Yapılandırmacılık ve diğer öğrenme kuramlarını
Transkript
Yapılandırmacılık ve diğer öğrenme kuramlarını
YENİ GELİŞMELER IŞIĞINDA ÖĞRETİM STRATEJİLERİ VE MATEMATİK ÖĞRETİMİ** Tolga KABACA∗ Özet Bu makalede, öğrenme kuramı nedir? Buna bağlı olarak öğretim stratejileri nasıl oluşmuştur? Konuları ele alınmaktadır. Son olarak da verilen bilgiler sentezlenerek Matematik öğretiminde kullanılan stratejilerin karakterine yönelik bir tahlil yapılmıştır. 1. GİRİŞ Bireyin olgunlaşma düzeyine göre, çevresiyle etkileşimi sonucu davranışlarında meydana gelen kalıcı değişmelere öğrenme adı verilmektedir (Büyükkaragöz ve Çivi, 1996, s.16). Burada, “bireyin çevresiyle etkileşimi nasıl olacak?” bir başka deyişle “birey hangi yollar ile öğrenir?” sorusu önem arz etmektedir. Bu sorunun cevabının bir tane ve değişmez olması düşünülemez. Tarih boyunca, öğrenme işleminin nasıl gerçekleştiği araştırılmış ve antik çağlardan başlayıp yakın geçmişe kadar bu konu ile ilgili birçok teori ortaya konulmuştur. İnsanın nasıl öğrendiği ile ilgili bazı prensipler ortaya koyan ve bunları açıklayan bu tarz teorilere “öğrenme teorileri” veya “öğrenme kuramları” adı verilmektedir. Bu teorilerin sayısı hakkında bir sınırlama yapmak pek doğru olmaz. Ancak, bu teorilerin ortak özelliğinin öğrenme olayına çözüm aranması olması bütün teorilerin temelde birbirlerini destekler nitelikte olduğu sonucunu doğurmaktadır. Bu noktada şöyle bir benzetme yapılabilir; bütün öğrenme kuramları, her açıdan farklı görülebilen bir nesneye değişik perspektiflerden bakılması sonucu ortaya çıkmıştır. Öğrenme kuramlarının ortaya koyduğu prensipler ışığında, “bir konuyu en kalıcı ve anlamlı olarak nasıl öğretebiliriz?” sorusuna verilen cevaplar öğretim stratejilerini oluşturmuştur. Doğal olarak anlaşılabilir ki, her öğrenme kuramının desteklediği en az bir öğretim stratejisi vardır. Yukarıda bahsedilen öğrenme kuramlarını hiyerarşik olarak sınıflandırmaya çalışırsak, temel ilkeler açısından farklılıkları en fazla olanlar bu hiyerarşinin en üstlerinde yer alırlar. Bu kuramlar arasında en çok bilinenler şunlardır: • Davranışçılık (Behaviorism) • Bilişselcilik (Cognitivism) • Oluşturmacılık veya Yapısalcılık (Constructivism) Ana öğrenme kuramları diyebileceğimiz bu kuramların prensiplerini farklı biçimlerde yoğurarak ortaya çıkan diğer öğrenme kuramları ise bu hiyerarşinin daha alt dallarında yer alır. Fakat bu hiyerarşik dallanma birçok çapraz bağlantıyı da içerir, yani, mümkün olsa da bütün öğrenme kuramlarını bir kâğıt üzerine yazsak ve birbirleri ile az veya çok ilişkili olanlar arasına birer çizgi çizersek örümcek ağından daha karmaşık bir yapı elde ederiz. Diğer öğrenme kuramlarından bazıları ise şöyle sıralanabilir: • Beyne dayalı öğrenme • Probleme dayalı öğrenme • Biliş ötesi öğrenme (Metacognition) • İşbirliğine dayalı öğrenme • Çoklu zekâ kuramı ** ∗ 2002 yılında bir doktora dersi için hazırlanmıştır. Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Matematik Bölümü. 