izmir araştırmaları dergisi - İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi
Transkript
izmir araştırmaları dergisi - İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi
I ISSN: 2149-1097 İZMİR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 4 İZMİR 2016 II İZMİR ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Sayı: 4, 2016 KURUCUSU VE SAHİBİ/ FOUNDER AND OWNER: Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Adına: Prof. Dr. M. Akif Erdoğru SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ/ EDITOR: Prof. Dr. M. Akif Erdoğru İDARE MERKEZİ/CORRESPONDENCE: Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, 2. Kat, Bornova, İzmir, Türkiye YAYIN KURULU/ EDITORIAL BOARD Prof. Dr. Ersin Doğer, Ege Üniversitesi Prof. Dr. M. Akif Erdoğru, Ege Üniversitesi Prof. Dr. Füsun Soykan, Ege Üniversitesi Prof. Dr. İnci Kuyulu Ersoy, Ege Üniversitesi Prof. Dr. Hale Okçay, Ege Üniversitesi YAYININ TÜRÜ: Ulusal, hakemli. KISALTMASI: IAD E-POSTA: [email protected] [email protected] FAX: 0232. 3881102 TLF: 0232. 3113937 Baskı Tarihi: 18.02.2016 Yazılarda ileri sürülen görüşlerden yazarı / yazarları sorumludur. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 18679 III İÇİNDEKİLER/ CONTENTS Editörden..................................................................................................................................................... V MAKALELER/ ARTICLES Buğra İnal, Mehmet Karayaman Dr. Alaeddin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları ............................................................................. 1 Fatma Cansız Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar ..................................................................25 Fatma Emek II. Meşrutiyetten Cumhuriyete Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik .................................................................................................................................................47 Gülin Özçelik, Selahattin Polat Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları......................................................57 Günver Güneş Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır............................................................................................93 Fuat Köprülü XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti ......................................................................... 111 M. Akif Erdoğru Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi: İzmir-Bayındır İlçesi ....................................... 117 Mehmet Karayaman, Zeynep Yılmaz CHP Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Bayındır ..................................................................................................................................................................... 125 Selim Özyol Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği....................................................................................................................................................... 143 IV Sinan Kahyaoğlu, Necat Çetin Bayındırda Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler ............................................................................. 153 Umut Soysal Bayındır’da Eşkiyalık ........................................................................................................................ 163 Veli Cem Özdemir Şahsenem ve Aşık Garip Hikayesinin Bayındır Varyantı Derlemesi ............................ 179 V EDİTÖRDEN Değerli Okurlar, Bu sayımız, üstat Fuat Köprülü’nün on yedinci yüzyıl İzmir tarihiyle ilgili kısa bir yazısı hariç, çoğunluğu İzmir’in Bayındır ilçesiyle ilgili makalelerden oluşuyor. Bu makalelerin kısmen de olsa bir boşluğu doldurduğumuza inanıyoruz. Zira, Bayındır ile ilgili araştırmalar hem Osmanlılar hem de Cumhuriyet dönemlerinde ihmal edilmiştir. Örneğin, 1927-1928 İzmir Vilâyeti Salnâmesi’nde, Bayındır’ın eski tarihi üzerine tarihi bilgilere rastlanmadığı ve Horasanlı Hacı Sinan efendinin 999’da (1590-1591) bugünkü cami, hamam ve hanları yaptırarak, camiye vakfettiği; şehri bugünkü yerine taşıdığı ve eski eserler açısından Bayındır’ın bir önemi olmadığı itiraf edilmiştir.1 Yayımladığımız bu yazılar, aslında, Bayındır Belediyesi ile Merkezimizin ortaklaşa düzenlediği, 16-17 Nisan 2015 tarihleri arasında Bayındır’da Yahya Kerim Onart Kültür Merkezi’nde iki gün sürmüş olan Bayındır Araştırmaları Sempozyumu’nda sunulmuş bildirilerin gözden geçirilerek makale formatına sokulmuş şeklidir. Umarız, bu yazılar, Bayındırlılara veya Bayındır bölgesiyle ilgilenenlere yeni ufuklar açar. On dördüncü yüzyılda, bir Oğuz boyu olan Bayındır boyu tarafından kurulan ‘Bayındırlu köyü’, zaman içinde gelişmiş ve bugün ‘Bayındır’ isimli mamur bir şehir haline gelmiştir. Burada, tarih içinde, Yörükler/Oğuzlar/ Türkmenler, Yahudiler (Museviler), Ermeniler, Rumlar, yüzyıllarca birlikte yaşamışlardır. Bayındır, çok kültürlü bir şehir haline gelmiştir. Bayındır ilçemizin şimdiki nüfus durumu üzerine kısa bilgiler vermek isterim: İzmir’e 70 km. uzaklıktaki Bayındır ilçesi, 2012 Yılı Resmi Nüfus verilerine göre, toplam 38 köyü2 ile birlikte, 40.988 kişilik bir nüfusa sahiptir. İlçe merkezinin nüfusu 23. 234’tür. 1965 ila 2012 yılları arasında, 47 yıllık bir süreç içerisinde, Bayındır ilçesinin toplam nüfusu 38.000 ile 50.500 kişi arasında değişmiştir. Aynı yıllar arasında ise ilçe merkezinin nüfusu 11.000 ila 23.000 arasında kalmıştır. Toplam nüfusta, bir azalma olduğu, ilçenin nüfus azalması ile karşılaştığı, yani dışarıya göç verdiği gözlemlenmektedir. En 1 2 İzmir Vilayeti Salnamesi, 1927-1928, İzmir 1929, Bilgi Matbaası, s. 156. Zamanımızda Bayındır’a bağlı köyler: Alankıyı, Alanköy, Arıkbaşı, Balcılar, Buruncuk, Çamlıbel, Çenikler, Çiftçigediği, Çınardibi, Dereköy, Dernekli, Elifli, Ergenli, Fırınlı, Gaziler, Hasköy, Havuzbaşı, Hisarlık, Kabaağaç, Karahalillli, Karahayıt, Karapınar, Karaveliler, Kızılcaağaç, Kızılcaova, Kızılkeçili, Kızıloba, Lütuflar, Osmanlar, Pınarlı, Sarıyurt, Söğütören, Tokatbaşı, Turan, Yakacık, Yakapınar, Yeşilova ve Yusuflu. VI yüksek nüfusa, 50.511 kişilik nüfusuyla, 1985 yılında ulaşmıştır. İlçe merkezinin nüfusunun ise 2007 yılından sonra yavaş bir şekilde artmaya başladığı anlaşılmaktadır. Son yerel düzenlemelerle, Canlı, Çırpı ve Zeytinova Belediyeleri de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanmıştır. İlçe merkezine en uzak köy, Kızılkeçili köyüdür ve Bayındır ilçe merkezine 40 km. uzaklıktadır. Ova, yayla, sırt ve yamaçta yer alan Bayındır köylerinin en önemli sorunu, ekonomik zorluklar nedeniyle dışarıya göç vermesidir. Umarız, bu dış göçler azalır ve Bayındır köyleri, eski kalabalık, zengin ve hareketli günlerine döner. İlçenin tarihteki esas ismi ‘Bayındırlu köyü’ iken, on sekizinci yüzyılın başlarında –lu eki düşerek, ‘Bayındır’ şekline dönüşmüştür. On dokuzuncu yüzyıl başlarında, II. Mahmud dönemi Osmanlı arşiv belgelerinde ‘Bayındır’ olarak yazılır. ‘Bayındır’ kelimesinin anlamına gelince; ‘Bayındır’, Türkçe güzel bir kelimedir ve ‘yiyecekle dolu olan yer’ anlamına gelir. 