6 - Hoşap Kalesi

Transkript

6 - Hoşap Kalesi
te...
Merhaba Değerli Okurlar,
Dünyada Van Dergisi uzunca bir aradan sonra yeniden sizlerle birlik­
Van'ın tarihini, kültürünü, doğal güzelliklerini tanıtmak, belgelemek,
Vanlılar arasında iletişimi sağlamak amacıyla hazırlanan ve resmi yayın­
cılığa yeni bir soluk getiren Dünyada Van Dergisi 6. sayıdan itibaren Ken­
disinden çok söz ettirecektir. Özenle hazırlanan dergimiz, baskı ve kalite
yönünden tamamen profesyonel niteliktedir. Zengin içeriğinde birbirin­
den değerli yazarlarımızın daha önce hiçbir yerele okuyamadığınız, ço­
ğunluğu araştırmaya ve incelemeye dayalı yazılarını okuyacaksınız. Du­
kaya Höyüğü, Mener Kapı tarihi yönden tanırken yüzyıllar öncesine gide­
cek, Edremit ilçesi, Kahvaltı Salonları konularını okurken de günümüz
Van'ında gezinti yapacaksınız.
Kısaca dergimizde Van'ın bütün değerlerini okuma şansını bulacaksı­
nız.
Bu sayımız, Van'ın düşman işgalinden kurtuluşunun 79. yıldönümüne
rastlaması inanıyorumki siz değerli okurlarımız ve dergimize emeği ge­
çenler için güzel bir buluşma olmuştur.
Van'ın düşman işgalinden kurtuluşunun 79. yıldönümünde bütün
Vanlı hemşehrilerimin ve dostlarımın bayramını kutluyorum.
Van'ı ve Vanlıyı anlatan dergimiz, yayın çizgisi doğrultusunda eli ka­
lem tutan, arşivlerini, fotoğraflarını dergimizde okurlarımızla paylaşmak
isteyen herkese açıktır.
Van'ın hedefi çağdaş, modern bir kent olmaktır. Yetişmiş insan gücü
ve gelişmiş ekonomisiyle 21. yüzyılda modern kentler arasında Van'ı gör­
mek dileğiyle ...
Hoşçakalın.
İçindekiler
Dilkaya Höyüğü
2-5
Meher Kapı
6-7
Van Tarihinin Kara Günleri
8-9
Eski Van'da Canlanmalar 10-11
Balıklı Tasın Kerameti
12-13
Göl Sularında Esrik Bakışlı Sevda 14-15
Kapak Fotoğraiı:
Fatih Sönmez
.KBAHARDA VAN GÖLÜ
Edremit 16-21
Kahvaltı Salonları 22-24
Günümüz Van Ozanları
25
Halk Kültürümüzden
26
Van Et Mutfağından
27
Şipanaya Takılanlar 28-29
Kayakçıların Yeni Adresi 30-31
Pişik
32
Tarihin Penceresinden.
DİLKAYA
HOYUĞU
••
••
••
•
•
Dilkaya ve Van Kalesi Höyük kazıları Van Gölü Havzası'nda M.Ö. üçüncü bin yıldan
itibaren varolduğuna inandığımız kültürel devamlılığı göstermesi açısından önemlidir.
Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU
an'ın 35 km güneyinde
göl kıyısında yer alan
Dilkaya Höyüğü 'nde (es­
ki adı ile Horkum) yapı­
lan kazılar 1984 yılında Van Müze
Müdürlüğü'nün başkanlığında ve Prof.
Dr. Altan Çilingiroğlu'nun Bilimsel baş­
kanlığı ve sorumluluğunda bir kurtarma
kazısı olarak başlamıştır. Van bölgesin­
de 1966 yılından itibaren yaptığımız çe­
şitli araştırma ve gezilerimizde Dilkaya
Höyüğü'nün Van Gölü'nün tahribatı ile
karşı karşıya kaldığını gözledik. Kış
mevsiminde yükselen göl dalgalan, göl
kıyısındaki bu yerleşme yerinin oturdu­
ğu kum tepesini alttan kemirmekte ve
tepe üzerindeki höyüğün yıkılarak göle
kaymasına neden olmaktaydı. Doğanın
önlenemez bu yıkımının yanında köy
halkının neden olduğu tahribatın boyut­
ları da korkunçtu. Son otuz yılda Dil­
kaya ve komşu Köşk Köyü'nde inşa
edilen birçok köy evinde kullanılan taş
malzeme höyükte var olan taş duvarla­
rın sökülmesiyle elde edilmişti. Böyle
bir höyükte kazıya başlamanın belli bir
riski olduğunu biliyorduk. Ancak Dilkaya'da bizim veya bir başka meslektaşı­
mız tarafından ivedilikle kazı yapılma­
ması daha önemli bir riski, höyüğü tü­
müyle kaybetme riskini yaratabilecekti.
Bu düşüncelerle höyüğe bilimsel amaçlı
ilk kazma dönemin Valisi Özdemir Hanoğlu tarafından 1984 yılında vuruldu.
V
Höyükte geniş kapsamlı arkeolojik
bir kazı yapılmadan önce yüzey araştır-
2
ması ve topografik plan çalışması yapılmasının ge­
rekli olduğuna karar verilmişti. İlerdeki kazılarımı­
zı büyük oranda yönlendirecek olan bu çalışmalar
1983 yılında gerçekleştirildi. Yaklaşık 250 x 150
metre boyutlarındaki höyük 5x5 metre ölçülerinde
karelere ayrıldı.
Yüzey araştırmasından elde edilen veriler ışığın­
da höyükte kazı yapılacak alanların saptanmasında
iki nokta öncelik almıştır. Bunlardan ilki tabakalanmayı en sağlıklı ve açma içinde süreklilik gös­
terecek şekilde elde edebilmek, ikincisi ise göl
tahribatının daha çabuk erişebileceği alanların bir
an önce kazmak. Bu nedenle höyüğün konisinin
batısında yer alan alanlarda, bir başka tanımla
05, N5 ve M5 açmalarında öncelikle, daha sonra­
ki yıllarda bu açmalara komşu olan 06, N6, M6,
M7, N7 ve L7 açmalarında kazılar planlandı. Hö­
yüğün eteklerindeki tabakalanmayı ve yerleşme ye­
rinin konisinde yoğunlaştığı farkedilen mimari ka­
lıntıların höyükteki yayılımını anlayabilmek ama­
cıyla etek açmalarında da (T8 ve S5) kazılar yap­
mayı uygun bulduk.
Dilkaya Höyüğü kazılan 1()84 ve 1985 yıllarında
Van Müze Müdürlüğü'nün başkanlığında yürütüldü.
Bu yıllarda kazı ekibi bu makalenin yazarının dı­
şında Van Müze Müdürü Ersin Kavaklı, Prof. Dr.
Veli Sevin, Prof. Dr. M. Taner Tarhan, Doç. Dr.
Oktay Belli, Ar. Gör. Zafer Derin ve Mimar Ümit
Sirel'den oluşmaktaydı. Kazılar 1986 yılından iti­
baren Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu'nun başkanlığın­
da Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr. M. Taner Tar­
han, Doç. Dr. Erksin Güleç, Ar. Gör. Zafer Derin,
Ar. Gör. Gülriz Kozbe (Akdenizli), Ar. Gör. Yıl­
maz Selim Erdal, Arkeo-botanist Mark Nespit ve
Uzman Arkeolog-Fotoğrafçı
Haluk Sağlamtimur'dan meydana gelmiştir.
Hükümet temsilcisi görevini 1986 yılından bu
yana Ali Ercan, Seracettin Şahin, Hakkı Alhan,
Şengül Gündoğdu, Mehmet Top üstlenmişlerdir.
Hükümet temsilciliğini yapan meslektaşlarıma ça­
lışmalarındaki başarılarından dolayı teşekkür ede­
rim.
Dilkaya höyüğünün kazısının başladığı 1984 yı­
lından kazı sonuna kadar çeşitli üniversitelerden
çok sayıda öğrenci kazılarımıza katılmıştır. Bu öğ­
rencilerin adlarını bu yayında vermek bizim için
zevkli bir görevdir.
Ege Üniversitesi: Taciser Tüfekçi, Halil Pekturlar, Hüseyin Gündoğdu, M. Ali Kerman, Nur Saatçioğlu, Akın Erdöl, Gülgün Deniz, Ahmet Yaraş,
Gürhan Yayımcı, Davut Nuh, Mustafa Çakalgöz,
Eşref Abay, Murat Mazeci, Şevki Bardakçı, Necati
M. Şentürk, Gönül Ersever, Aslı Şahin, Zeki Arif,
Saide Beşorak, Ali Sözer, Canan Çelebi, Öner Albayrak, Fevzi Özen, Mehmet Işıklı, Dilek Telli,
Ahmet Aydemir, Fatmanur Kurtay, Özlem Aksan,
Şebnem Koralp, Gülriz Akdenizli, Zafer Derin,
Haluk Sağlamtimur, Cumhur Tanrıver, Bilgin Şen­
türk, Oya San, Engin Akdeniz.
İstanbul Üniversitesi: Öznur Uysal, Fatma Çav­
dar, Saffet Yılmazlar, M. Kemal Adatepe, Hakan
Sivas, Kemalettin Köroğlu, Nuıten Şimşek, Pınar
Yarsuvat, Tülin Tumay, Aşksun Tanur.
Ankara Üniversitesi: Levent Sevik, Yılmaz Erdal,
Özhan Kızıltan, Çiğdem Özkan.