2. ÖĞRETİM STRATEJİLERİ Daha önce de belirttiğimiz gibi, öğrenme kuramlarının prensiplerinin öğretim amaçlı olarak yerine getirilmesi sonucu öğretim startejileri oluşur. Yukarıda sıralamaya çalıştığımız bütün öğrenme kuramlarını aynı zamanda birer öğretim stratejisi olarak da sıralayabiliriz. Ayrıca, direk olarak özel bir kuram ile bağlantılı olmayıp, birden fazla kuramın prensipleri ışığında konuya özel öğretim stratejileri de geliştirilmiştir. Örneğin, matematik konularının öğretilmesi ve problemlerin daha rahat anlaşılması amacı ile geliştirilen “Temsil”lerin kullanımı, bilişsel ve yapısalcı öğrenme kuramlarının etkisi altındadır (McKendree, Small ve Stenning, 2002). Şimdi yukarıda adı geçen ve en çok bilinen öğretim stratejilerinden olan stratejileri kısaca açıklayalım: 2.1. Oluşturmacılık Bu öğrenme kuramı Piaget’in (1977) öğrenme teorisini temel alarak ortaya çıkmıştır. Vygotsky’nin öğrenme prensipleri ile yoğrularak olgunlaşmıştır. Oluşturmacı öğrenme yaklaşımına göre, insan beyni bilgilerin üzerine yazılacağı boş bir sayfa değildir. Her insan kendi yaşantı ve denemeleri ile kendi bilgisini kendisi yapılandırır. Bu bağlamda, oluşturmacı yaklaşım ışığında yapılacak öğretim faaliyetlerinde öğrenci merkezlilik esastır. Öğrenciler grup çalışmaları, deneyler, proje ödevleri gibi faaliyetler ile bilgiye yönlendirilirler. Bu yol ile her öğrenci kendine göre en uygun bağlamda öğrenir. 2.2. Davranışçılık Bu yaklaşıma göre, öğrenme çevredeki uyarıcılara doğru tepkiler verildiği zaman gerçekleşir. Bu yaklaşımı teme alan stratejilerde gözlenebilen ve ölçülebilen davranışlar temel alınır. Ortaya çıkan davranışlar öğrencinin bilgisini temsil eder. Zihinsel süreçler dikkate alınmaz. Bu ekolün önde gelen temsilcileri Skinner ve Bandura’dır. 2.3. Bilişselcilik Öğrenme zihinsel durumun değişimidi. Bu yaklaşıma göre, bilgi kazanımı öğrenci tarafından yapılandırılan ve kodlanan zihinsel aktiviteler sonucunda gerçekleşir. Novak, Gagne ve Bruner bu öğrenme kuramının öncüleridir. Bu öğrenme kuramı prensiplerini kullanan stratejilerden bazıları, kavram haritaları, benzetme, ileri düzenleyici ve Gestalt teorisidir. Yukarıda kısaca açıkladığımız öğrenme ve öğretme kuramları diğer kuram ve stratejilerin çatısı konumundadır. Şimdi de diğer öğretim stratejilerinden bazı örnekleri kısaca açıklayalım: 2.4. Probleme Dayalı Öğretim Probleme dayalı öğretim stratejisi öğrenme-öğretme sürecinde yeni bir paradigmayı temsil eder. Bu stratejide öğrenci karmaşık bir durum veya olay ile karşı karşıya bırakılır. Önemli olan nokta öğrencilerin bu sorunu sahiplenmeleri, ondan sorumlu olmalarıdır. Sorumluluk ve sahiplenme tam olarak gerçekleşmişse öğrenciler geçerli bir çözüme varmada tüm yolları denerler. Öğretmenin strateji başlangıcında yapması gereken ise problemin gerçek hayattan seçilmesine dikkat etmektir. Torp ve Sage’ye göre “Problem çözmeye dayalı öğrenme, karmaşık ve gerçek hayat problemlerinin araştırılması ve çözümü etrafında organize edilmiş ve bireylerin hem zihin hem de beceri yönünden aktif katılımlarını gerektiren, tecrübeye dayalı öğrenmeyi temsil eder” (Saban, 2000, s.157) 2.5. Aktif Öğrenme Aktif öğrenme “Etkin katılım “ilkesine dayanan ve ülkemizde “Ezbersiz Eğitim” Etkileşimli Eğitim adlarıyla da tanımlanan bir yaklaşımdır. 