24 Oğuz boyundan birisinin ismidir. Kaşgarlı Mahmud’un Sözlüğü’nde, Reşidüddin’in Camiü’Tevarih’inde, Dede Korkud Destanı’nda bu kelimeye rastlanır. Eğer Bayındır çevresindeki dağlar taranırsa, Bayındır boyunun damgasına rastlanması olasıdır. Bu bereketli köy ve bölgeye Türklerce verilmiş bir isimdir. Bugün, Türkiye’de, Giresun, Mersin, Elazığ, Ankara, Aksaray, Çorum, Bolu, Siirt, Aydın, Kırşehir, Burdur, Antalya, Ağrı, Bursa, Karabük, Yozgat, Çankırı, Konya, Kastamonu, Diyarbakır, Samsun, Erzurum, Sivas, Osmaniye illerinde ‘Bayındır veya Bayındırlı’ ismini taşıyan köylerimiz vardır. Ayrıca, İran’da, Suriye’de, Türkmenistan’da ve Orta Asya’da ‘Bayındır, Bayıldır’ köylerine ve bu boydan gelen ailelere rastlamak mümkündür. Prof. Zeki Velidi Toğan’a göre, ‘Bayındır/ Bayandır’ boyunun esas yurdu, Orta Asya’da, İrtiş ve Altay bölgeleridir. Bu boy, bu bölgeden çıkarak, tüm Türk Dünyası’na dağılmıştır. Dolayısıyla, bu kelimeyi, tüm Türk Dünyası’nda bulabiliriz. Prof. Fuat Köprülü’nün belirttiği gibi, Selçuklular, merkezi otoriteye baş kaldırmamaları için, Oğuzların Üçoklar’a bağlı olan bu boyu, Anadolu’da, ‘parçalayarak iskan’ etmeleri nedeniyle, Anadolu’nun hemen her yerinde bu isme tesadüf olunur. Ünlü seyyâh Evliya Çelebi, Bayındır kazasını ziyaret etmiştir. Tire’yi ziyaret ettikten sonra, Menderes üzerindeki bir köprüden geçerek Bayındır’a ulaşmıştır. Burada kendisine mükellef bir ziyafet çekilmiştir. Diş kirası olarak da kendisine 50 altın ile 10 erkek koruma verilmiştir. Buradan dağ yolundan Birgi’ye gitmiştir. Onun verdiği bilgiye göre, Bayındır, o dönemde, 18 köyü olan şirin bir kadılıktır. 200 hanelik bir nüfusa sahiptir. 1 cami, 3 zaviye, 1 mektep, 1 hamam, 1 han ve 7 dükkân bulunmakatdır. Seyyahımız, Orhan Gazi devrinde, Bayındır (Bayındırân) boyunun bu bölgeye yerleştirildiğini söyler. Oğuz boylarının tarihi üzerine çalışmış olan merhum Prof. Faruk Sümer, bu bilginin ‘bir halk rivayeti mi, yoksa Evliya’nın kendine mahsus bir izahı mı olduğu konusunda kararsızdır. Her ne kadar, bu bölgeler, Orhan Gazi devrinde Osmanlıların elinde değilse de, Orhan Gazi’nin Bursa şehir merkezinde değil, VII çoğunlukla çadırlarda, Yörük aşiretleri arasında yaşadığı göz önüne alınırsa, ‘Bayındırlu aşiretini’ kendi egemenliğinde olmayan bu bölgeye sevketmesi mümkün olabilir. On dördüncü yüzyılın başlarında Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve Bizans arasında el değiştiren, otoritenin sürekli olmadığı bu bölgeninin yaylaları ve suları, Bayındırlu aşiretini (cemaatini) kendine çekmiş olmalıdır. Bu bölgedeki köy ve yer isimleri incelendiği zaman, çoğu yer isminin Yörük/ Türkmen /Oğuz aşiretlerinin isimlerinden geldiği görülür. Akkoyunlu Devletini (Devlet-i Bayındıriyye) kuran bu asil Oğuz boyunun çocukları (Bayındır Han Oğlanları), muhtemelen 11. yüzyılda, büyük Türkmen göçü esnasında, küçük gruplar halinde Menderes vadisine ulaşmışlardır. II. Murad, Menderes vadisini nihai olarak eline geçirince, Alaşehir’den başlayarak, Menderes nehrinin sağında ve solunda kalan dağlar, ıssız kalmıştır. Yeni Osmanlı idaresi, Bayındır ve çevresindeki tarımsal alanların yönetimini, Rumeli’den getirerek burada iskan ettiği Rumeli’nin Hıristiyan kökenli ailelerine tahsis etmeye başlamıştır. Değerli Okurlar, On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Bayındır’da kaza ve belediye idaresi kurulmaya başlamış ve Bayındır, İzmir’in ticari art bölgelerinden biri haline gelmiştir. Özellikle demiryolunun buradan geçmesi, Menderes ovasının tarımsal ürünlerinin İzmir limanına kolayca taşınmasına neden olmuş ve Dünya ekonomisiyle bütünleşmeye başlamıştır. Bu ticari hareketlilik, Müslüman olmayan tacirleri Bayındır’a çekmiştir. Bayındır ve çevresi, Menderes vadisindaki diğer yerleşimler gibi, hem kapitalizmin hem de emperyalizmin acılarını tatmıştır. Nihayet, kent, 4 Eylül 1922’de Yunan İşgali’nden kurtulunca, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişen kentleri arasına girecektir. Bugün çiçekçilik alanında Türkiye’nin önde gelen kentleri arasındadır. Turizmin gelişmekte olduğunu memnuniyetle gözlemlemekteyiz. Eski, tarihi konaklar, evler, pek çok kişinin ilgisini çekiyor. Umarız, Bayındır, uluslararası turizm ağına dahil edilir ve tarihi eserleri ve kültürüyle, hem yerli hem de yabancı ziyaretçilerin ilgisine mazhar olur. Nihayet, Bayındır’ın kültürel altyapısına katkı sağladığı için Bayındır Belediye Başkanı Dr. Ufuk Sesli’ye Merkezimiz adına teşekkür ediyorum. Prof. Dr. M. Akif Erdoğru Editör VIII İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (1-23), 2016 DR. ALAETTİN ERGÖNENÇ’İN BAYINDIR HATIRALARI Buğra İnal*- Mehmet Karayaman** Özet 1917 yılında Uşak’ta doğan Alaettin Bey, ilk ve orta öğrenimini Uşak’ta, lise öğrenimini İzmir’de tamamlamıştır. 1939 yılında kaydolduğu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1945 yılında mezun olmuştur. Askerliğini yedek subay olarak yapan Alaettin Bey, Manisa-Demirci, Hatay-Kırıkhan ve Bingöl’de görev yaptıktan sonra, 1950 yılında cerrahi alanında ihtisas yapmak için Almanya’ya gitmiştir. İhtisasını tamamlayarak 1953 yılında Türkiye dönen Alaettin Bey, Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesi operatörlüğüne atanmıştır. Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin devlet hastanesine dönüştürülmesinde ve hastane binasının inşasında aktif rol oynayan Alaettin Bey, bir süre Bayındır Devlet Hastanesinde başhekim olarak görev yapmıştır. 1954 yılında başhekimlik görevinden istifa eden Alaettin Bey, 1957 yılına kadar Bayındır’da açtığı özel muayenehanesinde halka hizmet vermeye devam etmiştir. Bayındır Halk Sağlığı Yardımla Cemiyetini kuran Alaettin Bey, siyasetle de yakından ilgilenmiştir. 1960 askeri müdahalesinden sonra Kurucu Meclis üyeliği de yapan Op.Dr. Alaettin Ergönenç, halen Uşak’ta ikamet etmektedir. Alaettin Beyin gerek başhekim olarak görev yaptığı Bayındır Devlet Hastanesine ilişkin anı ve fotoğrafları gerekse dönemin Bayındır’ına ilişkin gözlemleri, yakın dönem Bayındır tarihine ilişkin önemli bilgiler içermektedir. Çalışmamızda, Op. Dr. Alaettin Ergönenç’in hatıraları ile aile arşivindeki belge ve fotoğraflar kullanılarak, 1950’li yıllarda Bayındır’ın sosyokültürel özellikleri hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Dr. Alaettin Ergönenç, Bayındır Devlet Hastanesi, Demokrat Parti, Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyeti Abstract Memoirs of Dr. Alaettin Ergönenç About the town of Bayındır of İzmir Dr. Alaettin Ergönenç was born in Uşak of Turkey in 1917. He graduated from Faculty of Medicine of Istanbul University in 1945. Between 1954-1957, he was chief Uşak Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, Uşak, E-Mail: [email protected] ** Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Uşak, E-Mail: [email protected] * 2 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN physician of Bayındır Hospital. In 1950, he opens his medical practice office in the town of Bayındır and also observers Bayındır’s people in that time. He enters Democratic Party of Turkey as a local member and made some political activitites in Bayındır. We collected his observations about the town of Bayındır and its inhabitants in our article. Key Words: Bayındır, İzmir, Democratic Party of Turkey, State Hospital of Bayındır Dr. Alaettin Ergönenç Kimdir? Alaettin Bey, 1917 yılında Uşak’ta doğmuştur. Ölen kardeşinin kimliğini aldığı için nüfus kayıtlarında doğum tarihi olarak 1335 (1919) tarihi geçmektedir. Babasının adı Hasan, annesinin adı Hatice’dir. İlk ve ortaokulu Uşak’ta okuduktan sonra İzmir Lisesi’ne kaydolmuştur. 