izmir araştırmaları dergisi - İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi

Transkript

izmir araştırmaları dergisi - İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi
I
ISSN: 2149-1097
İZMİR ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
4
İZMİR 2016
II
İZMİR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Sayı: 4, 2016
KURUCUSU VE SAHİBİ/ FOUNDER AND OWNER: Ege Üniversitesi İzmir
Araştırma ve Uygulama Merkezi Adına: Prof. Dr. M. Akif Erdoğru
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ/ EDITOR: Prof. Dr. M. Akif Erdoğru
İDARE MERKEZİ/CORRESPONDENCE: Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, 2.
Kat, Bornova, İzmir, Türkiye
YAYIN KURULU/ EDITORIAL BOARD
Prof. Dr. Ersin Doğer, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. M. Akif Erdoğru, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Füsun Soykan, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. İnci Kuyulu Ersoy, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Hale Okçay, Ege Üniversitesi
YAYININ TÜRÜ: Ulusal, hakemli.
KISALTMASI: IAD
E-POSTA: [email protected] [email protected]
FAX: 0232. 3881102
TLF: 0232. 3113937
Baskı Tarihi: 18.02.2016
Yazılarda ileri sürülen görüşlerden yazarı / yazarları sorumludur.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 18679
III
İÇİNDEKİLER/ CONTENTS
Editörden..................................................................................................................................................... V
MAKALELER/ ARTICLES
Buğra İnal, Mehmet Karayaman
Dr. Alaeddin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları ............................................................................. 1
Fatma Cansız
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar ..................................................................25
Fatma Emek
II. Meşrutiyetten Cumhuriyete Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında
Madencilik .................................................................................................................................................47
Gülin Özçelik, Selahattin Polat
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları......................................................57
Günver Güneş
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır............................................................................................93
Fuat Köprülü
XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti ......................................................................... 111
M. Akif Erdoğru
Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi: İzmir-Bayındır İlçesi ....................................... 117
Mehmet Karayaman, Zeynep Yılmaz
CHP Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Bayındır
..................................................................................................................................................................... 125
Selim Özyol
Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması
Örneği....................................................................................................................................................... 143
IV
Sinan Kahyaoğlu, Necat Çetin
Bayındırda Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler ............................................................................. 153
Umut Soysal
Bayındır’da Eşkiyalık ........................................................................................................................ 163
Veli Cem Özdemir
Şahsenem ve Aşık Garip Hikayesinin Bayındır Varyantı Derlemesi ............................ 179
V
EDİTÖRDEN
Değerli Okurlar,
Bu sayımız, üstat Fuat Köprülü’nün on yedinci yüzyıl İzmir tarihiyle ilgili
kısa bir yazısı hariç, çoğunluğu İzmir’in Bayındır ilçesiyle ilgili makalelerden
oluşuyor. Bu makalelerin kısmen de olsa bir boşluğu doldurduğumuza
inanıyoruz. Zira, Bayındır ile ilgili araştırmalar hem Osmanlılar hem de
Cumhuriyet dönemlerinde ihmal edilmiştir. Örneğin, 1927-1928 İzmir Vilâyeti
Salnâmesi’nde, Bayındır’ın eski tarihi üzerine tarihi bilgilere rastlanmadığı ve
Horasanlı Hacı Sinan efendinin 999’da (1590-1591) bugünkü cami, hamam ve
hanları yaptırarak, camiye vakfettiği; şehri bugünkü yerine taşıdığı ve eski
eserler açısından Bayındır’ın bir önemi olmadığı itiraf edilmiştir.1
Yayımladığımız bu yazılar, aslında, Bayındır Belediyesi ile Merkezimizin
ortaklaşa düzenlediği, 16-17 Nisan 2015 tarihleri arasında Bayındır’da Yahya
Kerim Onart Kültür Merkezi’nde iki gün sürmüş olan Bayındır Araştırmaları
Sempozyumu’nda sunulmuş bildirilerin gözden geçirilerek makale formatına
sokulmuş şeklidir. Umarız, bu yazılar, Bayındırlılara veya Bayındır bölgesiyle
ilgilenenlere yeni ufuklar açar.
On dördüncü yüzyılda, bir Oğuz boyu olan Bayındır boyu tarafından
kurulan ‘Bayındırlu köyü’, zaman içinde gelişmiş ve bugün ‘Bayındır’ isimli
mamur bir şehir haline gelmiştir. Burada, tarih içinde, Yörükler/Oğuzlar/
Türkmenler, Yahudiler (Museviler), Ermeniler, Rumlar, yüzyıllarca birlikte
yaşamışlardır. Bayındır, çok kültürlü bir şehir haline gelmiştir.
Bayındır ilçemizin şimdiki nüfus durumu üzerine kısa bilgiler vermek
isterim: İzmir’e 70 km. uzaklıktaki Bayındır ilçesi, 2012 Yılı Resmi Nüfus
verilerine göre, toplam 38 köyü2 ile birlikte, 40.988 kişilik bir nüfusa sahiptir.
İlçe merkezinin nüfusu 23. 234’tür. 1965 ila 2012 yılları arasında, 47 yıllık bir
süreç içerisinde, Bayındır ilçesinin toplam nüfusu 38.000 ile 50.500 kişi
arasında değişmiştir. Aynı yıllar arasında ise ilçe merkezinin nüfusu 11.000 ila
23.000 arasında kalmıştır. Toplam nüfusta, bir azalma olduğu, ilçenin nüfus
azalması ile karşılaştığı, yani dışarıya göç verdiği gözlemlenmektedir. En
1
2
İzmir Vilayeti Salnamesi, 1927-1928, İzmir 1929, Bilgi Matbaası, s. 156.
Zamanımızda Bayındır’a bağlı köyler: Alankıyı, Alanköy, Arıkbaşı, Balcılar, Buruncuk,
Çamlıbel, Çenikler, Çiftçigediği, Çınardibi, Dereköy, Dernekli, Elifli, Ergenli, Fırınlı, Gaziler,
Hasköy, Havuzbaşı, Hisarlık, Kabaağaç, Karahalillli, Karahayıt, Karapınar, Karaveliler,
Kızılcaağaç, Kızılcaova, Kızılkeçili, Kızıloba, Lütuflar, Osmanlar, Pınarlı, Sarıyurt, Söğütören,
Tokatbaşı, Turan, Yakacık, Yakapınar, Yeşilova ve Yusuflu.
VI
yüksek nüfusa, 50.511 kişilik nüfusuyla, 1985 yılında ulaşmıştır. İlçe
merkezinin nüfusunun ise 2007 yılından sonra yavaş bir şekilde artmaya
başladığı anlaşılmaktadır. Son yerel düzenlemelerle, Canlı, Çırpı ve Zeytinova
Belediyeleri de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanmıştır. İlçe merkezine en
uzak köy, Kızılkeçili köyüdür ve Bayındır ilçe merkezine 40 km. uzaklıktadır.
Ova, yayla, sırt ve yamaçta yer alan Bayındır köylerinin en önemli sorunu,
ekonomik zorluklar nedeniyle dışarıya göç vermesidir. Umarız, bu dış göçler
azalır ve Bayındır köyleri, eski kalabalık, zengin ve hareketli günlerine döner.
İlçenin tarihteki esas ismi ‘Bayındırlu köyü’ iken, on sekizinci yüzyılın
başlarında –lu eki düşerek, ‘Bayındır’ şekline dönüşmüştür. On dokuzuncu
yüzyıl başlarında, II. Mahmud dönemi Osmanlı arşiv belgelerinde ‘Bayındır’
olarak yazılır. ‘Bayındır’ kelimesinin anlamına gelince; ‘Bayındır’, Türkçe güzel
bir kelimedir ve ‘yiyecekle dolu olan yer’ anlamına gelir. 24 Oğuz boyundan
birisinin ismidir. Kaşgarlı Mahmud’un Sözlüğü’nde, Reşidüddin’in Camiü’Tevarih’inde, Dede Korkud Destanı’nda bu kelimeye rastlanır. Eğer Bayındır
çevresindeki dağlar taranırsa, Bayındır boyunun damgasına rastlanması
olasıdır. Bu bereketli köy ve bölgeye Türklerce verilmiş bir isimdir. Bugün,
Türkiye’de, Giresun, Mersin, Elazığ, Ankara, Aksaray, Çorum, Bolu, Siirt, Aydın,
Kırşehir, Burdur, Antalya, Ağrı, Bursa, Karabük, Yozgat, Çankırı, Konya,
Kastamonu, Diyarbakır, Samsun, Erzurum, Sivas, Osmaniye illerinde ‘Bayındır
veya Bayındırlı’ ismini taşıyan köylerimiz vardır. Ayrıca, İran’da, Suriye’de,
Türkmenistan’da ve Orta Asya’da ‘Bayındır, Bayıldır’ köylerine ve bu boydan
gelen ailelere rastlamak mümkündür. Prof. Zeki Velidi Toğan’a göre, ‘Bayındır/
Bayandır’ boyunun esas yurdu, Orta Asya’da, İrtiş ve Altay bölgeleridir. Bu boy,
bu bölgeden çıkarak, tüm Türk Dünyası’na dağılmıştır. Dolayısıyla, bu kelimeyi,
tüm Türk Dünyası’nda bulabiliriz. Prof. Fuat Köprülü’nün belirttiği gibi,
Selçuklular, merkezi otoriteye baş kaldırmamaları için, Oğuzların Üçoklar’a
bağlı olan bu boyu, Anadolu’da, ‘parçalayarak iskan’ etmeleri nedeniyle,
Anadolu’nun hemen her yerinde bu isme tesadüf olunur.
Ünlü seyyâh Evliya Çelebi, Bayındır kazasını ziyaret etmiştir. Tire’yi
ziyaret ettikten sonra, Menderes üzerindeki bir köprüden geçerek Bayındır’a
ulaşmıştır. Burada kendisine mükellef bir ziyafet çekilmiştir. Diş kirası olarak
da kendisine 50 altın ile 10 erkek koruma verilmiştir. Buradan dağ yolundan
Birgi’ye gitmiştir. Onun verdiği bilgiye göre, Bayındır, o dönemde, 18 köyü olan
şirin bir kadılıktır. 200 hanelik bir nüfusa sahiptir. 1 cami, 3 zaviye, 1 mektep, 1
hamam, 1 han ve 7 dükkân bulunmakatdır. Seyyahımız, Orhan Gazi devrinde,
Bayındır (Bayındırân) boyunun bu bölgeye yerleştirildiğini söyler. Oğuz
boylarının tarihi üzerine çalışmış olan merhum Prof. Faruk Sümer, bu bilginin
‘bir halk rivayeti mi, yoksa Evliya’nın kendine mahsus bir izahı mı olduğu
konusunda kararsızdır. Her ne kadar, bu bölgeler, Orhan Gazi devrinde
Osmanlıların elinde değilse de, Orhan Gazi’nin Bursa şehir merkezinde değil,
VII
çoğunlukla çadırlarda, Yörük aşiretleri arasında yaşadığı göz önüne alınırsa,
‘Bayındırlu aşiretini’ kendi egemenliğinde olmayan bu bölgeye sevketmesi
mümkün olabilir. On dördüncü yüzyılın başlarında Germiyanoğulları,
Aydınoğulları ve Bizans arasında el değiştiren, otoritenin sürekli olmadığı bu
bölgeninin yaylaları ve suları, Bayındırlu aşiretini (cemaatini) kendine çekmiş
olmalıdır. Bu bölgedeki köy ve yer isimleri incelendiği zaman, çoğu yer isminin
Yörük/ Türkmen /Oğuz aşiretlerinin isimlerinden geldiği görülür. Akkoyunlu
Devletini (Devlet-i Bayındıriyye) kuran bu asil Oğuz boyunun çocukları
(Bayındır Han Oğlanları), muhtemelen 11. yüzyılda, büyük Türkmen göçü
esnasında, küçük gruplar halinde Menderes vadisine ulaşmışlardır. II. Murad,
Menderes vadisini nihai olarak eline geçirince, Alaşehir’den başlayarak,
Menderes nehrinin sağında ve solunda kalan dağlar, ıssız kalmıştır. Yeni
Osmanlı idaresi, Bayındır ve çevresindeki tarımsal alanların yönetimini,
Rumeli’den getirerek burada iskan ettiği Rumeli’nin Hıristiyan kökenli
ailelerine tahsis etmeye başlamıştır.
Değerli Okurlar,
On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Bayındır’da kaza ve
belediye idaresi kurulmaya başlamış ve Bayındır, İzmir’in ticari art
bölgelerinden biri haline gelmiştir. Özellikle demiryolunun buradan geçmesi,
Menderes ovasının tarımsal ürünlerinin İzmir limanına kolayca taşınmasına
neden olmuş ve Dünya ekonomisiyle bütünleşmeye başlamıştır. Bu ticari
hareketlilik, Müslüman olmayan tacirleri Bayındır’a çekmiştir. Bayındır ve
çevresi, Menderes vadisindaki diğer yerleşimler gibi, hem kapitalizmin hem de
emperyalizmin acılarını tatmıştır. Nihayet, kent, 4 Eylül 1922’de Yunan
İşgali’nden kurtulunca, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişen kentleri arasına
girecektir. Bugün çiçekçilik alanında Türkiye’nin önde gelen kentleri
arasındadır. Turizmin gelişmekte olduğunu memnuniyetle gözlemlemekteyiz.
Eski, tarihi konaklar, evler, pek çok kişinin ilgisini çekiyor. Umarız, Bayındır,
uluslararası turizm ağına dahil edilir ve tarihi eserleri ve kültürüyle, hem yerli
hem de yabancı ziyaretçilerin ilgisine mazhar olur. Nihayet, Bayındır’ın
kültürel altyapısına katkı sağladığı için Bayındır Belediye Başkanı Dr. Ufuk
Sesli’ye Merkezimiz adına teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. M. Akif Erdoğru
Editör
VIII
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (1-23), 2016
DR. ALAETTİN ERGÖNENÇ’İN BAYINDIR HATIRALARI
Buğra İnal*- Mehmet Karayaman**
Özet
1917 yılında Uşak’ta doğan Alaettin Bey, ilk ve orta öğrenimini Uşak’ta, lise
öğrenimini İzmir’de tamamlamıştır. 1939 yılında kaydolduğu İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesinden 1945 yılında mezun olmuştur. Askerliğini yedek subay olarak
yapan Alaettin Bey, Manisa-Demirci, Hatay-Kırıkhan ve Bingöl’de görev yaptıktan
sonra, 1950 yılında cerrahi alanında ihtisas yapmak için Almanya’ya gitmiştir.
İhtisasını tamamlayarak 1953 yılında Türkiye dönen Alaettin Bey, Bayındır Göğüs
Hastalıkları Hastanesi operatörlüğüne atanmıştır.
Bayındır
Göğüs
Hastalıkları
Hastanesinin
devlet
hastanesine
dönüştürülmesinde ve hastane binasının inşasında aktif rol oynayan Alaettin Bey, bir
süre Bayındır Devlet Hastanesinde başhekim olarak görev yapmıştır. 1954 yılında
başhekimlik görevinden istifa eden Alaettin Bey, 1957 yılına kadar Bayındır’da açtığı
özel muayenehanesinde halka hizmet vermeye devam etmiştir. Bayındır Halk Sağlığı
Yardımla Cemiyetini kuran Alaettin Bey, siyasetle de yakından ilgilenmiştir.
1960 askeri müdahalesinden sonra Kurucu Meclis üyeliği de yapan Op.Dr.
Alaettin Ergönenç, halen Uşak’ta ikamet etmektedir. Alaettin Beyin gerek başhekim
olarak görev yaptığı Bayındır Devlet Hastanesine ilişkin anı ve fotoğrafları gerekse
dönemin Bayındır’ına ilişkin gözlemleri, yakın dönem Bayındır tarihine ilişkin önemli
bilgiler içermektedir. Çalışmamızda, Op. Dr. Alaettin Ergönenç’in hatıraları ile aile
arşivindeki belge ve fotoğraflar kullanılarak, 1950’li yıllarda Bayındır’ın sosyokültürel özellikleri hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dr. Alaettin Ergönenç, Bayındır Devlet Hastanesi,
Demokrat Parti, Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma
Cemiyeti
Abstract
Memoirs of Dr. Alaettin Ergönenç About the town of Bayındır of İzmir
Dr. Alaettin Ergönenç was born in Uşak of Turkey in 1917. He graduated from
Faculty of Medicine of Istanbul University in 1945. Between 1954-1957, he was chief
Uşak Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, Uşak,
E-Mail: [email protected]
** Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Uşak, E-Mail:
[email protected]
*
2
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
physician of Bayındır Hospital. In 1950, he opens his medical practice office in the
town of Bayındır and also observers Bayındır’s people in that time. He enters
Democratic Party of Turkey as a local member and made some political activitites in
Bayındır. We collected his observations about the town of Bayındır and its
inhabitants in our article.
Key Words: Bayındır, İzmir, Democratic Party of Turkey, State Hospital of
Bayındır
Dr. Alaettin Ergönenç Kimdir?
Alaettin Bey, 1917 yılında Uşak’ta doğmuştur. Ölen kardeşinin
kimliğini aldığı için nüfus kayıtlarında doğum tarihi olarak 1335 (1919)
tarihi geçmektedir. Babasının adı Hasan, annesinin adı Hatice’dir. İlk ve
ortaokulu Uşak’ta okuduktan sonra İzmir Lisesi’ne kaydolmuştur. 1938
yılında lise öğrenimini tamamlayan Alâettin Ergönenç, 1939’da İstanbul
Tıp Fakültesi’ne girmeye hak kazanmış ve 1945 yılında da mezun olmuştur.
1945-1947 yılları arasında tabip üsteğmen olarak askerlik vazifesini
yerine getiren Alaettin Bey, sırasıyla; Demirci Sıtma Savaş Hekimliği,
Kırıkhan Hükümet Tabipliği, Bingöl Sıtma Savaş Hekimliği ve Sağlık Müdür
Vekilliği yapmıştır. 1950 yılında ihtisas eğitimi için Almanya giden Alaettin
Bey, Hamburg Üniversitesi Cerrahi Kliniği’nde ihtisas eğitimini tamamlamış
ve 1953 yılında Türkiye’ye dönmüştür. Aynı yıl, Bayındır Göğüs Hastalıkları
Hastanesi operatörlüğüne atanmış, Bayındır Göğüs Hastalıkları
Hastanesinin devlet hastanesine dönüştürülmesinde ve hastane binasının
inşasında aktif rol oynamıştır. Bir süre Bayındır Devlet Hastanesinde
başhekim olarak görev yapan Alaettin Bey, 1954 yılında başhekimlik
görevinden istifa ederek Bayındır’da serbest hekim olarak çalışmaya
başlamıştır. 1957 yılında memleketi olan Uşak’a yerleşen Alaettin Bey,
burada serbest hekim olarak çalışmaya devam etmiştir.3
Alâettin Ergönenç, Bayındır’da görev yaptığı sırada Osman
Bölükbaşı’nın genel başkanı olduğu Millet Partisi’ne kayıt olmuş ve böylece
siyasete atılmıştır. Uşak’ta Millet Partisinin merkez ilçe ve il başkanlığı
yapan Alâettin Ergönenç, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra
oluşturulan Kurucu Meclis’e Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adına
girmeye hak kazanmıştır.
Bir süre sonra Millet Partisinden ayrılan Alâettin Bey, Adalet
Partisinde siyaset yapmıştır. Parti için anlaşmazlıklar nedeniyle Adalet
3
‘Alâettin Ergönenç’in Tercüme-i Hâl Varakası’, TBMM Arşivi, No: 104.
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
3
Partisinden ayrılan Alaettin Bey, Turhan Feyzioğlu’nun öncülüğünde
kurulan Güven Partisi’nin Uşak ve ilçelerinde örgütlenmesine öncülük
etmiştir. 1980 sonra aktif siyaseti bırakan Alaettin Bey, evli ve iki çocuk
babası olup, halen Uşak’ta yaşamını sürdürmektedir4.
Alaettin Beyin İzmir’in Bayındır İlçesi Göğüs Hastalıkları
Hastanesine Atanması
“İhtisas diplomasını alınca Sağlık Bakanlığına müracaat ettim. İki
sene mecburi hizmetim vardı, beni nereye verecekseniz verin, dedim.
Orada tayinleri yapan adam, benim sicilimi, Kırıkhan’da görev yaparken
aleyhime ileri sürülenleri okumuş, bana ters davranıyordu. Beni, Van
Devlet Hastanesi operatörlüğüne tayin ettiler. 1953 yılı, o zaman Van’da
hastane yok, varsa bile ameliyathane yok. Tayin kararımı öğrenmek için
Sağlık Bakanlığına gittim. Kararı, imzalaması için Sağlık Bakanı Dr. Ekrem
Hayri Üstündağ’a götürdüler. Dr. Ekrem Hayri Bey Almanya’da ihtisas
yapmış, İzmir’in en tanınmış kalp doktorlarında biriydi. Demokrat Parti
kurulunca, siyasete atılmış, önce milletvekili sonra da bakan olmuştu. Dr.
Ekrem Hayri Bey, tayin kararımı imzalamadan önce benim ile ilgili bilgileri
okumuş, bu çocuk nerede diye sormuş. Beni çağırdılar, Dr. Ekrem Hayri
Beyin odasına girdim, benimle Almanca konuştu. Oğlum ben seni oraya
göndermeyeceğim, seni İzmir-Bayındır’a vereceğim, orası benim başımın
belası. Orada verem hastalarının tedavi edildiği Göğüs Hastalıkları
Hastanesi (prevantoryum) var, bunu devlet hastanesine dönüştürmeye
çalışıyoruz, orada işleri yoluna sok, altı ay sonra seni istediğin yere
vereceğim, dedi. ‘Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesi operatörlüğüne’,
diye tayinimi yazdı, imzaladı.
Tayin yazımı aldım, Adana-Ceyhan’a gittim. Yeğenim Hikmet, orada
eczane açmıştı, ağabeyim de yanındaydı. Hikmet’in yanında bir gece
kaldım, hemen valizimi topladım, Ankara’ya geldim. Tayin kararımı alıp
görev yerime gideceğim ama cebimde beş kuruş param yoktu, son paramı
da tren biletine vermiştim. Ankara Tıp Fakültesi, cildiye kliniğinde görev
yapan arkadaşım Doç. Dr. Lütfi Tat’a gittim, hanımı da orada doktor olarak
çalışıyordu. Ona, Bayındır’a tayin oldum, oraya gidecek kadar ödünç para
verir misin? Dedim. Kooperatife girdim veremeyeceğim, dedi. Ben biraz
ısrar edince on beş-yirmi lira kadar bir para verdi.
4
Buğra İnal, Cumhuriyet Döneminde Uşak’ta Siyaset ve Siyasetçiler (1923-1980), İzmir, 2011,
s.129.
4
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
Bayındır’a inince bir taksiye binip hastaneye gittim, taksi parasını da
oradaki idare memuruna verdirdim, ben ona sonra ödedim. Hastanenin bir
odasına yerleştim. Ertesi günü de göreve başladım.
Hastane, daha önce verem hastanesi olarak faaliyet gösteriyormuş,
bakanın emri ile ben burayı devlet hastanesine dönüştürmeye çalışacaktım.
Hastanenin giriş katı ve onun üstü yapılmış, üçüncü katın beton iskeleti
duruyordu, ben onu tamamlamaya çalıştım. Hastanede, Enver Gökçen
adında bir idare memuru, İsmail Uzunoğlu isminde belediyede zabıta iken
hastaneye geçmiş bir ambar memuru vardı. İsmail, çok namuslu dürüst bir
çocuktu, uzun boylu iri yapılıydı. Ayrıca bir de Demokrat Parti İlçe Başkanı
Uncu Muharrem’in (Muharrem Ağustos) oğlu çalışıyordu. Aslında böyle bir
görevliye ihtiyaç yoktu, fakat particilik hesabıyla oraya oğlunu memur
olarak tayin ettirmiş. Bir de mubayaa memuru vardı, babası göçmen,
çarşıda dükkânı var, kuru erzak bulgur, mercimek, fasulye gibi şeyler
satıyor. Hastane için lazım olan şeyleri hep kendi dükkânından alıyordu.
Mutfakta bir aşçı ile Zafer Hanım adında bir yardımcısı çalışıyordu. Sekizdokuz tane hademe vardı. Başhemşire, hemşire değil de hademelikten
yetişmiş yardımcı hemşire kadrosunda, şişman, yaşlı bir hanımdı. İki tane
de yardımcı hemşire vardı, yani okuldan yetişmiş hemşire yoktu. Ebe
yoktu, sadece Belediyenin ebesi vardı. İlçede sadece bir eczane vardı.
Bir hademe kadrosu boştu, o kadroya Ahmet isminde sıvacı ustası
birini aldım. Sen hademe kadrosunda çalışacaksın ama inşaat işleri
yapacaksın, dedim. Tamam dedi, onu aldık. Ahmet’e, kireç kum aldırdım,
sıvanacak yerleri sıvattırdım, ufak tefek inşaat işlerini yaptırdım.
Hastanede, ben gelmeden önce yatışı yapılmış 10-15 hasta vardı.
Hastanede, 300 miliamperlik büyük bir röntgen cihazı vardı, başka da bir
şey yoktu. Aşağıdan girince bir poliklinik binası vardı, orada bir masa, hatta
bir tansiyon aleti bile yoktu. Ondan sonra kapıdan girince, giriş kapısının
sol tarafında başhekim odası, sağ tarafında idare odası vardı. Hastanenin
bir buzdolabı yoktu. Hastanenin inşaatı henüz bitmemişti. Zemin katla
birinci kat, yataklı hastalar için ayrılmıştı. Zemin katta ayrıca hademeler,
mutfak idare odası, başhekim odası vardı. Hastanenin girişinde döşemeleri
falan yoktu, topraktı. Ben hastaneyi bu vaziyette teslim aldım. Evvela
poliklinik diye bir levha yazdırdım, onu oklarla gösterdik. Poliklinik ücreti
bir lira idi.
Bir gün başhekim odasında oturuyorum, öğle yemeği saatinde
başhemşire, bir tepsinin içerisine yemekleri koymuş hastaneden çıktı,
gidiyor. Kapıcıya seslendim, çağır şu hemşireyi nereye gidiyor elinde
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
5
yemeklerle falan diye. Geri geldi nereye gidiyorsun, nereye götürüyorsun
bu yemekleri diye sordum. Hâkim beyin evine götürüyorum dedi. Mehmet
Ali Bey Asliye Ceza Hakimi orada. Benim sınıf arkadaşım Kemal’in de
babası. Hastaneye yakın bir yerde evi var. Hemen 100-150 metre ötede.
Her öğleyin ona yemek götürüyor. Dön dedim geriye, o yemekleri de
mutfağa koy. Burası lokanta değil, karşılıksız veya parayla yemek satılan bir
yer değil. Benden evvelki başhekim olan arkadaş her gün götüreceksin
demiş, o kadın da götürüyor. Döndü, tabi ona söylemiş, başhekim müsaade
etmiyor, yemek getiremiyorum diye. Mehmet Ali Bey de oradan bana bir
düşmanlık belledi.
Başka bir gün de baktım saat üç sıraları başhemşire çıkmış yine
gidiyor. Çağırdım, nereye gidiyorsun? Dedim. Hâkim beyin hanımına iğne
yapmaya gidiyorum, dedi. Hâkim beyin hanımı iğne olacaksa hastaneye
gelsin iğnesini yapıver, ama her gün iğnesini gidip evinde yapmak gibi bir
şey olamaz, bu doğru değil dedim. Onu da göndermedim. Göndermeyince
tabi Mehmet Ali Bey bana iyice düşman kesildi.
Oraya yerleştikten sonra Kaymakam Şevket Güres’i, Savcı Mehmet
İğnebekçili’yi, Sorgu Hâkimi Naci Beyi, Asli Ceza Hâkimi Mehmet Ali Beyi ve
belediye başkanını ziyaret ettim. Savcı Mehmet İğnebekçili, çok temiz
dürüst, mert yiğit bir savcıydı. Onunla iyi uyuştuk, arkadaş olduk. Ailece de
görüşürdük. Ben evli değildim ama onun gayet iyi bir hanımı vardı, bir de
oğlu vardı. Mehmet Bey, ben Bayındır’dan ayrıldıktan sonra Adalet
Bakanlığında başhukuk müşaviri olmuş, sonra Ankara her gittiğimde
kendisini ziyaret ettim.
O zaman hastanede, biri hastalara diğeri memurlara olmak üzere iki
ayrı yemek çıkıyordu. Hastanede idare odasının önüne haftalık yemek
listesi asılıyordu. Baktım hastalara fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı
gibi şeyler çıkıyor, memurlara ise kaymaklı ekmek kadayıfı, tel böreği,
köfte, kızartma et falan çıkıyor. Bir sonraki haftanın yemek listesi önüme
gelince, idare memuruna kendinize ayrı hastalara ayrı yemek listesi olmaz,
dedim. Hastalar ne yiyorsa memurlar da onu yiyecek, dedim.
Hastanede bir buzdolabı yoktu. İdare memuru, Tire’de devlet
hastanesinin çürüğe çıkan malzemelerin koyulduğu deposu var, oradan
buzdolabı alabiliriz dedi. Gittim Tire’ye, baktım hakikaten dediği doğru.
Kıyamet kadar sağlam şeyler var. Bir tane buzdolabını beğendim. Yalnız
buzdolabı elektrikle çalışmıyor. Gaz lambası varmış, o gaz lambasının
arkasında bir yer var, onun ısıtmasıyla buzdolabı çalışıyordu. Getirdim
hastaneye koydum. Kemal isminde bir elektrik teknisyeni vardı, çok iyi bir
6
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
çocuktu. Ona dedim ki sen buna gaz lambasının ısıtacağı kadar bir rezistans
sar. Ona göre arkasına koy, bu çalışsın dedim. Hakikaten öyle yaptık
buzdolabı gayet iyi çalıştı. O meseleyi de öyle parasız halletmiş olduk.
Hastanede ameliyathane yoktu, bir ameliyathane yapmaya karar
verdim. Birinci katta, birbirine bitişik iki oda var, onları boşalttım, aradaki
duvarı da yıktırdım, oraya yaylı kapı yaptırdım. Ondan sonra sterilizasyon
için, yıkanmak için, dezenfeksiyon için çeşitli şeyler tarif ettim,
malzemesini dışarıdan aldırttım, yaptırdım. Resmini çizerek, başında
durarak teknisyene yaptırdım.
Bir müddet sonra elektrik teknisyeni Kemal, ben İzmir’de taksi
şoförlüğü yapacağım, diye işten ayrıldı. Yerine sanat okulu mezunu birini
aldık, gerekli olan şeyleri ona tarif ediyorum, resmini çiziyorum o da
yapıyordu. Malzemeler için ambar memuru İsmail Bey, her gün otoray ile
sabah İzmir’e gidiyor, malzemeleri alıp akşam dönüyordu. Ayrıca otobüs de
vardı, fakat otoray daha kolaydı.
Ameliyathaneyi önce sıvattım sonra lacivert yağlı boyayla boyattım,
çok güzel oldu. Tabanına da fayans döşettim. Ondan sonra ameliyat
masasına geldi sıra. Masa için ihaleye çık, gazeteye ilan ver, mal
müdürlüğünden ödenir dediler. Bunun üzerine gazeteye ilan verdik. Bedeli
12.000 liraya ameliyat masası istiyoruz, diye. İhalenin yapılacağı gün sabah
saat 7’de odama bir adam geldi. Ben ihale için geldim dedi. Bir sürü
prospektüsler, resimler getirmiş. Sen hangi masayı satacaksın bana dedim.
İşte bunlar dedi, gösterdi. Ben daha iyi bir şeyler almak istiyorum, dedim.
Onun ki Macar malı mıydı bilmiyorum. Sen kaça vereceksin bunu, dedim.
Canım, 12.000 liraya ilana çıkmışsın ya 12.000 liraya vereceğim, dedi. Sen
bedava versen bu masa benim işime yaramaz dedim. Onun üzerine dedi ki
ben sana 10.000 liraya bırakacağım, sen 12.000 liradan al. Yani iki bin
lirasını da rüşvet olarak teklif ediyor. Benim tabiatımı sen bilmezsin, ben ne
bir kuruş alırım ne de veririm. İhale de kaç bin lira ise o fiyattan alırım ve
ondan aşağı da almam benim huyum böyledir, bana hediye falan vermeye
de gerek yok, bu masayı almayacağım dedim, gitti.
İhale komisyonunda ben varım, mal müdürü var, komisyonunda
olmamakla beraber sorgu hâkimi Naci Bey de geldi. Saat:9’da heyet
toplandı. İhaleye giren tek kişi var o da sabah beni ziyaret eden kişiydi.
Resimleri gösterdi, ben bu masayı beğenmedim kullanacak olan ben
olduğuma göre ben bu masayı almıyorum, hiç pazarlığa girişmeyelim
dedim. Naci Bey ısrar etti, doktor alalım bunu diye. Derken bunlar pazarlığa
girdiler, 10.000 liraya indi adam. Ben almayacağım dedikçe Naci Bey, bak
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
7
iki bin lira indirdik, alalım diyor. Ben hayır diyince adam 8.000 liraya indi,
ben yine olmaz dedim ve komisyon başkanı benim, bu masayı almıyoruz
dedim, komisyon dağıldı. Bir süre sonra ihaleye giren adam, mal müdürü ile
birlikte odama geldi, ameliyat masasını 5.000 liraya bırakacağını söyledi.
Ben de sabah adamla aramızda geçen konuşmayı olduğu gibi aktardım,
rüşvet teklif ettiğini anlattım. Mal müdürünü de ikna ettim, masayı almadık.
Bu olaydan sonra mal müdürünün bana itimadı arttı. Sağlık Bakanlığına
ameliyat masası alamadığımızı bildirdim, onlar da bana bir ameliyat masası
gönderdiler, hakikaten çok güzel, modern, çok amaçlı kullanılabilecek bir
masaydı.
Hastanede, 300 miliamperlik büyük bir röntgen cihazı vardı.
Hastanede Röntgen teknisyeni yok diye cihazı Sağlık Bakanlığı geri aldı.
Onun yerine küçük, film çekmeyen sadece görüntüleme (scopi) yapan bir
cihaz verdiler. Hastanedeki röntgen cihazı yetersiz olduğundan, röntgen
lazım olduğu zaman Sadık Erişen isminde, pratisyen bir doktorun açtığı
muayenehaneye gönderiyorduk. Sadık Bey, Bayındır’ın yerlisi idi. O
röntgen filmini çeker bana gönderir, ona göre teşhis koyardım.
Daha sonra Sağlık Bakanlığından büyük bir ameliyat lambası istedim,
çünkü büyük ameliyatları yaparken açtığım yeri net olarak görmem lazım.
İsteğim lambayı Bakanlık yollamadı, onun yerine üç tekerlekli seyyar bir
lamba yollamışlar, tekerlekli oradan oraya taşınıyor. Ameliyatları bu lamba
ile yapmaya başladım.
Ameliyathane için alet lazım, pens lazım, anestezi cihazı lazım. O
zamana kadar damlatma yöntemle hastalar bayıltılıyor. Hastanın yüzüne
bir maske koyuluyor, üstünde bir gazlı bez var maskenin, onun üstünden
eter damlatıyor, nefes aldıkça adam eterin etkisiyle bayılıyor. Ameliyat o
şekilde yapılıyor. Büyük ameliyatlarda bu yöntem yetersiz kalıyordu.
Modern narkoz aletleri var, onlardan almaya karar verdim. İstanbul’a
gittim. Ama ne harcırah alıyorum ne bir şey, Park Otele yerleştim. O zaman
Park Otel, Taksim’in bitişiğinde Boğaz’a nazır çok güzel, beş yıldızlı bir
oteldi. Cerrahi aletleri satan dükkânlar, Bankalar Caddesindeydi. Hepsi
İsveç’ten ithal ediliyor, hepsi kromdan yapılmış güzel aletlerdi.
Ameliyathane aletleri satan bir mağazaya girdim, istediğim aletleri fatura
ile birlikte verin, ben Bayındır’a dönünce mal müdürlüğünden parasını alıp
size gönderirim dedim.
Daha sonra anestezi aleti, entübasyon tüpleri, oksijen tüpü aldım.
Narkoz aletinde güldürücü gaz, protox azot kullanılıyor. O da Türkiye’de
yalnız İstanbul’da yeni yapılmaya başlanmış, çelik tüpler içerisinde
8
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
satılıyordu. Onu satan müessese İstanbul-Eminönü’nde büyük postane var,
onun karşısındaki sokağın içerisindeydi. Ameliyat ve anestezi için gerekli
aletleri alıp Bayındır’a döndüm. Fatura bedelini havale yaptırdım.
Bir gün Bayındır’ın nahiyelerinden birinden bir hasta getirdiler. Bir
jandarma onbaşısı, arkadaşının motosikletinin arkasına binmiş ve ayağını
zincire kaptırmış, zincir hem ayakkabısını hem de topuğunu kesmiş, almış.
Oradaki dâhiliye mütehassıssına gitmiş o da bir şey yok demiş, üstüne
tentürdiyot sürmüş sarmış, iki gün sonra da ağır bir tetanos başlamış,
hastaneye getirdiler, yatışını yaptım. Perdeleri kapattık. Boyuna tetanos
serumu yapıyoruz. Damardan yapıyorum, kabadan, deri altından
yapmıyorum. İki üç saatte bir serum yapıyoruz. Çünkü tetanos beyne
intikal etmiş, ara sıra hareket veya ışık olduğu zaman bir kramp geliyor,
feci şekilde ağlıyor, bağırıyor. Beyin hücreleriyle tetanos mikropları
birleşmiş artık. Bunun üzerine eczanedeki bütün tetanos serumlarını aldık.
Ödemiş’e, Tire’ye adam yolladım, oralarda ne kadar serum varsa topladık.
Yetmedi, hemen bakanlığa telgraf çektim, bana çok miktarda serum
gönderin diye. Oradan da geldi, biz gece gündüz üç saatte bir yapıyoruz,
biraz iyileşir oldu. Başına bir hemşire diktim, ona tembih ettim üç saatte bir
kalkacaksın, tetanos serumunu yapacaksın, ayrıca gece bekçisine de tembih
ettim, bak bunun uykusu ağır olabilir üç saatte bir bunu uyandıracaksın ve
bu iğnelerini yapacak dedim. Sabah bir baktım hasta çok ağırlaşmış, ne oldu
yaptın mı sen buna üç saatte bir serum? Hık mık. Bekçiyi çağırdım sen bunu
kaldırmadın mı, kaldırdım fakat kalkmadı dedi. Neden kalkmadın dedim.
Onun hayatı için kendi hayatımı mahvedemem dedi. Birdenbire kan
beynime hücum etmiş, hemen kolundan tuttum bunu sokağa attım. Seni
kovdum, dedim. Böyle iş yapmayacak insan bana lazım değil, dedim.
Bekçiye de kapıcıya da tembih ettim sakın bunu içeriye almayın nereye
giderse gitsin dedim.
Hemşire doğru Kaymakam Şevket Gürses’e gidiyor. Kaymakam da iyi
bir insan çok temiz, hanımı Aliye Hanım da çok iyi biriydi. Kaymakam
telefon ediyor bana, ya doktorcum olur mu böyle? Ben de ya beni
kovsunlar, ya onu almayacağım, böyle hemşire olamaz dedim, Bunun
üzerine kaymakam, Sağlık Bakanlığına telefon ediyor, doktor bunu kovmuş,
sokağa atmış, ne yapalım diyor. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı hemşireyi
yıldırım telgrafla Konya Meram hastanesine tayin etti.
Tayini, kendine tebliğ etmek için çağırdım, ağlıyor hüngür hüngür.
Hiddetinden, ben şimdi gidiyorum üç gün sonra yine buradayım, dedi. Nasıl
burada olacaksın sen? Ben burada olduğum müddetçe sen buraya geri
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
9
dönemezsin dedim. Bir ay sonra Tire’ye tayinin yapıldığını duydum.
Tetanosa yakalanan genç birkaç gün sonra öldü.
Bir gün bir hasta getirdiler, genç biri. Arkadaşı hapiste imiş, onu
görmek için bu da hapishane kapısına dayanmış, içeri almamışlar bu da
arıza çıkarmış, arbede esnasında göğsüne askerlerin süngünün ucu
değişmiş, göğsünün ön tarafında sekizinci kaburganın üstünde bir yara
meydana getirmiş. Ben ilk muayenede kesiğin derin olmadığını düşünerek,
pansuman yapıp göndermiştim. Üç gün sonra akrabaları geldi, bizim genç
fenalaştı dediler. Ben de hastaneye getirin muayene edeyim dedim. Hastayı
getirdiler, süngü, peritonu kesmiş, karın boşluğuna geçmiş, orada üremiş
peritonit olmuş, şişmeye başlamış. Hemen hastaneye yatırdım genci. İki
gün kadar orada yattı, pansuman yapıyoruz.
Ben bir gün başhekim odasında oturuyorum, birden kapı açıldı,
içeriye 5-10 kişi girdi, aralarında Sağlık Bakanı Dr. Behçet Uz da vardı. Dr.
Behçet Uz, müsteşarlarını, genel müdürlerini almış Ege havalisine tanımatanıtma turuna çıkmış. Dr. Behçet Uz ile CHP iktidarında Sağlık Bakanlığı
yaptığı dönemde (1946-1948) tanışmıştık. Bana hiç kimse bakan gelecek
dememişti. Küçük bir şaşkınlıktan sonra kalktım elini öptüm, ismimi
unutmamış bana Alaettin sen burada mısın? dedi. Buradayım abi dedim,
tabi bütün müdürler falan hayret ettiler, biraz da kıskandılar. Sonra
hastaları bir göreyim dedi yukarıya birinci kata çıktık, jandarmanın
süngülediği çocuk, karnı şiş vaziyette yatıyor, onu gördü, iyi ki hastaneyi
açmışız bu çocuğun hayatını kurtardık, dedi.
Bakan gittikten iki gün sonra çocuk öldü. Hastanenin bitişiğinde Halk
Partili, Şevket Müdüroğlu diye bir adam var, benzin istasyonu falan
işletiyordu. Benim Halk Partili olmadığımı da bildiğinden, doktor çocuğu
göz göre göre öldürdü diye ortalığı ayağa kaldırdı. Hükümet Tabipliğinden
biri geldi, otopsi yaptı. Otopsiden sonra savcı benim de ifademi aldı. Ben de
bütün olan biteni anlattım, görevimi yapmışım. Bundan bir şey çıkmadı.
Bir arkadaşımın hanımı apandisit olmuş, o da illa ameliyatını sen yap
dedi, hastaneye getirdi. Ben hastanın yatışını yaptım, ameliyat edeceğim,
anestezi kullanacak kişi de, bana ameliyatta asiste edecek kişi de yok.
Hademelerin içinden komando olarak askerlik yapmış, eslen Çerkes olan
İsmail Hoşpınar diye kabiliyetli bir çocuk vardı. Ona öğrettim, ameliyatta
bana asistanlık yapıyordu. Ameliyat malzemeleri, kompresleri falan hiç
kimsenin bildiği yok. Sebahat isminde bir yardımcı hemşire vardı,
kabiliyetli iyi bir kızcağızdı ona öğrettim, kompres şöyle yapılır diye. Ondan
sonra gaz bezi, pamuk falan aldık. Tromel, otoklav cihazları ile sterilizasyon
10
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
yapmaya çalışıyorduk. Arkadaş hanımını getirdiği sırada, İngiltere’de
anestezi ihtisası eğitimi alan ağabeyimin oğlu Hüseyin Bayındır’daydı.
Hüseyin, yeni anestezi tekniklerini iyi bildiği için ameliyatta bana yardım
etti, bir sorun çıkmadan ameliyatı yaptım.
Ben geldikten kısa süre sona hastaneye dâhiliye mütehassısı tayin
ettiler. Bizim devreden Fuat isminde biri, lakabı “Ayı Fuat” idi. Babası
levazım subayı idi. Yeni evlenmiş, evlendiğinin ertesi günü de buraya tayini
çıkmış. Güzel bir ev kiraladı, hanımı orada duruyor, kendisi geliyor
hastanede çalışıyor. Mesai saat dokuzda başlıyor ama Fuat bir türlü
mesaiye yetişemiyor. Bir iki sefer tembih ettim, mesaiye dikkat et dedim.
Baktım beni dikkate almıyor, imza sirküleri hazırladım ve kapıcıya
bıraktım, saat dokuza kadar gelen herkes imzalayacak, dokuzdan sonra
kimseye imzalatmayacaksın dedim. Geç gelenlerin isimlerinin yanına saat
kaçta geldiğini yazacaksın dedim. Bir aylık imza kâğıdını bakanlığa
gönderip Fuat’ı şikayet ettim. Bakanlıktan uyarı gelince mesaisine
yetişmeye başladı.
Bayındır’ın pazarı, Cuma günü idi. O gün köylüler de şehre gelir
alışveriş yaparlardı. Demokrat Parti ilçe başkanı Muharrem Ağustos idi. Un
dükkânı olduğu için “Uncu Muharrem” olarak bilinirdi. Bayındır, Ege
bölgesinde Demokrat Partinin en fazla oy aldığı yerdi. Bu nedenle ilçe
başkanının da nüfuzu fazlaydı. Muharrem Ağustos, kendine müracaat eden
hastaları bana göndererek bir geceliğine hastaneye yatırmamı istiyordu.
Gelenlerin çoğu hasta falan değildi. Ben de bir lira poliklinik ücretini
hastaneye yatırttırıyorum, muayene edip, reçetelerini yazıp gönderiyorum.
Ancak gerçekten hasta olanların yatışını yapıyordum. Bir gün bana telefon
etti, sana hasta gönderiyorum, hastaları yatırmıyorsun diye ben de burası
otel değil, gerçekten gerekli olanları yatırıyorum. Hem sen buna
karışamazsın, bir daha bu nedenle beni arama dedim.
Hastanenin üçüncü katında bir hayvan tecrübe ameliyathanesi
yapmaya karar vermiştim. Böylece Almanya’da yarım bıraktığım köpekten
köpeğe akciğer nakli işine devam edecektim. Muharrem Ağustos, benim
hakkımda bir dedikodu çıkardı, bu doktor milletin parası ile hayvanlar için
bir işkence yeri yapıyor diye. Bundan bir netice çıkmayınca Muharrem
Ağustos, direk Adnan Menderes’e telefon açıyor, bu adamı buradan alın,
istemiyoruz diye. Adnan Menderes de telefon ediyor Sağlık Bakanına, alın
onu başka yere tayin edin diyor. Dr. Behçet Uz da ilk isteği geçiştiriyor, o
çok değerli bir doktordur, şöyledir, böyledir falan diye. Muharrem Ağustos
ertesi gün yine telefon ediyor Adnan Menderes’e, bu adam hala neden
burada duruyor, diye. Bunun üzerine Dr. Behçet Uz rahatsız oluyor. Bana
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
11
telefon açıyor, anlatıyor oğlum bu adam beni çok sıkıştırıyor, ben seni
Bergama hastanesine, başhekim ve operatör olarak tayin edeyim. Bergama
hem zengindir çok para kazanırsın, şudur budur falan diye. Ben kabul
etmedim. Buna rağmen tayin gerçekleşince ben de 1954 yılında istifa ettim.
Tekrar tayinim geldi, Dr. Behçet Uz, beni bırakmak istemiyor, bu sefer
Yozgat Devlet Hastanesine tayinim çıktı. Hastane şöyle güzel böyle güzel
diye bana telefon açtı. Telgrafla yine istifa ettim. Bir iki tayinim geldi
hepsinden istifa ettim. Başhekimlikten ayrılınca yerime Fuat’ı atadılar.
Bana biraz eziyet etmeye çalıştı. Mecburi hizmetimin bitmesine bir ay
vardı, mecburen bir ay Fuat’a katlandım sonra da hastaneden ilişiğimi
kestim.
Fuat ile aramızdaki husumet hastaneden ayrılmamdan sonra da
devam etti. Hastanede doğum yapan Çingene bir kadın oğluna Tahir ismini
vermek istiyormuş, Fuat ısrar ederek çocuğun adını Alaettin koyduruyor,
amacı beni tahkir etmek. Ben de onu bu yüzden dava ettim, mahkeme onu
suçsuz buldu. O da arkasında beni Sağlık Müdürlüğüne şikâyet etti, güya
ben görevdeyken malzemeleri alıp hastanedeki hademelere yaptırdığım
aletleri dışarıda satıp parasını cebe atıyormuşum. Müfettiş geldi, inceleme
yaptı hademelerle görüştü. Bundan bir şey çıkaramadılar.
Kısa süre sonra hastaneye bir operatör doktor tayin oldu, onu
başhekim yaptılar. Uşak’a taşındıktan sonra Bayındır’a zeytinyağı almaya
gelmiştim, hastaneyi de ziyaret ettim. Ziyaret sırasında ameliyathaneyi de
gezdim, başhekim oraya bir levha astırmış, “Bu ameliyathane Op. Dr.
Alaettin Ergönenç tarafından yaptırılmıştır”, diye yazıyordu, sonra ne oldu
levha bilmem.
Ben, hastaneden ayrılınca benim dönemimde işe giren üç hademe de
işten ayrıldı. Ben de onlara bir iş bulmayı vicdan borcu olarak gördüm.
Bayındır’daki istasyon şefi Uşaklı, iyi tanışıyoruz. Bir gün oraya gelen
demiryolu müfettişi ile de tanıştırdı beni. Müfettişe, ağabeyimin Kayseri’de
harekât başmüfettişi olduğundan bahsettim. Bayındır’daki istasyon şefine
söyledim, hademelerden İsmail’i hamal olarak işe aldı. Hademe Hakkı’yı da
Torbalı İstasyonuna makasçı olarak yerleştirdim. Hademe Ahmet’in, şehrin
yukarısında su deposunun olduğu yerde bir sebze bahçesi vardı, depodan
taşan sularla onları suluyordu. O, bir işe yerleştirilmek istemedi, benim işi
iyi, aylıklı bir işte çalışamam dedi.
Bayındır’da Serbest Hekimlik
Hastanede çalıştığım süre içerisinde özel muayene açmadım. Beni,
eve hasta muayenesine etmeye götürmek isteyenlere, siz hastanızı buraya
getirin. Beni eve götürmek için beş lira taksi parası vereceksiniz, dönüşüm
12
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
için beş lira daha vermeniz lazım, oysa hastanede muayene bir lira hem
burada tetkik için gerekli aletler de var, derdim. Çok zorda kalmadıkça
evlere muayeneye gitmezdim.
Devlet hastanesinde çalışırken 180 lira maaş alıyordum, istifa edince
bir ara korktum, ya muayenehanede kazanamaz da aç kalırsam diye. O
zaman Bayındır’da, Murat Kelleci diye bir doktor vardı, bir süre Hükümet
Tabipliği yapmış, aynı zamanda Halk Partisi ilçe başkanı idi. Uladı
Köyünden Mehmet Ağanın oğlu imiş. Babası oranın ağası imiş. Benden iki
sene evvel mezun olmuş.
Bana anlatırdı, işgal yıllarında Celal Bayar İzmir’de İttihat ve
Terakki’nin kâtibi imiş, Yunanlılar İzmir’e çıktığı zaman, Ödemiş’e gitmek
üzere İzmir’den kaçmış, Galip Hoca diye kendine bir lakap takmış, köy köy
geziyormuş. Uladı Köyüne de gelmiş. Mehmet Ağa kendi adamlarını onun
yanına muhafız olarak verip Ödemiş’e kadar gitmesini sağlamış.
1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelince, Bayındır Hükümet
Tabibi olarak görev yapan Murat Kelleci’nin tayini İzmit’e çıkmış. Murat
Kelleci, Halk Partili olduğu için Demokrat Partililer onu ilçeden
uzaklaştırmak istemişler. Murat Bey de Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’a
gitmiş, kendini tanıtmış, babasından bahsetmiş ama Celal Bayar onu pek
dikkate almamış. Murat Bey de istifa edip Bayındır’da serbest hekim olarak
çalışmaya başlamış.
Ben ona istifa etmek istiyorum ama para kazanamazsam diye de
korkuyorum, dedim. O bana, sen ilk ay 500 liradan aşağı kazanırsan üstünü
ben vereceğim, gel noterden senet veriyim, diye beni cesaretlendirdi. Ben
de hastaneden istifa edip, muayenehane açmaya karar verdim.
Hastaneden ayrılınca bir ev bulmak zorunda kaldım. Mümtaz’ın
yardımı ile Münevver Hanımın evine kiracı oldum. Münevver Hanımın
kocası arzuhalci imiş, kocası ölünce annesi ile birlikte yaşamaya başlamış.
Onun iki odalı bir evi vardı, burayı bana kiraya verdi. Kendisi de annesi ile
beraber bitişikte duruyordu.
Ev olarak tuttuğum yere muayenehane de açtım. Hastanede muayene
bir lira, dışarı da beş lira. Ben de muayenehanemde bir liraya hasta
bakmaya başladım. Hastalar sabahtan kuyruk olur, ta sokağa kadar tek sıra
dizilirlerdi. Fiyat uygun, hastalar memnun kısa sürede ünüm yayıldı
Bayındır’da. Hastaneye gitse aynı parayı verecek, uygun doktoru
bulamayacak, Dâhiliyeci Fuat Bey de hastaneye geç geliyor, hastalarla
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
13
ilgilenmiyor. İstifa ettiğim ilk ay, 1200 lira kazandım. O zaman için büyük
paraydı.
Hastanede çalışırken dâhiliye servisine gelen hamile kadınlara da
bakardım. İzmir’deki Kadın Doğum Hastanesine gider, asistan gibi orada
bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Kliniğin çok iyi bir şefi vardı.
Asistanlardan Hakkı Berksoy vardı, bana çok yardımcı oldu. Nisai
muayenesi nasıl yapılır, teşhis nasıl konur, salpezit nedir, ovalit nedir,
uterit nedir, bunları öğrendim, verilen ilaçları da öğrendim. Bazı kadın
doğum ameliyatlarına bile girdim.
Muayenehane açtıktan sonra kadın doğum hastaları da gelmeye
başladı. Ayşe adında bir hastam vardı, onda salpenjit vardı, zor bir tedavi,
uğraştım tedavi ettim, çok memnun kaldı benden. Kocası da yapı ustası
Mehmet Usta, aşağı yukarı 10-12 yaşında bir oğlu vardı, onu benim
muayenehaneye gönderdi, senin yanında çalışsın dedi. Ben ona aylık elli
lira maaş veriyordum.
Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyeti
Şimdi Türkiye’de olduğu gibi benim ihtisas yaptığım dönemde
Almanya’da, aile hekimliği sistemi vardı. Önce aile hekimi muayene ediyor
o gerekli görürse hastaneye sevk ediyordu. Herkesin sigortası var, bir
sigorta sicil numarası var. Hasta, hangi sigorta şirketinden geldiyse
kaydediyor, ayın sonunda kaç hasta baktıysa faturayı kesip şirketten
parasını alıyordu. Aile doktoru yollamadıkça hastane sana bakamıyor,
parasını da tahsil edemiyordu. Hastaneye, aile doktorundan geldiyse onu
tedavi ediyor, ücreti şirkete fatura edip parasını alıyordu. Ben bunun çok
faydalı olduğunu düşünerek Türkiye’de de böyle bir sistem olasını istedim.
Bayındır’da, “Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyeti”ni kurdum.
Cemiyetin kurucuları arasında Yüksek Orman Mühendisi Şükrü Tekin,
Yüksek Orman Mühendisi Süreyya Güney, Kabaağaç Köyünden Çiftçi
Mehmet Ergün ve Tuhafiyeci Mümtaz Bozkır vardı. Başta savcı, orman
başmüdürü olmak üzere dört-beş kişilik bir daire heyeti oluşturdum. Ben
de dernek başkanı oldum. Tüzüğünü yaptırıp bastırdım. Derneği faaliyete
geçirmek için para lazım, millet para vermiyor, ancak hasta olduğunda
mecburen şehre geliyor, özelde beş liraya yada hastanede bir liraya
muayene oluyordu.
Üzerinde, Kanuni Sultan Süleyman’ın veciz sözleri yazılı kartlar
bastırdım. Köylere giderek, yapmak istediğim şeyi anlattım. Bir yıllığına 5
lira ücret ödeyen biri, bir yıl içinde istediği kadar bana muayene olabileceği
14
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
gibi sülalesinden kim hasta olursa olsun bir yıl boyunca onu muayene etme
sözü veriyordum. Ayrıca ayda bir defa köye gelme garantisi veriyordum.
Köylere gidip gelmek için bir cip almaya karar verdim. Sadık Bey
isminde bir taksici vardı, onun vasıtasıyla Tire’den 8.000 liraya bir cip
aldım. Sadık Bey, cipi almadan önce şanzıman kutusunu söktürüp
dişlilerine baktırmış ama kutuyu tekrar arabaya takarken yağlamayı
unutmuş. Nazilli’de bizim kayınbirader Bülent vardı, o sıralar işsizdi. Cip
aldığımı duyunca Bayındır’a geldi, cipe bindi biraz. Bir defasında bir
müşteri çıkıyor, onu köye getirip dönerken şanzıman kutusunun yağı eksik
olduğu için cipin dişlileri sıyrılıyor. Tamirciye götürdük, orijinal dişli
bulamadılar, yerli dişli taktılar, o da sık sık arıza yapmaya başlayınca cipi
3.000 liraya sattım. Cipi satınca köylere gidip gelemez oldum, benim proje
de rafa kalktı.
Bayındır’daki Siyasi Faaliyetlerim
Bayındır’da, devlet hastanesinden istifa etmeme neden olan
Muharrem Ağustos ile mücadele etmek için siyasetle ilgilenmeye başladım.
Bir süre sonra Muharrem Ağustos’tan evvel Demokrat Parti eski ilçe
başkanı olan Mümtaz Bozkır ile arkadaş oldum. Oranın yerlisi imiş, babası
postanede müdürlük yapmış, sonra emekli olmuş. Mümtaz, lise mezunu
fakat konuşması, belagati iyi olan biriydi. Adnan Menderes’in de
kongrelerde falan konuşmasını görüp takdir ettiği biriydi.
1955 yılında yapılan belediye seçimlerine bağımsız aday olarak
katılması için Muzaffer Köfteoğlu’na destek verdim. Muzaffer Köfteoğlu,
işletme mezunu olup Buca Ortaokuldan öğrencimdi. Muzaffer ile konuştuk
onu bağımsız aday yaptık. O zaman Adnan Menderes bir kanun çıkardı,
bağımsız adaylar matbu oy pusulası bastıramıyordu. Oy verilecek zarfın
içine kâğıt kalem koyulacak, pusulaya el yazısı ile adayın ismi yazılacaktı,
yazılar da bir birine benzemeyecekti. Bunun üzerine ben ortaokuldan on
tane çocuk getirttim. Tanesine 5 kuruşa belediye seçimleri ile ilgili
pusulaları yazdırdım, belediye meclisi listesi yazanlara da 10 kuruş verdim.
Hazırlanan pusulaları seçimden bir gece önce dağıttık. O sıra Muharrem
Ağustos Bayındır’da Demokrat Parti İlçe başkanı. Avukat Enver Dündar
Başar da İzmir’de, Demokrat Parti il başkanı. Ceza reisi Mehmet Ali Bey
seçime nezaret ediyordu. Ertesi günü sandıklar açılmaya başladı, oylar
Muzaffer Köfteoğlu’na gidince Demokrat Partililer şaşırıp kaldı. Seçimler
sonunda belediye başkanlığını Muzaffer Köfteoğlu kazandı, belediye meclis
üyeliklerine de bizim desteklediğimiz kişiler seçildi.
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
15
Bağımsız olarak il genel meclisi üyeliğine aday olmayı düşündüm. O
zamanki kanunlara göre aday olabilmek için bir tane de yedek aday ismi
yazmanız lazım. Ben de Bayındır’ın yerlisi Mehmet Ergün’ü asıl adaylığa,
kendimi de yedeğe yazdım. Mehmet Beyin iki tane yağhanesi var, biri
köyünde biri nahiyede. Köylüler, dürüst çalıştığı için Mehmet Beyi
seviyorlar, yağ çıkartmak için civardaki bütün zeytinler onun yağhanesine
geliyor.
Ceza reisi pusulayı okudu, birinci sırada çiftçi Mehmet Ergün, yedekte
Almanya’da ihtisas yapmış doktor, bu nasıl iş dedi. Ben de siz siyaseti
bilmiyorsunuz, halk bu gibi adamlara oy veriyor dedim, güldü.