1986’da Thomas Good’un önerdiği aktif öğretim (Active İnstruction) öğrencinin etkin katılımının yanı sıra etkili öğretmen sunumlarını, sorulara verilen etkili yanıtları da amaçlayan bir dizi öğretim yöntemlerini içerir. Aktif öğrenme yaklaşımı; öğrencileri pasif alıcılar değil, öğrenerek kendi yaşamlarını şekillendiren bireyler olarak görmektedir. Öğrenciler sınıfta dinlemekten daha fazla şeyler yapmalıdırlar; okumalı, yazmalı, konuşmalı, tartışmalı, geniş yaşantıları ile bağlantılar kurmalı, edindiği bilgiyi günlük yaşamında uygulamalı ve problem çözmelidir. 2.6. Beyne Dayalı Öğrenme Beyne dayalı öğreneme, beynimizin nasıl doğal olarak öğrendiğini ileri süren sinirbilim araştırmalarına dayalı, geniş kapsamlı bir yaklaşımdır. Bu teori şuna dayanmaktadır ki; biz gelişimin çeşitli basamaklarında insan beyninin fonksiyonu ve gerçek yapısını biliyoruz. Bu tip eğitim, öğretme ve öğrenme için biyolojik olarak bir çatı oluşmasını sağlar ve ortaya çıkan öğrenme davranışlarının açıklanmasına yardımcı olur. Bu bir metakavramdır ki birçok teknikler içerir. Bu teknikler, öğrencilerin gerçek yaşam deneyimlerini öğrenmelerinde onlarla ilişki kuracak olan öğretmenlere yol gösterir. Kısacası, bu öğrenme yaklaşımında öğrenme esnasında beyinde cereyan eden fizyolojik tepkimeler göz önüne alınır ve bu tepkimelerin en kolay gerçekleştirilebilmesi için yöntemler geliştirilir. 2.7. İşbirliğine Dayalı Öğretim İşbirlikli öğrenme, öğrencilerin ortak amaç doğrultusunda bir araya gelmesiyle oluşan gruplarda birbirlerinin öğrenmelerini en üst düzeye çıkarmak için işbirliğiyle çalışmalarından oluşan bir yöntemdir(Kurt, 2001, s.58). İşbirliğine dayalı öğretim grup biçiminde çalışma şeklidir. Burada grup terimi yüz yüze temas halinde bulunan birçok insanın birbirlerini etkilediği ortam anlamında kullanılmaktadır(Abercrombie, 1973, s.1). 2.8. Çoklu Zekâ Kuramına Dayalı Öğretim Öncülüğünü Gardner’ın yaptığı bu kurama göre 9 çeşit zeka vardır ve her insan da ağır basan zeka çeşidi aynı olmayabilir. Bu yüzden, öğretme esnasında bireylerdeki bu zeka farklılıkları göz önüne alınmalıdır. Bu yol ile her konu bireysel zeka farklılıklarına göre farklı yollar ile sunularak öğretilebilir. 2.9. Bilişötesi Öğrenme İngilizce karşılığı Metcognition olan bu terimin Türkçemizde hangi kelime ile karşılanacağı konusunda uyuşmazlık vardır. Kısaca, bireyin nasıl öğrendiğinin farkında olması olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, bireyler nasıl öğrendiklerini bilerek daha kolay öğrenirler. Burada açıklamasını yapmadığımız birçok öğrenme kuramı ve buna bağlı olarak, daha da fazla öğretim stratejisi vardır. Fakat özellikle şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bu kuramları ve stratejileri dikkatlice analiz ettiğimizde temellerinde yatan benzerlikler bulunabilir. Bu benzerliğin özünü şöyle bir benzetme ile açıklamak yerinde olabilir; “İnsan zihni, kapısının yeri belli olmayan bir kaledir. Öğrenme işlemi ise bu kaleye faydalı olacak ve birçok sorununu çözecek bilge insanların kaleye girme işlemidir. Öğretim stratejilerindeki farklılık kaleye girme yollarının çeşitliliğinden ibarettir. Üstelik bu yollar çoğu noktada kesişir ve ortak rotaların kullanıldığı anlar olur.” 3. MATEMATİK ÖĞRETİMİ Matematik eğitiminden bahsetmeden önce, “Matematik nedir?” sorusunun cevabını incelemekte fayda vardır? Diğer bütün bilim dallarının tanımı, matematiğin tanımı kadar yanlış bilinmemektedir? Peki, nedir matematik? 