gören 3. kişiye (a lıc ı = â k it sıfa tı taşımamasına rağm en) sözleşme-
(3) Avusturya Hukuku için bkz. BYDLİNSKİ, Vertrafliche Sorgfaltspflichten
zugunsten Driter, JB1 1960, 359; KOZİOL, Österreichisches Haftpflichtrecht, Brand II, sh. 70; Ayrıca bkz. TANDOĞAN, Üçüncü Şahsın Zararının
Tazmini, sh. 164; EREN Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, cilt.
1, sh. 44.
(4) v. TUHR/ESCHER, Allegemeiner Teil des Schweizerichen Obligationenrechts, Bd. II, §68 Not 118.
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
228
ye dayanm ak suretiyle
tazm inat
isteyebilm e hakkı
d u y m a m ıştır. Yüksek M ahkem enin
tanım akta
tereddüt
15.5.1959 ta rih li b ir kararına
konu
teşkil eden som ut olayda, b ir fa b rik a n ın satın aldığı pasa karşı koruyucu
maddenin kolay tu tu ş u r n ite lik te olduğu konusunda satıcının gerekli uya­
rıda bulunm am ası yüzünden a lıcının b ir m üstahdem i bedensel b ir zarara
uğram ış ve açtığı tazm inat davasında (haksız fiile dayanan tazm inat davası
için zamanaşımı süresi dolm uş olm asına rağm en) satıcının sorum luluğu
stış sözleşmesine dayanm ak suretiyle tesis e d ilm iş tir ( 5 ) .
B ir başka olayda, Alm an İm p a ra to rlu k Mahkemesi ev sahibinin eve
ta m ir için gönderdiği ustanın ta ktığ ı gaz saatinden sızan gazın in filâ k i ne­
ticesinde evde çalışan hizm etçi kızın yaralanm ası örneğinde, k ira c ın ın hiz­
m etçisi ve hattâ kiracı «alacaklı» sıfa tın ı taşımamasına rağmen, kendile­
rine akdî sorum luluğa dayanarak tazm inat talep edebilme olanağı ta nı­
m ış tır ( 6 ) . İsviçre d o k trin in d e
B e c k e r,
Alm an İm p a ra to rlu k M ah­
kemesinin bu k a ra rın ın İsviçre hukuku açısından da geçerli olm ası gerek­
tiğ in i savunmakta ve ev sahibinin binada ta m ira t için yaptığı istisna a kdi­
ne dayanarak kira cın ın ve onunla b irlik te devam lı o turan aile fe rtle rin in
m üstahdem lerin dahi m üteahhitten sözleşmeye a y k ırılığ a dayanarak taz­
m inat talebinde bulun ab ilece kle rin i kabul e tm e kte d ir ( 7 ) .
Esasen uygulamada bu soruna iliş k in örneklere
m e l e r i
k i r a
s ö z l e ş ­
dolayısıyla oldukça sık rastlanm akta; hattâ bu konuya iliş k in
Alm an Mahkeme k a ra rla rın ın
ilk ö rn ekle rine de bu alanda rastlanm ak-
ta d ır :
M e s k e n
k i r a l a r ı n d a
binanın a yıplı olm ası nedeniyle
kiracı ile b irlik te yaşayan aile fe rtle ri, akraba ve h iz m e tk â rla rı, hattâ o
meskende o turm am akla beraber devam lı o la ra k tem izliğe gelen gündelikçi
işçiler dahi, bizzat kiracı kadar tehlikeye m aruzdur. Alm an İm p a ra to rlu k
Mahkemesi oldukça eski tarihlerden beri, kiracı ile b irlik te yaşayan bu
kişilere de meskenin gerekli vasıflara sahip olm am ası yüzünden u ğrad ık­
ları za ra rla r için, kiralayana karşı kira sözleşmesine dayanarak tazm inat
talebinde b ulunabilm e im kânı ta n ım ış tır ( 8 ) .
(5) Karar için bkz. JZ 1960, sh. 124; kararın çeşitli açılardan değerlendiril­
mesi için bkz. HEİSEKE, Schutzwirkung eines Schuldvertrages gegenüber driten Personen, NJW 1960, sh. 77; LARENZ, NJW 1960, sh. 78 (80);
LORENZ, Die Einbeziehung Dritter in vertragliche Schuldverhaeltnisse,
JZ 1960, sh. 108.
(6) RGZ 127, 218
(7) BECKER, Kommentar zum schweiz. ZGB, Bd. VI Obligationenrecht,
Art. 112 Nr. 17
(8) GRZ 91, 21; 102, 231 (232); 127, 218 (223) 152, 175 (177); BGHZ 2, 94 (96).
Bu konu ile ilgili olarak özellikle bkz. SÖLLNER, Mietvertrafliche Sach-
229
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
Aynı şekilde, b ir to pla ntıd a k u lla n ılm a k üzere dernek tarafından k ira ­
lanan salonda, toplantıya katılan üyelerin binanın ayıplı olm ası yüzünden
zarara uğraması örneğinde de, kira sözleşmesi dernek adına yapılm ış olm a­
sına rağmen tüm üyelerin kira sözleşmesine dayanarak tazm inat talep ede­
b ilm e le ri kabul e d ilm iş tir ( 9 ) .
İşyeri k ira la rın d a ise uygulama daha çekingen d a vra n m a kta d ır (1 0 ).
Buna rağmen, üçüncü kiş ile rin m a lla rın ı muhafaza için b ir deponun (a r­
diye) kiralanm ası örneğinde, üçüncü k iş ile rin u ğ ra d ıkla rı za ra rla rı k ira la ­
yandan kira sözleşmesine dayanarak
talep
edebilm elerine
im kân
ta nın ­
m ış tır (1 1 ).
Taşıma sözleşmeleri alanında da sözleşmeden
doğan
sorum luluğun
üçüncü kişilere karşı da tanınm ası hususunda oldukça zengin b ir iç tih a t
g e liş tirilm iş tir. Bu suretle, sözleşmede ta ra f o lm am alarına rağmen, işvere­
nin tu ttu ğ u vasıta ile taşınan işçilere; b ir derneğin düzenlediği geziye katıla n la ra ; vasıta g ö n d e rilip hastaya çağırılan d o kto ra , edime olan y a kın ­
lık la rı gözönünde tu tu la ra k , taşıyana karşı taşıma sözleşmesine dayanarak
tazm inat talep edebilm e im kânı ta n ın m ış tır ( 1 2 ).
Aynı şekilde, kocanın eşini; babanın çocuğunu; işverenin işçisini te­
d a v i e ttirm e k üzere d o k to r, hastane vesair tedavî k u ru m la n ile a k d e ttik ­
leri sözleşmelerde, karşı akid s ıfa tın ı taşımamasına rağmen hastanın uğ­
radığı zararı sözleşmeye dayanarak talep edebileceğinde tereddüt d u yu l­
m a m ış tır ( 1 3 ).
3 —
Üçüncü kişile re sözleşmeye dayanarak tazm inat talep edebilme
im kâ n ı ta nın m a sının h u k u k î dayanağı
a)
«Üçüncü kişi lehine sözleşmemden yararlanm a çabaları
Alm an m ahkem eleri, som ut adaleti sağlamak için g e liş tird ik le ri bu
uygulam ada, sözleşmeye ta ra f olm ayan üçüncü kişin in sözleşmeden doğan
s o ru m lu lu k h üküm lerinden ya ra rla na bilm e sinin nazari te m e lle rin i ilk dö-
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)
meangelhaftung des Grundstückenverbers gegenüber Dritten, JuS 1970,
159; WEYER, Mietvertrag und Schutzwirkungen zugunsten Dritter in
der Rechtsprechung des Bundesgerichtshofs, BB 1972, 339; ZUNFT,
Erfüllungsgehilfen und Vertrag zugunsten Driter im Mietrecht, AcP 153,
373.
GRZ 160, 153 (155).
LORENZ, JZ 1960, 108 (109); WEYER, 341.
EMMEFİCH, Grundlagen des Vertrags - und Schuldrechts (in Athenaeum Zivilecht I), sh. 313, dip not 40'dan naklen.
Bu konuda bkz. GERNHUBER, Drittvvirkung im Schuldverhaeltnis kraft
Leistungsnaehe, Festchrift für Arthur Nikisch, sh. 249 (253).
GERNHUBER, Festschrift, sh. 254/255
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
230
nem lerde «üçüncü kişi lehine sözleşme» kavram ı ile açıklam aya özen gös­
te rm iş tir. Bu suretle, edaya ya kın lığ ı dolayısıyla en az alacaklı kadar te h li­
keye m aruz bulunan üçüncü kiş ile rin korunm ası konusunda yasada m evcut
boşluk, yasanın genel sistem ini ve özellikle «sözleşmenin n isb iliğ i prensi­
b in i» zedelemeksizin d oldurulm aya ç a lış ılm ış tır. Bu alanda en sık başvu­
rulan yo l, zarar gören üçüncü şahıs lehine
z ı m n î
b ir şartın v a rlığ ı­
nın kabul e dilm e sidir. Bu z ım n î şart, çok defa yo ru m yoju ile akdin ga­
yesinden ç ık a rılm ış tır. Şayet som ut olayda zarar gören üçüncü kişi lehine
z ım n î b îr şartın va rlığ ı bu yoldan dahi ile ri sürülem iyorsa, bu ta kd ird e
akdin «tam am layıcı yo ru m » yolu ile ve hüsnüniyet ku ra lın a göre (BGB
157 ve 242)
t a m a m l a n m a s ı
suretiyle, böyle b ir şartın va rlığ ı
tanınm aktaydı ( 1 4 ).
Bugün, yukarıda sayılan ö rn e kle rin hemen hemen tam am ına yakın
b ir bölüm ünde «üçüncü kişi lehine sözleşmenin» sözkonusu o lm ad ığı; bu
konuda dayanılm ak istenen nazarî ve h u k u k î tem elin b ir varsayım dan ileri
gidemeyeceği genellikle kabul ve itir a f e d ilm e kte d ir ( 1 5 ).
Esasen, üçüncü kişi lehine sözleşmenin v a rlığ ın ı kabul edebilm ek için
b orçlu n un ifayı alacaklıya değil de üçüncü b ir kişiye karşı yerine g e tir­
mekle yü kü m lü olm ası gerekir. Oysa, üçüncü kişiye, uğradığı zararı söz­
leşmeye dayanarak talep edebilm e im kâ n ın ın tanındığı som ut o la yların bü­
yü k b ir kısm ında borçlu sözkonusu üçüncü kişiye ifada bulunm akla yü­
kü m lü d e ğ ild ir. Diğer b ir ifade ile, asli edim yü küm ü üçüncü kişiye karşı
b o rçla n ılm ış d e ğ ild ir. Bu nedenle de ister tam , isterse eksik n ite lik te b ir
«üçüncü kişi lehine sözleşmenin» varlığın da n söz edilemez ( 1 6 ).
b)
B orçlunun
yısıyla bazı
« ü ç ü n c ü
«özen
y ü k ü m ü n ü
k i ş i l e r e »
n», edime y a kın lığ ı dola­
karşı da e tk ili olm ası görüşü
L a r e n z'in isabetle teşhis e ttiğ i gibi, b ir borç ilişkisin d e borçlunun
üçüncü kişiye karşı aslî edim borcu altına girm em iş olm am asına rağmen,
ona karşı sözleşmeye a y k ırılık ta n dolayı sorum lu tu tu ld uğ u d u ru m la rın
hemen hemen tam am ında, borçlunun alacaklıya karşı olan «korum a yü­
k ü m lü lü k le ri» (yoksa «aslî edim yü kü m lü lü ğ ü »
değil!)
üçüncü k iş i­
ye karşı da sözkonusu o lm a k ta d ır. Yani «üçüncü .kişiyi koruyucu e tk ili
sözleşme», borçlu ile üçüncü kişi arasında aslî edim yüküm üne yol aç­
mayan ve sadece «korum a yüküm le rin e» yer veren; bu korum a y ü kü m le ­
rine uyulm am ası halinde de üçüncü kişiye sözleşmeye a y k ır ılık hüküm le-
(14) GERNHUBER, Festschrift, sh. 251
(14) GERNHUBER, Festschrift, sh. 251; AKYOL, sh. 55
(16) Bkz. AKYOL, sh. 9 vd.
231
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
rine dayanm ak suretiyle tazm inat talep edebilm e im kânı sağlayan b ir iliş ­
kiden ib a re ttir ( 1 7 ).
Bu görüşün kabulü ile, «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme» ger­
çek h u k u k î tem eline kavuşmuş o lm a k ta d ır.,
Gerçekten, b ir borç iliş k is in in borçlu için sadece «edim yü küm ü» do­
ğurm akla ka lm ad ığı; aynı zamanda ala caklının mal ve şahıs va rlığ ı değer­
lerinden oluşan m enfaatler bütününe de özen gösterm ek ve bunlara zarar
verm em ek hususunda b ir «özen yü küm ü» de yüklediği uzun zamandan be­
ri tereddütsüz kabul edilm ekteydi ( 1 8 ).
L a r e n z,
uygulam anın edaya
ya k ın lığ ı dolayısıyla üçüncü kişiyi korum a ih tiya cın ı duyduğu d u ru m la r­
da, borçlu n un ifayı gerçekle ştirirken alacaklı kadar sözkonusu üçüncü k i­
şilerin de zarara uğramaması için ih tim a m gösterm ekle y ü kü m lü olduğu­
nu; bu ih tim a n ın gösterilm em iş olm ası halinde de borçlu n un bu yüzden
zarar gören üçüncü kişiye karşı b ir
tan
doğan
y ü k ü m l ü l ü ğ e
a y k ı r ı l ı k ­
tazm inat ödemekle yü kü m lü olacağını; bu n ite liğ i d olayı­
sıyla da sözkonusu hallerin «üçüncü kişi lehine sözleşme» değil, «üçüncü
kişi lehine koruyucu e tk ile r doğuran sözleşme (V ertraege m it Schutzwir*
kung fü r D ritte ) n ite liğ i taşıdığını ortaya ko ym u ştur.
Ancak
L a r e n z
de, b ir sözleşmenin ne zaman üçüncü kişi lehi­
ne koruyucu e tk ile r yaratacağı sorusunun cevabını, (eğer bu hususta söz­
leşmede açık b ir hüküm mevcud değilse), alacaklı ile borçlu arasındaki
sözleşmenin
m am layıcı
y o r u m u n d a
yo ru m
y o r u m u
a ra m ış tır : Bu hususda sözleşmenin ta­
yolu ile ve d ü rü s tlü k
ku ra lın a
dayanarak
yapılacak
esas a lın m a lıd ır. Bu suretle, ta ra fla rın üçüncü kişiyi söz­
leşmenin koruyucu e tkile rin d e n ya ra rla n d ırm a k hususundaki açık veya ö r­
tü lü iradeleri değil; bu yönde gerçek b ir iradenin bulunm am ası halinde
dahi, sözleşmenin amacı gözönünde tu tu la ra k d ü rü s tlü k ku ra lın a göre yo­
ru m la n ıp t a m a m l a n m a s ı
leri esas a lın a c a k tır (1 9 ).
L a r e n z'e
suretiyle bulunacak
f a r azî
irade­
göre, sözleşmenin koruyucu etkisinden yararlanabilecek
olan üçüncü k iş ile rin tayin ve tesbitinde de aynı k rite rd e n ya ra rla nm ak
m ü m k ü n d ü r : Alacaklı borçlusunun sadece kendisine karşı değil, kendisi
vasıtası ile ifa ile yakın ilişkid e bulunan ve kendisinin de korum a ile yü­
kü m lü olduğu üçüncü kişile re karşı da gerekli özeni göstereceğini, diğer
b ir ifade ile «korum a y ü k ü m le rin in bu gibi şahıslara karşı da bulunm ası­
nı beklem ekte h a k lıd ır. Bu k rite r uyarınca, üçüncü k iş ile rin sözleşmenin
(17) LARENZ, NJW 1956, sh. 1193; ayrıca bkz NJW 1960, sh. 78
(18) Bkz. yukarıda sh. 224. vd,.
(19) LARENZ, NJW 1956, 1193
230
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
koruyucu etkisinden ya ra rla na bilm e leri için
a la cak l ını n
k e n d ile ri­
ne karşı akdî veya kanunî b ir korum a yüküm ü altında bulunm ası gerekir.
Ancak bu ta k d ird e ,‘bu üçüncü kiş ile rin de borçlunun korum a yü küm ün ün
s ın ırla rı içinde bulunduğuna iliş k in
(ta m a m la y ıc ı)
y o ru m ,
sözleşmenin
amacına ve d ü rü s tlü k kura lın a uygun d ü şe b ilir. Sözleşmeden doğan sorum ­
luluğun bu şekilde üçüncü k işile ri içine alacak şekilde genişletilm esi borç­
lu açısından da adaletsiz sayılamaz. Zira alacaklı, kendisine karşı g öste ril­
mesi gereken özenin bu üçüncü kişilere karşı da gösterilm esini beklem ek­
te h a k lıd ır ve bu kişile r s ın ırlı sayıda ve borçlu tara fınd a n önceden g örü­
le b ilir kişilerden o lu şm a kta d ır ( 2 0 ).
c)
oluşan
Üçüncü kişiyi e tk ili sözleşmenin, yerleşik mahkeme k a ra rla rı ile
ö rf
ve
L a r e n z
âdet
h u k u k un a
dayandığını ile ri süren görüş
tarafından savunulan ve b ir borç ilişkisind e borçlunun
korum a yü küm lü lüğ ün ü tam am layıcı yorum yolu ile üçüncü kişilere karşı
da tanıyan görüş, Alm an d o k trin in d e özellikle
G e r n h u b e r
ta ra fın-
dan çeşitli açılardan e le ş tirilm iş tir.
G e r n h u b e r'e
göre, üçüncü kişiyi koruyucu e tk in in v a rlığ ın ı ta­
m am layıcı yorum yolu ile ta ra fla rın
f a r a z î
aslında sözleşmedeki b ir boşluğun değil,
iradesine dayandırm ak,
y a s a d a k i
b ir boşluğun
d o ld u ru lm a s ıd ır ve Alm an mahkeme k a ra rla rın ın ilk dönem inde rastlanan
«üçüncü kişi lehine sözleşme» görüşü (2 1 ) kadar gerçeklere a y k ırıd ır (2 2 ).
Kaldı ki, üçüncü kişiyi koruyucu e tk in in v a rlığ ı hususunda alacaklı ile
borçlu arasındaki a kdî iliş k in in yorum undan hareket edilm esi, sözleşmeye
dayanmayan (k a n u n î) borç iliş k ile rin d e dahi edime y a kın lığ ı dolayısıyla
zarara uğrayabilecek üçüncü k iş ile ri kapsam dışı b ıra k ır. Oysa, sözleşme­
ye dayanmayan borç iliş k ile rin d e de üçüncü kişin in ifaya ya k ın lığ ı d o la yı­
sıyla zarara uğrama tehlikesi içinde bulunm ası pekâlâ m ü m k ü n d ü r (2 2 ).
G e r n h u b e r
tarafından
L a r e n z'e
yöneltilen b ir diğer eleş­
tir i de, sözleşmenin koruyucu etkisinden yararlanacak olan üçüncü kişile ­
rin «alacaklının kendisine karşı korum a yüküm ü a ltında olduğu» kişile rle
s ın ırlı tu tu lm a sın ın yetersizliği noktasında to p la n m a k ta d ır.
G e r n h u ­
ber,
böyle b ir sınırlam a olm aksızın, b ir borç ilişkisin d e edim in niteliği
icabı en az alacaklı kadar tehlikeye m aruz kalan veya a lacaklının e tki
alanında
( G l a e u b i g e r s h a e r e )
etkilenecek olan
t ü m
b u lu n d u k la rı için edimden
üçüncü kişilere, alacaklı ile borçlu arasındaki
borç ilişkisine dayanarak tazm inat talep etme h a kkın ın tanınm ası gerek-
(20) LARENZ, NJW 1956, sh. 1194
(21) Bkz. yukarıda sh. 229-230 vd.
(22) GERNHUBER, Festschrift, sh. 269
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
233
tiğ in i sa vunm aktadır (2 3 ).
G e r n h u b e r ,
üçüncü kişiyi koruyucu
e tk in in h u k u k î dayanağını alacaklı ile borçlunun gerçekte m evcut olm a­
yan, fa ka t tam am layıcı yo ru m yolu ile farzedilen « ta ra f iradesine» dayan­
d ırılm a s ın ı da e le ştirm e kte d ir.
G e r n h u b e r ' e
göre «üçüncü kişiyi
koruyucu e tk ili sözleşme», yerleşm iş mahkeme ka ra rla rı iler, yasaya rağ­
men (c o n tra legem) oluşan b ir
na d aya nm aktad ır ve
tir ( 2 4 ).
d)
ö rf
«a k d î»
ve
değil
âdet
h u k u k u
« k a n u n î»
k u ra lı­
b ir temele sahip­
«Üçüncü kişiyi koruyucu e tk in in » edim yüküm ünden bağımsız,
sadece korum a y ü k ü m le rin i içeren b ir borç ilişkisin e dayandığı ve ala­
caklı ile borçlu arasındaki ilişkid en soyut olduğu görüşü
L a r e n z
ta ra fınd a n ilk defa doğru o la ra k teşhis edilen ve b ir
borç ilişkisin d e borçlunun alacaklıya karşı olan korum a y ü k ü m le rin in , ala­
caklı s ıfa tın ı taşımayan (b e lli n ite lik te k i) üçüncü kişilere karşı da sözko­
nusu olm ası şeklinde nitelenen «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme» ku ­
ram ı, özellikle
tında
G e r n h u b e r
C a n a r i s
C a n a r i s,
tara fınd a n yönetilen e le ş tirile rin ışığı al­
tarafından g e liş tirilip ta m a m la n m ış tır (2 5 ).
borçlu n un alacaklıya karşı olan korum a yüküm lerinden
hareket ederek, b u n la r bakım ından geçerli olan şu üç o rta k hususu isabet­
le s a p ta m ıştır :
1)
Korum a yü kü m le ri edim
borcundan bağım sız o la ra k m evcut­
tu rla r;
2)
Bu yü kü m le r, sözleşmenin müzakeresi safhasında, yani henüz
b ir sözleşme iliş k is i kurulm adan önce de m e v c u ttu rla r: Bu ne­
denle bu yü k ü m le rin h u ku k dayanağını ta ra f iradelerinde ara­
m ak (b u iradenin yorum ve tam am layıcı yorum suretiyle araş­
tırılm a s ı hallerinde d a h i) y a n lış tır.
3)
Korum a
y ü k ü m le rin in
sözleşme iliş k is in in
v a rlığ ı,
alacaklı
ile
borçlu
arasındaki
geçerli olup olm am asına bağlı kılınam az!
Sözleşmenin geçersizliği borçlu n un «edim yü küm ün ü» e tk ile r,
ama « korum a yü küm ün ü» etkilem ez. Aksi ta kdirde , b ir antika
heykelciği satın alm ak niyetiyle mağazaya giren ve personelin d ik ­
katsizliği yüzünden yaralanan (m u h te m e l) alıcıya culpa in contrahendo kura m ı ile tanınan «akde a yk ırılığ a dayanarak» tazm i­
nat talep edebilm e olanağını; sözkonusu heykelciği, b ir gün önce
satıcının da haberi olm aksızın depoda yanm ış o ld u kta n sonra,
(23) GERNHUBER, Festschrift, sh. 270
(24) GERNHUBER, Festschrift, sh. 260
(25) CANARİS, Glaebiger, Schuldner und Dritte, JZ 1965, sh. 475
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
234
telefonla akdedilen satış sözleşmesi uyarınca satın alan ve teslim
alm ak üzere mağazaya g ird iğ i sırada personelin d ik k a ts iz liğ i yü­
zünden yaralanan alıcıdan esirgemek g e re kird i. Zira bu ih tim a l­
de, sözleşme im kâ n sızlık sebebiyle BK. m d. 20 uyarınca geçersiz
o la ca ktı!
C a n a r i s,
borçlunun alacaklıya karşı olan korum a y ü k ü m le ri ko­
nusunda tesbit edilen bu genel p re nsip le ri, borçlunun «üçüncü kişilere»
karşı «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme» kura m ı çerçevesinde sözkonusu olacak korum a yü kü m le rin e de uygulam ak suretiyle, bu yü kü m ­
lerin «alacaklı ile borçlu arasındaki borç ilişkisinden tamamen bağımsız
o la ra k m evcut olacağı» sonucuna u la şm ıştır. Bu suretle, borçlunun üçün­
cü kişiye karşı olan korum a yü kü m le ri aslî edim yüküm ünden bağımsız,
( k a n u n î )
b ir borç ilişkisine dayanm akta ve BGB 242 ( = M K . md.
2 ) de ifadesini bulan d ü rü s tlü k ku ra lın da n ka yna kla nm a ktad ır (2 6 ).
C a n a r i s,
üçüncü kişiyi koruyucu e tk in in uygulamada bugüne
kadar sadece «şahıs va rlığı za ra rla rın ın »
tazm ini bakım ından
tanınm ış
olm asını da haklı o la ra k eleştirm ekte ve üçüncü k işin in şahıs va rlığ ı zararı
ile m a lv a rlığ ız a ra rı arasında b ir a yırım yapılm a ksızın , her ik i tü r zararın
da sözleşmeye a y k ırılık
h ü kü m le ri çerçevesinde tazm ini g erektiğ ini be^
lirtm e k te d ir ( 2 7 ).
C a n a r i s'e
k iş ile rin
göre, korum a yü küm ün ün kapsamına giren üçüncü
tesbitinde de, bu kiş ile rin «alacaklı ile borçlu arasındaki borç
iliş k is in in
g ü v e n
o r t a m ı
na
( V ertrauensverhaeltnis) dahil
o lup o lm ad ığın ın a ra ştırılm a sı gerekir; bunun için alacaklının da kendi
açısında bu kişilere karşı b ir korum a yüküm ü altında olm ası şart değil­
d ir!
(2 8 ).
Borçlunun alacaklıya.veya üçüncü kişilere karşı olan korum a yü k ü m ­
lü lü k le rin in o rta k ve genel prensipleri bulunduğunu savunan
C a n ar i s,
bu görüşünün b ir sonucu o la ra k, culpa in contrahendo s o ru m lu lu ­
ğuna paralel şekilde, yani «akdin
yanan b ir sorum luluğun
ü ç ün c ü
müzakeresi safhasındaki kusura» d a -,
k i ş i l e r e
karşı da söz konusu
elm ası gerektiği in a ncın da dır ( 2 9 ). Bu suretle, « n is b ilik prensibi» b a kı­
m ından «alacaklı» ile «borçlu» arasında varılan noktaya, «üçüncü kişiler»in korunm asında da ulaşılm ış ve henüz «alacaklı» ile «borçlu» ara-
(26)
(27)
CANARİS, JZ 1965, 477/478
CANARİS, JZ 1965, sh 478, aynı kanaatte KOZİOL, sh. 72, KOCAYUSUFPAŞAOGLU, sh. 27; TANDOĞAN, sh. 160/161.
(28) CANARİS, JZ 1965, sh. 478
(29) CANARİS, JZ 1965, sh. 482
235
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
sında gerçek anlamda b ir borç iliş k is i (sözleşm e) k u ru lm a m ış olm asına
rağmen, bu «m uhtem el» iliş k in in «koruyucu e tk ile ri»
ş i y i
ü ç ü n c ü
ki­
de içine alacak şekilde genişletilm iş ve « n is b ilik prensibi» bu
noktada da aşılarak, sözleşmeye a ykırılığ a dayanan sorum luluğun uygu­
lama alanı biraz daha g enişletilm iş o lm a k ta d ır.
III —
BORÇLU İLE ALACAKLI ARASINDA YAPILAN SORUMSUZLUK
ANLAŞM ASININ İFA YAR DIM C ILAR IN A ETKİSİ ( SORUMSUZ*
LUK
ANLAŞM ALARININ
ÜÇÜNCÜ
K İŞ İY İ
KORUYUCU
ET-
K İS İ)
Alm an d o k trin ve uygulam asında, sözleşmeye konan s o ru m lu lu kta n
ku rtu lm a şa rtın ın , ta ra flard an b irin in
ifa yard ım cısına da e tk ili olm ası
konusunda giderek güçlenen b ir eğilim gözlenm ektedir. Bu suretle üçün­
cü kişi d u ru m u n d a ki ifa ya rd ım cısı ko ru n m a k istenm ektedir.
Sözleşmede yer alan b ir hükm ün, sözleşmeye ta ra f olm ayan b ir üçün­
cü kişiyi de etkilem esi noktasından, bu eğilim de « n is b ilik p rensibinin
a ş ı l m a s ı n ı »
ifade eder. Zira « n is b ilik prensibi» çerçevesinde ka­
lınsa, ifa ya rd ım cısın ın fiil ve davranışı sonucu zarar gören alacaklı, so­
rum suzlu k anlaşm asının va rlığ ı nedeniyle borçluya başvuram ayacak; fa­
kat ifa yardım cısından
haksız fiil
h ü kü m le ri gereğince (zira aralarında
b ir sözleşme y o k tu r !) , kusur şartına bağlı o la ra k tazm inat talep edebi­
lece ktir ( 3 0 ).
Alm an
M ahkem e ka ra rla rın d a , sosyal düşüncelerden hareket edile­
rek borçlu ( = işveren ile zarar gören kişi arasında yapılan sorum suzluk
anlaşm asının, böyle b ir zarara sebep olan ifa ya rd ım cısı
( = iş ç i) tara­
fın da n da ileri sürülm esi gerekeceği hususunda b ir eğilim m evcu ttu r. A l­
man Federal M ahkemesi bu iç tih a d ın ı, aynen «üçüncü kiş iy i» koruyucu
e tk ili sözleşme» ile ilg ili ilk örneklerde olduğu gibi (3 1 ) «üçüncü kişi
lehine sözleşme» kavram ına başvurarak tesis e tm iş tir.
Ö rneğin, Yüksek M ahkem enin bu konuya
olan
1960 ta rih li b ir ka ra rın da , alacaklı
iliş k in
(ta ş ıta n )
ilk
ka ra rla rın da n
ile b orçlu
(ta ş ıy a n )
arasında, taşıyanın m üstahdem ve y a rd ım c ıla rın ın fiille rin d e n sorum lu o l­
mayacağı hususunda b ir sorum suzluk anlaşması akdedilm iş ve m üstah­
dem in (k a p ta n ın ) kusuru sebebiyle m a lla rın hasara uğraması üzerine so­
rum suzluk
anlaşması
nedeniyle
borçluya
(ta şıya n )
başvuramayan
ala­
ca klı, haksız fiil h ükü m le ri uyarınca m üstahdem in (k a p ta n ) sorum luluğu-
(30) Nitekim Türk/İsviçre doktrinindeki hakim görüş bu istikamettedir. Bkz.
v. TUHR/ESCHER, § 70, not 53, BECKER, Art. 101, Nr. 24; karş. AKMAN,
sh. 80; AKYOL, sh. 58
(31) Bkz. yukarıda sh. 224 vd.
SORUMLULUK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN
NİSBİLİĞİ PRENSİBİNİN AŞILMASI
236
na g itm iş tir. Alm an Federal M ahkem esi, taşıyan ile taşıtan arasındaki so­
rum suzluk anlaşmasını «üçüncü kişi lehine» o la ra k y o ru m la m a k s u re tiy­
le, kaptan hakkında açılan haksız fiile dayanan tazm inat davasını red et­
m iş tir ( 3 2 ).
Benzer b ir olayda, Alm an
Federal Mahkemesi b ir yolcunun şoföre
karşı açtığı haksız fiil davasını, yolcu ile taksi işletmesi arasındaki so­
rum suzluk anlaşm asının «üçüncü kişi ( = ş o fö r ) yararına» da y a p ıld ığ ın ı
varsayarak red e tm iş tir ( 3 3 ).
B ir başka örnekte, Yüksek Mahkeme davacının b ir b e k ç ilik firm a s ı
ile
akdettiği
sözleşmede
m üstahdem lerin
fiille rin e
iliş k in
sorum suzluk
anlaşması im zalandığını gözönünde tu ta ra k, ihm ali ile depo ve m alların
yanmasına sebep olan m üstahdeme (olayda 71 yaşındaki b ir gece bekçi­
si)
karşı açılan haksız fiile dayalı tazm inat davasını red etm ekte tered­
d ü t d u ym a m ıştır ( 3 4 ).
Alm an Yüksek M ahkem esinin bu içtihadı Alm an d o k trin in d e giderek
daha fazla ta ra fta r bulm akta (3 5 ) ve b ir sözleşmenin ta ra fla rı arasında
k a ra rla ş tırıla n so ru m lu lu kta n ku rtu lm a şa rtın ın , bu sözleşmeye ta ra f o l­
mayan üçüncü şahıs d u ru m u n d a ki m üstahdem i de so ru m lu lu k ta n k u rta ­
rıcı etkisi gözönünde tu tu la ra k , «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili sözleşme»
kura m ı paralelinde «üçüncü kişiyi koruyucu e tk ili so ru m lu lu k ta n k u rtu l­
ma sözleşmesi» ( Haftungsausschluss m it VVirkung fü r D ritte ) kavram ına
n i s b i l i k
p r e n s i b i n i n
b ir diğer istisnası o la ra k yer v e ril­
m ekte dir ( 3 6 ).
•
BİBLİYOGRAFYA
AKMAN Galip Sermet
AKYOL Şener
BECKER, H.
BERG Hans
____________ __
(32)
(33)
(34)
(35)
: Sorumsuzluk Anlaşması, Doktora Tezi, İs­
tanbul 1976
: Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme,'İs­
tanbul 1976
: Kommentar zum schweizerischen ZGB,
Bd. VI : Obligationenrecht, Zürich 1946
: Drittschadensliquidation und Vertraf mit
Schutzwirkung für Dritte, MDR 1969, sh.
613
BGH VRS 1960, sh. 251
BGH 22, 109
Karar için bkz. NJW 1962, sh. 388 veya JZ 1962, sh. 570
GERNHUBER, JZ 1962, 553; LARENZ, Schuldrecht, Bd. I sh 169*
EMMERİCH, sh. 315.
(36) GERNHUBER, JZ 1962,554
237
Doç. Dr. TEOMAN AKÜNAL
BUCHER Eugen
BYDLINSKI
CANARİS Claus - Wilhelm
:
EMMERİCH Volker
EREN Fikret
:
FLUME Werner
:
GERNHUBER Joachim
:
GERNHUBER Joachim
:
HEISEKE Jürgen
:
HÜBNER Heinz
KOCAYUSUFPAŞAOĞLU Necip :
KOZİOL Helmut
:
LARENZ
LARENZ
LORENZ WERNER
:
LORENZ WERNER
SÖLLNER Alfred
:
:
TANDOĞAN Halûk
v. TUHR/ESCHER
:
WEYER Friedhelm
:
ZUNFT Ftirz
:
Schweizerisches Obligationenrecht, Allgemeiner Teil, Zürich 1979
Vertragliche Sorgfaltspflichten zugunsten
Driter, JBI 1960, sh. 359
Ansprüche wegen positiver Certrafsver.
letzung und Schutzvvirkung für Dritte bei
nichtigen Vfcrtraegen, JZ 1965, sh. 475
Grundlagen des Vertrags - und Schul
drechts, in Athenaeum - Zivilrecht I
Borçlar Hukuku, Genel Hükümler cilt 1,
Ankara 1985
Allgemeiner Teil des Bürgerlichen Rechts,
Bd. 2 : Das Rechtsgeschaeft, 3. Aufl. 1979
Drittwirkungen im Schulverhaeltnis krztft
Leistungsnaehe, Festschrift für Arthur
Nikisch, sh. 249
Glaeubiger, Schuldner und Dritte, JZ
1962, sh. 53
Schutzwirkung
eines
Schuldvertrages
gegenüber driten Personen, NJW 1960, sh
77
Allgemeiner Teil des BGB 1985
Borçlar Hukuku Dersleri (Genel Hüküm­
ler) 1978
Österreichisches Haftpflichtrecht Bd. II
Wien 1975
Karar tahlili (Anmerkung) NJW 1956, sh.
1193
Zur Schutzwirkung eines Schuldvertrages
gegenüber driten Personen, NJW 1960, sh.
78
Die Einbeziehung Dritter in vertragliche
Schuldverhanisse - Grenzen zwishen vertraglicher und delik - tischer Haftung, JZ
1960, sh. 108
Karar tahlili (Anmerkung), JZ 1966, sh 143
Mietvertrafliche Sachmaenfgelhaftung des
Grundstück ervverbers gegenüber Dritten,
JuS 1970, sh. 159
Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini, Ankara
1963
Allgemeiner Teil des Schweiz. OR Bd. I|,
Zürich 1974
Mietvertrag und Schutzvvirkungen zu­
gunsten Dritter in der Rechtsprechung des
Bundesgerichtshofs, BB 197
Erfüllungsgefilfen und Vertrag zugunsten
Dritter im Mietrecht, AcP 153, sh 373.
*
TİCARET HUKUKU
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK
VE
KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
M ustafa GÜVEN ( * )
• ANLATIM DÜZENİ : Giriş. BİRİNCİ BÖLÜM : Çekin Unsurları.
I — Genel olarak çek. II — Çekin kurucu unsurları. A — Türk Ticaret Ka­
nununda gösterilen şekil şartlan a — Çek kelimesi, b — Belirli meblağ,
c — Ödeyecek kimsenin adı ve soyadı, d — Keşide günü ve yeri, e — Çek
çekenin imzası, f — Ödeme yeri. B — 3167 sayılı Kanunun getirdiği şekil
şartları. III — Kurucu unsurları eksik olan çekin hukukî durumu. İKİNCİ
BÖLÜM : 3167 sayılı Kanun ve karşılıksız çek. I — 3167 sayılı Kanunun özel­
likleri. A — 3167 sayılı Kanunun kabul ediliş nedenleri. B — 3167 sayılı Ka­
nuna göre çekin basım ve kullanımı, a — Çekin basımı, b — Çekin kullanı­
mı. II — 3167 sayılı Kanuna göre karşılıksız çek suçu. A — Hukukî konu.
B — Maddî unsur. C — Manevî unsur. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : Kusurlu karşı­
lıksız çekin 3167 sayılı Kanuna göre değerlendirilmesi. I — Kusurlu karşı­
lıksız çekte 3167 sayılı Kanunun uygulanacağım kabul eden görüş. II — Ku­
surlu karşılıksız çekte 3167 sayılı Kanunun uygulanamayacağını kabul eden
görüş. III — Mukayeseli hukuk ve uygulamadaki durum. IV — Yargıtay'ın
görüşü. V — Görüşümüz. VI — S o n u ç .
GİRİŞ
K a rşılıksız çek keşide edenler hakkında, 3167 sayılı Kanunla yeni b ir
uygulama g e tirilm iş tir.
Eskiden TCK. nun 503. maddesine göre d o la n d ırıc ılık suçu olarak
değerlendirilen ka rşılıksız çek, Bundan böyle, apayrı b ir suç ola ra k düzen­
le n m iştir. Ancak bu kanunda, ku surlu çek hususunda suskun k a lm ış tır.
Çalışmamızda öğeleri eksik olan ve bu yüzden « ku su rlu çek» ( 1 ) ola­
rak isim le n d irile n çeklerin, ka rşılıksız çıkm ası halinde, 3167 sayılı Kanu­
nun 1 6/1 . m addesindeki suçun oluşup oluşmayacağı a ra ş tırıla c a k tır.
Konuya yalnız bu açıdan b akıldığın da n, önce çek hakkında kısaca b il­
gi ve rilm iş, bundan sonra 3167 sayılı Kanuna göre k a rş ılık s ız çek suçu­
nun ö ze llikle ri ortaya ko n m u ştu r. Daha sonra da, ku surlu çekin 3167 sayılı
(*) Çerkeş C. Savcı Yardımcısı.
(1) «Kusurlu çek» tabirini sayın Prof. Dr. Faruk EREM kullanmıştır. Bkz.
Çek Kanunu ve Karşılıksız Çek, YD, E kim - 1986, Sayı : 4, sy : 414
MUSTAFA GÜVEN
239
Kanun karşısındaki d urum u değerlen dirilm iş ve planda buna göre, ya p ıl­
m ış tır.
BİRİNCİ
BÖLÜM
ÇEKİN UNSURLARI
I.
GENEL OLARAK ÇEK
Çek, b ir ödeme a ra cıd ır ( 2 ) . Para da ödeme a ra c ıd ır, ama, aynı zaman­
da para hem b ir b irik im aracı, hem de dolaşım a ra c ıd ır ( 3 ) . Paranın bu
üçlü özelliği onu, iktisad i alanda başköşeye ç ık a rır.
T icari yaşamda a lış -v e riş her zaman peşin parayla olm az. Borçlan­
ma yoluyla ve paranın üstte taşınm asının verdiği z o rlu kla rd a n ö tü rü geç
ödem elerle de o la b ilir. Borçlanm a yoluyla satışlara, k re d ili satışlar (a lıc ı
yönünden k re d ili satın alm a) d e n irk i, bunun vasıtaları genellikle poliçe ve
bonodur ( 4 ) ,
Para taşınm asını zo rlaştıra n olaylarda da çek k u lla n ılır. Bunun için
çek, ödeme vasıtası o la ra k g ö rü lü r. Fakat ik tis a tç ıla r çeki para sayarlar.
Çünkü mal satın a lın ırke n hesabı k a rş ılık göstererek çek ile ödeme yapıla­
b ilir. Çek için y a tırıla n vadesiz m evduat diğer bütün mübadele (d o la ş ım )
vasıtalarından fa rk s ız d ır. Paranın temel va sıfla rın a sahip olduğu için ban­
kalardaki çek k a rş ılık la rı para gibi s a y ıla b ilir ve s a y ılm a lıd ır ( 5 ) . İk ti­
satçılar bu kabulü şu açıdan ö n e m lid ir : Çek a rtık yalnız b ir ödeme aracı
d e ğ ild ir. O aynı zamanda b ir değişim a ra cıd ır. T ica rî hayatta para kadar b ir
p ra tik k u lla n ım ı yoksa da, ondan daha güvenli ve onun kadar tica re t hac­
m ine e tki eden b ir a ra çtır. Gelişm iş ve gelişm ekte olan ülkeler çeki, a rtık
para o la ra k görm ek zo ru n d a d ırla r.
Çekin bizce en ö n e m li vasfı mal dolaşım ını hızlandırm ası, paranın
da bankalar sistem inde kalarak y a tırım la r için n a k it y a ra tm a sıd ır.
B ilin d iğ i
gibi
çekte
m uhatap
devam lı
b ir
ban kad ır. Zaten
çekin
dünyada ilk o la ra k ku lla nılm a sı da, İngiltere'de, İn gilte re Bankasının
kuru lm a sı (1 6 9 4 ) y ılla rın a ra stla r. Yani çek, banka sistem inin b ir ü rü ­
nüdür.
(2) Prof. Dr. Reha POROY, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, Beşinci Bası
Fakülteler Matbaası, İstanbul - 1973, sy : 219
(3) Orhan HANÇERLİOĞLU, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Birinci Bası,
İstanbul -1972, sy : 226
(4) POROY, age., sy : 219
(5) Paul A. SAMUELSON, İktisat, Çev. Prof. Dr. Demir DEMİRGİL, Menteş
Kitapevi, İstanbul - 1973, sy : 308 v.d.
(6) POROY, age., sy : 219
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
240
G örüldüğü gibi çekin hem banka sistem i, hem de para kadar geçerli
olm ası açısından önemi çok b ü y ü k tü r.
II.
ÇEKİN KURUCU UNSURLARI
Çekin kurucu u nsu rla rı ile anlatm ak istediğim iz, olm am ası halinde
onun çek o la ra k kabul edilmesine, engel olan şekil ş a rtla rıd ır. Bu şekil
şa rtla rı TTK. nun 692 ve 693. m addelerinde düzenlenm iştir. Fakat 3167
sayılı Kanunla da bunlara bazı eklem eler y a p ılm ış tır.
A)
T ü rk Ticaret Kanununda Gösterilen Şekil Ş a rtları
a)
Çek Kelimesi
Senet Türkçe yazılm ış ise «Çek» kelim esi, başka b ir dilde yazılm ış
ise, o dilde çek ka rşılığ ı o la ra k ku lla nılan kelim eyi ihtiva e tm e lid ir. En
önem li şart b ud ur. Ancak bu kelim enin senet m etn inin için de m i, yoksa
senedin üstünde b ir yerde m i, yazılı olacağı hususunda kanunda b ir açık­
lık b u lu n m a m a kta d ır. Bazı yazarlar çek kelim esinin m etin içinde b ulun ­
masını
zorunlu
görmezken
(7 ),
bazıları
çek
kelim esinin
m etin
içinde
olm asını, aksi halde senedin «emre yazılı havale» o la ra k kabul edilece­
ğini ile ri s ü rm e kte d irle r ( 8 ) . Çek kelim esinin m etin içinde bulunm asını
zorunlu görenlerden b ir kısm ı da H uku k Usulü M uhakem eleri Kanununun
298. maddesi gereğince senet m etni dışında ’ yazılı olan çek kelim esinin,
altı ayrıca im zalanırsa, senedin çek n ite liğ in i kazanacağını kabul etm ek­
te d irle r ( 9 ) . Bununla beraber konu fazla da b ir önem taşım a m a kta dır.
Çünkü uygulamada çek kelim esi hep senet m etn inin içind ed ir. Hatta 3167
sayılı Kanunla çeklerin basım- şekli konusunda bankalar b irliğ i ve Mer
kez Bankası'na görev v e rilm iş tirk i (m adde 3 /3 ) bu k u ru lu ş la rın ta m im ­
lerine göre bankalar tarafından basılacak çeklerde, çek kelim esinin senet
met.ninde veya üstünde o lm asın ın, a rtık bizce pek önemi k a lm a m ış tır
Y eterki basımı yapılan çekler Merkez Bankası'nın ta m im lerin e uygun
olsun.
b)
B e lirli Meblağ
Çekin, b e lirli b ir paranın ödenmesi için bağsız ve koşulsuz havaleyi
içermesi zo ru n lu d u r (1 0 ). Çekte k a rş ılık m isli şeylerin (Çarşı ve pazarda
(7) DOMANİÇ ve KALPSÜZ, POROY'dan naklen bkz. age., sy : 223, dip n o t : 5a
(8) AKGÜN, POROY'dan naklen, age., sy : 223, dip not : 5a; POROY'da «çek»
kelimesinin metin içinde bulunmasını belirtmekle beraber, bulunmaması
halinde senedin nasıl değerlendirileceğine değinmemiştir. (age., sy : 223)
(9) A. Tahir ÖĞÜTÇÜ - Mehmet ALTIN, Ticari Senetler ve Özel Takip Yol­
ları, - Ulucan Matbaası, A nkara. 1979, sy : 280
(10) POROY, age., sy : 223; ÖĞÜTÇÜ - ALTIN, age, sy : 280
241
MUSTAFA GÜVEN
benzeri b ulu n a n )
aksine her zaman b e lirli b ir p a ra d ır ( 1 1 ). Çekte be­
lirtilm iş olsa dahi, faiz şartı yazılm am ış s a y ılır ( 1 2 ).
c)
Ödeyecek Kim senin Adı ve Soyadı
T ürkiye'de ödenecek çeklerde m uhakkak o la ra k ancak b ir banka gös­
te rile b ilir. T ü rkiye diye b e lirtilm e s in in nedeni, çekin ödenm esinin ödeme
yeri kanunlarına göre yapılm ası ve bazı ülkelerde çekin b ir gerçek kişi
üzerine de çe kile b ilm e sid ir ( 1 3 ).
d)
Keşide Günü ve Y eri
Çekte keşide gününün yazılm ası g ere kir. Bu ibraz süresinin başlan*
gıcını tesbite ya ra r ( 1 4 ). Ancak çeklerdeki ta rih h a kiki düzenleme ta rih i
o lm a y a b ilir. Sonraki b ir ta rih konarak çekin b ir kredi aracı o la ra k k u l­
la n ılm a k istenmesi m ü m kü n d ü r. Bu gibi çekler geçerli o lu p , ancak kredi
aracı o la ra k ku lla n ılm a sın ı önlem ek için, ibraz günü ödeneceği TTK. nun
7 0 7 /2 maddesi ile hükm e b a ğ la n m ıştır (1 5 ).
Çekte keşide ya rin in de gösterilm esi g erekir. Bu yazılm am ışsa keşi*
decinin ad ve soyadı yanında bulunan yer keşide yeri s a y ılır (1 6 ).
e)
Çek Çekenin İmzası
Çek çeken kim senin (ke şid e cin in ) im zasının bulunm ası zorunlu şe­
k il
k o ş u lla rın d a n d ır. Zira
imzasız her senet geçersizdir ( 1 7 ).
İmza el
yazısı ile o lm a lıd ır (TT K . M d. 6 6 8 ). Usûl Kanunundaki imza ile ilg ili hü­
k ü m le r burada uygulanm az ( 1 8 ).
f)
Ödeme Y e ri
TTK. nun 692. m addesinde ödeme yeri çekin u nsurlarından b iri o la ­
rak göste rilm iş ise de, bu zo ru nlu b ir unsur d e ğ ild ir. Ödeme ye ri g öste ril­
memişse m uhatabın ad ve soyadı yanında gösterilen yer, birden fazla yer
gösterilm işse ilk gösterilen yer, bu da yoksa çek m uhatabının iş m erke­
zinin bulunduğu yer ödeme yeri o la ra k kabul e d ilir (TT K . m d.6 93 ).
(11) ÖĞÜTÇÜ-ALTIN, age., sy : 280
(12) POROY, age., sy : 223-224
(13) POROY, age., sy : 224; îşviçre'de gerçek kişiler üzerine çek keşidesi müm­
kündür. Almanya'da banka veya banker üzerine çekilebilir. Bkz. Doç. Dr.
Ünal TEKİNALP, Doç. Dr. ErsinÇAMOĞLU, TürkTicaret Kanunu ve
Kooperatifler Kanunu, genişletilmiş ikincibasım, Filiz Kitapevi, İstan­
b ul-1969, sy : 317
(14) POROY, age., sy : 226
(15) ÖĞÜTÇÜ-ALTIN, age, sy : 282
(16) POROY, age., sy : 226; ÖĞÜTÇÜ - ALTIN, age, sy : 281
(17) ÖĞÜTÇÜ-ALTIN, age., sy : 282
(18) ÖĞÜTÇÜ-ALTIN, age, sy : 25
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
242
B)
3167 Sayılı Kanunun G e tird iği Şekil Ş a rtları
Kanunun 3. maddesiyle ik i şekil şartı g e tirilm iş tir. B unlar (çek kar­
n elerinin her yaprağına çekle işleyen hesabın bulunduğu şubelerinin adını
ve keşidecinin hesap n u m arasın ı) ya zm a ktad ır. Kanun yazma y ü k ü m lü ­
lüğünü
bankalara
verm iş, cezai
m üeyyidesini
de, 15. maddede göster­
m iş tir.
Hal böyle olm akla beraber bu iki unsur TTK. nun 692. maddesinde
öngörülen çekin unsurlarına ilâve o la ra k mı g e tirilm iş tir? diye s o ru lm a k­
ta d ır.
Bu konuda DONAY, 3167 sayılı Kanunla g e tirile n ş a rtla rın TTK. nun
692. maddesini tam am ladığını ve b ir evrakın çek sayılabilm esi için bu
ko şulların
b ulunm asının
da zorunlu
olduğunu
ile ri
sü rm e kte d ir
(1 9 ).
GÜCÜK ise, çekle ödem elerin düzenlenmesi hakkında 3167 sayılı Yasa­
nın TTK. nun çekle ilg ili h ü kü m le ri ile b irle ş tirile re k temel kanun için ­
de düzenlenmesi Yasa b ü tü nlü ğü nü sağlaması bakım ından y a ra rlı olaca­
ğını söylem ektedir ( 2 0 ).
Bizce soru, 3167 sayılı Yasanın g etirdiğ i
u nsu rla rın
bulunm am ası
çekin, «çek» olm a vasfını ortadan kaldıracak m ıd ır? diye s o ru lm a lıd ır.
TTK. nün h ü kü m le ri karşısında ka ld ırm a y a c a k tır. B ir senedin, senet
o la ra k kabulü başka, onun ku lla nılm a sı daha başka şeydir. Bu ek unsur­
lar 3167 sayılı Kanunun uygulanm ası açısından ö n e m lid ir. Yani bu un­
su rla r yoksa, 3167 sayılı Kanun uygulanm ayacak, fa ka t ham il kam biyo
senetlerine has özel ta kip yo lla rın da n fa yda lan aca ktır. Ayrıca bu ik i un­
suru yazmayan bankaya da 3167 sayılı Kanunun 2. maddesine göre husu­
m ette tevcih e dileb ile cektir.
III.
KURUCU UNSURLARI EKSİK OLAN ÇEKİN HUKUKÎ DURUMU
Z orunlu
lerind eki
u n su rla r ola ra k gösterilen TTK. nun 692 ve 693. madde­
şekil
u n su rla rın ı
taşımayan
senetler adi senet h ükm ün de dir.
Ö rneğin keşide günü ve ye rini taşımayan çeki keşideci ödemek istemez­
se bankadaki ka rşılığ ı yok edip, lehtarı zor durum da b ıra k a b ilir. En azın­
dan çekin ne denli v e rild iğ in i, yani b ir a lt borç ilişkisin e dayandığını ile ri
s ü re b ilir. O zaman ham il veya lehtar muhtem elen b ir ta kım
ispat k ü l­
fe tle rin i yü kle ne cektir. Ve tabî, h a kla rın ı elde etm ek için, önce, genel
m ahkem elere başvu ra caktır ( 2 1 ).
(19)
Prof. Süheyl DONAY, Son Değişiklikler Açısından Çek, Beta Basım, Ya­
yım, Dağıtım A.Ş. Birinci bası, Ocak 1986-İstanbul, sy : 13
(20) Turgut GÜCÜK, Türk Ticaret Kanunu Değişikliği Üzerine Düşünceler,
Bkz. YD, Ocak - Nisan 1987, Sayı : 1 - 2, sy : 101
(21) IÎK. nun 170/a maddesinin ikinci fıkrası gereğince tetkik merciimüdde­
tinde yapılan şikâyet ve itiraz dolayısıyla kendisine gelen işlerde takibin
MUSTAFA GÜVEN
243
İKİNCİ
BÖLÜM
3167 SAYILI KANUN VE KARŞILIKSIZ ÇEK
I.
3167 SAYILI KANUNUN ÖZELLİKLERİ
A)
3167 Sayılı Kanunun Kabul Ediliş Nedenleri
Daha önceleri k a rşılıksız çek verenler, TBM M , nin çok eski b ir yo­
rum kararına göre, d o la n d ırıc ılık suçundan y a p ıla n ıy o rla rd ı. Böylece çek
ç ifte güvenceli b ir hale geldi. Bu da uygulamada bono ile çekin yer de­
ğ iştirm esine
neden o ldu. Çünkü
aynen bono gibi
kam biyo senetlerine
mahsus ta kip yolu ile alacağın tahsiline g id ilirk e n , aynı zamanda «karşı­
lıksız çek keşidesi» suçundan cezayi kovuşturm a yapılm ası için sa vcılık­
ların ta h rik edilm esi, ödem elerin ça b u kla ştırılm asın da baskı aracı o la ra k
k u lla n ılıy o rd u ( 2 2 ).
Çekin alacaklı açısından bu a van tajı, borçlu açısından da ona, kü­
çümsenmeyecek b ir olanak ta n ıyo rd u . B ilin d iğ i üzere bononun süresi için ­
de ödenmemesi, bono borçlusunun protesto olm asına ve de bu protes­
to nedeniyle bankalardan sağlayacağı kredilerden aksamalara neden o lu ­
yordu ( 2 3 ).
Çeklerde ise böyle b ir te hlike m evcut değildi. Çeki zamanında (u y ­
gulam adaki
değim le vadesinde)
ödemeyen, protesto olm a
tehlikesi
ile
dayanağı olan senedin bu niteliği kapsayıp kapsamadığını ve alacaklının
kambiyo hukuku gereğince takip hakkına malik bulunup bulunmadığı
hususlarının kendiliğinden gözönüne alarak bu fasla göre yapılan takip­
leri iptal edebilir.
TTK. nun 692 ve 193. maddeleri hükümlerine göre incelendikte belgede
(çek) kelimesi ile koşulsuz bir meblağın ödenmesi için havaleyi muha­
tabın olması nedeniyle ünvanı, keşide gününü, keşide edenin imzasının
yazılı bulunduğu görülmekle beraber bu maddenin 4. bendinde yazılı öde­
me yerini ve keşide yerini kapsamamaktadır. 693. maddeye göre açıklık
bulunmakla beraber muhatabın yeri (Karşıyaka Çarşı Şubesi) gösteril­
diğinden ödemenin bu yer olarak kabulü gerekir. Bu maddenin 5. ben­
dinde yazılı olduğu üzere, keşide yeri ve keşidecinin ad ve soyadı yanın­
da bir yer yazılmadığından bu belge bu unsurları kapsamaması nede­
niyle 693. maddenin birinci fıkrasına göre (çek) sayılamaz. Ve bu halde
îlK . nun 170/a maddesinin ikinci fıkrasına göre kendiliğinden gözönüne
alınması gerekeceğinden kambiyo senetlerine özgü bu yolla yapılan ta­
kibin iptaline karar verilmesi gerekirken bu yön gözönünde tutulmadan
itiraz ve şikâyetin reddine ve takibin devamına karar verilmesi isabetsiz­
dir. (Yg. 12.HD., 8.6.1976 gün ve 5485/7184 sy. kararı. Bkz. ÖĞÜTÇÜ - ALr
TIN, age., sy : 284-285
(22) DONAY, age., sy : 1
(23) DONAY, age., sy : 2
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
244
karşı karşıya ka lm ıyo rd u . Böylece sadece çekin k a rş ılık s ız olduğu m uha­
tap istihb ara tınd a kala ra k olum suz b ir puan a lıy o r ve fa k a t diğer ban­
kalardaki itib a rı zedelenmediği için, belkide haklı olm adığı krediye ka­
vuşab iliyord u ( 2 4 ).
Y a rg ıta yım ız k a rşılıksız çek suçu için b ir zaman « ka rşılıksız» şar­
tın ı ye terli gördü. B ir zaman, çekin bütün öğeleri ile tamam olm asın ı,
e k s ik lik varsa, ortada hukuken geçerli b ir çek olm adığından, suçun da
oluşmayacağını ile ri sürdü. Daha sonra da k a rş ılık s ız çeki sania o la ra k
benim sedi. Bundan ö tü rü öğe e k sikliğ in in suçun oluşum unu etkilem eye­
ceğini vurguladı ve ö zellikle son y ılla rd a bu görüş yerleşti ( 2 5 ).
Seksenli yılla rd a ortaya çıkan b a n k e rlik olayı da işin içine k a rış ın ­
ca, çekin ülkem izde k u lla n ılış şekli a ra ştırılm a ya başlandı. Ve görüşüldü
k i, çek, ne h u k u k î düzenlemedeki amaca ve ne de e kon om ik gerçeklere
göre k u lla n ılm a k ta d ır. Fiilen meydana gelen sistem de hep çek h a m ille ri­
nin aleyhine işlem ektedir.
İşte bütün bu o lg u la r yeni b ir düzenlemeyi g e re k tirir. B ilin d iğ i gi­
bi 3167 sayılı «Çekle Ö dem elerin Düzenlemesi ve Çek H a m ille rin in K o run ­
ması H akkın da ki Kanun» ç ık a rıld ı.
Bu kanunla bankalar sistem i b ütü n o la ra k gözönüne a lın ıp yeni yet­
k ile r ve s o ru m lu lu k la r y a ra tıld ı. M erkez Bankası ve Bankalar B irliğ i dev­
reye sokuldu.
Bankalara cezaî
s o ru m lu lu k la r yü k le n d i.
K a rşılıksız çek
keşide edenin cezası a r tır ıld ı. H am ile şikâyet ve şikâyetten vazgeçme gibi
y e tk ile r ta n ın d ı.
Yasa bütünüyle gözönüne alın ırsa , çek k u lla n ım ın ı b e lirli b ir d is ip li­
ne sokacağa benzem ektedir. Çünkü hem e ko n o m ik ş a rtla r gözönüne a lın ­
m ış, hem de var olan so ru n la rın b ir çoğuna çözüm ü re tile b ilm iş tir. Ancak
uygulamada
m uhakkak /ki yeni so ru nla r ç ık a c a k tır. 3167 sayılı Yasaya
göre, öğeleri eksik olan çekin sorun olabileceğini ise, şim diden söylemek
m ü m kü n d ü r. Bu kanun hakkında kaleme alınan yazıla rd aki görüş fa rk ­
lılık la r ı da bunun k a n ıtıd ır ( 2 6 ).
B)
3167 Sayılı Kanuna Göre Çekin Basım ve K u lla n ım ı
a)
Çekin Basımı
3167 sayılı Kanunun 3 /2 . maddesine göre, bundan böyle çek karne­
leri, bankalar tara fınd a n basılacak veya b a s tırıla c a k tır. Y a n ılm ıyo rsa k, es-
(24) DONAY, age., sy : 2
(25) Dr. Sami SELÇUK, Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Suçlardan Ayırımı,
Ankara -1986, sy : 123
(26) Bkz. EREM, agm., DONAY, age., SELÇUK, age.
245
MUSTAFA GÜVEN
. kiden de bankalar tara fınd a n basılm a kta ydı. Fiilen o lu ştu ru la n bü uygulama
h u k u k î b ir k ılıf içine a lın m ış tır. Fakat yalnız basım yü kü m lü lü ğ ü g e tiril­
mekle y e tin ilm e m iş tir. Baskı şeklinde tek düzeliğin sağlanması için M er­
kez Bankası'na da görev v e rilm iş tir. M erkez Bankası a rtık , Bankalar B ir­
liğ in in de görüşünü alarak, çek ka rn ele rinin baskı şekline d a ir esasları
tespit edecektir. M erkez Bankası konuyla ilg ili te bliğin i y a y ın la m ış tır (2 7 ).