1938 yılında lise öğrenimini tamamlayan Alâettin Ergönenç, 1939’da İstanbul Tıp Fakültesi’ne girmeye hak kazanmış ve 1945 yılında da mezun olmuştur. 1945-1947 yılları arasında tabip üsteğmen olarak askerlik vazifesini yerine getiren Alaettin Bey, sırasıyla; Demirci Sıtma Savaş Hekimliği, Kırıkhan Hükümet Tabipliği, Bingöl Sıtma Savaş Hekimliği ve Sağlık Müdür Vekilliği yapmıştır. 1950 yılında ihtisas eğitimi için Almanya giden Alaettin Bey, Hamburg Üniversitesi Cerrahi Kliniği’nde ihtisas eğitimini tamamlamış ve 1953 yılında Türkiye’ye dönmüştür. Aynı yıl, Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesi operatörlüğüne atanmış, Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin devlet hastanesine dönüştürülmesinde ve hastane binasının inşasında aktif rol oynamıştır. Bir süre Bayındır Devlet Hastanesinde başhekim olarak görev yapan Alaettin Bey, 1954 yılında başhekimlik görevinden istifa ederek Bayındır’da serbest hekim olarak çalışmaya başlamıştır. 1957 yılında memleketi olan Uşak’a yerleşen Alaettin Bey, burada serbest hekim olarak çalışmaya devam etmiştir.3 Alâettin Ergönenç, Bayındır’da görev yaptığı sırada Osman Bölükbaşı’nın genel başkanı olduğu Millet Partisi’ne kayıt olmuş ve böylece siyasete atılmıştır. Uşak’ta Millet Partisinin merkez ilçe ve il başkanlığı yapan Alâettin Ergönenç, 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra oluşturulan Kurucu Meclis’e Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adına girmeye hak kazanmıştır. Bir süre sonra Millet Partisinden ayrılan Alâettin Bey, Adalet Partisinde siyaset yapmıştır. Parti için anlaşmazlıklar nedeniyle Adalet 3 ‘Alâettin Ergönenç’in Tercüme-i Hâl Varakası’, TBMM Arşivi, No: 104. Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 3 Partisinden ayrılan Alaettin Bey, Turhan Feyzioğlu’nun öncülüğünde kurulan Güven Partisi’nin Uşak ve ilçelerinde örgütlenmesine öncülük etmiştir. 1980 sonra aktif siyaseti bırakan Alaettin Bey, evli ve iki çocuk babası olup, halen Uşak’ta yaşamını sürdürmektedir4. Alaettin Beyin İzmir’in Bayındır İlçesi Göğüs Hastalıkları Hastanesine Atanması “İhtisas diplomasını alınca Sağlık Bakanlığına müracaat ettim. İki sene mecburi hizmetim vardı, beni nereye verecekseniz verin, dedim. Orada tayinleri yapan adam, benim sicilimi, Kırıkhan’da görev yaparken aleyhime ileri sürülenleri okumuş, bana ters davranıyordu. Beni, Van Devlet Hastanesi operatörlüğüne tayin ettiler. 1953 yılı, o zaman Van’da hastane yok, varsa bile ameliyathane yok. Tayin kararımı öğrenmek için Sağlık Bakanlığına gittim. Kararı, imzalaması için Sağlık Bakanı Dr. Ekrem Hayri Üstündağ’a götürdüler. Dr. Ekrem Hayri Bey Almanya’da ihtisas yapmış, İzmir’in en tanınmış kalp doktorlarında biriydi. Demokrat Parti kurulunca, siyasete atılmış, önce milletvekili sonra da bakan olmuştu. Dr. Ekrem Hayri Bey, tayin kararımı imzalamadan önce benim ile ilgili bilgileri okumuş, bu çocuk nerede diye sormuş. Beni çağırdılar, Dr. Ekrem Hayri Beyin odasına girdim, benimle Almanca konuştu. Oğlum ben seni oraya göndermeyeceğim, seni İzmir-Bayındır’a vereceğim, orası benim başımın belası. Orada verem hastalarının tedavi edildiği Göğüs Hastalıkları Hastanesi (prevantoryum) var, bunu devlet hastanesine dönüştürmeye çalışıyoruz, orada işleri yoluna sok, altı ay sonra seni istediğin yere vereceğim, dedi. ‘Bayındır Göğüs Hastalıkları Hastanesi operatörlüğüne’, diye tayinimi yazdı, imzaladı. Tayin yazımı aldım, Adana-Ceyhan’a gittim. Yeğenim Hikmet, orada eczane açmıştı, ağabeyim de yanındaydı. Hikmet’in yanında bir gece kaldım, hemen valizimi topladım, Ankara’ya geldim. Tayin kararımı alıp görev yerime gideceğim ama cebimde beş kuruş param yoktu, son paramı da tren biletine vermiştim. Ankara Tıp Fakültesi, cildiye kliniğinde görev yapan arkadaşım Doç. Dr. Lütfi Tat’a gittim, hanımı da orada doktor olarak çalışıyordu. Ona, Bayındır’a tayin oldum, oraya gidecek kadar ödünç para verir misin? Dedim. Kooperatife girdim veremeyeceğim, dedi. Ben biraz ısrar edince on beş-yirmi lira kadar bir para verdi. 4 Buğra İnal, Cumhuriyet Döneminde Uşak’ta Siyaset ve Siyasetçiler (1923-1980), İzmir, 2011, s.129. 4 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN Bayındır’a inince bir taksiye binip hastaneye gittim, taksi parasını da oradaki idare memuruna verdirdim, ben ona sonra ödedim. Hastanenin bir odasına yerleştim. Ertesi günü de göreve başladım. Hastane, daha önce verem hastanesi olarak faaliyet gösteriyormuş, bakanın emri ile ben burayı devlet hastanesine dönüştürmeye çalışacaktım. Hastanenin giriş katı ve onun üstü yapılmış, üçüncü katın beton iskeleti duruyordu, ben onu tamamlamaya çalıştım. Hastanede, Enver Gökçen adında bir idare memuru, İsmail Uzunoğlu isminde belediyede zabıta iken hastaneye geçmiş bir ambar memuru vardı. İsmail, çok namuslu dürüst bir çocuktu, uzun boylu iri yapılıydı. Ayrıca bir de Demokrat Parti İlçe Başkanı Uncu Muharrem’in (Muharrem Ağustos) oğlu çalışıyordu. Aslında böyle bir görevliye ihtiyaç yoktu, fakat particilik hesabıyla oraya oğlunu memur olarak tayin ettirmiş. Bir de mubayaa memuru vardı, babası göçmen, çarşıda dükkânı var, kuru erzak bulgur, mercimek, fasulye gibi şeyler satıyor. Hastane için lazım olan şeyleri hep kendi dükkânından alıyordu. Mutfakta bir aşçı ile Zafer Hanım adında bir yardımcısı çalışıyordu. Sekizdokuz tane hademe vardı. Başhemşire, hemşire değil de hademelikten yetişmiş yardımcı hemşire kadrosunda, şişman, yaşlı bir hanımdı. İki tane de yardımcı hemşire vardı, yani okuldan yetişmiş hemşire yoktu. Ebe yoktu, sadece Belediyenin ebesi vardı. İlçede sadece bir eczane vardı. Bir hademe kadrosu boştu, o kadroya Ahmet isminde sıvacı ustası birini aldım. Sen hademe kadrosunda çalışacaksın ama inşaat işleri yapacaksın, dedim. Tamam dedi, onu aldık. Ahmet’e, kireç kum aldırdım, sıvanacak yerleri sıvattırdım, ufak tefek inşaat işlerini yaptırdım. Hastanede, ben gelmeden önce yatışı yapılmış 10-15 hasta vardı. Hastanede, 300 miliamperlik büyük bir röntgen cihazı vardı, başka da bir şey yoktu. Aşağıdan girince bir poliklinik binası vardı, orada bir masa, hatta bir tansiyon aleti bile yoktu. Ondan sonra kapıdan girince, giriş kapısının sol tarafında başhekim odası, sağ tarafında idare odası vardı. Hastanenin bir buzdolabı yoktu. Hastanenin inşaatı henüz bitmemişti. Zemin katla birinci kat, yataklı hastalar için ayrılmıştı. Zemin katta ayrıca hademeler, mutfak idare odası, başhekim odası vardı. Hastanenin girişinde döşemeleri falan yoktu, topraktı. Ben hastaneyi bu vaziyette teslim aldım. Evvela poliklinik diye bir levha yazdırdım, onu oklarla gösterdik. Poliklinik ücreti bir lira idi. Bir gün başhekim odasında oturuyorum, öğle yemeği saatinde başhemşire, bir tepsinin içerisine yemekleri koymuş hastaneden çıktı, gidiyor. Kapıcıya seslendim, çağır şu hemşireyi nereye gidiyor elinde Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 5 yemeklerle falan diye. Geri geldi nereye gidiyorsun, nereye götürüyorsun bu yemekleri diye sordum. Hâkim beyin evine götürüyorum dedi. Mehmet