gençlik hareketi yok mu demiştik?

Transkript

gençlik hareketi yok mu demiştik?
1 MAYIS BÝRLÝK MÜCADELE
DAYANIÞMA GÜNÜNDE
TAKSÝM’E!
Gençlik Cephesi
Ýçindekiler
Merhaba
Gençlik Hareketi Yok mu Demiþtik?
Özgürlüðe Çaðrý
ÖSS, Ayrýcalýklar Sisteminin
Somut Ýfadesidir
Gençlik Gelecektir
Beyazýt Faþizme Mezar Olacak
Darbe
Haberler
Latin Amerika’da Neler Oluyor?
Herkese Parasýz Sýnavsýz
Üniversite Hakký Ýstiyoruz
Hücredeki Adalýnýn Rüyasý
Siyonizm
Özgürlük Çýðlýðý
Her Þeyin Bir Sýnýrý Var
Tiyatro: Müfettiþ
Birey ve Mücadele
Sokrates’in Savunmasý
ve Ývan Ýlyiç’in Ölümü
Evrim Bir Gerçektir
Ýllüzyon
Dil ve Mutluluk Ýliþkisi
Ýþçiler Güçlerinin Farkýna Varmalý
Medya
Yazma Kültürü
Tarihten
Mizah
e-posta adresimiz:
SOSYALÝST BARÝKAT/ Aylýk Dergi Özel Sayý 148/Nisan 2007 Fiyatý 1 YTL (KDV
dahil) Anka Yayýncýlýk Adýna Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Evrim Opuz
Yönetim Yeri: Çakýraða Mah. Abdüllatifpaþa Sk. No:4/5 Aksaray/Ýst.;Tel-faks 212
632 23 19 Baský Ser Matbaacýlýk, Fazýlpaþa Cad. 4. Zer Sanayi Sitesi 16/26
Topkapý/Ýst. Tel: 565 17 74
[email protected]
Gençlik Cephesi’nden
özgür bir gelecek için
merhaba
Ýki aylýk aradan sonra tekrar merhaba. “Neden iki aylýk bir ara?” diye soracaðýz birbirimize belki. Þüphesiz bu sorunun cevabýný, derginin hazýrlanmasý sürecinde emek
harcayan arkadaþlarda bulacaðýz. Çok kýsýtlý imkanlarla, çok zor koþullarda hazýrlanýyor
bu dergi. Bazen iki ay, belki kimi zaman daha da uzun aralýklarla sizlerle buluþacaðýz
ama sayfalarý þöyle bir karýþtýrýnca görüyoruz ki beklemeye deðmiþ... Bu sayýda; Ege,
Marmara, ÝTÜ, YTÜ, Kocaeli üniversitelerinden, liselerden, mahallelerden, iþ yerlerinden gönderdikleri; aðýr iþ koþullarýndan, zorlu okul günlerinden fýrsat bularak kaleme
aldýklarý yazýlarý var Gençlik Cephelilerin...
Mart ayýnda dergiyi çýkarabilmiþ olsaydýk; sizleri Önder Babat Kültür Merkezi’ne davet edecektik. Bu daveti sizlere ulaþtýramadýk ama ulaþabildiðimiz arkadaþlarla yaptýðýmýz ziyareti anlatmak istedik. 3 Mart 2004 günü öldürülen, Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öðrencisi, arkadaþýmýz Önder Babat adýna Taksim’de bir kültür merkezi açýlmýþtý geçtiðimiz aylarda. Önder Babat’ýn okumaya karþý özel bir ilgisi olduðunu biliyorduk, hatta felsefe alanýnda çeþitli çalýþmalarý olduðunu da... Düþündük, ölüm yýl
dönümünde onu anmak için anlamlý bir çalýþma yürütmek gerektiði konusunda hemfikir olduk. Ve baþlattýðýmýz bir haftalýk kitap kampanyasýnýn sonucunda topladýðýmýz kitaplarla 3 Mart günü Önder Babat Kültür Merkezi’ni ziyaret ettik. Kitaplýða yapýlmýþ
çok küçük bir katkýydý bizimki ama yine de ona yüklediðimiz anlam, ördüðümüz dayanýþma aðý hem bizim hem de kültür merkezi emekçileri için çok önemliydi.
Bir diðer geliþme de Devrimci Sosyalist Gençlik’in baþlatmýþ olduðu “Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz” kampanyasýnýn baþlamýþ olmasý. Bundan sonraki sayýlarda da ÖSS ile ilgili deðerlendirmelere, eylem ve etkinliklere yer vereceðiz.
Gençlik Cephesi 1 Mayýs Birlik Mücadele Dayanýþma Günü’nde
alanlarda olacak, bu sesi hep birlikte büyütelim...
4. sayýda birarada olmak kararlýlýðýyla...
Gençlik Cephesi
1
...vara yok deme
vara yok dersen yok olursun...
atasözü
GENÇLÝK HAREKETÝ
YOK MU DEMÝÞTÝK?
g
ü
n
d
e
m
2
Yaklaþýk iki aydýr dergimiz çýkmamakta; bu süreçte, hatta daha öncesinden baþlayan ve yaþanan geliþmeler bize yukarýdaki soruyu sorma zorunluluðunu hissettirdi.
Ülkemizde uzun bir zamandýr toplumsal muhalefetin geriye çekiliþinden
þikayet edilmektedir. Özelleþtirmeler, iþsizlik, yoksulluk, ev yýkýmlarý, savaþ vs.
birçok sorunla karþý karþýya iken halkýn
ve onun öncü güçlerinin derin bir sessizlik ya da daha doðru bir deyiþle “cýlýz
muhalefet” içinde olduðundan bahsedilmektedir. Baþlýktan da anlaþýlacaðý gibi
yazýmýzýn konusu toplumsal muhalefetin
ve halk hareketinin durumu deðil. Bu
ayki gündem köþesini, son zamanlard a k i
gençliðe dönük saldýrýlara
ve
bu
saldýrýlar karþýsýnda
gençliðin gösterdiði
tepki ve
etkiye
ayýrdýk.
Buradan hareketle
toplumsal mu-
halefetin çok önemli bir bileþeni olan gençlik hareketinin gerçekten söylendiði gibi olup olmadýðýný tartýþmaya çalýþtýk.
Son zamanlarda yaþananlar bize bu
tespitin, yani bir gençlik hareketi olmadýðý
tespitinin, pek de doðru olmadýðýný gösteriyor. En azýndan olgularýn yanlýþ yorumlandýðýný belirtmek bir zorunluluk. Hemen
þunun cevabýný da vermemiz gerekiyor:
Madem bir gençlik hareketi var biz niye
görmüyoruz, bunun olup olmamasý veya
mevcut durumun bir hareketlilik þeklinde
yorumlanmasý neye iþaret eder? Þimdi son
süreçte yaþananlar ýþýðýnda sorularýmýzý irdeleyelim.
Yaþananlar Neye Ýþaret Ediyor?
Matbaanýn bulunmasý ile birlikte artýk
Gençlik Cephesi
bilginin toplumsallaþacaðý ve birilerinin tekelinden
çýkacaðý iddia edilmiþti. Fakat bu iddianýn sahipleri
her halde ‘her þeyin fazlasý zarardýr’ misali matbaanýn da fazlasýnýn zararlý olacaðýný düþünmemiþlerdir. Daha doðrusu bilgiyi üretme çoðaltma ve daðýtma araçlarýnýn birinin elinde toplanmasýnýn, tekelleþmenin yaþanacaðýný ve doðal olarak bilginin
de kirleneceðini hesap etmemiþlerdi. Ülkemizde
son zamanlarda neredeyse bir ‘cadý avý’ baþlatýlmýþ
durumda. Tekelci medya çoðu kere bu yaþananlarý
ya yok saymakta ya da sayfalarýnda bir iki önemsiz haber þeklinde geçiþtirmektedir. Yaþanan olaylarý alt alta koyduðumuzda önemli bir olguyla karþýlaþtýðýmýz ortada. Sadece son üç ay içerisinde,
kelimenin gerçek anlamýyla, Kars’tan Edirne’ye,
Antalya’dan Samsun’a deðiþik illerdeki birçok üniversitede öðrencilere dönük saldýrýlar gerçekleþmiþtir. Elimizdeki yetersiz bilgiler ýþýðýnda bir dökümünü oluþturmaya çalýþtýk ve görüldüðü gibi
birçok üniversitede onlarca öðrenci tutuklanmýþ
veya haklarýnda tutuklama kararý çýkmýþ veyahut
da savcýlýklarca soruþturma açýlmýþtýr. Saldýrýlar tabii ki bununla sýnýrlý kalmamýþ, devlet memuru
rektörler onlarca öðrenciye yüzlerce, evet yüzlerce
soruþturma açmýþtýr. Kanunlarýn ve YÖK disiplin
yönetmeliðinin yetersiz kaldýðý durumda ‘zinde
güçler’ devreye sokulmuþ, sivil faþistlerin saldýrýlarýnda yine onlarca öðrenci yaralanýrken, bir yurtsever arkadaþýmýz katledilmiþtir. Sivil kurtçuklarýn da
yetersiz kaldýðý koþullarda jandarma ve polis saldýrýlarý gerçekleþmiþ birçok arkadaþýmýz yaralanmýþtýr. Ve tabii çýkan olaylar bahane edilerek yine soruþturmalar, disiplin cezalarý, tutuklamalar...
Þu açýk ki ‘ateþ olmayan yerden duman çýkmaz’. Yani eðer gençliðe dönük bu kadar saldýrý
gerçekleþiyorsa, çürüyen düzenin sahipleri mahkemelerinden rektörlerine, kolluk güçlerinden sivil
faþistlerine kadar bütün güçlerini devreye sokmuþsa bir bildikler var demektir. Koskoca devlet üç-beþ
küçük olay için bu kadar masrafa girmezdi herhalde. Ne yazýk ki egemenlerin gördüðü gerçeði, fark
ettikleri potansiyeli bizler görmekten, uygun çýkarýmlar yapmaktan uzaðýz.
Gençlik Hareketi Nedir?
Gençlik hareketini, hareketliliðini nasýl tarif etmek gerekir? ‘Özelde eðitim ve gençlikle ilgili sorunlar, genelde ise ülke ve dünyada yaþanan sorunlar karþýsýnda sessiz kalmayan, yeni bir dünyanýn kurulmasý mücadelesine kendi cephesinden
yani gençlik cephesinden taraf olan ve sürece örgütlü ve kitlesel olarak müdahale eden bir olgu’ olarak tarif etmek yerinde olacaktýr zannederiz.
Haklý olarak sorulabilir; ‘mevcut koþullarda yukarýdaki tanýma uygun bir bir durum var mý?’ diye. Evet yaþananlarýn tanýmla bire bir örtüþmediði açýk.
Fakat ciddi bir süreç yaþadýðýmýz da ortada. Eðitim
parça parça ve hýzla piyasaya açýlýrken, ülkemizin
Gençlik Cephesi
kaynaklarý ve emekçilerin alýn teri özelleþtirme adý
altýnda yerli ve yabancý tekellerce hortumlanýrken,
Ortadoðu ve dünyamýz yaðmalanýrken gençliðin
susmasý beklenemezdi. Esasen oligarþinin tüm
güçleriyle; savcýsý ve ülkücüsüyle, rektörü ve polisiyle gençliðe saldýrmasý gençliðin de susmadýðýný
gösteriyor. Zira yaþanan her saldýrýnýn ya nedeninde ya da sonucunda mutlaka gerçekleþmiþ bir eylem vardýr. KTÜ’de ki soruþturmalarýn nedeni öðrencilerin onlarca eyleme, protesto gösterisine katýlmýþ olmasý. Mersin’deki tutuklamalarýn nedeni
öðrencilere yapýlan faþist saldýrýnýn yüzlerce öðrenciyle protesto edilmesi ve sonrasýnda polis saldýrýsýyla çýkan çatýþmadýr. Yine bu tutuklamalarýn sonucu da yüzlerce öðrencinin kararý protesto etmesi þeklindedir. Hatay Dörtyol’da Metin Kurt adlý öðrencinin öldürülmesi de binlerce kiþinin katýldýðý bir
eylemle sonuçlanmýþtýr. Uludað’da ulaþým zamlarýný protesto ve soruþturmalar; Akdeniz’de yemekhane zamlarýný ve yaz okulu yönetmeliðini protesto ve soruþturmalar; YÖK eylemleri, þenlikler, faþist saldýrýlara karþý yapýlan elemler... Ve onlarca
öðrencinin tutuklanmasý... Bütün bunlar bir hareketliliðin yaþandýðýný gösteriyor.
Gençlik Hareketi Var mý?
Evet var. Belki kitabýna uygun bir gençlik hareketinden söz etmek mümkün deðil ama yukarýda
belirtmeye çalýþtýðýmýz bütün olaylar son bir iki yýllýk süreç içerisinde deðil sadece birkaç ay içerisinde gerçekleþti. Evet belki kitabýna uygun bir gençlik hareketinden söz etmek mümkün deðil ama
ciddi bir hareketliliðin de olduðu ortada. Ve bütün
güçleriyle geçliðe saldýranlar durumu bizden daha
iyi okuyorlar. Onlar ‘yýlanýn baþýný’ artýk küçükken
olmasa da dikleþmeden ezmeye çalýþýyorlar. Hava
parçalý bulutlu olsa da, son tahlilde bulutludur;
parçalýlýk onun niteliðine yönelik yapýlmýþ bir vurgudur. Þimdilerde, ne 1968-72 sürecindeki gibi bir
gençlik hareketinden ne de 1980-87 arasý süreçteki gibi bir sessizlikten söz edebiliriz. Fakat gençlik
okulundaki, ülkesindeki, bölgesindeki sorunlara
sessiz kalmýyor. Parçalý olsa da bulutlar gökyüzünü
kaplamaya baþlýyor. Eylemler, okullardaki çatýþmalar, soruþturmalar, tutuklamalar gösteriyor ki ortada bir hareketlilik var ve bu hareketliliði bilinen anlamda olmasa da bir gençlik hareketi olarak yorumlamak gerekir. Birinci sorumuzun cevabý iþte
burada; yaþananlarý göremeyiþimizin ya da doðru
yorumlayamayýþýmýzýn nedeni; sürecin çok parçalý
bir þekilde geliþmesi ve ilerlemesidir. Her gün, her
hafta onlarca eylem gerçekleþmekte fakat parçalýlýktan kaynaklý bu eylemler cýlýz geçmekte ve beklenen, istenen etkiyi yaratamamaktadýr. Ýstanbul’daki son 16 Mart eyleminin, birini zaten saymazsak (kastettiðimiz HKP’dir), beþ parça halinde
geçmesi durumu yeterince açýklar zannederiz. 16
3
Mart eyleminden bir parçanýn ‘faþizm karþýtý sloganlar olsun mu, olmasýn mý’ tartýþmasý üzerinden
kopmasý; diðer bir parçanýn ‘Kürt halkýnýn barýþ istemi metinde yer alsýn mý, almasýn mý’ tartýþmasý
üzerinden kopmasý eylemin kitleselliðinde önemli
bir düþüþe yol açmýþtýr. Yeri gelmiþken söylemek
gerekiyor: Kaldýraç okurlarýnýn faþizm karþýtý sloganlara karþý çýkarak eylemden ayrýlmalarý hiç kabul edilebilir deðildir. Zira sen devlete iliþkin nasýl
bir tahlilde bulunursan bulun, siyasal üst yapýnýn
örgütleniþini nasýl yorumlarsan yorumla, bu ülkede
sivil ve resmi kiþi ve kurumlardan oluþan faþist odaklarýn var olduðu bir gerçek. Söz konusu sloganlarýn sadece devletin siyasal niteliðine dönük bir
vurgu deðil, söz konusu faþistlere ve onlarýn saldýrýlarýna dönük bir haykýrýþ olduðu ortada. Hele ki
sýradan bir eylemde bile üniversitenin etrafýný panzerlerle çevirmeyi, özel harekatçýlardan ve çevik
kuvvetten oluþan binlerce polisi oraya yýðmayý ‘tekelci polis devleti’nin olaðan bir uygulamasý olarak
yorumlamak fazlasýyla düz mantýkla hareket etmek olur. Kýsacasý sivil ve resmi faþist çetelerin
saldýrýlarý ve varlýðý söz konusuyken ve hatta 16
Mart Beyazýt katliamýný MHP’li faþistler gerçekleþtirmiþken ‘Beyazýt Faþizme Mezar Olacak’ sloganý
atmak çok yanlýþ olmayacaktýr, dolayýsýyla bunun
bir ayrýlma sebebi olmasý pek de doðru olmayacaktýr. Diðer taraftan etinde ‘Kürt analarýnýn uzattýðý
barýþ ve kardeþlik eline operasyonlarla cevap verilmiþtir’ ifadesi yer alsýn mý almasýn mý tartýþmasýna,
“Olursa biz ayrýlýrýz” diye yaklaþmak ve bir bölünme yaratmak çok doðru deðildi ve nihayetin de bu
sekter yaklaþým, önemli bir gücün ayrý eylem yapmasýna yol açtý. Söz konusu ifade esasen bir durum tespitidir ve oradan tüm kitle adýna bir barýþ
talebi çýkarmak doðru deðildir. Kaldý ki Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýný tanýyýp da, daha
dar bir anlama sahip yukarýda bahsedilen ifade sebebiyle eylemi bölmek ayný þekilde doðru olmamýþtýr. Hele ki DPG’nin söz konusu ayrýþmayý ‘ide-
4
olojik bir ayrýlýk’ olarak ifade
etmesi ayrý bir garabettir. Zira ideolojik birliðe sahip olsaydýk, zaten ayrý örgütlerde
olmazdýk. Zira aradýðýmýz ideolojik birliktelik deðil, katliamlar karþýsýnda ortak politik bir tepki göstermektir. Kýsacasý süreç yanlýþ bakýþ açýlarýndan kaynaklý sancýlý geçmekte, eylemler sudan sebeplerle bin parçaya bölünmektedir. Konumuza dönersek; bizler ateþ olmayan yerden duman çýkmayacaðýný biliyoruz ve egemenlerin dikleþmeden ezmeye çalýþtýðý bu
baþý parçalý da olsa önemli
bir güce ulaþmýþ bir gençlik hareketi olarak yorumluyoruz.
Buradan Ne Sonuç Çýkar?
Ýkinci sorumuza gelirsek: Mevcut durumun bir
hareketlilik þeklinde yorumlanmasý neye iþaret eder? demiþtik. Evet biz yaþananlarý böyle görüyor
ve parçalý olsa da güçlü bir potansiyele sahip gençlik hareketi olarak yorumluyoruz. Peki bu neye iþaret eder? Eðer ortada bir gençlik hareketi yoksa
yaratmaya çalýþýr, ona göre hamleler gerçekleþtirirsin. Eðer var fakat parçalý diyorsan, buna uygun
çýkarýmlar gerçekleþtirirsin. Dað yamacýnda parlayýp sönen kar topaklarýný büyük bir çýða çevirmenin yollarýný ararsýn. Son aylarda yaþananlar bize
þunu gösteriyor ki, ülkemizin ilerici gençliði yaþanan sorunlar ve saldýrýlar karþýsýnda susmak bir
yana daha güçlü bir þekilde tepkisini ortaya koyuyor. Eðitim, gençliðin önemli bir kesimine kapatýlýrken, liselerde uyuþturucu, çeteleþme yaygýnlaþýrken, tek tip elbise ve kýþla düzeni varlýðýný koruyorken, sýnavlarla geleceðimiz karartýlýyorken, üniversitelerde barýnma, beslenme, ulaþým, harç gibi ortak sorunlarýmýz varken faþist saldýrýlar hepimizi
hedef alýyorken ve bu sorunlara karþý cýlýz da olsa
tepkiler geliþirken, bu tepkileri birleþtirmek ve tek
yumruk haline getirmek bir görev olarak karþýmýzda durmaktadýr. Bizler özgür bir gelecek için gençlik cephesini büyütme yolunda bir yandan okullarýmýzda akademik, demokratik, ekonomik ve siyasal
mücadelemize devam ederken diðer yandan gençlik hareketini birleþik ve güçlü bir niteliðe dönüþtürecek farklý çalýþmalarýn veya platformlarýn takipçisi ve önemli oranda bileþeni olmalýyýz. Bu yönde atýlacak her samimi adýmýn mutlaka önemli olduðunu biliyoruz. Güçlü bir gençlik merkezinin þu an
hareketsiz olan çok önemli bir gençlik kesimine umut olacaðýný, güven vereceðini ve onlarý mücadeleye katacaðýný mutlaka dikkate almalýyýz...
Gençlik Cephesi
ÖZGÜRLÜÐE
ÇAÐRI
1800'lerin Avrupa ve Amerikasý...
Gri fabrika bacalarýnýn her yaný kapladýðý yýllar...
Gri bacalardan çýkan kesif bir duman bulutu, fabrikalarý dolduran yüzbinlerce iþçi... Yüzbinlerce
kadýn, erkek ve çocuk iþçi... Günde 18 saat, kölece çalýþma koþullarý, düþük ücretler, sefalet ve
açlýk...
Birbirlerinden kilometrelerce uzakta, Atlantik’in iki yakasýnda, Avrupalý ve Amerikalý yüzbinlerce
iþçi grevde, direniþte, meydanlarda... Tek bir amaç için, tek bir ordu gibi...
1 Mayýs 1886 sabahý... Chicago... Þöyle yazýyordu gazeteler: "Fabrika bacalarý tütmüyor, her þey
pazar sabahlarýný andýrýyor".
Amerika'da sokaklar iþçi sýnýfýnýn kardeþliði için kýzýl bayraklarla donatýlmýþ, Detroit, New York,
Kentucky ve Chicago... 80 bin kiþi sokaklarda.. Hep bir aðýzdan haykýrýyorlar: "8 saat çalýþma, 8
saat dinlenme, 8 saat uyku"!
Polis direniþçi iþçilerin üzerine ateþ açar, yüzlerce iþçi, çoluk çocuk demeden vurulur.
Dört iþçi önderi idam edilir...
Ýþte böylesi kararlý bir direniþin destanýdýr 1 Mayýs... Ýþçilerin, emekçilerin uluslararasý
kardeþliðinin günüdür... Ýþçi sýnýfýnýn birlik, mücadele ve dayanýþma günüdür 1 Mayýs...
2000'lerin dünyasýndayýz þimdi. Emperyalizmin halklara ve emekçilere azgýnca saldýrýlarýna raðmen söndüremediler bu ateþi, yok edemediler Mayýs kýzýllýðýný! Arjantin'den Ýspanya'ya; Fransa'dan
Hindistan'a; Kore'den coðrafyamýza dek milyonlarca emekçi seslerini yükseltiyor! Amerikan iþgalcilerine karþý direnen Iraklýlar, siyonist Ýsrail karþýnda kahramanlýk destanlarý yazan Filistinliler,
Endonezya'da fabrikalardan taþýp sokaklarý dolduran iþçiler, emperyalizmin baþedemediði yiðit
Küba, Venezuella ve Kolombia halkalarý...
Bugün hepsi ayakta!
Amerikalý efendilerin karþýsýnda el etek öpenler, Ortadoðu halklarýný katleden uçaklara hava
alanlarýný açanlar, siyonist Ýsrail kasaplarýyla anlaþma üstüne anlaþma yapanlar, IMF'nin emirleriyle
çocuklarýmýzýn ekmeðine göz dikenler, gücümüzü görecekler...
Biz halkýz! Gücümüz haklýlýðýmýzdan geliyor!
Filistin'de, Irak'ta Lübnan'da emperyalist ve siyonist iþgale karþý 1 Mayýs'ta alanlardayýz!
Ýþsizliðe ve yoksulluða dur demek için alanlardayýz!
Ýþçilerin birliði halklarýn kardeþliði için alanlardayýz!
Kölece çalýþma koþullarýna dur demek için alanlardayýz!
Sigortasýz ve güvencesiz çalýþmaya dur demek için alanlardayýz!
Uyuþturucuya, çeteleþmeye dur demek için alanlardayýz!
Parasýz eðitim, parasýz saðlýk hakký için alanlardayýz!
Ekmek için, eþitlik için, ille de özgür bir ülke insanca yaþam için 1 Mayýs'ta alanlardayýz!
Gençlik Cephesi
5
GENÇLÝK VE 1 MAYIS
Irak baþta olmak üzere emperyalist iþgallerle dünya halklarý katledilirken ve ülkemizdeki
iþbirlikçiler emperyalizme ve siyonizme uþaklýk yaparken, bizler çok mu rahatýz?
Ülkemizde milyonlar iþsizliðe ve açlýða
mahkum edilmiþken ve emekçiler kölece
çalýþma koþullarý, sefalet ücreti ile
sömürülürken bizler çok mu rahatýz?
Halkýmýz Yunan, Kürt, Ermeni, Arap, Rum
düþmanlýðýyla zehirlenip uyutularak iliðine
kadar sömürülürken ve þovenizm ile
zehirlenirken bizler çok mu rahatýz? Gençlik
ayný yýkým politikalarýnýn, neo-liberal yaðmanýn, iþgal askerliði yapmanýn pençesindedir.
Binlerce genç, daha ilkokul sonrasýnda eðitim
olanaklarýndan mahrum býrakýlarak iþsizliðe ve
çýraklýk adý altýnda köleci çalýþma koþullarýna
mahkum edilmiþtir. Ve milyonlarca liseli okul
bahçelerindeki içtima düzeni, tek tip elbise,
askeri disiplin kurallarýyla kýþla düzeni
eðitime mahkum edilmiþtir. Meslek liselilere
kat sayý engeli ile üniversite unutturulmuþ,
arkadaþlarýmýz eðitim altýnda ücretsiz iþ
gücü haline getirilmiþtir. Ve bu koþullarda
dahi herkes parasý kadar eðitim satýn alabilmektedir. Eðitim baþtan aþaðýya ticarileþtirilmiþ, meta haline getirilmiþtir. Parasý
olanlar özel okul, kolej, dershane, özel ders
olanaklarýyla en iyi imkanlardan yararlanýp
üniversitelerde VIP köþelerini tutarken, milyonlarca yoksul genç üniversite umuduyla dershanelerde soyulmakta, ya da dershaneye gitme
olanaðý bile bulamamaktadýr. Bu imkaný yakalayanlarý ise tabela üniversiteleri, gerici disiplin yönetmelikleri, harçlar, gerici eðitim ve nihayetinde diplomalý iþsizlik ve geleceksizlik beklemektedir.
Bizler gençlik olarak; sömürülen milyonlarca iþçi
ve ezilen halklarla ayný kaderi paylaþýyoruz. Ve kýþla
tipi liseye, paralý eðitime, ÖSS vb. sýnavlarla geleceðimizin sýnanmasýna, üniversitelerde har(a)çlara,
diplomalý iþsizliðe son vermek için, tüm gençliði 1
Mayýs'a, Taksim'e çaðýrýyoruz!
6
Gençlik Cephesi
ÖSS,
Ayrýcalýklar Sisteminin
Somut Ýfadesidir
Bireyleri hayata hazýrlarken insanlýðýn biriktirdiði deneyimleri yeni
kuþaklara aktaran eðitim,
sýnýflý toplumlarda bilgi
ve birikimlerin süzgeçten
geçirilip egemen sýnýflarýn
ihtiyaçlarýna
uygun
biçimde
verilmesinden
kaynaklý tüm diðer alanlar gibi sýnýfsal temeller
üzerinden yükselir.
Bu
nedenle eðitim; ülkedeki
toplumsal formasyon yani üretim tarzý
ile doðrudan baðlantýlýdýr ve planlý, programlý olarak sermaye ile devletinin
kontrolündeki
kurumlarda
yapýlýr.
Eþitsizlikler üzerine kurulu olan bu
kurumlarda (okullar ve insanlarýn etkileþim içerisinde bulunabilecekleri diðer
kapalý mekanlar) düþünsel olarak çökmüþ bir toplum yaratýlmasý planlanmaktadýr. Gerici ve itaatkar bir tarzla egemenlerin
düþünceleri
ezilenlerin
düþünceleri haline getirildiðinden belir-
Gençlik Cephesi
leyicilik alaný kayma gösterir. Yani eðitim
bireyin istedikleriyle yetenekleri umursanmaksýzýn sistemin bireyden istedikleri doðrultusunda ve bireyin içinden
geldiði sýnýfsal katman göz önünde
bulundurularak þekillendirilir.
Sistematik bir program çerçevesinde
oluþturulan bu uygulamalar kendi
içersinde bütünlük göstermektedir ve
salt düþünsel alanda deðil, maddi alanda da çýkarlara hizmet ederek, neo-liberalizmin hakimiyeti ve belirlenimleriyle
ticari bir sektöre, çok yönlü bir rant kay
7
naðýna dönüþtürülür; yani sömürü
düzeninin bir parçasý haline getirilir.