Tebliğ, 2. maddesiyle çekin ebadı ve ku lla n ıla ca k kâğıdın niteliğine
kadar çekin b ir çok özelliğine a ç ık lık g e tirm iş tir. Bu şekil ö z e llik le rin in
dışında
tebliğ
ayrıca, «Çeklerin
basım ından, 3167 sayılı
Kanun ile bu
tebliğde b e lirtile n hususlar dışında, çekin keşide yeri ve keşide ta rih i da­
hil TTK. nunda ye r alan çekin şeklîne iliş k in diğer unsu rla rınd a gözönünde bulundurulacağı» da b e lirtilm iş tir. G ö rü lü yo r ki, M erkez Bankası bas­
kı şekline d air» sözünü haklı o la ra k geniş m anasıyla ele alm ış, yani çekin,
g örünüşteki şekliyle ye tin m e m iş tir.
b)
Çekin K u lla n ım ı
Çekin k u lla n ım ı hususunda da yeni düzenlemelere g id ilm iş tir. B e lir­
li b ir sıra ta kip ederek, konuya a ç ık lık g e tirm e k istersek, herhangi b ir
kim senin çekle işleyen hesap a çtırm a k için b ir banka şubesine başvur­
m asından başlam am ız gerekecektir. M üracaatı alan banka, kendi istihb a ­
rat kaynaklarından m üracaatçıyı a ra ş tıra c a k tır. Bu araştırm a eskiye oranla
daha titiz ya p ıla c a k tır. Çünkü 3167 sayılı Kanunun 10. maddesine göre
ilerid e hesap sahibinin çeki k a rşılıksız çıkarsa bunun y irm i bin lira lık
bölüm ünden banka sorum lu tu tu lm u ş tu r. Ayrıca 3167 sayılı Kanunun 2.
maddesiyle bankalara genel b ir s o ru m lu lu k da y ü k le n m iş tir. Bu maddeye
göre bankalar, çekle işleyecek hesap açarken, çek karnesi ve rirke n ve bu
kanunla kendilerine verilen görev ve m ü ke lle fiye tle ri yerine g e tirirk e n bu
işlem lerin g e re ktird iğ i basiret ve itin a yı göstermeye m ecbur tu tu lm u ş la r­
d ır. M addeyle bankalara, b ir ta kım h u k u k î so ru m lu lu k la rd a yüklenecek­
t ir kanım ızca. Ö rneğin, iflas etm ek üzere olan b ir tacire, bu d urum u kısa
b ir a raştırm ayla öğrenmesi m üm kün iken, yeteri kadar araştırm adan çek
karnesi veren banka, zarara uğrayanlara karşı sorum lu o la b ilm e lid ir.
Banka, m üracaat eden b ir şahsı a ra ş tırıp çek karnesi vermeye ka­
ra r verirse, aralarında m uh akka k b ir anlaşma ya pa caktır. Bu kendi iç dü­
zeniyle ilg ilid ir. Fakat çek karnesi v e rir vermez, 3167 sayılı
Kanunun
3 /4 . maddesine göre, karne sahibinin açık k im liğ in i M erkez Bankası'na
b ild ire c e k tir. B ild irm e süresi kanunda b e lirtilm e m iş , boşluk, b ir nolu teb­
liğin
3. maddesiyle d o ld u ru lm u ş tu r.
Buna göre banka şubelerince dü­
zenlenecek listeler, ilg ili ban kaların genel m ü d ü rlü k le rin c e b irle ş ik hale
g e tirile re k , çeklerin hesap sahiplerine ve rild iğ i a y lık dönem ler itib a riy le
(27) 24 Eylül 1985 gün ve 18878 sayılı Resmî Gazete. Bkz. DONAY, age., sy : 131
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
246
düzenlenecek ve a ylık dönem leri ta kip eden, ay sonuna kadar m ektup
ekinde T.C. M erkez Bankası'na g ö n de rilece ktir. Ö rneğin, M a rt ayının iç in ­
de çek karnesi verilen kişin in k im liğ i en geç Nisan ayının sonuna kadar
g ö n de rilece ktir.
Bu şekilde çek karnesi alan ve kullanm aya başlayan kiş in in , çektiği
çeklerin ka rşılığ ı bulunursa, herhangi b ir sorun o lm a ya ca ktır.
Şayet bu kişin in çeki kısmen veya tamamen k a rş ılık s ız çıkarsa, iş­
lem lere devam o lu n a c a k tır. Önce m uhatap banka 3167 sayılı Kanunun
10. maddesine göre ş im d ilik y irm i bin lira lık kısm ı ham ile isteği halinde
ödeyecektir. Ş im d ilik ödeyecektir dedik ,çünkü 10. maddenin 2. fık ra s ı­
na göre bu m ik ta r Hazine ve Dış T icaret M üsteşarlığı ta ra fınd a n, yayım ­
lanan toplam eşya fiy a tla rı y ıllık indeksindeki a tış la r gözönünde tu tu la ra k
Merkez Bankasınca a rtırıla b ile c e k tir.
Bu şekilde
kısmen veya tamamen
çek sahibine, banka, kendisinin
k a rşılık s ız kaldığı tesbit edilen
veya vekil
te m s ilc ile rin in
elinde b ulu ­
nan bütün çek ka rn ele rini aldığı bankalara geri verm esini, 8. madde hü­
k ü m le ri gereğince düzeltm e işlem le rin i yerine getirm eden
1 yıl m üddet
ile çek keşide edemeyeceğini ve aksine d avran ışla rın cezai m üeyyideleri
gerektireceğini, ibraz ta rih in i izleyen on iş günü içinde iadeli taahhütlü b ir
m ektupla tebliğ edecektir. Ancak bununla bankaların işi bitm eyecek, ay­
rıca ka rşılıksız kalan çek sahibinin k a y ıtla rın ı inceleyerek ve eğer o şahıs
3167 sayılı
Kanunun
8. maddesine göre düzeltm e h akkını
koruyorsa,
m ektupla tebligatın yapılm asını bekleyecektir. Bu bekleme m ektupla teb­
liga tın 3167 sayılı Kanunun 12. maddesine göre ya pılm ış sayıldığı ta rih ten
itiba re n yedi iş günüdür.
M ektubu
alan
çek sahibi
3167 sayılı
Kanunun
8. maddesine göre
belirlenen yedi iş günü içinde çek tu ta rın ı veya k a rş ılık s ız kalan b ölüm ü ­
nü % 10 tazm inat ve gecikme faizi ile b irlik te , m uhatap bankaya y a tır­
dığı ta kdirde , işlem burada b ite c e k tir. Çek sahibi düzeltm e h akkını k u l­
landığında aynı maddeye göre, çek keşide h akkını yeniden kazanacaktır.
Ancak düzeltm e h a kkı, ibraz ta rih in i ta kip eden b ir y ıl içinde en fazla
ik i kez k u lla n ıla b ile c e k tir. Ö rneğin, 25 M a rt 1987 günü ibraz edilen ve
kısm en veya tamamen ka rşılıksız çıkan çekin sahibi ( keşidecisi), 25 M a rt
1988 ta rih in e
kadar ancak ik i
kez düzeltm e h akkını
ku lla n a b ile c e k tir.
Bu ta rih ten sonra ik i düzeltm e h akkını yeniden kazanabilecektir. Fakat
bu hakkı ku lla nm an ın başlangıcı 25 M a rt 1988 o lm aya ca ktır. Bu ta rih ten
sonra ne zaman k a rş ılık s ız lık ortaya çıkm ışsa b ir y ıllık süre o zaman
başlayacaktır.
Şayet çek sahibi ih ta r m ektubuna rağmen düzeltm e h a kkın ı k u lla n ­
mazsa, yedi iş gününden sonra başlam ak üzere veya hesap sahibi yapı­
247
MUSTAFA GÜVEN
lan
incelemeye göre, zaten bu hakkı
kullanam ayacak durum da ise hiç
beklemeden banka çekin ödenm ediğini ve hesap sahibi hakkında gereken
b ilg ile ri on gün içinde M erkez Bankasına b ild ire c e k tir. M erkez Bankası
da o tuz gün içinde bunu bütün bankalara d u y u ra c a k tır ( M d .9 /1 ) .
Bu d uyuruyu alan bankalarda, duyu ru ta rih in i ta k ip eden 15. günün
b itim in d e n
çek
itiba re n
1 yıl süre ile sahibine veya vekil ve tem silcilerine
karnesi vermeyecek ve çekle
işleyecek hesap açam ayacaktır
(M d .
9 /2 ).
II.
3167 SAYILI KANUNA GÖRE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
A)
H u k u k î Konu
3167 sayılı Kanunla k a rşılıksız çek keşide etme d o la n d ırıc ılık kap­
samından ç ık a rılm ış b u lu n m a k ta d ır ( 2 8 ).
DONAY, bu suçla korunan h u k u k î yararı - e kon om ik yaşamın a y rıl­
maz b ir parçası olan çeklere karşı güven duygusunda g ö rm e k te d ir ( 2 9 ).
SELÇUK, 3167 sayılı Yasanın o rta k h u k u k î konusunun b ir ödeme
aracı olan çekin kolay d olaşım ını sağlam aktaki kamusal güven ve yarar
olduğunu
(3 0 )
k u k î konuyu
c ü rüm ünün
b e lirttik te n
ko ru m a k
sonra, ka rş ılık s ız çek suçunun da aynı hu»
için düzenlendiğini, k a rş ılık s ız çek keşide etme
işlenmesi ile, çeke olan kamusal güvenin ihlâl e dilm iş ola­
cağını söylem ektedir ( 3 1 ).
Sayın EREN, korunan h u k u k î ya ra rın amm enin itim a d ı (g ü ve n i) o l­
duğuna dolayısıyla da olsa işaret e tm e kte d ir ( 3 2 ).
G örüldüğü gibi DONAY, çeklere karşı güvende; SELÇUK ve EREN
de kamusal güvenden söz e tm e kte d irle r. O zaman güven ( itim a t) nasıl
ortaya ç ık m ış tır ve kamu güveni ile a n la tılm a k istenen nedir? sorularına
a ç ık lık g e tirilm e lid ir.
B ilin d iğ i gibi güven, in a n m a k tır. B ir kişisel yönü b ir de toplum sal
yönü v a rd ır. Kişisel güven, fe rtle rin b irb irle rin i ta n ıyıp , tanım am aları
ile ilg ilid ir. Ve tam am ıyla s ü b je k tiftir. İnsanlar toplum sal iliş k ile rin in sı­
n ırı oranında b ir b ir in i ta nım ak zo ru n d a d ırla r. Bu tanım a o n la rı, b irb irin e
karşı güven duym a veya duym am a hususunda serbest k ıla r. Bununla be­
raber, toplum sal yaşam ın zo ru nlu k ıld ığ ı iliş k ile r, insanları bazf şeylere
(28)
(29)
(30)
(31)
(32)
DONAY, age., : 98
DONAY, age., sy : 99
SELÇUK, age., sy : 116
SELÇUK, age., sy : 121
EREM, agm., sy : 412
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
248
karşı güven duymaya
ite r. Çünkü insanların, her konuda her şeyi b il­
m elerine ve bunu sağlamak için de her şeyi a ra ştırm a la rın a olanak yo k ­
tu r. Aksi halde toplum sal yaşam daki sürat ve s ü re k lilik yo k o lu r. Bunun
için fe rtle rin bazı şeyleri ferden araştırm a zorunda kalm aksızın inanm ak
durum unda o lm a la rı b ir ihtiyacı ka rşıla r ( 3 3 ). B unlar o b je k tif yapıda­
d ır ve to p lu m sa ld ır. Ö rf ve adetler o la ra k b e lilirle r önce Ö rf ve adetle
suç yaratılam azsa da toplum sal b ir fayda görülürse kanun bunlara hu­
k u k î neticeler ta n ıy a b ilir ( 3 4 ). Bunun en iyi örneği um um un te ke ffü lü
a ltın d a ki eşyayı çalm ak cürüm ünde (TC K. 491, b. 2 ) g ö rü lü r. H ırsızlığ ın
şiddet sebebini teşkil eden güvenin ihlâlinden o rta k veya sosyal güvenin
(m üştereken itim a tın ) kendisi söz konusudur ( 3 5 ).
Zaman ilerledikçe fe rd î ve o rta k (veya sosyal) güvenin ye terli olm a­
dığı da ortaya ç ık m ış tır. Çünkü toplum sal yaşam, - ih tiy a ç la rı; ih tiya çla r,
icadı; icadlar, ihtiyacı karşılayacak şeyleri ya ra tm ış, şeylerin ü re tim i ve
bölüşüm ü de fe rd î ve toplum sal iliş k ile ri olağanüstü a rttır m ış tır . İliş k ile r­
deki bu çoğulculuk, b e lirli b ir d is ip lin i g e re k tirm iş tir. D isiplin başlı ba­
şına zor kullanm a d e ğ ild ir. O öncelikle düzendir, siste m d ir. Düzen ve sis­
tem de, en soylu anlam ı ile h u k u k tu r. Uygar to plu m hayatı bu şekilde
geliştikçe, hukuku
koruyacak b ir ö rg ü t
(de vle )
meydana gelip kuvvet­
lenm iş, bu da, ik tis a d ı m ünasebetlerin daha g ü v e n ilir, daha çabuk ve da­
ha serbest b ir surette gelişim ini m üm kün
şekiller ya ra tm a k zoru nlu lu ğu
k ılm a k için, bazı alâmet ve
ile k a rşıla şm ıştır. Aynı
toplum sal ö rg ü t
bu dış alâm et ve şe kille ri, riayet ve itib a rı zo ru n lu , b e lirli b ir anlam ve
değer ta nım ış ve ancak bu anlam ve değerleri ile d ir k i, sözü geçen şekil
ve alâm etler h u k u k î b ir önem kazanm ıştır, h u ku k alem inde kendilerine
özgü, zorlayıcı
b ir
bizzat ya ra ttığ ı
bazı şekil ve alâm etlerin d o ğ ru lu k ve gerçekliğine gü-
kuvvetle yaşamaya b a şla m ışla rd ır ( 3 6 ).
İşte Devlet
venilm esini fe rtle re yükleyince, bu güven, hem zo ru nlu , hem de genel b ir
n ite lik kazanm ıştır. Böylece bütün fe rtle rin güven zoru nlu lu ğu b u lu n u n ­
ca, bütün fe rtle rin de, bu genel güvene saygı gösterilm esini isteme hakkı
doğm uştur. Bu şekilde ortaya çıkan genel güvene de kamu güveni (am m e­
nin itim a tı) d e n m iş tir ( 3 7 ).
Devlet tarafından y a ra tılıp da, fe rtle rin gerçekliğine ve doğruluğuna
(33) EREM, Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, Seçkin Kitapevi Ankara 3. Basım, Cüt : 4, sy : 2
(34) EREM, age., sy : 771
(35) EREM, age., sy : 7
(36) Prof. Dr. Sahir ERMAN, Sahtekârlık Suçları - Ticarî Ceza Hukuku III,
4. Basım, İstanbul 1981, sy : 4
(37) ERMAN, age., sy : 6-7
(38) ERMAN, age., sy : 5
249
MUSTAFA GÜVEN
inanm aları gereken
bu a lâm etlerin
başında
para g e lm iş tir. Sonra bazı
m ü h ü r ve dam galara, resm î m e m u rla rın görevleri sebebiyle düzenledik­
leri evraka güvenilmeye b a şla n m ıştır (3 8 ). Fakat bu da ye terli o lm am ış­
tır . Çünkü u yga rlığım ız yazı üzerine ku ru lm u ş - ve bu yüzden yazı söze
üstün s a y ılm ış tır. Y a zıla r da doğru ve gerçek o lm a lıd ır. Devlet b u n la rın
ka n ıt (is b a t) değerini gözeterek yazılı yalanın cezalandırılm asını istem iş­
tir . Bunda kamusal b ir ya ra r g ö rm ü ş tü r ( 3 9 ). Böylece h u ku k düzeninin
isbat kuvveti tanıdığı bütün şey ve şe kille r - kamu güveninin konusuna
g irm iş le rd ir. Öyle ki özel şahısların rıza beyanlarını yansıtan yazılar da­
hi k a tılm ış tır bunlara.
Kamu güvenine karşı suçlar genellikle sa h te kâ rlık o la ra k isim len d i­
rilm iş tir. Sahte h a k ik î o lanın ta k lid id ir ( 4 0 ). Yani sahte a ld a ta n d ır (4 1 ).
Dolayısıyla fe rd in aldatılm am a hakkında y ö n e lik tir. A ld atılm am a ise inan­
m ak ve güven iç in d ir. İnanm ak, doğru ve gerçeği kabul e tm e k tir. Bu ka­
bul, onun isbat vasıtası olm asından da ile ri g elir. Ancak, kamu güvenine
karşı işlenen suçların hepsinde isbat vasıtası o lm a k o rta k b ir unsur d e ğ ild ir.
Toplum hayatında öyle b ir ta kım alâm etler v a rd ır k i, b u n la r kendi dışla­
rında bulunan veya cereyan etm iş olan hiç b ir olayı isbat e tm e dikle ri
halde, bunlara iliş k in sa h te kâ rlık fiille r i yin£ kam unun güvenini sarsar.
Örneğin para, kendi dışında bulunan hiç b ir olayın d e lilin i teşkil etmez;
keza p u lla r, damga ve m ü h ü r aletleri de herhangi b ir isbat k a b iliy e tin ­
den y o k s u n d u rla r bununla beraber para, p ul, damga ve m ü h ü rle rin sah*
te likten
ko ru n m a la rın d a , b u n la rın
doğru
ve gerçek o ld u k la rın a
in a n ıl­
masında herkesin m enfaati v a rd ır. Bu itib a rla kam unun güveni isbat kuv­
v e tini haiz olm ayan şekil ve alam etler hakkında da söz konusu o la b ilir,
yeterki şekil ve alam etlerin gerçekliğine inanm ak zo ru nlu lu ğu
yüklenm iş olsun ( 4 2 ).
kamuya
Bu genel açıklam alara göre ka rş ılık s ız çek suçu ile ko ru n m a k iste­
nen kamu g üve nidir dem ek bizce ye te rli g örü lm e m e kte d ir. Çünkü çek,
öncelikle b ir senettir ve dolayısıyla b ir isbat va sıtasıdır. Çekin bu özelliği
göz önüne a lın a ra k sahtelikten masum kalm ası için T ü rk Ceza Kanunu­
nun 349. maddesi ile ko ru n m u ş tu r. Yani b ir isbat vasıtası o la ra k doğru­
luğuna kam unun güvenm esini sağlamak için hüküm g e tirilm iş tir. Ayrıca
3167 sayılı Kanunun 14. maddesi ile «Bu kanuna göre çek bastırabilelecek k u ru lu ş la r dışında
çek karnesi basan veya b a s tıra n la r hakkında
TCK. nun 323. m addesi»nin uygulanacağının hüküm a ltına alınm ası, böy­
lece çekin « itib a rı amme kâğıdı» sayılm ası ve filiğ ra n lı olm asın ın da şart
(39)
(40)
(41)
(42)
SELÇUK, age., sy : 72
EREM, age., sy : 3
EREM, age., sy : 40
ERMAN, age., sy : 9
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
250
koşulm am ası (4 3 ) kimseyi ş a şırtm a m a lıd ır. İtita b ı amme kâ ğ ıtla rı H ükü ­
m etler tarafından ç ık a r ılır ve keşidecisi de h ü k ü m e tle rd ir. Çek, kâğıt ola­
rak s ırf basım açısından « itib a rı amme kâğıdı» s a y ılm ış tır. Belge o la ra k
resm î e v ra k tır ve bu özelliği de dem in söylediğim iz gibi TCK. nun 349.
maddesi ile korum a altına a lın m ış tır.
Hal böyle olunca ka rşılıksız çek suçu ile kamu güveninin iyice sağ­
lam laştırılm a sı
nleyiz.
için ikin ci kez gözönüne alındığından herhalde bahsede­
Fakat şunu
söyleyebiliz, tic a rî
hayatın
gelişim i
nedeniyle
isbat
vasıtası o la ra k kabul edilen belgelerden yalnız çekin bu özelliğinden ve
bu özelliği için
korunm ası ihtiyaçlara cevap veremez o lm u ş tu r. Ç ünkü,
çeki yalnız b ir senet ola ra k kabul ,onun asıl fonksiyonunu görm em ek de­
m e k tir. Bu fonksiyon e k o n o m ik tir ve çekin ödeme aracı olm ası h a lid ir.
Uzun zaman devam eden uygulama g ö ste rm iş tir k i, çeke ödeme aracı ola­
bilm e ka b iliye ti yalnız isbat vasıtası olm asından ile ri gelen korum a ile
ka zan dırıla m a m a kta dır. E tkin
b ir ödeme aracı olm ası
için çeke güven
duygusunun ya ra tılm a sı, 3167 sayılı Kanunun genel H u k u k î konusudur.
Bu amacı sağlamak için de Devlet devreye g irm iş tir. Çekin basım ında b ir
kuruluşunu e tkin hale g e tirm iş tir. Basımı bankalara verm iş ve bankala­
rın
b ir sürü so ru m lu lu k la rla
d o n a tm ış tır. Ve Devlet şunu sö yle m iştir :
Bu işe ben dolayısıyla da olsa g ird im . Ona (çeke) b ir ta kım şekil ve ema­
reler vererek basım ve k u lla n ım ın ı gerek bankalar nezdinde, gerekse çek
karnesi kullanan k iş ile r nezdinde sıkı k o n tro lle re ald ım . K arşılığın b ir kıs­
m ını da g aran tiled im . Geri kalan kısm ı için de zorlayıcı e tkin te d b irle r
aldım .
Bunun
için
Kim e d e m iştir?
çeki
kabul etm ekten çekinm eyin, güvenin d e m iş tir.
Bunu, çeki kabul edecek kişilere, yani lehtarlara veya
h am illere d e m iştir. İşte konunun m ihenk taşı h u rd a d ır. Bu nedenle kar­
şılıksız çek suçu ile ko ru nm ak istenen biline n genel b ir kamu güveni de­
ğ ild ir. Burada korunan e tkin b ir ödeme aracı olm ası istenilen çeki kabul
eden h am ilin
dem ekte
karşılığa olan g üve nidir. Biz buna özel b ir kamu güveni
herhangi
b ir
m ahsur görm em ekteyiz. Ö zeldir, çünkü
h a m ilin
karşılığa olan güveni ko ru n m u ştu r. Kamu g üvenidir, çünkü ham ile ve­
rilen
güven, devletin e tkin
genel
b ir
ku lla n ım
ödeme ya pılm asını
b ir
zoru nlu lu ğu
kabul
k a tılım ı
ile sağlanm ıştır. Diğer yönden
da y o k tu r. A lış -v e riş yaşamında çekle
etmeme
hakkı
her zaman
m e vcu ttu r. Zaten
b ütü n iliş k ile rin çekle ya pılm asını zo ru nlu b ir hale getirm ek, ekonom ik
gerçekleri görm ezlikten
g e lm e ktir. Böyle b ir
halde çek, çek olm aktan
ç ık a r, para o lu r. Bunu bilen ve gören kanun koyucu ka rş ılık s ız çek suçu
ile çeki para haline g etirm em iş, fa k a t yanlız b ir senet gibi k u lla n ılm a sın ı
da
yeterli
g ö rm e m iştir.
Çünkü
çekin
bütün
iliş k ile rd e
paranın
yerine
ku lla n ılm a sın ın b ir amacı olm adığı gibi çok az ku lla n ılm a s ın ın da ekono-
(43) EREM, age., sy : 667
251
MUSTAFA GÜVEN
m ik b ir faydası y o k tu r. Bunun için para kadar güçlü b ir hale g e tirilm e ­
m iş, fa ka t kabul edilm esi, bilinen bütün tic a rî senetlerden çok daha faz­
la g ü v e n ilir hale g e tirilm iş tir.
Konuya b ir de ham il açısından, yani suçun m ağduru açısından ba­
karsak bu güveni sağlayan
u n su rla rın
çekin
ka rşılığ ı olduğunu
apaçık
görürüz. SELÇUK, k a rşılıksız çek keşide cürüm ünde, adından da anlaşı­
lacağı üzere, ka rşılığ ın olm am ası nedeniyle eylem suç o la ra k benimsen­
m iş tir; bu da zararın ta ke n d isid ir, k a rş ılık yoksa m ağdurun mal v a rlığ ın ­
da doğan zarar nedeniyle mal varlığın a
iliş k in
v a rlık ve m enfaatlerde
ihlâl edilm iş o lu r. Çekin, sahte belgeden a y rıld ığ ı nokta, bu İkincisinde so­
m u t zararın zorunlu o lm a m a sıd ır. Bütün b u n la r k a rş ılık s ız çek keşidesi­
ni ik i konulu b ir suç olduğunu ortaya ko ym a kta d ır. B unlar da kamu gü­
veni ve mal va rlığın a iliş k in v a rlık ve m e n fa a tle rd ir ( 4 4 ). dem ektedir.
Bu evrakta sahtecilik için ile ri sürülen ve A ntolisei tara fınd a n g e liştirile n
b ir g ö rü ş tü r (4 5 ).
Gerçekçi b ir bakış bu görüşü yabana a tm a yaca ktır elbette. Fakat kar­
şılıksız çek keşide etm ek suçu ile, k a rş ılık o kadar fazla k o ru n m u ş tu r
ki hiç b ir senet bu kadar k a rş ılık yönünden güvenceye kavuşm am ıştır.
Hatta çeke a rtık senet diyesi dahi gelm iyo r insanın. H am ilin ka rşılığ ı olan
özel güvenini h u k u k î konu o la ra k göste rd iğim iz gözönüne alın ırsa , karşı­
lığı da içine aldığı a nlaşılaca ktır. Çünkü çekin ödeme vasıtası olm a vas­
fı g ü ç le n d irilirk e n , en önce ka rşılığ ın elde edilm esi b ir çok yönü ile ade­
ta garanti e d ilm iş tir. Özel güvenden bahsedişim izin diğer b ir sebebi de
işte b ud ur.
Netice o la ra k çeke karşı kamu güveninin, 3167 sayılı Kanunun genel
h u k u k î konusunu; ka rşılıksız çek suçu ile ko ru m a nın da, genel h u k u k î
konuyu sağlam ak için, çekin ka rşılığ ına olan h am ilin özel güveni olduğu­
nu kabul etm ekteyiz.
B)
M addî Unsur
K a rşılıksız çek keşide etm ek, suçun m addî unsuru o la ra k göste ril­
m ekte, fa k a t eylem in ne zaman tam am landığı hususunda f ik ir b irliğ i bu­
lu n m a m a kta d ır.
SELÇUK, çekin
ya zılıp
düzenlenmesini, yeterli
görm em ekte, bunun
lehtara ve rilm e sin i, yani dolaşım a ko nulm asını da a ra m a kta d ır. Böylece
suçun, çekin dolaşım a konduğu yerde ve o anda oluşacağını, bu yüzden
ani ve tek hareketle işlendiğinden e ksik ve tam kalkışm aya (teşebbüs)
e lverişli o lm a d ığ ın ı ifade e tm e kte d ir ( 4 6 ).
(44) SELÇUK, age., sy : 121 -122
(45) ERMAN'dan naklen, bkz. age., sy : 10; SELÇUK, age., sy : 72
(46) SELÇUK, age., sy : 124
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
252
DONAY, ka rşılıksız çek keşide suçunun oluşabilm esi için kısmen ve­
ya tamamen ka rşılığ ı bulunm ayan b ir çekin ibraz süresi içinde veya üze­
rinde yazılı keşide tarih in d en önce, hesabın bulunduğu banka şubesine ve­
ya bu şube dışın da ki başka b ir şubeye ibrazın ın gerekeceğini, yani ibraz
anında, çekin k a rş ılığ ın ın kısmen veya tamamen bulunm am ası ile suçun
oluşacağını, bundan ö tü rü de tam teşebbüse değilse de, e ksik teşebbüse
m üsait olduğunu b e lirtm e k te d ir ( 4 7 ).
EREM, bu konuda yeterli b ir açıklam ada b ulun m am akta , fa k a t su­
çun oluşum zam anını b ir Y a rgıta y Ceza Genel K urul kararından yaptığı
a lın tı ile b e lirtip « ka rşılıksız çek keşidesinde h a m ilin bankaya m üracaa­
tında ka rşılığ ın o lm ad ığın ın
tespiti ile» suçun teşekkül edeceğini söyle­
m ekte dir (4 8 ).
Yüksek Y a rgıta y, b ir ye tki yeri b elirlem e k a ra rı ile görüşünü kısmen
de olsa b e lirtm iş ve suç yeri o la ra k, çekin tahsili için bankaya v e rilip , k a r­
şılığ ın ın çıkm adığı yeri g ö ste rm iştir (4 9 ).
Y ararcı b ir yo ru m la konuya yaklaşacak o lu rsa k suçun ibraz anında
oluştu rd uğ un u
kabul, en m a n tık lıs ıd ır. Çünkü suç, k a rş ılık b u lu n m a d ı­
ğının ibraz sırasında tespiti ile ortaya ç ık m a k ta d ır. Keşide sırasında ka r­
şılığ ın bulunm ası, fa k a t ibraz anında ka rşılığ ın b u lu n d u ru lm a m ış olm ası
suçu ortadan kaldırm ayacağı g ib i; keşide sırasında ka rş ılığ ın olm am ası,
fa kat ibraz sırasında ka rşılığ ın b u lun du rulm ası da eyleme suç vasfı ver­
meyecek veya daha doğru b ir tâ b irle eylem in suç vasfı ortaya çıkm aya­
c a k tır. T akib i şikâyete bağlı olan bu suçta ka rşılığ ı tem in eden h am ilin
şikâyet edeceğini va r sayarak inCe b ir ta kım h u k u k î ta h lille re g irm ek eş­
yanın tabiatına ters düşer.
Aslında bu suça ka rşılıksız çek keşide etme demekten ziyade, ka rşı­
lıksız çıkan çek keşide etme dem ek daha d oğ ru d u r. Madde «ibraz süresi
içinde veya üzerinde yazılı keşide ta rih in d en önce 4. maddeye göre ibraz
(47) DONAY, age., sy : 105
(48) EREM, agm., sy : 425
(49) «incelenen dosya içeriğine sanığın üzerine atılan suçun niteliğine, iddia­
namede olayın anlatılış biçimine, dava konusu çekin İstanbul'da tahsile
konup karşılığı çıkmadığının ileri sürülmesine, bu kabil ahvalde daire­
mizce evvelce suç yeri olarak çekin düzenlendiği yer kabul edilmekte ise
de, bilâhare Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi'nce suç yerinin çekin tahsil
için bankaya tevdii olunup karşılığının çıkmadığı yer olduğu kabul edil*
mekte bulunmasına, Kadıköy Asliye Ceza Mahkemesi kararındaki gerek*
çeye göre; yerinde görülmeyen İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesinin
6.11.1986 gün ve 433/412 sayılı yetkisizlik kararının kaldırılmasına, ... oy­
birliğiyle karar verildi» (Yg. 3.CD., 4.12.1986 gün ve 13335/13220 sayılı
kararı. Bkz. YKD., M art- 1987, sy : 468-469).
253
MUSTAFA GÜVEN
e dildiğinde, ye terli ka rşılığ ı bulunm am ası sebebiyle kısmen de olsa öden­
meyen çeki keşide eden kişiler»den bahsetm ektedir. Bu durum a göre m ad­
d î unsur ka rş ılığ ın ın b u lu n d u ru lm a m a s ıd ır. İbraz anını suçun oluşum za­
manı o la ra k gördüğüm üze göre, neticesi harekete b itiş ik b ir suç tü rü ile
karşı karşıyayız aynı zamanda. Eylem bu haliyle teşebbüse de m üsait de­
ğ ild ir. B ilin d iğ i gibi neticesi hareket b itiş ik olan suçlarda tam teşebbüs
m üm kün d e ğ ild ir. Eksik teşebbüs ise bazı hallerde, o da, şayet hareket
parçalara
bölünebiliyorsa
m ü m kü n d ü r
( 5 0 ).
K a rş ılık s ız lığ ın
tespiti
ile
suç ortaya çıktığ ın a göre hareketin bölünebilm esinden bahsedemeyiz. Bu
konuda DONAY, eksik teşebbüsün gerçekleşebileceğini ile ri sürerek ik i ö r­
nek v e rm ekted ir. Önce h am ilin çeki bankaya ibraz etmeden ka rş ılığ ın o l­
m adığını öğrenip, çekin bankaya verilm eyerek şikâyette bulunulm ası ha­
lin i göste rm e kted ir ( 5 1 ). Sayın D O N AY'ın, k a rşılık s ız çek keşide etm e su­
çunun zaman bakım ından o lu şum u nu , çekin keşideci ta ra fınd a n ham ile
verilm esiyle TTK. nun 708, maddesinde öngörülen ibraz süresinin b itim i­
ne kadar devam etmesinde gören fik rin e (5 2 ) h iç b ir e le ştiri getirm eden,
verdiği örneğin olağan yaşam koşullarına hiç de uymayacağını söylemek
isteriz. H am il çekini ibraz etmeden, hangi banka y e tkilisin d e n bu b ilg iy i
alabilecektir? M üşteri s ırrı saklam akla m ü ke lle f olan banka buna nasıl
cesaret edecektir?
İkin ci ö rn ek de, h a m ilin çeki c iro etmesi ve c ira n ta n ın da çeki kay­
betm esi, çekin ibraz edilm em esi nedeniyle eksik teşebbüsün gerçekleşme­
si h a lid ir ( 5 3 ). Çekin kaybolm ası halinde başvurulacak yer banka değil,
m ahkem edir. Bunun prosedörü ve yargılam a usulü de TTK. nda g ö ste ril­
m iş tir. Çek ortada yoksa eylem nasıl tespit e dilece ktir?
mayan b ir suça teşebbüs hali d ü şü n ü lm ü ştü r
Buö rnekle,
o l­
adeta.Mahkemeden ka ra r
alm adan, neye göre işlem y a p ıla c a k tır k i, bunun e ksik teşebbüs derece­
sinde kalm ış b ir suç olduğu tespit edileb ilsin .
Bu konuda eksik ve tam
teşebbüsü m üm kün görmeden Selçuk'un
görüşü bizce en doğru o la n ıd ır. Ancak o da, suçun oluşum a nını, ibraz za­
manında değil, çekin tanzim e d ilip , ham ile veya lehtara ve rile re k tedavüle
konduğu anda gördüğünden (5 4 ) düşüncem izle çelişm ekte d ir. Bizce suç
çekin bankaya ibrazı anında o lu şu r ve eksik veya tam teşebbüse de elve­
riş li d e ğ ild ir. Suçun m addî unsuru da ka rşılığ ın b u lu n d u ru lm a m a s ıd ır.
(50) DÖNMEZER - ERMAN, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Umumi Kısım»
cilt 1, 2. Bası, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul - 1961, sy : 437, N o : 587
(51) DONAY, age., s y .: 106
(52) DONAY, age., sy : 107
(53) DONAY, age., sy : 106
(54) SELÇUK, age., sy : 124. Ayrıca Sayın SELÇUK, ibrazı cezalandırabilme
şartı olarak görmektedir, sy : 124-125
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
254
C)
M anevî Unsur
K a rşılıksız çek keşide etme suçunda, manevî unsur o la ra k kastı gö­
renler olduğu gibi ( 5 5 ), o b je k tif sorum luluğu kabul edenlerde b ulu n m a k­
ta d ır ( 5 6 ).
Suçun kastla işleneceği kabul edilecek olursa, k a rşılığ ın olm ad ığın ı
bilm esine karşın, fa ilin çek keşide etme b ilin ç ve iradesiyle davranıp dav­
ranm adığı a ra ş tırıla c a k tır ( 5 7 ).
O b je k tif sorum luluğu kabul eden görüş ise, 3167 sayılı Kanunun 16.
madde gerekçesindeki « ...ib ra z edildiğinde ödenmeyen her tü rlü çek keşid e cisi...» sözüne daya nm aktad ır ( 5 8 ).
Gerçekten kanunun genel gerekçesi ve 16. m addenin özel gerekçesi
b irlik te gözönüne alın ırsa , o b je k tif sorum luluğu
kabul edenlerin haksız
sayılam ayacakları g ö rü le ce ktir.
Genel gerekçede, çek k u lla n ım ın ın sağlıklı b ir şekilde yü rü tülm esi ve
çek h a m ille rin in korunm ası yönünden özellikle son y ılla rd a kendisini gös­
teren
kanunî
yetersizlikten
bahsedilm ekte;
16. m addenin özel gerekçe­
sinde de, ka rşılıksız çek keşide edenlerin daha önce TCK. nun 503. mad­
desine göre c e za la n d ırıld ıkla rı, ancak d o la n d ırıc ılık suçunun u n su rla rın ın
ka rş ılıksız çıkan her çek yönünden tespiti m üm kün olm adığından, bu şe­
kilde çek keşide edenlerin b ir kısm ın ın cezasız kalm ası gibi d u ru m la rın
ortaya ç ık tığ ın ı, bu d uru m u n da çeke olan güveni sarstığ ın ı, bu sebepten
ka rş ılıksız çek keşide eden kişilere m üstakil b ir m üeyyide g e tirile re k, m u­
hatap bankaya süresi içinde ibraz edildiğinde ödenmeyen her tü rlü çek keşidecisinin cezalandırılm ası yoluna g id ild iğ i b e lirtilm e k te d ir (5 9 ).
Madde m etni de bu gerekçelere göre d üzenlenm iştir. Hatta bu dü­
zenleme ile sonraki ta rih li veya kısmen ka rşılığ ı olm ayan çekleri keşide
edenlerde
t ir ( 6 0 ).
(55)
(59)
(57)
(58)
(59)
(60)
kastın
olm ayacağını
ile ri
süren
görüşlerde b e rta ra f e dilm iş­
SELÇUK, age., sy : 126; EREM, agm., sy : 420
DONAY, age., sy : 110
SELÇUK, age., sy : 126
DONAY, age., sy : 107
Bkz. DONAY, age., sy : 146 ve 150 -151
«Sanığın bankadaki hesabının, ibraz tarihinden önce ve sonra suça ko­
nu çek bedelinin ödenmesine müsait bulunup hareketlilik arzetmesi ve
çek bedelinin üzerinde büyük miktarlara baliğ olması ve sanığın cüzi
miktarda eksiği olan çek bedelini, ibrazından beşgün sonra ve henüz
müşteki idarece şikâyet vaki olmadan derhal ödemiş bulunması karşı­
sında, sanığın dolandırıcılık kastıyla hareket ettiğini gösterir kesin ve
inandırıcı delillerin neden ibaret olduğu belirtilip açıklanmadan yazılı
şekilde hükümlülük kararı verilmesi, ... bozmayı gerektirmiştir» Yg.
6.CD.,25.9.1984, 4397/6462 sayılı kararı. Yayınlanmamıştır.
2 55
MUSTAFA GÜVEN
M edeniyetsizliğin b ir a rtığ ı (6 1 ) o la ra k nitelenen o b je k tif so ru m lu ­
lu k çeke ka za n d ırılm a k istenen konum a göre, m edeniyetsizliğin değil, bel­
ki m edeniyetin b ir a rtığ ıd ır. Çünkü suçun kasten işlenebilm esini kabul
eden sistem ler dahi, bunun sorunu çözmemesi karşısında z o rla n m ış la r­
d ır. Örneğin bazı sistem lerde ka rşılığ ın olm am ası (veya y e te rsizliğ i) kas­
tın kabulü için «kanuni karine» kabul e d ilm iş tir ( 6 2 ). Hatta büyü k b ir
ihm al içinde ka rşılıksız çek veren keşidecinin sorum suz kalm am ası için,
İtalyan Y a rg ıta y 'ı, adeta ta k s irin kasta eşit olduğu neticesine va ra ra k so­
runa çözüm bulmaya ç a lış m ış tır (6 3 ).
3167 sayılı Kanuna göre, k a rşılıksız çek suçunun manevî unsuru ola­
rak o b je k tif sorum luluğu ile ri sürenlere biz de iş tira k ediyoruz. O b je k tif
s o ru m lu lu kta da hareketin iradi olup olm adığı a ra ş tırıla c a k tır. A ra ş tırıl­
mayacak olan, iradi hareket varsa, kast veya ta k s irin o lu p o lm a d ığ ıd ır.
Ancak biz suçun m addî unsuru ola ra k ibraz anında ka rş ılığ ın bulunm am a­
sını kabul e ttiğim izden, hareketin ira d iliğ i konusunda verilen örneklere
iş tira k e tm iyo ru z. Ö rneğin, bazı e vra kla rı
im zalarken, b u n la rın arasına
karışm ış çeki de im zalayanın bu çek k a rşılıksız çık tığ ın d a iradi b ir ha­
reketi olm adığından
soru m lu lu ğu n un da bulunm ayacağından
sedilm ektedir. Çeki tanzim
suçun
unsurlarından
s a y ılır
(6 4 )
bah­
etm ek bizce suçun ön ş a rtıd ır. Ön şa rtla r da
ve
esaslı
hata
halinde
sanık
mesul
o l­
maz ( 6 5 ). Verilen örnek buna u ym a kta d ır. K arşılığın bulunm am ası ban­
kanın verdiği yanlış bilgiye dayanıyorsa, örneğin ku lla nılab ile cek karşı­
lığı ya nlışlıkla fazla b ild irm iş ve sanık da hızlı hareket eden b ir hesabın
sahibi ise, bu yanlış b ilg ile nd irm eye inanarak çek tanzim etm iş ve bu
sebepten
ka rşılığ ı
bulundurm am ışsa
iradi
hareketten
bahsedilemeyecek
ve bu hatası esaslı vasıfta görülecek olursa kastı kalkacak dolayısıyla ce­
za la n d ırıla m a ya ca ktır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEKİN 3167 SAYILI
KANUNA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ
I.
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEKTE 3167 SAYILI KANUNUN
UYGULANACAĞINI KABUL EDEN GÖRÜŞ
D oktrind e en açık ta v rın ı koyan Dr. Sami SELÇUK, Fransız öğreti ve
Y a rg ıta y ı'n ın
(61)
(62)
(63)
(64)
(65)
görüşü
benim sediğini
söylem ektedir.
Fransa'da
baskın
DÖNMEZER - ERMAN, Age, c. 2; 5. bası, İstanbul. 1971, sy : 318, No : 1012
EREM, agm., sy : 420
EREM, agm, sy : 421
DONAY, age., sy : 108
DÖNMEZER - ERMAN, age., c. 2, sy : 349
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
256
görüş Ceza H uku kun un ö re kkliğ in d e n , caydırıcı rolün ü iyi oynaması ge­
rektiğinden ve çeklere güven yaratm a zornluluğundan yola ç ıka ra k, keşidecinin bilgisiz, k a s ıtlı, aceleci ya da savsayıcı davranışı nedeniyle çekin
eksik düzenlenm esinin, k a rşılıksız çek keşidesi suçunu etkilem eyeceğini
savunmuş, yara rcı b ir değerlendirm eyle senedin çek görünüm ünü sergile­
mesini ye terli g ö rm ü ştü r. Fransız Y a rg ıta yın ın görüşü de bu d o ğ ru ltu d a ­
d ır. Sözgelimi, Fransa'da «çek» sözcüğü, ta rih i bulunm ayan senet, çek
görünüm ünde ise bu suç için ye terli s a y ılm ış tır (6 6 ).
«Esasında çekte herhangi b ir kusurun m evcut o lm asın ın, keşideciyi
ka rş ılıksız çek suçunun
cezasından
ku rta ra b ilm e s in i
izah m üm kün
o l­
maz», diyen sayın EREM'in de (6 7 ) aynı görüşte olduğunu kabul edebi­
liriz .
II.
KUSURLU
KARŞILIKSIZ
ÇEKTE, 3167 SAYILI
KANUNUN
UYGULANMAYACAĞINI KABUL EDEN GÖRÜŞ
Bu fik r i savunan Sayın DONAY, yalnız TTK. h ü kü m le rine uygun b ir
çeki de ye terli görm em ekte, ayrıca 3167 sayılı Kanunla eklenm iş koşul­
larında çekte bulunm asını a ra m a kta d ır ( 6 8 ). Bu şekil ş a rtla rın ı taşım a­
yan çekten dolayı 16. maddeye a y k ırılık ta n söz edilemeyeceği gibi diğer
te d b ir ve cezalara da başvurulam ayacak, örneğin çek hesabı açma yasağı
te db irin e hükm olu na m a yaca ktır. Bu kişi hakkında olsa, olsa diğer koşul­
ları da varsa, d o la n d ırıc ılık suçunun ihlâlinden cezalandırma yoluna gi­
d ile c e k tir ( 6 9 ).
III.
MUKAYESELİ HUKUK VE UYGULAMADAKİ DURUM
21 A ra lık 1933 gün ve 1736 sayılı İtalyan Ceza Kararnam esinin 116.
maddesi, öğeleri eksik çek keşidesini ayrıca suç sa y m ış tır (7 0 ).
Fransız d o k trin ve uygulam asının senedin çek görünüm ünü sergile­
m esini ye terli gördüğünü öğeleri eksik çeki suçun oluşum unu etkilem eye­
ceğini yu karıd a a ç ık la m ış tık ( 7 1 ).
Belçika Mahkeme İçtihadına göre de, ka rşılığ ı olm ayan ta rih siz b ir
çekten dolayı keşideci ce za la n d ırıla ca ktır ( 7 2 ).
(66) SELÇUK, age., sy : 123
(67) EREM, agm., sy : 414
(68) DONAY, age., sy : 99
(69) DONAY, age., sy :100
(70) SELÇUK, age., sy : 123
(71) Bkz. Yukarıda dipnot 66 ile ilgili olan bölüm.
(72) Bkz. EREM, agm., sy : 416
257
MUSTAFA GÜVEN
IV .
Y A R G ITAY 'IN GÖRÜŞÜ
Y a rgıta y ku surlu çekte 3176 sayılı kanunun uygulanmayacağına ka­
ra r v e rm iş tir. Keşide yeri bulunm ayan k a rşılıksız çekten dolayı m ahkû­
m iyet k a ra rı veren m ah allî mahkeme hükm ünü bozm uştur. Karar aynen
şöyledir :
«3167 sayılı Yasaya a ykırı eylemden sanık ve tu tu k (H .M .K .) hak­
kında yapılan yargılam a sonucunda; hükü m lü lü ğü n e d a ir ( N .) , Asliye Ce­
za Mahkemesinden verilen 2.12.1986 günlü hükm ün Y argıtay'ca incelen­
mesi sanık ta ra fınd a n süresinde istenilerek dava evrakı C. B aşsavcılığın ın
bozma isteyen 12.1.1987 günlü tebliğnam esi ile daireye ve rilm e kle, dos­
yadaki ka ğ ıtla r o kun du kta n sonra gereği g örüşülüp düşünüldü :
Dosyada m evcut çek o la ra k düzenlenen belgede keşide yeri b e lirtil­
memiş bulunduğundan bu belgelerin TTK. nun 692 ve 693. m addeleri
â m ir hükm üne göre çek o la ra k
kabulü
m üm kün olm adığı cihetle, çek
u ns u rla rın ı ihtiva etmeyen ve ka rşılığ ı bulunm ayan daha konusu belgeyi
lehdar m üştekiye ödeme vasıta o la ra k verm ek şeklinde tezahür eden ey­
lem in d o la n d ırıc ılık niteliğind e suç teşkil edip etm ediği k a ra r yerinde ta r­
tışılm adan yazılı şekilde hüküm ku ru lm a sı,
Yasaya a y k ırı» d ır ( 7 3 ).
G örüldüğü gibi Yüksek Y a rgıta y ile Sayın D O N AY'ın görüşleri kıs­
men
de
olsa
u yuşm akta d ır.
B ilin d iğ i
gibi
DONAY'da
çekin
TTK.
na
göre düzenlenm esini aram akta, ku surlu çekte şa rtla rı varsa, d o la n d ırıc ı­
lık suçunun uygulanm asını ile ri sü rm e kte d ir. Fakat Sayın DONAY, çekte
ayrıca 3167 sayılı Kanunla g e tirile n şekil ş a rtla rın ı da a ra m a kta d ır ki,
bu konuda Yüksek Y a rg ıta y'ın görüşünü tespit edemediğim izden bilem e­
m ekteyiz.
V.
GÖRÜŞÜMÜZ
Ö ncelikle 3167 sayılı Kanundan sonra karşılaşılabilecek kusurlu çek
çe şitle rin in neler olabileceğini meydana çıka rm a k, sanırız sorunun önem ­
lilik derecesini ortaya ko yaca ktır.
3167 sayılı Kanunla çekin basımı k o n tro l altına alın dığın da n, bu un­
surlardan b ir kısm ı a rtık basım ile b irlik te senette b u lu n a c a k tır. Kanu­
nun 3. maddesine göre, çek ka rn ele rinin her yaprağına çek ile işleyen he­
sabın bulunduğu şubelerin adı ya zıla ca ktır. Bu, aynı zamanda m uhatabın
ta k e n d isid ir. Yine basım sırasında «çek» kelim esi de ya z ılm a k ta d ır. Ge­
riye ödenecek paranın m ik ta rı, keşidecinin imzası, keşide günü ve yeri
ka lm a k ta d ır.
(73) Yg. 7.CD., 21.1.1987 gün ve 1987/2 sayılı karan. Yayınlanmamıştır.
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
258
İmzasız ve meblağı yazılm am ış b ir belgenin değer taşımayacağı her­
kesçe m alûm d ur. Çünkü imza belgenin a id iye tin i ortaya koyar. Meblağ da
kam biyo senedinin v a rlık sebebidir.
Eğer imza keşideciye ait değilse zaten TCK. nun 349. m addesini (ve­
ya 509. m addesini) ilgilen diren b ir sahtecilikten bahsed ile bilir.
Çek b e lirli b ir meblağı içerm iyorsa bu defa bankaya m üracaat sözkonusu o lm a ya ca ktır. Olsa bile banka ödeme ya pm ayacaktır. Meblağ baş­
ka b ir elle yazılm ışsa, o zaman açığa atılan im zanın kötüye ku lla nılm a sı
söz konusu o la c a k tır k i, (TC K. m d. 5 0 9 /1 ) bu da konum uz d ış ıd ır.
B unları da çık a rd ık ta n sonra, kurucu
unsurlardan keşide günü ve
yeri yazılm am ış çek ka lıy o r k i, b üyük b ir o la s ılık la 3167 sayılı Kanunun
16. maddesi uygulam asında tam am ıyla demesek de, tama yaklaşacak b ir
şekilde en fazla karşılaşacağım ız ku surlu çek çeşitleri bu ik i e ksikliği ta­
şıyan çekler o la c a k tır.
M uhtem elen bu d u rum un fa rkın d a olan Merkez Bankası da, yayın­
ladığı tebliğde «çeklerin basım ında, 3167 sayılı Kanun ile bu tebliğde be­
lirtile n hususlar dışında çekin keşide yeri ve ta rih i d a h il, TTK. nda yer
alan çekin şekline iliş k in diğer u nsu rla rı da gözönünde b u lu n d u ru la c a ğ ım
b e lirtm iş tir.
Y a p tığ ım ız araştırm ada bazı bankalarca, keşide yeri ve ta rih î için
bölüm ayrılm adan çek karnesi b a s tırıld ığ ı g ib i; bazı bankalarca da, halâ
eski çek ka rn ele rinin k u lla n ıld ığ ın ı tespit e ttik . Bu e k s ik lik le rin , ku surlu çek
ta nzim in in artm asına etken olacağı kuşkusuz izahın d ışın d a d ır.
Uygulam adaki d u ru m la rı gözönüne alırsak, keşide ta rih i eksik olan
çeke, keşideci yeri yazılm am ış çekten daha az raslam am ız m uh tem e ld ir.
Çünkü tanzim
ta rih i eksik olduğundan ö tü rü ödeme yapılmazsa bunun
ham il tarafından doldurulm ayacağını garanti edemeyiz. Hatta ham il bu
ayıbını kapatm ak için bankanın başka b ir şubesinden provizyon alm ak
suretiyle çeki tahsile koyma yoluna da g id e b ilir.
Böylece karşım ıza en fazla çıkacak kusurlu çek o la ra k keşide yeri
yazılm am ış çekleri g ö ste re b iliriz.
Kusurlu çek, yalnız bizim ülkem izde ortaya ç ık m a m a k ta d ır. Hemen
hemen her ülkenin soru nu du r. Bizde de çok uzun senelerden beri kusur­
suz çek tanzim i y e rle ş tirile m e m iş tir ( 7 4 ). Kusurlu çek tanzim inden de
yer zaman kazançlı çıkan bizzat tanzim edenler o lm u ş tu r. Kanun koyucu
da bunun b ilin cin d e olduğundan çekle ödem eleri b ir düzene alma yolu-
(74) Bkz. POROY, age., sy : 93 vd.
259
MUSTAFA GÜVEN
na g itm iş tir. Kanun çekle ödem eleri düze nlem iştir. Çekin tanzim e dilişi
ile pek ilg ile n m e m iştir. Basım ını k o n tro l altına alm ış ve tedavüle konu­
labilm esi için de ik i şart koşm uştur. Bunlarda her çek yaprağına hesa­
bın bulunduğu bankanın a dının ve karne sahibi hesap num arasının ya­
z ılm a s ıd ır. Yani çeki para gibi b ir alâmet haline g e tirm iş tir. Bu alâm etin
kim e ait olduğunun ve ne kadar meblağı ifade e ttiğ in in anlaşılabilm esini bu
kanunun uygulanması için ye terli g ö rm ü ştü r. Çekin, kanunun 14. mad­
desiyle kısmen itib a ri amme kâğıdı haline g etirilm esi anlam sız olamaz. Bu
ik i şartın bulunm am ası yani 3167 sayılı Kanunla g etirile n bu ş a rtla rın
çek karnesinde olm am ası çekin, çek olm a vasfını ortadan kaldırm ayacak,
ancak, 3167 sayılı Kanunun uygulanm asına engel o la c a k tır. B ilin d iğ i gibi
bu u n su rla rın çek karnelerine yazılm ası görevi bankalara v e rilm iş tir. Gö­
revin yerine
getirilm em e sin in
cezası
aynı
kanunda g ö s te rilm iş tir. Yani
banka ister ihm al, ister d ikka tsiz, isterse kasten hareket etsin, bu ik i un­
suru yazm am anın cezasını çekecektir. Çünkü burada da o b je k tif m esuli­
yet hali benim senm iştir. Çekin para gibi b ir alâmet haline g e tirilm e sin in
en büyük dayanağı o la ra k biz, çekin devletin zorlam asıyla bankalar tara­
fından basılması ve ik i unsurun yine bankalar tarafından yazılm asında
görm ekteyiz.
Kanunun 16. maddesinde « ... kısmen de olsa ödenmeyen çeki keşide
eden kişilerden» b a h se d ilm iştir. Yani çeki tanzim etm e keşideciye v e ril­
m iş tir. M addenin gerekçesiyle de, « ...m u h a ta p bankaya süresi içerisinde
ibraz edildiğinde ödenmeyen her tü rlü çek keşidecisinin cezalandırılm a­
sı» ö n g ö rü lm ü ştü r. Bu gerekçeyle biz, yalnız sonraki veya önceki ta rih li
çeklerin kasdedilm iş olduğunu kabul etm iyo ru z. Aslına bakılacak olursa,
önceki ta rih li veya sonraki ta rih li diye b ir çek a y ırım ı da y o k tu r. Bunlar
çekin ku lla nılm a sıyla ilg ili s o ru n la rd ır. Gerek madde m etni, gerekse ge­
rekçesi, 3167 sayılı Kanuna göre basılıp yine bu Kanuna göre bankanın
yazması gereken şa rtla rı taşıması koşulu ile karneyi kullanan kişi tara­
fın da n (keşide ci) tanzim edilen çek, ister TTK. na göre eksiksiz, isterse
eksik d oldu rsun , k a rşılıksız çıkm ası kaydıyla 16. madde uygulanacaktır.
Diğer ta ra fta n
çeki, Kanuna göre uygun tanzim etm ekle y ü kü m lü
olan kişi keşidecidir. Uygun tanzim le yü kü m lü olan k iş in in , bu y ü kü m ­
lülüğünü yerine getirm e yip çeki eksik tanzim etm ekle so ru m lu lu k ta n k u r­
tu lm a sın ı
izah etm ek m üm kün d e ğ ild ir ( 7 5 ). Herkesin kendi ya p tığ ın ­
dan mesul olm ası b ir m a n tık k u ra lıd ır. H iç b ir kanun lehtar veya ham ile
çekin doğru tanzim e d ilip edilm e diğ in i k o n tro l etme görevini verm em iş­
tir . Ü lkem izin ş a rtla rı gözönüne alınırsa bunun pek uygun b ir yol olma-
(75) Aynı mahiyette EREM, bkz. agm., s y : 414
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
260
yacağını da b e lirtm e k isteriz. Bu kadar çok şekil şa rtın ı b ilm eyi, yaşamı
boyunca b ir iki kez çek kabul etm iş kişilerden beklem ek haksızlık o lu r.
Konuya korunan h u k u k î ya ra r ile m addî ve m anevî unsur açısından
bakınca da aynı sonucu v a rırız . 16. madde ile çeke senet o la ra k güven
v e rilm e k iste nm em iştir. Karşılığa güven v e rilm iş tir. Çekin ta nzim i, sah­
te likten
masun olm ası veya keşidecinin iradesini yansıtm am ası diğer ka­
nunlarla düzenlenm iştir. Burada çek k u lla n ım ın ı teşvik etm ek amacıyla
k a rş ılık güvenceye a lın m ış tır. Bu güvenceyi sağlamak için de, çekin ba­
sım ve k u lla n ım ı k o n tro l altına a lın m ış tır. Bu k o n tro l güvence ve re bil­
mek için g e tirilm iş tir. M addî unsur da ka rşılığ ın b u lu n d u ru lm a m a s ıd ır.
Çekin eksik veya tam düzenlenmesiyle b ir ilgisi y o k tu r. M anevî unsur
ola ra k g etirile n o b je k tif m esuliyet ise fik rim iz i desteklemede en m anidar
o la n ıd ır. A r tık
keşideci ka rşılığ ı
b ulun du rm a m a kta n
hiç b ir gerekçeyle
ku rtu la m a ya ca ktır.
Bizi en çok düşündüren, basım ve k u lla n ım ın , b ir tarafa verilm esi
ve bu işi tam yapm am akla o kişin in m esuliyetten k u rtu lm a s ı, bunun hu­
k u k î z o rlu k la rın ın
da diğer tarafa
yü kle nm e sid ir.
Bu çelişki değil de
nedir?
F ikrim izce, 3167 sayılı
Kanun TTK. nun h ü k ü m le rin i sağlam laştır­
m ak için kabul edilm iş b ir kanun d e ğ ild ir. Ç eklerin uygun tanzim i ile de
b ir ilgisi y o k tu r. Çekin ku lla n ılm a sın ı Kanunun ism iyle Çekle Ödem elerin
Düzenlenmesi için ç ık a rılm ış tır. Daha -önceki uygulamada en çok ham il
zarar görm üş ve ham ilin güveni kötüye k u lla n ılm ış tır. H am ilin zararı da
ka rşılığ ın
olm am asıyla
meydana çıkm ış ve vadeli o la ra k
is im len d irile n
çeklerde h am ilin kişisel güveni devamlı kötüye k u lla n ılm ış tır. İşte Kanu­
nu yo ru m la rke n
b u n la rı
gözönüne alm ak gerekir. O rtada
kusurlu
çek
v a rd ır, bu TTK. na göre düzenlenm em iştir, bundan ö tü rü 3167 sayılı Ka­
nun uygulanamaz demek g e tirilm e k istenen sisteme ters düşer. Kusurlu
çek TTK. na göre gözönüne a lın a b ilir. Ama 3167 sayılı Kanun açısından
alınam az. Kesideci 3167 sayılı Kanunun m üeyyidelerine rağmen ödemeyi
ve düzeltm e h akkını kullanm azsa, ondan sonra adi senet g ib i, ku surlu çek
ta k ip e d ile b ilir. Fakat bu, 3167 sayılı Kanunun uygulanm asını engellemez.
3167 sayılı Kanun çek karnesinin banka ta ra fınd a n M erkez Bankası'nın
k o n tro lü altında basılması ve 3. m addedeki ik i unsurun belgede b u lu n ­
m asını, yani senedin çek görünüm ünü bu şekilde sergilem esini, yeterli
g ö rm ü ştü r. İmza ve meblağdan bahsetmemesi b ir e k s ik lik d e ğ ild ir. A id i­
yeti ve neyi tem sil e ttiğ in i ifade edecek olan bu to plu m şuurunda zaten
yer e tm iş tir. Bu şekilde tanzim edilm iş b ir çek k a rş ılık s ız çıkarsa 16. mad­
de, başka hiç b ir şart aranm adan uygulanacaktır.
B ir de ta kib a t şartı açısından soruna bakm ak, faydalı o la c a k tır. Ge­
261
MUSTAFA GÜVEN
rek Y a rgıta y, gerekse aynı görüşü paylaşanlarca çek, TTK. na göre tanzim edilm em iş ise, şa rtla rı da varsa d o la n d ırıc ılık suçundan dolayı keşidecinin
cezalandırılm asından
bahsedilm ektedir. 3167 sayılı
Kanun ta k i­
bi şikâyete bağlı b ir suç tü rü g e tirm iş tir. D o la n d ırıc ılık suçu ise ta k ib i
şikâyete bağlı olm ayan b ir suçtur. K usurlu çek tanzim edilm esinden ö tü ­
rü TCK. nun 503. maddesine göre yargılam a y a p ılırk e n sanık 3167 sayılı
Kanunun kendisine verm iş olduğu y e tk ile ri kullanacak olursa ve bunun­
la da kalm ayıp ka ra r v e rild ik te n sonra, fa ka t hüküm kesinleşmeden meb­
lağı ödeyip şikâyetçinin şikâye tini geri a ld ırırs a , düşme ka ra rı verilecek­
tir
( 7 6 ).
Böylece ta k ib i
şikâyete bağlı olm ayan
b ir suçun, b ir kısm ı
ta kib i şikâyete bağlı hale g e tirilm e k te d ir ki, bu h u ku k tekniğine a y k ırı­
d ır. Bizce k a rşılıksız olan her çek 3167 sayılı Kanundaki şekil ş a rtla rın ı
taşıyorsa, aynı Kanunun
16. maddesi u ygulanacaktır. Bu ş a rtla r yoksa,
kam biyo senetlerinin özel ta kip yo lla rın d a n istifa edilebilinecek ve 3167
sayılı
Kanunun 2. maddesine göre, bankalara husum et tevcih m üm kün
o la c a k tır. D o la n d ırıc ılık suçu da, 3167 sayılı Kanundaki şekil ş a rtla rın ı
taşımayan çekler açısından düşünülecek, fa ka t şikâyetten vazgeçme ko­
nusu o lm a ya ca ktır. Çünkü gerek düzeltm e h a kkı, gerekse şikâyetten vaz­
geçme 3167 sayılı
Kanuna göre düzenlenm iş çekler için kabul e d ilm iş­
tir . D o la n d ırıc ılık suçu için kabul e d ilm e m iş tir.