Ali Bey Asliye Ceza Hakimi orada. Benim sınıf arkadaşım Kemal’in de babası. Hastaneye yakın bir yerde evi var. Hemen 100-150 metre ötede. Her öğleyin ona yemek götürüyor. Dön dedim geriye, o yemekleri de mutfağa koy. Burası lokanta değil, karşılıksız veya parayla yemek satılan bir yer değil. Benden evvelki başhekim olan arkadaş her gün götüreceksin demiş, o kadın da götürüyor. Döndü, tabi ona söylemiş, başhekim müsaade etmiyor, yemek getiremiyorum diye. Mehmet Ali Bey de oradan bana bir düşmanlık belledi. Başka bir gün de baktım saat üç sıraları başhemşire çıkmış yine gidiyor. Çağırdım, nereye gidiyorsun? Dedim. Hâkim beyin hanımına iğne yapmaya gidiyorum, dedi. Hâkim beyin hanımı iğne olacaksa hastaneye gelsin iğnesini yapıver, ama her gün iğnesini gidip evinde yapmak gibi bir şey olamaz, bu doğru değil dedim. Onu da göndermedim. Göndermeyince tabi Mehmet Ali Bey bana iyice düşman kesildi. Oraya yerleştikten sonra Kaymakam Şevket Güres’i, Savcı Mehmet İğnebekçili’yi, Sorgu Hâkimi Naci Beyi, Asli Ceza Hâkimi Mehmet Ali Beyi ve belediye başkanını ziyaret ettim. Savcı Mehmet İğnebekçili, çok temiz dürüst, mert yiğit bir savcıydı. Onunla iyi uyuştuk, arkadaş olduk. Ailece de görüşürdük. Ben evli değildim ama onun gayet iyi bir hanımı vardı, bir de oğlu vardı. Mehmet Bey, ben Bayındır’dan ayrıldıktan sonra Adalet Bakanlığında başhukuk müşaviri olmuş, sonra Ankara her gittiğimde kendisini ziyaret ettim. O zaman hastanede, biri hastalara diğeri memurlara olmak üzere iki ayrı yemek çıkıyordu. Hastanede idare odasının önüne haftalık yemek listesi asılıyordu. Baktım hastalara fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi şeyler çıkıyor, memurlara ise kaymaklı ekmek kadayıfı, tel böreği, köfte, kızartma et falan çıkıyor. Bir sonraki haftanın yemek listesi önüme gelince, idare memuruna kendinize ayrı hastalara ayrı yemek listesi olmaz, dedim. Hastalar ne yiyorsa memurlar da onu yiyecek, dedim. Hastanede bir buzdolabı yoktu. İdare memuru, Tire’de devlet hastanesinin çürüğe çıkan malzemelerin koyulduğu deposu var, oradan buzdolabı alabiliriz dedi. Gittim Tire’ye, baktım hakikaten dediği doğru. Kıyamet kadar sağlam şeyler var. Bir tane buzdolabını beğendim. Yalnız buzdolabı elektrikle çalışmıyor. Gaz lambası varmış, o gaz lambasının arkasında bir yer var, onun ısıtmasıyla buzdolabı çalışıyordu. Getirdim hastaneye koydum. Kemal isminde bir elektrik teknisyeni vardı, çok iyi bir 6 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN çocuktu. Ona dedim ki sen buna gaz lambasının ısıtacağı kadar bir rezistans sar. Ona göre arkasına koy, bu çalışsın dedim. Hakikaten öyle yaptık buzdolabı gayet iyi çalıştı. O meseleyi de öyle parasız halletmiş olduk. Hastanede ameliyathane yoktu, bir ameliyathane yapmaya karar verdim. Birinci katta, birbirine bitişik iki oda var, onları boşalttım, aradaki duvarı da yıktırdım, oraya yaylı kapı yaptırdım. Ondan sonra sterilizasyon için, yıkanmak için, dezenfeksiyon için çeşitli şeyler tarif ettim, malzemesini dışarıdan aldırttım, yaptırdım. Resmini çizerek, başında durarak teknisyene yaptırdım. Bir müddet sonra elektrik teknisyeni Kemal, ben İzmir’de taksi şoförlüğü yapacağım, diye işten ayrıldı. Yerine sanat okulu mezunu birini aldık, gerekli olan şeyleri ona tarif ediyorum, resmini çiziyorum o da yapıyordu. Malzemeler için ambar memuru İsmail Bey, her gün otoray ile sabah İzmir’e gidiyor, malzemeleri alıp akşam dönüyordu. Ayrıca otobüs de vardı, fakat otoray daha kolaydı. Ameliyathaneyi önce sıvattım sonra lacivert yağlı boyayla boyattım, çok güzel oldu. Tabanına da fayans döşettim. Ondan sonra ameliyat masasına geldi sıra. Masa için ihaleye çık, gazeteye ilan ver, mal müdürlüğünden ödenir dediler. Bunun üzerine gazeteye ilan verdik. Bedeli 12.000 liraya ameliyat masası istiyoruz, diye. İhalenin yapılacağı gün sabah saat 7’de odama bir adam geldi. Ben ihale için geldim dedi. Bir sürü prospektüsler, resimler getirmiş. Sen hangi masayı satacaksın bana dedim. İşte bunlar dedi, gösterdi. Ben daha iyi bir şeyler almak istiyorum, dedim. Onun ki Macar malı mıydı bilmiyorum. Sen kaça vereceksin bunu, dedim. Canım, 12.000 liraya ilana çıkmışsın ya 12.000 liraya vereceğim, dedi. Sen bedava versen bu masa benim işime yaramaz dedim. Onun üzerine dedi ki ben sana 10.000 liraya bırakacağım, sen 12.000 liradan al. Yani iki bin lirasını da rüşvet olarak teklif ediyor. Benim tabiatımı sen bilmezsin, ben ne bir kuruş alırım ne de veririm. İhale de kaç bin lira ise o fiyattan alırım ve ondan aşağı da almam benim huyum böyledir, bana hediye falan vermeye de gerek yok, bu masayı almayacağım dedim, gitti. İhale komisyonunda ben varım, mal müdürü var, komisyonunda olmamakla beraber sorgu hâkimi Naci Bey de geldi. Saat:9’da heyet toplandı. İhaleye giren tek kişi var o da sabah beni ziyaret eden kişiydi. Resimleri gösterdi, ben bu masayı beğenmedim kullanacak olan ben olduğuma göre ben bu masayı almıyorum, hiç pazarlığa girişmeyelim dedim. Naci Bey ısrar etti, doktor alalım bunu diye. Derken bunlar pazarlığa girdiler, 10.000 liraya indi adam. Ben almayacağım dedikçe Naci Bey, bak Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 7 iki bin lira indirdik, alalım diyor. Ben hayır diyince adam 8.000 liraya indi, ben yine olmaz dedim ve komisyon başkanı benim, bu masayı almıyoruz dedim, komisyon dağıldı. Bir süre sonra ihaleye giren adam, mal müdürü ile birlikte odama geldi, ameliyat masasını 5.000 liraya bırakacağını söyledi. Ben de sabah adamla aramızda geçen konuşmayı olduğu gibi aktardım, rüşvet teklif ettiğini anlattım. Mal müdürünü de ikna ettim, masayı almadık. Bu olaydan sonra mal müdürünün bana itimadı arttı. Sağlık Bakanlığına ameliyat masası alamadığımızı bildirdim, onlar da bana bir ameliyat masası gönderdiler, hakikaten çok güzel, modern, çok amaçlı kullanılabilecek bir masaydı. Hastanede, 300 miliamperlik büyük bir röntgen cihazı vardı. Hastanede Röntgen teknisyeni yok diye cihazı Sağlık Bakanlığı geri aldı. Onun yerine küçük, film çekmeyen sadece görüntüleme (scopi) yapan bir cihaz verdiler. Hastanedeki röntgen cihazı yetersiz olduğundan, röntgen lazım olduğu zaman Sadık Erişen isminde, pratisyen bir doktorun açtığı muayenehaneye gönderiyorduk. Sadık Bey, Bayındır’ın yerlisi idi. O röntgen filmini çeker bana gönderir, ona göre teşhis koyardım. Daha sonra Sağlık Bakanlığından büyük bir ameliyat lambası istedim, çünkü büyük ameliyatları yaparken açtığım yeri net olarak görmem lazım. İsteğim lambayı Bakanlık yollamadı, onun yerine üç tekerlekli seyyar bir lamba yollamışlar, tekerlekli oradan oraya taşınıyor. Ameliyatları bu lamba ile yapmaya başladım. Ameliyathane için alet lazım, pens lazım, anestezi cihazı lazım. O zamana kadar damlatma yöntemle hastalar bayıltılıyor. Hastanın yüzüne bir maske koyuluyor, üstünde bir gazlı bez var maskenin, onun üstünden eter damlatıyor, nefes aldıkça adam eterin etkisiyle bayılıyor. Ameliyat o şekilde yapılıyor. Büyük ameliyatlarda bu yöntem yetersiz kalıyordu. Modern narkoz aletleri var, onlardan almaya karar verdim. İstanbul’a gittim. Ama ne harcırah alıyorum ne bir şey, Park Otele yerleştim. O zaman Park Otel, Taksim’in bitişiğinde Boğaz’a nazır çok güzel, beş yıldızlı bir oteldi. Cerrahi aletleri satan dükkânlar, Bankalar