Her kademesi paralý yapýlarak adeta ticarethaneye dönüþtürülen okullar bu durumun pratikteki
karþýlýðýdýr.
Bu iki durum eðitimde içerik, yönetim,
olanaklardan yararlanma gibi birçok temel noktada anti-demokratik uygulamalarýn açýða çýkmasýna neden olur. Bundan dolayý okul, deneyimli öðretmen, öðretmen oraný, araç-gereç,
öðrenciler için yapýlan harcamalar gibi eþitsizliklerde -asli olarak sýnýfsal olsa da- ulusal,
bölgesel hatta bölge içerisinde derin uçurumlar
meydana gelir. Bu fýrsat eþitsizlikleri nedeniyle
oluþan eðitim düzeyleri arasýndaki fark kendini
belirleyici olarak eleme sistemi olarak
adlandýrýldýðýmýz ÖSS'de ortaya koyar.
Gelecek korkusu içinde tek umutlarýný bu
sýnava baðlayan binlerce genç sürekli bir yarýþ
ve korku ortamýna sürüklenir. Ne olmak istedikleri konusunda düþünmeye bile vakit bulamadýklarý bir süreçte aldýklarý eðitim (!), sýnav
endekslidir. Her yýl yüz binlerce öðrencinin
katýldýðý ve 12 yýllýk okul yaþamýnda edinilen
tüm bilgilerin üç saatte istendiði bu sýnav her ne
kadar egemen sýnýf tarafýndan herkese ayný
sorular sorulduðu, ayný süre tanýndýðý için ayrýcalýksýz bir sistem olarak tanýmlansa da, bu
koskoca bir aldatmacadýr. Maddi koþullar yaratýlmadýðý için olanaksýzlýk içinde çýrpýnanlar, kendi
ana dilerinde eðitim göremeyenler, okuyabilmek
için okul dýþýndaki zamanlarýnda çalýþanlar ile on
8
milyarlara varan birkaç yýllýk dershane
parasý ödeyen, ayrýcalýklý özel okullarda
okuyan, özel ders alan, yetmediðinde
parasýný ödeyerek üniversiteye giren
yani tüm maddi koþullara sahip olanlar
ayný sorulara tabi tutulur. Bunun sonucu olarak da sýnava girenlerden çoðunluðunu zengin ve orta kesim çocuklarýnýn oluþturduðu %5 gibi bir kesim
üniversiteye girebilir. Geri
kalanlar
yani sýnýfsal köken olarak iþçi,
yoksul köylü ve emeði ile geçinen
yoksul
ailelerden
gelme öðrenciler, ulusal
kimlikleri
açýsýndan
ezilen ulus ve azýnlýklar, bölge olarak daha
geri bölgeler ve genel
olarak bölgelerin kýrsal
kesimlerinden
gelen
öðrencilere
üniversite
kapýsý
kapanýr. Geleceksizlik
korkusu içinde sarýldýklarý
bu kapý yüzlerine kapanan gençler özellikle
egemenlerin dili medyanýn sýnavda derece
yapabilen birkaç fakir genci allayýp pullayýp
kamuoyuna sunmasýyla bunalýmlara girmekte,
çevre baskýsýna maruz kalmaktadýr. Ancak
anlaþýlmasý gereken
bu durumun
bireysel
yetenekler, zeka düzeyi, çalýþma azmi gibi
kiþisel özelliklerle deðil uygulanan sistemin baþtan sona hatalý olmasýyla baðlantýlý olduðudur.
Gelecek gençliðindir!
Yapýlmasý gereken durumun gerçek kaynaðýný
görmek ve onu hedef almaktýr.
7 yaþýndaki bireyler 20 yaþýna geldiklerinde
toplumun etkin, aktif birer üyesi olmaktadýrlar.
Toplumun nasýl olmasý isteniyor-bekleniyorsa
eðitim ve yaþamý belirleyen kurallarýn tamamý o
yönde geliþir.
Gençlik kendi geleceðini, "geleceðini" çalanlarýn belirlediði yerde aramamalýdýr.
Gençlik kendi geleceðine sahip çýkmalýdýr….
Beþiktaþ'tan bir dershane öðrencisi
Gençlik Cephesi
-33 -
GENÇLÝK GELECEKTÝR
EÐÝTÝM SORUNU VE ÇÖZÜME BAKIÞ
A- EÐÝTÝMÝN TANIMI VE ÝÞLEVÝ:
Kavramsal-tarihsel kökeni “büyütmek, yetiþtirmek ve geliþtirmek” olan eðitimin deðiþik biçimlerde tanýmlandýðý
bilinmektedir. Bugüne kadar yapýlan tanýmlarý kesen ortak payda, eðitimin “bireylerin davranýþlarýný istendik tarzda deðiþtirmek” olmasýdýr. “Eðitim bireyin davranýþýnda kendi yaþantýsý yoluyla kasýtlý
olarak istendik deðiþme meydana getirme sürecidir.” (Öðretmen Mesleðine Giriþ, Yrd. Doç. Dr. Ali Rýza TERZÝ- Öðr. Görevlisi Ahmet Gürsoy s.1)
“Bireyin davranýþlarýnýn kasýtlý olarak
istendik tarzda deðiþtirilmesi” egemen
sistem tarafýndan gerçekleþtirilir. O halde
eðitim, egemen sistemin bireyleri kendi
bakýþ açýsý ve çýkarlarý doðrultusunda yetiþtirmesini (deðiþtirilmesini) amaçlar.
Dolayýsýyla ekonomik alt yapý, hakim
politik ve kültürel bakýþ açýsý ne ise; eðitim de ona göre planlanacak-organize edilecek, nasýl bir toplum isteniyorsa ona
göre eðitim verilecek ve ona göre bireyler yetiþtirilecektir.
Peki bugün nasýl bir ekonomik ve toplumsal düzen içerisindeyiz ve bu iliþkiler
içerisinde eðitimin iþlevi nedir, ne olmalýdýr?
EÐÝTÝMÝN ÝÞLEVÝ
Elin yetkinleþmesi ve üretim aletinin
kullanýlmasýyla geliþmiþ bir maymun türünden kesin bir kopuþ yaþayarak tarihini baþlatan insan, eðitimin de tarihini
baþlatýr. Tarihin ilk dönemlerinde eðitim
iþ ile iç içedir. Hatta iþ ile sýnýrlýydý denilebilir. Bu dönemlerde eðitim, üretimden
Gençlik Cephesi
elde edilen deneyimlerin doðrudan aktarýlmasý ölçüsündedir
Ýnsanlýðýn geliþiminin her tarihsel dönemi kendi geliþmiþlik derecesine, üretimin niteliðine uygun olarak, toplumsal
deneyimlerin kuþaktan kuþaða aktarýlmasý için eðitimi özel bir toplumsal faaliyet olarak örgütledi. Eðitimin ayrý bir
toplumsal faaliyet olarak örgütlenmesi
bize üretimdeki belli bir geliþmiþlik düzeyi ile birlikte toplumlarýn sýnýflara bölündüðünün özelliklerini de gösterir.
Eðitimin üretimle, üretimin niteliði ile
birlikte olan baðý ayný zamanda onun
toplumsal-insani yanýyla beraber sýnýfsal
yanýný ortaya koyar. Bütün toplumsal biçimleniþler ya da üretim tarzlarý açýsýndan eðitimin genel, insani yaný, onun
toplumsal birikimlerini aktarýrken insana
geçmiþ dönemin zenginliklerini aktarmasý ve toplumsal geliþmeye, toplumun dönüþtürülmesine hizmet etmesi ölçüsündedir. Eðitim, üretim sürecinde kazanýlan
deneyimlerin yöntemli bir biçime sokularak üretimin daha ileri bir aþamaya varmasý, toplumun dönüþtürülmesi için etkide bulunur; sadece toplumsal deneyimlerin aktarýlmasýyla yetinmeyerek toplumsal geliþmenin önemli bir etkeni olur.
Bu iþleviyle eðitim, bütün toplumsal biçimlenmelerde ortak insani karakter taþýr.
Fakat bu ortak insani karaktere raðmen bütün toplumsal kuruluþlarda geçmiþin deneyimleri sýnýf süzgecinden geçirilerek aktarýlýr. Var olan toplumsal iliþkilerin ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý, onun
devamlýlýðýnýn saðlanmasý, bu sýnýf süzgecinin iþlevidir. Egemen sýnýflar kendi egemenliklerini devam ettirmek için ihti-
G
E
N
Ç
L
Ý
K
T
E
N
9
yaç duyduklarý bilgiyi kendi tekellerine aktarýrken ezilen sýnýflara verili toplumsal düzene karþý
uyumlu olmayý öðreten bir eðitim verirler. Eðitimin iki temel iþlevi vardýr; birincisi bu, yani insanlara mevcut düzene karþý uysal olmayý öðretmek, ikincisi; mevcut kapitalist üretim iliþkilerine kalifiye eleman ve siyasal düzenin devamýný
saðlayacak kadrolar yetiþtirmek. Ve egemenler
amaçlarýna ulaþmak için okulu ve okul dýþý eðitimi, öðretim kurumlarýný; bu ihtiyaca göre biçimlendirirler.
Burada dikkat edilmesi gereken, eðitimin sadece bir bilgi aktarýmý olmadýðý gerçeðidir. Bu onun genel insani karakteriyle beraber ve belirleyici olarak taþýdýðý sýnýfsal olma özelliðinden kaynaklanýr. Sömürücü toplumlarda, egemen sýnýflar, ancak verili toplumsal düzenin devamý açýsýndan gerekli olan kadarýyla bilginin aktarýmýný
gerçekleþtirecek ve topluma kendi meþruluðunu,
sürekliliðini benimsetecek bir eðitim sistemi kurarlar. Yani, eðitim, katkýsýz bir bilgi aktarýmýndan çok bireyin ve toplumun verili düzene göre
biçimlendirilmesi faaliyetidir, diyebiliriz. Bu biçimlendirme, uzlaþmaz sýnýf karþýtlýklarýnýn bulunduðu toplumlarda ilerlemeye, toplumsal dönüþüme engel olacak tarzda gerçekleþtirilirken,
emeðin iktidarý altýnda eðitim, toplumsal geliþmenin insanýný yaratýr. Eðitimin toplumsal geliþmedeki yeri ve önemi de bu özellikleriyle ortaya
çýkmaktadýr.
Eðitim sistemi, esas olarak toplumsal koþullar
tarafýndan belirlenirken, eðitimin kendisi de bu
toplumsal koþullar üzerinde etkide bulunur; onlarýn geliþmesini hýzlandýrýr veya yavaþlatýr. Eðitimin toplumun geliþtirilmesi ve dönüþtürülmesi
faaliyetinde en etkili ve sýnýrsýz etkinliði sosyalizm koþullarýnda gerçekleþir. Zira sosyalizm, sýnýfsýz bir dünya ideali taþýdýðý için bilginin belli sýnýflarýn ya da gruplarýn tekeline alýnmasýný önler,
böylece toplumsal deneyimler eksiksiz olarak
tüm topluma kazandýrýlýr. Bu kazaným, sosyalizmin kendini sürekli olarak geliþtiren, dönüþtüren
bir toplum olma özelliði ile bütünleþince de eðitimin bütün insani karakteri sýnýrsýz bir etkinlik
kazanýr.
Üretmeyen, asalak, sömürücü sýnýflarýn bulunduðu toplumlarda ise, sömürünün devam edebilmesi için egemen sýnýflar her toplumsal kurumdan yararlanmayý ihmal etmezler. Okul dýþý
yayýn faaliyetleri, özellikle din ve aile, her zaman
için egemen sýnýflarýn yararlandýðý kurumlar durumundadýr. Bu kurumlar aracýlýðýyla var olan üretim biçiminin devamlýlýðýný saðlayarak hakim
düþünce yapýsýnýn topluma egemen olmasý saðlanýr. Egemen sýnýf, kendi düþüncelerini bu kurumlar aracýlýðýyla ezilen sýnýflara benimsetir, on-
10
larý buna göre biçimlendirir. Sömürücü sýnýflar
sadece zora dayanarak ayakta durmazlar. Onlar,
eðitim yoluyla, topluma vermiþ olduklarý gerici,
tutucu düþünce yapýsýyla toplumun düþünsel olarak kötürümleþtirilmesi ve aptallaþtýrýlmasýyla,
kendileri için uygun yaþam koþullarýný yaratmýþ
olurlar. Çoðunlukla da, toplumun bu karakterine
dayanarak ayakta kalýrlar. Eðitim yoluyla egemenlerin düþünceleri, ezilenlerin düþünceleri haline getirilir.
Ýnsanlar ve sýnýflar toplumsal üretim faaliyetlerindeki konumlarýna göre eðitim görürler, onlarýn neyi öðrenecekleri buna göre belirlenir. Üretim araçlarýnýn mülkiyetini elinde bulunduran sýnýf bu kanunun sürekliliðini saðlamak için ezilen
sýnýflarý bilgiden yoksun býrakýr. Onlarý aðýr çalýþma koþullarýna, yoksulluða, hastalýða mahkum
ederek öðrenme ve kendilerini geliþtirme imkanlarýný tamamen ortadan kaldýrýr. Sonra da kendi
fikirlerini toplumun egemen fikri durumuna getirir.
Burjuva toplum, toplumsal deneyimlerin sýnýfsal süzgeçten geçirilerek aktarýlmasýnda en kapsamlý, en etkili araçlara sahip olmakla daha önceki dönemlerden ayrý bir yer iþgal eder. Bu hem
doðrudan okul eðitimi, hem de okul dýþý eðitimi
açýsýndan böyledir.
Okulun en yaygýn, etkin kullanýmýnýn yaný sýra, teknolojideki geliþmeler bu konuda burjuvaziye büyük avantaj saðlar. Dini kurumlar, basýnyayýn organlarýnýn, özellikle televizyonun etkisi,
kültür sanat faaliyetleri, internet ortamlarý vb...
kitlelerin mevcut düzene saygý duymak, ona körü körüne baðlanmak açýsýndan eðitirler.
Her toplumsal sistemde olduðu gibi kapitalist
toplumda da sistem kendi çeliþkilerini eðitim alanýnda, bu alanýn özelliklerine uygun olarak ortaya koymak durumundadýr. Kapitalizm bütün adaletsizlikleri, insaný yabancýlaþtýrma özellikleri,
iðrençlikleri eðitim alanýndaki çatýþmanýn temelini oluþturur. Eðitimin baþlamasýndan bu yana on
binlerce yýl geçti; bunun yaný sýra 10 Aralýk
1948’de Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi’nde ‘her insanýn eðitim haklarýnýn olduðu’nu ve
Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasým
1959’da ‘Çocuðun hiç olmazsa ilk aþamasýnda
parasýz ve zorunlu olmasý gereken bir eðitim
hakký vardýr. Çocuk genel kültürüne katkýda bulunacak ve kendisine eþit koþullarda yeteneklerini, düþünce yetisiyle manevi ve sosyal sorumluluk duygusunu geliþtirme ve toplumun yararlý bir
üyesi olma olanaðý saðlayacak bir eðitimden yararlanmalýdýr.’ denilmesine karþýn, bugün (aðýrlýðý sömürge, baðýmlý ve yeni sömürge ülkelerde
olan) bir milyara yakýn insan okuma yazma bilmemektedir.
Gençlik Cephesi
Ama bu neden böyledir?
Ýnsanýn vahþi doða yaþamýndan koparak baþlayan özgürleþme sürecinin emekle, üretimle
gerçekleþtiði ve onunla geliþme gösterdiði biliniyor. Hayvanýn kendi biyolojik varlýðýný sürdürme
dürtüsünden hareketle “üretmesi”inden ayrýþarak insanlaþan ve bu zorunluluktan kendi varlýðýný sürdürmek için üretme zorunluluðundan kurtuldukça özgürleþen, insanlaþan insan sayýsý, kapitalizmde kendi kendine yabancýlaþmasýný en
üst boyutlarda yaþar.
Yabancýlaþmanýn yalnýz üretim sürecinde gerçekleþmeyerek; ama bu süreçten çýkarak tüm
toplumsal iliþkileri belirleyen bir olgu durumuna
gelmesi en baþta eðitim sistemini ilgilendirir. Eðitim ve üretim süreci arasýndaki iliþki, eðitimin
üretim biçiminin karakterine ve ihtiyaçlarýna göre belirlendiði gerçeði, eðitim düzeninde bu yabancýlaþmayý doðurur. Bu haliyle burjuvaziyle
proletarya arasýndaki çatýþma eðitim alanýna da
taþýnmýþ olur.
Okulun yaþamdan koparýlmasýyla yarattýðý faaliyet ve düþüncenin engellenmesiyle; fabrikada
makinenin bir parçasý olacak þekilde verilen kafa-kol emeði arasýndaki uçurumu, çeliþkiyi derinleþtiren sýnýflý meslek eðitimiyle, eðitim bir bütün
olarak sadece verilenin öðretilmesi düzeyine düþürülmesiyle ve her türden gerici politikayla bu
yabancýlaþma sürekli kýlýnýr. Kapitalizmin, devam
edebilmesi için buna ihtiyacý vardýr.
***
Kapitalizm kendi egemenliði altýnda yaþayacak uyumlu insanlar yetiþtirmeyi hedefler. Bunun
için de insanýn bireyselliðinin geliþmesini engelleyici; onu, yaþamý anlayan ve yaþama aktif olarak katýlan bir insan olmaktan uzaklaþtýrýcý bir eðitim sistemi kurar. Ýlkokuldan üniversiteye kadar okulu bir bütün olarak yaþamdan koparýr.
Kapitalizm bireyi gerçek toplumsal iliþkilerden
ayýrtarak zihinsel geliþmesinin önüne en büyük
engeli diker. Yaþamdan koparýlan eðitimde, en
yararlý bilgiler bile öðrenci için anlaþýlmaz, gereksiz ve boþ bir yük haline gelir. Bugün “eðitim,
ezbere dayanýyor, gereksiz bilgiler öðretiliyor”
denilirken anlatýlmak istenen budur. Okulun yaþama yaklaþtýrýlmasý, onunla iliþkilendirilmesi bir
yana, bugünkü okullarda gözleme dayanan laboratuar eðitim bile gerçekleþtirilememektedir. Yaþam gerçeklerine gözleme dayanmayan bir eðitim, soyut ve anlaþýlmaz kýlarak öðrenciyi yaþama hazýrlayamadýðý gibi yaþamý da öðrenci için
anlaþýlmaz kýlmaktadýr. Yaþamýn anlaþýlmaz kýlýnmasý burjuvazi için hayati önem taþýr. Çünkü ancak böylelikle kendi sömürü düzeninin anlaþýlmasýný, ona karþý mücadele edilmesini engelle-
Gençlik Cephesi
yebilir. Yaþamýn anlamsýzlaþtýrýlmasý, insanýn
kendi gerçekliðinden koparýlmasý halini alýr. Böyle bir insanýn da kaderciliði var olan düzenin ebediliðine inanmasý kolaylaþýr; amaçlanan da
budur zaten.
Kapitalizm insan kiþiliðinin geliþmesinden deðil, onun bastýrýlmasýndan yanadýr. Çünkü kapitalizmin ihtiyacý olan þey, kapitalizmin insana
verdiði ile yetinecek bir insan tipini yaratmaktýr.
Ýnsanýn üretim sürecindeki herhangi bir makineden farklý görmediði onu insani olan bütün özelliklerinden kopardýðý içindir ki, eðitim düzeninde
de yaþamla iliþkisi olmayan þeylerle kafasýný doldurarak ezberciliðe dayanarak bunu aptallaþtýrýr.
“Meslek eðitimi” adý altýnda yapýlan eðitim de
bundan farklý deðildir. Buralarda insanýn doðayý
ve toplumsal süreçleri anlamasýný saðlayacak bir
eðitim verilmez. Çünkü doðanýn ve toplumsal
süreçlerin bilincine varan bir insan yaþama aktif
olarak katýlmak, kendi kiþiliðini oluþturmak ister.
Bu durum ise her zaman için kapitalizmin varlýðýna karþý bir tehlikeye iþaret eder. Meslek eðitiminin de belli iþlevleri vardýr: Birincisi; mevcut
sýnav sistemleriyle birlikte düþündüðümüzde
meslek liseleri son durak olduðu için üniversite
kapýsýnda oluþan yýðýlma ve yük hafifletilmiþ olur. Çünkü meslek liselerinde okuyanlarýn çok
büyük bir kýsmý ya sýnava girememekte ya da
girse bile kazanma þansý yakalayamamaktadýr. Ýkincisi; patronlarýn ihtiyaç duyduðu teknik bilgi
sahibi kalifiye eleman ihtiyacýnýn önemli bir bölümü buralardan karþýlanmaktadýr. Bir diðer önemli iþlev ise bazý iþlerin meslek lisesi atölyelerinde yapýlamasý veya öðrencilerin staj eðitimi adý altýnda çeþitli yerlerde bedavaya çalýþtýrýlmasýdýr. Her iki yerde de öðrenciler ücretsiz veya çok
az bir ücretle çalýþtýrýlýr, böylece ucuz iþ gücünün
bedavaya getirilmesinin kanallarýndan biri açýlmýþ olur. Teknolojideki hýzlý geliþmelerin birçok
mesleði yok ederek yeni mesleklerin ortaya çýkmasýna, birçok meslekte deðiþiklikler yaratmasýna karþýn meslek eðitimi bu deðiþimi göz önüne
alarak düzenlenmez. Önemli olan o an için kapitalizmin ihtiyaç duyduðu iþgücünün karþýlanmasýdýr. Meslek eðitimi, eðitimin yaþamla iliþkilendirilmesi deðil, iþçinin kol emeðine mahkûm edilmesi, makinenin bir parçasý olma özelliðinden
kurtulmasýnýn engellenmesidir.
B- KAPÝTALÝST EÐÝTÝM
KÝÞÝLÝKSÝZLEÞTÝRME EÐÝTÝMÝDÝR
Kapitalizm, yarattýðý ekonomik ve toplumsal
kurumlar aracýlýðýyla bir yandan insanlarý bir araya getirir, onlarda ortak davranma bilincini geliþtirirken diðer yanda insaný kendi bencilliðine
hapsederek okul ve okul dýþý eðitimle bunu ege-
11
men kýlarak toplumu parçalar. Baþkalarý için acýlara zorluklara katlanmanýn ve baþkalarý için çalýþmanýn aptallýk olduðunu, herkesin kendini kurtarmasý gerektiðini, zaten çoðunluðunun da böyle yaptýðýný söyleyerek orman kanunlarýný insan
toplumuna empoze eder, bencilce çýkarlarýn egemen olduðu bir ortamda düþmanlýklarýn doðmasý da kaçýnýlmaz olacaktýr.
Burada kýsaca birey olmak ve bireycilik gibi
kavramlara kýsaca deðinmek istiyoruz. Birey olmak, yaþama bilinçli bir þekilde müdahale etmektir; dün, bugün, yarýn bütünlüðünde elde edinilen bilgilerle sürece müdahaledir. Birey olmak, kiþinin özne olmasý anlamýna gelir. Özne olmak ise, insan yaþamanýn önüne dayatýlan olumsuzluklara karþý sistemli ve bilinçli mücadele
etmektir. Ýnsaný yabancýlaþtýran unsurlarla ve
onlarýn oluþma zeminleri ile mücadele etmektir.
Çevresinde cereyan eden her geliþmenin tarafý
olduðunun farkýna varmak ve kendisinin de içinde olduðu her türlü toplumsal devinime bilinçli
olarak katýlmaktýr, müdahale etmektir.
Birey olmak kendisine dayatýlan fakat kiþiliðine aykýrý olan kimliði reddetmek, sistemle kopuþ
yaþamaktýr. Sistemden, sistemin yaþam tarzýndan, sistem kiþiliðinden kopmaktýr. Bu anlamda
birey olmak özgürleþmektir. Özgür olmak ideallerimizle yaþamýn kesiþme noktalarýný yakalamaktýr. Kýsacasý, birey olmak sadece reddetmek
deðil, reddettiðimiz þeylerin yerine neyi, nasýl ve
neden koyacaðýmýzý kavramak, bunun için harekete geçmektir.
Kapitalizmin verdiði bilinç ‘kiþinin birey olmasý’ deðil, bireyci-bencil olmasýdýr. Bencillik ise yaþamýn merkezine kendisinin de bir parçasý olduðu toplumsal çýkarlarý deðil kendi çýkarlarýný koymaktýr. Bencilce çýkarlarýný merkeze koyan bir kiþi için baþkasýnýn sorunlarýnýn pek bir önemi yoktur. Kapitalizmin egemenliðini sürdürebilmesi için buna, bireyciliye ihtiyacý vardýr. Çünkü bireycilikle birbirinden ayrýlmýþ, birbirine rakip haline
getirilmiþ insanlar toplumsal çýkarlarýnýn farkýna
varamaz ve toplumsal kurtuluþ için mücadele edemez. Kiþi bencilce düþündüðü için yalnýz kalýr
ve kendi sorunlarýný da yalnýz çözemeyeceði için
‘devasa’ kapitalist çark içerisinde ezilir ve o çarkýn bir parçasý olmaya baþlar.
Ýnsan, kendi türünün özelliklerini, ancak toplumsal iliþkiler içerisinde kazandýðý/öðrendiði için
örgütlenme onun yaþamýnýn en temel özelliklerinden birini oluþturur. Örgütlenme, sürü olmaktan çýkmak, sürü içerisindeki herhangi bir unsur
olmaktan kurtulmak; toplumsal bütünlük içerisinde bencillikten kurtulup bireysel kiþiliði kazanmaktýr; Nazým’ýn dediði gibi ‘bir aðaç gibi tek
ve hür ve bir orman gibi kardeþçesine’ yaþama-
12
yý tercih etmektir. Birtakým ihtiyaçlarýmýz için
toplu hareket etmemiz bizim örgütlü hareket ettiðimizi deðil, ancak sürü haline getirildiðimizi
gösterir. Ýnsan, toplumsal iþleyiþin örgütlenmesine ancak bilinçli bir þekilde katýlabilirse insani özelliklerini kazanýr, sürü olmaktan kurtulur ve
ancak böyle bir iliþki içinde birey olabilir. Ýnsanýn
özgürleþmesinin en temel kriterinin ‘bilinçli faaliyet ve toplumsal yaþam içinde örgütlenmek olduðu” açýktýr. Sürü karakterindeki topluluðun içinde olan ya da ýssýz bir yerde tek baþýna yaþayan insanýn birey olmasý gerçeklik kazanamaz.
Kapitalizmde birey anlayýþýnýn bencillikle bireycilikle sýnýrlandýrýlmasý, onun temelinin özel mülkiyete dayanmasýdýr. Ahlakýn ve bütün deðer yargýlarýnýn bu temele göre biçimlenmesi de sonuçta kiþiliksiz bireylerin ortaya çýkmasýna neden olur.
Birey olma çýðýrtkanlýðýnýn en çok yapýldýðý kapitalizmde (özellikle de son 15-20 yýlda) insan
kiþilik sahibi ya da birey olamaz. Kiþilik sahibi olmak, insanýn çok yönlü olarak geliþmesi ve pratik faaliyette onu açýða vurmasýyla gerçekleþir.
Oysa kapitalizm insanýn çok yönlü geliþmesinin
önüne en baþta yarattýðý sýnýfsal farklýlýklarla engel olur. Ezilen ve sömürülen sýnýflarýn kendilerine doðanýn doðuþtan vermiþ olduðu özellikleri eðitim yoluyla geliþtirme ve onlarý uygulama
þanslarý yoktur. Sömürülen sýnýflar düþünsel olarak, bedensel olarak, teknik ve kültür olarak da
yoksul býrakýlýrlar. Ülkemizde yapýlan ÖSS, LGS
gibi sýnavlarda en baþarýlý öðrencilerin ‘özel-ayrýcalýklý’ okullardan, sýfýrcýlarýn ise yoksul semtlerde okuyan öðrencilerden çýkmasý tesadüf olmasa
gerek.
Kapitalizmin bu özelliklerine uygun olarak
Türkiye’de de gençlik, kendi düþünsel ve bedensel yeteneklerini geliþtirme, teknoloji ve bilimin
temel yasalarýný öðrenme ve uygulama olanaðýndan yoksun býrakýlmaktadýr. Bu yoksun býrakma, eðitimin yaþamdan ya da okulun yaþamdan
koparýlmasýyla, yani eðitimin verili düzenin ihtiyaçlarýyla sýnýrlandýrýlmasýyla gerçekleþtirilmektedir.