(76) «... Sanık çek karşılığını
tarihinde ilgili banga şubesinde hazır bu­
lunduracağını söyleyerek, m uhataptan mehil almış, onu bu biçimde
inandırmıştır. Buna rağmen, çek karşılığını yatırmamıştır. Hal böyle
olunca, sanığın TCK. nun 503. maddesinde öğeleri belirlenen dolandırı­
cılık kastıyla hareket ettiği, suçun oluştuğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, özel daire bozmasında açıklanan suçun oluştuğuna ilişkin
bozma nedenleri, usul ve yasaya uygun, direnme kararı isabetsiz bulun­
maktadır.
Ayrıca, direnme hükmünün kurulmasından sonra yürürlüğe giren, çekle
ödemelerin düzenlenmesi ve çek hamillerinin korunmasına ilişkin 3167
sayılı Yasanın 16. maddesi, ibraz süresi içinde veya üzerinde yazılı keşi­
de tarihinden önce, hesabın açıldığı banka şubesinde çek karşılığının bu^
lunmaması eylemi, özel ve bağımsız bir hükümle, yaptırım altına alın­
mış, ayrıca, anılan Yasanın 16/2 ve geçici maddeleri de eylemi şikâyete
bağlı bir suç olarak belirlediği gibi, hüküm kesinleşinceye kadar şikâyet­
ten vazgeçilmesi, belli koşullar ve sürelerde çek tutarının veya karşılık^
sız kalan bölümünün % 10 tazminatı ve gecikme faizi ile birlikte yatırıl­
ması veya Yasanın yürürlüğe girmesinden önce ödenmesi halleri­
ni, kamu davasını düşüren nedenler arasında saymış bulunduğun­
dan, bu hususların var olup olmadığının saptanması ve sonucuna göre
bir karar verilmesi zorunlu bulunmaktadır. Bu itibarla, direnme hükmü­
nün... bozulmasına karar verilmelidir, (oybirliğiyle) Yg. CGK., 8.4.1985,
6/203-485, bkz. M. M uhtar ÇAĞLAYAN, îçtihatlı Türk Ceza Kanunu,
Genişletilmiş 3. baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 4. cilt, sy : 4848 - 485.
KUSURLU KARŞILIKSIZ ÇEK VE KARŞILIKSIZ ÇEK SUÇU
262
V I.
SONUÇ
Evet, çekin TTK. na göre ta nzim in i ara dığ ım ız sürece eski sorunla­
rın
h içb irin e
k o rk a rız çözüm getirm em iş olacağız. H am ilden, TTK. na
göre hazırlanm ış çeki kabul etm esini istem ek, okum a - yazmayı a s k e rlik ­
te öğrenm iş veya çoğunluğu ilk o k u l mezunu olan kişilerden çok şey bek­
lemek o lu r. Eski so ru n la rın te kra rın a , ceza h uku kun un ö ze rkliğ in i ön pla­
na çıkarm am ız gerekçe olm az inşallah. Tabi bu b ir ta h m in d ir. Fakat ça­
ğın gidişine de ayak u ydu rm alıyız. Çeki bizden b ir kaç asır önce k u lla n ­
maya başlayan ülkeler, ku surlu - kusursuz çek a y rım ın ı a rtık terketm eye
b a şla m ışla rd ır. Bu gelişim gözönüne a lın m a lıd ır.
Ne var k i,3167 sayılı Kanunun da g ö re b ild iğ im iz kadar ik i konuda
e ksikliği b u lu n m a k ta d ır :
1.
Bankalar çek karnelerine yazm aları gereken ik i şartı yerine ge­
tirm e d ikle rin d e n
çekteki meblağdan, doğrudan doğruya sorum lu o la b il­
m e lid irle r. G etirilen cezaî hüküm ye terli d e ğ ild ir. 2. maddedeki sorum ­
lu lu k da genel o lup, ispatı zaman a lıc ıd ır.
2.
K usurlu çek tanzim edenler için ayrı b ir y a p tırım g e tirilm e lid ir.
Ve bunun cezası, çeki Kanuna uygun o la ra k tanzim edenden daha ağır
o lm a lıd ır. Çeki tanzim etme keşideciye a it olduğuna göre, k a rş ılık s ız çıken kusurlu çekinden ö tü rü , o sorum lu o lm a lıd ır.
KISALTMALAR
Age
: Adı geçen eser
Agm : Adı geçen makale
: bent
b
: Bakınız
Bkz.
CD
: Ceza Dairesi
CGK : Ceza Genel Kurulu
Çev.
: Çeviren
HD
: Hukuk Dairesi
HUMK. : Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu
İİK
: İcra İflas Kanunu
İst.
: İstanbul
Md-md : Madde
: sayfa
sy
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCK ; Türk Ceza Kanunu
TTK : Türk Ticaret Kanunu
v.d.
: ve devamı
YD
: Yargıtay Dergisi
YKD : Yargıtay Kararları Dergisi
•
İ cra
v e if l a s h u k u k u
«KİR A SÜRESİNİN BİTMESİ NEDENİYLE»
YAPILAN İLÂM SIZ TAH LİYE TAKİPLERİNDE
İTİRAZIN TETKİK MERCİİNDE İNCELENMESİ
Talih UYAR ( * )
K ira cın ın , örn ek 56 «tahliye em rî»ne karşı yaptığı itira z ın ne şekilde
k a ld ırıla ra k
tahliye
ta k ib in in
devam ının
sağlanacağı
İİY .
mad. 275'de
düzenlenm iştir.
• I —
K ira cın ın
son; 2 7 4 /1 ),
s ü r e s i n d e
i c r a
d a i r e s i n e
(Y edi gün içinde) ( İİY . mad. 2 7 2 /
yaptığı itira z ile duran «tahliye
ta kibi»n e devam edilebilm esi için, kira laya nın « itira z ın k a ld ırılm a s ı» iste­
mi ile T e tk ik M erciine başvurm ası gerekir.
K iralayanın bu konuda T e tk ik M e rcii'n e başvurabilm esi için yasada
-İİY .
miş
mad. 2 6 9 /b 'd e n
olduğundan
fa rk lı
(1 ),
o la ra k - herhangi b ir süre de öngörülm e­
kiralayan,
k ira c ın ın
itira z ın ın
kendisine
b ild ir il­
mesinden a ltı ay geçtikten sonra da, T e tk ik M erciinden « itira z ın k a ld ı­
r ılm a s ın ı iste yeb ilir.
G örüldüğü g ib i; kira c ın ın «örnek : 56 tahliye em ri»ne «süresinde»
itirazda
M erciine
bulunm asından
başvurm ası
sonra,
ta k ib in
gerekm ektedir.
devamı
Kiralayan
için
kira laya nın
yerine,
tahliye
T e tk ik
em rine
itira z eden kira cı, ayrıca T e tk ik M erciine _ « ta kib in d u rd u ru lm a s ı» ( 2 ) ,
(*) Manisa Barosu Avukatlarından - Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim
Görevlisi.
(*) Madde 275 — «İtiraz vukuunda kiralayan tetkik merciinden itirazın
kaldırılmasını isteyebilir.
Tahliye talebi noterlikçe re'sen tanzim veya tarih ve imzası tasdik edil­
miş yahut ikrar olunmuş bir mukaveleye m üstenit olup da kiracı kiramn
yenilendiğine veya uzatıldığına dair aynı kuvvet ve mahiyette bir vesika gös­
teremezse itiraz kaldırılır.
Aksi takdirde itirazın kaldırılması talebi reddolunur.
İtirazın kaldırılması üzerine tahliye ve teslim icra edildikten veya kal­
dırm a talebi reddolunduktan sonra kiracının veya kiralayanm umumî hüküm­
lere göre mahkemeye m üracaat hakları saklıdır.
Mahkemede açılan davada, icra takibi sırasında inkâr olunan imzanın
kendisine ait olduğu anlaşılan kiracı veya kiralayan 500 lirdan 25.000 liraya
kadar para cezasına mahkûm edilir.»
(1) Bknz : 12.HD. 8.10.1984 T. 10634/10115; 27.4.1978 T. 3895/3882
(2) Bknz : 12.HD. 12. 2.1985 T. 11649/1150
«KİRA SÜRESİNİN BİTMESİ NEDENİYLE» YAPILAN İLAMSIZ TAHLİYE
TAKİPLERİNDE İTİRAZIN TETKİK MERCİİNDE İNCELENMESİ
264
« ta k ib in
ip ta li»
( 3 ) , « itira z ın
kabulü»
(4 )
is te m iy le - başvurursa, bu
başvuru gereksiz ve yasal dayanaktan yoksun olduğundan reddedilm eli ve
harç ve yargılam a g id erleri başvuruda
bulunan
kiracıya y ü k le n m e lid ir.
Eğer kiracı «süresi içinde» itirazda b ulunm adığı için, ta kip kesinleştiği
halde,
için
kiralayan
gereksiz yere T e tk ik
M erciine
« itira z ın
k a ld ırılm a s ı»
başvurmuşsa, bu gereksiz başvurunun da reddedilm esi ve harç ve
yargılam a g id e rle rin in kiralayana yüklenm esi g erekir ( 5 ) . K ira cın ın -s ü ­
resinde- yaptığı itira z ile duran ta kip , ancak T e tk ik M e rciin in o lu m lu ka­
ra rı
ile
yürütülebileceğinden,
icra
m em urunun
kendiliğinden
vereceği
« ta k ib in devamı» ka ra rı da geçerli olm az ( 6 ) .
II —
T e tk ik
M erciin de ki
« itira z ın
ka ld ırılm a s ı»
duruşm asında, k i­
ralayanın, «kiracısı ile arasındaki» k ira sözleşmesi -6 5 7 0 sayılı Yasanın
kapsamına
giren
taşınm azlarda
(7 );
tahliye
ta a h h ü d ü -
a)
N oterlikçe düzenlenm iş, veya;
b)
Tarih ve imzası note rlikçe onaylanm ış, yahut;
c)
Tarih
ve imzası
kiracı
tarafından
kabul
( ik r a r )
bulunduğunu;
edilm iş
(8 ),
b ir yazılı belge ile kanıtlam ası gerekir.
«Tarih ve imzası k ira cı ta ra fınd a n kabul ( ik r a r ) edilm iş»
s ö z l e ş m e s i'nden
(t ahl i ye
k i r a
t a a h h ü d ü'n de n) m aksat, « k i­
racı tarafından itira z sırasında ( İİY . mad. 274) açıkça 'ta rih ve imzası
itira z konusu edilm em iş' olan» kira sözleşmesi (ta h liy e ta a h h ü d ü )d ü r ( 9 ) .
İİY . mad. 63 gereğince, kiracı « itira z sebepleri ile bağlı» olduğundan (1 0 ),
itira z ı sırasında « kira sözleşmesini» (ve «tahliye taahhüdü»nü)
ça
i n k â r
e t m e m i ş
o l a n
a ç ı k ­
kira cı, bu kira sözleşmesini - ve
tahliye taahhüdünü - kabul ( ik r a r ) etm iş sa yılır.
III — Eğer « kira sözleşmesi» (ve «tahliye taahhüdü») note rlikçe
düzenlenm em iş ya da ta rih ve imzası onaylanm am ış ise, k ira c ın ın itira ­
zında « kira sözleşmesi» (ve «tahliye taahhüdü») a ltın d a k i im zayı veya
ta rih i
i n k â r
e t m i ş
o l m a s ı
hal i nde,
kiralayan T e tk ik
(3) Bknz : 12.HD. 12. 3.1985 T. 12387/2281; 31.1.1984 T. 11383/884; 23.5.1983
T. 2937/4033; 23.5.1983 T. 2963/4048
(4) Bknz : 12.HD. 4.11.1982 T. 7882/8017
(5) Bknz : 12.HD. 13. 3.1985 T. 355/2332
(6) Bnkz : 12.HD. 20. 2.1984 T. 12121/1704
(7) Bknz : UYAR, T. tcra Hukukunda Tahliye, sh : 313; 317 vd.
(8) Bknz : 12.HD. 26.3.1984 T. 671/3542
.(9) Bknz : 12.HD. 26.3.1984 T. 671/3542
(10) Bknz : 12.HD. 31.3.1986 T. 9805/3554; 19.6.1979 T. 5477/5617; 10.11.1977
T. 9454
265
TALİH UYAR
M erciinden « itira z ın ka ld ırılm a s ı» n ı isteyemez. Çünkü, bu takiplerd e, T et­
k ik M erciine âdi şekilde düzenlenen 'k ira sözleşmesi' veya 'ta h liy e taah­
hüdü a ltın d a k i
t a r i h
(1 1 )
ve
i m z a
(1 2 ) üzerinde b ilirk iş i
incelemesi ya p tırm a yetkisi ta n ın m a m ış tır. Bu gibi d u ru m la rd a , kira laya ­
nın, Sulh H u ku k Mahkemesine başvurup - taahhüt nedeniyle - «tahliye da­
vası» açması g erekir. Bu davada, kiralayan, kira c ın ın imzasını haksız ola­
rak in k â r e ttiğ in i kanıtlarsa, kira cı 500 liradan 25.000 liraya kadar para
cezsına m ahkûm e d ilir. Y a rgıta y 6 . H u ku k Dairesi, « k ira c ın ın itira zı üze­
rine
ö n c e
T e tk ik M erciine - 'itira z ın k a ld ırılm a s ı' için başvuruda bu­
lunan kira laya nın , T e tk ik M erciince iste m inin reddedilm esinden
Sulh
H u ku k
Mahkemesine
başvurup,
«tahliye
davası»
sonr a
açamayacağını,
kiralayanın iki yoldan b irisin e başvurm a seçeneğine itira z üzerine sahip
olduğunu» ile ri sü rm ü ştü r (1 3 ) ( 1 4 ).
IV —
Kiralayan « kira sözleşmesi»ni (ya da «tahliye taahhüdü»nü)
T e tk ik M erciinde
« kira
-y u k a rıd a b e lirtile n ş e kild e -
sözleşmesinin
yenilen diğ in i»
veya
« kira
ka nıtlayın ca, k ira c ın ın
süresinin
u z a tıld ığ ın ı»
yine ayni n ite lik te k i belgelerle isbat etmesi g e rekir (1 5 ).
V —
s ı»
T e tk ik M e rc iin in , kira laya nın
«itirazın
kal dı rı l ma-
istem i üzerine;
a)
Ö n c e l i k l e ;
tahliyesi söz konüsu olan k ira c ın ın «üstü
ö rtü lü » (m u s a k k a f) o lu p o lm a d ığ ın ı, «üstü ö rtü lü » ise «belediye h u d u t­
ları
içerisinde» bulun up b ulun m ad ığ ını
(1 6 )
daha doğrusu, te k n ik b ir
deyişle «6570 sayılı Yasanın kapsam ında (1 7 ) yer alan» b ir taşınm az n i­
teliğinde b ulun up b ulun m ad ığ ını (1 8 ).
b)
S o n r a ;
kiralanan 6570 sayılı Yasanın kapsamı dışında bu­
lunuyorsa, kira laya nın «yazılı b ir kira sözleşmesine veya «tahliye taahhüdü»ne, kiralanan 6570 sayılı Yasanın kapsamı içinde bulunuyorsa k ira la ­
(11)
(12)
(13)
(14)
(15)
(16)
(17)
(18)
Bknz : 12.HD. 30.4.1986 T. 11305/5109; 7.4.1986 T. 10274/3991; 10.2.1986
T. 7814/1407; 6.2.1986 T. 7679/1297; 1.2.1983 T. 10398/560
Bknz : Iç t. Bir. K. 4.12.1975 T. 11/26; 12.HD. 30.5.1985 T. 61/5439; 4.12.1984
T. 9470/12566; 4.6.1984 T. 4926/7082; 21.6.1983 T. 3362/5023, 9.11.1982
T. 7432/8160
Bknz : 6.HD. 13.4.1984 T. 4470/4749
Bu görüşün eleştirisi için bknz : Aşa. dipn. 22 civan
Bknz : 12.HD. 27.5.1985 T. 15499/5176 - 29.5.1984 T. 4768/6887; 5.10.1983
T. 5517/7121
Bknz : 12.HD. 18.4.1984 T. 2017/4776; 10.3.1983 T. 16/1690
Bknz : UYAR, T. İcra Hukukunda Tahliye, sh : 310 ve 317 vd.
Bknz : 12.HD. 13.6.1980 T. 4826/5149; 6.5.1980 T. 3037/4054; 11.12.1979
T. 8629/9445; 31.12.1973 T. 12075/11912; 27.11.1985 T. 3908/10140; 19.3.1984
T. 606/3114; 10.11.1983 T. 9837/8765; 11.3.1982 T. 1723/1895
kKİRA SÜRESİNİN BİTMESİ NEDENİYLE» YAPILAN İLÂMSIZ TAHLİYE
TAKİPLERİNDE İTİRAZIN TETKİK MERCİİNDE İNCELENMESİ
266
nan 6570 sayılı Yasanın içinde bulunuyorsa kira laya nın «tahliye taahhü­
d ü m e dayanıp dayanm adığını,
c)
Daha sonra; kiralayanın dayandığı « kira sözleşmesi» ve (veya)
«tahliye
taahhüdü»nün
'n o te rlikçe
düzenlenm iş' veya
'ta rih
ve
imzası
n ote rlikçe onaylanm ış' yahut 'ta rih ve imzası k ira cı tara fınd a n kabul ( ik ­
r a r) edilm iş b ir yazılı belge' n iteliğinde bulun up b u lu n m a d ığ ın ı,
d)
den»
N i h a y e t ;
(ta h liye n in
kira laya nın « kira süresinin sona erm e ta rih in ­
taahhüt e dildiği
ta rih te n )
itiba re n - İİY . mad. 272/1
gereğince - b ir ay içinde icra dairesine başvurarak ta k ip te bulunm uş o lu p
o lm ad ığın ı ( 1 9 ),
VI —
-y u k a rıd a
a r a ş t ı r m a s ı
ger eki r .
K iralayan, « kira sözleşmesi»ni (ya da «tahliye taahhüdü»nü)
b e lirtile n
n ite lik te k i belgelerle- k a n ıtla r ve
k i r a c ı
da
itira z ın ı - ayni n ite lik te k i belgelerle (2 0 ) - haklı gösteremezse, T e tk ik M er­
cii « k ira c ın ın
itira z ın ın
ka ld ırılm a sın a ve ta k ib in devamına» ka ra r ve­
r ir (2 1 ). T e tk ik M e rciin in , bu şekilde ka ra r verecek yerde, « kira sözleş­
mesinin feshine ve kira lan an ın tahliyesine» ka ra r vermesi hatalı o lu r ( 2 2 ).
Eğer,
kiracı
itira z ın ı
-a y n i
n ite lik te k i
b e lge ler-
ka nıtlarsa , o za­
man T e tk ik M ercii «kirala yan ın itira z ın k a ld ırılm a s ı iste m in in reddine»
(ve kira laya nın mahkemeye başvurm a h a kkın ın saklı tu tu lm a s ın a ) (2 3 )
ka ra r v e rir.
T e tk ik M erciin in vereceği gerek « itira zın k a ld ırılm a s ı ve ta k ib in de­
vam ı» gerekse « itira z ın ka ld ırılm a sı istem inin reddi» k a ra rı ta ra fla r için
-m a d d î h uku k b a k ım ın d a n -
k e s i n
h ü k ü m
(H U M Y . 237) teş­
k il etmez, sadece yü rü tü le n ta kip bakım ından k e sin lik taşır. Bu nedenfe,
itira z ın
itira z ın
k a ld ırılm a s ı üzerine (ta h liy e ve teslim y a p ıld ık ta n sonra) veya
k a ld ırılm a s ı
iste m inin
reddi
üzerine;
k i r a c ı n ı n
veya
k i r a l a y a n ı n
genel hüküm lere göre mahkemeye başvurm a hak­
ları s a k lıd ır ( İİY . mad. 2 7 5 /IV ) . Bu nedenle, yu k. d ip n . 13'de bahsi ge­
çen Y a rgıta y 6. H uku k D airesi'nin aksi d o ğ ru ltu d a k i görüşüne k a tıla m ı­
yo r, bu görüş hem İİY . mad. 2 7 5 /IV hükm üne hem de - yu k. d ip n. 23'de
değindiğim iz - 4.12.1957 gün ve 11/2 6 sayılı İçtihadı B irle ştirm e Kararına
a y k ırı b u lu yo ru z...
V II —
T e tk ik M e rciin in âdi « kira sözleşmesi» ve «tahliye taahhüdü»
ne dayanarak 'itira z ın
k a ld ırılm a s ın a ' ka ra r verebilm esi
için, k ira c ın ın
(19) Bknz : 12.HD. 15.11.1984 T. 8790/11800; 23.11.1982 T. 8008/8612; 1.11.1982
T. 8067/7881
(20)
Bknz :yuk. dipn. 15
(21)
Bknz :12.HD. 7.10.1980 T. 5827/7181; 22.10.1979
T. 6680/8118
(22)
Bknz :12.HD. 10.10.1980 T. 5827/7181; 22.10.1979 T. 6680/8118
(23)
Bknz :İçt. Bir. K. 4.12.1957 T. 11/26; 12.HD. 1.2.1983 T. 10398/560
267
TALİH UYAR
açıkça hem «im za»yı hem de « ta rih » i in k â r etm em iş olm ası g erekir. Eğer
k ira c ı, «im za»yı kabul edip « ta rih » i in k â r etmişse -örneğin «taahhüdün
ilk a k it sırasında v e rild iğ in i, ancak kiralayan ta ra fınd a n taahhüde, a kitten
sonraki ta rih in ya zıld ığ ın ı» ile ri sürmüşse - T e tk ik M e rciin in « itira z ın kal­
d ırılm a s ı istem inin
reddine» ka ra r verm esi g erekir. Yoksa, «imza in k â r
e d ilm e d iğ in d e n bahisle « itira z ın k a ld ırılm a s ın a ka ra r veremez ( 2 4 ).
Yüksek mahkem e, tahliye taahhüdü a ltında
i m z a'nın 'benzetile­
rek a tılm ış o ld u ğ u n u 7 veya - imza kendisine a it çıkarsa - 'k ira sözleşmesi
ile b irlik te a tılm ış olduğunu (bu nedenle geçerli o lm a d ığ ın ı' ile ri süren
-y a n i
kademeli o la ra k itirazda bulunan - k ira c ın ın bu itira z ın ın geçerli
olduğuna ve bu durum da « itira z ın k a ld ırılm a s ın a ka ra r verilem eyeceğini)
b e lirtm iş tir (2 5 ).
V III —
U y g u l a m a d a ,
k ira c ıla rın çok kez 'k ira la n a n ın ke n d i­
lerine teslim e d ilm e d iğ in i', 'k ira la y a n ın baskısı a ltında ve zo r durum da
kalarak tahliye taahhüdünde b u lu n d u k la rın ı» , 'ta h liy e taahhüdünün yer
aldığı kira sözleşmesinin ilk sözleşme o ld u ğ u n u ', 'kira la y a n ın önce noter­
den tahliye taahhüdü alıp, sonra kira sözleşmesi ya p tığ ın ı ve bu sözleşme­
ye önceki b ir ta rih a ttığ ın ı', 'ta h liye taahhüdünü boş o la ra k im zalayıp
v e rd ik le rin i, ta rih in kiralayan ta ra fınd a n a tıld ığ ın ı', 'ta h liy e taahhüdünün
kiralanana girm eden önce a lın d ığ ın ı', 'taahhütnam enin ip ta li için dava aç­
tık la r ın ı, bu davanın sonucunun beklenm esini', 'k o c a s ın ıf s ırf kendisini
güç durum da b ıra km a k ve kiralanandan ç ıka rılm a s ın ı sağlamak için, k i­
ralayana tahliye taahhüdünde b ulunm uş o lduğunu, kendisinin bu kocası­
nın verdiği taahhüde d aya nılarak kiralanandan çık a rıla m a y a c ığ ın ı'
r i
s ü r d ü k l e r i
i I e-
g ö rü lm e kte d ir. Yüksek M ahkem e, bu tü r uyuş­
m azlıklara ışık tu tm a k üzere;
— «Tetkik Merciinde tanık dinlenmek suretiyle kiralanmm teslim
tarihinin tesbit edilemeyeceğini» (26), «tahliye taahhütnamesinin, kiracı,
mn, kiralanan yere girmesinden önce mi, sonra mı düzenlendiği hususu­
nun Tetkik Merciinde çözümlenemeyeceğini, bu hususu çözümlemenin
yargılamayı gerektireceğini» (27)
— «Tahliye taahhüdünün baskı altmda verildiğini itirazının Tetkik
Merciinde incelenemeyeceğini» (28), «kiracının müzayaka içinde (güç du
rumda kalarak) tahliye taahhüdünde bulunduğuna dair itirazının Tetkik
Merciinde incelenemeyeceğini (29)»
(24) Bknz : 12.HD. 19.11.1984 T. 10920/1191
(25) Bknz : 12.HD. 5.10.1983 T. 5517/7121
(26) Bknz : 12.HD. 19.9.1985 T. 1488/7218
(27) Bknz : 12.HD. 17.9.1981 T. 4626/6764; 30.4.1980 T. 2557/3895
(28) Bknz : 12.HD. 13.4.1981 T. 2390/3693; 7.2.1977 T.722/1084
(29) Bknz : 12.HD. 14.1.1985 T. 10709/26
268
«KİRA SÜRESİNİN BİTMESİ NEDENİYLE» YAPILAN İLÂMSIZ TAHLİYE
TAKİPLERİNDE İTİRAZIN TETKİK MERCİİNDE İNCELENMESİ
— «Kiracının 'sözleşmedeki imzanın noterce onanmamış olduğunu
ve takip dayanağı sözleşmenin tek sözleşme olması nedeni ile bu sözleş­
medeki taahhüdün geçersiz olduğunu’ belirtip duruşm alara gelmemesi
halinde uyuşmazlğm Tetkik Merciinde çözümlenemeyeceğini» (30), «tah­
liye taahhüdünü içeren akdin ilk akit olmayıp ikinci akit olduğu husu­
sunun tanıkla isbat edilemeyeceğini» (31), «kiracının tarihsiz tahliye ta­
ahhüdünün 'ilk kira sözleşmesi yapıldığı sırada alındığını' bildirmesi
halinde, Tetkik Merciince 'itirazın kaldırılmasına' karar verilemeyece­
ğini» (32), «tahliye taahhüdünü içeren sözleşmenin ilk ya da ikinci
sözleşme olup olmadığının uyuşmazlık konusu olması halinde, Tetkik
Merciince 'görevsizlik k aran ' verilmesi gerekeceğini» (33),
— «Kiralayanın önce noterden tahliye taahhüdü alıp, daha sonra
kira sözleşmesi yaptığını ve bu sözleşmeye tahliye taahhüdünün alındı­
ğı tarihten daha önceki bir tarihi attığım» kiracının ileri sürmesi ha­
linde, ilk içtihatlarında yüksek mahkeme; uzun süre; «bu gibi durum ­
larda tahliye kararı verilemeyeceğini, uyuşmazlığın yargılama ile çö­
zümleneceğini» belirtmişken (34), çok yeni tarihli son içtihatlarında
-ayni doğultudaki bir Hukuk Genel Kurulu Kararında kabul edildiği
gibi (35) - «bu gibi durum larda Tetkik Merciince 'itirazın kaldırılma­
sına ve tahliyeye' karar verilmesi gerektiği» ileri sürülm üştür (36).
— «Kiracının 'tahliye taahhüdünü boş olarak imzalayıp verdiğini,
tarihin kiralayan tarafm dan atıldığını' bildirmesi üzerine, - 'imza' ikrar
edilip 'tarih' inkâr edilmiş olduğu için- Tetkik Merciince 'itirazın kal­
dırılmasına' karar verilemeyeceğini» (37).
— «Tahliye taahhüdündeki 'tarih' ve 'imza' inkâr edilmedikçe, tah­
liye taahhüdünün kiralanana girildikten sonra verildiğinin kabulü ge­
rekeceğini» (38) ve «tahliye taahhüdünün 'kiralanana girmeden önce
verildiği' hususunun Tetkik Merciine tanıkla kamtlanamayacağını» (39),
— «Tahliye taahhüdünün iptali için kiracı tarafm dan mahkemede
açılan davanın tek başma -mahkemece tedbir kararı verilm edikçetahliye takibinin etkilenemeyeceğini» (40) ve «açılan bu davanın Tet­
kik Merciinde bekletici mesele yapılmayacağını» (41).
(30) Bknz : MGK. 9.2.1979 T. 12-651/114
(31) Bknz : 12.HD. 14.2.1985 T. 11672/1277
(32)
Bknz : 12.HD. 23.12.1985 T. 6131/11487
(33)
Bknz : 12.HD. 27.11.1985 T. 4534/10144
(34)
Bknz : 12.HD. 18.11.1985 T. 4136/9736; 3.10.1985 T. 1804/7743; 14.1.1980
T. 1008/34; 20.5.1980 T. 3295/4402; 7.4.983 T. 1485/2702
(35) Bknz : HGK. 27.11.1981 T. 12-2339/768
(36)
Bknz : 12.HD. 27.2.1986T. 1837/2274;
26.2.1986 T. 8772/2160; 16.1.1986
T. 6737/281
(37) Bknz : 12.HD. 23.5.1985 T. 15299/5083; 19.1.1984 T. 10671/296; 30.6.1981
T. 4733/6246
(38)
Bknz : 12.HD. 20.12.1984 T. 993/13235
(39)
Bknz : 12.HD. 21. 3.1983 T. 956/2077
(40)
Bknz : 12.HD. 16. 6.1983 T. 5573/4912
/
(41) Bknz : 12.HD. 5. 2.1985 T. 14007/947
TALİH UYAR
269
— «Kocanın verdiği 'tahliye taahhüdüne dayanılarak yapılan takip
sonucunda -taahhüt tarihinden sonra- kocası hakkında boşanma da­
vası açmış olan karısının da kiralanandan çıkarılması gerektiğini» (42)
fakat «İİY. 276/son gereğince ancak 'birlikte yaşayan karı veya kocanın
'üçüncü kişi’ sayılmayacağını, birbirinden ayn yaşayan -h atta araların­
da boşanma davası devam eden- eşlerin 'üçüncü kişi' sayılmayacağını
ve kiralanandan çıkarılamayacağını» (43), b e l i r t m i ş t i r .
— ' Yüksek mahkeme, «tahliye ta kibind en
r a
tığı
önce
ya
da
s o n-
kiracısından kira parası alan kira la ya n ın , kiracısı hakkında başlat­
tahliye ta k ib in i s ü rd ü re b ilip sürdüremeyeceği
binde
b ulun up
bulunam ayacağı)
(ya da; tahliye ta k i­
konusunda uygulamada ortaya çıkan
uyuşm azlıklar hakkında :
«Kira süresi sona ermeden kiracısına ihtarnam e çekerek tahliye
isteğini bildiren kiralayanın - ittihaz kayıt bildirmeden - yeni kira dö­
nemine ait kira parasını almasının, tahliye takibini etkilemeyeceğini»
(44), «tahliye taahhüdünde belirtilen tarihten ve buna dayalı takipten
önce kiracısından ihtirazi kayıt ileri sürmeden kira parası alan kira­
layanın, kiracısı hakkında takipte bulunamayacağım (çünkü, kiranın
yenilenmiş, sayılacağım» (45), «tahliye taahhüdünde belirtilen tarihten
(ve tahliye takibinden) sonra «ihtirazi kayıt ileri sürmeden kiracısmdan
kira parası alan kiralayanın, tahliye taahhüdüne dayanan takibini sür­
dürebileceğini (çünkü, bu durum da kiranın yenilenmiş sayılmayaca­
ğını» (46) vurgulamıştır.
IX —
T e tk ik M e rciin in gerek « itira z ın k a ld ırılm a s ı» ve gerekse « iti­
razın k a ld ırılm a s ı iste m inin reddi»ne iliş k in ka ra rı üzerine, b irin c i d u ru m ­
da
göre
k i r a c ı ,
ikin ci durum da
k i r a l a y a n ,
genel hüküm lere
mahkemeye başvurarak dava a çab ilir. M ahkemede açılan davada,
tahliye ta kib i sırasında in kâ r olunan im zanın kendisine a it olduğu anla­
şılan - k ir a sözleşmesi (veya tahliye taahhüdü) a ltın d a k i imzayı in k â r et­
miş olan -
k i r a c ı
in k â r etm iş olan -
ya da - kira cın ın sunduğu belge a ltın d a k i imzayı
k i r a l a y a n ,
500 liradan 25.000 liraya kadar
para cezasına m ahkûm e d ilir.
X — T e tk ik M e rciin in verdiği
t e m y i z
3 6 3 /3 ). Ancak, bu tem yiz ta kib i durdu rm a z.
e d ile b ilir ( İİY . mad.
Burada karşım ıza şöyle b ir sorun ç ık m a k ta d ır : T e tk ik M ercii tara­
fından « tahliye em rine yö ne lik itira z ın ın ka ld ırılm a sın a ve kiralanandan
tahliyesine» ka ra r verilen k ira cı, acaba İİY . mad. 36'ya göre -4.12.1957
(42) Bknz
:
12.HD.6.6.1985
T.432/5631
(43) Bknz
:
12.HD.21.5.1984 T.3790/6360
(44) Bknz : 12.HD. 1.10.1981 T. 5475/7201
(45) Bknz
:
12.HD.25.4.1983 T.3241/3208
(46) Bknz
:
12.HD.2.4.1985
T.1722/3029
«KİRA SÜRESİNİN BİTMESİ NEDENİYLE» YAPILAN İLÂMSIZ TAHLİYE
TAKİPLERİNDE İTİRAZIN TETKİK MERCİİNDE İNCELENMESİ
270
T. ve 10/25 İçithadı B irle ştirm e Kararından y a ra rla n a ra k , «üç a y lık k ira
bedeli tu ta rın ı tem inat o la ra k y a tırıp » icra dairesinden
alıp, Y argıtay'dan
k a r a r ı
icranın
geri
öncel
bırakılması
(süre)
(te h iri ic ra )
iste ye b ilir m i? Anımsanacağı g ib i; « K ira bedelini ödememesi
nedeniyle - İİY . mad. 269 vd. g ö re - tahliyesine T e tk ik M ercii ta ra fınd a n
k a ra r verilen» kira cı bu olanağa sahipti ( 4 7 ). Bu olanak, borçlu - kiracıya
açıkça İİY . mad. 2 6 9 c /!H 'd e ta n ın m ış tı... «Y azılı sözleşme ile kiralanan
taşınm azların k ira süresinin bitm esi nedeniyle - İİY . m ad. 272 vd. g ö re tahliyesine T e tk ik M ercii ta rafm dan ka ra r verilen» k ira cıla ra ise böyle
b ir olanak yasada açıkça ö n g ö rü lm e m iştir. Yani İİY . mad. 272 - 275'de;
İİY . mad. 36'ya - İİY . mad. 2 6 9 c /lir d e olduğu gibi _ yollam ada b u lu n u l­
m a m ıştır. Kanım ızca, T e tk ik M e rciin in vereceği tahliye ka ra rı - genel mah­
kem elerin v e rd ik le ri tahliye ka ra rla rın d a olduğu gibi
- hangi nedene da­
yanırsa
a y lık kira
dayansın, kiracıya
tem inat
karşılığ ınd a -ü ç
tu ta rın ı
y a tıra ra k - Y argıtay'dan «icran ın d u rd u ru lm a sı ka ra rı» getirm e hakkı - iç ti­
hat yolu ile - ta n ın m a lıd ır (4 8 ). Ancak, b ir kararından yüksek mahkeme­
nin aksi görüşte olduğu a n la şılıyo r (4 9 ).
XI —
i a d e s i
Yasada açık b ir yollam a olm am asına rağmen,
i c r a n ı n
hakkında İİY . mad. 40 hükm ünün (5 0 ) burada da örnekseme
yoluyla (kıya sen ) uygulanması gerekir.
I
(47)
(48)
(49)
(50)
Bknz : UYAR, T. Tahliye, sh : 198
Bknz : UYAR, T. îcra Hukukunda İlâmlı Takipler, sh : 234 vd.
Bknz : 12.HD. 13.4.1982 T. 3100/3099
Ayrıntılı bilgi için bknz : UYAR, T. Takip Konusu İlâmın Yargıtayca Bo­
zulması - îcranm İadesi) (ABD. 1981/1, sh : 33 vd.) - UYAR, T.a.g.e.,
sh : 261 vd.
•
ÖZEL HUKUK
3402 SAYIL! KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLG İLİ DÜŞÜNCELER
A. N usret OZANALP ( * )
• ANLATIM DÜZENİ : Giriş. I — Hak düşürücü sürenin hukuksal
niteliği. A — Genel olarak. B — Kadastro Kanunu yönünden hak düşü­
rücü sürenin niteliği. II — Hak düşürücü süreyi kesen dava. III — Hak
düşücü sürenin başlangıcı. IV — Hak düşürücü süreye bağlı olan ve bağlı
olmayan davalar. A — Hak düşürücü süreye bağlı olan davalar, a — Tu­
tanak ve tutanağın kesinleşmiş olması, b — İtiraz ve dava sebebi. B — Hak
düşürücü süreye bağlı olmayan davalar. V — Hak düşürücü süreyle ilgili
ek süre. VI — hak düşürücü sürenin hesaplanması.
GİRİŞ
M ü lk iy e t
hakkına dayanılarak açılacak davalar, genellikle dava za­
man aşım ına ve hak düşürücü sürelere bağlı tu tu lm a m ış la rd ır. Kuşkusuz,
bu
k u ra l, m ü lkiye t h a kkın ın
yapısından
ka yna kla nm a ktad ır. Hal böyle
olm akla beraber, bazı yasalarım ızda, bu kurala ters düşen h üküm lere yer
y ü rü rlü k te n k a ld ırıla n 766 sayıIr Tapulama Kanunu'yla aynı gün yü rü rlü ğ e
y ü rü rlü k te n k a ld ırıla n 766 sayılı Tapulama Kanunuyla aynı gün yü rü rlü ğe
giren 3402 sayılı Kadastro K anunu'nun g e tird iğ i h ü k ü m le rd ir.
Bu yazım ızda, 3402 sayılı Kadastro K anunu'nun 12. maddesinde dü­
zenlenmiş bulunan «hak düşürücü süre» ile ilg ili düşüncelerim i açıklamaya
çalışacağım.
I —
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
A —
Genel O larak
B ilin d iğ i gib i, h u ku k sistem im izin temel ilkelerine göre, hak arama
yolunu
kısıtlayan süreler, ik i ayrı tü rd e o lu ş tu ru lm u ş tu r. B unlar «dava
zam anaşım ı» süresi ve «hak düşürücü» sü re le rd ir. Her ik i k u ru m ara­
sında önem li
ayrım
( fa r k )
b u lu n m a k ta d ır. Hak düşürücü süre, hakkı
ortadan k a ld ırıc ı, yok edici b ir işleve sa h ip tir. Süre geçtikten sonra a rtık
hakkın varlığın da n söz edilemez. Oysa, zaman aşım ında hak v a rlığ ın ı sak­
lı tu ta r; sadece yasal yoldan hakkın yerine g e tirilm e sin i isteme y e tk is in i,
yani dava h akkını ortadan k a ld ırır. Borçlu yönünden
y ü kü m lü lü ğ ü söz konusu o lu r.
(*) Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı.
e k s i k
b o r ç
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
272
Hak düşürücü süre g e çirild ikte n sonra, ortada dayanılacak b ir hak
kalm am ış olduğundan, açılacak davada, davacıda «dava n ite lik » yani sıfa t
kalm am ış olacağı için, dfava redde m ahkûm o lu r. Bu itib a rla da hak düşü­
rücü süre, hâkim tarafından re'sen göz önüne a lın ır. Yani hak düşürücü
süre,
i t i r a z
n ite liğ i taşır.
Zam anaşım ıysa, davada def'i o la ra k ile ri sürülm edikçe hâkim ta ra fın ­
dan re'sen gözetilemez.
B —
Kadastro Kanunu yönünden Hak Düşürücü Sürenin N ite liğ i
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinde düzenlenm iş b u lu ­
nan hükm e göre, kadastro tu ta n a k la rın ın kesinleşmesi gününden itibaren
on yıl çe ktikten sonra kadastrodan önceki hukuksal sebeplere dayanılarak
dava açılamaz ve itira z edilemez.
Burada söz konusu olan sürenin, hak düşürücü süre olduğunda kuş­
ku etm em ek gerekir. G ö rü lü yo r ki kanun koyucu, madde m etninde, hak­
kın tü rü yönünden b ir ayrım yapm aksızın,
h u k u k î
s e b e p
b i­
çim inde genel b ir ifade k u lla n m ış tır. O halde itira z ve dava konusu ya­
pılacak hakkın tü rü ne olursa olsun ve hangi yasadan kaynaklanırsa kay­
naklansın, hak düşürücü süreye bağlı tu tu lm u ş tu r. Eğer itira z ve davaya
konu edilen hak, tü rü ya da kaynaklandığı yasa hükm ü açısından daha
uzun zaman aşımı ya da hak düşürücü süreye bağlıysa, a rtık bu sürelere
itib a r edilm eksizin on y ıllık
hak düşürücü süreye göre uyuşm azlık çö­
züm lenecektir. Ancak konu, kendi yasasına göre daha kısa hak düşürücü
süreye bağlı tu tu lm u ş o lu p da o süre geçmişse, bu durum da a rtık Ka­
dastro Kanunu'nun g etirdiğ i on y ıllık süreden davacının yararlanm a im ­
kânı olamaz. Çünkü daha önce kendi yasasında yer alan hüküm açısından
süre geçmiş ve hak ortadan ka lkm ış o la c a k tır.
3402 sayılı Kanun'un 12. maddesinde düzenlenm iş bulunan hak dü­
şürücü sürenin, genellikle yasalarım ızda yer alan hak düşürücü sürelerden
önem li b îr fa rk ı da,
k a mu
d ü z e n i y l e
ilg ili b ir n ite lik taşım ış
o lm a sıd ır. Çünkü 12. maddeyle g etirile n hak düşürücü süreyle kanun ko­
yucu, tapu s ic ille rin in korunm ası amacını g ü tm ü ş tü r. Büyük paralar sarfedilerek yapılan
kadastroya dayanm ış bulunan
tapu s ic ille rin in , on y ıl
gibi uzun b ir süre geçtikten sonra yeni idd ialarla bozulm aması iste nilm iş­
t ir ( 1 ) . Doğal o la ra k, bu n iteliği gözönüne alınınca bu sürenin, kamu düze­
niyle ilg ili olduğunu kabul etm ek g erekir, von T u h r, b ir özel h uku k k u ra lı­
nın kamu düzeniyle ilg ili olduğunun kabul edilebilm esi için «o kurala u yul­
masında ve o ku ra lın korunm asında kam unun büyük ya ra rı b u lu n m a lıd ır»
biçim inde açık ve kanımca m ükem m el b ir ölçü g e tirm iş tir ( 2 ) . Görüşüm e
(1) Bakınız, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Hükümet gerekçesi.
(2) Bakınız, von Tuhr, Borçlar Hukuku, Tercüme Cevat Edege, Cilt; |, Sh. 258
273
A. NUSRET OZANALP
göre, Kadastro Kanunu'nda yer alan hak düşürücü süre, bu ta n ım ın çar­
pıcı b ir örneğini teşkil e tm iş tir.
Düşünceme göre, kanun koyucunun s icille rin korunm ası biçim in d e ge­
tird iğ i
gerekçe, hak arama yolunun
kısıtlanm ası için yeterli b ir neden
o la ra k kabul edilemez. Çünkü hak düşürücü süre geçtikten sonra da s ic il­
ler, k ü lli ya da cüz'i in tik a lle r yüzünden çeşitli d eğ işiklikle re uğrayacak­
tır .
Kadastrodan
önceki
nedenlere dayanan
d e ğ iş ik lik de gene sicille r
üzerinden ya p ıla ca ktır. Her ikisi arasında sicil üzerindeki işlev yönünden
b ir fa rk b u lu n m a m a kta d ır. Kadastrodan önceki sebeple sicil bozuluyorsa,
sonraki sebeple de bozuluyor d e m e ktir. Hal böyle olm akla beraber, geti­
rilen hak düşürücü süreyle hak arama yolu k ıs ıtla n m ış tır. B ilin d iğ i gibi,
Kadastro Kanunun'nun 12. maddesi h ükm ünün paraleli olan hüküm , kal­
d ırıla n 766 sayılı Tapulama K anunu'nun 3 1 /2 . fıkra sın d a yer a lm aktaydı.
Uzun y ılla r boyunca bu hükm ün uygulam asıyla, pek çok haksızlıklara ne­
den o lu n m u ştu r. M ahkem elere in tik a l eden uyuşm azlık ve Y argıtay'a gelen
işler göste rm e kted ir ki, özellikle kırsal kesimde yaşayan v a tan da şlarım ı­
zın çoğu, tapu idaresine başvurup taşınm azlarının sicil d u rum un u öğren­
meye tevessül etm ezler. K ü ltü r seviyesinden kaynaklanan b ilg is iz lik ya da
ihm âl, günün b irin d e , y ılla rd a n beri sahibi olduğu taşınm azının elinden
gitm esine sebep o lu r. Ö rneğin, vatandaş b ir tapu işlem i için tapu idare­
sine başvurduğu zaman, on yıl önce kesinleşen kadastro tesbiti nedeniyle
taşınm azının hazine adına tesçil edilm iş olduğunu ö ğren ir. Yapacak b ir
şey y o k tu r. Hak düşürücü süre işle m iştir.
Kanımca hak düşürücü sürenin tu ta rsız b ir gerekçeyle tapulam a ve
kadastro kanunlarında yer alması ülke gerçeklerine ters d üşm üştür.
II —
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYİ KESEN DAVA
3402 sayılı
Kanunun
12. maddesinde, on yıl geçtikten sonra tu ta ­
naklarda b e lirtile n haklara « itira z olunamayacağı ve dava açılamayacağı»
b e lirtilm iş tir. G örüldüğü üzere madde m etninde, on y ıl içinde açıldığı ta k­
dirde hak düşürücü süreyi kesen, daha doğrusu hakkın süresinde k u lla n ıl­
dığı sonucunu doğuran davanın « tü rü » yönünden b ir a ç ık lık b ulun m am ak­
ta d ır. Kuşkusuz, uygulam alarda bu bakım dan duraksam alar ve de uyuş­
m a z lık la r meydana gelmiektedir. Hiç şüphe yok ki, tutanağın ve ona daya­
nan s icilin doğru o lm ad ığı, ancak b ir davayla ısb a tla n a b ilir.
Acaba maddede söz konusu olan dava, m utlaka s icilin davacı adına
düzeltilm esi isteğini kapsayan dava m ıd ır? Yoksa kadastrodan önceki b ir
hakka dayanılarak açılm ış bulunan örneğin, m üdahalenin önlenmesi dava­
sı da, hakkın zamanında k u lla n ıld ığ ı sonucunu d o ğ u ru r mu? Kanun koyu­
cu madde m etninde, davayla b irlik te «itiraz»dan söz e tm iş tir. İtiraz, ge­
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
274
nel b ir deyim o la ra k «hakka karşı durm a» anlam ını taşıdığına göre bu n i­
te lik te k i davaların da hak düşürücü süreyi keseceğini kabul etm ek zo ru n ­
lud ur. Ö rnek o la ra k ele a ld ığım ız «m üdahalenin önlenm esi davası»na ge­
lince : B ilind iği üzere bu tü r eda davaları bünyesinde hakkın te sbitin i de
içerm ekte dir. Davacı ilk önce hakkın kendine ait olduğunu isbat edecek­
t ir ki, m üdahalenin önlenmesi davasında başarıya ulaşabilsin. Böyle b ir
dava elbette kadastro tutanağının davalıya tanıdığı hakka karşı durm a ni­
te liğ ini taşır. O halde, bu tü r davaları da, 12. madde hükm ünde söz konusu
oian davalar türünden kabul edilm ek gerekir.
İM _
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI
Kadastro K anunu'nun 12. maddesinde, hak düşürücü süreye başlangıç
larak
t u t a n a k l a r ı n
k e s i n l e ş m e
günü
kabul edilm iş-
m iş tir. Ayrıca, maddenin 2. fık ra s ı hükm ünün b irlik te değerlendirilm esin­
den çıkan anlam itib a riy le de, eğer dava açılm ışsa, hükm ün kesinleşmiş
olduğu gün, hak düşürücü sürenin başlangıcı o la c a k tır.
B ilin d iğ i
üzere, k a ld ırıla n
766 sayılı Tapulama
Kanunu'nun
3 1 /2 .
maddesinde, kütüğe tescil günü, hak düşürücü sürenin başlangıcı o larak
kabul e d ilm iş ti. Ne var ki, aynı Kanunun 27 ve 30. m addeleri h ü kü m le ri,
tescil günü ola ra k tutanağın kesinleşme gününün yazılm asını öngördüğü
için, 24.10.1983 günü çıka rıla n 8 /3
sayılı Y a rgıta y İçtihadı B irleştirm e
k a ra rı, tapulam anın kesinleşme gününün, hak düşürücü süreye başlangıç
olacağını b e lirtm iş o ldu.
G ö rü lü yo r k i, Kadastro Kanunu'nun 12. maddesi hükm üyle, sözünü
e ttiğ im iz içtihadı b irle ş tirm e ka ra rın d a ki görüş, yasal durum a g e tirilm iş ­
tir .
Hal böyle olm akla beraber, hak düşürücü süreye başlangıç o larak
tu ta n a kla rın kesinleşme gününün kabul e dilm iş olm ası, acaba isabetli m i­
d ir? Bu yoldaki hüküm , ülkem iz gerçekleriyle bağdaşır m ı? Yasa hükm ü
yü rü rlü ğ e g irm iş olup elbette uygulanacaktır. Ama sorun, huku k p o lftikası açısından ta rtışılm aya değer b ir n ite lik ta şım a kta d ır. T artışılm a sı da
ilerisi bakım ından y a ra rlı o la c a k tır.
Hemen b elitm e k g erekir ki, h uku k devletinde hak arama y o lla rın ın
kısıtlanm am ası, vatandaşın devlete güveninin te m in a tıd ır. Eğer kamu ya­
rarı gibi düşüncelerle b ir kim senin hak arama yolu, örneğin belli b ir sü­
reyle kısıtla n m ış ise, o kim seyi, h akkını arama yoluna iten ta sa rru fu , en
em in biçim de öğrenm esini, o süreden zamanında ya ra rla na bilm e k ola­
nağını sağlamak da devletin g ö revid ir.
Duraksamadan kabul etm ek g erekir k i, Kadastro Kanunu'nun g etirm iş
olduğu ilân sistem i, hak sahibi olduğunu ile ri süren k iş ile rin , haklarıyla
275
A, NUSRET OZANALP
ilg ili işlem leri içeren «tutan akla rd an » bilgi edinm elerine im kân verm ek­
ten u zaktır. Ç ünkü, kabul edilen ilân b iç im i, m ahalli kalacak ve ancak o
yerde yaşayanlara
d u y u r u c u
b ir n ite lik ta şıyaca ktır. Oysa, ilg ili­
lerin m utlaka o yerde o tu raca klarına d a ir b ir kural düşünülemez. Ü lkenin
başka yerlerinde yerleşm iş hak sa hiple rin in , m ahallinde yapılan ilândan
haberdar o lm ala rı m üm kün olamaz.
O halde haksızlıklara
neden olunm am ası için, ya ülke çapında ve
o b je k tif ölçülere göre emin n ite lik taşıyan b ir ilân sistem inin benimsen­
mesi, hatta tutanakla ilg ili olduğu b e lirli o lu p adresleri bilinen kişilere
tebligat yolunun açılm ası ya da hak düşürücü sürenin, tutanağın tapu kü ­
tüğüne tesçil edildiği günden itiba re n başlatılm ası kanımca en doğru yol
o la c a k tır.
B ilin d iğ i gibi, taşınm azların geom etrik ve hukuksal d u ru m la rın ı gös­
teren tapu sic ille ri «alen idir». Medeni Kanun'un 928. maddesi hükm ü ge­
reğince, «kim se tapu sicilin de k a y ıtlı olan b ir d u rum un kendisince bilinm e*
diği yolunda b ir iddia ile ri süremez». Medeni Kanun'un bu temel hükm ü
göz önünde tu tu la ra k , hak düşürücü sürenin kütüğe
t e s c i l
günün­
den başlatılm ası, kanım ca en uygun ve güvenli hal çaresidir. B ilin d iğ i
üzere, ilân b ir kez y a p ılır ve belli süresi geçince ortadan ka lka r. Tapu
sicilin de ki ka yıt ise, va rlığ ın ı süre kli o la ra k muhafaza eder.
Her ne kadar, 12. maddede, tu ta n a kla rın ve mahkeme h ü k ü m le rin in
kesinleşme ta rih i tescil ta rih i o la ra k gösterilm ek suretiyle en geç üç ay
içinde tapu kü tü k le rin e kaydedileceği b e lirtilm işse de, çok zaman, yanılgı
ya da b ilg is iz lik gibi nedenler yüzünden, tu ta n a kla rın kesinleşme ta rih ­
le rin in
tescil ta rih i o la ra k tapu
kütüğüne yazılm ası gerekirken, kaydın
kütüğe g e çirild iğ i günün yazıld ığ ı, 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun uygu­
lam alarında
çok
kez g ö rü lm ü ştü r. Diğer yandan, maddede söz konusu
olan üç a ylık süreye, tü rlü nedenler riayet edilm e olanağı elde edilm em iş
o la b ilir. Sonuç o la ra k d iy e b iliriz ki, Kadastro Kanunu'nun hak düşürücü
süreye başlangıç o la ra k kabul e ttiğ i şekil sa kın ca lıd ır.
Burada şu yöne de değinmeden geçemeyeceğim. Konu, Kadastro Ka­
n unu'nun 11. m addesinin son fıkra sın d a g etirile n h ü k ü m d ü r. Bu fıkra d a
aynen «bu kanun gereğince yapılan ilâ n la r, ilg ili gerçek kişilere, kamu
ve özel h uku k tüzel kişile rin e şahsen tebliğ edilm iş sa yılır» denilm ekte­
d ir. G örüldüğü üzere m etinde ifade düşüklüğü varsa da, anlam a ç ık tır. Ka­
nımca T ü rk mevzu H uku ku'nd a bu maddede yer alan hükm ün benzerini
b ulm ak çok g üçtü r. Sizin h akkınızı elinizden alan b ir ta s a rru f m ahallinde
ilân edilecek ve size şahsen tebliğ edilm iş sayılacak. Bu hükm ün ne amaç­
la g e tirild iğ in i anlam ak ola na ksızdır. Temel h u ku k k u ra lla rın a , ülke ger­
çeklerine ve de hak ve adalete uygun olm ayan bu h ükm ün, kısa zamanda
d e ğ iştirilm e sin i ü m it ederiz.
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
276
IV —
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYE BAĞLI OLAN VE BAĞLI OLMAYAN
DAVALAR
Kanunun
12. maddesi hükm ünden açıkça anlaşılacağı üzere, genel
b ir deyim le, tu ta n a kla rı kesinleşen kadastro tesbiti ya da s ın ırla n d ırm a ­
larına karşı, kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak açılacak tüm da­
valar, hak düşürücü süreye bağlı tu tu lm u ş tu r. G ö rü lü yo r ki, burada üç ko­
şul a yırıcı
rol o yna m a kta dır. Bunlar : Kadastro tutanağı, bu tutanağın
kesinleşmesi ve dava sebebinin kadastrodan önceki b ir sebep olm asından
ib a re ttir. Bu ko şulların varlığına göre b ir ayrım yaparak hak düşürücü
süreye bağlı olan ya da olm ayan davaların saptanması yerinde o lu r.
A —
Hak Düşürücü Süreye Bağlı Olan Davalar
Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin açık m etni, tutanağı düzenlen­
miş ve doğrudan doğruya ya da hüküm yoluyla kesinleşmiş s ın ırla n d ırm a
ve tesbitlere karşı, kadastrodan önceki hukuksal nedenlere dayanılarak
açılacak tüm davaların, hak düşürücü süreye bağlı olduğunu, açıkça ifade
e tm iş tir.
O halde 12. m addenin getirm iş olduğu hak düşürücü sürenin koşulla­
rın ı «Tutanak, tutanağın kesinleşmiş olm ası ve kadastrodan önceki hu­
kuksal sebep» o la ra k sıra la ya b iliriz.
a)
Tutanak ve Tutanağın Kesinleşmiş Olm ası
K a d a s t r o
t u t a n a ğ ı n ı n
düzenleme b iç im i, kapsamı,
hangi taşınm azlar hakkında düzenleneceği, Kadastro Kanunu'nun 7 ve 16.
m addeleriyle, Taşınmaz M a lla rın S ın ırla n d ırm a , Tesbit ve K ontrol
İşleri
H akkın da ki Y ö n e tm e k lik 'in 4 ve 6 ve onu izleyen m addelerinde gösteril­
m iş tir. Kadastro tutanağı, sadece hak düşürücü süre konusunda açıklam a­
m ızı ilg ile n d ird iğ i için, tu ta na k hakkında a yrın tıya g irm ek istem iyoruz.
Ancak şu yönü b e lirte lim ki, kadastro e kib in in düzenlediği tutanak it i­
raza uğramışsa, Kadastro Kanunu'nun 10. maddesine göre yeni b ir tu ta ­
nağın komisyonca düzenlenmesi g e re k lid ir. Hak düşürücü sürenin söz ko­
nusu olabilm esi için, ister e kib in düzenlediği, isterse itira z sebebiyle ko­
m isyonun düzenlediği tutanağın va rlığ ı gerekir.
Hak düşürücü sürenin işlemesi bakım ından tutanağın, gerçeğe uygun
o larak düzenlenm iş o lup olm am ası, sonucu etkilem ez. Ö rneğin tutanağı
düzenlenmesi gerekmeyen b ir yer hakkında tu ta na k düzenlenmişse, ke­
sinleşmiş olm ası şartıyla, bü tutanağın tesbit e ttiğ i hukuksal ve geomet­
r ik durum a karşı açılacak dava, hak düşürücü süreye bağlı o la ca ktır.
Kadastro tutanağının ne biçim de kesinleşeceği, Kadastro Kanunu'nun
11 ve 12. m addelerinde a ç ık la n m ış tır. Y u karıda sözünü e ttiğ im iz yönet­
277
A. NUSRET OZAN VLP
m eliğin 25. m addesiyle de tutanağın «kadastro m üdürü ta ra fınd a n, ilânı
ta kip eden gün itib a riy le onaylanarak kesinleştirileceği» b e lirtilm iş tir.
b)
İtira z ve Dava Sebebi
Kanun koyucu, 12. maddede söz konusu edilen itira z ve dava sebebi­
nin
n iteliği hakkında
b ir açıklam a ya p m a m ıştır. Bu bakım dan, uygula­
malarda bu konuda duraksam aların meydana gelmesi m ü m kü n d ü r.
Acaba ile ri sürülm esi gereken sebep, kadastro m ahkem esinin n ite lik
bakım ından görevi alanına giren b ir konu mu o lm a lıd ır? Ve de taşınmazla
ilg ili bulunan b ir kisisel hak davası da, hak düşürücü süreye bağlı tu tu ­
lacak m ıd ır?
Kanun koyucunun, 12. maddede düzenlediği hak düşürücü süreyle
güttüğü amaç, sic ille ri ko ru m a k ve kadastroyla oluşan s icilin bozulm asını
önlem ek olduğuna göre, o sicilin bozulm ası, değ iştirilm e si sonucunu doğu­
ran tüm davaların hak düşürücü süreye bağlı olduğunu kabul etm ek gere­
k ir. Burada hakkın n ite liğ i, ya da kadastroyla ilg ili o lup olm am ası önem
ta şım a m a kta dır. Dava, kadastro tutanağının
b u lu n m a lıd ır.
Burada
hemen açıklayalım
tesbit e ttiğ i hakka yönelik
ki, tutanak, hakkın
n ite liğ in i
ve kim e ait olduğunu ve kapsam ını b e lirtm e kle beraber; tutanağın be­
yanlar hanesinde de, taşınm az üzerinde m aliklerden başka b ir kimseye
ya da
paydaşlardan
b îrin e
a it
m uhtesat varsa, onu da b e lirtm e k zo-
run lu ğ u n d a d ır. Kanunun 19. maddesinde, bu konuda açık hüküm g e tiril­
m iş tir. O halde tutanağın beyanlar hanesinde gösterilen muhtesata karşı
açılacak davalar da, hak düşürücü süreye b a ğ lıd ır ( 3 ) .
Y u karıda , itira z ve davada dayanılan hakkın n ite liğ in in sonucu değiş­
tirm eyeceğini, hakkın n iteliği ne olursa olsun hak düşürücü süreye bağlı
olacağını vu rg u la m ış tık . Kanun koyucu bu kurala a y rık b ir d uru m düşün­
m e m iştir. Hal böyle olm akla beraber, uygulama alanında ö zellikle
m u
h a k k ı
k a-
iddiasıyla açılan davalar, duraksam alara yol a çm ıştır.
Acaba kamu m alı ya da kamu m a lla rın ın belli b ir tü rü , hakkında özel
m ü lkiye t konusu kabul edilerek kadastro tutanağı düzenlenm iş ve tu ta na k
kesinleştikten sonra on yıl da geçmişse, bu yer, örneğin m er'a ya da deniz
k ıy ıs ıd ır iddiasıyla hazine tarafından açılan dava, hak düşürücü süreye bağ­
lı tu tu la cak m ıd ır?
Hemen açıklayalım ki, ne k a ld ırıla n 766 sayılı Kanun'un 3 1 /2 . m ad­
desi, ne de Kadastro K anunu'nun 12. maddesi m etinlerinde, bu konuda ay­
rık b ir hale d e ğ in ilm e m iştir. D urum böyle olm akla beraber; Y a rgıta y Daire-
(3) Ayrıntılı bilgi için bakınız, A. Nusret Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi,
1976, Sh. 225.