Hacettepe Üniversitesi: Aslıhan Öncel, Filiz Ta­
mer, Özgür Çavga.
Atatürk Üniversitesi: Serhat Aksu.
Londra Üniversitesi: Lesley Hannigan, Carmen
Lange.
Dilkaya Höyüğünde yapılan kazılar höyükte Orta
Çağ, Demirçağ ve erken Tunç Çağ'dan oluşan üç
ana evrenin varlığını kanıtlamıştır. Erken Tunç
Çağ yerleşmesi höyükte özellikle N5, 05 ve M5
açmalarında yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
Höyük ilk kez Erken Tunç Çağ olarak adlandırılan
dönemde bir başka tanımla M.Ö. 2600/2500 yılları
arasında yerleştirilmiş. Bu yerleşme çeşitli kesinti­
lerle M.O. 1500/1400 yıllarına sürmüş olmalıdır.
Bu tarihten sonra höyükte kültürel ve tarihi bir
boşluk söz konusudur. M.Ö. 1400 yılından
M.Ö.11000/1000 yıllarına kadar bir yerleşmenin
olmadığı bir dönemden sonra Erken Demir Çağ
olarak adlandırılan evrenin Dilkaya'da yoğun şekil­
de temsil edildiğini gözlemekteyiz. Dilkaya Höyü-
3
kerpiç
ile
yapılmıştır.
Önlerinde bir avluya sa­
hip olan evlerin ve avlu­
ların içinde çok sayıda
tandır ve ocaklar bulun­
muştur. En az iki evreli
olan Orta Çağ yerleşme­
si höyüğün daha çok
etek lerinde gözlenmiştir.
Di İkaya Höyüğü "nün
mezarlık alanında yapııı kazılar bu döneme
ve sonrasına ait çeşitli
mimari tarzdaki mezarla­
rı
ortaya
çıkarmıştır.
Van
bölgesinin
erken
ültüıieri için çok büyük
öneme sahip olan bu
mezarlar Erken Demir
Çağ
insanlarının
ölü
gömme geleneklerini ve
ölümden sonraki dünya
ile
ilgili
inanışlarını
açıklamaktadır.
ğü'nde ortaya çıkandan mimari kalıntılar ait ol­
Mezarlık alanında yakarak (kremasyon) ya da
dukları dönemlere uygun olarak üç bölümde ince­ yakmadan (inhümasyon) olmak üzere iki tür göm­
lenebilir.
me geleneği kullanılmıştır. Bu gömme gelenekleleErken Tunç Çağ mimarisi yerleşme yerinin en rine bağlı olarak 4 mezar türü dikkati çeker.
erken mimari kalıntılarıdır. Kalıntılar dikdörtgen,
I. Sandık Mezarlar. II. Kum Mezarlar, III. Oda
kare ve yuvarlak planlı mekanların kullanılmasıyla Mezarlar, IV. Urneler.
elde edilen evlere aittir. Taş temel üzerine kerpiç
Mezarlık alanındaki en yoğun gömü topluluğunu
ile inşa edilen evlerin içinde genellikle kare planlı "Kum Mezarlar" oluşturmaktadır. Kum gömülerde
sabit ocaklar vardır. Erken Tunç Çağ II. dönemin­ ölüler genel olarak kuzey-batı, güney-doğu doğrul­
de (Erken Transkafkasya II), olasılıkla M.Ö. 2600 tusunda kum içine açılan çukurlara yatırılmıştır.
yıllarından sonra yapılan bu evler farklı dönemler­ Bazı durumlarda ölü kerpiç sanduka içine de ko­
de onarım ve tadilat izleri evler içinde rahatlıkla nu labilmcktey di. Bu durumda mezarın hemen üstü
gözlenebilir.
ağaç ya da plaka taşlarla kapatılmıştır. Mezarlarda
Dikdörtgen ve yuvarlak planlı mekanların oluş­ boncuklar, tunç yüzükler ve sikkeler ele geçmiştir.
turduğu evlerin girişleri güneydedir. Girişlerin Kum gömüler çoğunlukla M.S. 10-11. yy'a tarihönünde güneye doğru uzanan ve olasılıkla üstü lenmektedir.
açık bir avlu vardır. Avlunun içinde çok sayıda
Kum gömülerin ikinci grubıınu"hocker , * tarzı gö­
tahıl deposu, çöp çukuru ve bazı evlerde kar çu­
müler oluşturmaktadır. Bu tarzdaki mezarlarda ölü­
kurları bulunmuştur. Bu kalıntılardan anlaşıldığına
ler mezarın içine, bebeğin anne karnındaki yatış
göre avlu depolama ve günlük işlerin yürütüldüğü
şekli ile konulmuştur. Bu tür 6 mezar ortaya çı­
bir alandır.
kartılmıştır. Mezarlarda yön birliği söz konusu de­
Dikdörtgen ve yuvarlak planlı mekanların üstle­ ğildir. İskeletler üzerinde de ele geçen tunç takılar
rinin nasıl örtüldüğü bilinmemekledir. Ne dikdört­ (yüzük, saç iğnesi, bilezik) Orta Demir Çağ'ına.
gen mekanlarda, ne de yuvarlak mekanlarda damı Urartular dönemine aittir.
taşımaya yarayacak direk delikleri bulunamamıştır.
Dilkaya mezarlık alanında bu güne kadar 2 oda
Duvarlar arasındaki uzaklık dikkate alındığında ça­ mezar tesbit edilmiştir. Oda mezarlardan birincisi
tının örtülmesi için bu tür direklere gerek de yok­ dromoslu olup 2.40 x 4.60 m boyutlarındadır. Gi­
tur. Çatılar düz dam olmalıdır.
riş kuzey-batıda yer almaktadır. Mezarın içinde 1 1
Höyük'teki Demir Çağ mimarisi genellikle yer­ bireye ait iskelet ele geçmiştir. Antik dönemde
leşme yerinin konisinde kazılan açmalarda incele­ soyulduğu anlaşılan mezar içinde dağınık durumda
nebilmiştir. Orta Çağ yerleşmesi ile büyük oranda ele geçen çanak çömlekler Erken Demir Çağ'ın
tahrip olan Demir Çağ kalıntıları Urartu Krallığı evresine tarihlenmektedir.
ile çağdaştır. Taş temel üzerine kerpiç mimarinin
Dilkaya mezarlık alanında ortaya çıkartılan san­
egemen olduğu bu dönemde planı tam ortaya çı- dık mezarlar iki farklı gömü geleneğine sahiptir.
karılabilen bir yapı maalesef yoktur.
Yakmadan gömü yapılan bazı sandık mezarlar iki
Yerleşme yerinin son mimari evresi Orta Çağ'a bölümlü şekilleri ile kendi grubu içinde farklı bir
aittir. Bu evreye ait kalıntılar tepenin doğusundaki örnektir, içinde Hocker tarzında gömülmüş İskelet­
T8 ve güney eteklerindeki S5 açmalarında elde ler ile birlikte Demir Çağın erken döneminden
edilmiştir. Orta Çağ'a ait evler taş temel üzerine kaplar ele geçmiştir.
4
Dilkaya Mezarlık
alanında bu güne
kadar iki oda
mezar tesbit
edilmiştir
Taş sandık mezarların ikinci grubunu yakarak
gömünün yapıldığı mezarlar oluşturur. Dört sandık
mezarda içinde kül olan yonca ağızlı testicikler ya
da küçük çömlekler bulunmuştur. Kemik kalıntıla­
rından çocuk yakma gömülerine ait olduğu anlaşı­
lan mezarlar Urartu dönemine larihlenir.
Dilkaya mezar türlerinin IV. grubunu Urartu dö­
nemine ait urne mezarlar oluşturur. Urneler yakılan
ölü kemiklerinin kovuldukları küçük küplere veri­
len addır. Dilkaya mezarlık alanında 1987-1991 yı­
lındaki çalışmalarda 24 adet urne mezar ortaya çı­
kartılmıştır. Yanmış kemik parçaları urne içine
konduktan sonra kabın ağzı bir keramik, tabak ya­
da çömlek ile kapatılmıştır. Ölülerin takıları da
ezilip kırılarak kabın içine yada yanma bırakılmak­
taydı. Toprak içine gömülen kaplar farklı kaliteye
sahiptir. Urnelerin bir kısmı kırmızı perdahlı ve
kaliteli yapılmıştır. Urneler çoğunlukla deliklidir.
Urnelerin içinde boncuklar, tunç iğne. küpe. bile­
zik, kemer gibi süs eşyaları ele geçmiştir.
Bu yerleşme yerinde yapılan araştırma ve kazılar
Van bölgesinin günümüzde Van Havaalanı içinde
kalan Tilkitepe Höyüğü ile temsil edilen Kalkotik
Çağ'ından sonra gelen Tunç Çağı ile ilgili verileri
ortaya çıkarmamızı sağlamıştır. Dilkaya ve Van
Kalesi Höyük kazıları Van Gölü havzasında M.O.
3. binyıldan itibaren varolduğuna inandığımız kül­
türel devamlılıüı göstermesi acısından önemlidir.
Mezarlık
alanındaki en
yoğun gömü
topluluğunu
kum mezarlar
oluşturmaktadır.