3.1. Matematik Nedir? Birçok insana göre matematik, dört işlem yapmak, çeşitli bulmaca ve problemler çözmekten başka bir şey değildir. Belki de halk arasında matematiğe böyle bir tanımlamanın yakıştırılması matematik derslerinin en korkulan derslerin başında gelmesinin ana sebebidir. Çünkü dört işlem yapmak aritmetik adını verebileceğimiz matematiğin bir dalından başka birşey değildir ve dört işlem yapma kabiliyeti her insanda aynı ölçüde gelişmemiş olabilir. Bu durumda da insanlar matematikten (aslında aritmatikten) çekinmektedirler. Ayrıca matematiğin diğer bilim dallarının aksine hep soyut kavramlar ile uğraştığı fikri de matematik derslerine karşı olumsuz tavırların pekişmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki matematiği şöyle tanımlamak matematiğin ve matematiksel zekânın doğasını daha doğru yansıtabilir. Soyut veya somut her türlü kavram veya olayların birbirleri arasındaki ilişkilerin işlendiği bilim dalına matematik denir. Bu ilişkileri anlayabilme gücü de matematiksel zekâ olarak tanımlanabilir. Matematik derslerinde çoğunlukla soyut kavramlar ile ilgileniliyor gibi görünülmesinin sebeplerinden en önemlisi şudur; Matematikte kullanılan, aslında bazı somut modellerin karşılığı olabilecek sembol ve soyut kavramlar bir dil haline gelmiştir. Ve dünyanın her yerindeki insanlar özellikle matematikçiler “Matematikçe” adını verebileceğimiz bu dili kullanarak birbirlerini anlayabilirler. Tabii ki, burada bilimsel platform kastedilmektedir. Bu dil, matematik ile az ilgilenen insanların hoşuna gitmeyebilir fakat kullanılması bir gereklilik haline gelmiştir. Ayrıca bu dilin kullanılması bazı durumlarda kolaylık bile sağlamaktadır. Yukarıda verdiğimiz matematik ve matematiksel zekâ tanımı ele alındığında, “her insan aynı ölçüde olmasa bile matematiksel zekâya sahiptir ve matematik öğrenmeye muhtaçtır” demek büyük bir iddia olmasa gerek. Burada şöyle bir örnek vermek istiyorum: Lisans seviyesinde Siyasal Bilimler okumuş başarılı bir bireyi ele alalım. Bu öğrenci sözel bölümü okumuş diye matematikten nasiplenmemiş demek büyük bir hatadır. Bu bireyin çeşitli siyasi olaylar arasındaki ilişkileri bulması ve doğru kararlar verebilme yeteneği matematiksel zekânın bir ürünüdür. Bu noktada matematik öğretenlere büyük bir görev düşmektedir. Matematik, sosyal hayatı etkileyebilecek boyuları tanıtılarak ve herkesin, matematiği sadece alışverişlerde para üstü alıp verirken değil, sosyal hayatın birçok aşamasında farkında olmadan kullandığı hissettirilerek öğrencilere sevdirilmeye çalışılmalıdır. Bu bağlamda matematik öğretimi ve eğitimi çok büyük bir önem kazanmaktadır. 3.2. Matematik Öğretimini Etkileyen Öğrenme Kuramları Matematik eğitimi ile ilgili çalışmalar genel olarak incelendiğinde matematik öğretimi için önerilen öğretim stratejileri Bilişselcilik ve Yapısalcılık etkisi altında kalan stratejilerdir. NCTM standartları da Yapısalcı kuramın karakterlerini yansıtmaktadır (Mikusa ve Lewellen, 1999). Matematiğin doğası göz önüne alındığında bu durumu yadırgamamak gerekir. Bilişsel kuram öğrenmeyi zihinsel bir aktivite olarak tanımlarken yapısalcı kuram, öğrenmenin bireyin önceki yaşantı ve bilgilerini yeniden yorumlayarak