Demokrat Partililer, il genel meclisi seçiminde de hile yaptılar, bize
kazandırmadılar. O zaman bir dağ köyünde oturan birinin şehre inip oy
kullanması çok zordu. Seçimleri sekiz oyla kaybettim. Ben seçim kuruluna
itiraz ettim. Bir dağ köyündeki sandık başkanı öğretmen, saat 4’de sandığı
kapatmış, 5.30’da istasyona gelip bilet alıp trene binip Bayındır’a gelmiş, o
sandığı kapatınca 16 kişi falan oy kullanmamış, ben de kanuna göre 5’de
kapatması lazım sandığı, köylü gelip bize oy verecekti, diye itiraz ettim. Köy
muhtarından, saat 4’de kapattı diye yazı aldım, Nafıa’dan yazı aldım,
köyden bir buçuk saatten önce istasyona gelinmez diye, tren
görevlilerinden de trene bindiğine dair belge aldım ama itirazım kabul
edilmedi.
Bundan bir buçuk ay sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Bayındır’a
geldi. Kaymakamın odasına oturdu, belediye başkanı ve meclis üyelerini
yanına çağırdı, teker teker ellerini öptürdü ve hepsini Demokrat Partiye
kaydettirdi.
Bir süre sonra bir partiye girerek siyaset yapmayı düşündüm.
Sonunda Millet Partisine girmeye karar verdim. O zaman Osman Bölükbaşı,
Cumhuriyetçi Millet Partisini yeniden kurmuştu. İzmir’de de, Bayındır’da
da teşkilatı yoktu. Ben gittim kendime göre partinin Bayındır teşkilatını
kurdum. Genel merkeze de ilçe teşkilatını kurduğumu bildirerek üyeleri ve
idare heyetini bildirdim. Onlar da hemen onayladılar zira partinin bütün
masraflarını ben karşılıyordum. Cadde üstünde küçük bir yer kiraladım,
içine çay-kahve ocağı kurdum. Dışarıya da, yukarıdan aşağıya CMP yazan
bir levha astırdım. Yanar söner ışık da taktırdım, dikkat çekmek için.
Akşamları 4-5 kişi gelir çay içer, sohbet ederdik. Bir kumbara koydum
isteyen içine çay-kahve parası atsın diye.
16
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
İzmir’de Millet Partisi İl Teşkilatının Kurulması
Bir gün İzmir’e gittim, Osman Bölükbaşı İzmir’e gelmiş, etrafında on
iki-on üç kişi falan var, çıkmış kürsüye konuşuyor. Elinde gazete kupürleri
var, onları sallayıp duruyordu. Millet Partisinin İzmir’de il teşkilatı yok,
teşkilatı ben kurdum. Başdurak’ta bir hanın caddeye bakan yüzünde, ikinci
katta Bayındırlı bir avukat arkadaşın yazıhanesi vardı, iş yapmayınca
yazıhaneyi kapatmıştı. Burayı, aylığı 500 liraya kiraladım.
İzmir’de Süleyman Çoruh isminde meşhur bir çocuk doktoru var,
bağımsız çalışıyor. Birinci Beyler Sokağındaki muayenehanesine gittim.
Dedim seni il başkanı yapacağım, ilk seçimde de milletvekili yaparız dedim,
onu kandırdım il başkanı yaptım. Ben, her on beş günde bir İzmir’e
Süleyman beyin yanına geliyorum, onunla beraber gidip partiyi açıyoruz.
Biryandan da il idare heyeti kurmaya çalışıyoruz. Kemeraltı’nda
tuhafiyecilerden Millet Partili biri varmış, onunla görüştüm, seni ikinci
başkan yapalım dedim. Kabul etti, Uşaklı Ahmet Seyhan’a da haber
gönderdik, gel seni il başkanı yapacağız diye, adamları kovmuş
yazıhanesinden, benim Millet Partisi ile bir alakam yok demiş. Sonra, beşaltı arkadaşla il idare heyeti teşkil ettim, on beş günde bir idare heyeti
toplanıyordu.
1957 senesinde seçim vardı, beni Millet Partisinden ilk sıra
milletvekili adayı yaptılar. Kazanma şansı yok ama beni onurlandırmak için
listeye yazmışlar. 1957 yılında Bayındır’dan ayrılarak Uşak’a geldim ve
Uşak’ta serbest hekim olarak çalışmaya devam ettim”5.
5
Alaettin Ergönenç (1917-Uşak) ile 12 Şubat 2015 tarihinde yapılan söyleşi
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
EKLER
Alaettin Ergönenç, Bayındır Devlet Hastanesi Önünde (1954)
Dr. Alaettin Ergönenç
17
18
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954)
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954)
19
20
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954)
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
Bayındır Hastanesi
21
22
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
Bayındır Devlet Hastanesinin İçinden Görünümler (1954)
Alaettin Ergönenç tarafından Bayındır’da kurulan Bayındır Halk Sağlığı
Yardımlaşma Cemiyetine ait tüzük
Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları
23
24
Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (25-46), 2016
TARİHİ BAYINDIR EVLERİNDE GİRİŞ ARALIĞI VE KAPILAR
Fatma Cansız
Özet
Bayındır’daki tarihi evlerin sokak kapıları, işlevsel kullanımlarının yanı sıra
ilginç tasarımlarıyla da dikkati çekmektedir. Söz konusu kapılar, ait oldukları
kültürleri yansıtmaları açısından oldukça önemlidirler. Kapılarda görülen benzer
uygulamalardan yöre insanının birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğu da
anlaşılmaktadır. Ayrıca yörede başka örneği bulunmayan farklı kapı tasarımları da
mevcuttur. Günümüze ulaşan Bayındır ev kapılarını; Geleneksel Türk Evi Kapıları,
Rum Evi Kapıları ve Erken Cumhuriyet Dönemi Ev Kapıları olmak üzere üç farklı
grupta toplamak mümkündür.
Geleneksel Türk Evi kapıları sade görünümlüdür ve genellikle cepheyle aynı
düzlemde yer alır. Ferforje korkuluklarıyla dikkati çeken Rum Evi kapıları ise
neredeyse saçak silmesi yüksekliğinde yapılmış bir giriş aralığı içerisine
konumlandırılmıştır. Çeşitli formalara sahip olan giriş aralıkları, yer yer süslenmiştir.
Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapılarının ilçe evleriyle bir etkileşim içerisinde olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak kapısı merdiven sahanlığına açılan evlerde tespit ettiğimiz
geniş giriş aralıkları oldukça önemlidir. Bu döneme ait kapılarda genellikle
geometrik süslemeler kullanılmıştır.
Bayındır’ın evlerini konu alan araştırmamız sırasında tespit ettiğimiz 72 evin
günümüze ulaşan tarihi kapıları, şimdiki çalışmamızın kapsamını oluşturmaktadır.
Görsel veriler, araştırma sırasında oluşturduğumuz fotoğraf ve çizim arşivinden
oluşmaktadır. Araştırmamızda evlerin giriş düzenlemeleri ile kapıların ön yüzleri
biçim ve süsleme özellikleri açısından incelenmiş kapılar düzenleniş şekillerine göre
tasnif edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bayındır Evleri, Kapılar.
Abstract
Main Gates And Stair Landing in the Historical Houses in the town
of Bayındır of İzmir
Bayındır, one of the counties of İzmir province of Turkey, had a lot of
historical houses from Ottoman times. These houses were donated with its
main gate and stair landing. We architecturally classified as tree types of the
houses in Bayındır. We identified the main dorrs and its stair landing of 72
26 Fatma CANSIZ
houses in Bayındır. One of them was the main doors and passways of the
traditional Turkish houses, second was that of Greek and thirdly was that of
Early Republican Period of Turkey.
Key Words: Bayındır, Main Gates, Vestibule, Stair landing İzmir.
Giriş
İzmir’in güneydoğusunda yer alan Bayındır, Küçük Menderes
Nehri’nin oluşturduğu verimli tarım arazisinde yer almaktadır. Tarih
boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan ilçe, anıtsal ve sivil mimari
yapıların oluşturduğu zengin tarihi birikimiyle dikkati çekmektedir.
Bayındır’daki sivil mimarinin önemli parçasını teşkil eden tarihi evler,
ilçenin kozmopolit yapısını belgelemektedir. Söz konusu evler kendi
karakteristik özelliklerini yansıtan çeşitli cephe düzenlemelerine sahip
olmakla birlikte cephelerde dikkati çeken unsurların başında kapılar
gelmektedir.
İşlevsel anlamda kapılar, mekânlara giriş çıkışları düzenleyen mimari
unsurlardır. Ancak tarihi ev kapıları söz konusu fonksiyonlarının yanı sıra
birbirinden farklı düzenlemeleri ve süslemeleri ile inşa edildikleri dönemin
toplumsal ve kültürel yaşamına ışık tutmaktadırlar. Bu özelliklerinden
dolayı söz konusu kapılar ayrı bir öneme ve değere sahiptir.
Son dönemlerde ‘tarihi ev’ konulu araştırmaların sayısı gittikçe
artmaktadır. Ancak inceleme açısından daha özele inmeyi gerektiren
kapılar ve kapı aksamları ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır.
Sadece Bayındır’ın tarihi ev kapılarını kapsayan bir araştırma
bulunmamaktadır. Ege Üniversitesinde 2012 yılında tamamlanan, ‘Cephe
Düzeni ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri’ başlıklı tez çalışmamızda 6 kapılar,
bir cephe unsuru olarak ele alınmış ancak kendi aralarında bir tasnife tabi
tutulmamıştır. Bahsi geçen tez çalışmamız sırasında saptadığımız 72 evin
günümüze ulaşan tarihi kapıları, şimdiki çalışmamızın konusunu
oluşturmaktadır. Başlangıçta resmi ya da ticari yapı olarak inşa edilen ve
sonradan konut olarak değerlendirilen yapıların kapıları ikinci planda
tutulmuş yeri geldikçe bu kapıların özelliklerine değinilmiştir. Görsel
veriler, tez çalışması sırasında oluşturduğumuz fotoğraf ve çizim
arşivimizden oluşmaktadır. Sokak kapılarıyla sınırlandırdığımız
araştırmamızda evlerin giriş düzenlemeleri ile kapıların ön yüzleri biçim ve
6
Fatma Cansız; Cephe Düzeni Ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri, Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Basılmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2012.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
27
süsleme özellikleri açısından incelenmiş kapılar düzenleniş şekillerine göre
tasnife tabi tutulmuştur. Alan araştırmamız sırasında yöredeki bazı giriş
düzenlemelerinde bir etkileşim olduğu anlaşıldığından farklı etnik gruplara
ait kapı örnekleri bir arada incelenmiş benzer özellikler yeri geldikçe
belirtilmiştir.
19. yüzyılın ikinci yarısından sonraki dönemde ilçede farklı etnik
grupların bir arada yaşadığı bilinmektedir7. Söz konusu kozmopolit yapı
konutlara da yansımıştır. Bu nedenle bu çalışmada Bayındır’daki tarihi ev
kapıları; Geleneksel Türk Evi Kapıları, Rum Evi Kapıları ve Erken
Cumhuriyet Dönemi Ev Kapıları olarak üç farklı başlıkta toplanmıştır.
Kapılar ait oldukları evlere göre şekillendiğinden önce evlerin genel
karakteristik özellikleri açıklanmış sonra bu çizgide kapılar tanımlanmıştır.
Geleneksel Türk Evi ve Kapıları
Anadolu’daki geleneksel evler bölgesel ve iklimsel nedenlerle
farklılıklara sahip olsalar da, plan ve cephe düzenlemeleri açısından ortak
özellikleri bulunmaktadır. Evler çoğunlukla iki katlıdır. Zemin katlar arazi
ve parsele uyumlu yapılmıştır. İkinci katlarda parselden kaynaklanan
bozukluklar kademeli çıkmalarla düzeltilmiştir. Mahremiyet duygusu
nedeniyle zemin katlar genellikle sağır bırakılmış ya da Bayındır
örneklerinde gözlemlediğimiz gibi belli bir simetriye uymayan küçük
pencerelerle hareketlendirilmiştir. Bazı örneklerde evlerin zemin
katlarında bulunan tek açıklık giriş kapılarına aittir. Söz konusu kapılar
genellikle yol kotuyla aynı seviyede ve cepheyle aynı düzlemdedir.
Bayındır’daki geleneksel Türk evleri, girişi avluya ve ev içerisine
açılan örnekler olmak üzere iki farklı düzenlemeye sahiptir. İlk grubu
oluşturan ve dış sofalı (hayatlı) plan şemasına sahip olan evlerde, eve
ulaşım yüksek duvarlı bir avlu aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu nedenle avlu
girişleri aynı zamanda ev girişi olarak da düşünülebilir8.
Bayındır’da araştırdığımız geleneksel Türk evlerinin giriş kapılarının
çoğu sonraki onarımlarla maalesef değişmiştir. İnceleme imkanı
bulduğumuz evlerden sadece dokuzunun kapısı mevcuttur. Söz konusu
kapılardan dördü avluya, beşi ise ev içerisine açılmaktadır.
Günümüze ulaşan tüm avlu kapıları düz tahtaların yan yana
çakılmasıyla oluşturulmuş olup her birinde birer kapı halkası
Emine Tok; “Bayındır Ermeni Kilisesi” Sanat Tarihi Dergisi, XVIII/I, (Nisan 2009), İzmir
2011, s.73-98.
8 Dış sofalı (hayatlı) evler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. S. H.Eldem, Türk Evi Plan Tipleri,
İstanbul 1954, s.16-20; Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007, 471-475.
7
28 Fatma CANSIZ
bulunmaktadır (Fotoğraf 1). Kapılar oldukça yalındır ancak Mehmet Emin
Sayın Evi’nin avlu kapısı diğer kapılara nazaran daha özenlidir. Evin kapı
kanatlarında daha geniş tahtalar kullanılmış binisi de yivlerle
hareketlendirilmiştir (Fotoğraf 2).
Ev içerisine açılan kapılardan sadece beşi günümüze ulaşmıştır. Söz
konusu örneklere bakarak sağlıklı bir veri sunmak zor olsa da, bu kapıların
avlu kapılarına göre daha özenli olduğunu söylemek mümkündür.
Günümüze ulaşan ev kapılarından dördü ahşap biri ise masif demirdir.
Ahşap kapılardan ikisi, düz tahtaların yan yana çakılmasıyla oluşmuştur.
Ancak bu kapılardan birinin orta kısmında bir kuşak bulunmaktadır. Diğer
iki ahşap kapı ise tablalı kapı düzenlemesine sahiptir9. Söz konusu
kapılardan biri tek diğeri ise iki kanatlıdır (Fotoğraf 3). Her anlamda diğer
ev kapılarından farklı olan masif demir kapı ise başlıklı taş sövelerle
sınırlandırılmış yuvarlak kemerli bir düzenlemeye sahiptir (Fotoğraf 4).
Geleneksel Türk evi kapıları arasında kapı tokmağı10 bulunan tek örnek
olması ve avlu kapılarında olduğu gibi kapı halkalarının bulunması söz
konusu kapıyı ayrıcalıklı kılmaktadır (Fotoğraf 5). Ev içerisine açılan
kapıların üst kısımlarında genellikle demir parmaklıklı yalın bir ışıklık
penceresi yer almaktadır. Işıklık pencerelerinin cephedeki konumları ve
biçimleri birbirinden farklıdır. Söz konusu pencereler konum açısından
değerlendirildiğinde kapı lentosunun üst kısmında yer alan örnekler
(Fotoğraf 3) ve kapıdan bağımsız duvara açılmış örnekler (Fotoğraf 4)
şeklinde iki gruba ayrılabilir. Ayrıca pencereler kapıyla aynı genişlikte
olabildiği gibi kapı genişliğinden daha dar tasarlanan örnekler de
mevcuttur.
Türk evleri içerisinde Bayındır’da başka örneği bulunmayan giriş
düzenlemeleri de mevcuttur. Cahide Garlı Evi geleneksel Türk evlerinin kat
düzeninde pek rastlanmayan bir uygulama ile bodrum kat üzerine inşa
edilmiştir. Bu nedenle kapısı Rum evlerinde olduğu gibi yol kotundan daha
yüksekte ve cepheden daha geride yer almaktadır (Fotoğraf 6). İçine girme
imkanı bulamadığımız ve avlu duvarı üzerinden fotoğrafladığımız Atike
Kocabalkan Evi’nin giriş aralığı ise farklı genişlikteki iki kemerle avluya
9
Kapının temel yapı öğeleri için bkz. C. Binan, “Kapı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,
İstanbul 1997, s. 944, 945. Tabla çeşitli malzemelerden hazırlanmış düzgün yüzeyli pano.
Metin Sözen-Uğur Tanyeli; “Tabla”, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2001, s.
228.
10Söz konusu tokmak Halil Çal’ın şekil olarak meyvelere benzettiği kapı tokmaklarını
anımsatmaktadır. Halit Çal, Özlem Çal, Trakya Bölgesi Kapı Tokmakları ve Çekecekleri,
Ankara 2008, s.76.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
29
açılmaktadır. Bağdadi tekniğiyle yapılan kemerler Bayındır’daki dış sofalı
yapılarda görülen kemer uygulamasını anımsatması açısından önemlidir
(Fotoğraf 7).
Fotoğraf 1. 134 Ada, 3Parselde Bulunan Ev. Avlu kapısı.
Fotoğraf 2. Mehmet Emin
Sayın Evi. Avlu kapısı.
Fotoğraf 3. Şeyhmus Yaşar Evi.
Tablalı kapı ve ışıklık penceresi.
30 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 4. Karatepe Evi. Giriş
kapısı ve ışıklık penceresi.
Fotoğraf 6. Cahide Garlı Evi.
Giriş aralığı.
Fotoğraf 5. Karatepe Evi.
Kapı tokmağı ayrıntısı.
Fotoğraf 7. Atike Kocabalkan
Evi. Giriş aralığı.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
31
Rum Evi ve Kapıları
Rum evlerinin ilk kez nerede ve ne zaman üretildiğine dair kesin bir
bilgi bulunmamakla birlikte en eski örneklerine İzmir’in Alsancak semtinde
rastlanmaktadır. 19. yüzyılın son çeyreğinde İzmir de üretilen bu evler
genellikle bir bodrum kat üzerine inşa edilmiş iki katlı, cumbalı yapılardan
oluşmaktadır. Yapıların cephe elemanlarında Sakız ve Ege adalarının
etkileri hissedilir. Yüksek anıtsal girişler ve üçgen alınlıklar da Sakız
adasının etkileridir11. Bu evlerin çeşitli varyasyonlarına Bayındır da dahil
İzmir’in hemen her yerinde rastlamak olasıdır.
Bayındır’daki Rum evlerinde kapılar bodrum kat nedeniyle yol
kotundan daha yüksekte yer almaktadır. Eve ulaşımı sağlayan merdiven,
yola değil evin içerisine doğru devam ettiğinden ve girişler doğrudan
merdiven basamağına açıldığından ev cephelerinde kapının eni ve boyuyla
orantılı giriş aralıkları oluşmuştur.
Araştırdığımız Rum evi kapılarından on sekizi cepheden bir miktar
geride ya da bir giriş aralığı içerisinde yer almaktadır. Giriş aralıkları
çoğunlukla düz lentoludur. Ancak basık kemerli, yuvarlak kemerli ve yarım
sekizgen formlu giriş aralıkları da mevcuttur (Fotoğraf 8, 9, 10, 11). Söz
konusu konutlara ait giriş aralıkları yalın görünümlü olabildiği gibi çeşitli
süslemelerle hareketlendirilen örnekler de bulunmaktadır. Süslemeler giriş
aralıklarının her iki kenarında, kemer üst bölümünde, iki yan duvarında ve
tavanında görülmektedir. İncelediğimiz evlerden beşinin her iki kenarı
birer sütunçe ile sınırlandırılmıştır (Fotoğraf 9). Sütunçelerden birinin
başlığında mendres motifi bulunmaktadır. Giriş kemerlerinin üst kısmında
süsleme bulunan iki örnekten birinde düz bir silme kuşağı (Fotoğraf 10),
diğerinde ise akant yapraklı kıvrım dallar bulunmaktadır (Fotoğraf 12),
(Şekil 1). Giriş aralıklarından dördünün yan duvarları dikdörtgen şekilli
panolarla hareketlendirilmiştir (Fotoğraf 13). Dört giriş aralığının
tavanında ise tasarımları birbirinden farklı birer göbek bulunmaktadır. Söz
konusu giriş aralıklarından ilkinin tavan kısmı panolarla üç bölüme
ayrılmış ve ortadakine yuvarlak şekilli bir süsleme yerleştirilmiştir
(Fotoğraf 14). Tavanı aynalı manastır tonozunu anımsatan ikinci girş
aralığının tavanında akant yaprakları ve kıvrım dallardan oluşan bir göbek
yer almaktadır (Fotoğraf 15), (Şekil 2). Diğer iki örneğin giriş aralığı
tavanlarında ise yine akant yapraklarından oluşan dairesel düzenlemeye
sahip birer göbek bulunmaktadır (Fotoğraf 16).
Şeniz Çıkış; “‘Modern Konut’ Olarak XIX. Yüzyıl İzmir Konutu: Biçimsel Ve Kavramsal
Ortaklıklar” ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 26/2, Ankara 2009, s.213,215, 220, 224,228.
11
32 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 8. Düz lentolu giriş
aralığı örneği.
Fotoğraf 9. Basık kemerli
giriş aralığı örneği.
Fotoğraf 10. Yuvarlak
kemerli giriş aralığı örneği.
Fotoğraf 11. Yarım sekizgen
formlu giriş aralığı örneği.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
Fotoğraf 12. Akant yapraklı
kıvrım dal
Fotoğraf 13. Dikdörtgen
şekilli pano örnekleri.
Şekil 1. Akant yapraklı kıvrım
dallar. Bezeme ayrıntısı.
Fotoğraf 14. Giriş aralığı
tavan süslemesi örneği.
Fotoğraf 15. Aynalı manastır tonozunu anımsatan giriş aralığı
tavanı ve göbek motifi.
33
34 Fatma CANSIZ
Şekil 2. Giriş aralığı tavanı. Göbek motifi ayrıntısı.
Fotoğraf 16. Giriş aralığı tavanı göbek süslemeleri.
Söz konusu giriş aralıkları içerisine konumlandırılan giriş kapıları
başlıklı taş sövelerle sınırlandırılmış olup lentolarının üst kısımlarında
çoğunlukla birer ışıklık penceresi yer alır. Bezeme açısından ışıklık
pencereleriyle bir bütünlük arz eden kapılar, genel görünüm itibariyle
yatay olarak iki bölüme ayrılmıştır. Kapıların üst panosunu oluşturan
ferforje korkuluklu camlı kısımlar açılabilir kanatlar şeklinde
düzenlenmiştir. Kapıların alt panosunu oluşturan masif bölüm ise ya
bezemesiz bırakılmıştır ya da bir göbekle ya da ferforje korkulukla
hareketlendirilmiştir. İncelediğimiz kapılardan yanlız 16’sı ayaktadır.
Ayrıca üç kapının sadece ışıklık penceresi günümüze ulaşmıştır.
İncelediğimiz örneklerden dördü ahşap 12’si de madeni kapıdır. Ahşap
kapılardan üçünün alt panosu bezemesiz bırakılmışken (Fotoğraf 17)
birinde antik vazo görünümlü bir süsleme bulunmaktadır, (Fotoğraf 18),
(Şekil 3,). Söz konusu kapılardan daha özenli bir görünüme sahip olan
madeni kapıların üst panoları ferforje korkuluklu iken alt panolarında üç
farklı düzenleme dikkati çekmektedir. Bunlar alt panosu sade bırakılanlar,
bir göbekle hareketlendirilenler (Fotoğraf 19), (Şekil 4) ve ferforje
korkuluklu olanlar (Fotoğraf 20), (Şekil 5) olarak sıralanabilir. İki kapının
ışıklık pencerelerine ait lentolarında da süsleme bulunmaktadır. Papaz
Evi’nin lento üst kısmında istiridye kabuğu ve akant yaprağı bulunurken
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
35
diğer örneğin yuvarlak kemerli ışıklık penceresi lentosunun üzerinde kilit
taşı benzeri bir süsleme yer almaktadır. Ferforje korkuluklardaki motifler
‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı parçaların perçin ve bileziklerle birleştirilmesiyle
oluşturulmuştur12. Kapı binileri genellikle yalın bırakılmış ya da basit
çizgisel süslemelerle hareketlendirilmiştir. Ancak Almışlar Evi’ndeki kapı
binisinin üst kısmında insan figürlü bir süsleme alt bölümünde ise bitkisel
motifler bulunmaktadır (Fotoğraf 21). Kapılara ait tokmakların çoğu ne
yazık ki günümüze ulaşmamıştır. İncelediğimiz kapılardan 5’inde el şekilli,
birinde baklava şekilli, bir diğerinde de akant yaprağı ve kıvrımlardan
oluşan kapı tokmağı bulunmaktadır (Fotoğraf 22). Ayrıca 6 adet ev
kapısında kartal (Şekil 6), melek (Şekil 7), çiçek ve ay şekillerinden oluşan
birer madalyon bulunmaktadır (Fotoğraf 23). Kapılarda görülen ay yıldız
motifi muhtemelen sonraki dönemlerde kapılara eklenmiştir.
Fotoğraf 17. Alt panosu bezemesiz ahşap kapı örneği.
Perçin ve bilezik yapımı hakkında bilgi için bkz. Hikmet Çalışkan, Süsleme Demirciliği,
Ankara, 1969, s.51-56.
12
36 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 18. Alt panosu
süslemeli ahşap kapı örneği.
Fotoğraf 19. Alt panosunda
göbek bulunan madeni kapı
Şekil 3. Alt panosunda antik
vazo süslemesi bulunan
ahşap kapı.
Şekil 4. Alt panosunda göbek
bulunan kapı.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
Fotoğraf 20. Alt panosunda
ferforje korkuluk bulunan örnek.
Şekil 5. Alt panosunda ferforje
korkuluk bulunan kapı.
Fotoğraf 21. Almışlar Evi. Kapı binisi.
37
38 Fatma CANSIZ
x
Fotoğraf 22. Rum evi kapılarında bulunan tokmak örnekleri.
Fotoğraf 23. Rum evi kapılarında bulunan madalyon örnekleri.
Şekil 6. Kartal bezemeli kapı madalyonu. Şekil 7. Melek bezemeli kapı madalyonu.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
39
Erken Cumhuriyet Dönemi Evi ve Kapıları
Anadolu’daki Cumhuriyet Dönemi yapılarının oluşumunda, 19.
yüzyılın sonlarında Ziya Gökalp ile başlayan Türkçülük akımı oldukça etkili
olmuştur. I. Ulusal Mimarlık akımının ortaya çıktığı bu dönemde Osmanlı ve
Selçuklu anıtsal mimarisini örnek alan bina tasarımları uygulanmıştır. 20.
Yüzyılın başlarında ise modernleşme süreci etkilerini göstermeye başlamış
bu süreçte rastyonalist bir anlayış benimsenmiştir. Sadece milli olmak için
eski biçimsel sembollerle mimarlık yapılamayacağı öne sürülmüş ve
‘modern hareket’ adını alan uluslar arası bir mimarlık akımı başlamıştır.
Şekil yerine işlevsel tasarım yaklaşımı, temel geometrik biçimlerin
kullanılması, asimetrik tasarımlar, dairesel köşeler erken modernizmde
görülen belli başlı özelliklerden birkaçıdır13. Yeni tekniklerin denendiği
farklı tasarımların ortaya çıktığı bu dönemde Bayındır’daki Erken
Cumhuriyet Dönemi ev kapılarının tasarımında hem dönemin karakteristik
özellikleri hem de geleneksel Türk ve Rum evi kapılarının etkileri
gözlemlenmektedir.
Erken Cumhuriyet Devrine ait kapılar genellikle cepheyle aynı
düzlemdedir. Ancak cepheden bir miktar geride ya da gayrimüslim
konutlarında olduğu gibi bir giriş aralığı içerisine konumlandırılmış
örnekler de mevcuttur. İncelediğimiz ev girişlerinden dördü yol kotuyla
aynı seviyede olmalarına rağmen cepheden daha geride yer almaktadır. Söz
konusu evlerden birinin giriş aralığına ait duvar köşeleri yuvarlatılmıştır
(Fotoğraf 24). Ayrıca Rum evlerinde görmeye alışık olduğumuz
düzenlemeye sahip iki giriş aralığı bulunmaktadır. Söz konusu giriş
aralıklarından biri yalın bir görünüme sahipken diğeri kaidelerinde birer
çiçek motifi bulunan sütun süslemesiyle, aynı zamanda inşa tarihinin de
bulunduğu üst bölümü ise kurdele benzeri bir motifle süslenmiştir
(Fotoğraf 25). Ayrıca Bayındır’da araştırdığımız Erken Cumhuriyet
Dönemine ait evlerinden üçünün kapısının merdiven sahanlığına açıldığı
tespit edilmiştir14. Günümüz balkonları gibi de kullanılabilen bu geniş giriş
aralıkları, ilçede aynı dönemde inşa edilen yapıların çoğunda
gözlemlediğimiz bir uygulama olması açısından oldukça önemlidir
(Fotoğraf 26).
Özen Eyüce; ‘Erken Modernizm’den Çoğulcu Modernizm’e İzmir’de Konut’ Ege Mimarlık
Dergisi, S.32, İzmir 1999/4 s. 33-37; Metin Sözen, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı
(1923-1983), Ankara 1984, s. 27.
14 Merdiven sahanlığı hakkında bilgi için bkz. C. Binan, “Merdiven” Eczacıbaşı Sanat
Ansiklopedisi, İstanbul 1997, s. 1199, 1200.
13
40 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 24. Duvar köşeleri
yuvarlatılmış giriş aralığı.
Fotoğraf 25. Kapısı merdiven
basamağına açılan evin giriş aralığı.
Fotoğraf 26. Kapısı merdiven sahanlığına açılan evin giriş aralığı.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
41
Bayındır’da incelediğimiz Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapılarından
çoğu özelliksiz madeni kapılardan oluşmaktadır. Yedi adet ahşap kapıdan
üçü geleneksel Türk evi kapılarında gözlemlediğimiz gibi orta kısımlarında
yatay kuşak bulunan düz tahtaların dikey şekilde yan yana çakılmasıyla
oluşmuştur. İki ahşap kapıda ise Rum konutlarının kapı düzeni
hissedilmektedir. Ancak bu kapıların üst panolarında ferforje korkuluk
yerine demir parmaklık bulunmaktadır. Söz konusu kapılardan birinin alt
panosunda baklava şeklinde yalın geometrik bir süsleme (Fotoğraf 27, 28)
diğerinde ise zarif bitkisel motifler yer almaktadır (Fotoğraf 29). Bununla
birlikte tamamı masif olan iki ahşap kapı mevcuttur. Bu kapılardan ilki
Rum evi özelliği taşıyan bir evin girişinde yer almaktadır. Başlık hizasında
birer gülbezek bulunan taş sövelerle sınırlandırılan söz konusu kapının her
iki kanadı da yatay olarak dört panoya ayrılmış her bölümüne üçgen ve
baklava
dilimlerinden
oluşan
geometrik
süslemeler
yerleştirilmiştir.(Fotoğraf 30), (Şekil 8). Tamamı masif ahşap olan
kapılardan ikincisi ise yatay olarak üç panoya ayrılmış ve orta panosuna iç
içe geçen üçgenlerden oluşan bir süsleme, üst ve alt panolarına ise baklava
dilimine benzeyen bezeme ve bu bezemenin ortasına da yıldız motifi
yerleştirilmiştir (Fotoğraf 31), (Şekil 9).
Bayındır’da Erken Cumhuriyet dönemine ait incelediğimiz 3 evin
kapı düzenlemesinde Rum evi giriş kapılarının etkileri görülmektedir. Söz
konusu kapıların boyutları monte edildikleri söve ve lento boyutlarıyla
uyumsuzdur. Yaşar Kemal Öztürk Evi’nin zemin kat girişinde bulunan
ferforje korkuluklu tek kanatlı madeni kapının lentosu görülemediğinden
kapı giriş açıklığından daha büyükmüş gibi algılanmakta ve bulunduğu
açıklığa ait değilmiş gibi bir izlenim uyandırmaktadır (Fotoğraf 32). Rum
evi kapı düzenlemesine sahip olan evlerden bir diğeri olan Reşat Şengül
Evi’nin profilli ahşap sövelerle sınırlandırılan kapısı iki kanatlıdır. Her iki
kanadı farklı genişlikte olan ahşap kapının korkuluk ve alt pano süslemesi
kapı kanatlarının genişlikleriyle orantılı yapılmıştır. Bu nedenle kapının sol
kanadındaki bezemeler, sağ kanadındaki bezemelere göre daha geniştir.
Kapının alt panosunda, dönem özelliklerine uygun olarak prizmatik şekilli
birer kabartma bulunmaktadır. Kapının ışıklık penceresine ait lento
sokaktan bakıldığında görülememektedir. (Fotoğraf 33), (Şekil 10). Başlıklı
sövelerle sınırlandırılan Özçalıkoğlu Evi’nin giriş kapısı yatay olarak iki
bölüme ayrılmıştır. Üst panosunda ferforje korkuluk alt panosunda ise
göbekli masif pano bulunmaktadır. Kapının zarif görünümüyle bir bütünlük
sergileyen ışıklık penceresinin batı bölümü, doğu bölümüyle simetrik
olmadığı için eksik kalmış gibi bir algı uyanmaktadır (Fotoğraf 34), (Şekil
11).
42 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 27. Erken Cumhuriyet
Dönemine ait kapı örneği.
Fotoğraf 28. Kapının orta
pervazındaki süsmeme ayrıntısı.
Fotoğraf 29. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı örneği.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
Fotoğraf 30. Erken Cumhuriyet
Dönemi. Ahşap kapı örneği.
Fotoğraf 31. Erken Cumhuriyet
Dönemi. Ahşap kapı örneği.
Şekil 8. Erken Cumhuriyet
Dönemi. Ahşap kapı.
Şekil9. Erken Cumhuriyet
Dönemi. Ahşap kapı.
43
44 Fatma CANSIZ
Fotoğraf 32. Yaşar Kemal Öztürk Evi. Zemin kat giriş kapısı.
Fotoğraf 33. Reşat Şengül Evi.
Giriş kapısı.
Şekil 10. Reşat Şengül Evi. Giriş
kapısı.
Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar
Fotoğraf 34. Özçalıkoğlu Evi.
Giriş kapısı.
45
Şekil 11. Özçalıkoğlu Evi. Giriş
kapısı.
Sonuç
Bayındır’da çeşitli etnik kökenlere sahip insanlar bir arada yaşamış
bu yaşam şekli de ev kapılarına yansımıştır. Bu nedenle ilçedeki evler
geleneksel Türk evi kapıları, Rum evi kapıları ve Eken Cumhuriyet Dönemi
ev kapıları olmak üzere üç farklı grupta toplanmaktadır.
Geleneksel Türk evlerindeki kapılar oldukça yalın bir düzenlemeye
sahiptir. Rum konutlarında ise kapılar çoğunlukla bir giriş aralığı içerisine
konumlandırılmıştır. Zarif ferforje korkuluklara sahip olan söz konusu
kapılar çeşitli düzenlemeleriyle cephede en çok dikkati çeken unsurlardır.
20. Yüzyılın başında ortaya çıkmaya başlayan Erken Cumhuriyet Dönemi ev
kapıları dönemin karakteristik özelliklerini yansıtmanın yanında ilçedeki
Türk ve Rum evi kapılarından da etkilenmiştir. Söz konusu dönemde inşa
edilen evlerde girişi merdiven sahanlığına açılan kapıların sokağa bakan
yüzlerinde bulunan derin giriş aralıkları, ilçede aynı dönemde inşa edilen
birçok evde gözlemlediğimiz bir uygulama olması açısından önemlidir.
Bütün kültürlerde kapı, ev cephelerindeki en önemli unsurların
başında gelir. Özellikle tarihi kapılar ev sahiplerinin yaşam şeklini
46 Fatma CANSIZ
inançlarını, dünya görüşünü yani kültürel özelliklerini sokağa yansıtan
simgesel özelliklere sahiptirler. Bayındır’da farklı etnik kökene ve inanca
sahip insanların bir arada yaşadığını belgeleyen evler ve bu evlerle bir
bütünlük sağlayan kapılar maalesef gün geçtikçe yok olmaktadır. Ayrıca
tokmaklar ve madalyonlar gibi kapı aksamlarının çoğu günümüze
ulaşamamıştır. Bu nedenle Bayındır’daki tarihi ev kapıları bir an evvel
incelenmeli, belgelenmeli ve yöre insanında koruma bilinci
oluşturulmalıdır.
KAYNAKÇA
Binan C., “Kapı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997.
Binan C., “Merdiven” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997.
Cansız F., Cephe Düzeni Ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri, Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir
2012.
Çal H, Çal Ö., Trakya Bölgesi Kapı Tokmakları ve Çekecekleri, Ankara 2008.
Çalışkan H.,Süsleme Demirciliği, Ankara, 1969.
Çıkış Ş., “‘Modern Konut’ Olarak XIX. Yüzyıl İzmir Konutu: Biçimsel Ve Kavramsal
Ortaklıklar” ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 26/2, Ankara 2009
Eldem S. H., Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1954.
Eyüce Ö.,‘Erken Modernizm’den Çoğulcu Modernizm’e İzmir’de Konut’ Ege
Mimarlık Dergisi, 32, İzmir 199
Kuban D.,Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007.
Sözen M- Tanyeli U., “Tabla” Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2001.
Sözen M., Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı (1923-1983), Ankara 1984.
Tok E., “Bayındır Ermeni Kilisesi” Sanat Tarihi Dergisi, XVIII/I, (Nisan 2009), İzmir
2011
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (47-55), 2016
II. MEŞRUTİYET’TEN CUMHURİYET’E GEÇİŞ SÜRECİNDE
BAYINDIR KAZASINDA MADENCİLİK
Fatma Emek
Özet
Aydın Vilayeti’nin İzmir sancağına bağlı olan Bayındır’da simli kurşun, arsenik
ve altın madenleri mevcuttur. Bu madenleri aramak ve çıkarmak için Osmanlı
tebaasına mensup kişiler tarafından imtiyazlar alınarak işletilmeye çalışıldı. Bu
çalışmamızda, Bayındır’da maden üretimi başlatmak için kimlerin teşebbüse geçtiği,
ocakların nerelerde açıldığı, üretilen maden miktarı ve bunların ekonomik değerleri
hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler; Bayındır, Madencilik, İmtiyaz, Üretim, İşletme.
Abstract
Mining at Bayındır District of İzmir During The Process of Transition of
Ottoman: From The Second Constitutional Period of Ottoman to Republican
Period of Turkey
Silvery, lead, arsenic and gold minerals existed in Bayındır, which is connected
to İzmir Sancak of Aydın province. People belonging to Ottoman society tried to
prospect and mine those minerals by obtaining a concession. In this study we are
going to give information about who made an attempt on starting the mineral
production in Bayındır, where the pits would be opened, the amount of minerals
produced and their economical values.
Key Words: Bayındır, Mining, Concession, Production, Plant.
Giriş
Osmanlı Devleti’nde madenler Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesine
kadar şer’î hükümlerle işletildi. Tanzimat ile başlayan ve akabinde devam
eden süreçte ise kanunlar çerçevesinde bir düzen uygulandı. Bu
düzenlemeler neticesinde 186115, 186916, 188717 ve 190618 hazırlanan
Uzman, [email protected]
Tızlak 1995, s.78.
16 Düstur 1289/1872, s. 318-337.
17 Düstur 1937, s. 886-904.

15
48 Fatma EMEK
maden nizamnameleriyle madenciliğimizin esasları belirlendi ve bu
alandaki eksikliklerin giderilmesine çalışıldı19. Peki, oluşturulan bu
nizamnamelerde maden arama, çıkarma ve işletme sistemi nasıl
yürütülüyordu? Öncelikle madenlerin çıkarılması ve işletilmesi için
padişahtan onay alınırdı20. Bunun akabinde maden imtiyazı almak isteyen
kişi veya şirkete iki yıl geçerli olan bir arama ruhsatnamesi verilirdi. Bu
ruhsatnameyi alan kişilerin, üç ay içerisinde faaliyete geçmeleri
gerekmekteydi. Aksi takdirde Maden İdaresi tarafından işletmecinin
ruhsatnamesi iptal edilirdi21. İşletme sahibi bulduğu madenin,
numunelerini Şehremaneti Tahlilhanesi’ne22, dilekçe ve hazırlanmış
haritalarını ise incelenmesi amacıyla Maden İdaresi’ne gönderirdi23.
Ardından maden sahası Harbiye Nezareti’nde askeri açıdan değerlendirilir,
eğer bir sakınca gözükmezse işlemler devam ettirilirdi24. Nezaretteki tüm
bu uygulamaların ardından, maden imtiyazı süresinin en fazla 99 yıl
olduğu25 ve maden hafriyatının suyollarına, bentlere, kara ve
demiryollarına 75-150 metre uzakta olması gerektiğini içeren bir
mukavelename hazırlanarak26, Babıâli’ye gönderilirdi. Mukavelename,
burada Şura-yı Devlet tarafından incelendikten sonra padişaha sunulur27
ardından da imtiyaz talep edenlerle Ticaret ve Ziraat Nezareti arasında
imzalar atılarak imtiyaz verilmiş olurdu.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Osmanlıdan devr alınan
madencilikle ilgili kanunların yetersizliği anlaşıldı ve bu alandaki yapı
değiştirilmeye çalışıldı28. Bu amaç doğrultusunda İzmir İktisat Kongresi
gerçekleştirildi. Ardından Türkiye Sanayii ve Maadin Bankası29 ve Etibank30
hizmete açıldı. Madenlerimizden daha fazla istifade edebilmek amacıyla da
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu31.
Düstur 1943, s. 438-461.
Emek 2013, s. 7.
20 1869 Maden Nizamnamesi, Mad:6.
21 1861 Maden Nizamnamesi, Mad:7; Belirtilen bu gecikme süresi 1869 Maden
Nizamnamesinin 16. maddesiyle 6 aya çıkarıldı.
22 Keskin 2005, s.89.
23 1869 Maden Nizamnamesi, Mad:29.
24 Mutaf 2010, s.299.
25 1869 Maden Nizamnamesi, Mad: 7.
26 Keskin 2011, s.125, 140, 140, 148.
27 1869 Maden Nizamnamesi, Mad: 32.
28 İleri 2009, s. 42.43.45.
29 Resmi Ceride 23 Nisan 1341/23 Nisan 1925, s.51.
30 Resmi Gazete 22 Haziran 1935.
31 Düstur 1935, s. 700; Resmi Gazete, 22 Haziran 1935, s. 5378-5380.
18
19
II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik
49
İncelediğimiz dönem içerisinde İzmir, geniş çaplı bir maden arama
sahası haline geldi32. Özellikle antimuan, zımpara, simli kurşun, manganez,
cıva, kömür, arsenik gibi madenler için imtiyazlar alındı33.
Madenciliğin ivme kazanmasında demiryolu hatlarının döşenmesi
önemli bir rol oynadı. Yapılan bu teknolojik yenilikle mesafeler daha kısa
hale gelmesinin yanında demiryolu şirketleri demiryolunun yapımı
sırasında Hükümete ait olan toprakları, madenleri ve ormanları bedava
kullanabilme hakkını da elde etti. Ayrıca demiryolunun işletmeye açılması,
hattın 45 kilometre çevresinde bulunan madenlerin keşf edilmesini
hızlandıran bir etki oldu34.
Maden işletmeciliğinde İngiliz sermayedarlar ön sırada yer aldı.
Abbott ailesi İzmir’de bulunan bütün zımpara madeni ocaklarını kendi
imtiyazları altında topladı35. Whittalller İzmir’de bulunan cıva
madenlerinin imtiyazlarına sahip oldu. Ayrıca bu makalede üzerinde
yoğunlaşacağımız Bayındır kazasında olduğu gibi Türk tebaasından ve
azınlıklardan bazı Rum ve Ermenilerde İzmir’de madencilik sektörü içinde
yerlerini aldılar36.
Bayındır Kazasında Madencilik
İzmir’in güneydoğusunda bir dağ eteğinde kurulan37 Bayındır’ın
kuzeyinde Kemalpaşa, doğusunda Ödemiş, batısında Torbalı, güneyinde ise
Tire kazaları bulunur38. Kazanın sınırları dâhilindeki köylerde arsenik,
simli kurşun ve diğer madenleri aramak için kişi veya şirketlere arama ve
çıkarma imtiyazları verildi.
1- Hisarlık: Simli Kurşun Madeni
Simli kurşun madeni 2467 dönümlük arazi içerisindeki kuzeyinde
Çamlı ve Boyacı Gediği, doğusunda Ovacık köyü ve Eyüp Bin Efendi Hanı,
güneyinde Sarı Meri ve Ergenli Tepeleri, batısında ise Musluk Gediği
sınırlarında bulunmaktadır39. Maden sahasında önce bakır, antimuan,
Nafiz 1934.
İzmir’de maden ocaklarının detaylı dağılışı için bakınız, Emek 2013.
34 Kurmuş 2008, s.38.
35 Yorulmaz 1994, s.101; Emek 2013, s.16.
36 Emek 2013, s.143.
37 İzmir Vilayeti Salnamesi 1927-1928, s.155.
38 Aydın Vilayeti Salnamesi 1326, s.293.
39 BOA. A. DVNS. İMTZ. d. 4, s. 40-41; Emek 2013, s.79.
32
33
50 Fatma EMEK
gümüş ve çinko madenleri aramak için 28 Nisan 1896 tarihinde Osmanlı
tebaasından Ağaoğluzade Mehmet Ziya Efendi’ye bir sene geçerli olan bir
ruhsatname verildi. Bu süre zarfında yapılan aramalar sonucunda arazide,
simli kurşun madeni bulundu. Bulunan madenin işletilmeye elverişli olup
olmadığının anlaşılması için çıkarılan cevher numunesi tahlil harcı ile
beraber 28 Nisan 1898 tarihinde İzmir Vilayet’ine gönderildi40. Tahlil
Memurluğu tarafından 5 Temmuz 1898 tarihinde verilen tahlil raporunda
madenin, bir tonda 397 kilogram kurşun ve 200 gram gümüş içerdiği41 13
Temmuz 1899 tarihinde Osmanlı tebaasından Ağaoğluzade Mehmet Ziya
Efendi’ye bildirildi42.
Maden mahalinin askeriye açısından bir mahsuru olup olmadığının
değerlendirilmesi için Erkânı Harbiye-yi Umumiye Dairesi’nin 3. Şube’sinde
memur Miralaylardan İbrahim Edhem Bey görevlendirildi43. Orman ve
Maden Müdüriyeti 16 Ekim 1904 tarihli yazı ile Mehmet Ziya Efendi’ye
gönderdiği tebligatta Erkânı Harp Zabiti harcırahı olarak 25 lira ile ilan
masrafı olan 8 lirayı bir an önce müdüriyete ödemesini istedi. Fakat
Mehmet Ziya Efendi ödemesi gereken miktarı ödemediği için Nezaret’ten
kendisine iki ay müddet tanındı. Verilen bu süre zarfında da ödemediği
takdirde madenin ruhsatname kaydına şerh verileceği tebliğ olundu.
Verilen bu süre içerisinde Mehmet Ziya Efendi mağdur olduğunu maden
sahasının içerisinde maden aramak için bin liraya yakın masraf yaptığını ve
ihale müddeti belli olmayan maden için yeniden masraf yapmanın doğru
olmayacağını savunduğu bir dilekçeyi Maden Nezareti’ne gönderdi44.
Maden sahasında yapılan tetkikler neticesinde madenin
üretilmesinin askeriye açısından bir mahsuru olmadığı 23 Temmuz 1907
tarihli tezkere ile Mehmet Ziya Efendi’ye beyan edildi. Maden damar
halinde bulunduğundan 1909 tarihinde 99 sene müddetle45 Mehmet Ziya
Efendi, zevcesi Seher Hanım ve ortağı Yunanistan tebaasından Mösyö
Dimitri Vergo’ya ihale edildi46. Maden sahiplerinden 2467 dönüm arazinin
her dönümü için yıllık 24 bin 670 kuruş resm-i mukarrer47 bunun %6
BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909; Emek 2013, s.80.
BOA. İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.80.
42 BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/ 20. 7. 1909; Emek 2013, s.80.
43 BOA. Y.MTV, 294/49, 1324 Z 23/7. 2. 1907; Emek 2013, s.80.
44 BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909; Emek 2013, s.80.
45 BOA. BEO, 3624/271736, 1327 Ş 7/24. 8. 1909; Emek 2013, s.80.
46 İkdam, 28 Ağustos 1909; Emek 2013, s.80.
47 Üretime tahsis edilen araziye karşılık olarak dönüm başına tahsil edildiğinden, madende
imalata ara verildiği zamanlarda bile tahsil ediliyordu. Bu verginin alınmaması imtiyazın
40
41
II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik
51
hesabıyla teçhizatı askeriye akçesi olan 1480 kuruş 10 para tahsil edildi.
Ayrıca madenden ihraç olunacak cevherden de %5 resm-i nisbiye48
ödenecekti. İstenilen bu miktarlar mültezim tarafından her sene Mart
ayında Orman ve Maden ve Ziraat Nezareti veznesine yatırılacaktı. Bu
miktarların dışında Devlet’in kendi kaynakları ile yapacağı Hicaz
Demiryolu’nun masrafları ve İskânı Muhacirin İanesi için 100, Babıâli
memurlarının özlük haklarını artırmaya yönelik olarak kurulan Bab-ı Ali
Teshilat Sandığı harcı olarak 20 adet ve bir defa verilen ferman harcı için
de 150 adet Osmanlı altını işletmecilerden tahsil edildi49.
Mehmet Ziya Efendi 26 Ocak 1910 tarihinde ise belirtilen sahalar
içerisinde bulunan simli kurşun madeninin kira hakları kendisinde kalmak
suretiyle zevcesi Seher Hanım ile Yunan Devleti tebaasından Dimitri
Vergo’ya ihale etti50. Maden mültezimlerinin her yıl ödemesi gereken
vergilerini ödemedikleri içinde maden, Şura-yı Devlet kararıyla 5 Haziran
1916 tarihinde kapatıldı51. Geçen zaman içerisinde de mekşuf madenler
arasına alındı52.
2-Çiftçigediği: Arsenik Madeni
Buldanlı Hacı Emin ve Hafız Edhem Efendilere 25 Ocak 1909
tarihinde altınla karışık arsenik madeni aramak için bir sene müddetle bir
arazi ruhsatnamesi verildi. Bu saha, Kara Kaya, Kalpak, Taşlık, Dikili Taş ve
Hisarlık Tepelerini içine alan 253 dönüm içerisinde bulunan sahipli ve
sahipsiz araziden oluşmaktadır. Madenin arama ruhsatnamesi 7 Nisan
1909 ve 7 Nisan 1910 tarihlerinde bir yıl süre ile iki kere uzatıldı. Yapılan
aramalar sonucunda arsenik madeni bulunarak bir miktarı çıkarılan cevher
numunesi 11 Mayıs 1911 tarihinde Vilayet’e gönderildi. Tahlilhane
Müdüriyeti’nin 12 Aralık 1911 tarihli raporunda maden numunesinde
%32.25 arsenik ve bir tonda 5 gram altın içerdiği anlaşıldı. Harbiye
Nezareti’nden mültezime gönderilen 9 Ocak 1912 tarihli tezkere ile de
feshine veya mültezimin madenlerde üretime son verdiğini bildirmesine bağlı idi. Keskin
2005, s.188.
48Madende bir sene boyunca meydana gelen maden hâsılatı üzerinden hesaplanırdı. Bu
vergi, madenin yıllık üretiminden masraflar çıkarılmadan %1’i ve %5’i geçmemek üzere
alınırdı. Nevsal-i Ziraat ve Ticaret 1330, s.338.
49 BOA. İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.81.
50 BOA. DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.81.
51 BOA. MV, 243/25, 1334 Ş 4/6. 6. 1916; Emek 2013, s.81.
52 İzmir Ticaret Ve Sanayi Odası Mecmuası, 7 Temmuz 1927, s.340-41; İzmir Vilayeti
İstatistiği 1926, s.s.y. , Devlet Salnamesi 1927-1928, s.548.
52 Fatma EMEK
maden sahasında üretim yapılmasının askeriye açısından bir mahzuru
olmadığı bildirildi53. Yapılan bu incelemeler neticesinde altınla karışık
arsenik madeni damar halinde bulunmasından dolayı 99 sene müddetle54
Eylül 1917 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Osmanlı tebaasından
Buldanlı Hacı Emin ve Hafız Edhem Efendilere ihale edildi55.
Madenden 1923 senesinde 2 ton arsenik madeni üretimi
gerçekleşti56. Maden ocağı, 1926 yılından itibaren de işlenmeyen maden
ocakları arasına alındı57.
3-Yusuflu: Bakır, Gümüş, Kurşun, Cıva, Kalamin, Arsenik ve Altın
Madenleri
Osmanlı tebaasından Hacı Emin Efendi, İsmail Hakkı Efendi’nin kızı
Kadriye Hanım ve Edremitli Mehmet Efendi ile İngiltere tebaasından Şarno
(Charnaud)’ya 11 Ağustos 1908 tarihinde Yusuflu mevkisinde 10.000
dönüm arazide bakır, gümüş, kurşun, cıva, kalamin, arsenik ve altın
madenleri aramaları için izin verildi58. Madenden 1923 senesinde 1 ton
üretim yapıldı59.
4-Sarı Meri: Simli Kurşun, Bakır, Çinko ve Altın Madenleri
Sarı Meri köyünün sınırları dâhilindeki 15.000 dönüm sahipsiz
arazide simli kurşun, bakır, çinko ve altın madenleri aramak üzere 9 Mayıs
1909 tarihinde İzmir’de oturan Yorgi Kominos ve maden mültezimlerinden
Kirkor Minas Efendilere maden aramaları için izin verildi60. Bir müddet
sonrada maden arama ruhsatnamesinin %40 hissesini İzmir’de oturan
İngiltere Devleti tebaasından Madam Kristin Wilson’a devr edileceği
hususu ruhsat sahipleri tarafından 24 Ocak 1910 tarihinde Meclis İdaresine
bildirildi61. Şura-yı Devlet ve Meclisi Vükela kararları ile de madenin lazım
gelen resim ve harçları verilmek şartıyla 99 sene müddetle %30 hissesi
BOA. İ.DUİT, 25/8, 1335 Za 22/9. 9. 1917; Emek 2013, s.82.
BOA. MV, 248/9, 1335 Za 17/4. 9. 1917; Emek 2013, s.82.
55 1339 İzmir Vilayeti Orman ve Maadin İstatistiği 1340, s.14.
56 “Anadolu Madenleri” 1923, s.310.
57 İzmir Vilayeti İstatistiği 1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-1927, s.665; Devlet Salnamesi
1927-1928, s.548.
58 Yorulmaz 1994, s.147; 1324 Senesi Maadin İstatistiği 1326, cedvel 2, s.14; Emek 2013, s.83.
59 “Anadolu Madenleri” 1923, s. 311; Emek 2013, s.83.
60 BOA. ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910; Emek 2013, s.81.
61 BOA. ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910; Emek 2013, s.81.
53
54
II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik
53
İzmir’de oturan Osmanlı tebaasından Yorgi Kominos’a, %40 hissesi
İngiltere Devleti tebaasından Madam Kristin Wilson ve %30 hissesi de
Karşıyaka’da oturan Kirkor Minas Efendi’ye aktarıldı62.
Araştırmalar neticesinde bir miktarı çıkarılan cevher numuneleri
üzerinde yapılan incelemelerde madenin çalıştırılmaya uygun olduğu
anlaşıldığı gibi askeriye açısından bir mahzuru olmadığı Harbiye
Nezareti’nden bildirildi63. Madendeki çalışmalar 1926 yılından itibaren de
son buldu64.
5-Maden Suları ve Ilıcalar
Erkanlı Köyü civarında metruk kükürtlü bir maden suyu vardı. Umur
Deresi mevkisinde ise biri sorgu yargıcı Kemal Bey’e ait yıllık geliri 4.00 lira
olan biri ise mahkeme başkâtibi Ahmet Bey’e ait yıllık geliri 8.000 lira olan
ılıcalar tespit edildi. Bu iki ılıca haricinde aynı mevkide emlak-ı metrukeye
ait yıllık geliri 1.500 lira olan bir ılıca daha mevcuttu65.
Sonuç
Toplumların ekonomik hayatlarında madencilik önemli bir yer işgal
etmekteydi. Osmanlı döneminde bu alanda yapılan işlerin daha düzenli bir
şekilde işlemesi için çağın şartları doğrultusunda maden nizamnameleri
hazırlandı. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte çağın yöneticileri madencilik
alanıyla ilgili birtakım kanunlar hazırlayarak bu alandaki mevcut
eksikliklerin giderilmesi için çaba gösterdi.
Bayındır’da maden arama ve işletme imtiyazlarının büyük kısmı Türk
ve azınlık tebaa tarafından alındı. Fakat ne yazık ki mevcut sahalarda
düzenli bir şekilde üretim gerçekleşmediği gibi ocaklar bir müddet sonra
boş bırakıldı. Bu ocakların boş bırakılmasında, sermayedarlarımızın
madencilik faaliyetlerini yürütebilmek için yeterince sermayeleri olmaması
ve ülkenin içinde bulunduğu uzun süren savaş dönemlerinin büyük masraf
gerektiren bu sektöre yeterince ilgi gösterilememesi söylenebilir.
BOA. MV, 254/62, 1338 B 4/24. 3. 1920; Emek 2013, s.81.
BOA. İ.DUİT. 29/7, 1338 B 6/26. 3. 1920; Emek 2013, s.81.
64 İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 7 Temmuz 1927, s. 341; İzmir Vilayeti İstatistiği
1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-27, s.665; Devlet Salnamesi 1927-28, s.548; Emek 2013,
s.82.
65 İzmir Vilayet İstatistiği 1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-27, s.665-667; Devlet Salnamesi
1927-28, s.599-600.
62
63
54 Fatma EMEK
KAYNAKÇA
A-Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri İmtiyaz Defterleri
A. DVNS. İMTZ. d. 4
Babıâli Evrak Odası Evrakı
BEO, 3624/271736, 1327 Ş 7/24. 8.
İrade Dosya Usulü
İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916.
İ.DUİT, 25/8, 1335 Za 22/9. 9. 1917.
İ.DUİT. 29/7, 1338 B 6/26. 3. 1920.
Meclis-i Vükela Mazbataları
MV, 243/25, 1334 Ş 4/6. 6. 1916.
MV, 248/9, 1335 Za 17/4. 9. 1917.
MV, 254/62, 1338 B 4/24. 3. 1920.
Şura-yı Devlet Evrakı
ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909.
ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910.
Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı
Y.MTV, 294/49, 1324 Z 23/7. 2. 1907.
B- Gazeteler
Anadolu
İkdam
Resmi Ceride
Resmi Gazete
C- Dergiler
İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası (1926-1938)
Türkiye İktisat Mecmuası (1921-1933)
D-Resmi Yayınlar, Salnameler ve İstatistikler
1339 İzmir Vilayeti Orman ve Maadin İstatistiği, İzmir, 1340.
Aydın Vilayeti Salnamesi 1326
Devlet Salnameleri (1926-1928
II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik
55
Düstur, “1869 Ma’âdin Nizamnamesi”, I. Tertib, Cilt II, Matbaa-yı Amire İstanbul
1289/1872, s. 318-337.
Düstur, I.Tertib, Cilt VIII, Başvekâlet Devlet Matbaası, Ankara 1943, s.439-460.
İzmir Vilayeti 1926 Senesi istatistiği, İzmir, 1927.
İzmir Vilayeti Salnamesi 1927-1928, İzmir, 1929.
Nevsal-i Ziraat ve Ticaret, Dersadet, 1330.
1324 Senesi Maadin İstatistiği, Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti İstatistik
İdaresi, İkinci Sene, Mahmud Bey Matbaası, Dersaadet 1326.
E- Kitap ve Makaleler
EMEK, Fatma, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde İzmir’de Madencilik
(1908-1938), Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uşak, 2013.
İLERİ, Turgut, Türkiye Cumhuriyeti’nin Madencilik Politikaları (1923-1960),
Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 2009.
KESKİN, Özkan, Orman ve Ma’âdin Nezareti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, İstanbul, 2005.
KURMUŞ, Orhan, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, İstanbul,2008.
MUTAF, Abdülmecit, Tanzimat Döneminde Osmanlı Maden İşletmeciliği
Prosedürü”, History Studies 2/2, 2010, s. 293-303.