Prof Dr. Veli Sevin
an'ın kuzeybatı mahallelerinden Akköprü'de kayalara oyulmuş kapı biçimli bir
anıt yükselir. Halk arasında Meher Kapı,
Kör Kapı, Taş Kapı, Çoban Kapısı ya da Hazi­
ne Kapısı olarak anılan bu anıt 3.59 m yüksekli­
ğinde ve 1.70 m genişliğindedir. Urartu krallığının
en önemli merkezlerinin başında gelen ve eskiden
Rusahini(li) denen Toprakkale'nin batısında ve
Zimzim dağının etekleri üzerindeki Meherkapı'ya
otogar önünden geçilip, Akköprü mahallesine sa­
parak asfalt bir yolla kolaylıkla gidilebilir.
Burası İ.Ö. 9. yüzyılın sonlarına doğru Urartu
kralı İşpuini ve oğlu Menua tarafından yaptırılmış­
tır. Kapı biçimli kaya anıtının içindeki Urartu çivi
yazılı uzun kitabede, en başta bu anıtı yaptırtan
kral ve oğlunun adı belirtildikten sonra, sırasıyla
Urartu krallığı içinde ibadet edilen 70 kadar tanrı
ve tanrıça ile bunlara sunulacak kurbanların cins
ve sayı olarak listesi verilmektedir. Yani Meherka­
pı aslında çok tanrıya tapan Urartulara ait bir
kurban yönetmeliği (tüzüğü) niteliğine sahiptir.
Bunun tam benzeri Özalp ilçesinin güneyindeki
Yeşilalıç (Pagan) köyü yakınlarındadır.
Meherkapı yazıtında başta savaş tanrısı Haldi,
fırtına ve gökgürültüsü tanrısı Teişeba ve güneş
tanrısı Şivini olmak üzere üç büyük tanrıya yer
verilmiştir.
Buna göre; Haldi'ye 17 sığır, 34 koyun; Teişeba'ya 6 sığır, 12 koyun; Şivini'ye 4 sığır, 8 ko­
yun kurban edilecektir. Tanrıçalara düşen en az
kurban 1 koyundur. Tüm tanrılara kesilen kurban­
ların sayısı ise 97 sığır ve 297 koyunu bulmakta­
dır.
Meherkapı yazıtında kurban zamanları konusunda
bilgi verilmez. Bu nedenle söz konusu kurbanlık­
ların her gün mü, yoksa belirli bayramlar ya da
dini törenler sırasında mı kesildikleri konusu açık
değildir. Ancak kurbanların çoğu kez tapınaklarda­
ki sunaklarda kesildiği anlaşılmaktadır. Urartu di­
ninde, aynen bu günkü gibi, kurbanın önemli
bir yeri vardır. Kurbanlık hayvanlar arasında da­
ha çok sığır, koyun ve keçi ön plandaydı. Kur­
ban, hayvanın kesilmesi ve kanının akıtılması su­
retiyle yapılıyordu.
Kurban törenleri sırasında akan kanın yitip git­
mesine özel bir önem gösteriliyordu. Bu amaçla
sunakların altında taştan kanallar yapılmış ve kesi­
len hayvandan dökülen kanın bu kanal yardımıyla
özel olarak kaleleri kuşatan surlar içine doğru akı­
tıldığı belirlenmiştir. Böylelikle kutsal kurban ka­
nıyla yıkanan surların tanrılarca koruma altına alı­
nacağı inancına sahip olmalıydılar. Bu tür bir kur­
ban sunağı ve kanalının en güzel örneği, Gürpınar
ilçe merkezi yakınındaki Çavuştepe kalesinde îrmuşi(ni) Tapınağı'nın avlusunda görülebilir.
Şimdi akla bu anıtın kayalara niçin kapı şeklin­
de oyulmuş olduğu sorusu gelebilir. Urartular tanrı
ve tanrıçaları için çeşitli tapınaklar inşa etmişlerdi.
Bunlardan en ünlüsü, günümüzde ne yazık ki, son
derece tahrip olmuş bulunan Toprakkale'deki Hal­
di Tapınağı'ydı. Çavuştepe'de biri Haldi'ye, öte-
V
kiyse İrmuşi'ni)'ye ait olmak üzere iki tapınak
bulunuyordu. Van'da yukarı Anzaf, Patnos'ta Aznavurtepe, Varto'da Kayalıdere ve Muradiye'de
Körzüt, baş tanrı Haldi adına yapılmış bu türde
tapınaklarıyla tanınırlar. İçten ortalama 5 x 5 m
kadar genişliğindeki bu tapınaklar adeta bir kule­
yi andırır biçimde yüksek inşa edilmişlerdi. Cep­
henin ortasında ise aynen taş kapılardakine ben­
zeyen tek kanatlı yüksek bir kapıya yer verilmiş­
ti. Yani taş kapılar tapınak kapıları örnek alına­
rak oyulmuşlardı. Bir başka deyişle, tapınak inşa
edilmemişse bunun yerini tek başına kayaya
oyulmuş bir kapı da tutabilmekteydi. Gerçekten
Urartular, tapınaklarıyla birlikte, bu türde kapılara
da ayrı ayrı kurbanlar kesmekteydiler.
Bu nedenlerle Meherkapf nın Urartuların gözünde
zaman zaman açılıp içinden tanrıların çıktığı bir
tapınağı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu
yörede yaşayan eski Hıristiyan efsanesine göre
Meherkapı Paskalya yortusunun yedinci günü ya
da St. Jean bayramında açılırdı; İslyam efsanesi­
ne göre ise bunun bir hazine kapısı olduğu kabul
edilerek, kapının her cuma günü açıldığına
inanılırdı. Başka bir efsaneye göre de, Hazreti
Ali'nin atı Düldül kapı görünümündeki kayanın
içinde bulunur ve kapının yanındaki su birikintisi
ise bu atın sidiğidir.
Günümüzde sık sık yerli ve yabancı turistlerin
ziyaretlerine sahne olan bu alan Vanlılarca da
kutsal sayılmakta ve saygı görmektedir. Kapı
biçimindeki anıtın hemen önündeki çalılara bağ­
lanmış olan yüzlerce adak çaputu bu kutsallığın
ve saygının en açık ifadesidir.
Urartu devletinin başkenti Van (eski Tuşpa) gör­
kemli anıtları, kalesi ve kayalara oyulmuş yazıt­
larıyla yakın doğu uygarlık tarihinde özel ve
haklı bir öneme sahiptir. Meherkapı, bu uygar­
lığın en ilgi çekici anıt eserleri arasındadır. Onu
gözümüz gibi koruyup kollayalım. Son pişmanlık
fayda etmez. Bizden söylemesi...
7
Dr. M. Salih MERCAN
Birinci Dünya Harbi başlamadan önce Van'da bulu­
nan 33. Tümen 1914 yılı sonbaharında Van'dan ayrıla­
rak; Muradiye, Erciş, Tutak yolu ile Erzurum'a hare­
ket etmiştir. Van şehrinde asayişi sağlayan jandarma
ve milis kuvvetleri dışında askeri birlik almamıştı.
Tümenin hareketinden sonra Van'da kıpırdamalar
başlamıştı. Ancak Rus ordusunun Türk topraklanna gi­
rerek Ermenilerle birlikte Türk topraklarını işgal etme­
leri ve katliamlara başlamaları için baharın gelmesi
beklenecekti. Uzun yıllardan beri silahlanan Ermeniler.
Van'da toplanmışlardı. Ayrıca Van civarındaki kasaba
ve köylerde bulunan Ermeniler tamamen silahlanmıştı.
Van Valisi Cevdet Paşa'nın merkeze verdiği rapo­
runda, "şu sırada Ermeilerin tavırlarında bir ayaklanma
belirtisi görülmüyorsa da ağırlık merkezinin Van'da ol­
ması dolayısıyla ayaklanmaları halinde isyanı bastırmak
için Elazığ, Diyarbakır, Bitlis seyyar jandarma taburla­
rının Van'a gönderilmesi istenmişti.
Bu rapordan sonra Van dolaylarında birbirini takip
eden olaylar ve alınan haberler özetle şöyleydi:
27/28 Şubat I915'de Adilcevaz'dan Van'a gelmekte
olan 300 kadar Siirt gönüllü askeri, Adilcevaz'a 5 saat
mesafedeki Ermeni köyünde geceyi geçirmek istemeleri
üzerine, Ermeniler buna silahlı olarak mani olmak is­
temişler, erlerden 8 tanesini öldürmüş ve birini de ya­
ralamışlardı. Erciş'ten gönderilen jandarma müfrezesi
köye taarruz etmişse de Ermeni silahlı çeteleri yelkenli
gemilere binerek Van Gölüne açılmışlardır.
24 Mart 1915'de Van'ın Tımar nahiyesinde göl kı­
yısındaki Ermeni köyünde 1000 kişilik bir Ermeni çe­
tesinin toplandığı öğrenilmiş, gönderilen askeri müfre­
zelerle güçlükle dağıtılmıştı.
Rus kuvvetleri Çaldıran ve Özalp bölgelerinden
ilerlemeleri halinde Van'daki Ermenilerin isyan edecek­
leri inanılır kaynaklardan duyulmuş, bu isyan için yol­
ların açılmasını, baharın gelmesini bekledikleri öğrenil­
mişti.
Van'ın Çatak kazası içinde bulunan Ermeniler, jan­
darma karakoluna tecavüz etmişler, telgraf hatlarını
kesmişler, gönderilen müfrezeler yolda Ermeni çeteleri­
ne rastlayarak saldırmışlardır.
Van civarında aylarca devam eden tecavüz hareket­
leri ve isyanlar 10 Nisan 1915'te Van'da patlak verdi.
Şehirdeki Hamidiye Kışlası sarıldı ve birkaç karakol
Ermeniler tarafından işgal edildi. Özalp ve Muradiye
arasında da Ermeni çeteleriyle Türk Kuvvetleri arasın­
da çarpışmalar başlamıştı.