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
278
leri, özellikle 1. H uku k Dairesi, kam unun özel m alları dışında kalan m al­
la rın ın özel m ü lkiye t h ü kü m le rine tabi olm adığı gerekçesiyle, kamu m alı
iddiasıyla
açılacak
davaların
hak düşürücü
süreye bağlı
olm ayacağını,
(766 sayılı Kanun açısından) k a ra rlılık kazanmış iç tih a tla rıy la kabul et­
miş ve uygulm alara bu doğ ru ltud a yön ve rm iş ti.
Peki, 3402 sayılı Kadastor Kanunu'nun 12. maddesi hükm ü açısından
da aynı içtihadı yü rü tm e k m üm kün olacak m d ıır?
Konuya
a ç ık lık g etireb ilm ek
için, 766 sayılı
Kanun'un
uygulaması
açısından Y a rg ıta y'ın , kamu m alı iddiasıyla açılacak davaları, hak düşü­
rücü
süreden
a y rık
tutm ası
yolundaki
içtihadı
h a kkınd aki e le ş tirile rin
kısaca gözden geçirilm esinde ya ra r um m aktayız :
(M adde m etninde, kamu m alı iddiasıyla açılacak davaların, hak düşü­
rücü süreye bağlı olm ayacağına d a ir b ir hüküm y o k tu r. Aksine, madde
m etninde «kadastrodan önceki h u k u k î sebep» deyim iyle her tü rlü h u k u k î
debep a n la tılm a k is te n ilm iş tir. M adem ki hak düşürücü süre, sicili korum a
amacıyla g e tirilm iş tir, kamu malı iddiasıyla da olsa, açılan dava o lu m lu
sonuçlandığı takdirde, sicil bozulacaktır. Anayasa karşısında, devlete ayrı
hüküm
uygulanması « e şitlik prensibi»ni bozacaktır. Ve nihayet Devlet,
vatandaşa tapu siciliyle b ir hak tanım ışsa, sonucuna k a tla n m a lıd ır). Kalbul etm ek gerekir ki, bu düşünceler haklı ve kolay kolay reddedilmesi
m üm kün olm ayan sağlam temele dayanm aktaydı.
3402 sayılı Kadastro Kanunu tasarısının düzenlenmesi sırasında, si­
yasi tercih, 12. maddede kabul edilen hak düşürücü süre yönünden, devletle
birey arasında b ir a yırım gözetmeden devlet m alıyla, birey m alını fa rk lı
rejim e tabi tutm a doğrultusunda g e rç e k le ş tirilm iş tir. Bu görüşüm üzün en
önem li k a n ıtı, hüküm et gerekçesi ve de Büyük M ille t M eclisi'nde 12. m ad­
deye eklenm iş olan son fık ra h ükm ü d ü r.
Kanunun hüküm et gerekçesinde, 12. maddeyle ilg ili paragrafta aynen
« ... k ü tü k ve kadastro işlem le rin in korunm asını sağlamak için,
ve
özel
mal
a y r ı m ı
y a p ı l m a d a n
k a m u
kadastro tu ta na k­
la rın ın kesinleştiği ta rih ten itiraben on yıl geçtikten sonra, kadastrodan
önceki h u k u k î sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı esası g e tirilm iş ­
tir» denilm ek suretiyle, kamu m a lla rın ın dahi hak düşürücü süreye bağlı
olduğu açıkça ifade e d ilm iş tir. Kanun koyucu da, hükü m e tin bu görüşünü
aynen benim sem iştir. N ite kim aynı düşüncenin ürünü o la ra k da, 12. mad­
deye son fık ra y ı e kle m iş tir. Son fık ra d a , henüz kesinleşmemiş olan ka­
dastro tutanağının her hangi b ir nedenle tapuya tescil edilm iş olm ası ha­
linde, fıkra d a yer alan diğer ko şullar da gerçekleşmiş o lm ak kaydıyla,
iddia
ve
taşınmazın
n i t e l i ğ i n e
b a k ı l m a k s ı z ı n
279
A. NUSRET OZANALP
ka yıt sahipleriyle o n la rın h a lefle rin in Medeni Kanun'un
m a t
t apuy a
i t i-
prensibinden yararlanm asına olanak ta n ın m ış tır.
G ö rü lü yo r ki kanun koyucu, Y a rg ıta y'ın iç tih a tla rıy la k a ra rlılık ka­
zanmış olan «kam u m alları özel m ü lkiye t h ükü m le rine tabi o lm a d ık la rı
için, bu tü r m allar hakkında Medeni Kanun'un 931 ve 638. madde hü­
k ü m le rin in
en
uygulanması
azından,
Kadastro
m üm kün d eğ ild ir»
K anunu'nun
ku ra lın a
uygulanması
iltifa t etm em iş ve
bakım ından
bu
k u ra lı
k a ld ırm ış tır.
O halde, kamu m alı h akkında, tapuya itim a t ilkesinin işlemesini ka­
bul etm ek suretiyle, kamu m alının özel m ü lkiy e t h ükü m le rine göre ik ti­
sabına im kân tanıyan kanun koyucunun, kamu m alı iddiasıyla, kadastro
tutanağına karşı açılacak davanın da hak düşürücü süreye tabi öldüğünü
haydi haydi kabul etm ek amacını taşıdığından kuşku etm em ek gerekir.
Gerçekte,
tü rü nü n
12. maddede,
kamu
m a lla rın ın
ya da o n la rın
belli b îr
hak düşürücü süreden a y rık tu tu ld u k la rı anlam ına gelecek b ir
işaret b u lu n m a m a kta d ır. Bu bakım dan, yorum yoluna da başvurmaya gerek y o k tu r. Ne var ki, duraksam alar, 766 sayılı Kanun dönem indeki iç ti­
hadın etkisinden ka yna kla nm a ktad ır.
H üküm et ve parlam ento ,siyasî te rc ih in i ku lla nm ak suretiyle soruna
çözüm getirm işse, yargı gücünün, kanun koyucu yerine geçmesi ve yorum
yoluyla
kanun koyucunun amacına ters düşen uygulam ayı benimsemesi
o lanaksızdır.
B ir an için
konunun yorum a e lverişli olduğunu kabul edelim . Bu
ta kdirde , yasanın yü rü rlü ğe
konulm asıyla
doğan fa rk lı görüşlerle yasa­
laşma arasında çok az b ir zaman geçmiş olduğu için, kanun koyucunun
amacına göre yorum yapm ak z o ru n lu d u r. Kanun koyucunun amacını ise
y ukarıda, d e lille riy le açıklamaya ça lışılm ış bulunuyoruz.
Kanun
koyucu, 3402 sayılı
«Kam u M a lla rı»
Kadastro
başlığı altın da , tüm
Kanunu'nun
kamu
m alları
16. maddesinde
hakkında
kadastro
te s b itle rin in nasıl yapılacağını, h an gilerinin sın ırla n d ırıla c a ğ ın ı ve hangi­
le rin in de tesbite tabi o lm ad ığın ı g ö ste rm iştir. B ir bölüm kamu m alının
tesbite tabi tu tu lm a m ış olm ası, onlara kam u m alı o lm ak n ite liğ in i kaybet­
tirm ez. Ayrıca da, 12. madde hükm ü açısından ayrı b ir re jim e bağlı o l­
duğunu
ifade etmez. Kuşku etm em ek g e re kir ki, kanun koyucu kamu
m a lla rın ı, tü rü bakım ından b ir a yırım yapm aksızın hak düşürücü süreye
bağlı tu tm u ş tu r.
Vatandaş nasıl on y ıllık süre içinde h akkını ku lla n m a k zorundaysa,
devlet de aynı süre içinde h akkını k u lla n m a lıd ır. Kadastro tutanağı ke­
sinleşmiş ve de sicil meydana gelmişse a rtık devletin, ben bu sicili yok
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
280
hükm ünde kabul e diyoru m ; tutanağın dayanağı olan tapu kaydı da bana
karşı değer taşımaz demesi, h uku k devletinde tasvip g ö rm e m e lid ir. Hele
hele devlet vatandaşa, tapu sicilin e dayanan b ir hak tanım ışsa, bunun so­
nuçlarına da k a tla n m a lıd ır. Aksi halde vatandaşın devlete karşı güven ve
saygınlığı kalm aya ca ktır.
Gene de vurgulam akta ya ra r görm ekteyiz k i, m ahkem eler mevzuu
hukuku uygulam akla g ö re v lid irle r. M ahkem enin, h uku k p o litik a s ı açısın­
dan işi ele alıp kanun koyucunun iradesi dışına çıkm a k suretiyle sonuca
varm ası m üm kün d e ğ ild ir.
N ite kim , Y a rgıta y 1. H uku k Dairesi de, Kadastro K anunun'nun 12.
maddesiyle ilg ili çok yeni b ir kararında görüşüm üzü d o ğ ru la m ış tır ( 4 ) .
Yüce dairenin kararında şöyle d e n ilm e kte d ir :
(Hazine, davalı kooperatif adına tapuda kayıtlı parsellerin deniz
yönünde kalan kesimlerinin devletin hüküm ve tasarrufu altmda kalan
yerlerden olduğunu ileri sürerek kaydın iptalini ve binaların yıkılma­
sını dava etmiş, mahkeme davayı kabul etmişse de, tesbit kesinleş­
tikten sonra on yıldan fazla süre geçmiştir. 3402 sayılı Kadastro Ka­
nunu'nun 12. maddesi hükmü, kadastro işlemlerinin korunması ve
düzenli bir sicilin oluşmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir. Bu hü­
küm, kamu malıyla özel mallar arasında bir ayrım yapmaksızın ka­
dastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten
sonra, kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı
ilkesini getirmiştir. Hal böyle olunca, olayda tapulam a tesbitinin ke­
sinleştiği tarihten davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık hak düşü­
rücü süre gelmiştir. Bu süre, kam düzey inyle ilgili olduğu için re'sen
göz önünde tutulur. Bu nedenlerle davanın reddi gerekirken...)
Özetle, Y a rgıta y içtihadında da açıkça kabul edildiği üzere, Kadast­
ro Kanunu'nun
12. maddesinde yer alan hak düşürücü süre, tü r fa rk ı
gözetilm eksizin tüm kamu m alı iddiasıyla, kesinleşmiş kadastro tu ta na k­
larına karşı açılacak davalarda uygulanm ak g erekir d iy e b iliriz .
B —
Hak Düşürücü Süreye Bağlı O lm ayan Davalar
Kuşku etm em ek g erekir ki, b ir taşınm azın kadastro tutanağı düzen­
lenmemişse, o taşınm azın bulunduğu çalışma alanında kadastro uğraşı­
ları tam am lanm ış olsa bile, o taşınmaza karşı açılacak dava hak düşürücü
süreye bağlı o lm a ya ca ktır. Kanun koyucu, hak düşürücü sürenin işleme­
si için kadastro tutanağının düzenlenm iş olm asını temel kural o la ra k ka­
bul e tm iş tir.
• (4) Yargıtay 1. Hukuk . Dairesi'nin 2.12.1987 günlü ve 1987/8523 esas, 1987/
11257 karar sayılı kararı.
281
A. NUSRET OZANALP
A yrıca,
Kadastro
tutanağı
kesinleşmemişse, hak düşürücü
sürenin
işlemesi de söz konusu olamaz. Örneğin kadastro tutanağı kesinleşmeden
tescil işlem i dahi ya pılm ış olsa, hak düşürücü sürenin işlemesi m üm kün
d e ğ ild ir. Uygulam alarda çok kez bu tü r o laylarla k a rş ıla ş ılm a k ta d ır. Ka­
dastro tutanağı
kesinleşmeden tescil işleşm lerinin ya pıldığı g örülm ekte ­
d ir. Bu bakım dan, m ahkem elerin kadastro tutanağının kesinleşip kesin­
leşmediğini bizzat incelenmesi ve tapu id a re lerinin tezkere cevaplarıyla ye­
tinm em esi kanımca isabetli o lu r.
Hemen b e lirte yim
k i,, kadastro tutanağı kesinleşmeden yapılan tes­
c ille r ve bu sicille rin el değiştirm esi gibi d u ru m la rd a , özellikle sicile gü­
venerek taşınmazı
tem ellük eden k iş ile r açısından, adaletle b a ğ d a ştırıl­
ması m üm kün olm ayan çıkm azlarla ka rşıla şılm a kta yd ı. Kanun koyucu 12.
maddenin son fıkra sın d a g etirdiğ i hüküm le böyle d u ru m la r için gerekli
çözüm yolunu a çm ıştır.
Y u karıda
(A ) paragrafında a çıkla dığım ız üzere, hak düşürücü süre­
nin söz konusu olabilm esi için, davada dayanılan hukuksal nedenin, kadast­
rodan önceki b ir neden olm ası gerekm ektedir. Kuşkusuz, eğer hukuksal
neden, kadastrodan sonraki b ir neden ise, böyle b ir nedene dayanan dava
elbette 12. maddede yer alan hak düşürücü süreye bağlı d e ğ ild ir.
B ilin d iğ i gib i, hak düşürücü süre, b ir kez kesildiği, süreyi kesen da­
va v a rlığ ın ı
muhafaza e ttiğ i
ta kdirde , a rtık
hak düşürücü süreden söz
edilemez. Ö rneğin, hak düşürücü süre içinde açılm ış ve görülm üş olan
b ir davanın hükm üne karşı yargılam anın iadesi isteği, hak düşürücü sü­
reye tabi tutulam az ( 5 ) .
Çünkü yargılam anın iadesi isteği yeni b ir dava
d e ğ ild ir. İliş k in bulunduğu davayla ilg ili fevkalâde kanun y o lu d u r.
V —
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLG İLİ EK SÜRE
3402
sında :
sayılı
Kadastro
K anunu'nun
geçici
4. m addesinin 3. fık r a ­
«2613 sayılı Kadastro ve Tapu T a h rir Kanunu ile diğer kanunlar
gereğince özel kadastro yapılan ve tu ta n a kla rı kesinleşmiş bulunan taşın­
m azlar için
10 y ıllık hak düşürücü süre geçmişse, bu kanun y ü rü rlü ğe
g ird iğ i ta rih ten itibaren
hükm ü g e tirilm iş tir.
b ir yıl
içinde hak sahipleri dava açabalirler»
Hemen b e lirte lim ki, bu hükm ün 766 sayılı Tapulama Kanunu'na gö­
re yapılm ış olan tesbit ve tescillerle ilgisi b u lu n m a m a k ta d ır. Kanun koyu­
cu 2613 sayılı Kanunu ile özel kadastro yapılm asıyla ilg ili diğer kanunları
(5) Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesiyle ilgili
olarak 29.5.1978 gün ve 1978/649 esas ve 1978/7711 karar sayılı ilâmı.
Özel kartondan.
3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNDA YER ALAN
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER
282
burada anlatm ak iste m iştir. Çünkü 2613 sayılı Kanunda hak düşürücü
süreyle ilg ili kapsamlı b ir hüküm b ulun m am akta yd ı. Diğer kanunlarda da
özel
kadastroyla
ilg ili o la ra k hak düşürücü sürelere yer v e rilm e m iş tir.
Hal böyle olunca, örneğin 2613 sayılı Kanun h ü kü m le rine göre ya pılm ış
ve kesinleşmiş b ir kadastro tahdidine karşı, hak sahibi olduğunu ileri
süren kişi, her zaman dava açma im kânına sahip olduğu için, on yıl geç­
tikte n sonra b ir dava açmış olsa, 3402 sayılı Kanun'un geriye doğru yü­
rümesi ve 12. maddede yer alan hak düşürücü sürenin kamu düzeniyle il­
g ili olm ası sebebiyle, açılan bu dava, hak düşürücü süreye uğram ış ola­
c a k tır. İşte kanun koyucu bu sakıncayı önlem ek amacıyla geçici 4. mad­
deyle b ir y ıllık ek süre g e tirm iş tir.
766 sayılı Kanun'da esasen on y ıllık
olduğunda, bu
kanunun
hak düşürücü süre yer alm ış
uygulaması -açısından, ek süre vermeye gerek
y o ktu . Aksi halde, 766 sayılı Kanun un içerdiği hak düşürücü süre, o rta ­
dan k a ld ırılm ış o lu rd u .
Bu itib a rla , 766 sayılı Kanun'a göre meydana g e tirilm iş olan sicillere
karşı açılacak davaların, geçici 4. madde hükm ünden ya ra rla nm ala rı, ka­
nımca olanaksızdır.
VI —
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN HESAPLANMASI
B ilin d iğ i gibi, hak düşürücü süre b ir maddesel h uku k sorunudur. Ge­
nel ola ra k hak düşürücü sürenin hesabı, ya özel kanunlardaki hüküm le­
re ya da Medeni Kanun, özellikle B orçlar Kanunu h ü kü m le rine göre ya­
p ılır.
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nda hak düşürücü sürenin hesabı hak­
kında b ir hükm e yer v e rilm e m iş tir. Sadece, «Kadastro İlâ nları H akkında
Y ö ne tm elik»in 9 ncu maddesinde, hak düşürücü süre ve kazandırıcı za­
man aşım ının, H uku k Usulü M uhakem eleri
Kanunu'nun
160- 162. mad­
deleri gereğince hesaplanacağı b e lirtilm iş tir. Oysa hak düşürücü sürenin
n iteliği
bakım ından, hesabında
B orçlar Kanunu'nun
130 ve 76. madde
h ükü m le rin in uygulanması gerektiğinde kuşku e tm e m elidir.
Kanımca yönetm eliğin bu hükm ü, yasaya a y k ırıd ır. Bu bakım dan da
Anayasa'nın 124. maddesi gereğince bağlayıcı olm am ak gerekir.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞ K İN
YARGITAY KARARLARINDAKİ GELİŞMENİN
SİSTEMATİK AÇIKLAM ASI ( * )
(II)
N ihat YAVUZ ( * * )
9 _
KİRA TESBİTİ DAVALARINDA YETKİ
YETKİ :
Y e tki, b ir davaya hangi yerdeki görevli mahkeme ta ra fın ­
dan bakılacağının belirlenm esi d em ektir.
Yasada aksine hüküm b ulunm adıkça, her dava davalının ikam etgâhın­
daki mahkemede a ç ılır. Ayrıca bazı davalar için davalının ikam etgâhı mah­
kemesinin yanında başka yer m ahkem eleri de y e tk ilid ir. Ö rneğin konum uz­
la ilg ili o lm ak üzere sözleşmeden doğan davalarda, sözleşmenin icra e d ild i­
ği yer mahkemesi de y e tk ili o lu r (H U M K . 10). Ö rnek : «K ira sözleşmesi A l­
tındağ İlçesi s ın ırla rı içerisinde bulunan işyerine iliş k in b u lu n m a k ta d ır. Da­
valı kira cı A nkara/C ebeci adresinde bulunm akla beraber HUMK. nun 10.
maddesine göre sözleşmenin icra edildiği yer mahkemesi de y e tk ili b u lun du ­
ğundan davalının ye tki itira z ı yerinde d e ğ ild ir» 3.HD., 31.12.1980; 6 3 9 1 /
6515 NOT : M ahkem enin HUMK. nun 13. maddesine dayanarak ye tki itira ­
zını red etm iş bulunm ası gerekçesi bakım ından yanlış ve fa kat sonucu it i­
bariyle doğru b u lu n m u ştu r.
B ir davaya görevsiz mahkemede bakılm ası tem yiz nedeni o lup boz­
mayı g e re k tirir. Ne var ki y e tkin in kamu düzeni ile ilg ili bulunm ayan hal­
lerinde yetki itira zı sadece ilk itira z o la ra k ile ri s ü rü le b ilir. İlk itirazda
bulunm ayan davalı, b ir daha yetki itira zınd a bulunam az.
Kira parasının tesbiti davası, kiralanan gayrim e nku lü n aynına iliş k in
b ir dava d e ğ ild ir. Bu itib a rla HUMK. mad. 13 kapsamı dışında k a lır. Bu
nedenle ta ra fla rın kira sözleşmesinde y e tk ili mahkeme o larak, gayrim en­
ku lü n
bulunduğu
yerden
başka
b ir yerdeki
m ahkem eyi
tayin etm eleri
m ü m kü n d ü r. Kira sözleşmesinde yetki konusunda b ir hüküm yok ise da­
va lın ın
ikam etgâhı mahkemesi veya sözleşmenin ifa m ahalli mahkemesi
y e tk ilid ir. Ö rne kler :
(*) Yargıtay Dergisi Cilt : 14, Sayı : 1-2, Ocak-Nisan 1988, Sayfa : 134- 183'den devam.
(**) Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Üyesi.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
284
«Davada kira parasının tesbiti is te n ilm iş tir. Taşınmazın aynı ile ilg ili
b ir uyuşm azlık b u lu n m a m a kta d ır. Davalının ikam etgâhında dava açılm ış
bulunduğuna göre davaya bakılm ası gerekir» (1 6 6 ). Kira tesbiti davaları
sözleşmede kira parasına iliş k in meydan gelen boşluğun doldu rulm a sına
yö ne lik olduğundan taşınm azın aynına ta a llû k etmemesi nedeniyle HUMK.
13. m addesinin .uygulama
nedeni
b u lu n m a m a kta d ır.
Ayrıca
yetki
it i­
razı ilk itira zlarda n olduğundan ancak süresinde yapıldığında bu yön in­
celenebilir (1 6 7 ). Değişik b ir deyişle yetki konusu ilk itira zlarda n olup
zamanında
itira z edilm edikçe dava re'sen yetki yönünden red edilemez
(1 6 8 ). Y e tki itira z ın ı kapsayan dilekçe hâkim havalesini taşım adığı süre­
ce y e tk is iz lik itira zı incelenemez (1 6 9 ). Ayrıca HUMK. maddesine göre
yetki itira zınd a bulunan ta ra f ayrıca y e tk ili mahkemeyi b e lirtm e k zo ru n ­
da bulunduğundan
sadece yetki itira zınd a bulun up y e tk ili m ahkem enin
b ild irilm e m e si hali yasaya a y k ırıd ır (1 7 0 ).
«Dava kira tesbitine iliş k in olup, kiralanan yer M alatya'da b ulun m ak­
ta d ır.
HUMK. nun 10. maddesine göre sözleşmeden doğan uyuşm azlıklarda,
sözleşmenin yerine getirileceği yer mahkemesinde de dava a ç ıla b ilir. Ta­
ra fla r arasında özel b ir ye tki anlaşması da b u lu n m a m a kta d ır.
Kira tesbitine konu taşınm az M alatya'da olduğuna göre kira sözleş­
m esinin yerine
k ir» (1 7 1 ).
«HUM K. nun
getirileceği
yerin de M alatya
olduğunun
10. maddesine göre m ukavelenin
kabulü gere­
icra olunacağı yer
mahkemesi de y e tk ili bulunduğuna göre, davalının Ankara'da o tu rd u ğ u n ­
dan bahisle y e tk is iz lik ka ra rı verilm esi usul kanuna a y k ırıd ır» (1 7 2 ).
10 —
KİRA TESBİTİ DAVALARINDA YARGILAMA GİDERLERİ
YARGILAM A
g ili
işlem in
HARÇ VE
yapılm asını
GİDERLİ :
Harç
ve giderler
isteyen ve bazen de Devlet
bununla
Hâzinesi
il­
(H U M K .
4 15) tarafından peşin o la ra k ödenir. Ancak b u n la r yani peşin ödenen ya
da Devlet Hâzinesi tarafından ödenmesi gereken harçlar davada haksız
(166)
(167)
(168)
(169)
(170)
(171)
3.HD., 24.1.1977; 271/599.
3.HD., 15.2.1982; 570/588.
3.HD., 17.1.1984; 65/148.
3.HD., 20.12.1983; 4926/5062.
3.HD., 26.11.1984; 5723/5683.
3.HD., 13.9.1984; 4205/4078. (NOT : Davacının ikametgâhı İstanbul'da, ki­
ralanan yer Malatya'da ve davalının ikametgâhı da Ankara'da bulunmak,
tadır).
(172) 3.HD., 31.10.1984; 5058/5193.
285
NİHAT YAVUZ
çıkan tarafa y ü k le n ir (H U M K . 4 1 7 /1 ) .
Davada
her
ik i
ta ra fta
kısmen
haklı çıkarsa, m ahkem e yargılam a harç ye g id e rle rin i haklı çıkm a o ra n ı­
na göre ta ra fla r
arasında b ö lü ş tü rü r
(H U M . 4 1 7 /1 ) .
Yargılam a
harç
ve g id e rle rin in kim e yükleneceği ve m ik ta rı hüküm fıkra sın d a açıkça gös­
te rilm e lid ir (H U M K . 4 2 6 ).
Vekalet ücreti yargılam a g id e rle rin d e n d ir (H U M K . 4 2 3 /6 ) . Vekalet
ü cre tinin de, davada haklı çıkan ta ra fın peşin o la ra k ödediği diğer ya rg ı­
lama giderleri g ib i, davada haksız çıkan kimseden alın arak, haklı çıkan
ta ra fın
A)
istem i olm adan kendiliğinden mahkemece h ü k m o lu n u r.
SULH HALİNDE : HUMK. nun 417. maddesi h ü kü m le ri dairesinde
yargılam a g id e rle rin in
ve red e dilm iş sayılan
ta ra fla r arasında sulh'ün sonuçlarına göre kabul
m ik ta rla r oranında
paylaştırılm a sı gerekir. Zira
mahkemece sulh o la ra k n ite le n d irile n ta ra fla rın beyanlarına (ya da an­
laşm alarına) göre yeni dönem için tesbiti istenilen y ıllık kira m ik ta rın ­
dan davacı
ta ra fın
te k lifi ve davalı
tarafında
kabulü
üzerine tesbitine
ka ra r verilen m ik ta r dışında kalan kısım dan vazgeçilmiş sa y ılır. T a ra fla r
bu sulh sonunda veya sırasında, yargılam a gid erleri ve kalet ücretiyle il­
g ili b ir beyanda b ulunm am ış iseler red edilm iş sayılan söz konusu m ik ta r
üzerinden dava ta rih in d e y ü rü rlü k te buluan Av. As. Üc. Tar. nin 10 ve 7.
m addesinin son fık ra s ın ın
ilg ili
h ü kü m le ri uyarınca davalı yararına da
vekalet ü cre tinin ta k d ir ve tayini gerekir. S ulh'ün tesçili yolunda hüküm
k u ru lu rke n davanın kısmen reddinin ka ra r altına alınm am ış olm ası, so­
nuçta red edilm iş sayılan m ik ta r üzerinden davalı ta ra f yararına vekâlet
ücreti hükm edilm esini engellemez (1 7 3 ).
B)
DAVANIN AÇILM ASINA NEDEN OLMA HALİNDE :
«Dava ilk
celsede kabul edilm ediği gibi, ihtara verdiği cevapla davanın açılmasına
da davalı ta ra f sebebiyet verdiğinden, davayı ve kille ta k ip eden ta ra f ya­
rarına vekalet ücreti ve yargılam a giderlerine hükm edilm esi gerekir» (1 7 4 ).
«İhtarda verilen süre içerisinde cevap vermeyen davalı, davanın açılm ası­
na sebebiyet verm iş o lu r. Ancak istenilen kira parasını bankaya yatıran
davalı, parayı y a tırd ığ ın ı davacı tarafa b ild ird iğ i veya banka tarafından
b ir b ild irim y a p ıld ıkta n sonra davacı bu davayı açmış ise, o zaman davalı
ta ra fın davanın açılm asına sebebiyet verm ediği kabul e d ile b ilir»
(1 7 5 ).
Ancak davalı ta ra f Toptan Eşya Fiyat İndeksindeki a rtışın kiraya yansıyan
bölüm ü kadar kira parasını a rttıra ra k ödemiş ise, tüm yargılam a giderleri
davacı tarafa yü kle tilm e sine karşın davanın reddedilm em esi, b ilâ kis mah­
kemece bu oranda a rttırm a ya p ıla ra k hüküm tesisi g erekir (1 7 6 ).
(173)
(174)
(175)
(176)
3.HD.
<3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
5.11.1984; 5401/5276.
31.12.1980; 6381/6520.
7.9.1983; 3518/3450.
6.7.1983; 3094/3211.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
286
C)
HARÇ :
«492 sayılı H arçlar Kanununda kira tesbit dava la rın ­
da harcın a ylık kira parasına göre m i, yokşa y ıllık
kira parasına göre
mi hesab edileceğine d a ir a ç ık lık b u lu n m a m a kta d ır.
7.7.1965 ta rih ve 5 /5 sayılı İçtihadı B irle ştirm e K ararında, en kısa
ve en az k ü lfe tli b ir usul uygulanm ası, en az m asraf yapılm ası ilkesinden
hareket edilerek, a ylık kira parası esas alın m a k suretiyle görevli mahkeme­
nin tayin olunacağı kabul edlidiğinden, a ylık kira parasının tesbitine iliş ­
kin davalarda da aynı ilkelere dayanılarak a ylık kira fa rk ı üzerinden harç
alınm ası gerekeceği sonucuna v a rılm ış tır.
Bu görüş ayrıca 6570 sayılı Yasanın öngördüğü k ira cıyı korum a ilke ­
sine de uygun b u lu n m a kta d ır.
Mahkemece y ıllık kira fa rk ı üzerinden harç alınm ası bu nedenlerle ye­
rinde d e ğ ild ir» ( 177).
D)
VEKÂLET ÜCRETİ :
Yargılam a giderlerinden en önem li bölüm ü
teşkil eden vekâlet ücreti Av. As. Üc. Tar. ne göre b e lirle n ir. Buna göre
tesbit olunan
kira
fa rk ın ın
y ıllık
gereğince hesap edilecek m ik ta rın
tu ta rı
üzerinden
ta rife n in
3. kısm ı
yarısı a v u ka tlık ücreti o larak ta k d ir
o lu n u r. Ö rnek : «Dava ta rih in d e y ü rü rlü k te bulunan Av. As. Üc. Tar. lerin in 10. maddesi uyarınca kira tesbit davalarında tesbit olunan kira fa r­
k ın ın b ir y ıllık kira tu ta rı üzerinden ta rife le rin in 3. kısm ı gereğince hesap­
lanacak m ik ta rın yarısı A v u k a tlık ücreti o la ra k ta k d ir e d ilir.
Davanın
reddine
ka ra r ve rildiğ in e
göre
reddedilen
m ik ta rın
y ıllık
m ik ta rın ın ya rısın ın davalı lehine a v u ka tlık ücreti ola ra k ta k d ir edilmesi
g e re kirke n ... m aktu vekalet ücreti hesap edilmesi doğru d eğ ild ir» (1 7 8 ).
V e kilin vekalet ücretine hak kazanabilmesi için duruşm alara k a tıl­
ması zorunlu d e ğ ild ir (1 7 9 ).
Davada davacı lehine kabul edilen k ira n ın y ıllık fa rk ı, davalı için de
red edilen y ıllık kira fa rk ı gözönüne a lın ır. Ne var ki red ve kabul edilen
m ik ta rın vekalet ücretine hak kazandıracak m ikta rd a olm ası gerekm ek­
tedir. Örneğin : «Davacı yeni dönemde a ylık kira parasının 1005 lira ola­
rak te sbitin i istem iş, mahkemece 1004.32 lira ola ra k tesbit e dilm iş, 68 ku­
ruşluk kısım red e d ilm iş tir. Bugünkü para değerine göre 68 kuruş her iki
ta ra f yönünden de b ir değer taşım adığından, 68 kuruşa ilişen davanın reddi nedeniyle davalı ta ra f yararına 1000 lira vekalet ücreti ta k d ir edilmesi
(177) 3.HD., 18.2.1980; 963/1081.
(178) 3.HD., 22.10.1985; 6632/6830.
(179) 3.HD., 23.2.1981; 992/983.
287
NİHAT YAVUZ
hak ve nasafet ilkesi ile bağdaşmaz. Bu durum da dava aynen kabul e d il­
miş gibi dvacı ta ra f yararına vekalet ücretine hükm edilm esi gerekir» ( 180).
«Dava kısmen kabul edildiğine göre davayı vekille ta kib eden davalı
ta ra f için dava ta rih in d e y ü rü rlü k te bulunan Av. As. Üc. Tar. leri h ükü m ­
lerine göre vekalet ücreti ta k d iri gerekir. Bundan ayrı HUMK. nun 417.
maddesinde uygulanacak yargılam a g id e rle rin in ta ra fla r arasında b ö lü ştü ­
rülm esi g e rekir»( 181).
C)
1)
vacının
USUL HUKUKU DAHİL ÇEŞİTLİ KONULARLA İLG İLİ KARARLAR
HUMK. 71 :
«Mahkemece bozma ilâm ına u yulduktan sonra da­
tutanağa geçen sözleri, keşif tutanağındaki beyanları ve temyiz
dilekçesindeki a çıkla m a ları, davacının bu davasını lâyıkı ile ta k ib edecek
ehliyette olm ad ığın ı g ö ste rm iştir. Mahkemece HUMK. nun 71. maddesi
uygulanm adan davanın reddi doğru d eğ ild ir» ( 1 ) .
2)
HUMK. 74 :
«Dava
dilekçesinde
kira
parasının
1.1.1980 gü­
nünden başlayarak a ylık 10 bin lira ola ra k tesbiti is te n ilm iş tir. Mahkemece
davanın 1 .1.19 8rde n itibaren 11200 lira o la ra k tesbiti cihetine g id ilm iş,
hüküm davalı tarafından tem yiz e d ilm iş tir.
Davadaki istek a ylık kira parasının 10 b in 'lira ola ra k tesbiti olduğuna
göre bu istek aşılarak hüküm tesis olunam az» ( 2 ) . Bu konuda b ir örnek
daha «Davacı 1.1.1981 ta rih in d e başlayan dönem için a ylık kira parasının
4100 lira olarak tesbiti ile ilg ili harcını vererek b ir dava açmadığına gö­
re bu davada verilecek hüküm le dava dilekçesindeki 3 bin lira lık istek
aşılamaz» ( 3 ) . Ne var ki davada yeni dönem için istenen kira parasının
6500 lira olduğu b e lirtils e bile y a k ıt ile b irlik te 7273 lira n ın hüküm a ltı­
na alınm ası halinde istem aşılm asından söz edilemez ( 4 ) .
3)
HUMK. 83
:
« B ir davada usulüne uygun
o la ra k ıslâh yapılm a­
dıkça davadaki istek dışına ç ık ıla ra k hüküm tesisedilemez»
4)
HUMK. 9 4 /2 :
«Dava dilekçesinde
ih ta rla
(5 ).
istenen
m iktarda n
a y rıla ra k davalının cevabî ih ta rın d a k i kabulüne çok yakın kira parasının
tesbiti iste nilm iş ve ilk o turum d an önce dava kabul e d ilm iş tir.
HUMK. 9 4 /2 gereğince davalının hal ve veziyeti ile aleyhine dava ika-
(180)
(181)
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
3.HD., 20.12.1979; 7312/7295.
3.HD., 8.9.1983; 3211/3460.
3.HD., 8.4.1982; 1276/1514.
3.HD., 25.5.1981; 2686/2683.
3.HD., 15.6.1981; 3060/3132.
3.HD., 29.6.1981; 3310/3350.
3.HD., 29.11.1979; 6826/6819.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
288
meşine sebebiyet verm em iş olduğunun kabulü ile sorum lu tu tulm am asında b ir isabetsizlik b u lu n m a m a kta d ır.
Ancak, dava aynen kabul edildiğine göre davalı ta ra f lehine vekalet
ücreti ta k d iri için b ir neden b ulunm adığı halde dayanağı da gösterilm eden
davalı ta ra f lehine vekalet ücreti ta k d iri doğru d eğ ild ir» ( 6 ) . Eğer davalı
ihtara verdiği cevapta yayınlanıp belli olduğu zaman indeksteki a rtış ın k i­
raya yansıyan bölüm ü kadar kira parasında a rttırm a yapm ayı kabul ve
ilk celsedeki kabule göre hüküm tesis edilm iş ise davalı yargılam a gider­
leri ile sorum lu tutulam az ( 7 ) . Aksi ta kd ird e davalı ihtara cevap vermez
ve böylece davanın açıfmasına sebebiyet verm iş olursa yargılam a g iderleri
ile sorum lu tu tu lu r ( 8 ) . Ayrıca davalının kabulünden aşağı b ir m iktara da
tesbit yapılam az ( 9 ) .
DAVADAN FERAGAT:
Kira tesbiti davalarında v e kilin vekaletnam e­
sinde davadan feragata ye tkisin in b ulunup b u lu n m ad ığ ının a ra ştırılm a sı
gerekir ( 1 0 ). Ayrıca m ecburi dava arkadaşlığı bulunan hallerde d ava lılar­
dan b iris i
hakkında vaki feragat diğer d a va lılar hakkında da davadan
vazgeçmeyi
kesin surette kapsamadığı cihetle tüm davadan vazgeçilmiş
şekilde geçerli sayılamaz (1 1 ).
5)
HUMK. 151 :
Feragatla ilg ili beyanların HUMK. nun 151. madde­
si hükü m le rine göre behemahâl o kun arak imza edilm esi gerekir. Zabta
geçen sözlerini davacı v e k ilin in imza etm ediği d ik k a te alınm adan davanın
feragat nedeniyle reddi doğru d e ğ ild ir (1 2 ). Ayrıca bkz. «T araflar arasın­
da yazılı ola ra k yapılan kira sözleşmesinde y a k ıt giderleri davacıya ait
b u lu n m a kta d ır. Y a k ıt g id e rle rin i davalı
ta ra fın
üstlendiği ve bu yolda
b ir d e ğ işiklik ya pıldığı anlam ına gelebilecek duruşm adaki davalının beya­
nı kendisine okun arak imza e ttiriIm e d iğ i, g ib i, davalıda zabta geçen beya­
nını d e ğ iş tirm iş tir» (1 3 ).
6)
HUMK. 163 :
Mahkemece ancak uyuşm azlık konusu olan olay­
lar için ta ra flard an d elil iste nir. Davacının 5.S.H. M ahkem esinin kira tesb itin e iliş k in ilâ m ın ın ibrazı hakkında b ir isteği bulunm adığı halde bu ilâ­
m ın ibrazı hususunda re'sen davacı tarafa m ehil ve kesin mehil verilerek
sonuçta bu m ehillere uyulm adığından söz e d ilip davanın reddi cihetine
gidilm esi doğru d e ğ ild ir. Ka İdi ki eğer mahkemece re'sen incelenmesi ge­
(6)
(7)
(8)
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)
3.HD., 27.11.1979; 6724/6830.
3.HD., 5.5.1980; 2573/2662.
3.HD., 15.2.1979; 1053/1155,
3.HD., 29.6.1981; 3262/3320.
3.HD., 11.2.1983; 643/727.
3.HDV 13.9.1982; 3573/3407.
3.HD., 16.1.1981; 204/194.
3.HD., 30.3.1981; 1641/1651.
NİHAT YAVUZ
289
rekli görülüyorsa 5.S.H. Mahkem esinden sözü edilen ilâma a it dosyanın
istenerek incelenmesi de m ü m kü n d ü r ( 1 4 ).
7)
HUMK. 410 :
«HUM K. nun 410. maddesine göre hüküm
için
muayyen olan o turum d a ik i ta ra f veya b iri gelmese bile verilecek hüküm
hazır im işle r gibi yüze karşı a ddolunur.
Mahkemece hüküm
ve rilm e k üzere ta lik yapıldığından
anılan 410.
madde hükm üne göre davacının son o tu ru m a gelmemiş, olm ası dosyanın
işlemden k a ld ırılm a s ın ı gerektirm ez» ( 1 5 ).
8)
HUMK. 425 :
12.9.1983
«Dosya ta ra flard an b irin in
başvurm asına kadar
ta rih in d e işlemden k a ld ırılm ış ve b ir y ıl içinde yenilenm ediği
için 13.9.1984 ta rih in d e açılm am ış sayılm asına ka ra r v e rilm iş tir. Şu du­
rum da usulün 425. maddesi kapsamına giren davanın te rk i n ite liğ i taşı­
yan bu işlemden dolayı davalı yararına dava ta rih in d e y ü rü rlü k te bulunan
15.4.1981 ta rih li Av. As. Üc. Tar. le rin in 8. maddesi uyarınca vekalet ücre­
ti ta k d ir olunm ası gerekir» ( 1 6 ).
9)
KESİN HÜKÜM :
«Dava konusu yer 1972 ta rih in d e y a k ıt dahil
4200 giraya davalıya kira la n m ış ve ta ra fla r serbest iradeleri ile kira söz­
leşmesini im za la m ışla rd ır. Sonraki kira dönem lerinde kira p araları ait o l­
duğu dönem ler için ta ra fla rı bağlayıcı şekilde hükm en tesbit e dilm iş ise
de, bu tesbitlerde bazen gerçek y a k ıt g id erinin d ik k a te a lınm adığı bazen
de çıp la k kira parasının gerçeğe uygun olm ayan b ir şekilde hesaplandığı
g ö rü lm ü ştü r.
Bu gibi d u ru m la rd a ilk kira sözleşmesinin ya pıldığı 1972 ta rih in d e
taraflarca saptanan 4200 lira kira parası içerisinde ne kadar y a k ıt gideri
bulunduğu ve ne ka da rın ın çıpla k kira parası bulunduğu a ra ş tırılıp , bun­
lar arasındaki oran saptandıktan sonra çıpla k kira parası 1.3.1972 ta ri­
hinden
1.3.1982 ta rih in e kadar Ticaret B a kan lığınca düzenlenen Toptan
Eşya Fiyat İndeksindeki a rtış la rın her kira yılın a yansıyan b ö lü m le ri to p ­
lamı kadar a rttır ıld ık ta n sonra buna yeni dönem için saptanan y a k ıt gi­
d erleri eklenerek a ylık kira parası tesbit e d ilm e lid ir» ( 1 7 ). İcra te tk ik
m e rciin in k a ra rı ise kesin hüküm o lu ştu rm az :
«Davacı a ra la rın d a ki söz­
lü kira sözleşmesine dayanarak kira parasının te sb itin i istem iş, davalı kira
sözleşmesini davacının m u risi ile ya p tığ ın ı ile ri sürerek davacının tek ba­
şına dava açamayacağını savunm uştur.
Davalının ibraz e ttiğ i ve davacının m urisi Teopisti S im onidis ile aynı
(14)
(15)
(16)
(17)
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
15.6.1981; 3058/3131.
10.1.1983; 5559/65.
7.3.1985; 1410/1509.
12.9.1983; 3053/3580.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
290
yer hakkında yaptığı 1.1.1972 ta rih li b ir yıl süreli yazılı kira sözleşmesine
davacı tarafça itirazda b u lu n u lm a m ış tır.
B a kırkö y 4. İcra T e tk ik M ercii H â kim liğ in in ta ra fla r arası,nda sözlü
kira anlaşm asının v a rlığ ın ı saptayarak davalının itira z ın ın ka ld ırılm a sına
yö ne lik derecattan geçmek suretiyle kesinleşen 17.6.1981 gün ve 11/110
sayılı ka ra rı ta ra fla rı bu yönde bağlayan kesin hüküm niteliğind e d e ğ ild ir.
Mahkemece yapılacak iş; ta ra fla rın
iddia ve savunm aları d o ğ ru ltu ­
sunda varsa diğer d e lille rin i sorm ak, davacı ile davalı arasındaki kira söz­
leşmesi usulen isbatlanm adığı ta kd ird e kira parasının son a rtış ta rih in ­
den dönem sonuna kadar Ticaret B a kan lığınca yayınlanan indekslerin her
kira yılın a yansıyan b ö lü m le rin in toplam ı kadar b ir a rtış yapm ak; eğer
kira
sözleşmesi davacının
m urisi tarafından y a pıldığı anlaşılırsa
iş tira k
hali olm ası nedeniyle tek m irasçı tarafından dava açılamayacağından, da­
vacıya veraset belgesi ibraz e ttirile re k M K. nun 581. maddesi gereğince d i­
ğer m ira sçıla rın usulüne uygun m uva fa ka tla rın ın alınm ası veya terekeye
b ir mümessil tayin o lu nd uktan sonra onun aracılığı île davaya devam o lu n ­
masından ib a re ttir» ( 1 8 ).
10)
DELİLLER M AHKEMEYE
DURUŞMAYA
GELMEMESİ
SUNULDUKTAN
DAVANIN
BU
SONRA DAVACININ
NEDENLE
REDDİNİ
GEREKTİRMEZ
«Davacı davasını ka nıtlam a k için gereken tüm d e lille ri mahkemeye
v e rm iş tir. Bu d e lille r hüküm tesisine y e te rlîd ir.
Davacının mazeret b ild ire re k duruşm aya gelmemesi d e lille rin in d ik ­
kate alınm am asını gerektiren b ir neden olamaz.
Davalının cevabı da gözönünde tu tu la ra k hüküm
tesis e d ilm e lid ir»
( 1 9 ). Örneğin dosyada önceki kira yılın a iliş k in kira tesbitine ait hüküm
ve dosya ile zamanında yapılan ihtarla ilg ili belge de bulunduğundan ve
b ir kira y ılı içinde Ticaret B a kan lığınca düzenlenen Toptan Eşya Fiyat En­
deksindeki kiraya yansıyan bölüm ü b ilind iğin de n bu oranda a rttırm a .ya­
pılm ası g erekir. Davacının duruşm aya gelmemesinden dolayı dava red edi­
lemez (2 0 ). Ancak davacı ta ra f ih ta rlı tebligata rağmen duruşm aya gele­
rek davasını kanıtlayam az ise davasının red olunacağı ta b iid ir (2 1 ).
11)
KİRA TESBİTİ DAVALARINDA FAİZE HÜKMEDİLEMEZ
«K ira tesbiti davalarnda eda davaları gibi yasal faize hükm etm ek ola­
(18)
(19)
(20)
(21)
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
4.11.1982; 4444/4646.
4.7.1986; 6082/6881.
16.12.1982; 5233/5284.
2.12.1983; 4632/4807.
291
NİHAT YAVUZ
nağı y o k tu r... Bu ya nlışlığ ın düzeltilm esi yeniden yargılam ayı g erektirm e ­
diğinden hüküm fık ra s ın d a k i (ge çerlik ta rih i olan 1.8.1979 tarih in d en it i­
baren tesbit edilen 509 lira lık a rtış üzerinden % 5 yasal faiz y ü rü tü lm e s i­
ne)
cüm lesinin
ç ık a rıla ra k
hükm ün
d ü ze ltilm iş
b iç im iy le
onanm ali-
d ır» ( 2 2 ).
«Dava dilekçesinde istenen kira parasının açıklanm am ası dava d ile k ­
çesinin düzenlenmesinde yasal noksanlık o lup, ilk itira z o la ra k ile ri sü rü l­
m e m iştir» ( 2 3 ). Ancak dava dilekçesinde a ylık kira n ın 1750 liraya ç ık a rıl­
ması şeklindeki yazının 2500 liraya d e ğ iştirild iğ in e d a ir düzeltm e davacı
ve k ili tara fınd a n paraf edilm ediğine ve harçta 1750 lira lık istem üzerinden
alındığından davadaki asıl istem in 1750 lira olduğunun kabulünün g erekti­
ğine k a ra r v e rilm iş tir ( 2 4 ).
13)
KİRA TESBİT DAVALARINDA FAZLAYA DAİR HAK SAKLI
TUTULAMAZ
«Eda davasından ayrı o la ra k tesbit davasının açılabilm esi için, huku­
k î b ir y a ra rın bulunm ası ve b ir h u k u k î iliş k in in te sb itin in istenmesi zorun­
lu d u r. Davada, tesbit edilecek h u k u k î iliş k i bölünüp, b ir parçasının te sb iti­
nin istenmesi söz konusu olamaz. Böyle b ir uygulama b ir ta ra fı himaye b i­
çim inde sonuç doğuracağı g ib i, dava ekonom isine de ters düşeceğinden faz­
laya a it hak saklı tu tu la ra k bu haktan bahisle ik in c i b ir tesbit davası açı­
lamaz»
( 2 5 ). Kaldı ki bu tü r davalarda genellikle ilk açılan davadaki
ihtarnam elere dayanıldığından ve çoğunlukla aradan b ir y ıl geçmiş b u lu n ­
duğundan dolayı a rtık eski dönemden de kira parasının geçerliliği söz ko­
nusu o lm aya ca ktır. Örneğin : 5.12.1978 ta rih in d e tebliğ edilen ih ta rn a ­
meye dayanılarak
14.2.1980 ta rih in d e dava dilekçesi tebliğ edilen dava
jle 1.1.1979 ta rih in d e başlayan kira dönem i ile ilg ili kira tesbiti davası açı­
lamaz.
Ya da 12.12.1983
ta rih in d e tebliğ
edilen dilekçeye
dayanılarak
1.1.1983 ta rih in d e başlayan kira dönem i ile ilg ili kira tesbit davası açıla­
maz.
14)
KİRALANANIN
SİYASÎ
BO ŞALTILM ASININ,
PARTİNİN
FESHİNİN
SATILM ASININ
KİRA
TESBİTİ
YA
DA
DAVASINA
ETKİSİ
Kiralanan 24.11.1979 ta rih in d e b oşa ltılm ış olsa bile davacının 1.3.1979
tarih in d en boşaltm a ta rih in e kadar tesbit edilecek kira parasını almaya
hakkı olacağından kira parasının te sb itin i istem ekte h u k u k î ya ra rı b u lu n ­
(22)
(23)
(24)
(25)
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
29.9.1980; 4715/4911.
28.2.1983; 911/1106.
20.12.1982; 5195/5315.
26.1.1981; 129/459; 3.HD., 21.6.1984; 3376/3530.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTE AfATİK AÇIKLAMASI (II)
292
m a k ta d ır. Hatta davanın boşaltm anın gerçekleşmesinden sonra açılm ası
dahi sonucu değiştirm ez ( 2 6 ). Ancak kiralanan 1.12.1981 ta rih in d e boşal­
tılm ış ise dava dilekçesinin te bliğin i izleyen 1.9.1983 ta rih in d en itibaren
başlayacak yasal dönem in kira parasının tesbiti istenilem ez ( 2 7 ).
«K ira parasının a rtırılm a s ı ile ilg ili ih ta rın tebliğ ta rih i a ra ş tırılm a ­
m ış tır.
Bu ih ta r süresinde tebliğ edilm iş ise davacı yeni donem başlangıcı
olan 22.11.1984 ta rih in d e başlayan yeni dönem kira parasının te b itin i is­
temede ve bu davayı açmada h a k lıd ır.
Dava konusu taşınm az m alın davadan sonra 4.1.1985 ta rih in d e s a tıl­
ması davanın incelenmesine engel teşkil etmez.
Ancak hükm ü davacı ta ra f tem yiz etm ediğinden bu yön bozma sebe­
bi sayılm am ış ise de davalı yararına vekalet ücreti ta k d iri gerekm ediğinin
tesbiti için ih ta rın tebliğ ta rih in in a ra ştırılm a sı z o ru n lu d u r.
İh ta r
süresinde tebliğ
edilm em iş ise, tesbit
edilecek kira
parası
22.11.1985 ta rih in d e başlayan kira dönem i ile ilg ili olacağından ve bu
yerde 4.1.1985 ta rih in d e satıldığından davanın reddi haklı b îr nedene da­
yanacağı için davalı ta ra f yararına vekalet ücreti ta k d iri gerekecektir» (2 8 ).
« B ir sonraki (örneğin 1.10.1980) dönem i için açılan dava Yargıtay'ca
bozulduğu halde eğer yenilenm em iş ise davacının 1.10.1977 ile 1.10.1979
arasındaki dönem in kira parasının te sb itin i istemeye hakkı o lu r (2 9 ).
«Dava dilekçesinde 1.3.1980 tarih in d en geçerli o lm ak üzere kira tes­
b iti iste n ile n m iştir. Kira sözleşmesine göre kira cı C. Güven Partisi olup,
tesbiti istenilen kira dönem inde ve ondan sonra da k ira c ılık sıfa tı devam
e tm e kte dir. Sözü edilen p a rtin in 2533 sayılı Yasa ile sonradan feshedil­
mesi ve kira lad ığı ye rin tasfiyeye tabi kılın m a sı bu davanın görülm esine
engel teşkil etmez. Davaya bakılm ası gerekirken reddine ka ra r verilm esi
doğru d eğ ild ir» ( 3 0 ).
15)
MAHKEME İLÂM LARINDAKİ GEREKÇENİN BAĞ LAYICILIĞ I
SORUNU
«Davacı kira sözleşmesinin 5 ve 6. maddesine dayanarak her kira y ı­
lında kira parasını tesbit isteme hakkı bulunduğundan bahisle açtığı kira
(26)
(27)
(28)
(29)
(30)
3.HD ,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
16.9.1980; 4077/4475.
2.5.1983; 2102/2231.
11.4.1985; 2283/2575.
18.3.1982; 1042/1144.
18.10.1982; 4141/4317.
NİHAT VAVUZ
293
tesbit davası, kira sözleşmesinin 5 yıl süreli yapıldığından ve ancak 5 y ı­
lın sonunda kira parasının tesbiti istenebileceğinden red edilm iş ve karar
tem yiz edilm em ek suretiyle ke sin leşm iştir.
Sözü geçen kesinleşen ilâm , sonuca sıkı sıkıya bağlı olan gerekjesiyle,
davacıyı bağlar» ( 3 1 ).
16)
HÜKMÜN GEREKÇE KISM İ
İLE HÜKÜM FIKRASI ARASINDA
UYUM OLM ALIDIR
Ö rneğin, hükm ün gerekçe kısm ında kira parasının a y lık 3 bin lira
ola ra k tesbiti kabul e dildiği halde hüküm kısm ında kira parasının 3500
liraya ç ık a rılm a k suretiyle tesbiti doğru g ö rü lm e m iş tir ( 3 2 ).
17)
ALEYHE BOZMA YASAĞI
«K ira y ılı içerisindeki Toptan Eşya Fiat Endeksindeki a rtış ın kiraya
yansıyan bölüm ünden daha fazla b ir oranda kira parasında b ir a rttırm a
yapılm ası hükm ü tem yiz eden davacı aleyhine bozma sebebi sayılm am ış­
tır» (3 3 ).
18)
KİRA TESBİTİ İLE B İR İKM İŞ KİRA ALACAĞININ TAHSİLİ BİR
DAVADA İSTENEBİLİR M İ?
Dava dilekçesinde k ira
parasının yeni kira dönem inden başlayarak
a y lık o la ra k tesbiti ile d avalının dava ta rih in e kadar olan kira alacağının
tahsili iste nilm iş ise; örneğin : 29.6.1980 gününden 29.6.1983 gününe kadar
a y lık 500 liradan toplam 180 bin lira kira alacağının tahsili ile 29.6.1983 gü­
nünden başlayarak a ylık kira parasının 6500 lira o la ra k tesbiti istenilm iş
ise bu ik i isteğin aynı davada görülm esinde b îr isabetsizlik y o k tu r (3 4 ).
Ancak kira parasının te sbiti ile b irik e n kira parası fa rk ın ın faizi ile b irlik te
tahsiline ka ra r verilm esi istenilem ez. Zira «ödenm ekte olan kira bedeli ya
taraflarca veya hükm en tesbit olununcaya kadar ta ra fla rı bağlayacağına
ve hükm en tesbit olunan kira bedelinin ise 21.11.1966 ta rih ve 1 9 /1 0 sa­
y ılı İçtihadı B irle ştirm e h ü kü m le rin e göre geçerli sayılacağı ta rih te n itib a ­
ren bağlayıcı olacağına göre, kira fa rk ın ın istem i h akkınd aki davanın reddinde b ir isabetsizlik g ö rü lm e m iştir» (3 5 ).
(31) 3.HD., 23.11.1982; 4773/4890 (NOT : Davacının yeniden açtığı kira tesbiti
davasını mahkeme red eder ve Yargıtay yukarıda anılan gerekçe ile ka­
ra n onaylar).
(32) 3.HD., 8.9.1983; 3211/3460.
(33) 3.HD. 23.9.1983; 3599/3768.
(34) 3.HD., 22.11.1983; 4538/4658.
(35) 3.HD., 9.10.1984; 4362/4767.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
294
19)
KİRA SÖZLEŞMESİNİN K IS M Î GEÇERSİZLİĞİ HALİNDE KİRA
TESBİTİ
«K ira sözleşmesinin özel ş a rtla rın ın 2. maddesinde kira akdi 3 y ıl de­
vam e ttikte n sonra kiralanan yeri kirasız o la ra k davalı ta ra fın kulla nılm a sı
ö n g ö rü lm ü ştü r.
,
Taşınmaz mal davacı derneğe a ittir. Kira sözleşmesi derneğin Bolu
Şubesi Başkanı tarafından kiralayan o la ra k d üze nlen m iştir. Tüzüğün 32.
maddesine göre şubeler, merkezi ilzam edici işlem yapam ayacaktır. Tü­
züğün 20. maddesi hükm üne göre y e tk ili organlarca bu hususta ka ra r
v e rilip kira sözleşmesini yapan Bolu Şube Başkanına yetki verilm e m iş ise
kira sözleşmesindeki anılan şart derneği bağlamaz.
T a ra fla r 1.3.1973 ta rih in d e başlayan kira sözleşmesinin diğer h ükü m ­
lerinin geçerliğinde uyuşmazlığa düşm em işle rdir.
1.3.1978 ta rih in d e kira parası a rtırıla ra k yapılan yeni sözleşme ile il­
g ili davacı derneğin tüzüğüne göre y e tk ili k u ru lla rın ın k a ra rla rı yoksa bu
ikin ci
kira
sözleşmesinin
geçerliliğinden
bahsedilemez.
Bu
durum da
1.3.1973 ta rih in d e yapılan kira sözleşmesinin bedelsiz kullanm a ile ilg ili
şartı dışındaki h ü kü m le rin in 6570 sayılı K ira la r Kanununun 11. maddesine
göre Kanun gereği her kira y ılı yenilendiği d ikk a te a lın arak davaya b a k ıl­
ması gerekir» (3 6 ).
20)
SÜRESİZ KİRA SÖZLEŞMELERİNDE KİRA TESBİTİ VE ÖZEL­
LİKLE TESBİT EDİLECEK KİRA PARASININ GEÇERLİ OLACAĞI
DÖNEMİN BELİRLENMESİ SORUNLARI
a)
«T a rafla r arasında yapılan kira akdinin süresiz olduğu hususun­
da bi ranlaşm azlık b u lu n m a m a kta d ır. BK. nun 262. maddesine göre ihbar
y a p ılıp akdin sona e rd iğ i' gün b e lirtilip bu suretle yeni dönem başlangıcı
saptanması z o ru n lu d u r. Bunun için de davacıya sözü edilen 262. madde
gereğince ihbarda b ulunup bulunm ayacağı so ru lm a lı ve davacı böyle b ir
ihbar yaptığı ta kd ird e ihb arın tebliğ ta rih i ve kira a kdinin fesh edilm iş
sayılacağı gün yeni dönem başlangıcı kabul edilerek kira akdinin başlan­
gıcı ta rih i ile yeni dönem in başladığı tarihe kadar Toptan Eşya Fiat Endek­
sindeki a rtışın her kira y ılın a yansıyan b ö lü m le ri to pla m ı kadar kira iliş ­
kisinin kuru ld u ğu ta rih te k i ilk kira parası a rttır ılm a lı ve ta ra fla rın anlaş­
tık la rı a ylık 3 bin liradan aşağı o lm am ak üzere a y lık kira parası saptan­
m a lıd ır» ( 3 7 ).
(36) 3.HD., 16.1.1981; 59/201.
(37) 3.HD., 28.1.1982; 282/344 (NOT : Davacı kira parasının 3.8.1981 tarihinden
itibaren 3500 lira olarak tesbitini istemiş, mahkeme davayı red etmiştir).
295
NİHAT VAVUZ
b)
«T a rafla r arasındaki sözlü kira a kdinin süresiz olduğu konusun­
da b ir uyuşm azlık b u lu n m a m a kta d ır. Kira için ne' sarih ve ne de z ım n î
b ir süre tayin edilmeyen bu gibi hallerde, her zaman kira parasının tesbiti
davası a ç ıla b ilir.
Kira süresi belirlenemeyen bu gibi hallerde, tesbit edilecek kira para­
sının geçerli olacağı döneırıin belirlenm esinde BK. nun 262. maddesi göz
önünde tu tu lm a lıd ır.
Kira parasının a rttırılm a s ı için ih ta rı alan ve kendisine bu konudaki
dava dilekçesi tebliğ edilen k ira c ın ın , kira parasının a rttırılm a s ın ı kabul
etmemesi halinde m akûl b ir a raştırm a ve düşünm e süresi geçtikten sonra
kira
a kdinin
feshini
ihb ar edebileceği gözönüne a lın arak, 262. madde
hükm üne göre böyle b ir ihb ar üzerine kira a kdinin feshedilm iş sayılacağı
güne kadar, tesbit edilecek yeni kira parasından sorum lu tutulam ayacağı
k a b u le d ilm e lid ir.
Bu
durum da,
ta ra fla rın
beyanları
da gözönüne alın arak
kira
söz­
leşmesinin başlangıç ta rih i tesbit e d ilm e li, ih ta r veya dava dilekçesinin teb­
liğ ta rih in e göre araştırm a ve düşünm e için geçecek m akûl b ir süre d ik ­
kate alın arak, k ira c ın ın ihbar suretiyle akdi fe she ttiğ in i kiralayana b ild ir ­
mesi gereken ta rih e göre 262. madde uyarınca kira a kdinin feshedilm iş
sayılacağı ta rih saptanm alı ve bu ta rih , tesbit edilen kira parasının geçerli
olacağı dönem in başlangıcı o la ra k hüküm altına a lın m a lıd ır» (3 8 ).
c)
« T a rafla rın kabulü veçhile kira başlangıcı 30 Eylül 1982 olarak
tesbit edilm iş olduğuna göre 7.2.1984 ta rih în d e davalıya tebliğ edilen dava
dilekçesi ihbar kabul edildiğinde, BK. nun 262. m addesini 1. bendindeki
esaslar karşısında davacı üç a ylık asgari ihb ar süresi şartı da gözönüne
alın arak, 30.9.1984 ta rih in d e sona eren 6 a ylık süre için ihbarda b ulun ­
muş sayılacağından yeni dönem kira parasının anılan ta rih i izleyen aybaşı
olan 1.10.1984 ta rih in d en geçerli olm asına ka ra r verilm esinde b ir isabet­
s iz lik b u lu n m a m a kta d ır» ( 3 9 ).