Yaþamdan koparýlan eðitim doða ve toplum
yasalarýnýn anlaþýlmasýný olanaksýz kýlýnca kapitalizmin birey propagandasý daha etkin olabilmektedir. Okullarda okumanýn bir ayrýcalýk olduðu ve okulu bitirdiðinde önüne sayýsýz, sýnýrsýz olanaklar açýlacaðý düþü öðrenciyi üretim süreci
boyunca hiçbir þeye hiç kimseye itiraz etmeme,
eleþtirmeme, verili düzene uygun davranma, otoritenin isteklerini yaþama eðitimlerini iyice
güçlendirmek için tam bir “Pavlov Köpeði” durumuna getirir. “Köprüyü geçene kadar…” felsefesi
uygulanýr ve kapitalizm bu “köprüleri” hiç eksik
Gençlik Cephesi
etmez. Biri biterken diðeri baþlar ve yaþam boyu
süren bir kölelik, aþaðýlanma felsefesi geçerli duruma gelir. Ýnsan kendi kiþiliðini konuþturmaktan
çok otoritenin eðilimlerine göre yaþar. Okulda
verilen eðitimin okul dýþý kurumlarla desteklenmesi (dini kurumlar, basýn-yayýn, reklâmlar, aile,
þiddet vb...) bu davranýþ biçimini topluma egemen kýlar. Kiþiliðini geliþtirme olanaklarý baþtan
beri elinden alýnmýþ olan insanlarýn kiþiliksizleþtirilme faaliyeti böylece eðitim kurumlarýnda tamamlanmaya çalýþýlýr.
Kapitalizmin yarattýðý ‘çaðdaþ’ birey, tutucudur, çevresiyle sýnýrlýdýr. Bu durum, kiþisel çýkar
ve kiþisel baþarýya yönelik eski tavýrda ifadesini
bulmaktadýr. Fakat tutucu biri mevcut en güçlü
gruba baðlýlýk duyduðu takdirde kendini rahat
hisseder. Bu koþullar altýnda tutucu kiþi kendini
güvenli hisseder, kendi bireysel özelliklerini açýða vurmak biçiminde deðil, tersine baþkalarý gibi davranmaya hazýrdýr. “Kitle insaný” ya da “organize olmuþ insan” için kendini grup içinde düþünmesi, grup zevki karakteristiktir. Bu insan
kendine özgü “ben”den ve kiþisel somutluktan
yoksundur; böyle bir insan tekeller için yararlýdýr
çünkü beyni istenilen davranýþý elde etmek için
kolaylýkla programlanabilir.
C- TÜRKIYE YENI SÖMÜRGE ÜLKEDÝR
Türkiye, emperyalist-kapitalist sistem içinde,
kapitalist üretim iliþkilerinin orta düzeyde gelistiði, emperyalizme baðýmlý yeni sömürge bir ülkedir. Ülkemizde kapitalist geliþmenin yaklaþýk
200 yýllýk bir tarihi vardýr ve bu geliþme bastan
bu yana emperyalist devletlerin denetiminde,
emperyalizme baðýmlý bir þekilde gerçekleþmiþtir. Osmanlý Ýmparatorluðu’nun emperyalist devletlerin yarý-sömürgesi olma süreci, ayni zamanda ülkemizdeki iç dinamizmin çarpýtýlýp, baðýmlý
kapitalizmin geliþme sürecidir. Kapitalizmin geliþmesine paralel olarak patlak veren Fransýz Ýhtilali, ulus devletlerin kurulma sürecini hýzlandýrmýþ, bu geliþmeler kendisi de feodal sömürgeci
olan Osmanlý Ýmparatorluðu’nun parçalanmasýna
yol açmýþ, imparatorluðun sýnýrlarýný korumak için çeþitli akýmlarla birlikte son çare olarak Türkçülük, Alman emperyalizmin desteði ile geliþtirilmiþ, bunun üzerine de Kemalizm ulus devlet yaratmaya çalýþmýþtýr. 200 yýllýk tarihi geliþim içerisinde bir yandan büyük bir Alman, Fransýz, Amerikan yardakçýlýðý, batý hayranlýðý yaratýlýrken diðer yandan halkýmýzýn bilinci þovenizm zehiriyle
sakatlanmýþ, Türk halký yüzyýllardýr bir arada yaþadýðý Rum, Yunan, Ermeni, Kürt ve Arap halklarýna düþman edilmiþ, ülkemizdeki farklý ulusal,
dinsel ve mezhepsel topluluklar köleleþtirilmiþtir.
Bu baðýmlýlýk iliþkisi içinde Türkiye, emperya-
Gençlik Cephesi
list-kapitalist sistem ve hiyerarþi içinde üst basamakta yer alan emperyalist ülkelerin (ABD ve AB
ülkeleri) ihtiyaçlarýna ve politikalarýna uyacak bir
tarzda kendini konumlandýrmýþtýr. Bu her düzeyde böyledir, bu iliþkilere yön veren baðýmlýlýktýr;
hem genel olarak izlediði ekonomik, siyasal, kültürel, askeri politikalarla, hem de eðitim politikasýyla böyledir. Bu anlamda Türkiye milli eðitim
politikasýný kendisi belirleyemez. Bu politikalar
basta ABD ve AB olmak üzere emperyalist ülkeler tarafýndan belirlenir. Bu konuyla ilgili olarak
Doðan Ergün’ün ‘Sosyoloji ve Eðitim’ kitabýnda
verdiði örnek önemlidir. Ergün’e göre 1968 yýlýndaki eðitim programýný belirleyen -Türkiye’nin eðitim felsefesi, ihtiyaçlarý deðil- Ford Vakfý ve bu
vakfýn ihtiyaçlarýdýr. Ford Vakfý ABD’ye baðlý bir
vakýftýr. 1968 yýlýndaki eðitim planý bu vakýfça
hazýrlanmýþtýr. Türkiye’nin Milli Eðitim Bakaný ve
programý hazýrlayanlar Viyana’ya davet edilip,
eðitim planý Ford Vakfý’nýn direktifleriyle belirlenmiþtir. Yani emperyalist ülkelerin etkisine baðlý
olarak, onlardan alýnan, emekçi sýnýf ve halkýn
gerçekleri ve istekleriyle baðdaþmayan ithal malý yamama yöntemler uygulanmýþtýr. Günümüzde
ise TABA-TYLER modelini kullanmaktadýr. TABA’nýn modeli Amerikancý, TYLER modeli Avrupacý özelliðine sahiptir. Sonuç olarak Türkiye, eðitim politikasýný, insan yetiþtirme politikasýný
belirlerken, emperyalizmin o tarihsel süreçte ihtiyaçlarýna uyum gösterecek, o günkü koþullara
cevap verecek tarzda belirlemek zorundadýr.
***
1974 yýlýndaki krizden sonra üretim anlayýþýnda deðiþiklikler meydana gelmiþtir. Seri üretimin
yerini giderek esnek üretim almaya baþlar. Toplu iþ sözleþmesi yerini bireysel sözleþmeye (performansa dayalý) býrakmaya baþlar. Ýþçinin niteliðinde deðiþmeler yaþanmaya baþlar. Artýk kalifiye elemana ihtiyaç vardýr. Bu durumun eðitime
yansýmamasý olasý deðildir. 1970’lerde fabrika
sistemine uygun olan ‘davranýþçý kuram’ yerini
‘yapýcý kuram’a býrakmýþtýr. Türkiye’de eðitim süresinin arttýrýlmasý (zorunlu eðitim önce 8 yýla
þimdi de 12 yýla çýkartýlmasý planlanmaktadýr.),
bilgisayar öðrenilmesinin zorunlu olmasý bu yeni
duruma uyum saðlamaya yönelik geliþmelerdir.
(Baðýmlý ülke oluþumuzla da ilgilidir.) Son zamanlarda okullarda sýkça duyduðumuz öðreten
merkezli eðitim yerine öðrenen merkezli eðitim,
bireylerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine uygun
programlar kanýmýzca bu deðiþmelerle ilgilidir.
Devam Edecek...
13
BEYAZIT FAÞÝZME MEZAR OLACAK
16 Mart 1978’de Ýstanbul Üniversitesi Beyazýt Kampusü’nde faþistler tarafýndan katledilen
7 devrimci öðrenci ve Irak’ta 16 Mart 1988
tarihinde Halepçe’de kimyasal gazlarla yapýlan
katliamlar, 16 Mart 2007 günü Ý.Ü.’deki devrimci ve demokrat öðrenciler tarafýndan lanetlendi. Eylem üç koldan baþlayan yürüyüþün
Ý.Ü. Beyazýt kapýsýnda buluþmasýyla baþladý.
Beyazýt tramvay duraðýndan “Beyazýt Faþizme
Mezar Olacak”, “YÖK Polis Medya Bu Abluka
Daðýtýlacak”, “Katil Devlet Hesap Verecek” ve
“Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” sloganlarýyla yürüyüþe geçen grup meydanda diðer gruplarla
birleþerek Eczacýlýk kapýsýna doðru yürüyüþe
geçti. Eczacýlýk kapýsýnda yapýlan ve yaklaþýk 1
saat süren eylem; sloganlar, okunan marþlar,
Grup Yorum’un dinletisi ve yedi devrimcinin
katledildiði kapýya karanfillerin býrakýlmasýyla
sona erdi. Buradan tekrar sloganlarla Ý.Ü. ana
kapýsýna doðru yürüyüþe geçildi ve eylemin
burada bitirilmesi kararý alýndý. Ancak etrafta
faþistlerin toplandýðý bilgisinin alýnmasý üzerine
yaklaþýk 300 kiþilik kitle, kapý önünden tramvay duraðýna doðru tekrar yürüyüþe geçti. Beyazýt camii önünde bekleyen 6-7 kiþilik faþist
grubun provokasyon giriþimlerine “Faþizmi
Döktüðü Kanda Boðacaðýz” sloganý ile karþýlýk
verildi. Bu yürüyüþ tramvay duraðýnda son buldu. Özel harekatçýlar, çevik kuvvet, panzerler
ve deðiþik onlarca araç ve binlerce polisten o-
14
luþan bir güvenlik-saldýrý aygýtý alanda yerini
almýþtý.
Daha sonra toplu olarak tramvaya binen
devrimci öðrenciler Eminönü’ne kadar marþlarla eylemi sürdürdüler.
Devrimci Sosyalist Gençlik, Ekim Gençliði,
Gençlik Federasyonu, DPG, DGH, EHP Gençliði, Öðrenci Kolektifi, ÖDP Gençliði ve ÇHD’nin
örgütlediði eylemde “16 Mart Hrant Dink, Metin Kurt Katil Devlet Hesap Verecek” ve “Hepimiz Kürdüz, Hepimiz Ermeniyiz, Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” yazýlý pankartlar taþýndý. 16
Mart Beyazýt ve Halepçe katliamlarý protesto edildi.
Bilindiði gibi 16 Mart 1978’de Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesinden toplu olarak
çýkmakta olan ilerici öðrencilerin üzerine faþist
çeteler tarafýndan bomba atýlmýþ ve 7 devrimci öðrenci katledilmiþti.
16 Mart 1988’de Irak’ta Saddam ve BAAS
rejiminin gerçekleþtirdiði katliamda 5600 Kürt
yaþamýný yitirmiþti.
Beyazýt katliamýnýn 29., Halepçe katliamýnýn
19. yýlýnda, her yýl olduðu gibi bu yýl da ilerici
devrimci gençlik katliamlarý protesto etmek için Beyazýt’taydý.
Bu arada 16 Mart Katliamlarý Kaldýraç, TKP’li
öðrenciler ve MGK’cý HKP tarafýndan yapýlan
ayrý ayrý eylemlerle protesto edildi.
Gençlik Cephesi
D A R BE
DARBELER ZÝNCÝRÝNDE HALKALAR
(12 MART VE 12 EYLÜL)
12 Mart ve 12 Eylül birlikte ele alýndýðý için öncelikle bu iki tarihsel dönemin bizler için ne ifade ettiðini ve dönemler arasýndaki
benzer noktalar ile farklýlýklarýn ne olduðunu
ortaya koyacaðýz.
Zaten Türkiye ve Kürdistan halký için
önemli birer anlam taþýyan bu süreçler birbirinden baðýmsýz ele alýndýðýnda, bu süreçlerin taþýdýðý anlamýn açýklanmasý yetersiz kalacaktýr. Hatta bir bütünlük arz etmesi için 27
Mayýs 1960 darbesinin de bu deðerlendirmenin kapsamý içerisinde olmasý gerekiyor. Ama
biz, bu sürece kýsaca deðinip geçeceðiz.
27 Mayýs darbesi toplum içerisinde, diðer
iki darbeye göre daha az göze batan hatta
biraz da sempatiyle bakýlan bir giriþim olarak
görülür. Bunun nedeni de; 27 Mayýs’ýn, siyasal gericiliðin o dönemdeki temsilcisi durumunda olan DP’ye karþý ordu içerisinde örgütlenen Kemalist, aydýn askerler tarafýndan,
Kemalizm’i devlet yönetimine ve ekonomiye
hakim kýlmak için gerçekleþtirildiði propagandasý en yaygýn biçimiyle yapýlmýþ ve göstermelik demokratik haklar içeren anayasayla bu propaganda beslenerek toplumun bu imaja eðilim duymasý, inanmasý belli ölçülerde saðlanmýþtýr.
Halbuki, 27 Mayýs rejiminin hazýrlattýðý anayasa incelendiðinde görülecektir ki, anayasanýn temel taþlarý, Cumhuriyetin kurulmasýndan sonra geliþmeye baþlayan iþbirlikçi ticaret burjuvazisinin, 60’lara doðru gelindiðinden artýk, birikiminin tekelciliðe evrilmeye/dönüþmeye yeterli düzeye geldiði ve
60 darbesinin de bu geliþimin önünü açmayý
hedeflediði, anayasanýn da dikkatli bir biçimde irdelenmesiyle ortaya çýkacaktýr. Yani 60
darbesi esas olarak; kendisine kýlýf olarak
kullandýðý Kemalizm’den çok; tekelciliðin geliþiminin önündeki engelleri ortadan kaldýrmaya yönelik bir giriþimdir.
Bir zincirin halkalarý gibi 12 Mart’ý da 27
Gençlik Cephesi
Mayýs’ýn izleyicisi olarak ele
almak durumundayýz.
Çünkü nesnel
veriler bunu
bir zorunluluk olarak
önümüze
koyuyor.
27 Mayýs
ile
birlikte
geliþiminin
önü açýlan
tekelci burjuvazinin bu kadarýyla yetinemeyeceði açýktý. 27 Mayýs, sadece tekelciliðin
geliþmesine olanak tanýyan anayasal çözümler getirmekle sýnýrlý kalmýþ ve emekçi kitleler lehine hiçbir çözüm sunamamýþtýr. Bu sonuç da doðal olarak yeni bir týkanýklýðýn habercisi olmuþtur.
12 Mart’a gelinen günlerde tekelci burjuvazi artýk iyice geliþip güçlenmiþ ve siyasal a-
Y
O
R
U
M
15
landaki örgütlenmesiyle de kendisine geniþ bir taban oluþturmuþ
durumdaydý; artýk, yönetimden diðer güçleri dýþlayarak ya da tamamýyla kendi denetimi altýna alarak
iktidar olmaya hazýrlanýyor ve bu
doðrultuda önemli adýmlar atmýþ
bulunuyordu.
Tekelci burjuvazinin böylesine
sistemli örgütlülüðü karþýsýnda ise;
gerek proletaryanýn gerekse küçük
burjuvazinin kayda deðer bir örgütlülüðünden söz etmek zor. Bu
kesimler, azgýnca geliþen iþbirlikçi
tekelcilik karþýsýnda çok cýlýz durumdaydýlar. Ýþte, böylesine uygun
koþullarda 12 Mart faþizmi siyasal
gündeme geldi ve tekelci sanayi burjuvazisinin tarýmsal alanlarla öteden beri var olan sorunlarýný
çözmeye yöneldi. Tam anlamýyla olmasa da belli
ölçülerde bu sorunlara çözüm getirdi. Tüm çabasýna raðmen tarýmýn vergilendirilmesini saðlayamadý ama iþbirlikçi tekelci sanayi burjuvazisi, siyasal
iktidarýný pekiþtirmeyi baþardý. Siyasal iktidarýný
pekiþtirirken cýlýz da olsa var olan toplumsal muhalefeti terörle susturmayý ihmal etmedi. Ancak böylesine organize bir örgütlülükle iktidarda tek söz
sahibi haline gelmesine raðmen 12 Mart’ýn da güçsüz yanlarý vardý. Bu güçsüz yanlarýndan en önemli olaný da; parti- yönetim iliþkisine çözüm getiremeyiþi oldu ve bu sorun, devamlý olarak, çözülmesi, yok edilmesi gereken bir baþ aðrýsý olarak kaldý; ta ki, 12 Eylül’e kadar...
60’lardan beri var olan bu sorun, ekonomik politikalarýn belirleniþinde ve yürütülüþünde kimi
farklýlýklara yol açýyor ve iktidara egemen olan iþbirlikçi tekelcilik ile partilerin yýpranmalarýna neden oluyordu. Eðer dikkat edilirse; 12 Mart sonrasýnda istikrarlý, ciddi bir hükümetin kurulamadýðý,
koalisyonlarla, azýnlýk hükümetleriyle bir çýkmazýn
içerisinde bocalanýp durulduðu görülür. Tabii bu
tablo içerisinde de toplumsal muhalefet olabildiðine artýyor, halkýn memnuniyetsizliði toplumsal patlamalarla kendini gösteriyordu. Tam anlamýyla iradi olmasa da; iþçiler görkemli grevlere gidiyor, öðrenciler boykot yapýyor, çiftçiler çeþitli mitingler
düzenliyor, Kürt halký yüzyýllarýn suskunluðunu yýrtarak kendi iç dinamiðinin ürünü olan örgütlerle
varlýk mücadelesinin yollarýný arýyor; yani toplumun her kesimi þu veya bu yöntemle tepkisini dile getiriyordu. 1979’larda ekonomi artýk her alanda týkanmýþtý; burjuvazi bu týkanýklýðý aþabileceði
bir ekonomik program arayýþýndaydý. O güne kadar
uygulanagelen ithal ikameci politikadan, emperyalizmin önerdiði ‘24 Ocak Kararlarý’ çerçevesinde
vazgeçilerek ihracata yönelmesi gereði açýklanýyordu. Ýhracata yönelimle birlikte çeþitli fonlar bu
yönelimi besleyecek biçime sokuldu. Aþýrý deðerli
16
kur politikasýndan vazgeçildi ve serbest kur politikasýna geçildi. Ekonomik týkanýklýk ve toplumsal
tepkiler artýk burjuvaziyi korkuya, yeni arayýþlara
itmeye baþlamýþtý. 60’lý yýllarýn sonlarýna doðru belirmeye baþlayan ve 80’lere gelene kadar alabildiðine derinleþen kapitalizmin bunalýmý ve buna karþý yukarýda saydýðýmýz tepkiler, toplumun her kesimindeki kaynama ve yönetime duyulan korkunç
bir öfkeyle 80’li yýllara gelindi. Ýþte böylesine bir
süreçte; 12 Mart’ýn çözemediði toplumsal sorunlarýn üzerine yenileri eklenmiþ ve giderek daha da
boyutlanmýþtý. Hâkimiyet burjuvazinin elinden kayýyordu ve bu týkanýklýðýn çözümü olarak gündeme
getirilen ‘24 Ocak Ýstikrar Programý’da; toplumsal
muhalefetin almýþ olduðu boyut nedeniyle uygulamaya konamýyordu. Bu noktada burjuvazi 12 Mart
faþizminin eksik býraktýðý, çözemediði sorunlarý
bertaraf etmek için 12 Eylül faþizmini gündeme
soktu. Tabii ki 12 Eylül askeri faþizmini koþullandýran þeyler sadece iç geliþmeler deðildi; emperyalizmin Ortadoðu’da ve NATO içerisinde güvenilir elemanlarýndan biri olan Türkiye’de böylesine bir istikrarsýzlýk emperyalizmi kaygýlandýrýyordu ve Türkiye’nin istikrarlý bir yönetime kavuþmasýný toplumsal muhalefetin bastýrýlmasýný istiyordu. Çünkü
Ortadoðu’da emperyalizmin güvenilir kalelerinden
biri olan Ýran’da þah rejimi yýkýlmýþ, anti-Amerikancý bir yönetim iþbaþýna baþýna gelmiþti. Afganistan’da Sovyet denetimi söz konusuydu. Suriye,
Sovyetler Birliði ile iliþkilerini gün geçtikçe ilerletiyordu. Ýran, Irak ve Türkiye’deki Kürt’lerde kýpýrdanmalar vardý ve dolayýsýyla Ortadoðu’da güç
dengeleri emperyalizmin aleyhine geliþiyordu. Bu
geliþmeler karþýsýnda emperyalizm Türkiye’nin
güçlendirilmesine ve iç istikrarýn saðlanmasýna þiddetle ihtiyaç duydu. Çünkü Türkiye Ortadoðu’da
güç dengeleri arasýnda önemli bir yere sahipti.
12 Eylül’ün önemli bir birikimi vardý; 27 Mayýs
ve 12 Mart’ýn kendisine sunduðu deneylere sahipti. Bu birikimle var olan týkanýklýðý çözmeye soyundu. 12 Eylül faþizmin önündeki sorunlarýn en ö-
Gençlik Cephesi
nemlilerinden biri; var olan siyasal boþluðu gidermek ve istikrarý saðlamaktý. Sorunlarý çözmek için
adýmý askeri yönetimle attý. 12 Eylül askeri faþizmi
ilk olarak o güne deðin yýpranmýþ, çürümüþ, tüm
devlet kurumlarýný, burjuva parti ve kuruluþlarý dahil, tüm kitle örgütlerini kapattý. Ücretler donduruldu, grevler, mitingler yasaklandý. Kýsacasý toplumun sesinin duyulabileceði her olanaðýn önü týkandý ve toplumun her kesiminin belirli ölçülerde yaþadýðý terör ve yýkýma giriþti. 12 Eylül faþizmi, 12
Mart’ýn yapamadýðý ‘toplumun yeniden örgütlenmesi’ iþlevini yüklendi. Bu kendi geleceðinin de güvencesi oluyordu. 12 Eylül Askeri Faþist Darbesi esas olarak 12 Mart’ýn yarým býraktýðý, kalýcý olmayan üst yapýsal çözümü sistemleþtirerek faþist sistemin siyasal, hukuksal boyutunu kurumsallaþtýrmaya yöneldi ve baþardý. Bu kurumsallaþmanýn
yani faþizmin artýk bir devlet biçimi olarak tüm kurumlarýyla yerleþmesi de Türkiye ve Kürt halkýna çok pahalýya mal oldu. Bu dönem faþizmin en saldýrgan, en azgýn dönemiydi.
12 Mart’ýn güçsüzlüðü olarak belirttiðimiz partiyönetim iliþkisini; parti egemenliðine son vererek
ve parti-yönetim iliþkisine; devletin güvenliði söz
konusu olduðunda iktidardaki partiye/partilere
raðmen devletin bütünselliði içerisinde, devletin
diðer terör kurumlarý tarafýndan bastýrýlmasýna olanak saðlayarak ‘yasal güvence’ bu iliþkiyi de tekelcilik lehine çözdü. Bu, parti egemenliðine son verme sadece üst yapýsal kurumlara özgü deðil, ekonomik kararlarda da parti egemenliðinden söz edilemez. 12 Eylül faþizminin en kapsamlý deðiþmelerinden biri budur; iktidar ve iþlevlerini parti insiyatifinden kurtarmak...
12 Eylül askeri faþizminin sonrasýnda baþlayan
hýzlý yoksullaþma sürecine emekçi kesim en ufak
bir tepki gösteremedi. Küçük bir karþý koyuþ kanla
bastýrýldý. Örgütlü kesim ya öldürüldü ya cezaevlerine kapatýldý ya da mülteciliðe zorlandý. Bu açýk
terör dönemi fazla sürmedi. 82’lerin sonlarýna doðru biçimsel bir yumuþama evresine girdi. Çünkü
karþýsýnda direnen bir güç yoktu. Bu biçimsel yumuþama evresine giriþinin nedenlerinden biri de
burjuvazinin kendi arasýnda çýkan çeliþkilerdi.
12 Eylül’ü burjuvazinin tüm kesimleri onaylamýþtý ama zamanla, sömürüden aslan payýný alan
ihracata yönelik sanayi burjuvazisiyle, tarým burjuvazisi ve iç pazara yönelik üretim yapan burjuvazi
arasýnda çeliþkiler doðmaya baþladý. Bu da biçimsel yumuþamanýn nedenlerinden biri olarak belirdi.
12 Eylül faþizmi, iktidara el koyup genel üzerinde tam bir hâkimiyet saðladýktan sonra çeþitli aþamalar geçirdi; zaman zaman en azgýn biçimde hýzlandý; kimi zaman yavaþladý, geriledi. Ama bu aþamalar 12 Eylül faþizminin niteliðini hiçbir biçimde
deðiþtirmedi. 12 Eylül 1980’de niteliði ne idi ise
dün de oydu, bugün de o. Zaten, biçimsel yumuþama sürecine aldanarak 12 Eylül faþizmine nitelik
Gençlik Cephesi
deðiþikliði atfetmeye kalkanlara 1984’te Kürt halkýnýn baþkaldýrýsý karþýsýnda takýnýlan vahþi tavýr iyi bir yanýt oldu. Faþizmi sadece terör olarak algýlamak onun sýnýfsal yapýsýný çözememektir; yanýlgý
da buradan kaynaklanýyor.
Baþlangýçta 12 Mart ve 12 Eylül arasýndaki benzer ve ayrý noktalarý belirteceðimizi söylemiþtik. 12
Mart ve 12 Eylül’ün ayrýmlarýndan biri; 12 Mart’ýn
sadece örgütlü kesime ve bir kýsým aydýna yönelik
þiddet kullanmasý ve yapabildiði oranda imha etmesiydi. Kýsacasý saldýrýnýn boyutu 12 Eylül’e göre
çok zayýftý.
Diðer bir ayýrým; 12 Mart’ta, o dönemde örgütlü olan güçler yok olma pahasýna da olsa 12 Mart
faþizmine karþý savaþmanýn gerekliliðini gördüler
ve bunu gerçekleþtirdiler. Fiziki olarak yok oldular
ama geleceðe görkemli, direniþçi, teslimiyeti reddeden bir miras býraktýlar. Onlarýn býraktýðý bu direniþçi miras devrimci hareketin kýsa sürede toparlanmasýna ve emekçi kesimler içerisinde yayýlmasýna olanak tanýdý. Çünkü toplum, bu direniþe saygý ve güven duyuyordu.
12 Eylül sonrasýnda ise, Türkiye kesiminde kimi
direniþ örgütleme çabasýna raðmen bu saðlýklý bir
þekilde hayata geçirilemedi ki devrimci hareket, 12
Mart’a göre çok daha avantajlý durumdaydý. Kapsamlý bir direniþ örgütlenememesi; 12 Mart sonrasý kazanýmdan güven ve saygýyý kazanamadý ve
aksi oldu yani alabildiðine bir güvensizlik. Tabii ki,
bunun sonuçlarý da çok acý oldu. Faþizmin estirdiði
terörden yýlan toplum; yozlaþmaya, çürümeye, kiþiliksizleþtirilmeye itildi. Örgütlü kesimin önemli bir
bölümü mültecileþti. Toplumda genel bir saða kayýþ baþladý; bu çürümenin, saða kayýþýn önü hala
alýnabilmiþ deðil.
Kürt coðrayasýnda ise 1984’te baþlatýlan açýk
savaþ, öncelikle herkes tarafýndan þaþkýnlýkla karþýlansa da giderek Kürt halkýna güven verdi. Ýlk
baþlarda Türkiye devrimci hareketine de bir dinamik kattý. Bugün karþýlaþtýrýldýðýnda Kürt
coðrafyasýnda toplumsal çürümenin Türkiye’ye göre daha az olduðu görülür. Bu da yok olma pahasýna yapýlan baþkaldýrýn yarattýðý güven ve saygýdandýr.
12 Mart, sadece iç pazara yönelik üretim yapan
burjuvazinin tam desteðini alarak iþbaþýna gelmiþti. 12 Eylül ise, özellikle ihracata yönelik sanayi
burjuvazisi olmak üzere tüm burjuva kesiminin onayý ile iþbaþýna geldi.
12 Mart öncesinde yaygýn bir kitlesellikten söz
edilemez. 12 Eylül öncesinde ise, alabildiðince bir
kitlesellik söz konusu. Burada belirtmemiz gereken
bir nokta var; 12 Eylül öncesi yaygýn bir kitlesellik
var, ama demokratik kitle örgütlerinde yoðunlaþan
bu güçler, 12 Eylül faþizmine karþý en ufak bir tepki gösteremediler. Bu da DKÖ’lerin de ne kadar yüzeysel, daha doðrusu DKÖ’lerin de çalýþma mantýðýna uymayan bir yöntem izlendiðini gösteriyor.
17
HA
BE
RL
ER
Þarkýlarýmýz Filistin Ýçin!..