Van'da yaklaşık 10.000"i bulan Ermeni çetelerine
karşılık muharip Türk halk da dahil olmak üzere 1500
kişi mücadele ediyordu.
20 Nisan 1915'te Van şehrinde Van'da Ermeniler
banka. Düyun-u Umumiye Dairesi Postahanesi'ni yaka­
rak isyan ettiler. Bu isyanda birçok insanları öldürdük­
leri gibi kışlaları, evleri ve resmi binalar ile camileri
tamamen yaktılar, şiddetli sokak çarpışmalarında birçok
günahsız insan öldürüldü ve Ermenilerin bu isyanı
bastırılamadı. Ruslar bundan istifade ederek iki koldan
Malazgirt ve Van üzerine ilerlediler. Aynı zamanda
Saray'da Ermeni çeteleri taarruza geçti. Rus Baykal ve
Kozak fırkaları (1 tabur, 24 süvari bölüğü, 12 top) Be­
yazıt'tan hareket ederek Abağa'ya kadar ilerledi. 11
Mayıs 1915 günü Muradiye işgal edildi 12 Mayıs gü­
nü de Patnos ve Erciş işgal edildi.
Van'ın boşaltılması, 8 Mayıs 1915'te başlatılmıştı.
Van Valisi Cevdet Bey. halkın yavaş yavaş memleke­
tin iç taraflarına çekilmesi emrini vermişti. 13 Mayıs
1915'te Türk halkının, memleketin içerilerine çekilmesi
için üç yol vardı.
Birincisi, Van Gölü'nün kuzeyinden geçen Bendimahi köprüsü Erciş, Ahlat, Bitlis karayolu (bozuk ara­
ba yolu), ikincisi; Van Gölü'nün güneyinden geçen Ed­
remit, Gevaş, Bitlis karayolu (Mekkarı yolu),
Üçüncüsü de Van-Tatvan Gölü deniz yolu idi. Rus­
lar 16 Mayıs 1915 günü Van'ı işgal ettiler. Van'ı iş-
gal eden Rus kuvvetleri Bitlis'e toplanmış olan Van,
Muradiye, Erciş, Adilcevaz, Ahlat halkı ile birlikte bü­
tün Bitlis halkı, sefil, perişan ve aç durumda Bitlis
deresi boyunca Diyarbakır'a doğru göçmeye başladılar.
Durum o kadar acıklı ve ilginç bir halde idi ki. bütün
yollar en az 10 binlerce insan dolu idi. Bir yandan
salgın hastalıklar, öte yandan açlık ve kıtlık bir çoğu­
nun yollarda perişan olmasına sebebiyet veriyor ve
yollar cesetlerle dolmuş bulunuyordu. 70 km uzunlu­
ğundaki Bitlis deresini geçmeye çalışan zavallı Türk
insanının cesetleri yanyana yatmakta idi.
Buradan bir kısım halk Diyarbakır'a, bir kısmı da
Siirt'e gitmeyi kararlaştırarak bu istikamette yollarına
devam ettiler, kaçmak lazımdı, çünkü Ermeniler Rus
ordusu ile birlikte durmadan Türkleri öldürmeye geli­
yorlardı. Diyarbakır istikametine gidenler, Batman ça­
yından geçerken bazıları azgın sulara kapılarak hayat­
larını feda ettiler.
Bu Türk evlatları, Siirt, Diyarbakır. Mardin, Urfa,
Silvan. Siverek ve hatta Adana gibi şehir ve kasaba­
larda hükümet tarafından tehcir edilmiş olan Ermeni
evlerine yerleştirildi. Bunlar uzun zaman buralarda kal­
dılar ve hatta buralardan bugün dahi memleketlerine
dönmeyen Vanlılar, Bitlisliler vardır. Çünkü Van ve
Bitlis yanmış, yıkılmıştı, nereye döneceklerdi.
Van'ın Rus işgalinden sonra Van'da kendilerine gö­
re teşkilat yapıldı. Rus hükümeti, bütün Ermeniler ta­
rafından sevinç yaratan karar aldı; Van Valiliğine ihti­
lal heyeti başkanı Aram Manokyan'ı tayin etti.
Van'ın zaptı haberi dolayısıyla, Kahire'deki Ermeni
papazlarının kararıyla
pazar günü büyük bir
kilisede Ermenistan'ın
hürriyeti uğrunda şehit
olan kahramanların öl­
mez hatıraları için bir
ruhani ayin yapılmıştır.
Baş papaz, büyük gün­
lerimize iki büyük gün
ekliyoruz diyerek söze
başlamış
ve
"birisi
Van'ın işgal günü. di­
ğeri de o maksatla şe­
hit olan mukaddes kar­
deşlerimizin hatıraları
günüdür, demişti.
Ermeniler,
özellikle
Van'ın işgalinden sonra
büsbütün işi azıtmalar­
dı. Anadolu'nun her
tarafında silaha sarıl­
mak, türk
köylerini
basmalar, hasılı her
türlü caniyane hareket­
ler gittikçe fazlalaşmış-
9
MHBİ
••
«ederiyle, sevinciyle tarih dolu, efsane dolu, anı dolu...
Eski Van'da Can
Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM
Eski Van ve üzerindeki kültür varlıklarını ko­
nu edindiğimiz hemen her yazıda karamsar bir
tablo çizdiğimizi, sanıyorum. Van'ın 79. kurtuluş
yıldönümünde mahzun kentin biraz da iyi yön­
lerini görüntülemek gerektiğini, bu bayram se­
vincine katılacak bazı çabaların bulunduğunu di­
le getirmek istedik.
1915 yılında baştan sona yakılarak terk edilen
Van'da kurtuluştan sonra ocak tütmemiş, yıkıntı­
larla yolu kapanmış sokaklardan geçebilip eski
evinin önünde çocukluğunu hatırlayan mahalle
sakinlerinden başka uğrayan olmamış. 1930'lu
yıllarda sağlam kalabilen birkaç ambar ve cami
depo yapılmış, geri kalan kent dokusunun dişe
değer mimari malzemesi bugünkü Van'ın temel­
lerine konulmak üzere yağmalanmış. 1945 yılın­
da Y. Mimar Asım KÖMÜRCÜOĞLU nun ha­
zırladığı olumsuz rapor dikkate alınmış olacak
ki, uzun zaman kentin kurtarılması yolunda yet­
kililerden hiç bir umut ışığı belirmemiş. Yıllar
sonra ilim erbabı eğilmiş konunun üzerine... İs­
tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim
Üyelerinden Sayın Prof. Dr. Oktay ASLANAPA, bütün seyyah ve araştırıcıların dikkatini çe­
ken sanat şaheseri Ulu Cami'di 197J-1973 yıl­
larında kazılar yaparak plan ve mimarı durumu­
nu aydınlığa kavuşturmuş.
Yine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Sayın Prof. Dr. Taner TARHAN ve
ekibi Van'da bir Araştırma Merkezi kurarak ça­
lışmaya başlamışlar. "Van Kalesi"nin ve Eski
Van Şehri'nin Tarihi Milli Park Projesi" adıyla
hazırlanan çalışma programında, Vanlıların him­
metini umduğu velilerden Abdurrahman Gazi
Türbesi "nin yeniden canlandırılması; Eski Van
Şehrinin etrafını çeviren surların onarımı ile
motorlu taşıtların düzensiz giriş-çıkışlarının ön­
lenmesi; gelen ziyaretçilerin bilgilenmesi, ihti­
yaçlarının giderilmesi için tedbirler alınması; ba­
taklıkların kurutulması ve patlayan su şebekele­
rinin ıslahı; Urartu dönemine ait kalıntıların bi­
limsel kazılarla ortaya çıkarılması, kral mezarla­
rının koruma altına alınması; harabe şehirdeki
abidelerden Ulu Cami. Hüsrcv Pasa Külliyesi.
Kızıl Cami, Kaya Çelebi Camii ve ikiz Kümbetler'in acilen koruma altına alınması, kazı ve
restorasyonlarının yapılarak hizmete ya da ziya­
rete açılması önerilmiş, konunun önemi ulusal
ve uluslararası platformlarda dile getirilmiş.
Bununla da yetinilmeyerek çalışmalara başlan-
lanmalar
mış, İstanbul'dan Van'a trenle iki gündüz üç gece­
de ulaşan kültür sevdalısı ekiple kazılar, araştırma­
lar, onarımlar sürmüş, İç Kale'de Osmanlı Kule­
si'nden sonra Süleyman Han Camii'nde kazılar ya­
pılarak seyyahların tanıttığı yapı ile gerçeği arasın­
daki farklılık ortaya konulmuş. Minaresinin kaidesi
onarılarak günümüze kadar ulaşması sağlanmış.
Aynı şekilde Kızıl Minare kurtarılmış, bin bir güç­
lükle... Taş temin edilmiş, çimento bulunmuş, ama
iki tanker suda güçlük çekilmiş... birazcık ilgi bek­
lenmiş etkili ve yetkili zevattan, Vanlıdan... Galiba
boşuna beklenmiş ve onca aşk. heves yavaş yavaş
sönmüş.