Caddesindeydi. Hepsi İsveç’ten ithal ediliyor, hepsi kromdan yapılmış güzel aletlerdi. Ameliyathane aletleri satan bir mağazaya girdim, istediğim aletleri fatura ile birlikte verin, ben Bayındır’a dönünce mal müdürlüğünden parasını alıp size gönderirim dedim. Daha sonra anestezi aleti, entübasyon tüpleri, oksijen tüpü aldım. Narkoz aletinde güldürücü gaz, protox azot kullanılıyor. O da Türkiye’de yalnız İstanbul’da yeni yapılmaya başlanmış, çelik tüpler içerisinde 8 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN satılıyordu. Onu satan müessese İstanbul-Eminönü’nde büyük postane var, onun karşısındaki sokağın içerisindeydi. Ameliyat ve anestezi için gerekli aletleri alıp Bayındır’a döndüm. Fatura bedelini havale yaptırdım. Bir gün Bayındır’ın nahiyelerinden birinden bir hasta getirdiler. Bir jandarma onbaşısı, arkadaşının motosikletinin arkasına binmiş ve ayağını zincire kaptırmış, zincir hem ayakkabısını hem de topuğunu kesmiş, almış. Oradaki dâhiliye mütehassıssına gitmiş o da bir şey yok demiş, üstüne tentürdiyot sürmüş sarmış, iki gün sonra da ağır bir tetanos başlamış, hastaneye getirdiler, yatışını yaptım. Perdeleri kapattık. Boyuna tetanos serumu yapıyoruz. Damardan yapıyorum, kabadan, deri altından yapmıyorum. İki üç saatte bir serum yapıyoruz. Çünkü tetanos beyne intikal etmiş, ara sıra hareket veya ışık olduğu zaman bir kramp geliyor, feci şekilde ağlıyor, bağırıyor. Beyin hücreleriyle tetanos mikropları birleşmiş artık. Bunun üzerine eczanedeki bütün tetanos serumlarını aldık. Ödemiş’e, Tire’ye adam yolladım, oralarda ne kadar serum varsa topladık. Yetmedi, hemen bakanlığa telgraf çektim, bana çok miktarda serum gönderin diye. Oradan da geldi, biz gece gündüz üç saatte bir yapıyoruz, biraz iyileşir oldu. Başına bir hemşire diktim, ona tembih ettim üç saatte bir kalkacaksın, tetanos serumunu yapacaksın, ayrıca gece bekçisine de tembih ettim, bak bunun uykusu ağır olabilir üç saatte bir bunu uyandıracaksın ve bu iğnelerini yapacak dedim. Sabah bir baktım hasta çok ağırlaşmış, ne oldu yaptın mı sen buna üç saatte bir serum? Hık mık. Bekçiyi çağırdım sen bunu kaldırmadın mı, kaldırdım fakat kalkmadı dedi. Neden kalkmadın dedim. Onun hayatı için kendi hayatımı mahvedemem dedi. Birdenbire kan beynime hücum etmiş, hemen kolundan tuttum bunu sokağa attım. Seni kovdum, dedim. Böyle iş yapmayacak insan bana lazım değil, dedim. Bekçiye de kapıcıya da tembih ettim sakın bunu içeriye almayın nereye giderse gitsin dedim. Hemşire doğru Kaymakam Şevket Gürses’e gidiyor. Kaymakam da iyi bir insan çok temiz, hanımı Aliye Hanım da çok iyi biriydi. Kaymakam telefon ediyor bana, ya doktorcum olur mu böyle? Ben de ya beni kovsunlar, ya onu almayacağım, böyle hemşire olamaz dedim, Bunun üzerine kaymakam, Sağlık Bakanlığına telefon ediyor, doktor bunu kovmuş, sokağa atmış, ne yapalım diyor. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı hemşireyi yıldırım telgrafla Konya Meram hastanesine tayin etti. Tayini, kendine tebliğ etmek için çağırdım, ağlıyor hüngür hüngür. Hiddetinden, ben şimdi gidiyorum üç gün sonra yine buradayım, dedi. Nasıl burada olacaksın sen? Ben burada olduğum müddetçe sen buraya geri Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 9 dönemezsin dedim. Bir ay sonra Tire’ye tayinin yapıldığını duydum. Tetanosa yakalanan genç birkaç gün sonra öldü. Bir gün bir hasta getirdiler, genç biri. Arkadaşı hapiste imiş, onu görmek için bu da hapishane kapısına dayanmış, içeri almamışlar bu da arıza çıkarmış, arbede esnasında göğsüne askerlerin süngünün ucu değişmiş, göğsünün ön tarafında sekizinci kaburganın üstünde bir yara meydana getirmiş. Ben ilk muayenede kesiğin derin olmadığını düşünerek, pansuman yapıp göndermiştim. Üç gün sonra akrabaları geldi, bizim genç fenalaştı dediler. Ben de hastaneye getirin muayene edeyim dedim. Hastayı getirdiler, süngü, peritonu kesmiş, karın boşluğuna geçmiş, orada üremiş peritonit olmuş, şişmeye başlamış. Hemen hastaneye yatırdım genci. İki gün kadar orada yattı, pansuman yapıyoruz. Ben bir gün başhekim odasında oturuyorum, birden kapı açıldı, içeriye 5-10 kişi girdi, aralarında Sağlık Bakanı Dr. Behçet Uz da vardı. Dr. Behçet Uz, müsteşarlarını, genel müdürlerini almış Ege havalisine tanımatanıtma turuna çıkmış. Dr. Behçet Uz ile CHP iktidarında Sağlık Bakanlığı yaptığı dönemde (1946-1948) tanışmıştık. Bana hiç kimse bakan gelecek dememişti. Küçük bir şaşkınlıktan sonra kalktım elini öptüm, ismimi unutmamış bana Alaettin sen burada mısın? dedi. Buradayım abi dedim, tabi bütün müdürler falan hayret ettiler, biraz da kıskandılar. Sonra hastaları bir göreyim dedi yukarıya birinci kata çıktık, jandarmanın süngülediği çocuk, karnı şiş vaziyette yatıyor, onu gördü, iyi ki hastaneyi açmışız bu çocuğun hayatını kurtardık, dedi. Bakan gittikten iki gün sonra çocuk öldü. Hastanenin bitişiğinde Halk Partili, Şevket Müdüroğlu diye bir adam var, benzin istasyonu falan işletiyordu. Benim Halk Partili olmadığımı da bildiğinden, doktor çocuğu göz göre göre öldürdü diye ortalığı ayağa kaldırdı. Hükümet Tabipliğinden biri geldi, otopsi yaptı. Otopsiden sonra savcı benim de ifademi aldı. Ben de bütün olan biteni anlattım, görevimi yapmışım. Bundan bir şey çıkmadı. Bir arkadaşımın hanımı apandisit olmuş, o da illa ameliyatını sen yap dedi, hastaneye getirdi. Ben hastanın yatışını yaptım, ameliyat edeceğim, anestezi kullanacak kişi de, bana ameliyatta asiste edecek kişi de yok. Hademelerin içinden komando olarak askerlik yapmış, eslen Çerkes olan İsmail Hoşpınar diye kabiliyetli bir çocuk vardı. Ona öğrettim, ameliyatta bana asistanlık yapıyordu. Ameliyat malzemeleri, kompresleri falan hiç kimsenin bildiği yok. Sebahat isminde bir yardımcı hemşire vardı, kabiliyetli iyi bir kızcağızdı ona öğrettim, kompres şöyle yapılır diye. Ondan sonra gaz bezi, pamuk falan aldık. Tromel, otoklav cihazları ile sterilizasyon 10 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN yapmaya çalışıyorduk. Arkadaş hanımını getirdiği sırada, İngiltere’de anestezi ihtisası eğitimi alan ağabeyimin oğlu Hüseyin Bayındır’daydı. Hüseyin, yeni anestezi tekniklerini iyi bildiği için ameliyatta bana yardım etti, bir sorun çıkmadan ameliyatı yaptım. Ben geldikten kısa süre sona hastaneye dâhiliye mütehassısı tayin ettiler. Bizim devreden Fuat isminde biri, lakabı “Ayı Fuat” idi. Babası levazım subayı idi. Yeni evlenmiş, evlendiğinin ertesi günü de buraya tayini çıkmış. Güzel bir ev kiraladı, hanımı orada duruyor, kendisi geliyor hastanede çalışıyor. Mesai saat dokuzda başlıyor ama Fuat bir türlü mesaiye yetişemiyor. Bir iki sefer tembih ettim, mesaiye dikkat et dedim. Baktım beni dikkate almıyor, imza sirküleri hazırladım ve kapıcıya bıraktım, saat dokuza kadar gelen herkes imzalayacak, dokuzdan sonra kimseye imzalatmayacaksın dedim. Geç gelenlerin isimlerinin yanına saat kaçta geldiğini yazacaksın dedim. Bir aylık imza kâğıdını bakanlığa gönderip Fuat’ı şikayet ettim. Bakanlıktan uyarı gelince mesaisine yetişmeye başladı. Bayındır’ın pazarı, Cuma günü idi. O gün köylüler de şehre gelir alışveriş yaparlardı. Demokrat Parti ilçe başkanı Muharrem Ağustos idi. Un dükkânı olduğu için “Uncu Muharrem” olarak bilinirdi. Bayındır, Ege bölgesinde Demokrat Partinin en fazla oy aldığı