Filistin
Halkýyla
Dayanýþma
Derneði,
Filistin
için
söylenen
þarkýlardan oluþan bir gece
düzenledi. 9 Mart 2007 Cuma
günü Þiþli Evlendirme Dairesi’nde
yapýlan etkinlikte, ilk sözü FHDD
Baþkaný Füsun Bandýr aldý. Bandýr konuþmasýnda; Filistin için verilen mücadelenin
zorluðuna ve Filistin için, Filistinli çocuklar için,
özgür bir Filistin için dayanýþmanýn büyütülmesi
gerektiðine dikkat çekti. Sahneye çýkan Vardiya
Müzik Topluluðu, Filistinlilerin dilinden Arapça bir
parça ile geceye Filistinlilerin seslerini getirdi.
Vardiya sonrasýnda sahneye Ahde Vefa þiir grubu,
Pinhani ve Grup Nidal çýktý. Grup Nidal, gece boyunca
söylediði Arapça marþlar, ezgiler ve türkülerle kitleyi çoþturdu. Renkli anlarýn yaþandýðý gece, Filistin mücadelesinde omuz omuza olma çaðrýsýyla son buldu.
Baskýlarý Püskürteceðiz!..
Devrimci Sosyalist Gençlik son haftalarda üniversitelerde ve liselerde yoðunlaþan saldýrýlara karþý basýn
açýklamasý yaptý. 3 Mart 2007 Cumartesi günü saat 14:00'de Ýstanbul Taksim tramvay duraðýnda bir araya
gelen Devrimci Sosyalist Gençlik üyeleri, "Mersin, Trakya, ZKÜ, KTÜ, MKÜ… Öðrencilere Dönük Soruþturma,
Tutuklama ve Faþist Saldýrý Terörüne Son! Devrimci Sosyalist Gençlik" pankartý açtý. "Faþizme Karþý Tek
Yumruk Tek Barikat", "Soruþturmalar Tutuklamalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz", "Tutuklanan Öðrenciler Yalnýz
Deðildir", "Yaþasýn Devrimci Kurtuluþ Mücadelemiz" dövizlerinin taþýndýðý eylemde, "YÖK, Polis Medya Bu
Abluka Daðýtýlacak", "Soruþturmalar Tutuklamalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz", "Faþizme Karþý Tek Yumruk Tek
Barikat", "Yaþasýn Devrimci Kurtuluþ Mücadelemiz" sloganlarý atýldý. Açýklamada; "Daha önce söyledik.
Hiçbir saldýrý tutuklama, soruþturma ilerici devrimci gençliðin mücadelesini engelleyemeyecektir.
Gençlik geleceðine sahip
çýkýyor, çýkmaya
devam edecektir.
Meþru ve
demokratik
hakkýmýzý kullanarak gerçekleþtirdiðimiz
eylemlere ve þenliklere yönelik
polis, jandarma
saldýrýsý son bulmalýdýr. Öðrencilere yönelik
tutuklama
saldýrýlarý son bulmalýdýr. Gerici YÖK
disiplin yönetmeliði
iptal edilmeli soruþturmalar geri çekilmelidir" denildi.
Açýklamaya sloganlarla son verildi.
18
Gençlik Cephesi
ER
RL
BE
HA
Haydarpaþa'da Newroz Kutlamasý
Uzun zamandýr devrimci ve yurtsever muhalefetin ciddi bir geri düþüþ yaþadýðý Marmara
Üniversitesi Haydarpaþa Kampüsünde coþkulu bir Newroz kutlamasý yapýldý. Okulda
Newroz için çalýþmalar yapan Haydarpaþa Yurtsever Gençlik Komünü DSG'lilerle de görüþerek
kutlamayý birlikte gerçekleþtirmek istediklerini ilettiler. Yapýlan görüþmede, birlikte gerçekleþtirilen daha önceki Nevroz kutlamalarýnda yaþanan sýkýntýdan kaynaklý katýlýmýn düþünülmediði,
fakat bir saldýrý ihtimaline karþý alanda olunacaðý belirtildi. Daha önceki yýllarda yapýlan Newroz kutlamasý sonrasýnda öðrencilere soruþturma açýlmýþ fakat soruþturmada DSG'li öðrenciler yanlýz
býrakýlmýþtý. DSG'liler yaptýklarý savunmada Newroz'un Kürt halkýnýn bayramý olduðunu, bunun tüm
dünyada meþru bir þekilde kutlandýðýný belirtmiþler ve soruþturmalarla bu meþru bayramýn mahkum edilemeyceðini dile getirmiþlerdi. Ancak baþta yurtseverler olmak üzere diðer öðrenciler kutlamayý sahiplenmemiþlerdi. Bu çekincenin belirtilmesi üzerine Yurtsever arkadaþlar soruþturma ihtimalinde de ortak tutum
geliþtirecekleri garantisi verdiler ve kutlama ortak gerçekleþtirildi.
Kampüsün orta bahçesinde toplanýlmasýnýn ardýndan alkýþlarla kutlama baþlatýldý. Yurtsever bir arkadaþýn yaptýðý konuþmada Newroz'un tarihine bugünkü anlamýna ve Kürt halkýna dönük saldýrýlara deðinildi. Arkadaþ
konuþmasýný Kürt hareketinin domokratik ekolojik toplum talepleri ve tüm devrimcilerin 'yaþasýn devrim ve
sosyalizm' þiarlarýyla, Yaþasýn Newroz, Newroz Piroz Be, Biji Newroz sloganlarýyla bitirdi. Daha sonra tüm
kitlenin omuz omuza tutarak baþlattýðý halay Kürtçe ve Türkçe türkülerle ve þarkýlarla sürdürüldü. Çevredeki
öðrencilerin büyük bir ilgiyle izlediði kutlama daha sonra yere oturarak aðýt, türkü ve marþlarla sürdürüldü.
Ermenice Sarý Gelin þarkýsýnýn da söylendiði kutlamada bir DSG'li arkadaþ polisin ve özel güvenlikçilerin kutlamayý engelleme ve provoke etme giriþimlerine karþý bir konuþma yaptý.
Kutlama çevredeki öðrencilerin de eþilik ettiði Çav Bella, Yolumuz Devrim Yolu ve Hernepeþ marþlarýyla bitirildi.
EHP, SGD ve ÖDP'li öðrencilerin de yer aldýðý kutlamaya TKP ve Emek Gençliði katýlmadý. Kutlamayý gerçekleþtiren siyasetler arasýndaki doðal ideolojik farklýlýklara raðmen gençliðe ve ezilen halklara dönük þiddetli
saldýrýlarýn, tutuklamalarýn arttýðý bir dönemde ve Marmara Üniversitesi'ndeki sol muhalefetin týkandýðý bir
süreçte böylesi bir kutlama ilerici tüm öðrenciler açýsýndan bir kazanýmdý.
Yaþasýn Newroz, Newroz Piroz Be.
Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði
Yaþasýn Ortadoðu Devrimci Çemberi
Herkese Parasýz Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz
Devrimci Sosyalist Gençlik herkese üniversite hakkýnýn verilmesi için basýn açýklamasý yaptý. Bu ülkenin
gençlerinin yarýþ atý gibi koþturulduðu ÖSS maratonunun son 3 aylýk etabýnda, Devrimci Sosyalist Gençlik
bütün bu gidiþe dur demek için, dershanede, evinde, okulunda bu sýkýntýyla yaþayan milyonlarca genci ve
bunlarýn velisini mücadele saflarýna katmak için "Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz" kampanyasýný baþlattý. Kampanyanýn ilk basýn açýklamasý 2 Nisan 2007 Pazartesi günü saat 16:30'da
Galatasaray Postanesi önünde yapýldý. "Herkese Parasýz, Sýnavsýz Üniversite Hakký Ýstiyoruz" pankartýyla
Galatasaray Postanesi önünde toplanan DSG'liler sýk sýk " Ezberci Eðitim Ýstemiyoruz", "Eðitim Hakký
Satýlamaz", "Eþit Parasýz Bilimsel
Anadilde Eðitim" sloganlarýný attý. Okunan
basýn metninde;
"Devrimci Sosyalist
Gençlik'in eleme
sýnavý ÖSS'ye karþý
baþlattýðý mücadeleye sende omuz
ver. Herkese
parasýz ve sýnavsýz
üniversite hakkýný
sen de sahiplen!
Geleceðimiz sýnanamaz! ÖSS kaldýrýlsýn.
Herkese parasýz,
sýnavsýz üniversite
hakký" dendi.
Gençlik Cephesi
19
Latin Amerika'da...
A
R
A
Þ
T
I
R
M
A
20
Neler Oluyor?
Þöyle
bir
baktýðýmýzda;
Latin
Amerika'da gün geçtikçe yükselen ve
geniþleyen
bir
sol
hareket
var.
Emperyalistlerin yüzyýllardýr sömürgesi
olan ve yerli halkýn acýmasýzca katledildiði
Amerika kýtasýnýn en verimli bölgesidir
Latin Amerika. Baþkaldýrý, yüz yýllardýr
sömürü altýnda yaþayan halkýn genlerine
iþlemiþtir artýk. Latin Amerika'da gerilla
savaþýnýn oldukça eski bir tarihi vardýr.
Direniþ hareketinin ilk örneklerinden 18.
yüzyýlda yerlilerin Tupac Amaruu'nun
önderliðinde, Ýspanyol iþgalcilere karþý
verdiði mücadeleyi sayabiliriz. Yine 18.
yüzyýl sonlarýna doðru Haiti'de Toussaint L'
Ouverture, Fransýzlara karþý verilen gerilla
mücadelesinin komutanlýðýný yaptý. 11
Nisan 1985'te Küba baðýmsýzlýk mücadelesinin öncüsü, þair ve yazar Jose Marti 17
yaþýnda sürgünlerle baþladýðý direniþini
doruk
noktaya
çýkardý.
Aralarýnda
Generalisimo Maximo Gomez y Baez'in de
bulunduðu sürgündeki muhaliflerden
oluþan bir güçle Küba'ya ulaþtý. 19 Mayýs
1895'te Dos Rios Savaþý'nda Ýspanyol güçleri ile girdiði çatýþmada yaþamýný yitirdi.
Fakat bu baþkaldýrý Latin Amerika'yý tetikledi. 1910'da Meksika devriminde Pancho
Villa ve Emiliano Zapata, eylemlerini gerilla savaþlarýyla sürdürdüler. 1920 ve
1930'larda Nikaragua'da Sandino ve
Brezilya'da Prestes Kolu'nun baþýndaki
Luis Carlos Prestes gerilla komutanlarý
olarak efsaneleþmiþ isimlerdir. Fakat Latin
Amerika'daki gerilla mücadelesinin doruk
noktasý 1959 yýlýndaki Küba devrimidir.
Yüzyýlladýr süren gerilla savaþýnýn ilk
somut ürünüdür. Ve Latin Amerika'daki ilk
sosyalist devlet böylece doðmuþ olur.
Küba devrimi, sonunda Latin Amerika'daki
somut bir baþarý noktasý olmuþtur. Ýki yýl
içinde Küba'yý hýzla saran devrimci rüzgar
amacýna ulaþtýðýnda; Latin Amerika,
karamsarlýk
ve
umutsuzluk
ortamý
içindeyken yüzünü birden Küba'daki parlayan kýzýl yýldýza çevrildi. Fidel ve
arkadaþlarý gerilla savaþý yoluyla imkansýz
denilen bir devrimi gerçek kýlmýþ ve
siyasal iktidarý ele geçirmiþlerdi. Küba
devrimi ile 1959 yýlý henüz bitmeden
Panama, Dominik, Nikaragua ve Haiti de,
Küba saðladýðý moral güç ve destekle
ayaklandý. Fakat bu ayaklamalarýn hepsi
Gençlik Cephesi
baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Latin Amerika'da
1960'dan 1970'e kadar
on
yýllýk
devrimci
deneyin
sonunda
halkçýlýk ve ulusalcýlýlðýn baþarýsýzlýðýna
karþýn
devrimci
mücadele yükseldi.
Ancak
devrimci
mücadelede siyasal,
askeri
bir
sürü
baþarýsýzlýklar
da
yaþandý. Bu on yýllýk
devrimci
mücadeleye
þöyle bir bakarsak;
Peru'da
general
Velasco
Alverezle
ilerici askeri rejimin
doðuþu, buna benzer
bir deneyin Bolivya'da
general
Torresle
görülmesi,
Kolombiya ve Uruguay oligarþinin
kýsa sürede parçalanmasý ve en
önemlisi Þili halkçý birliðin baþa
getirdiði Güney Amerika'nýn ilk
sosyalist
cumhurbaþkaný
olan
Salvador
Allende'nin seçim zaferidir. Her ne kadar ABD
destekli faþist ve kanlý bir darbe sonucunda yýkýlsa da bu zaferin Latin Amerika üzerindeki
anlamýný yok edememiþtir. Bu sosyalist halk
hareketleri Latin Amerika solunun sosyalist
devrimci bir olgunluða adým attýðýnýn göstergesidir.
Günümüze dönersek Latin Amerika’da sol
hareket hýzla büyüyor. Birçok ülkenin baþýna, sol
hükümetler geçmiþtir, ancak Þili'de Michelle
Bachelet, Ekvador'da Rafael Correa ve Brezilya'da
Lula da Silva baþkanlýðýndaki sol hükümetler
özelleþtirmeleri devam ettirmiþ, dýþ borçlarý
kesintisiz ödemiþ, IMF'nin mali politika uygulamalarýna ses çýkartmamýþtýr. Bugün Latin Amerika
solunun temel yapý taþý 48 yýldýr dimdik ayakta
duran Küba ve lideri Fidel Castro'dur. Küba'nýn en
büyük destekçileri Venezuella devlet baþkaný
Hugo Chavez ve Bolivya devlet baþkaný Evo
Morales'tir. Bu üç ülke ABD emperyalizmine aðýr
darbeler indirmiþtir. Venezuella devlet baþkaný
Hugo Chavez 1998 yýllýndaki seçimleri kazanmasýyla hava sahasýný ABD'ye kapadý, ABD'nin
serbest ticaret anaþmasýný imzalamadý. Ve bunun
yerine anti-emperyalist "ALBA" (Latin Amerika
için Bolivarcý Alternatif)'yý kurdu ve Latin Amerika
ülkelerine imzalattý. ABD'ye giden petrolü büyük
ölçüde kesti. Küba ve Kore baþta olmak üzere
çeþitli ülkelere ucuz fiyattan petrol satýþlarýna
baþladý. Bu arada birçok darbe ve suikast giriþimine maruz kaldý. Bolivya devlet baþkaný
Gençlik Cephesi
Morales,
22 Ocak 2006'da
devlet baþkanlýðýný
kazanýr kazanmaz
ABD'ye
karþý
söylemlerini daha da
sertleþtirdi.
Chavez
gibi Morales de Küba ile
yakýn iliþkiler kurdu.
Washington
destekli
serbest piyasa politikalarýný bir kenara attý ve
daha önceki hükümetin ABD ile imzalamýþ olduðu
serbest ticaret anlaþmasýný iptal etti. Bunun yerine Chavez'in gündeme getirdiði ALBA anlaþmasýný imzaladý. Bolivya tarihinin ilk Kýzýlderili
kökenli baþkaný olan Morales, baþkanlýk görevini
devralmasýnýn hemen ardýndan, Küba'da Fidel ve
Chavez ile biraraya geldi. Yapýlan uzun toplantýlar
sonucunda bu iki ülkenin desteðini alan Morales,
1 Mayýs 2006 tarihinde ülkedeki yabancý þirketlerin denetimi altýndaki doðalgaz ve petrol alanlarýný devletleþtirdiðini açýkladý. Sýrada orman,
maden ve diðer doðal kaynaklarýn devletleþtirilmesinin olduðunu ilan etti.
Latin Amerika'daki anti-emperyalist çizgi
giderek yükseliyor. Bu$h'un Latin Amerika
gezisinde büyük ve kitlesel protestolarla karþýlaþmasý bunun en açýk göstrergelerinden biridir.
Kolombia'nýn sendikacýlarý ve FARC gerillalarý,
Bolivya madencileri ve Aymara yerlileri, Arjantinli
Piqueteroslar ve Mayýs Anneleri, Brezilyalý topraksýz iþçileri ve MST'nin öðretmenleri, Caracas'ýn
Barriolarý, Chiapaslý subcomandante Marcos'u,
Ekvador'un kýzýlderilileri, El Salvador'un doktorlarý, Simon Bolivar'ýn ve Che'in ülkesi... direndi
direniyor... Zaman neyi gösterir bilemeyiz ama
emin olduðumuz bir þey var; bir gün Latin
Amerikalý çocuklar özgür doðacak.
Ý. DENÝZ
Bilim Kültür Akþam Lisesi
21
parasýz sýnavsýz
üniversite hakkýmýzý
istiyoruz
Bu
sayýmýzda,
Devrimci
Sosyalist
Gençlik
tarafýndan
baþlatýlan bir kampanyaya yer vermek istiyoruz. Sýnavlarla geleceði
karartýlan ve bir yarýþ
atýna dönüþtürülen liseli,
dershaneli ve üniversite
kapýsýnda bekletilen genç
arkadaþlarýmýzýn baþlattýðý bu kampanya yýllarýdýr tartýþýlan ÖSS’yi ve
benzeri tüm sýnavlarý
kaldýrmayý hedefliyor.
Kelimenin
tam
anlamýyla nesiller boyudur çeþitli
þekillerde karþýmýza çýkan bu konunun
neden bu kadar uzun süreler tartýþýlmaya
deðer bir konu olarak görüldüðünün saptanmasý baþlýðýmýzýn önemini daha açýk
anlatacaktýr.
Her yýl yüzbinlerce öðrencinin girdiði
ve on iki yýllýk eðitim basamaðýnýn son
adýmý olan Öðrenci Seçme Sýnavý, içeriði
ve uygulanýþ tarzý ile öðrenim hayatlarý
boyunca tek hedef olarak bu sýnava
hazýrlanan binlerce öðrencinin açýkta
kalmasýna neden olmaktadýr. Ýlk ve orta
öðretimde verilen eðitim bu sýnavý
22
kazanmak için yeterli olmadýðýndan açýkta kalan öðrencilerin büyük bir çoðunluðu dershane parasý ödeyemeyen, özel
ders alamayan yoksul ailelerin çocuklarý
olur.
ÖÐRENCÝ SEÇME SINAVI BÝR RANT
ALANIDIR!
Üniversiteye geçiþ için zorunlu olan bu
basamaðýn öncesi ve sonrasýnda parasý
olanýn parasý kadar okuyabileceði bir sistem bilinçli olarak düzenlenir çünkü her
yýl toplanan milyarlýk sýnav paralarý, dershaneleri, özel okullarýyla sýnav büyük
bir rant alanýdýr. Tüm alanlarýn kar
temelli ele alýndýðý kapitalist sistemde
Gençlik Cephesi
eðitiminde buna uygun þekillendirilmesi þaþýrtýcý
bir geliþme deðil, açýk bir durumun somut ifadesidir.
Öðrenci Seçme Sýnavý’da eþit olmayan
koþullar içersinden gelip ayný yarýþa katýlan
öðrenciler o günkü ruhsal ve fiziksel saðlýk
durumlarý dikkate alýnmaksýzýn üç saatlik bir
maratonda birbirlerini geçmek için koþturulurlar.
Ayný gün ayný saatte ayný sorulara tabi tutulurlar, ancak koþucular ayný baþlangýç çizgisinden baþlamaz yarýþa. Meslek liseli ve düz liseli
gençler bu yarýþta en sonda yer alýrlar. Bu
durum uygulanan yöntemin fýrsat eþitliðinden
uzak olmasýnýn sonucudur.
Eþitsizliklerle geleceði elinden çalýnanlar
olarak öðrenci gençliðin bu durum karþýsýnda
duyarsýz kalmamasý ve geleceðine sahip çýkmasý
gerekir. Bu nedenle mücadelenin bir parçasý
olarak yürütülen bu kampanyanýn desteklenmesi, büyütülmesi, geliþtirilmesi tüm öðrencilerin sorumluluðudur.
Bizler bu kampanyayý yürütenler olarak eþitsizlikler ve çýkarlar üzerine kurulu olan eðitimin
yerine herkesin yetenek ve talepleri göz önünde
bulundurularak hazýrlanan alternatif bir eðitimin
almasý gerektiðini ve bu eðitimin bir ürünü olan
sýnav sisteminin kaldýrýlarak herkese parasýz
sýnavsýz üniversite hakkýnýn saðlanmasýný
savunuyor ve geleceðimizi kendi ellerimizle
þekillendireceðimizi ilan ediyoruz.
Ö ÐRENCÝ S OYUTLAMA S ANATI (ÖSS)
Biz öðrenciler genel olarak birçok þeyden yakýnýrýz. Okuldan, sýnavlardan, derslerden,
öðretmenlerden… Bu kadar insanýn þikayet etmesi hiç de olaðan deðil. Demek ki bu
saydýklarýmýzda bir sorun var. Daha çok lise son sýnýf öðrencilerinin ve mezun öðrencilerin þikayet ettiði ÖSS'nin, biz öðrenciler üzerindeki etkilerinden sadece birisi olan
"soyutlama" sorununu ele alalým.
Ýnsanlar geliþimini konuþarak, sosyal etkinliklerde bulunarak ve okuyarak saðlarlar. Bu tip
faaliyetler saðlanmazsa, yetersiz kalýr veya olmazsa; insanýn bir düþünsel faaliyette veya
yaratýcýlýkta baþarýlý olmasý beklenemez. ÖSS, öðrenciler üzerindeki etkisi ile öðrencinin (genç
bir insanýn) zihinsel ve düþünsel geliþimini önlemektedir.
Peki bu sýnav, bu etkiyi nasýl oluþturuyor?
Þimdi bir düþünelim; okula gitmekten baþka hiçbir faaliyette bulunmamýþ, baþarýyý sadece
burada aramýþ, ailesi ve kendisi hep okuyarak bir meslek edinileceðini zannetmiþ; bu nedenle ailesine karþý bir sorumluluk yükü altýnda kalmýþ gencin ÖSS'ye yönelimi çok doðal. Çünkü
mevcut sistemde hayallerindeki baþarýya ulaþmasý için tek yol(!) ÖSS'yi kazanmaktýr. Ancak
karþýsýnda bir sorun vardýr. ÖSS'yi kazanmak için kendi durumunda olan veya olmayan yüz
binlerce öðrenciyi geçmelidir. Bunun için de ÖSS'nin kapsadýðý konularý tam anlamýyla
bilmeli, soru sistemine alýþmak için bol bol soru çözmeli ve konu tekrarý yapmalýdýr!
Bunlarý 'yapabilenler', bir yýl boyunca tüm sosyal etkinliklerden alýkonuluyor. Yani öðrenciler bir yýl boyunca programlanmýþ bir robot haline getiriliyor. Peki, diyelim ki bu robot
ÖSS'de baþarýlý oldu. Hayatýnýn diðer bölümünde, düþünsel faaliyetlerde eksik kalmýþ bir
bireyden ne beklenebilir? Bir genç, düþünsel geliþiminin en fazla olduðu bir dönemde
robotlaþtýrmýþ ve zihinsel geliþimi eksik kalmýþ. Aslýnda bunu sadece ileriye yönelik düþünmemelidir çünkü öðrenci, bu yýllarda hayatýn iþleyiþi ile ilgili bir takým sorular sorar. Bir
soruna karþý çýkar veya bir düþünceyi benimser ve bu yolda devam eder. Hatta birçok
düþünce üretir.
Ýþte bizi bu zorunluluklara hapseden bu sistemin yanlýþlarýný her fýrsatta dile getirmeli ve tartýþmalýyýz. Bu yanlýþ sisteme karþý boyun eðmemeli, bir þekilde bu yanlýþlarý göstermeliyiz.
Büyükçekmece Lisesi
Ýstanbul
Gençlik Cephesi
23
HÜCREDEKÝ ADALININ RÜYASI
Taþ duvar, demir, karyola
ve yerlerde sayýsýz izmaritler,
Helanýn pis kokusu,
rutubetli, sýkýntýlý, nikotinli,
Ýnsaný serseme çeviren
kurþun gibi aðýr bir hava,
Duvarlar sanki soðuk dalgalarý imal ediyor.
Ýstediðiniz kadar üzerinize
kalýn þeyler giyinin,
Oligarþinin hücresinde
soðuðu yenmek imkansýz.
Ranzanýn karþýsýnda kafesli demir kapý,
Arkasýnda Mehmet.
Görevi dakikasý dakikasýna beni denetlemek
Mehmedim utanýyor, kahroluyor.
"Askerim aðam n'aparsýn" diyor.
Aslýnda o da tutsak.
Ben hücre içinde, o hücre önünde.
Günde beþ kez büyük baþlar bakar içeriye;
Yüzlerinde tecessüs.
"Çýlgýn adam, 3-5 kiþi ile koskoca karanlýklar
imparatorluðuna kafa tutan adalýlar"
Ama yine de "çýlgýn adamýn" karþýsýnda
Bir eziklik duyuyorlar, o baþka,
Gündüz, gece diye bir ayrým yoktur hücrede,
Zaman ve mekan özümlenmiþ artýk.
Sadece koldaki saattir,
geceyi gündüzü bildiren.
Iþýk yirmi dört saat yanar.
Bir nefes, bir dumandýr yoldaþým.
Cigaramý her çekiþimde duman olur,
Uçar giderim, ta uzaklara,
Çoðu kere Ada'ma giderim,
Cigaramýn dumaný, beni memleketime;
Ada'ma götürür.
Kahpe Ýstanbul'un, kahpe bir bölgesinde,
Bir evdeyim yoldaþlarýmla beraber.
Bu ev, yoldaþlýk- dostluk-kardeþlikmertlik-kazanç ve sevgi evidir.
24
Bu evde, her þey o kadar güzel
ve o kadar anlamlýdýr ki...
Ev de deðil ada, ada!
Satýlmýþlýðýn, kahpeliðin, riyakarlýðýn, adiliðin
ve her çeþit
aþaðýlýk ve her çeþit yabancýlaþmanýn
karýþýmý olan,
karanlýk denizi'nin ortasýnda,
Güneþi batmayan bir ada.
Ben ne þuralýyým, ne buralý,
Adalýyým adalý, Ada'm ormanlýktýr.
Dostluk, yoldaþlýk, mertlik ormaný,
bütün Ada'mý kaplar.
Erdemin güneþi, yirmi dört saat
aydýnlatýr adamý
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlýðý.
Ben Adalýyým ey kahpe hücre, Ada'lý
Doðru ya sen nereden bileceksin Ada'mý.
asýrlýk, feodal, militarist, hücre.
Ya sen, öküze benzemek için kasýlan, þiþen
haset kurbaða hilkat garibesi
bilir misin Ada’mý?
Dünya karanlýktýr, güneþi batmayan
böyle bir Ada
yeryüzünde yoktur.
Deðil mi ki karanlýklar cücesi,
zavallý acuze?
Ya sen yarasalar þairi, piþkin Cacomcho?
Deðil þiirlerde, masallarda bile
böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eþyanýn
tabiatýna aykýrýdýr.
Senin için deðil mi karanlýklarýn
kapkara þairi?
Senin dediðin eþyanýn deðil,
karanlýðýn tabiatýna aykýrýdýr.
Karanlýk cüceleri, acuzeler, dürzüler...
Yarýnýn Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde
teþhir edilecekler...
Gençlik Cephesi
Ada'm kalabalýktýr hain hücre:
Elde mitralyözüyle,
Sierra Maestra'da, Falcon'da,
Vietnam'da
Mozambik'te,
Angola'da,
Sina çöllerinde...
Özgürlüðün türküsünü söyleyenler.
Zulme, kahpeliðe, sömürüye karþý...
Diþiyle, týrnaðýyla
üç kýtada karþý koyanlar
benim evlatlarýmdýr kahpe hücre.
Benim adamýn ormanlýklarýndan
aldýklarý fideleri,
"birer birer dikiyor,
kahpeler koalisyonunun dünyasýna
Kel dünya, Ada'mýn aðaçlarýyla
ayýbýný örtüyor,
güzelleþiyor artýk.
Ýyi bak bana feodal duvar,
iyi taný beni.
Seni yerle bir edecek
Adalýlar'ý iyi taný.
Ada'm ve hemþerilerinin çoðu
ne halde diye
dudak bükme,
orospunun dölü utanç duvarý
Evet Ada'mý karanlýðýn sularý bastý.
Evet, benim gibi birçok Adalý
çirkef sularýn altýnda,
ama boþuna sevinme,
Ada'm batmaz,
yok olmaz
Ada'm sadece karanlýk denizinde
yerini deðiþtirdi.
Hepsi o kadar.