Ne var ki kervan durmamış, yeni kıvılcım, yeni
hamlelerle başka alanlarda çalışmalara devam edil­
miş... Eski Van'a başka bir el uzanmış. Vakıflar
Genel Müdürlüğü Kaya Çelebi ve Hüsrev Paşa
Camilerini onarmaya başlamış, ama her ne hikmet­
se yarım kalmış... İkinci bir hamlede. Valilik, Üni­
versite ve basının da desteğiyle Kaya Çelebi Ca­
mii tamamlanarak 1993 yılında yeniden ibadete
açılmış, İkiz Kümbetler onarılmış. Ya Hüsrev Paşa
Külliyesi? Mimar Sinan'ın sınırlarımızın en doğu­
sundaki eseri... Sarnıç, tuvalet, pislik yuvası duru­
mundaki o güzelim eser de bir gün kurtulacak
mı?
Neden olmasın deyip Van Gölü Çevresi Tarihi
Eserleri ve Kültür Değerlerini Araştırma ve Uygu­
lama Merkezi olarak kollan sıvayıp işe koyulalım
istedik. Galiba başlangıçta usul hatalır yaptık. Ama
amaç aynı, şevk, heyecan aynı olunca hatalar dü­
zelmez mi? Sayın Prof. Dr. Taner TARHAN ho­
camın oluru. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler
Genel Müdürlüğü ile Diyarbakır Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu'nun izinleriyle 1996
yılında Hüsrev Paşa Külliyesi'nin restorasyonuna
yönelik kazı ve rölöve çalışmalarına başlandı.
Medrese ve avlunun durumu ortaya çıkarıldı.
Amaç sonunda külliyeyi tekrar işler hale getir­
mek...
Eski Van'da canlanmalar, hayat belirtileri izleni­
yor. Valiliğimizin girişimiyle bir çevre düzenlemesi
projesi üzerinde çalışılıyor... Kim bilir, ÇEKÜL'ün
(Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma
Vakfı) parolası olan "her eski kente yedi ev, bir
sokak projesi"ne Eski Van da dahil edilebilir. Gö­
nül isterki. her iki nisanda, her kurtuluş bayramın­
da birer abide yeniden hayata kavuşturulabilsin.
Van kederiyle sevinciyle tarih dolu. anı dolu...
Gelin bunu hep beraber yaşatalım... Balık bilmez­
se, Halik bilsin.
Yalçın KİTAPÇI
Vanlıların çok iyi bildikleri bakır Van tasları
vardır. Eskiden hemen hemen her evde bulu­
nurdu. Klasik hamam tasının bakır olarak işle­
nip ortasına küçücük bir balığın oturtulduğu
tas.
1964-65 yıllarında İstanbul'da Van gecesi için
hazırlayacağımız dergiye Van'ı bilenlerden yazı
hazırlamalarını istedik. Bu vesileyle Prof. Dr.
Ahmet Caferoğlu'nu da ziyaret ederek Van'ı
anlatması
dileğini kendilerine
ilettiğimde
Van'la ilgili olarak çok dolu olup, çeşitli hatı­
ralarının olduğunu öğrendim. O gün balıklı
Van tasını anlattı bana. Tek tek not aldığım
bu tasın hikayesini aktarmak istiyorum sizlere.
Sayın Caferoğlu: "Van'ı güzel gölü ile bera­
ber en çok tanıtan demir çubuk üzerine otur­
tulmuş balıklı bakır tastır." diye sözlerine baş­
ladı ve konunun özünü anlattı. Notlarım aynen
şöyle:
Maalesef bugün bir sanat eseri olmaktan çık­
mış bulunan bu tür eserler arasında emsaline
hiç bir yerde rastlanmayan bu tas, ortasına
oturtulmuş küçücük balığı ile öteden beri zihin­
leri işgal eder dururdu. Van'ın bu güzel sanat
eserindeki kıvrılan ve bükülen küçücük balığın,
elbette kendisine göre bir kerameti olsa gerek­
tir.
Nitekim her balığın bir vatanı, daha doğrusu
bir yatağı olduğu gibi, Van tasındaki küçücük
balığın da kendine mahsus bir vatanı olmuştur.
Tarihi Arap kaynaklarına bakacak olursak, daha
VIII. yüzyılda Emevi emirleri, Van Gölü'ndeki
balık avını kendi ellerine geçirmişlerdir. X.
yüzyılda ise, Arap bilginlerinden İbn Havkel'in
verdiği bilgiye göre Van Gölü'nde avlanan ve
TİRRIH adını taşıyan küçücük bir balık cinsi,
kıymetli bir ticaret metağı olup, bütün dünya
memleketlerine ihraç edilmekte imiş. Van için
büyük bir gelir kaynağı olan bu balık XIII.
yüzyılda bu sahayı dikkatle araştıran meçhul
bir İran coğrafyacısının da dikkatini çekmiştir.
Bu coğrafyacıya göre VanGölü'nün küçücük
cinsten olan bu balığı, yerli halk tarafından
dünyanın bütün memleketlerine ihraç edilmekte
12
imiş.
Ve bu
balık an­
cak güneş
Sevr burcuna
girdikten
sonra
avlanırmış. Zira bu
mevsimde göldeki bütün
küçücük balıklar, tıpkı "muazzam
bir siyah dağ gibi" büyük bir ihtimalle
"Bend-i Mah'i Çayı"na yahut da "Hoşap" yani
"Karasu" nehrine hücum ederlermiş. Avcılar ta­
rafından bu nehirde dalyan ve balık avlama
kesmeleri vücuda getirilmiş. Karşılığında avcılar
padişaha bir kaç bin dinar vergi öderlermiş.
Tarih sırasına göre İbnel Fakih, İbn-Kavkel
ve meçhul bir İran coğrafyacısının dikkatlerini
çekmiş olan bu küçücük balık cinsi vaktiyle
Van Gölü'nün mümtaz sakinlerinden biri olmuş
ve TİRRİH adıyla, ticaret malı olarak uzak ve
yabancı bir çok memleketlere ihraç edilmiştir.
n
Fa­
kat ih­
raç malı
olmaktan
çıkınca
TİRRİH balığı da, kü­
çücük boyu ile yeni bir
yatak olarak edindiği Van tası­
nın bakır havzasına yerleşmiş, bu sefer
de güzel bir sanat eseri olarak dünya ülkeleri­
ne satışa çıkarılmıştır.
Anlaşılan TİRRİH balığı, tarihi Van Gölü'ne
sadık kalmış, fakat avcıları kerametini kav­
rayamamışlardır. Hiç olmazsa bu aczi gidermek
üzere, yeniden küçük Van tasını, küçücük
TİRRİH'li Van Gölü ile beraber ihya edelim... turistik olarak satılmaktadır.
Hikayesini okuduğunuz bu tas eskiden
Gönül ister ki, bakır Van
Van'da yapılırdı. Bu gün Erzincan'da gayet yeniden ihya edilip, Van'da yapılsın
güzel bir şekilde yapılıyor. Hem de nereden hatırası olarak satılabilsin.
geldiği bilinmeden balıklı tas diye yapılıp
13
Kibar AYAYDIN
Güneş ışıktan elleri ile
suların mavi peçesini aralar ya­
vaş yavaş. Göl hafif yeşile çalan
gözleri ile sevda şiirleri okur.
Sen ve güneş. Bir arzunun danteiasını işlersiniz kıyılara. Hayal
uzanır gider... "İnsan bu alemde
hayal ettiği müddetçe yaşar." Bir
koya demir atmış düşünceler,
ışıktan pırıltılar haline gelir. Sınır
tanımayan duygular mahur bes­
teyi okur dalgalara. Dil hayal
dünyasının kelimelerine yasla­
nır. Her kelime ayrı bir anlam
kazanır bu iklimde... Gerçek
aradan kalkar. Durulan sular,
hayal atmosferinin üzerine geri­
lir. Güneş gurûb etmemiştir da­
ha. Işıktan kavisler vardır, gölün
al yanaklarında. Kızıla doğru
boyanmıştır dağlar. Göl suların­
da son gamze halini alan güneş,
hayal ufkunu yakalamıştır.
Tatlı hülyalar kesifleşmiştir bu anda. İnsan hatıraların
tadını çeker kamıştan borularla.
Artık zaman durmuştur. Eski bir
musikî duyulur kulaklarımızda.
Gençliğimizin dırahşan çehresi
belirir. Çocukluğumuzdan söyle­
nen ninniler, dedemizin bembe­
yaz sakalından masal dünyası­
na kayar... Henüz yirmisine var­
madan yaşadığımız aşklar. Sev­
gili ile el ele, burun buruna, göz
göze geldiğimiz günler. Koşuyorsun, koşuyorsun onu yakala­
mak için... Saçlarına, kınalı ellrine bakıp ağlıyorsun... İlk ço­
cuğunun adını koyarken Haticen İlknur demişti sana... Naşı
sevmiştiniz birbirinizi. Okul sıralarında bilmeyen yoktu aşkı­
nızı. Deliler gibi sevmiştiniz... Daha sonra İlknur'un ba... ba
terennümleri, ah yavrum bir buseydin... Güneş, göl suları
üzerinde kızıl bir alev olmuştur. Göl kızıllığa karşı isyan kır­
mızısına bürünmüştür. Gölde isyan var. Ayrılık ve ben. Göz­
lerimi kuşatmış kızıllığa, akşam silueti gerilir. Kızıllık seni,
kurşunî bir renge bırakacaktır az sonra. Ayrılmak istemezsin
bir anda, varlığın hep onunla olmak ister. Böylece sen, kızı
bir heykelin an-ı seyyalesi haline gelirsin.
Gece bir Leyla gibi kollarını açınca ona koşarsın.
Onda kızıllığın en ince ruh hallerini keşfedersin. Işık bir me­
lodi gibi geceye dem tutar. Sevişmekten yorgun düşen dal­
galar sende bir sükûtu uyutur. Demlenen gölün suları ile ak­
şamı yudumlarsın. '
Akşam, yine akşam yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam
Akşam, yine akşam yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam."