2 1)
SONRADAN YAPILAN YAPILAR TAŞINMAZI (A R S A Y I) MUSAKKAF (ÖRTÜLÜ) HALE SOKABİLİR M İ?
«Davaya konu olan taşınm az m al, davalı Belediye ile Petrol O fisi an­
laşarak benzin istasyonu tesis edilm ek üzere plan ve projesi ya pılarak
üzerine b ir kısım inşaat tesis e d ild ikte n sonra, önce M.P. adında b îr kişiye
kiraya v e rild iğ i, daha sonra bu k ira c ın ın k ira c ılığ ın ı sürdürem eyeceğinin
anlaşılm ası
üzerine encümen
(38) 3.HD., 1.10.1984; 4577/4477.
(39) 3.HD., 6.2.1985; 622/629.
kararına
dayanılarak
1.12.1972
başlangıç
296
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
ta rih li sözleşme ile, 10 yıl süre ile davacıya kira la n d ığ ı, kira sözleşmesinin
özel şa rtla r bölüm ünün 4. maddesinde taşınm az mal üzerinde yapılacak
her tü rlü tesislerin kira süresinin sonunda Belediyeye bırakılacağı hükm ü
bulunduğu a n la şılm a kta d ır. B ilirk iş i inşaat m ühendisi S.C.'mn 18.10.1982
ta rih li raporunda taşınm az mal üzerinde, m o to rin , benzin ve yağ pom ­
pası, hava saati ve beton kanal dışında b ir telefon kulübesi, 2 k a tlı k â rg ir
yıkam a yağlama binası ile k â rg ir m üştem ilât binası, ik i k a tlı idare
bina­
sı ve tek ka tlı büfe binası bulunduğu b e lirtilm e k te d ir. Bütün bu ya pıların
m usakkaf sayılıp sayılmayacağı hususu ta rtışılm a d a n ve nedeni de göste­
rilm eden kiralanan m usakkaf sayılm ayan yerlerden olduğu kabul edilerek
davacının davasının reddine ka ra r v e rilm iş tir.
M ahkem enin kabulü açıklanan d elille re a yk ırı d üşm ektedir.
Y u karıda açıklandığı şekilde taşınm az mal üzerine sonradan y a p ıld ı­
ğı anlaşılan ve sözleşme süresi sonunda kiralayana b ıra k ıla c a k olan yapı­
larla b ir lik te dava konusu yerin 6570 sayılı Yasanın 1. maddesinin kapsa­
mına giren yerlerden o lu p olm adığı hususu toplanan d e lille re göre ta rtı­
şılm ak ve m evcut d e lille r yeterli görülm ediği ta k d ird e yeniden b ir uzman
b ilirk iş in in görüşü a lın arak varılaca k sonuca göre hüküm tesis etm ek gere­
k ir» ( 4 0 ).
«1.8.1963 ta rih li kara sözleşmesi h ü kü m le rine göre, eski hal ye rin in ar­
sası üzerine k ira c ıla r tara fınd a n garaj ve kahvehane yapılacağı ve böylece
m usakkaf hale g etirile n kiralanan, k ira c ıla rın kira süresince sözleşmede be­
lirtile n koşullarla kullanacakları kabul e d ilm iş tir. K iralayanın m uvafakati
ile yapılan bu ya p ıla rın y ık ıld ığ ı da iddia ve isbat o lu n m a m ış tır.
Sözleşme kşu lla rı gereği m usakkaf hale g etirile n dava konusu yer
6570 sayılı K ira la r Kanununun 1. maddesinde sayılan ve sözü edilen Yasa­
ya tabi olan b ir ye rd ir. Bu nedenle davaya bakılm ası gerekirken reddi doğ­
ru d eğ ild ir» (4 1 ).
(40)
(41)
3.HD.,
26.6.1984;
1828/3526.
3.HD.,
29.1.1980;
509/618. (NOT : Aynı yer ile
ilgili bulunan yükse
nin 20.11.1979 gün ve 7731/9190 sayılı ilâmı ise şöyledir : «Dava akdin so­
na ermesi nedeniyle kiralananın boşaltılması isteminden ibarettir. Mah­
kemece red k aran verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir/Davacı, dava konusu taşınmaz malın musakkaf olmaması nede­
niyle 6570 sayılı Kanun hükümlerine göre değil BK. nun hükümlerine
tabi olduğunu, davalıda tam tersine taşınmaz malın musakkaf olduğu­
nu, buna göre olayda BK. hükümlerinin uygulama yeri olmayıp 6570
sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanması gerektiğini bildirmiştir/Taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin başlangıcı 1.8.1963 olup, sü­
resi on senedir. Söz konusu akdin (kiralanan şeyin heyeti hazırası)
yazısının karşısında eski hal yerinin arsası olup, kiracılar tarafından
yapılan tesisler hakkmdaki diğer sayfada, hususî şartlarda (bildirildi­
NİHAT VAVUZ
22)
297
BOZMADAN SONRA İBRAZ EDİLEN BELGE KARŞI TARAF YARARINA DOĞMUŞ BULUNAN USULÎ MÜKTESEP H AK KI İHLÂL
EDEMEZ
Buna göre bozmadan önce mahkemece kira
cağı ta rih i
parasının geçerli ola­
19.10.1980 o la ra k kabul etm iş ve buna d a ir hüküm davacı
ta ra fınd a n tem yiz edilm eyerek g e çe rlilik bakım ından davalı yararına ka­
zanılan b ir hak meydana g etirm iş ise, davacının bozmadan sonra ibraz
e ttiğ i ihtarnam enin tebliğ ta rih i d ikka te a lın a ra k tesbit edilen kira para­
sının
1.11.1979'dan itiba re n geçerli olacağına ka ra r verilem ez (4 2 ).
2 3)
HUMK. 5 0 9 /5 1 0 :
Davacıya duruşm a gününü b ild ire n
te b li­
gatta duruşm aya gelmediği ta kd ird e HUMK. nun 5 0 9 /5 1 0 . m addelerine
göre işlem yapılacağı ve gıyab tebliğ edilmeden hüküm
tesis edileceği
hususu yazılı b u lu n m a m a kta d ır. Bu durum da davacı ve kilin e sözü geçen
hüküm lere göre tebligat yapılm adan gıyabında duruşm a y a p ıla ra k hüküm
tesis edilemeyeceğinden davacı v e k ilin in son o turu m d a n çıka rılm a sı yasaya
a y k ırıd ır (4 3 ). A nılan m addelere göre m eşruhatlı davetiye gönderilm eden
ği üzere) denilmektedir. Aynı sözleşmenin hususî şartlar bölümünün 1.
maddesinde de (kiracılar tarafından kiralanan iş bu yer üzerindeki te­
sisler on sene m ururü ile tarafların rıza ve muvafakatları ile hiç bir
bedel talep edilmeden, kiralayanı mülk sahibi Kilisiye kalacaktır. An­
cak on sene m ürur etmeden kiralayan mülk sahibi kilise ve kiracılar
anlaştıkları takdirde enkazı kiracılar alır. Ancak her ne sebepten olur­
sa olsun on senelik kira müddeti sonunda müstecirlerin yapmış olduk­
ları bina ve tesisler kilisenin malı olur ve müstecirler bu hususta bir
hak talep edemezler) hükmü bulunmaktadır. Hususî şartlar bölümünün 1.
maddesinde, on sene geçmekle tesislerin kiralayana kalacağı yolundaki
hükümden, bu tesislerin kiracılar tarafından yapıldığı anlaşılmakta­
dır. Çünkü arz üzerindeki bina ve tesisler davacı kiralayana ait olsay­
dı kiracı davalının bu tesislerde hak iddia etmesi söz konusu olmazdı.
Ve tesislerin on sene sonra davacı kiliseye terkedileceği yolundaki hü­
kümde izahsız kalırdı. Kaldıki aynı maddedeki (müstecirlerin yapmış
olduğu bina ve tesisler kilisenin malı olur ve m üstecirler bu hususta
bir hak talep edemezler) yolundaki açıklıkla tesislerin ve binaların kiracı­
lara ait olduğu ve onlar tarafından yapıldığı şüphe ve tereddüt göster­
meyecek derecede sabittir. Öte yandan sözleşmede, kiralanan şeyin he­
yeti hazırası eski hal yerinin arsası olarak tavsif olunmuştur, Bu du­
rum da kiralanan taşınmaz malın musakkaf olmadığının kabulü gerekir.
Bu nedenle mahkemenin, dava konusu taşınmaz malın musakkaf ol­
duğu yolundaki görüşünde isabet bulunmamıştır. Musakkaf olmadığığma göre olayda 6570 sayılı Kanunun uygulanma yeri olmayıp BK. hü­
kümlerinin uygulanması gerekir).
(42) 3.HD., 29.6.1981; 3303/3384.
(43) 3.HD., 15.10.1981; 4519/4492.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
298
ve gıyab kararı tebliğ edilm eden, gelmeyen davalının gıyabında duruşm a
yapılm ası doğru d e ğ ild ir *(4 4 ).
24)
DAVALI
TARAFA USULÜNE UYGUN OLARAK TEBLİGAT YA­
PILM ADIKÇA G IYABINDA YARGILAM A YAPILAM AZ
«Davalının iş adresi yazılarak yapılan tebligat tebliğsiz iade edilm iş
ve ev adresine çıka rıla n tebligatta polis H .T /e y a p ılm ış tır.
Bu tebligatın Tebligat Kanunu h ü kü m le rine göre ve ona uygun ola ra k
yapıldığı a nlaşılam am aktadır. Yasa h ükü m le rine uygun ola ra k davalı tara­
fa
tebligat yapıldığı
ke sin likle saptanm adıkça gıyabta yargılam a ya pıla ­
maz» (4 5 ).
2 5)
KİRA TESBİTİNDE ISLÂH :
«T a rafla r arasındaki ilk kira iliş ­
kisi 31.10.1974 başlangıç ta rih li sözleşme ile k u ru lm u ş tu r. Davacı ve kili
a ylık 750 lira olan kira parasının E k im /1 9 7 7 ayından itibaren 1250 lira ­
ya ç ık a rıld ığ ın ı, 12.2.1979 ta rih li dilekçesinde ıslâhen b ild irm iş tir. Dava
dilekçesindeki
o la yların
ıslah
yoluyla
düzeltilm esine
karşı
tevsi
itira zı
ile ri sürülemez» ( 4 6 ).
2 6)
MÜNHASIRAN H Â K İM DEĞİŞİKLİĞİ NEDENİ İLE ESKİ ZABIT­
LARIN
ETKİLİ
OKUNMAMASI
ŞEKLİNDEKİ
BULUNMADIĞINDAN
BOZMA
USUL
HATASI
NEDENİ
SONUCA
SAYILM AM IŞ­
TIR ( 4 7 ).
2 7)
DURUŞMAYA GELMEYEN DAVALI DAVAYI İNKÂR ETMİŞ SA­
Y ILIR
«Davacı, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar için hiç b ir delil
ikâm e e tm e m iştir. Davaya cevap vermeyen ve duruşm aya gelmeyen dava­
lın ın dava dilekçesinde ile ri sürülen va kıa ları kabul e ttiğ i benimsenerek
hüküm tesis edilemez» (4 8 ).
28)
AHRAZ (SAĞIR VE D İLSİZ) DAVACI HAKKIN D A YAPILACAK
İŞLEMLER
«D avalıların mahkemeye 23.9.1983 ta rih in d e v e rd ik le ri cevap d ile k ­
çesinde davacının ahraz olduğunu b ild irm iş le rd ir. Ahraz; dilsiz, konuşmaya
m u k te d ir olm ayan kişiye denir.
(44)
(45)
(46)
(47)
(48)
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
12.2.1980;
6.11.1979;
31.5.1979;
21.2.1983;
18.6.1982;
793/971.
6188/6344.
3538/3648.
772/864.
2739/2768.
299
NİHAT YAVUZ
Dilsiz ve sağır olan kiş ile rin duruşm adaki ifadeleri tercüm an m arife ­
tiyle a lın m a lıd ır.
18.10.1983
dan mı yoksa
günlü o tu ru m
tercüm an vasıtası
tutanağından davacının ifadesinin doğ ru ­
ile mi alındığı
hususunda b ir a ç ık lık
y o k tu r.
Dilsiz ve sağır olduğu anlaşılan davacının ifadesi mahkemece tayin
edilecek tercüm an m a rife tiy le alın dığı da tutanakta gösterilm ek ve dava
dilekçesinde dayandığı d e lille ri toplam ak, d elil to pla tm a kta n (örneğin d i­
lekçesindeki ta n ık la rı d in le tm e kte n ) vazgeçtiğini söylerse bu ifadesi tu ­
tanağa g e çirild ikte n sonra sonucuna göre b ir karar verilm esi gerekir» (4 9 ).
29)
HUMK. NUN 482. MADDESİNE GÖRE TARAFLAR TAH KİKAT
BİTİNCEYE KADAR DELİL İBRAZ VE İKÂM E EDEBİLİRLER
«Mahkemece
bozma
me dayanak yapılan
ilâm ına
uyuldu kta n
sonra
davacı
ta ra f
h ük­
17819 nolu ek kira sözleşmesinin ya n lış lık la ibraz
e dild iğ in i ileri sürerek 17820 n um aralı kiralanan yerle ilg ili ikin c i b ir kira
sözleşmesini
mahkemeye v e rm iş tir. HUMK. nun 511. maddesi
ile 482.
maddesi h ükü m le rine göre, her iki ta ra f ta h k ik a t bitinceye kadar netice-i
id d ia la rın ı teyid için delil ibraz ve ikâm e edebileceklerinden, davacı tararafından mahkemeye verilen 17820 n um aralı sözleşmenin mahkemece ka­
bul edilerek incelenmemesi ve bu sözleşmede d ikka te alınm ayarak hüküm
tesisi yasaya a y k ırıd ır» ( 5 0 ).
30)
M AHKEME KARARI YARGITAYCA ONANDIKTAN SONRA BİLE
HÜKÜMDEKİ HESAP HATASININ DÜZELTİLMESİ MÜMKÜNDÜR
(H U M K . 549)
«Davalı, b ilirk iş i raporunda çarpım hatası sonucu tesbit edilen kira pa­
rasında 347.291
lira fa zla lık yapıldığından bunun d üze ltilm esin i istem iş­
tir . HUMK. nun 459. maddesi hükm üne göre hüküm deki hesap hataları
mahkeme tara fınd a n tashih o lu n u r.
K ararın onanması hüküm deki hesap hatasının düzeltilm esine engel
teşkil etmez.
Mahkemece istek incelenip, HUMK. nun 459. maddesine göre b ir ka­
ra r v e rilm e k üzere dosyanın m ahalline iadesine...» (5 1 ).
(49) 3.HD., 23.1.1984; 187/218.
(50) 3.HD., 9.2.1982; 475/520.
(51) 3.HD., 10.6.1980; 3125/3302.
300
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
31)
TAVZİH USULÜ (H U M K . 4 5 6 ) / T AV ZİH İN AMACI HÜKÜM FIK.
RASININ
TANINM IŞ
AÇIKLANM ASIDIR.
OLAN
HAKLAR
TAVZİH
KARARI İLE HÜKÜMLE
SINIRLANDIRM AM A YACAĞI
G İBİ
GENİŞLETİLMESİ VE DEĞİŞTİRİLMESİ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR
«Usulün 456. maddesinde tavzih talebinin ik i örn ek dilekçe ile ya pı­
lacağı ve dilekçelerden b irin in uygun b ir süre içinde k a rş ılık verm esi için
karşı tarafa tebliği gerektiği a ç ık la n m ış tır. M ahkem enin yasanın bu k u ra lı­
na uyulm adan tavih ka ra rı vermesi doğru d e ğ ild ir.
Kabul şekline göre de, tavzih, ku ru la n hükm ün m üphem olduğu veya
çelişik fık ra la r ihtiva e ttiğ i kanısına v a rıld ığ ı d u ru m la rd a v e rilfr.
M ah kem en in'ön ceki ka ra rı müphem olm adığı gibi çelişik fık ra la rı da
ihtiva e tm em ektedir. Tavzih ka ra rıyla yeni hüküm de tesis edilemeyeceğin­
den isteğin reddine ka ra r verilm esi gerekirken kabulü doğru d e ğ ild ir» ( 5 2 ).
«Davalının yüzüne karşı te fh im edilen kısa kararda, a v u k a tlık ücre­
tin in kabul ve red oranında ta ra fla r arasında .paylaştırılm asına d e n ilm iş tir.
Tefhim edilen kısa kararda belli b ir vekalet ücreti ta k d ir edilm em iş o ld u ­
ğundan bu hüküm m üphem ve gayrı v a z ıh tır... Bu durum da mahkemece
yapılacak iş; tavzih istem inin kabulü ile davanın reddedilen kısm ı üzerin­
d en 'd ava ta rih in d e y ü rü rlü k te bulunan A v u k a tlık Asgari Ücret T a rife le ri­
nin
19. maddesi hükm ü de d ikka te a lın arak davalı yararına ta k d ir edi­
len vekâlet ücreti m ik ta rın ı belirle m e k ve te fh im edilen kısa kara rd aki
vekalet ücretine iliş k in m üphem ve g ayrıvazıhlığı g id e rm e k tir» ( 5 3 ).
3 2)
YARG ILAM ANIN YENİLENMESİ NEDENLERİ HUMK. NUN 445.
MADDESİNDE SAYILM IŞ VE SINIRLAN D IR ILM IŞ BULUNMAKTA­
DIR. BUNLARA UYM AYAN İSTEMLERİN REDDİ GEREKİR ( 5 4 ).
Ayr|ca yargılam anın yenilenmesi davaları esas dava gibi harca
ta b id ir ( 5 5 ).
32)
6570 SAYILI YASANIN 15. MADDESİNDEKİ TERCİH H A K K IN A
DAYANILARAK YENİDEN KİRALANM AK İSTENEN TAŞINMAZIN
YENİ KOŞULLARA GÖRE KİRA BEDELİNİN TESBİTİ İSTEMLELERİ (TARAFLAR ARASINDA KİRA SÖZLEŞMESİ BULUNMADI­
ĞINDAN ÖTÜRÜ) DAVANIN KIYM ETİN E GÖRE SULH YA DA
ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNDE GÖRÜLÜR / 6570 SAYILI
YASANIN
13. MADDESİNİN UYGULANMASINA BİR ÖRNEK :
(52) 3.HD., 19.4.1982; 1584/17141 (NOT : Mahkeme önce red ettiği davayı bu
kez tavzih talebi üzerine kabul etmiştir).
(53) 3.HD., 29.9.1980; 4746/4914.
(54) 3.HD., 3.4.1985; 1928/2290.
(55) 3.HD, 22.4.1980; 2453/2511.
301
NİHAT VAVUZ
a)
«Dava dilekçesinde kira parasının a ylık 6 bin lira o la ra k tesbiti
istenilm iş, mahkemece 10 bin liraya h ü k m e d ilm iş tir.
Dava dilekçesinde 6570 sayılı Yasanın 15. m addesindeki tercih hak­
kına dayanılarak davacının yeniden kira la m a k istediği d ü kkâ n ın yeni ko­
şullara göre kira bedelinin tesbiti is te n ilm iş tir. T a ra fla r arasında yeni kira
sözleşmesi henüz y a p ılm a m ış tır. HUMK. nun 8. maddesinde sulh m ah­
kem esinin bakacağı d£valar arasında kira sözleşmesine dayanan tesbit da­
valarından söz e d ilm iş tir. T a ra fla r arasında kira sözleşmesi olm adığına gö­
re görevli m ahkem enin davanın kıym e ti d ikka te a lın arak tayin olunm a­
lıd ır.
Dava dilekçesinde b e lirtile n kıym ete göre davaya Asliye H uku k M ah­
kemesinde b a kılm a k üzere dava dilekçesinin reddine k a ra r ve rilm e k gere­
kirke n davanın esasinin incelenmesi doğru d eğ ild ir» (5 6 ).
b)
«6570 sayılı Yasanın
15. m addesinin 3. fıkra sın d a
tahliyeden
sonra im a r plânına göre yeniden inşa edilen taşınm az m alın yeni hali ile
ve yeni kira bedeli ile kiralanm ası için eski kiracıya tercih hakkı ta n ın m ış­
tır . Davacıya davalı tara fınd a n tercih h a kkın ın bulunduğunun ih ta r e d il­
mesiyle yeni kira sözleşmesi oluşmayacağından ta ra fla r arasında geçerli
b ir kira sözleşmesinin va rlığın da n söz edilemez.
Dava konusu yerle ilg ili o la ra k halen ta ra fla r arasında geçerli b ir kira
sözleşmesi bulunm am asına göre de HUMK. nun 8. m addesinin 2. fık ra s ın ın
1. bendi gereğince değere b a kılm a ksızın sulh h u ku k m ahkem esinin baka­
cağı
b ir
dava
bulunm adığından
davanın
görev yönünden
reddi
gere­
k ir» (5 7 ).
c)
«Davalının m urisi 19.8.1963 ta rih in d e ölen N uri Ç iN e Hazine ara­
sında kira sözleşmesi ya p ıld ığ ı ve buna ta ra fla rın N uri Ç il'in ölüm üne ka­
dar uydu kla rın da b ir uyuşm azlık b u lu n m a m a kta d ır.
N uri Çil m ira sçıla rın da n 1932 doğum lu kızı Nezire ancak m urisi ba­
bası N uri Ç il'in öldüğü 19.8.1963 ta rih in e kadar b irlik te ikâm et e ttiğ in i
ka nıtlad ığı ta kd ird e 6570 sayılı K ira la r Kanununun 13. maddesinden ya­
ra rla n a b ilir. Davalı Nezire 1932 doğum lu o lup, babası N u ri'n in öldüğü ta­
rih te 31 yaşındadır.
Davalının nüfus kaydında evli olduğu yazılı olduğuna göre bunun ev­
lenme ta rih i de nüfustan so ru lm a lı ve davalı babasının ölüm günü evli ise
(56) 3.HD., 15.6.1981; 3044/3114.
(57) 3.H.D., 8.2.1982; 378/481 (NOT : Dava dilekçesinde kira parasının gü­
nün koşullarına ve ekonomik esaslara göre tesbiti istenilmiş, mahkeme
davayı reddetmiştir).
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
302
ayrı b ir evde oturm ası asıl olduğundan olağan'ın aksini k a nıtlam a k bunu
ileri süren davalı tarafa düşer.
K iralananın d urum u m uris N uri Ç il'in aile efradı ve ölüm gününe ka­
dar b irlik te o tu ra n la r a ra ş tırılıp bu yönü davalı lehine ola ra k ka nıtlan dığ ı
ta kd ird e davanın red edilebileceği d ikka te alınm adan ve b ir delil toplan­
madan davanın reddi doğru d eğ ild ir» (5 8 ).
3 3)
a)
BK. 249 VE KİRA TESBİTİNDEKİ UYGULAMA ALANI
«Davacı v e kili dava dilekçesinde, 1.7.1978 ta rih in d e aktedilen kira
sözleşmesi ile kabul edilen k a lo rife rle ri yakma e dim in i davalının yerine
g etirm ediğini ile ri sürerek kira parasının in d irile re k te sbitin i is te m iş tir.
Bu istek n iteliği itib a riy le 'kiralayanın kiralananı a kitten beklenen k u lla n ıl­
maya elverişli halde b ulundurm am asından ö tü rü kira parasından uygun
b ir m ik ta rın in d irilm e si isteğine iliş k in o lup ve yasal dayanağı BK. nun
249. m addesidir. Bu maddeye göre, davaya bakacak olan görevli mahkeme
saptanm alı ve uyuşm azlık kira sözleşmesinin ko şu lla rın ın yerine g e tiril­
memesinden doğduğuna göre, görev ta rih in d e ki sözleşmedeki kira m ik ta rı­
na bakarak tayin e d ilm e lid ir» ( 5 9 ).
b)
« B ilirk iş i raporunda dava konusu d ükkâ n ın bulunduğu apartm a­
nın giriş kapısı kısm ında sonradan yapılan ilâve d ükkâ nın kiralananın gi­
riş ye rini
% 50 d a ra lttığ ı, tic a rî fonksiyon ve tra fiğ in i e tkile d iğ i, v itrin
özelliğini kısıtla d ığ ı ve kira lan an ın kullanm a amacına m enfi etki ya ptığ ı,
bu değişikliğin kira bedelinde % 10 oranında azaltma yapılm asına neden
olduğu b e lirtild iğ i halde, nedeni gösterilm eden b ilirk iş ile rin
bu görüşle­
rine değer verilm em esi doğru d eğ ild ir» (6 0 ).
c)
«K ira sözleşmesinde kiralayanın m ü lk iy e ti kendisine ait bulunan
161218 num aralı telefonu k u lla n ılm a k üzere kiracıya b ıra k tığ ı, özel şa rt­
ların 5. maddesinde de kiracı bu telefonun kapatılm asına sebebiyet v e rd i­
ği ta kd ird e kiralayana 1500 lira tazm inat ödeneceği y a z ılıd ır. Kiralanan ye­
ri telefonlu o la ra k davalıya teslim e ttikte n sonra, kira laya nın bu telefonu
k a p a ttırd ığ ı a n la şılm a kta d ır. Yeni kira parası tesbit e d ilirke n daha önce
telefonu kullanan k ira c ın ın yeni kira dönem inde telefonu ka pa tılm ış o ld u ­
ğu için kullanam am ası nedeniyle kira parasında ne oranda b ir düşüş o la b i­
leceği b ilirk iş iy e tesbit e ttirilm e li, yeni dönem için saptanan kira para­
sında bu oranda b ir in d irim y a p ılm a lıd ır» (6 1 ).
(58)
(59)
(60)
(61)
3.HD.,
3.HD,
3.HD.,
3.HD.,
6.10.1980;
10.7.1979;
20.4.1981;
17.6.1980;
4893/4995.
4515/4658.
2017/2027.
3391/3491.
NİHAT VAVUZ
34)
303
BK. NÜN 250. MADDESİNİN KİRA TESBİTİNDE UYGULANMA
ALANI /
KİRA SÖZLEŞMESİNDE AKSİNE ÖZEL BİR HÜKÜM
BULUNMADIĞI
TAŞINMAZIN
AİTTİR
a)
rim
SÜRECE
Y A K IT
KALORİFERLİ
GİDERLERİNİ
OLARAK
ÖDEMEK
KİRALANAN
KİRALAYANA
«Davada, BY. nın 250. maddesi uyarınca kira parasından in d i­
istenm ektedir. Davadaki isteğe göre, davaya bakm ak Asliye H uku k
M ahkem esinin görevine girdiğ ind en , dava dilekçesinin görev noktasından
reddi gerekirken davanın esastan reddi doğru d eğ ild ir»
b)
( 6 2 ).
«T a rafla r arasında sözlü o la ra k kira sözleşmesi y a p ılm ış tır.
Yapılan ta m ira t m a sra fla rın ın , kiralayan ta ra fınd a n ödeneceğine d air
b ir koşulun va rlığı davacı tara fınd a n isb a tla n m a m ıştır.
Bu durum da mahkemece yapılacak iş; kiralananda ne gibi ta m ira t­
ların yapıldığı davacıya a ç ık la ttırılm a k ve m ahallinde b ilirk iş i m a rife tiy le
yapılan işler saptanarak, yapılan ta m ira t gid erleri BY. nın 250 ve 258.
m addesinin
hüküm üne göre kira laya nın yapması gereken ayıp b erta ra f
edilm iş ve ta m ira t yapılm ışsa ancak bununla
ilg ili m asrafları kira c ın ın
isteyebileceği d ikka te alın arak hüküm tesisinden ib a re ttir» (6 3 ).
c)
«Davacı dava dilekçesinde kira sözleşmesinden sonra kiralananda
esaslı onarım ya p ıld ığ ın ı ile ri sü rm ü ştü r.
Mahkemece bu o n a rım la rla ilg ili iddia üzerinde d u ru lm a m ış tır.
Gerçekten
iddia edildiği gibi
kiralananda
kira
parasını etkileyecek
o n a rım la r ya pılm ış ise Toptan Eşya Fiyat İndeksindeki a rtış dışında bu
o n a rım la r nedeniyle de ayrıca b ir a rtırm a y a p ıla b ilir.
B ilirk iş ile rin bu yönü de incelemesi ve iki dönem arasındaki Ticaret
B akan lığınca düzenlenen Toptan Eşya Fiyat İndeksindeki a rtış ın kira pa­
rasına yansıyan kısm ına ilâveten kira parasına daha ne kadar b ir ilâve
yapılabileceğini de b e lirtm e le ri gerekir» ( 6 4 ).
d)
«Kiralanan k a lo rife rlid ir. Y a k ıt g id e rle rin in kiracıya ait olduğu­
na d a ir kira sözleşmesinde özel b ir hüküm b ulunm adığından, y a k ıt gider­
lerini kiralayan ödemek zo ru n d d ıa r.
Duruşmada ile ri sürüldüğü halde kira laya nın ödemesi gereken y a k ıt
gibi g id erlerind eki a rtış d ikka te alınm adan a rtış o lup olm adığı a ra ş tırıl­
madan yeni kira parası sa pta nm ıştır» ( 6 5 ).
(62)
(63)
(64)
(65)
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
3.HD.,
4.11.1980;
25.9.1979;
25.6.1979;
21.6.1979;
5293/5410.
5418/5741.
4076/4169.
4004/4132.
304
K*RA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
3 5)
KİRA
SÖZLEŞMESİNDEN
SONRA
KİRALANAN
TAŞINMAZIN
TESLİM EDİLMEMESİ VEYA KİR A C IYA TESLİMİNDEN SONRA
KİRALAYAN TARAF3NDAN
İŞGAL EDİLMESİ DURUMLARINDA
TARAFLARIN KAR ŞILIKLI HAKLARI NELERDİR?
Aslında bu konunun kira tesbiti ile b ir ilgisi y o k tu r. Ancak genel ola­
rak kira hukukunu ilgilen dirm e si ve bu yazının g irişin d e açıklanan amaca
uygun düştüğünü zannettiğim izden ö tü rü çok kısa o la ra k da olsa yüksek
m ahkem enin b ir ilâ m ın ı ve buna iliş k in ö ne rim izi a ktarm akla yetineceğiz:
«Davacı, davalıdan
kira la d ığ ı
iki parça taşınmazdan 3,5 dön ü m lü k
alanının kendisi ta ra fınd a n sürülerek domates e kim ine hazırlandığı halde
davalı tarafından işgal edilerek buğday ekild iğ ind en söz ederek, ödediği
kira
parası,
sürm e
m asıafı
ve
kârdan
m ah ru m iye t
ka rşılığ ı
ola ra k
195.500 lira n ın ta h silin i iste m iştir.
Davalı ise davaya konu taşınm azın, davacı kira parasını ödemediği
için teslim etm eyerek sürüp e ktiğ in i beyan edip davanın reddini savun­
m uştu r.
HUMK. nun 288. maddesi hükm üne a y k ırı o la ra k ve 289. madde h ük­
mü d ikka te alınm adan davada ta n ık dinlenerek hüküm k u ru lm u ş tu r.
Mahkemece dinlenen ta n ık la r, ta ra fla rın ik i parça taşınm azın kiraya
verilm esi konusunda anlaşarak kira parası ka rşılığ ı koyun v e rild iğ in i b il­
d irm iş le r ise de ifadelerinden verilen ko yu n la rın dava konusu yerin kira
parasının da ka rşılığ ı o lup olm adığı ve taşınm azın davacıya teşlirn e d ilip
edilm ediği, ta rla n ın davacı tarafından mı yoksa davalı tarafından mı sü­
rülm üş olduğu hususları açıklığa kavuşm adığı gibi davacının, davalıdan
k ira lad ığı 14 dönüm tarlayı da kendisi ekm eyip başkasına kiraya verdiği de
gözönünde bulun du rulm ad an davaya konu tarlaya domates ürünü üzerin­
den b ilirk iş ile rc e hesaplanan tazm inata h ükm e d ilm işt'ir.
Bundan ayrı, davalının, kiraya verdiği ta rla n ın kira parasını alm adığı
için kiralanana davacının tasarrufuna b ıra kılm a d ığ ın a iliş k in savunmanın
aksi kanıtlanm adan ve her halde ta rla n ın davacıya teslim e dildiği kesin­
lik le saptanmadan davacının kira akdine dayanarak taşınm azın z ily e tliğ in i
de kazanmış olduğu ve davalının kendi taşınm azına haksız o la ra k el at­
tığı kabul edilerek ürün esası üzerinden e crim isil gibi tazm inata hükmedilm esi doğru d eğ ild ir» (6 6 )
Oysa, bu m addî olay üzerine m evcut de!ıllere göre yerel mahkemece
verilen kabul ka ra rı, bilim sel öğretideki verilere dayanılarak daha isabetli
ve daha a a k ola ra k şu şekilde b o z u la b ilird i :
(66) 3.HD., 13.2.1986; 7751/916.
NİHAT VAVUZ
305
Davada kiralanan taşınm azı davalı kiralayan tarafından işgal edilm e­
sinden ö tü rü tazm inat is te n ilm iş tir.
Bu ile ri sürüşe göre dava haksız işgal tazm inatı h u k u k î sebebine da­
ya nm akta d ır.
Her ne kadar kira cı z ilye tliğ in ih lâ li halinde üçüncü k iş ile r yanında
kiralayana karşı da m addî tazm inat davası açabilirse de bunun ön koşulu
k ira c ın ın fe r'i zilyed olm ası yani taşınm azın geçerli b ir şekilde kira cı b u lu ­
nan davacıya teslim edilm esine b a ğ lıd ır.
Davalı ta ra f kira parasının ödenmemesi nedeniyle k ira la d ığ ı taşınm azı
işgal e ttiğ in i ile ri sü rm ü ştü r. BK. nun 260. maddesine göre k ira c ın ın kira
bedelini ödem ekte tem errüdü halinde kira laya nın sözleşmeyi feshe ve ken­
d isin i y e tk ili m ercile r eliyle tahliye e ttirm e ye hakkı b ulunm akta ise de taşın­
mazın usulüne göre kiracıya teslim inden itiba re n kendiliğinden kira para­
sının ödenm ediğinden söz edilerek taşınm azı işgale ve k ira c ın ın z ily e tliğ in i
ihlâle hakkı b u lu n m a m a kta d ır.
Mahkemece yapılacak iş; yu ka rıd a ki ilke le r doğrultusunda araştırm a
ve inceleme ya p ıla ra k taşınm azın davacıya teslim edildiği saptandığı ta k­
d ird e b ilirk iş i raporuna itira z vu kub ulm ad ığ ı da d ik k a te alın m a k su re tiy­
le ş im d iki gibi ka ra r verm ek, aksi ta kd ird e yani taşınm az henüz davacı
kiracıya teslim edilm em iş ise davacının kiralanan yerin teslim i veya tes­
lim edilm em esinden doğan zararın ta zm in in i ya da sözleşmeden dönerek
verdiği kira parasının iadesini istem ekte m u h ta r o lm ak üzere davanın red­
dine ka ra r verm ekten ib a re ttir.
C)
BAZI KAMU KURUMLARI, VAKIFLAR , BELEDİYELER VE ÖZEL
İDARELERE AİT TAŞINMAZLARIN KİRA PARALARININ YENİDEN RAYİÇ
VEYA EMSAL BEDELE UYGUN OLARAK SERBESTÇE TESBİTİNE OLANAK
TANIYAN 2912, 2828 VE 3151 SAYILI KANUNLARLA İLG İLİ UYGULAMADAN ÖRNEKLER
11.10.1983
gün ve 2912 sayılı Yasa ile 6570 sayılı Yasaya eklenen ge­
çici madde bazı kamu k u ru m la n ile va kıfla ra a it taşınm azların çok düşük
kalm ış ve tesbit davalarına iliş k in esaslarla yeteri kadar yükseltilm eyen
kira p a ra la rın ın yeniden rayiçlere veya emsal bedellere uygun o la ra k ser­
bestçe belirlenm esini sağlam ıştır. 3151 sayılı Yasa ile de Beledileyer, Özel
İdareler ile Beden Terbiyesi Genel M üd ürlüğ ü adına k a y ıtlı ve b u n la rın ka*mu yararına çalışan derneklerle m üştereken sahip b u lu n d u k la rı gayrim enk u lle rin
k ira la rın ın
rayiç ve emsal bedele uygun o la ra k yeniden tesbiti
için 2912 ve 3012 sayılı Y asalardakinin benzeri h ü kü m le r ko n u lm u ş tu r.
Bu yasaların amacı ise «şüphesiz ki uzun sü re dir a rttırılm a y a n kamu k ira ­
306
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
la rın ın günün em sallerine uygun hale getirilm esi için bu a k itle rin sona
e rd irilm e s id ir» ( 1 ) .
D)
YUKARIDA SÖZÜ EDİLEN YASALARA GÖRE KİRA PARASININ
TESBİTİNE DAİR V E R İLE N , KARARLARIN RAYİÇ VE EMSAL İNCELEMESİ
YÖNÜNDEN BOZULMALARINA DAİR YARGITAY İLÂM LARINDAKİ GÖZLE­
NEN GELİŞMELER
A)
20.12.1984 gün ve 6 13 6/6226 sayılı ilâm daki gerekçelerin özeti :
aa)
Sulh H uku k M ahkemesine yapılacak itira z (dava o lu p ) 30 gün­
le s ın ır lıd ır ve bu konuda yapılacak inceleme resm î dairelerce b ild irile n
te k n ik elem anlardan, tica re t odası tem silcilerinden b ir de hukukçudan o l­
mak üzere üç k iş ilik re'sen seçilecek b ilirk iş i heyeti ile yapılm ası zorun­
lud ur.
bb)
2912 sayılı Yasa uyarınca yapılacak kira sözleşmelerinde b e lir­
lenecek yeni kira parası rayiç ve emsale uygun o la ra k tesbit edileceğinden
ve Yasaya göre tesbit edilecek kira parası 1.5.1984 tarih in d en geçerli ola­
cağından ö tü rü rayiç ve emsal incelemesinde bu ta rih gözönünde tu tu l­
m a lıd ır. D oğaldır ki 3151 sayılı Yasaya göre 1.8.1985; 2828 sayılı Yasaya
göre de 27.11.1983 ta rih le ri d ikka te a lın a ca k tır.
cc)
RAYİÇ VE EMSAL NEDİR?
Kökleşen Y a rgıta y İçtih a tla rın a göre rayiç, olağan şa rtla r altında ya­
p ılm ış kira sözleşmeleri ile kabul edilen b ir k a rş ılık tır. Belli b ir çevrede
m untazaman ve devam lı sürelerde ya pılm ış, kira sözleşmelerinde kira pa­
çalarının ulaştığı belli değere olağan rayiç denir. O halde olağan rayiçten
söz edebilm ek için bu konuda kira p a ra la rın ın uzun süreden beri o turm uş
ve yerleşm iş, kira la ya n la r ve k ira c ıla r ta ra fınd a n kabul edilm iş olm ası şa rt­
tır . Her an kira parası tesbiti davasına konu olabilecek konut ve işyelerine a it kira sözleşmelerinde yer alan kira p a rla rı, olağan rayiç o larak
kabul edilemez. Bu surette olağan rayici belli etmeyen emsallere dayanıla­
rak kira parası tesbit edilemez.
Yeteri kadar ko nu t ve işyeri olm adığı halde, ileri derecede nüfus ar­
tışı yanında Toptan Eşya ve Geçim İndekslerinde olağan dışı yükselm elerin
olduğu ve paranın iç alım gücünün de azaldığı her gün hissedilen devrelerde
olağan rayiç benzer b ir kaç yere ait kira sözleşmesi incelenerek de belli
edilemez. Olağan rayicin saptanm asında bu esaslar da d ik k a te alınm alı
ve gerekçesi dayanakları ile g ö ste rilm e lid ir.
Bu ilkelere uygun o la ra k rayicin saptanam adığı hallerde ise, emsal
bedele uygun o la ra k yeni kira bedeli saptanacaktır.
(1) 6.HD., 16.4.1985; 3499/4907 (YKD. C. XI, S : 11, Kasım 1985, sh. 1631).
307
NİHAT VAVUZ
Yeni kira bedeline dayanak olacak em sallerin tam uygun olm ası ve
kira sözleşm elerinin belgelenmesi de gerekir.
Bu uygunluk, hem kira başlangıcı ve hem de n ite lik le ri ve kullanm a
b iç im le ri yönlerinden o lm alı ve hem de, aynı ye rle rin aynı m ik ta r parası
ile belli dönem lerde kiralanabileceğini g ö ste rm e lid ir
B ir iki emsal yerin bulunm ası, özel koşullarla ya pılm ış kira sözleş­
m elerini akla g e tirir. Bu gibi özel nedenlerle ya p ılm ış kira sözleşmeleri
de emsal o la ra k kabul edilemez.
dd)
Y u karıda açıklanan ö lçü tlere göre tam uygun emsal bulunm a­
yan hallerde ise, ele alınan em sallerin kiralanan yerle tam b ir karşılaştı^
rılm ası yapılm ası, hangi nedenlerin ve saptanan a y rıc a lık la rın her b irin in
ne oranda kira parasını e tkile d iğ i, b ilirk iş i raporunda dayanıklı ve denet­
lenmesi m üm kün olacak biçim de açıklanm ası gereğine d e ğ in ilm iş tir. De>
ğ jşik b ir deyişle b ilirk iş ile rin
genel n ite lik te k i Sözleri ile emsal alınan
ye rlerin kira p a ra la rın ın a ltın da , üstünde ve aynı m ik ta rd a b ir kira pa*
rasının belirlenemeyeceği v u rg u la n m ış tır ( 2 ) .
B)
16.5.1985 gün ve 3 13 8/3 5 92 sayılı ilâm daki gerekçelerin özeti :
aa)
Kiralanan yer için emsal ve rayice uygun kira parasının tesbi-
tin in m üm kün b ulunm adığı anlaşıldığı ta kd ird e «Mahkemece taşınm azın
Em lak Vergisi Kanunu uyarınca saptanan ö lçü ler ve b irim fiy a tla rı d o ğ ru l­
tusunda belirlenen arsa dahil binanın asgari beyan değeri esas alınarak
adil ve hakkaniyete uygun kira parasının saptanması yoluna başvurulm a­
lıd ır» .
bb)
Ancak bu yöntem le kira parası saptanırken Em lak Vergisine esas
beyanın 1983 yılın a ait asgari b ir kira parası o luşturduğu gözönünde tu ­
tu lm a lıd ır. «O nedenle asgari beyan değerinin % 7'si ola ra k bulunan meb­
lağın a rttırm a oranı b e lirle n irke n kira laya nın yeni kira sözleşmesi yapar­
ken taşınm azı asgari kira parası ile kiralam a zorunda olm adığı da göz­
önüne a lın arak, kiralanan yerin n ite lik le ri, kira parasını etkileyen değer
ö lçü leri ile hak ve nasafet ö lçü leri ve özellikle 2912 ve 3012 sayılı Yasa­
larla g etirile n
h ü kü m le rin amacı gözönünde b u lu n d u ru lm a lıd ır» . Kısaca
(2) Yargıtay bilirkişilerin inceledikleri emsallerin dayanakları ve bunlarla il­
gili kira sözleşmeleri ve hangi dönemden aylık kaç liradan kiraya veril­
diği ve bu kiralarda artm a olup olmadığının raporlarında yer almasını ve
emsallerin mahallinde birer birer bütün üniteleri ile incelenerek, dava
konusu taşınmazla karşılaştırm alarının yapılmasını ve de bunların bu­
günkü koşullar içerisinde olağan rayici ne suretle oluşturdukları veya
hangi emsale uygun olarak yeni kira parasının tesbit edildiğinin gerek­
çeli olarak belirtmelerini istemiştir.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
308
kira parası taşınm azın Em lak Vergisi Kanununa göre hesaplanan asgari
beyan değerinin
% 7'si olan m ik ta rın yukarıd a açıklanan esaslara göre
aşırı olm ayan fa ka t âdil ve hakkaniyete uygun b ir oranda a rttırm a lıd ır.
cc)
1912 ve 3012 Yasalar uyarınca diğer ş a rtla r konusunda uyuş­
m azlık bulunm adığı ta kd ird e yalnız yalın kira parasının tesbiti ile yetiniIm e lid ir. «Ancak davacı kiralanan yer için gerçekleşen m asraflarında sap­
tanm asını istediğine göre, kira cın ın yalnız y a k ıt g id e rle rin in değil, ya ra r­
landığı diğer işletm e giderlerinden de sorum lu olduğu nazarı itib a re a lı­
narak bu giderlere ait harcama belgelerinin davalıdan istenip incelenerek
1.5.1984 - 1.5.1985 kira dönem i içinde kiralanan yere düşen gerçek mas­
ra f m ik ta rı da bu suretle sapta nm a lıd ır» .
çç)
«Bundan başka, asgari beyan değerine göre bulunan kira parası
mesken ve işyeri arasında b ir ayrıcalığa yer verm ediğinden ve işyerinin
meskenlere göre daha yüksek b îr kirayla kiraya v e rild ik le ri olgusunun da
bu oran saptanm asındaki etkisi de d ikka te a lın m a lıd ır» .
C)
aa)
10.4.1986 gün ve 3 852/3712 sayılı ilâm daki gerekçelerin özeti :
Dava konusu yer hal, çarşı, pasaj, cadde gibi yerlerde b u lu n u ­
yorsa : «bu yerlerdeki her b ir işyeri ö zellikle rin e göre b irb irin d e n fa rk lı
kira parası saptanm asına, aynı n ite lik te olan işyerlerinin kira parasının
ise aynı olm asına özen gösterilm esi gerektiğinden b ir bütün o la ra k o yerin
incelenmesi zo ru n lu d u r» .
hb)
Kira sözleşmesi yasal o la ra k sona erdiği ta rih te kiralananın boş
olduğu ve serbest o la ra k kiraya verilebileceği d urum u gözönüne alınm alı
ve de kiralanan ile eşdeğerde olan b ir yerin serbestçe kiraya verilm esi ha­
linde ne kadara kiraya verilebileceği hususları a ra ş tırılm a lı ve kira para­
sının işyeri ve konutta fa rk lı olacağı ile hak ve nafaset k u ra lla rı da d ik ­
kate alın arak kira parası tesbit e d ilm e lid ir.
Y ukarıda zikre dile n içtiha dın ( b b ) b ölüm ündeki gerekçe toplu b u lu n ­
mayan konut ya da işyerleri için de geçe rlidir. Örneğin plaj hakkında y ü k ­
sek 3.HD. nin kararı aynen şöyledir :
«3151 sayılı Kanun h ü kü m le ri gereğince ta ra fla r arasındaki kira söz­
leşmesi 1.8.1985 ta rih in d e sona erdiğinde bu yerin kira parası tesbit edi­
lirken o ta rih te yeniden kiraya verilen b ir işyeri o la ra k kabulü ile o gün­
kü koşullara göre kira parasının belirlenm esi gerekir. Kiralanan yer plaj
olduğuna göre özel b ir n iteliği de b u lu n m a m a kta d ır.
B ilirk iş ile r
1.8.1985 ta rih in d e bu plaj yeniden boşalm ış o la ra k kaç
309
NİHAT VAVUZ
liraya kiraya verilebileceğini de a ra ş tırıp hak ve nasafet ku ra lla rın a göre
aşırı olm ayan b ir kira parası belirle m e le ri gerekir» ( 3 ) .
2)
ŞARTLARIN İPTALİ SORUNU
3151 sayılı Yasaya göre sona eren kira sözleşmeleri için idarece tek­
lif edilen yeni bedele ve şartlara kira cıla rca sulh h u ku k m ahkem eleri nezdinde itira z olunabileceği hükm e bağlanm ış b u lu n m a k ta d ır. Davada talep
e dildiği
ta kd ird e sözleşmenin
ko şulları
hakkında o lu m lu
veya olum suz
b ir ka ra r ve rilm e k g erekir ( 4 ) .
Kiracı ile Beden Terbiyesi Genel M üd ürlüğ ü arasında görülen b ir dava­
da eski sözleşmede bulunm ayan şu ik i maddenin de ip ta li istenilm iş idi.
a) Mad. 3 —
Kiracı işletm e bedelinden ayrı o la ra k 648 bin lira y ı T ü rk
Spor V a kfı payı o la ra k ödeyecektir,
b ) Mad. 17 —
Her tü rlü faaliyetten
sonra trü b ü n ve satış yapılan ye rlerin tem izliği kiracıya ait o lup, faaliyet
sonunda trü b ü n tem izlenm iş o la ra k stad salon a m irin e teslim e dilece ktir.
Bu k o şullar eski kira sözleşmesinde b ulunm adığından ve hakkniyete aykı­
rı olduğundan mahkemece iptal edilm iş ise de yüksek mahkeme 3. m ad­
denin ip ta lin i o lu m lu karşılarken «Ancak yapılan kira sözleşm esinin. 17.
m addesindeki kira şartı kira lan an ın özelliği d ikka te alındığında ip ta li için
yasal b ir neden görülm ediğinden hüküm fık ra s ın d a k i bu şartın da iptaline
d a ir kısım ç ık a rılm a k suretiyle bu şekilde düze ltile re k hükm ün onanm ası­
na» (5 ) denmek suteriyle 17. maddenin ip ta lin in doğru olm adığına d ik k a t
ç e k m iş tir.
3)
1912 SAYILI YASANIN AM AC I, BU YASAYA GÖRE KİRA PARA­
SININ
SAPTANMASINDAKİ
İL K E LE R /
MESKEN VE İŞYERİ
A Y IR IM I
a)
«Dava konusu yer ihale suretiyle davalıya 14.12.1982 tarihinden
itiba re n y ıllık 150 bin liraya kiraya v e rilm iş, kira parasının in d irilm e sine
d a ir açılan dava ile dava konusu yerin y ıllık kira parası 50 bin liraya
in d irile re k 1.1.1984 ta rih in d en geçerli o lm a k üzere tesbit edilm iş, bu ka­
ra r tem yiz edilm ediğinden kesinleşm iştir.
6570 sayılı Yasaya 2912 sayılı Yasa ile eklenen geçici maddenin amacı
kira parasının a rtırılm a s ın ı sağlam aktadır.
Yasa kira sözleşmesini 1.5.1984 ta rih in d en itiba re n feshettiğine göre
bu ta rih te tahliye edilm iş b ir yer hangi koşullarla
kira cıla rd a n
kiraya verileceği ve
istenebilecek aşırı olm ayacak b ir kira parasının ne olabile-
(3) 3.HD., 25.9.186; 8315/8797. NOT : Bu görüş Yargıtay HGK. ca da benim­
senmiş bulunm aktadır (Bkz. HGK., 22.10.1986; 503/908 sayılı ilâmına).
(4) 3.HD., 7.10.1986; 9849/9336.
(5) 3.HD., 10.4.1986; 3884/3728.
KİRA PARASININ SAPTANMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARINDAKİ
GELİŞMENİN SİSTEMATİK AÇIKLAMASI (II)
310
ceği b ilirk iş ile rin dava konusu yerin davacının 1982 yılın d a y ıllık 150 bin
liraya kira lan dığ ı da gözönüne a lın arak kira parası tesbit e d ilm e lid ir.
Bundan başka asgari beyan değerine göre bulunan kira parası mesken
ve işyeri arasında b ir ayrıcalığa yer verm ediğinden ve işyerlerinin mesken­
lere göre daha yüksek kiraya v e rild ik le ri olgusunda Em lak Vergisi değerine
göre tesbit edilen asgari kira parası b ir oran dah ilind e a rttır ılır k e n bu
oran saptanm asındaki e tkisi de d ikka te a lın m a lıd ır.
İhale ile tespit edilen 1982 y ılı kira parasının altında kira parası tesbit
edilmesi ve yine 1.1.1984 ta rih in d e tesbit edilen kira parasının bu ta rih le
1.5.1984 ta rih le ri arasındaki Toptan Eşya ve Fiyat İndeksindeki a rtış o ra ­
nına yakın b ir artışla kira parası tesbiti anılan Yasa amacına uygun düş­
m em ektedir.
B ilirk iş i raporu bu yönden de ye terli olm adığından mahkemece düşük
b ir kira parası tesbiti doğru g ö rü lm e m iştir» ( 6 ) .
b)
«Ancak kira
sözleşmesi
1.10.1981
ta rih in d e yapılm ış ve y ıllık
kira parası 6.000.000 lira o la ra k sa pta nm ıştır.
Bu sözleşme 3151 sayılı Yasa gereği feshedildiğinden 1.8.1985 ta ri­
hinden geçerli o la ra k kira parası saptanacaktır.
Kira parası Yasa gereği feshedildikten sonra kiraya veren asgari b ir
k ira para ile kiraya verm ek zorunda olm adığından yeni tesbit edilecek
kira parasının 1.10.1981 taihinden 1.8.1985 ta rih in e kadar Ticaret Bakan­
lığ ın c a düzenlenen Toptan Eşya Fiyat İndeksindeki a rtış ın her kira yılın da
oluşan m ik ta rla rın ın toplam ı olan % 145.36 o ra n ın ın altında b ir a rttırm a
ile tesbit edileceği düşünülemez.
Mahkemece kira parası tesbitinde bu olgu d ik k a te alınm adan düşük
b ir kira parası tesbit edildiği gibi otel o la ra k kiraya verilen taşınm az m al­
la r otel o la ra k ku lla n ılm a y ı sağlayacak m allarla b ir lik te kiraya v e rilm iş
ise bu eşyalar nedeniyle k ira parasında ayrıca b ir a rttırm a yapılm ası ge­
re k tiğ i de b ilirk iş i raporunda d ikka te a lın ıp ta rtış ılm a m ış tır.
B ilirk iş i raporunda b ilirk iş ile rin tesbit e ttik le ri arsa dahil binanın as­
gari beyan'değerinin % 7'si alın arak bulunacak y ıllık kira parası mesken
ve işyeri a y ırım ı ve işyerlerinin daha fazla m ik ta rla rla kiraya verileceği yö­
nünde b ir a y rın tıy ı içerm ediğinden işyeri o la ra k kiraya verilen ye rler için
ayrıca b ir a rttırm a yapılm ası da gözönünde tu tu lm ası gerekirken bu da
yapılm adan kira parası düşük o la ra k sa p ta n m ıştır.
(6)
3.HD., 24.2.1986; 161/813.
311
NİHAT VAVUZ
3151 sayılı Kanuna göre, kira parası tesbit e d ilirke n Yasanın amacı
d ik k a te a lın ıp düşük b ir kira parası da tesbit edilmemesi z o ru n lu d u r.
B ilirk iş i raporu bu yö nler d ikka te alınm adan düzenlendiğinden sap­
tanan kira parasının hak ve nasafete uygun b ir kira parası da olduğu kabul
edilemez.
Bundan ayrı kira parasının d ışın da ki diğer k o şullar hakkında gerek­
li inceleme yapılm adan ve bu ko şu lla rın sadece b elli b ir k ıs ım ın ın düzel­
tilm esi istenm iş olduğu halde istem aşılm asına yol açacak şekilde tüm üyle
iptaline ka ra r verilm esi de yersizdir».
(SÜRECEK)
(7)
3.HD., 9.12.1985; 7206/7821,
ÇEVRE KORUMA SORUNU
ÇEVRE H A K K I-Ç E V R E YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
M ehm et Semih GEMALMAZ ( * )
• ANLATIM DÜZENİ : I — Giriş : Çevre ve çevre hakkı, a — Yeni­
lenebilir kaynaklar, b — Bütün çevresel kaynaklar. c — İnsan için olan
kaynaklar. II — Çevre hakkı - insan hakkı ilişk isi: Gelişimi ve geleceği.
III — Hukuksal metinler. A — Anayasal düzey, B — Yasal düzey. C — Ara
değerlendirme. IV — Yargı kararları pratiği.
I —
GİRİŞ :
Çevre ve Çevre H akkı
1980 sonrası dönem in T ü rk H uku k yaşamına, özellikle anayasal ku­
rum düzeyinde b ir y e n ilik o la ra k g etirdiğ i «Çevre K orunm ası», henüz ye­
terince a ra ştırılm a m ış b ir ko nu du r.
Çevre, korunm ası, genel b ir b aşlık olan «sağlıklı çevre» kavram ı içer­
sinde ele a lın a b ilir. Bu açıdan b akıld ığ ın d a , insanın yaşam ını sürdürdüğü
o rta m ın , diğer söyleyişle ko şullar b ütü nü n ün , sağlığa a y k ırı yapısal e tk ile ­
şim lere uğraması olgusu çıkış n o kta sıd ır.
A ç ık tır;
ku lla n ıla n sağlık kavram ı, burada, ilk bakışta ça ğrıştırd ığ ı
tıb b î b ir te rim olm ayı aşar. Çevre ka vra m ın ın da karşıladığı anlam ıyla ko­
şut düşerek, insan yaşam ını çevreleyen, daha doğrusu insan yaşam ının
da içinde bulunduğu fiziksel, e kon om ik, k ü ltü re l, toplum sal, estetik, vb.
b ir dizi temel ko şullar b ütününün ( 1 ) , bu bütünlüğü koruyabilm esi anla­
mına gelir.
(*) İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi.
(1) Çevre kavramı değişik boyutları temel alınrak çeşitli tanım denemele­
rine konu olmuştur. Kimi örnekler :
— Henry Campbell Black
Black's Law Dictionary
St. Paul Minn., West Publishing Co., 1979, (5th edi.), p : 479
«Malın değerini ve istenirliğini etkileyen ve kuşatan ve ayrlca insan­
ların yaşam düzeyini de etkileyen fiziksel, ekonomik, kültürel, estetik
ve sosyal durum ların ve faktörlerin bütünü. Etki yaratan ya da de­
ğişiklik yapan çevre koşulları, etkimeler ya da zorlamalar» biçiminde
tanım lanm ıştır çevre.
— Orhan Hançerlioğlu
Felsefe Ansiklopedisi
Femzi Kitabevi, İstanbul, 1976, C: (A-D)
«Bir canlı varlığın bağıntı kurduğu olaylarla varlıkların tümü. Çevre,
her hangi bir varlığın belirlenmesinde dış etkenleri dile getirir, diya­
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
313
Sağlıklı b ir çevre içinde yaşama, hukuksal b ir k u ru m haline g e tirild ik ­
te « k o ru m a /k o ru n m a » ka vra m la rın ı y a ra tır. Böylece, tıp k ı diğer ko ru nm a ­
larda
(örne ğin
to plu m
b ir
temel hakkın
ko ru nm asın da )
olduğu g ib i, birey ve
bakım ından b ir «hak» statüsüne u la ş tırılır ( 2 ) . Tam bu nokta,
çevre h a kkın ın , b ir İnsan H akkı olduğunun işaret şam andıralarından b iris i­
d ir. Korunm ası gereken çevre, bozulm am ası gereken e k o lo jik denge, do­
ğasal v a rlık la r kapsamı içerisinde, insanın yaşam ının s ü re k liliğ in i sağlamaya
yö n e lir. Bu bağlamda çevre h akkı, son çözümlemede, yaşam h a kkın ın b ir
tü re v id ir.
Kişi açısında bu hak, ö ncelikle, b ir sistem (ta le p ) olanağı h a k k ıd ır.
Y e tk ili ve görevli olan o rg an lar, başta devlet tüzel k iş iliğ i, bu istem in yö­
neldiği y e rd ir; istem in o b je s id ir. Kuşkusuz bu istem sadece devlete yönel­
mez, sa ğ lıklı/d e n g e li çevreyi bozan birey ya da b irey topluluğu e tk in lik le ri
d urum un da , bunlara da yö n e lir. Bu ö ze llik de, sorunun, salt b ire y -d e v le t
ilişkisind e tüketilem eyeceğine ışık tu ta r.
Her hak sta tü le ştirm e sin in işlev kazanabilm e koşulunda geçerli o ld u ­
ğu üzere, çevre h a kkı, korunm a iste m inin süjesine, yani bireye b ir takım
ödevler de yü kle r. Bu nedenle çevre korunm ası sorunsalı, düzenlediği hak­
lar denli, yü küm le d iğ i ödevler bütünselliği bağlam ında ele a lın m a k gerekir.
Hemen e kle n m e lid ir ki, bizzat devlet de çevreyi k irle ttiğ i ölçüde so ru m lu ­
d u r, çünkü o da çevre korunm ası ile y ü k ü m lü d ü r.
lektik anlamda dış çelişmeleri kapsar. Çevrenin etken olabilmesi için
aynı zamanda iç çelişmeler de gereklidir.»
— Can Hamamcı
«Çevre ve Hukuk»
Prof. Fehmi Yavuz'a Armağan
AÜSBF y a y : 528,1983, Ankara, sf : 244
«Çevre en geniş anlamıyla, veri bir zamanda dolaylı ya da dolaysız
kişiyi etkileyen, maddî ve manevî gelişmesini, biçimlenmesini ve ya­
şam koşullarını belirleyen biyolojik, coğrafi ve toplumsal etkenlerin
tümüdür.»
— Özer Ozankaya
Toplumbilim Terimleri Sözlüğü
TDK yay : 415, Ankara, 1980, sf : 32
«Çevre, bir bireyin, bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun dirimbilimsel, toplumsal, ekinsel yaşamını etkileyebilecek dış etmen­
lerin tümü.»
(2) insan Hakları bağlamında korunm a/korum a kavramları arasındaki ay­
rıma değinen bir makale için bkz.,
— Mehmet Semih Gemalmaz
«Ulusal ve Uluslararası Düzlemde İnsan Hakları»
İBD, C : 60, S : 10- 12, 1986, İstanbul, sf :685, vd.
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
314
Uygulamadan
da yola
çıkarak, çevre ka vra m ın ın
tanım lanm asında
en azından üç alanda saptama y a p ıla b ilir (3 ) :
a)
Y e n ile n e b ilir kayna kla r :
Çevreye iliş k in
hukuksal düzenleme­
nin çerçevesi İçinde, çevre bu boyutunda daha çok, k irle nm e ya da d i­
ğer bozulm alara karşı kayna kla rın korunm ası anlam ında k u lla n ılm a k ta d ır.