MAHÝR ÇAYAN
Gençlik Cephesi
25
filistin üzerinde bir kara bulut
SÝYONÝZM
K
A
V
R
A
M
26
Kavram olarak siyonizm; Yahudi ayinlerinde yer alan, dini Sion daðýndan türetilmiþtir. Ancak bugün siyonizm denildiðinde
Yahudi ayinlerinde yer alan dini Sion daðýna
olan özlem anlaþýlmaz. Bugün siyonizm denildiðinde siyasal siyonizm anlaþýlmalýdýr.
Siyasal siyonizm fikri iki temele dayanýr:
Birincisi; Yahudilerin ulus oluþturmasý fikrine, ikincisi; bu ulusun Filistin’de bir devlet
kurmasýna. Siyonistler Filistin’i, bu ülkeyle
tarihsel baðlarý dolayýsýyla, Yahudi devleti için doðal ve tek toprak olarak görürler.
Siyasal siyonizm, kapitalizmden emperyalizme geçiþ sürecinde; burjuvazinin Fransýz devriminin eþitlik, özgürlük, kardeþlik þiarlarýna ihanetinden sonra çýktý. Fransýz
burjuva devriminden sonra oluþan burjuva
özgürlük ortamýnda Yahudi aydýnlanmacýlýðý
Haskalah ortaya çýktý. Yahudi aydýnlanmacýlýðý milliyetçiliðin ifadesi olmasýna karþýn,
Yahudi devleti sorununu ortaya atmadý. Yahudi aydýnlarý, liberal kapitalizmin Yahudileri bulunduklarý topluma bütünleþtireceðini
düþünüyorlardý. Ancak Napolyon savaþlarýndan sonra burjuvazinin, toprak aðalarýyla ittifak kurarak iktidarýný sürdürme giriþimiyle baþlayan gericilik süreci, burjuva demokratik haklarýn ortadan kaldýrýlmasýný ve
Yahudilere saldýrýyý beraberinde getirdi. Bu
dönemde Yahudiler, Avrupa’nýn birçok ülkesinde ulusal baðýmsýzlýk ve özgürlük mücadelelerine aktif þekilde katýldýlar. Ancak ayný dönemde siyasal siyonizm fikri oluþmaya
baþladý. Anti-semitizm yüzünden Yahudilerin toplumsal çevreleriyle bütünleþmeyeceklerini öne süren siyonizm, Filistin’de bir
devlet kurma yoluyla ayrý bir Yahudi devleti çözümü önerdi. Siyonizmin, Yahudi emekçilerinin yaþadýklarý ülkelerdeki toplumsal savaþýma katýlmalarýný sakatlayan bir
konumu vardý. Yahudilere, bütünün bir parçasý olarak Yahudi haklarý için savaþmalarý
konusunda da bir þey önermiyordu. Siyonizm, toplumsal mücadeleyi çarpýtarak, Yahudi emekçilerinin, bulunduklarý ülkelerdeki
emekçilerle birlikte yürütecekleri kurtuluþ
mücadelesini bölmeye çalýþýyordu. Ancak uzun bir dönem ciddi bir güç elde edemedi.
19. yüzyýlýn son 10 yýlýnda, Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasý için somut bir
programa sahip örgütlü bir siyasi hareket
biçimi almadan çok önce ayrý bir Yahudi
devletinin kuruluþ fikri ortaya atýlmýþtý. Örneðin; Alman Yahudilerinden Moses Hess,
Yahudi ulusu ve Filistin’e geri dönüþ sorununu attý. Moses Hess, 1840’ta þöyle yazýyordu: “Biz, uluslar içinde daima yabancýlar
kalacaðýz; gerçi bize insanlýk ve adalet duygularýndan ötürü haklar verecekler, fakat
biz yüce anýlarýmýzý ikinci plana koyduðumuz sürece bize asla saygý duymayacaklar...” (I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi
Sorunu, syf, 75-76)
1873’te de Perez Smolenskin, Yahudilerin bir ulus olduðu ve yeteneklerinin normal
geliþmesi için Filistin’e gereksinimleri olduðu tezini geliþtirdi. Bir baþka Rus Yahudi’si
Dr. Leo Pinser, Auto-Emancipation (1882)
adlý kitabýnda Yahudiler tarafýndan bir ulusal
yurt yaratýlmasý yoluyla kurtuluþu vaaz etti.
(I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf, 75-76)
Daha sonra Theodor Herzl, siyonizmin ideolojik ve teorik oluþumunu saðladý. Buna
göre çözüm; Yahudilerin Filistin’e geri dönmeleri ve ulusal yurdun yaratýlmasýndaydý.
1. Emperyalist Paylaþým Savaþý’na kadar
bu siyasal istek gerçekleþmedi. Bu süreçten
önce çoðunluðu siyonist olan küçük bir Yahudi göçü ve siyonist olmayan birkaç tarým-
Gençlik Cephesi
sal koloni vardý. 1. Emperyalist Paylaþým Savaþý’ndan sonra Ýngiltere, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasýna kolaylýk gösteren vaadini yerine
getirdi ve böylece siyonizm ile emperyalizmin aktif
ittifaký baþladý. Gerçi siyonistler ancak bir emperyalist güce dayanarak amaçlarýný yerine getirebileceklerinin farkýndaydýlar. Bu durum, siyonist hareketin
Arap ulusal kurtuluþ hareketlerine karþý bir araç olarak kullanýlmasýný gündeme getirdi.
Siyonizmin emperyalistlerle iþbirliði, onun olmazsa olmaz bir özelliði olmuþtur. Siyonizmin esin
kaynaðý olan Theodor Herzl, Osmanlý Padiþahý II.
Abdulhamid’in, Ýngiliz sömürge bakaný Joseph
Chamberlain’in ve Alman II. Wilhem’in ve hatta
Çar’ýn Ýçiþleri Bakaný ve pogromlarýn organizatörü
Van Plahve’nin desteðini saðlamaya çalýþtý.
Theodor Herzl, II. Abdulhamid’e, Filistin projesini desteklemesi karþýlýðýnda Yahudi mali yardýmýný
önerdi ama Abdulhamid’i ikna edemedi. Chamberlain projeye sempatik bakýyordu ve Yahudi kolonisi
için Uganda’yý önerdi ama siyonistler için Uganda,
kutsal topraklar deðildi.
Emperyalizmle ittifaký savunan Herzl þunlarý yazar: “Uluslar bugün sýnýrsýz demokrasiye tam olarak
uygun da deðildir ve gelecekte daha az uygun olacaklardýr”
“...Bir halk meclisinde akýllý bir iç ve dýþ politika
formüle etmek olanaksýzdýr... Bu yüzden aristokratik bir cumhuriyete eðilimliyim.” (The Jewish State,
syf 69. Aktaran I. Rennap, Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 81). Siyonizmin emperyalizmle olan
iliþkileri, emperyalistlerin kime oynamalarý gerektiðini gösteriyordu. 1838’lerde Kudüs’te iþi ‘tüm Yahudileri korumak’ olan bir Ýngiliz konsolosluðu kurulmuþtu. 1842’de Avusturyalý Yahudi Abraham Benish “Ortadoðu’daki Ýngiliz nüfuzunun Yahudi desteðine dayanarak artýrmayý” öneriyordu. Plan I. Emperyalist Paylaþým Savaþý sýrasýnda uygulamaya konuldu.
Emperyalistlerin iþbirlikçisi olan siyonist hareketin güçlü bir kesimi Alman yanlýsýydý. Bir diðer kesimi de Ýngiliz yanlýsýydý. Dr. Chaim Weizman’ýn baþýný çektiði kesim siyonist hareketi müttefiklerin tasarrufuna vermek istiyordu. Llyod George ve Lord
Artur Balfour, müttefiklere Yahudi sempatisi saðlamasý açýsýndan siyonizmi desteklemek gerektiði belirtiyorlardý.
Sonuçta 2 Kasým 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ortaya çýktý. “...Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halký için bir ulusal yurt kurulmasýndan yanadýr ve bu amacýn gerçekleþmesi için çaba
harcayacaktýr. Filistin’deki Yahudi olmayan topluluklarýn medeni ve dini haklarýna ya da Yahudilerin
herhangi bir baþka ülkede sahip olduklarý haklara
ve siyasal statülere halel getirebilecek hiç bir þeyin
yapýlmayacaðý açýkça kavranýlmalýdýr.” (I. Rennap,
Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 83)
Balfour deklarasyonunun önemi; Filistin’e iliþkin
siyonist taleplerin hukuki temellerini oluþturmasýdýr.
Gençlik Cephesi
Deklarasyon, bir Avrupalý güç tarafýndan, Avrupa’da
olmayan bir toprak parçasý hakkýnda o toprak parçasýnda yaþayan yerli çoðunluðun varlýðý ve istemleri tamamen kulak arkasý edilerek, yabancý bir grubun bu toprak parçasýný Yahudiler için bir ulusal vatan yapmasýný mümkün kýlacak bir vaat biçiminde idi.
Balfour Deklarasyonu, 24 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti’nin Filistin’i Ýngiltere’ye manda statüsüyle vermesiyle cisimleþti. Böylece Süveyþ Kanalý’nýn doðu kalesi ve Hindistan’la kara baðlantýsý
olarak Filistin’in ilhak edilmesi planý gerçekleþti.
Baðýmsýzlýk savaþý veren Arap halkýnýn karþý çýkmasýna karþýn, Ýngiltere; Ýsrail devletinin kuruluþuna kadar Filistin’i yönetmeye ve siyonist Yahudileri
buraya getirerek siyonist hareketi güçlendirmeye
böylece Arap ulusal hareketine karþý tampon ve
denge unsuru olarak kullanmaya baþladý.
(* Filistin’de Yahudilerin sayýsý 1850’de; 12.000,
1882’de; 35.000, 1914’te; 58.000, 1930’da;
168.000 idi. 1922-1929 yýllarýnýn ilk çeyreðinde
85.552 kiþi Filistin’e göç etti. 1919-1936 arasýnda
Filistin’deki Yahudi nüfusu 58 binden, 348 bine çýktý. 1914 yýlýnda Filistin’de yaklaþýk 60 bin Yahudi ve
500 bin Arap vardý. Ýngiliz yönetimi altýnda bu sayý
500 bin Yahudi ve 1 milyon Araba yükseldi.’ Siyonistler bu dönemde büyük oranda toprak da satýn
aldýlar. 1918-1929 arasýnda 700 bin, 1930-1935 arasýnda da 200 bin dönüm satýn aldýlar. )
Eski Kudüs valisi Sir Ronald Storrs, “...bir Yahudi devleti kurmak için olmasa bile, potansiyel olarak
düþman bir Arapçýlýk deryasýnda Ýngiltere için ‘küçük sadýk bir Yahudi ulsteri’ (Ýngiltere’ye baðlý Kuzey Ýrlanda) kurarak, giriþimin alaný da vereni de
kutsayan bir giriþim olduðunu kanýtlamak üzere yeteri kadar (Yahudi’nin) dönmesinin...” ( Orientations, 1937, syf 404, aktaran I. Rennap Anti Semitizm ve Yahudi Sorunu, syf 84) umulduðunu belitti. Görüldüðü gibi siyonist hareketin amaçlarý Ýngiltere’nin dönemsel ve bölgesel amaçlarý tamamýyla
çakýþýyordu. Sonuç itibarýyla 1948 yýlýnda emperyalistlerin desteðiyle siyonistler, Filistin topraklarýnda
siyonist devletlerini kurdular. Siyonist devletin kuruluþunun öncesinde ve sonrasýnda ‘Haganah’, ‘Ýrgun’, ‘Stern’ gibi siyonist örgütleri aracýlýðýyla binlerce Filistinli katledildi ve yüz binlercesi Filistin’den
göç ettirildi. Ýsrail devleti kurulduðunda Filistin’in
%11’ni iþgal edilerek kurulmuþtu. 1956’da Süveyþ,
1967’lerde Batý Þeria ve Gazze Þeridi iþgal edildi.
Bugün Filistin topraklarýnýn % 78’i siyonist Ýsrail’in
iþgali altýnda bulunmaktadýr.
Sonuç olarak siyonizm; halklara düþmanlýk, katliam ve cinayetlerin adý olagelmiþtir. Siyonizm yeni
soykýrým hareketidir ve tüm dünya halklarý, devrimciler, komünistler tarafýndan lanetlenmeli ve ona
karþý mücadele edilmelidir.
K. ÞAFAK
27
ÖZGÜRLÜK ÇIÐLIÐI
Günümüz Güney
Afrika'sýnda geçen Richard
Attenborough tarafýndan
ustaca çekilen film, siyahi
eylemci Stephen Biko ve
onun mesajýný tüm dünyaya
duyurmak uðruna hayatýný
tehlikeye atan beyaz liberal
bir gazetecinin gerilim dolu
hikayesini anlatýyor.
Biko'nun gözünden Güney
Afrika gerçeðini öðrenen
editör arkadaþýnýn polis
zoruyla susturulduðunu
öðrenir. Bikonun mesajýna
sessiz kalmak istemeyen
Woods tehlikeli bir görev
üstlenir ve dünyaya cesaret
vermek adýna Biko'nun
hikayesini anlatmaya karar
verir. Bu ilham verici,
gerçek hikâye bir yandan
insanýn kahramanlýðýný
diðer yandan da en kötü
yanlarýný gözler önüne
serer.
28
Son dönemlerde sýkça karþýmýza çýkan bir kavram olan milliyetçilik
anlayýþý sadece bir milletin ya da ýrkýn deðil, ayný zamanda dinin ve rengin üstünlüðü olarak da tezahür edebilmektedir. Hepsinin dayanak noktasý doðuþtan getirilen özelliklerdir -yani hiçbir emek harcamadan sahip olduðumuz özelikler-. Bunlar sayesinde “öteki”nden farklý ve üstün
kýlýndýðýna inanýlmasýdýr. Bu perspektif beraberinde “öteki”ye her muameleyi yapmanýn mübahlýðýný da getirmektedir. Bu durumu belki de en
iyi Filistinliler bilmektedir. Filistin halkýnýn yaþadýklarý acýnýn benzerini
Güney Afrika’da yaþayan siyahlar da yaþamýþlardýr.
Film siyahlarýn yaþadýklarý zorluklarý, acýlarý ve bu acýlara karþý örgütlenmelerini bir arkadaþ öyküsü þeklinde izleyenlere aktarýyor. “Ýki unutulmaz adamýn unutulmaz arkadaþlýðý”ný iþleyen filmde siyahî eylemci Stepken Biko (Denzel Washington) özgülünde siyahlarýn verdiði mücadele anlatýlýyor. Siyahlarýn çalýþma ve yerleþme belgesi olmadan ülkelerinde çalýþmamalarýna, horlanmalarýna, siyasal yaþama katýlamamalarýna karþý mücadele eden Stephen Biko, bu mücadele esnasýnda
deðerlerinden ödün vermeyen, bilinçli, özgüveni yüksek, inançlý, zeki
ve hiçbir baskýya boyun eðmeyen bir rolde… Medyanýn artýk birinci güç
olduðu sürekli olarak belirtiyor. Burada asýl sorun medyanýn niteliði, neyi, nasýl iþlediði ve hangi pencereden yorumladýðýdýr. Filmde editör rolündeki Donald Woods (Kevin Klein) liberaldir. Güney Afrika’daki sorunu baþta beyazlarýn pencerelerinden aktarýrken, Stephen Biko’yla tanýþmasý ve dolayýsýyla Güney Afrika gerçeðini öðrenmesi bu yaklaþýmýný
deðiþtirmesini saðlar. Beyazlarýn yasadýþý yaptýðý olaylarýn üzerine gitmeye baþlar. Siyahlara ait bir kültür atölyesini daðýtan polisle karþý karþýya gelir. Arkadaþý Stephen’in gözaltýna alýnýp iþkenceden öldürülmesi
basýna normal ölüm olarak yansýr. Ancak bunun da üzerine gider ve
gerçeði ortaya çýkarýr. Tüm bu yaþananlardan sonra polisin tepkisini çeker. Her türlü yýldýrma, korkutma, sindirme (eþi ve çocuklarýna saldýrýlar ve hapis tehdidi) yöntemi kullanýlýr. Ama her þeye raðmen onurlu bir
direniþ gösterir. Sonuna kadar mücadele eder. Bu mücadele ayný zamanda ýrkçýlýðý aþan, kardeþliði temel alan bir mücadeledir. Günümüz
toplumlarý teknik- teknolojik donaným, bilimsel geliþmeler vs... gibi sorunlar yaþamamaktadýr. Evet, insanlar arasýndaki mesafe ortadan kalktý. Yollar kýsaldý, bir telefonla dünyanýn öbür ucundaki sevdiklerinizle
görüþebilir, internetten birbirinizi görebilirsiniz. Maddi durumunuz iyiyse ünlü insanlarýn giydiði marklarý giyebilir yediði yemekleri yiyebilirsiniz. Kapitalist kalemþorlarýn kapitalizme övgüleri daha da devam ettirilebilir. Ama tüm bu zenginlik (!) insanlarýn kiþiliksizleþtirilmesi, hayallerinin çalýnmasý, onurlarýyla oynanmasý ve yabancýlaþtýrýlmasýný da beraberinde getirmiþtir ve ayrýca bu çember geniþ bir alaný da etkisi altýna almýþtýr. Filmde bu çemberin dýþýna çýkanlarýn öyküsü anlatýlmaktadýr ayný zamanda. Hayalleri olan, yaþamýný davasý için harcayan, düþünce-söz-eylem birliðini gerçekleþtiren insanlardan. Ülkemizde son dönemlerde yoðunlaþan, gerileme ve yenilgi psikolojisinin kadro ve bireyler üzerine serptiði ölü topraðýn atýlmasýna bir nebze de olsa katký sunacaðýný düþünüyorum. Önerim filmin beraberce izlenip yorumlanmasý.
Kadro, medya, kiþilik, ütopya konularýnda somut noktalar iþleniyor.
E. DEMÝR
Gençlik Cephesi
Ortadoðu halklarýnýn kalplerine saplanmýþ
zehirli bir hançer olan siyonist Ýsrail devleti,
Filistin topraklarýnýn %11’ni iþgal ederek kuruldu.
Siyonist devletin kuruluþundan 59 yýl sonra
bugün Filistin topraklarýnýn %78’i iþgal altýnda.
Siyonist iþgalin 59 yýlýnýn her günü iþgalin sürdürülmesi ve
geniþletilmesi uðruna insanlýk adýna utanç verici bir gericilik, saldýrý, vahþet ve barbarlýk örnekleriyle doludur. Bu saldýrýlarda binlerce
Filistinli katledilmiþ, on binlercesi yaralanmýþ, milyonlarcasý yerini
yurdunu terk etmek durumunda kalmýþtýr. Bugün iþgal altýnda yaþayan Filistin halký her gün bu saldýrýlara maruz kalmaya devam ediyor. Gün geçmiyor ki yeni þehitler, yaralýlar verilmesin; gün geçmiyor ki, evleri yakýlýp yýkýlmasýn; baðlarý, bahçeleri, tarlarý yakýlmasýn, aðaçlarý kökünden sökülmesin, yaþam alanlarý ortadan kaldýrýlmasýn. Siyonist devletin kuruluþuyla baþlayan barbarlýk katlanarak devam ediyor.
Yesh Gvul, bu vahþete, barbarlýða, insanlýk onurunu ayaklar
altýna alan uygulamalara ortak olmak istemeyen Ýsrailli askerlerin
yükselttiði onurlu bir ses. Ýlk olarak sýnýrlý birkaç insanla yükseltilmeye çalýþýlan bu ses, 1987 Aralýk ayýnda baþlayan I. Filistin intifadasýnda yoðunlaþmýþ, bu dönemde 200 kadar asker iþgal altýndaki
topraklarda askerlik yapmayý reddettiði için hemen hapis cezasýna
çarptýrýlmýþtýr. Bugün ise 1000’in üzerinde asker iþgal altýndaki topraklarda askerlik yapmayý reddetmektedir.
Irkçý, faþist, siyonist devlet, bu
onurlu sesi susturmak için ilk elden hapis cezasý silahýný devreye
sokmuþtur. Ancak siyonist devletin bu baskýlarý, tepkileri artýrmaktan öte
bir sonuç vermemiþtir.
Ýki yýl önce
yayýmlanmasýna
raðmen güncelliðinden bir
þey kaybetmeyen ve özellikle okunmasýný önerebileceðimiz YESH GVUL kitabýndan yorumsuz bir mektubu da
aktarmak istiyoruz;
liselilerin Arial Þaron’a
gönderdikleri mektup.
Gençlik Cephesi
Peretz
Kidron
HER ÞEYÝN BÝR SINIRI VAR
Liselilerin Arial Þaron’a Mektubu
Aþaðýda imzasý bulunan bizler,
Ýsrail’de doðup büyümüþ lise son
sýnýf öðrencileri olarak askerlik
çaðýna gelmiþ bulunuyoruz.
Bu mektupta Ýsrail hükümetinin
ve ordusunun saldýrgan ve ýrkçý
politikasýný protesto ederek,
bu politikanýn bir parçasý
olmayacaðýmýzý bildirmek
istiyoruz.
Ýsrail’in insan haklarýný çiðneyen
bu politikasýna, þiddetle karþýyýz.
Ýsrail devleti önceden kabul ettiði
uluslararasý anlaþmalarý
pervasýzca yýkarak, hakký olmayan
topraklara el koymuþtur.
Tutuklama, iþkence, yargýsýz infaz,
ev yýkma, saðlýk ve yaþam
koþullarýný yadsýma gibi tümüyle
insanlýða aykýrý faaliyetler Ýsrail
devletinin iþlediði suçlardan
sadece birkaçýdýr.
Bu operasyonlar sadece yasalara
aykýrý kalmamýþtýr; devletin ‘kendi
vatandaþlarýnýn güvenliðini saðlamak’ þeklinde ifade edilen
amacýyla yakýndan uzaktan ilgisi
olmadýðý gibi, böyle bir amaca
ulaþmasý da mümkün deðildir.
Ýsrail’in güvenliði sadece Filistin
ile adil bir barýþ imzalamasýyla
saðlanabilir.
Bu durumda bizler, vicdanýmýzýn
sesine uyarak Filistin halkýna karþý
uygulanan bu baský politikasýnda
yer almayý reddediyoruz.
Bu politika tam anlamýyla bir terör
eylemidir. Askerlik çaðýna gelmiþ
olan gençlerin, ordudaki
askerlerin ve yedek askerlerin
bize katýlmalarýný bekliyoruz.
Ýmzalayanlar:
Haggai Matar, Yair Hilo, Sahni
Verner, Neta Zalmanson, Reutz
Katz, Ra’anan Forschner, Yoni Cahen, Amir Melanki,Uriah Oren,Tali
Lerner, Mati Kaminer ve diðerleri…
29
Multipl Skleroz (MS)
Multipl Skleroz, miyelin kýlýfýnda
harabiyet ve demiyelinizasyona yol
açan, önemli yetenek sýnýrlýlýklarýnýn
görüldüðü, genç yetiþkinleri özellikle kadýnlarý, en üretken yýllarýnda
etkileyen ve toplumsal iþ gücü kaybýna neden olan önemli bir kronik
hastalýktýr. MS bir Merkezi Sinir
Sistemi (beyin ve omurilik)
hastalýðýdýr.
Miyelin tabakasý, merkezi sinir sisteminde sinirleri koruyan,
mesajlarýn iletilmesini kolaylaþtýran
ve hýzlandýran yaðlý bir tabakadýr.
MS'de miyelin hasarlanýr ve
mesajlarýn düzgün bir þekilde iletilimi kesintiye uðrar ve bozulur.
Miyelini, elektrik kablosunun tellerini örten plastik kýlýfa benzetebiliriz.
Týpký plastik kýlýfýn elektrik akýmýnýn
devamlýlýðýný ve kaçak yapmasýný
önlediði gibi. Bu durum çeþitli MS
semptomlarýný (belirtilerini) ortaya
çýkarýr. Reaksiyonlar merkezi sinir
sisteminin deðiþik yerlerinde ve
deðiþik zamanlarda ortaya çýkar.
Hastalýk kiþiden kiþiye çok farklý
þekilde ortaya çýkmakta ve farklý
þekillerde geliþmektedir. MS'in
kesin nedeni bilinmemektedir. MS
bulaþýcý bir hastalýk deðildir.
Türkiye'de yaklaþýk 35.000, dünyada ise yaklaþýk 2-2.5 milyon kiþinin
bu hastalýðý taþýdýðý düþünülmektedir. MS'den herkes ayný þekilde
etkilenmez, belirtiler deðiþkendir.
Belirtiler þiddeti ve seyri açýsýndan
kiþiden kiþiye deðiþiklik gösterdiði
gibi ayný kiþide zaman içinde de
deðiþiklik gösterebilir. Belirtiler
merkezi sinir sisteminin hangi bölgelerinin etkilendiðine baðlý olarak
ortaya çýkmaktadýr.
Belirtiler karýncalanma, halsizlik,
uyuþma, koordinasyon bozukluðu,
dengesizlik, çift görme, görmede
bulanýklýk, yorgunluk, titreme,
güçsüzlük, cinsel fonksiyon bozukluklarý, spastisite, idrar kaçýrma
veya yetiþtirememe vb... þekilde
görülür. MS'de bu bulgularýn bir ya
da birkaç tanesine rastlanabilir.
Baþka hastalýklarda da bunlara benzer semptomlar görülebileceðinden
taný konmasý zorlaþabilir.
30
Tek Kiþilik Düet
Hayata “saðlam” baþlamak veya baþlamamak… Bunu hiç düþündünüz mü?
Veya bunu size düþündürmeye yönelik
durumlarla karþýlaþtýnýz mý? Belki de
nasýl yani diye bir soru sormak istiyorsunuz? Hakkýnýz… Hemen belirtelim
saðlamlýktan kastýmýz elbette ki fiziksel saðlamlýk. Çünkü, hayat her zaman önümüze çeþitli seçenekler sunuyor. Bunlarýn bir kýsmý iradi, bir kýsmý
ise irademizin dýþýnda geliþiyor.
Ýlk baþta hemen söyleyelim ki, bize
bunlarý söyletmeye iten baþ nedenden
biri tiyatro oyunu. Devlet Tiyatrosunda sahnelenen “Tek Kiþilik Düet”. Oyun Multipl Skleroz (MS)’li bir özürlünün hayat içinde yaþadýðý duygularý
seyirciyle paylaþmasýný anlatýyor. Ýsterseniz önce, oyunun içine dalalým,
aralara sokuþturacaðýmýz yorumlarla
oyunu anlatmaya çalýþalým.
Stephanie Abraham iyi bir keman virtiözüdür. Oyunda da anlattýðý gibi, annesi çocukken Stephanie’ye müzik
zevkini aþýlar ve kýzýnýn ileride keman
virtiözü olmasýnda etkili olur. Babasý
bu duruma karþý çýksa da, Stephanie’i
engelleyemez. Stephanie amacýna ulaþýr. Stephanie, hayatýnýn ilerleyen
bölümlerinde yine kendi mesleðinden
olan David ile hayatýný birleþtirir. Hayat akýp gider. Yazýnýn baþýnda da söyledik ya, hayatýn karþýmýza ne çýkaracaðý belli olmaz diye… Ýþte bir vakit
hayatýn o makus gerçekliði Stephanie’nin karþýsýna çýkar. Bu gerçeklik
Stephanie’in hayatýný alt üst edecektir.
Onu psikolojik travmaya sürükleyecek, günlük yaþamýnda depremler yaratacaktýr. Ýsterseniz Stephanie’ya ne
olduðunu açýklayalým, evet o artýk bir
özürlüdür. Son yýllarýn artan hastalýklarýndan birine, MS’e yakalanmýþtýr
Stephanie. Böylece Stephanie’nýn ruhunda, beyninde dönen fýrtýnalý çatýþmalar baþlamýþ olur. Çünkü, günlük iþlerinizden tutun da, mesleðinize kadar
hayat bunu elinizden alacaktýr. Stephanie, artýk keman çalamayacak,
mutfaða girip yemek yapamayacak,
eþiyle özgürce seviþemeyecektir! Bü-
tün bunlara ek olarak psikolojisi uçurumlardan uçurumlara savrulacaktýr.
Hemen belirtelim, oyun iki kiþilik. Tabii bu sizi hemen ön yargýya götürebilir fakat gittiðiniz oyun hakkýnda biraz
araþtýrma yapýp, hayatýn bir de böyle
taraflarýný görmek gerektiðine önem
veriyorsanýz eðer, oyunun zevkini çýkarabilirsiniz. Þunu da belirtelim ki,
bazen (isim vermesem de) çok kadrolu oyunlar da çok sýkýcý oluyor. Bu açýklamadan sonra oyun belli dönemlerde duraðanlaþýyorsa da, oyunun sonunu zevkle getirebiliyorsunuz.