NAFİZ, Hilmi, “Sanayileşme Planında Jeoloji Enstitüsü”, Anadolu, 1 Mayıs 1934.
TIZLAK, Fahrettin, “Osmanlı Maden İşletmeciliğinde Kanunnameden Nizamnameye
Geçiş ve 1861 Tarihli Maden Nizamnamesi”, Türk Dünyası Araştırmaları, S: 98,
Ekim 1995, s.75-91.
YORULMAZ, Şerife, Aydın Vilayetinde Madenler (1850-1908), Dokuz Eylül
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, İzmir, 1994.
56 Fatma EMEK
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (57-91), 2016
COĞRAFİ BAKIMDAN KÜÇÜK MENDERES HAVZASI
KÖY ADLARI
Gülin Özçelik66 ve Selahattin Polat67
Özet
Yer adları, bir milletin özellikle yerleşme tarihi için en önemli belgelerinden
biridir. Bir coğrafyanın, vatan haline nasıl dönüştürüldüğünün kanıtlarıdır.
Gelişigüzel bir şekilde verilmiş değillerdir. Öyleki toponimi akan bir ırmaktır ve her
bir yer adı bu ırmaktaki çakıl taşlarına benzer. Halkın, içinde yaşadığı coğrafyayı
nasıl kavradığını açıklar. Araştırma sahasının sınırları, 2007 yılında Harita Genel
Komutanlığınca basılmış olan 1/ 250 000 ölçekli topografya haritalarında Küçük
Menderes ırmağı su bölümü çizgisi içerisinde kalan 278 köy yerleşmesi ile
sınırlandırılmıştır. Araştırma konusunu oluşturan köy yerleşmeleri tespit edilirken
12.11.2012 tarih ve 6360 sayılı kanundan önceki köy yerleşmeleri temel alınarak
açıklanmaya çalışılmıştır. Yörenin zengin tarihi geçmişi sebebiyle sınıflama
kapsamında en fazla köy sayısı aile-aşiret başlığı altında yer almıştır. Sahada 41
köyün adı değiştirilmiştir. Havza da zaman içinde kaybolan köylerde bulunmaktadır.
Bu köylerin bir kısmının adı mezarlık, sokak, ticarethane adı olarak günümüzde
tabelalarda yaşamaktadır. Köy adlarının anlam içeriklerine göre analizini kapsayan
bu çalışmada, sınıflandırılma yapılırken yerleşmelerin adlarının kaynaklarına
ulaşılmaya çalışılmış, adın nereden geldiği belirlenemeyenler ise yapılan coğrafi
sınıflandırmaya dâhil edilmemiştir. Coğrafi sınıflama esas olduğundan adların
etimolojisine değinilmemiş olup, coğrafi açıdan bakılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Coğrafya, Küçük Menderes, Köy, Toponimi, Yer adları
Abstract
The Geographical Toponymy of the Little Meandros Valley of Turkey
Toponymy is most important document of any nation, its settlement history in
particular. We research about the names of 278 villages existed in the Little
Meandros Valley according to the maps published by General Commandership of Map
of Turkey, 1/250.000 in measure. We set that names of 41 villages in that region
were changed. In the classification, we found that many names were derived from
nomads and family names.
Key Words: Geography, Meandros Valley, Village, Toponymy, İzmir
66Coğrafya
Bilim Uzmanı,
Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü
67Yrd.Doç.Dr.,
58 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Giriş
Araştırma sahasını, Ege Denizi’ne sularını boşaltan Küçük Menderes
ırmağının havzası oluşturmaktadır. Havza su bölüm çizgisi, 370 21’ 36’’- 370
49’ 29’’ kuzey enlemleri (Acarlar-Hacıisalar köyleri) ile 270 09’54’’- 280 23’ 6’’
doğu boylamları (Akpınar-Sancaklı köyleri) arasında kalır. 1/250.000
ölçekli NJ 35-7 ve NJ 35-11 adlı topografya haritaları üzerinde belirlenen su
bölüm çizgisi içine 278 köy yerleşmesi girer. Köyler idari açıdan İzmir ilinin
ilçeleri olan, Tire’nin 47 - Torbalı’nın 38 - Ödemiş’in 75 - Kiraz’ın 37 Beydağ’ın 21 - Bayındır’ın 39 - Selçuk’un 5 - Menderes’in 6 ve
Kemalpaşa’nın 5; Manisa ilinin Turgutlu ilçesinin ise 5 köy yerleşmesidir
(Harita 1.).
12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı kanun olan On üç İlde
Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
değişikliğinden önceki köy yerleşmeleri temel alınmış olup, yasa
düzenlemesinden önceki köy adları coğrafi bir sınıflandırılmaya tabi
tutularak açıklanmıştır.
Harita 1.Araştırma Sahasının Lokasyon Haritası.
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
59
Küçük Menderes ırmağı, Kiraz ovasının doğusunda Karaöküzdağı ile
kuzeydeki Karadağdan çıkan Kadın, Çatak, Sulu, Ulu ve Sırımlı derelerinin
Kiraz ovasında birleşmesiyle meydana gelir. Irmağın uzunluğu 175 km’dir.
Havzanın yüzölçümü 3275 km2dir.68 Alüvyal tabanlı bir ova olan araştırma
sahası, paleotektonik açıdan Menderes Masifi üzerinde yer alırken
neotektonik açıdan ise Batı Anadolu Grabenleri olarak tanımlanan çöküntü
havzalarından birini oluşturur.69 Sahanın yükseltisi batıdan doğuya doğru
artış göstermekte olup en yüksek değerlere havzanın doğusunda yer alan
Kiraz ilçesinde rastlanır (Harita 2.).
Havzada Akdeniz ikliminin tipik özellikleri görülür. Bu iklimi
karakterize eden maki formasyonu Küçük Menderes Oluğu boyunca iç
kısımlara doğru sokulur. Havzanın alçak kısımlar azonal topraklar, yüksek
kısımlarda intrazonal ve zonal topraklar bulunur. Tarımsal arazilerde ise
pamuk, buğday, karpuz, tütün ve sebze üretimi yapılmaktadır.
Küçük Menderes havzasının verimli tarım toprakları, uygun iklim
şartları ve yaşamın vazgeçilmez kaynağı olan suyun varlığı, geçmişten
günümüze kadar birçok yerleşmenin burada kurulmasına neden olmuştur.
Küçük Menderes ırmağının hayat verdiği bu topraklarda var olmuş önemli
şehirler; Efes, Metropolis, Hypaipa’dan bugüne sadece o dönemlerin
ihtişamını ve zenginliğini yansıtan izler kalmıştır.70 Küçük Menderes
havzasında nüfusun yıllara göre dağılımına baktığımızda, artış seyri izlediği
görülür. 1935’de, 158.104 olan havza nüfusu 2000 yılında 396.092’ye
yükselmiştir. Aradan geçen 65 yıl zarfında, havzanın nüfusu 237.988 kişi
artmıştır. Havzada, şehir nüfusu hızla artarken, kır nüfus oranı ise
azalmıştır. 2000 yılı nüfus sayımına göre; 396.092 olan toplam nüfusun,
199.789’u şehirde, 196.303’üise kırda yaşamaktadır. Havza’da dışarıdan en
fazla göç alan ilçe; sanayi, ticaret ve ulaşım bakımından gelişmiş olan
Torbalı’dır.71 Havzanın nüfus özellikleri Türkiye’nin nüfus özellikleriyle
paralellik gösterir. Araştırma sahasının neredeyse tamamını oluşturan
İzmir ilinin 2000 yılı nüfusu 3.370.866 kişi olup toplam nüfus içindeki
oranı %80.7’dir. İzmir’in toplam nüfusu 2013 yılında 4.061.074 kişi, 2014
yılında ise 4.113.072 kişi olup; yıllık nüfus artış hızı ise 2013 yılında 13.8,
2014 yılında 12.7’dir.72
Gözenç, S., Küçük Menderes Havzasında Arazi Kullanış ve Sınıflandırılması, (İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1978), s.5
69 Muslu, G., Küçük Menderes Havzasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, (Doktora Tezi İstanbul
: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2005), s.5
70 Muslu, G., 2005, Age., s.4
71 Muslu, G., 2005, Age., s.5
72http://www.tuik.gov.tr/PreTabloArama.do?metod=search&araType=hb_x (29.01.2015)
68
Harita 2.Araştırma Sahasının Yükselti Kademelerine Göre Köy Yerleşmelerinin Dağılımı.
60 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
61
HAVZANIN YERLEŞME TARİHİ
Günümüzde Küçük Menderes havzası olarak ifade edilen sahanın adı
ilk önce Assuwa daha sonra ise Asia olarak kayıtlarda yer almıştır. Asia:
Küçük Menderes (Kaystros) ovasının güney kısmında ve Bozdağ (Tmolos)
ile Aydın Dağları (Messogis) arasında kahraman Asias mezarlarının
bulunduğu yere verilen addır. Asiaslılar, Troia savaşına katılmıştır.
Romalılar eğemenliği döneminde Asia adı sadece Kaystros ovası için değil,
tüm Batı Anadolu için söylenmiştir. Assuwa: Küçük Menderes havzasının
Asia’dan önceki adıdır. Assuwa sözcüğü öz, biçim, köy, kasaba, kent
anlamına gelen assa sözcüğü ile uwa takısından türetilmiştir ve Assuwa,
yöre anlamına gelir. Assuwa adı Hitit belgelerinde Hitit kralı 2.Tudhalia’nın
sefer düzenlediği bir ülke olarak geçmektedir.73 Antik çağda adı Kaystros
olan Küçük Menderes, ova içinde menderesler çizerek aktığından bu adı
almış olmalıdır.74 Irmak adı da Anadolu da akan suyun, akış esnasında
çıkardığı sese dayalı olarak ırlamak, gürlemekten gelmektedir.
Frig, Lidya, Pers, Bergama, Roma, Bizans, Selçuklu, Menteşeoğulları,
Aydınoğulları ve Osmanlı hakimiyetinde kalmış olan Küçük Menderes
ırmağı havzasının yerleşim tarihi Geç Kalkolitik çağda başlamaktadır. En
eski yerleşmeleri Torbalı ve Ödemiş ovalarında tespit edilmiş olan
höyükler teşkil etmektedir. Günümüzde adı Günlüce olan köy yerleşmesi
eski çağda Hypaıpa adında antik bir şehir yerleşmesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Höyükler ova düzlüğünde ya ırmağa ya da yan kollara yakın
yerlere kurulmuştur. Höyüklerin özellikle Erken Bronz Çağda, yani M.Ö.
2000’de yaygın bir yerleşiminin var olduğu, araştırmalar sonucu ortaya
çıkan yüzey buluntuları sayesinde söylenebilmektedir. Strabon tarafından
da bu durum vurgulanmaktadır. Ayrıca Küçük Menderes ırmağının ana
kolu Kiraz ilçesi çevresindeki Kadın deresidir. Bozdağ’dan inen diğer
derelerle Kiraz önünde birleşen Kadın deresi ırmağın başlangıcını
oluşturur. Antik kaynaklar ise Kaystros’un doğduğu yer olarak Kilbis ya da
Kilbos’dan söz eder. Sonuç itibariyle Kadın deresini Kilbos olarak
tanımlanmaktadır. Etrafı dağlarla çevrili Kiraz ovası, Geç Bizans
kaynaklarında Kilbianon-Kelbianon olarak geçer ki kaynağın çıktığı ana kol
havzanın bu kesimine adını vermiş olmaktadır. Havzanın orta bölümde
Kaystroslular, doğuda ise Kilboslular dağınık köy toplulukları halinde
yaşıyorlardı; fakat şehirlere sahip değillerdi. Kaystroslular, M.Ö. 1.yy.’dan
sonra şehirleşmeye başlar. İlk kurulan şehir Ödemiş’in kuzeyindeki
Hypaipa’dır. Havzada ikinci olarak kurulan şehir Dioshieron (Birgi) iken
diğer Kilboslu yerleşmeleri Koloe (Kiraz) ve Palaiapolis (Beydağ) dir.
73Yavuz,
B. G., Ödemiş’in Tarihi, (İzmir: Öğrenci Basım ve Yayınevi, 1993), s.11- 12
R., Antik Dönemde Küçük Menderes Havzasının Tarihsel Coğrafyasına Genel Bir Bakış,
(Doçentlik Tezinin Özeti İzmir: Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1983 ), s.202
74Meriç,
62 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Kaystroslu köylerinin Roma çağında Hypaipa ve Dioshieron ile
şehirleşmesini tamamlamasına karşın Kilboslu halkının şehirleşmesi daha
uzun zaman almıştır. Çoğunluğu dağ eteklerinde bulunan Kaystroslu ve
Kilboslu köylerinin Roma çağında şehirlere dönüşmesi ve eski köy
topluluklarının kaybolması yavaş bir gelişme içinde geçmiştir. Böylece
şehirleşme gelişmiş kıyı şeridinden başlayıp, doğuya dağlık bölgelere doğru
bir yayılma göstermiştir. 75
Küçük Menderes ırmağı havzasında adı bilinen en önemli antik köy
yerleşmeleri Almura, Boneiton ve Dideiphyta‘dır.76 Boneiton günümüzdeki
Küçükkale ve Büyükkale köy yerleşmelerinin bulunduğu sahada,
Dideiphyta‘da yine yasadan önce kasaba olan Gökçen’in bulunduğu
alandadır. Küçük Menderes Grabeni tabanında önemli bir konuma sahip
olan Gökçen’in yakın zamana kadar adı Fata olarak bilinmekte olup,
Selçuklu kaynaklarında ise Karye-i* Fota olarak geçmektedir. MERİÇ’e göre
Fota adı büyük olasılıkla Dideiphyta’dan gelmektedir.77 Ayrıca 1671’de
Tire’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, Tire kazasının Fevane, Bergos-ı Kebir,
Bergos-ı Sagir ve Maden olarak dört nahiyeden ibaret bir idari ünite
olduğunu belirtmekte ve Fota’nın Fevane şeklinde yazılmış veya okunmuş
olduğu belirtilmektir.78 Havzada Hellenistik çağda savunma gereksinimi
sebebiyle Kaloe (Kiraz), Pyrgion (Birgi), Thyraion (Tire) gibi sağlam
surlarla çevrili Phrourion denilen kale şehir yerleşmeleri olmuştur.
Türklerin 14. yy.da Küçük Menderes Ovasını ele geçirmelerinden
sonra Tire, Birgi ve Ayasuluk önem kazanarak Aydınoğullarının başlıca
merkezleri olmuşlardır. Bölgenin 1426 yılından sonra Osmanlı yönetimine
geçmesiyle başlayan uzun barış dönemi sayesinde savunma gereksinimleri
kaybolmuş, özellikle şehirleşme ulaşım kolaylığı olan düz alanlara kaymaya
başlamıştır. Hypaipa ve Metropolis dağ yamaçlarında ıssız harabe haline
gelirken, bu şehirlerin devamı olan Ödemiş ve Torbalı ovadaki yol üzerinde
büyüyüp gelişmiştir. Ayasuluk (Selçuk ilçesi) ise limanı dolduktan sonra
neredeyse tarih sahnesinden tamamen silinmiş ve işlevi Kuşadası ve
İzmir’e kaymıştır.79 Efes’te meşhur St. John Theologos kilisesi
bulunmaktadır. Rumca Agio Theologo adı Aya-Thologo en nihayetinde
Ayosoluk yahut Ayasoluk şeklini almıştır.80
75Meriç,
R., 1983, Age., s.202-203-205
R., 1983, Age., s.209
* Karye: Osmanlıcada köy anlamındadır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Karye, 10.10.2014).
77 Meriç, R., 1983, Age., s.210
78Gökçe, T., ‘18. Yüzyıl Başlarında (1700-1718) Tire’nin Demografik Yapısı’, Türk Kültüründe
Tire II Sempozyum Bildirileri (17-19 Kasım 2006) , Tire Belediyesi Yayınları, 2008, s.42
79Meriç, R., 1983, Age., s.210
80 Ramsay, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çev. Mihri Pektaş , İstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, 1961, s.182,
76Meriç,
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
63
Küçük Menderes ırmağı havzasında kayıtlara alınmış fakat daha
sonraları çeşitli sebeplerle kaybolmuş köy yerleşmeleri de mevcuttur. Bu
köyler kaybolmalarına rağmen günümüzde mezarlık adlarıyla bir zamanlar
havzada bizde vardık demektedirler. Günümüzde havzada Ödemiş ilçesinin
kuzeydoğusundaki Ahrandı Tepesinde bulunan Ahrandı mezarlığı eskiden
burada Ahrandı köyünün olduğunun kanıtıdır. Bayındır ilçe merkezi
sınırları içinde Kızılkeçili köyündeki Çelergen, Buruncuk köyündeki Arap,
Balcılar köyündeki Kızmalar arkalarında mezarlıklar bırakan diğer köy
yerleşmeleridir.81
Tablo 1.Küçük Menderes Irmağı Havzası’nda Adları Değiştirilen Köyler. (Armağan, 2009)
Köyün
Önceki
Köyün
Şimdiki Adı
Köyün Önceki
Akyurt
Zeamet Kilise
Tire
Kaleköy
Gevele
Kiraz
Aydoğdu
Kamar
Kiraz
Karaoba
Korga
Beydağ
Ayrancılar
Triyanda
Torbalı
Ocaklı
Siyek
Ödemiş
Atalan
Burgaz
Torbalı
Ovakent
Adagide
Ödemiş
Balcı
Keçiköy
Bayındır
Ortaköy
Medekse
Ödemiş
Bademli
Bodemya
Ödemiş
Osmancık
Kiliselipınar
Tire
Bülbüller
Damlar
Ödemiş
Olgunlar
Kurtlar
Kiraz
Ceritler
Çulhamurlar
Kiraz
Pınarlı
Burgaz
Bayındır
Çamlıbel
Manastır
Bayındır
Saçlı
Değirmenönü
Kiraz
Çayağzı
Elbi
Kiraz
Sarıyurt
Sarımerye
Bayındır
Adı
İlçesi
Köyün
Şimdiki Adı
İlçesi
Adı
Çayırlı
Çepni
Tire
Suludere
Yağas
Kiraz
Çenikler
Samsun
Bayındır
Söğütören
Karaburgaz
Bayındır
Eskioba
Darmara
Tire
Turgutlu
Hamidiye
Tire
Emirli
Maden
Ödemiş
Türkönü
Ayasuluk
Ödemiş
Erikli
Tasahorya
Beydağ
Üzümler
Hacı Nebiler
Ödemiş
Günlüce
Datbey
Ödemiş
Yakapınar
Uladı
Bayındır
İlkkurşun
Hacı İlyas
Ödemiş
Yeşilköy
Hamidiye
Ödemiş
Kaplan
Arpacılar
Tire
Yeniyurt
Cibre
Beydağ
Kocaaliler
Kocaasiler
Tire
Yolüstü
Bezdegüme
Ödemiş
Kırtepe
Manda
Tire
Zeytinlik
Genev
Ödemiş
Karaveliler
Tolos
Bayındır
81Armağan,
A. M., Tarihin Gizemli Kenti Bayındır, (İzmir: Bayındır Belediyesi Kültür
Yayınları, 2013) , s.11
64 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Havzada köylerin kaybolma nedenlerinin başında veba salgını gelir.
Örneğin 1573, 1718, 1765, 1839, 1866, 1889 tarihli veba salgınları salt
Aydıneli topraklarında değil Ege sancaklarında da yıkıma neden olmuştur.
Aydın sancağı kazalarından Tire merkez ve köylerinde salgının ulaştığı
boyutları 1838 tarihli belge gözler önüne sermektedir. Kayıtta 2000 olarak
verilen yitirilen insan sayısı, Tire merkezde nüfusun % 24’ünün yitirildiği
anlamındadır.82 Tire ve civarı veba, kolera, lekeli humma gibi önemli
bulaşıcı hastalıkların uğrak yeri olmuştur. Bunun nedeni olarak Tire’nin
kervan yolu üzerinde bulunmasını gösterilmektedir. Sahada en son Balkan
Savaşı sırasında kolera salgını binlerce insanın ölümüne neden olmuştur.
Bu salgınların yayılmasının ve önünün alınamamışının bir nedeni sağlık
koşullarına uygun su tesisatının olmamasıdır. Ayrıca bu bulaşıcı hastalıklar
nedeniyle Tire ilçesi ve çevre köylerde ölümlerin çok olduğu belirtilerek bu
köylerin yakılması ya da bataklıkların temizlenmesi üzerinde
durulmuştur.83 Art arda yaşanan veba salgını, birçok köyün konumlarının
değişmesine sebep olmuştur. Tire ilçesinin Palamut köyü salgından sonra
kalan nüfusuyla kuruluş yerini değiştirmiştir. İlk yerleşim yeri Kömürcü
yakınlarındaydı. Buradaki mezarlık tarihsel felaketten kalan mirastır.84
Palamut köyü 1718 yılında hane sayısı 27, tahmini nüfusu 135 kişi, veba
salgınından ölen kişi sayısı 106’dır. Yani nüfusunun % 81.48’ini
kaybetmiştir.85 Tire Şerriye Sicili’nde belirtilen Tire kazasına bağlı olan
Uşakpınarı, Bozköy, Yeniceköy, Mursallı, Kelmeköy, Bölücek, Şeyhli, Kureyş,
Akçameşhed, Araplı, Hamzalı bu salgında havzada varlığını yitiren köylere
örnek gösterebiliriz. Mezarlıklar, veba hastalığı salgını sonucunda
havzadan kaybolan köylerin birer belgesi niteliğindedir.
Havzada köylerin kaybolma nedenlerinden biri de yılanların basması
olarak dile getirilmektedir. Mahmutlar köyü halk anlatımına göre
çevresindeki yılanlar sebebiyle boşaltılmıştır. Aynı sıkıntının Buruncuk ve
Demircili köyünde de yaşanmış olup halkının, Bayındır ilçesine göçerek
merkezde Demircilik mahallesi ortaya çıkardığı kaydedilmektedir.86Yılanlar
köylerin boşaltılmasına sebep olmanın yanında günümüzde halk arasında
adını evran öyküsünden aldığı bilinen Yılanlı köyüne adını da vermiştir.
COĞRAFYA BAKIMINDAN YER ADLARI KAVRAMI
Ad bilimi, temel olarak kişi adları bilimi (Antroponimi) ve yer adları
bilimi (Toponimi) olarak ikiye ayrılır. Yer adları bilimi, yer adlarını yapı,
82Armağan,
A. M., 2009, Age., s.238
M., 2000, Age., s.115-116
84Armağan, A. M., 2009, Age., s.238
85Gökçe, T., 2006, Age., s.49
86Armağan, A. M. 2009, Age., s.239
83Başaran,
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
65
anlam ve köken bakımlarından açıklamaya çalışır. Herhangi bir nesneye
verilen adın anlamı, kökeni, yapısal özellikleri vs. dilbilimin inceleme
konusudur. Ancak konu yer adları olunca yalnızca dilbilimin bir araştırma
alanı olmaktan çıkıp konusu itibariyle tarih, coğrafya, sosyoloji, antropoloji
gibi değişik bilim dallarının da ilgilendiği bir alan olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çünkü yer adları bir toplumun sosyal ve kültürel yapısı ile
bulundukları, kullanıldıkları mekânın tarihî geçmişi ve coğrafya özellikleri
hakkında da önemli ipuçları taşırlar. Yer adları insanlığın ve uygarlığın
izlerini yansıtırlar, toplumların coğrafi mekânla bütünleşmesinin
göstergesidirler.87
Yer adları sıradan sözler değildir. Hepsinde gizli bir anlam vardır. Bu
anlam çözüldüğünde sahanın tarihi, siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafi
birçok durumu ortaya konulmuş olur. Şunu belirtmek gerekir ki, yer adı
kavramı yalnızca yerleşim yerlerinin adlarını karşılamaz. Yer adları
kavramı içine dağların, tepelerin, ovaların, akarsuların, yolların,
mahallelerin, köylerin vb. adları da girer. İnsanlar bir yere niçin ad veriyor,
bir yere verdikleri adı nasıl belirliyor? Bu iki soru adlandırmayı doğru
kavramak, yer adlarının kaynağına inebilmek için önemlidir.88
Tablo 2.Havzada Zamanında Var Olmuş Günümüzde Bulundukları Coğrafyayı
Başka Bir Köy Yerleşmesine Bırakmış Köyler. (Armağan, 2009)
Havzada Var
Olan Köy
Yerleşmesi
Akçaşehir
Akkoyunlu
Dallık
Boynuyoğun
Yenişehir
Derebaşı
Kırtepe
Kaplan
Hasançavuşlar
Bülbülderesi
Kızılcaavlu
Çerikközu
Kurşak
Halkapınar
87Tunçel,
Havzada
Kaybolan Köy
Yerleşmesi
Kızılin
Eyerci
Kadı
Paşaoğlu
Sıyrat, Türkmen
Çokallar
Avunlu, Yörük
Gedik, Sazak
Mercanlar
Hayreddinli
Dedebaşı
Sobuca
Etreddin
Çavuş
H., 2000, Age., s.24
İ., 2009, Age., s.2
88Altunışık,
Köyün
İlçesi
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Torbalı
Ödemiş
Tire
Tire
Tire
Havzada Var
Olan Köy
Yerleşmesi
Çenikler
Adaküre
Küçük Avulcuk
Süleymanlar
Çatak
Kazanlı
Seyrekli
Kurucuova
Üçkonak
Beyazıtler
Yusufderesi
Kutlubeyler
Ovakent
Çomaklar
Havzada
Kaybolan Köy
Yerleşmesi
Aktaş
Erenler
Ak
Seyrekli
Karakoyunlu
Dolmanlık
Beytiköy
Alamanlı
Büyükalan
Eşekciler
Ormanlı
Resuller
Hanaylar
Sürmenler
Köyün
İlçesi
Bayındır
Bayındır
Ödemiş
Ödemiş
Kiraz
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Beydağ
66 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Peşrefli
Canbazlı
Kürdüllü
Yeğenli
Çayırlı
Buruncuk
Pınarlı
Kızılkeçili
Çardak
Topçu
Kızancıklar
Yersu
Karaağaç
Araplı
Melaç
Çelergen
Tire
Tire
Tire
Tire
Tire
Bayındır
Bayındır
Bayındır
Erikli
Olgunlar
Haliller
Çanakcı
Umurcalı
Karabağ
Çömlekçi
Çakırbeyli
Bademli
Kocakız
Araplı
Bayır
Musaahmet
Çarıklar
Dedeli
Karaayşe
Beydağ
Kiraz
Kiraz
Kiraz
Kiraz
Kiraz
Kiraz
Torbalı
Köy adlarının verilmesinde etkili olan faktörler göz önüne
alındığında iki temel gruplaşma dikkati çeker. Bunlardan ilkini köy
adlarının yakınlardaki dağ, tepe, göl, akarsu, toprak, bitki örtüsü vb.nin
özelliklerinden ya da doğrudan bunların adından esinlenerek, doğal çevre
elemanlarına göre adlandırılması, ikincisini ise insan, aşiret, soy, çeşitli
olaylardan etkilenmesiyle beliren, beşeri özellikler taşıyanlar
oluşturur.89Bu şekilde verilmiş olan yer adları Küçük Menderes ırmağı
havzasında yer alan köy yerleşmelerinde de mevcuttur. Kişi adlarında
dikkati çeken bir husus, yer adlarında da karşımıza çıkmaktadır. Aynı ada
sahip olan farklı yerler bulunmaktadır. Örneğin araştırma sahasında farklı
ilçe sınırları içinde Veliler, Eğridere, Çamlıca, Yeşilköy, Sarıkaya adında
ikişer köy yerleşmesi bulunmasının yanında aynı sözcük kökünden yapım
ekleriyle türetilmiş olan Işık, Işıklar ve Demirci, Demircili adlarına sahip
köylerde vardır. Bu durum köylerin aynı yer olmadığını gösterir ve sadece
ad benzerliği ile ifade edilebilir.
Tablo 3.Havzadaki Köy Adlarının Coğrafi Sınıflaması.
Coğrafi Sınıflama
Köy Sayısı
Oranı ( % )
Doğal Coğrafya
128
34
Beşeri Coğrafya
201
53
Ekonomik Coğrafya
22
7
Yer Yön Konumdan
8
2
Tarihi Coğrafya
10
3
Diğer
5
1
89Tunçel,
H., 2000, Age., s.25-26
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
67
DOĞAL COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜK MENDERES IRMAĞI
HAVZASI KÖY ADLARI
Doğal çevre koşullarının benzer özellikler göstermesi farklı
kültürlerin benzer yer adları kullanmalarını sağlamıştır. Doğal coğrafya
unsurları diğer bir deyişle doğal ortam birçok yerde benzer özellikler taşısa
da bazı yerlerde farklılıklar göstermektedir. Bunun yanı sıra bazı yerlerde
doğal coğrafyanın belli unsurları baskın iken diğer bir yerde başka unsurlar
baskın olabilmektedir. Örneğin farklı iki yerdeki farklı jeomorfolojik yapı,
oralardaki toprak çeşidi, rengi ve morfolojik bakımdan birbirinden farklı
olmalarına da sebep olur. Yine iki bölge arasındaki farklı iklim koşullarının
o bölgelerin hidrografya ve bitki örtüsü özellikleri bakımından farklı
olduğunu gösterir.
Doğal coğrafya koşullarının yer adları üzerindeki etkisi
düşünüldüğünde işte bu benzerlik ve farklılıkların önemli olduğu
görülecektir. Farklı yerlerde aynı yer adlarıyla sık karşılaşılmasının başlıca
sebebi de budur. Araştırma sahası içerisinde de aynı adı taşıyan birden
fazla köy yerleşmesi mevcuttur. Çamlık köyü adını Beydağ ve Selçuk
ilçelerinde, Çamlıca köyü adını Ödemiş ve Torbalı ilçelerinde rastlamamız
benzer doğal coğrafya koşullarının yer adları üzerine olan etkilerini
açıklayan örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küçük Menderes havzasında köylerin kuruluş yeri olarak ovalardan
daha fazla yamaçların tercih edilmiş olduğu ve toplu yerleşme özelliğine
sahip olduğu görülür. Ova köylerine karşılık dağlarda ve genel olarak
arızalı bölgelerde köyler kuruluş yerlerine göre en karakteristik olanlar dağ
eteklerinde, çok defa eteği takip eden bir yol boyunca, pınar başlarında
yerleşen ve bağ ile bahçeler arasında gizlenen dağ eteği köyleri, arka
arkaya dizilen evleriyle uzaktan bir açık hava salonunu andıran yamaç
köyleri, bir tepe üzerine yığılan evleriyle tepe, taraça ve sırt köyleridir.
Engebeli bir ülke olan Türkiye’de daha çok bu tip köylere rastlanmaktadır.
Küçük Menderes ırmağı havzasında Dereköy, Tepeköy, Eğridere, Sekiköy,
Derebaşı gibi köy adları köylerimizin jeomorfoloji ile ilgili kuruluş yerleri
hakkında açık bir fikir vermektedir.90
90
Muslu, G., 2005, Age., s.135
68 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Tablo 4.Doğal Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı.
Köy Sınıflamaları
Jeomorfolojiden Etkilenen
Hidrografyadan Etkilenen
Klimatolojiden Etkilenen
Litolojiden Etkilenen
Fitocoğrafyadan Etkilenen
Zoocoğrafyadan Etkilenen
Pedolojiden Etkilenen
26%
Köy sayısı
34
37
3
5
31
17
1
28%
Oran (%)
26
28
2
4
25
14
1
25%
14%
2%
4%
1%
Şekil 1.Doğal Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı.
Jeomorfolojik yapıdan etkilenen köy adlarında ilk bakışta göze
çarpan ad dağ ve dere sözcüklerini almış köy yerleşmesi adlarının sayıca
çoğunlukta olmasıdır (Tablo 5) . Bu durum sahanın kuzey ve güney
kesimlerinde uzanan dağ sıraları ile bu dağ sıralarının yamaçlarından inen
akarsuların varlığından ileri gelmektedir. Havzanın kuzeyini çevreleyen
Bozdağlar kütlesinin yamaçlarından inen Buca deresi yakınında kurulan
Dereköy ile Tire ilçesinin batısında havzanın güneyinde bulunan Yelçukuru
deresi yakınında kurulmuş olan Dereli köy yerleşmesi buna örnek
gösterilebilir. Ayrıca bir sahaya yerleşen aşiret-oba-oymak için dağlar son
derece önemlidir. Bir yere gelen topluluk öncelikle dağlara ad koyma
zorunluluğu duymaktadır; çünkü gidecekleri, bulundukları yeri
tanımlamada dağların önemli bir dayanak olduğunu anlamışlardır. Bu
nedenle kültürlerinin bir parçası olan adları dağlara, tepelere vermişlerdir.
Dağkızılca köyüne adını veren kızılca: 1) kırmızımsı kırmızıya çalan 2) aşırı
derecede kızıl 3) kızıla çalan bir çeşit buğday anlamlarına gelmektedir.91
91
Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı), s.1141
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
69
Ayrıca kırmızı rengi ifade eden kızıl sözcüğüne namus, şeref anlamları
yüklenmiş olup Türklerce kutsal kabul edilen bir renktir. Dağkızılca köyü
adını namus, şeref gibi manevi değerlere vurgu yapan kızıl sözcüğünün, dağ
gibi yeri sabit olan kaybolamayacak jeomorfolojik unsurla
bütünleştirilmiştir. Çalışmada kişi adları sınıflandırması içinde yer
verdiğimiz Turan köyünün eski adı olan Kızılağaç adını kurucusu Kızıl
Ali’den almıştır.92 Yine Bayındır ilçesine bağlı köylerden biri olan
Kızılcaağaç köyü adı günümüzde dururken neden Kızılağaç köyünün adı
değiştirilmiştir. Kızılca, Kızılcaavlu, Kızılcahavlu, Kızılcaova, Kızıloba ve
Kızılkeçili sahada adının içinde kızıl sözcüğünün geçtiği diğer köy adlarıdır.
İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı ve dağlarda
derin dereler manasına gelen çatak sözcüğü ile ifade edilir. Araştırma
sahasında ki Çatak köyü de Kadın deresi ile Öksüz deresinin kesiştiği yerde
kurulmuş bir yerleşmedir. Aydın ili Nazilli ilçesine bağlı Çatak köyünün de
adını Örencik deresine karışan iki vadinin arasında bulunmasıyla almıştır.93
Bu durum gösteriyor ki Anadolu’da iki dağ yamacı arasındaki derin vadi
yatakları yakınında kurulan köylerin çatak adını alması bir tesadüf değildir.
Hem jeomorfolji hem de hidroğraya sınıflaması başlığı altında yer
verdiğimiz bir köy adı olan Gölova, Anadolu’da polye anlamına gelmektedir.
Polyelere ise gölyeri anlamı verilmektedir.94 Sahadaki Çukurköy’ün
bulunduğu yer jeomorlojik bir birim olan çukurluk alan değil tam aksine
tepelik bir sahadır. Bu da gösteriyor ki her ad isabetli bir kararla
verilmemektedir. Köy adının manasına bakarak yorum yapmak her zaman
gerçeğe ulaştırmaz.
Tablo 5. Jeomorfolojiden Etkilenen Köy Adları.
Sıra
No
1
2
3
4
5
6
7
8
Köyün Adı
Adaküre
Alanköy
Atalanı
Ayaklıkırı
Bayırlı
Belevi
Buruncuk
Boğaziçi
Bağlı
Olduğu İlçe
Beydağ
Bayındır
Torbalı
Tire
Ödemiş
Selçuk
Bayındır
Tire
Sıra No
18
19
20
21
22
23
24
25
Köyün Adı
Gedik
Gökyaka
Gölova
Kızılcaova
Kırtepe
Kurucuova
Kuşçuburun
Ovakent
Bağlı Olduğu
İlçe
Kiraz
Kemalpaşa
Menderes
Bayındır
Tire
Ödemiş
Torbalı
Ödemiş
Armağan, A. M., 2013, Age., s.20
Deniz, M., Nazilli İlçesinin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi
Uşak: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2013), s.196
94 İzbırak, R., 1986, Age., s.267
92
93
70 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
9
10
11
12
13
14
15
16
17
Bozcayaka
Cevizalan
Çatak
Çamlıbel
Çiftçigediği
Çukurköy
Dağkızılca
Dağtekke
Dereuzunyer
Ödemiş
Ödemiş
Kiraz
Bayındır
Bayındır
Tire
Torbalı
Torbalı
Ödemiş
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Pamukyazı
Seki
Taştepe
Yakacık
Yakapınar
Yazıbaşı
Yeşiltepe
Yukarı aktepe
Zeytinova
Torbalı
Ödemiş
Kiraz
Bayındır
Bayındır
Torbalı
Beydağ
Beydağ
Bayındır
Coğrafya ile ilgili ad verilirken su ile ilgili olanları verdiği adı uzun
süre yaşatma arzusu vardır. Çünkü su yerleşik bir addır kolay kolay
kaybolmaz dere ya da bir pınar kurusa bile onun izi kalır ve verilen ad uzun
süre yaşar. Küçük Menderes havzasındaki köy adlarının % 28’i adını
hidrografik unsurlardan etkilenerek almıştır. Adını hidrografik
unsurlardan alan köy yerleşmelerinde dikkati çeken bir durum, aynı ada
sahip farklı ilçelere bağlı köylerin mevcut olmasıdır. Dereköy (Kemalpaşa
ve Bayındır), Eğridere (Beydağ ve Tire), Karakuyu (Menderes ve Torbalı)
köylerinden farklı ilçelerde olmak üzere iki köy yerleşmesi bulunmaktadır.
Bu durum insanın yerleşim yerine ad koyarken yaşadığı doğal çevreden ne
denli etkilendiğinin açık kanıtıdır. Öyle ki bu coğrafik unsurları insanlar
doğum yeri olarak kimliklerinde taşımaktadır. Aynı zamanda Bayındırdaki
tarihi Kral Yolu üzerinde yer alan Dereköy, yine Bayındır ilçesi köylerinden
olan Ergenli-Hisarlık arasında yerleşim oluşturan tarihsel bir köydür.95
Gündelik dilde birbiri yerine kullanılan pınar-dere-çay sözcüklerini
içeren köy adlarına sahada bolca rastlamaktayız. Bu sözcüklerden birini
içeren Pınarlı köyü, Bayındır ilçesinin doğu sınırında yer alan tek köyüdür.
Önceki adı Bulgas olan köyün adı halk arasındaki yanlış ifade sebebiyle
Burgaz olarak söylenmektedir. Araştırma sahasında şu bir gerçektir ki
adları değiştirilen köy yerleşmeleri ad değişikliğinin üzerinden yıllar
geçmiş olmasına rağmen hala eski adlarıyla telaffuz edilmektedir. Yeni
adları sadece tabelalarda okunmaktadır.
Havzadaki yerleşme yerlerinden bazıları akarsuyun fiziksel
özelliklerini de işaret etmektedir. Menderes, bilindiği üzere akarsuyun
kıvrımlı bir yatak resmetmesine denilmektedir. Fakat araştırma sahasında
Menderes sözcüğü sadece akarsu anlamında kullanıldığından Menderes
köyünün adını jeomorfoloji başlığında yer vermeyip sadece hidrografyadan
adını alan köy adları sınıflamasında incelenmiştir. Bunun yanında Eğridere,
95
Armağan , A. M., 2013, Age., s.29
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
71
Mavidere, Kurudere köyleri yerleşmenin adını aldığı akarsuların
özelliklerine izafeten verilmiştir.
Havzanın kuzey kesiminde yer alan Suçıktı köyü arazisinde karstik
bir aşınım şekli olan düden mevcuttur. Su batan-su yutan da denilen düden
şekli köye Suçıktı olarak adını vermiştir. Mitolojiye göre su çıkan yerlerde
su perileri bulunmaktadır. Mitolojiye göre buradaki düdenin etrafında da
su perileri bulunmaktadır.
Arıkbaşı köyü, öncesinde Osmaniye adıyla kurulmuş olup daha
sonrasında yanındaki mevsimlik dere yatağından dolayı Arıkbaşı uygun
görülerek adı değiştirilmiştir. Arıkbaşı köyünün adını oluşturan Arık: nehir,
çay anlamına gelmektedir. Arıklı-Arıklar gibi kullanımları olan Arıklı
sözcüğü Şecere-i Terakime de kişi adı olarak da karşımıza
çıkmaktadır.96İnsanın su gibi varlığı kolay kolay kaybolmayan unsurları
gerek yerleşim adı gerek kişi adı olarak var etmesi insan doğal ortam
etkileşimini yansıtması bakımından güzel bir örnektir.
Havzadaki Suludere ile Kurudere köy yerleşmelerinin adı ırmağın sel
karakterli tabilerinin yerleşim yeri adlarına bir yansıması olarak
gösterilebilmesinin yanında Suludere köyü adını yağışlı devredeki akımın
artmasına atıfta bulunurken Kurudere köyü Akdeniz ikliminin yaz
kuraklığına ve buharlaşma faktörlerine de atıf yapmaktadır.
Tablo 6. Hidrografyadan Etkilenen Köy Adları
Sıra
No
Köyün Adı
Bağlı Olduğu İlçe
Sıra No
Köyün Adı
Bağlı Olduğu İlçe
1
Akpınar
Kiraz
20
Karakuyu
Menderes
2
Arıkbaşı
Bayındır
21
Karakuyu
Torbalı
3
Altınoluk
Kiraz
22
Karapınar
Bayındır
4
Bülbüldere
Torbalı
23
Köfündere
Ödemiş
5
Çağlayan
Ödemiş
24
Kurudere
Beydağ
6
Çaylı
Ödemiş
25
Mavidere
Kiraz
7
Çayağzı
Kiraz
26
Menderes
Beydağ
8
Çaybaşı
Torbalı
27
Mersinlidere
Kiraz
9
Dereköy
Kemalpaşa
28
Pınarbaşı
Kiraz
10
Dereköy
Bayındır
29
Pınarlı
Bayındır
11
Derebaşı
Tire
30
Subaşı
Torbalı
96
Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime, (1001 Temel Eser, 1071), s.88
72 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
12
Dereli
Tire
31
Suçıktı
Ödemiş
13
Dereuzunyer
Ödemiş
32
Suludere
Kiraz
14
Eğridere
Beydağ
33
Uzundere
Ödemiş
15
Eğridere
Tire
34
Yakapınar
Bayındır
16
Göllüce
Torbalı
35
Yeşildere
Kiraz
17
Gölova
Menderes
36
Yunusdere
Turgutlu
18
Halkapınar
Tire
37
Yusufdere
Ödemiş
19
Havuzbaşı
Bayındır
Tablo 7. Klimatolojiden Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
Köy Adı
Bağlı Olduğu İlçe
1
Günlüce
Ödemiş
2
Suludere
Kiraz
3
Kurudere
Beydağ
Havzada, çoğu yerde maki elemanları ile karışmış bir durumda olarak
meşe ve çam ormanları mevcuttur. Araştırma sahasında meşe adının
bulunduğu köy yerleşmesine rastlanmazken; Çamlıca, Çamyayla, Çamlıbel,
Çamlık adlarını taşıyan çam ormanlarının varlığına dikkat çeken köyler
mevcuttur. Genellikle havzanın yüksek olan kısımlarında iğne yapraklı
ağaçlardan oluşan korular görülür. Havza tabanına inen yamaçlarda ise
karışık tipte ormanlar yaygındır.
Yasa değişikliğinden önce belde olan Bademli adı, zaman içinde
Potamya-Bodamya-Bademye-Bademli olarak değişime uğramıştır. Bu
yerleşim yerine Bademli adının verilmesi burada badem ağaçlarının çok
olmasından değil (aksine köyde badem ağaçları yoktur) Potamya
sözcüğünün zaman içinde uğradığı değişimin Bademli sözcüğüne denk
gelmesinden ileri gelmektedir. İlk bakışta adını burada fazlaca yetiştirilen
badem ağaçlarından aldığını düşündüren köy adını tamamıyla halk
etimolojisi sonucunda almış olup bu değişime sahadaki Tire ilçesinin
Bademli mahallesinin eski adının Potamya olması da örnek gösterilebilir.97
Ayrıca Afyon ilinin Emirdağ ilçesinin Bademli beldesi adını burada
yetiştirilen badem ağacı sayısının fazla olmasından değil Bozulus aşireti
97
Yavuz, B. G., 1993, Age., s.38
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
73
Bademli cemaatinden almaktadır.98Bu durum farklı illerde aynı adı taşıyan
yerleşme yerlerinin adlarına bakarak genel bir yargıya ulaşılamayacağını
ve de toponimik sınıflamanın lokal doğrultuda yapılmasının gerekliliğini
göz önüne sermesi açısından önemlidir
Tablo 8. Fitocoğrafyadan Etkilenen Köy Adları.
Sıra
No
Köyün Adı
Bulunduğu
İlçe
Sıra
No
Köyün Adı
1
Bademli
Ödemiş
17
Kırbaş
Torbalı
2
Cevizalan
Ödemiş
18
Kırtepe
Tire
3
Çamlık
Beydağ
19
Korucuk
Torbalı
4
Çamlıca
Torbalı
20
Mersinlidere
Kiraz
5
Çamlıca
Ödemiş
21
Ormanköy
Torbalı
6
Çayırlı
Tire
22
Palamutçuk
Beydağ
7
Çamyayla
Ödemiş
23
Pamukyazı
Torbalı
8
Çamlıbel
Bayındır
24
Pancar
Torbalı
9
Çırpı
Bayındır
25
Söğütören
Bayındır
10
Dallık
Tire
26
Üzümlü
Ödemiş
11
İğdeli
Kiraz
27
Üzümler
Tire
12
Kabaağaç
Bayındır
28
Vişneli
Kemalpaşa
13
Kabaçınar
Turgutlu
29
Zeytinköy
Selçuk
14
Karaot
Torbalı
30
Zeytinlik
Ödemiş
15
Karabağ
Kiraz
31
Zeytinova
Bayındır
16
Kızılcaağaç
Bayındır
Bulunduğu İlçe
Günümüzde halk arasında adını evran öyküsünden aldığı bilinen
Yılanlı köyünün bulunduğu alanda 12. ya da 13. yy.da inşa edildiği tahmin
edilen Bizans dönemine ait bir kale bulunmaktadır. Önceleri savunma
amacıyla kullanılan bu kale Ceneviz-Bizans arasında 1200 yılında yapılan
Nikoyan Antlaşması’ndan sonra ceviz, kestane gibi yiyecekleri depolama
amacıyla kullanılmıştır.99 Cenevizli kolonistlerin kaledeki yiyeceklerin
çalınmasını önlemek amacıyla ortaya attıkları evran öyküsünde olağanüstü
bir yılandan söz edilmektedir. Kolonistlerin mallarını depoladıkları kalenin
çevresinde zaman zaman ortaya çıkan kalenin bekçisi olan bu yılanın başı
98
99
Koca, N. ve Yazıcı, H., 2011, Age., s.5
Yavuz, B. G., 1999, Age., s.16
74 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
öküz başı büyüklüğünde, vücudu ağaç gövdesi gibi ve 15-20 m
uzunluğunda100olduğu ifade edilmektedir. Cenevizli kolonistlerin ortaya
attığı bu hikaye sonucunda kalenin adı Yılanlı Kale köyün adı da Yılanlı
Köyü olmuştur.
Tablo 9. Zoocoğrafyadan Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
Köyün Adı
Bulunduğu İlçe
1
Alakeçili
Beydağ
2
Arslanlar
Torbalı
3
Atalanı
Torbalı
4
Akkoyunlu
Tire
5
Bülbüller
Ödemiş
6
Bülbüldere
Torbalı
7
Doğancılar
Torbalı
8
Karadoğan
Ödemiş
9
Karateke
Tire
10
Kaplan
Tire
11
Kaplancık
Torbalı
12
Keçililer
Ödemiş
13
Kızılkeçili
Bayındır
14
Kuşlar
Turgutlu
15
Kuşçuburun
Torbalı
16
Tekeli
Menderes
17
Yılanlı
Ödemiş
Havzada adını pedolojiden alan köy yalnızca Kerpiçli köyüdür.
Kerpiç: Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte
kurutulmuş saman ve balçık karışımı tuğla anlamına gelmektedir.101
Kerpiçlik köyünde kerpiçten inşa edilen yapılar fazla olduğundan köy bu
adı almıştır.
100
101
Armağan, A. M., 2009, Age., s.77
Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı), s.1141
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
75
BEŞERİ COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜKMENDERES IRMAĞI
HAVZASI KÖY ADLARI
Araştırma sahasında yerleşme adları incelendiğinde, doğal ve beşeri
çevre unsurlarının yer adları üzerindeki etkisi kolayca görülebilmekte ve
çeşitli gruplar altında toplanabilmektedir. Kimi yer adları, iki manaya
gelmesi ya da bileşik olmasından dolayı birkaç kategoriye
girebilmektedirler.102
Tablo 10.Beşeri Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı.
Köy Sınıflamaları
Kişi Adlarından Etkilenen
Aile-Aşiret Adlarından Etkilenen
Yerleşme Şekillerinden Etkilenen
Dini Unsurlardan Etkilenen
Köy sayısı
37
107
50
7
Oran (%)
19
53
24
4
53%
19%
24%
4%
Kişi Adları Aile-Aşiret Yerleşme
Şekilleri
Dini
Unsurlar
Şekil 2.Beşeri Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı.
Sahada Veliler adında iki köyün bulunmasının yanında OsmanlarOsmancık, Haliller-Karahaliller, Yusuflu-Yusufdere adlarında görüldüğü gibi
aynı addan türemiş köy adları havzada karşımıza çıkmaktadır (Tablo 17.).
Bu durum önderlerinin adını alan aynı aşiret-cemaat topluluklarının
havzanın farklı kesimlerinde yerleştiklerinin göstergesidir. Araştırma
sahasında Kiraz ve Ödemiş ilçelerinde Veliler, Bayındır ilçesinde ise
Karaveliler adında veliler adı olan üç köy yerleşmesi bulunmaktadır.
Karaveliler köyünün önceki adı Tolos’tur. Ayrıca Osmanlı döneminde
Balıkesir kazasında hangi boya mensup olduğu belirlenmeyen Karaveliler
cemaati103 ile Menteşe sancağı Bozöyük kazasında Veliler cemaati104
kayıtlara geçmiştir.
102
103
Deniz, M., 2013, Age, s.193
Halaçoğlu, Y., 2011, Age 3. Cilt, s.1248
76 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Karaveliler, Karacaali, Karadoğan köylerinde olduğu gibi adının
içinde kara sözcüğü bulunan köyler vardır. Kara; Türkçede yönetici unvanı
olarak kullanılmasının yanı sıra kişi adı olarak da kullanılmıştır. Öyle ki
Nuh Peygamberin torunlarından birinin adı Kara Han’dır.105 Ayrıca Oğuz
boyları arasında kara sözcüğüyle ilgili deyimler oluşturulmuş olup Ev
Başına Kara Han deyimi; her evde kara kişi bir han olmuştur, her eve bir
han manasına gelmektedir.106Kara Evli deyiminin ise nerede otursa, çadır
ile oturucu anlamındadır.107Türk boylarında yer adlandırmada en çok, renk
unsuru var; renk aynı zamanda yön ile de ilgilidir: Kara kuzeyi, kızıl güneyi,
ak batıyı ve gök de doğuyu gösterir.108Unvan, yön, kişi adı olarak anlam
bulan kara sözcüğü sahadaki birçok köyde birleşik ad olarak görmekteyiz.
Bayındır ilçesinin Turan köyünün önceki adı Kızılağaç’tır. Kızılağaç
çiftlikten köye dönüşmüş olup adını kurucusu Kızıl Ali’den almıştır.109
Karahayıt köyü adını Kara Ayid veya Hayıt Dede olarak da bilinen
kurucusundan almıştır.110Latince adı Vitex agnus-castus olan hayıt; 1-3 m
yükseklikte, çalı görünüşünde soluk pembe veya mavi çiçekli bir bitkidir.
Kökleri iplik boyamada kullanılır. Acayıt, Ayıd, Hayıd, Beşparmak otu eş
anlamında kullanılır.111 Yani bir bitkinin adı, bir insana mı ad olmuş, yoksa
bir insanın adı mı verdi? Sorularının cevabı coğrafi bir sınıflama ve sahada
o adın verilme sebebini açıklama gayesi güden bu çalışmada açıklığa
kavuşturulamayıp bu, tamamıyla etimoloji alanına girmektedir.
Sahadaki sınıflama kapsamında en fazla köy sayısına sahip olan aileaşiret varlığından etkilenen köy adları beşeri coğrafya içinde %53 orana
sahiptir. Toponimiyle ilgili yapılmış çalışmaların bazılarında aile-aşiret adı
sınıflamasının yanında etnik yapıdan alan adlar sınıfına da yer verildiği
görülürken bazılarınınsa ise tek başlık altında toplanmış olduğu
görülmektedir. Bu çalışmada etnik yapıdan adını alan adları da aile aşiret
sınıfı içinde incelendi.
Bayındır ilçesine bağlı olan Çenikler köyü, Aydınoğulları Beyliği
döneminde Samsun adında iken daha sonra Canikler adını almıştır. Zaman
Halaçoğlu, Y., 2011, Age 5. Cilt, s.2283
Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.26
106 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.39
107 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.49
108 Baykara, T.,Türk Kültürüne Tarihine Bakışlar, (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Yayınları, 2001), s.27
109 Armağan, A. M., 2013, Age., s.20
110 Armağan , A. M., 2013, Age., s.22
111 Baytop, T.,Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 578, 1994),
s.132
104
105
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
77
içerisinde Canikler-Çenikler şekline dönüşmüştür.112 Yine Bayındır ilçesine
bağlı olan Çıplak köyü, 16. yy. Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri kayıtlarında
Bayındır merkezinin doğu ve batı bölgelerinde vadinin en kalabalık
topluluklarının bulunduğunu göstermektedir. Bayındır ilçesi toprak, su,
mera bütünüyle ziraat ve hayvancılık açısından Küçük Menderes
havzasının en gözde toprakları olmuştur. Bayındır İlçesi’nin
güneybatısındaki araziler hayvancılığın gelişmesini sağladığı gibi Çıplak
köyü meralarını da gözde hale getirmişti ve Çıplak köyü tapu tahrir
defterlerinde Çıbıldak adı ile geçmektedir.113Köy adını hayvancılık
faaliyetinden aldığı düşünülse de Osmanlı Devletinde Aydın sancağında
kayıtlara geçen Yıva boyunun Çıplak cemaatinden almıştır.114
Tablo 11.Kişi Adlarından Etkilenen Köy Adları.
Sıra
No
Köyün Adı
Bulunduğu
İlçe
Sıra
No
Köyün Adı
1
Ahmetli
Torbalı
20
Mehmetler
Tire
2
Bayezitler
Ödemiş
21
Mursallı
Ödemiş
3
Beyköy
Beydağ
22
Naime
Torbalı
4
Çakırbeyli
Torbalı
23
Osmancık
Tire
5
Ertuğrul
Ödemiş
24
Osmanlar
Bayındır
6
Elifli
Bayındır
25
Oğuzlar
Ödemiş
7
Furunlu
Bayındır
26
Orhangazi
Ödemiş
8
Gökçen
Tire
27
Özbey
Torbalı
9
Hasançavuşlar
Tire
28
Süleymanlar
Ödemiş
10
Haliller
Kiraz
29
Turan
Bayındır
11
Hacıhasan
Ödemiş
30
Turgutlu
Tire
12
Hacıisalar
Turgutlu
31
Umurcalı
Kiraz
13
Karacaali
Tire
32
Veliler
Kiraz
14
Karaveliler
Bayındır
33
Veliler
Ödemiş
15
Karahalilli
Bayındır
34
Yeğenli
Tire
16
Karadoğan
Ödemiş
35
Yusuflu
Bayındır
17
Karahayıt
Bayındır
36
Yusufdere
Ödemiş
18
Kutlubeyler
Ödemiş
37
Yunusdere
Turgutlu
19
Mahmutlar
Tire
Armağan, A. M., 2013, Age., s.27
Armağan, A. M., 2013, Age., s.18
114 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.542
112
113
Bulunduğu İlçe
78 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Liderleri Furun Şah ile Menteşe’den Bayındır’a gelen aşiretin
kurduğu bir köydür. Köyün dikkate değer bir özelliği Osmanlı Sultanı
2.Selim’in vakıf köylerinden biridir.115Sahadaki köyün adını birebir olarak
karşılayan bir cemaat adı olmasa da Furunlu köyünün adı 2007 yılında
Harita Genel Komutanlığınca basılmış olan 1/ 250 000 ölçekli, NJ 35-7 ve
NJ 35-11 adlı topografya haritalarında Fırınlı olarak yer almasının yanı sıra
halk arasında da Fırınlı ve Furunlu söylemleri birlikte kullanılmaktadır.
Ayrıca da Dodurga boyunun Fırıncılu adında bir cemaat kayıtlara
geçmiştir.11616. yy.da Menteşe yöresinde kişi adlarıyla anılan Yörük
köylerinden bazılarının Furunşah adını alması da dikkat çekicidir. Bu ada
benzer Franşah adlı bir mahalle, Aydın ili Nazilli ilçesi Aşağıyakacık köyü
sınırları içerisinde bulunmaktadır. 16. yy.da Maraş ve Tarsus Yörükleri
içerisinde Feranşah cemaatinin varlığı bilinmektedir.117 Bu sebeple adını
lideri-kurucusundan alan bir topluluk adı olan Furunlu kişi adları
içerisinde de incelendi.
Önceki adı Gireli olan köy, 1923’te Ödemiş’in Birgi nahiyesinin bir
köyü iken 1997’de Ödemiş ilçesi köyleri arasında yer almıştır. Köy
Germiyan Türkmenleri tarafından kurulmuştur. Ayrıca yörede köyün adını
Ödemiş zeybeklerinden olan 1814 yılında dağa çıkan Ger Ali’den aldığı da
söylenilmektedir.118 Germiyan Türklerinin Ödemiş yöresinde kurduğu
diğer köyler ise önceki adı Bıçakçı Gire ve Pirinççi Gire olan Bıçakçı ve
Pirinççi köyleridir.119 Daha sonraları bu köylerin Germiyan Türklerinin
varlığını yansıtan adlarındaki gire sözcüğü atılmıştır. 1530 ile 1990 yılları
arasında Osmanlı Devleti Kütahya sancağında nahiye günümüzde ise ilçe
olan Aslanapa’nın o tarihlerdeki adı Gireği’dir.120 Ayrıca Asya Hun
imparatoru Oğuz Hanı’ın oğullarından birinin adı Gireyli’dir.121 Aynı kökten
türeyen Gire-Gireyli-Gireği sözcükleri etimolojik olarak dikkate değerdir.
Araştırma sahasında yaşlı kişiler tarafından pazar günü girey pazartesi
günü ise girey ertesi olarak ifade edilmekte olup halk etimolojisi sonucunda
girey ve gireğ sözcüğünde ses değişimi olmaktadır. Araştırma sahasında
Pazar gününün girey olarak ifade edilmesi ve Germiyan Türkmenlerinin
sahada kurdukları üç köye de gire sözcüğünü eklemeleri; cevabı için
etimoloji bilgisi isteyen bu köylerin kuruluşları Pazar gününe mi denk
geliyordu da sahada pazar gününe gire deniyor ? sorusunu sordurmaktadır.
Armağan, A. M., 2013, Age., s.30
Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.866
117 Deniz, M., 2013, Age., s.201
118 Yavuz, B. G., Sözlü Görüşme (13.07.2010)
119 Berber, F.,Age., (01.11.2014)
120 Sezen, T.,Osmanlı Yer Adları, (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Yayın Nu: 21, 2006), s.49
121 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.45
115
116
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
Tablo 12. Aile-Aşiret-Cemaat Adlarından Etkilenen Köy Adları.