K irlenm e ya da bozulm alar daha çok hava, su, to p ra k, yeniden ü re tilm iş
ve estetik kaynaklar üzerinde g ö rü lü r.
b)
Bütün
çevresel kayna kla r
Biosphere
(o kya nu slar d a h il)
ve
lithosphere (ye r kabuğu) olarak anlaşılan çevre kom pozisyonunun, doğal
kaynaklar ve süreçler kapsamında yer alm ası. Çevresel kaynaklara iliş k in
başlıca kateg oriler şu n la rd ır.
Y e n ile n e b ilir/a k ış k a n
kaynaklar (hava, su, to p ra k, b e lirli b ir bölge
ya da süreçteki b itk ile r - flo ra -, hayvan ö rtü sü, güneş ya da diğer doğal
enerji k a yn a kla rı)
Doğal kayna kla rın sistem leri :
leri;
h a y v a n /b itk i,
to p r a k /s u /b itk i
Ekosistem, hava a k ım la rı, su sistem ­
ya
da
diğer
b irle ş ik
sistem ler.
Y enilenem eyen/stok kaynaklar (y e ra ltı m adenleri ve p etrol k a y n a k la rı)
Bunlar için bazan tükenm ekte olan kaynaklar da deniyor, oysa k im i yeni­
le n e b ilir kaynaklar da tü k e n e b ilir (to p ra k , b e lirli hayvan ve b itk i tü rle ri
g ib i)
c)
İnsan için olan kaynaklar :
Bu bağlamda, insan g ereksinim leri
ve yönetm e kapasitesi p erspe ktifind e çevresel kaynaklar ta n ım la n m a k ta d ır.
İnsan gereksinim leri ç e ş itlid ir, fa ka t s ın ırlı d e ğ ild ir.
Çevreye iliş k in gözlenen üç alandan devinerek yapılan ta nım ın s ın ırlı
ve te kn ik kaldığı a ç ık tır. Daha çok, doğa temel a lın m ış tır. Oysa, çevre kav­
ram ının çok b o yu tlu , çok d is ip lin li ( in te rd is ip lin e r) b ir bütünlüğe sahip
olduğu vu rg u la n m ıştı. Burada, özellikle, kü ltü re l alandaki ko rum anın da,
çevre koru nm asın ın kapsamında kaldığına, bunsuz b ir yaklaşım ın g üdük­
le ş tirilm iş , k ıs ırla ş tırılm ış çevre anlayışı olduğuna yeniden işaret etm ek
y a ra rlıd ır.
Doğal ve k ü ltü re l ze n g in likle rin korunm ası, kuşatıcı b ir çevre k o ru ­
ruma anlayışının, ik i yüzüdür. N ite kim , UNESCO Genel Kurulunca hazır­
lanan « K ü ltü re l ve Doğal Evrensel M irasın Korunm ası Sözleşmesi», k ü ltü r
ile doğayı b ir bütünün iki parçası biçim in d e algılayan b ir kavrayışın ü rü ­
(3) — Jaro Mayda
Law and Ecomanagement»
International Social Science Journal (ISSJ)
UNESCO, XXXVIII, No. 3, 1986, p : 405
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
315
n üd ür ( 4 ) ve 1975'de yü rü rlü ğ e g irm iş tir. Bu sözleşme ile doğal ve k ü ltü ­
rel ze n g in likle rin korunm ası b irlik te ele alın m ış ve bu alanda g e liştirilm e si
gereken işb irliğ in e hukuksal, yönetim sel ve m ali boyut k a z a n d ırılm ış tır.
Bu süreçte ortaya atılan «Evrensel M iras» ka vra m ı, klasik siyasal ya da
c o ğrafî sın ırla ra dayandıran b ir çok ka vra m ı, ku ru m u sa rsm ıştır. Bu aşa­
maya ulaşılm asında, 1972 ta rih li BM Çevre Konferansında, çevre korum ası
konusunda gerekli ivedi ö nlem lerin alınm ası zo runluluğu üzerinde d u ru l­
ması da e tk ili o lm u ş tu r ( 5 ) .
Bu kısa saptam anın da gösterdiği g ib i, çevre korunm asına iliş k in ge­
niş ve kuşatıcı yapılm ayan b ir yaklaşım , son çözümlemede ve bugün özel­
lik le uluslararası düzeyde ulaşılan aşamada, eksik kalmaya y a rg ılıd ır. Bu
nedenle, ilk bakışta kolay ta ra fta r bulan h ukukçunun te k n ik h uku k irde­
lemesi yapacağı ya kla şım ı, İnsan H aklarına iliş k in tüm alanlarda geçerli
olduğu g ib i, a rtık çü rü m ü ş tü r. Ö rneğin, bu çalışm anın ana konusu olan
çevre korunm asına iliş k in yasal düzenleme, uyuşm azlık halinde yargı yeri
önüne g e tirile re k yorum lanm ası gerektiğinde, bu kuşatıcı bakış açısından
payını a la b ilm e lid ir. Ancak yine kuşku yok ki, b iric ik görev hukukçuya,
yargıca düşmez. Yasa koyucu, ilg ili alanlara iliş k in o la ra k çık a rd ığ ı dü­
zenlem elerin (s o m u tla n a b ilir, Çevre Yasası, K ü ltü re l ve Doğal V a rlık la rın
Korunm ası Yasası, vb. g ib i), özde b ir olan sürecin, yani sağlıklı b ir çevre
içinde yaşamayı sağlama yüküm ve işlevinin, değişik b o y u tla rın ı hukuksallaştırm asım baz a lm a lıd ır.
Çevre h a kkın ın , hangi e kon om ik, toplum sal, hukuksal - siyasal sis­
tem söz konusu olursa olsun, b ir sistem içersinde varolduğu, kurum salla ş tırıld ığ ı a ç ık tır. Bu nedenle çevre h akkı, sistem in bütünü gözden k a ç ırı­
larak ele alındı m ı, açıklayıcı o lm aktan uzak b ir hukuksal k a lıp olm ayı
aşamaz. Başka deyişle, çevre k ir liliğ i, sistem in kaçınılm az b ir ürünü ola­
rak b eliriyo rsa , m utlaka bu boyutun saptanması gerekir. S o m u tla n a b ilir :
Serbest piyasa ekonom isi sistem inin ana itic i gücü, b ilin d iğ i g ib i, k â rd ır.
Bu, özellikle endüstriyel gelişim sürecinde, sistem in özellikle ka ynakların
(4) — Michel Batisse
«Yeni Bir işbirliği»
Görüş
UNESCO, Ağustos/1980, S : 8, sf : 5
(5) — Gerard Bolla
«Uluslararası Sözleşme»
Görüş (yukarıda belirtilen sayı)
— Ayrıca bu bağlamda şu bilgiyi de eklemek yararlıdır. UNESCO, 1980
yılma kadar ,evrensel miras kapsamına giren doğal ve kültürel var­
lıklardan 57 tanesini, sözü edilen sözleşmeye katılan 53 devletin öne­
rilerini temel alarak saptamıştır.
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
316
savurgan ku lla n ım ın a yol açar. Bu açıdan d eğerlendirildiğinde, çevre k ir ­
liliğ i, çevre hakkı ne kadar k u ru m s a lla ş tırılırs a k u ru m s a lla ş tırıls ın , y ü k ­
sek düzeyde sü rd ü rü lm e k istenen e kon om ik büyüm enin b ir ka rş ılığ ı, b ir
b ir sonucu biçim in d e açığa çıka r. Örneklenen sistem açısından, çevre k ir ­
liliğ i sonucunu, tü k e tic in in tükenm ek bilm eyen istem lerine; yani ü re tim in ,
bu süreçte doğanın söm ürülm esinin ya da örnek olsun hava, su gibi va r­
lık la rın
serbest m a lla r o la ra k
n ite le n d irilm e sin in
zorunluluğuna, bağla­
yarak açıklam ak da tu ta rlı olamaz. Çünkü tü k e tic i, kendi gerçek gerek­
sinim i olduğu inancına sürüklenerek çok çeşit ve y o ğ u n lu kta ki ü rü n le ri,
b un la rın her b irin in ü re tim in in çevre k irliliğ i bakım ından y a ra ttığ ı o lu m ­
suz sonuçları bilm eksizin ya da kayıtsız kalarak, tü keteb ilm e fetişine sap­
lanıp k a lm ış tır.
Çevre olgusundan çevre hakkına ulaşan süreçte, temelde yatan, b ir
diğer b e lirle yici etmen de, insanın doğaya egemen olm a güç ve y e tk is id ir.
Doğa yasalarının daha net biçim de kavranılm ası, b ilim ve te kn o lo jid e ki
ilerlem eler, insanın bu e tk in liğ in in nesnel göstergeleridir. Böylece insan,
tükenmez b ir enerji ve güçlü b ir eğilim ola ra k, kendi çevresini yeniden b i­
çim le nd irm e çabası içerisin d ed ir.
Sözü edilen insan « y a p a b ilirliğ in in » iki önem li sonucu v a rd ır. İlk i,
insanla
çevresi
arasında
b ir
ayrım
ö n g ö rü lü yo r o lm a s ıd ır.
Diğeri, do­
ğaya eğemen olm an ın, H erbert M arcuse'un «Tek Boyutlu İnsan» adlı yapı­
tında b e lirttiğ i gib i, insanın diğer insanlar üzerinde ü stü n lü k kurm asına
yol açan düşünce ve araçların oluşmasına neden b içim le m esidir. Bu ne­
denle, çevre üzerindeki düşünceler, başka söyleyişle insanın doğal çevre­
sini e tkileyebilm e güç ve yetkisinden devinen bütün düşünce sis tem leşti ri Im eleri, gerek to plu m içi gerekse uluslararası düzeydeki egem enlik iliş k ile ri
bağlam ında
irdelenm ek gerekir. Daha açık söylenebilir : Çevreye, çevre
korum aya iliş k in düşünceler, çevre h a kkın ın k u ru m s a lla ş tırılm a s ı, ancak
içinde bulunulan
sistem
bütünü
gözönüne alındığında
a n la m lıd ır. Yine
a ltın ı çizm ek o la s ıd ır ki, çalışm anın 2. Bölüm ünde değinilen «çevre hak­
k ın ın
«barış içinde yaşama hakkı» ile bütünleşm esi zo ru n lu lu ğ u , m addî
tem elini burada b e lirtile n uluslararası düzeydeki egem enlik iliş k ile rin d e b u l­
m a kta d ır. Çünkü insanlık, ta rih in d e ilk kez bu kadar ya kın , som ut ve yo­
ğun tehlike olan toptan yokolm a o la sılığ ın ın kapı eşiğindedir.
Öte yanda, çevre h a kkın ın k u ru m sa lla ştırılm a s ın ı ve bunun gerçekle ş tirim i önündeki b ir dizi hukuksal - siyasal g ü çlü kle ri d ik k a te alarak be­
lirtirs e k , çevre kavra m ın ın önem li b ir öğesi olan doğal kaynaklardan ya­
rarlanm a konusunda adil ve dengeli b ir bölüşüm sistem inin henüz gerçekleştirile m eyişinin de b ir etmen olduğu g ö rü lü r. Günüm üzün gelişmiş sana­
yi kom pleksleri bu kaynaklara b a ğ ım lıd ırla r ve ü re tim süreçlerini kesintiye
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
317
uğratacak dünyanın neresinde olursa olsun her hangi b ir engele karşı du­
ya rlı ve taham m ülsüzdürler. Bu açıda, doğal kayna kla rın ortaya ç ık a rıl­
masında ku lla n ıla n ilkel te k n ik le r, çevrenin kirlenm esi ya da doğal d o ku ­
nun bozulması gibi doğal çevreye iliş k in so ru nla r ile ü re tim sonucu tüke­
tim değeri kazanan kayna kla rın b e lirli ellerde odaklaşm ası gibi toplum sal,
e kon om ik so ru n la r gözardı e d ilir. O halde çevre korum a düşüncesi, bu­
nun hukusal boyutu olan çevre h akkı, örneklenen ü re tim b irim le rin in temsillediği ka rşıt ç ık a rla rın anti - te zid ir; b ir bakım a b ir törpülem e aracı­
d ır. Çevre korum a düşüncesi, ancak ussal, dengeli ve e ş itlik ç i b îr to plu m
anlayışına d aya n d ırıld ığ ın d a , doğaya egemen olm a sürecinin sağlıklı b ir
boyutu haline gelir.
II —
ÇEVRE H AKKI . İNSAN H AKKI İLİŞK İSİ :
G elişim i ve Geleceği
Çevre h a kkın ın b ir İnsan H akkı olduğu konusu ta rtış ılm ış tır. Dahası,
eğer b ir İnsan H akkı ise, bunun hangi kategorik süçreçte temellendirileceği de b ir so ru nd ur. UNESCO'nun g eliştird iğ i b ir yaklaşım a göre,
«İnsan O lm ak H akkı», hemen bütün haklara öngelen, temel o luşturan n i­
te lik te d ir
(6 ).
bulunduğunda
Bu yaklaşım
içersinde, insanın hangi çevre koşullarında
İnsan O lm ak
H akkın ı
som utlaştıracağı
noktasından yola
ç ık ıla ra k , Çevre H a kkın ın İnsan H akla rın ın b ir boyutu olduğu b içim inde
b ir yaklaşım y a p ıla b ilir ( 7 ) .
G iriş
bölüm ünde vurgulandığı
üzere, y u ka rıd a k i yaklaşım dan
çok,
Çevre H a kkın ı, Yaşama H a kkın ın b ir uzantısı o la ra k görm ek daha tu ta rlı
ve e tkin sonuçlar elde edilm esine hizm et eder n ite lik te d ir.
B ir kez, yaşama h akkı, tüm İnsan H a kla rın ın m addî tem elini o lu ş tu r­
ması bakım ından vazgeçilmez, d e m o k ra tik to plu m u n istisnai ve geçici b i­
çim de de olsa yer verdiği olağanüstü hallerde bile dokunulm az ya pıda dır.
Öte yanda, bu d o ğ ru ltu d a ki b ir yaklaşım , çevre h a kkın ın Oluşan Hak­
lar kategorisi kapsamına g irip girm ediği türünden ta rtış m a la rı b e rta ra f
edebilecektir. Her ne kadar bizce, b ir başka çalışm am ızda ya p tığ ım ız g ru p ­
landırm a çerçevesinde oluşan h aklar 6. kategori o la ra k, kamusal, siyasal
( k i, b un la r klasik h a k la rd ır), e kon om ik, toplum sal ve k ü ltü re l hakların
yanında eşit önem ve değere sahipse de, bu nokta, p o z itiv is t yo ru m bakı-
(6) — Karel Vaşak
Les Dimensions Internationales des droits de Thome
UNESCO, Paris, 1978, (çev : Esra Gemalmaz)
(7) — Can Hamamcı
«Çevre Hakkı Üzerine Düşünceler»
insan Hakları Yıllığı
TODAÎE, Ankara, 1983 - 1984, C : 5 - 6, sf : 173
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
318
m ından daha fazla eleştiriye açık s a y ıla b ilir ( 8 ) . Bu nedenle, çevre h a k k ı­
nın çok daha gerilere gitmeyen m azisinin uyandırabileceği soru iş a re tle ri­
ni d ikka te
alarak, onu yaşama
h a kkın ın
b ir türevi biçim inde görm ek
y e rind e dir.
Çevre h akkının b ir İnsan H akkı olduğu konusunda ileri sürülebilecek
b ir başka neden de, her ik is in in birden in te rd is ip lin e r öz ta ş ım a la rıd ır.
Diğer söyleyişle, her iki hakka da yahut kurum a da çeşitli d is ip lin le r açı­
sından yaklaşm ak hem gerekli hem de zo ru n lu d u r ( 9 ) .
Karel V asak'ın, İnsan H a kla rın ın geleceğine iliş k in o la ra k saptadığı
h aklar arasında saydığı, sağlıklı ve e k o lo jik açıdan dengeli b ir çevre hak­
kı ( 1 0 ), ne klasik h aklar ne de e kon om ik toplum sal ve k ü ltü re l haklar
içersinde g örülm em ekted ir. UNESCO'nun bu sın ıfla n d ırm a sın a göre, bu
haklar, hem bireylere hem topluluğun tüm üne a ittir ve kamu ve özel tü ­
zel kiş ile rin ve b ire yle rin eylem li ka tılm asın ı g e re k tirir. Oysa, yaşam hak­
kı bağlam ındaki b ir tem ellendirm e de, küral o la ra k, sözü geçen olanakları
ta n ım a k ta d ır. Ö zellikle devletin büyük ve baş k irle tic i öge olduğu ülkeler­
de çevre h a kkın ın devlete doğrudan b ir dizi y ü k ü m lü lü k le r getirm esi, birey
açısından b ir olanak o larak g ö rü le b ilir.
Çevre, h akkı, ilk başlarda daha çok sağlık hakkı içersinde düşünül­
m üştü. Bunun en tip ik ve uluslararası belgeye g eçirilm iş b iç im i, «Ekono­
m ik, Toplum sal ve K ü ltüre l H aklar U luslararası Sözleşmesi»nin 12. mad­
desi düzenlem esidir. Buna göre, çevre sağlığının tüm yö nleriyle iy ile ş tiril­
mesi ( im p ro ve m e n t), bedensel ve ruhsal sağlık sta nd artla rınd a n ya ra rla n ­
ma hakkı bağlam ında devletin gerekli önlem leri alması gereken b ir alan
ola ra k n ite le n d irilm iş tir.
Öte yanda 1972 ta rih li Stockholm Çevre Konferansı, BM 'in aynı ta rih ­
lî «Declaration on Human Envirom ent» adlı b ild irg e sin in doğmasına ola­
nak v e rm iş tir. Ancak bu noktaya kolayca gelinem em iştir. 1972 y ılı BM
(8) — Mehmet Semih Gemalmaz
agm., s : 693
(9) — Çevre sorunlarının interdisipliner araştırılm ası zorunluluktur. Burada
sadece sosyal bilimler değil (ki insan Hakları, daha çok, sosyal bi­
limler alanındaki bir interdisipliner çalışma konusudur) ve fakat bi­
yoloji, fizik, kimya, mühendislik vb. disiplinler de gerekmektedir.
Aynı gerekçeyle, işbirliği yapacak uzmanlar da hukuktan tıbba, mü­
hendisliğe kadar geniş bir ekip oluşturmalıdır.
(10) — Karel Vaşak
«Allocution»
International Colloquy on Human Rights
İstanbul 28 - 30/Mart/1979
AÜSBF yay : 477, Ankara, 1081, (çev : Esra Gemalmaz), sf : 20-21
319
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
Konferansı sırasında o zam anki H indistan
açıklam ayı yapıyordu :
Başbakanı
İndira Gandhi şu
G elişm ekte olan ülkelerde fa k irlik te n doğan k ir ­
lenme sanayileşmeden doğan kirlenm eden daha ciddi b ir so ru nd ur. Filip in le r, Tanzanya gibi bazı diğer Üçüncü Dünya Ü lkeleri de benzeri düşün­
celeri
dile
g etirm e kte yd ile r.
Bununla
b irlik te
1970'li y ılla rın
sonlarına
doğru b ir çok Üçüncü Dünya Ülkesi çevresel bozu lm a la rın , çevrenin değe­
rin in y itm esinin önlenmesi gereğini ka vra m ışlard ı (1 1 ).
B ir İnsan H akkı ola ra k Çevre H akkı, çevre korunm ası üzerinde du­
y a rlık , uluslararası çaplı g iriş im le r ve uluslararası ö rg ü tle rin eşgüdümlü
çalışm aları ile g e liş tirilm e k te d ir. N ite kim
BM Çevre Program ı, bütüncül
b ir çevre p o litika sı üretm eye ça lışm a kta d ır. Bu program çerçevesinde BM,
Dünya Sağlık Ö rgütü
(W H O ), Besin ve T arım Ö rgütü
(F A O ), UNESCO
gibi ö rg ü tle rle iliş k i ve iş b irliğ i içind ed ir. UNESCO, yok o lm a k ta k i tü rle ­
rin , biyosferdeki b irik im in , dünyasal m irasın (eski a n ıtla r g ib i) ve çevre
e ğ itim in in korunm ası ve g e liştirilm e si ko nularında uluslararası çaplı iş b ir­
liği p ro je le ri o lu ş tu rm a k ta d ır. Adı geçen ö rg ü tle rin b ir çok alandaki sap­
tam alarına karşın b un la r henüz U luslararası H ukuka g e ç irilm e m iş tir. An­
cak çevre h a kkın ın kendisi çoktan ta n ın m ış tır. B ir İnsan H akkı olarak çev­
re h a kkın ın içeriğindeki gelişim e, yapılan açıklam alar işaret e tm e kte dir.
19701i yılla rd a BM Çevre Program ı çerçevesinde «çevresel gelişme»
kavram ı ortaya a tılm ış tır. Bu kavram , bazı temel e tik ilkelere d a y a n d ırıl­
m ış tır : Herkesin zorunlu gereksinim i olan besin, su, barın a k ve giyeceğin
karşılanm ası;
insanla çevresi arasında
uyum lu
iliş k ile rin ya ra tılm a sın ın
önemi ve insanın kendi ka ra r verm e gücünü geliştirm esi, kendi saygı. Bu
tü r e tik tem eller de, çevre h a kkın ın b ir İnsan H akkı olan tem elleriyle örtü şm e kte dir. Bu yaklaşım şöyle a ç ıla b ilir. Çevre H akkı, aslında, b ir çevre
siyasasının hukuksal boyutta kurum sallaşm ış h a lid ir. Bu bağlamda ise so­
run, doğal kaynakların ve v a rlık la rın , ulus - devletlerce uluslararası boyut­
ta nasıl bölüşüleceği ve paylaşılacağıdır. Gezegenemiz m ahdut doğal kay­
naklara sa h ip tir ve hiç b ir devlet, b ir başına, b u n la r üzerinde kendi ege­
m enliğinden, icrai yargısal yetkisinden söz edemez; çevre h akkının e tik
tem elinde, böyle b ir savı olm am ak gerekir. Ö rnek olsun, m adenler, derin
deniz y a ta k la rı, okyanuslar, uzay, atm oster, vb. g ib i... ( 1 2 ).
(11) — O. P. Dvvivedi
«India : Pollution Control Policy and Probrams»
International Review of Administrative Sciences
Vol : XLIII, No : 2, 1977, p : 123 -133
(12) — O. P. Dwivedi
«Political Science and the Environment»
ISSJ
UNESCO, Vol : XXXVIII, No : 3, 1986, p : 377-390
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
320
Çevre h akkının oluşan, d in a m ik içeriğin in som ut göstergeleri halen
şu so ru la rın ortaya a tılıy o r o lm a sıd ır. Sözü edilen doğal kaynaklar üzerinde
ulusal yargı ye tkisin in kapsam ve s ın ırla rı nedir? Düzenli ve e ş itlik ç i b i­
çim de bu kaynaklardan yararlanm a konusunda uluslararası bazlı b ir anlaş­
ma sa ğlanabilir m i? Bu kaynaklar üzerinde ne tü r b ir uluslararası r e ji­
m in
uygulanması
tercih e d ilm e lid ir? S orular, sorunun, ulusaldan, ulus­
lararası boyuta doğru k u ru m s a lla ş tırıla ra k nasıl b ir ilgi dağı olduğunu gös­
term ek bakım ından da önem ta şım a kta d ır.
Esasen çevre hakkına
iliş k in
uluslararası bazlı saptama ve k u ru m ­
sallaşm alar, bu alandaki ulusal ö lçekli bilinçlenm e ve kurum sallaşm a sü­
reçlerinin
b ir sonucudur.
1970'lerin
başlarında, önce sanayileşmiş dev­
letlerde başlayan çevre korum a b ilin c i, devletin özel u zm anlık b irim le ri
oluşturm asıyla
hızlandı. Ö rneğin, ABD'de «Çevre Korum a
B irim i»
(En-
v iro nm e nta l Protection Agency), İngiltere ve Kanada'da «Çevre Dairesi»
(D epartm ent o f the E n viro nm e nt) gibi İd arî organlar y a p ıla ş tırıld ı. Bu
k u ru m la r, devletin çevre siyasası ile b ü tü n lü k içinde ç a lış m a k ta d ırla r ve
bilgi toplam a, kamu ve özel çeşitli b irim le rle eşgüdüm lü çalışm a, ulusal
ö n ce likle rin çevre korum a üzerinde odaklaşm asına katkıda bulunm a, vb.
gibi e tk in lik le r g ö ste rm e kted irle r. Kuşkusuz, örneklenen İd a rî yapılaşm a,
g iriş im le rin sadece b ir yö nü dü r. Yine ö rnek olsun, diğer yanda da, Te­
miz Hava Yasası, Sular Yasası, vb. yasalaştırm a hareketleri de gerçekleş­
tir ilm iş tir . Bütün bu o lu şum lar, çevre h a kkın ın , hukuksal kurum sallaşım ını hızla ta m am ladığının açık b e lirg e le rid ir.
Gerçekten de kurum sallaşm a hızla g erçekleşm iştir, zira çevre k irle n ­
mesinden doğan k riz le r ve bunlara kam uoyunun tepki vermeye başlaması,
ulusal h ü kü m e tlerin bu konuda çaba harcamaya zorlam ası 19601ı y ılla r­
da izlendi. Bugün ise ulaşılan aşama, çevre korum acı kesim lerin doğru­
dan ka ra r alma süreçlerinde yer tu tm a la rın a dek uzan m ıştır. Örneğin, nük­
leer silahlanm aya karşı çıkan, çevre korum acı görüşler ileri süren Yeşil­
ler P artisi, Federal Alm anya'da ulusal meclise üye so km u ştur. 1984 Ocak
ayında, Batı A vru pa lı 8 Çevreci Parti (ecology p a rtie s ), Avrupa Parlamen­
tosu seçim leri için b ir lik o lu ş tu rm u ş la rd ır. Bu o lu ş u m la rın , diğer devlet­
leri de etkileyeceği u m u lm a k ta d ır. Ö rneğin, Belçika'da Ekim
seçim lerinde çevrecilerin
a lm ış la rd ır.
(Ecolo ve Agalev)
p a rtile ri o yla rın
1985 genel
% 6.2'sini
Bu, 1981 y ılı seçim sonuçlarına oranla % 1,7 lik b ir a rtık d em ektir.
Fiziksel ve kü ltü re l bütünlüğü olan sağlıklı b ir çevre istem i, temel
İnsan H aklan arasında yer alan Çevre H akkın ın konusudur. Bu çerçevede,
onun m eşu rla ştırım ın da , yasal düzenlemelere g eçirilm iş olm ası b ir ola­
n a k tır.
321
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
Çevreye iliş k in düşünceler, ya kla şım la r, huku kla aslında iki yönüyle
kesişm ektedir ( 1 3 ).
a)
N iceliksel kesişme :
Ulusal ya da Uluslararası H ukukun göster­
diği g ib i, bütün düzeylerde, sektörlerde n o rm a tif iliş k i, çatışm a. Bu çevreye
iliş k in h u k u k tu r. (La w on e n viro n m e n t)
b)
İnsan e kosiste m le rinin ya ra rın a, çevresel ka yna kla rın idaresi için
sistem in o rg an ik b ir parçası o la ra k, çevreden hukuka doğru niteliksel yer
değiştirm e :
Bu çevresel sistem lerin idaresine iliş k in h u k u k tu r (Law on
ecom anagem ent). Bu son halde, hukuka daha az rol düşerken, idareye ve
siyasaya görece anlamda daha önem li
hukuksuz b ir yönetim
konum
k a lır. Çevre konusunda,
(m anagem ent) başarılı olamaz; ancak tek başına
kaldığında en iyi h u ku k bile yetersiz o la c a k tır.
Bu saptam alar, çevre h a kkın ın in te rd is ip lin e r yönünü vurgulam ası ba­
kım ın da n önem ta şım a kta d ır.
B ir İnsan H akkı o la ra k çevre h a kkın ın d in a m ik b ir boyutu da, silâh­
sızlanma (ö ze llikle nükleer silâhlanm aya karşı çıkm a b iç im id ir) devinim i
ile b ütünleşm esidir. Aynı anlama gelmek üzere bu, yine b ir İnsan H akkı
olan Barış H a kkın ın , barış içinde yaşama h a kkın ın b ir u za n tısıd ır. Bu iliş ­
ki sonradan ku ru lm u ş d e ğ ild ir. 1950'li y ılla rın sonlarından itiba re n , n ük­
leer e n e rjin in askerî am açlar dışında ku lla n ılm a sı, bu alandaki te k n o lo jik
gelişim ve bu ku lla n ım ın ris k fa k tö rle ri, h ukukun da bu alana ilgi d uy­
masına, el atmasına yol a çm ıştır.
(13) — Jaro Mayda
agm., p : 400-401
Yazarın, çevreye ilişkin hukuk ile çevresel sistemlerin idaresine iliş­
kin hukuk için yaptığı yaklaşım, yazar tarafından şu biçimde şematize edilmiştir.
Şema 1 : Çevreye İlişkin Hukuk
oururuar
ÇEVRE
Specefic siyasa
anlayışı
Veri (Issues)
Planlar
Spesifik
—» yasal —> Hukuk
düzenleme
Şema 2 : Çevresel Sistemlerin İdaresine İlişkin Hukuk
|--------- —> Siyasa ~
Çevre —» Bilgi Edinme
Sorunları
Yönetim <-
ı
Standart
Kurallar
-» Hukuk
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
322
İnsan H akları listesi içerisinde yer alan Çevre H a kkın ın , liberal de­
m o k ra tik re jim le r (B a tı d e m o kra sile ri) kapsam ındaki kuru m sa lla şım ı sü­
reci, son çözümlemede, p lü ra lis t anlayış ve etkileşim lerden ö tü rü bazı so­
run la rla ka rşılaşm aktad ır. Çünkü bu düzenlerde, sisteme etkide bulunan iç
fa k tö rle rin başında, çeşitli e rk g ru p la rı gelm ektedir. Bunlar da çoğu kez,
kaynaklardan yararlanm a ve ku lla n ım bakım ından fa rk lı ö ne rilerle som ut­
laşan fa rk lı ç ık a rla rı tem sil e tm e kte d irle r. Siyasal ka ra r alma süreçlerine
de e tk im e k te d ir bu g ru p la r. Ö rneğin iş ve sanayi çevreleri ile çok yoğun
iliş k ile ri olan hüküm et siyasaları, bu kesim in istem ve y ö n le n d irm e le rin ­
den e tkile n e b ilm e kte d ir. Bu nedenlerle doğrudan re jim in kendisi, to p lu m ­
da tüm kesim ler dengeli ve eşit biçim de siyasal, toplum sal ve entellektüel
yaşama
a ğ ırlık la rın ı
ko yam ad ıkla rı
ta kd ird e e k o lo jik
kriz in
doğmasına
da tıp k ı örneklenen alanlardaki diğer çatışm alarda olduğu gibi, yol açabil­
m ektedir.
Liberal d e m o k ra tik re jim le r gibi, m erkezi pla nlı e kon om ile rin y ü rü r­
lükte olduğu devletler de çevre korunm ası so ru nla rıyla yüzyüzedirler. Böylece, çevre h akkını b ir İnsan H akkı kılan etm enlerden olan evrensellik
öğesi açığa ç ık m a k ta d ır. Kuşkusgz ,yaklaşım fa rk lılık la rı b u lu n m a k ta d ır.
Çünkü bu bakış açısına göre, insan to plu m u ile doğal çevre, içiçe geçmiş
iliş k i içersindedir. Doğa, dar e kon om ik anlamda ü re tim in gerekli önkoşulu
iken, geniş anlamda to plu m u n üzerine o turdu ğ u te m e ldir (1 4 ). Bu, m er­
kezi planlı e kon om ile rin çevreye ana bakış a çısıd ır. Diğer söyleyişle, çev­
re, b ir ekon om ik kategori olm akla b irlik te , sadece ondan ibaret değ ild ir.
Geniş kapsam lı insan gereksem elerini karşılayan k u lla n ım değerleri, eko­
n o m ik boyu tlu çevre ka vra m ın ın o b je k tif te m e lid ir
(Ö rn e kle yelim ,
b ir
nehrin suyu b ir fabrikada sanayi ü re tim için k u lla n ılıy o rs a , bu su üre tim
fa k tö rü d ü r; ama aynı suyu b ir kişi içmek için kullanıyorsa, bu ku lla n ım
d e ğ e rid ir). Öte yanda çevre, u lu sa lze n g in liğ in önem li b ir parçasıdır. Çevre
kavra m ın ın ekonom ik açıdan yoru m u nu n üçüncü boyutu, işgücünün yeni­
den ü re tim in in tem elin o lu ş tu rm a s ıd ır.
Bu bakış açısında çevre korunm ası, m a lik o la nla r ( k i, o n la r ya devlet
ya da o rta k m ü lkiye t b iç im in d e d ir) bakım ından b ir toplum sal y ü k ü m lü lü k ­
tü r. M ü lkiye t iliş k ile ri bakım ından, çevre korunm ası ve çevrenin bozulm ası,
toplum sal yarara a ykırı d üşm ektedir. Bu kirle nm e o lu m s u z lu k la rı, hem
birey hem de to plu m üzerinde e tk ilid ir . Çevre ile to plu m u n uyum u, merkezi
p lânlı ekonom ilerce başlıca hedeflerdendir. Bununla b irlik te bu ülkelere
de geniş kapsamlı am açların gerçekle ştirim i b ir dizi soruna yol açmak-
(14) — H.L. Parsons (ed.)
Marx and Engels on Ecology
Connecticit, Greenwood press, 1977, p : 262
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
323
ta d ır. Ö rneğin e konom inin g e liştirilm e si, yaşama k o ş u lla rın ın ve s ta nd art­
la rın ın yü kseltilm e si, e ğitim , sağlık, altyapı öğelerinin iy ile ş tirilm e s i gibi
am açların gerçekleştirilm esi, gerek sürecin m alî yönü gerekse çevre k o ru n ­
ması ko nularında ö n ce likle rin belirlenm esi açısından z o rlu k la r g etirm e k­
te d ir (1 5 ).
Merkezi planlı ekonom ilerde de, hukuksal ve e kon om ik düzenlemele­
rin esas ilkesi,
kirle ten ödesin» fo rm ü lü d ü r. P ra tikte, insanı ya da çevreyi
te hd it eden tehlikelere uygun biçim de, m ik ta r, n o rm la rla düzenlenir. Ku­
rallara a y k ırı düşüldüğünde Verilecek ceza (ö ze llik le para ce zaları), k ir ­
lilik m ik ta rı ile o ra n tılı o la c a k tır. Bu y a p tırım a yö ne lik ö nlem lerin yanısıra, o lu m lu destekleyici g iriş im le r de düzenlenm ektedir. B unlar arasında
en önem lisi fo n la rd ır. Fonlar özellikle, çevre korunm ası sürecinde çeşitli
fa a liye tle r gösteren ku ru m la ra , düşük faizle ya da geri ödemesiz o la ra k
k re d ile r b içim in d e y a n s ıtılm a k ta d ır. A yrıca, kredi ö n ce likle ri de çevreye
iliş k in y a tırım la ra v e rilm e k te d ir ( 1 6 ).
G örüldüğü g ib i, çevre h a kkın ın , evrensel kabul bulan b ir İnsan H akkı,
daha doğru deyişle İnsan H akları listesi içersindeki b ir hak ola ra k k u ru m ­
sallaşması, fa rk lı e kon om ik ve siyasal re jim le rd e değişik temel lendirm elerden geçerek gerçekleşm iştir. Ulaşılan bu aşamada, üzerinde durulm ası
gereken gelişme, hem fa rk lı re jim le r hem de sanayileşmiş devletler kadar
gelişm ekte o la n la r için, çevre ko ru nm asın ın a rtık vazgeçilmez, geri plâna
itilm e z derecede önem inin ka vra n d ığ ıd ır. Y a kın gelecekte, çevre h akkının
Uluslararası
H ukukla
bütünleşen
ku ru m sa lla şım ın ın
gelişeceği öngörüle­
b ilir.
İnsan H akkı o la ra k çevre h a kkın ın geleceği bazı önem li so ru nla rın
aşılmasına b a ğ lıd ır. T üke tici o lm ak gibi b ir savı içerm eksizin şu sapta­
m alar y a p ıla b ilir.
Ulusal düzeyde ilk sorun, fa rk lı ç ıka r çevrelerinin çevreden y a ra r­
lanm anın
biçim
ve yöntem i
konusundaki
değişen
ya kla ş ım la rın ı
nasıl
b ir o rta k ya ra r anlayışında toparlayabileceğidir.
Sanayileşmiş ü lke lerin çevre k irliliğ i konusundaki s o ru m lu lu k la rıy la
gelişmiş ü lk e le rin k i aynı olm adığı g ib i, çözüme iliş k in ya k la ş ım la rı, ayırab i-
(15) — Gyula Bora
«Environmental protection in centrally planned economies : the case
of Hungary»
ISSJ
UNESCO, Vol : XXXVIII, no : 3, 1986, p : 432, 433
(16) — Gyula Bora
agm., p : 435
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
324
lecekleri kaynaklar, ö n ce likle rin saptanm asındaki a y rılık la r da uzmanlaş­
ma olanağını güçleştiren e tm e nd ir.
Genel ola ra k İnsan H a kla rın ın ihlâl edildiği dünyam ızda, kendi özgün
s o ru n la rın ın yanında genel kategori (İnsan H akları kapsam ı) içinde yer
alışından ö tü rü
de çevre hakkı
ihlâllere
konu b iç im le ye b ilm e kte d ir. O
halde çevre h a kkın ın som utlaşım ı da, gerçekliğe dönüştürülm esi de, diğer
haklarla b irlik te yaşama geçirilm ekle b a ş a rıla b ilir. Başka deyişle, İnsan
H akları listesinin temel niteliği olan b ü tü n cü lü k öğesi, o listede yer alan
çevre h a kkın ın diğer haklarla iliş k ile n d irile re k , tüm üne bîrden saygı du­
yulm ası yoluyla ele alınm asını gündeme g e tirir.
İnsan yaşamı, ü re tim sürdüğüne, süreceğine göre, çevresel değişme­
ler de ka çın ılm a zd ır ve gelişim in b ir parçasıdır. Bu nedenle, çevre k o ru ­
macı yaklaşım da tutucu olm am ak gerekir. Çünkü son çözümlemede, eko­
n om ik ve toplum sal yaşam daki e tk in lik le r, doğada değişmelere, daha doğru
deyişle ondan çıkarsanan e tk in lik le re yol a çm a ktad ır. Çevre h akkının da
d in a m ik b ir içeriği olm ak gerekir. Her şeyin m e ta lle ş tirild iğ i piyasa eko­
nom isi düzeninde, çevre salt hukuksal ve e kon om ik korum a değil, siyasal,
k ü ltü re l ve m oral açılardan da k o ru n m a lıd ır. Çevre h a kkın ın geleceğini be­
lirleyecek baş etmen, insan soyunun, zorunlu biçim de çevreye bağım lı o ld u ­
ğu gerçeğidir.
İli—
HUKUKSAL METİNLER
A —
Anayasal Düzey
1961 TC. Anayasası (9 Tem m uz 1961 ta rih ve 334 nolu Yasa; Resmî
Gazete'de yayım ı 20 Tem m uz 1961, çevre korunm asına, çevre hakkına doğ­
rudan yer veren b ir hüküm içerm iyo rd u . Bununla b irlik te , bazı yo ru m cu ­
lar ( 1 7 ), «devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilm esini...
sağlamakla ö d e vlid ir» biçim in d e b ir düzenleme getiren
(m d . 4 9 /l) 'd e n
yara rla na ra k, b ir çevre hakkından söz e tm e kte ydiler.
Bu yorum dan da anlaşılacağı üzere, çevre h akkı, salık h a kkın ın b ir
uzantısı ola ra k ka vranm aktaydı. 1961 Anayasasının özel b ir hüküm içer­
memesi b ir zaaf sayılamaz. İki nedenle. İlk i, Anayasanın ya pıldığı ta rih
dönem i gözönüne alındığında, benzeri anayasalar g ib i, çevre h akkının do­
laylı biçim de düzenlendiği g ö rü lm e kte d ir. Zaten doğrudan çevre h akkının
(17) — Ruşen Keleş
«Çevre Sorunları ve Çevre Hakları»
însan Hakları Armağanı
BM Türk Derneği, Ankara 1978, sf : 109.
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
düzenlenerek anayasalara girm esi
325
1970'li y ılla rd a n başlam aktadır ( 1 8 ).
Diğer neden, 1961 Anayasasının bütünü d ikka te alın dığın da , yukarıda ö r­
neklenen türden y o ru m la r tu ta rlı ve Anayasanın g elişim ci, yeni o lu şum ları
haklaştırm aya açık d in a m ik siste m leştirim in e uygun düşm ekte o luşudur.
1982 TC. Anayasası (16.10.1982 ta rih ve 2709 nolu Yasa; Resmî Ga­
zetede yayım ı 20.10.1982), özel o la ra k çevre korunm ası kavram ına yer
veren b ir hüküm g e tirm iş tir, (m d . 5 6 )'n ın kenar başlığı, «sağlık hizm etleri
ve çevrenin ko ru n m a sı» d ır. Bu hükm ün düzenleniş biçim inden ç ık a rtıla b i­
lecek ilk sonuç, çevre korunm ası sorununun hâlâ sağlık hakkı ile ilişkilen d irile re k düzenlendiğidir. Çevre h akkını Anayasada görüp, Anayasanın bütüm ünü gözden ka çırara k kolaycı yargılara düşm em ek gerekir. Anayasa
koyucunun kasdı, G iriş bölüm ünde ta nım ı verilen çevreyi b ütünlüğü içer­
sinde kavram ak değil ve fa ka t sadece doğal çevrenin korunm ası bağlam ın­
da b ir sağlık sorunu o la ra k çevre hakkına ya kla şm a k tır.
(m d . 5 6 /1 ), herkes, sağlıklı ve dengeli b ir çevrede yaşama hakkına
s a h ip tir derken, ikin c i fık ra d a , çevreyi g e liştirm e k, çevre sağlığını k o ru ­
m ak ve çevre kirle nm esin i önlem ek Devletin ve vatandaşların ö d e vid ir
denm iş.
İlk saptama :
H üküm , Anayasanın «Sosyal ve E konom ik H akla r ve
Ödevler» b a şlıklı 3. Bölüm de düzenlenm iş. Bu siste m leştirim , doğrudan
bireye b ir istem olanağı ta n ır. N ite kim anayasakoyucu, hükm ün gerekçe­
sinde, «çevre korunm ası, ferde Devlete karşı dengeli ve sağlıklı çevrede
yaşama yolunda b ir sosyal hak tanınm asını zorunlu k ılm a k ta d ır» (G erek­
çe, m d. 62) anlatım ına yer v e rm iş tir. Bu düzenleme a ç ık tır k i, yukarıda
değinilen UNESCO'nun ya kla şım ın ın Çevre H akkın ı (B a rış H akkı, İnsanlı­
ğın M irasından Y ararlanm a H akkı, vb. haklar g ib i), «Dayanışma H akla n»
bağlam ında değerlendiren siste m leştirim in de n fa rk lıd ır . Ancak sözügeçen
yaklaşım , genel o la ra k, zaten henüz anayasalaşm am ıştır.
H ükm ün, Anayasanın sistem atiği içindeki yerinden ka lka ra k yapıla­
cak b ir diğer saptama, Anayasa'mn 65. maddesi ile iliş k is id ir. Anayasanın
3. Bölüm ünde yer alan tüm haklar gibi 56. maddenin öngördüğü çevre
hakkı da, (m d . 6 5)d e düzenlenen ve devletin sosyal ve e kon om ik alan­
lardaki g örevle rini, e kon om ik is tik ra rın korunm ası ve m ali k a yna kla rın ın
y e te rliliğ i ö lçü lerind e yerine getireceği ö lçü tü ile s ın ırla n m ış tır. Her şey­
den önce, 1961 Anayasasındaki koşut hüküm den (m d . 5 3 ), alanı daha
fazla genişletilen bu m addenin, b ir başına tartışm a odağı olduğu a ç ık tır.
(18) — Engin Ural
Muhtelif Anayasalarda Çevre Hükümleri
Önder Maatbaası, Ankara, 1980
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
326
Kaldı ki, Anayasa koyucu (m d . 6 5 )'in gerekçesinde (Gerekçe, m d. 7 4 /V )
şunu ifade etm ekten geri k a lm a m ış tır : «Madde, hiç kimseye Devletten sos­
yal ve ekon om ik hakları gerçekleştirm esini isteme h akkını verm ediğini, bu
h a kla rın
devlete yüklenen ödevlerden ibaret olduğunu b e lirle m e kte d ir.»
Böylece 20. yü zyılın sonuna doğru, T ü rk anayasa koyucusu sosyal h akları,
devletin lü ftû s ın ırla rı içersinde tüketm eye ça lışm a kta d ır.
Çevre h akkını
iliş k ile n d ırd iğ im iz bağlam olan sağlıklı çevre içinde
insan yaşam ının s ü re k liliğ in in sağlanması ölçü tü nü n hukuksal boyutta te­
mel dayanağı, yine (m d . 5 6 ) 'd ır . Madde, «sağlıklı çevre» ve «çevre sağ­
lığını korum a» kavram ö b e kle rin i ku lla n m a k ta d ır.
(m d . 5 6 )'ın Anayasayı yorum b akım ından işlev görebilecek yönleri
ş u n la rd ır.
B ir kez, hükm ün, anayasanın sistem atiği çerçevesindeki yeri gözönüna alınınca, devlete açık b ir ödev yüklediği g ö rü lü y o r. Bu bağlamda, k işiyi,
devlet karşısında ele alan, ona b ir konum getiren haklardan b iris i ola ra k
«dikey iliş k ile ri» gündemde tu ta r n ite lik te d ir. O halde bu açık öğe o rta ­
da iken, gerek Tekin A k ıllıo ğ lu 'n u n (1 9 ) gerekse de Can H am am cı'nın (2 0 )
çevre hakkına iliş k in hükm ü, anayasadaki düzenleniş b iç im i ile henüz he­
def saptama ya da program belirlem e s ın ırla rın ı aşmamış olduğu, bu konu­
da sadece yasal düzenlem elerin yapılm asına ö ncü lü k e ttiğin e iliş k in y o ru m ­
larına ka tılm a k olası d e ğ ild ir. B ir «program hükm e 1982 TC. Anayasasından
örnek verm ek gerekirse, Anayasanın 4. Kısm ında (m d . 172)'de düzenle­
nen «Tü keticin in Korunm ası»na iliş k in maddeye b a k ıla b ilir ( 2 1 ).
(m d . 56) çerçevesindeki dikey iliş k ile r, yani devletin yü kü m lü b u lu n ­
duğu ödevlerini yerine getirm esine özgülenen yorum açısından önem li b ir
işlev maddesi de (m d . 4 8 ) 'd ir . Devlet, «Özel teşebbüslerin... sosyal amaç­
lara» uygun düşm esini sağlamakla g ö re v le n d irilm iş tir. Sağlıklı ve dengeli
b ir çevrenin, sosyal am açların başında bulunduğuna kuşku y o k tu r.
Öte yanda, anayasa ilke le ri ve h ü kü m le ri, sosyal - devlet k u ru m sa l­
laşm asındaki yeni gereksinim ler ve klasik anlayışın yetersizliği nedenle-
(19) — Tekin Akıllıoğlu
Temel Haklar Hukukuna Giriş
SBF. Ankara, 1984, (Teksir), sh : 47, 48'e yollama için bkz. aşağıdaki
dipnot.
(20) — Can Hamamcı
agm., s f : 177
(21) Bu doğrultuda yorum olarak bkz.,
— Mehmet Semih Gemalmaz
«Tüketicinin Korunması»
ÎBD, C : 57, S : 7 - 9, 1983, İstanbul, sf :334, vd.
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
327
riyle, doğrudan özel kişile r arasındaki iliş k ile re de e tk ili g ö rü lm e k te d ir.
B ilin d iğ i gibi, buna «yatay iliş k ile r» adı ve rilm e k te d ir. Bu açıdan değerlen­
d irild iğ in d e , (m d . 56/ I I ) 'd e k i « ... devletin ve vatandaşların ö devidir» b i­
çim in de ki anlatım , yatay iliş k ile rin düzenlendiğinin açık göstergesidir. Bu
yorum bakım ından b ir diğer anahtar hükü m , (m d . 11 )'in «Anayasa h ükü m ­
le ri... k iş ile ri bağlayan temel h u ku k k u ra lla rıd ır» düzenlem esidir. Yatay
iliş k ile r, kişi varlığına iliş k in o la ra k doğan za ra rla r bağlam ında başta o l­
m ak üzere M edenî H u ku k düzenlem elerine e tkisi çerçevesinde ele a lın d ığ ın ­
da, (M K . m d. 24/11) a racılığı ile (B K . m d. 4 1) ve ko şulları gerçekleşti­
ğinde (B K . md. 4 9) üzerinde yoğunlaşabilecektir ( 2 2 ).
Ayrıca, anayasanın yorum lanm ası sürecinde d ikka te alınm ası gerekli
diğer h ü kü m le r şu n la rd ır.
(m d . 63/1 )'de, devlet, ta rih , k ü ltü r ve tabiat v a rlık la rın ın ve değer­
lerinin
korunm asını
sağlamak ve destekleyici ve teşvik edici ö nlem leri
alm akla yüküm lenm esi ve (m d . 63/ I I ) 'd e bunlardan özel m ülkiyete konu
olanlara sınırla m a getirileceğini düzenlemesi yaralanılacak b ir h ü kü m d ü r.
Özel m ülkiyete yollam a yapan bu hüküm le, (m d . 3 5 / / / )d e ki, m ü lk iy e t
h akkının
ku lla nılm a sına , tıp k ı
1961
Anayasasındaki ilg ili madde ya da
İnsan H akları Evrensel B ild iris in in (m d . 17) g ib i, «topJum yararına uygun
olm ak» s ın ırın ı getiren düzenlemesi arasında b ü tü n lü k v a rd ır.
«Toprak M ü lk iy e ti» kenar b a şlıklı (m d . 4 4 /I) 'd e k i, devlet, toprağın
v e rim li
ola ra k
işletilm esini
ko ru m a k ve g e liştirm e k amacıyla önlem ler
a lır, hükm ü ve (m d . 4 5 / 1) deki, ta rım
arazileri ile çayır ve m er'a ların
amaç dışı ku lla n ılm a sın ı ve ta h rib i önlem ek yü küm ün ü getiren düzenle­
mesi; (m d . 4 3 /1 1) 'de yer alan, deniz, göl ve akarsu k ıy ıla rıy la , deniz ve
göllerin k ıy ıla rın ı çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanm ada kamu yararı
ö lçü tü nü öne alan yaklaşım , anayasal yo ru m u n denek taşları arasındadır.
Bunlara ek o la ra k, (m d . 5 2 )'d e ko nu t hakkı bağlam ında, çevre koşul­
la rın ı gözeten b ir plânlam adan sözeden hüküm ile o rm a n la rın korunm ası
ve g e liştirilm e sine iliş k in (m d . 1 69 )'u anım sam ak o la s ıd ır.
B —
Yasal Düzey
11 Ağustos 1983 ta rih ve 18132 sayılı Resmî Gazete'de yayım lanan
Çevre Yasası, yeni anayasal dönem sonrasında çevreye iliş k in temel yasa-
(22) — İlhan Ulusan
«Çevre Kirlenmesinden Doğan Sorumlulukta Ferakârlığın Denkleşti­
rilmesi tikesi»
Yargıtay Dergisi, C : 12, S : 1 - 2, 1986, Ankara, sf : 76
(Bu makale MK'la kurulan ilişki bakımından zikredilmektedir.)
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
328
ların ( k i b u n la r arasında, Ulusal P arklar Yasası, K ü ltü r ve Doğa V a rlık ­
la rın ı
Korum a Yasası, Boğaziçi Yasası s a y ıla b ilir)
başında g e lm e kte d ir7
Yasanın num arası 2872, kabul ta rih i 9 Ağustos 1 9 8 3 'iü r.
2872 nolu Yasa, 3301 nolu ve 4 Haziran 1986 ta rih li Yasa ile deği­
şikliğe u ğ ra m ıştır. Resmî Gazete'de ya yım ı, 19 Haziran 1986 ta rih ve sa­
yı 19139,
Çevre Yasasının g e re ktird iğ i b ir dizi yö n e tm e likle r ce ayrıca Kanun
H ükm ünde Kararnam e (K H K )
ç ık a rtıla ra k , alanın hukuksal açıdan do­
kusu tam am lanm aya ç a lış ılm ış tır. Bu süreç halen ta m a m la n m a m ıştır.
Çevre Yasası, bu çalışm ada, madde madde soru nla rına değinilm eye
ça lışılarak ird ele nm ekted ir. Y eri geldikçe, D eğişiklik Yasası başta7 olm ak
üzere alt düzenlemelere de yollam a y a p ılm a k ta d ır. Öte yanda Çevre Yasa­
sı, hukukun değişik d is ip lin le rin e (M edenî H u ku k ya da İdare H ukuku
g ib i)
kapı açan b ir siste m le ştirim i, ka çın ılm a zlık la , g e tirm iş tir. Y er yer
bu d is ip lin le rin alanına g irilm e si de zo ru n lu d u r.
Bu çalışmada izlenen Yasayı madde madde inceleme yö nte m i, ilk ba­
kışta ya ra ttığ ı kolaycı b ir yaklaşım olduğu izle n im in in tüm tersine, k ü l­
fe tle ri
ağır
b ir
te rc ih d ir.
Ç alışm anın
b o yu tla rı
yöntem le
bütünleşince
eksik kalm a olasılığı a rtm a k ta d ır. Ne var ki, baştan, tü k e tic i o lm a k gibi
b ir savla yola çıkılm ışsa, bu yöntem le, Yasanın b ütün üzerinde b ir görüşe
ulaşmak, devletin
çevre p o litik a s ın ın
hukuksal ku ru m sa lla şım ı olan bu
yasadan devinerek o çevre p o litik a s ın ın b o y u tla rın ı, düşünsel tem ellerini
saptamaya çalışm ak o la sıd ır. Aynı m a n tıkla , çalışm anın 1. ve 2. b ölüm ­
leri ile te k n ik h u ku k yönü ağır basan 3 ve 4. b ö lü m le ri b ir bütün olarak
değerlendirm ek gerekir.
2872 nolu Yasa, 6 bölüm halinde düzenlenen toplam 34 m addedir.
(m d . 1), Yasanın amacını koyuyor. Buna göre çevre, her şeyden ön­
ce vatandaşların « o rta k v a rlığ ı» d ır. Şu ka vra m la r s ıra la n m a k ta d ır m ad­
dede : «korunm a», « iyileştirm e» , «uygun şekilde kullanm a», «önleme»,
«geliştirm e», «güvence altına alm a», «düzenleme». Bu araçların som ut­
laştıracağı am açlar ş u n la rd ır :
Çevre korunacak ve iyile ştirile ce k; arazi
ve doğal kaynaklar uygun biçim de ku lla nılaca k; su, to p ra k ve hava k ir ­
liliğ i önlenecek; b itk i ve hayvan va rlığı ile doğal ve tarihsel ze ng in likle r
korunacak; kuşakların sağlık, u yg a rlık ve yaşam düzeyi g e liştirilece k ve
güvence altına alınacak; önlem ler h u k u k î ve te k n ik esaslara göre düzen­
lenecektir.
B ir dizi kavram ın ardarda sıralanışından sistem li b ir sonuç ç ık a r­
m ak g üçtü r. Bu kadar geniş tu tu lm u ş am açlar b ütününün gerçekleştirile-
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
329
b ilir lik şansı ayrıca sorgulamaya değer. Kaldı ki, bütün bu e tk in lik le rin
«ekonom ik ve sosyal ka lkın m a hedefleriyle uyum lu olarak» realize edile­
cek oluşu, çevre korunm ası sürecinin asıl yükle nicisi ve yürü tücü sü o l­
ması gereken devletin, Anayasa (m d . 6 5) düzenlem esindeki m a n tık ben­
zeri, b ir tü r kendi a ykırı
uygulam alarına ya da bu olasılığa açık kapı
bırakm a çabası sa y ıla b ilir. Kuşkusuz, son çözümlemede, ka lkın m a ile çev­
re korunm asını b irb irle rin e engel biçim leyecek n ite lik te düşünm ek tu ta r­
lı d e ğ ild ir. En genel anlam ıyla çevre, b ir kaynaklar b ütünü olduğuna göre,
k a lkın m a n ın da öğesi o la ra k d e ğ erlen dirilm ek gerekir. Ne ki, yasakoyucu, aralarında ç ık a r çatışması öngördüğü ka lkın m a ile çevre korunm ası
arasındaki te rc ih in i, aşağıda değinilen (m d . 3 /b ve c )'d e yinelediği yak­
laşım ının da sergilediği g ib i, ka lkın m a lehine k u lla n m ış tır. Amaç m addesi­
nin b ir başka saptaması
üzerinde de d u ru la b ilir. Maddeye göre çevre,
vatandaşların o rta k v a rlığ ıd ır.
Bu anlam da, m ü lk iy e tin , kamu yararına
g en işle tild iği, k a y d ırıld ığ ı izlenm ektedir. Ancak, çevre bunu da aşan n i­
teliğe s a h ip tir. Başka söyleyişle, çevre, salt vatandaşların değil ve fa ka t
insanlığın
o rta k
v a rlığ ıd ır. N ite kim
anlama gelm ek üzere b ir
çevre h a k k ın ı, evrensel k ıla n , aynı
İnsan H akkı kılan başlıca etm enlerden b iris i
b ud u r. 1972 Çevre Konferansı da « B îr Tek Dünyam ız Var» savsözünü fo r ­
m üle ederken aynı ölçü tü temel a lm ış tır; çevrenin tüm insanlığa a it o l­
d uğ u n u ... ( 2 3 ).
(m d . 2 )'d e ta n ım la r v e rilm iş tir. Buna göre, «çevre korunm ası» te­
r im i, e k o lo jik dengenin korunm ası, havada, suda ve to prakta k ir lilik ve
b ozulm aların önlenm esi ve çevrenin iyile ş tirilm e s i için yapılan çalışm a­
ların b ütününü ifade eder. Burada ku lla n ıla n ka vra m la r, « e k o lo jik den-
(23) — Ervin H. Zube
«Toplumbilim Uzmanlarının Çevre Planlaması ve Araştırmalarına Ka­
tılması»
Yerleşim ve Çevrebilim Sorunları
UNESCO-Türk Sosyal Bilimler Derneği, Olgaç Matbaası, 1984,
yayıma hazırlayan : R. Keleş, çev : A. Taner Kışlalı, sf : 257 - 274
Stockholm Konferansı nedeniyle B. Ward ve Rene Dubos'nun yayın­
ladıkları raporun ilk satırlarında kısaca şöyle denmektedir. «İnsan
iki dünyada yaşıyor. Birincisi bitkilerin ve hayvanların, toprakların
ve suların, kendisinden milyarlarca yıl önce ortaya çıkmış olan ve
kendisinin de bir parçasını oluşturduğu doğal dünya. Ötekisi, insanın
araçlarından ve makinelerinden yararlanarak, bilgilerini ve düşünce­
lerini kullanarak, sahip olduğu araçlara ve izlediği ereklere uygun
bir çevre oluşturm ak için kurduğu, toplumsal kurum lar ve nesneler
dünyasıdır «... Doğal ve kültürel dünyaların bir bütünün tamamla­
yıcı öğelerini oluşturduğu bir Dünyayı evrenin birliği açısından dü­
şünmek zorunluluğu vardır. Bizzat Ward ve Dubos'nun raporlarının
başlığı da zaten bunu anım satıyor: Yalnız tek bir dünyamız var.»
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
330
ge», « k ir lilik ve bozulm aların önlenmesi ve iyi leşti ri I mesidi r»di r . Böylece,
yasada çevre korunm ası alanı kesin s ın ırla rla b e lirle n m iş tir. Oysa Yasa­
nın 1. maddesi, önlem e ve iyile ştirm e e tk in lik le rin in yanısıra, «geliştirm e»,
«uygun biçim de kullanm a» türünden e tk in lik le re de yer v e rm iş tir. Bunla­
rın tüm ü, e k o lo jik denge içerisinde m ütalaa edilemez. Z ira, (m d . 2 /b ) 'd e ,
e k o lo jik denge te rim i ile kastedilen, insan ve diğer c a n lıla rın v a rlık ve ge­
lişm elerini sü rd üreb ilm e le ri için gerekli şa rtla rın b ü tü n ü d ü r. Bu n okta ­
da, amaç maddesinde b itk i ve hayvan v a rlık la rın ın yanında sayılm ış doğal
ve tarihsel ze n g in likle rin korunm ası ile e k o lo jik dengenin nasıl ilişkile n d iri lebileceği sorunu b e lirm e kte d ir.
(m d . 2 /c ) , «çevre k irliliğ in d e n » şunun anlaşılm ak g erektiğ ini söyle­
m ekte dir : İnsanların her tü rlü fa a liye tle ri sonucu havada, suda ve to p ra k ­
ta meydana gelen olum suz gelişm elerle e k o lo jik dengenin bozulması ve
aynı fa a liye tle r sonucu ortaya çıkan koku, g ü rü ltü ve a tık la rın çevrede
meydana g etirdiğ i arzu edilmeyen sonuçlar. Pek çok açıdan eleştiriye açık
bu hükm ü, örnek b ir kaç yönden irdelem ek olası.
İlk in şu saptama y a p ıla b ilir. «Olum suz gelişme», «arzu edilmeyen so­
nuç» gibi, b ir h u ku k m etninde raslanmayan tü rd en , ü stelik bilim sel açı­
dan da ö lç ü tle rin i saptam anın
kolay olm ayan bu a nlatım la
kastedileni
kestirm ek son derece g üçtü r.
Bent, çevre k irliliğ in i şu alanlara özgüleyerek b e lirle m iş tir : Hava, su
ve to prak. Buna göre, insan ve diğer ca n lıla r, çevre k irliliğ in in doğrudan
kendisini açıka çıka rd ığ ı ya da gözüktüğü b ir,a la n değil ve fa ka t b ir so­
nuç ola ra k çevre k irliliğ in d e n etkilenen v a rlık la rd ır. Bunun b ir neticesi
v a rd ır. İnsan ve diğer ca n lıla r, çevrenin öğesi (k e n d is i) b içim in d e g ö rü l­
memekte, o çevredeki bozulma o lu m su zlu kla rın ın konusu b ir v a rlık ola­
rak a lg ıla n m a kta d ır. İnsanı, çevresinden yalıtan bu yapay a y rım ın , tem el­
de, insanın doğasal ve toplum sal bütünlüğü içersinde kavranm asına da
yabancı kaldığı tartışm aya a ç ık tır.