Ýsterseniz oyunu özetlemeye devam
edelim. Stephanie’nin karþýsýna çýkan
bu “yeni” durum epey bir sýkýntý yaratýr. Eþinin ýsrarý üzerine Stephenie,
psikologa yani, Dr. Alfred Feldman’a
gider. Zaten oyun da buradan itibaren
baþlar. Ýlk bakýþta Stephanie çökmüþ,
hayattan hiçbir umudu olmayan tipiyle normal bir psikolojiyi serer gözümüzün önüne. Stephanie’nin hayata
karþý verdiði savaþým baþlamýþtýr artýk. Bu savaþýn jönlerinden biri de Dr.
Feldman’dýr. Oyun akar… Stephanie
aðlar, Stephanie, üzülür, Stephanie
güler, mutlu olur, üzülür, hatta ayaða
kalkmak isterken düþer… Tüm bu duygu ve gerçeklik saðanaðý altýnda, Dr.
Feldman, soðukkanlýlýðýný korur, Stephanie’nin bütün bu saldýrýlarýný boþa
çýkarýr.
Yine bir parantez açarsak, Stephanie’yi oynayan Ayþen Ýnci ve Dr. Feldman’ý oynayan Erdoðan Ersever’e teþekkür etmeden geçmemek gerekiyor.
Aðýr bir oyun olmasýna raðmen, sahneyi canlý tutarak, kiþilikleri izleyicilere taþýyarak iyi performans sergiliyorlar.
Stephanie’nin Dr. Fildman’la her seansý ayrý bir tartýþma konusunu bizlere
sunar. Oyunun akýþý daha mutlu bir
Stephanie’yi karþýmýza çýkaracaktýr.
Nasýl mý? O zaman hadi buyurun tiyatro izlemeye…
A. G. DÝRENÇ
Gençlik Cephesi
Kendimize
ve
sisteme
karþý
yürüttüðümüz
bu
savaþ
bilinçli
ve
örgütlü
bir
þekilde
olmalýdýr.
“Neyi?”,
“Nasýl?”,
“Ne
zaman?”
sorularýný
yerinde
ve
doðru
bir
þekilde
cevaplamamýz
gerekiyor.
birey ve mücadele
Tarih sýnýf savaþlarýnýn tarihidir. Yani ezen ve ezilenlerin sürekli bir
çatýþma, bir savaþ halinde olduklarý bir tarih. Kölelerin efendilerine karþý,
köylülerin aðalara karþý, iþçilerin iþverene (patronlara) karþý mücadelesi
günümüze kadar þekil deðiþtirerek süregelmiþtir.
Sürekli ezilenlerin, ezenlere karþý mücadele verdiði bu dünyada sessiz
kalmak yani tarafsýz olmak imkansýzdýr. Herkes ister istemez bu mücadelenin içindedir. Çünkü sistem her yönüyle bizi sararak bizi kendine benzetmek istemektedir. Bu da kendi iktidarýnýn sürekliliði için olmak zorundadýr. Buna maruz kalan bizlerin yapabileceðimiz iki þey var; ya buna
karþý kendi cephemizden savaþ yürüteceðiz ya da ona benzeyerek onu
devam ettiren bir diþli olacaðýz.
Var olan kapitalist sistemin saldýrýlarýna karþý sessiz kalýp, onu kabul
edeceksek ortada hiçbir sorun gözükmez. Çünkü kapitalist sistemi kabul
edebilmek için, öncelikle insanlýk sýfatýndan çýkmýþ olmak gerekir. Çünkü
kapitalist sistem hiçbir þekilde insanýn doðasýna uygun bir sistem deðildir.
Çünkü kapitalist sistem bütün insanlýk dýþý uygulamalarý kendi içinde
barýndýran bir sistemdir. Birincisi; sisteme karýþmaktýr dedik. Ýkincisi ise;
sisteme savaþ açmaktýr. Þimdi biraz bundan bahsedelim.
Mücadele edilmesi gerektiðinin bilinmesi kadar nasýl mücadele edileceðinin bilinmesi de önemlidir. Buna daha sonra daha deðiniriz. Birey, bu
savaþý önce kendine açmak zorundadýr. Hepimiz bu sistemden geldiðimiz
için, bu sistemde yaþadýðýmýz için içimizde sistemden parçalar taþýmaktayýz. Bu parçalarýn bir kýsmýný aileden, bir kýsmýný medyadan, bir kýsmýný
aldýðýmýz eðitimden vs... almýþýz. Kendimize ve sisteme karþý yürüttüðümüz bu savaþ bilinçli ve örgütlü bir þekilde olmalýdýr. “Neyi?”,
“Nasýl?”, “Ne zaman?” sorularýný yerinde ve doðru bir þekilde cevaplamamýz gerekiyor. Bu savaþý bir örnekle açýklamak istiyorum. Diyelim ki
önümüzde bir nehir var. Hepimiz nehrin bir kýyýsýndaki taþlarý karþý kýyýya
götürerek, orda eþi benzeri görülmemiþ bir yapý inþa etmek istiyoruz.
Bunun için önce herkes kendi gücünü bilmeli, kendini tanýmalýdýr. Karþý
kýyýya giderken taþýyabileceði kadar taþ almalýdýr. Kimimiz çuvallarla alacak, kimimiz poþetlerle, kimimiz ceplerini doldurup götürecek. Ama ne
olursa olsun boþ gitmemek gerekiyor. Hepimizin alabileceði bir miktar
vardýr. Karþý kýyýya giderken götürülemeyen ya da suya düþürülen her taþ
yapýnýn eksik inþa edilmesine neden olacaktýr. Amacýmýz o yapýyý eksiksiz
ve en erken bir zamanda inþa etmektir. Bu örneði hayattaki mücadelede
somutlaþtýracak olursak: Önce kendimizi tanýyarak yeteneklerimizi açýða
çýkarmalýyýz. Mücadelede yapamayacaklarýmýzý yapmaya kalkýþmak ne
kadar hataylýysa, yapabileceklerimizi yapmamak da o kadar hatalýdýr.
Kendimizi tanýdýkça yapabildiðimiz ve yapamadýðýmýz þeylerin ayrýmýna
varacaðýz. Örneðin; kimimiz yazýlarýyla, kimimiz eylemleriyle, kimimiz
ekonomisiyle vs... katký saðlar. Önemli olan üstlendiðimiz görevleri eksiksiz bir þekilde yerine getirmektir. Çünkü hedefimiz ve yapacaklarýmýz
önemsiz ve basit bir iþ deðil. O kadar ciddi ve önemli ki kesinlikle hiçbir
bahaneyi kabul etmez. Küçük bir hata bizim veya yoldaþlarýmýzýn hayatýna mal olabilir. Kendimizin ve yoldaþlarýmýzýn deðerini bilmek zorundayýz.
Þimdi yapmamýz gereken en iyi þey bilincimizle, yeteneklerimizle, tüm
kaslarýmýzla mücadeleye sarýlmak ve kurduðumuz o güzel düþe adým
adým yaklaþmaktýr. Mahir yoldaþýn dediði gibi “Devrim yolu zorludur,
engebelidir. Ýniþler de vardýr, yokuþlar da. Önemli olan düþmek deðil,
düþtükten sonra kalkabilmektir!”
B
A
K
I
Þ
Ege Üniversitesi’nden
bir Gençlik Cephesi okuru
Gençlik Cephesi
31
SOKRATES'ÝN SAVUNMASI
VE
ÝVAN ÝLYÝÇ'ÝN ÖLÜMÜ
Hayatýn anlamý üzerine bugüne kadar o
kadar çok konuþulmuþtur ki belki de artýk
söylenecek yeni bir þey kalmamýþtýr. Ama
hayatýn anlamýný yeniden sorgulamak için
“Sokrates’in Savunmasý” ve “Ývan Ýlyiç’in
Ölümü”nde söylenilenler iyi birer araç olabilir. Sokrates’in Savunmasý’nda Platon,
Sokrates’in aðzýndan ona yöneltilen suçlamalara cevap vermiþtir. Sokrates hayatýný
öðrenmeye adamýþ bir bilgedir ve kendi
bilgeliðinin diðer bilgelerden bir farký olup
olmadýðýný araþtýrýrken fark ettiði þey, diðerlerinin kendilerini bilge sandýklarý halde
hiçbir þey bilmedikleri olmuþtur.
Kendi bilgisinin herkes tarafýndan ulaþýlabilirliðine dikkat çekerek, cahilliðin sadece ve sadece kendi bilgisizliðinden haberdar olmamaktan ileri geldiðini söyler. Hayatýnýn son anýna kadar yurttaþlarýnýn herkes tarafýndan kabul edilmiþ genel yargýlarý, dogmatik düþünceleri sorgulamalarý için
çalýþýr; bu arada sýnanmayý kabul etmeyen
ve bilge olduklarýný iddia eden cahil insanlarýn saldýrýlarýna maðruz kalýr, kendisi gibi
merak eden, sorgulayan gençleri zehirlemekle suçlanýr. O tüm bunlarý yaparken
para kazanacak vakti olmadýðý için yoksul
kalýr. “Hayat yaptýðýmýz seçimlerdir” der kimisi, eðer öyle ise Sokrates düþünmeyi ve
çevresindekileri düþündürmeyi seçmiþtir.
Ýnsanlara, ‘normal’, ‘iyi’, ‘güzel’ diye kabul
ettikleri düþüncelerin ve yargýlarýn sorgulandýðýnda, onlarý belki de mutlu deðil
mutsuz ettiðini fark edebileceklerini gösterir.
Bu noktada Ývan Ýlyiç’e bakacak olur-
32
sak; onun gençlik çaðlarýndan itibaren toplumun iyi, doðru ve güzel olarak tanýmladýðý þekilde yaþamýþ, iyi bir meslek edinmiþ
ve mesleðinde çok iyi noktalara ulaþmýþ, iyi bir aile ve düzenli bir yaþam kurmuþ olduðunu görürüz. Ayrýca mevkisini istismar
etmeyecek kadar ahlaklýdýr ve arkadaþlarýna kendini kabul ettirmiþtir, sevilen biridir
dahi denebilir. Kýsacasý hayatla ilgili seçimine gelirsek Ývan Ýlyiç; aile, iþ ve sosyal
çevresindeki diðer insanlarýn etkisinde kalan bir hayatý sürdürmeyi seçmiþtir.
Þöyle denilebilir; Ývan Ýlyiç Sokrates’in
düþündürmeye, sorgulatmaya çalýþtýðý insan tipolojisine dahildir. Nasýl bir hayat
sürdüðünden, mutlu mu mutsuz mu olduðundan haberdar deðildir.
Gençlik Cephesi
Beklenmedik bir þekilde ölümcül bir hastalýða bir þekilde ikna edilerek ‘belki huzur bulur’ düþünyakalanýr. Baþvurduðu doktorlarýn tedavileri za- cesiyle papaz çaðrýlýr. Hayatýndan tamamen ümidiman geçtikçe bir iþe yaramaz. Ailesi ve dostlarý, ni kestiði ve ölümü kabullendiði bir esnada papabunu ondan önce kabullenirler. Ellerinden bir þey zýn telkinleri ve tesiriyle yaþamayý önemsemeye
gelmediðinden ona acýmaktadýrlar. Belki de ayný baþlar. Çevresindeki olaylar ve nesnelerin anlamý
þeyin kendi baþlarýna gelmediðine seviniyorlardýr. deðiþmeye baþlar, hatta hayat için de bir umut ýþýHastalýðýnýn ortaya çýkýp da doktora ilk gittiði gün- ðý belirir. Fakat çok geçtir artýk.
den beri Ývan Ýlyiç’in hayatý psikolojik olarak birbiYanýnda bulunan insanlarýn haline üzülüyor ve
rinin zýddý iki bölüme ayrýlýr.
“Ben ölünce daha iyi olacak” diye geçiriyordur içinNöbetleþe gelen bu durumlardan birinde; anla- den. Aðrýlarýna aldýrýþ etmemekle birlikte, içinde
þýlmasý güç, korkunç ölümü beklerken, diðerinde; her zamanki korkuyu arar, bulamaz. Çünkü ölüm
içindeki umut kývýlcýde yoktur. Ölümün yerine ýþýk
mý, en küçük bir gevardýr ve yüksek sesle: “Deliþmeyi bile dikkatle
mek böyleymiþ! Ne saadet...”
Ben, genç, ihtiyar, hepinizi, vücuizliyor durumdadýr.
der.
Gözünün önüne baSokrates’in ölüm karþýsýndunuza, paranýza deðil, her þeyden
zen kýsa bir süre için
da tavrý ise gerçekten etkileönce ruhun en yüksek terbiyesine ögörevini
aksatan
yicidir. Ölümden kesinlikle
böbrek ya da baðýrkorkmaz. Ona göre deðeri onem vermeniz gerektiðine sizi inansaðý gelir. Bazen de
lan bir kimse yaþayacak mýbir türlü içinden atayým ölecek miyim diye düdýrmaya çalýþmaktan baþka bir þey
madýðý, anlaþýlmasý
þünmemelidir; bir iþ görürken
yapmýyorum. Evet benim vazifem,
korkunç ölümü düyalnýzca doðru mu eðri mi
þünür. Kalabalýk bir
hareket ettiðini, cesaretli bir
size parayla erdemin elde edilemeþehirde, dostlarý araadam gibi mi yoksa tabansýzsýnda, ailesiyle birca mý davrandýðýný düþünmeyeceðini, paranýn da; genel olsun ölikte olduðu halde, Ýlidir.
zel olsun her türlü iyiliðin de ancak
van Ýlyiç, son za“Kendimi bilge sanarak ömanlarda korkunç
lüm korkusuyla tanrý sözüne
erdemden geldiðini söylemektir.
bir yalnýzlýk içinde,
baþ eðmeseydim, o zaman
yüzünü kanepenin
mahkemeye pek de haklý olaarkalýðýna
çevirip,
rak çaðýrýlabilir, tanrýlarýn varsadece geçmiþini düþünerek yaþamaya baþlar. Oy- lýðýný inkardan suçlanabilirdim. Çünkü, hakimler, ösa ölümün kendi baþýna gelebileceðini hiç düþün- lüm korkusu, gerçekte bilge olmadýðý halde kendimemiþ, hep diðer insanlara ait bir özellik olarak ni bilge sanmak deðil midir? Bilmediðini bilmek idgörmüþtür. Çünkü hastalýðý yavaþ yavaþ öldürüyor, diasý deðil midir? Ýnsanlarýn korkularýndan ölümün,
ona karþý koymak istiyor ama yapamýyordur.
en büyük kötülük saydýklarý ölümün, en büyük iyiDayanýlmaz acýlar çeker ama çektiði manevi a- lik olmadýðýný kim bilebilir? Bilmediðimiz þeyi bildicý bundan kat be kat üstündür. Ývan Ýlyiç’in mane- ðimizi sanmak gerçekten utanýlacak bir bilgisizlik
vi acýsýnýn sebebi: “Ya bütün hayatým, yaþadýðým deðil midir? Ben kötülük olduðunu iyice bildiðim
bilinçli hayat gerçekten gerektiði gibi deðil idiyse?” þeylerden korkarým ama iyilik olmadýðýný kestiredüþüncesidir. Belki de görevi, hayat düzeni, aile mediðim þeylerden ne korkar ne de sakýnýrým”
anlayýþý, görev ve toplum iliþkileri temelden yanlýþSonuç olarak Sokrates’in Savunmasý’ndan þu
týr. Ývan Ýlyiç bunlarý kendine karþý savunmayý de- sözler öðüt niteliðinde olacaktýr. “Ben, genç, ihtiner. Fakat savunmasýnýn ne kadar da güçsüz oldu- yar, hepinizi, vücudunuza, paranýza deðil, her þeyðunu hemen anlar. Hem savunsa ne kazanacaktýr den önce ruhun en yüksek terbiyesine önem verki? “Madem ki gerçek bu! Hayatta bana verilen her meniz gerektiðine sizi inandýrmaya çalýþmaktan
þeyi boþa harcayarak gidiyorum, üstelik artýk dü- baþka bir þey yapmýyorum. Evet benim vazifem,
zeltme imkâným da yok, o halde niye uðraþýyorum size parayla erdemin elde edilemeyeceðini, paraki?..
nýn da; genel olsun özel olsun her türlü iyiliðin de
Ölüm döþeðinde gün sayarken çevresini saran ancak erdemden geldiðini söylemektir.”
yalan çemberini bir türlü görmezden gelemez. Karýsý, kýzý, dostlarý ona bu hokkabazlýklarý yaparken
kaç kez “Býrakýn þu yalanlarý! Ölmekte olduðumu
E. BARIÞ
siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Yalan söylemekten vazgeçin bari!” diye baðýracak gibi olur.
Ýstanbul Teknik Üniversitesi
Ne var ki hiçbir zaman kendinde bunu yapacak
gücü bulamaz. Ömrünün son demlerinde kendisi
Gençlik Cephesi
33
EVRÝM BÝR GERÇEKTÝR
ve ancak ‘gerçek’
bizi baðýmsýzlýða kavuþturabilir...
B
Ý
L
Ý
M
34
Evrim deyince aklýmýza ilk gelen tabii ki
“biyolojik evrim” dir. Buna “yaþamýn evrimi” de diyebiliriz, yani yaþayan türlerin
daha önce yaþamýþ türlerden doðal deðiþim yollarýyla türemiþ olmalarý. 4,5 milyar
yýllýk bir geçmiþe sahip dünya insanýn düþünmede bile zorlandýðý bu uzun süre boyunca farklý iklimlerle karþýlaþmýþ, depremler yaþamýþ, yanardað patlamalarý,
seller vs... çeþitli afetler görmüþtür. Bunlara raðmen bu koþullarda yaþayabilen
canlýlar her zaman olmuþtur. Hemen hemen 3 milyar yýldýr dünya üzerinde bulunan canlý hayat önce oksijensiz bir ortamla karþýlaþmýþ, þu an için canlýlar için zehirli olan gazlarla yaþamýný devam ettirmiþtir. Böyle bir dönemde oksijen olmadýðýndan canlýlarý güneþin zararlý etkilerine
karþý koruyan atmosfer de yoktur. Durum
böyle olunca tabii küçük canlýlarýn daha
hýzlý bir metabolizmaya sahip olmalarý ve
bu nedenle çok çabuk büyüyüp hýzla kendilerine benzer yavrular meydana getirmelerini de eklersek, mutasyondan yoðun
bir þekilde etkilenen organizmalarýn hýzlý
bir þekilde etrafa
yayýldýklarýný görürüz. Artan mutasyon birikimi
yani canlýnýn kalýtýmýndaki özelliklerin deðiþmesi gittikçe canlýyý
farklý bir canlý
yapmýþtýr veya
birbirinden farklý birçok canlý ortaya çýkmýþtýr. Bu þekilde kalýtýmsal özelliklerin deðiþmesi sonucu görülen canlýlardan biri de
o zaman için fotosentez esnasýnda oksijen
çýkarabilen mikroorganizmalar olmuþtur.
Oksijenin havada birikmesiyle yaþam oksijen solumaya doðru evrilmiþ ve bu gazý
kullanarak yani soluyarak besinlerini yakýp
enerji elde edebilen mikroorganizmalar
hayatta kalmýþ diðerleri ise tarihe karýþmýþtýr. Bu þekilde ortama uyum gösteren
canlýlar hayatta kalýrken diðerlerinin ölmesi evrimin ana unsurudur.
Evrim düþüncesinin tarihi her ne kadar
Antik Yunanistan’ýn Atomcularýna; Çin,
Hint ve Arap felsefecilerine dek uzanýyorsa ve Avrupa’da da Sir Matthew Hale, Carolus Linnaeus, Kant Buffon, Erasmus
Darwin, Jean-Baptiste Lamarck, William
Charles Wells ve Alfred Russel Wallace gibi pek çok bilgin ve yazar konuyu ele aldýysalar da evrim düþüncesinin sistemli bir
biçimde kuramlaþtýrýlmasý Darwin tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Darwin olaya farklý bir açýdan bakmýþtýr. Kendi kuramýný di-
Gençlik Cephesi
ðer tüm evrim öðretilerinden ayýran ana özellik ödün vermez felsefi maddeciliðidir. Diðer evrimciler
yaþamsal kuvvetlerden, yönlendirilmiþ tarihten,
organik mücadeleden ve aklýn temel indirgenemezliðinden söz ediyorken Darwin sadece rastlantýsal deðiþim ve doðal seçilim diyordu.
Darwin notlarýnda maddeci evrim kuramýný, insan aklý da dahil, yaþamýn tüm ‘görüngelerine’ kararlýlýkla uyguladý. “Aklýn beynin ötesinde gerçek
bir varoluþu yoksa, Tanrý bir yanýlsamanýn yanýlsamasýndan baþka ne olabilirdi?” diyen Darwin defterlerinden birine þöyle yazar:
“Düzenin doðurduðu tanrýsallýk aþký, ey maddeci! (…) Beynin bir ürünü olan düþünce, maddenin bir özelliði olan kütle çekimden niçin daha
hayret verici olsun? Bu bizim kibrimiz, kendimize
olan hayranlýðýmýzdýr.”
Marx ve Engels, Darwin’in neyi baþardýðýný anlamakta ve bunun köktenci içeriðinden yararlanmakta gecikmediler. Marx 1869’da Engels’e, Darwin’in Türlerin Kökeni adlý büyük eseri hakkýnda
þunlarý yazdý:
“Kaba Ýngiliz tarzýyla yazýlmýþ olmasýna raðmen
bu kitap, görüþümüzün doða tarihindeki temelini
içermektedir.”
Doðal seçilim aslýnda bir genetik kuramdýr.
Çünkü doðal seçilim, genetik çeþitlilik yani bireylerin kalýtýmýnda olan farklýlýklardýr. Bu þekilde
farklý kalýtýma sahip olan bireylerden çevresel deðiþimlere yani rastlantýsal deðiþimlere uyum gösterecek kalýtýma sahip olan birey hayatta kalacak
ve bu özelliðini bir sonraki nesle aktarabilecektir.
Bu þekilde bireyler doðal olarak seçilmiþ olur.
Peki bireylerdeki bu farklýlýklar nasýl oluþur?
Kabaca birkaç olayla bu durumu özetleyecek olursak yazýnýn baþýnda da bahsettiðimiz mutasyon, üreme hýzý ve gen alýþ-veriþi ya da sadece alýþý, eþeyli üreyen canlýlarda (örneðin insan) anne
ve babadan gelen özelliklerin bir bireye aktarýlmasý bu özelliklerin baskýn-çekinik olmasý veya bir
genin susturulmasý, mayoz bölünmede görülen
parça deðiþimi olayý… Bunlara daha pek çok durum eklenebilir ve olaylarýn derinliðine de inilebilir. Þimdi bu kadar olayý göz önüne getirirsek herhangi bir olaya dirençli bir bireyin ortaya çýkma ihtimalinin ne kadar fazla olduðunu ve dirençli olmayanlarýn tabi olayýn þiddetine baðlý olarak yaþayamayacaklarýný rahatlýkla söyleyebiliriz. Bu þekilde önceki bireyle kalýtýmdaki farklýlýklarýn artmasýyla artýk o canlý farklý bir tür, farklýlýklarýn daha
da artmasýyla farklý bir cins, familya, takým vs.’ye
doðru gidecektir. Tabii 3 milyar yýllýk canlý yaþamýný düþününce oldukça uzun zamanda gerçekleþen
bu farklýlaþmalarýn gerçekleþme ihtimalini daha iyi anlayacaðýz.
Moleküler genetikte yürütülen, insanýn ve baþka birçok türün genomundaki dizilimin eksiksiz o-
Gençlik Cephesi
larak belirlendiði Genom Projesi’ni ele alalým: Proje, genetik organizasyonun temel özelliklerinin
tüm canlýlar tarafýndan ne ölçüde paylaþýldýðýný ortaya koymuþtur. Kendisi de projenin yürütücülerinden biri olan Jim Watson, projeden, bugüne kadar elde edilen en önemli bilginin ne olduðu sorulduðunda, “Genom Projesi Darwin’in kendisinin bile inanmaya cesaret edebileceðinden daha haklý
olduðunu gösterdi.” yanýtýný vermiþti.
Darwin’in yaptýðý gibi sýrf morfolojik (dýþ görünüþ) benzerliklerle deðil, ayný zamanda genetik özellikleriyle de canlýlar arasýndaki yakýnlýk-uzaklýk
iliþkisinin kanýtlanmasý idealistlerin insaný bir tür
eþsiz yaratýk olarak görme konusundaki inatçý çabalarýna yeterli bir yanýttýr.
Elbette bu yanýtý yeterli görmeyip dil ve kavramlaþtýrma, düþünme yetisi üzerine odaklanýlmýþtýr. Þempanzelere konuþmayý öðretmeyi amaçlayan ilk deneyler oldukça baþarýsýzdýr. Bazýlarý bunu beyinsel organizasyonlarýnýn eksikliði olarak
yorumladý. Oysa, aslýnda doðal koþullarda yaþamaya evrilmiþ þempanzelerin dilsel yeteneklerine
iliþkin ses tellerinin yapýsý, çeþitli eklemli sesler üretmeye uygun deðildir. Þempanzelerle iletiþim
kurmanýn farklý bir yolunu bulabilseydik, düþündüðümüzden çok daha zeki olduklarýný görebilirdik.
Bundan hareketle þempanzelerle saðýr-dilsizlerin
iþaret dili aracýlýðýyla iletiþim kurma yollarý denenmiþ ve Lana adlý bir maymunun daha önce görmediði nesnelerin adlarýný sormasý, bazý þempanzelerin de birkaç sözcüklü hazineye sahip olmalarý
saðlanmýþtýr.
35
Sigmund Freud, evrimin insan yaþamý ve düþüncesi üzerindeki etkisini þöyle ifade etmiþtir:
“Zamanýn akýþý içinde insanlýk, bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez, naif öz sevgisinin incinmesinin acýsýný yaþamak zorunda kalmýþtýr. Birincisi; Dünya’nýn evrenin merkezinde olmadýðýný,
akýl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde
bir nokta olduðunu anladýðýnda (…). Ýkincisi; biyolojik araþtýrmalar özel yaratýlmýþlýk ayrýcalýðýný elinden alýp soy kütüðünü hayvanlar alemine düþürdüðünde.”
Bilim camiasýnda artýk evrim teorisinin doðru
olup olmadýðý deðil, evrimin mekanizmalarýnýn ve
hayatýn geliþiminin detaylarý tartýþýlmaktadýr. Bugün bu teori, bilim dünyasýnda geçerliliðini her zamankinden daha fazla korumaktadýr. Yapýlan çalýþmalarla teoride bir kýsým deðiþiklikler yapýlmýþ, üstüne birçok bilgi eklenmiþtir.
Bilim camiasýnda durum buyken, tabii insanlarý daha iyi sömürebilmek için onlarýn uykularýndan
uyanmalarýný istemeyen güçler sürekli evrim teorisine saldýrýlarda bulunarak emellerine ulaþmaya
çalýþmaktadýrlar. Merkezinin ABD’de olduðunu
söyleyebileceðimiz “yaratýlýþçýlýk” -sonra bilimsel
bir imaj vermek adýna “akýllý tasarým” diye deðiþtirilen- görüþü ve türevleri, Harun Yahya takma adýný kullanan Adnan Oktar gibi satýn aldýðý insanlarla Türkiye’de de kitaplarla, sergilerle, seminerlerle her yoldan, çürümüþ görüþleriyle evrimi “çürütmeye” çalýþmakta, bilimselliði sadece evrime
laf söylemek sanan, internet sayfalarýnýn bizleri
mehter marþýyla karþýladýðý, bilim adýný kullanan
vakýflarla, öðrenim kitaplarýmýzýn dahi içine girme-
36
siyle evrime sürekli karþýt bir cephe oluþturmak ve
daha fazla sömürü içeren politikalarýný uygulamak
için taban oluþturmaya çalýþmaktadýr.
2005 yýlýnda Mersin’de beþ öðretmenimiz Darwin Teorisi’ni anlatmalarý nedeniyle sürgün cezasý
aldýlar. Bundan sonra 700 akademisyenden toplanan imzalar, yapýlan seminerlerle, yapýlan açýklamalarla olayýn üzerine gidildi. Ancak görünen o ki
Türkiye hükümeti, bu kadar çabayý elinin tersiyle
bir kenara itti ve 1985 yýlýndan beri ders kitaplarýnda bilimsel bir görüþmüþ gibi Darwin’in teorisi ile birlikte anlatýlan hatta bazý öðretmenlerce Darwin Teorisi’nden tek bir söz edilmezken sadece
kendisinden bahsedilen Yaratýlýþçýlýk görüþünü
ders kitaplarýna yaymaya büyük bir hýz verdi.