Sıra
No
Köy
Adı
Bulunduğu
İlçe
Sıra
No
Köy
Adı
Bulunduğu
İlçe
1
Akkoyunlu
Tire
53
Karakuyu
Torbalı
2
Akyurt
Tire
54
Karakuyu
Menderes
3
Alacalı
Tire
55
Karakızlar
Torbalı
4
Arslanlar
Torbalı
56
Karaoba
Beydağ
5
Avunduruk
Kiraz
57
Karabulu
Kiraz
6
Ayrancılar
Torbalı
58
Karaburç
Kiraz
7
Ahmetli
Torbalı
59
Karakova
Ödemiş
8
Acarlar
Selçuk
60
Karaman
Kiraz
9
Aydoğdu
Kiraz
61
Kazanlı
Ödemiş
10
Başaran
Kiraz
62
Keçiler
Ödemiş
11
Barutçu
Selçuk
64
Kürdüllü
Tire
12
Balabanlı
Ödemiş
65
Kurşak
Tire
13
Bayırlı
Ödemiş
66
Kuşlar
Turgutlu
14
Bakır
Beydağ
68
Kızıloba
Bayındır
15
Bebekler
Ödemiş
69
Kışla
Ödemiş
16
Bıçakçı
Ödemiş
70
Kireli
Tire
17
Boynuyoğun
Tire
71
Köseler
Ödemiş
18
Bozköy
Torbalı
72
Lütuflar
Bayındır
19
Bulgurca
Menderes
73
Mahmutlar
Tire
20
Bülbüller
Ödemiş
74
Mehmetler
Tire
21
Cambazlı
Tire
75
Mutaflar
Beydağ
22
Canlı
Bayındır
76
Ocaklı
Ödemiş
23
Ceritler
Kiraz
77
Olgunlar
Kiraz
24
Cumalı
Kemalpaşa
78
Osmanlar
Bayındır
25
Çakırbeyli
Torbalı
79
Oğuzlar
Ödemiş
26
Çapak
Torbalı
80
Peşrefli
Tire
27
Çanakçı
Kiraz
81
Pirinççi
Ödemiş
28
Çenikler
Bayındır
82
Sağlık
Torbalı
29
Çobanlar
Ödemiş
83
Sarılar
Tire
30
Çobanköy
Tire
84
Saruhanlı
Tire
31
Çomaklar
Beydağ
85
Saipler
Torbalı
32
Çömlekçi
Kiraz
86
Sancaklı
Menderes
33
Dernekli
Bayındır
87
Saçlı
Kiraz
79
80 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
34
Dolaylar
Ödemiş
88
Sarıkaya
Kiraz
35
Dokuzlar
Kiraz
90
SEYREKLİ
ÖDEMİŞ
36
Doyranlı
Tire
91
SÜLEYMANLAR
ÖDEMİŞ
37
Düverlik
Torbalı
92
SIRIMLI
KİRAZ
38
Ergenli
Bayındır
93
SOLAKLAR
KİRAZ
39
Emirli
Ödemiş
94
ŞEMSİLER
KİRAZ
40
Emenler
Kiraz
95
TABAKLAR
BEYDAĞ
41
Erikli
Beydağ
96
TEKBIÇAKLAR
KİRAZ
42
Eselli
Ödemiş
97
TEKELİ
MENDERES
43
Furunlu
Bayındır
98
TOSUNLAR
ÖDEMİŞ
44
Gerçekli
Ödemiş
99
TÜRKMEN
TORBALI
45
Gereli
Ödemiş
100
TÜRKÖNÜ
ÖDEMİŞ
46
Halkapınar
Tire
101
VELİLER
KİRAZ
47
Hasköy
Bayındır
102
VELİLER
ÖDEMİŞ
48
Işık
Ödemiş
103
Yağlar
Kiraz
49
Işıklar
Tire
104
Yağcılar
Beydağ
50
Karacaali
Tire
105
Yeğenli
Tire
51
Kaplan
Tire
106
Yılanlı
Ödemiş
52
Karaot
Torbalı
107
Yukarı Tosunlar
Beydağ
Sahada Kiraz ilçesinin Hisar köyü, Bayındır ve Tire ilçelerinde ise
Hisarlık adında köyler mevcuttur. Bir şehrin veya önemli bir yerin
korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde
bulunan küçük anlamına gelen hisar sözcüğü, Şecer-i Terakime’de Hisar
dağı122olarak bir jeomorfolojik birimin adı olarak da geçmektedir. Bizans
imparatorluğu döneminde adı Koloe olan Kiraz ilçesi, bugünkü Kiraz'ın
bulunduğu yerde değil, onun iki km kuzeybatısındaki Hisar Köyü'nde idi.
Bu döneme ait Hisar'da görülebilen tek tarihi eser, gösterişli bir ortaçağ
Kalesi’dir.123Kiraz ilçesi Hisar Köyü Köyiçi mevkiindeki Asar Kalesi ya da
Hisar kale adıyla bilinen kale Roma-Bizans dönemi eseri olan Aydınoğlu
Beyliği ve Osmanlı Devleti dönemlerinde onarım görmüştür.124 Aynı addan
iki tane olan Bayındır ilçesine bağlı Hisarlık köyünde de havzanın İlkçağ
tarihinden izleri yansıtan Ceneviz Kalesi125 bulunmaktadır. Tire ilçesindeki
Ebülgazi, Bahadır Han , 071, Age., s.79
(03.09.2014)
124http://www.izmirkulturturizm.gov.tr/TR,77460/kiraz.html(06.11.2014)
125 Armağan, A. M., 2013, Age., s.17
122
123http://www.kiraz.bel.tr
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
81
Hisarlık Köyü, bir zamanlar Rum Ortodokslarının merkeziydi. Arcadius
olarak bilinen bu köy, adını Bizans İmparatoru Arcadius’tan almıştı. Köyde
çok sayıda tarihi kalıntı olduğu tahmin edilmektedir. Köyde bu döneme ait
tarihteki adı ise bilinmeyen bir manastır vardır.126Yine araştırma sahasının
yakınındaki Aydın ili Nazilli ilçesinin Hisarcık köyü de adını kale olmaya
müsait mevkisi ve kaleyi andıran kayaların konumu nedeniyle üzerinde
bulunduğu tepeye bağlı olarak almıştır. Yöre halkı tarafından tepe hala
Asar olarak adlandırılmaktadır.127 Benzer özelliklere sahip kale
kalıntılarına sahip yerlerde kurulan köy yerleşmelerinin adının HisarHisarlık olması bir tesadüf olarak adlandırılmamalıdır.
Tablo 13.Yerleşme Şekillerinden Etkilenen Köy Adları.
Sıra
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Köy
Adı
Alaşarlı
Akçaşehir
Akyurt
Büyükkale
Büyükavulcuk
Bucak
Bozköy
Çamlıbel
Çamyayla
Çobanköy
Çiftlik
Dereköy
Dereköy
Gölyaka
Hamamköy
Halıköy
Hasköy
Hisar
Hisarlık
Hisarlık
Kaleköy
Kayaköy
Karaköy
Kurucuova
Küçükavulcuk
Bulunduğu
İlçe
Ödemiş
Tire
Tire
Tire
Ödemiş
Ödemiş
Torbalı
Bayındır
Ödemiş
Tire
Beydağ
Bayındır
Kemalpaşa
Kemalpaşa
Ödemiş
Beydağ
Bayındır
Kiraz
Bayındır
Tire
Kiraz
Ödemiş
Turgutlu
Ödemiş
Ödemiş
Sıra
No
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
Köy
Adı
Küçükkale
Konaklı
Kışla
Kızılcaavlu
Ovakent
Ortaköy
Ormanköy
Örenköy
Sarıyurt
Söğütören
Tokatbaşı
Uzunköy
Üçkonak
Yeniköy
Yeniköy
Yeniköy
Yeniceköy
Yeniçiftik
Yenişehir
Yenişehir
Yeniyurt
Yeşilköy
Yolüstü
Zeytinköy
Bulunduğu
İlçe
Tire
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Ödemiş
Torbalı
Turgutlu
Bayındır
Bayındır
Bayındır
Kiraz
Ödemiş
Torbalı
Ödemiş
Kiraz
Ödemiş
Tire
Tire
Kiraz
Beydağ
Ödemiş
Ödemiş
Selçuk
126http://www.ipekyoluuzerindetire.com/tr/azinlik-mabetleri/hisarlik-koyu-manastiri/
(04.11.2014)
Deniz, M., 2013, Age., s.198
127
82 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Torbalı ilçesine bağlı olan Şehitler köyünün önceki adı şehit anlamına
gelen Meşhet’tir. Gaziler köyü 1530 yılı Osmanlı Tapu Tahrir Defterinde
Bayram Gazili adı ile geçmektedir.128 Bayram Beyceli aşireti tarafından
oluşturulan Bayram Gazili köyü daha sonraları Gaziler adıyla varlığını
devam ettirmektedir.129 Osmanlı döneminde Malatya ve Maraş’ta konar
göçer bir grup olarak kayıtlara geçen Gazi cemaati vardır.130
Tablo 14. Dini Unsurlardan Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
Köyün Adı
Bulunduğu İlçe
1
Cumalı
Kemalpaşa
2
Dağtekke
Torbalı
3
Gaziler
Bayındır
4
Hacıhasan
Ödemiş
5
Hacıisalar
Turgutlu
6
Orhangazi
Ödemiş
7
Şehitler
Torbalı
EKONOMİK COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜK MENDERES IRMAĞI
HAVZASI KÖY ADLARI
Araştırma sahasında ekonomik coğrafyadan etkilenen köy adları % 7
orana sahiptir.
Tablo 15.Ekonomik Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı.
Köy Adları
Köy sayısı
Oran (%)
Tarımdan Etkilenen
13
36
Hayvancılıktan Etkilenen
4
11
Madenlerden Etkilenen
5
14
Mesleklerden Etkilenen
14
39
Armağan, A. M., 2013, Age., s.18
Armağan, A. M., 2013, Age., s.30
130 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.872
128
129
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
39%
36%
14%
11%
Tarım
83
Hayvancılık
Maden
Meslek
Şekil 3. Ekonomik Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı.
Araştırma sahasının Akdeniz iklimine has tarım ürününe vurgu
yapan Zeytinova köyünün adı 1530 yılı Osmanlı Tapu Tahrir Defterinde adı
Falaka olarak geçmektedir.131 Ad değişimi esnasında zeytin tarımına vurgu
yapan tek köy Zeytinova değildir. Ödemiş ilçesindeki yasa değişikliğinden
önce belediyelik olan Zeytinlik ile Selçuk ilçesinin Zeytinköyü’de bu
kapsamda örnek gösterilebilecek köylerdir.
Tablo 16. Tarımsal Faaliyetlerden Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
131
Köyün Adı
Cevizalan
Çiftlik
Karabağ
Pancar
Pamukyazı
İğdeli
Üzümlü
Üzümler
Vişneli
Yeniçiftlik
Zeytinlik
Zeytinova
Zeytinköy
ARMĞAN A. M. 2013, Age., s. 19
Bulunduğu İlçe
Ödemiş
Beydağ
Kiraz
Torbalı
Torbalı
Kiraz
Ödemiş
Tire
Kemalpaşa
Tire
Ödemiş
Bayındır
Selçuk
84 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Barutçu köyü adını baruttan almakta olup Ot sözcüğü de barut
anlamına gelmektedir. Tekirdağ Şarköy ilçesinde Otmanlı adında bir köy
yerleşmesi bulunmaktadır.132
Tablo 17. Madenlerden Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
1
Köyün Adı
Altınoluk
Bulunduğu ilçe
Kiraz
2
3
4
5
Bakır
Barutçu
Demircili
Pirinççi
Beydağ
Selçuk
Ödemiş
Ödemiş
Bayındır ilçesi sınırları içindeki Balcılar köyünün önceki adı
Keçiköy’dür.133 Balcılar adını Bayad boyuna bağlı bir cemaatin adında da
görülmektedir.134 Bir cemaat adının olmasının yanı sıra köyün bağlı
bulunduğu Bayındır kazası Osmanlı dönemimdeki kovan defterinde bal
üretiminde ciddi değerlere sahiptir.135 Bu durum köy adının bal
üretiminden ileri geldiğini göstermektedir.
Tablo 18. Mesleklerden Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Köyün Adı
Ayrancılar
Balcılar
Barutçu
Bıçakçı
Çanakçı
Çobanlar
Çobanköy
Çömlekçi
Çiftçigediği
Demircili
Eğerci
Helvacı
Kaymakçı
Pirinççi
Koday, S., 2000, Age, s.249
Armağan , A. M., 2013, Age., s.26
134 Hallaçoğlu, Y., 2011, Age 1. Cilt, s.226
135 Armağan, A. M., 2013, Age., s.11
132
133
Bulunduğu İlçe
Torbalı
Bayındır
Selçuk
Ödemiş
Kiraz
Ödemiş
Tire
Kiraz
Bayındır
Ödemiş
Torbalı
Torbalı
Ödemiş
Ödemiş
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
85
YER-YÖN VE KONUMDAN ADINI ALAN KÖY ADLARI
Yer-yön ve konumdan etkilenen köy adlarının oranı % 2 olup bu
başlık altında sekiz köy yerleşmesi tespit edilmiştir. Yönlerden etkilenen
köy adları genellikle kuzey, güney, batı, doğu gibi dört temel yönden değil
arka, orta, yukarı gibi yön adlarını almış köylerdir. Bunlardan Ortaköy
tamda adı gibi Üzümlü, Karadoğan ve Yenice köylerinin arasında ortada
bulunmaktadır. Önceki adı Medekse olan bu köye 1962’de Ortaköy adının
verilme sebebi bulunduğu coğrafi konumdan olup isabetli bir ad
değişimidir denilebilir.
Tablo 19. Yer-Yön ve Konumdan Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
Köyün Adı
Bulunduğu İlçe
1
2
3
4
5
6
7
8
Adaküre
Aydoğdu
Arkacılar
Küre
Yakacık
Yakapınar
Yukarı Aktepe
Yukarı Tosunlar
Beydağ
Kiraz
Kiraz
Ödemiş
Bayındır
Bayındır
Beydağ
Beydağ
TARİHİ COĞRAFYADAN ETKİLENEN KÖY ADLARI
Araştırma sahasındaki Birgi, Aydınoğulları Beyliğine başkentlik
yapmış bir yerleşmedir. İlkçağdaki adı Dioshieron daha sonra Cristapolis
olmuş, Bizansın egemenliğine geçmesiyle gözcü kulesi anlamına gelen
Pyrgion adı verilmiştir. Köy 14. yy.da Türk egemenliğine geçmesiyle adı
Bergi-Birki-Birgi şeklini almış olup Bergi sözcüğü kale, sur anlamına
gelmektedir.136
Tablo 20. Tarihi Coğrafyadan Etkilenen Köy Adları.
Sıra No
Köyün Adı
Bulunduğu İlçe
1
Birgi
Ödemiş
2
Büyükkale
Tire
3
Hisar
Kiraz
4
Hisarlık
Bayındır
5
Hisarlık
Tire
6
Kaleköy
Kiraz
7
Küçükkale
Tire
8
Kemer
Ödemiş
9
Örenköy
Turgutlu
10
Söğütören
Bayındır
136
Sevin, V., Sözlü Görüşme (11.11.2014)
86 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
DİĞER KÖY ADLARI
Sahadaki adların hepsi coğrafi bir anlam ifade etmediğinden coğrafik
sınıflardan hiçbiri içine dahil edemediğimiz adları diğer köyler başlığı
altında değerlendirdik (Tablo 21). Bu başlık altında dört köy yerleşmesi yer
almakta olup sınıflama kapsamındaki oranı ise % 1’dir.
Tablo 21. Diğer Köy Adları
Sıra No
1
2
3
4
Köyün Adı
Çileme
Çiniyeri
İlkkurşun
Şirince
Bulunduğu İlçe
Menderes
Tire
Ödemiş
Selçuk
Sahada diğer köyler başlığı altında yer verdiğimiz köylerden biri olan
Şirince köyü günümüzdeki Selçuk ilçesine bağlı bir köydür. Selçuk önceki
adı ile Ayasuluk antik bir kent olan Efes’te yer alıyordu. Ayasuluk bataklık
olunca, sivrisinek ve sıtma hastalığı, kent halkını göç etme zorunda bıraktı.
Efes terk edilince İzmir ve Kuşadası gelişti. Efes’ten kaçışın sebebi işsizlik
ve sıtma idi. Fakat her şeye rağmen Efes’i terk etmek istemeyenler vardı.
Bunlar dinsel geleneklerine bağlı koyu Hristiyan Rumlardı. Kendileri için
kutsal sayılan bu topraklardan ayrılmak istemeyen Rumlar güneydeki
dağlar üzerinde orman içinde şirin bir doğa parçasına yerleştiler. Böylece
Şirince’de ilk yerleşmeler 19.yy.ın ilk yarısında başlamıştı. Rahatları
kaçmasın diye halk, köyün nasıl? diye soranlara çirkince diyor ve köye göçü
engellemeye çalışıyordu. İşte bundan dolayı köyün adı Türkler arasında
Çirkince idi. Çirkince’de halk, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu.
SONUÇ
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Irmağı Havzası Köy Adları adlı
çalışmada ırmağın subölüm çizgisi içinde kalan ve 12.11.2012 tarihinden
önceki köy yerleşmeleri esas alındı. Bu esaslar çerçevesinde araştırma
sahasında 278 köy yerleşmesi tespit edilmiş olup köylerin adları
çağrıştırdıkları coğrafi unsurlar gözetilerek sınıflandırıldı. Bazı adlar bileşik
yapıda olması sebebiyle birden fazla sınıflama içinde yer alırken bazı adlar
ise basit yapıda olmasına rağmen aile-aşiret adı olması ve de coğrafi bir
unsuru çağrıştırması sebebiyle birden fazla sınıflama başlığı altında yer aldı.
Sahadaki Kurudere, Suludere köyleri bileşik ad olmaları ve de
kuraklık-yağış gibi iklimsel özelliklere vurgu yaptığı için klimatolojiden
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
87
etkilenen köy adları sınıfında yer alırken hidrografik unsura da vurgu
yaptığından hidrografyadan etkilenen köy adları içinde de yer aldı.
Sahadaki Arslanlar, Yılanlı köyleri de basit ad olmalarına rağmen aile-aşiret
adı olduğundan ve de hayvan adı olduğundan birden fazla sınıflama içinde
yer alan köylerdendir. Yine Karacaaliler, Furunlu gibi kurucularının adını
alan topluluk adları hem kişi adlarında hem aile-aşiret adları sınıflaması
içinde yer aldı.
Çalışmada köy adı olarak belirtilen yerleşmeler yapılan yasa
değişikliği sebebiyle bugün bağlı oldukları ilçelerin birer mahalleleri
konumundadır. Çalışmada yasa öncesindeki köy adlarını coğrafik bir
sınıflamaya tabi tutma sebebimiz; yasa 12.11.2012 tarihinde kabul edilmiş
fakat mahalle durumuna geçen köylerin adları 30.03.2014 tarihli mahalli
idareler genel seçimlerinin ardından belirlenecek olmasıdır. Çalışmada köy
adlarını coğrafyanın dağılış, nedensellik, karşılaştırma ilkeleri temel
alınarak sınıflama gayesi güdülmüş, adların anlamlarına da yer vermeye
çalışılmış olup köylerin adlarına dair anonim bilgilere de yer verilmiştir.
Araştırma sahasında köy adları sosyal hayatta özellikle
ticarethanelerde fazlaca yer tutmaktadır. Ayrıca havzada kaybolan
köylerden biri olan Ahrandı köyü, günümüzde Ödemiş ilçesinde tepe,
mezarlık ve sokak adı olarak yaşamaktadır.
Araştırma sahasında yakın geçmişte bazı köylerin yerleri
değiştirilmiştir. Tire ilçesine bağlı Işıklar köyü düz bir alanda kurulmuş
olup bugünkü köyün iki km yakınındaki eski yerleşim yerinde yaşarken
Abdülhamid döneminde yeni bir caminin yapılmasıyla buraya taşınmışlar
ve burada kalmışlardır. Fakat köyün önceki yerinde bir türbenin ve su
kaynağının bulunması nedeniyle eski yerleşim yerinden hala kopulmuş
değildir. Köyün içecek su ihtiyacı buradaki kaynaktan sağlanmakta,
hıdrellez gibi geleneksel günler bu eski köy yerinde kutlanmaktadır.137
Beydağ ilçesine bağlı Çiftlik köyü de Beydağ barajı inşası sebebiyle 2009
yılında kuruluş yerini değiştirmiş olup bulunduğu noktadan biraz daha
ileriye dağın yamacında kurulmuştur.
Araştırma sahasının, yoğun bir tarihi geçmişi sebebiyle sınıflamaların
içerisinde aile-aşiret adlarının fazlalığı dikkati çekmektedir. Araştırma
sahası ve yakın çevresi gerekse Menteşe Yöresi yoğun bir Yörük-Türkmen
iskan sahasıdır. Bu topluluklara ait yerleşme adları, bölgenin yakın iskân
tarihini de aydınlatmaktadır. Çalışmada bir adı, aslen bir aşiretin adı
olmasına rağmen günümüzde coğrafi bir unsuru çağrıştırdığı için aynı adı
birden fazla başlık altında incelenmiştir.
137
Şeker, M., 1994, Age., s.135
88 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Küçük Menderes havzasında, Kabaağaç, Kabaçınar, Adaküre, Küre,
Çaybaşı, Çayağzı, Bülbüller, Bülbüldere köylerinin adlarında görüldüğü gibi
aynı sözcüğü içeren köy adları olmasının yanında aynı adı taşıyan farklı
ilçelerde bulunan köyler de bulunmaktadır ( Tablo 22).
Tablo 22. Küçük Menderes Havzasında Aynı Adı Taşıyan Köy Yerleşmeleri.
Sıra No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
Köyün Adı
Çamlıca
Çamlıca
Dereköy
Dereköy
Eğridere
Eğridere
Hisarlık
Hisarlık
Karakuyu
Karakuyu
Sarıkaya
Sarıkaya
Veliler
Veliler
Yeniköy
Yeniköy
Yeniköy
Yenişehir
Yenişehir
Bulunduğu İlçe
Torbalı
Ödemiş
Kemalpaşa
Bayındır
Beydağ
Tire
Bayındır
Tire
Torbalı
Bayındır
Kiraz
Beydağ
Kiraz
Ödemiş
Ödemiş
Kiraz
Torbalı
Kiraz
Tire
Sahada bazı köy yerleşmelerinde yapılan ad değişimleri Ortaköy
adında olduğu gibi isabetli iken Günlüce, Sarıyurt, Üçkonak gibi önceki
addan kopuk ad değişimleri yapılmıştır. Sahada ad değişimleri en son 1962
yılında yapılmış olmasına rağmen günümüzde köyler özellikle orta yaş
grubundaki insanlar tarafından önceki adlarıyla ifade edilmektedir.
Günümüzdeki adıyla Ocaklı köyü önceki adı olan Siyek olarak, Türkönü
köyü önceki adı olan Ayasuluğ olarak ifade edilmektedir. Bu da gösteriyor
ki tabelalarda ve kağıt üzerinde köylerin adı kısa olarak nitelendirilebilecek
bir zaman diliminde değişse de yöre halkının benimsediği önceki adların
gündelik hayatta değişime uğraması zaman alıyor.
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
89
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu araştırmada köy adları
coğrafya bilimi açısında değerlendirilmiş olup Türkiye’deki yerleşme yeri
adlarının incelenmesi ve sınıflandırılması disiplinler arası işbirliği ile
yapıldığında, yer adları ile ilgili isabetsiz ve eksik değerlendirmelerin
önüne geçilmiş olacaktır.
KAYNAKÇA
Aksan, D., Anadolu Yer Adları Üzerine En Yeni Araştırmalar, (Ankara: Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten, 1974).
Alagöz, C., Türkiye Yer Adları Üzerine Bazı Düşünceler, (Ankara: Türk Yer Adları
Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984).
Altunışık, İ., Coğrafi Bakımdan Batman İli Yer Adları, ( Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya
ABD,2009).
Armağan, A. M., Asya’dan Anadolu’ya Türkler’in Anı Defteri, (İzmir: Bilkar Bilge
Karınca Matbaacılık, 2006).
Armağan, A. M., Ege Tarihi Coğrafyası, (İzmir: Özden Ofset, 2009).
Armağan, A. M.,Osmanlı Belgelerinde Ödemiş, (İzmir: Ödemiş Kent Müzesi Yayınları,
2011).
Armağan, A. M.,Tarihin Gizemli Kenti Bayındır, (İzmir: Bayındır Belediyesi Kültür
Yayınları, 2013).
Armağan, A. M., Sözlü Görüşme (25.07.2013 ).
Balık, S., Ustaoğlu, M.R., Özbek, M., Yıldız, S., Taşdemir, A. ve İlhan, A., Küçük
Menderes Nehri’nin (Selçuk,İzmir) Aşağı Havzasındaki Kirliliğin Makro Bentik
Omurgasızlar Kullanılarak Saptanması (İzmir: Ege Üniversitesi Su Ürünleri
Dergisi, 2006).
Başaran, M., Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tire, (İzmir: Dokuz Eylül Yayınları, 2000).
Başkan, Ö., ‘Türkiye Köy Adları Üzerine Bir Deneme’, (Ankara: Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten, Türk Dil Kurumu Yayınları, Sayı: 319, 1971).
Baykara, T., Türk Kültürüne Tarihine Bakışlar, (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi
Başkanlığı Yayınları, 2001).
Baytop, T., Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 578,
1994).
Berber, F. Kurtuluşun Ardından ve Yüzyılın Sonunda İzmir’de Aynı Adı Taşıyan
Yerleşim Birimleri, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-51(01.11.2014).
Deniz, M., Nazilli İlçesinin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora
Tezi Uşak: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2013).
90 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
Doğanay, H., Türkiye Beşeri Coğrafyası, (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Kazım
Karabekir Eğitim Fakültesi, 1994).
Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime, (1001 Temel Eser, 1071).
Eröz, M., Yörükler, (İstanbul:Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1991).
Göçer, A., Kayseri’de Oğuz Varlığı, (Erciyes Aylık Fikir Ve Sanat Dergisi Sayı: 289,
2002).
Gökçe, T., ‘18. Yüzyıl Başlarında (1700-1718) Tire’nin Demografik Yapısı’, (İzmir:
Türk Kültüründe Tire II Sempozyum Bildirileri (17-19 Kasım 2006) , Tire
Belediyesi Yayınları, 2008 ).
Göktürk, H.,Türk Mührü, (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi, 1974).
Gözenç, S., Küçük Menderes Havzasında Arazi Kullanış ve Sınıflandırılması,
(İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1978).
Gülten, S., Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular,
(http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c12s22/makale/c12s22m14.pdf).
Günal, N., Gediz – Büyük Menderes Arasındaki Sahanın Bitki
Coğrafyası,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi İstanbul: İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve
Coğrafya Enstitüsü, 1986).
Hadimli, H., Karakuzulu, Z. ve Birinci, S., Akseki İlçesindeki Göçebe Hareketler,
(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2010).
Halaçoğlu, Y., Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650), (İstanbul :
Togan Yayıncılık, Cilt: I, II, III, IV, V, VI, 2011).
Karaboran, H., Türkiye’de Mevki Adları Üzerine Bir Araştırma, (Ankara: Türk Yer
Adları Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984).
Koca, N., Yazıcı, H., Afyon İlindeki İdari Yerleşmelerin Toponimik Sınıflandırılması,
(Türk Coğrafya Dergisi Sayı: 56, 2011).
Koçman, A., Uygulamalı Fiziki Coğrafya Çalışmaları ve İzmir Bozdağlar Yöresi
Üzerinde Araştırmalar, (İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları
No:49, 1989).
Koday, S.,Geçmişte, Gelecekte ve Günümüzde Trakya, 28.Coğrafya Meslek Haftası
Bildirileri, (İstanbul: Türk Coğrafya Kurumu, 2000).
Kurgun, L., Özel Adlar ve Sözlük Birimleri Üzerine, (İzmir: Ege Üniversitesi Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi Cilt:11 Sayı: 2, 2011).
İzbırak, R., Coğrafi Terimler Sözlüğü, (İstanbul: MEB Basımevi, 1986).
Meriç, R., Antik Dönemde Küçük Menderes Havzasının Tarihsel Coğrafyasına Genel
Bir Bakış, (Doçentlik Tezinin Özeti İzmir: Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi, 1983 ).
Muslu, G., Küçük Menderes Havzasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, (Doktora Tezi
İstanbul : İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2005).
Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları
91
Özbay, R.D., Solak, F., Bülbül, Y. Ve Çelik, G., Birinci İktisat Tarihi kongresi Tebliğleri
1, (İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları No: 67, 2010).
Özçağlar, A., Coğrafya’ya Giriş, (Ankara: Hilmi Usta Matbaacılık, 2001).
Ramsay, W.M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı
Yayınları, 1961), Çev. Mihri Pektaş.
Sakaoğlu, S., Türk Ad Bilimi, (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2001).
Sarıbey Haykıran, A., Aydın Vilayet Salnameleri’nde Birgi, (Tarih Okulu Dergisi Sayı:
17, 2014)http://dx.doi.org/10.14225/Joh522).
Sarı, S., XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı Yörükleri,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2008).
Sevin, V., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
VI. Dizi, Sayı: 50, 2013).
Sevin, V., Sözlü Görüşme (11.11.2014).
Sezen, T., Osmanlı Yer Adları, (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Yayın Nu: 21, 2006).
Soykan, F., Bozdağlarda ( Ege Bölgesi) Rekreatif Yaylacılık ,(İzmir : Ege Üniversitesi
Coğrafya Bölümü Turizm Yıllığı, 1994).
Sümer, F., Oğuzlar, (İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992).
Şahin, G., Türkiye’de Yapılmış Toponimi Çalışmaları, (Adıyaman Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı: 4, 2010).
Şeker, M., Türk Kültüründe Tire, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994).
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, http://cbs.tkgm.gov.tr/parselsorgu.aspx
(10.11.2014).
Tunçel, H., Türkiye’de İsmi Değiştirilen Köyler, (Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi Cilt:10 Sayı: 2, 2000).
Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı).
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: 4. Cilt,1991).
Yavuz, B.G., Ödemiş’in Tarihi, (İzmir: Öğrenci Basım ve Yayınevi, 1993).
Yavuz, B. G., Bozdağ’ın Öyküsü, (İzmir: Okyanus Basımevi, 1999).
Yavuz, B. G., Sözlü Görüşme (13.07.2010).
Zeyrek, Ş., Türkiye’de Köy Adlarını Değiştirme Politikası, (Çanakkale: Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi,2005).
92 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (93-109), 2016
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA BAYINDIR
Günver Güneş*
Özet
Bu çalışmamızda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle 1930’lu yıllarda,
İzmir’in Bayındır ilçesinde gerçekleştirilen reformlar üzerine durduk. Temel
kaynaklarımız dönemin basılı istatistikleridir. Yunan işgalinden kurtulduktan sonra,
Cumhuriyet idaresi, Bayındır’ı restore etmek için çeşitli çabalar içine girdi. Köylülere
araziler dağıtıldı. Tarım ve ticaret artırılmaya çalışıldı. Sportif faaliyetler
desteklendi. Hastane ve okullar açıldı. Yeni öğretmenler tayin edildi. Halkın yeni
rejimi benimsemesi için politik faaliyetlerde bulunuldu.
Anahtar Kelimeler: Bayındır, İzmir, Cumhuriyet Rejimi, CHP
Abstract
About The Town of Bayındır of İzmir During the First Years of the
Republican Regime of Turkey
In my article, we research about new reforms made by the Republican People’s
Party of Turkey in the first years of the Repuclic of Turkey, 1930’s years in particular.
Our main sources were statistical information given by the state. After Greek
occupation, new Turkish regime began to restore the town of Bayındır and its
environs allocating agricultural lands to the local villagers. Agriculture and trade
were supported by the new regime. Sporty activities were organized. Hospital and
schools were opened. New teachers were assigned. To get Bayındır’s people to accept
new regime, RPP performs political activities in Bayındır and its environs.
Key Words. İzmir, Bayındır, RPP, Republican Regime of Turkey
Giriş
Bayındır tarihine dair bütüncül bir araştırmanın bulunmayışı bu tür
bilimsel etkinlikleri önemli kılmaktadır. Ortaya çıkacak her yeni bilgi her
yeni veri Bayındır’ın şimdiye dek ihmal edilmiş tarihine ışık tutmaya
yönelik adımlar olarak hatırlanacaktır. Bu anlamda Cumhuriyetin İlk
Yıllarında Bayındır başlığı altında hazırladığımız bildiri de dikkat çeken
başlıca sorunlar arasında yakın dönem Bayındır araştırmalarında ortaya
*
Adnan Menderes Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü –Aydın
94 Günver GÜNEŞ
konulan kaynakların sayısal verilerden öteye bir içeriğinin olmaması,
Bayındır’a dair yazılı envanterin- arşivlerin- kurumsal dokümanların eksik
ve zayıflığı ile kent tarihi ve kimliğini ortaya çıkaracak çalışmaların
günümüze kadar olan kısmında ortaya çıkan yetersizlikler, anı ve hatırat
türü eserlerin eksikliği, seyyahların Bayındır’ı gözardı etmesi,
araştırmacıların ilgisizliği, merkezi ve yerel yöneticilerin Bayındır’a kayıtsız
kalışı dikkat çekmektedir. Ödemiş ve Tire’nin gölgesinde kalmış olan
Bayındır’ın II. Meşrutiyet, Milli Mücadele hatta Cumhuriyet dönemlerine
dair tarih yazımında bu durum büyük boşluklar yaratmıştır. Eksikleri
bulunsa da alanında ilk olan bu çalışmayla 1923 -1933 dönemini
aralamayı- aralarken de arkadan gelecek araştırmacılara sağlıklı bir zemin
yaratmayı düşünüyoruz.
Bayındır Diye Bir Yer
Bayındır İzmir Demiryolunun İzmir –Ödemiş hattı üzerinde ve
Ödemiş’in batısında yer alan bir yerleşimdir. Güneyinde Tire, Kuzeyinde
Turgutlu, Batısında Torbalı yer almaktadır. Küçük Menderes Nehri Kazayı
baştan başa kesmektedir. 1923 yılı yüzölçümü 549 km2’dir.138
Cumhuriyetin ilk yıllarında yayınlanmış İzmir Vilayet İstatistiklerinde
Bayındır kasabası Güney’e bakan dağ eteğinde olup deniz seviyesinden 100
metre yüksekliktedir. Şeklinde tanımlanmaktadır. Bayındır’a dair Coğrafi
bilgilerde ise merkez kazanın güneyindeki arazinin içinden Küçük
Menderes Nehrinin geçtiği bu nedenle bu zengin toprak yapısında sene de
iki kez mahsul alındığı halkın yaz aylarında bu araziye göç ettiği
kaydedilmiştir.
Kasabanın hinterlandı Batı Anadolu’daki diğer yerleşimlerden farklı
olarak çokça tahribat yaşamadı. Bayındır Yunanlılar Kasabayı işgal
ettiğinde de ayrılırken de yangınlarla karşılaşmamış, büyük çaplı katliam
olayı görmemiştir. Buna rağmen işgalin yarattığı sosyal ve iktisadi sıkıntılar
hemen ardından kasaba’nın dinamik ekonomik unsurları Rum ve
Yahudilerin Bayındır’ı terk etmesi sonucu Cumhuriyet dönemine sancılı
başlangıcın işaretleri idi. Yunan işgalinden kurtuluşla birlikte başlayan yeni
dönemde mübadele ile gelen göçmenler onların yarattıkları sorunlarla
uğraşıldı. Türkiye’ye gelen mübadil göçmenlerin geçici olarak
barındırılacağı 13 Misafirhaneden biri de Bayındır’da oluşturulmuştur.139
1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1923, s. 82.
Kemal Arı, Büyük Mübadele’de Türkiye’ye Zorunlu Göç 1923-1925, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 1995, s.96-100.
138
139
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
95
Misafir mübadil göçmenler Bayındır’da üç gün konakladıktan sonra
devletçe daha önce belirlenmiş adreslerine gönderilmişlerdir. Yoksulluğun
kol gezdiği Cumhuriyetin ilk yılları Bayındır’ında imar faaliyetlerinde bir
canlılık gözlenmez. 1928 yılına gelindiğinde ancak 5000 lira kıymetinde bir
demir köprü ile 32000 lira kıymetinde 14 hane inşa edildiğini
görmekteyiz.140 Merkezi hükümetin fazlaca kaynak aktaramadığı Bayındır
da yol düzenleme ve yapım faaliyetleri de halk tarafından
gerçekleştirilmiştir.141
Kazada ilk bayındırlık hareketleri 1950 yılında yapılan planla
başlamıştır. 1953 ve 1955 yıllarında bu planda büyük değişiklik yapılmıştır.
1971’de geliştirilen içme suyu projesi ile yeterli su sağlanmaya
başlanmıştır. En meşhur suyu Paşa suyudur. Tatlı Pınar, Ala Çeşme, Emir
suyu Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli su kaynaklarıdır. 1929 tarihli bir
istatistikte Bayındır yöneticileri ve memurları şu isimlerden oluşuyordu;
Kaymakam; Abidin Bey, Belediye Reisi; Ali Rıza(1931 yılında Belediye Reisi
Kamil Bey) , Tahrirat Katibi; Cemal Efendi, Jandarma Kumandanı; İbrahim
Bey, Nüfus Memuru; Sabri Efendi, İskan Memuru; Ahmet Efendi, Posta
Telgraf Müdürü; Ahmet, Mal Müdürü; Nuri Bey, Tapu Memuru; Celal Bey;
Müftü; Hüsnü Hakkı Efendi, Ziraat Memuru; Nihat Bey, Hükümet Tabibi;
Mustafa Bey, Muhasebe-i Hususiye Memuru; Alaaddin Bey, Maarif Memuru;
Naci Bey, Hukuk Hakimi; Rasim Bey, Ceza Hakimi; Osman Bey, Müdde-i
Umumi; Necati Bey142
Yunan İşgalinden Kalan
Bayındır 26 Mayıs 1919 tarihinde Torbalı dan gelen Evzon Alayının 2.
Taburu tarafından işgal edilmiştir. 300 kişilik Yunan askeri birliği kasabaya
girişlerinde yerli Rumlar tarafından coşkuyla karşılanmışlardır. Yerli
Rumlar ve Yunan askerleri hep birlikte kiliseye geçerek burada bir ayin
düzenlemişlerdir. Ayinden sonra Yunan askerleri yemek yemek üzere
hristiyanların yaşadıkları evlere dağılmışlardır.143 Bayır’da Yunan işgali ile
birlikte Yunanlıların gerçekleştirdiği öldürme, yaralama, gasp gibi olaylar
gerçekleşmişse de kayıtların yetersizliği nedeniyle bunların tam olarak
“İzmir Vilayetinin İmarı Hakkında”, İzmir Vilayeti İstatistik Yıllığı 1929, İzmir 1930, s. 53.
Künkderesi yolu Bayındır köylüleri tarafından onarılırken, Ilıca Kızıloba- Kemalpaşa
yolunun bir kısmı yol vergisi mükelleflerinin katkılarıyla yapılmıştır. Hakkı Uyar, “CHP
Belgelerine Göre Atatürk Döneminde İzmir’in Sorunları”, Kurtuluş ve Kuruluş’un Sembol
Kenti İzmir, Yay Hazırlayan; Murat Alper Parlak, ATAM Yayını, Ankara 2015, s. 509.
142 1929 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1930, s.305.
143 Türkmen Parlak, Yunan Ege’ye Nasıl Geldi, İzmir Sosyal Hizmetler Vakfı Kültür Yayını,
İzmir 1982, s.465, Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923,
Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006, s.140.
140
141
96 Günver GÜNEŞ
sayısını tespit edebilmek mümkün olamamıştır. Tespit edilebilenlerden ise
Elifli köyünde Bilal adındaki şahıs hiçbir sebep olmadığı halde Yunan
askerleri tarafından köy kahvesi önüne getirilerek bıçakla kesilmek
suretiyle katledilmiştir.144 Pınarlı köyüne ilerleyen Yunan birliğinin ön
safında bulunan bir Subayının Küçük Mezarlık mevkiinde bir Türk
delikanlısı tarafından öldürülmesi üzerine Yunanlılar Pınarlı Köylüsüne
eziyet etmiş erkeklerden 13 kişiyi yakmışlardır.145 Bayındır
Kaymakamlığının 22 Ağustos 1919 tarihli yazısına göre Yunan askerlerinin
gasp ve yağma ettikleri eşyanın değeri tespit edilememiştir. Yalnız tespit
edilebilen birkaç kişinin zararı 61.920 kuruştur. Yine bu yazıya göre
Yunanlılar pek çok Türkü dövmüşlerdir. Bunlardan 6 kişi dayak neticesinde
ağır yaralanmıştır. Memurların neredeyse tamamı ve halktan pek çok
kimse tutuklanarak hapsedilmiştir. Tecavüze uğrayan kadın ve kızların
sayısı belli değildir. 146 Yunan ordusu Bayındır’ı boşalttığı gün Köy Muhtarı
Hüseyin (Cansız) eline bulunması gereken kişilerin listesini vermiş ve
aranılan kişileri bir bir toplamışlarÇırpı ve Arıkbaşından toplanan köylüler
Çırpı karakolu önündeki eski bir depoya doldurulmuşlar buradan
kaçabilenler hariç 18 kişi yanarak yaşamını yiritmiştir.147 İzmir Valiliğinden
I. Ordu Komutanlığına gönderilen bir telgrafta Yunanların Bayındır’ı terk
ederken Sarıyurt, Burgaz ve Çenikler köylerini yaktıkları bu köylerde 25
evin tamamen yanmış olduğu kaydedilmiştir.148
Demografik Yapı
1893 Yılında Bayındır Kazasının nüfusu köyleriyle birlikte 21.255 idi.
Bu nüfusun 17.800’ü Müslüman- Türk, 3.000’i Rum, 177 Ermeni ve 31
Yahudi’dir. XX. Yy’ın ilk çeyreğinde çok fazla bir değişim göstermeyen
Bayındır nüfusu I. Dünya Savaşı mütareke ve Yunan İşgali sırasında epeyce
Rum göçü almıştır. 1923 yılında Bayındır Kaza Merkezi Nüfusu 6551,
köyleri ile birlikte 22.840’dır.149
1923 yılı Bayındır Kaza merkezi ve köyleri nüfusu şöyle idi.
Talat Yalazan, Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soykırım Girişimi 15 Mayıs 1919- 9 Eylül 1922,
C.2, ATASE Yayınları, Ankara 1994, s.177.
145 Munis Armağan, Bozmenderesten Bozdağlara Kuva-yı Milliye, İzmir 2005, s.302-303.
146 Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006, s.140, Murat Özcan, Tarih Işığında Yunan
Mezalimi, IQ Yayınları, İstanbul 2003, s.158 vd 244.
147 Munis Armağan, aynı eser, s.303-304.
148 Filiz Akın Özcan, Milli Mücadele’de Küçük Menderes Havzası 1919-1923, Adnan Menderes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Aydın 2009, s.191.
149 1923 Senesi İzmir vilayet İstatistiği, İzmir 1923, s.16-17.
144
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
Yerleşim yeri
Nüfusu
Yerleşim yeri
Nüfusu
Bayındır Merkez
6551
Tokatbaşı
74
Fırınlı
864
Malaş
72
Uladı
814
Yakacık
673
Çırpı
652
Osmaniye
250
Çıplak
643
Yakın Tahtacı
331
Arıkbaşı
553
Dere
182
Kızılcaabad
538
Ergenli
566
Has
524
Hisarlık
289
Hamidiye
404
Burgaz
545
Kızılkeçili
300
Lütuflar
229
Elifli
272
Teke
77
Çiftçi Gediği
264
Sarıyurd
603
Kara Halilli
240
Bürüncük
224
Karahayıt
215
Karapınar
127
Keçi
190
Ören
262
Kara Veliler
183
Yusuflu
604
Karaburgaz
178
Çenekler
193
Taş Gediği
138
Kızıloba
509
Mermeraş
135
Alan
316
Kabaağaç
116
Halka
1004
Dernekli
99
Derebaşı
820
Çamlıbel
72
Uşak meşhed
376
Havuzbaşı
64
Ömer Deresi
262
97
Gayr-ı müslim nüfus hatırı sayılır Rum ve Yahudi Yunan işgali sona
ermesiyle Bayındır’ı terketmiştir.150 Sadece kaza merkezinde 3 hanede 9
erkek, 7 kadın olmak üzere toplam 16 gayr-ı müslim nüfus kalmıştır.
M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emirinin İzinde, Ed.: Filiz Dığıroğlu- Fulya İbanoğlu, Timaş
Yayınları, İstanbul 2015, s.28.
150
98 Günver GÜNEŞ
Bayındır Köyleri
Cumhuriyetin ilk yıllarında 46 köyü bulunan Bayındır da 1923
yılında yapılan değişiklikle Manastır Köyünün adı Çamlıbel, Sarı Meğri
Köyünün adı Sarıyurd, Kızılkilise Köyünün adı Kızıloba olarak
değiştirilmiştir. Kaza sınırları içinde yer alan köyler; Çırpı, Arıkbaşı,
Havuzbaşı, Has, Kızılcaabad, ÇiftçiGediği, Taş Gediği, Karaveliler, Uladı,
Çıplak, Hamidiye, Elifli, Fırınlı, Karahalilli, Karaburgaz, Keçi, Mermeraş,
Çamlıbel, Dernekli, Tokatbaşı, Osmanlar, Osmaniye, Dere, Ömerderesi,
Hisarlık, Ergenli, Sarıyurd, Kızıloba, Yusuflu, Yakacık, Yakın Tahtacı, Burgaz,
Teke, Malaş, Bürüncük, Çenekler, Ören, Alan, Uşak Meşhed, Derebaşı, Halka,
Karapınar, Kabaağaç, Karahayıt, Kızıl Keçili, Lütuflar.
1923 İzmir Vilayet İstatistiğine göre nüfusça en kalabalık köyler
1004 nüfus ile Halka, 864 nüfus ile Fırınlı, 820 Nüfus ile Derebaşı, 814
Nüfus ile Uladı’dır. Bu arada Havuzbaşı (64), Çamlıbel (72), Malaş (72),
Tokatbaşı (74), Teke (77) gibi hem hane hem de nüfus olarak oldukça
küçük yerleşimlerde dikkat çekmektedir.
1923 yılında Bayındır merkez kaza ile köylerden yalnızca Halka 1000
nüfusun üzerinde iken 1935 sayımında Çırpı (1356), Fırınlı (1121), Falaka
(1023) da 1000 nüfusun üzerine çıkan köyler olmuştur. 151 Merkez kazanın
1935 yılı sayımına göre nüfusu 9.647’ye ulaşmıştır. Bu nüfusun 4.956’sı
kadın, 4.691’i erkektir.152 İzmir vilayeti içinde Ödemiş, Tire, Bergama,
Menemen’den sonra Urla ile birlikte 5. Büyük kazadır.
Bayındır da Köycülük ve Bayındır Köylüsüne Dağıtılan Arazi
5 Kasım 1929 tarihinde Dahiliye Vekaletinden İzmir Valiliğine gelen
yazıda İzmir sınırları içinde Evkafa ve Milli Emlak’e ait kaç çiftlik
bulunduğu ve bunların ne şekilde idare edildiği sorulurken bu çiftlikler
içinde arazileri işleten köylülerden tarlası bulunanlarla ve tarlası yeterli
olmayanların tespit edilerek vekaletin bilgilendirilmesi istenmiştir. Bu
bilgiler çerçevesinde çiftlik arazilerinin arazisi bulunmayan köylülere
dağıtılmıştır. Bayındır’a bağlı Turan köyü halkı hükümete başvurarak
köyleri yakınındaki geniş arazinin kendilerine dağıtılması dileğinde
bulunmalarının ardında gerekli araştırmaların yapılması sonrası Maliye
Bakanlığından Defterdarlığa bu konuda onay gelmiştir.153 İzmir Valisi
Kazım Paşa’nın beyanından sonra 1000 küsur dönüm arazinin Turan köyü
Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu, 1937, İzmir 1937, s.263.
Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu 1937, İzmir 1937, s.272.
153 Anadolu 26 Kasım 1929.
151
152
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
99
halkına dağıtıldığı anlaşılmaktadır.154 Bunun dışında Akgöl ve Karagöl
arazisi sazlık bataklık olan bu arazi de kurutularak tarla haline getirilmek
suretiyle bedelsiz olarak Bayındır Köylülerine dağıtılmıştır. 155
Ulaşım- Motorlu Araçların Bayındır’a Girişi
Çatal İstasyonuna kadar trenle ulaşımın sağlanabildiği Bayındır’da
kara yolları oldukça ilkel ve bozuk bir satıhta işliyordu. Genellikle eski usul
merkep ,at, deve, at arabasının ulaşımda kullanıldığı 1920’li yılların
başlarında motorlu taşıtlarda tek tük de olsa görülmeye başlandı.
Türkiye’de 1926 yılından itibaren motorlu taşıtların sayısı hızla artarken,
İzmir’de de gözle görülür bir gelişme kaydedilmiştir. Nitekim İzmir Kent
merkezinde binek otomobil sayısı 1925-1933 yılları arasında 419 iken bu
rakam Bayındır’da bu rakam sadece 4 idi. Bu yıllarda Bayındır’da 3’te
kamyon mevcuttu.156 Vilayet genelinde oranlar gözönüne alındığında
motorlu taşıtların henüz Bayındır’a ulaşmadığını söyleyebiliriz.
Sosyal Yaşam –Sağlık
Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır’da çiçek, kolera, veba gibi
hastalıklara nadiren rastlanırken, dikkat çeken hastalıklar bulaşıcı sarılık,
kızamık idi. Sıtma bölgenin bataklık ve sulak olması nedeniyle görülüyordu.
Söz konusu hastalıkların dışında az olmakla beraber boğmaca, tifo,
menenjit, kızıl, çocuk felcine de rastlanmıştır.157 İzmir Vilayeti içinde yer
alan kazalar arasında Ödemiş, Tire, Bergama, Kuşadası ile birlikte Bayındır
da da Hastane bulunuyordu.158
1923 Yılı verilerine göre Bayındır Memleket Hastanesi Personeli;
Doktor; Yasin Şakir Bey; İdare Memuru; Seyfi Efendi; Hademe; Hüseyin
Efendi, Rukiye Hanım; Kapıcı; Hasan Hüseyin Bey .
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır da Siyasi Yaşam
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kaza da en güçlü siyasi örgüt CHF idi.
Kaza merkezinden köylere kadar yerleşmiş bir örgüt ağı bulunan CHF
sadece idari kadroları değil sosyal, kültürel ve iktisadi kuruluşlarında
Hizmet 14 Temmuz 1930.
Anadolu 23 Ocak 1931, K. Doğan Dirik, Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kazım Dirik, Gürer
Yayınları, İstanbul 2008, s.225-226.
156 İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931, s.276, İzmir Vilayet İstatistiği 1930-1931,
İzmir 1932, s.292, İzmir Vilayet İstatistiği 1932- 1933, İzmir 1934, s.128-129.
157 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, II. Kitap, s.4-7.
158 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.139.
154
155
100 Günver GÜNEŞ
yönetim kademelerini denetimde tutmuştur. 1929 Yılı İzmir CHF Vilayet
Kongresine Katılan Bayındır Delegeleri İbrahim, Mustafa ve Abdi Beyler idi.
Bayındır Murahhası İbrahim Bey aynı yıl yapılan CHF Vilayet Kongresinde
Üç Kişilik Nizamname Encümeni üyeliğine seçilmiştir.159
SCF ve Bayındır Kazası
Türkiye’de ikinci çok Partili hayata geçiş sürecinde kurulan SCF
Ağustos 1930’da kuruluşu tamamladıktan sonra hızla il ve ilçe şubelerini
oluşturmuş, Özellikle Batı ve kıyı bölgelerde büyük bir ilgiyle
karşılanmıştır. Bayındır’da Eylül ayının ilk haftası SCF Bayındır İdare
Heyeti belirlenerek faaliyetlerine başladı. SCF Bayındır İdare Heyeti Şu
İsimlerden meydana Gelmiştir; Tüccardan Dedeağaçlı İbrahim Bey, Gevgilili
Kami Bey, Kadızade Ekrem Bey, Recep Ferit Bey, Sadık Beyzade Ali Bey,
Amir Bey ,Tütüncü Hamit Ağa Yedek Azalar da; Hüseyin Fikri Bey, Kamil
Efendi ve Abdullah Bey160
1930 Belediye Seçimleri ve Bayındır
SCF 1930 yılında yapılan belediye seçimlerine pek çok yerde
katılamamış olsa da başta İzmir, Aydın, Edirne ve Samsun olmak üzere
belediye seçimlerinde başarı elde etti. Bayındır’da ise büyük bir heyecanla
kuruluşunu tamamlamış olmasına karşın SCF kaza da Jandarma
Kumandanı olan Şükrü Efendi’nin İdari Heyeti üyelerinden bazılarını
CHF’na dönmeleri konusunda ikna etmesi üzerine yeni parti Bayındır’da
zayıf kalmış belediye seçimleri bu nedenle CHF’nın zaferi ile
sonuçlanmıştı.161 Bayındır’da Belediye seçimlerini CHF kazanmasına
rağmen özellikle yeni Partinin İzmir ve çevresinde gösterdiği etkileyici
performans CHF kurmaylarını endişelendirmiş halkı bilgilendirme amaçlı
toplantılar yaparak parti yönetimlerini daha zinde kişilerle
güçlendirmişlerdir. Bu amaçla Vasıf Bey, Celal Bey, Halit Beylerden oluşan
CHF Heyeti 1930 yılı Aralık ayı başlarında Bayındır’a gelmiş burada Türk
Ocağı binasında Bayındır halkıyla görüşmelerde bulunduktan sonra CHF
teşkilatında görev alacak 15 kişiyi yeniden belirlemişlerdir.162
Bayındır Murahhası İbrahim Bey aynı zamanda İzmir Vilayet Meclisinde Nizamname
Encümeni üyeliğine seçilmişti. Ahenk 29 Kanun-ı Evvel 1929, Hizmet 29 Kanun-ı Evvel
1929.
160 “Bayındır’da Serbest Fırka”, Hizmet 11 Eylül 1930.
161 Hizmet 21 Eylül 1930.
162 Anadolu 5 Kanun-ı Evvel 1930.
159
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
101
Bayındır’da Eğitim
1903 Maarif Salnamesine göre Bayındır’da 1 Medrese de 40 öğrenci
mevcutken, tek Mekteb-i Rüştiye’de 43 Müslüman öğrenci eğitim görürken,
Rumlara ait bir İdadi mektebi faaliyet gösteriyordu. 1919 yılında Bayındır
kazasında 48 İbtidai Zükur 1’de inas mektebi mektebi olmak üzere 49
mektep ilk eğitimi gerçekleştiriyordu.163
Yunan işgalinden kurtuluş sonrası Bayındır kaza merkezinde biri kız,
diğeri erkeklere ait olmak üzere iki okul faaliyet gösteriyordu. Kazanın altı
köyünde de sağlıklı olmayan okullarda değnekli ve sarıklı hocalar
marifetiyle eğitim faaliyeti yürütülmeye çalışılıyordu. Her hoca sekiz- on
lira maaşla çalışıyordu. Cumhuriyet öncesi Bayındır kazasında okuma
yazma oranı %10’lar düzeyindeyken, Cumhuriyetin okuma yazma
seferberliği ile %45’lere ulaşmıştır. Okuma yazma oranın artışında özellikle
halk dersaneleri ve millet mekteplerinin 1928’den sonra aktif rolünü
belirtmekte yarar vardır. Cumhuriyetin Onuncu yılında 28 bin nüfuslu
Bayındır Kazasında okum yazma bilenlerin sayısı 10 bin’e yükselmiştir.164
Cumhuriyetin ilk Yıllarında Kaza merkezinde iki okul eğitim- öğretim
faaliyetinde yer almaktaydı. Bunlar Zükur ve İnas Mektepleridir. Zükur
Mektebinde 8, İnas Mektebinde 4 Muallim mevcuttu.165
Zükur Mektebi Başmuallimi; Naci Efendi
Muallim; Ali Efendi
Muallim; Hayati Efendi
Muallim; Remzi Efendi
Muallim; Kemal Efendi
Muallim; Sıtkı Efendi
Muallim; Beyazıt Efendi
Muallim; Halit Ziyattin Efendi
1923 Yılı İnas Mektebi
163İzmir
Kazasından sonra Vilayette en fazla zükur Mektebi Bayındır da bulunuyordu. Nüfus
olarak ilerde bulunan Ödemiş, Tire, Bergama gibi büyük kazalardan daha çok okulun
olması dikkat çekicidir. Aydın vilayeti İstatistik Umum Müdürlüğü, Emlak-ı Emiriye
Mebani-yi Umumiye ve Hususiye İstatistiki, İzmir 1335, s.4
164 Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı 2910- 1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933, s.65.
165 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.125.
102 Günver GÜNEŞ
İnas Mektebi Başmuallimesi; Müveddet Hanım
Muallime; Hayriye Hanım
Muallime; Ayşe Hanım
Muallime; Fehime Hanım
Bayındır 1923 Yılı Köy Okulları
1923 yılında Bayındır’da 10 köyde okul bulunurken, Eğitim ve
öğretim faaliyeti zor koşullarda ve ilkel şartlarda yürütülüyordu. Bu okullar
ve öğretmenleri şunlardı;166
Çırpıköy; Muallim Receb Efendi
Yusuflu; Muallim Mehmed Efendi
Hamidiye; Muallim Esad Efendi
Falaka; Muallim İbrahim Efendi
Çıplak; Muallim Ahmet Vehbi Efendi
Uladı; Muallim Kerim Efendi
Fırınlı; Muallim Süleyman Efendi
Derebaşı ; Muallim Osman Efendi
Elifli; Muallim Ahmet Efendi
Arıkbaşı; Muallime Latife Hanım
1927-1928 ders yılında Bayındır’da 17 muhtelit mektepte 685 erkek254 kız = 939 öğrenci eğitim öğretime katılırken, bu oran İzmir Vilayetinde
yer alan kazalar gözönüne alındığında okullaşma da Bayındır Ödemiş- Tire
ve Bergama’dan sonra geliyordu.167 Kaza genelinde 1929-1930 Ders
Yılında- 1.001, 1939-1940 Ders Yılında- 2.257 öğrenciye ulaştı.168
Okulların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik 10 Nisan 1925 yılında
çıkarılan maarif vergisi kanunu çıkıncaya kadar özellikle yoksul halka ağır
bir yük binmişti. Vergisini düzenli ödemesine rağmen kimi yerlerde okul
ihtiyacı ve eğitim araç gereci akışı sağlanamamıştır. Bu yerleşimlerden biri
de Bayındır ve köyleri idi. 1926 yılında Bayındır’da Tedrisat-ı İbtidaiye
Vergisinden elde edilen gelir 40.463 Lira 64 kuruştu.169
1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.125-126.
Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler 1850-1950, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara
2002, s. 287.
168 İzmir Vilayet İstatistik Müdürlüğü 1929-1930 , İzmir 1930, s.68, Başvekalet İstatistik
Umum Müdürlüğü Maarif İstatistiği İlk Tahsil Çağında Çocuklar, İstanbul 1940, İstanbul
1942, s.156-161.
169 İzmir Vilayetinin 1926 Senesi İstatistiği, İzmir 1927. S.34.
166
167
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
103
1922-1923 Ders Yılında; 22 Öğretmen
1925-1926 Ders Yılında; 25 Öğretmen
1932-1933 Ders Yılında; 23 Öğretmen
1939-1940 Ders Yılında; 36 Öğretmen
Oldukça eksikliği hissedilen Bayındır da ortaokul170 İzmir Vilayetinde
Ödemiş, Bergama, Tire ve Menemen’den sonra ancak 1948 yılında
açılabilmiştir.171
Gençlik Teşkilatı -Spor Kulübü
Bayındır’da 1926 yılından itibaren birkaç isimle Gençlik Kulübü
oluşturan Gençler 1932 yılında CHF’nın himayesinde “Bayındırspor” adı ile
spor kulüplerini tesis etmişlerdir. Bayındırspor’un ilk kulüp başkanı Tüccar
Uncu Şükrü Bey seçilmiştir. 172
Bayındırspor kurulduğu ilk yıllarında büyük sportif başarılar elde
edememiş olmasına rağmen Bayındır gençliğini biraraya getirmiş futbol,
voleybol, atletizm branşlarında faaliyet göstermiştir. Kulübün ayrıca sahne
gösterileri ile uğraşan temsil kolu bulunuyordu.
Kültür Kurumları- Türk Ocağı ve Halkevi
Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır’ın en önemli kültür kurumu
Türk Ocağı idi. 1923 yılında Emvali Metruke binası olan Toramanoğlu Hacı
Atinya’ya ait binada faaliyet göstermeye başlayan Türk Ocağı kazada
bulunan 46 kitaplık tek kütüphaneye sahipti.173 Sosyal kültürel faaliyetlerin
merkezi konumunda olacak Bayındır Halkevi ise ancak 20 Şubat 1938
yılında açılmıştır.
Çocukluğu Bayındır da geçen Mehmet Serhan Tayşi anılarında hem babasının hem
çevresindeki tüm tanıdıklarının Bayındır da ortaokul bulunmadığı için eğitim konusunda
ciddi sıkıntılar yaşadıklarını Bayındırlı çocukların ortaokul okuma için Ödemiş’e hatta
İzmir’e gittiklerini dile getirmiştir. M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emiri’nin İzinde,Timaş
Yayınları, İstanbul 2015, s.33.