Nihayet, te kn ik hukuka iliş k in b ir saptama da şudur. Bentte sayılan
koku, g ü rü ltü , a tık te rim le rin in s ın ırlı olm adığı kabul e d ilm e lid ir. Tersi
b ir yo ru m , örneğin, radyasyon, vb. k irle tic i öğelerin dışarıya b ıra kılm a sı
anlam ına gelecektir. O halde, bentte verilen d öküm ün
ta hd idi yorum a
bağlı tutulm am ası gerekir.
(m d . 2 /d ) 'd e ise « kirle te n » , fiille r i sonucu doğrudan ya da dolaylı
ola ra k çevre k irliliğ in e sebep olan gerçek ve tüzel k iş ile r biçim in d e ta­
n ım la n m ış tır, Bent, hukuksal s o ru m lu lu k bakım ından önem
taşım akta­
d ır. K irletm eye yol açanın yükleneceği sorum luluğun saptanması açısın­
dan, yapılan fa aliyetin n ite liğ i, te h like li olup olm ad ığı, vb. ö z e llik le r be­
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
lirle y ic i d e ğ ild ir
( 2 4 ).
331
Başka deyişle, so ru m lu lu k , sadece k irle nm e so­
nucuna bağlanm ış, başkasa her hangi özel b ir koşul a ra n m a m ıştır.
Burada geçen tüzel kişi deyim inden, özel h uku k tüzel kişisi kadar
kamu tüzel k iş ile rin in de kastedildiği kabul e d ilm e lid ir; devlet de sorum ­
luluğun
kapsam ındadır ( 2 5 ). Aksine yapılacak yo ru m , devlet organları-
nağ temelsiz b ir a yrıc a lık ya ra tılm a sı sonucunu d o ğ u ra ca ktır.
(m d . 2 /d )
kapsamında netliğe kavuşturulm ası gerekli üçüncü yön,
« fiil» te rim in in
kapsamına nelerin gireceğinin saptanm asıdır. Genişletici
b ir y o ru m la , ihm al yoluyla k irliliğ e neden olunm ası halini de bu kapsama
sokm ak gerekir.
(m d . 3 )'d e ilke le r s a y ılm ış tır. İlkelerde de üzerinde açığa çıkılm ası
gereken kavram karmaşası sü re gitm ekted ir.
Ö rneğin (m d . 3 /a )'d a , çevrenin korunm ası ve çevre k irliliğ in in ön­
lenmesinde görevli o la nla r, gerçek ve tüzel kişile r ile va tandaşlardır. Va­
tandaş ile gerçek kişi te rim le rin in tek tek sayılarak b u n la r arasında ne
gibi ayrım öngörüldüğü b ir so ru nd ur. Gerçek kişi kavram ı, kural ola ra k,
vatandaşı zaten içerm ekte dir.
(m d . 3 /b ) 'd e
geçen, « ...
alınacak ö nlem lerin
ka lkın m a çabalarına
o lu m lu ve olum suz e tk ile ri... d ikka te a lınarak» ifadesi de açıklığa kavuş­
turulm aya
m u h ta ç tır. Her şeyden önce, « kalkınm a
çabası» a n la tım ın ın
bilim sel anlam ı kolayca belirlenem ez. Çaba, h u ku k kavram ı d e ğ ild ir. Da­
hası, çevreyi
korum aya, k irliliğ i
önlemeye iliş k in
karar, önlem ve
uy­
gulam aların, ilkece, ka lkın m a çabasına olum suz etkisinden söz edilemez.
Sürekli b ir ta kım ertelem elere, ö nlem lerin g e ciktirilm e sin e kapı açılm ak
mı
istenm ektedir?
Bu soruyu
haklı
kılan , yasakoyucunun, aynı türden
ifadeye «c» bendinde de yer veren İs ra rıd ır. E kle n e b ilir; sözü edilen dü­
zenleme b iç im id ir, aşağıda irdelenen so ru m lu lu k hali bakım ın da n, ağır-
(24) Aynı görüşte,
— Halûk Tandoğan
«2872 sayılı Çevre Kanununa Göre Çevrenin Kirletilmesinden Doğan
Sorumluluk»
Yargıtay Dergisi, C : 12, S : 1 - 2, 1986, Ankara, s f : 41
(25) Karşılaştırınız,
— Şener Akyol
«Çevre Kanununa Göre Hukukî Sorumluluk», II, 6
Yargıtay, 9-10 Mart 1984'de yapılan «Sorumluluk Hukukunda Yeni
Gelişmeler VII Sempozyumu»na sunulan bildiriden
— Elverd Kantar
«Çevre Hukukunda Sorumluluk Kavramı»
ÎBD, B : 58, S : 1 - 3, 1984, İstanbul, sf : 34
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
332
la ş tırılm ış
o b je k tif
s o ru m lu lu k
anlayışının
tercih
edilm ediği
sonucunu
çıkarm aya elverişli bulunduğu çıkarsanabilirse de, bu yorum b iç im i tek
seçenek d e ğ ild ir kuşkusuz. Bizce a ğ ırla ş tırılm ış o b je k tif sorum luluğun ka­
bulü, Yasanın varoluş m antığına uygun düşmesi ve Prof. H alûk Tandoğan'ın yaklaşım ına koşut biçim de, kalkınm a çabasını olum suz yönde faz­
la etkilemeyeceğinden hareketle (2 6 ) tercihe şayandır.
Yasakoyucunun
kalkınm a
çabasına çevre korum a
karşısında üstün
yarar değeri yükleyerek arka yüze itm esi, b ir başka boyutuyla incelendi­
ğinde g ö rü lü r ki, aslında salt hukuksal b ir tercih d e ğ ild ir. Arka yüzde,
b ir model sorunu v a rd ır. Kalkınm ada izlenen e kon om ik, toplum sal ve entellektüel siyasa, ku lla nılan
te k n o lo ji, doğal ve beşerî kaynaklardan ya­
rarlanm a yö nte m i, vb. e şitlikçi bazda ulusal ve uluslararası to plu m ve
doğasal
çevre y a ra rla rın ın
gözetilm esine dayanırsa, kalkın m a
ile çevre
korunm ası arasında da devlet çatışma görm eyecektir.
Y u karıda da yer yer değinildiği gibi, önem taşıyan öğe « kusur ilke ­
s in in
kapsam ının
saptanm asıdır. Çevreyi
k irle te n le rin , bununla
müca­
delede gereken g id erleri üstlenm eleri esastır, (m d . 3 /e ) . Ancak, bendin
«istisn aî d u ru m la r saklı olm ak» ibaresiyle başlayan hükm ünün ya ra ttığ ı
a y rıc a lık alanının Yasada belirlenm em iş olm ası, başka söyleyişle hangi
d u ru m la rın istisnai sayılacağının gösterilm em esi, b ir soru iş a re tid ir.
K irlete nin
(m d .
28/1 )'e
sorum luluğu
göre,
kirle te n in
esası,
nedeni
(m d . 28)
olduğu
ile iliş k ile n d irilm e lid ir.
k ir lilik
karşısında
pasif,
hareketsiz kalm ası durum un da , gerekli ö nlem leri alacak devlet organla­
rın ın
(kam u
ku ru m
ve k u ru lla rın ın )
(6183 nolu Yasa h ü kü m le rin ce )
2. fık ra
yapacakları
giderler,
kirletenden
tahsil e d ile ce ktir. Bizi asıl ilgilendiren
şunu g e tiriy o r. K irle te n in , doğurduğu zararlardan ö tü rü genel
hüküm lere göre tazm inat sorum luluğu (oysa buradaki s o ru m lu lu k zaten
ödenceye iliş k in d ir) s a k lıd ır. D ikkat etm ek g erekir ki, bu h üküm , aşağı­
da değinilen
(m d . 3 /f) 'd e k i özel so ru m lu lu k halini ortadan ka ld ırm az;
ama yanısıra, genel hüküm lerde (B K /n d a ) yer alan a lte rn a tif so ru m lu ­
luklara olanak ta n ır. Zarara uğrayan, olayın ko şulları ve özellikle zararın
en e tkin g id e rim i bakım ından
hangi so ru m lu lu k prosedürün
işletilm esi
lehine ise, onu ç a lış tıra b ile c e k tir.
S o ru m lu lu k bakım ından buraya kadar yapılan irdelemeden şu sonuç
ç ık a rıla b ilir. B ir işletm e (is te r kamu isterse özel sektör elinde bulun sun )
(26) — Halûk Tandoğan
agm., s f : 39
(Sözü edilen makale, aynı biçimiyle, Danıştay Dergisi, Y ıl: 16, S : 60 61, 1986, Ankara, s f : 16-35’te de yayımlanmıştır.)
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
333
fa aliyeti sonucu çevreyi k irle te b ilir, yasaklara a y k ırı d ü şe b ilir, u y a rıla rı
savsaklayabilir, ancak fa aliyetin durm ası ya da d urd u ru lm a s ı aşamasına
kolay kolay getirilem ez; meğer ki m alî k ü lfe tle ri göze alsın.
Bu bağlamda, yani sorum luluğa iliş k in temel h ü k ü m le rin sonuncusu
(m d . 3 / f ) 'd ir . Madde, «kusursuz s o ru m lu lu k» halini düzenlem iştir. Bu
açık husus, hükü m e tin 7.3.1983'te Danışma M eclisi'ne sunduğu 2872 nolu Yasanın gerekçesinde « ... bunun o b je k tif s o ru m lu lu k olduğu» ifade­
siyle v u rg u la n m ış tır (2 7 ). B ir iki saptama.
B ir
kez,
kirle te n in
so ru m lu lu ğu , tüm
o b je k tif s o ru m lu lu k la r gibi,
ya rd ım cı k işile rin eylem lerinden soru m lu lu ğu da kapsar ( 2 8 ).
Bentte düzenlenen kusursuz so ru m lu lu k , neden olunan kirle nm e ve
doğan zararlara iliş k in d ir. Oysa aynı bendin «ancak» ile bağlantı kurulan
ik in c i tüm cesi, aslında, b irin c i tüm cedeki ilkeden fa rk lı b ir hali, m ali so­
ru m lu lu k ve bundan da, sadece önlem e g id erleri b akım ın da n, k u rtu lm a
yolunu hükm e b ağlam aktadır. Başka söyleyişle, h u ku k m ühendisliği açı­
sından «ancak» ile başlayan h ükm ün, ilk tüm cedeki kusursuz s o ru m lu ­
luktan b ir k u rtu lu ş koşulu olm ası beklenirken, ayrı b ir hal düzenlenm iş­
tir . Bu da isabetli b ir yasalama tekniği izlenm ediğini gösterm ektedir.
Çevre Yasası (m d . 4 - 7 ) , Yüksek Çevre K u rulu M ahalli Çevre K u rulu
o lm ak üzere iki organ ku rm u ştu . Bu org an lar icra î -karar n ite lik le rin in ağır
basmasından çok, planlam a, p rogram lam a, ilke ve esas saptama, ilg ili b i­
rim le r arasında eşgüdüm sağlama, e ğitim , genel değerlendirm e yapma gibi
e tk in lik le rle g ö re v le n d irilm iş tir. Ancak, 8 Haziran 1984 ta rih ve K H K /2 2 2
sayılı «Çevre Genel M üd ürlüğ üm ün K uruluş ve G örevleri H akkında Kanun
H ükm ünde Kararnam e»nin (m d . 3 0 )'u ile, Çevre Yasası (m d . 4, 5, 6, 7 )
y ü rü rlü k te n k a ld ırılm ış tır (222 sayılı KHK. için bkz., Resmî Gazete, 18 Ha­
ziran 1984 ta rih ve sayı 18435, M ü k e rre r). Kısaca bu KHK. üzerinde d u r­
mak y a ra rlı o la c a k tır.
222 sayılı K H K 'n in
( m d . l ) 'i «amaç» kenar b a ş lık lıd ır. Çevre Yasa­
sı (m d . 1) ile aynı kapsam dadır; sadece dild e bazı d e ğ iş ik lik le r yapılm ıştir : Doğal kaynak ya da ze n g in likle r yerine tabi kaynak ya da ze ng in lik­
ler denmesi gib i. Bu KHK. ile ku ru la n Çevre Genel M ü d ü rlü ğ ü 'n ü n görev­
leri de
(m d .2 )'d e
16 bent halinde s a y ılm ış tır ve Yasanın y ü rü rlü k te n
k a ld ırıla n ilg ili h ükü m le riyle koşut ö ze llikle r ta şım a k ta d ır. Burada, Çev­
re Genel M ü d ürlüğ ün ün (K H K , m d. 2 /a )'d a ülkenin tabiat, ta rih ve kül-
(27) Gerekçeli ve Açıklamalı Çevre Kanunu
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1983, sf : 39
(28) — Halûk Tandoğan
agm., s f : 52
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
334
tü r v a rlık la rın ın korunm ası amacıyla çalışm alar yapm akla da görevlendi­
rilm iş olm ası, K ü ltü r ve Tabiat V a rlık la rın ı Korum a Yasası (21 Tem m uz
1983 ta rih ve 2863 nolu Yasa;
18113)
alanına g irilip
Resmî Gazete 23 Tem m uz 1983, sayı:
g irilm e d iğ i sorununu gündeme g e tire ce ktir. Esa­
sen KHK (m d . 3 0 ), sadece Çevre Yasası (m d . 4 - 7 ) 'y i y ü rü rlü k te n kal­
d ırm a m ış, ilaveten diğer yasalarda
KH K'ye a y k ırı h ü kü m le ri de k a ld ır­
m ış tır. Böylesi geniş kapsam lı görevler yüklenen Çevre Genel M üd ürlüğ ü,
Başbakanlığa bağlı tüzel kişiliğe sahip katm a bütçeli b ir ku ru lu ş o la ra k
y a p ıla ş tırılm ış tır, (m d . 3 ). B irim in en üst â m iri Genel M ü d ürün , Başba­
kanlığa karşı sorum lu o la ra k yerine getireceği işlevini, mevzuat, k a lk ın ­
ma pla nla rı ve y ıllık program ın yanısıra m illî güvenlik siyasetine de Uy­
gun biçim de som utlaştırm ası s ın ırın ın (ö lçü sü n ü n ) g e tirilm iş olm ası, 1980
sonrasının birey karşısında devleti öne alan e ğilim i ile uyuşu m lu du r, (m d .
5 /1 ) , ( md. 7-1 )'e kadar Genel M üd ürlüğ ün bünyesinde o lu ştu ru la n Ana Hiz­
met B irim le ri, Danışma B irim le ri ve Y a rd ım cı B irim le r düze nlen m iştir (m d .
1 9-20 ) ise M ahalli Çevre K u ru lla rın a yer v e rm iş tir. Bu k u ru lla ra da o l­
dukça
yoğun
görevler yüklendiği
g ö rü lm e kte d ir. Ö rneğin, Çevre Genel
M üdürlüğü k a ra rla rı çerçevesinde, çevre k irliliğ in in önlenmesi ve çevrenin
iyile ş tirilm e si
için
gerekli
ka ra rla rı
a la ca ktır,
(m d . 2 0 /a ). Öte yanda,
Genel M ü d ü rlü k , hizm et alanına giren konularda m ahalli idarelerle eşgü­
düm sağlamakla y ü k ü m le n d irilm iş tir, (m d . 2 3 ). Ayrıca Genel M ü d ü rlü k ,
tüzük, yö ne tm e lik, tebliğ, genelde düzenlem ekle de görevli ve y e tk ilid ir,
(m d . 2 4 ).
Diğer Yasalarla
Çevre M üsteşarlığına verilen görev, hak ve
y e tk ile r, bu KHK ile Çevre Genel M üdürlüğüne d e v re d ilm iş tir, (m d . 2 6 ).
Toplam 32 maddeden oluşan bu KHK, yayım landığı 18.6.1984'ten beri yü­
rü rlü k te d ir.
Çevre Yasasına döndüğüm üzde, çevre korunm asına iliş k in önlem ler
ve yasaklar bölüm ünde geçen « kirle tm e yasağı», hem ilg ilile re hem de
kirle ten lere g e tirilm iş tir. Ne ki, b ir ayrım da var. İlg ilile r, kirle nm e olası­
lığ ın ın bulunduğu durum da kirle nm eyi önlem ekle yü k ü m lü iken( bu tü m ­
ce ile hedefin, b ir sonuç olan kirle nm e değil ve fa ka t o olasılığın berta­
ra f edilmesi olm ası g e re k ir), kirle nm e durum unda k irle te n , d u rd u rm a ,
e tk ile ri giderm e ya za azaltm ak için gerekli ö nlem leri alm akla y ü k ü m lü ­
d ü r, (m d . 8/11). Bu fık ra düzenlemesinde hukuksal açıdan önem taşıyan
yön, b ir sonuç o larak, doğrudan kirle nm en in ön plan a lın d ığ ıd ır (2 9 ).
Sözü edilen görüş açılırsa, hukuka a y k ırılığ ı b elirle yici fa k tö rü n , k irle n ­
me sonucu olduğu saptanır. Kanımızca bu yo ru m , (m d . 8 /1 1 )'n in ik in c i
tümcesi bağlam ında geçerli o la b ilir. Y u karıda da vurgulandığı gib i, ilk
(29) — Halûk Tandoğan
agm., sf : 44
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
335
tümce çerçevesinde, b iza tihi
k irle tm e o la sılığ ı, daha açık deyişle k irle t­
me o la sılığ ın ı içinde b a rın d ıra n o fa aliyetin gerekli ö nlem lerle don atılm aksızın başlatılm ası, hukuka a y k ırılık bakım ından yeterli s a y ılm a lıd ır. Tek­
n o lo jin in
bugün
ulaştığı
aşamada,
öngörülm eyecek
ris k
fa k tö rle rin i
determ inan ola ra k görm ek gerçekçi b ir yo ru m sa yılm a m a lıd ır. Bu ölçü­
tün
ışığında d eğ erlen dirild iğ ind e, k irle te n in
sorum luluğuna gitm e k
( b ir
önkoşul o la ra k, kirle te n i saptam ak) için, m utlaka onun hukuka a y k ırı b ir
eylemi zorunlu değil, ama kirle nm e sonucu zaten, bunun öncesinde de
işin n ite liğ in in zorunlu b ir uzantısı sayılm ak gereken önleyici e tk in lik le ­
rin alınm am ış olm ası yeterli g ö rü lm e lid ir.
Çevre Korunm ası kenar b a şlıklı
(m d . 9 )'a göre, kırsal ve kentsel
alandaki arazinin aşırı ve yanlış k u lla n ım ı nedeniyle ülkenin temel eko­
lo jik siste m lerinin dengesinin bozulm ası, hayvan ve b itk i tü rle rin in nesil­
le rin in tehlikeye düşürülm esi, doğal ze n g in likle rin b ü tü n lü k le rin in ta h rib i
ya saktır. Bu hüküm deki a nlatım da yine kavram karmaşasına yol açmak­
ta d ır. Ö rneğin, «doğal z e n g in likle rin in b ütünlüğü» nedir ve bu nasıl, hangi
oranda b ir uygulama olduğunda bozulur? Yasa, e k o lo jik denge ka vra m ı­
na yer ve rm işti
ve ta n ım la m ış tı.
Bu hüküm deki
« e k o lo jik
sistem lerin
dengesi»nden ne anlam ak gerekm ektedir? Ü stelik burada «temel ekolo­
jik
sistem» nitelem esiyle (3 0 )
ayrı b ir alan da y a ra tılm a k is te n m iş tir.
Temel olm ayan diye b ir kategori var m ıd ır? Dahası, e k o lo jik dengenin
(30) — Harold Brookfield
«însan ve Çevre - Dizgeler Üstüne»
Yerleşim ve Çevrebilim Sorunları, çev : K. Kartal, sf: 160-187
«Çevre-dizgeler (ekolojik sistemler), doğal ortam larıyla birlikte be­
lirgin bitki ve hayvan yaşam kümeleri olarak tanımlanırsa, yoğun
biçimde kullanılan her hangi bir çevre - dizgede insan, egemen hayvan,
onun yetiştirdiği ürünler de egemen bitki olarak yer alırlar. însan
olmasaydı, çevre - dizge varolamayacaktı. însan olmasaydı, o, varlığı­
nı koruyamazdı. însan tarafından kullanılan tüm çevre dizgeler, de­
ğişik derecelerde, insanın etkinliği ile yaratıldı ya da değiştirildi...»
— William .W. Murdoch
«Ecological Systems»
Environment : Resources, Polluction and Society
Sinauer Associates Inc. - Publishers, Stamform, Connecticut, 1971,
edit : W. Murdoch, p : 1-28
«İnsanın etkisi her tarafta varolduğundan beri, bütün ekolojik sis­
temlerin, insan ekosistemleri olduğu söylenebilir. Bununla birlikte,
insanın içinde başat (baskın) rol oynadığı insan ekosistemleri sınıflan­
dırılır. İlgilendiğimiz ekosistem türü, özellikle besin üretiminde odaklaşarak insanın geniş çaplı yönetsel etkinliğini içerir. însanm en önem,
li ekolojik karakteri, kendi çevresini yönetme ve denetleme kapasi­
tesidir.
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI ■ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
336
bozulm asının sadece arazinin yanlış ve aşırı k u lla n ım ın a bağlam anın yerin de liği de tartışm a g ö tü rü r.
(m d .
11), ku ru m , ku ru lu ş ve işletm elerin, a rıtm a tesis ya da sis­
te m le rin i ku ru p ça lışır hale getirm eden, işletm e ve kullanm a izni alama­
yacaklarını hükm e b aşlam ıştır. Bu bağlamda, işletm e ve ku lla n ım iznini
verecek m erciin neresi olduğu önem kazanır. İkin c i fık ra d a , işletm e izni
sonrasında fa aliyette d e ğ işiklik yapılacaksa önceden m ahallin en büyük
m ü lk î â m irin e haber verm e yüküm ü g e tirild iğ in e göre, ilk fık ra d a k i izin
verm e ta sarrufu nu n y e tk ilis i ile m ü lki a m irin bütü nle ştiği izlenim i e d in i­
liy o r. Esasen (m d . 15) düzenlemesi düşünülm eli burada. Z ira, yasaklara
a y k ırı devinen ya da yasal y ü k ü m lü lü k le rin e yerine getirm eyen k u ru m ,
ku ru lu ş ve işletm elerin fa a liye tle rin in m ahallin en büyük m ü lk î â m iri ta­
rafından durdurulacağı b e lirtilm iş tir.
Faaliyet d u rd u ru lm a sı öncesinde «yeteri kadar süre» ve rilerek aykı­
r ılık la r ın
giderilm esi için olanak tanınacağı
(m d .
15/1)
hükm ünde, bu
süreyi ta k d ir etm enin m ü lk î âm ire hangi koşullarla bırakılacağı sorusu
a ç ık ta d ır, (m d . 15/11)'de ise, tanınan süre içindeki faaliyetlerden ö tü rü
ayrıca ceza verilmeyeceği hükm e b ağ la nm ıştır. B ir Çevre Yasasında bun­
dan daha a ykırı b ir madde bulm a k her halde olası d e ğ ild ir. Bu h ükü m ­
le verilen süre boyunca k irle tic i n ite lik te , yasaklara a y k ırı e tk in lik le rin
sürdürülm esine yasal olanak ta n ın m a k ta d ır. Aynı m antığın sonucu olduğu
için şaşırtıcı sa yılm a m a lıd ır ki, (m d . 15/111)'e göre, önlem alm am akta
direnen
işletm enin fa aliyeti
aynı zamanda
,yalnızca tamamen ve süresiz ola ra k değil,
kısmen ve süreli o la ra k da d u rd u ru lab ile ceğ ini düzenle­
m iş tir.
(m d . 1 6 /1 1 ) 'de çevre k irliliğ i to plu m sağlığı bakım ından tehlike yara­
tırsa, m ahallin en büyük m ü lk î â m irin in vereceği kararla fa aliyetin d u r­
durulabileceği yahut bu hallerde (m d . 16/1) Sağlık Bakanlığı'nca re'sen
ya da Çevre M ü s te ş a rlığ ın ın (222 sayılı KHK. m d. 26 uyarınca bu b irim
a rtık Çevre Genel M ü d ü rlü ğ ü d ü r) istem i üzerine bu fa aliyetin «geçici b ir
süre» için kısmen ya da tamamen durdurulacağı ve bu ka ra rın m ahallin
en büyük m ü lk î âm irince uygulanacağı vu rg ula nm ıştır.^ Çevre k irliliğ in in
toplum
sağlığı açısından tehlike yaratacağı aşama ya da yaratmayacağı
aşama gibi zorlam a
b ir a yrım ın , kitlesel ö lü m le rin eşiğine gelinm edik­
çe fa aliyetin sürmesi esasının benim sendiğinin göstergesi olduğu düşünü­
le b ilir. T ehlikeli halerde e tk in liğ in kısmen ya da tamamen durdu ru lm a sına
iliş k in sözü geçen ta sarrufu n geçici süre ile s ın ırla n d ırılm ış oluşunun man­
tığ ın ı açıklam ak olası d e ğ ild ir.
Çevre k irliliğ in i önleme fonu
-9 /V , a - j )
adı altında
toplanacak g e lirin , (m d .
sayılan toplam 10 amaçla ku lla nılm a sı ke yfiyeti, fonun öngö-
337
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
rülen çapı ile ka rşılan ıp karşılanm ayacağının irdelenm esini g e re k tirir. Çün­
kü, k irliliğ i önleyici araştırm a e tk in lik le rin d e n doğrudan çevrenin tem iz­
lenmesine, eğitici faaliyetlerden personel ye tiştirilm e sin e , te k n o lo ji, p ro ­
je, a ra ç -g e re ç satın alınm asından kredi verilm esine dek saptanan geniş
kapsam lı
gider a la n la rın ın ,
(m d .
18)'de
b e lirtilm iş
g e lirle r
karşısında
yetersiz kalabileceği d ü şü n ü le b ilir. N ite kim yasakoyucu, 4 Haziran 1986
ta rih ve 3301
nolu «Çevre Kanununun
Bazı M addelerinin D eğiştrilm esi
H akkında Kanun» (Resm î Gazete, 19.6.1986) ile Çevre Yasasında b ir dizi
d e ğ iş ik lik yapm ış ve fona a y rıla ra k o ra n la rı a rtıra ra k yeniden b e lirle m iş­
tir . Toplam 8 maddeden oluşan 3301 nolu D eğişiklik Yasası, fo n la rd a ki
a rtış la rın yanında
İd arî cezalarda ye tkiyi de düze nlem iştir. Aşağıda de-
v ğ iş ik lik h ü kü m le ri m etin içersinde işlenerek ird ele nm ekted ir.
Fonun g elir kaynaklarına iliş k in düzenleme, vatandaşa ve ilg ili k u ru ­
luşlara yeni m alî yü k le r g e tirm e kte d ir. Ö rneğin, hava taşıt araçlarından
y u rtiç i taşım aları için ayrıca alınacak yolcu başına b ile t bedelinin binde
beşi (eskisi, binde ik i) , taşınan yü k için ton başına yılda 500 TL. (eskisi,
100 T L.) yahut fa b rik a , atölye gibi ye rlerin yansıra eğlence yerlerinden
de ayrıca alınacak g elir vergisinin binde üçü (eskisi, binde b ir i) tü rü n ­
den h ü kü m le r ko nm uştu r, (m d . 18/1, c, d ) , ( 3 1 ). Fondaki temel payın,
Çevre M üsteşarlığının
(Genel M ü d ü rlü ğ ü n ) bütçesine bu amaçla her yıl
konan ödenek olduğu (m d . 18 / e ) #g ö rü lü yo r. T ekn ik açıdan bü fo n, genel
bütçenin d ışın d a d ır.
Fondan yapılacak giderlere gelince :
Bu g id erlerin
1050 nolu Mu-
sebei U m um iye Kanunu ve 2490 nolu A rtırm a ve E ksiltm e ve İhale Kanu­
nu h ü kü m le rine bağlı kılın m a m ası yoluyla, gerek fonun kullanılm asında
a ra c ılık yapacak Çevre Genel M üd ürlüğ ü gerekse de fonun ita â m iri ola­
rak belirle nm iş Genel M üd ürlüğ ün bağlı bulunduğu Devlet B akanlığının
(m d . 19/1 ve II) ta k d ir ve ta sa rru f alanı g en işle tilm e kte d ir. Ç ünkü, fo ­
nun g elir ve giderlerine iliş k in belgelerin Sayıştay'ın denetim inden geçi­
rilm esi d urum u daha çok b ir tü r muhasebe denetim i niteliğind e o lu p, gi­
der öncesinde o n la rın ye rin d e liğ in i saptamaya yö ne lik d e ğ ild ir. İlg ili bel­
geler Sayıştay'a bütçe y ılın ın b itim in d e n itiba re n 3 ay içersinde gönderile­
c e k tir, (m d . 19/111).
(31) — Diğer fon oranları şöyledir :
Motorlu taşıt araçlarının fenni muayeneleri sırasında ayrıca alınacak
fenni muayene ücretinin onda ikisi, (eskisi onda biri), (md. 18/a).
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre gemi siciline tescil edilen
her türlü deniz aracından gros ton başına her yıl alınacak bin TL,
(eskisi, 10 TL), (md. 18/b).
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
338
Çevre Yasasının (m d . 2 0 - 2 7 ) 'y i kapsayan 5. Bölüm ü ceza h ü kü m ­
lerine yer ve rm ekted ir. 3301 nolu Yasa ile ceza m ik ta rla rı a rtırılm ış . Ö r­
neğin, (Çevre Yasası, değişik, md. 2 0 /a )'y a göre, (m d . 8 / 1) 'e a y k ırı d ü ­
şenlere 100.000 TL. (eskisi, 10.000 T L .); (m d . 8 / 11) 'ye a y k ırı düşenlere
500.000 TL. (eskisi, 50.000 T L );
(m d . 1 4 )'ü n ihlâlinde ise 50.000 TL.
(eskisi, 25.000 T L.) para cezası ve rile b ile ce ktir, (3301 nolu Yasa, m d. 2 ).
(m d . 1 3 )'ü n ihlâ lin de bu paar cezası 1.000.000 TL. (eskisi, 100.000 T L .)'ya kadar ç ık m a k ta d ır. İh lâ li, ku ru lu ş ya da işletm eler yaparsa, cezalar
3 ile 5 katı a rtırıla ra k ve rile b ile ce ktir. Aynı biçim de, (m d . 2 1 ), kuru lu ş
ve işletm elere (m d . 11 ve 12) ye a ykırı eylem leri nedeniyle verilecek idar cezaları; (m d . 22) ise gem iler için verilecek cezaları düzenlem iştir. Tek­
rarlanan fiille r için cezalar b ir katı a rtırıla ra k v e rile c e k tir, (m d . 2 3 ).
Bu Yasanın İd arî n ite lik te öngördüğü cezalar, a y k ırılık eylem leri için
diğer yasalarda
düzenlenm iş
cezaların
uygulanmasına engel d eğildir,
(m d . 2 7 ). Yasakoyucu bu konuda a yrık b ir hal de e k le m iş tir. Çevre Ya­
sasına göre yü rü rlü ğe konulacak yö n e tm e likle rin yayım ından sonra, deniz
k irliliğ in in önlenmesi hakkında 618 nolu L im an lar Yasasının (m d . 4 ve
11) gereği y ü rü rlü k te bulunan ceza h ükü m le ri uygulanm ayacaktır, (m d .
32 ve Geçici M adde). Öte yanda Bakanlar K u ru lu , (m d . 18/a, b, c, d )'d e
öngörülen fona ka tılm a payları ile (m d . 20, 21 ve 2 2 )'d e b e lirtile n ceza­
ları 10 katına kadar a rtırm a ya y e tk ili k ılın m ış tır, (E k m adde).
(m d . 2 6 )'d a
ise, İd arî n ite lik li cezalar için özel b ir hal düzenlen­
m iş tir. K uruluş ve işletm eleri, fa a liye tle rin in denetlenmesi için, ç ık a rd ık ­
ları a tık ve a rtık la rın ö zellik ve m ik ta rla rın a iliş k in b ilg ile ri sürekli ve dü­
zenli ola ra k b elirlem ek ve bu hususu belgelemekle yü k ü m lü kılan (m d .
12)'ye, gerek gerçeğe a ykırı belge düzenleyerek gerekse y e tk ili makama yan­
lış ve y a n ıltıc ı bilgi vererek a ykırı düşenlere, mahkemece hapis cezası v e ri­
leceği hükm e b ağ la nm ıştır. B irinci halde öngörülen 1 yıldan 3 yıla kadar
hapis cezası, yapılan fiil daha ağır b ir cezayı g erektirm ediği d u ru m la r için
geçerlidir.
(m d . 2 0 -2 3 )'d e k i id a rî n ite lik li cezaları vermeye y e tk ili olan, doğ­
rudan doğruya m ahallin en büyük m ü lk î â m irid ir. M ü lk î â m ir, k ir lilik
sta nd atla rın ı belirleyen ilg ili yö n e tm e likle rin çıka rılm a sı tam am lanm adı­
ğına göre, İdarî ceza uygulayacağı k ir lilik s ın ırın ı hangi Ölçütlerle ta k d ir
edecektir? (m d . 2 2 )'d e düzenlenen gem iler ve deniz araçları için verilecek
cezalar bakım ından ise y e tk ili m akam , büyükşehir belediye s ın ırla rı için ­
de kalan (T ü rkiye 'd e halen 4 büyükşehir belediye örgütlenm esi y a p ılm ış­
tır : Ankara, İstanbul, İzm ir ve Adana) sahiller, boğazlar, lim an ve k ö r­
fezler, göl ve akarsularda
Büyükşehir Belediye Başkanlığı, diğer deniz­
lerim izde ise Sahil G üvenlik Bot K o m u ta n ıd ır, (m d . 2 4 /a , b ). Büyükse-
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
339
h ir belediyesi s ın ırla rı dışında kalan yerlerde ise, en büyük m ü lk î â m irin
ceza verm e ye tkisi s a k lıd ır, (m d . 2 4 /c ) . Bu son hal, (m d . 22) bağlam ı­
na özgülenerek vurgulanm akla b irlik te , h u ku k m ühendisliği bakım ından
gereksiz b ir yinelem e sa y ıla b ilir. Zira (m d . 2 4 /1 ), en büyük m ü lk î â m irin
bu konudaki ye tkisin i, genel kural o la ra k, zaten düzenlem ektedir ve (m d .
22) için de b ir ye tki boşluğundan söz edilemez.
‘ Büyükşehir belediye başkanlığına bu ye tk in in verilm e sinin temel ne­
deni, (m d . 2 4 /a )'d a düzenlendiği gib i, kesilen para cezalarının % 20'sinin
b üyükşehir belediyesine verilm esi yoluyla belediyelerin g e lirle rin d e artış
sağlam aktadır.
B ir
ta ra fta
sahil
güvenlik bot kom utanına ceza verme
yetkisi v e rilirk e n , öte ta ra fta belediye başkanlığına bu y e tk in in Verilmesi
yasal b îr z o ru n lu lu k tu r. Ç ünkü, 1608 nolu, 15 Mayıs 1930 ta rih li «486
N olu
Kanunun Bazı M addelerini M uaddil Kanun»un
Mayıs 1930, sayı : 1498) değişik (3764 nolu
Yasa,
(Resm î Gazete, 20
3 Ocak
1940).
1.
maddesi, belediye meclis ve encüm enlerinin ceza vermeye y e tk ili b u lu n ­
duğunu düze nlem iştir.
İd a rî cezalara karşı itira z, cezanın tefeliğ tarih in d en itiba re n en geç
7 gün içersinde y e tk ili idare mahkemesine y a p ıla b ilir. İtira z, cezanın ye­
rine g e tirilm e sin i d urdu rm a z. Z aruret yoksa, itira z , evrak üzerinde ince­
leme y a pılarak s o n u ç la n d ırılır! M ahkem enin vereceği ka ra r ke sin dir, (m d .
2 5 ). Bu madde de pek çok açıdan irdelenm eyi g e re k tirir n ite lik te d ir. B ir
kez, Çevre Yasası, geniş kapsam lı ve yoğun para cezaları öngörm esine
karşın
sadece itira z yolunu a çm ıştır. Başka söyleyişle, bunun b ir dava
olm adığı
ve dava yolunun
getireceği
p atıldığ ın a işaret etm ek gerekir,
hukuksal
(m d . 2 5 )'in
ka p ıla rı
ka­
öngördüğü sistem in,
olanaklara
b ir
bakım a, İd a rî vesayet sistem ini a nd ırd ığ ı söylenebilir.
B ir başka özellik, itira z ın cezayı durdurm ayacağı n o k ta s ıd ır. Oysa,
cezanın d u rd u ru lm a m a sı, telâfisi güç ya da olanaksız zarar (burada bu
zarar, b ir d u ru m o la ra k a nlaşılm ak g e re kir) doğmasına yol a çab ilir. B ir
yanılgıya düşerek buradaki y a p tırım ı sadece para cezası sanm am ak gere­
k ir. Zira düzenlemeye göre, para cezası derhal ve def'aten ödenmezse ve
bu hususta tem inat ve kafelet gösterilmezse, bu deniz araçları seyrüse­
ferden ve faaliyetten men e dilece ktir.
Ayrıca, itira z süresinin kısa tu tu lu p tu tu lm a d ığ ı, itira z ın evrak üze­
rinden incelenm esinin sakıncaları ve itira z üzerine verilen kararlara karşı
tem yiz yolunun ka pa tılm ış olm ası, sorun ö b e k le rid ir.
E kle ne bilir ki, son fık ra n ın « itira z üzerine verilen cezalar kesindir»
b içim in d e ki ifade bozukluğu da d ik k a t çekm ektedir. Olsa olsa, itira z son­
rasında, itira z ın reddi üzerine verilen cezaların kesinliğinden söz e d ile b ilir.
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
340
Yasanın ilgi çekici b ir hükm ü de, İd a rî M akam lara Başvurma kenar
başlığı (m d . 3 0 )'d u r. Buna göre çevreyi kirle ten ya da bozan faaliyetten
zarar gören ya da haberdar olan gerçek ve tüzel k iş ile r, İd arî m akam la­
ra başvurup bu e tk in liğ in d u rd u ru lm a sın ı iste ye b ilirle r. Başvuru olanağı
sadece zarar görenlere özgülenmemiş ve fa ka t bu k irle tic i ve bozucu et­
k in lik te n
haberdar olan kişilere de ta n ın m ış tır. Böylece zarar ile zarar
görm e arasında doğrudan
koşulu
g en işle tilm e kte d ir
bağlantı bulunm asına
iliş k in , klasik başvuru
(3 2 ). Ancak, haberdar olana, adlî m ahkem e­
lerde kirle tm e n in d u rd u ru lm a sı için dava açma ye tkisi ta n ın m a m ış tır.
(m d . 3 0 )'d a geçen «bozma» ka vra m ın ı, (m d . 2 /a ve c )'d e k i «çevre
korunm ası» ve «çevre k irliliğ i»
kavram
öbekleri
içersinde
vurgulanan
« e k o lo jik dengenin bozulm ası» ile daha dar anlamda «hava, su ve top­
rakta bozulm a» b içim in d e anlam ak gerekm ektedir. Aslında, (m d . 3 0)'d aki «haberdar olan» ka vra m ın ın arkasında yatan m a n tık ile (m d . 3 /a ) 'n ın
gerçek ve tüzel kişile r ve vatandaşları zikreden yaklaşım ı b ü tü n lü k gös­
te rm e kte d ir.
(m d . 3 1 )'e göre, Yasanın yü rü rlü ğ e girm esinden başlayarak en geç
1 y ıl içersinde hazırlanıp yü rü rlü ğe konması gereken ilg ili yö n e tm e lik le r­
den ,1986 y ılı başına kadar, sadece «Çevre K irliliğ in i Önleme Fonu Y önet­
m eliği» ç ık a r ıla b ilm iş tir . Bu da, Y a rgıta y Başkanının da işaret e ttiğ i gi­
bi (3 3 ), Yasanın uygulanm asını g e cik tirm e k te d ir. Ancak 1986 y ılı içinde
çıkarılm a sı gerekli yönetm eliklerden ikisi daha y a yım lan ıp y ü rü rlü ğe kon­
m uştu r. Bunlar, (2 Kasım
1986 ta rih ve 19269 sayılı Resmî Gazete'de
yayım lanan) «Hava K alitesinin Korunm ası» ile (11 A ra lık 1986 ta rih ve
19308
sayılı
Resmî Gazete'de yayım lanan, « G ü rü ltü
K ontrol
Yönetm e­
liği »di r.
(32) — Başvuru alanı, genişletilmekle birlikte, pratikte büyük adım atılmış
sayılmaz.
Zira, (md. 30) bağlamında üzerinde asıl durulması gereken yön, haber­
dar olana da idareye başvurma hakkının getirilmesine karşın, idare­
nin bu başvuru üzerine hareketsiz kalması durumunda ne yapılabi­
leceğinin, daha açık deyişle hangi yolla harekete geçirilebileceğinin
netliğe kavuşturulmamış olmasıdır. Haberdar olan, doğrudan zararın
mağduru olmadığından bir tam yargı davası açamayacaktır. Tartışı­
labilecek nokta, idarenin hareketsizliği üzerine bir iptal davası açmak
yoluyla idarenin eyleme geçmeye zorlanıp zorlanamayacağıdır.
(33) — Nihat Renda
1.11.1985'te «Çevre Kirlenmesinden Doğan Hukukî Sorumluluk konulu
sempozyumu açış konuşması,
Yargıtay Dergisi, C : 12, Ocak - Nisan 1986, S : 1 - 2, sf : 5-7
34!
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
C)
Ara Değerlendirme
Buraya
kadarki
inceleme neticesinde bazı ara sonuçları, değerlen­
d irm e le ri çıka rm a k o la sıd ır.
Çevre Yasasının, ilkece, bu alanda T ü rk h uku kun da ki b ir boşluğu
doldurduğuna
kuşku y o k tu r. Gerçi Çevre Yasası öncesinde, cesur yargı
ka ra rla rıyla (3 4 ) ve alana iliş k in dağ ın ık ve dolaylı h ü kü m le r içeren çe­
ş itli
düzenlem elerin
İdaresi
Kanunu,
(U m u m î H ıfzıssıhha
Belediyeler
Kanunu, v b .)
Kanunu, L im an lar Kanunu, II
(3 5 )
yorum lanm asıyla
sözü
geçen boşluk d oldurulm aya ça lışılm a kta yd ı. Ne var ki, özel b ir yasa ge­
reksinim i
( tıp k ı
şu an halen T ü ke ticin in
Korunm ası alanında duyulan
gereksinim g ib i) a çıktı ve bu bakım dan Çevre Yasası önem li b ir a d ım d ır.
Eklenmesi ye rin d e d ir k i, Yasanın sistem atiğinden
tıra n
uygulanm asını zorlaş­
a lt düzenlem elerin g e ciktirilm e sin e dek b ir dizi sorun gündemde­
d ir henüz.
2872 nolu Yasa ancak bundan sonra, yani ilg ili y ö n e tm e likle rin ç ı­
karılm aya başlanm asının ardından uygulamada som utlaşabilecektir. Bun­
da da, yargı y e rle rin in d in a m ik tu tu m la rı, çevre korum a b ilin c in in h u ku k­
sal güvencelere kavuşturulm asında etkin o la b ile c e k tir. Aynı süreçte, hu­
ku k ç u la rın Çevre Yasasının p ro sed ürlerini ça lış tırm a k konusunda duyar­
lı g iriş im le ri işlevsel öneme sa h ip tir.
Çevre Yasasının temel açmazı, ka lkın m a süreci ile çevre korunm ası
ve çevrenin iyile ştirilm e si süreçleri arasında değersel b ir sıradüzen ( h i­
y e ra rş i), b ir öncelik - so n ra lık sorunu öngörm esi ve te rc ih in i de b irin c i­
den yana ku lla n m a sıd ır. Bu nokta, yasanın varoluş m antığı ile uyuşum lu
d e ğ ild ir.
T ürkiye'de
de (3 6 )
çevreyi
kirle te n ,
e k o lo jik dengeyi bozucu e tk in lik le r­
bulunan işletm elerin başında kamu ku ru m ve k u ru lu ş la rı gel­
m ekte dir. Yasanın, çağdaş b ir çevre korum a
sin» ölçütü
ilkesi olan « kirlete n öde­
benim semiş olm ası, en büyük k irle tic i devlete düşen görev
ve s o ru m lu lu k la rı da yo ğ u n la ştırm a kta d ır.
(34) — Bir örnek karar için bkz.,
*
E. 14350, K. 14955, tarih : 15.12.1981
Yargıtay Kararları Dergisi, C : VIII, S : 7, 1982, sf : 921, vd.
(35) —Türk Çevre Hukukuna temel oluşturan bu dağınık düzenlemelerin ta­
ram a sonucu kapsamlı bir lis tesi için bkz.,
— Engin Ural
Çevre ve Hukuk
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı yay., Ankara, 1981, Sf : 59-80
(36) — Türkiye'de kamu kurum ve kuruluşlarının baş kirletici olduklarına
resmi açıklamalı bir örnek olarak bkz.,
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
342
Sosyal h uku k devleti anlayışından b ir önceki anayasal döneme göre
daha fazla uzaklaşılm ası ve çevre sağlığını doğrudan ilgilen diren temel ya­
tırım
k a ra rla rın ın
(güncelliği bakım ından Gökova'ya te rm ik santral, Ak-
kuyu'ya nükleer re a ktö r yapım ına iliş k in karar, uygulama ve ta rtış m a la r
a n ım s a tıla b ilir)
alınm ası sürecinde, kam unun o spesifik konudaki e ğili­
m ini d e m o kra tik a ç ık lık ve d e m o k ra tik k a tılım ilke le ri gereğince kamuya
dan ışılm ak gerekirken
ihm al edilm esi karşısında, b ir başına Çevre Ya­
sasına bel bağlam anın da pek tu ta rlı olduğu söylenemez. Başka b ir anla­
tım la , yasa çıka rm a kla , devlete düşen s o ru m lu lu k bitm ez.
Çevre ko rum anın etkinleşm esi, ka lkın bu konudaki d u y a rlığ ın ın , d i­
ğer deyişle tepki gösterebilm e b ilin c in in gelişmesine ve yoğunluğuna bağ­
lıd ır. Kamuya mal edilmeyen b ir h akkın, kamuca ta h rik edilerek ça lış tı­
rılm ayan
hukuksal k u ru m la rın , som utta pek anlam ı olm az. Kamu sesi­
ni, ö rg ü tle r aracılığı ile d u y u ru r. Bu açıdan b a kıldığın da , Çevre YasaSınm, çevre korum aya kapsamlı b ir kamu k a tılım ın ı sağlayacak hukuksal
ku ru m ve süreçlere, yasanın elverdiği s ın ırla r içersinde kalarak bile yer
vermemesi b ir e k s ik lik tir. Vatandaşın hukuksal ya da cezasal s o ru m lu ­
luğunu belirlem ekle yetinm ek ye terli sayılamaz. Esasen, 1982 Anayasası
ve ona koşut düzenlem elerin genel ve özel sınırlam a h üküm lerinden son­
ra, kam uoyunu oluşturacak araç ve yö nte m le rin daha dar b ir alana i t il­
diği
b ilin m e k te d ir.
Bu bağlamda, sözü edilen
konu
bakım ından
Çevre
Kocaeli Valisi İhsan Dede'nin açıklamasına göre, İzmit Körfezini 27
sanayi kuruluşu kirletmektedir. Bunların en başında da SEKA gel­
mektedir. İGSAŞ'm da körfeze hiç bir artık vermemesi halinde % 70
oranında kirlilik azalacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi
24.12.1986, Say : 22389, sf : 14
— İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının bu bölgedeki kirliliği önle­
mek amacıyla Çevre Yasasının verdiği yetkiye dayanarak 10 ar mil­
yon TL. ceza kestiği kuruluşların başında Türkiye Elektrik Kurumu,
Sümerbank, Çementaş gelmektedir. Açıklamaya göre, cefaların ar­
dından bu kuruluşların aldıkları önlemlerle hava kirliliği çalışmala­
rında % 65 oranında başarı sağlandı.
Cumhuriyet Gazetesi
30.12.1986, Sayı : 22395, sf : 7
—■ Doç. Dr. Hünay Evliya, Çukurova* Üniversitesinde yapılan araştırm a
sonuçlarını açıklarken belirttiğine göre, asit yağmurları Türkiye’de
de etkili olmaya başladı. Artvin ve Murgul'da binlerce ladin ve kök­
nar ağacının öldüğü, Yatağan yöresinin termik santralin çevreye at­
tığı kirleticiler, Sivas Divriği'deki Ulucaminin asit yağmurları nededeniyle tahrip olduğunu belirtti.
Cumhuriyet Gazetesi
2.2.1987, Sayı : 22429, s f : 16
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
343
Yasası ilg ili m evzuatın genel m antığı ile tu ta rlı ve fa kat çağım ızın ka r­
maşık g e reksin im lerini karşılam a bakım ından so ru n lu d u r (3 7 ).
Çevre Yasasının hiç değinm ediği konulardan b iris i de çevrenin, eko­
lo jik dengenin korunm ası, çevre k irliliğ in in önlenm esi, çevrenin yeniden
canlandırılm asına
iliş k in eğitim
boyutuna tamamen yabancı ka lm asıd ır.
En azından, ilg ili k u ru m la rın saptanm asından başlayarak ö rg ü t, program ,
yöntem ve a ra ç-g e re ç ko nu la rın da , y e tk ili ve görevli olm ası gereken b i­
rim le rle iş b irliğ in i hükm e bağlayan b ir maddeyi metne ye rleştirm ek dü­
şü n ü le b ilir.
T ekn ik h uku k açısından Çevre Yasasına yapılabilecek b ir diğer eleş­
tire l saptama şudur. Çevre Yasası, çevre kirlenm esinden doğrudan ya da
dolaylı biçim de zarar gören kim selerin, dava açma yoluyla bu kirle tm e
sürecini
d u rd u rm a la rın ı
sağlayacak
hukuksal
m ekanizm ayı
getirm em iş­
tir . Kaldı ki, çevre k irliliğ in d e n çoğu kez zarara uğrayan birden fazla k i­
ş ile rd ir.
T ü rk
hukukunda,
ABD'de
k u ru m s a lla ş tırıld ığ ı g ib i, «calss ac-
tion» denilen «yığın adına dava» açma yolu g e liş tirilm e m iş tir. B ilin d iğ i
gibi bu tü r k u ru m la r, dağ ın ık ve k o lle k tif ç ık a rla rın b ire yle r ya da birey
to p lu lu k la rı eliyle izlenm esini sağlam aktadır. Yine ABD hukukundan ö r­
neklenerek sorun a ç ıla b ilir. Ö rneğin, 1970 ta rih li «Temiz Hava Yasası»
(Glean A ir Act ile, sadece Çevre Korum a K urum u değil, fa ka t vatandaş­
lar da, çevreyi kirle te n le re karşı dava açma hakkıyla d o n a tılm ış la rd ır. B ir
başka örn ek
İtalyan hukukundan v e rile b ilir. Prof. M auro C op pe letti'nin
(İÜ H F, Mukayeseli H uku k E nstitüsü'nün hazırladığı b ir konferansta «Da­
ğ ın ık
H akla rın
K orunm ası»
b a şlıklı
b ild ir is i)
verdiği
bu örneğe göre,
1967 ta rih li b ir yasa ile İtalya'da, yerel im a r m akam ları tarafından yasa­
lara a y kırı o la ra k im a r
izni
verilm esi
durum un da ,
b ire yle r
sözkonusu
idari işleme karşı dava açjna hakkına sahip k ılın m ış la rd ır. T ü rk Çevre
Yasası, bu ö rn e kle rin som utlaştırm aya çalıştığı türden b ir hukuksal k u ru ­
ma ve prosedüre yer verm ediği için, p ra tik te , büyük b ir adım atm ış sa­
yılam az.
IV —
*
4
Yargı K a ra rla n Pratiği
1982 TC. Anayasası (m d . 56) düzenlemesi doğrultusunda ç ık a rıla n
ve 11 Ağustos 1983 tarih in d en bu yana y ü rü rlü k te bulunan Çevre Yasa-
(37) — Çalışmanın Anayasaya özgülenen bölümünde de belirtildiği üzere 1982
TC. Anayasasındaki düzenlemeyi dikkatle incelemek ve kolay yargı­
lara düşmemek gerekir.
Bir karşılaştırm a yapmak için bkz.,
Fehmi Yavuz - Ruşen Keleş
Çevre Sorunları
AÜSBF y a y : 534, Ankara, 1983, sf : 267, vd.
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
344
sı
h ü kü m le rin in
doğrudan
yargı
ka ra rla rı
pra tiğin e yansıması oldukça
yavaş gelişm ektedir.
Bu olgunun temel nedeni, yukarıda b e lirtild iğ i üzere, ilg ili a lt dü­
zenlem elerin çıka rılm a sın d a ki gecikm eler. Yeni alt düzenlem elerle b ir lik ­
te, Çevre Yasasının, bundan böyle daha yoğun biçim de yargı k a ra rla rın ­
da yer alacağı a ç ık tır.
Üst mahkeme Y a rg ıta y'ın Çevre Yasası kapsam ındaki uyuşm azlıkla­
ra iliş k in k a ra rla rı s a y ılıd ır. N ite kim , Yasa (m d . 31) uyarınca 1 yıl içer­
sinde çıkarılm a sı
öngörülen
k ir lilik
y ö n e tm e lik le rin in
sürenin
dolduğu
11 Ağustos 1984 ta rih in e dek çıkarılm a m a sı, d iğ erleri için de 1986 son­
la rın ın beklenmesi nedenleriyle, 1984 ve 1986 y ılı Y a rgıta y K a rarla rı Dergisi'ne 2872 nolu Yasaya yollam a yapan yargı k a ra rla rı geçm em iştir.
1985 yılın d a ise ik i ka ra r yer a lm a kta d ır.
Bu kararlardan ilk i, Y a rgıta y 2. CD.'nin (E. 1984/12016, K. 1984/
11133, ta r ih : 4.12.1984) verdiği b ir k a ra rd ır (3 8 ).
Olayda sanıklar, kirli sulan okul bahçesine akıtmışlardır. Yargıtay’a
göre bu eylem, Çevre Yasasının 8. maddesi delâletiyle 20. maddesine ay­
kırıdır. Bu durum, idarenin görevine giren bir suçtur. O halde gere­
ği, İdarî makamlar tarafından yapılmak gerekir. Bunun için mahkeme,
görevsizlik karan vermesi gerekirken yazılı madde ile hüküm kurması
bozma nedenidir.
Usule iliş k in
rında
b ir saptama
(g ö re vsizlik) yapan Y a rg ıta y 'ın bu kara­
üzerinde d urulabilecek b ir yön, eylem
a lındığı
için, o ta rih te
henüz kirlenm e
(m d . 8 )'d e n hareketle ele
sta nd artla rına
ve önlem e yön­
tem lerine iliş k in yö n e tm e likle r yayınlanm am asına karşın (m d . 8 ile 20)
bağlantısını
ku rm a s ıd ır. Öte yanda Y a rg ıta y'ın
k a ra rın d a k i «gereği İda­
rî makamca ya pılm a k üzere» ifadesinin arkasında, suçlın İd arî n ite lik li
oluşuna bağlı ola ra k, (m d . 2 4 )'te kirle tm eye iliş k in bazı İd arî cezaları
vermeye m ahallin en büyük m ü lki a m irin in y e tk ili kılın m a sı ya tm a kta ­
d ır. Oysa, idari cezayı gerektirecek k ir lilik s ın ırın ı saptamayı İd arî ajanın
ta k d ir yetkisine, geçici de olsa (3 9 ), b ıra km a n ın isabeti kuşkuyla ka rşı­
lanm ak gerekir.
Diğer karar, Y a rgıta y 7. CD.'nin (E. 1985/7632, K. 1985/48, ta rih :
15.1.1985 verdiği k a ra rd ır (4 0 ).
(38) — Yargıtay Kararları Dergisi
C : XI, S : 4, Nisan/1985, sf : 580, 581
(39) — Gerekçeli ve Açıklamalı Çevre Kanunu
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1983, sf : 74
(40) — Yargıtay Kararları Dergisi
C : XI, S : 6, Haziran/1985, sf :906, 907
MEHMET SEMİH GEMALMAZ
345
Bu olayda sanığın eylemi, fosseptik artıklarının, bahçedeki bina arkasında bulunan ışıklandırma boşluğuna atılmasıyla oluşmuştur. Sanık
1593 sayılı UHK. na aykırılıktan mahkûm edilmiş alt mahkemece. Yar­
gıtay'a göre ise, eylemin, Çevre Yasası (md. 2 ve 8) aracılığı ile (md.
20/a)'ya uygun bulunup bulunmadığı araştırılmadan, 1593 sayılı Yasanın
ilgili hükümlerini ne biçimde bozduğu tartışılmadan hüküm verilmesi
yasaya aykırıdır.
Burada Y argıtay, b ir önceki
kararda
ku ru la n
bağlantıyı
kendisine
yine esas a lm ış tır. Ancak, (m d . 8 ve 20) iliş k is in i biraz daha açarak, ta­
n ım la rı düzenleyen
(m d . 2 )'y e de yollam a y a p m ış tır yüksek mahkeme.
Bu ka ra r da, üzerinde durula n ilk kararda vurgulanan noktalardan eleş­
tiriy e
a ç ık tır.
Ayrıca
Y a rg ıta y'ın
burada, önceki
kararda
a ltın ı
çizdiği
eylemin b ir İd a rî suç o lup olm adığı ve gereğinin yapılm asının da idareye
düşeceği görüşünü yeniden vurgulam adığı d ik k a ti çekm ektedir. Bu olay­
da, b ir yandanda UHK. nun gündemde tu tu lm a sı, Çevre Yasası b a k ım ın ­
dan sorun yaratm az. Zira, (m d . 2 7 )'y e göre, Çevre Yasasında yazılı ey­
lem ler hakkında verilecek İd a rî n ite lik te k i cezalar, bu eylem ler için diğer
yasalarda yazılı cezaların uygulanm asına engel olmaz.
Çevre Yasası h ü kü m le rin in is tik ra rlı ve yerleşik biçim de yargı ka ra r­
ları p ratiğine yansıması önüm üzdeki dönem de yoğunlaşabilecektir. Halen
Çevre
Yasası
öncesinde
ku lla n ıla n
hüküm lere
yargı
yerlerinde
rağbet
edildiği izlenm ektedir.
Özel H uku k bağlam ında, (M K . md. 661 )'in düzenlediği «K om şuluk
H ukuku»
bu
süreçte k u lla n ılm a k ta d ır. Y a rgıta y 8. HD. nin
11426, K. 1985/11344, ta rih
(E.
1985/
: 25.11.1985) yeni b ir ka ra rı örneklenebi­
lir (4 1 ).
Bu kararda Yargıtay, bir kimse mülkünü belli kurallara uymak suretiydle istediği şekilde kullanabilir, ancak komşusuna zarar vermeme­
si gerekir kuralını yineledikten sonra, bugünkü yaşam koşulları da gözönünde tutulmak suretiyle madde hükümlerinin «çevre ilişkilerine uy­
gun şekilde yoruma bağlanması» gerektiği görüşünü vurgulamıştır.
Öte yandan Ceza Yasasında çevreyi kirle tm e y i y a p tırım a
bağlayan
özel b ir hüküm yer alm am akla b irlik te , b u yru kla ra a y k ırı davranışı dü­
zenleyen (m d . 5 2 6 ), çevre korum a sürecinde dolaylı b ir a ra ç tır. Ö rnek
o la ra k, Y a rgıta y 7.CD. nin (E. 1986/95, K. 1986/6293, ta rih : 20.5.1986)
( 4 2 ), 1593 nolu (U H K . md. 27) H ıfzıssıhha M eclisle rin i, yörenin sağlık
(41) — Yargıtay
C : XII,
(42) — Yargıtay
C : XII,
Kararları Dergisi
S : 5, Mayıs/1986, sh : 675-677
Kararları Dergisi
S : 10, Ekim/1986, sf : 1564
346
ÇEVRE KORUMA SORUNU, ÇEVRE HAKKI - ÇEVRE
YASASI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
durum u
konusunda
<
gerekli
önlem leri
alm akla
yü kü m lü
k ıld ığ ın d a n ...
iliş k in in a lınm ış b ir ka ra r varsa eylem, (TCK. md. 526) daki suçu oluş­
tu ru r b içim in d eki kararı
ile 2.CD. nin
(E. 1986/652, K. 1986/489, ta­
rih : 28.1.1986) ( 4 3 ), deniz kıyısından, kıyıyı değiştirecek ölçüde kum ve
çakıl
alm ak eyleminde, sahilden
kum
alınamayacağı
konusunda y e tk ili
m akam larca alınm ış ve ilân edilm iş b ir b u yru k varsa, buna a y k ır ılık (m d .
5 26 /1) deki suçu o lu ş tu ru r diyen yeni k a ra rla rı b e lirtile b ilir.
(43) — Yargıtay Kararları Dergisi.
C : XII, S : 8, Ağustos/1986, sf : 1211-1212
$
FEDERAL MAHKEME KARARLARI
(Borçlar Hukuku)
,
BİR GAYRIMENKULÜ SATIN ALANLAR ARASINDAKİ ADİ ŞİRKET
Çeviren :
Kemal DAYINLARLI ( * )
Herbiri yarısını müşterek mülk olarak iktisap edecek olan iki satmalıcıyı öngören bir gayrimenkul satış vaadi. — Diğerinin haberi olmadan alı­
cılardan birisi tarafından iktisap. — Müşterek mülkiyetin geçirilmesi için
diğer tarafın açtığı dâva. — Önce Kanton Mahkemesi tarafından, daha
sonra da dâvâlının karar düzeltme müracaatı üzerine Federal Mahkeme tara­
fından kabul edilen dâva.
B orçlar Kanunu 5 3 0 /2 vd.
B ir gayrım e nku lü iktisap etme ve onun gelirinden faydalanm a ama­
cında olan b ir âdi ş irke tin ku ru lu şu :
1)
O rta kla rd a n b iri eğer gayrım enkulü
tek başına iktisap ettiyse,
diğeri m üşterek m ü lkiye tin geçirilm esi için ona karşı b ir dâva açar.