yerdi. Bu nedenle ilçe başkanının da nüfuzu fazlaydı. Muharrem Ağustos, kendine müracaat eden hastaları bana göndererek bir geceliğine hastaneye yatırmamı istiyordu. Gelenlerin çoğu hasta falan değildi. Ben de bir lira poliklinik ücretini hastaneye yatırttırıyorum, muayene edip, reçetelerini yazıp gönderiyorum. Ancak gerçekten hasta olanların yatışını yapıyordum. Bir gün bana telefon etti, sana hasta gönderiyorum, hastaları yatırmıyorsun diye ben de burası otel değil, gerçekten gerekli olanları yatırıyorum. Hem sen buna karışamazsın, bir daha bu nedenle beni arama dedim. Hastanenin üçüncü katında bir hayvan tecrübe ameliyathanesi yapmaya karar vermiştim. Böylece Almanya’da yarım bıraktığım köpekten köpeğe akciğer nakli işine devam edecektim. Muharrem Ağustos, benim hakkımda bir dedikodu çıkardı, bu doktor milletin parası ile hayvanlar için bir işkence yeri yapıyor diye. Bundan bir netice çıkmayınca Muharrem Ağustos, direk Adnan Menderes’e telefon açıyor, bu adamı buradan alın, istemiyoruz diye. Adnan Menderes de telefon ediyor Sağlık Bakanına, alın onu başka yere tayin edin diyor. Dr. Behçet Uz da ilk isteği geçiştiriyor, o çok değerli bir doktordur, şöyledir, böyledir falan diye. Muharrem Ağustos ertesi gün yine telefon ediyor Adnan Menderes’e, bu adam hala neden burada duruyor, diye. Bunun üzerine Dr. Behçet Uz rahatsız oluyor. Bana Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 11 telefon açıyor, anlatıyor oğlum bu adam beni çok sıkıştırıyor, ben seni Bergama hastanesine, başhekim ve operatör olarak tayin edeyim. Bergama hem zengindir çok para kazanırsın, şudur budur falan diye. Ben kabul etmedim. Buna rağmen tayin gerçekleşince ben de 1954 yılında istifa ettim. Tekrar tayinim geldi, Dr. Behçet Uz, beni bırakmak istemiyor, bu sefer Yozgat Devlet Hastanesine tayinim çıktı. Hastane şöyle güzel böyle güzel diye bana telefon açtı. Telgrafla yine istifa ettim. Bir iki tayinim geldi hepsinden istifa ettim. Başhekimlikten ayrılınca yerime Fuat’ı atadılar. Bana biraz eziyet etmeye çalıştı. Mecburi hizmetimin bitmesine bir ay vardı, mecburen bir ay Fuat’a katlandım sonra da hastaneden ilişiğimi kestim. Fuat ile aramızdaki husumet hastaneden ayrılmamdan sonra da devam etti. Hastanede doğum yapan Çingene bir kadın oğluna Tahir ismini vermek istiyormuş, Fuat ısrar ederek çocuğun adını Alaettin koyduruyor, amacı beni tahkir etmek. Ben de onu bu yüzden dava ettim, mahkeme onu suçsuz buldu. O da arkasında beni Sağlık Müdürlüğüne şikâyet etti, güya ben görevdeyken malzemeleri alıp hastanedeki hademelere yaptırdığım aletleri dışarıda satıp parasını cebe atıyormuşum. Müfettiş geldi, inceleme yaptı hademelerle görüştü. Bundan bir şey çıkaramadılar. Kısa süre sonra hastaneye bir operatör doktor tayin oldu, onu başhekim yaptılar. Uşak’a taşındıktan sonra Bayındır’a zeytinyağı almaya gelmiştim, hastaneyi de ziyaret ettim. Ziyaret sırasında ameliyathaneyi de gezdim, başhekim oraya bir levha astırmış, “Bu ameliyathane Op. Dr. Alaettin Ergönenç tarafından yaptırılmıştır”, diye yazıyordu, sonra ne oldu levha bilmem. Ben, hastaneden ayrılınca benim dönemimde işe giren üç hademe de işten ayrıldı. Ben de onlara bir iş bulmayı vicdan borcu olarak gördüm. Bayındır’daki istasyon şefi Uşaklı, iyi tanışıyoruz. Bir gün oraya gelen demiryolu müfettişi ile de tanıştırdı beni. Müfettişe, ağabeyimin Kayseri’de harekât başmüfettişi olduğundan bahsettim. Bayındır’daki istasyon şefine söyledim, hademelerden İsmail’i hamal olarak işe aldı. Hademe Hakkı’yı da Torbalı İstasyonuna makasçı olarak yerleştirdim. Hademe Ahmet’in, şehrin yukarısında su deposunun olduğu yerde bir sebze bahçesi vardı, depodan taşan sularla onları suluyordu. O, bir işe yerleştirilmek istemedi, benim işi iyi, aylıklı bir işte çalışamam dedi. Bayındır’da Serbest Hekimlik Hastanede çalıştığım süre içerisinde özel muayene açmadım. Beni, eve hasta muayenesine etmeye götürmek isteyenlere, siz hastanızı buraya getirin. Beni eve götürmek için beş lira taksi parası vereceksiniz, dönüşüm 12 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN için beş lira daha vermeniz lazım, oysa hastanede muayene bir lira hem burada tetkik için gerekli aletler de var, derdim. Çok zorda kalmadıkça evlere muayeneye gitmezdim. Devlet hastanesinde çalışırken 180 lira maaş alıyordum, istifa edince bir ara korktum, ya muayenehanede kazanamaz da aç kalırsam diye. O zaman Bayındır’da, Murat Kelleci diye bir doktor vardı, bir süre Hükümet Tabipliği yapmış, aynı zamanda Halk Partisi ilçe başkanı idi. Uladı Köyünden Mehmet Ağanın oğlu imiş. Babası oranın ağası imiş. Benden iki sene evvel mezun olmuş. Bana anlatırdı, işgal yıllarında Celal Bayar İzmir’de İttihat ve Terakki’nin kâtibi imiş, Yunanlılar İzmir’e çıktığı zaman, Ödemiş’e gitmek üzere İzmir’den kaçmış, Galip Hoca diye kendine bir lakap takmış, köy köy geziyormuş. Uladı Köyüne de gelmiş. Mehmet Ağa kendi adamlarını onun yanına muhafız olarak verip Ödemiş’e kadar gitmesini sağlamış. 1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelince, Bayındır Hükümet Tabibi olarak görev yapan Murat Kelleci’nin tayini İzmit’e çıkmış. Murat Kelleci, Halk Partili olduğu için Demokrat Partililer onu ilçeden uzaklaştırmak istemişler. Murat Bey de Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’a gitmiş, kendini tanıtmış, babasından bahsetmiş ama Celal Bayar onu pek dikkate almamış. Murat Bey de istifa edip Bayındır’da serbest hekim olarak çalışmaya başlamış. Ben ona istifa etmek istiyorum ama para kazanamazsam diye de korkuyorum, dedim. O bana, sen ilk ay 500 liradan aşağı kazanırsan üstünü ben vereceğim, gel noterden senet veriyim, diye beni cesaretlendirdi. Ben de hastaneden istifa edip, muayenehane açmaya karar verdim. Hastaneden ayrılınca bir ev bulmak zorunda kaldım. Mümtaz’ın yardımı ile Münevver Hanımın evine kiracı oldum. Münevver Hanımın kocası arzuhalci imiş, kocası ölünce annesi ile birlikte yaşamaya başlamış. Onun iki odalı bir evi vardı, burayı bana kiraya verdi. Kendisi de annesi ile beraber bitişikte duruyordu. Ev olarak tuttuğum yere muayenehane de açtım. Hastanede muayene bir lira, dışarı da beş lira. Ben de muayenehanemde bir liraya hasta bakmaya başladım. Hastalar sabahtan kuyruk olur, ta sokağa kadar tek sıra dizilirlerdi. Fiyat uygun, hastalar memnun kısa sürede ünüm yayıldı Bayındır’da. Hastaneye gitse aynı parayı verecek, uygun doktoru bulamayacak, Dâhiliyeci Fuat Bey de hastaneye geç geliyor, hastalarla Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 13 ilgilenmiyor. İstifa ettiğim ilk ay, 1200 lira kazandım. O zaman için büyük paraydı. Hastanede çalışırken dâhiliye servisine gelen hamile kadınlara da bakardım. İzmir’deki Kadın Doğum Hastanesine gider, asistan gibi orada bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Kliniğin çok iyi bir şefi vardı. Asistanlardan Hakkı Berksoy vardı, bana çok yardımcı oldu. Nisai muayenesi nasıl yapılır, teşhis nasıl konur, salpezit nedir, ovalit nedir, uterit nedir, bunları öğrendim, verilen ilaçları da öğrendim. Bazı kadın doğum ameliyatlarına bile girdim. Muayenehane açtıktan sonra kadın doğum hastaları da gelmeye başladı. Ayşe adında bir hastam vardı, onda salpenjit vardı, zor bir tedavi, uğraştım tedavi ettim, çok memnun kaldı benden. Kocası da yapı ustası Mehmet Usta, aşağı yukarı 10-12 yaşında bir oğlu vardı, onu benim muayenehaneye gönderdi, senin yanında çalışsın dedi. Ben ona aylık elli lira maaş veriyordum. Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyeti Şimdi Türkiye’de olduğu gibi benim ihtisas yaptığım dönemde Almanya’da, aile hekimliği sistemi vardı. Önce aile hekimi muayene ediyor o gerekli görürse hastaneye sevk ediyordu. Herkesin sigortası var, bir sigorta sicil numarası var. Hasta, hangi sigorta şirketinden geldiyse kaydediyor, ayın sonunda kaç hasta baktıysa faturayı kesip şirketten parasını alıyordu. Aile doktoru yollamadıkça hastane sana bakamıyor, parasını da tahsil edemiyordu. Hastaneye, aile doktorundan geldiyse onu tedavi ediyor, ücreti şirkete fatura edip parasını alıyordu. Ben bunun çok faydalı olduğunu düşünerek Türkiye’de de böyle bir sistem olasını istedim. Bayındır’da, “Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyeti”ni kurdum. Cemiyetin kurucuları arasında Yüksek Orman Mühendisi Şükrü Tekin, Yüksek Orman Mühendisi Süreyya Güney, Kabaağaç Köyünden Çiftçi Mehmet Ergün ve Tuhafiyeci Mümtaz Bozkır vardı. Başta savcı, orman başmüdürü olmak üzere dört-beş kişilik bir daire heyeti oluşturdum. Ben de dernek başkanı oldum. Tüzüğünü yaptırıp bastırdım. Derneği faaliyete geçirmek için para lazım, millet para vermiyor, ancak hasta olduğunda mecburen şehre geliyor, özelde beş liraya yada hastanede bir liraya muayene oluyordu. Üzerinde, Kanuni Sultan Süleyman’ın veciz sözleri yazılı kartlar bastırdım. Köylere giderek, yapmak istediğim şeyi anlattım. Bir yıllığına 5 lira ücret ödeyen biri, bir yıl içinde istediği kadar bana muayene olabileceği 14 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN gibi sülalesinden kim hasta olursa olsun bir yıl boyunca onu muayene etme sözü veriyordum. Ayrıca ayda bir defa köye gelme garantisi veriyordum. Köylere gidip gelmek için bir cip almaya karar verdim. Sadık Bey isminde bir taksici vardı, onun vasıtasıyla Tire’den 8.000 liraya bir cip aldım. Sadık Bey, cipi almadan önce şanzıman kutusunu söktürüp dişlilerine baktırmış ama kutuyu tekrar arabaya takarken yağlamayı unutmuş. Nazilli’de bizim kayınbirader Bülent vardı, o sıralar işsizdi. Cip aldığımı duyunca Bayındır’a geldi, cipe bindi biraz. Bir defasında bir müşteri çıkıyor, onu köye getirip dönerken şanzıman kutusunun yağı eksik olduğu için cipin dişlileri sıyrılıyor. Tamirciye götürdük, orijinal dişli bulamadılar, yerli dişli taktılar, o da sık sık arıza yapmaya başlayınca cipi 3.000 liraya sattım. Cipi satınca köylere gidip gelemez oldum, benim proje de rafa kalktı. Bayındır’daki Siyasi Faaliyetlerim Bayındır’da, devlet hastanesinden istifa etmeme neden olan Muharrem Ağustos ile mücadele etmek için siyasetle ilgilenmeye başladım. Bir süre sonra Muharrem Ağustos’tan evvel Demokrat Parti eski ilçe başkanı olan Mümtaz Bozkır ile arkadaş oldum. Oranın yerlisi imiş, babası postanede müdürlük yapmış, sonra emekli olmuş. Mümtaz, lise mezunu fakat konuşması, belagati iyi olan biriydi. Adnan Menderes’in de kongrelerde falan konuşmasını görüp takdir ettiği biriydi. 1955 yılında yapılan belediye seçimlerine bağımsız aday olarak katılması için Muzaffer Köfteoğlu’na destek verdim. Muzaffer Köfteoğlu, işletme mezunu olup Buca Ortaokuldan öğrencimdi. Muzaffer ile konuştuk onu bağımsız aday yaptık. O zaman Adnan Menderes bir kanun çıkardı, bağımsız adaylar matbu oy pusulası bastıramıyordu. Oy verilecek zarfın içine kâğıt kalem koyulacak, pusulaya el yazısı ile adayın ismi yazılacaktı, yazılar da bir birine benzemeyecekti. Bunun üzerine ben ortaokuldan on tane çocuk getirttim. Tanesine 5 kuruşa belediye seçimleri ile ilgili pusulaları yazdırdım, belediye meclisi listesi yazanlara da 10 kuruş verdim. Hazırlanan pusulaları seçimden bir gece önce dağıttık. O sıra Muharrem Ağustos Bayındır’da Demokrat Parti İlçe başkanı. Avukat Enver Dündar Başar da İzmir’de, Demokrat Parti il başkanı. Ceza reisi Mehmet Ali Bey seçime nezaret ediyordu. Ertesi günü sandıklar açılmaya başladı, oylar Muzaffer Köfteoğlu’na gidince Demokrat Partililer şaşırıp kaldı. Seçimler sonunda belediye başkanlığını Muzaffer Köfteoğlu kazandı, belediye meclis üyeliklerine de bizim desteklediğimiz kişiler seçildi. Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 15 Bağımsız olarak il genel meclisi üyeliğine aday olmayı düşündüm. O zamanki kanunlara göre aday olabilmek için bir tane de yedek aday ismi yazmanız lazım. Ben de Bayındır’ın yerlisi Mehmet Ergün’ü asıl adaylığa, kendimi de yedeğe yazdım. Mehmet Beyin iki tane yağhanesi var, biri köyünde biri nahiyede. Köylüler, dürüst çalıştığı için Mehmet Beyi seviyorlar, yağ çıkartmak için civardaki bütün zeytinler onun yağhanesine geliyor. Ceza reisi pusulayı okudu, birinci sırada çiftçi Mehmet Ergün, yedekte Almanya’da ihtisas yapmış doktor, bu nasıl iş dedi. Ben de siz siyaseti bilmiyorsunuz, halk bu gibi adamlara oy veriyor dedim, güldü. Demokrat Partililer, il genel meclisi seçiminde de hile yaptılar, bize kazandırmadılar. O zaman bir dağ köyünde oturan birinin şehre inip oy kullanması çok zordu. Seçimleri sekiz oyla kaybettim. Ben seçim kuruluna itiraz ettim. Bir dağ köyündeki sandık başkanı öğretmen, saat 4’de sandığı kapatmış, 5.30’da istasyona gelip bilet alıp trene binip Bayındır’a gelmiş, o sandığı kapatınca 16 kişi falan oy kullanmamış, ben de kanuna göre 5’de kapatması lazım sandığı, köylü gelip bize oy verecekti, diye itiraz ettim. Köy muhtarından, saat 4’de kapattı diye yazı aldım, Nafıa’dan yazı aldım, köyden bir buçuk saatten önce istasyona gelinmez diye, tren görevlilerinden de trene bindiğine dair belge aldım ama itirazım kabul edilmedi. Bundan bir buçuk ay sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Bayındır’a geldi. Kaymakamın odasına oturdu, belediye başkanı ve meclis üyelerini yanına çağırdı, teker teker ellerini öptürdü ve hepsini Demokrat Partiye kaydettirdi. Bir süre sonra bir partiye girerek siyaset yapmayı düşündüm. Sonunda Millet Partisine girmeye karar verdim. O zaman Osman Bölükbaşı, Cumhuriyetçi Millet Partisini yeniden kurmuştu. İzmir’de de, Bayındır’da da teşkilatı yoktu. Ben gittim kendime göre partinin Bayındır teşkilatını kurdum. Genel merkeze de ilçe teşkilatını kurduğumu bildirerek üyeleri ve idare heyetini bildirdim. Onlar da hemen onayladılar zira partinin bütün masraflarını ben karşılıyordum. Cadde üstünde küçük bir yer kiraladım, içine çay-kahve ocağı kurdum. Dışarıya da, yukarıdan aşağıya CMP yazan bir levha astırdım. Yanar söner ışık da taktırdım, dikkat çekmek için. Akşamları 4-5 kişi gelir çay içer, sohbet ederdik. Bir kumbara koydum isteyen içine çay-kahve parası atsın diye. 16 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN İzmir’de Millet Partisi İl Teşkilatının Kurulması Bir gün İzmir’e gittim, Osman Bölükbaşı İzmir’e gelmiş, etrafında on iki-on üç kişi falan var, çıkmış kürsüye konuşuyor. Elinde gazete kupürleri var, onları sallayıp duruyordu. Millet Partisinin İzmir’de il teşkilatı yok, teşkilatı ben kurdum. Başdurak’ta bir hanın caddeye bakan yüzünde, ikinci katta Bayındırlı bir avukat arkadaşın yazıhanesi vardı, iş yapmayınca yazıhaneyi kapatmıştı. Burayı, aylığı 500 liraya kiraladım. İzmir’de Süleyman Çoruh isminde meşhur bir çocuk doktoru var, bağımsız çalışıyor. Birinci Beyler Sokağındaki muayenehanesine gittim. Dedim seni il başkanı yapacağım, ilk seçimde de milletvekili yaparız dedim, onu kandırdım il başkanı yaptım. Ben, her on beş günde bir İzmir’e Süleyman beyin yanına geliyorum, onunla beraber gidip partiyi açıyoruz. Biryandan da il idare heyeti kurmaya çalışıyoruz. Kemeraltı’nda tuhafiyecilerden Millet Partili biri varmış, onunla görüştüm, seni ikinci başkan yapalım dedim. Kabul etti, Uşaklı Ahmet Seyhan’a da haber gönderdik, gel seni il başkanı yapacağız diye, adamları kovmuş yazıhanesinden, benim Millet Partisi ile bir alakam yok demiş. Sonra, beşaltı arkadaşla il idare heyeti teşkil ettim, on beş günde bir idare heyeti toplanıyordu. 