Artık hayal gerçekle buluşmuştur. Sen bir tepen
başında ışıktan visalin yorgun ayakları sürüklersin. Yürürker
sessiz, esrik bakışlı sevdayı uğurlaken sulara.
Cengiz
İLHAN-Fatih
SÖNMEZ
Edremit'i Van dışında yaşayanlar, gör­
meyenler, bilmeyenler hep aynı türküyle ta­
nımışlar. Bir türkü anlatır Van'ın Edre­
mit'ini:
Edremit Van'a bakar
İçinde Şamran akar
Öyle bir yar sevdim ki,
Her gören ona bakar...
Edremit deyince Ege kıyılarımızdaki
Edremit'i bilenler, türküdeki Edremit'in na­
sıl Van' baktığını, içinden akan Şamran'ın
ne olduğunu düşünmekte haklılar. Van ne­
re, Edremit nere, Şamran nere, Balıkesir
nere?
Van'ın Edremit'i, Balıkesir Edremit'in­
den küçüktür. İki Edremit'i de görenler or­
tak özelliklerini görebilirler; doğal güzellik­
leri, mimarisi ve kıyı ilçesi olması yönle­
riyle benzerlik gösterirler.
Van iline bağlı bir ilçemiz olan Edre­
mit'i daha yakından tanıyalım:
EDREMİT, henüz keşfedilmemiş doğal
güzellikleriyle Van'a yaklaşık 18 km uzak­
lıkta Van Gölünün mavisi ile kucaklaşan
yeşil doğasıyla şirin bir ilçemizdir.
Van Gölünün güney sahillerinde, Van'ı
İstanbul ve güney istikametine bağlayan şe­
hirlerarası ve tarihi İpek Yolu üzerinde ku­
rulmuştur. Aynı zamanda Van'ın en önemli
sayfiye yerlerinden biridir.
Edremit'in tarihi M.Ö'ne uzanır. Tarih
boyunca Göl havzası halkının Orta Asya'da
yaşayan Altaylar'a kadar uzandığı tarihçile­
rin araştırmaları sonucu çıkmıştır. Evliya
Çelebi Seyahatname'sinde Edremit'ten şöyle
söz eder: "Kaleden çıkıp, doğuya giderken
Edremit'in bağları sağımızda kaldı" Bugün
bağ ve bahçeleriyle ün yapan ilçemiz 300
yıl öncesinde de Edremit ismiyle ve bahçe­
leriyle tarih sahnesinde yer almakta idi.
Yaklaşık 300 yıl öncesine dayanan Ed­
remit ismi Arapça kökenlidir. Erd: yer,
Med: uzun anlamında iki hecenin birleşme­
si sonucu uzunver anlamındadır. Erd med
dilsel değişiklik sonucu zamanla Edremit
olarak anılmaya başlamıştır. Edremit ilçesi­
ne Kadi. Kehadiler. Asuriler. Menvaz kavi­
mi ile Semrami sülalesi yerleşmiştir. 1071
Malazgirt zaferinden sonra bu bölge tama­
men Selçukluların egemenliği altına girmiş­
tir. Ermenilerin bölgede yaptıkları katliyam ile halk güneye ve batıya göç
etmiştir. 7 köyüyle birlikte 1990 yılın­
da ilçe olan Edremit'in merkez nüfusu
3580. toplam nüfusu 13526'dır. 5 ki­
lometrelik bir sahil şeridine kurulan
Edremit karasal iklim hakimdir. Son
yıllarda Akdeniz ikliminin özellikleri
görülmeye başlamıştır.
Tanrının bütün güzellikleri bahşettiği
Edremit'te, mavinin binbir tonunu, mis
gibi kokan çeşit çeşit meyve ağaçları­
nın içinde seyre dalarken ruhunuz ta­
zelenir. Sahilden Edremit bahçelerine
yol aldığınızda toprak sokaklar arasın­
da, kiraz dalları, elma ağaçları, armut
yaprakları size hoş geldin der. Adım­
larınızda aldığınız her nefes doğal ya­
şamın vazgeçilmezliğini hatırlatır size.
Ağaçlar
arasındaki
gezintinize
Urartulardan günümüze kadar uza­
nan büyük bir medeniyetin önemli
eserlerinden biri, tarihi Şamran ka­
nalından akan suların sesi eşlik
eder. Bahçelere kurulmuş tahta
masalar üzerinde yakılan semaver­
de çay demlenirken, ağaçların üze­
rindeki olgunlaşmış meyveler işta­
hınızı artırır. Edremit ilçesinde
mahalle aralarını gezerken yolu şa­
şırmanız da olasıdır. Birbirinden
farksız sokaklarda evlerin büyük
bir bölümü geleneksel Van evleri­
nin özelliği olan, topraktandır. Ed­
remit zirvesine uzandığınızda gü­
neyde yükselen kalede yorgunluğu­
nuzu atar, mavi Van Gölü suların­
da huzur bulursunuz. Gözünüz bir
ara hiçbir zaman karı eksilmeyen,
Van Gölünün adeta fonu gibi gö­
rünen, Süphan dağına ilişir. Süphan dağı da bütün haşmetiyle se­
rin bir selam gönderir.
Edremit, dört mevsim yöre
insanının huzur bulduğu, dinlendi­
ği güzel bir beldedir.
Bütün bu güzellikler yanında
Van Gölü canavarının Edremit sa­
hillerinden zaman zaman gözlen­
mesi Edremit'e yeni bir şöhret
katmıştır.
Dünyanın ilgisini üzerinde
toplayan Van Canavarı (CANAVAN), Edremit'te şimdi...
Merkezde ve köylerde bina­
ların çoğu çatılı, bahçeli ve ker­
piçtir.
İlçede tarım, hayvancılık,
meyvecilik ve ticaret önemli bir
yer tutar.
İlçede 15 ilkokul. 3 ilköğre­
tim okulu, 2 ortaokul ve lise bu­
lunmaktadır. El sanatlarına büyük
ilgi gösterilmektedir. Okuma-yazmaya önem veren ilçeden önemli
mevkilerde görev yapan insanlar
yetişmiştir.
İlçe, Van Havalanma yakla­
şık 10 km uzaklıkla, şehirlerarası
yol güzergahı üzerinde bulunmak­
tadır.
Elma. kayısı, kiraz, armut
gibi çeşitli meyve yetişen ilçede
özellikle beyaz fasulye ayrı bir
öneme sahiptir. Asilik Elması çok
meşhurdur. İnce kabuklu ve çok
tatlı olan bu elmanın kırmızılığı
çekirdeğine kadar sirayet eder, ko­
ku verir. Paşa armudu denilen,
benzerine pek rastlanmayan bir ar­
mut çeşidi de, sarı. koni şeklinde,
çok tatlı ve suludur. Edremit ye­
şillikleri içinde halen geçmişi 200300 yıla dayanan tarihi meyve
—4
ağaçlan bulunmaktadır.
Şamran Kanalı'nm hidroelektrik santralinden de
geçerek Van Gölüne karıştığı sahilde Vanlı balıkçı­
lar İnci Kefali avcılığı yaparlar. Arıcılık, ilçe ve
köylerinde son yıllarda artan bir şekilde yaygınlaş­
maktadır.
Edremit bir dünya cenneti, dantel dantel işlen­
miş doğa harikasıdır. Güneşin batışı Edremit'te bir
başka hal alır. Kırmızının, sarının değişen tonlarını
hiçbir yerde göremezsiniz. Dört mevsim Edremit'te
dolu dolu yaşanır. Boşuna dememişler:
Sev güzeli ne derlerse desinler,
Gez dolaş Edremit'te
Başka yerde ne yerlerse yesinler.
İpek Yolunun geçtiği ilçe daima hareketlidir.
Turizmin hareketli olduğu dönemlerde binlerce yerli-yabancı turist Edremit'te kamp yapar, konaklama
tesislerinden yararlanırdı. Yakın gelecekte Edremit,
turizm belgeli inşaatları devam eden otelleriyle Tür­
kiye'nin en önemli Yüksek İhtisas Hastanesiyle do­
ğa, tarih ve sağlık turizminde Önemli bir yer ala­
caktır.
İlçe ekonomisini Van Çimento Fabrikası, Türki­
ye'nin enbüyük dört entegre et fabrikasından biri
olan Van Et, Van Yün, tavuk çiftlikleri, hayvan
besi çiftlikleri oluşturur.
TARİHİ YERLER
Kız Damı
Kadembast mevkiinde kayalar üzerine yontma
taş kalıntıları bütün varlığı ile sütun ve ocaklarıyla
tarihi İpek Yolu üzerindedir.
Çivi Yazıları
Kadembast Şamran Kanalı üzerindeki taşlara ya­
zılıdır. Düz yüzeyli çivi yazılı bu taşlar Kız Damı
yakınındadır.
Şamran Kanalı
40 değirmeni çalıştırdıktan sonra Edremit ilçe­
sinden geçen Urartular tarafından Semramis adına
yaptırılan Şamran kanalı yıllar öncesi işlevini sür­
dürmektedir.
Kale ve Şehir Şeddi
Edremit'in güneydoğusunda en yüksek dorukta,
Edremit ve Van Gölünü en iyi görebilen hakim
yerde kurulmuştur. Eski kalıntılar toprak altında
kalmıştır. Edremit Kalesine yakın bölgelerde kilise­
ler bulunmaktadır. Dilkaya Höyüğü ilçede arkeolo­
jik kazıların devam ettiği önemli bir mekandır.