171 Anadolu 31 Ekim 1948.
172 Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetinin Onuncu Bayramına Armağanı 2910-1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933, s.66.
173 Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912-1931, Ötüken
Yayınları, İstanbul 1994, s.378.
170
104 Günver GÜNEŞ
Bayındır’da İktisadi Yaşam
Zeytin ve Zeytinyağı
Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır Kazasının en önemli servet
kaynağı zeytin üretimi ve zeytinyağı olmuştur.174 1923 yılına kadar
Bayındır’da 5.120.000 kilo zeytin elde edilirken, Cumhuriyet
hükümetlerinin izlediği tarım politikaları, üreticiye sağlanan kredi ve
destekler sonrasında zeytin üretimi 1932 yılında 19.200.000 kilo’ya
ulaşmıştır. 1932 yılı sayımlarına göre Bayındır’da mahsul veren zeytin
ağacı sayısı 1.550.000’dir.175
Tütün
İzmir Ticaret mıntıkasında Cumhuriyetin ilk yıllarında Tütün
yetiştirilen mıntıkalar arasında yer alan Bayındır önemli bir tütün üretim
merkezi olmuştur. 176
1924 – 580.000 Kilo
1925 – 300.000 Kilo
1928- 250.000 Kilo
1929- 130.000 Kilo
1930- 300.000 Kilo
Bayındır’da bağcılık her yıl önemini arttırırken 1923 yılından 1929
yılına kadar kaza dahilinde 850 dönüm bağ mevcut iken, 1930’lu yıllarda
1600 dönüme kadar ulaşmıştır. Cumhuriyetin İlk yıllarında pamuk
Bayındır’ın önemli ihracat ürünleri arasında yer almaktaydı.177
Bayındır’da Ticaret Yaşamı ve Ticaret Odasının Faaliyetleri
Ödemiş Ticaret Odasına bağlı bir mümessillik olan Bayındır Ticaret
Mümessilliğinin Cumhuriyetin ilk on yılının anlatıldığı raporda “ Bayındır
Başlıca İhracat Emtiamız; “Zeytin ve Zeytin Yağlarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası
Mecmuası, 1/4, Nisan 1926, s.208-209.
175 Her sene aşı ameliyesi yapılmakla yetiştirilmekte olan zeytin ağacı sayısı 500.000 idi.
Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Cumhuriyetin Onuncu Yılına Armağanı, “ Ödemiş Ticaret
ve Sanayi Odasına Bağlı Bayındır Mümessil Azalığının İktisadi Mıntıkası Raporu”, Ödemiş
1933, s.61-62.
176 “Başlıca İhracat Emtiamız”; Tütünlerimiz, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası 12
Şubat 1926, s.106-107, M. Zeki Doğanoğlu, Mıntıkamızın Kitabı Güzel İzmir ve İktisadi
Mıntıkasının Tabii Hazireleri Ticari, Sınai ve Mali Vaziyeti, Birinci Cilt, İzmir Ticaret ve
Sanayi Odası, Bilgi Matbaası, İzmir 1930, s. 42.
177 Başlıca İhracat Emtiası; “Pamuklarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 1/2
Şubat 1926, s.105.
174
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
105
kazasında bağcılığa ve ziraata verilen önem kadar Osmanlının son dönemi
Cumhuriyetin ilk yıllarında ticari yaşama ve iktisata değer verilmediği”
belirtilmiştir. Güvenlik sorunu nedeniyle halkın ticaret işinden uzak
durduğu kaydedilen raporda Hükümetin ihmali, eğitimin azlığı nedeniyle
geleneksel davranışların adetlerin tesiriyle israfın had safhada olduğu
kaydedilmiştir.178 Cumhuriyetin ilk on yılında Bayındır’da İhracat
Ürünleri; Arpa- Üzüm- İncir- Buğday- Bakla- Pamuk- Peynir- TereyağıTütün- Beyaz ve Sarı Darı, Zeytinyağı- Sebze- Susam- Yaş Meyvedir. İthalat
Ürünleri ise; Pirinç- Petrol- Çerçeve- Hırdavat- Demir Mamulatı- ZüccaciyeŞeker- Kahve- Kereste ve Manifatura Eşyasından oluşuyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında merkez ve Meşrutiyet isimli iki otel
bulunan Bayındır da, Türk Ticaret Salnamesindeki ilanlara göre isim
yapmış esnaf ve tüccarlar arasında hazır elbiseci Hacı Nestur, Bakkal
Bakırcı Biraderler, Balahan Biraderler, Çeşitli Ticaret Eşyaları satıcısı Ali
Bey, Çerçi ve Züccaciyeci Sadık Bey, Manifaturacı Hacı Emin Bey dikkat
çekiyordu.
1923 -1929 Yılları arasında Bayındır’da Meslek gruplarına göre
sanatkarların sayısı şöyledir; 2 Saatçı, 1 Boyacı, 10 Terzi, 2 Çorapçı, 8
kireççi, 6 Tüfekçi, 4 Tenekeci, 1 Debbağ, 39 Kumbaracı, 13 Semerci, 22
Marangoz, 31 Dülger, 5 Araba Tamircisi, 3 Keçeci ,5 Saraç, 24 Demirci.
Bayındır Ticaret Odası 1924 yılında kurulmuştur. 7 Kişilik İdare
Heyeti tarafından yönetilen odaya kayıtlı 518 üye bulunmaktadır. İzmir’den
sonra Ticaret Odasına kayıtlı üye Bayındır’da mevcuttur. Öyle ki
yanıbaşında hem nüfus hem de ticari potansiyeli Bayındır’a göre oldukça
gelişmiş bulunan Ödemiş Ticaret Odasının 1929 yılında kayıtlı üye sayısı
232 iken, Tire de bu rakam ancak 256’dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Oda
Başkanlığını Dedeağaçlı İbrahim Bey Yapmıştır.
Bayındır kazasında Cumhuriyet öncesi tek banka olan Ziraat Bankası
1305 (1889) yılında açılarak faaliyete başlamıştır. Merkezi İzmir’de
bulunan Akseki Ticaret Bankası ise kazanın ikinci bankası olarak 1929
yılında açılmıştır.179
Sanayi –Fabrikalar
Yabancı tüccarların Küçük Menderes havzasının zengin ürünlerine
olan ilgisi daha 19. Yy ortalarına kadar gitmektedir. J. B Gout, J. Aldrich
isimli tüccarlar 1863 yılında hükümetten Bayındır’da çırçır fabrikası
Ödemiş Ticaret Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı, İzmir 1933, s.
64.
179 İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931, s. 338.
178
106 Günver GÜNEŞ
kurmak için izin istemişlerdir. R. Wilkın 1200 sterlin harcayarak
Bayındır’da bir çırçır fabrikası kurmuştur.180 Yunan İşgali sona erdiğinde
Bayındır’da 3 fabrika faaliyet gösteriyordu. Bunun dışında 30 Zeytin
tasirhanesi kazanın çeşitli köylerinde tuğla ve kiremit ocakları çalışır
vaziyetteydi. 1923 yılında İzmir’de 10 fabrika mevcut iken bu sayı 1933
yılında 129’a yükselmiştir.181 İzmir kent merkezindeki bu artış kuşkusuz
kazalara da yansımıştır.
Bayındır’da Cumhuriyetin İlk Yıllarında Fabrikalar
Sahibi
Kuruluş Yılı
Yeri
İştiğali
Yahya Kerim bey
1926
Hastane caddesi
Zeytinyağı
Nail bey
1920
Demircilik mahallesi
Pamuk, zeytin, un
M. Saim bey
1902
Hacı İbarhim mahallesi
Pamuk, zeytin, un
Naci Atıf bey
1927
İstasyon caddesi
prina
Nejat Nuri bey
1926
İstasyon caddesi
Pamuk, zeytin, un
Ali Saip bey
1927
Çırpıköy
un
Kani Hüseyin
efendi
1927
Fırınlı köyü
Zeytinyağı
Karaoğlanzadeler
1927
Uladı köyü
Zeytinyağı
Tahir bey
1925
Kalfaköy
Zeytinyağı
Bayındır Zirai Kredi Kooperatifi
Kredisizlikten yakınmaların devam ettiği 1929 yılından itibaren
Türkiye’de Zirai Kredi Kooperatiflerinin teşkiline başlanmıştır. Kredi
kooperatifleri ticari ürün yetiştirilen bölgelerde üreticileri örgütlemek
üzere kurulması geçimlik üretimde bulunan köylünün bu oluşumdan
yaralanmasına neden olmuştur. Bayındır’da 1930 yılında kurulan Zirai
Kredi Kooperatifinde 1930 yılında 184 olan üye sayısı bir yılda 1931
yılında 192’ye ulaşmıştır. 1933 yılında Zirai Kredi Kooperatifi sayısı
Bayındır’ın dışında köylerinde de açılarak 4’e çıkmış, ortak adedi de350’yi
bulmuştur.182
Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yayınları, Ankara 1982, s.108.
Bülent Durgun, Erken Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir Büyükşehir
Belediyesi Kent kitaplığı, İzmir 2012, s.134.
182 İzmir Vilayet İstatistiği 1932-1933, İzmir 1934, s.87.
180
181
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
107
Hayvancılık
Geniş mera ve otlaklarıyla Hayvancılığa elverişli bulunan Bayındır da
daha XIX. yy sonlarında İzmir vilayetinde kazalar içinde inek, Eşek ve
Manda sayısı itibarıyla ilk sırada yer almaktaydı. Bu durum Cumhuriyetin
ilk yıllarında da devam etti.
1923 Yılı İtibarıyla Bayındır da Hayvan Mevcudu: Beygir: 153;
Kısrak: 143; Katır: 46; Merkep: 1825; Deve:11; Öküz: 293; İnek: 3496;
Manda: 639. Vilayet genelinde Ödemiş (1046) Tire (666) dan sonra en çok
manda Bayındır da mevcuttur.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır’da Madencilik
1920- 1930 yılları arasında İzmir’de yapılan yabancı yatırımların
büyük bölümü madencilik sektöründedir.183 Bayındır’da ise Madencilik
sektöründe Müslüman Türkler daha ilgiliydiler. 1923 Yılında Bayındır’da
tek bir maden işletilmekteydi. Çiftçi Gediği Mevkiinde 1917 yılında imtiyazı
alınmış olan Arsenik madeni Hacı Emin Efendi ve Şeriki tarafından
çıkarılıyordu.184 1930’lu yıllara kadar arsenik madeni bu kişi tarafından
işletilmiştir.185 1932 yılında Emin Efendiye ortak olarak Hafız Ethem
Efendi katılmıştır. 1928 yılında Sarıyurt bölgesinde çinko, gümüş, altın
madeni Madam Kristin Wilson tarafından açıldı.186 Cumhuriyetin ilk
yıllarında Arsenik madeninden ortalama 10 ton yurt dışına ihraç
edilmekteydi. 187
Sonuç
Bayındır Yunan İşgalinin sona ermesiyle birlikte Cumhuriyet
Hükümetlerinin desteğiyle sosyal ve iktisadi alanda gelişme gösteren bir
yerleşim olmuştur. Çoğu zaman Küçük Menderes bölgesinde Tire ve
Ödemiş’in gölgesinde kalmış olsa da güçlü tarım üretimi, bol su kaynakları
çalışkan insanı, yaratıcı sanatkarı ile İzmir vilayetinin önemli kazalarından
biri haline gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yılları Büyük nüfus kaybı ile birlikte
Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923-1929, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 1993, s.81.
184 1923 Senesi İzmir Vilayeti İstatistiği II, İzmir 1923, s.205-206.
185C. Nadir, s.10.
186 İzmir Vilayeti 1929-1930 Senesi İstatistik Yıllığı, İzmir 1931, s.184-185.
187 İzmir Vilayeti 1929-1930 Senesi İstatistik Yıllığı, İzmir 1931, s.186. Bülent Durgun, Erken
Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent kitaplığı,
İzmir 2012, s.174.
183
108 Günver GÜNEŞ
yaşanan travmaya, Demiryolu ve ticaret yolları hinterlandının dışında
kalmış olmasına karşın yerleşim düzenin yarattığı bu olumsuz konumunu
ortadan kaldırmaya yönelik gayretlerine tanıklık etmiştir.
KAYNAKÇA
1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1923
1929 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1930
Ahenk 29 Kanun-ı Evvel 1929
Anadolu 26 Kasım 1929
Anadolu 31 Ekim 1948
Anadolu 5 Kanun-ı Evvel 1930
Aydın vilayeti İstatistik Umum Müdürlüğü, Emlak-ı Emiriye Mebani-yi Umumiye ve
Hususiye İstatistiki, İzmir 1335
Başlıca İhracat Emtiamız; “Zeytin ve Zeytin Yağlarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi
Odası Mecmuası, 1/4, Nisan 1926
Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Maarif İstatistiği İlk Tahsil Çağında Çocuklar,
İstanbul 1940, İstanbul 1942
Bülent Durgun, Erken Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir
Büyükşehir Belediyesi Kent kitaplığı, İzmir 2012
Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923-1929, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 1993
Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu, 1937, İzmir 1937
Filiz Akın Özcan, Milli Mücadele’de Küçük Menderes Havzası 1919-1923, Adnan
Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2009
Hakkı Uyar, “CHP Belgelerine Göre Atatürk Döneminde İzmir’in Sorunları”,
Kurtuluş ve Kuruluş’un Sembol Kenti İzmir, Yayına Hazırlayan; Murat Alper
Parlak, ATAM Yayını, Ankara 2015
Hizmet 11 Eylül 1930
Hizmet 14 Temmuz 1930
Hizmet 21 Eylül 1930
Hizmet 29 Kanun-ı Evvel 1929
İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931
İzmir Vilayet İstatistiği 1930-1931, İzmir 1932
İzmir Vilayet İstatistiği 1932- 1933, İzmir 1934
İzmir Vilayetinin 1926 Senesi İstatistiği, İzmir 1927
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır
109
K. Doğan Dirik, Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kazım Dirik, Gürer Yayınları, İstanbul
2008
Kemal Arı, Büyük Mübadele’de Türkiye’ye Zorunlu Göç 1923-1925, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 1995
M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emirinin İzinde, Ed.: Filiz Dığıroğlu- Fulya İbanoğlu,
Timaş Yayınları, İstanbul 2015
M. Zeki Doğanoğlu, Mıntıkamızın Kitabı Güzel İzmir ve İktisadi Mıntıkasının Tabii
Hazireleri Ticari, Sınai ve Mali Vaziyeti, Birinci Cilt, İzmir Ticaret ve Sanayi
Odası, Bilgi Matbaası, İzmir 1930
Munis Armağan, Bozmenderesten Bozdağlara Kuva-yı Milliye, İzmir 2005
Murat Özcan, Tarih Işığında Yunan Mezalimi, IQ Yayınları, İstanbul 2003
Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006
Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı
29-10- 1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933
Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yayınları, Ankara 1982
Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler 1850-1950, Kültür Bakanlığı Yayını,
Ankara 2002
Talat Yalazan, Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soykırım Girişimi 15 Mayıs 1919- 9 Eylül
1922, C.2, ATASE Yayınları, Ankara 1994
Türkmen Parlak, Yunan Ege’ye Nasıl Geldi, İzmir Sosyal Hizmetler Vakfı Kültür
Yayını, İzmir 1982
Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912-1931,
Ötüken Yayınları, İstanbul 1994
110 Günver GÜNEŞ
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (111-115), 2016
XVII NCI ASIRDA İZMİR’İN İKTİSADİ EHEMMİYETİ188
Fuat Köprülü189
Özet
Fuat Köprülü’nün 1929 yılında Hayat Mecmuası’nda yayımlanan bu yazısı,
bilimsel önemi nedeniyle, yeniden yayınlanmaktadır. Prof. Köprülü, Batılı seyyahların
on yedinci yüzyıl İzmir’i üzerine verdiği bilgileri özetler. İzmir, o yıllarda bir ticaret
şehri olarak canlanmaktadır. Bu canlılığın nedeni, İran emtiasının İzmir’e gelmesi ve
Batılı tacirlerin bu emtiyayı (özellikle ipek) burada satın almasıydı. Bir ticaret ve
liman kenti olması, İzmir’de, çok kültürlü ve kozmopolit bir nüfus yapısının
oluşmasına neden olmuştur.
Anahtar Kelimeler: İzmir, İran, İpek, Batılı tacirler, Anadolu, Levant
Abstract
Economic Important of Izmir (Smyrna) in the Seventeenth Century
An article written by Fuat Köprülü which was published in Hayat in 1929 is
republished by reason of its scientific important. Information that were given by
European travellers of seventeenth century is summarized by Prof. Köprülü in his
article. Izmir begans to rise a trade center in seventeenth century. Source of its
commercial activities was Persian merchandises which was mainly silk. European
merchants pruchases it in Izmir. As a trade and port city, Izmir gains multi-cultural
and cosmopolitan structure for seventeenth century.
Key Words: Smyrna, Persia, European merchants, Anatolia, Silk, Levant
İzmir, on yedinci asır başlarından beri, Anadolu ticaretinin en mühim
merkezi ve Anadolu’nun büyük şehirlerinden biri idi. Merkezi mevkii, bir
çok mahsuldâr vadilerin ihracat merkezi olması, limanın ehemmiyeti, ona
bu hususta müstesna bir mevki temin ediyordu; lâkin bu asrın başlarında
onun tüccari ehemmiyeti, biraz daha sonra kazanacağı ehemmiyete
nazaran, oldukça geriydi. İzmir o sıralarda, yalnız Anadolu mahsulâtı için
Hayat, V/ 115, 7 Şubat 1929, s.202-203; ve Hayat V/ 118, 28 Şubat 1929, s.263-264’de
yayımlanan bu yazı, M. Akif Erdoğru tarafından yeniden yayıma hazırlanmıştır. O günkü
ifadeler aynen korunmuştur.
189 Pr. Dr. Köprülüzade Mehmed Fuad
188
112 Fuat KÖPRÜLÜ
bir pazar hükmünde idi. Halbuki daha sonraları İzmir’e asıl ehemmiyet
veren, onu zenginleştiren, İran malları için bir pazar olmasıydı. İlk
zamanlarda bu vazifeyi Halep görüyordu, yavaş yavaş İzmir onun yerine
kaim oldu. Avrupa müellifleri bu hususta en büyük amil olarak, Avrupalı
tacirlerin İzmir’de fevkalade suhulet gördüklerini, her türlü tazyikten azade
olarak yaşadıklarını, kendi kendilerine hiç bir tehlikeye maruz kalmaksızın
şehir etrafındaki güzel sahalarda gezüp eylenebildiklerini kayt ediyorlar.
Avrupalılar bu serbestiyi yalnız İzmir’de ve İstanbul’da bulabiliyorlardı.
İzmir’in inkışaf ve refahını ara sıra sekteye uğratan en büyük amil
zelzelelerdi. Her sene bazan hafif bazan şiddetli zelzeleler oluyordu. Şehir
müteaddit defalar yıkılmış, sonra tekrar tamir olunmuş, yapılmıştı. Evler
alçaktı, inşaatta taş değil, kereste ve kerpiç kullanılıyordu, İzmir’in ticareti
mutemadi surette arttığı halde, nüfusun azalmasına en büyük sebep, bu
zelzelelerdi. 1650’ye doğru şehrin nüfusu 90.000 kadar tahmin olunduğu
halde, 1675’te ancak 60.000 nüfusu vardı. 1675’te İzmir o zamana kadar
gördüğü zelzelelerin en müdhişine uğradı; ve şehir hemen tamamıyla harap
oldu. Mamafi bu harabeler üstünde İzmir şehri yeniden ve süratle kuruldu,
bu defa binalar eskisinden daha muntazam ve zelzeleye karşı daha
mukavemetli olarak inşa edilmişti. 1715’te İzmir’i gören seyyah Lucas,
evlerin temellerinden itibaren on on beş kadem kadar taştan, ve
yukarılarının araları kerpiçle doldurulmuş tahtadan yapıldığını ve bu cins
binaların zelzeleye daha fazla mukavim olduğunu kaydediyor. 1700’de
şehrin nüfusu takriben otuz bine inmşti; fakat 1715’te bu miktarın
birdenbire yüz bine fırladığını görüyoruz. Ecnebi seyyahların muhtelif
tarihlerde İzmir’in nüfusu ve oradaki muhtelif unsurların miktarı hakkında
verdikleri malumat ber vechi atidir:
Şehrin en güzel caddesi, sahil boyunca uzanan Frenk mahallesiydi.
Frenk tacirleri bütün liman boyunca uzayan toprakları uzun zaman için
kiralamışlar, oralara istedikleri gibi güzel binalar yaptırmışlardı. Evlerin
cepheleri şehre karşıydı, fakat ayrıca arkadan da kapıları vardı. Geceleri
gemilerden buralara eşya kaçırılar ve böylece gümrük resminden
kurtulmak mümkün olurdu. Evlerin bu arka kapıları önünde gayrı
muntazam rıhtımlar da vardı ki, bizzat ev sahipleri tarafından yaptırılırdı.
Frenk mahallesinde Türklere hiç tesadüf edilmediğini, sokakta Fransızların,
İtalyanların,
İngilizlerin,
Hollandalıların
lisanları
duyulduğunu,
meyhanelerin gece gündüz açık olduğunu, oralarda sabahlara kadar
eylenilüp Frenk, Türk, Rum dansları yapıldığını seyyah Tournefort
anlatıyor.
XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti
1640’ta Tavernier
1654’te d’Avrieuz
1675’te Spon
1702’de Tournefort
1715’te Lucas
113
Türk 60.000
Rum 15.000
Ermeni 8.000
Yahudi 6000 veya 7.000
Türk 60.000
Yahudi 6.000 veya 7.000
Diğer unsurlar 20.000
Türk 30.000
Rum 9-10.000
Yahudi 15.000
Türk 18.000
Rum 10.000
Yahudi 18.000
Ermeni 200
Fransız 200
Türk 70.000
Rum 20.000
Ermeni 8.000
Frenk mahallesinin bir müntehasında diğer bir liman vardı ki, eski
bir kale burayı müdafaa ediyordu; burada yalnız Türk devletine ait gemiler
bulunuyordu. İhmal ve teseyyüp sebebiyle burası yavaş yavaş kumla
dolmakta idi. İzmir limanı derin olduğu cihetle, Frenk gemileri rıhtımlara
kadar gelip yanaşıyorlardı. Tahmil ve tahliye işleri bu suretle çok
kolaylaşıyordu. 1650 yılına kadar İzmir limanını müdafaa için hiç bir
istihkamı mevcut değildi. Yalnız bu tarihte Türkiye ile Venedik arasındaki
harp sebebiyle limanın methaline bir kale yapıldı. Bundan sonra İngiliz ve
Hollanda ticaret gemilerini korsanlardan muhafaza için onlarla beraber
gelen İngiliz ve Hollanda harp gemileri limana girmiyerek körfezde
demirlemeğe mecbur kaldılar.
1620’de İzmirde Fransızlar kemmiyet itibarıyla diğer ecnebilerden
fazla idiler; fakat onlar kadar büyük tücari faaliyet göstermiyorlardı. Daha
sonraları Fransızların sayısı azaldı, fakat tücari mevkileri daha kuvvetlendi:
Hollandalılar ve İngilizlerle muvaffakıyetle rekabete muktedir oldular.
1702’de İzmir’de yerleşmiş belli başlı otuz Fransız, on sekiz
Hollandalı tacir vardı; İngilizlerin sayısı Fransızlar kadar olmamakla
beraber büyük iş yapıyorlardı. Fransızların İzmir’deki tücari mevkileri
gittikçe kuvvetleniyordu.
114 Fuat KÖPRÜLÜ
1685-1719 seneleri arasında Marsilya’dan 313 Fransız taciri gelüp
burada yerleşti.
1671’den 1714 senesine kadar Fransızların burada yaptıkları
mübayaat yekunu 90 milyon liraya baliğ olmuştu. Halbuki o senelerde
bütün Suriye limanlarında yapılan mübayaat yekunu bu kadar tutmuyordu,
yalnız Kahire’deki mübayaat miktarı buna tekabül edebiliyordu.
İzmir yalnız Anadolu’nun iktisadi mahreci değil, İran’ın da mahreci
idi, ve asıl büyük ehemmiyeti bundan dolayı idi. Kanunisani’de190 ipek
getiren İran kervanları gelmeye başlıyor, diğer kervanlar da sonbahara
kadar peyderpey geliyordu; fakat bilhassa Şubat, Haziran, Teşrinievvel191
ayları kervanların en çok beklenildiği zamanlardı.Teşrinievvel geçtikten
sonra artık Kanunisani’ye kadar İran’dan hiç bir kervan beklenmezdi.
Kervanların takip ettiği yol ekseriyetle şuydu: Kaşan, Kum, Tahran, Kazvin,
Tebriz, Erivan, Kars, Erzurum, Tokat, Ankara, Karahisar; bu kervanlar
İran’ın iktisadi merkezi demek olan Isfahan’da toplanıyor, ve dönüşte gene
orada duruyordu; seyahat müddeti takriben yedi aydı.
Kervan yoları üzerinde, İran’da olsun Türkiye’de olsun, muntazam
kervansaraylar vardı. Büyük kervanlar ekseriyetle 900-800 atlı ile eşya
taşıyan yüzlerce deveden terekküp ediyordu. İzmir’e gelinceye kadar
ihtiyar eden masraf müdhişti: her deve yükü için kırk kuruş nakliye ücreti
veriliyor, fakat muhtelif yolarda yol resmi olarak 122 kuruş alındığı gibi,
İzmir’e girmek için de ayrıca 49 guurş vermek icap ediyordu. İran eşyasının
yavaş yavaş Benderiabbas’a ve oradan Avrupa gemileriyle Avrupa
pazarlarına nakledilmesinin başlıca sebebini, İzmir’e müntehi olan Anadolu
yolunun bahalılığında aramalıdır. Birinci yol çok daha uzun olmakla
beraber daha ucuzdu. İzmir’deki ecnebi tacirler İran’la doğrudan doğruya
ticaret etmezlerdi. Isfahan’da yerleşmiş Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar
vardı, Hint kumpanyalarının hesabına çalışırlardı. Kervanlarda ara sıra
tesadüf edilen Avrupalılar, kuyumcu, saatçı gibi bazı sanatkârlardan
ibaretti. Frenklerin bu İran ticaretine vesatat edenler başlıca Ermenilerdi.
Onlar Halep’te ve İstanbul’da da aynı şeyi yapıyorlardı. İran ticaretinde
Ermenilerin ehemmiyet kazanmasında Birinci Şah Abbas’ında da çok büyük
tesiri olmuştur. Isfahan civarında Culfa mahallesini tesis ve oraya
Ermenileri iskân eden bu hükümdar, İran’ın iktisadi merkezini onların eline
teslim etmiş oluyordu.
190
191
Ocak ayı (Hazırlayan)
Ekim ayı (Hazırlayan)
XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti
115
İzmir tarikile Avrupa’ya sevkedilen İran emtiasının en mühimmi
ipekti. O zamanki menbalara göre İran senevi istihsal ettiği 22 bin balye
ipeğin 3 bin balyesi İzmir’e geliyordu (1670 tarihlerine doğru). İki balye bir
deve yükü tutuyordu. On yedinci asır sonunda Fransızların ipek mübayaatı
çok mühimdi; 1714’te müstesna olarak 1, 600, 000 liralık mübayaat
yapmışlardı. İran’dan glen kervanlar her sene 400-500 balya kadar deve
tüyü getiriyorlardı ki bunun da başıca müşterisi Frenklerdi. İzmir’e her
sene iki yüz balya kadar nakışlı hint kumaşları da geliyordu; fakat on
yedinci asrın sonlarında bunun idhali memnu olduğundan Fransızlar satın
alamıyorlardı.
Anadolu’nun hayvan sürüleri beslemeğe çok müsait olan yüksek
yayalaları, İzmir’e her sene külliyetli miktarda tiftik gönderirdi ki, Frenk
tacirleri bunun pek hararetli müşterleriydi. Ankara ve Beypazarı, İzmir’e
tiftik gönderen en mühim iki merkezdi. Buraların tiftiği, keyfiyet itibarıyle
de başka yerlerin tiftikinden daha iyi ve daha makbuldü. İzmir’den
Ankara’ya yirmi günlük kervan yoluydu; atla bu yolu on iki günde kat
etmek kabildi. İki balye tiftiğin nakliye masrafı beş guruştan ibaretti. On
yedinci asır ortalarında Fransızlar her sene beş yüz balye, İngilizler biraz
daha az, Hollandalılar ise 1500 balye kadar tiftik satın alıyorlardı. Colbert
ve muakkiblerinin takip ettikleri iktisadi siyaset neticesinde Hollandalıların
mübayaatı azalmaya Fransızlarınki bilakis çoğalmaya başladı. Doğrudan
doğruya mübeyaatta bulunmak için Ankara’da yerleşmiş İngiliz ve
Hollanda tacirleri vardı. Fransızlar ekseriyetle bu mübayaatı başkalarının
vasıtasiyle yaptıklarından o kadar istifade edemiyorlardı.
Anadolu’nun İzmir’e gönderdiği yün miktarı ve ecnebilerin yün
mübayaatı da mühimdi. Bazı senelerde Fransızların satın aldıkları yün
bedeli beşyüz bin liraya baliğ oluyordu. 1700 senesinde Fransızlar
İzmir’den 2. 047.000 liralık, 1714 senesinde ise 4.360.000 liralık
mübayaatta bulunmuşlardı; mamafi bu son miktarın, azami ve istisnai
mahiyyette olduğunu ayrıca kayt edelim.
İzmir’in on yedinci asırdaki iktisadi ehemmiyeti hakkında garp
menbalarının verdiği bu malumat, bilhassa rakkamların resmi vesikalara
müstenit olması dolayısıyla, pek ziyade dikkate şayandır. Bu malumâtı
diğer bir cepheden tamamlamak için, on yedinci asrın büyük Türk seyyahı
Evliya Çelebi’nin İzmir hakkında verdiği kıymetli malumatı gene bu
sahifelerde neşr edeceğiz. Evliya Çelebi’nin İzmir hakkındaki kıymetli
izahâttan şimdiye kadar maalesef ne memleketimizde ne de Avrupa’da hiç
istifade edilmediğini de ayrıca tasrih etmeliyiz.
116 Fuat KÖPRÜLÜ
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (117-123), 2016
BATI ANADOLU’DA BİR OSMANLI YERLEŞİMİ:
İZMİR-BAYINDIR İLÇESİ
M. Akif Erdoğru192
Özet
Bugün İzmir iline bağlı bir ilçe olan Bayındır ilçesi, esas olarak bir Osmanlı
yerleşimidir. Osmanlı öncesinde böyle bir yerleşim yeri olduğuna dair kanıtlar yoktur.
On beşinci yüzyılda ‘Bayındırlu’ isimli bir Müslüman (Türkmen/Oğuz) köyüydü. Tüm
geliminini Osmanlı Süreç içersinde büyüdü ve on dokuzuncu yüzyılda kozmopolit
küçük bir şehir haline geldi. Bu çalışmada bu ilçeye ait en eski tarihli Osmanlı arşiv
kayıtları yayımlanmakta ve köyün ismiyle ilgili yorumlarda bulunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İzmir, Bayındır, Bayındırlu, Türkiye, Oğuzlar, Türkmen
Abstract
An Ottoman Settlement in Western Anatolia: The Town of Bayındır of
İzmir
Bayındır is one of the counties of İzmir province in Turkey now .It was wholly
Ottoman settlement. In pre-Ottoman, there is no any evidence on it existed or not. In
the fifteenth century, Bayındır was a small Turcoman (Oghuz) village consists of
Musulman, located in Dagbeyi region of Aidin province of Ottoman Empire. This
village was gradually developed by Ottoman administration at the beginning of the
nineeeteenht century and it was a small cosmopolitan town at the end of the
nineteenth century. Ottoman archival registers dated with fourteenth and sixteenth
centuries about this village were published and commented in this article.
Key Words: Smyrna (İzmir), Bayındır, Bayındırlu, Oghuz, Turcoman, Turkey
Giriş: Konumu
Bayındır, 2014 yılı resmi nüfus verilerine göre toplam 47.214 nüfusu
olan İzmir iline bağlı ilçelerden biridir. Kaymakamlık ve Belediyeliktir. Tire,
Torbalı, Kemalpaşa, Ödemiş, Turgutlu ilçeleriyle çevrili ilçe alanında, 38
köy 2 belediye bulunmaktadır. İl merkezine uzaklığı 70 km.dir. Kiraz ve
Dikili ilçeleri kadar bir yüzölçüme (588 km2) sahiptir. Köy ve şehir olarak,
Osmanlılar döneminde kurulmuş ve gelişmiş tarihi yerlerden biridir.
192
Ege Üniversitesi, Tarih Bölümü, İzmir, Türkiye, [email protected]
118 M. Akif ERDOĞRU
‘Bayındır’ Kelimesi Üzerine
‘Bayındır’, Prof. Faruk Sümer’e göre, Türkmen (Oğuz) cemaatlerinden
birinin adıdır. Bunlar, Anadolu’nun fethinde yer almışlardır. Akkoyunlu
devletini kurmuşlardır. 14-16 yüzyıllarda, Anadolu, İran ve Suriye’nin farklı
yerlerinde bulunmuşlardır, özellikle Anadolu’da Tarsus bölgesinde.193 Prof.
Yusuf Halaçoğlu, ‘Bayındır, Bayındur ve Bayındırlu’ adıyla geçen bu
cemaatin, Orta, Batı ve Kuzey Anadolu ile Trablusşam gibi Suriye’nin batı
kesimlerinde bulunduğunu tespit etmiştir.194 Gerçekten, Bayındır ve
Bayındırlu cemaatlerine, on atıncı yüzyılda, Aydın bölgesinde, Alaşehir,
Nazilli, Tire, Fota (Gökçen), Dağbeyi (Kemalpaşa ile Torbalı arası)
rastlanıyor. Bu bölgede yaylaları ve köylerinin olduğu görülüyor.195 Prof.
Zeki Velidi Toğan, bu boyun Orta Asya’dan İran ve Anadolu’ya geldiğini
savunur. Ona göre, ‘Bayındır veya Bayandır’ boyunun esas yurdu, Orta
Asya’da, İrtiş ve Altay bölgeleridir. Bu boy, bu bölgeden çıkarak, tüm Türk
Dünyası’na dağılmıştır.196 Dolayısıyla, bu kelimeyi, tüm Türk Dünyası’nda
bulmak mümkünür. Prof. Fuat Köprülü ise, Selçuklular, merkezi otoriteye
baş kaldırmamaları için, Oğuzların Üçoklar’a bağlı olan bu boyu,
Anadolu’da, ‘parçalayarak iskan’ ettiklerini söyler.197 Anadolu’nun hemen
her yerinde Bayındır ismine tesadüf edilmesinin* nedeni budur. Öyle
anlaşılıyor ki, Türkiye’nin değişik bölgelerinde bu boy tarafından kurulmuş
köy veya mahallelerin bir kısmı zamanımıza kadar ulaşmıştır. Batı ve Orta
Anadolu’nun yanısıra, Diyarbakır, Gaziantep ve Erzurum gibi Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da, bugün Bayındır ismini taşıyan pek çok köy ve
mahalleye rastlanır.198
Faruk Sümer, ‘Bayındır, Peçenek ve Yüregirler’, DTCFD, XI/ 2-4, s. 317-322; Faruk Sümer,
‘Bayındır’, EI, second edition, Leiden 1986, s. 1133
194 Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar I (1453-1650), Ankara 2009,
TTK yayınları, s. 260-268. Bu cemaatin yayıldığı alan, Bolu, Burdur, Isparta, Silifke, Sivas,
Sinop, Çorum, Halep, Aydın, Muğla, Konya, Manisa, Eskişehir, İznik, Kütahya, Malatya,
Antalya, Balıkesir, Bursa, Aksaray, Kastamonu, Ankara, Kocaeeli, Afyonkarahisar, Bayburt,
Adana ve Trabluşşam’dır.
195 Halaçoğlu, aynı eser, s. 261, 266, 267
196 Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 484, Enderun yay., 3.
Baskı.
197 Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 2003, s. 72, Akçağ yay., 3. Baskı.
*
H. Nihal, Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, 2, İstanbul 1928,
s. 244, 252. Haritalardan Türkiye’de Bayındır ismini taşıyan 12 köy tespit etmişlerdir.
198 www.yerelnet.gov.tr
193
Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi
119
On Beş ve On Altıncı Yüzyıl Osmanlı Arşiv Kayıtları Bayındırlu
Köyü
Bugün İzmir iline bağlı bir ilçe olan Bayındır ilçesinin ise Dağbeyi
nahiyesinde yaylaları olan ve Menderes vadisinde de kışlaları olan bu boy
tarafından kurulduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Her ne kadar Bayındır
boyunun Anadolu’daki mevcudiyeti Osmanlı öncesine dayanıyorsa da,
Osmanlı öncesinde İzmir’de böyle bir yerleşim yerinin (köy veya mezraa
olarak) varlığında dair herhangi bir kanıt yoktur. Bu yerleşim yeriyle ilgili
en eski tarihli yazılı kanıtlar on beşinci yüzyılın ortalarına aittir. Nitekim,
on ve on altıncı yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerinde köyün ismi ‘karye-i
Bayındırlu’ olarak kayedilmiştir. Zaman içerisinde, büyük ihtimalle, II.
Mahmud devrinde, -lu eki düşerek ‘Bayındır’ haline gelmiştir. Dağbeyi
bölgesi (nahiye), bugünkü, Torbalı, Kemalpaşa (Nif) ve Bayındır ilçeleri
arasında kalan dağlık alandır. Bu alanda on beşten fazla köy mevcuttu. On
beşinci yüzyıl tahrir defterlerinde Dağbeyi, Şeyhler, Eymirli, Toluz, Yusuflu,
Ergenli, Saru Merye, Güvençli, Ahmedlü, Kızılca, Deryanda, Kızılca Bergos,
Dirmil, Kızılhisar, İlyasbeyli, Miskince ve İvladı köylerinin ismi geçer. Prof.
Faruk Sümer, Bayındır’ın on yedinci yüzyılda bir kasaba olduğunu söyler.199
Evliya Çelebi’nin ileri sürdüğü, ama başka menbalarca teyit edilmediği için
Prof. Faruk Sümer tarafından kabul edilmeyen,200 Bayındırlu cemaatinin,
Orhan Gazi tarafından Bayındır dağının eteklerine iskân edildiğine dair
görüş201 ise Aydın bölgesi Orhan Gazi’nin egemenliğinde olmasa bile, sözel
bir bilgiyi aktardığı için önemli sayılabilir. Zira, bu bölgedeki (Aydın
bölgesi: bugünkü İzmir, Manisa ve Aydın bölgeleri) Bayındır veya Bayındırlu
boyunun ne zaman yerleştirildiğiyle ilgili tek rivayettir. Bayındır
cemaatinin çok erken bir tarihte, en azındna on beşinci yüzyıl ortalarında,
yerleştik hayata geçerek Menderes ovasında bir köy kurduğu
belgenebilmektedir. Bu köy hakkında bulabildiğimiz, en eski tarihli kayıt,
Fatih Mehmed devrine ait olup, İstanbul’un fethinden sonra, büyük
ihtimalle 1466 tarihlidir. Bu kayıt aynen şöyledir:
Faruk Sümer, Oğuzlar, İstanbul, Ana yayınları, 3. Baskı,s. 316
Faruk Sümer, Aynı eser, ,s. 316
201 Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi I, Haz.: A. Temizkan, M. Akan,
İzmir, 2013, s. 123 ‘…kasabası Bayındır cebelinin zeylinde vaki olmuşdur. Orhan Gazi
Bayındırân kavmini bu mahalde iskan ettiği içün Bayındır lafzı tesmiye olunmuşdur’.
199
200
120 M. Akif ERDOĞRU
1.
KARYE-İ BAYINDIRLU AN-TABİ’-İ
DAĞ BEGİ,202
Tımar-ı mezkurân
Abdi Fakih, imam, çift, elinde bir
pare yeri var mescide vakf
Ebri Hoca veled-i İsa, imam, çift
Mehemmed veled-i Kulfal, çift
Mustafa veled-i Semed, ortakçı, çift
Nasuh veled-i Mustafa, kara
Has Begi veled-i Hızır, kara
Mustafa veled-i Hızır, kara
Hüseyin veled-i Süleyman, çift
Mehemmed veled-i Hasan, çift
Turalı birader-i Mehemmed, kara
Hızır birader-i Turalı, nim çift
Baki veled-i İsmail, çiftlü kara
Yahşi veled-i İsmail, kara
Yusuf veled-i İbrahim, kara
Halil veled-i Reis, kara
İbrahim veled-i Kara Mustafa,
kara
Turalı veled-i Saru, kara
Tur Hoca veled-i Sâib, kara
Ahmed Köse, ortakçı, çiftlü kara
Musa Cüllah, ortakçı, çiftlü kara
Kâbil veled-i Derzi Mustafa, çift
Hâbil birader-i Kâbil, nim
Resul veled-i Sâib, kara
Aydın, pir, kara
M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T.
0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed
Devri Aydın İli Mufasssal Defteri (Metin
ve İnceleme), İzmir 2015, s. 236, Ege
Üniversitesi İzmir Araştırma ve
Uygulama Merkezi yayını
202
Işık Hüseyin, tekye-nişin, çiftlü
kara
Mustafa veled-i Turhan, ortakçı
çiftlü kara
Hasan veled-i İbrahim Haddad, çift
Nasuh birader-i Hasan, kara
Turalı veled-i Sevindik, kara
Musa Cüllah, kara
Derviş Resul, çilingir, tekye-nişin,
çift
Gökçe birader-i Resul, çiftlü kara
Resul veled-i Sevindik, nim
Mehmed veled-i Hızır, ortakçı nim
Hoca veled-i Kara, nim
Mustafa birader-i Hoca, çiftlü
Turhan
veled-i
Mehemmed,
ortakçı çift
Ali veled-i Mehemmed Haddad,
kara
Mustafa veled-i Demürci Halil,
kara
Kazı veled-i Kuş Işık, zaviye-nişin,
nim
Ali veled-i Turhan, çift
Hızır Balı veled-i Yusuf, çiftlü kara
İsa veled-i Işık Ali, kara
Hoca veled-i Sâib, kara
Hamza veled-i Turhan, ortakçı,
çiftlü kara
Dağ-eri veled-i Sündül, çift,
Güvendik
veled-i
Abdullah,
mukataa, çift 30,
Koca Ahmed, çiftlü kara,
Mustafa veled-i Koca Ahmed,
ortakçı, çift
Hane 47,
Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi
121
Bu köye ait başka bir kayıt ise şudur:203
2.Karye-i Bayındırlu, tımar-ı İshak beg oğlu Pir Hassün204, kadîmdir,
Kral oğludur, ıssuzdur, taşradan ekülür, el-haletü hazihi Sofulu, asıldan
ziyade olduğu sebebden Şirin Ali’ye verildi ve oğlu, müşterek, kadimîsidir
Cem’an hububât 225
Harac-ı bağat 42
Minha 267
Cemiyyü’l-cami’ bu iki köy 4482
Asıl 1000
Ziyade 3283?
Her iki kayıttan anlaşıldığı kadarıyla, on beşinci yüzyılın ikinci
yarısında, Dağbeyi bölgesinin köylerinden biri olan Bayındırlu köyünün
sakinlerinin tamamı Müslümandır. En fazla üç yüz kişik nüfusu olan bir
köydür. Tarımla geçinmektedirler ve bir kısmı da tarımsal arazisi olmadığı
için Devlet ile ortakçılık yaparak geçimi sağlamaktadır. Köyde küçük bir
tekke ile bir mescit bulunmaktadır. Eski bir köy olduğu (kadim) kayıtta
vurgulanmıştır. Her ne kadar köy İshak beyin tımarına dahil edilmişse de,
çok canlı bir yer olmadığı (ıssız) belirtilmiştir. İkinci kayıttan anlaşılıyor ki,
Fatih Mehmed devrinde, Rumelili Hristiyan kökenli Osmanlı beyi olan İshak
beye tımar olarak verilmiştir.
1530 yılında, bu köy, Tire kadılığına bağlıdır ve Aydın sancakbeyinin
hasları içinde görülür. 1466 yılında 47 hane iken, 1530 yılında 112 haneye
çıkmıştır.205 Nüfusunda belirgin bir artış olduğu farkedilmektedir.
Bir görüşe göre, on altıncı yüzyıl sonlarında, Bayındırlı köyü,
bugünkü Gülbeyli mevkisinde yer almaktaymış. Bu bölge bataklık olduğu
için hastalık zuhur etmiş. Horasanlı Sinan Efendi, yukarıya, yamaca bir
külliye inşa ederek köyün yukarıya taşınmasını sağlamış.206 Osmanlı arşiv
belgesindeki bilgilerle ile karşılaştırılınca bu rivayetin doğru olduğu
anlaşılıyor. On altıncı yüzyıldaki Bayındırlu köyü küçük bir tekke ile
mescidi olan bir köy görünümdedir. Yamaçta Sinan Efendi Külliyesi
yapıldıktan sonra, hastalık kaynağı olan Menderes nehrinin kollarından
uzaklaşıldıktan sonra, köy gelişmeye başlamıştır. Hastalıktan veya
nehirlerin yatak değiştirmesi nedeniyle meskun mahallerin yer
değiştirmesi veya tamamen yok olması olgusu, Anadolu’da çoğu yerde
MAD 232, s. 145
Erkek şahıs adı. Hasan Hüseyin isminin kısaltılarak yazılışı.
205 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/ 1530), Ankara 1995, s. 376
206 İzmir Vilâyeti Salnâmesi 1927-1928, İzmir 1929, s. 156
203
204
122 M. Akif ERDOĞRU
mevcuttur. Küçük Menderes vadisinde, Menderes nehrinin yatak
değiştirmesi sonucunda bazı köylerin tamamen yok olduğuna dair elimizde
birinci sınıf deliller mevcuttur. Örneğin, Yusuf köyünü, Menderes nehri
bozmuştur.207 Bu sözel bilgi ile resmi bilgiler birbiriyle uyuşmaktadır. Kesin
olarak ifade edilebilir ki, bugünkü Bayındır ilçesinin, Sinan Efendi Külliyesi
etrafında geliştiği veya bu külliyenin ilçenin nüvesi olduğu ve sadece
Müslümanların (Türkmen/ Oğuz) yaşadığı bir yer olduğu rahatlıkla ileri
sürülebilir. On dokuzuncu yüzyıla kadar, Aydın sancağının asli
kazalarından olan Bayındır, eşkiyalık, kıtlık, ağır vergilendirme vs. gibi
başka amillerle boğuşmak zorunda kalmıştır. 1879 yılı Aydın Salnâmesi’nde,
Bayındır, artık, İzmir Sancağına bağlı bir kaza olarak zikredilir. Özellikle
pamuk başta olmak üzere tarımsal ürünlerden zengin oldukları
vurgulanır.208 1908 yılında Bayındır, Müslüman, Rum, Ermeni ve
Musevilerin birlikte yaşadığı kozmopolit bir kasabadır ve temel geçim
kaynağı tarım ve ticarettir.209
KAYNAKÇA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Aydın Mufassal Defteri, MAD 232, s. 145
166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/ 1530), Ankara 1995,
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını
Faruk Sümer, ‘Bayındır, Peçenek ve Yüregirler’, DTCFD, XI/ 2-4, Ankara
_______, ‘Bayındır’, EI, second edition, Leiden 1986
_______, Oğuzlar, İstanbul, Ana yayınları, 3. Baskı
Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 2003, Akçağ yay., 3.
Baskı.
H. Nihal, Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, 2,
İstanbul 1928
İzmir Vilâyeti Salnâmesi 1927-1928, İzmir 1929
Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi I, Haz.: A. Temizkan, M.
Akan, İzmir, 2013
M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli
Mufasssal Defteri (Metin ve İnceleme), İzmir 2015, Ege Üniversitesi İzmir
Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını
M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli
Mufasssal Defteri (Metin ve İnceleme), s.191
208 Salnâme-i Vilâyet-i Aydın 1289, s. 86. Bayındır’da sadaka verecek kimse kalmadığı için,
Bayındır ahalisinden sadaka verecek olanlar başka kazalardaki fakir insanlara sadakalarını
verirlermiş!
209 Salnâme-i Vilâyet-i Aydın 1326, s. 297
207
Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi
123
Salnâme-i Vilayet-i Aydın 1289
Salnâme-i Vilayet-i Aydın 1326
www.yerelnet.gov.tr (erişim tarihi: 20.01.2016)
Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar I (1453-1650), Ankara
2009, TTK yayınları
Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, Enderun yay., 3. Baskı.
Bayındırlu Köyü (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul, T.T. M. 1/ 1, Aydın Defteri,
s. 285).
124 M. Akif ERDOĞRU
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (125-141), 2016
CHP PARTİ MÜFETTİŞİLİK RAPORLARINA GÖRE BAYINDIR
Mehmet Karayaman*- Zeynep Yılmaz**
Özet
1923 yılında kurulan Cumhuriyet Halk Partisi, 1946 yılına kadar Türkiye’yi
tek parti olarak yönetmiş, 1950 yılında yapılan seçimler sonucunda iktidarı
Demokrat Parti’ye devretmiştir. Uzun süren tek parti iktidarı beraberinde, ülke
sorunlarının TBMM’ne taşınması, toplumun bütün kesimlerinin kucaklanarak istek
ve sıkıntılarının dile getirilmesi, parti-millet bütünleşmesinin sağlanması, parti
örgütlerinin denetlenmesi ve etkili bir şekilde çalışmalarının sağlanması gibi
sorunları da gündeme getirmiştir. Sorunlara çözüm bulmak amacıyla parti
müfettişlik kurumu ihdas edilmiştir.
1923 yılında hazırlanan CHP Parti Nizamnamesi ile kurulan ve görevi, parti
teşkilatı üzerinde denetim ve kontrolü sağlamak olan parti müfettişliği kurumu, 1935
yılında yapılan düzenleme ile daha etkin hale getirilmiştir. Müfettişlere, bölgelerinde
en az altı ay teftişte bulunma ve yılda iki defa teftiş raporu yazma zorunluluğu
getirilmiştir. Müfettişler, hazırlamış oldukları raporları parti genel merkezine
göndermişlerdir. Raporlarda belirtilen hususlar, CHP merkez teşkilatında yer alan
bürolara havale olunarak, gereğinin yapılması sağlanmıştır.
Çalışmamızda, 1935-1950 dönemini kapsayan, İzmir iline ait parti müfettişlik
raporlarını incelemeye çalıştık. Başta parti örgütlenmesi ve halkevleri faaliyetleri
olmak üzere, bölgenin eğitim, ulaşım, spor, basın-yayın, sanayi ve ticaret alanındaki
sorunları ile yapılan faaliyetler hakkında bilgiler içeren Raporlarda, Bayındır
kazasına ilişkin bilgi, yorum ve tespitleri değerlendirmeye çalıştık. Bayındır şehir
tarihi üzerine yapılacak çalışmalara küçük de olsa bir katkı sağlamayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: CHP, İzmir Parti Müfettişliği, Bayındır, Halkevi, Parti
Teşkilatı
Abstract
The Town of Bayındır of İzmir According to the Reports of Inspectorship
of the Republican People’s Party of Turkey
In 1923, inspectorship was founded by the Republican People’s Party of Turkey
to control its organization. In 1935 its inspectorship was more effective than that of
Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, UŞAK. E-Mail:
[email protected]
** Uşak Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi,
[email protected]
*
126 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
1923. We researched about the reports of its 1935-1950 periods of Izmir. Information
of the reports were commented.
Key Words: the Republican People’s Party of Turkey, Halkevi, The Reports of
RPP of İzmir, Bayındır of İzmir.
Halk Fırkası, Mustafa Kemal Paşanın girişimleri sonucunda 9 Eylül
1923 tarihinde kurulmuştur. 1924 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935
yılında da Cumhuriyet Halk Partisi ismini almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP), yeni Türkiye’yi inşa eden, devrimleri yapan, Türkiye Cumhuriyetinin
temellerini oluşturan yasaları yapan bir partidir. Atatürk döneminde iki
defa çok partili demokratik hayata geçiş için adım atılmış, ancak her ikisi de
kısa sürede sona ermiştir. CHP, 1946 yılına kadar ülkeyi tek parti olarak
yönetmiş, 1950 yılında yapılan seçimler sonunda da iktidarı Demokrat
Partiye devretmiştir.
CHP’nin tek parti olarak ülkeyi yönetmesi, hem parti içi ve hem de
parti dışı muhalefet sıkıntısını gündeme getirmiş, toplumun tamamını
kucaklama ve her türlü sorun için çözüm üretme sorumluğunu CHP’nin
omuzlarına yüklemiştir. Ülke sorunlarının hükümete ve TBMM’ye
iletilmesi, parti teşkilatının denetlenmesi gibi sorunlar, CHP içinde
müfettişlik kurumunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen “Parti Nizamnamesi” ile
Cumhuriyet Halk Fırkası merkez yönetimine, taşradaki parti örgütlerini
denetleme ve kontrol etme yetkisi verilmiştir. “Teftiş Daireleri” başlığı
altında devam eden 82. Maddede, “Müteaddid vilayetler bir daire-i teftişiye
olmak üzere memleket teftiş mıntıkalarına taksim olunacak ve her mıntıkada
bir müfettiş bulundurulacaktır. Mıntıka müfettişi, o mıntıkadaki mutemetler
ile fırka teşkilatına merbut heyetleri teftiş ve murakabe eder”, ifadelerine yer
verilmiştir210.
1925 yılında yapılan düzenleme ile ülke 14 parti müfettişliği
mıntıkasına ayrılmıştır. 1927 yılında hazırlanan parti nizamnamesinde,
müfettişleri belirleme yetkisi Parti Umumi İdare Heyetine bırakılmış ancak
Riyaset Divanının da onayının alınması şartı getirilmiştir. Yetkileri artırılan
müfettişler, bulundukları mıntıkada fırkanın en yetkili kişisi konumuna
yükseltilmiştir. Aynı yıl Cumhuriyet Halk Fırkası Teftiş Raporu
yayınlanarak, müfettişlerin görevlerini yerine getirirken dikkat etmeleri
210
Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi, Ankara, 1342-1339, s. 13-14.
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
127
gereken hususlar belirlenmiştir211. 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası
Nizamnamesinde yapılan düzenleme ile parti idare heyeti azalarının,
milletvekillerinin ve partiye üye kişilerin müfettişlik görevlerine
atanabileceği belirtilmiş, müfettişlerin görevleri ve teftiş süreleri gibi
konularda düzenleme yapma yetkisi, parti genel sekreterliğine
bırakılmıştır212.
2 Haziran 1935 tarihinde, parti müfettişi olarak görevlendirilen
milletvekilleri için “CHP Teftiş Bölgeleri ve Teftiş İşlerini Yürütme Planı”
hazırlamıştır. Bu plana göre teftişler, biri genel teftiş diğeri belirli şikayet
veya sorunlar üzerine yapılan teftiş olmak üzere iki grupta
değerlendirilmiştir. Genel teftişte, parti prensiplerinin yayılması
konusunda yapılan çalışmalar, örgütlerin parti tüzüğüne göre işlemesi,
illerdeki parti teşkilatı ile hükümet arasındaki uyum, partililer arasında
görev dağılımı, sevgi, bağlılık veya geçimsizlik, parti örgütlerinin halk ile
ilişkileri, partinin spor ve gençlikle ilgili işleri, parti hesap işleri, partiye ait
malların durumu, parti toplantılarının düzenli olarak yapılıp yapılmadığı,
üye kayıt ve aidat toplama işleri ve basın-yayın faaliyetleri gibi konulara
dikkat edilmesi gerektiği ifade edilmiştir213. Parti müfettişlerinin yetkileri
sadece parti içi denetimle sınırlı olmayıp, parti dışında kalan teşkilat ve
müesseseler ile de ilgileneceklerdi. Parti müfettişleri, teftiş sırasında parti
dışında kalan teşkilat ve kurumlara ilgilendiren yolsuzluklara tesadüf
ederlerse, lüzum ve ehemmiyetine göre, yapılacak işlem hakkında Parti
Genel Sekreterliğinden talimat isteyeceklerdi. Parti örgütü bulunmayan
illerde parti içi denetim, Parti Genel Sekreterliğinden gönderilecek
müfettişler tarafından yerine getirilecekti214.
Zaman içinde yapılan düzenlemeler neticesinde parti müfettişlik
mıntıkalarının sayılarında azalmalar ve artmalar meydana gelmiştir.
Müfettişlik mıntıkaları belirlenirken, bölgenin coğrafi bütünlüğü, ulaşım
durumu gibi konulara dikkat edilmiştir. 2 Haziran 1935 tarihinde Parti
Umumi İdare Heyeti tarafından yapılan düzenleme ile ülke, 23 teftiş
bölgesine ayırmıştır. 1940 yılından yapılan düzenleme ile teftiş
Faysal Mayak, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk Partisi
Antalya Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt:
VI, Sayı:15 Güz 2007, s.192.
212 Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi ve Programı, Madde: 42, TBMM Matbaası, Ankara,
1931, s.10.
213 BCA, 490.01/664.224.1, s.64-67.
214 Metin Kopar, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı Yıllarında Gaziantep”,
Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3, Gaziantep 2011, s.1039.
211
128 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
bölgelerinin sayısı önce 25’e, sonra da 26’ya çıkarılmıştır. 1946 yılında
yapılan düzenleme ile teftiş bölgelerinin sayısı 27’e çıkartılırken, 1948
yılında ise 25’e indirilmiştir215.
Parti Umumi İdare Heyeti tarafından 21 Haziran 1939 tarihinde
yapılan düzenleme ile teftiş talimatnamesi yeniden düzenlenmiştir. 1940
yılında parti müfettişlerine bir tamim gönderilerek, yapılan düzenlemeler
hakkında bilgi verilmiş ve dikkat edilmesi gereken hususların altı
çizilmiştir. Buna göre müfettişler, bölgelerindeki kazaları belirli bir sıra
dahilinde yılda iki kez denetlemek, Meclisin yazın tatilde olduğu süre hariç
olmak üzere, en az altı ay teftiş mıntıkalarında bulunmak, talimatnamede
yer alan teftiş planına göre elde edilen bilgileri parti genel sekreterliğine
iletmek zorundaydılar216.
Müfettişler tarafından hazırlanarak parti genel sekreterliğine iletilen
raporlarda belirtilen hususlar, CHP merkez teşkilatında yer alan bürolara
havale olunmuştur. Bürolardaki görevliler, raporlarda yer alan hususları
ilgili bakanlıklara veya kurumlara yazarak, gereğinin yapılıp yapılmadığını
kontrol etmişlerdir. Raporlarda belirtilen işleri takip etmek üzere,
Cumhuriyet Halk Partisi Umumi İdare Heyeti bünyesinde dört ana grup
içinde 13 ayrı büro oluşturulmuştur.
Buna göre;
A Grubu;
1.Büro: Teşkilat, intihaplar, fırka kongreleri
2. Büro: Alelumum dilekler ve müracaatlar
3. Büro: Fırkamızdan başka cemiyetlerin ve fırkaların vazifelerini
tetkik ve takip
4. Büro: Fırka teşkilatımızın teftişi
B Grubu;
5. Büro: Milli kültür, ilmi hareketler ve bu mevzuda neşriyat
6. Büro: Spor ve gençlik
7. Büro: Halk dershaneleri, okuma yazma, halk hatipleri
Teftiş bölgeleri ve teftiş bölgeleri sayısının zaman içersindeki değişimi ile ilgili olarak
bkz. Kopar, a.g.m., s.1040; Mayak, “Adnan Menderes’in…”, s.193;, BCA., 490.01/6.32.1; C.H.P.
Teftiş Yönetmeliği, 1948, s.15.
216 BCA., 490.01/5.22.10.
215
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
129
8. Büro: Matbuat, fırka neşriyatı, fırka programının teşrihi,
propaganda
C Grubu;
9. Büro: İş, işçiler, esnaf teşkilatı, serbest meslek
10. Büro: İktisat vaziyetinin tetkik ve mütalaası
D Grubu ;
11. Büro: İçtimai muavenet teşkilatı
12. Büro: Fırka faaliyetlerinin hukuk esaslarıyla telifi
13. Büro: Merkez ve taşrada bütçe, aidat, teberruat, varidat ve hesap
işlerinin usulünde tanzim ve takibi, Fırka emlak ve eşyasının muamele ve
kayıtlarının tanzim ve takibi”217 olarak belirlenmiştir.