2)
Bu gayrım enkulden istifade etm enin şekli hususunda çıkan ara­
la rın d a ki ih tilâ f, eğer şirke t sözleşmesinin kuruluşundan sonra meydana
geldiyse sözleşmenin geçe rliliğ ini bozmaz.
3)
Aynı ih tilâ f, eğer bu k a ra rla ş tırıla n sosyal amacın gerçekleşmesini
im kânsız kılarsa, ş irke tin tasfiyesi sonucuna g ö tü re b ilir.
W in ike r c. Eng, 23 Ağustos 1984; RO 110 II 287
A)
29 Tem m uz
1977 ta rih in d e b ir resm î senetle W â'rtli adındaki
şahıs, W in ik e r ve Eng adındaki ik i şahsa Aârau'deki b ir ev için satış vaa­
dinde b u lu n u r. «Satış şa rtla rı» başlığı altında g ayrım enkulü yarı yarıya
m üşterek
m ü lkiye t
halinde
iktisa p
etm eleri
için
her ik i
ta ra f anlaşır.
837.500 İsviçre Frangı olan satış fiy a tı üzerinden 387.500 fra n g ın ı Eng,
450.000 fran gın ı da W in ike r ödeyecektir. Z ilye dliğ in devri 3 Nisan 1978'de o la c a ktır. «Satış vaadi şa rtla rı» 100.000 fra n k lık b ir cezaî şart da ön­
g örm e kte dir. «Satın a lıc ıla r arasndaki bu sözleşme» satın a ld ıkta n sonra
bu g ayrım enkulün k u lla n ım ın ı, bunun ta dilâtın a ait hususu çözüm lem ek­
te d ir. Satıcıya
karşı id d ia la rın ın garantisi ola ra k 3 Nisan'dan 30 Nisan
1978 ta rih in e kadar b ir süre için iştira h akkını z ik re tm e k te d ir.
/
_____
(*) Ankara Barosu Avukatlarmdan.
KAYNAK : Journal des Tribunaux, 15.3.1985, N o: 5, Sayfa: 146- 150.
BİR GAYRİMENKUL!) SATIN ALANLAR
ARASINDAKİ ADİ ŞİRKET
348
Daha sonra, satın alanlar arasında ih tilâ f meydana gelir. Eng, evin
ta d ilin i, W in ik e r ise evi y ık ıp orada yeni b ir bina yapm ak istiyo rd u . 1 N i­
san
1978'de W in ike r, W a rtli
ile b ir sözleşme yaptı ve aynı gün gayrı-
m enkulün m a liki oldu. 17 Nisan'da Eng, geçici ola ra k tapu siciline müş­
terek m ü lk iy e tin i ka y d e ttird i.
B)
27 Şubat 1979'da, Eng, VViniker'e karşı Aarau Bölge M ahkem e­
sinde dâva açtı. Talebinde Mahkemeden 387.500 İsviçre frangı k a rş ılığ ın ­
da gayrim enkulün ya rısın ın m ü lk iy e tin in kendisine g eçirilm esini istedi.
Dâvâlı da dâvanın reddini istedi.
28 Nisan 1982'de dâvayı Bölge Mahkemesi esastan kabul e tti. Gayrım enkulün
m üşterek m ülk o larak yarısını dâvacıya geçirmesi için dâvâ­
lıyı m ahkûm e tti.
Dâvâlının tem yizi üzerine Argovie Yüksek Mahkemesi 22 Eylül 1983'de M ahkem enin ka ra rın ı onadı.
C)
Yüksek M ahkem enin
kararına
karşı dâvâlı, Federal Mahkeme
nezdinde ka ra rın düzeltilm esini istedi ve Federal Mahkeme bu talebi red­
detti (ö z e t).
GEREKÇELER
1)
... Bu dâvada, ne satış vaadinin ifası, ne W a rtli ile ta ra fla r ara­
sında yapılan satışın ifası, ne de dâvacmın W â rtli'y e karşı sözleşmeyi ip­
tal talebi söz konusudur. Dâvâlı g ayrim enkulün tek m a liki o lm u ş tu r. Bu
dâva sadece ona karşı a ç ılm ış tır. Dâvacı, satış vaadi üzerine veya W â'rtli
ile y a p tık la rı satış üzerine ta lep le rin i dayandıram az. Her iki Kanton yar­
gısı bu konuda m u ta b ık tırla r. Öyle ise bu dâvada, dâvâlı savunm asını,
VVâ’r tli ile yapılan sözleşmelerin ifasını garanti etmeye tahsis edilen şa rt­
lar olan iştira hakkı ve cezaî şarta iliş k in hüküm lere dayandıram az (ö z e t).
2)
Bu dâvanın kaderi ta ra fla r arasında bağıtlanan sözleşmelere da­
ya nır. Yüksek Mahkeme bu sözleşmeleri BK. nun 530. m addesindeki âdi
ş irke t ku ra lla rın a
tâbi
tu tm u ş tu r.
Yüksek
M ahkem e,
bu
ku ra lla rd an
hareketle dâvacmın aynî b ir hakkı doğmaz, d e m iş tir. Oysa, açılan dâva
k a ra rla ş tırıla n m ü lkiye tin tesisi dâvasıdır. Kendi iradesi ile ve iyiniyet
k u ra lla rın a a ykırı davranarak dâvâlı gayrım e nku lü , 1 Nisan 1978'de tekbaşına iktisap e tti. Üçüncü şahsa tanınan şuf'a h akkının (31 M a rt 1978)
de son bulm asından
hemen sonra, fa kat taraflara
h akkının doğum undan önce (3 Nisan
1978)
tanınm ış olan iştira
hareket e tti. Bu dönemde
herhangi b ir anda dâvacmın h akkını şerh verdirm esinden k o rk m a lıy d ı.
KEMAL DAYINLAKLI
a)
349
Kanton Mahkemesi önündeki yargılam alarda davalı da davacıy­
la aralarında b ir âdi ş irke t sözleşmesi y a p tık la rın ı kabul e tm iş ti. Bu du­
rum u Federal Mahkeme önünde de kabul e tm işti. Zaten b ir ş irk e t iliş k is i
29
Temmuz
1977
ta rih in d e ki
sözleşmeden
de
açıkça
a nla şılm a kta d ır.
«Satın alanlar arasındaki m utabakat» da (sözleşme bölüm V ) ta ra fla rın
gayrım enkulden b irlik te istifade edecekleri, ta d ilâ tı b irlik te yapacakları ve
kat m ü lk iy e tin i b irlik te tesis edecekleri yer a lm ış tır. Böylece gayrım enkulü yarı yarıya m üşterek m ü lk ola ra k iktisap edecekleri ş irk e t sözleşme­
sinde m evcuttu. Böyle b ir konu BK. nun 530. maddesi anlam ında âdi şirke t
fik r i ile pekâlâ bağdaşm aktadır (c f. RO 180 II 208 c. 4 et les ref., JdT
1982 I 570 ss, res.; W erner non Steiger, Schweizerisches P rivatrecht V I 1/1,
p. 332; Siegwart, n. 52 ad a rt. 5 3 0 -5 5 1
Her iki o rta k
C O .).
b ir bedel m uka bilind e gayrım e nku lü belli hisselerle
m üşterek m ü lkiye t ola ra k iktisap etme niyetinde id ile r. Dâvâlı, kendi dav­
ranışı ile bunu im kânsız hale g e tird i. Bölge Mahkem esi, dâvacım n idd ia ­
sının sukut e ttiğ in i ve bu düşen hakkı öne sürm ekle dâvâlının kendi hak­
k ın ı kötüye ku lla n d ığ ın ı beyan e tm iş tir. Bu kanıta haklı o la ra k Yüksek
Mahkeme d o k u n m a m ış tır. D âvâlının bu arada tek başına m a lik olm asına
rağmen
ş irke tin
amacı g e rç e k le ş tirile b ilir d u ru m d a d ır. Bu sosyal amaç
m üşkülât arzetm em ektedir : Dâvacı, dâvâlının VVârtli'den alm ak zorunda
olduğu m üşterek hisseyi iktisap edecektir. Şekle gelince, h iç b ir şekil zo ru n ­
luluğu y o k tu r : İlg ilile r arasında 29 Tem m uz 1977'de varılan m utabakat
resm î şekli içerm em ektedir, (c. Siegwart, n. 63 ss ad a rt. 530 C O ). Aynen
ifanın gerçekleştirilm esine yö ne lik b ir dâva şirke t sözleşmesinden doğa­
b ilir (S iegw art, n. 80 ad a rt. 530 CO; W. von Steiger, op. c it ., p. 3 7 5 ). Dâvalıya göre, W a rtli ile yapılan satış vaadi doğrudan doğruya b ir satışla
özümlenemez. Her ne olursa olsun şirke t sözleşmesi 27 Tem m uz 1977'de
meydana gelm işti.
b)
İlke ola ra k, dâvâlı şirke t sözleşmesinin esaslı b ir noktaya iliş k in
gizli m uta ba ka tsızlık nedeniyle ip ta lin i iste m e kted ir; bu gerekçeyi ileri sü­
rerken de, Yüksek M ahkem enin BK. nun 1. m addesini ve 2. maddenin
b irin c i fık ra s ın ı ihlâl e ttiğ in i öne sü rm e kte d ir. Dâvâlının iddiasına göre işin
İk tis a d î ve tic a rî g ö rü n ü m le rin in sağlıklı b ir düşüncesinin zo ru nlu k ıld ığ ı
işlere iliş k in ta ra fla rın fik ir le r i taban tabana z ıttır . 8 Kasım 1977 ta rih li
b ir ön projede, ta ra fla rın vekil e ttiğ i ik i m im a r te rc ih le rin i yeni b ir inşaat
için k u lla n m ış la rd ır; 12 A ra lık 1977 ta rih li se çim lik p ro je ise İk tisa d î yön­
den daha az a van tajlı g örü n m ü ştü r. Dâvacı her ik i p ro je yi de reddederek
binanın cephelerini raspalayıp ye nileştirm e kle ye tinm eliyiz, d e m iş tir. Oysa,
ş im d ik i inşaatı baştan aşağı düzeltmeden önsözleşmeyi ifa m üm kün değil­
d ir. D âvâlının son o la ra k iddiasına göre bodrum k a tın ın üçte ik is in i Cafe
BİR GAYRIMENKULÜ SATIN ALANLAR
ARASINDAKİ ADİ ŞİRKET
350
Kiebitz işgal etm ekte ve bodrum
ka tın ın ya rısını ise sözleşme davacıya
ve rm ekted ir. Bundan dolayı, yapılacak işler zorunlu o la ra k diğer katlara
da y a yılm a kta d ır.
Davalıya göre, uyuşm azlık şirke t sözleşmesinin esaslı o b je k tif n okta ­
larına inhisar etm em ektedir. Onun önemi y o k tu r :
Sözleşmenin ya pılm a ­
sı, falan işler gibi, fila n işlere iliş k in b ir m utabakatı içerm ekte dir ( a rt. 2 al.
l t>r CO; Guhl / M erz / K um m er, OR, 7(k ed., pp. 93 s.; RO 103 II 193, JdT
1978 I 157, res.). Ö nem li olan, ta ra fla rın esaslı ola ra k kabul e ttiği şeyleri
b ilm e k tir.
Davalının
sorgulaması
ve diğer koşullardan, Kanton M ahke­
mesi sözleşmenin yapılışı esnasında « ta d ilâ t veya yeniden inşa» arasında se­
çim ta ra fla r arasında tali b ir nokta o la ra k g örülm üştü . A y rın tıla rı ile ri ta­
rih te verilecek b ir m utabakat çözecekti. Eğer davalı yeni b ir inşaat öngörü­
yo r idiyse bunun sözleşmede açıkça söylemesi g e re kird i. Oysa, sözleşmede
daha ziyade b ir ta d ila t daha üstün g örün m e kte dir.
T a ra fla rın gerçek iradelerine iliş k in Yüksek M ahkem enin gözlem leri
olaydan a n la şılm a kta d ır; o halde, b un la r Federal Mahkem eyi bağlar. Söz­
leşme m etninden hareketle ta ra fla rın irade b eyanlarının yorum una iliş k in
hususlarda Kanton Mahkemesi kesin ola ra k h a k lıd ır. Dâvâlı binanın yeniden
inşa edilm esini zorunlu ve faydalı g ö rm e kte d ir. Oysa, tüm açıklığı ile bel­
lid ir ki bu f ik ir ona sonradan g e lm iştir. Bu husus zaten ciddi biçim de eleştirilm e m iş tir. Sözleşme m etni önünde, dâvâlı sadece yeni b ir inşaat öngör­
düğünü ifade etmeye cesaret edem iyordu. Dâvacının gayrım enkulden ya ra r­
lanma biçim in e hemen hazır olm ad ığın ı savunmakla ye tin iy o rd u . Bununla
b irlik te faydalanm ak için değil ise dâvacının g ayrım enkulün m ü lk iy e tin i ik ­
tisap etm ek istem esinin sebebini söylem iyordu. Bu bakım dan ta d ilâ t ye­
te rli mi idi? Sözleşmenin yapılışı esnasında bu hususta ciddi b îr anlaş­
m azlığın varlığından bahsedilemez.
c)
Sonuçta, anlaşm azlık sadece gayrım enkulden en iyi b ir şekilde
istifade etme b içim ine dayanm aktadır. Ş irketin konusu doğrudan doğruya
bu nokta değildi; ta ra fla r sadece iki m im ara danışmadan söz e d iy o rla rd ı.
Fazlası, Kanton M ahkem esinin haklı ola ra k kabul e ttiğ i gibi daha sonra
çözüm lenebilirdi. Şim di ta ra fla r anlaşam adıkları zaman ne o la ca ktır? Y ü k ­
sek Mahkeme bu soruyu cevapsız b ıra k m ış tır. Zaten bunu ka ra r düzeltm e­
de incelemenin gereği de y o k tu r. T a ra fla r arasında aksine b ir anlaşma
yoksa, âdi şirkete d a ir h ükü m le r (B K . nun 530. maddesi h ü k ü m le ri) uygu­
lan ır. BK. nun 534. maddesinin I. fık ra s ı hükü m le rine göre ş irke t k a ra r­
ları tüm o rta k la rın m uvafakati ile a lın ır. Eğer ta ra fla r aralarında anlaşa­
m ıyorlarsa, bu ta kdirde BK. nun 545. m addesinin I. fık ra s ın ın 1. cüm le­
sine göre şirke tin tasfiyesine g itm e k gerekir.
KEMAL DAYINLAKLI
351
Bu ş a rtla r a ltında, gayrim enkulün. bodrum k a tın ın m ühim m asraflar
intaç edip etmeyeceğini araştırm aya gerek y o k tu r... Ne olursa olsun, şirke t
sözleşmesinin geçerliliği yönünden, alınan karar, Federal H ukuka göre it i­
raz e d ile b ilir d e ğ ild ir (ö z e t).
Ş irket sözleşmesi geçerli olduğundan, davacının ih tilâ flı gayrım enkulün ya rısın ın m ü lk iy e tin in kendisine geçirilm esini istemeye hakkı v a rd ır.
Bu nedenle, tem yiz edilen ka ra r o n a n m a lıd ır.
1.
Hukuk Dairesi — MM. Raschein, Leu, Messmer, Egli ve Schubarth. —
Aarau'daki avukatlar, Peter Gysi ve Peter Marki.
Karşılaştırma İçin
İsviçre Borçlar Kanunu
Türk Borçlar Kanunu
madde 530/2
»
534/1
»
545/1 cümle 1
madde 520/2
»
524/1
»
535/1 cümle 1
•
TÜRK HUKUKUNUN YABANCI
MAHKEMELERCE UYGULANMASI
EVLENMENİN UMUMİ HÜKÜMLERİ
Doç. Dr. Şeref ÜNAL ( * )
I.
KONU
1 —
Almanya Federal C u m h u riy e tin d e yaşamakta olan vatandaşları­
mız (A .G .) ve (M .G .) bu ülkede e vle nm işlerdir. Evlenmeden kısa b ir süre
sonra davacı
kadın evi terke zorlanm ış ve fiile n
ayrı yaşamaya başla­
m ış tır.
2 —
(A .G .) Alm an mahkemesine başvurm uş ve eşinden, nafaka is­
te m iştir. Alm an
mahkemesi, kendi
m illetle rarası
ye tkisin i
b elirle dikte n
sonra, 2675 sayılı M illetle rarası Özel H uku k ve Usul H ukuku H akkında
Kanunun
12 ve 13. m addelerine a tıf yaparak, olaya eşlerin m üştereken
m illî hukuku olan T ü rk hukukunun uygulanm asını k a ra rla ş tırm ış tır. M ah­
keme daha sonra, Yabancı H uku k H akkında Bilgi Edinilm esine Dair 7 Ha­
ziran
1968 ta rih li Avrupa Sözleşmesi'ne dayanarak, bu sözleşmeye göre
T ürkiye
açısından
merkezi
makam
o la ra k g österilm iş
bulunan T ürkiye
Adalet Bakanlığı H uku k İşleri Genel M üd ürlüğü'nden olaya uygulanacak
T ü rk H ukuku ve yorum u hakkında görüş istem iş ve aşağıda çevirisini ver­
d iğ im iz ka ra rın ı da bu görüşe d a y a n d ırm ış tır.
3 —
Yabancı hukukun uygulanması gereken d u ru m la rd a , bu h uku ­
kun iç hukukla çatışm am ası, kamu düzenini (o rd re p u b lic ) ihlâl etm e­
mesi gerekir. N itekim som ut olayda mahkeme, T ü rk hukukunda Medeni
Kanunun 152. maddesinde b e lirtile n kocanın e v lilik b irliğ in in reisi ve eş ve
çocukların b a kım ın ın tamamen kocaya ait olduğu ilkesinin , Alm an Anasası'nın 3. maddesinde öngörülen e ş itlik ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmaya­
cağı konusunu da ta rtışm ış ve sonuçta T ü rk huku kun un uygulanm asında
herhangi b ir sakınca g ö rm e m iştir.
II.
C ha rlo tte nb urg Sulh M ahkem esı'nin 19 Eylül 1984 ta rih ve
174 F 5 9 5 /8 4 sayılı ka ra rı
C harlottenburg Sulh Mahkemesi 19 Eylül 1984 ta rih in d e :
1 —
Davalının 4 Mayıs 1984 tarih in d en itibaren davacıya ayda
400 M ark nafaka ödemesine,
2 —
Mahkeme m a sra fla rın ın davalıya yükletilm esine,
(*> Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü.
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
3 —
353
K ararın tem inat gösterm eksizin infaz edilm esine;
K arar v e rm iş tir.
1 —
OLAY :
T a ra fla r; 20 Mayıs 1983'de B erlin'de e vle nm işlerdir,
çocukları y o k tu r. Davacı kadın günde 4 saat çalışm akta ve ayda 556.88
M a rk kazanm aktadır. Davalı kocanın aylığı ise net 1480.—
M a rk 'tır. Da­
va lı, kadının nafaka talebini re d d e tm iştir.
Davalı koca ise, eşinin 7.1.1984 günü kayınvalidesiyle ta rtış tık ta n son­
ra evi kendi rızasıyla te rk e ttiğ in i, evine döndüğü ta k d ird e nafakasını ödeye­
ceğini, m ali d u rum un un talep edilen nafakayı ödemeye elverm ediğini b il­
d irm iş tir.
Davalı koca ise, eşinin 7.1.1984 kayınvalidesiyle ta rtış tık ta n sonra evi
kendi rızasıyla te rk e ttiğ in i, evine döndüğü ta kd ird e nafakasını ödeyeceği­
ni, m ali d u rum un un talep edilen nafakayı ödemeye elverm ediğini b ild ir ­
m iş tir.
ı
Mahkeme, ta ra fla rın
Yabancı
H uku k
id d ia la rı hakkında ta n ık la r dinlem iş ve ayrıca
H akkında
Bilgi
Edinilm esi
H akkın da ki 7.6.1968
ta rih li
Avrupa Sözleşmesi h ü kü m le ri çerçevesinde T ü rkiye Adalet B akanlığı'ndan
h u k u k î m ütalâa a lm ış tır (1 .8 .1 9 8 4 ).
2.
GEREKÇE :
Dair Kanunun
Karar,
M edenî
Kanunun
Y ü rü rlü ğ e
Konulm asına
14. maddesi gereğince T ü rk hukukuna dayanılarak v e ril­
m iş tir. Bu hükm e göre, nafaka da dahil eşler arasındaki kişisel iliş k ile re
eşlerin m üşterek m illî hukuku uygulandığından, som ut olayda da T ü rk Hu­
kuku uygulanrm ştır.
T ü rk M ille tle ra ra sı Özel H uku k Kanununun 12. m addesinin 2 ve 13.
m addesinin 2. fık ra la rı bu konuda Alm an hukukuna a tıf yapm am aktad ır.
Dava, T ü rk Medeni Kanununun 152. m addesinin 1 ve 2. fık ra la rın a da­
ya nm a kta d ır. Bu hükm e göre, e v lilik b irliğ in in reisi o larak, koca, karısına
bakm akla y ü k ü m lü d ü r. T a ra fla r evlendikten sonra b ir araya gelmemiş o l­
salar da, evlenme akdi ile e v lilik b irliğ i ku ru lm u ş olduğundan, nafaka
ödemek için m üşterek hayatın gerçekten ku ru lm u ş olm ası şart d e ğ ild ir.
Keza, davacı kadın evden a y rıld ık ta n sonra da nafaka talep h akkını
ka ybe tm e m iştir. Adalet
B a kan lığı'n ın
h u h u kî
m ütalâasına
göre,
kadın,
kötü niyetle veya önem li b ir sebep olm aksızın kocasını te rk e ttiğ i ta kdirde
nafaka h akkını kaybetmekteyse de, M edenî Kanunun 162. maddesine göre,
eşlerden b iri hayatı, şöhreti veya iktisa d i geleceği tehlikeye düştüğü ta k d ir­
de, m üşterek hayata son verm ekte h a k lıd ır. H u k u k î mütalâaya göre, bu
hallerin v a rlığ ın ın belirlenm esi som ut olayın ö ze llikle rin e ve tamamen hâ­
k im in ta k d irin e b ıra k ılm ış tır.
D elille rin
durum una göre, davalı
koca ka rısın ın şöhret ve İktisa d î
geleceğini esaslı b ir şekilde tehlikeye so km u ştur. T ü rk iç tih a tla rın a göre,
EVLENMENİN UMUMİ HÜKÜMLERİ
354
eşin şöhreti, onun haysiyet ve şerefini kapsam aktadır. Olayda tanığın ifa ­
desine göre, davalı, her ikisin in anneleri ve kardeşinin önünde davacıya,
«seni a rtık iste m iyoru m , bu böyle devam edemez, evi terket» diye bağ ır­
m ış tır.
Mahkem enin inandığı bu tanığın ifadesine karşı, keza ta nık olarak
dinlenen davalının kardeşi, davacının evi kendiliğinden te rk e ttiğ in i iddia
etmişse de mahkeme bu ifadeye değer a tfe tm e m iş tir.
Davalının bu sözleri, özellikle ailesinin b ir kısm ı önünde söylendiği
için davacının şöhreti ihlâl e d ilm iş tir. Davalı sarfedilen bu sözlerle kendi
ve kocasının ailesi nezdinde a lça ltılm ış, bu şekilde b ir insan gibi değil, her
zaman dışarı a tılabilen b ir eşya gibi muamele g ö rm ü ştü r. Davacı ayrıca
o turduğu evini terke zorlandığı için iktisad i geleceği de tehlikeye so kul­
m uştu r. Zira kendisi daha sonra başını sokacağı b ir yer ve gıdadan yok­
sun k a lm ış tır. N itekim kendisi bu olaydan sonra aileye mensup olmayan
tanığın evine s ığ ın m ış tır.
T ü rk Medenî Kanununun 162. maddesine göre, ayrı yaşama hakkı te h li­
kenin devamı süresince m evcu ttu r. Her ne kadar davalı koca cevap lâ­
yihasında eşini eve alarak ona bakmaya hazır olduğunu b ild irm işse de,
bu d urum eşinin haysiyet ve şerefine vaki tecavüz ve tehlikeyi ortadan
kaldırm ayacağı
için, davacı kadının ayrı yaşamak hakkı devam etm ek­
te dir.
Davacının ayrı yaşamakta h a klılığ ı mahkeme kararına dayanm ak zo­
runda d e ğ ild ir. Adalet Bakanlığı M ütalâasının 2. bendinde aynen, «ayrı
yaşamak için mahkeme kararı şart d e ğ ild ir, ayrı yaşamakta h a k lılık nafa­
ka talebi için yeteri îd ir» d en ilm e kte d ir. Bu görüş Medenî Kanunun 162.
m addesinin lâfzına uygun olduğu g ib i, d o k trin d e k i hakim görüşe de uygun­
d u r. Bu konuda T ü rk Y a rg ıta y ı'n ın aksi görüşü savunan b ir ka ra rı b ulun ­
m a kta d ır (R u m p f, Rabels Z. 1983, 348 N. 10). Ancak Adalet B akan lığı'n ın
mütalâasında bu karara yer verilm em iş olm asını, Y a rg ıta y 'ın , 1957 ta rih li
olan ve çok eleştiriye uğram ış bu içtih a d ın ı a rtık değ iştirm iş olabileceği
fik riy le açıklam ak k a b ild ir.
Davacı, 400 M ark nafaka talep e tm e kte dir. T ü rk hukukuna göre nafa­
ka, a lacaklının günlük som ut ihtiya çlarına göre hesaplanm am aktadır. Na­
fakanın tesbitinde hâkim e çok geniş b ir ta k d ir hakkı b ıra k ılm ış o lup, hâkim
yalnız ta ra fla rın ih tiya çla rın ı değil, o n la rın g e lirle rin i de gözönüne alm ak
zo ru nd ad ır (H u k u k î mütalâa N. 3 ). Davacı 400 M ark'a ihtiyacı olduğunu
b ild irm iş tir. Kendisi de ayda 557 M ark kazanmakta ve böylece g eliri 957
M ark'a
yükselm ektedir.
cetvelinde belirle nm iş
Bu
nafaka
m ik ta r, ayrı
m ik ta rın ın
yaşayan eşler için
Düsseldorf
çok a ltın d a d ır. T a ra fla rı T ü rk
olan ve T ü rk hukukunun uygulandığı b ir davada bu cetvel her ne kadar
355
Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL
tam b ir ölçü olamazsa da, cetvelin IV n um aralı tablosu, uygulanacak hu­
ku k nazara alınm adan A lm anya'daki ih tiya çla r ve geçim şa rtla n açısından
o b je k tif tu ta m a k n o kta la rı ve rm ekted ir. H âkim bu o b je k tif değerleri, na­
faka te sbitin de ki ta k d ir hakkı çerçevesinde gözönüne a la b ilir.
T a ra fla rın g e lirle rin e göre 400 M ark uygun b u lu n m u ş tu r. Böylece da­
valıya 1080 M a rk kalm akta ve davacının geliri de 957 M ark o lm a k ta d ır.
T ü rk hukukunda
kocanın e v lilik b irliğ in in
de, Adalet B a k a n lığ ın ın
reisi olduğu kabul edilmişse
h u k u k î mütalâasına göre eşler m alî bakım dan
eşit d u ru m d a d ırla r. 400 M a rk'ta n aşağı b ir m ik ta r bu dengeyi sağlayama­
yacağı için, bu meblağ uygun b u lu n m u ştu r.
Davalı, davacıdan ya rım gün değil, tam gün çalışarak g e lirin i y ü k ­
seltm esini isteyemez. Zira, T ü rk M edenî Kanununun 151 - 153. m addeleri,
Alm an Medenî Kanununun 1361. m addesinde yer alan bu ilkeyi benimsem e m iştir. Böylece davacının g e lir ve serveti, davalının nafaka y ü k ü m lü lü ­
ğü açısından herhangi b ir rol oyna m a m a kta dır. Ancak bu husus nafaka
m ik ta rın ın
tesbitinde esas o la b ilir. T ü rk Medenî Kanununun
151. m ad­
desinin 2 ve 3. fık ra la rın a göre kadın ancak, kocasının İk tis a d î bakım dan
güçsüz olm ası halinde istisnaî o la ra k ya rd ım etm ekle y ü k ü m lü d ü r. Bu da
özellikle kocanın h iç b ir m a lva rlığ ın ın bulunm am ası veya fiz ik î veya a k lî
bakım dan m alûl olm ası hallerinde söz konusu o la b ilir. Som ut olayda, ise
koca bu durum da bulunm adığından, davacı kadın m alî bakım dan koca­
sından bağımsız olm ak için çalışma gücünü en iyi şekilde değerlendirm ek
zorunda d e ğ ild ir.
Anayasanııi 3. maddesinin 2. fık ra s ı, T ü rk huku kun un bu ilkesinin
Alm anya'da
uygulanm asına engel d e ğ ild ir. Temel haklar ilke o la ra k ya­
bancı hukukun uygulandığı d uru m la rd a da geçe rlidir. Ancak böyle d u ru m ­
larda, yabancı hukukun ö ze llikle ri ve bunun iç hukuka yapacağı etki göz­
önüne a lın m a lıd ır. Ancak e kon om ik açıdan güçlü olan eşin nafaka öde­
mekle yü kü m lü olduğunu, Anayasanın 3. m addesiyle bağdaştırm ak m üm ­
k ü n d ü r. T ü rk kanun koyucusunun T ü rkiye 'd e ki sosyal ş a rtla rı genelleştire­
rek, ilke o la ra k kocanın e kon om ik açıdan daha güçlü olduğunu kabul et­
miş olm asını Alm anya'da da kabu etm ekte b ir sakınca y o k tu r. Bu sebep­
led ir ki T ü rk Medenî Kanununun 152. maddesine göre koca eşin infak
ve iaşesiyle y ü k ü m lü d ü r. T ü rk kanun koyucusunun bu temel te rc ih i, bu­
radaki sosyal şartlara uyum sağlam adıkları sürece, Alm anya'da yaşayan
T ü rk aileleri açısından da geçerli o lm a lıd ır. Som ut olayda ise, ta ra fla r
ancak b ir yıldan beri evli o ld u k la rı ve Almanca konuşam adıkları için A l­
m anya'daki sosyal şartlara uyum sağladıkları kabul edilemez. Böylece da­
vacı nafaka talebinde b u lu n m u ştu r. H u k u k î mütalâaya ancak talep ta ri­
hinden itibaren ka ra r verilebiaeceği için nafakanın başlangıç ta rih i o larak
4.5.1984 ta rih i esas a lın m ış tır.
•
#
YARGITAY’DAN HABERLER
YENİ SEÇİLENLER
EM EK LİLİK NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
A li Rıza GENİŞ ( * )
YENİ SEÇİLENLER
•
DOÇ. DR. YAVUZ NURİ OKÇUOĞLU
1926 yılında Elazığ’da doğmuştur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni
1950’de bitirdikten sonra, Ankara Hâkim Adayı olarak 1950 senesinde mesleğe
başlamış, sırasıyla; İstanbul İcra Hâkimliği, İstanbul Ticaret Mahkemesi Üye­
liği, Ankara Hâkimliği ve Ankara Ticaret Mahkemesi Başkanlığı ile Yargıtay
Tetkik Hâkimliği görevlerinde bulunmuştur.
1970 Ekim’inde Yargıtay Üyeliğine seçilen Okçuoğlu, Paris Hukuk Fakültesi’nden ticaret hukuku dalında Hukuk dalında Hukuk Doktoru, Ankara
Ünversitesi Hukuk Fakiiltesi'nden de 1987 yılında Doçentlik Unvanını almış­
tır. Çeşitli hukuk dergileri ile gazetelerde güncel konulu yazıları yayınlanan
Yavuz Nuri Okçuoğlu, Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi iken, 4.7.1988 günü aynı
dairenin başkanlığına Yargıtay BÜ3âik Genel Kurulu tarafından seçilmiştir.
•
HAMDİ ÖZGÜÇ
Kütahya 1927 doğumlu Özgüç, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni
1948 yılında bitirdikten sonra, aynı yıl Kütahya Hâkim Adayı olarak mesleğe
başlamış ve bu mesleğini sırasıyla; İm ranlı Cumhuriyet Savcılığı, Turgutlu
Hâkimliği, Bozcaada Hâkimliği, Kula Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhu­
riyet Savcı Yardımcılığı, Ödemiş Hukuk Hâkimliği ile Ankara Hukuk Hâkim­
liği görevlerinde bulunm uştur
16.9.1963 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Hamdi Özgüç, Ondördüncü Hu­
kuk Dairesi Üyesi iken, aynı dairenin başkanlığına 5.7.1988 günü Yargıtay Bü­
yük Genel Kurulu tarafından seçilmiştir.
•
KÂMİL RÜŞTÜ KOKSAL
1925 Ç orum , doğumlu Koksal, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni
1949’da bitirdikten sonra, 1950 yılında Samsun Hâkim Adayı olarak göreve
başlamış, sırasıyla; Datça Hâkimliği, Yatağan Hâkimliği, İskilip Hâkimliği ve
Adalet Bakanlığı Başmüfettişliği görevlerinde bulunmuştur.
1979 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen ve Yüksek Seçim Kurulu Üyeliği
görevini de sürdüren Kâmil Rüştü Koksal, Üçüncü Hukuk Dairesi Üyesi iken,
aynı dairenin başkanlığına 6.7.1988 günü Yargıtay Büyük Genel Kurulu tara­
fından seçilmiştir.
(*) Yargıtay Yayın Müdürü
ALİ RIZA GENİŞ
•
357
SELÇUK TÜZÜN
1933 Çorum doğumlu Tüziin, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni
1959'da bitirdikten sonra, Gemerek Hâkim Yardımcısı olarak mesleğe başla­
mış ve sırasıyla; Polatlı Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Ankara Cumhuriyet
Savcı Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı iken, 7.3.1983 günü Yargıtay
Üyeliğine seçilen Selçuk Tüzün, Dokuzuncu Ceza Dairesi Üyesi olarak görevini
sürdürdüğü bir sırada, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun gösterdiği üç aday
arasından 28.4.1988 günü Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi Üye­
liğine atanmıştır.
•
NECDET MUTİŞ
1936 yılında Rusçuk'ta doğmuştur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte-.
si’ni 1959- 1960 öğretim yılında bitirdikten sonra, 1963'de Posof Cumhuriyet
Savcı Yardımcısı olarak göreve başlamış ve sırasıyla; Maden Cumhuriyet
Savcı Yardımcılığı, Polatlı Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ile Polatlı Cum­
huriyet Savcılığı ve Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı yapmıştır.
26.5.1986
günü Yargıtay Üyeliğine seçilen ve Yedinci Ceza Dairesi Üyeliği
görevini sürdüren Necdet A4utiş, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca saptanan
adaylar arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Asil Üyeliğine,
20.6.1988 günü Cumhurbaşkanı tarafm dan atanmıştır.
E M EK LİLİK NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
•
TURGUT GÜCÜK
1925 yılında Malatya'da doğmuştur. 1947 - 1948 öğretim yılında Ankara Üni­
versitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra, 1951'de Karlıova Hâkim Yar­
dımcısı olarak mesleğe başlamış, sırasıyla; Banaz Hâkim Yardımcılığı,
Bartın Sulh Hâkimliği, Çanakkale Sulh Hâkimliği, Yüksek Hâkimler Kurulu
Raportörlüğü ve Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği ile İstanbul Hâkimliği
görevlerinde bulunmuştur.
Çeşitli meslek dergileri ile gazetelerde yazıları yayımlanan Turgut Gücük,
21.2.1980 günü Yargıtay Üyeliğine seçilmiş ve Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi
iken 28.3.1988 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
• ERCAN EGEMEN
Adana 1936 doğumlu Egemen, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini
1960 yılında bitirdikten sonra, Bulanık Hâkim Yardımcısı olarak 1962'de mes­
leğe başlamış, sırasıyla; Silvan Hâkimliği, Ayancık Hukuk Hâkimliği, Polatlı
Hukuk Hâkimliği ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tetkik Hâkimliği görev­
lerinde bulunmuştur.
«2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhale Yasası», «Hukuk Genel Kurulu­
nun On Yıllık Emsal Kararları», «2886 sayılı Devlet İhale Yasası ve İnşaat
İşleri» adlı ortaklaşa yayımlanan yapıtları bulunan Ercan Egemen, 26.5.1986
günü Yargıtay Üyeliğine seçilmiş ve Onbeşinci Hukuk Dairesi Üyesi iken
18.4.1988 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK NEDENİYLE
ARAMIZDAN AYRILANLAR
358
•
FİKRET ALİ BÜYÜKIŞIK
1928 yılında İsparta'da doğan Büyükışık, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1955'de bitirdikten sonra, Hakkâri Cumhuriyet Savcı Yardımcısı
olarak göreve başlamış, bu görevini sırasıyla; Burdur Cumhuriyet Savcı Yar­
dımcılığı, Ermenek Hâkimliği, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı,
Ankara Hâkimliği, Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı yaparak
sürdürm üştür.
21.2.1980
gününde Yargıtay Üyeliğine seçilen Fikret Ali Büyükışık, Birinci
Ceza Dairesi Üyesi olarak göreve başlamış ve Sekizinci Ceza Dairesi Üyesi
iken 19.1.1988 günü kendi isteği ile emekliye ayrılmıştır.
•
NEJAT AYDIN AYSOY
Boğazlıyan 1923 doğumlu Aysoy, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni
1945'de bitirdikten sonra, 1949 yılında Gerede Sorgu Hâkimi olarak mesleğe
başlamış, sırasıyla; Altındağ Sorgu Hâkimliği, Ankara Sulh Hâkimliği ve
Ankara Hâkimliği görevlerinde bulunmuştur.
22.9.1967 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen ve çeşitli meslek dergilerinde
güncel konulu yayımlanmış yazıları bulunan Nejat Aydın Aysoy, Yedinci Hu­
kuk Dairesi Üyeliği yaptıktan sonra, Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanlığına;
16.9.1975'de ilk kez, 28.9.1979’da ikinci kez ve 6.10.1983 günü de üçüncü kez
seçildikten sonra, bu görevinden yasal yaş sınırı nedeniyle 1.7.1988 günü
emekli olmuştur.
•
MUSTAFA MESUT AKAN
1922 yılında Afyon'da doğmuştur. Ankara Üniverstesi Hukuk Fakültesi'ni
1942'de bitirdikten sonra, 31 Mayıs 1946 günü Kulp Hâkim Yardımcısı olarak
mesleğe başlayan Akan, bu mesleğini sırasıyla Mecitözü Ceza Hâkimliği, Sivas
Sulh Hâkimliği, Kızılcahamam Gezici Arazi Kadastrosu Hâkimliği ile Eski­
şehir Asliye Hukuk Hâkimliği ve İstanbul Asliye Hukuk Hâkimliği görevlerindede bulunarak sürdürm üştür.
3 Ekim 1963 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mustafa Mesut Akan,
Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görev yaptığı sırada, aynı dairenin
başkanlığına 15.6.1981 günü birinci kez, 26.6.1985 günü de ikinci kez seçildik­
ten sonra, bu görevinden yasal yaş sınırı nedeniyle 1.7.1988 günü emekliye
ayrılmıştır.
• TARIK BAŞBUĞOĞLU
1923 yılında Viranşehir'de doğmuştur. Ankara Üniverstesi Hukuk Fakül­
tesi'ni 1947'de bitirdikten sonra, Alucra Cumhuriyet Savcı Yardımcısı olarak
1952 tarihinde mesleğe başlamış, bu mesleğini sırasıyla; Lice Hâkim Yardım­
cılığı, Elazığ Hâkimliği, Ankara Hâkimliği ve Ankara Ticaret Mahkemesi Baş­
kanlığı yaparak sürdürm üştür.
«Türk Ticaret Kanunu Şerhi »adlı yayımlanmış eseri bulunan ve 16.9.1973
günü Yargıtay Üyeliğine, 4.10.1982 günü de Onbirinci Hukuk Dairesi Başkan­
lığına seçilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekilliği görevin­
de de bulunan Tarık Başbuğoğlu, 1.7.1988 günü yasal yaş sınırı nedeniyle
emekliye ayrılmıştır.
ALİ RIZA GENİŞ
•
359
ALİ NEVZAT ODYAKMAZ
1923 yılında Erzincan’da doğan Okyakmaz, İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'ni 1950'de bitirdikten sonra, Edirne Hâkim Yardımcısı olarak 1953
senesinde mesleğe başlamış ve sırasıyla; Espiye Cumhuriyet Savcılığı, Adapa­
zarı Cumhuriyet Savcılığı, Bilecik Cumhuriyet Savcılığı ve Balıkesir Cumhu­
riyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
25.5.1982
günü Yargıtay Üyeliğine seçilen ve «İçtihadlı Ceza Kılavuzu»,
«Cezaların Tertip ve Sırası», «Katın Varsa», «Uygulamada Kat Mülkiyetinden
Doğan Anlaşmazlıklar ve Çözüm Yolları» «Sendika ve Toplu Sözleşme Hu­
kuku», «Kat Mülkiyeti ve Kira Sorunları», «Uygulamalı Türk Ceza Yasası înfaz Yasası» adlı yayımlanmış eserleri bulunan ve aynı zamanda şair de olan
Ali Nevzat Okyakmaz, bir ara Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliğin­
de de bulunduktan sonra, 1.7.1988 günü yasal yaş sınırı nedeniyle Birinci
Ceza Dairesi Üyeliğinden emekliye ayrılmıştır.
•
ADNAN KÜKNER
1923 Erzurum doğumlu Kükner, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte­
si'ni 1945'de bitirdikten sonra, Lâdik Hâkim Yardımcısı olarak mesleğe baş­
lamış, sırasıyla; Tarsus Sorgu Hâkimliği, KaraisalI Gezici Kadastro Hâkimliği,
Mersin Sulh Hâkimliği ile Yüksek Hâkimler Kurulu Raportörlüğü ve Üyeliği
görevlerinde de bulunmuştur.
19 Kasım 1971 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Adnan Kükner, Beşinci
Hukuk Dairesi Üyesi iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun gösterdiği üç
aday arasından 27.11.1985 günü Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahke­
mesi üyeliğine atanmış ve bu görevde bulunduğu sırada, 1.7.1988 tarihinde
yasal yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılmıştır.
•
A. HİKMET GÖKSU
1931 yılında Diyarbakır'da doğmuştur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakül­
tesi'ni 1956 yılında bitirdikten sonra, sırasıyla; Derik Hâkim Yardımcılığı,
Derik Hâkimliği, Kastamonu Sulh Hâkimliği, Kastamonu Ceza Hâkimliği gö­
revlerinde bulunmuştur.
Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi Tetkik Hâkimi iken, 21,3.1988 günü kendi
isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
•
LÜTFİ PEKER
1940 yılında Zonguldak'ta doğmuştur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte­
si'ni 1963 -1964 öğretim yılında bitirdikten sonra, sırasıyla; Kurtalan Hâkim­
liği, Taşköprü Hukuk Hâkimliği ve Devrek Ceza Hâkimliği görevlerinde bu­
lunmuştur.
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi Tetkik Hâkimi iken, 16.10.1987 günü kendi
isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
YENİ SEÇİLENLER, EMEKLİLİK NEDENİYLE
ARAMIZDAN AYRILANLAR
360
•
A. NURCAN BATUM
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1960 yılında bitirdikten sonra,
Yargıtay’da raportör olarak göreve başlayan Batum, Altıncı Hukuk Dairesi
Tetkik Hâkimi iken, 18.4.1988 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
Yeni seçilen OKÇUOĞLU, ÖZGÜÇ, KOKSAL, TÜZÜN ve MUTÎŞ’e
görevlerinde başarılar, emeklilik nedeniyle aramızdan ayrılan; GÜ­
CÜK, EGEMEN, BÜYÜKIŞIK, AYSOY, AKAN, BAŞBUĞOĞLU, ODYAKMAZ, KÜKNER, GÖKSU, PEKER ve BATUM'a da yaşam boyu
sağlık ve mutluluk dileriz.
•
YASALAR, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER,
TÜZÜKLER, YÖNETMELİKLER
•
Resmî Gazete
Tarihi:
No :
Sayfa :
YASALAR
Yasamn Adı
19.2.1988
19730
1
Kanun No : 3407
Kabul Tarihi : 9.2.1988
Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hak­
kında 3046 sayılı Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
11.3.1988
19751
1
Kanun No : 3414
Kabul Tarihi : 2.3.1988
775 sayılı Gecekondu Kanununun Bazı Hü­
kümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 3.5.1985
Tarih ve 247 sayılı Kanun Hükmünde Karar­
name ile Bu Kanun Hükmünde Kararname­
nin İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair 16.8.1985 Tarih ve 250 sayılı Kanun Hük­
münde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanun.
11.3.1988
19751
2
Kanun No : 3415
Kabul Tarihi : 2.3.1988
4.10.1983 Tarih ve 2908 sayılı Dernekler Ka­
nununun 18 inci Maddesinin Dördüncü Fıkra­
sının Değiştirilmesine Dair Kanun.
11.3.1988
19751
3
Kanun No : 3416
Kabul Tarihi : 3.3.1988
2872 sayılı Çevre Kanununun Bazı Maddeleri­
nin Değiştirilmesi Hakkmda Kanun.
18.3.1988
19758
1
Kanun No : 3417
Kabul Tarihi : 9.3.1988
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve
Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair
Kanun.
30.3.1988
19770
1
Kanun No : 3419
Kabul Tarihi : 25.3.1988
Bazı Suç Failleri Hakkmda Uygulanacak
Hükümlere Dair Kanun.
31.3.1988
19771
1
Kanun No : 3418
Kabul Tarihi : 24.3.1988
Eğitim, Gençlik, Spor ve Sağlık Hizmetleri
Vergisinin İhdası ile 3074 sayılı Akar­
yakıt Tüketim Vergisi Kanunu, 197 sayılı Mo
torlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, 1318 sayılı Fi
nasman Kanunu, 193 sayılı Gelir Vergisi Ka
nunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu, 6183 sa
yılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hak
kında Kanun ve 492 sayılı Harçlar Kanunun
da Değişiklikler Yapılması ve Bu Kanunlara
Bazı Hükümler Eklenmesine Dair Kanun.
YASALAR
362
Resmî Gazete
No:
Tarihi:
Sayfa :
Yasanm Adı
9.4.1988
19780
1
Kanun No : 3423 Kabul Tarihi : 31.3.1988
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununa Bir Ek
Madde İlâve Edilmesi Hakkında Kanun.
13.4.1988
19784
]
13.4.1988
19784
4
16.4.1988
19787
1
27.4.1988
19797
1
27.4.1988
19797
2
Kanun No : 3420 Kabul Tarihi : 31.3.1988
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun, 2820
sayılı Siyasî Partiler Kanununun ve 2972 sa­
yılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlık­
ları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
Dair Kanun.
Kanun No : 3424
Kabul Tarihi : 5.4.1988
13.10.1983 Tarih ve 2919 sayılı Kanunun 10
uncu Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun.
Kanun No : 3422 Kabul Tarihi : 31.3.1988
17.11.1983 Tarih ve 2955 sayılı Gülhane Askerî
Tıp Akademisi Kanununun Geçici 5 inci
Maddesinin 2nci Fıkrasının Değiştirilmesine
Dair Kanun.
Kanun No : 3429 Kabul Tarihi : 21.4.1988
5.8.1971 Tarihli ve 1467 sayılı Harp Akademi­
leri Kanununun 5 inci Maddesinin Değiştiril­
mesine Dair Kanun.
Kanun No : 3430 Kabul Tarihi : 21.4.1988
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa
Altı Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklen­
mesi Hakkında Kanun.
27.4.1988
19797
5
27.4.1988
19797
5
27.4.1988
19797
5
Kanun No : 3433 Kabul Tarihi : 21.4.1988
Adıyaman İli Samsat İlçesinin Merkezinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun.
27.4.1988
19797
7
Kanun No : 3434 Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaş*
masının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun.
Kanun No : 3431 Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Halk Cum­
huriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun.
Kanun No : 3432 Kabul Tarihi : 21.4.19&8
Olağanüstü Hal Kanununda Değişiklik YapıL
masına Dair Kanun.
ALİ RIZA GENİŞ
Resmî Gazete
Tarihi:
No :
363
Sayfa :
Yasanm Adı :
27.4.1988
19797
Kanun No : 3435
Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile îran İs­
lâm Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uy,
gun Bulunduğu Hakkında Kanun.
28.4.1988
19798
Kanun No : 3443
Kabul Tarihi : 21.4.1988
1076 sayılı Yedek Subaylar, ve Yedek Askeri
Memurlar Kanununun 16 inci Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Mad­
de Eklenmesi Hakkın Kanun.
28.4.1988
19798 (Mük.) 1
Kanun N o : 3425
Kabul Tarihi : 20.4.1988
1988 Malî Yılı Bütçe Kanunu.
29.4.1988
19799
Kanun No : 3436
Kabul Tarihi : 21.4.1988
Evlenme Ehliyet Belgesi Verilmesine Dair
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulun­
duğu Hakkında Kanun.
29.4.1988
19799
Kanun No : 3437
Kabul Tarihi : 21.4.198S
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik An­
laşmasının Onaylanmasının Uygun Bulundu­
ğuna Dair Kanun.
29.4.1988
19799
Kanun No : 3438
Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Arasında İşgücü Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun.
29.4.1988
19799
Kanun N o : 3439 Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malta
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 8 Ağustos
1985 Tarihinde İmzalanan Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
29.4.1988
19799
Kanun No : 3440 Kabul Tarihi : 21.4.1988
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Kral­
lığı Hükümeti Arasında 24 Eylül 1985 Tari­
hinde İmzalanan Hava Ulaştırma Anlaşma­
sının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun.
29.4.1988
19799
Kanun No : 3441 Kabul Tarihi : 21.4.1988
İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî ve­
ya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylan­
masının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
YASALAR
364
Resmî Gazete
No:
Tarihi:
Sayfa:
Yasanın Adı
29.4.1988
19799
Kanun No : 3442
Kabul Tarihi : 21.4.1988
Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleş,
meye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun.
12.5.1988
19812
Kanun No : 3444
Kabul Tarihi : 4.5.1988
743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin Bazı
Maddelerinin ve 818 sayılı. Borçlar Kanunu­
nun 49 uncu Maddesinin Değiştirilmesine
Dair Kanun.
26.5.1988
19823
Kanun No : 344.5
Kabul Tarihi : 11.5.1988
765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5680 sayılı Ba­
sın Kanunu, 1117 sayılı Küçükleri Muzır Neş­
riyattan Koruma Kanunu ile 1412 sayılı Ce­
za Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişik­
lik Yapılmasına Dair Kanun.
26.5.1988
19823
Kanun No : 3446
Kabul Tarihi : 12.5.1988
2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Ka­
rarnam enin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi, 2802 sa­
yılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile 3211
sayılı Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Mer­
kezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun­
da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
26.5.1988
19823
Kanun No :3447
Kabul Tarihi : 12.5.1988
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaş­
masının (GATT) VII. Maddesinin Uygulan­
masına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uy­
gun Bulunduğu Hakkında Kanun.
26.5.1988
19823
Kanun No :3448
Kabul Tarihi : 12.5.19&8
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun.
1.6.1988
19829
Kanun No :3456
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Sosyalist
Cumhuriyeti Arasında Gelir ve Servet Üze­
rinden Alman Vergilerle Çifte Vergilendir­
meyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
1.6.1988
19829
Kanun No : 3457
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslâm Cum­
huriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alman Ver­
gilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Ver­
gi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
ALİ RIZA GENİŞ
Resmî Gazele
No:
Tarihi:
365
Sayfa :
Yasanın Adı
Onaylanmasının Uygun
Kanun.
Bulunduğuna
Dair
1.6.1988
19829
Kanun No : 3458
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Arasında Ge­
lir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerin­
den Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulun­
duğuna Dair Kanun.
1.6.1988
19829
Kanun No : 3459
Kabul Taihi : 27.5.1988
Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Ara­
sında Gelir Üzerinden Alman Vergilerde Çif­
te Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçı­
lığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanma­
sının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
2.6.1988
19830
Kanun No : 3449
Kabul Tarihi : 25.5.1988
2821 sayılı Sendikalar Kanununun Bazı Mad­
delerinin Değiştirilmesi, Bazı Hükümlerinin
Kaldırılması ve Bu Kanuna Bir Geçici Mad­
de Eklenmesi Hakkmda Kanun.
2.6.1988
19830
Kanun No : 3451
Kabul Tarihi : 27.5.1988
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lo­
kavt Kanununun Bazı Maddelerinin Değişti­
rilmesi ve Bazı Hükümlerinin Kaldırılması
Hakkında Kanun.
2.6.1988
19830
Kanun No : 3452
Kabul Tarihi : 27.5.1988
8 Mart 1950 Tarihli ve 5590 sayılı «Ticaret
ve Sanayi Odaları», «Ticaret Odaları», «Sana­
yi Odaları», «Deniz Ticaret Odaları», «Ticaret
Borsaları» ve «Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz
Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları» Kanu­
nunun Bazı Maddelerinin Değişıtirilmesine ve
Bir Maddenin Kaldırılmasına Dair Kanun.
2.6.1988
19830
12
Kanun No : 3453
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Söz­
leşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulundu­
ğuna Dair Kanun.
2.6.1988
19830
12
Kanun No : 3460
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Devletler ve Diğer Devletlerin Vatandaşları
Arasındaki Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözüm­
lenmesi Hakkında Sözleşmenin Onaylanma­
sının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
YASALAR
366
Resmî Gazete
No :
Tarihi:
Sayfa :
Yasanın Adı
2.6.1988
19830
13
Kanun No : 3462
Kabul Tarihi : 28.5.1988
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhi­
sarı Kanununun 4 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun.'
2.6.1988
19830
13
Kanun No:3464
Kabul Tarihi : 28.5.1988
1136 sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Mad­
delerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ka­
nun.
2.6.1988
19830
14
Kanun No : 3465
Kabul Tarihi : 28,5.1988
Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Ku­
ruluşların Erişme Kontrolü Karayolu (Oto­
yol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Gö­
revlendirilmesi Hakkında Kanun.
4.6.1988
19832
1
Kanun No : 3554
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurul­
masına Dair Kanun.
4.6.1988
19832
3
Kanun No : 3466
Kabul Tarihi : 28.5.1988
Uzman Jandarm a Kanunu.
7.6.1988
19835
1
Kanun No : 3455
Kabul Tarihi : 27.5.1988
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ge­
çici 8 inci Maddesinin Değiştirilmesi ve Ge­
çici 21 inci Maddesinin Yürürlükten Kaldırıl­
ması Hakkında Kanun.
7.6.1988
19835
2
Kanun No : 3461
Kabul Tarihi : 27.5.1988
Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun.
14.6.1988
19842
1
Kanun No : 3463
Kabul Tarihi : 28.5.1988
5682 sayılı Pasaport Kanununun Bazı Madde,
lerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna İki Mad­
de Eklenmesine Dair Kanun.
i> K A N U N
Resmî Gazete
Tarihi:
N o:
24.2.1988
19735
HÜKMÜNDE
Sayfa :
1
KARARNAMELER
Kanun Hükmünde Kararnamenin Adı
Karar Sayısı : KHK/313
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkın­
da 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname­
nin 4 üncü Maddesinin İkinci Fıkrasına Bir
Bent Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde
Kararname.
367
ALİ RIZA GENİŞ
Resmî Gazete
Tarihi:
No:
Sayfa :
Kanun Hükmünde Kararnamenin Adı
29.2.1988
19740
1
Karar Sayısı : KHK/311
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İl­
gili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname.
31.3.1988
19771 (Mük.) 1
Karar Sayısı : KHK/318
Memurlar ve Diğer Kamu Görevleri ile İlgili
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname.
4.4.1988
19775
Karar Sayısı : KHK/316
Muhafazasının Lüzum Kalmayan Evrak ve
Malzamenin Yok edilmesi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname.
25.4.1988
19795
Karar Sayısı : KHK/315
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hak­
kında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ka­
nun Hükmünde Kararname.
5.5.1988
19805
9.5.1988
19809
Karar Sayısı : KHK/321
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hak­
kında 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararna­
menin 5 inci Maddesinin Yedinci Fıkrasının
Değiştirilmesine Dair Kanun Hükmünde Ka­
rarname.
Karar Sayısı : KHK/322
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun Ba­
zı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname.
27.5.1988
19824
2.6.1988
19830
6.6.1988
19834
Karar Sayısı : KHK/320
Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuru­
luş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname.
10.6.1988
19838
Karar Sayısı : KHK : 325
190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvel­
lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname.
Karar Sayısı : KHK/323
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Hük.
münde Kararname.
17
Karar Sayısı : KHK/326
625 sayılı Özel Öğretim K urum lan Kanunu­
nun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname.
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER - TÜZÜKLER
YÖNETMELİKLER
368
Resmî Gazete
N o:
Tarihi:
Sayfa :
Yönetmeliğin Adı
30.6.1988
19858
1
Karar Sayısı : KHK : 328
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ve İlgili
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararna­
melerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname.
50.6.1988
19858
3
Karar Sayısı : KHK : 331
657 ve 3056 sayılı Kanunlar ile 233 ve 320 sa­
yılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde De­
ğişiklik Yapılması Hakkmda Kanun Hük­
münde Kararname.
1.7.1988
19859
1
K arar Sayısı : KHK : 332
4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanu­
nunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması­
na Dair Kanun Hükmünde Karraname
Q TÜZÜKLER
11.2.1988
19722
12
K arar Sayısı : 88/12497
Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları,
Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Tica­
ret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, De­
niz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Bir­
liği Tüzüğü.
10.3.1988
19750
14
K arar Sayısı : 88/12580
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğü.
17.3.1988
19757
9
K arar Sayısı : 88/12609
Gümrüğe Terkedilen, Terkedilmiş Sayılan,
Müsadere Edilen Eşyanın Tasfiyesine İlişkin
Tüzük.
17.6.1988
19845
1
K arar Sayısı : 88/12992
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünde Değişik­
lik Yapılmasına İlişkin Tüzük.
•
YÖNETMELİKLER
\
10.2.1988
19721
26
Karayoluyla Uluslararası Yolcu ve Eşya Ta­
şımaları Hakkmda Yönetmeliksin Bazı Mad­
delerinin Değiştirilmesi, İki Ek ve İki Ge­
çici Madde Eklenmesine Dair Yönetmelik.
19.2.1988
19730
22
Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Hakkmda
Uygulanacak Atama Yönetmeliği.
1.3.1988
19741
4
1615 sayılı Gümrük Kanununa Bağlı Güm­
rük Yönetmeliğinn 519 uncu Maddesinin De­
ğiştirilmesine Dair Yönetmelik.
369
ALİ RIZA GENİŞ
Resmî Gazete
Tarihi:
N o:
Sayfa:
Yönetmelikler :
Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin Bazı Mad­
delerinin Değiştirilmesine Dair Yönetmelik.
3.3.1988
19743
22
6.3.1988
19746
4
Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği.
9.3.1988
19749
1
Karar Sayısı : 88/12600
Menkul Kıymetler Borsalarmm Kuruluş ve
Çalışma Esasları Hakkında Yönetmeliğin Ba­
zı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Yönet­
melik.
9.3.1988
19749
2
1615 sayılı Gümrük Kanununa Bağlı Güm­
rük Yönetmeliğinin 258 inci Maddesine Bir
Fıkra Enlenmesine Dair Yönetmelik.
17.4.1988
19788
44
19.4.1988
19790
5
19.4.1988
19790
6
19.4.1988
19790
8
25.4.1988
19795
5
4.5.1988
19804
2
8.5.1988
19808
8
16.5.1988
19816
4
21.5.1988
19818
5
4.6.1988
19832
10
Karar Sayısı : 88/12810
Olağanüstü Hal Bölge Valilği Tarafmdan Si­
lâh Taşıma ve Bulundurma Vesikası Veril­
mesinde Uyulacak Esaslar Hakkında Yönet­
melikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönet­
melik.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin Bir Mad­
desinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik.
B ağ-K ur Siogrtalılarmm Ödemek Zorunda
Bulundukları Primlerin Hesaplanması - Öden­
mesi ve Tahsili Usulleri Hakkında Yönet­
melik.
506 sayılı Kanuna Tabi Sigortalıların Çocuk­
larına Temin Edilerek Protez Araç ve Gereç­
lerine Dair Yönetmeliğin Değiştirilmesi Hak­
kında Yönetmelik.
/
Türk Silâhlı Kuvvetleri Iç Hizmetler Yönet­
meliğinin Değiştirilmesine Dair Yönetmelik.
Karar Sayısı : 88/12850
Haşhaşın Ekimi, Kontrolü, Toplanması, De­
ğerlendirilmesi, İmhası, Satmalmması, Satıl­
ması, İhracı ve İthali Hakkında Yönetmelik.
Karar Sayısı : 88/12777
Afetlere İlişkil Acil Yardım Teşkilâtı ve Plan­
lama Esaslarına Dair Yönetmelik.
Devlet Arşiv Hizmetleri Hakkında Yönetme­
lik.
Gümrük Yönetmeliğinin 12 nci Maddesine Bir
Hüküm Eklenmesi ve 864 üncü Maddesi ile
889 uncu Maddesinin Değiştirilmesi Hakkın­
da Yönetmelik.
Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliği Deği­
şikliği.
YÖNETMELİKLER
370
Resmî Gazete
Tarihi:
N o:
Sayfa :
8.6.1988
19836
2
8.6.1988
19836
14
8.6.1988
19836
16
11.6.1988
19839
30
22.6.1988
19850
4
Yönetmelikler :
Türk Silâhlı Kuvvetleri Sınıf Okulları Yönet­
meliği.
Pul ve Değerli Kâğıtların Bayiler ve Yetkili
Memurlar Vasıtası ile Sattırılm asm a ve Ba­
yilere Satış Aidatı Verilmesine Dair Yönet­
melik.
Asgari Ücret Yönetmeliğinin 14 üncü Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik.
Yardım Toplama Kanununun Uygulama Esas­
ları Hakkında Yönetmeliğin 13üncü Mad­
desinin Altıncı ve Son Fıkralarının Değiştirilmeis Hakkında Yönetmelik.
Dernekler Özel Denetleme Grubunun Kuru­
luş, Çalışma ve Denetleme Esas ve Usulleri
Hakkında Yönetmelik.

Benzer belgeler