Akla deðil dogmatik olana sorgulanamayana önem veren, insanlarý sürekli “öteki dünya” ile korkutan, ‘birisi bir yanaðýna vurduðunda ötekini de
uzat ki biz seni daha iyi sömürebilelim’ diyen, birçok kanýt ortada iken hala bunlara inanmayan ve
hiçbir þeyin deðiþmediðini savunan bu görüþ insanlarýn acizliðinden yararlanýp insanlarýn gözlerini kör ebe oyunundaymýþlarcasýna baðlamakta,
insanlar bilinçlendikçe çeþitli hamlelerle evrim teorisinin üzerine gidip evrimin yanlýþlarýný bulduðunu iddia etmekte, tonlarla para dökerek insanlarýn baþýný adeta çýkmak istedikleri o çukurlardan
içeri sokmaya çalýþmaktadýr. Ancak bilinmelidir ki
Stephen Jay Gould’un da dediði gibi “Evrim bir
gerçektir ve ancak gerçek bizi baðýmsýzlýða kavuþturabilir.”
Kaynakça
Gould, S.J., Darwin ve Sonrasý -Doða Tarihi Üzerine Düþünceler (1977), 7.basým, Tübitak Popüler Bilim Kitaplarý, New York
http://www.genbilim.com/
Bilim ve Gelecek Dergisi, sayý 32
Gould, L. J., Gould, C. G., Olaðandýþý Yaþamlar
(1989), 10. basým, Tübitak Popüler Bilim Kitaplarý, New York
A. M. Þengör, C., Yaþamýn Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kýsa Tarihi
(2004), ÝTÜ Yayýnevi, Ýstanbul
http://www.universitekonseyleri.org/index.php?option=com_content&task=view&id=35&Itemid=83
Z. POLAT
Ýstanbul Teknik Üniversitesi
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü
Gençlik Cephesi
Her þey aslýnda bir illüzyon. Öyle ki, yaþadýðýmýzý sandýðýmýz bu
dünya bin senaryo. Paranýn insaný nasýl yönettiðinin, hýrs için yüz binlere
acýmaksýzýn nasýl kýyýldýðýnýn göstergesi. Peki ama þimdi bir soru takýlýyor
insanýn kafasýna; para-pul, mal-mülk… bunlar için insanlarý ezenler, tecrit
altýnda býrakýlanlarýn bahaneleri menfaat, peki ya elinde avucunda hiçbir þey
olmamasýna raðmen 'milliyetçilik' yalaný üzerinden bu tecrite, bu ölümlere sessiz kalanlar, ya onlarýn bahaneleri ne? Açýk! Onlarýn bahaneleri 'ahmaklýk'.
Kendi haklarýný savunmayan, insanlýða yararlý olmaya çalýþmayan, boþ ve
illüzyon iþlerden kafasýný kaldýrmayan bu insanlar ahmak deðilse nedir?
Bu insanlarýn profilleri çok içler acýsýdýr. Ahmaklýk o kadar ileri düzeydedir ki
bunlarda soyut nesneler beyinde öyle yer etmiþtir ki; bu dünyaya ait hiçbir þeyi
bilmez, anlayamaz, kavrayamazlar, hatta düþman kesilirler. Hrant Dink'i öldüren kafa
yapýsý iþte bu ahmaklýða inanýlmaz bir örnektir. Yalnýz katil deðil; hapishanede ona
alkýþ tutanlar, onu tebrik edenler, Türk bayraðý önünde büyük bir iþ yapmýþ gibi hatýra
fotoðrafý çektirenler de ayný ahmaklýða birer yardýmcý elemandýr. Geçen hafta ünlü
köþe yazarý Bekir Coþkun'un isyan edercesine yazdýðý yazý ne güzel de anlatýyor bize
olanlarý ve yapýlanlarý… Yazýsýnda maçlarda "Hepimiz Ogün Samast'ýz" diye baðýranlara deðiniyor. Þöyle diyor "Ömründe bir kere bile adam olmayý, iyi þeyler yapmayý,
yararlý olmayý dilemeyen bu akýlsýzlar þimdi çýkmýþ katil olmayý, öldürmeyi diliyorlar.
Evet hepiniz Ogün Samast'sýnýz, hepiniz birer katil.”
Ýþte bu yazýda da bahsettiði gibi kapitalizmin uydurduðu yalanlarla, beyni ahmaklýklarla dolduran bu uykucu aptallarý gaflet uykusundan kimse uyandýramaz.
Ama biz uyumuyoruz; dimdik ayaktayýz. Ayýk ve ayaklarý yere saðlam basanlarýz.
Ne demiþler; su uyur, düþman uyumaz. Evet, biz düþmanýz, þerefsizlere, aptallara düþmanýz. Ýþte bu yüzden biz hiç uyumayýz.
Kocaeli Üniversitesi
Elektronik ve Haberleþme Mühendisliði'nden bir öðrenci
Gençlik Cephesi
37
dil ve mutluluk iliþkisi
Dil, kültürel bir anýt, yüzyýllarýn mirasý, halkýn
bilgeliði ve tarih birikimidir. Ayrýca dil, insanlar
arasýnda fikir deðiþimini, geliþimini saðlayan,
insanlar arasýnda iliþki kurmanýn, iletiþimi geliþtirmenin ve bilgi alýþveriþini olanaklý kýlmanýn
bir aracýdýr.
Toplumlarýn geliþmesinde bu aracýn önemli bir
rolü vardýr. Çünkü, toplumlar dil sayesinde biriktirmiþ olduklarý kültürel zenginliklerini kuþaklara
aktarýr; aktardýðý kuþaklarý geliþtirir, yayar ve biriktirdiði deneyimlerini yeni kuþaklarla paylaþýrlar.
Anadilleri yok sayýlan, yasaklanan toplumlar bu
süreci yaþayamadýklarý için çeliþkili, bunalýmlý ve
asimile edilmiþ, deðerlerinden kopuk bir geleceðe sürüklenirler.
Bir dili egemen kýlýp; diðer dilleri yoksayýp
yasaklamak var olan topluluklarýn kimliklerini
yok etme ve öz deðerlerinden koparýp yabancýlaþtýrmadýr. Bir topluluðun dili onun öz deðerlerinden, kültüründen ayrý düþünülemez.
Dili baskýlar ve silah zoruyla kullandýrmamanýn özünde, dili yasaklanan ulusal topluluklarýn ortak var olma bilincini yok etme düþüncesi vardýr.
38
Gençlik Cephesi
Mevcut toplumsal varoluþumuz yukarýdaki
saptamalara denk düþmektedir. Coðrafyamýzda
Kürt, Arap, Laz, Çerkez vb... halklar yaþamaktadýr. Fakat yaþanan süreçte bunlardan sadece egemen olan ulusun dili kullanýlmakta, konuþulmaktadýr. Egemen dilin dýþýnda düþüncenin açýklanmasý ve yayýnlanmasýnýn yasak olduðu bir ülkede bu halklar ne kadar mutludurlar? Ýlkokul
çaðýna gelmiþ bir Kürt, Arap, Çerkez çocuðu okulda gördüðü, duyduðu, yaþadýðý bir olayý; dilini hiç bilmediði bir öðretmene nasýl aktarabilir?
cinayet deðil de nedir? Ýnsanlar hiç bilmediði bir
dille eðitim yapýnca nasýl yaþamý boyunca acý
duymaz? Kendi deðerleriyle ne kadar buluþur?
Bu sistem içinde bireyler ne kadar mutludur? Ve
kendi kültürleriyle ne kadar barýþýktýrlar?
Öðretmenleri tarafýndan kurulan “ihbarcý” öðrenci gruplarýyla çocuklar takibe alýnmakta; evde, sokakta Kürtçe, Arapça vb... anadillerinde
konuþup konuþmadýklarý tespit edilmekte; bu
öðrenciler sýnýfta cezalandýrýlmakta ve
bununla kalmayýp, kiþilikleri üzerinde olumsuz sonuçlar doðurmaktaBir
Dayatýlan dilin tek kelimesini
dýr. Böyle bir eðitim sisteminde
dili egemen
dahi bilmeyen bir çocuk kendi
þekillenen bir öðrenci ne kadar
bildiklerini ya da sorunlarýný naaktif, kiþilikli, kimliðine baðlý,
kýlýp; diðer dilleri
sýl ifade edecektir? Bu pek olaanadilini seven, dýþa dönükyoksayýp yasaklamak
naklý deðildir. Tüm eðitimciler
tür? Kendi dilinde eðitim
bilir ki, çocuðun baþarýsý bilyapmayan, tarihini, masavar olan topluluklarýn kimdiði sözcük sayýsýna baðlýdýr.
lýný, tekerlemesini ve duyliklerini yok etme ve öz
Ýlkokul çaðýnda bildiði üç
gularýný en sevdiði türsözcüðü geçemeyen çocuk
küyle söyleyemeyen, ifadeðerlerinden koparýp
için okul hapishane deðil
de edemeyen; suç, soyabancýlaþtýrmadýr. Bir toplude nedir?
ruþturma nedeni sayýldýðý bir keþmekeþte çocuk
luðun dili onun öz deðerÇocuk þaþkýndýr, çarekendi deðerleriyle ne
lerinden, kültüründen ayrý
sizdir, baský altýndadýr, ukadar buluþur ve ne kayumsuzdur; bir de buna
dar mutludur?
düþünülemez. Dili baskýlar ve
öðretmenin davranýþlarý,
silah zoruyla kullandýrmadüzenden beslenen þiddet
Kendisine ait olan her
uygulama tarzý da eklenirþey
yasaktýr. Yaþamý yamanýn özünde, dili yasakse; korkudan ne yapacaðýný
saklama, yabancýlaþtýrma,
lanan ulusal topluluklarýn
bilemeyecek duruma gelir.
kendi ulusal deðerlerini inÖðretmenin sýnýftaki baðýrtýlakar
etme, utanma, saklanortak var olma bilincini
rý, el kol hareketleri ve kaba
ma temelinde geliþen birey
yok etme düþüncesi
kuvvete baþvurarak ders iþlememutluluðun ifadesi deðildir elsi, aþaðýlamasý çocuklarýn duygubet.
Yaþadýðý topluma, ailesine,
vardýr.
sal geliþimini etkilemekte; çocuk dikendisine yabancý ve kopuktur.
lini bilmediði öðretmenlerini þaþkýnlýkÇocuðun etkin olabilmesi için yaþala ve hayret içinde izlemekte, bu davradýðý ortamýn bireyleriyle anlaþabilecek
nýþlarýn neden kaynaklandýðýný uzun süre anbilince sahip olmasý gerekir. Bilinç, toplumlamamaktadýr. Aslýnda öðretmenler de bir o ka- sal bir üründür ve dille sýmsýký baðlýdýr. Dilden
dar þaþkýn, çaresiz ve bu iþi nasýl yapacaðýný, ayrý düþünülemez. Dilini çok az bildiði bir ortamkendisini nasýl anlatacaðýný bilmemektedir.
da çocuk ne kadar etkindir? Bilinç, yaþama biliminin bir uzantýsýdýr. Dili yasaklanmýþ bir çocuBildiði tek þey; çocuðun dilini kullanmasýný ðun bilinci ne durumdadýr? Kendi dilinde okuengellemek, kullandýrmamak; kýsa sürede Türk- mayan, yazmayan, konuþmayan ve dinlemeyen
çe’yi öðretip müfettiþlerden ‘aferin’ almaktýr. bir birey ne kadar uyumlu ve mutludur? Küçük
“Ýnsan için, hayatý boyunca en acý olan kendi yaþlarda Türkçe’yi okulda öðrenen çocuklar, tüdeðerleriyle buluþmamaktýr” diyor, Erdal Ata- müyle yabancý olduklarý bu dili okumayý, yazmabek. Varolan eðitim sistemimiz için doðru fakat yý ve konuþmayý öðrenmek için güç bir dayateksik bir tespittir. Çocuðun en temel ve insani manýn üstesinden gelmek zorundadýr. Okulda
hakký olan anadilinde eðitim yapma, anadiliyle öðrendikleri bu dili, okul dýþýnda, aile içinde
düþünme hakký zorla, kanunlarla yasaklanýp hiç kullanmak için herhangi bir olanak yoksa; bu
bilmediði bir dille eðitim yapmasý, eðitim adýna çocuklarýn uðradýklarý baþarýsýzlýklar daha da
Gençlik Cephesi
39
pekiþmiþ olur. Tüm bu olan biten karþýsýnda, aileler, çocuklarýnýn baþarýsýzlýklarýný önlemek amacýyla konuþtuklarý dili bir kenara býrakarak,
resmi dili konuþarak deðerlerinden uzaklaþmaktadýrlar. Bugün, bu gerçeklik alabildiðince tüm
deðerler inkar edilerek geliþmektedir. Çocuðunun dili bozulmasýn diye, küçük yaþta bu iþe
baþlayan aileler çoðunlukta. Zaten hedeflenen
ve elde edilmek istenen sonuç da buydu. Aileler ve çocuklar arasýnda anlaþmazlýðýn týrmandýðý somut durumlar da vardýr. Daha küçük yaþta ailelerinden kopartýlan çocuklar Yatýlý Ýlköðretim Bölge Okullarý’na alýnmakta, kendi deðerlerinden uzaklaþtýrýlmakta ve yaþadýðý toplumdan tecrit edilmektedir. Duygu, düþünce ve alýþkanlýklarý tahrip edilmekte, asimile gerçekleþtirilmektedir.
Yoðun asimile sürecinden geçen çocuk kendi kiþisel sorunlarýný ailesine nasýl aktarabilecektir? Kendi ailesine aktaramayan çocuk ne
kadar mutludur? Kendi ulusal topluluðunun öz
kaynaðýndan koparýlan, egemen ulusun resmi ideolojisiyle yetiþen, o kültürle biçimlenen ve
resmi tarihle yatýp kalkan birey ne kadar mutludur? Mutluluk bir yana deðersiz, düþürülmüþ
kiþiliktir. Deðersizliðin, kimliksizliðin girdabýndan
kurtulamayacaktýr.
Bireyin düþleri, tasarýmlarý ana dilinde olmaktadýr. Bu onun gerçekliðidir. Çok az bildiði
bir dille kendisini ifade etmesi, düþüncelerini akýlcý bir biçimde anlatmasý, o dili yazýlý kullanmasý ve konuþurken sesleri doðru çýkarmasý oldukça güçtür. Anlatým bozukluklarý, yazým hatalarý,
diksiyon eksikliði ile karþý
karþýyadýr birey. Egemen ulusun bireyleri
bu anlatým eksikliði, yazým
hatalarý,
konuþma bozukluklarý ile eðlenmekte, gülmekte, küçüms e m e k t e d i r.
Böyle tepkilerle
karþýlaþan bireyler sonuçta
geri çekilmekte, içe kapanmakta, sözlü ifadelerden
kaçmaktadýr.
Bildiði birçok þeyi anlatamamakta ve kendisinde kiþisel eksiklikler bulup yargýlamakta,
kendini aþaðýlamaktadýr. Çoðunlukla “Biliyorum
ama anlatamýyorum” diyerek öfkesini bildirmekte. Böyle keþmekeþ bir süreci yaþayan birey, nasýl olur da aðýz dolusu baðýrýp “Ben bu eðitim
sürecinde mutluyum” diyebilir? Dili yeterince
geliþmemiþ ve her iki dil arasýnda bocalamaktadýr; ayrým yapmada, kavramlaþtýrmada sýnýrlý
kalmakta, düþünsel iþlevlerde durgunluk, tutukluk ve kendi kiþisel sorunlarýný çözmede yetersizlikler yaþamakla kalmayýp, deðersizlik duygusuyla kývranmaktadýr. Kýzgýndýr ve baþarýsýzlýk
alabildiðine geliþkindir; herkese karþý nefret doludur. Acaba eðitimin amacý bu mudur? Mutsuz insanlar yaratmak mý!?
Evet; acý olan, insanýn yaþamý boyunca
kendi diliyle eðitim yapamamasý, kendi
türküsünü, tekerlemesini, þarkýsýný söyleyememesi, kendi atalarýndan kuþaklar boyunca aktarýlan kültürel deðerleriyle buluþamamasýdýr. Acý olan da, bu ülkede bu
gerçekliktir. Bu gerçeklik de çocuklarýn yaþamýný alt üst etmektedir. Mutluluðun uðramadýðý, kendine yaþam alaný bulamadýðý
bir coðrafyadýr artýk. Dünyanýn acýlý ve
mutsuz kuþaklarýnýn bir baþka kültür için
yetiþtiði, geliþtiði, kendisine yabancýlaþtýðý coðrafi alandýr.
ESVAN RUKEN CAN
40
Gençlik Cephesi
Antakya’da bir lokantada komilik yapan Özgür’e sorduk; iþçilerin
haklarýný almalarý ve insanca bir yaþam sürmeleri nasýl olacak diye...
“... iþçiler güçlerinin farkýna varmalý ...”
Gençlik Cephesi: Merhaba iþinizi ve çalýþma koþullarýnýzý anlatýr mýsýnýz?
Özgür: Bir lokantada iþçiyim. Günde 10
lira kazanarak hayatýmý sürdürmeye çalýþýyorum. Buna da yaþamak denirse tabii! Her
gün en az 12 saat çalýþýyorum, hiçbir sosyal
faaliyetim olmuyor. Burada garson yardýmcýlýðý yani komilik yapýyorum. Müþterilerin
ihtiyaçlarýný biz karþýlýyoruz; yemekleri
getirmek, masayý temizlemek, müþterinin su
bardaðýný doldurmak... Bu iþlerin tümünü biz
yapýyoruz yani köle gibi kullanýlýyoruz.
G. C.: Çalýþtýðýnýz lokantaya gelen müþterilerin profili nasýl?
Özgür: Burasý en zengin ailelerin geldiði
bir lokanta. Müþterilerin çoðu çok büyük
masraflar yapýyorlar. Birçok yemek sipariþ
ediyor, büyük bir kýsmýný yemeden býrakýyorlar. Karýnlarýný doyuramayan bu kadar çok
insan varken, buraya gelen müþteriler
yüzünden onlarca kiþiyi doyuracak yemek
hergün çöpe atýlýyor. Para kolay kazanýlýnca,
harcanmasý da o kadar kolay oluyormuþ.
Birilerini sömürerek, dolandýrarak kazandýklarý paralarý burada hiç kimseyi, hiçbir þeyi
düþünmeden harcýyorlar. Gelen müþterilerin
çoðu birbirini tanýyor, bir süre sonra birbirlerine "gösteriþ olsun" diye, "en fazla harcamayý kim yapacak" diye, en pahalý yemeði,
en pahalý içkiyi almak için yarýþa tutuþuyorlar. Mesela; akþam yemeðine gelen bir
ailenin yaptýðý masraf benim ve benim gibi
birçok iþçi arkadaþýmýn günlerce çalýþarak
kazanacaklarý paradan daha fazla.
G. C.: Size davranýþlarý nasýl?
Özgür: Biz komileri istedikleri gibi kullanýyorlar. Bizim asýl iþmiz gelen müþterilerin
masalarýna bakmak olmasýna raðmen, müþteri olmadýðý zamanlar bizlerin dinlenmesini
engellemek için her türlü iþi bize yaptýrýyorlar. Örneðin; geçen gün lokantada tadilat
vardý, bizi bu tadilat iþinde çalýþtýrdýlar.
Patron, bizi 'boþ' gördüðü zaman kendi
evinin ihtiyaçlarýný karþýlamamýz için
görevlendiriyor; evinin kömürünün taþýmak,
evine yiyecek içecek götürmek, utanmasa
evini temizliðini de yaptýracak... Müþterilerin
Gençlik Cephesi
bize davranýþlarý da kötü. Zaman zaman
küfreden ya da hakaret edenler de oluyor.
Hatta geçenlerde bir müþteri arkadaþýmýza
küfretmiþ, o da karþý çýkýnca arkadaþýmýzý
dövmeye kalkýþmýþtý. "Hem suçlu hem
güçlü" denir ya hani, iþte o hesap bir de
arkadaþýmýzý iþten attýrdý. Patron da kominin
haklý olduðunu biliyordu ama buna raðmen
müþteriden yana oldu, arkadaþý iþten attý,
þiddet uygulayan müþteriden özür diledi. Bu
durum karþýsýnda diðer çalýþanlar da sessiz
kaldý, bir kiþi karþý çýktý; onu da iþten attýlar.
Anladýk ki burada 'haklý' olmayý belirleyen
þey ne kadar paraya sahip olduðunla ilgili...
G. C.: Günlük harcamalarýnýz nasýl?
Özgür: Benim günlüðüm 10 lira zaten. 23 lirasý yol masraflarýna gidiyor, kalaný da ev
harcamalarýna kullanýyorum. Kendim için
'özel' bir harcama yapmýyorum -yapamýyorum zaten-. Ýnsanca bir yaþam sürebilmek
için bu para elbette ki yeterli deðil. Evin
ihtiyaçlarýný karþýlamakta bile zorlanýyorum.
Ayný þartlarda çalýþan, evli, çocuk sahibi
arkadaþlar var, onlar için durum daha da zor.
Bunlar yetmiyor gibi, yanlýþlýkla bir þey kýrsak ya da kýrýlsa, bunu parasýný da bizden
kesiyorlar.
G. C.: Çalýþma koþullarýnýzýn, yaþamýnýzýn
nasýl olmasýný isterdiniz?
Özgür: Herkesin iþ güvencesi olmalý bir
kere. Ayrýca sigorta yapýlmalý. Bir de en
önemlisi insanca yaþayabileceðimiz bir ücret
almalýyýz. Saðlýk kuruluþlarýndan yararlanma
herkes için ve ücretsiz olmalý. Ýþçiler arasýnda ayrým yapýlmamalý.
G. C.: Sizce bunlar nasýl gerçekleþir?
Özgür: Tabii öncelikle bütün iþçiler güçlerinin farkýna varmalý, birlik ve beraberlik
içinde mücadele yürütmeli. Kendilerinin; bu
dünyayý yaratanlar olduðunu, çalýþmadýklarýnda hayatýn duracaðýný görüp, bu dünya
düzenini yýkýp yerine eþit, özgür ve insanca
bir yaþam kurmalarý gerektiðini anlamalarý
ile olacaktýr. Ben bunlarýn olacaðýna ve halktan yana bir düzen kurulacaðýna inanýyorum.
R
Ö
P
O
R
T
A
J
41
uyuþturulmuþ beyinler yaratmada bir araç;
MEDYA
Ýnsanlýðýn ulaþtýðý uygarlýk düzeyinde medya önemli bir kitle iletiþim aracýdýr. Toplumsal yaþamdan
tutun da, en küçüðünden
en büyüðüne kadar her
türlü toplumsal iliþkinin içine girmiþ olan medya, insaný beynindeki en son
hücreye kadar ele geçirmiþ
ve günümüzde menzili, sýnýrlarý aþmýþ olan bir olgudur.
Ýnsan yaþamýnýn þekillenmesinde etkin bir role sahip olan medya, günümüzde (belli bir alaný hariç) genel anlamda
ciddi bir tartýþma alanýný oluþturmaktadýr. John Keane’in Medya ve Demokrasi
adlý kitabýnda da iddia ettiði gibi “Siyasal
filozoflar adalet, özgürlük, topluluk ve
demokrasi kavramlarýnýn anlamýný soyut
olarak tartýþýyorlar; medya onlarý ilgilendirmeyen, sadece iþ saatleri dýþýnda konuþulabilecek ya da hoþça vakit geçirilebilecek, gerçek bir deðeri olmayan, ipe
sapa gelmez bir þey olduðuna çoktan inandýrmýþa benziyor. Sosyologlar ve
medya araþtýrmacýlarý, izleyicilerin tepkilerini, türlerin oluþumunu, þirket medyalarýnýn ideolojik etkilerini ve yeni enformasyon teknolojilerinin kültürel sonuçlarýný çözümlüyorlar. Parlak fikirli aydýnlar
kitap okuma merakýnýn sona ereceðini
42
ve çaðdaþ yaþamýn hýzlý, kurgulu, üç dakikalýk kültür satan medya þarlatanlarýnýn egemenliði altýna gireceðini tahmin
ediyorlar. Bu sýrada gazeteciler yazdýklarý haberleri editörlere teslim etmekte,
program yapýcýlarý iþverenlerle pazarlýða
oturmakta, discokeyler habire müzik
pompalamakta, iþin politikasýný belirleyenler ise program kotalarý, çapraz medya mülkiyeti sorunlarý, kablo ve uydu yayýncýlýðýnýn denetim altýna alýnmasýna
kafa yormakta. Ne var ki hemen hiç kimse demokratik idealler ve kurumlar ile
çaðdaþ medyalar arasýndaki iliþki konusundaki temel sorularý sormuyor.”
Bir tarafýndan baktýðýmýzda herkes;
toplumlarý öyle ya da böyle, dolaylý ya da
dolaysýz birçok boyutta etkileyen, hedef
alan, insanlarýn beyinlerini ve görsel duyularýný kendine bir pazar haline getiren,
onlarý yönlendiren, neyi nasýl ve hangi
Gençlik Cephesi
Medya ve
yolla ilettiði konusu gerçekten muallak bir duKültür Emperyalizmi
rumda olan kapitalist medyanýn çözümlenmesi
gibi bir soru(n) ile karþý karþýya kalmaktadýr. BuBu noktada karþýmýgün kapitalist medya günlük yaþamýn bütün a- za temel soru(n) olaraçlarýný birer meta haline getirmektedir. Kapita- rak kültür emperyalizlist medyanýn bulunduðu konumda her þey pa- mi dikilir. Demokratik,
zarlanýp satýlabilir. Bunu görebilmek için yüksek ideolojik, sosyal her
derecede bir eðitim almaya gerek yoktur, sade- türlü istemlerin yok ece neyi görmek istediðimiz önemlidir.
dilmesi, kitlelerin uyuTelevizyonlar her gün karþýmýza baþka bir zü- tulup, insan bilincinin
büðü çýkarýp, bunlarý süsleyip dört duvar arasýn- olaðanlaþtýrýlmasýnda en büyük etken, günüdaki hayatýmýzýn ve günlük yaþamýmýzýn her saf- müzde hiç kuþku yoktur ki medyadýr. Bu da emhasýný sokmaya çalýþmýyor
peryalizmin farklý fakat sismu? Bunu yanýnda dini
temli iþleyen bir boyutudur.
bütün Polat Alemdarlarýn,
Çünkü iletiþim bir þekilde inrantiyelerin, mafya babasan yaþamýna müdahil olMedya insanlarý toplarýnýn, spekülatörlerin,
makta ve ona yeni bir boyut
lum denilen kalabalýkta
vurguncularýn, kibar fahikatmaktadýr. Dünyanýn haber
yalnýzlaþtýrmakta, zihinlerþelerin yaþamlarýný dedikaynaklarýnýn %60’ýndan fazdeki barýþ, kardeþlik, özkodu programlarýnda, dilasýna CNN’in sahip olduðunu
zilerde ballandýra ballandýve dünya medyasýnýn genel
gürlük, sevgi aþk gibi kavra anlatmýyor mu? Bu ahatlarýyla bir emperyalist teramlarý yok edip; yerine bolrada üretici-emek sahibi
kelin elinde olduðunu düþüca milliyetçilik sokup bizi
insan enayi yerine konmunürsek, sanýrým yerinde bir
yaþadýðýmýz topluma ve dünyor mu? Dizi filmlerde, sitespit olacaktýr.
yaya yabancýlaþtýrmaya çanemalarda insanlara kýsa
Bu haber ve bilgi kaynaklýþmaktadýr. Ýnsanlýk, iletiyoldan nasýl köþeyi dönelarýný
göz önüne alýrsak, buþim toplumu söylencelericeði aktaralýp, mafya bagün
emperyalizm
medya kanin gazete ve televizyonbalýðýnýn nasýl ve hangi
nalýyla geliþ(tiril)memiþ sölarda cirit attýðý bu günleryollarla yapýlacaðý gençlemürge ülkelere, kurumlarýna,
de, iletiþimin insan beyrimize öðretilip, içine de
insanlarýna ve toplumlarýna
ninde ve bilincinde býraktývatan millet Sakarya nayabancýsý olduklarý bir kültür
ðý etki, ayrýca da iletiþimin
ralarý sýkýþtýrýlmýyor mu? Ýve beraberinde de kendi kuve haberlerin kaynaðý gibi
ki sözcüðü bir araya getirumlarýný, yaþam tarzýný emçözülmesi gereken bir soremeyen; temel müzik bilpoze etmektedir. Bu neo-liberun ile karþý karþýyadýr.
gisi, ses ve kulak yoksunu
ral politikalarýn ve kapitalist
delikanlýlardan, genç kýzekonominin vahþiliðinde de elardan hiç gayret gösterzilen uluslarýn kendi özgün
meden ‘star’ imal edilip,
kültürleri yok olmakta, kendi
bunlar kýsa süreliðine de olsa ýþýltýlý bir yaþama kültürleriyle olan baðlarý kopmaktadýr. Sonucunyükseltilmiyor mu? Ve giderek kýsalan kullanma da da kimliðini kaybetmiþ, düþün(e)meyen, esüreleri bittiðinde de bir kenara fýrlatýlýp atýlmý- leþtirmeyen, sorgulamayan, sürüleþmiþ insan
yor mu? Ekranlar insana “bunlar Türkçeyi nere- topluluklarý ortaya çýkmaktadýr.
de öðrenmiþ acaba” dedirten, cümle kurmaktan
Frantz Fanon Yeryüzünün Lanetlileri adlý yapýbile aciz, tek avantajlarý cömertçe sergiledikleri týnda batý dünyasýnýn sömürge ülkelerin kültürgenç bedenleri olan, ülke siyasetinden tutun da, lerinde yarattýðý erozyonu þöyle aktarmaktadýr.
cinsel yaþama kadar her alanda konuþan çok “Üçüncü dünya ülkelerinde gençlerin boþ zabilmiþ cahillerle dolup taþmýyor mu? Çuval me- manlarý, kapitalist ülkelerin gençleri için tasarlaselesini Kurtlar Vadisi Irak gibi yapýmlarla çözen nan polisiye romanlar, para makinesiyle oynave milli kahraman ilan edilen, kimliðini kaybet- nan kumarlar, seks fotoðraflarý, pornografik kimiþ zavallýlar deðil mi izlediðimiz? Kahve rek- tap, gazete ve dergiler, batý ülkelerinde 16 yalamlarýna kadar her türlü pazarlýk konusu ge- þýndan küçük çocuklarýn seyretmesi yasak filmrektiren oluþumlarda, kadýnlar ve onlarýn taze ler ve her þeyden öte bira ve içkilerle iþgal edilbedenleri deðil mi satýlan?
mektedir. Batý ülkelerinde aile ve eðitim yapýsý
iþçi sýnýfýna saðlanan göreceli yüksek yaþam
Gençlik Cephesi
43
standardý nedeniyle, boþ zaman tüketimi için tasarlanan böylesi uðraþlarýn, zararlý etkilerinden
gençler ve çocuklar az ya da çok korunmaya çalýþýlmaktadýr. Fakat entelektüel geliþimin düþük
olduðu, iki farklý kültürün ve dünyanýn çarpýþmasý nedeniyle, geleneksel kültürün tuzla buz
olup yenik düþtüðü, insanlarýn dünya evren görüþlerinin paramparça edildiði bir Afrika ülkesinde, Afrikalý gençlerin ve çocuklarýn geleceði, batý kültürünün ürünü, söz konusu uðraþlarýn doðasý gereði yapacaðý saldýrýlarýn ve þiddetin
merhametine terkedilmiþ durumdadýr.”