1948 yılında çıkarılan “C.H.P. Teftiş Yönetmeliği” ile parti
müfettişlerin görev ve sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir. Yapılan
düzenleme ile müfettişlerin yetkileri artırılmış, müfettişlere “Bölgelerinde
veya bölgelerinin bir kısmında parti lehine uyarmalarda bulunma”, parti
kuruluşları ve üyelerin birbirleri aleyhindeki şikayetler, parti çalışmaları
hakkında üyelerin yapacağı şikayetler, genel sekreterliğin soruşturulmasını
istediği konularda ve kendilerinin dikkatini çeken konularda soruşturma
yetkisi verilmiştir218.
Teftiş raporlarının fiziki durumuna bakıldığında, raporların belirli bir
düzen ve konu sırasına göre hazırlandığı anlaşılmaktadır. Teftiş
Raporu’nun ilk sayfasında teftiş edilen ilin ve teftiş edilen mıntıkaların (ilçe
ve bucakların) adları ile birlikte, teftişe memur edilen kişinin adı ve unvanı
ile teftiş tarihi yazılmıştır. Müfettişlik raporları incelendiğinde, sadece
müfettişlerin değil zaman zaman bölge milletvekillerinin de teftişlerde
bulunduğu ve gördükleri eksiklikleri, halkın isteklerini partiye aktardıkları
görülmektedir.
Dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısına, siyaset anlayışına,
bölgesel sorunlar ve getirilen çözüm önerilerine ışık tutan parti müfettişlik
raporları üzerinde yapılan çalışmalar henüz yeterli seviyede değildir219.
Mayak, “Adnan Menderes’in…”, s.193.
C.H.P. Teftiş Yönetmeliği, 1948, s.9-10.
219 Parti müfettişlik raporlarını konu alan çalışmalardan bazıları için bkz.: Faysal Mayak,
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin Konya’daki Teşkilat Yapısı ve Faaliyetleri Hakkında Adnan
217
218
130 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
Çalışmamızda 1935-1950 dönemini kapsayan, İzmir iline ait parti
müfettişlik raporlarını incelemeye çalıştık. Aralarında İzmir Milletvekili
Sadettin Epikmen, Giresun Milletvekili İsmail Sabuncu, Ordu Mebusu
Hamdi Yalman, İzmir Milletvekili Kamil Dursun, İstanbul Milletvekili Galip
Bahtiyar Göker, Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır, İzmir Mebusu Kamuran
Örs ve Balıkesir Milletvekili Süreyya Örgeevren’in yer aldığı müfettişler
tarafından kaleme alınan raporlarda, Bayındır kazasına ilişkin bilgi, yorum
ve tespitleri değerlendirmeyi, Bayındır şehir tarihi üzerine yapılacak
çalışmalara küçük de olsa bir katkı sağlamayı amaçladık.
İzmir iline ait teftiş raporları, teftiş bölgesinde yer alan kazalar
hakkında genel bilgiler vererek başlamaktadır. 1939 yılına ait teftiş
raporunda Bayındır kazasına bağlı 1 nahiye ile 41 köy bulunduğu, kaza
nüfusunun toplam 28.472 olup, bunun 9.000’nin kaza merkezinde
bulunduğu, kilometrekare başına 38 kişi düştüğünü belirtilmiştir220.
3 Şubat 1944 tarihinde Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır tarafından
kaleme alınan raporda şu bilgiler yer almaktadır:
“Bayındır, on bine yakın nüfuslu şirin bir kasabamızdır. Umumi nüfusu
otuz bini mütecavizdir. İzmir’in en çok zeytin ağacı bu kazadadır. Halk
karışıktır. Yerliden ziyade mübadil olarak gelmiş vatandaşlar vardır. Hemen
bütün servet ve toprak, mübadillerin elindedir. Kanaatimce toprak ve zeytin
ağaçları tevzi edilirken yerlileri de düşünmek lazımdı. Bu cihet nazar-ı
dikkate alınmadığı için arz ettiğim gibi yerli halk daha fakir ve ameledir.
Mübadillerden Yahya Kerim Onat ismindeki bir arkadaş mahallin en
zenginidir. Fransız bir kadınla evlidir. On binlerce zeytin ağacı vardır. Bu
şahıs çok müteşebbis ve enerjik bir çocuktur. Büyük bir çırçır ve zeytinyağı
fabrikası kurmuştur. Bir ustabaşı gibi kendi fabrikasında kurduğu atölyede
çalışmaktadır. Fabrikanın bütün alet ve edevatları fabrikada tamir edilir”221.
Menderes’in
Teftiş
Raporu
(1935)”,
http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wpcontent/uploads/2013/03/ydta-12-mayak.pdf (Erişim tarihi 24.12.2014) s.165-192; Faysal
Mayak, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk Partisi Antalya
Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: VI, Sayı:15
Güz 2007, ss.191-219;Metin Kopar, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı
Yıllarında Gaziantep”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3,
Gaziantep 2011, s.1037-1055; Kadir Şeker, “CHP Parti Müfettişlerinin Isparta ve İlçe
Halkevleri Raporları (1940-1942)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı:24, Aralık 2011, ss.37-50; Mehmet Karayaman, “Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Tire
(1935-1950)”, Tire Araştırmaları Sempozyumu, (12-13 Mart 2015), (Yayınlanmamış Bildiri
Metni)
220 BCA., 490.01/664.226.1, s.115.
221 BCA., 490.01/665.230.1, s.82.
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
131
Parti İşleri
Ordu Mebusu Hamdi Yalman tarafından 1937 yılında kaleme alınan
raporda, Bayındır parti teşkilatı ve faaliyetler hakkında şu bilgiler
verilmektedir;
“Toplanma muntazam. Üyeleri artırmaya çalışıyorlar. Hesaplar,
dosyalar ve demirbaş defteri düzgün, parti binası belediyeye, belediye binası
da partiye aittir. Gençlik ve spor hareketleri var. Esnaf cemiyetleri partiye
bağlı.
Bayındır’da, 615 üye vardır. 2.000 kadar da köy ve kamunlarda üye
vardır. Kadın üyelerin sayısı 100 kadardır. Parti binası belediyeye ve belediye
binası partiye aittir. Belediyeden senede 300 lira icar alınmaktadır ve
belediyeninki parti tarafından icarsız kullanılmaktadır. Partiye ait üç arsa
vardır. Bu arsalardan birinin üzerine Halkevi binası yapılacaktır. Diğer ikisi
satılmak için emir beklemektedir. Satılacak arsa parası ile belediyenin
vereceği 1.000 lira ile Halkevi binası yapılacaktır. Halkevinin keşif bedeli
13.000 liradır. Fahri ve faal olmak üzere iki yüze yakın üyesi bulunan bir
Gençler Birliği teşkilatı vardır, spor, gösteri, müzik kolları vücuda
getirilmiştir. 16 kişilik bir bandoları vardır. Ayda 50 lira ücretli bir bando
muallimi bulunmaktadır. 35 lirasını belediye vermektedir, 15 lirası birlik
hâsılatından temin olunmaktadır”222.
İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan
14.12. 1939 tarihli raporda Bayındır’daki siyasi çekişmeler hakkında şu
bilgileri vermektedir;“Bayındır’da mesele başkadır: Geçen sene seçilen idare
heyetinde bulunan zevatın hemen hepsi mübadil olarak oraya yerleşenlerden
yani Rumeli unsurundandır. Esas yerliden kimse yoktur. Reisleri ise Selanikli
bir eczacıdır. Asıl Bayındırlılardan bir grup, idare heyetinde bulunan zevat
arasında nüfuzlu tacirler, mubayaacılar bulunduğunu ve bunların nahiye ve
ocak intihabında mahallelerindeki adamları vasıtasıyla tesir yaparak
kendilerine taraftar mümessiller seçtirdiklerini ve böylece henüz
kaynaşamadıkları Anadol unsurunu parti başından ekarte etmek gayesini
güttüklerini ve şimdiki reis bulunan Selanikli bir eczacı olan Vasfi Ergün’ün
Serbestçiler zamanında Serbestçi Fırkanın Bayındır’da lideri olup, o buhranlı
zamanda Halkı Parti aleyhine teşvik hususunda çok çalıştığını ve dükkânında
elektrikli afişlerle bir takım vecizeleri tertip edip, partiye karşı ağır mahiyette
reklamlar yaptığını ve partideki mevkiinden istifade ile pahalı ecza sattığını
iddia etmektedirler.
İdare heyeti taraftarları ise Bayındır’da bulunan yerli halkın bir iki
istisnadan başka, parti işlerine tamamen lakayt bulunduklarını ve bu
222
BCA., 490.01/664.225.1, s.6, 39.
132 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
istisnalara da parti teşkilatında vazife teklif olunduğu zaman kati bir istiğna
gösterdiklerini ve esasen ekserisi çiftçi olan bu zümrenin senenin yedi ayında
bahçelerinde zeytinliklerinde imrar-ı vakt edip senenin dört beş ayında ise
kasabaya misafir gibi bir şekilde geldiklerini ve ekserisinin kültür sahibi
olmadıklarını dermeyan etmektedirler.
Yaptığım tahkikatta bu cereyanlar cevval ve nispeten kültürü kuvvetli
olan şimdiki parti heyeti ile irfan seviyesi geri olanlar arasındaki
mücadeleden ve bu mücadeleyi tahrik eden bazı cahillerin teşviklerinden
inbias etmiştir. Şimdiki parti heyetinde bulunan içinde zeki, faal zevat vardır.
Aralarında Avrupa’da tahsil görmüş bulunmaktadır. Şu kadar ki reis
hakkındaki rivayetler vakidir. Reislikte kalması münasip değildir. Bu
cereyanlara muttali olduğum zaman zümrelerle temas ettim. Vaziyeti ıslah
için icap eden vesayada bulundum. Ayın yirmi dördünde yapılacak olan
kongrelerinde vaziyet tavazzuh edecektir. Neticeyi ayrıca arz ederim”223.
Benzer ifadeler 1941 yılındaki teftiş raporunda da yer almış, Dikili
depremzedeleri için toplanan yardımların dağıtımında hakkaniyet
gözetilmediği için parti başkanı Vasfi Ergün’ün istifa ettiği, idare
heyetindeki Şevki Saygılı ile Şükrü Başar’ın görevi kabul etmemesi
nedeniyle Vasfi Ergün’ün tekrar parti başkanı olduğu belirtilmiştir224.
1942 yılında yedi kişilik parti idare heyeti beş kişiye inmiştir. Parti
başkanlığına Şükrü Başar seçilmiş, Vasfi Ergün, idare heyetinde kalmış ve
mahalli sorgu hâkiminin yerine Halkevi başkanlığına seçilmiştir. Raporda
Şükrü Bey, “Mutavassıt tahsilli, harekatı dürüst, serveti müsait bir tacir”
olarak tanımlanmıştır225.
Parti müfettişlerinin üzerinde durduğu konulardan biri de parti
idaresinin gelir-gider durumu ile partiye ait gayrimenkullerin tasarrufudur.
Teftiş raporlarına göre Bayındır parti merkez teşkilatı 1935 yılı bütçesinde
975 liralık bir gelir öngörmüştür. Bu gelirin 370 lirası kira geliri, 100 lirası
bağış, 100 lirası belediye yardımı, 130 lirası yardım parası ve 275 lirası
deve güreşi geliri olarak düşünülmüştür. Ancak develer hasta olduğu için
deve güreşi yapılamamış, gelir kalemlerinden sadece kira geliri olarak 316
lira, partiye gelir kaydedilebilmiştir. Bayındır merkezdeki parti ocağı da
1935 yılı için 318 liralık bir gelir öngörmüş, bunun ancak 154 lirası temin
edilebilmiştir. Çırpı Nahiyesinde ise 60 lira gelir öngörülmüş, bunun sadece
4,5 lirası tahsil edilebilmiştir226.
BCA., 490.01/664.226.1, s.23-24.
BCA., 490.01/664.227.1, s.119; BCA., 490.01./665.229.1, s.110.
225 BCA., 490.01/665.229.1, s.93.
226 BCA., 490.01/664.224.1, s.59.
223
224
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
133
Tablo: CHP Bayındır Parti İdare Heyetlerinin Yıllara Göre Dağılımı
1937
1943
1944-1945
Parti Başkanı
Şükrü Yaşar
Vasfi Ergün
İbrahim
Dedeağaçlı
Muhasip
Necati Dalkılıç
Necati Dalkılıç
Recep Eriç
Naci Rodan
Sait Sayın
Kâtip
Aza
İbrahim
Dedeağaçlı
Hayati Erol
Ali Saip Erişen
Aza
Vasfi Ergün
Ekrem Sarıgöl
Tahir Akıncı
Aza
Nadir Rodan
Şükrü Başar
Aza
Yahya
Onart
İsmail Ersavaş
Kerim
Halkevi Başkanı
İsmail Baraş
Nurettin Göktuğ
Kaynak:BCA.,490.01/664-225-1, s.39; BCA.,490.01/665-231-1, s.6,15; BCA.,
490.01/665.232.1, s.80.
Bahtiyar Göker tarafından 20 Mayıs 1941 tarihinde hazırlanan
raporda Belediyenin her yıl Halkevine 1.250 lira yardım yaptığı, partiye ait
binaların tapularının olduğu, eski Türk Ocağı binası olan ve halen Belediye
dairesi olarak kullanılan binanın satılığa çıkarıldığı ancak müşteri
bulunamadığı için satılamadığı ifade edilmiştir227.
Parti müfettiş raporlarında partiye üye kaydı üzerinde önemle
durulmuş, kayıt defterleri ve toplanan aidatlar hakkında bilgi verilmiştir.
1936 yılında Bayındır’ın toplam nüfusu 30.000 civarında olup parti
teşkilatının 2.448 üyesi bulunmaktaydı. Bayındır merkez nüfusu ise 10.000
civarında olup, Bayındır merkez teşkilatının 500 üyesi vardır. Bayındır
merkezde 4, Çırpı Nahiyesinde 4 parti ocağı faaliyet göstermekteydi. 3.000
nüfuslu Çırpı Nahiyesinde 248 kişi partiye üye olmuştur. Bayındır parti
teşkilatında, 1934 yılında 1.364, 1937 yılında 2.484, 1938 yılında ise 2.501
üye bulunmaktaydı228. 1943 yılında üye sayısı 3.096 olup bunların eğitim
seviyelerine göre dağılımı şu şekilde idi; 11’i yüksek öğrenim, 41’i lise, 85’i
ortaöğrenim, 1.211’i ilkokul mezunu veya okuryazar, 1.748’i okuma yazma
bilmeyen229. 1945 yılında üye sayısı 3.027 erkek, 77 kadın olmak üzere
BCA., 490.01/1577.423.2, s.148.
s.1,
BCA.,490.01/665.231.1, s.6.
229 BCA., 490.01/665.230.1, s.42.
227
228BCA.,490.01/664.224.1.,
13,
151;
BCA.,
490.01/664.225.1,
s.8.;
134 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
toplam 3.102 olup, eğitim seviyelerine göre dağılımı şu şekilde idi; 11’i
yüksek öğrenim, 41’i lise, 86’sı ortaöğrenim, 1.216’i ilkokul mezunu veya
okuryazar, 1.748’i okuma yazma bilmeyen230. 1945 yılının ikinci yarısında
Bayındır’daki üye sayısı 3.140’a çıkmış olup, üyelerin teşkilatlara göre
dağılımı şu şekildeydi; ilçe merkez teşkilatında 660 üye, 30 köy ocağında
kayıtlı 1.660 üye, 9 “itibari nahiyede” kayıtlı 820 üye231.
1945 yılı itibariyle Bayındır’daki parti ocakları ve üye sayıları şu
şekilde idi; Merkez Semt Ocağı 660 üye, Kızıloba Nahiye Ocağı 237 üye,
Furunlu Nahiye Ocağı 317 üye, Falaka Nahiye Ocağı 248 üye, Ergenli
Nahiye Ocağı 336 üye, Çıplak Nahiye Ocağı 325 üye, Canlı Nahiye Ocağı 311
üye, Burgaz Nahiye Ocağı 166 üye ve Alanköy Nahiye Ocağı 243 üye232.
Spor
Müfettiş raporlarında üzerinde durulan konulardan biri de mahalli
spor teşkilatları ve bunlara karşı halkın ilgisidir. 1937 yılına ait teftiş
raporunda Bayındır’da spor, gösteri, müzik kollarını ihtiva eden Gençler
Birliği adında bir spor kulübü bulunduğu ifade edilmiştir233.
CHP İzmir Vilayeti İdare Heyetinin 1943 Yılı İkinci Altı Aylık Çalışma
Raporu’nda, Bayındır’da beden terbiyesi teşkilatı tarafından 6.000 lira
harcanarak vücuda getirilen sahanın ikmali için, beden terbiyesi bölge
başkanlığından yardım edilmesi istenmiştir234.1944 yılına ait raporda,
Bayındır’da beden terbiyesi teşkilatı tarafından yapılan sahanın
tribünlerinin tamamlandığı belirtilmiştir235.
Halkevi
Halkevlerinin durumu ve faaliyetleri raporlarda üzerinde en çok
durulan konuların başında gelmektedir. Bayındır Halkevi, 20 Şubat 1938
tarihinde açılmıştır236. 1941 yılında kaleme alınan raporda Bayındır
Halkevi başkanının Vasfi İdil olduğu, Halkevinin il özel idaresine ait bir otel
BCA., 490.01/665.232.1, s.54.
BCA., 490.01/665.232.1, s.79.
232 BCA., 490.01/665.232.1, s.80.
233 BCA., 490.01/664.225.1 ,s.72.
234 BCA., 490.01./665.230.1, s.64.
235 BCA., 490.01/665.231.1, s.32.
236Sultan Civci, Halkevleri ve İzmir Halkevi’nin Faaliyetleri (1932-1951), Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Eskişehir, 2013, s.80.
230
231
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
135
binasında faaliyet gösterdiği, küçük bir bahçesi bulunan binanın Halkevi
faaliyetleri için yeterli olduğu ifade edilmiştir237.
İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan
20 Mayıs 1941 tarihli raporda, Bayındır Halkevi hakkında şu bilgiler
verilmektedir;
“Bayındır Halkevini geçen sene muattal bulmuştum. Faaliyet hemen
mefkuttu. O tarihte Halkevi reisi olan zat, malumatlı bir muallim mütekaidi
iken Halkevi işleriyle muvaffakiyetle iştigal edememişti. Vuku bulan tavsiyem
üzerine Halkevi idare heyetinde değişiklikler yapılmış ve reisliğe mahalli
sorgu hâkimi Enver Dündar geçirilmiştir. Bayındır Halkevi, sosyal yardım,
güzel sanatlar, temsil, spor, köycülük şubelerinden mürekkeptir. En faal kolu
sosyal yardım ve köycülüktür. Sosyal yardım kolu bu sene mektep çocuklarına
elbise ve yemek dağıtmak gibi müzaheret işlerinde bulunmuştur. Köycülük
şubesi burada köylere yaya gezintiler yapmıştır. Şimdiye kadar bir çok
köylere gidilmiştir. Bu kafilelere refakat eden doktor, muayenelerde
bulunduğu gibi sıhhi öğütler de vermektedir. Birkaç defa ebe de beraber
alınmıştır. Kezalik köy gezintilerinde milli birliğe dair ufak hasbıhaller
yayımında ve bu esnada partimizin esaslı umdeleri hakkında da öğütler
verildiği öğrenilmiştir. Ar kolunda bir bando teşkili tasavvur olunmaktadır.
Çalgılar mevcuttur. Bir muallim aranmaktadır. Belediye bu muallim maaşı
için yardım edecektir. Ar kolu bu sene bir de resim sergisi açmıştır. Birkaç
resim gördüm, daha iptidai bir haldedir. Temsil şubesi teşkil olunmuş ise de
daha pek zayıftır.
Halkevi çalışmalarında ahengi ihlal eden Sulh Hâkimi Sait ile Mal
Müdürü Fahri’dir. Bunlardan Sulh Hâkimi, partiye ve Halkevine anlaşılmaz
aykırı bir tavır almıştır. Hatta bu zat parti ihtifallerine gelmediği gibi bu
ihtifallere gidenleri tenkit ve korkuttuğunu, Halkevi reisi ve idare heyetindeki
aza söyledi.
Halkevinin hakiki varidatı, 700 lira partiden ve 500 lira belediyeden
olmak üzere 1200 liradır. Belediyeden tahsis olunan 500 lira, bandoya sarf
edilecektir. Fazlı Güleç’in İzmir parti il başkanlığı sırasında bir Halkevi inşası
için toplanıp genel sekreterlik emrine bankada bulunan 5.524 lira ile bir arsa
alınmış, lüzumu kadar taş ve kireç mevcuttur. Bayındır parti idare heyeti bu
malzeme ve mevcut para ile ufak tipte bir Halkevi inşa olunabileceğini ve
demir aksamı da temin edileceğini beyan ederek inşaata başlanılmasına
genel sekreterlik müsaadelerini rica etmişlerdir.
237
BCA., 490.01/664.227.1, s.119.
136 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
Halkevine ayrılan arsa şehrin müstakbel planı mucibince tevessü
istidadını haiz olan istasyon yolu üzerinde ve inşa edilmekte olan yeni
hükümet dairesinin karşı sırasında, 2.100 metre murabbalık bir yerdir”238.
İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan
13 Mayıs 1942 tarihli raporda, Bayındır Halkevinin inşası için halktan
7.000 lira toplanarak bankaya yatırıldığı, arsanın hazır olduğu, yeterli taş
ve kum bulunduğu belirtilerek, genel merkezden gönderilecek 4.000 liralık
bir yardımla inşaatın tamamlanabileceği ifade edilmiştir. Bayındır Halkevi
hakkında şu bilgiler verilmiştir; “Bayındır Halkevi üç senede iki defa reis
değiştirmiştir. Geçen sene reis olan mahalli sorgu hâkimi muntazam bir
faaliyet devresi açmıştı fakat kendisi tahvili memuriyet etti, oradan ayrıldı.
Yerine reis seçilen eski parti reisi Vasfi Ergün, intizamlı çalışmayı sever bir
zattır. Bu sefer gidişimde iyi bir çalışma yolunu tutmuş olduğunu gördüm.
Şubelerden bir kaçı açılmadı”239.
Eğitim
İzmir Milletvekili Kamil Dursun ve Sadettin Epikmen tarafından
kaleme alınan 5 Mart 1938 tarihli raporda, Bayındır’daki eğitim faaliyetleri
hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“Bayındır kazasında ilkokul tahsil çağında bin sekiz yüz çocuk mevcut
olduğu halde muallim kadrosunun kifayetsizliğinden dolayı ancak sekiz yüz
kadar çocuk mektebe alınmış ve bin kadar çocuk açıkta, tahsilden mahrum
kalmıştır. Binaenaleyh mezkûr Bayındır kazası muallim kadrosu daha üçdört muallim ilave ve çifte tedrisat ifa olunarak, bu vatan yavrularının
tahsilden istifadelerinin temini elzem görülmüştür”240.
1939 yılı teftiş raporunda Bayındır’da orta mektep olmadığı ve
öğrencilerin Tire’ye gittikleri ifade edilmiş, öğrencilerin Tire’ye daha rahat
gidip gelmeleri için bir otoray tahsis edilmesi istenmiştir241.
1944 yılında hazırlanan raporda, Bayındır’da ikamet edip Tire’deki
okullarda eğitim gören pek çok öğrenci olduğu belirtilerek, öğrencilerin
Tire’ye gidiş gelişini sağlamak için Ödemiş’ten Bayındır’a bir boş vagon
getirilmesi ve bu vagonun öğrencilere tahsis edilmesi istenmiştir. Ancak
akaryakıt temininde yaşanan sıkıntı nedeniyle bu talep yerine
BCA., 490.01./999.859.1, s.16-17.
BCA., 490.01./999.859.1, s.3, 8.
240 BCA., 490.01/664.225.1., s.2.
241 BCA., 490.01/664.226.1, s.115.
238
239
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
137
getirilememiş, öğrencilerin büyük bir kısmı Tire’deki pansiyonlara
yerleşmek zorunda kalmıştır242.
1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır’da, orta mektep ile erkek
sanat mektebi açılması, hükümet konağının inşasının tamamlanarak devlet
daireleri buraya taşınması ve bu şekilde boşalacak binaların okul olarak
kullanılması gerektiği ifade edilmiştir243.
Bayındırlık İşleri
Müfettişler, kazaların ulaşım-yol durumu, devlet tarafından
yaptırılan inşaatların durumları hakkındaki görüşlerini raporlara
yansıtmışlardır. Bayındır’da 1940 yılında hükümet konağı inşaatına
başlanmış, inşaatın birinci kısmı 19.055 lira bedel ile 23 Şubat 1940
tarihinde ihale edilmiş ve büyük oranda birinci kısmın inşası
tamamlanmıştır. İnşaat malzemesinin temininde yaşanan sıkıntı nedeniyle
ikinci kısmın inşasına başlanamamıştır. 1944 yılında kaleme alınan
raporda, hükümet konağı inşaatının günün rayiç değerlerine göre yeniden
keşfi yapılarak tamamlanması istenmiştir244. 1945 yılına gelindiğinde
Bayındır Hükümet Konağının inşaatı tamamlanmış olup, buraya taşınan
adliye dairelerine mefruşat için yeterince ödenek gönderilmediği
belirtilmiştir245.
1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır ve civarındaki su
baskınlarından da bahsedilmiş, Çıplak Köyünü basan Küçük Menderes
ırmağının ıslah edilmesi, Uladı, Falaka, Ergenli Çayları yataklarının
temizlenmediği için, sık sık su baskınları yaşandığı ifade edilmiştir246.
Ekonomi
Kazada yetişen ürünler arasında pamuk, zeytin, tütün ve incir başta
gelmekteydi. 1939 yılına ait raporda karpuz ihracının artırılması için önlem
alınması ve zirai asayişin sağlanması için ziraat odaları kanunun bir an
evvel çıkarılması istenmiştir247.
Bayındır’da önde gelen tüccarların başında, aynı zamanda parti idare
kurulu üyesi olan, fabrika sahibi Şükrü Yahya gelmekteydi. 1941 yılında
BCA., 490.01/665.231.1, s.59.
BCA., 490.01/665.233.1, s.113.
244 BCA., 490.01/665.231.1, s.71.
245 BCA., 490.01/665.232.1, s.143.
246 BCA., 490.01/665.232.1, s.136.
247 BCA., 490.01/664.226.1, s.115.
242
243
138 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
Belediye başkanı olan Naci Rodan da halkın ürünlerini satın alan büyük
tüccarlar arasında yer almaktaydı248.
3 Şubat 1944 tarihinde Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır tarafından
kaleme alınan raporda Bayındır halkının uç demiri, şına demiri, mibzer ve
pulluk talebinde bulunduğu, gönderilen pullukların numarası küçük
olduğundan çiftçiler tarafından kullanılamadığı ve Ziraat Bankası
ardiyesinde durduğu ifade edilmiş, zeytinden alınan verginin düşürülmesi
istenmiştir249. Bayındır, zeytin üretiminde önde gelen kazalardan biri olup,
1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır’da zeytin ıslah istasyonu açılması
istenmiştir250.
Tablo:1945 Yılı Müfettiş Raporuna Göre Bayındır’da Üretim
Yıl
Aynî
Vergiye
Tabi
Hububat
(Kilo)
Nakden
Vergiye
Tabi
Hububat
(Kilo)
Bakliyat
(Kilo)
Diğer
Mahsuller
(Kilo)
Yekûn
(Kilo)
1943
6.375.793
6.519
235.700
6.005.463
12.623.475
1944
6.354.241
130
260.988
1.752.061
8.367.420
Kaynak: BCA., 490.01/665.233.1, s.72.
Raporlarda yer alan muhtelif konular şunlardır;
1944 yılında kaleme alınan raporda, bazı mevsimlerde Bayındır’a çok
fazla işçi geldiği belirtilerek,
Bayındır’daki mevcut dispanserin
251
genişletilmesi istenmiştir .
II.Dünya Savaşından sonra Bayındır’a 32 aile iskan edilmiştir. 1945
yılına ait teftiş raporunda iskan edilen ailelere toprak verilmesi talep
edilmiştir252.
1950 yılına ait raporda 41 köyün bir merkezden idaresinin güç
olduğu belirtilerek Çırpı Köyünün nahiye yapılması önerilmiştir253.
1950 yılına ait raporda Bayındır’ın Falaka Köyünde mütevellisi
bulunan vakıfların sahiplerine geri verilmesi gerektiği, buradaki vakıftan
BCA., 490.01/665.229.1, s.111.
BCA., 490.01/665.230.1, s.82.
250 BCA., 490.01/665.233.1, s.113.
251 BCA., 490.01/665.231-1, s.156.
252 BCA., 490.01/665.233.1, s.82.
253 BCA., 490.01/665.233.2, s.13.
248
249
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
139
yıllık 30.000 lira gelir elde edildiği halde buraya hiçbir masraf yapılmadığı
ifade edilmiştir254.
Sonuç olarak 1935-1950 arasındaki zaman dilimine ait bilgiler ihtiva
eden müfettiş raporları, sadece siyasi konulara değil, bölgenin sosyal ve
ekonomik sorunlarına ilişkin bilgiler içermekte ve kazanın genel durumu
hakkında bir fotoğraf çekmektedir. Raporlarda yer alan ayrıntılı bilgiler
değerlendirildiğinde Bayındır kazasına ilişkin başka kaynakta yer
alamayan pek çok veriye ulaşılabilmektedir. Bu verilerden yola çıkarak
Bayındır kazası tarihine ilişkin çalışmaları genişletmek ve zenginleştirme
mümkündür.
KAYNAKÇA
1.Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
BCA, 490.01/664.224.1.
BCA., 490.01./999.859.1.
BCA., 490.01/1577.423.2.
BCA., 490.01/5.22.10.
BCA., 490.01/6.32.1.
BCA., 490.01/664.225.1.
BCA., 490.01/664.226.1.
BCA., 490.01/664.227.1.
BCA., 490.01/665.229.1.
BCA., 490.01/665.230.1.
BCA., 490.01/665.231.1.
BCA., 490.01/665.232.1.
BCA., 490.01/665.233.1.
BCA., 490.01/665.233.2.
2.Kitap, Makale ve Bildiriler
C.H.P. Teftiş Yönetmeliği, 1948.
CİVCİ, Sultan, Halkevleri ve İzmir Halkevi’nin Faaliyetleri (1932-1951), Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2013.
254
BCA., 490.01/665.233.2, s.21.
140 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi ve Programı, Madde: 42, TBMM Matbaası,
Ankara, 1931.
Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi, Ankara, 1342-1339.
KARAYAMAN, Mehmet, “Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Tire (1935-1950)”, Tire
Araştırmaları Sempozyumu, (12-13 Mart 2015), (Yayınlanmamış Bildiri Metni)
KOPAR, Metin, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı Yıllarında Gaziantep”,
Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3, Gaziantep 2011.
MAYAK, Faysal, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk
Partisi Antalya Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, Cilt: VI, Sayı:15 Güz 2007.
MAYAK, Faysal, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Konya’daki Teşkilat Yapısı ve
Faaliyetleri Hakkında Adnan Menderes’in Teftiş Raporu (1935)”,
http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/03/ydta-12mayak.pdf (Erişim tarihi 24.12.2014).
ŞEKER, Kadir, “CHP Parti Müfettişlerinin Isparta ve İlçe Halkevleri Raporları
(1940-1942)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:24, Aralık
2011.
Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır
EK
1937 Yılına Teftiş Raporunda Bayındır İle İlgili Kısım
(BCA., 490.01/664-225-1, s.39.)
141
142 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (143-152), 2016
KÜÇÜK VE BÜYÜK MENDERES HAVZASINDA OTURAK HAVALARI
VE BAYINDIR KOŞMASI ÖRNEĞİ
Selim Özyol255
Özet
Halk kültürü kitle kültürünün ve tüketim kültürünün içinde kaybolmamak için
hala direnmektedir. Halk kültürü, kitle kültürü, postmodern kültürler gibi gündelik
tüketim için olmayıp üretim temeline dayalıdır. Küçük ve Büyük Menderes
havzasında günümüze kadar ulaşmış oturak havaları ve zeybek dansları halk kültürü
ürünüdür. Küçük ve Büyük Menderes havzasındaki zeybeklik hareketleri bu bölge
insanın müzik ve dans geleneğini derinden etkilemiş ve yüzyıllar içerisinde bazen
sabırlı bazen de hoyratça bu coğrafya insanının içersinde olgunlaşmıştır. Bu
çalışmada teknolojiye ve popüler kültüre direnen ve hala bu coğrafya insanının iç
alemini derinden etkileyen oturak havaları üzerinde durularak, Necat Çetin
tarafından Bayındır Turan Köyünde derlenen Bayındır Koşması bağlamında örnek
verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bayındır, Oturak havası, Bayındır koşması, Halk kültürü
Abstract
The Texts of Song That Sung in the Orgy with Drink and Men Dancers in
the Little and Big Meandros Valleys
Songs that sung in the orgy with drink and men dancers and Zeybek dances
were traditional rhythmic patterns in the Little and Big Meandros Valleys of western
Turkey. In this article, we examine about the musical composition played and sung in
free form compiled by Necat Çetin in the village of Turan belongs to the town of
Bayındır
Key Words: Bayındır, İzmir, musical composition, the culture of common
people.
Halk kültürü, kitle kültürü ve tüketim kültürünün içinde
kaybolmamak için hala direnmektedir. Bu kültür, kitle ve post modern
kültürler gibi tüketime yönelik olmayıp üretim temelindedir, dinamiktir ve
255
Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Koservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü Bornova
İzmir ([email protected])
144 Selim ÖZYOL
canlıdır. Bu çalışmada teknolojiye ve popüler kültüre direnen ve hala Ege
insanının iç âlemlerini derinden etkileyen “Oturak Havaları” anlatılacaktır.
Oturak havaları halk kültürünün zengin ve hala canlı bir ürünüdür.
Genelde Ege bölgesi özelde de Büyük ve Küçük Menderes Havzalarındaki
köylerde müzikli sohbet geleneği olarak karşımıza çıkar.
Oturak âlemlerini zaman ve mekân boyutunda değerlendirdiğimizde;
meydanda ve kapalı ortamda olmak üzere iki ayrı biçimde yapılır. Bu
gelenek genellikle düğün törenleri içersinde görülür. Kapalı mekânda
yapılan oturak âlemlerine düğün sahibi hatırı sayılı kişileri çağırır ve bu
misafirlerle sabahlanıp bölgeye özgü türküler ve uzun havalar söylenirdi.
Bu oturak âlemlerine keman-def-cümbüş vb. çalgılardan oluşan yörede
“İnce çalgı” adı verilen çalgı takımı eşlik ederdi. Günümüzde bu coğrafyada
bu şekilde yapılan müzikli sohbet geleneği artık devam etmemektedir.
Meydanda yapılan oturak âlemlerinde ise genel bir katılım vardır. İnce
çalgının yerin iki takım davul-zurna ekibi alır. İki takım olmasının sebebi
eğlencenin durmaksızın devam etmesi içindir. Bu bölgede dört gün süren
düğün törenlerinde oturak âlemi cumartesi günü başlayıp pazar günü gelin
alma törenine kadar devam eder. Oturak âlemlerine ahenk katan
unsurlardan biri de yeme-içmedir. Tüm bu oturak âlemlerindeki düzeni
sağlayan bir kişi bulunur bu kişiye de yöre halkı tarafından “yasakçı,
değnekçi, düğün dayısı” gibi isimler verilir. Bu kişi düğün sahibi tarafından o
muhitin en saygı duyulan kişileri arasından seçilir. Müzisyenlerle misafirler
arasındaki iletişimi o sağlar. Bu oturak âlemlerinde çalınan ezgiler
doğaçlama niteliklidir. Sadece yöreye özgü ezgiler çalınır. Birçok oturak
havası da bu eğlencelerde ortaya çıkmıştır. Örnek olarak, “Yörük Kızı,
Halep’in Yolları, Cezayeri vb.” verilebilir.256 Yeme içme esnasında müzik
durmaksızın devam eder. Ruhları bu müzikle iyice yoğrulan misafirler
yasakçının oluruyla zeybek danslarına başlarlar. Buradan hareketle oturak
havalarını zeybek danslarına motive edici ezgiler olarak tanımlayabiliriz.
Oturak havaları zeybek danslarının öncülüdür çünkü duyguları dansa
kanalize eder. Burada dinleyicilerle müzisyenler arasında karşılıklı bir
duygusal etkileşim vardır. Bu ezgiler saatlerce dinlendikten sonra çok
görkemli zeybek dansları icra edilir. Örneğin “Her yaratıkta olduğu gibi,
zeybeğin de bir iç âlemi vardır. Onun yüzü güneşin şiddetli hararetinden
nasıl yanmış ve kavrulmuş ise içi de öylece yanık ve kavruktur. Bu iç
âlemini zeybek iki suretle dışarı döker. Söz ve sesin (saz) ahlarını, oflarını
256
Emin Tenekeci, 1947 doğumlu TRT ve Kültür Bakanlığı Mahalli Bağlama Sanatçısı
Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği
145
veya beden hareketleriyle gazabını ve neşesini dışarıya verir.”257 Bu
tanımlama oturak havalarının zeybeklik kültürü içersindeki önemini ortaya
çıkarmaktadır.
Halil Duralı’ın arşivinden Sabri Yetkin’in hazırladığı “Bize Derler
Çakırca” kitabında, Çakırcalı Mehmet Efe’nin İzmir ceza evinde geçen bir
hikâyesi şöyle anlatılır: “Çakırcalı Mehmet Efe ve Ödemiş’ten iki arkadaşı
bir araya geldiklerinde arkadaşı olan Karaoğlan bağlamayla aşağıdaki
oturak havasını söylerlerdi:
Ağır Oturak Havası
Dam üstüne dam yaptım
Çıktım üstüne baktım
Fadimem gelecek diye
Çifte lambalar yaktım
Dama vardım dam susuz
Etrafları çayırsız
Ellerin yari gelmiş
Hani ya bizim hayırsız.
Bu metnini verdiğimiz ağır oturak havasından sonra bilhassa diğer
arkadaşı Yusuf’un ricası üzerine Karaoğlan zeybek havası çalmaya
başlardı.” 258
Yukarıdaki örnek oturak havalarının işlevlerini daha somut bir
biçimde bize gösterir. Zeybek dediğimiz insanlar devamlı savaş kavga
içinde olan insanlardı. Bu sert yaşamın içinde gerginliklerini ve dertlerini
unutmak için müziğe o büyülü ezgilere sarılırlardı. Eskiden beri gelen
gelenek “bezm ü rezm” yani savaş ve eğlence bu insanların yaşam tarzı
olmuştu.
Oturak havaları günümüze kadar çeşitli engelleri zor da olsa aşarak
gelebilmiştir. Bu geleneğin bugün hala devam etmesi ve korunuyor olması
bölgede yaşayan halkın ve yerel müzisyenlerin kolektif hafızları
Halil Dural’ın Kaleminden Ödemişli Efe ve Zeybekler, Yayına hazırlayan: Ercan Uyanık ve
Sabri Yetkin, Yıldız Kent Arşivi Müzesi Haziran 2013. Kapak sayfası.
258 Halil Duran, Bize Derler Çakırca 19 .ve 20. YY’da Ege’de Efeler,Tarih Vakıf Yurt Yayınları,
Yayına Hazırlayan: Sabri Yetkin. 2005. s. 70, 71
257
146 Selim ÖZYOL
sayesindedir. Bu gelenek bu yüzyılda karma kültürlerin yok ediciliğiyle
mücadele etmektedir.
Oturak âlemleri ve oturak havaları hakkında genel bilgi verdikten
sonra şimdi, bu eğlencelerde söylene gelen “Koşma” üzerine genel bilgiler
verip, Örnek olarak aldığım Bayındır Koşması’ı üzerinde duracağım.
Koşma Edebiyat biliminde halk edebiyatının bir nazım biçimi olarak
karşımıza çıkar. Türkler bu nazım biçimini Orta Asya’dan Anadolu’ya küçük
değişikliklerle taşımıştır. Halk edebiyatı nazım biçimleri arasında en çok
sevilen ve kullanılan koşmadır.259 Hece ölçüsünün (6+5) ya da (4+4+3)
duraklı kalıbıyla yazılır. Bu kalıpların karışık olarak kullanıldığı koşmalar
da vardır. Dörtlük sayısı en az üçtür. Genellikle üç ile beş arasında değişir.
Uyak düzeni birinci dörtlüğün dışında bütün dörtlüklerde aynıdır. Uyak
düzeni genellikle şöyle olur: -b a b a- c c c a- d d d a- Şair koşmanın son
dörtlüğünde mahlasını söyler. Yedili ve sekizli kalıpla söylenmiş koşmalar
da vardır. Bunların koşma olarak gösterilmeleri ezgilerinden dolayıdır.
Zaten, halk arasında özel bir ezgiyle okunan herhangi bir şiire koşma adı
verilir. Koşmalar ezgiyle okunuşlarına göre çeşitli adlar alır: Acem koşması,
Kerem koşması, kesik koşma gibi260.
Koşmalar genellikle lirik konularda yazılır. Aşk duyguları, üzüntüleri,
acıları, sevgiliye kavuşma isteği, ayrılıktan yakınma, doğayla ilgili türlü
duygu ve düşünceler hep koşma ile anlatılmıştır.261 Atasözleriyle işlenmiş
öğüt veren, talihten, kaderden yakınan konular da koşmaya can
vermiştir262.
Konumuz olan Bayındır Koşması zeybekler tarafından çokça bilinen
bir koşmaydı. Bunun nedeni içinde duygusal öğeler barındırmasıydı.
Zeybekler dinlenme zamanlarında düşünmeye de vakit bulduklarından
duygusallaşırlardı. Her zeybek grubunun içerisinde mutlaka bir saz çalıp
söyleyen bir kızan olurdu. Çakırcalı Mehmet Efe’nin çok sevdiği
kızanlarından olan Çoban Mehmet çok güzel saz çalar, iyi de koşmalar
yiğitlemeler söylerdi. Çoban’ın bu üstün meziyetine Efe hayrandı. Efe’nin
kederli zamanlarında Çoban’ın iki telli lirik sazı hemen Efe’nin imdadına
yetişirdi. Çoban yine bir sabah her zaman olduğu gibi sazını eline almış,
arkasını da asırlık çam ağacına dayamış, yüksek sesle aşağıda metnini
Türk Halk Edebiyatı, Grafiker Yayınları, M.Öcal Oğuz, İstanbul, 2005, s. 283
Türk Şiir Bilgisi, Cem Dilçin, Ankara, 2005, Türk Dil Kurumu Yay., s. 305
Abdülkadir Karahan, "Aşık Edebiyatı", DİA, 3, s.552.
261 İlhan Ayverdi, Kubbealtı Sözlüğü, Milliyet Yay. İstanbul, 2012
262 Nurettin Albayrak, "Koşma", DİA, 26, s.227.
259
260
Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği
147
verdiğimiz ve zeybekler arasında pek sevilen “Bayındır Koşması’nı”
söylüyor, hem de bağlamasını vuruyordu.
Bayındır Koşması
Alçacık dağları kar yine mi bastı
Ayıplamayın a dostlar yar bana küstü
Zamane yosması iyi gün dostu
Yerler, içerler, gıybet ederler.
Alçacık dağlarda bir fidan elma
Giyinip giyinip karşımda durma
Elimdeki altı patları sorarsan kendinden dolma
Vururum seni yosmanın kızı burada durma
Salın da dilberim iyice salın
Ayağına giymiş sedefli nalın
Ben Allah’ımdan isterim taze bir gelin
Gelin akmış durulmuş kıza benzemez…263
Bu koşmanın farklı varyantlarına Bayındır
rastlamaktayız264.
Sular akar oluktan
Baykuş bakar kovuktan
Aç kapıyı sevdiğim
(Aç kapıyı benli Haçca'm)
Yatamadım soğuktan
ve
çevresinde
Yerel tarih araştırmacısı ve tarih öğretmeni Necat Çetin’in Bayındır’ın
Turan köyünden İsmail Çelikel’den 15 Aralık2007 tarihinde derlediği
sözleri şunlardır265:
“Her sabahtan her sabaha ezan okunur
Bize Derler Çakırca, 19. Ve 20. Yüzyılda Ege’de Efeler, 145
Bakınız: http://www.dailymotion.com/video/x1pf2or_mustafa-ozcan-sular-akaroluktan-baykus-bakar-kovuktan-bayindir-kosmasi_music
265 http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=16638.
263
264
148 Selim ÖZYOL
Ezanın da sedası a güzel yâre dokunur
Yâri de çirkin olan ölür kurtulur ölür kurtulur
Sen de bulmuşsun birisini ben de bulurum dostlar sağ olsun.”266
Bir başka varyant da Necat Çetin’in Torbalı ilçesi Helvacı köyünden
30 Ekim 2008 günü Durmuş Ali Aydın’dan derlenen sözle ise şöyle267:
“Her sabahtan her sabaha aman da gel geç buradan
Gavillen de kasaveti kaldır aradan
Ne güzel de yaratmış seni yaradan
Seni yaradan mevlanın ben de kuluyum ben de kuluyum”268
Yukarda çeşitli örneklerini verdiğim Bayındır Koşması çeşitlerini
biçimsel olarak incelediğimizde halk edebiyatı tanımındaki ölçülerden
uzaktır. Bu çeşitlemeler daha çok, ‘Halk arasında özel bir ezgiyle okunan
herhangi bir şiire koşma adı verilir.’ Tanımına uyar. Ama içerik olarak
incelediğimizde ise koşmanın temel konularını içinde barındırır.
Yukarıdaki koşma örneklerinin hepsinde lirik konular; aşk, üzüntü,
sevgiliye kavuşamama gibi duyguları görürüz. Somut örnekler ışığında
açıklamaya çalıştığımız bu değerli halk yaratıları bilimsel ve sanatsal
dikkatle ele alınıp kültür envanterine kazandırılmalıdır.
Necat Çetin, Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni, Arşiv 2007
http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=19278.
268 Necat Çetin, Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni, Arşiv 2008
266
267
Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği
FOTOĞRAFLAR
(Bülent Yörük Arşivi)
(Bülent Yörük Arşivi)
(Bülent Yörük Arşivi)
149
150 Selim ÖZYOL
(Bülent Yörük Arşivi)
(Bülent Yörük Arşivi)
(Bülent Yörük Arşivi)
Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği
151
(Bülent Yörük Arşivi)
(Bülent Yörük Arşivi)
Bayındır koşmasının kaynak kişisi 1924 doğumlu İsmail Çelikel (16 Nisan2 2015)
152 Selim ÖZYOL
KAYNAKÇA
ALBAYRAK Nurettin, "Koşma", DİA. 26, s.227.
AYVERDİ, İlhan, Kubbealtı Sözlüğü, Milliyet yayınları, İstanbul- 2012
DİLÇİN Cem, Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara- 2005.
DURAL Halil, Bize Derler Çakırca, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,(Haz. Sabri Yetkin)
İstanbul- 2005
KARAHAN Abdülkadir, "Aşık Edebiyatı", DİA, 3, s.552.
OĞUZ M.Öcal, Türk Halk Edebiyatı, Grafiker Yayınları, İstanbul-2005
http://www.dailymotion.com/video/x1pf2or_mustafa-ozcan-sular-akar-oluktanbaykus-bakar-kovuktan-bayindir-kosmasi_music
http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=16638.
http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=19278.
Bülent Yörük Arşivi
SÖZLÜ KAYNAKLAR
Emin Tenekeci- 1947, TRT ve Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçısı.
Necat Çetin- Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (153-161), 2016
BAYINDIR’DA ÜSKÜDARLI TAHTACI TÜRKMENLER
Sinan Kahyaoğlu269-Necat Çetin270
Özet
Tarihte, bazı yerlerin isimlerini üzerinde yaşayan toplumlar verirlerken, bazı
toplumlara ise isimlerini üzerinde yaşadıkları coğrafya verir. Bir ulusun bazı
oymakları bu şekilde geçtikleri yerlerin adını aldıklarından çok çeşitli görünürler. Bu
tip oymaklardan birisi de Üsküdarlı Tahtacı Türkmenleridir. Bu Türkmenler
Edremit’ten başlar ve Mersin’e kadar olan bölgelerde yaşarlar. Üsküdarlı adından
başka Cingöz, Üskütlü, Üsküplü, Sivrikülahlı, Sivrifes olarak da anılırlar. Bu Tahtacı
oymağı çeşitli tarihlerde çeşitli nedenlerle Balkanlara sürülmüş ve orada ceza
çekmişlerdir. Cezaları bittikten sonra geri dönerlerken Üsküdar’da konaklamışlardır.
Bundan dolayı isimleri Üsküdarlı olarak geçer. Balkanlarda Üsküp dolaylarında da
bulunduklarından Üsküplü olarak ta anılırlar. Tüm cezaları ödeyip döndüklerinden
Cingöz, isyan ettiklerinden Sivri külahlı olarak anılmışlardır. Bu oymak hala Ege ve
Akdeniz coğrafyasında en tutucu Tahtacı grubudur. Oymağın bir kısmı dedelik
yaparken bir kısmı sadık taliplerdir.
Anahtar Kelimeler: Tahtacı, Üsküdarlı, Cingöz, Sivrikülahlı, Balkanlar.
Abstract
Tahtaci Turkmens from Üsküdar in Bayındır of Izmir
In history, people gave name to some places or places gave name to some
communities. Some communities of the a nation take name from places. So, they are
various. One of these people are Tahtaci Turkmens from Üsküdar. These Turkmens
live in between Edremit and Mersin. They are referred as Cingoz, from Uskutt, from
Skopje, from Sivrikulah, Sivrifes. Community of Tahtaci some times were expelled to
Balkans and they live as guilty. Their penalty finished, they came to Uskudar. So, their
original name is “Uskudarlı”. Because they lived in Skopje, their other name is from
Skopje. Because they paid a price of the penalty, their other name is “ Cingöz”.
Because they rioted, their other name is “Sivrikulahlı”. This community is still the
most conservative community in Aegean region and Mediterranean region. Some
people of the community are grandpa. Some people of the community are faithful
aspirant.
Key Words: Tahtaci, From Uskudar, Cingöz, Sivrikülahlı, Balkans.
269
270
Araştırmacı ([email protected])
Araştırmacı ([email protected])
154 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN
Giriş
Tahtacıların iki inanç merkezi vardır. Bunlardan birisi İzmir
Narlıdere’deki Yanyatır Ocağı, diğeri Aydın Germencik’e bağlı Kızılcapınar
köyündeki Hacıemirli Ocağı’dır. Yanyatır Ocağı’nın piri, Adana’nın Ceyhan
ilçesine bağlı Durhasandede köyünde türbesi bulunan Dur Hasan Dede’dir.
Hacıemirli Ocağı’nın Piri ise Gaziantep Islahiye’ye bağlı Çerçili köyünde
türbesi bulunan İbrahim-i Sani Dede’dir. İbrahim-i Sani Dede’nin türbesinin
bakımını hemen yakınındaki Alevi köyü olan Kabaklar köylüleri
yapmaktadırlar. Yanyatır adını Meşhed’teki sekizinci imam Ali Rıza’nın
türbesinin bakıcılığından Yanın yatır olarak almışlardır.
Ağaçeriler, bazı araştırıcılara göre, 5. yüzyılda Anadolu’ya göç
etmişlerdir. Hun Türklerinin torunlarıdırlar271. Bazı araştırmacılara göre
ise 13. yüzyılda Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelmişlerdir272. Önce
Maraş dolaylarına, oradan Bağdat’a ve oradan Adana civarına gelmişlerdir.
Adana civarından (ki pirleri bu bölgededir) Batı Akdeniz’e ve oradan tüm
Ege’ye yayılmışlardır. Osmanlı imparatorluğu sıhhatli kayıtlar
tutmadığından göçebe aşiretlerin hareketleri hakkında tam bir bilgiye
maalesef sahip değiliz. Sadece isyan çıkaran veya vergi alınması gereken
veya iskana tabi tutulan aşiretler kayıtlara geçirilmiştir. Yine vakıf
nedeniyle de kayıtlar tutulmuştur. Tahtacılarda vakıf geleneği
olmadığından, isyana karışmadıklarından ve vergi de vermediklerinden
devlet kayıtlarında pek isimlerine rastlanmaz. 1843 yılında yayınlanmaya
başlayan Karesi Salnamesinde Balıkesir yöresi Tahtacılarının kayıtları
vardır273. Bundan dolayı gezdikleri yerler hakkında pek bir kayıt yoktur. 15.
yüzyıldan itibaren isimleri, kıt kayıtlar arasında, Ağaçerilikten Tahtacılığa
dönmüştür.
Sözel bilgilere göre, Tahtacılar Çukurova’da iken üç oymak imişler.
Bunlar: Nacarlı, Eseli ve Göğceli. Bunlardan Eseli oymağı Çukurova’dan batı
Akdeniz ile güney Ege’ye göç etmişlerdir. Eseli oymağı üç aşirete ayrılır:
Enseli, Tomaklı ve Çaylak aşiretleri. İşaretleri kazayağı işaretidir. Mezar
taşlarında kazayağı işareti bulunur. Eseliler Çukurova’dan sonra
dolaşırlarken Rumeli’ne geçmişlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra
bir posta arabasının soyulması suçlaması ile geri Anadolu’ya
getirilmişlerdir. Bu olay II. Mahmut döneminde olmuştur. Bu Tahtacılar
Zelyut, R., Türk Aleviliği, Kripto Kitaplar, Ankara, 2009, s:273
Birdoğan, N., Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak, Ankara 1995,s:1314
273 Mutaf, A, , Salnamelerde Karesi Sancağı (1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir, 1995,s.18
271
272
Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler
155
Anadolu’ya geri getirilirlerken Üsküdar üzerinden getirilmişlerdir. Bundan
dolayı bu Tahtacılara Üsküdarlı denilmiştir. Bu Üsküdarlı Tahtacılara
Adana taraflarında Cingözlü, Ege dolaylarında ise Sivrikülahlı adı
verilmektedir. Bir kısmı ise Midilli adasına gitmiştir. Cumhuriyet
döneminde mübadele sırasında Midilli’den Anadolu’ya gelmişler ve
Kokluca’ya yerleşmişlerdir274.
Aynı konuya Faruk Sümer’de Türk Dünyası Dergisi’nde yazdığı
Ağaçeriler makalesinde değinir ve farklı olarak IV.Murat’ın Bozok
Türkmenlerinden bazılarını Üsküdar çevresine zorunlu ikamete tabi
tuttuğunu ve bunun için bu Tahtacıların bu aşiretler olması gerektiğini
belirtir275. Veli Asan ise kitabında Üsküdarlı Tahtacıları Aydınlı Tahtacıların
bir kolu olarak gösterip (diğerleri Şehepli ve Kabakçı) Fatih Sultan
Mehmet’in kereste biçmek için getirdiği Tahtacıların işleri bittikten sonra
Üsküdar çevresinde kalan Tahtacılar olduğunu belirtiyor. Ve isimlerine
Üsküdarlı yanında Üskürdeli olarak da ifade ediyor. Bu Tahtacıların halen
Serik’te ve İzmir Bayındır’da yerleşik olarak yaşadıklarını ilave ediyor. Bu
Tahtacıların kendilerinin Üsküdar’dan geldiklerini bildiklerini ve oradaki
Tahtacılarla akraba olduklarını kabul ettiklerini ilave ediyor276. Turhan
Yörükan’ın yayınladığı kitapta ise Teke bölgesi Alevilerinin Şah İsmail’e
katılmaları
yüzünden
bazılarının
II.Bayazıt
döneminde
Mora
yarımadasındaki Modon ve Koron civarına sürüldükleri belirtilmektedir.
Buralarda uzun bir süre kalan Tahtacılar sonra tekrar Anadolu’ya geçme
imkânına kavuşmuşlardır. Bu dönüş sırasında Üsküdar’da bir süre oturmuş
olanlara Üsküdarlı denilmektedir. Şah İsmail’e en büyük desteği veren
yerlerden birisi Teke yöresidir.1511 yılında Şahkulu ayaklanması burada
olmuştur277. 1526 yılında ayaklanan Hacıbektaş postşinisti Kalender Çelebi
yanındakilerle Üsküdar’a yürümeyi düşünmüştür278.
1649 yılındaki isyanlarda Katırcıoğlu ile Çomarbölükbaşı da
Üsküdar’a kadar gelerek Çamlıca sırtlarında çadır kurmuşlardır279. Bu
isyanlara katılanlara da Üsküdarlı denilebilir. Yine aynı kaynaklarda Adana
civarındaki Eselilerin II.Mahmut döneminde Mısır valisi Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’nın ayaklanması sırasında oğlu İbrahim Paşa orduları ile Osmanlı
Destereci, M, Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yayınları, Bursa,
1998, s.11
275 Sümer, F, ‘Tahtacılar’, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1993, s:82
276 Asan, V, Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yayınları, Isparta, 2010,s:47
277 Yörükan, T, , Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara, 1998, s. 172173
278 Bardakçı, C. , Alevilik-Ahilik-Bektaşilik, Türkiye Matbaası, Ankara, 1950, s.8
279 Bardakçı, C. , a.g.e, s:9
274
156 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN
ordusunu Kilis civarında yenmiştir. Bu yenilgi sonrası Eseliler Mısır yanlısı
olarak suçlanıp Rumeli’ne sürülmüşlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan
sonra posta arabası soygunu suçlaması ile tekrar Anadolu’ya getirilmişler
ve geliş sırasında Üsküdar’da bir süre kaldıklarından Üsküdarlı olarak
adlandırılmışlardır. Daha sonra bu Üsküdarlı Tahtacılar değişik yerlere
dağıtılmışlardır. Gittikleri yerlerde gerek Üsküdar’da oturduklarından
Üsküdarlı, gerek bütün bu işlerden fazla darbe almadan çıktıklarından
dolayı Cingöz, gerek kendilerini koruyan var anlamında Enseli, gerekse dik
kafalılıklarından dolayı Sivrikülahlı, gerekse Rumeli’nde oturdukları
yerlerden dolayı Üsküplü denilmiştir. Ya da Üsküp’ün bozulmuş şekli
olarak Üskütlü, ya da Üsküdar’ın bozulmuş şekli olarak Üsdürgeli
denilmiştir. Bu Tahtacıların Edremit civarında Kazdağı eteklerinde
oturanlarına Üskütlü veya Üsküplü adı verilir. Çevre bunlara Makedonyalı
diye de takılırlar. Gidişleri II.Bayazıt döneminde Şah İsmail’e olan desteğin
kesilmesi için olmalıdır. Tahminimce Teke yöresinden sürülmüş
olmalıdırlar. Bu sürgün sırasında sadece Modon ve Koron civarında değil
daha yukarı Teselya ve Makedonya civarına da çıktıkları anlaşılmaktadır.
1829 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile bu Tahtacılar
II.Mahmut tarafından ülkeye geri getirilmiş olmalıdır. Posta arabası soygun
suçlaması zahiri neden gibi görünmektedir. Necat Çetin Arşivi’nde yer alan
Torbalı yöresindeki 1844 tarihli bir Osmanlı belgesinde Üsküdarlı
Tahtacılardan bahsedilmektedir. Bu belge de Üsküdarlıların 19. Yüzyılın
başlarında geldiklerini gösterir gibidir . Bu sürgünden dönen Tahtacılar
Üsküdar civarında toplanıp oradan değişik yerlere dağıtılmış olmalıdır. Bu
dağıtım sonrası gittikleri yerlerde yukarıdaki isimleri almış gibi
görünmektedirler. Bu sürgün sırasında bazılarının da Midilli’ye
gönderildiği anlaşılıyor.
Midilli’ye önce 1460 yılında Midilli Adasının fethi sonrasında,
donanmaya kereste biçen Tahtacı Türkmenlerden de yerleşenler olmuştur.
Kazdağı Tahtacı Türkmenleri kendilerini Fatih Sultan Mehmet’in Adana
yöresinden İstanbul’un fethi için gemi yapımına kereste biçmeye getirdiğini
belirtirler280. İstanbul’un fethi bittikten sonra Midilli adası beyi ayaklanmış
ve 1460 yılında da bu ada fethedilmiştir. Bu adanın kuşatılması için 200
parça yeni gemi yapılmıştır. Bu gemilerin kerestelerini biçen Türkmenlerin
bir kısmı adanın fethinden sonra Midilli’ye geçmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet Midilli kuşatması sırasında Edremit’e gelmiş ve
burada 26 gün kalmıştır. Yine yöredeki rivayete göre Tahtacı
280
Kudar, A, Tahtakuşlar Köyü Özel Etnoğrafya Galerisi, Edremit 1994
Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler
157
Türkmenlerini dağda ziyaret etmiştir. Bugün Avcılar köyü yukarısında
Köprü deresi yamacındaki pınarın adı Padişah pınarıdır ki bu isim buraya
bir padişahın geldiğini göstermektedir. Burası dağın geçitlerinden birisidir.