YATIRLAR
Şeyh Baba
Rivayete göre şehit türbesidir. Eski Cami ma­
hallesinde olan Şeyh Baba türbesinin kesin tarihi
bilinmemektedir.
Yeşil Sultan
Eski Cami mahallesinde İlköğretim Okulu biti­
şiğinde bir bahçe içerisinde olup, şehit olduğu bi­
linmektedir.
ŞİFALI SULAR
Kadembast mevkiinde Şorlar deresinde tadı ma­
den suyunu andıran su, özellikle böbreklerde olu­
şan taş, kum ve hazımsızlık için iyi geldiği bili­
nir.
Sağlık, eğitim, altyapı, ulaşım sorunları büyük
ölçüde çözülen ilçemiz halk kültüründe Van ile
uyum sağlar. Ve Edremitli türkülerde şöyle der,
Edremit'in başına,
Kurban olam taşına,
İki avrat alanın,
Toprağ olsun başına,
Karabiberem, Karabiberem,
Dıgırlanır, dıgırlanır giderem,
Çok konuşma kaynana,
Kızın alır giderem...
Van turizminde büyük umutlar vadeden Edre­
mit, köklü kültürü, örf-adetleri ve geleneklerini ya­
şatan bir halka sahiptir.
Tabiat, tarih ve egzotizmi iç içe sergileyen
çarpıcı güzellikleriyle bir tatil cenneti olan Ed­
remit'te Kral Sardur'un karısı Semramis adına kur­
durduğu asma bahçeleri de yörenin güzellikleri
arasındadır.
Bazı yerler anlatılmaz, yaşanır. İşte bu yerler­
den biridir Edremit.
i^HBHHHMBH
tef y
-o ^wfe A .^
nulduğu Mekanlar
B a l , Yoğurt, Otlu Peynir,
Van C a c ı ğ ı , K a y m a k , Süt,
Kavut, T e r e y a ğ ı , L a v a ş ,
Murtuga, Yumurta...
Van'ın ş i r i n k ö y l e r i n i n ,
yüksek yaylalarından
getirilen kahvaltılıkların
tadına doyulmaz.
van balı, doğal yemlerle beslenen hayvanlar­
dan alınan süt ve bunlardan elde edilen kay­
mak, otlupeynir, kaşar peyniri, van cacığı, köy
yumurtası, Van Et sucuğu ve tereyağı kahvaltı
masalarını donatmaktadır. Özel yöntemlerle ha­
zırlanan ve taş fırınlarda pişirilen lavaş ekme­
ği ve Van çöreği, besin değeri çok yüksek
olan bu doğal kahvaltılıklarla beraber sunul­
maktadır. Van Kahvaltı Salonlarının en önemli
özelliklerinden biri de, pastane ve lokanta
ürünlerinin satılmamasıdır. Daha fazla para ka­
zanmak uğruna hiçbir Kahvaltı Salonu menüsünde ve işletme şeklinde değişiklik yapma-
m ıştır ve yapmazda.
Kahvaltı Salonları genelde ara sokaklar­
da bulunur. Gün ışığı ile kapılar açılır, gün
batarken kapanır. Kaliteye ve müşteriye veri­
len önem, kusursuz temizlik olarak hizmete
yansır. Mutfak, müşterinin rahatlıkla girip gö­
rebileceği şekilde düzenlenmiştir. Bu, özgüve­
nin bir ifadesidir. Başta Salon sahibi olmak
üzere tüm çalışanlar, insanlara hizmet etmek­
ten keyif alır.
Kahvaltı Salonlarının dekorunu gösteriş­
ten uzak, mütevazi masalar, sandalyeler, ve
türküler, şarkılar seslenen radyo... tamamlar.
Son zamanlarda açılan Kahvaltı Salonları mo­
dern mutfak gereçleri kullanıyorsa da. kendine
özgü havasını muhafaza ediyor.
Van halkının misafirperverliği, bölgenin
hayvancılık bölgesi olması, kahvaltının en
önemli öğün olması Kahvaltı Salonlarının ge­
lişmesine etken olmuştur. Bu salonların sayısı
bu gün 30-40'ı geçmektedir.
Kahvaltı Salonlarına yaz aylarında gitti­
ğinizde sabahın erken saatlerinde dışarıya ku­
rulmuş masalar, kimi masalarda servis bekler­
ken günlük gazetesini okuyan insanlar görürsü­
nüz. Öğlen saatlerinde yazın yoğurt, cacık, pi­
yaz, kış aylarında bal-pekmez, tahin-pekmez
yanında otlu Van peyniri öğlen servisini oluş­
turur.
Sabah saatlerinde, düğünden önce arka­
daşları tarafından ağırlanan damat adaylarını
görmek de mümkündür. Kuşaktan kuşağa ya­
şatılan ve geliştirilen kahvaltı salonu sahibi
Vanlıların en büyük idealleri kahvaltı salonla­
rını Van dışına özellikle İstanbul. Ankara'ya
taşımaktır. Kimbilir belki yakında büyük illeri­
miz Tatlıses Lahmacun'dan sonra Van Kahval­
tı Salonlarıyla tanışır.
Yolunuz Van'a düşerse kahvaltılıklardan
tatmanızı öneririz. Van kahvaltı salonlarına,
Van Havaalanına 15 dakikalık otomobil yolcu­
luğu ile ulaşmak mümkündür. Van'da misafirseniz. Vanlı dostunuz sizi mutlaka kahvaltıya
davet edecektir, sakın itiraz etmeyin, bu zevki
tatmal ısınız...
1925 yılında Van'da doğdu. 15 yıl memuri­
yet hayatından sonra ticaret hayatına atıldı. 25
yıl Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlı­
ğı'nda çeşitli görevler aldı. Ardından 18 yıl
Oda'nın meclis ve yönetim kurulu başkanlığını
yaptı.
Sosyal etkinliklerde sürekli görev almaktan
haz duyan Kaya Kayaçelebi, Van'ı Tanıma ve
Tanıtma Cemiyeti Başkanlığı yaptı. Bu arada
bir çok sosyal, kültürel ve hayır kurumlarında
aktif olarak görev yaptı.
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vak­
fı Başkanlığı görevini de yürüten Kaya Kayaçelebi'nin
çeşitli konularda yazıları, şiir ve
konuşmaları gazete, dergi, antoloji ve kitaplar­
da yayınlandı.
1983 yılında Kültür Bakanlığının açmış ol­
duğu şiir yarışmasında altın madalya aldı.
1990 yılında yayınlamış olduğu "Doğunun
Yıldızı Van" adlı 560 sayfalık kapsamlı kita­
bında 125 adet şiiri ile 3 adet Van ile ilgili
tiyatro senaryosu yayınlanmıştır.
1993 yılında "Benim Şarkımı Söyle" adlı 2.
kitabı yayınlanmıştır.
3. ve 4. kitapları da baskıya hazırlanmakta­
dır.
Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Derneği
üyesi olan Kaya Kayaçelebi'nin "Hazan Dön­
dü", "Şarkılar Söyle Bana" ve "Ellerin Oldun"
şiirleri, besteci Rıdvan Keskingör tarafından
Türk Sanat Müziği olarak bestelcnmiştir. Ha­
len pek çok şiiri üzerinde bestekarlar tarafın­
dan beste çalışması yapılmaktadır.
İstanbul Şairler ve Yazarlar Derneği üyesi
olan Kaya Kayaçelebi, sağlık durumu nedeniy­
le İstanbul'da oturmaktadır. Beşyüze yakın şi­
iri bulunan Kaya Kayaçelebi, şiirlerinde taşla­
ma, sevgi, hüzün olmak üzere her türlü duy­
guyu işlemektedir.
İKİ NİSAN BAYRAMI
HAZAN YELLERİ
Vur davulcu davula, gümbür gümbür gümlesin
Ayşelerle, Fatmalar, elvan elvan bezensin.
Diz kırıp, topuk vursun koçyiğitler sallansın.
Bugün Van kurtuluşu, yer yerinden oynasın.
Yazdan mı darıldın böyle esersin
Hemde hırçın hırçın hazan yelleri
Sararan yaprağı be tür ezersin
Bilir misin bunu hazan yelleri
Vur davulcu davula, dağlarda yankı yapsın.
Davul gümbürtüsünden, bayraklar dalgalansın.
Genç, ihtiyar, kadın, kız coşarak bayram yapsın
Bugün Van kurtuluşu, yer yerinden oynasın.
Bak güle süslenmiş ne de hoş olmuş
Dalında yirmilik bir gelin gibi
Bülbüle sözlüdür aşka ram olmuş
Dokunma yazıktır hazan yelleri
Vur davulcu davula, dağ, taş, ova inlesin.
Serhatin bekçileri, nağra atsın oynasın.
Köylü, kentli, şehirli düğün yapsın eğlensin
Bugün Van kurtuluşu, yer yerinden oynasın.
Alırsın dalından gülü fidanın
Acımazsın haline o perişanın
Yerde sürütürsün sanki düşmanın
Ne bağlar bozarsın hazan yelleri
Vur davulcu davula, hain düşman çatlasın.
Bayrak göklerinde, koçyiğitler oynasın,
Van 'a göz dikenlerin, göz bebeği patlasın,
Bugün Van kurtuluşu, yer yerinden oynasın.
Sinsi sinsi eser aman vermezsin
Mamuru yıkarsın harap edersin
Sen nice canlıya kefen biçersin
Çok yuva bozarsın hazan yelleri.