Bugün batý dünyasý kendi kültürünü evrensel
kültür saymaktadýr. Bunda da kapitalist-emperyalist devlet iliþkileri ve kara dayalý basýn-medya iliþkileri hiç de azýmsanamýyacak bir role sahiptir ki zaten bugün emperyalizmin en büyük
amaçlarýndan birisi de toplumlarý batýlýlaþtýrmak, onlara kendi kültürlerini empoze etmek ve
yaþanan bu çatýþma ortasýnda kimliksiz, düþünemeyen ve en temel insani haklarýný dahi istemekten yoksun, tek tip insan topluluklarýný yaratmaktýr.
“Emperyalizm kültür emperyalizmini sürekli
ve hakim kýlabilmek için iki yönlü bir strateji geliþtirmiþtir. Bir; solun politik dilini bozmak, iki;
kitleleri alýklaþtýrmaktýr.” (Medya Eleþtirisi ya da
Hermes’i Sorgulamak, s.18). Emperyalizm solun kültürel deðerlerini, politik dilini deforme edip “sýnýflarýn uzlaþmaz tavrý” gibi sivri noktalarý törpüleyip, politik liderleri daha ehil ve kabul
edilebilir düzeye indirmeye çalýþmaktadýr. Bunun için de pek çok yöntem ve politikayý uygulamaktadýr.
Nazým Hikmet’in komünist deðerlerinin sadece ulusal kalýba sokulup kitlelere aktarýlmasý
söylemlerinde kullanýlan yöntem ve teknik gibi…
Hiç kuþku yoktur ki temel amaç da kitlelerin özgüvenini yitirmesini ve solu insanlýk karþýtý politikalara karþý duyarsýzlaþmasýný saðlamaktýr.
Ýkinci amaç ise kitleleri duyarsýzlaþtýrmaktýr.
Emperyalizm bugün dünyada yarattýðý savaþlarý, katliamlarý, insanlarýn gözünde daha rutin
ve kabul edilebilir hale getirmektir. Yapýlan savaþlarýn birer video oyun haline getirilmesi; Kore’de, Vietnam’da, Irak’ta yapýlan katliamlarýn
konu alýndýðý Amerikan finansmanlý filmlerin, Amerikan kahramanlýk destaný ve savaþýn meþru
sebepleri olarak gösterilmesi, ülkelerin siyasi,
iktisadi ve toplumsal kaosa sürüklendiði bir zaman kesitinde, halka bol bol pornografik ve zihin keþmekeþi yaratacak yapýmlarýn sunulmasý
bunun en bariz göstergelerinden birisidir. Amaç
korku, þiddet, cinsellik yüklü ucuz piyasa filmleriyle kitleleri uyutmak, medyumlarýn, imamla-
44
rýn, yýldýz fallarýnýn insanlýðýn kaderini belirlediði
ucuz þov programlarýyla, ‘Piramitleri uzaylýlar mý
inþa etti, yoksa Mýsýrlýlar mý?’ gibi ipe sapa gelmez tartýþma programlarýyla, ‘magazin’ denilen
özel hayat tecavüzcüsü yapýmlarla, pembe dizi
furyalarýyla insanlarýn zihinlerini boþaltmak, düþünme yetilerini yok etmektir…
Sonuç Olarak
Özetle kapitalist medya insaný uyuþturmakta,
ona televizyon, gazete vb... her türlü kitle iletiþim aracýyla, afili bir dünyanýn sahte söylencelerini aktarmaktadýr. Kýsa yoldan köþeyi dönmenin
dipnotlarýný vermekte, insanlarýn özgün kültürlerini yok etmekte, kendi özgün deðerlerini talan etmektedir. Medyanýn bu yabancýlaþmadaki
payý kuþkusuz yadsýnamaz. Medya insanlarý toplum denilen kalabalýkta yalnýzlaþtýrmakta, zihinlerdeki barýþ, kardeþlik, özgürlük, sevgi aþk gibi
kavramlarý yok edip; yerine bolca milliyetçilik
sokup bizi yaþadýðýmýz topluma ve dünyaya yabancýlaþtýrmaya çalýþmaktadýr. Ýnsanlýk, iletiþim
toplumu söylencelerinin gazete ve televizyonlarda cirit attýðý bu günlerde, iletiþimin insan
beyninde ve bilincinde býraktýðý etki, ayrýca da iletiþimin ve haberlerin kaynaðý gibi çözülmesi
gereken bir sorun ile karþý karþýyadýr. Bugün
kapitalizm medyanýn insan yaþamýndaki gücünü
Pavlov’un þartlý refleks teorisini doðrulayacak
þekilde yetkinleþtirmektedir. Televizyonlarda,
gazetelerde çýkan reklamlarla elbiseler seçilmekte, içecekler reklamlara göre belirlenmekte,
moda denilen þeyle insanlar tektipleþtirilmekte
ve alternatifsiz býrakýlmaktadýr. Bu normalde bir
tercih meselesi gibi algýlanabilir ama aslýnda birebir insanlarý o þeye þartlamaktan öte bir þey
deðildir. Bu sadece giyim ya da seçimlerle de ilgili deðildir, bugün kapitalizm ayný yöntem ve de
teknikle kitlelerin gözünde savaþý, zulmü ve katliamlarý aklamakta; bir yandan þovenizm, bir
yandan da ‘coca cola-blujin’ kültürüyle de kitleleri kimliksiz býrakmaktadýr.
Bu bize göstermektedir ki; medyanýn yeniden, en derinden bir eleþtirisi yapýlmak zorundadýr.
A. TAYLAN
Manisa’dan bir
Gençlik Cephesi Okuru
Gençlik Cephesi
yazma kültürü...
yazma kültürü...
yazma kültürü...
Alýþýldýk þekillerde; okuma kültürünün edinil- tiðe dönüþmesi marksizm açýsýndan devrimcilimesi ve bu kültürün, yazma kültürü edinilmek- ðin özünü oluþturur. Bu ölçüde entellektüel olsizin saðlanabileceði -pratikte de anlaþýlacaðý gusu proleterleþir, hayata dahil olur.
gibi- baþarýsýz bir metoddur. Bu anlayýþ okumaYazmak ise okumada olduðu gibi pratikten
yazma diyalektik bütünlüðünün bilinçteki yeter- sonra hayata etkiyen ikinci saðlýklý yoldur. (Busiz konumlandýrýlýþý ve okumanýn edilgen bir et- rada bahsedilen birinci-ikinci iliþkisi ana-tali olakinlik olarak bilinçaltý algýsýnýn ürünüdür. Ancak rak deðil, yine birbirini pekiþtiren olgularda -bosorunun çözümü kolektif aklýn katkýsý sorununa yutlarý ne ölçüde olursa olsun biri diðerinin varlbireyin sistematik düþüncesinin
lýk koþulu olan- bir boyutlankoþulu olarak okuma-yazma
dýrma yapýlmýþtýr.) Birikimin
etkinlikleriyle de katýlmasý basistematik ifadesinin, düþünkýþý çözüme doðru, devrimci aceyi karþýlayan sembollerle ifadýmlardan birisidir.
de edilmesidir yazmak. MarkOkumak, birikim
Þimdilik sadece okuma-yazsizmin bir bilim olarak, diyaoluþturmada en
ma arasýndaki diyalektik iliþkiyi
lektik bir sistematik oluþtursaðlýklý yollardan
açýklamaya çalýþacaðým. Öncemasý ve sistematik düþüncenin
likle okumanýn edilgen, yazmadevrimci kinetiðinin ne büyük
biridir. Birikim, bilnýn ettirgen algýsý deðiþtirilmebir güce, verimliliðe ulaþabileinçli bir eylemlilik
lidir. (Belirtmemiz gerekir ki,
ceðinin en önemli kanýtýdýr.
içerisinde ele
yazmadan baðýmsýz bir okumaBu nedenle yazmak düþünalýndýðýnda bilgi
nýn edilgenliðinden bile tamace sistemizasyonu açýsýndan ömen bahsedemeyiz.) Okuma
nemli pratiklerimizdendir. Sistoplama eylemidir.
eylemi, yazma eyleminden ketematize düþüncenin iki aþaBu, onun aktif bir
sinlikle baðýmsýz ele alýnmamamasý olarak okuma-yazmanýn
çalýþma ya da etüt
lýdýr. Fakat okuma-yazma diya(bilgi toplama açýsýndan, okuolduðunu en basit
lektiði görmezden gelinse bile,
ma; bilgileri sistematize etmek
okumak -sýnýrlý da olsa- etken
açýsýndan, yazma) bir bütünün
haliyle destekler.
niteliklerini barýndýrýr.
iki etken eylemi olarak algýlanOkumak, birikim oluþturmamasý zorunluluktur.
da en saðlýklý yollardan biridir.
Yazmadan önce okuma ihtiBirikim, bilinçli bir eylemlilik iyacý ve sistematik düþünceye
çerisinde ele alýndýðýnda bilgi toplama eylemidir. sahip olmak için yazma ihtiyacý kendi hayatlarýBu, onun aktif bir çalýþma ya da etüt olduðunu mýzýn içinden somut birer örnektir. Okuma-yazen basit haliyle destekler. Burjuva kültür dahi o- manýn ise kültür denebilecek düzeydeki duruþu
kumanýn bu niteliðini yok edemez. Sadece dü- devrimci teori-pratik iliþkisinde önemli bir yere
þünüþte bu niteliði baský altýna alýr.
sahiptir. Devrimci teori-pratik diyalektiðinin anGelelim okuma-yazmanýn diyalektik bütünlü- laþýlmasýnýn önemi ise gayet nettir.
ðüne... Birikimin oluþturulma yöntemlerinin,
“Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olpratik eylemlerden sonra en saðlýklý olaný oku- maz!” (Lenin)
ma eylemidir. Okumayla da desteklenen pratik
kökenli tecrübeler belirli bir tartýþma potansiyeB. ÞAHÝN
li oluþturur. Ancak bu potansiyel, stabil kaldýðýnda burjuva entellektüellerini oluþtururken, haYýldýz Teknik Üniversitesi
yata uygulanýþý olarak algýlayabileceðimiz kine-
Gençlik Cephesi
45
mart-nisan
tarihten...
46
1 Mart
1960'da yaklaþýk 1000 siyahi öðrenci
ABD'nin Alabama eyaletinde ABD'deki ayrýmcýlýðý, ýrkçýlýðý ve siyahlara yönelik saldýrýlarý
protesto etti.
1971'de Ankara, Ege ve Diyarbakýr Týp
Fakülteleri asistanlarý oturma eylemine baþladý.
1996'da harçlarý protesto eden öðrenciler
Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 30 saat
iþgal ettiler. Eylem sonrasý çýkan olaylarda 100
öðrenci gözaltýna alýndý.
2003'te ABD'nin Irak'ý iþgalini ve ayný gün
TBMM'de Irak'a asker gönderilmesi için hazýrlanan tezkereyi engellemek amacýyla Türkiyeli
devrimcilerin ve meslek örgütlerinin çaðrýsýyla
Ankara'da toplanan 100 bin kiþi iþgali ve iþbirlikçiliði protesto etti. Teskere Meclisten geçmedi.
2 Mart
1960'da Ýstanbul'da gece sessiz yürüyüþ
yapan 500 teknik okul öðrencisine polis müdahale etti.
1990'da Yýldýz Teknik Üniversitesi'nde
öðrenciler 3,5 saat iþgal eylemi yaptý; eylemden sonra 200 öðrenci gözaltýna alýndý.
3 Mart
2003'te Ýstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öðrencisi Önder Babat öldürüldü.
5 Mart
1971'de Amerikalý 4 asker Ankara'da THKO
militanlarýnca kaçýrýldý. Örgüt gazetelere gönderdiði
bildirisinde
kaçýrma
esnasýnda
yakalanan bir arkadaþlarýnýn býrakýlmasýný ve
Amerikalýlara karþý fidye istedi. Bir gün sonra
Amerikalýlarý kaçýranlarýn ODTÜ'de saklandýklarý duyumu üzerine üniversiteye polis baskýný
yapýldý. Erdal Þener adlý öðrenci ölürken, 32
kiþi de yaralandý. 2 bin ODTÜ öðrencisinin
ifadesi alýndý ve 24 öðrenci tutuklandý.
Ýnönü'nün CHP'li parlamenterlere "ODTÜ
baskýný konusunda hükümeti desteklemeliyiz"
dediði öðrenildi. Kaçýrýlan Amerikalý askerler 8
Mart'ta THKO militanlarý tarafýndan serbest
býrakýldý.
8 Mart
1857'de New Yorklu dokuma iþçisi kadýnlar,
düþük ücretleri, on iki saatlik iþ gününü ve
artan iþ yükünü protesto etmek için bir gösteri
yürüyüþü yaptýlar. Polis þiddet kullanarak
yürüyüþü daðýttý.
1908'de New York’ta 15000 kadýn daha kýsa
çalýþma saati, daha iyi gelir, doðum izni ve oy
hakký için yürüdü. Bu mücadelenin anýsýna, II.
Enternasyonal’in 1910'daki Kongresi'nde Clara
Zetkin'in önerisiyle, Uluslararasý Emekçi
Kadýnlar Günü olarak ilan edildi.
12 Mart
1966'da 15 yaþýnda bir ortaokul öðrencisi
komünizm propagandasý yaptýðý iddiasýyla
tutuklandý. Edebiyat öðretmeninin "Atatürk'ü
baþka bir dünya lideriyle karþýlaþtýrýnýz" konulu
ödevinde öðrenci Atatürk'ü Lenin'le karþýlaþtýrmýþtý. Öðretmen öðrenciyi ihbar etti ve öðrenci
tutuklandý.
1971'de askeri faþist darbe gerçekleþtirildi.
16 Mart
1978'de Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk
Fakültesi'nden toplu çýkýþ yapan devrimci
öðrencilerin üzerine bomba atýldý, 7 öðrenci
öldü. Polis Memurlarý Dayanýþma Derneði (PolDer) Ýstanbul Þubesi Baþkaný, bombalý saldýrý
istihbaratýnýn olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliðine bildirildiðini açýkladý.
1988’de Halepçe’de 5000 Kürt kimyasal
silahlarla katledildi. Katliam emrini Saddam
vermiþti.
20 Mart
1970'de Türk-Ýþ Genel Sekreteri Halil Tunç,
polisin üniversitelere girmesine izin verilmemesini istedi.
23 Mart
1996’da Ankara'da öðrenciler harçlarý
protesto eylemi yaptýlar. Çýkan olaylar sonrasýnda Dil Tarih Coðrafya Fakültesi binasýna
giren polis 127 öðrenciyi gözaltýna aldý.
Olaylarda 100 öðrenci yaralandý.
25 Mart
1994’te Aydýn Ortaklar Öðretmen Lisesi'nde
evci çýkan dört kýz öðrenciden birinin, emniyet
yetkilileri tarafýndan yakalanarak bekaret kontrolüne gönderilmesi kadýnlar tarafýndan
protesto edildi.
26 Mart
1924’te Darülfünun, Hukuk Fakültesi öðrencileri üç günlük boykot ilan ettiler.
28 Mart
1962’de Ekim 1960'da askeri yönetimce
görevlerinden uzaklaþtýrýlan 147 öðretim
üyesinin görevlerine dönmelerine olanak
saðlayan kanun, Millet Meclisi'nde kabul edildi.
30 Mart
1972’de Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi Cephesi (THKP-C) lideri Mahir Çayan ile THKO
liderleri, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, THKPC üyeleri Nihat Yýlmaz, Sinan Kazým Özüdoðru,
Saffet Alp, Hüdai Arýkan, Ahmet Atasoy, Ertan
Saruhan ve Sabahattin Kurt Tokat'ýn Niksar
ilçesine baðlý Kýzýldere köyünde öldürüldüler.
Operasyonda Çayan ve arkadaþlarýnca üç gün
önce kaçýrýlmýþ olan Ünye'deki radar üssünde
görevli iki Ýngiliz ve bir Kanadalý teknisyen de
öldü.
Gençlik Cephesi
Gençlik Cephesi
Poyrazoðlu ve Korhan Abay'ý oynadýklarý
müzikalde komünizm propagandasý yaptýklarý
gerekçesiyle sorguya çekti.
19 Nisan
1969’da Alparslan Türkeþ, "Doðum kontrolü suikasttýr" dedi.
20 Nisan
1939’da Nazi lider Adolf Hitler doðum günü
kutlamasý için Almanya'ya gelen Türk heyetini
kabul etti. Heyette Ali Fuat Cebesoy, Falih Rýfký
Atay, Orgeneral Asým Gündüz, Yunus Nadi
vardý.
1942’de Anadolu Ajansý'nda çalýþan
Yahudilerin iþlerine son verildi.
1942’de kýz öðrencilerin ipek çorap, topuklu ayakkabý ve kýsa etek giymesi ve saçlarýný
kývýrmasý yasaklandý.
1962’de Dolandýrýcýlýðý ile ünlü "Sülün
Osman" cezaevinde "alýnteri ile yaþamak"
konulu bir konferans verdi.
22 Nisan
24 Nisan
1975’te MHP’li "komandolar" Site öðrenci
yurdunu bastýlar. Olayý protesto eden öðrencilere polis müdahale etti. 1 kiþi öldü, 23 kiþi
yaralandý, 324 kiþi gözaltýna alýndý.
27 Nisan
1971’de Dev-Genç kapatýldý.
1978’te Ankara Valisi Tekin Alp, Ülkü
Ocaklarý'nýn kapatýlmasý istemiyle Cumhuriyet
Savcýlýðýna baþvurdu. Vali Tekin Alp, Ülkü
Ocaklarý'nýn tüm yurtta yasadýþý faaliyetlerde
bulunduðunu saptandýðýný bildirdi.
1997’de Türkiye'ye gelen eski SSCB
Baþkaný Gorbaçov ODTÜ'de öðrenciler tarafýndan üzerine yumurta atýlarak protesto edildi.
Gorbaçov konuþmasýnýn ardýndan arka kapýdan kaçýrýldý. Protestocu öðrencilerden 8'i
gözaltýna alýndý.
28 Nisan
1956’da Ýstanbul Ýþçi Sendikalarý Birliði
Kongresi toplandý. Ýþçiler "Grevsiz sendikalar,
cereyansýz ampul gibidir " dedi.
1960’da Ýstanbul Üniversitesi öðrencileri,
üniversite merkez binasýnda hükümet aleyhine
gösteri yaptý. Kolluk Güçleri, gösterilere müdahale etti. Kolluk Orman Fakültesi öðrencisi
Turan Emeksiz öldü. Ankara ve Ýstanbul'da
sýkýyönetim ilan edildi.
1966’da Genelkurmay Baþkaný Cemal Tural,
bir
genelgeyle
"Komünizmle
Mücadele
Metodlarý" kitabýnýn askeri okullar ders programý içine alýnacaðýný açýkladý.
30 Nisan
1963’te Kürtçe dergi çýkaran iki üniversite
öðrencisi tutuklandý.
mart-nisan
1973’te Öðretim üyeleri ücret yetersizliðinden istifa edince 4 yüksek okul kapatýldý.
1 Nisan
1996’da 1978 yýlýnda 7 öðrencinin ölümüyle
sonuçlanan "16 Mart katliamý" davasý yeniden
açýldý. 1996 yýlýnýn 1 Nisan günü tanýk olarak
dinlenen Remziye Akkol, katliam bombasýný
kardeþi
Zülküf
Ýsot'un
attýðýný
söyledi."Kardeþim katliamý Türkeþ'in planladýðýný söylemiþti" dedi.
2 Nisan
1968’de 308 üniversite öðretim üyesi
Kuzey Atlantik Antlaþma Örgütü (NATO) ile
iliþkilerin yeniden ele alýnmasýný istedi.
3 Nisan
1966’da Baþbakan Süleyman Demirel,
"Türkiye'de Amerikan üssü yoktur, tesisi
vardýr" dedi.
7 Nisan
1969’da MHP'nin yan örgütü Ülkü Ocaklarý
Birliðine baðlý "komandolar" Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen uluslararasý doðum kontrol seminerini bastý.
1978’de Ýstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öðretim Üyesi Doçent Server Tanilli
silahlý saldýrýya uðradý. Aldýðý kurþunlardan
omuriliði zedelenen Tanilli felç oldu. Server
Tanilli 12 Mart darbesi sonrasý üniversiteden
uzaklaþtýrýlmýþtý.
8 Nisan
1968’de Ortadoðu Teknik Üniversitesi'nde
öðrenciler rektörlük binasýný iþgal etti.
9 Nisan
1969’da Ankara'da halk gecekondu yýkýmýna karþý öðrencilerden yardým istedi.
11 Nisan
1969’da Ýstanbul'da 15 bin öðrenci boykota
baþladý.
12 Nisan
1991’de Ýstanbul genelevi iþletmecilerinden
Matild Manukyan Ýstanbul vergi rekortmeni
oldu.
14 Nisan
1959’da 102 üniversite öðrencisi, CHP
Meclis Grubu'na çektikleri telgraflarda "Ýstanbul'da yüksek tahsilde bulunan Kürt gençleri"
imzasýný kullandýlar. Kürtçülük konusunda derhal yayým yasaðý getirildi.
1987’de Tek tip öðrenci derneðini hedefleyen Öðrenci Dernekleri tasarýsýný protesto
eylemleri yapýldý. Öðrenciler Ankara'ya doðru
yürüyüþe geçtiler. Ýki gün sonra Anavatan
Partisi tasarýyý geri çekmek zorunda kaldý.
18 Nisan
1977’de Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü
Ekipler amiri Sadettin Tantan, Nükhet Duru, Ali
tarihten...
47
H AZIRLIYORUZ...
S
Ý
E
T
N
R
E
Y
Ü ÝVE
Üniversite sýnavýna az kaldý. Birçok genç arkadaþýmýz aylardýr bir yarýþ atý
gibi bu sýnava hazýrlanýyorlar; öyle ki kimi zaman onlarý görmek, onlarla vakit geçirmek bile kýsýtlý bir zamana sýðdýrýlmak zorunda. Ýstedik ki onlarý bu sýnav sýkýntýsýndan bir
süreliðine de olsa uzaklaþtýralým ve yüzlerini güldürebilelim. 1993 yýlýnda Ýstanbul Üniversitesi’nden
arkadaþlarýn hazýrladýðý Ada Dergisi’nin “sýnav
"Ýktidara geldiðimizde herkese üç anahtar veresorularý” sizlerle...
ceðiz." diyen kiþinin sözlerinde aþaðýdakilerden
hangi sanat vardýr?
Anadillerini konuþmalarý bile yasaklanan,
sürekli baský altýnda yaþayan, varlýklarý bile
kabul edilmeyen, Türkiye'nin Güneydoðusu'nda,
Suriye'nin az yukarýsýnda, Irak'ýn az bu
berisinde olan ve daðlarda "kart-kurt" diye ses
çýkarmakla suçlanan halk aþaðýdakilerden
hangisidir?
a- Kýzýlderililer
b- Sýrplar
c- Somalililer
d- Türkler
e- Kürtler
Aþaðýdakilerden hangisi demokrasiyle
baðdaþmaz?
a- MÝT
b- Kontrgerilla
c- Fail mçhul cinayetler
d- Yargýsýz infazlar
e- Hepsi
Türk ve Kürt halkarýnýn kardeþliðini savunduðu için Diyarbakýr'da faili meçhul cinayete
kurban giden büyük Kürt araþtýrmacý-yazar
kimdir?
a- Dede Korkut
b- Kaþgarlý Mahmut
c- Kürt Ýdris
d- Musa peygamber
e- Musa Anter
Hanedancýlýk ne zaman kaldýrýlmýþtýr?
a- 1444 Varna Savaþý
b- II. Abdülhamid Meþrutiyet'i kabul edince
c- 12 Eylül 1980'de
d- Hanedan dizisi TV'den kalkýnca
e- Henüz kalkmadý
48
a- Tecahül-ü Arif
b- Teþbih
c- Hüsnü talil
d- Mübalaða
e- Atýþ
"Enflasyonu sýfýra indireceðiz." cümlesindeki
"indireceðiz" sözcüðü aþaðýdaki cümlelerin
hangisindeki "indirmek" sözcüðüyle eþ anlamlýdýr?
a- Diyarbakýr'da esnaf yine kepenk indirdi.
b- Güvenlik güçleri eþkiyaya bir darbe daha
indirdi.
c- Ýþkencedeki kýzý yere indirdiler.
d- Onu Cumhurbaþkanlýðý'ndan indiremedier.
e- Halkýn gözünde, oylarý on puan daha indi.
"Genç ölmek bize özgü
bize özgü
bir yer yataðýnda çenesi baðlanmýþ
bir ihtiyar olmamak."
dizelerinde anlatýlmak istenen duygu nedir?
a- Hýzlý yaþa genç öl, cesedin yakýþýklý olsun.
b- Biz yaþamayý sevmeyiz, bu yüzden yirmisinde
ölürüz.
c- Öldüðümüz zaman çene baðlatmamak bize
aittir.
d- Çok yaþayýp da bu dünyaya kazýk mý çakacaðýz?
e- Onurlu þekilde ölmek ancak devrimcilere aittir.
Zamanýn Milli Eðitim Bakaný V. Dinçerler, bir
öðretmen hakkýnda; "Müfettiþ gönderdim, oyduracaðým." demiþti. Buradaki oyduracaðým
sözcüðüyle, eþ anlamlý sözcük aþaðýdakilerin
hangisinde vardýr?
a- Oyma bir mobilya takýmý aldýk.
b- Bizim orda patlýcaný oyup kuruturlar.
c- Hangi oymaktansýnýz, kardeþ?
d- "Oyarým lan seni" dedi Hayrettepe'de biri.
e- Oymacýlýkta iyi para var abi
Gençlik Cephesi
Kimi der ki kadýn
uzun kýþ gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadýn
yeþil bir
harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi
oynatmak içindir.
Kimi der ki
ayalimdir.
Boynumda taþýdýðým
vebalimdir.
Kimi der ki
hamur yoðuran.
Ne o, ne bu,
ne döþek, ne köçek,
ne ayal,
ne vebal.
O benim kollarým,
bacaklarým.
Yavrum,
annem,
karým,
kýz kardeþim,
hayat arkadaþýmdýr.
Nazým HÝKMET

Benzer belgeler