Oysa Tahtacı Türkmenler ulu yerlere Şah adını verir, dağın doruklarındaki
kutsal taşlara Şah Taşları dediği gibi.
Bu pınarın biraz yukarısı Düden yaylası olup burada kadim kaz ayaklı
Türkmen mezarları vardır. Bu mezarlık 1937 yılına kadar Tahtakuşlar
Köyü tarafından kullanılmıştır. Bu Düden yaylasında Tahtacı Türkmenler
için kutsal sayılan bir de üçtaş vardır. Bu taşlara yöre Tahtacı Türkmenleri
Şah Taşları adını verirler ve her yıl Sarıkız ziyaretleri sırasında bu taşlar
içinde kurban kesip erkan yürütürler. Bu taşların, yaptığımız
araştırmalarda 1510’lu yıllarda Teke yöresindeki Şahkulu’nun halifelerinin
bıraktığı taşlar olduklarını öğrendik. Yörede anlatılan rivayetlerde bunlar
Kazdağı üzerinden Rumeli’ne geçmişler (isimleri Şah Abbas,Şah Hamza,ve
Şah Ali).Yörede anlatıldığına göre ova zeytin ağaçları ile örtülü olduğundan
bunlar cennet meyvesini çiğnemek istememişler ve dağdan geçmişlerdir.
Dönüşlerinde yine aynı yolu kullanmışlardır. Düden yaylasında yöre
Tahtacı Türkmenleri ile buluşup onlarla burada cem yapmışlardır. Fakire
göre bu dervişler yöre Tahtacılarını Şah İsmail’e bağlayan dervişlerdir.
Bugün Edremit yöresinde ufak oğlan çocuklarına hala Şahkulu adı verilir.
Bu dervişler geri dönerlerken Bergama’nın Yerli Tahtacı köyünde bir cem
sırasında yakalanmışlar ve ikisi öldürülmüştür. Diğeri ise kaçıp
kurtulmuştur. Bu öldürülen dervişlerin mezarları bugün Yerli Tahtacı Köyü
yakınında olup ulu yatırlardır. Yerli Tahtacı köyü adaklarını bu yatırlara
yapar. Burada iki mezar vardır. Üzerleri açıktır. Büyük olana Bazayıt Dede
adı verilir. Küçük olana Genç Dede denir. Kaçan derviş yöredeki rivayete
göre Çin-i Maçin’e gitmiştir. Tarihsel olgulara göre Şahkulu ile beraber Şah
İsmail’e gitmiş gibi görünmektedir. Bu dervişlerin de yine Rumeli’ne
sürülen Şahkulu’na bağlı Tahtacı Türkmenleri ile bir irtibatı var gibi
hissedilmektedir. Bu konular halkın belleğindeki bilgilerin süzülerek
işlenmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Bilindiği gibi Teke yöresi hala
günümüzde en fazla Tahtacının yaşadığı yöredir. Korkuteli’nin Kızılkaya
beldesi ise Şahkulu’nun yaşadığı ve isyana kalkıştığı yerdir. Teke yöresinde
anlatılanlara göre Şahkulu çok önemli bir kişi imiş.
Midilli’ye yerleşen Tahtacılar ise Kolonya Körfezi ve Ayasuluk Köyü
çevresine yerleşmişlerdir.1912 yılında Balkan Savaşında ada elden çıkınca
bir kısım Tahtacı Türkmeni Edremit körfezi civarına göçmüşlerdir. Bu
Türkmenler Küçükkuyu yakınındaki Havut (Bahçedere) ile Kısacıkaltı
Türkmen köylerine yerleşmişlerdir. Halen torunları bu köylerde
158 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN
yaşarlar.1923 Lozan Anlaşması sonucu Yunanistan ile mübadele
yapılmıştır. Bu mübadelede Midilli adasındaki Türkmenler de diğer
Türkler ile geri gelmişlerdir. Bu gelen Tahtacı Türkmenlerinin bir kısmı
Edremit Çamcı köyüne, bir kısmı önce Burhaniye yakınındaki Reşid Köye,
bir kısmı İzmir Altındağ’a, bir kısmı İzmir yakınındaki Arapdere köyüne
yerleşmişlerdir. Bir kısmı da Kokluca’ya yerleşmiştir. Burhaniye Reşid
Köyüne yerleşen Tahtacılar burada bir cinayet suçlaması ile karşılaşmışlar
ve burayı terk ederek Pelit Köyüne göçmüşlerdir. Bugün Burhaniye Pelit
Köyünün yarısı bu Tahtacılardandır. Bu Midilli’li Tahtacılara yörede Adalı
adı verilir. Burhaniye Tahtacı köyünün mezarlığının önemli bir bölümü
Adalı mezarlığıdır. Reşid Köy’de otururlarken mezarlarını Tahtacı Köyü
mezarlığına koymuşlardır. Mezarların çokluğu önemli bir Tahtacı nüfusun
oturduğunu göstermektedir. Adalılar sakin çalışkan ve birbirlerine tutak
insanlardır.
Edremit yöresindeki Üsküdarlı Tahtacı Türkmenlerinden olup
Üskütlü adıyla anılan aileler ise yörenin en keskin dede
sülalelerindendirler. Hala yörede dedelik yapmaktadırlar. Günümüzde artık
Üskütlü yerine dedelerinin adıyla anılmaya başlamışlardır ki böyle giderse
bir nesil sonra Üskütlü adı unutulacaktır. Bu Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler
dedeliğe, yaptığım araştırmalarda 1910’lu yıllarda Narlıdere Yanyatır Ocağı
dedelerinden Hasan Dede’den icazet ve Manakıp alarak başlamışlardır.
Yani dikme dedelerdir. Oysa güney Ege ile Akdeniz’de Üsküdarlılar sadık
Tahtacı talipleridir. Tahtacılık yoluna sıkıca sarılmışlardır. Bazen zaman
zaman Edremit yöresi Üsküplü dedeleri de bu talip Üsküplülere dedelik
yapmaktadırlar. Çoğu zaman ikisi de birbirlerinden habersizdirler.
Edremit yöresi Tahtacı Türkmenleri ile Bayındır arasında bir başka
irtibat daha vardır. Edremit yöresindeki Kazdağı Tahtacı Türkmenleri
arasında Biber diye bir sülale vardır ki bu sülale hemen hemen her köyde
bulunur.Bu sülale kendi ataları olarak Bayındır’daki Eskici Dede’yi
gösterirler. Eskici Dede’nin malzemeleri Edremit’in Yastıçalı Mahallesinde
yaşayan Biber sülalesinden olan Süleyman Armutçu’dadır.
Süleyman Armutçu’nun oğlu Mehmet’te Edremit’te halen eskicilik
(yani ayakkabı tamirciliği) yapmaktadır. Mehmet’in verdiği bilgilere göre
Eskici Dede’nin emanetleri içinde yüzüğü, abası ve önlüğü vardır. Biber
sülalesi mensupları zaman zaman Bayındır’a giderek Eskici Dede türbesini
ziyaret etmektedirler.
Yaptığımız araştırmalarda üç yerde Eskici Dede yatırı bulduk. Birisi
İstanbul’da, diğeri Bursa’da, bir diğeri de Bayındır’da. Bursa’daki Eskici
Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler
159
dede aslen Amasyalı olup Nakşibendi tarikatından. Üftate’nin müridi ve
Aziz Mahmut Hüdayi’nin irşat edilmesinde etkili olan kişi. Bez ticareti ile
uğraşıyor. Adı Eskici Mehmet Dede 1618’de vefat etmiş. İstanbul’daki
Eskici Dede’nin türbesi ise Unkapanında bulunmakta. Bayındır’daki Eskici
Dede ise Tahtacı kültürü ile bağlantılı gibi görünmektedir. Munis Armağan
eserinde Tahtacı zaviyelerinden bahsetmektedir. Bu Eskici Dede’nin de bir
Tahtacı zaviyesi mürşidi olması lazım gelir gibi görünmektedir281.
Menkıbesine göre Bayındır’da eskicilik yaparmış ve yöre insanı tarafından
çok sevilirmiş. Bir sıkıntı olursa onun yanına koşarlarmış. Çevresine sürekli
yardım yaparmış. Fakat bir özelliği daha varmış o da camiye namaz kılmaya
gitmezmiş. Bu duruma kızan bazıları onu yörenin askeri komutanına
şikayet etmişler. Komutanda bir asker göndererek durumu öğrenmek
istemiş. Eskici Dede gelen askere kendisinin namazını kıldığını söylemiş
asker inanmayınca onun elini tutmuş ve asker kendilerini Kabe’de bulmuş.
Döndüklerinde komutanına durumu söyleyince hem asker hem de Eskici
Dede vefat etmiş. Halk ikisini de oraya defnetmiş. Bugünkü türbe bu
mezarmış. Eskici Dede’nin camiye gitmemesi, içinin temiz olması onun
Tahtacı kültürü ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Genel kabule göre
Eskici Dede 15. yüzyılda yaşamış bir erendir. Kazdağı yöresinde hala anıları
bulunmaktadır. Onun varlığı dahi Kazdağı yöresi ile Ege arasında Tahtacı
irtibatını göstermektedir. Biber sülalesi Savaştepe’nin Kongurca köyünde
de yaşamaktadır ve onlarda Bayındır Eskici Dede’ye hörmet gösterip
ziyaret etmektedirler. Yine Armağan’a göre Bayındır Yakapınar Köyündeki
sülalelerden birisinin adı Kazdağlılar sülalesidir ki bu da Kazdağı ile
Bayındır arasındaki irtibatı göstermektedir282.
Edremit’in Tahtakuşlar Köyünden olan Üsküdarlı Abidin Kuşçu ise
1.Dünya savaşında Filistin cephesinde savaşmış ve geri çekilme sırasında
birliği Pozantı çevresine konuşlanmıştır. Bilindiği gibi bu cephede Yıldırım
Orduları vardır ve komutanı Mustafa Kemal’dir. Abidin Kuşçu Pozantı’da
Fransızlarla yapılan Klikya savaşlarına katılmış ve 1930 yılında İstiklal
Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Kendisi 1972 yılında köyünde Hakka
yürümüştür.Yaşarken dedelik te yapmıştır. Torunları da hala dedelik
yapmaktadırlar.
281Armağan
, M,A, Asya’dan Anadolu’ya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca Matbaası,
Tire, 2006,s:168
282 Armağan, M,A, (2006), a.g.e. 358
160 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN
KAYNAKÇA
Arşiv Malzemeleri:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA), ML.CRD.d, 821, s. 5
Araştırmalar:
AKSÜT, A., Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Mat, İstanbul 2003,
AKSÜT, A., Sarıkız Fatma Ana, Yön Matbacılık, Antalya, 2005
ARMAĞAN, M A, Asya’dan Anadolu’ya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca
Matbacılık, Tire, 2006
ASAN, V., Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yay, Isparta,2010
ASAN, V., Buyruk (Erkanname), Kardelen Sanat Yay, Isparta,2014
AYTEKİN, S., Buyruk, Emek Basım Yay, Ankara
BAHA SAİD BEY, Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi, Nusayri Zümreleri, Yayına
Hazırlayan: GÖRKEM, İsmail, Kitabevi Yay, İstanbul 2000
BARDAKCI, C., Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, Türkiye Mat, Ankara 1950,
BİÇEN, H.Y., İnanışları ve Gelenekleriyle Tahtacılar, Tekağaç, Ankara
BİRDOĞAN, N., Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak. Yay.
Ankara 1995.
BİRDOĞAN, N., İttihat ve Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Berfin Yay,
İstanbul 1994
DESTERECİ, M., Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yayınları,
Bursa,1998
ENGİN, İ., Tahtacılar-Ant Yay, İstanbul 1998
ERÖZ, M., Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Otağ Mat, İstanbul 1977
HALAÇOĞLU, Y., Anadolu’da Aşiretler, Cemaatlar, Oymaklar, Togan Yay,
İstanbul,2011
KAHYAOĞLU, S., Kazdağı’ndan Esintiler, Ofset Yay Mat, İstanbul
KUDAR, A.,Tahtakuşlar Özel Etnografya Galerisi, Edremit,1994
KÜÇÜK, M., Cemaat-ı Tahtacıyan, Nefes Yay, İstanbul 1995
MUTAF, A., Salnamelerde Karesi Sancağı(1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir,1995
SARISIR, S., Niyazi Bey ve Adana Bölgesi Tahtacıları, Kömen Yay, Konya, 2012
SAYLIK, K., Gatıran’ın Türküsü, Düş Ülkesi Yay. 2009
SELÇUK, A., Ağaçeri Türkmenleri Tahtacılar, Kültür Sanat yay, İstanbul 2008
SEYİRCİ, M., Batı Akdeniz Tahtacıları, Derin Yay, İstanbul 2007
SÜMER, F., ‘Tahtacılar’, Türk Dünyası Tarih Dergisi,1993
TAŞĞIN, A., Şeyh Safi Buyruğu(Bisati), İst.anbul2002
Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler
161
YETİŞEN, R., Tahtacı Aşiretleri, Memleket Matbaası, İzmir,1986
YILMAZ, A., , Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay, Ankara 1948
YÖRÜKAN, T., Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara 1998
ZELYUT, R. , Türk Aleviliği, Kripto Yay, Ankara 2009.
162 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (163-177), 2016
BAYINDIR’DA EŞKİYALIK HAREKETLERİ, EŞKİYALIK
TEMELİNDE ORTAYA ÇIKAN ASAYİŞ PROBLEMLERİ VE
OSMANLI DEVLETİ’NİN BU KONUDA ALDIĞI TEDBİRLER
(1760-1920)
Umut Soysal283
Özet
Batı Anadolu ve İzmir çevresinde, XIX. yüzyılda başlayan ve XX. yüzyılın ilk
çeyreğine kadar devam eden önemli sosyal ve siyasal olaylara sahne olan ilçelerden
birisi Bayındır’dır. XIX. yüzyılda giderek azalan devlet otoritesinin ortaya çıkardığı
çeşitli problemlerden birisi ise eşkiyalık olgusudur. Bu çalışmada söz konusu
dönemde Bayındır ilçesinde meydana gelen eşkiyâlık faaliyetleri, eşkiyâlık temelinde
ortaya çıkan asayiş problemleri ve bunları bastırmak üzere devletin aldığı tedbirler
Osmanlı Arşivi kayıtları ışığında incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: İzmir, Bayındır, Eşkiyalık
Abstract
Banditry, Problem of Public Security and Precautions by OttomanState
in Bayındır of Izmir (1760 – 1920)
The town of Bayındır and its environs was a stage of social and political events
took place between XIX. and XX. centuries in western Anatolia. Banditry was revealed
in western Anatolia because of lack of state autority in XIX. century as an important
problem. We examine the problem of banditry and procations taken by the Ottoman
governments against banditry in the town of Bayındır according to the Ottoman
archival registers.
Key Words: İzmir, Bayındır, banditry
Giriş
Anadolu’ya ilk gelen Türk boylarından Bayındır boyuna mensup
halkın yerleşim yeri olmasından dolayı Bayındır adını alan ve yaklaşık 500
yıldır şehir olma özelliğini aralıksız sürdüren Bayındır hakkında yeterli
Uzman, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dâire Başkanlığı,
Sâdâbâd Mevki, Kağıthâne / İstanbul, [email protected]
283
164 Umut SOYSAL
düzeyde akademik çalışmanın yapıldığını söylemek zordur. DİA’da şehre
bir maddelik bile yer ayrılmamıştır. Geçmişi bu kadar gerilere
götürülebilen ve hakkında pek çok çalışma yapmaya elverişli binlerce bilgi,
belge, doküman ve arşiv kaydı olan şehrin tarihinin aydınlatılması
gereklidir. Bu çalışmada 18. yy’ın sonları ve 19. yy’ın ilk çeyreğinde
Bayındır şehri ve civarında meydana gelen asayiş olaylarından özellikle de
eşkiyâlık temelinde çıkan bazı problemlerden bahsedilmiş, bu problemler
karşısında devletin aldığı tedbirler açıklanmaya çalışılmıştır.
Şâki, isyancı, bozguncu taifesi, eşkiyâ vs. gibi pek çok farklı kavram ve
terimlerle ifade edilen ve bir sosyal olgu olarak târih yazıcılığında asla
ihmal edilmemesi gereken konu başlıklarından birisi olan eşkiyâlık
hakkında dünyada ve ülkemizde pek çok araştırma yapılmış, bu konuda
akademik anlamda hayli mesafe alınmıştır. Eşkiyalık denen sosyal olgunun
halk nezdinde bir kahraman, merkezi idare ve Osmanlı payitahtı gözünden
bakılınca da bozguncu, isyancı, men ü def edilmesi gereken bir asayiş
problemi olmak üzere birbirinden zıt ve bir o kadar da uzak bir yelpazede
algılanması; eşkiyâlığı tarihyazımı için, özellikle de bu tarz olayların sıklıkla
yaşandığı Ege Bölgesi ve çevresi târih araştırmaları için cazip kılmaktadır. 284
Bayındır’da Eşkiyâlık Hareketleri
Bayındır kenti tarihi için düşünüldüğünde de durum farklı değildir.
Ege bölgesinin önemli vilâyet merkezleri arasında stratejik bir konumda
bulunması, ekonomik ve ticari mübadele trafiğinin yoğun olarak yaşandığı
güzergâhların bu kent civarından geçmesi, 1860’dan sonra yapılan İzmirAydın-Kasaba demiryolu hattı münasebetiyle eskiden beri süregelen
önemli bir menzil olma özelliğini modern dönemde de artırarak devam
ettirmesi sebebiyle kent, haliyle eşkiyâlar için de cazibe merkezi olmuş,
şehirde son 150 yıllık zaman diliminde pek çok organize asayiş olayı
yaşanmıştır.
Bayındır’da meydana gelen eşkiyâlık olaylarının tespit edilebildiği
kadarıyla en eski tarihlisi III. Mustafa dönemine aittir.285 Şehrin nâibi286
Eşkiyalık kavramının Ege Bölgesi’nde çok daha eskilere götürülebilecek bir tarihi arka
planı vardır. Bunu Saruhan örnekleminde ele alan erken dönemli bir çalışma için:
M.Ç.Uluçay, Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, (1944), s. 536. XIX. Yüzyıl’da Ege’deki
Eşkiyalık olayları hakkında diğer önemli ve ödüllü bir çalışma ise Sabri Yetkin’e aittir:
S.Yetkin, Ege’de Eşkiyalar, (1997), s. 232. Eşkiyalık kavramını her yönüyle ele alan ayrıntılı
bir diğer çalışma ise Kebikeç Dergisi’nin şu özel sayılarıdır: “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî I,”
Kebikeç, Sayı:33, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî II,” Kebikeç, Sayı:34, (2012); “Dosya:
Şâkî, Celâlî, Âsî III,” Kebikeç, Sayı:35, (2013).
285 AE.SMST.III 25/1710 Târih: 1176.Z.29 (11 Temmuz 1763)
284
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
165
olan Es-seyyid Ali Efendi, şehirde türemiş olan eşkiyâlar ve artık tahammül
edilemez hale gelen eşkiyâlık olaylarından dolayı halkın şikâyetlerini
derleyip toparlamış ve merkezi idareye bir rapor halinde sunmuştur. Buna
göre şehrin önde gelen ‘ulemâ ve sulahâ ve ‘ayân ve şürefâ kulları bi’ecmâ‘in
meclis-i şer‘e gelmiş, kadıya şehirde türemiş olan eşkiyâlardan duydukları
rahatsızlıkları bildirmişlerdir. Bu eşkiyâ taifesinin reisi ise Pehlivan
Ağazade Bekir’dir. 15-20 kadar refikiyle alenen pek çok kez katl-i nüfus ve
hedk-i ırz gibi eylemlerle halkın can, mal ve namus güvenliğini tehlikeye
atmakta olan Pehlivan Ağa çetesi, tespit edilen ilk organize suç örgütüdür.
Şehrin önde gelen mûteberânından El-hac Mustafa Efendi’yi yine aynı yılın
Muharrem ayında gasp etmişler, sûk-ı sultânîde (pazar yerinde) herkesin
gözü önünde katletmişler ve halka bu şekilde gözdağı vermişlerdir.
Pehlivan Ağa’nın adamlarından olan Mazan’da yine aynı yılın Safer ayında
Kaplan isimli fukarayı öldürmüştür. Bunun gibi sayısız olaya karışan
Pehlivan Ağazade Bekir’in çetesinin tespit edilen diğer mensupları ise Hacı
Mazan, Hacı Kalyoncu ve Hacı Ali’dir. Bu asayiş olaylarının sona ermesi için
Aydın Muhassılı287 bir buyruldı288 kaleme almış, kendisine ulaşan buyruldı
üzerine Bayındır naibi Es-seyid Ali Efendi de ümmet-i Muhammed’in avam
ve havasın asayiş-i rahatlarının ortadan kalkmış olduğundan dolayı durumu
örnekleriyle anlatan genişletilmiş bir raporu merkezi idareye iletmiştir.
Söz konusu olaydan sonra uzun bir süre Bayındır kentinde tespit
edilen örgütlü bir suç ve asayiş olayı yoktur. Ancak Nazilli
Voyvodası’ndan289 memnun olmayan halkın Aydın/Nazilli/Kuyucak
çevresinde nam salmış bir eşkiyâ olan Kel Mehmet’ten yardım istemeleri
Bayındır ve çevresinde tekrar hareketli olaylar zincirinin yaşanmasına
sebep olmuştur. 290 27 Eylül 1821 târihinde yaşanan bu olayda halkın
kendisinden yardım istediğine bakılırsa belirli derecede halkın sempatisini
kazanmış olan Kel Mehmet dönemin önemli siyasi figürlerinden Hasan
Paşa’nın adamı olmakla itham edilen ve halkın şikâyetine rağmen
görevinden bir türlü alınmayan Nazilli Voyvodasının konağını basıp 40
Nâib, Vekil, kadı vekili, M. Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.955.
Muhassıl: Devlete ait vergi ve resimleri toplayan görevlilere verilen ad. Y. Özkaya- A.
Akyıldız, DİA, 31, (2006), s. 18-20.
288 Buyruldu: Osmanlı diplomatiğinde yüksek rütbeli görevlilerin kendilerinden aşağı
mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terim. M.S. Kütükoğlu,
DİA, 6, (1992), s. 478-480.
289 Voyvoda: Osmanlı maliyesinde yüksek vergi gelirlerini toplayan tahsildar. E. Özvar, DİA,
(2013), 43, s. 129-131.
290 HAT 638/31440 Târih: 1236.Z.29 (27 Eylül 1821).
286
287
166 Umut SOYSAL
kadar adamıyla birlikte şehri zapt etmiş, sırasıyla Tire, Bayındır ve Aydın
Güzelhisarı’nın
da
voyvodalarını
kaçırmıştır.
Dönemine
göre
değerlendirilse şehirdeki hass, tımar, iltizam gibi vergi işlerini idare etmek
için mültezimler tarafından görevlendirilen voyvodalar bir nevi yarı sivil
yüksek rütbeli taşra idarecisiydiler. Bu yaşananlar üzerine Bayındır naibi,
Rumeli Kazaskeri’ne durumu bildiren bir yazı yazmıştır. Daha önce Manisa
civarında iken Aydın mütesellimi291 tarafından birkaç kez üzerine gidilen
ancak bir türlü ele geçirilemeyen Kel Mehmed ve çetesi giderek güçlenmiş,
şehre girdikten sonra şükür namazı kılmışlar, yine kayıtlara göre irili ufaklı
15 kadar yerleşim birimini kontrol altına almışlardır. Kısa bir süre sonra
ise Aydın mütesellimi tarafından olaylar güç bela yatıştırılabilmiştir.
1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılması taşra asayişini doğrudan
olmasa bile dolaylı yoldan etkilemiş, boşta kalan binlerce yeniçeri askeri ve
avânesi genellikle İstanbul’da fazla tutunamayıp taşraya, kendi
memleketlerine dönmüşler, buralarda eski alışkanlıklarını sürdürmüşler,
şehirlerde pek çok asayiş sorununa yol açmışlardır. İşsiz ve vasıfsız olan bu
eski asker kalıntıları, civardaki zenginlere kapılanmak, ufak tefek tahsilat
işleri, kır bekçiliği, menzillerde bekçilik gibi işlerle geçici süre uğraşmışlar
ancak bu tür uğraş alanlarıyla tatmin olamamışlar, gittikçe çevrelerinde
kendilerine benzer insanları toplamaya başlamışlar, çeteler teşekkül
ederek kervan soygunculuğu, para tahsilatı, gasp, tecavüz vs gibi dönemin
kaynaklarının söylediği şekliyle ifade edilirse bu şekil uygunsuzlukları
kendilerine iş edinmişlerdir. Zaten 1826’yı takip eden süreçte Osmanlı
İmparatorluğu’nun her yanında bu tip asayiş problemleri eş zamanlı olarak
patlak vermiş, devlet; sınırlı sayıdaki asayiş personeli ile tüm bu olayları
yatıştırmaya çalışmıştır. Bayındır örnekleminden de görüleceği üzere bu
çevredeki eşkiyâlık olaylarının nicel olarak artışı hep 1826 sonrası döneme
denk gelmektedir. Ocağın lağvedilmesinden kısa bir süre sonra ise 1829
yılında eşkiyalar bu kez Salihli’yi ele geçirmişler, Tire ve Bayındır’a kadar
pek çok bölgede etkili olmuşlardır.292
Aydın ve çevresinde bu dönemde en etkili olan eşkiyâ Atçalı Kel
Mehmet’tir. Aydın ve Manisa çevresinde Atçalı Kel Mehmed’in çıkardığı
asayiş olaylarını yatıştırmak üzere Saruhan Mütesellimi Kara Osman-zade
Mütesellim: Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan önce vali ve mutasarrıflar adına vergi
toplamakla görevli memur. Y. Özkaya, DİA, 32, (2006), s. 203-204.
291
292
HAT. 712/34049 Târih: 1245.C. 13 (10 Aralık 1829)
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
167
Mehmet Ağa, ihtisab nazırına293 bu konuda ayrıntılı bir rapor yazmıştır.
İdari anlamda şehirlerin asayiş ve düzeni hakkında doğrudan sorumlu
olmamasına karşın daha çok çarşı, pazar gibi ticari alanların güvenliğinden
sorumlu merkezi üst amir olan ihtisab nazırına durumun bildirilmesi,
eşkiyâlık olaylarının yalnızca mevcut asayişi değil ticari güvenliği de sarsıcı
nitelikte olduğunu bizlere göstermektedir. Salihli ve çevresini eşkiyâdan
temizlemek üzere önce Yetim Ahmet Ağa görevlendirilmiş, söz konusu
kazaların asayişini sağlayan Ahmet Ağa daha sonra Bayındır üzerine
yönelmiştir. Teke ve Hamid ilinin Mutasarrıfı olan İbrahim Paşa da önce
Manisa’ya gelmiş Yetim Ahmet Ağa ile buluşmuş, Ahmet Ağa’nın başlattığı
koruma ve tathîr (eşkiyâdan temizleme) görevini ayrıntılandırarak devam
ettirmiştir. Atçalı Kel Mehmed’in bölgedeki etkisi epey kırılmış, Aydın
Sancağı’na bu iş için görevlendirilen Yetim Ahmet Ağa, görevini hakkıyla
yerine getirmiş, Bayındır, Ödemiş ve Tire kazaları eşkiyâdan temizlenmiş,
bu olay da Saruhan Sancağı Mütesellimi El-hac Kara Osman-zade Mehmed
Ağa imzasıyla sadrazama iletilmiştir.294
Aynı tarihlerdeki bir başka tahriratta ise eşkiyâlık olaylarının
anlaşılmasını bir hayli zorlaştıran bir başka belge göze çarpmaktadır. Zira
bu belgede Bayındır ve Tire ahalisinin şehrin müteselliminden şikayetçi
oldukları bildirilmektedir.295 Bu durumu Bab-ı Ali’ye iletmesi için yine
bölgede bulunan ve eşkiyâ takibine özellikle meʽmû r Yetim Ahmet Ağa,
Saruhan Mütesellimi Mehmed Ağa’ya bildirmektedir. Halk eşkiyâ ve
yöneticilerin arasında kalmış gibi gözükmektedir çünkü mevcut asayiş
olaylarının müsebbibi ve insan kaynağının çetelere katılmasını sağlayan
sebeplerden birisi de eşkiyânın halkla kurduğu bu ilişki biçimidir.
Yöneticilerden şikayet eden halk şikayet merci‘ olarak eşkiyâyı görmekte,
eşkiyâdan şikayetçi olan halk da mütesellimlere bu durumu bildirmekte,
şehrin yönetimsel dengesi de bu iki zıt kutup arasında gidip gelmektedir.
Bu süreçten sonra uzunca bir süre Bayındır ve çevresinde asayiş
olayları pek yaşanmamış eğer yaşanmışsa bile bu durum devletin resmi
kayıtlarına rastlamamıştır. 1849’da ise Saraçoğlu Mehmet296 ve çetesi
asayişi bozan bir eşkiyâ faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Aydın
vilayeti çevresinde eşkiyâlık yapan Saraçoğlu Mehmet ve çetesi bazı
İhtisâp Nâzırı: Belediye, zâbıta ve mâliye işlerini kısmen üstlenen teşkilatın müdürü, M.
Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.553.
294 HAT. 709/ 33964 Târih: 1245.Z.29 (22 Mayıs 1830).
295 HAT. 714/ 34092 Târih: 1245. Z.29 (22 Mayıs 1830).
296 MVL. 30/37 Lef:4 . Târih: 1265.Ra.05 (29 Ocak 1849)
293
168 Umut SOYSAL
uygunsuzluklarda bulunmuşlar, asayiş-i amme’yi tehlikeye atmışlar,
Bayındır ve çevresinde hilaf-ı şer‘i-i şerîf’e alenan mugayir haraketler
yapmış ve eşkiyâlık yapmaya mütecâsir olmuşlardır. Sadarete akseden bir
bilgiye297 göre Saraçoğlu Mehmet hem halka hem de devletin askerine ve
memuruna karşı uygunsuz hareketlerden bulunmaktadır. Sadaretten bu
tarz uygunsuzlukların ortadan kaldırılması emrine uygun hareket eden
Aydın Valisi, memleketin güvenliğine alenen halel getiren bu eşkiyâyı iki
rüfekasıyla birlikte Bayındır’da kıstırmış, zabtiyeler marifetiyle eşkiyânın
haklarından gelinmiş, Saraçoğlu Mehmet nam şâkî ve arkadaşlarının
mazarratları bu suretle def‘ edilmiştir. Saraçoğlu’nun ortadan kaldırılması
da Aydın Vilâyet Meclisi’nde tasdîk edilen bir kıta evrakla birlikte Meclis-i
Vükelâ’ya bildirilmiştir. Saraçoğlu çetesinin yaptıklarına gelince, çete kazâ
meclisi üyesi Hacı Mehmed Ağa’nın evini basmış, olayı haber alıp gelen
zabtiye neferâtına da ateş açmış, Asâkir-i Redif-i Şahane neferâtından Arap
Ali’yi ve Kürt Oğlu Bağırcık’ı katl edip bir diğerini de ağır yaralamıştır.
Bayındır Kazâ Meclisi ile Aydın Vilâyet Meclisi’nin kararı üzerine
kendilerini takip eden zaptiye neferatı ile girdikleri silahlı çatışma esnaında
ölü olarak ele geçirilen Saraçoğlu Mehmet ve 3 rüfekasının Hacı Mehmed
Ağa’dan gasp ettikleri ve mal ve ziynet eşyaları ise sahiplerine i‘âde
edilmiştir.
İzmir limanı ile Batı Anadolu’nun iç kesimleri arasındaki ticari trafik
bu dönemde yoğun olarak develer ve at arabaları ile sağlanmaktadır. Bu
kervanların hızları oldukça yavaş olduğu gibi söz konusu kervanların
güvenliğini sağlamak da başlı başına bir sorun teşkil etmekte, güvenlik
hizmetleri taşıma ücretlerine ekstra bir yük getirmekteydi. Demiryolu
ulaşımı kurulana ve yaygınlaşana kadar İzmir ile Anadolu’nun iç kesimleri
arasındaki ulaşım esnasında mal ve can güvenliği her zaman büyük bir
problem teşkil etmiş, eşkiyâların çıkardıkları asayiş problemlerinde
bölgeye asker veya takviye güvenlik güçlerini sevk etmek her zaman zor ve
zahmetli olmuştur. Nihayet 1855 yılında Robert Wilkin adındaki İzmir’li bir
İngiliz tüccarı diğer dört ortağı ile kendi adına Osmanlı hükümetine bir
dilekçe vererek İzmir Aydın arasında bir demiryolu yapmak için imtiyaz
istemiş, bu imtiyaz 1856 yılında verilmiş, 1860 yılında bitirilmesi planlanan
demiryolu ancak 7 Haziran 1866 yılında bitirilebilmiş ve trafiğe açılmıştır.
298
297
298
A.MKT.MVL 13/30 Târih: 1265.Ra.26 ( 19 Şubat 1849)
O. Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, (2008), s.110.
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
169
Posta soygunları bu dönemde hayli yaygın bir şekilde görülmektedir.
Zira para trafiği de yine posta yoluyla sağlandığı için eşkiyâların en karlı
çıktıkları ve en çok yeltendikleri işlerden birisi posta katarlarına
saldırmaktır. Eşkiyâ taifesinin Bayındır çevresinde çıkardığı asayiş
problemlerinden birisi de bu tarz posta katarı soygunlarıdır. Saraçoğlu
çetesinden yok edilmesinden sonra bölgede asayiş problemleri ortadan
tümüyle kalkmamış, tersine artarak devam etmiştir. 30 Ağustos 1851
yılında eşkiyâlar Konya’dan İzmir yönüne gelen posta katarını
saldırmışlardır. 299 Konya’dan İzmir’e beraberindeki 6 nefer zaptiye ile
gelmekte olan Posta Tatarı Hacı Halil Ağa’nın katarına, Aydın’a 2 saat
mesafede iken eşkiyâlar saldırmış, 2 zaptiyeyi yaralamış birisini de
öldürmüşlerdir. Hacı Halil Ağa, kolundan yaralanmasına rağmen postayı
eşkiyâ eline teslim etmemiş, yönünü Aydın tarafına çevirmiş ve olay
yerinden kaçmıştır. Olayın haber alınması üzerine Aydın Valisi Mehmet
Ragıp Bey tarafından Bayındır ve Tire kazâ müdürlerine yazılı emir
gönderilmiş, bölgede bu tarz şeylere cesaret eden eşkiyâ taifesinin bulunup
yakalanması ve bu tarz olaylara kesinlikle mahal verilmemesi yönünde
dikkat gösterilmesi istenmiştir.
Denizli ve çevresinde eşkiyalık yapan Denizli’li Ulvi çetesine katılmak
için Bayındır içinde toplanıp beraberindeki 70 adamıyla Denizli yönüne
geçen Koca Arap300 da yine büyük bir eşkiyâ ve çete reisidir. Takviye
birliklerle Hamdi Bey, Denizlili Ulv’yi yakalamakla görevlendirilmiş,
Denizlili Ulvi üzerine sevk edilen askerlerle çatışmalara girmiştir. Koca
Arap çetesi ise derdest edilememiştir. Aynı belgedeki bir diğer ilginç bilgi
ise Kuşadası tarafında posta katarını soymaya yeltenen Hırvat eşkiyâsı
hakkındadır. Aydın valiliği bu ithal eşkiyâlar üzerine de yine elinde mevcut
bulunan askerlerden bir kısmını sevk etmiştir. Batı Anadolu’daki
eşkiyâların hepsi Osmanlı tebaasına mensup unsurlardan oluşmamaktadır.
Balkanlar ve Mora yarımadasından gelip bölgede eşkiyâlık yapan Rum ve
Hırvat çeteleri de yine bölgede ithal eşkiyâ olarak faaliyet
göstermektedirler.
Bu olaydan kısa bir süre sonra Koca Arap çetesinin, günümüzde
Tire’ye o dönemde Bayındır’a bağlı olan Peşrefli karyesinde saklandıkları
bilgisine ulaşılmıştır. 301 Tire kazâ müdürü yakalanmaları için Peşrefli’ye
asker sevk etmiş, Koca Arap ve çetesi zaptiyelere teslim olmayıp silahla
A.MKT.UM 73/86 Târih: 1267.Za.03 (30 Ağustos 1851)
A.MKT.UM 373/100 Târih: 1276. Ra. 30 ( 27 Ekim 1859).
301 A.MKT.UM 379/ 24 Târih: 1276.R.20 (16 Kasım 1859)
299
300
170 Umut SOYSAL
karşılık vermiş zaptiyelerle eşkiyâlar arasında silahlı çatışma çıkmıştır.
Eşkiyâların saklandıkları ev çatışma sırasında harap olmuş, olayda 3
zaptiye neferi ve bir eşkiyâ ölmüştür. Durumun acilen kazaya bildirilmesi
üzerine Zabtiye Yüzbaşısı Hüseyin Ağa yanına verilen 10 kadar güzide
asker ile olay mahalline gönderilmiştir. Meclis-i Vâlâ’nın, Aydın Vilayeti’nin
ve Tire kazâ müdürlüğünün eşkiyâların yakalanıp mahkemeye
çıkarılmaları konusunda kesin bir emri olsa da Koca Arap ve çetesinin ele
geçirildiğine dâir herhangi bir bilgi ve belge yoktur.
Bayındır çevresinde uzun süre eşkiyalık faaliyetinde bulunan bir
diğer eşkiyâ ise Teke Osman ve çetesidir.302 Teke Osman’ın gadrine
uğrayanlar şikâyetlerini kadıya sözlü olarak bildirmiş, bu şikâyetler yazıya
geçirilip sadarete gönderilmiştir. Kimi tanık ifadelerinde Teke Osman’dan
Tekeli Osman olarak söz edilmektedir. Bayındır Karahayıt karyesinden
Çukalıoğlu Yusuf’un ifadesine göre Teke Osman yanında bulunan 12
neferiyle birlikte bir gece Yusuf’un çadırını basmış, cebren 1000 guruş
parasını gasp etmiştir. Bayındır Kızılkeçili aşiretinden Demirci Hasan’ın
ifadesine göre de Tekeli Osman bir akşam üzeri Kızılkeçili karyesini basmış,
Tahtalıoğlu Ali’nin odasına girip orada yemek yemiş, kendisinden 4000
guruş talep ederek onu rencide etmiş, daha sonra Demirci Hasan’dan zorla
2000 guruş istemiş, elinde bu kadar nakit para bulunmayan Hasan, güç bela
söz konusu miktarı ahaliden toplayıp Osman’a verebilmiştir. Tekeli
Osman’ın gasp ettiği bir başka kimse ise Bayındır Sarılar aşiretinden Deli
Yusuf oğlu Mehmed’tir. Tekeli Osman yine bir gün adamlarıyla birlikte
Sarılar aşiretinin konakladığı yere gelmiş, Mehmet’in çadırını basıp
Mehmet’i dövüp ayrıca 5.000 guruş talep etmiş, Deli Yusuf oğlu Mehmet’in
bu kadar parayı tedarik edememesi üzerine bulabildiği kadarını yani 313
guruşu zorla gasp etmiştir. Yaşadığı olayın etkisiyle Mehmet çadırında
ağlamakta iken oradan geçmekte olan Kır Serdarı durumu fark etmiş,
Tekeli Osman’ı yakalamak için üzerine gelmiş, Osman teslim olmayıp ateşle
karşılık vermiş ve aralarında müsademe (silahlı çatışma) çıkmıştır.
Adamlarıyla birlikte kaçmaya yeltenen Tekeli Osman, Sarılar aşiretinin
konakladığı yere iki saat mesafedeki Kargılık nam mahalde kır serdarı ve
olayı haber alıp gelen diğer Zaptiye Çavuşu Himmet ve zaptiye neferleri
tarafından kıstırılmıştır. Çıkan çatışmada ise zabtiye neferlerinden birisi
ölmüş, Tekeli Osman’da ölü olarak ele geçirilmiştir. Bayındır Kızılkeçili’den
Tahtalıoğlu Ali’de ifadesinden Tekeli Osman’ın 12 nefer rüfekasıyla birlikte
karyeyi basıp Demirci Hasan’dan zorla 2.000 guruş aldığını gördüğü
302
A.M. 25/2 Târih: 1277.00.01 (18 Ağustos 1860)
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
171
yönünde beyanat vermiştir. Yine Kızılkeçili karyesinden Kara Mustafa’nın
da beyanatı Tahtalıoğlu Ali’nin ifadesiyle paralel şekildedir. Kargılık
mevkiindeki silahlı çatışma esnasında yaralı olarak ele geçirilen çete
mensuplarından Numan’a olayın ayrıntıları sorulmuş, o da Manisa’dan hep
birlikte yola çıktıklarını, doğrudan Birgi’ye geldiklerini, daha sonra
Bayındır’a vardıklarını ve orada reisleri Tekeli Osman’ın birkaç kişinin
parasına el koyduğunu daha sonra silahlı çatışmaya girip Karacasu
üzerinden kaçmak isterlerken derdest edildiklerini bildirmiş, çetenin diğer
üyelerini tanımadığını, kimler olduklarını bilmediğini ve nereye gittiklerini
de bilmediğini ifade etmiştir.
Demiryolunun çalışmaya başlamasıyla birlikte eşkiyâlık olaylarında
nispi bir azalma söz konusu olmuştur. Ana güzergâhlardan çekilen deve
kervanları ise tren istasyonları ile daha küçük çaplı üretim yapan yerleşim
merkezleri arasındaki ticari trafiği sağlamak şeklinde bir yapısal dönüşüme
uğramıştır. Nakit para ve değerli eşyaların da nakli çoğunlukla trenlerle
yapıldığı için büyü çaplı soygun ve gasp olayları bu dönemde giderek
azalmıştır.
Bu olayın üzerinden uzun bir zaman sonra 27 Temmuz 1907’de
Dahiliye Nezareti’ne bölgede pek çok silah ve suçlunun ele geçirildiğine
dâir bir rapor gönderilmiştir. 303 Söz konusu kayıtta Bayındır’ın Hacı
karyesinde bazı kişileri tehdit eden, onların değerli eşyalarını gasp eden ve
nispeten daha küçük çaplı suçlara karışan Yörükoğlu Mustafa’nın iki
adamıyla beraber derdest edildiği yazılıdır. Yine cinayet suçundan aranan
Karacaali karyeli Mustafa oğlu Hüseyin de Bayındır’da yakalanmıştır.
Denizli, Çal, İzmir, Bayındır, Ödemiş ve çevre karyelerde bu gibi suçlara
karışan ve aranmakta olan 101 kişinin, 15 Rovelver ve 117 kesici aletle
(bıçak, kasatura, pala, saldırma) birlikte yakalanıp tutuklandıkları bilgisi
Denizli Mutasarrıflığı ile Bayındır Kaymakamlığı ve Polis Müdürüyeti’nden
Dâhiliye Nezâreti’ne bildirilmiştir.
Aydın vilayeti ve Adliye Nezareti aracılığıyla Meclis-i Vükela’ya
yansıyan bir başka olayda ise Aydın ve çevresinde eşkiyalık eden Hacı
Hüseyin Çetesi’ne yataklık eden bazı Bayındır’lı eşhastan bahsedilmektedir.
304Hacı Hüseyin çetesine yardım ve yataklık etmekten ötürü haklarında adli
takibat yapılan ve aranmakta olan Bayındır’ın Evladi karyesinden Kelleci
Muratoğlu Deli Mehmet, Onbaşıoğlu Seyfi Ağa, Deli Hasanoğlu Yaman Ali,
Hasta Veli ve Yol Çavuşu Kürt Halil isimli şahıslar hakkındaki cezalar (bazı
303
304
DH.TMIK.M 250/ 16 Târih: 1325.C.16 (27 Temmuz 1907).
MV. 195/89 Târih: 1333.S.09 (18 Aralık 1914).
172 Umut SOYSAL
emsali veçhile te‘cili tensip bulunmuş ) ertelenmiş ve adı geçen kimseler
affedilmişlerdir. Söz konusu ceza erteleme ve af kararı başka belgelere de
yansımıştır.305
Batı Anadolu’nun bu yoğunlukta sosyal karmaşalara sahne olmasının
pek çok gerekçesi vardır. Bunların arasında en güçlü ve tetikleyici olanı
devletin tüm imkânlarıyla büyük bir dünya savaşına girmesi, asayişi
sağlayan kolluk güçlerinin pek çoğunun cephelere sevki, üretimin
devamlılığını sağlayan ve tarımla uğraşan erkek nüfusunun da benzer
şekilde savaşlarda yok olması, devletin de tüm bu yaşananlar sebebiyle
eldeki mevcut insan kaynağını tüketmesidir. Batı Anadolu gibi
emperyalizmin soğuk ve acımasız yüzüyle en erken tanışan imparatorluğun
bu güzel ve verimli coğrafyasında bu dönemde yerel yöneticiler, ancak
çaresizlik içerisinde yaşanan olayları merkezi idareye rapor eden telgraf
memurları mesabesinde faaliyet gösterebilmişlerdir. Devletin eş zamanlı
olarak birden çok cephede savaşa girdiği bir dönem olan I. Dünya Savaşı
boyunca ülkenin pek çok noktasında meydana gelen güvenlik zaâfiyetleri
çeşitli asayiş problemlerini de beraberinde getirmiştir. Bu sorunların
büyük bir kısmı, asker firarileri tarafından meydana getirilen asayiş
olaylarıdır. Asker firarileri bu sebeple eşkiyâlık olgusunun en önemli insan
kaynaklarından birisini teşkil etmektedirler. Aralık 1917 târihli bir
belgede306 asker firarileri ve sabıkalı hırsızlardan Tütüncü Kara Mihail,
Fesli Laçi, Hacı Givon Oğlu Yanko ve Yorgi oğlu Andorya’nın çıkardıkları
asayiş problemlerinden söz edilmektedir. Söz konusu asker kaçakları
bulundukları yerde derdest edilmişler, Kara Mihail ise yolda firar ederek
Salihli civarında çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilmişlerdir.
Bölgede meydana gelen asayiş problemlerinin dolaylı da olsa bir
başka sebebi ise bireysel silahlanma olgusudur. Dâhiliye Nezâreti’nin adliye
kısmına, Bayındır Kaymakamlığı ve Polis Müdürlüğü’nden yazılan bir
yazıda bölgede idâre-i örfiyenin307 yani sıkıyönetimin ilan edildiği, bunun
üzerine çevreden silahların toplandığı kaydedilmektedir. Toplanan silah
sayısı yukarıdaki varsayımı doğrular niteliktedir. Bayındır Polis
Müdüriyeti, söz konusu tarihte ilçeden 5 tabanca, 7 tek tüfek, 4 çifte, 1
BEO 4328/324574 Târih: 1333.S.10 (28 Aralık 1914).
DH.EUM.6.Şb. 16/21 Târih: 1335.S.07 (3 Aralık 1916).
307 İdare-i Örfiye ve Osmanlı’da sıkıyönetim uygulamaları hakkında: O. Köksal “ Osmanlı
Devleti’nde Sıkıyönetim ile İlgili Mevzuat Üzerine Bir Deneme”, OTAM, XXII, 2001, s. 157171.
305
306
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
173
kırma çifte olmak üzere toplam 17 silahı müsadere etmiş, silahlara dâir
ayrıntılı bir cetveli de nezarete gönderilmiştir.
Yine Bayındır ve çevresinde eşkiyâlık yapan çete reisi Çerkez Rıfat
Çavuş’un müfrezelerle girdiği çatışmada içinde ölü olarak ele geçirildiği,
adamlarının da yakalanılmaya çalışıldığı bilgisi Dâhiliye Nezâreti’ne
bildirilmiştir. 308
Aydın Valisi’nden nezarete gönderilen bir başka yazışmada ise bu kez
adı geçen eşkiyâlar Karaca Mehmet ve çetesidir. 309 Karaca Mehmet
yazışma tarihinden üç sene önce öldürülen (şâkî-i maktûl) Hacı Mustafa’nın
avânelerinden birisidir. İsti‘mân etmiş (pişman olup aman dilemiş,
affedilmiş) olmasına rağmen yazışma tarihinden 1.5 sene kadar önce tekrar
cür’a-i şekâvet (eşkiyâlığa cüret) etmiş, dağlara çıkmıştır. Tire, Bayındır ve
Selçuk kazalarında pek çok olaya karışan Karaca Mehmet, en yakın
mûtemedi (güvendiği kimsesi), refik-i şekâveti (eşkiyâlık ettiği dostu) ve
aynı zamanda evlatlığı olan Mahmut’la birlikte takip müfrezeleri ile
çatışmaya girmiş, çıkan çatışmada Karaca Mehmet ve evlatlığı Mahmut
meyten (ölü olarak) ele geçirilmişlerdir.
Karaca Mehmet çetesinden sonra bu kez Topçu Yusufoğlu Hasan
çetesi Bayındır ve çevresinde hâkim konuma geçmiştir. Topçuoğlu Çetesi
Bayındır’ın Burgaz karyesini basmış karye sakinlerinden Hacı Ahmet,
Hamid, Ömer, Demircioğlu Hüseyin’in hanelerini basmış ve adı geçen karye
sakinlerinin 60 lira kadar paralarını gasp etmiştir. 310 Bu olaydan kısa bir
süre sonra ise Topçu Yusufoğlu Hasan, adamları Ekmekçi Ali, Söylemezoğlu
İbrahim, Danecioğlu Hasan Ali ve bunlara yataklık edip hanesinde 3 gün
misafir eden Curacıoğlu İsmail derdest edilmişlerdir.311
Eşkiyâdan Kahramana Dönüşüm Süreci
Eşkiyâlık olgusunun bir başka yönüne, halk nezdindeki eşkiyâ
algısına bakıldığında ise karşımıza bambaşka bir tablo çıkar. Yazılı sözlü
kültür verimlerine bakıldığında eşkiyâlardan çoğunlukla türküler, şiirler
vasıtasıyla kahraman yiğit kimseler olarak bahsedildiği görülecektir.
Bayındır örnekleminde de bunu doğrulayan kayıtlar mevcuttur.
Yunanlıların İzmir’i ve Batı Anadolu’yu işgalinden sonra 2.5 yıl gibi hayli
uzun bir süre işgal kuvvetlerinin yönetiminde kalan ilçede, eşkiyâlar ve
DH.EUM.6.Şb. 17/19 Târih: 1335.N.8 ( 20 Haziran 1917).
DH.EUM.6.Şb. 18/54 Târih: 1335.L.17 (6 Ağustos 1917).
310 DH.EUM.6.Şb. 48/85 Târih: 1337. Ca. 01 (2 Şubat 1919).
311 DH.EUM.AYŞ 1/74 Târih: 1337.C. 21 (25 Mart 1919).
308
309
174 Umut SOYSAL
eşkiyâlık olgusu halk nezdinde giderek kahraman ve kahramanlık olgusuna
dönüşmüştür. Bunda kuşkusuz civarda daha önce eşkiyâlık yapan çetelerin,
işgal güçlerine karşı milis güçlere dönüşmesi ve hazır silahlı birlikler olarak
Batı Anadolu’da düzenli ordu kuruluncaya kadar silahlı mücadele
sürdürmelerinin payı çok büyüktür. İzmir ve çevresinde eşkiyâlar ve
çeteler Yunanlılara karşı çoğunlukla milis güçler olarak mücadele etmiş,
işgali yavaşlatmış, Yunanlıları bölgede rahat hareket ettirmemiş, düzenli
ordunun kuruluşuna kadar TBMM hükümeti ve Anadolu’daki direnişe
zaman kazandırmıştır. Yerleşik tarih yazımında bu milis güçlerden Kuvâ-i
Milliye olarak bahsedilmektedir.
Bayındır 30 Mayıs 1919’dan 4 Eylül 1922’ye kadar 2.5 yıl süreyle
Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve işgal altında kalmıştır.
Kabakdelenoğlu Mustafa Çetesi de işgal yıllarında Bayındır ve çevresinde
faaliyet göstermiş eşkiyâ grubu ya da bir başka deyişle önemli bir milis
kuvvetidir.312 Kayıtlara bakılacak olursa 22 Mayıs 1920 günü Bayındır Keçi
karyesinde Yunan işgal kuvvetleri ile Kabakdelenoğlu Mustafa Çetesi
arasında silahlı çatışma çıkmıştır. Yunan kuvve-i işgâliyesi (işgal
kuvvetleri) bu çatışmada kayıplar vermiş ancak Kabakdelenoğlu çetesini
ele geçirememiştir. İşgal kuvvetleri ise bunun acısını masum halktan
çıkarmış, 2 Haziran 1920’de Keçi karyesinde yaşayan pek çok masum sivili
mitralyöz ateşiyle, bazılarını da askerler vasıtasıyla teker teker katletmiş,
pek çoğunun mallarını da yağma etmişlerdir. Sivillere yönelik yapılan bu
katliam sırasına Keçi karyesinde büyük bir facia ve kaos yaşanmış, ahali
dağlara ve kısmen Bayındır tarafına kaçıp saklanmaya çalışmıştır. Bu
zorunlu firar esnasında Kıroğlu Ahmet, Kıroğlu Ahmet’in hemşiresi Fatma,
Kara Süleyman, Kara Süleymanoğlu İbrahim Ağa, İbrahim Ağa’nın zevcesi
Ayşe teker teker mavzer kurşunuyla öldürülmüştür. Ayrıca Kıroğlu Ahmet,
Mehmet, Kara Süleymanoğlu İbrahim, Kayakçıoğlu Ali, Cinci Ali ve Kara
Mehmetoğlu Ali’nin evleri ile karyedeki cami ve mektep yakılmıştır.
Kayıtlarda bu yakma eyleminden sehven (kazayla, hatayla) şeklinde
bahsedilse de aynı anda bu kadar evin ve kamusal binanın yakılması
mantık dışıdır. Sehven kelimesi olsa olsa işgal güçlerinin baskısı sonucu
resmi yazışmalarda görülen zorunlu bir ifade olarak görülmelidir. Yunan
işgal kuvvetlerinin köyde yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamış, camideki
17 adet kilim ve seccade ile geride sağlam halde kalan evlerdeki emval-i
menkule, nükûd (kıymetli eşya ve para) ve hayvanat yağma edilmiş, yine
kıymete haiz kara sığırlar, koyunlar ve keçiler de Çeriköy İstasyon memuru
312
DH.EUM.AYŞ. 41/51 Târih: 22 Mayıs 1920.
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
175
ile Torbalı Seriköy Rumlarına yok bahasına satılmıştır. Aydın Vali Vekili ve
Vilayet Defterdarı Ahmed Nesim, 2 Haziran 1920’de Dâhiliye Nezâreti’ne
tüm bunları ayrıntılı bir şekilde rapor etmiş, bu gibi olaylara nihayet
verilmesi ve mütecasirlerin şedîden cezalandırılması (suçluların şiddetle
cezalandırılması) için Yunan Fevkalade Komiserliği nezdinde teşebbüsât-ı
mukteziyede (gereken teşebbüslerde) bulunulduğunu belirten cılız bir
tepkiyi kaleme almıştır. Aydın Vali Vekili Defterdar, bir başka belgede de
halkın işgal güçleri ile çetelerinin “zulmünden!” korkarak Çırpı köyüne
hicret ettiklerini, yerleşim yerlerinin terk edilmesinin önüne geçilmesi için
yine Yunan Fevkalade komiserliği nezdinde girişimlerde bulunduklarını
bildirmiştir. 313
İşgal güçleri ile Kabakdelenoğlu Mustafa çetesi arasında 1920
baharında başlayan çatışmalar 1920 yazında da artarak devam etmiş, 14
Haziran 1920 Cuma günü çıkan bir çatışmada çete mensuplarından Tahir
ve Mehmet ile yanlarında bulunan Gonca isimli bir kadın ölü olarak ele
geçirilmiştir. 314 Yunanlılar Kabakdelenoğlu Çetesine mensup bu kişileri
Bayındır’ın ortasına getirerek halka göstermişler, ayrıca Gonca’nın cesedini
de çırılçıplak bir halde çarşılarda ve Rum mahallelerinde teşhir etmişlerdir.
Bu suretle ahâlî-i İslâmîyeyi rencide etmişlerdir. Bu gibi olayların önüne
geçilmesi için Aydın Vali Vekili Defterdar Ahmet Nesim yine Yunan İşgal
kuvvetleri nezdinde teşebbüste bulunmasına rağmen benzer olaylar sıkça
tekrarlanmıştır.
Kabakdelenoğlu Mustafa çetesinin akibeti ve bu çetenin milis gücü
olarak gösterdiği faaliyetler esnasında Yunan işgal güçlerine ne kadar
zayiat verdirdiği hakkında resmi kayıtlarda başka herhangi bir belgeye
ulaşılamamış olmasına rağmen Yunanlıları civarda epey rahatsız ettirdiği
ve yıldırdığını söylemek zor olmasa gerektir. Devletse eşkiyâların bu
değişen ve dönüşen yapılarıyla aktif olarak mücadele etmemiş, onları her
ne kadar resmi yazışmalarında âsî, şâkî, eşkiyâ, çete olarak nitelendirse
veya nitelendirmek zorunda kalsa da bu durumdan tersine memnun
olmuştur. Tüm resmî binaların işgal edildiği, silahlı güçlerin tasviye edildiği
bir ortamda Batı Anadolu ölçeğinde resmi kurumların çeteleri, yani milis
güçleri alttan alta desteklemek, silah ve mühimmat desteği vermekten
başka yapabileceği herhangi bir şey de hemen hemen yok gibidir.
313
314
DH.EUM.AYŞ. 41/71 Târih: 1338.N.26 (15 Mayıs 1920).
DH.EUM.AYŞ. 42/15 Târih: 1338.L.06 (23 Haziran 1920).
176 Umut SOYSAL
Sonuç
Bayındır ve civarındaki yaşanan eşkiyâlık faaliyetlerine dâir resmi
kayıtlara yansıyan örnekler incelendiğinde, eşkiyâ ve eşkiyâlıktan hareket
edilirse kavram ve terimlerin zaman ve zemine göre değerlendirilip
anlamlandırılmasında farklılıkların oluşabileceği açıkça görülmektedir.
XVIII. başlarında ortalığı kasıp kavuran eşkiyâlar, uzun yıllar boyunca
halkın ve merkezi idarenin nezdinde bıraktıkları kötü adam imajını
zamanla değiştirmişler, belki bilinçli ve milli reflekslerle belki de farkında
olmadan bu algıyı dönüşüme uğratıp XX. yüzyılın başlarında kurtarıcı
kahraman figürüne evrilmişler, bu son halleriyle de tarih sahnesinden
çekilmişlerdir. Eşkiyâlar ve eşkiyâlık, giyimleri, kuşamları, yapıp ettikleri,
milis gücü olarak faaliyetleri, bir cemaat ve topluluk olarak yaşayış
biçimleri, kendi içlerinde yarattıkları pratikler ve hiyerarşik düzenleri,
adlarına yazılan şiirler, yakılan türküler, arkalarından anlatılan efsanevi
hikâyeler olmak üzere çok farklı kültürel zenginliği ve zıtlıkları bünyesinde
barındıran, toplumsal bellekte de her daim kendisine yer bulan önemli bir
tarihi olgudur. Tüm bu sebeplerden ötürü eşkiyâlık kavramı ve bu
kavramın içeriği çeşitli yönleriyle araştırılmaya, incelenmeye, farklı
perspektiflerle yorumlanmaya devam edilmelidir.
KAYNAKÇA
Arşiv Kaynakları
Fon Kodları
A.M
A.MKT.MVL
A.MKT.UM
AE.SMST.III
BEO
DH.EUM.ADL
DH.EUM.AYŞ
DH.EUM.6.Şb
DH.TMIK.M
(BOA) Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Açılımları Dosya/Gömlek Numaraları
(Sadaret Müteferrik Evrak) 25/2
(Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrâkı)13/30
(Sadaret
Mektubî
Kalemi
Umum
Vilâyât
Evrâkı)72/86;373/100; 379/24
(Ali Emîrî Mustafa III)25/1710
(Bâb-ı Âlî Evrak Odası)4328/324574
(Dahiliye Emniyet-i Umûmiye Takibat-ı Adliye Kalemi
Evrakı) 10/28
(Dahiliye Emniyet-i Umûmiye Asayiş Kalemi Evrakı)1/74;
29/117; 41/51; 41/71; 42/15
(Dahiliye
Nezareti
Emniyet-i
Umûmiye
Altıncı
Şûʽbe)16/21;17/19; 18/54; 27/50; 48/5
(Dâhiliye Nezâreti Tesri-i Muamelat ve Islahat
Komisyonu)250/16
Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş
Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920)
HAT
MV
MVL
177
(Hatt-ı Humâyûn)638/31440; 712/ 34049; 739/33964;
714/34092;
(Meclis-i Vükelâ Evrakı)195/89
(Meclis-i Vâlâ Evrakı)30/37
Araştırma Eserleri
Kebikeç, “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî I,” Sayı:33, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî II,”
Sayı:34, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî III,” ; Sayı:35, (2013).