KAYA KAYAÇELEBİ
KAYA KAYAÇELEBİ
Halk Kültürümüzden
VAN CANAVARI
Maniter
Bir canavar türemiş Van Gölü'nde
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu
Yalan değil vallahi alem dilinde
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu
Deniz üstünde otum
Uzat elini tutum
Elim eline değende
Otuz gün oruç tutum
Üç taneymiş, dördüncüsü şüpheli
Üçününde Göl'de görülmüş beli
Gözleri büyükmüş siyahmış teni
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu
İnciyem üzülmüşem
Bir tele düzülmüşem
İster al ister alma
Alnına yazılmışam
Canavarı göreni övmek gerek
Canavar vardır budur gerçek
Dünyaya yayıldı namı giderek
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu
Balina tipidir iri gövdesi ,
Suyu fışkırtınca geliyor sesi,
Denizi coşturur, çoktur nefesi,
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu.
Her uçak gelince o da çıkıyor,
Gövdesini kaldırıp caka satıyor
Çok ağır olacak hemen batıyor,
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu.
Gazeteciler denize baktı,
Flaşlar patladı, deklanşör çaktı,
Bu sefer televizyoncular aktı,
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu.
Balıkçılar gece gündüz aradı,
İyi oldu ama bize yaradı,
Görmek için turistler Van'ı aradı,
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu.
ABBAS GÜVEN der ki; ben de görmüsem,
Canavarın haline bakıp gülmüşem,
Binlerce insana cevap vermişem,
Diyorlar ki boynuzu var, boynuzu.
ABBAS GÜVEN
0
Mercimek kile kile
Ölçüldü sile sile
Allahım nimet vermiş
Yiyelim güle güle
Altından senin yakan
Gümüşten düğme takam
El desin, alem desin
Allah'tır menim arkam
Abbas GÜVEN
Ay benim aman derdim
Sığmıyor dama derdim
Yüklüyüm develere
Yollayım Şam'a derdim
Kapının ensesinde süpürge
Git bak o yar ne fikirde
O fikirde değilse
Yüzüne par part tükür gel
Kadife yastık kadama
Sefa geldin odama
Gelirse yarim gelsin
Başka almam odama
Havalar bulutlandı
Bulutlar şerittendi
İşte ben gidiyorum
Barğanam kilitlendi
Tabakta darı gördüm
Bugün men yari gördüm
Keşke görmez olsaydım
Benzini sarı gördüm
Fevzi Leventoğlu - Ömer Kırcan'ın Albümünden...
ŞİPANAYA TAKILANLAR
ESKİMİŞ BAKIŞLARIMI
ÇÖMLEĞE DOLDURDUM
Bir dağ misali,
koptum bu şehirden
gidiyorum.
Ürkek bakışlı postacı,
Tutuşturmasın elime mektuplarını,
Papatyaları,
erik ağaçlarını beraberimde götürüyorum,
Tutkularımı,
burada bırakıyorum,
bir başına öksüz,
Ayaklarımın uçkurunu çözdüm,
yürüyorum
Erik çiçekleri gibi hoş değilim.
Eski İskele Caddesi
1934 Karpuz Alanı (Zırvardanız) Köyü bir pazar günü. Sağdan sola: Medeni Bey, Remzi Leventoğlu, Şükrü Aksoy, Asım Oktar. Celal Çeliker, Mehmet Altaylı. Hüsnü
Yörük, Makinist Ali Bey, Şoför Ahmet Usta, Ön sıra: Ali Unsal, Şeref Çaldağ, Kaya Kaya, Şerafettin Bey, Refik Karahan, Cevdet Evgin (Hafif Müzik Sanatçısı Erol
Evgin'in babası Fötr şapkalı), Cevdet Boya. Tahsildar Sidik Efendi.
Vanlı bisikletli gençler ve 19601ı yıllarda eski iskele
""- .-. '."
•'•:
1943 Yılı Halk Evi Müzik ve Temsil Kolu. Ön sıra sağdan sola: Fevzi Leventoğlu,
Abbas Güven, Ekrem İlvan, Abbas Güngörer, Adil Atan. Jandarma Ali Osman.
Ayaktakiler: Ahmet Kuralkan, Selahattin Güngörer, Maksut Kaçmaz, Müştak
Çeliker, Orhan Akşener, Refik Demir.
1930'lu yıllarda Van Cumhuriyet Caddesinde milli bayramlarımızdan bir gün ve
işyerleri.
1930 Yılı Vilayet Erkanı, Belediye Başkan ve üyeleri eski Belediye binasında.
1950-1951 Van Lisesi ilk mezunları.
M. Ferda MÜFTÜOGLU
Kış aylarında bir başka olur bizim eller...
Dört mevsim güneşin eksik olmadığı Van'ın do­
ğal güzelliğine kar taneleri bambaşka güzellikler
katar.
Beyazın maviyle buluştuğu Van'ın karlı dağları
ve tepelerinde yalnızlık ve sessizlik sevgi dolu
yürek taşıyan insanların ayak izleriyle son bulu­
yor.
"'Karda yürümek zordur" ezgileri kulaklarda çınlasa da kadın, erkek, yaşlı, genç, Van'da yaşayan
insanların gecikmiş buluşmaları var bu karlarda.
Vanlılar karla özdeşleşmişler yıllardan beri. Kar
topu oynamak, kızak kaymak, kardan adam yap­
mak, damdan kar atmak, olağan hale gelmiş.
Kış yaşama şekil verir Van'da. Geçmişten günü­
müze kadar kar üzerinde mahalli şartlarda da olsa
spor yapmak Van halkının vazgeçilmez tutkusu
olmuştur. Ancak bu tutku, anılarda kalmaya başla­
mış. Kış aylarında l935-40'lı yıllarda Kurubaş,
Toprakkale, Hacıbekir, Erek Dağı yamaçlarında
kayak yapan o günün kayakçıları, bugünün orta
yaşlı Vanlıları, kayakla ilgili anılarını tebessümle
anlatıyorlar.
Vanlı yaşlılar ise, günümüzde yaşanan Van kış­
larına çatıyorlar: "Bu kışlara da bir hal oldu. Ne
zaman kar yağacağı artık belli olmuyor. Nerede
metreleri bulan kar yağışları, nerede kar tünelleri,
hani eski Camuşkıranlar?"
Aslında yaşanan kışlardan, yağan karlardan kim­
se de şikayetçi değil. Neden olsun ki? Kar var,
eksilmeyen güneş var, Van'a yeni bir heyecan ge­
tiren, anıları tazeleyen, Van'ı geleceğin kayak
merkezi yapacak olan Kayak var.
Belli ki, bundan sonra kayak yapacakların yolu
Van'a doğru olacak.
Van Valiliği Van'ın dört mevsim güzellikleri
arasında ayrı yeri olan kar ve kışı turizme ve
ekonomiye kazandırmak üzere yoğun çalışma içe­
risinde.
Van Valilisi Van'a 10 km uzaklıkta bulunan
Kurubaş'ın Van Gölünü gören karlı tepelerine ka­
yak tesislerini kurarak işe başlıyor. Yüzlerce genç
kayakta Van'ın adını duyurmak, başarılara imza
atmak üzere çalışırken kayak sporuna ilgi çığ gibi
büyüyor.
Kış turizminde Van'ı söz sahibi yapmak, kayak
ve diğer kış sporlarında Van'ın adını duyurmak.
ekonomik girdi elde etmek amacıyla çalışma başla­
tıldığını belirten Van Valisi Abdülkadir SARI, Kıırubaş tepesinde kurulan tesislerde özellikle hafta
sonlarında kayak yapan, kayağa ilgi duyan insanla­
rın sayılarının hızla arttığını belirterek şunları söy­
ledi: "Van keşfedilmemiş bir cennettir. Yılın dört
mevsiminde farklı güzelliklere sahip olan ilimizin
kış turizminde ve sporlarında söz sahibi olması,
mevcut potansiyelin değerlendirilmesi amacıyla ilk
aşamada Van merkezinde ve yılın büyük bir bölü­
mü karla kaplı Bahçesaray ilçesinde çalışmalar
başlattık. Gençlerimize Valiliğimizce 85 kayak ta­
kımı tahsis ettik. Kayakçılarımız da kısa sürede
başarılı sonuçlar almaya başlamıştır." dedi.
Valiliğin desteği ile gençlerin azmi birleşince ba­
şarı ulaşılır bir sonuç oluyor. Daha işin başında
Sarıkamış'ta bayanlar mukavemet dalında Türkiye
2.ligi. Erkekler Kuzey Disiplini dalında Türkiye
3.1üğü alan Vanlı kayakçılar, bu başarılarını Türki­
ye Kayak Milli Takımına çağırılan arkadaşlarının
sevinciyle perçinlemişler bile.
Vanlı gençlerin kayak hocası Güven ÖZTÜR;
"Van'a geç geldiğim için üzülüyorum. Kayak ya­
pılabilecek en güzel doğal pist ve toz kar dediği­
miz kar özelliklerini burada buldum." dedi.
Bahçesaray ilçesinde yaşanan kayak heyecanı ise
Van'dan farklı değil. İnancın, desteğin, tesvidin
birlik ve beraberliğin yaşandığı Van'ın bu şirin il­
çesinde Valilikçe gönderilen 25 kayak takımı ile
Bahçesaraylı gençler, Karapet'le ve diğer tepelerde
başarı için ter döküyorlar.
Van'ın karlı dağları ve tepeleri yeniden keş­
fediliyor.

Benzer belgeler