yeni bilgiyi kendi gayretleri ile kazanması şeklinde oluştuğunu savunur. Bu iki öğrenme kuramı sentez edildiğinde matematiğin en kalıcı şekilde öğretilebileceği savunulmaktadır (Mc Kendree, Small ve Stenning, 2002). Matematiksel zekâ yani kavramlar arası ilişkileri anlayabilme gücü her insanda kısmen de olsa mevcuttur ve geliştirilebilir. Bu bağlamda, öğrencideki mevcut bazı yetenekleri kendisine fırsatlar tanıyarak geliştirmesini sağlamak olduça yararlı olacaktır. Bu durum yapısalcı kuramın prensipleri ile örtüşmektedir. Soyut kavramların öğrencinin zihninde depolayabileceği bir hale getirilmesi yönündeki etkinliklerden bilişsel kuram prensipleri bahsetmektedir. Sonuç olarak, yapısalcı ve bilişsel kuramın etkileri neticesinde Matematik öğretiminde kullanılan stratejilerin, Keşfederek öğrenme, buluş yolu ile öğrenme, bilgisayar destekli öğrenme, ispat metodu ile öğrenme, kavram haritası destekli eğitim ve öğrenmede temsillerin kullanımı gibi isimler ile anıldığını görmekteyiz (Mc Kendree ve diğerleri, 2002; Kabaca, 2002, Erdoğan ve Sağan, 2002, Erdoğan, 2000). 4. SONUÇ Öğretme faaliyetinin çok ciddi gerçekleştirilmesi gereken bir etkinlik olduğu apaçık ortadadır. “Peki, nasıl öğretelim?” sorusunun cevabı ise bireylerin nasıl öğrendiğinde yatmaktadır. Özellikle, matematik biliminin birçok disiplin alanının kesişiminde yer alması ve birçok öğrencinin bu derste zorlanması göstermektedir ki, Matematik öğretmenleri öğrenme kuramlarını çok iyi bilmelidir. Bu kuramların temel prensipleri sentezlenerek matematikte yer alan her konuya özel öğretim teknikleri geliştirilmelidir. Referanslar 1. Abercrombie, M.L.J. (1973) : Aims and Techniques of Group Teaching.Society for resarch into Higher Education Ltd. 2. Büyükkaragöz, S.; Çivi, C., (1996) Genel Öğretim Metotları, Atlas Kitabevi, s.16,17, Konya. 3. Erdoğan, Y. (2000) Bilgisayar Destekli Kavram Haritalarının Matematik Öğretiminde Kullanılması. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul. s.5 4. Erdoğan, Y. ve Sağan, B. (2002), Oluşturmacılık yaklaşımının Kare, Dikdörtgen ve Üçgenin çevrelerinin hesaplanmasında kullanımı, Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi-5, 16-18 Eylül, ODTÜ, Ankara. 5. Kabaca, T., (2002), Orta Öğretim Matematik Eğitiminde Kavram Haritalarının Kullanımı, Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi-5, 16-18 Eylül, ODTÜ, Ankara. 6. Kurt, Işıl (2001) : Fen eğitiminde İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrencilerin Başarısına, Kavram Önermesine ve Hatırda Tutmasına Etkisi. Marmara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Anabilim Dalı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. 7. McKendree, J., Small, C., Stenning, H. (2002), The Role of Representation in Teaching and Learning Critical Thinking, Educational Review, Vol 54, No 1. 8. Mikusa, M.G., Lewellen, H., (1999) Discuss with your Colleagues: Now here is that on Mathematics Reform, Dr. Constructivist!, Mathematics teacher, Feb1999, vol.92, Issue 2, p158-164. 9. Piaget, J. (1977), The Development of thought: Equilibrium of cognitive structures, Newyork: Viking Press. 10. Saban, Ahmet. (2000). Öğrenme Öğretme Süreci. Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.