M.Çağatay Uluçay, Saruhan’da Eşkiyâlık ve Halk Hareketleri, Resimli Ay Matbaası,
1944.
Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.1795.
Orhan Kurmuş, Batı Anadolu’ya Emperyalizmin Girişi, Yordam Kitap, 2000.
Osman Köksal, “ Osmanlı Devleti’nde Sıkıyönetim ile İlgili Mevzuat Üzerine Bir
Deneme”, OTAM, XXII., 2001, s. 157-171.
Sabri Yetkin, Ege’de Eşkiyâlar, Târih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1997.
M.S. Kütükoğlu, “Buyruldu”, DİA, 6, (1992), s. 478-480;
Y.Özkaya- A. Akyıldız “Muhassıl”, DİA , 31, (2006), s. 18-20;
E. Özvar, “Voyvoda”, DİA, 43, 2013, s. 129-131.
Y. Özkaya, “Mütesellim”, DİA, 32, 2006, s. 203-204.
178 Umut SOYSAL
İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (179-196), 2016
ŞAHSENEM ve ÂŞIK GARİP HİKÂYESİ'NİN BAYINDIR VARYANTI
DERLEMESİ
Veli Cem Özdemir315
Özet
Şahsenem ve Âşık Garip hikâyesi ünlü aşk hikâyelerinden olup Türklerin
yaşadığı coğrafyaya en geniş şekilde yayılmış halk hikâyelerindendir. Hikâye üzerine
pek çok çalışma yapılmıştır. Türkiye'de bu konuda en kapsamlı çalışmayı yapan
Fikret Türkmen’dir. Hikâye Türkler arasında en çok sevilen halk hikâyelerindendir.
Şah Senem ve Âşık Garip hikâyesi bugün Bayındır Karaveliler Mahallesinde ikamet
eden, 1928 doğumlu Hasan Hüseyin Kölemen'den 6 Kasım 2008 tarihinde Necat Çetin
tarafından derlenmiştir. Son hikâye anlatıcılarından olan Hasan Hüseyin Kölemen,
amcasından duyduğu hikâyeyi hafızasında kaldığı şekliyle anlatmaktadır. Hikâyenin
Torbalı varyantı da Helvacı köyünden Durmuş Ali Aydın'dan 30 Ekim 2008 tarihinde
Necat Çetin tarafından derlenmiştir. Hasan Hüseyin Kölemen hikâyeyi anlatırken
arada aynı Durmuş Ali Aydın gibi türkülerini söylemektedir. Anlatım birebir aynı
olmasa da konu aynı şekildedir. Çalışmada hikâyenin derlenen Bayındır varyantı
anlatılacaktır.
AnahtarKelimeler: Bayındır, Şahsenem, Âşık Garip, Halk Edebiyatı
Abstract
A Compilation About the Story of Şahsenem and Aşık Garip in Bayındır
Variant
The Story of Şahsenem and Aşık Garip is one of the famous folk stories in
Turkic World. Comprehensive study about it was made by Prof. Fikret Turkmen. In
2008, Necat Çetin compiled a variant of Bayındır from Hasan Hüseyin Kölemen who
lives in the quarter of Karaveliler from the town of Bayındır of İzmir. Hasan Hüseyin
Kölemen is one of the last story tellers who was born in 1928 in Bayındır. In our
article, we re-evaluated the story from the bibliographic and new variant point of
view.
Key Words: Bayındır, İzmir, the Story of Şahsenem and Aşık Garip, Folklore
315
Türkçe Öğretmeni – Barbaros Hayrettin İ.H.O. İzmir-Konak
180 Veli Cem ÖZDEMİR
Şahsenem ile Âşık Garip Hikâyesi, Türk Dünyasında en geniş
coğrafyaya yayılmış ve en sevilmiş hikâyelerden biridir. Türklerin yaşadığı
hemen her yere ulaşan hikâye hakkında çok sayıda derleme ve çalışma
yapılmıştır. Bildiri konumuz olan varyant ise, 2008 yılında uzman
öğretmen Necat Çetin’in Bayındır-Karaveliler Mahallesi sakinlerinden
Hasan Hüseyin Kölemen’den derlediği metindir.
Türk Dünyasında bu kadim hikâye hakkında ilk kapsamlı derlemeleri
Türkmenistan SSR İlimler Akademisi üyelerinden N. HOCAYEV, B.
AHUNDOV, S. ANNANUROVA, G. GURBANSEHEDOV, O. AKMEMMEDOV, Ç.
ATAYEV gibi halk edebiyatı uzmanları yapmışlardır. Türkmenistan SSR
İlimler Akademisi, Sosyalist rejimin ilk yıllarında Türk halk kültürüne dair
derleme faaliyetlerinde bulunmuşlar, Şahsenem ve Garip Hikâyesi başta
olmak üzere pek çok değerli materyali derlemişler ve üzerinde çalışmalar
yaparak Halk edebiyatına ve araştırmacılara kazandırmışlardır. Özellikle
1925-1940 arası yapılan çalışmalar sırasında hikâyenin Türkmen varyantı
birçok arklı anlatımla derlenmiş ve kayıt altına alınmıştır (Gökçimen 2007:
128).
1968 yılında bu sefer Azerbaycan’da Safira YAKUPOVA,
“Azerbaydcanskove Narodoneo Shazine Aşıg Garip” adlı eserinde hikâyenin
Türkmenistan’dan yirmi, Türkiye’den on, Azerbaycan’dan sekiz,
Özbekistan’dan beş, Karaim ve Kabardimlerden birer ve Ermenistan’dan da
iki tane olmak üzere toplam kırk yedi farklı varyantına yer vermiştir
(Türkmen 1974: XXXI). Bu çalışmada yer alan varyantlar ve sayıları bile
hikâyenin ne kadar çok sevildiğinin ve yayıldığının bir göstergesidir.
Türkiye’de hikâye hakkında yapılmış en kapsamlı çalışma, Prof. Dr.
Fikret TÜRKMEN’in 1972 yılında yayınladığı “Âşık Garip Hikâyesi Üzerine
Mukayeseli Bir Çalışma” adlı eseridir. Fikret Türkmen, Âşık Garib’in
varyantları üzerinde durup mahiyetini, teşekkülünü, tasnifini, yapısını
incelemiş ve şiirleri üzerinde mukayeseler yapmıştır. Fikret Türkmen bu
eserini hazırlarken hikâyenin birçok varyantından ve yazma nüshalarından
yararlanmıştır.
Gülhan ATNUR, “Kazan Tatarlarında Şahsenem ve Garip Hikâyesi” adlı
çalışmasında Kazan Tatarlarından derlenen iki varyant üzerinde motif,
dilim ve mukayese çalışmaları yapmıştır.
Konuyu çalışan diğer araştırmacılar ve çalışmaları şunlardır:
İbrahim DİLEK, ‘Aşkın İki Yüzü Tek Hâli: Âşık Garip Hikâyesi İle
Romeo Ve Juliet’in Mukayesesi’, Millî Folklor, 2010, Yıl 22, Sayı 87, s. 58-71
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
181
Süheyla SARITAŞ, ‘Dede Korkut Hikâyeleri Ve Âşık Garip
Hikâyesi’nde Yer Alan Maddi Kültür Ürünleri’, Turkish Studies International
Periodical For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic,
Volume 3/1 Winter 2008, S. 89-95
Ahmet GÖKÇİMEN. “Şahsenem Garip ile Helelay Garip Hikâyelerinin
Epizotlarına Göre Bir Mukayesesi.” Atatürk Üniversitesi, Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 32, Erzurum: 2007, s. 127-136.
Malik AKSEL, “Hikâye-i Âşık Garip.” Folklor. S. 3, İstanbul: Türk
Folklor Kurumu Yayınları, 1969, s. 3-6.
Rıza MOLLOV, “Âşık Garip Üzerine Tetkiklerin Bugünkü Durumu”,
Folklora Doğru, 43, İstanbul: 1975, s. 3-22.
Muharrem Zeki Korgunan, Âşık Garip Hikâyesi, İstanbul: Bozkurt
Kitabevi, 1958
Eflatun Cem GÜNEY, Âşık Garip, İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları,
1950
Eflatun Cem GÜNEY, Âşık Garip, İstanbul: Varlık Yayınevi, 1958
Daniş Remzi KOROK, Âşık Garip. İstanbul: Türk Neşriyat Yurdu, 1937
Daniş Remzi KOROK, Tam ve Hakiki Âşık Garip, İstanbul: 1971
Selami Münir YURDATAP, Âşık Garip. İstanbul: Yusuf Ziya Kitabevi,
1936
Selami Münir YURDATAP, Büyük-Resimli Âşık Garip Hikâyesi.
İstanbul: 1966
Hikâyemiz, ele aldığı konular bakımından da dikkate şayandır. Çünkü
sosyal sorunlara pek çok açıdan değinmekte ve hikâyenin içine dâhil
etmektedir. Hikâyede ana tema olan aşkın yanında mal-mülk sorunu,
mirasyedilik, ihanete uğrama, aldatma, yalan söyleme, eğlence yerlerinde
ve meyhanelerde harcanan hayat, deneyimlerden ibret almama, işsizlik,
çalışılan işte sebat etmeme, bilmediği işe burnunu sokarak zarara yol açma,
para kazanmak için gurbete çıkma gibi pek çok konu gerçekçi bir anlayışla
betimlenmiştir.
Hikâyenin konusu Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Suriye gibi geniş
coğrafyada geçmektedir. Kazan varyantları hariç hikâye mutlu sonla
bitmektedir. Kazan varyantlarında âşıklar, trajik bir sonla birlikte
gömülürler.
En çok sevilen halk hikâyelerimizden biri olan bu hikâyenin bir diğer
özelliği de yaşadığı düşünülen bir aşığın hayatı üzerinde teşekkül etmiş
182 Veli Cem ÖZDEMİR
olmasıdır. Bilim insanlarının düşüncelerine göre Âşık Garip gerçekte de
yaşamış olan halk ozanlarımızdan biri olmalıdır.
Bu bildirimizde, Türkiye’de fazlaca örneğine rastlayabildiğimiz bir
sözlü varyantı ele almak istiyoruz. Adı geçen metin, geçtiğimiz yıllarda
Bayındır’da derlenmiştir. Ekte tamamını vereceğimiz metnin daha iyi
anlaşılabilmesi için motif sırasını vermek istiyoruz. Motif sırasını verirken
Bayındır varyantında Âşık Garib’in asıl adı geçmemektedir. Torbalı
varyantında adı Resul olarak geçtiği için, hikâyenin daha iyi anlaşılması
bakımından Âşık Garib’in adını Resul olarak ele alacağız.
a) Tiflisli bir genç olan Resul, babasından kalan serveti har vurup
harman savurarak dostları ile yer ve tüketir.
b) Serveti elinden gittikten sonra aklını başına devşiren Resul, pek
çok işe girip çıkar ve hiçbirisine sebat etmez.
c) Girdiği işler sonucunda sadece saz çalıp türkü söylemeyi
öğrenebilir.
d) Bir gece rüyasında altın bir tas içinde bade içer ve Hak aşığı olur.
Aynı zamanda daha önce hiç görmediği Şahsenem isimli kız da
kendisine gösterilir ve birbirlerine rüya yoluyla âşık olurlar.
e) Resul, sevdiğini görebilmek için Hoca Sinan’ın bahçesine gider ve
Akça Kız’dan yardım ister. Akça Kız’ın yardımı ile sevgililer ilk
defa buluşurlar.
f) Resul, Şahsenem’i istemesi için annesini dünür yollar. Ancak Hoca
Sinan, kızının ağırlığı olarak kırk kese altın ister.
g) Resul, kırk kese altını toplayabilmek için gurbete çıkar ve yedi yıl
boyunca Halep şehrinde kalır.
h) Halep Beyinin yanında çalışmaya başlayan Resul’ün adı artık Âşık
Garip olur.
i) Âşık Garip düşmanları tarafından kıskanılır ve öldüğüne dair bir
haber çıkarılır.
j) Haberi duyan anne ve kız kardeş, ak elbiseleri çıkararak karalar
giyerler.
k) Halep’ten Tiflis’e gelen bezirgânlar, karalara bürünmüş kardeşten
ve anneden orada olanları öğrenirler.
l) Şahsenem’in Şah Velet’e verilmesi haberini alan bezirgânlar, bir
su tasını işaret olarak alırlar ve Âşık Garib’i aramak için Halep’e
dönerler.
m) Âşık Garip ile karşılaşan bezirgânlar, olanları ona bir bir
anlatırlar.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
183
n) Âşık Garip, Halep Beyinden izin alarak yola çıkar. Ancak atını
fazla yorduğu için at yolda ölür.
o) Yalnız başına kalan Âşık Garip, yolda Hz. Hızır’a rastlar.
p) Bir göz açıp kapama anı kadar sürede Erzurum, Kars üzerinden
Tiflis’e ulaşan Âşık Garib’e, Hz. Hızır atının tırnakları arasından
toprak verir. Bu toprak, annenin kör gözlerine sürüldüğü vakit
gözler açılacaktır.
q) Bir çeşme başında kız kardeşi ile karşılaşan Âşık Garip, olanları
bir de onun ağzından dinler ve öğrenir.
r) Duvarda asılı olan sazın telleri kırıldığı vakit Âşık Garip ölmüştür
veya Tiflis’e dönmüştür.
s) Düğüne giden Âşık Garip, Şahsenem’e kendisini tanıtır. Bunun
üzerine Şahsenem ile Âşık Garip, Şah Velet ile de Âşık Garib’in kız
kardeşi evlenirler.
Motifler
Hikâyedeki motifleri belirlerken Stith Thompson’un Motif Index’ini
esas alacağız. Ancak Motif Index’te yer aldığı halde hikâyede karşılığını
bulamadığımız başlıklara burada yer vermeyeceğiz. Parantez içinde verilen
harf ve numaralar Motif İndex’e aittir.
Dünür Olma (T 130):
Âşık Garip, Şahsenem’i istemesi için annesini dünür olarak Hoca
Sinan’a yollar.
Gurbete Gidiş ve Dönüş (L 111.1.):
Gurbet, yabancı bir yerde bulunma halidir. Edebiyatta âşık; sevgili,
gurbet, sıla ve özlemle birlikte alınır.
Hikâyede Garip, başlık parasını kazanabilmek için Halep’e gider ve
yıllarca sürecek olan gurbet hayatına başlar.
Ölüm Sembolü Kanlı Gömlek (T 101):
Şah Velet, Âşık Garib’in öldüğüne Şahsenem’i inandırmak ve onu
kandırıp evlenebilmek için Âşık Garib’e ait olduğunu söylediği kanlı bir
gömleği delil iddiası ile getirir.
Yas Tutma (Yasla İlgili Adetler – P 681):
Âşık Garib’in öldüğünü zanneden annesi, kız kardeşi ve Şahsenem
günler boyu yas tutarlar ve gözyaşı dökerler.
184 Veli Cem ÖZDEMİR
İşaretle Tanıma (H 80):
Hikâyede Âşık Garib’i aramak için Halep’e giden bezirgân,
kahvehanede şerbet dağıtırken Şahsenem’in kendisine nişan olarak verdiği
altın yüzüğü takar ve Garib’in altın tası ile şerbet dağıtır. Altın yüzüğü ve
tasını gören Garip, bunların Şahsenem tarafından gönderildiğini anlar.
Baştan Geçeni Hikaye Etme (H 11.1.):
Bezirgândan durumu öğrendikten sonra Halep Beyinden izin almak
ve yola çıkmak isteyen Âşık Garip, başından geçenleri sazıyla ve sözüyle
anlatır.
Sihirli Toprak (D 935):
Ağlamaktan gözleri kör olan Âşık Garib’in annesi, Hz. Hızır’ın verdiği
toprağın gözüne sürülmesiyle görmeye başlar.
Düğün Merasimi (T 130):
Hikâyenin sonunda Âşık Garip ile Şahsenem ve Şah Velet ile de Âşık
Garib’in kız kardeşi evlenirler.
Evlenme Şartları (T 131):
Şahsenem’in babası Hoca Sinan, kızının ağırlığı olarak kırk kese altın
ister. Eğer Âşık Garip bu kırk kese altını bulup gelirse Şahsenem ile
evlenebilecektir.
Hikâyenin sonunda Şahsenem ile Âşık Garib’in evlenebilmesi için Şah
Velet ile de Âşık Garib’in kız kardeşinin evlenmesi gerekmektedir.
Formalisttik Sayı 7 (Z 71.5.):
Âşık Garip, kırk kese altını biriktirebilmek için 7 sene boyunca Halep
şehrinde çalışmak zorundadır.
Kerametler (M 300):
Keramet, ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan doğaüstü,
şaşkınlık uyandırıcı davranışların genel adıdır.
Hikâyede Garib’in duası, niyazı, şiir okuması sonucu karşısına çıkan
engeller bir anda kalkar, Hz. Hızır onu atına bindirerek bir gecede yüzlerce
kilometre yol götürür.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
185
Yardımcı Mukaddes Adam (N 825):
Kutsal kişiler; genellikle dara düşüldüğünde, içinden çıkılmaz
durumlarda yardıma koşan esrarengiz kimselerdir.
Hikâyede Hazret-i Hızır, Garib’e yardım eder.
Padişah (P 10):
Padişah, belli bir bölgede hâkimiyet kurmuş; devleti yöneten
kimsedir.
Hikâyede yer alan Halep Beyi, aynı zamanda yörenin padişahı
konumundadır. Cömert kişiliği ile Garib’e yardımcı olmuştur. Ve hikâyenin
sonuna doğru en iyi atını vererek Garib’i Şahsenem’in düğününe yetişmesi
için yollamıştır.
Hazret-i Hızır (N 825):
Hızır, ab-ı hayatı içip ölmezliğe ulaşan kişidir. Genelde insanlar zor
durumda kaldığında onların yardımına yetişir ve onları bulundukları zor
durumdan kurtarır.
Hikâyede Garip, Erzurum’dan geçerken yolda atı çok koşmaktan
dolayı çatlar ve ölür. Hazreti Hızır’ın yardımıyla oradan kurtulup kısa
sürede Tebriz’e ulaşır.
Bezirgân (P 431):
Âşık Garip ile Şahsenem arasında haber getirip götürme işini
bezirgân üstlenmiştir.
Sonuç olarak çalışmamızda, Türk halk hikâyeleri arasında önemli bir
yeri olan “Şahsenem ve Âşık Garip” hikâyesinin Bayındır varyantındaki
motifleri Stith Thompson’un Motif Index’ine göre inceledik. Yaptığımız
inceleme neticesinde, “Şahsenem ve Âşık Garip” hikâyesinin Bayındır
varyantında evrensel nitelikli birçok motif (gurbete çıkma, olağanüstü
kişilerden yardım, aşk hastalığı, nişanlanma, işaretle tanıma vd.)
bulunduğunu, bunların metne derinlik / çok boyutluluk kazandırdığını
gördük. Anadolu coğrafyasının en batısındaki bölgelerden birisi olan İzmirBayındır’da Âşık Garip ve Şahsenem hikâyesinin anlatılıyor olması da halk
hikâyeciliğinin ve hikâye anlatıcılığının yöreye kadar geldiğinin ve
korunduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Ayrıca Türk dünyasında
çok yaygın bir şekilde anlatılan Şahsenem ve Âşık Garip hikâyesinin bir
varyantının Bayındır’da tespit edip bu metni Türk okuyucusuna
186 Veli Cem ÖZDEMİR
kazandırdığımız için mutluyuz. Bu çalışmanın, yörede yapılacak olan diğer
derleme çalışmalarına kaynaklık etmesini umut ediyoruz.
ÂŞIK GARİP VE ŞAHSENEM HİKÂYESİ'NİN BAYINDIR VARYANTI
Âşık Garip, Tiflisli… Onun üstüne gelmiş bi âşık yok. Bin âşık onunla
kakışamıyo. Âşık Garip küçükken babası ölmüş ve yetim kalmış. Senin Goca
Sinan’ın kızı Şahsenem’le bunlar Allah tarafından üryada buluşuyorla. Âşık
Garip, Şahsenem’le üryada âşık oluyor. Yani Hak’tan âşık... Üryada Allah
buluşturuyo bunları. Anasına, “Ben, Şahsenem’i çok seviyom, o da beni
seviyo. Dünür git Goca Sinan’a!” diyo. Goca Sinan, Tiflis’in en zengini.
Hazinesi altınıla dolu. Anası gidiyo. E bi öksüz çocuğa kız verir mi zengin
adam? “Sen”, diyo, “ne istiyosun?”
- Benim oğluma senin gız için geldim Allah’ın emrinile, verisen.
Babası:
- Benim gızım nerede, bilmem ne sarayında; senin oğlun evi yok.
Veremem, diyo.
- Sen dünürcü geldin emme ben kırk kese altın isterim, başlık parası.
Senin oğlun bunu verebilir mi?
- Veremez!
- Veremezse ben de gızı veremem, diyo.
Anası gelip oğluna:
- Böyle böyle dedi, bu zenginle biz kakışamayız, vazgeçelim, diyo.
- Hayır, vazgeçmem, diyo Garip. Şindi ben bir yere gitsem, çalışsam
kaç senede bu kırk kese altını biriktiririm? Bi heseb ediyo Âşık Garip, yedi
senede ben bu parayı toplarım, diyo.
Garibin vatanı hanlar, kahveler
Bülbülün vatanı bağlar bahçeler
Gözyaşı döker ağlar anneler
Ağlama annem ağlama, ben gene gelirim
Alıyo sazını ele, çıkıyo yola. Tiflis’ten dışarı çıkarka Cebirail
Meleğkesi önünden geliyo.
-Maraba ya Âşık!
-Maraba.
-Nereye gidiyon oğlum?
-Sorma dedeciğim. (Cebrail ona aksakallı bir dede olarak görünüyor.)
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
187
-Neden sormayam canım, senin bir derdin var. Bir yere bir iş
yapmaya gidiyon, şunu söylesene bana.
-Hak’tan buluştuk bir nişanlım var. Yüzünü gerçekte hiç görmedim.
Onun da babası var, çok zengin. Kırk kese altın istedi, onu kazanmaya
gidiyom.
-Nereye gidiyon?
-Halep’e gidiyom.
-Nişanlınınan halelleştin mi? Yedi sene dediğin ayrı bir ömür, neden
halelleşmedin? Dön halelleş öyle git.
Gideyim de gurbet eline, göreyim nazlı yârimi
Gideyim yârimin bahçesine, göreyim nazlı Senem’i
Hakkımı halel edeyim düşeyim Halep yoluna
Âşık Garip dönüp geliyor geriye. Şahsenem’in hizmetçisi Akça Gız var.
Akça Gız onun sarayında hizmetçi. Akça Gız’ı buluyo. “Ben çalışmaya
gitcem. Bu parayı gazanmak üçün Halep’e doğru gitcem. Şahsenem’i Goca
Sinan’ın kendi bahçesine getir de orda ben onunlan halelleşeyim, gideyim.”
diyo. Geliyor bahçenin bir tarafında Akça Gız. “Âşık Garip, sen şurada
saklan, görünme. Ben onu nasıl olsa gandırcam, uğraşcam bi saat iki saat
sonra getircem.” diyo.
Âşık Garip saklandı oraya sazınlan beraber. Akça Gız geliyor
Şahsenem’e:
- Senle böğön babağn bahçesine bir ziyaret etsek te gezsek ya.
- Ne yapcaz orda?
- Gidelim, meyvalardan şundan bundan yeriz. Biraz havuzun
başında oturu geliriz, diyo gandırıyo. Süsleniyo püsleniyo Şahsenem,
iniyo saraydan aşşa.
Doğru Akça Gız’la bahçeye giriyola. Bir bakıyo, Âşık Garip
uyuyupduru. Saklandığı yerde uyuyo. O uyansın diye Akça Gız orada bir
beyit söylüyo, Âşık Garib’e
Saraydan indirdim düze
Zülüfleri dökmüşün ale göze
Uyan Garip uyan avın geldi.
Bu sefer Şahsenem şüpheleniyo:
- Gız sen o beyiti nerden buldun da söyledin? Benim içime bir
şey değdi. Sakın Âşık Garip burlarda olmasın?
188 Veli Cem ÖZDEMİR
- Yok, yok aklıma geldi öyle bir beyit de söyledim geçti.
Şahsenem havuzun yanına geliyo. Ellerini suya batırıp suyla
oynamaya duruyo. Bu arada Âşık Garip uyanmayınca Akça Gız bir beyit
daha söylüyo.
Havuz başında oturur
Ellerini suya batırır
Ucuz değil emme şu cavırın kızı çok pahalıdır
Uyan Garip uyan avın geldi
Bunu duyan Şahsenem “Sen Âşık Garib’i buraya sakladın!” diyo
sarayına gaçıyo. Âşık Garib’i uyandıramayınca Akça Gız da arkasından
mecubur gidiyo. Âşık Garip sonra bi uyanıyo. Ehheee… Bir de bakıyo
avlanmış, Şahsenem gelmiş gitmiş. Nasıl halelleşem diye düşünüyo. “Ben
gideyim, en eyisi bunun sarayının annecine oturem, iki beyit söyleyem. O
nasıl olsa benim beytime bir şeyler söyleyecek, dayanamıcak.”. Sarayın
pençeresinin tam onun duycağa bi yere durup alıyor sazı ele:
Gittim nazlı yârin bahçesine
Uyumuşum uykulara dalmışım
Nazlım gelmiş yanıma nice duymamışım
Gideyim güz gelir de bağlar döker gazeli
Gideyim deyer-kurbet eline de senden vardır güzeli
Onu da alır galırım beliki
Şahsenem bu söze dayanamıyo. Pençereyi açıyo:
Garip senin bu sözlerin Hakk’a yaramaz
Sözünde durmayan yiğit olamaz
Yedi yıl dediğin hayli bir ömürdür
Gel gitme gurbette beni ağlatma.
Âşık Garip tekrar söylüyo:
- Benden Allaha ısmarladık, hakkını halel et nazlı yârim.
Şahsenem:
- Beni yedi yıl bekletme, ağlatma. Gece gel babamın hazinesinden
sana kırk kese altın vereyim. Getirip babama ver başlık parasını, beni al.
- Hayır, alamam, diyo. Âşık Garip. Şimdi biz evlendiğimiz zaman bir
tartışma olduğunda ‘Beni babamın parasınla aldın.’ diye bana laf kakarsın.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
189
O laf benim içimden çıkmaz. Ben bu parayı gazancam. Benden Allah’a
ısmarladık.
Garip senin gittiği yollar yaştır, çamurdur
Garip senin bağrın daştır demurdur (demirdir)
Yedi yıl dediğin hayli ömürdür, gel gitme beni ağlatma
Sazını alıyor düşüyo yola. Alamadı veremedi, şurası burası, gelive
gidive Halep’e geliyo. Halep’te Aslan Dedeoğlu gahvesine giriyo. Cepte beş
guruş para yok tabii. Bi metelik yok. Kahveci gelip “Ne içcen?” diye soruyo.
- Kahve içcem emme beş guruş param yok. Gahveci tabii “beş guruş
para ne olcak?” diyo getiriyo gahvesini.
- Sen âşıksın galiba, elinde saz var. Bir tıngırdat da dinleyelim.
Âşık Garip sazı alıyo:
Tiflis’ten çıktım yola
Arpaçay’dan uçtum da geçtim
Bilmem ne saatte indim Halep’e
Aslan Dedeoğlu kahvesine geldim, türküsünü söylüyo.
O zaman muhtar yok, aza yok, kaymakam yok, vali yok. Halep’in Beyi
var. Bey’in sözünden çıkmıyo millet. Bey’in de iki dene aşığı var. Garısını,
gızını eğlendiriyo. Tabii paraynan eğlendiriyo. Gahveci, Bey’e gidip: “Benim
gahveye bi âşık geldi. Bunlar ne olacak? Çapulcu bunlar!” diyo. Beylerin
âşıkları gızıyo. “Sazı bunun gafasında parçalayalım.” diyola. Ama dövüşmek
yok beyitle, birbirine söylemeyle çatlatacaklar. Sazı ile birbirlerini
yenecekler. Kim fazla beyit biliyorsa o gazancak. Geliyola Aslan Dedeoğlu
gahvesine. Bey de geliyo oraya. Bir tutuşuyo bunlar birbiriyle tam yirmi
yedi saat. Âşık Garib’in hakkından gelemiyo. O pes diyo. Öteki âşıkla
karşılaşıyo. Yirmi bir saat da onla uğraşıyo. O da pes diyo. Ağlayarak pes
diyo âşıklar.
Âşık Garib’e diyor Bey. Orda yalan söylüyo. Söylemese iyiydi.
—Sen nerden geldin?
—Tiflis’ten
—Nişanlın var mı?
—Yok
—Kız kardeşin?
—Yok
190 Veli Cem ÖZDEMİR
—Ben bunlara yol veriyom. Gel benim oğlanların başında çal.
Eğlendirici sensin. Şu kadar paraynan sensin. Gece gelceksin, Aslan
Dedeoğlu gahvesinde eğlendirceksin. Gündüz, sabahleyin gelceksin benim
eve, benim garı gız nerde eğlenirse sen orda gezceksin.
Âşık Garip, gündüz beyin garılarını gızlarını eğlendiriyo, gece Aslan
Dedeoğlu kahvesinde çalışıyo. Milletin vermiş olduğu altın, sarı lirayı
topluyo. Biriktiriyor gahvecinin kasasında.
Şindi Şah Velet isminde bir tüccar var. Yanında bir bedelle barabar
arpa, buğday alıp satıyo. Tiflis’ten alıp gidip Halep’te satıyo. Şindi o tuccar,
Âşık Garib’i görüyo orada. Ama Şahsenem’e dünürcü yolluyo. Goca
Sinan’dan istiyor Şahsenem’i. Goca Sinan, o tuccar diye veriyo gızı. Gelive
gidive yedi sene doluyo. Şahsenem oralı değil. Şah Velet’ten tarafa değil.
Şimdi Şah Velet ırıp düşünüyo, hınayatlık düşünüyo. Âşık Garib’in günü
yakınlayınca bi garga furuyola. Bedel’in kömleğeni garganın ganına
beliyolar. Getiriyolar ganlı gömleğe Şahsenem’in avlusuna. Diyolar “Biz
Halep’ten çıkmazdan bir saat önce Âşık Garip yola çıktıydı. Onunda elinde
altın, sarı lira heybesi doluydu. Onu elinden almışlar, Âşık Garib’i de filan
yerde öldürmüşler. Seni inansın diye ganlı gömleğini getirdik sana”, diyolar.
Şahsenem, “Benim Âşığım öleydi, Allah tarafından bana bir habar gelirdi.
Madem siz böyleydi diyosunuz. Bu avludan sağ olarak girdiniz. Benim
Âşığım sağsa bu kapıdan çıkmak size nasip olmasın, öldüyse ikiniz beraber
bu kapıdan çıkın, gidin!” diyo Şah Velet ile Bedeline. Şindi bunlar bu sözü
alınca dönüyolar geri. Şah Velet kapıdan çıkıyo, Bedel’i bi düşüyo, canı çıkıp
gidiyo. Şahsenem: “Gördün mü? Benim Âşığım sağdır, gelcek” diyo. Şah
Velet Şahsenem’i çeviremiyo kendine.
Âşık Garib’in yedi senesi doluyo. Anası, gız gardeşi analı gızlı
ağlaşıyolar. Şahsenem de gidiyo. Âşık Garib’in annesinne barabar ağlıyo.
Halep’e giden yolun ağzında ağlıyo. Şindi bi bezirgân eşşeğenle basma
yosma, gadın aleti satıyo, köyden köye geziyo. Bezirgân bakmış üç gadın
ağlepdurur orda. Bunlar isteyici garı diye üç dene sarı lira goyuyo
avuçlarına. Şahsenem dediğin zengin adamın kızı. Bezirgâna diyo, “Dur
bakalım!”
- Sen nerden alıp gumaşı nerde satarsın?
- Gumaşı Tiflis’ten alıp Halep’e gadar giderim.
- Şu yüssüğümü al, şu altın tası da al. Şu sarı lirayı da al. Vardığın
gahvede şerbet yapcan dağıtcan. Ama barmağanda dakılı yüssüğünen bu
altın tasa kim sağap çıkarsa Âşık Garip odur, durmasın gelsin.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
191
Bezirgân sata sata Halep’e varıyor. Halep’te akşam bir Âşık çalıp
söyleğepduru. “Hah!” diyor, “Âşık Garip dedikleri bu galiba!” diyo. Hemen
gidiyo gahveciye, bir şerbet yapıyo. Başlıyo dağıtmaya. İçerken içerken
Aşığa geliyo. Aşığa bi tas dolusu şerbet veriyo. Hem yüssüğü hem de
Şahsenem’e verdiği altın tası görüyo. Şahsenem’e hediye olarak verdiği
altın tas ve yüssükle, bezirgân şerbet dağıtıyo. Hemen alıyo sazı eline:
Tiflis’ten geçtiğinde yaz mıydı güz müydü?
Şahsenem’i gördüğünde gelin miydi gız mıydı?
Bezirgânbaşı çekiliyo oturuyo oraya:
Tiflis’ten geçtiğimde ne yazıdı ne güzüdü
Şahsenem’i gördüğümde gız oğlan gızıdı
Üçünü de ağlar gördüm, çabuk durma git, diyo.
Senin Bey orda duyuyo. Bey, Âşık Garib’in yakasını devşiriyo.
- Ulan sen bana anam, gız gardeşim, nişanlım yok demedin
mi? Bana yedi senedir yalan söyledin.
Hizmetçilerine: “Götürün bunu kesin. Bana yalan söylediği üçün
bunun kelleyi uçurun.” diyo. Bütün Halep’in garısı gızı, çoluğu çocuğu,
bütün beslediği köpekler hepsi çöküyolar beyin kafasına: “Aman beyim
bunu azat et, bunu bağışla. Bu kadar şarkısını, türküsünü dinledik. Yedi
senedir eğlendik. Biz bunu kesemeyiz. Aman beyim bunu affet.”
Şahsenem’in düğünü gurulmuş Tiflis’te. Şahsenem “Kırk gün kırk
gece davul çalcak demiş”. Âşık Garip gelirse tamam, arkasına bir fincan
zehir hazırlamış. Ata binmeden içcek zehri ölecek, Şah Velet’e yine
gitmeyecek. Bu şart böyle… Davullar çalınıyo.
Bütün köylü, bütün horantası beyin gönlünü ediyolar. Diyo:
“Heybesinin ağzını bağlan, en zorlu atı verin, binsin ata çabbık Tiflis’e
yetişsin.”. Hemen atın birini keydirip guşatıyolar. Halı heybeyi atıyolar. Âşık
Garip bi biniyo. Ha şurası ha burası, Erzurum Arpaçay’ına gelmeden,
herhalda bilmediğinden atı fazla sürdü, at çatlayıp ölüyo altında.
Dayanabilir mi uzun yola? At çatlayıp ölmüş heybeyle sazı kucaklıyor,
geliyo. Arpaçay’ının annacına oturuyo. Geçit yok. Nerden geçcek? Köprü
yok, geçit yok. Karanlık gavuşuyo. Ağlıyo. ”Benim bu halim ne olur? Ben
Tiflis’e ne zaman varın, nerden giderim?
Ağşam garanlığı suratına ters mers Allah güzel Allah’ım, beyaz bir atlı
çayın garşısına çıkıyo, çaya bir dalıyo atla, şapır şapır Âşık Garib’in yanına
geçiyo. Tamam, diyo. Bunun suratı çok şey. Bunun suratı çok şey. Bu benim
192 Veli Cem ÖZDEMİR
elimden parayı alıp beni öldürcek, diyo Âşık Garip korkmaya başlıyo. Âşık
Garib’in yanına geçinceye kadar…
- Ya Âşık! Selam Aleykim
- Aleykim selam.
- Nerelisin, nereye gidiyon?
- Altımda atım vardı, çatladı öldü. Erzurumluyum, diyo.
Meleğkeye dahı yalan söylüyo. Erzurumluyum, diyo.
- At heybeyi atın terkisine, atla kıçına, diyo. Atlıyo.
- Yum gözünü. Yumuyo. Açıyor. Erzurum içinde.
- İn aşağı, diyo. Heybeyi de omzuna veriyo.
Saz kucağında aval aval Erzurum’un içinde geziyo. Seninkisi beyaz atı
bırakıyo bir doru atıla tekrar bir sokakta önüne geçiyo, Cebrail meleğkesi:
- Ha Âşık, selamün aleyküm. Aleyküm selam. Nerden geçip
nereye gidiyon?
- Halep’ten geliyom. Tiflis’e gidiyom.
Bindiriyo ata. Ağşam garanlığı Tiflis’in kenarına indiriyo. Hemen atın
sağ ayağını galdırıyo. Bi avuç toprak veriyo. Bunu mendilin ucuna çıkıla.
Anan yedi senedir ağlarkana iki gözü kör oldu. Gız gardaşın var evde. Git
nişanlıyın düğünü böğön 39. gece yarın nişanlın ata bincek. Onun düğününe
yetiş, diyo.
Heybeyi omuzluyo oradan. Usul usul saz gucağında geliyo çeşmenin
başında bakıyo. Gız gardaşı su doldurupduru. Bakmış, bakmış, bakmış gız
tabi. Genç bir delikanlı ama bakışından şüphelenmiş, abisi olduğunu
bilmiyo. Simasını unutmuş gız. “Ne baktın ağabey bana o gadar.” demiş gız
gardaşı.
- Vallahi gardaşım bilmiyom. Her gadınlar gızlar allı yeşilli
keyinmiş, sen garalar keymişin de ondan baktım sana, demiş.
- Senin gibi benim bir abim vardı. 7 sene oldu gideli. Onun
nişanlısı Şahsenem yarın gelin olcak, ben gırmızı yeşil mi keyerim?
Ağabeğem Halep’te çalışıyodu gelmedi, ondan garalar keydim.
- Git annene söyle. Beni misafir alsın böğön, orda yateyim.
Sabahleyin düğün yerine giderim. Ağabeyin Tiflis’in ya içine girdi ya
da geliyo. Ağabeyini gördüm, demiş.
Gız sevinerek gitmiş. “Anne aynı ağabeyime benziyo çeşmenin
başında biri var. Omzumda bir heybe dolu sazı var. Akşam bizde yatcağmış
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
193
da sabahleyin Şahsenem’in düğününe gitceğmiş. Evinde misafir galayım”,
dedi.
- A gızım, benim iki gözüm de kör. Sen bi tek gızsın. Bekâr
oğlanı evde yatırı mıyım? Yatırmam. Git ona söyle, düğün yerinde
sabahlasın.
Gelmiş gız. Anam gabul etmiyor, demiş. Anamın gözleri ağlaya ağlaya
kör oldu. Tek bi gızınan barabar evde yatırmam dedi, demiş. Âşık Garip,
ben heybeyle sazımı goyayım, düğün yerine varayım, demiş. Ben orda
sabahlarım.
Gız tekrar annesine gitmiş. Annesi; eyi, heybesiyle, sazını gosun
gitsin, demiş. Gitmiş orada halı heybeyi gomuş. Duvara giderken astığı sarı
sazı almış, ordan getirdiği sazı asmış. O sazı almış goltuklamış, çıkmış
dışarıya. Gız:
-Anneciğim, anneciğim! Ağabeğemin sazını almış.
-Aman yavrum! Ellemesin. Telinin biri goparsa yavrum ölür. İlle sazı
yerine koysun.
Âşık Garip duru mu? Sazı alasıya gadar düğün yerine varıyo. Herkes
orda burda yiyip içipduru. Davullar zurnalar dünya gadar çalıp oynepduru.
Şahsenem sarayda perde arkasında. Kimse yüzünü görmüyo. Âşık Garip,
hindi bir ahaliye söylesem bana gücenirler.
- Düğün ahalisi çalgıyı kestirin! Çalgıyı kestirmişler.
- Selamün aleyküm, aleyküm selam.
- Düğününüz mübarek olsun. Tatlı geçim versin.
Bağırıyo Âşık Garip, birisi gelip Âşık Garib’i oturtuyo sıraya. Âşık
Garip ne geldiyse yiyip içiyo. Âşık, diyolar, nasıl olsa elinde sazım var, bi
söyle bakalım. Âşık Garip zaten yanıpgideri. Şahsenem’e anlatcak kendini.
Alıyo sazı eline:
Halep’ten çıktım ilkindin üstü
Nazlı yârimi gördüm bir elinde bir desti
Nazlı yârim gördüm ilkindinüstü
Arpaçay’ına geldim atım çatladı.
Cebrail meleğkesi geldi Erzurum’a indirdi
Erzurum’dan ağşam ezeni bindirdi, Tiflis’e indirdi.
194 Veli Cem ÖZDEMİR
Aldım sazı elime geldim meydan yerine
Verdim düğün ahalisine selamı
Düğününüz mübarek olsun dedim
Filan kişi beni oturttu türkümü sana söylüyom.
Bindim Hızır Aleyhisselam atına
Eriştim Tiflis, Arpaçay’ına
İndim Halep çölüne
Aldım sazı elime
Söyledim nazlı yârime
Yedi yıl çalıştım, yedi yıl çapaladım aldım atımı
Döndüm geriye, atım Arpaçay’ına geldi çatladı
Cebrail meleğkesi geldi aldı beni, endirdi Erzurum’a
Ağşam namazı endim Tiflis eline, eline
Aldım sazımı, düğün yerine
Selam çaktım düğün ahalisine
Aldım sazı elime, söyledim Şah Senem’e
Şah Senem perdesini attı, söyledi bana
Şahsenem’e duyuruyor sesini. Pehh! Şahsenem, Âşık Garib’in sesini
duyunca perdeyi bir atıyo. Açıyo sarayın penceresini o oradan söylüyo,
öteki meydan başından söylüyo.
- Ben geldim, diyo.
- Ben seni bekliyodum.
Zehir fincanını hazırladım
Şah Velet’e varmayacağdım.
Zehir içip ata binmeyeceğdim.
Sen yetiştin ben Şah Velet’e varmam.
Şah Velet bunu duyuyo tabi. Sabahleyin “Şahsenem’i bindirin ata”.
Düğün masrafı benden. Âşık Garib’in evine indirin “ diyo.
Âşık Garip “Durun!”, diyo düğün ahalisine. Şahsenem’e olan gelin
elbisesini götürün benim gız gardaşıma keydirin. Şah Velet’in evine indirin.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
195
Benim bir çuval parçasına Şahsenem’im yüzünü örtün. Benim eve indirin,
diyo düğün ahalisine.
Gidiyolar Âşık Garib’in gız gardaşını keydirip guşatıyolar, bindiriyolar
ata. Davulları çala çala, millet bağırışa bağırışa Şah Velet’in evine gelin
indiriyolar. Gidiyolar. Saraydan Şahsenem’i alıyolar, bindiriyolar. Âşık
Garib’in evine indiriyolar.
Ben de ordan geçiviyodum beni de çağırdılar gari. Bi gelin gahvesi iç.
Ben de bi gahve içivedim. Güle güle geçinin, dedim.
Derlemenin Yapıldığı Tarih: 6 Kasım 2008
Derlemenin Yapıldığı Yer: Bayındır Karaveliler Mahallesi
Derlemeyi Yapan: Necat Çetin, Araştırmacı
Kaynak Kişi: Hasan Hüseyin Kölemen, 1928 doğumlu, Bayındır Dernekli Köyü, Mersinli, Şimdi Bayındır Canlı Semti Karaveliler
Mahallesinde ikamet eder. Anlattığı varyantı amcasından öğrendiğini
söylemiştir.
Kaynak kişi: Hasan Hüseyin Kölemen (Necat Çetin Arşivi)
196 Veli Cem ÖZDEMİR
KAYNAKÇA
ALPTEKİN, Ali Berat (1997), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yay., Ankara
CEMİLOĞLU, Mustafa (1999), Halk Hikâyelerinde Doğum Motifi, Bursa
GÜNAY, Umay (1986), Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, AKM Yay., Ankara
GÜNEY, Eflatun Cem (1958), Âşık Garip, İstanbul
KÖSE, Nesrin (1997), Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor Yay., İzmir
MAKAS, Zeynel Abidin (2002), Türk Halk Hikâyelerinde Zaman, Akademi Kitabevi
Yay., İzmir
MAMEDKULİEV, D.; Şahsenem ve Garip, Aşkabad [tarih yok]
MOLLOV, Rıza; Âşık Garip Üzerine Tetkiklerin Bugünkü Durumu, Folklora Doğru,
(43) Kasım-Aralık 1975, 3-22.
SAKAOĞLU, Saim (1998), Dede Korkut Kitabı, İncelemeler, Derlemeler, Aktarmalar,
2 C., Sel-Ün Vakfı Yay., Konya,
SAKAOĞLU, Saim; Kitaplar Arasında: Âşık Garip Hikâyesi, Türk Folklor
Araştırmaları, (315), Ekim 1975, 7443-7445.
TÜRKMEN, Fikret (1974), Âşık Garip Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma,
Atatürk Üniversitesi Yay, Ankara
UTKU, Haşim (1970), Âşık Garip, Erzurum
YAKUBOVA, Safura (1968), Azerbaidjanskoe Narodnoe Skazanie Aşıg Garip, Bakı
www.ualberta.ca/~urban/Projects/English/Motif_Index.htm,
Son
Erişim
06.04.2015
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
197
4. SAYININ YAZARLARI
Necat ÇETİN
1963 yılı İzmir Torbalı doğumludur. 1986 yılında Ege Üniversitesi
lisans eğitimini tamamladı. 9 Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü Yüksek lisans yaptı. 1987 yılından beri tarih öğretmeni
olarak görev yapmaktadır. Küçük Menderes havzası özellikle Torbalı ve
Bayındır ile ilgili yerel tarih araştırmaları yapmaktadır. 2009 yılından beri
araştırmaları ulusal ve uluslar arası sempozyum ve hakemli dergilerde
yayınlanmaktadır.
Veli Cem ÖZDEMİR
1990 yılında Erzincan'da doğdu. 2012 yılında Pamukkale Üniversitesi
Türkçe Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2015 yılında Gazi
Üniversitesi Türk Halk Edebiyatı bölümünden yüksek lisans derecesi alarak
bilim uzmanı oldu. 2013 yılından beri İzmir'de Türkçe öğretmeni olarak
görev yapmaktadır. Türk Halk Edebiyatı, Türk Halk İnançları, Mitoloji ve
sahada derleme çalışmaları ile ilgilenmektedir. Birçok ulusal ve uluslar
arası sempozyum ve toplantıda alanıyla ilgili bildiriler sunmuştur.
M. Akif ERDOĞRU
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde tarih
profesörüdür. 1983 yılında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi, Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Doktorasını aynı bölümde 1989
yılında tamamladı. 2000 yılında Ege Üniversitesi’nde profesör oldu. Ankara,
Ege, Kazakistan Halkaralık Ahmet Yesevi ve Yakın Doğu Üniversitelerinde
çalıştı. Halen Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin
müdürüdür. İzmir Araştırmaları Dergisi’nin kurucusu ve editörüdür.
Osmanlı tarihi üzerine ulusal ve uluslararası düzeyde bir çok yayın yaptı.
[email protected], [email protected]
Fuat KÖPRÜLÜ (1890-1966)
Merhum Türk Siyasetçi, edebiyat ve tarih araştırmacısı. Eserlerinden
bazıları: Osmanlı Devletinin Kuruluşu, 1959; Milli Edebiyat Cereyanının İlk
Mübeşşirleri ve Divan-ı Türk-i Basit, 1928; Edebiyat Araştırmaları, İstanbul
1966.
198 Veli Cem ÖZDEMİR
Selahattin POLAT
1970 yılında Pınarbaşı’nda (Kayseri) dünyaya geldi. İlk, orta ve lise
öğrenimini Kayseri de tamamladı. Lisans ve lisansüstü öğrenimini ise
Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. Polat, 1995 yılında Atatürk
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Türkiye Coğrafyası
Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başladı.
1999 yılında araştırma görevlisi olarak Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimleri Enstitüsü kadrosuna katıldı. Doktorasını 2003 yılında tamamladı.
2005 yılından beri Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya
Bölümü Fiziki coğrafya Anabilim Dalı’nda Yrd. Doç. Dr. olarak görev
yapmaktadır. Jeomorfolojisi, Biyocoğrafya, Yer adları, neotektonik, jeosit ve
jeomorfosit konuları ilgi alanları arasındadır. Halen Uşak Üniversitesi
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu müdürü olan görevini sürdürmektedir.
Umut SOYSAL
1987 İzmir/ Tire doğumlu. Dokuz Eylül Üniversitesi Türkçe Eğitimi
Bölümü’nden Lisans (2008), Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nden
Yüksek Lisans (2012) derecelerini aldı. 2008-2010 yılları arasında MEB’e
bağlı ilk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptı. 2010’dan beri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda Uzman olarak
çalışmaktadır. Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Tiyatrosu, Osmanlı Müziği,
Devlet-Sanat İlişkileri, İktisat Tarihi, Tire özelinde Batı Anadolu Kentleri
Tarihi gibi konularda araştırmalarını sürdürmektedir.
Fatma EMEK
1987 yılında İzmir’de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini İzmir’de
tamamladı. 2010 tarihinde Uşak Üniversitesi Tarih Bölümünü bitirdi. 2013
yılında Doç. Dr. Sadiye Tutsak danışmanlığında “II. Meşrutiyet’ten
Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde İzmir’de Madencilik (1908-1938)” konulu
teziyle Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalından
yüksek lisans derecesi ile mezun oldu.
Buğra İNAL
1982 Çorlu Doğumludur. Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği
Bölümünden 2004 yılında mezun olmuş akabinde İngilizce Öğretmeni
olarak görev yapmaya başlamıştır. 2007 yılında Uşak Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı programında yüksek lisans
eğitimine dâhil olmuş ve 2011 yılında “Uzman” olmasının hemen ardından
Doktora eğitimine başlamıştır. Avrupa Birliği Projeleri Uzmanı olarak da
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
199
görev yapan Buğra İnal, halen Uşak Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı’nda
doktora öğrencisi olarak eğitimini sürdürmekte ve İngilizce Öğretmenliği
yapmaktadır.
Mehmet KARAYAMAN
Uşak Üniversitesi Tarih Bölümünde doçenttir. 1972 yılında Konya’da
doğdu. İlkokulu, Beyşehir-Üzümlü Merkez İlkokulunda, ortaokulu, Konya
merkezde bulunan Mevlana Mehmet Karacihanlar Ortaokulunda
tamamladı. 1991 yılında Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümüne kaydoldu. 1995 yılında tarih bölümünden mezun oldu ve aynı
yıl, İzmir-Selçuk Endüstri Meslek Lisesine tarih öğretmeni olarak atandı. 8
ay öğretmenlik yaptıktan sonra, 1996 yılında Ege Üniversitesi, Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümüne öğretim görevlisi olarak atandı ve
1996-2007 yılları arasında görev yaptı. 2007 yılında Uşak Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Anabilim Dalına yardımcı doçent olarak atandı. 2011 yılında doçentlik
unvanı aldı.1995 yılında, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalında yüksek lisansa başladı. 1998 yılında,
Prof. Dr. Ahmet Özgiray’ın danışmanlığında, “Basında Türk – Yunan İlişkileri
(1952-1959)” konulu yüksek lisans tezini tamamladı. Aynı enstitüde 2005
yılında, Prof. Dr. Ahmet Özgiray’ın danışmanlığında, “İzmir’de Sağlık (19201938)” konulu doktora tezini tamamladı.
Selim ÖZYOL
Aydın Sökede doğdu.Yurt içinde ve dışında zeybek danslarıyla ilgili
birçok konferansa katıldı.Aydındaki zeybek danslarını sahneye
koyarken,köylerde yapmış olduğu alan çalışmalarından yola çıkarak,yerel
özelikleri ön planda tutup zeybek danslarına doğal bir yorum getirmeye
çalıştı. 29.Uluslararası İzmir Festivalı etkinlikleri kapsamında Ege
Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Ekin Dans Topluluğunun
hazırladığı ÜÇ MEMEDİN DANSI gösterisinde Demirci Mehmet Efeyi
Oynadı.
Günver GÜNEŞ
1965 Aydın doğumlu olan Günver Güneş, Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümünden 1987 yılında mezun oldu. Yüksek Lisansını
“İzmir Türk Ocağı 1923-1931”, Doktorasını ise “ Ödemiş 1908-1950”
başlıklı çalışmaları ile Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsünde tamamladı. MEB’e bağlı çeşitli okullarda Tarih
200 Veli Cem ÖZDEMİR
Öğretmenliği yaptıktan sonra 1993 yılında Adnan Menderes Üniversitesine
İnkılap Tarihi Okutmanı olarak geçti. 2000 yılında aynı üniversitenin FenEdebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yrd. Doç. Dr olarak Öğretim Üyesi
oldu. Ulusal dergilerde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Milli Mücadele, Yerel
Tarih, Kurum Tarihi, Spor Tarihi alanlarında makaleleri, Ulusal ve
Uluslararası Sempozyum ve Kongrelerde bildirileri bulunmaktadır. Evli ve
iki çocuk Babası olan Günver Güneş’in “Atatürk ve Aydın”, “II. Meşrutiyet
Döneminde İzmir’de Tiyatro Yaşamı ve Sami Bey’in Hatıraları”, “Modern
Sporların İzmir’e Girişi”, “Tek Parti Döneminde Aydın’da Cumhuriyet
Bayramı Kutlamaları”, “Tarihsel Süreçte Aydın”, “Milli Mücadele’de
Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Efe”, “Milli Mücadele’de Güney Aydın
Cepheleri ve Efelerin Karargahı Yenipazar”, “Milli Mücadele’de Aydın
Sancağı ve Yörük Ali Efe”, M. Ali Asrav’ın Anılarında Yakın Tarihte Söke ve
Sökeliler”, Türk Tarihinde Efe ve Zeybek Kültürü” başlıklı kitapları
bulunmaktadır. Adnan Menderes Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümünde çalışmalarını sürdürmektedir.
Sinan KAHYAOĞLU,
1958 yılında Edremit'in Tahtakuşlar köyünde doğdu. Liseyi, Edremit
Lisesinde bitirdi. Sonra Kütahya Meslek Yüksek Okulu Makina
Teknikerliği'ni bitirdi. Askerlik sonrası Necatibey Yüksek Öğretmen Okulu
Coğrafya Öğretmenliği Bölümüne girdi. Burayı bitirdikten sonra Coğrafya
öğretmenliği
yapmaya
başladı.Öğretmenlik
yaparken
İstanbul
Üniversitesi'nde Fiziki Coğrafya dalında yüksek lisans yaptı.Çeşitli
okullarda öğretmen olarak çalıştıktan sonra 2010 yılında emekli
oldu.Çeşitli yerel gazetelerde köşe yazıları yazıyor.
Fatma Cansız
1977’de Kayseri’de doğdu. Babasının memur olması nedeniyle, ilk ve
orta öğrenimini Anadolu'nun farklı illerinde tamamladı. Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden 2006’da mezun oldu. Expo
2015’e aday olan İzmir’in tanıtımına katkı saklamak amacıyla 2008 yılında
bir grup arkadaşıyla birlikte, dijital ortamda düzenlenmiş fotoğraflardan
oluşan bir sergi açtı. 2012’de Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk-İslam Sanatı Anabilim Dalı’nda ‘Cephe Düzeni ve Süslemeleriyle
Bayındır Evleri’ tez konusuyla Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Söz
konusu tez 2013 yılında Bayındır Belediyesi tarafından ‘Bayındır Evleri’
olarak kitaplaştırıldı.
Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi
201
Dergi Yayın İlkeleri
Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin yayın
organı olan İzmir Araştırmaları Dergisi, ulusal, hakemli, bilimsel bir
dergidir. Yılda bir sayı yayımlanır. Dergimizde, özgün araştırma-inceleme
makaleleri, çeviri, kitap tanıtma, biyografi, kongre-sempozyum haberleri ve
ölüm haberleri yayımlanır. Yazıların bilimsel araştırma ölçütlerine uyması,
alana yenilik getirmesi ve başka bir yerde yayımlanmamış olması gerekir.
Derginin asli dili Türkçe’dir. Gerektiğinde yaygın Batı dillerinde de makale
yayımlanabilir. Makale ve çevirilerde, metinden bağımsız olarak 100-150
kelimeyi aşmayacak Türkçe ve İngilizce özet ile anahtar kelimeler
bulunmalıdır. Gelen yazılar, incelendikten sonra, tek bir hakemin
değerlendirmesi sonucunda basılır. Yayın Kurulu, gerektiğinde yazıların
yazım şekli üzerinde küçük düzeltme ve değişiklikler yapabilir. Metne
eklenmesi istenen resim, çizim, harita veya belgeler yüksek çözünürlükte
(JPG) teslim edilmelidir. Resim ve belge türünden tüm materyaller
numaralandırılmalı; üstüne veya altına açıklamaları yazılmalıdır.
Sayfa Düzeni:
Üst: 3 cm, Sol: 2 cm,
Alt: 3 cm, sağ: 2 cm,
Boyut: 16,5 X 24 cm,
Üstbilgi: 2 cm,
Alt bilgi: 2 cm,
Makale başlığı: 16 cm,
Yazar adı: 12 punto, Cambria,
Metin yazı tipi: Cambria, 11 punto,
Dipnotlar: 9 punto
Tüm yazışmalar ve makaleler için adres:
Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, 2. Kat, 35100, Bornova İzmir
Fax: 0232. 3881102, Tlf: 0232. 3113937,
E-mail: [email protected]; [email protected]
202 Veli Cem ÖZDEMİR
Ege Üniversitesi İzmir Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları
Kitaplar
1. Birinci Uluslararası Geçmişten Günümüze Selçuk Sempozyumu, 4-6 Eylül
1997, İzmir 1998,(Selçuk Belediyesi ile birlikte)
2. II. Uluslararası İzmir Sempozyumu, Tebliğler, Haz. Necmi Ülker, İzmir
1998
3. Kemalpaşa Kültür ve Çevre Sempozyumu, 3-5 Haziran 1999, Kemalpaşa,
İzmir, (Kemalpaşa Kaymakamlığı ile birlikte)
4. Dünden Yarına Seferihisar Sempozyumu, 7-8 Ekim 2004, (Seferihisar
Kaymakamlığı ile birlikte)
5. Geçmişten Geleceğe Köprü, Yanık Ülke, Kula Sempozyumu 1-3 Eylül 2006Kula, Bildiriler, İzmir 2006 (Kula Belediyesi ile birlikte)
6. 3. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu, 30 Ekim-1 Kasım 2013,
Bodrum, Bildiriler, 2 cilt, Haz. M. Akif Erdoğru- Ahmet Özgiray, İzmir 2014
7. M. Akif Erdoğru, Fazlullah bin Abdüsselam, Defter-i Evkaf-ı Mekke-i
Mükerreme ve Medine-I Münevvere der Birgi (Metin ve İnceleme), İzmir 2014
8. Ömer Bıyık, Defter-i Evkaf-ı Valide Sultan der Mağnisa, Ayşe Hafsa Sultan
Vakfı ve XVI. Yüzyılda Urla, İzmir 2014
9. M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, 1481 Tarihli Tire, Birgi, Ayasuluğ ve Alaşehir
Tımar Defteri (Metin ve İnceleme), 1492 tarihli Biga, Tarhala ve Bergama
Piyade Yoklama Defteri Parçası İle Birlikte, İzmir 2014
10. M. Akif Erdoğru, Aydınili Mufassal Defteri (Metin ve İnceleme), Tımar ve
Yaya Yoklaması Defteri Parçaları İle Birlikte, İzmir 2015, Ege Üniversitesi
İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi yayını
11. M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/1 M. Numaralı Fatih Mehmed
Devri Aydın İli Mufassal Defteri (Metin ve İnceleme), İzmir 2015, Ege
Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi yayını
12. I. Bornova Araştırmaları sempozyumu, 5-6 Kasım 2014, Bildiriler, Haz.:
M. Akif Erdoğru, İzmir 2015
1.
2.
3.
4.
Dergi
İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 1, İzmir 2015.
İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 2, İzmir 2015.
İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, İzmir 2016.
İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 4, İzmir 2016.

Benzer belgeler