1957 senesinde seçim vardı, beni Millet Partisinden ilk sıra milletvekili adayı yaptılar. Kazanma şansı yok ama beni onurlandırmak için listeye yazmışlar. 1957 yılında Bayındır’dan ayrılarak Uşak’a geldim ve Uşak’ta serbest hekim olarak çalışmaya devam ettim”5. 5 Alaettin Ergönenç (1917-Uşak) ile 12 Şubat 2015 tarihinde yapılan söyleşi Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları EKLER Alaettin Ergönenç, Bayındır Devlet Hastanesi Önünde (1954) Dr. Alaettin Ergönenç 17 18 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954) Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954) 19 20 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN Bayındır Devlet Hastanesi İnşaatından Görünümler (1954) Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları Bayındır Hastanesi 21 22 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN Bayındır Devlet Hastanesinin İçinden Görünümler (1954) Alaettin Ergönenç tarafından Bayındır’da kurulan Bayındır Halk Sağlığı Yardımlaşma Cemiyetine ait tüzük Dr. Alaettin Ergönenç’in Bayındır Hatıraları 23 24 Buğra İNAL, Mehmet KARAYAMAN İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (25-46), 2016 TARİHİ BAYINDIR EVLERİNDE GİRİŞ ARALIĞI VE KAPILAR Fatma Cansız Özet Bayındır’daki tarihi evlerin sokak kapıları, işlevsel kullanımlarının yanı sıra ilginç tasarımlarıyla da dikkati çekmektedir. Söz konusu kapılar, ait oldukları kültürleri yansıtmaları açısından oldukça önemlidirler. Kapılarda görülen benzer uygulamalardan yöre insanının birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğu da anlaşılmaktadır. Ayrıca yörede başka örneği bulunmayan farklı kapı tasarımları da mevcuttur. Günümüze ulaşan Bayındır ev kapılarını; Geleneksel Türk Evi Kapıları, Rum Evi Kapıları ve Erken Cumhuriyet Dönemi Ev Kapıları olmak üzere üç farklı grupta toplamak mümkündür. Geleneksel Türk Evi kapıları sade görünümlüdür ve genellikle cepheyle aynı düzlemde yer alır. Ferforje korkuluklarıyla dikkati çeken Rum Evi kapıları ise neredeyse saçak silmesi yüksekliğinde yapılmış bir giriş aralığı içerisine konumlandırılmıştır. Çeşitli formalara sahip olan giriş aralıkları, yer yer süslenmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapılarının ilçe evleriyle bir etkileşim içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kapısı merdiven sahanlığına açılan evlerde tespit ettiğimiz geniş giriş aralıkları oldukça önemlidir. Bu döneme ait kapılarda genellikle geometrik süslemeler kullanılmıştır. Bayındır’ın evlerini konu alan araştırmamız sırasında tespit ettiğimiz 72 evin günümüze ulaşan tarihi kapıları, şimdiki çalışmamızın kapsamını oluşturmaktadır. Görsel veriler, araştırma sırasında oluşturduğumuz fotoğraf ve çizim arşivinden oluşmaktadır. Araştırmamızda evlerin giriş düzenlemeleri ile kapıların ön yüzleri biçim ve süsleme özellikleri açısından incelenmiş kapılar düzenleniş şekillerine göre tasnif edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Bayındır Evleri, Kapılar. Abstract Main Gates And Stair Landing in the Historical Houses in the town of Bayındır of İzmir Bayındır, one of the counties of İzmir province of Turkey, had a lot of historical houses from Ottoman times. These houses were donated with its main gate and stair landing. We architecturally classified as tree types of the houses in Bayındır. We identified the main dorrs and its stair landing of 72 26 Fatma CANSIZ houses in Bayındır. One of them was the main doors and passways of the traditional Turkish houses, second was that of Greek and thirdly was that of Early Republican Period of Turkey. Key Words: Bayındır, Main Gates, Vestibule, Stair landing İzmir. Giriş İzmir’in güneydoğusunda yer alan Bayındır, Küçük Menderes Nehri’nin oluşturduğu verimli tarım arazisinde yer almaktadır. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan ilçe, anıtsal ve sivil mimari yapıların oluşturduğu zengin tarihi birikimiyle dikkati çekmektedir. Bayındır’daki sivil mimarinin önemli parçasını teşkil eden tarihi evler, ilçenin kozmopolit yapısını belgelemektedir. Söz konusu evler kendi karakteristik özelliklerini yansıtan çeşitli cephe düzenlemelerine sahip olmakla birlikte cephelerde dikkati çeken unsurların başında kapılar gelmektedir. İşlevsel anlamda kapılar, mekânlara giriş çıkışları düzenleyen mimari unsurlardır. Ancak tarihi ev kapıları söz konusu fonksiyonlarının yanı sıra birbirinden farklı düzenlemeleri ve süslemeleri ile inşa edildikleri dönemin toplumsal ve kültürel yaşamına ışık tutmaktadırlar. Bu özelliklerinden dolayı söz konusu kapılar ayrı bir öneme ve değere sahiptir. Son dönemlerde ‘tarihi ev’ konulu araştırmaların sayısı gittikçe artmaktadır. Ancak inceleme açısından daha özele inmeyi gerektiren kapılar ve kapı aksamları ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Sadece Bayındır’ın tarihi ev kapılarını kapsayan bir araştırma bulunmamaktadır. Ege Üniversitesinde 2012 yılında tamamlanan, ‘Cephe Düzeni ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri’ başlıklı tez çalışmamızda 6 kapılar, bir cephe unsuru olarak ele alınmış ancak kendi aralarında bir tasnife tabi tutulmamıştır. Bahsi geçen tez çalışmamız sırasında saptadığımız 72 evin günümüze ulaşan tarihi kapıları, şimdiki çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. Başlangıçta resmi ya da ticari yapı olarak inşa edilen ve sonradan konut olarak değerlendirilen yapıların kapıları ikinci planda tutulmuş yeri geldikçe bu kapıların özelliklerine değinilmiştir. Görsel veriler, tez çalışması sırasında oluşturduğumuz fotoğraf ve çizim arşivimizden oluşmaktadır. Sokak kapılarıyla sınırlandırdığımız araştırmamızda evlerin giriş düzenlemeleri ile kapıların ön yüzleri biçim ve 6 Fatma Cansız; Cephe Düzeni Ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Basılmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2012. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 27 süsleme özellikleri açısından incelenmiş kapılar düzenleniş şekillerine göre tasnife tabi tutulmuştur. Alan araştırmamız sırasında yöredeki bazı giriş düzenlemelerinde bir etkileşim olduğu anlaşıldığından farklı etnik gruplara ait kapı örnekleri bir arada incelenmiş benzer özellikler yeri geldikçe belirtilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonraki dönemde ilçede farklı etnik grupların bir arada yaşadığı bilinmektedir7. Söz konusu kozmopolit yapı konutlara da yansımıştır. Bu nedenle bu çalışmada Bayındır’daki tarihi ev kapıları; Geleneksel Türk Evi Kapıları, Rum Evi Kapıları ve Erken Cumhuriyet Dönemi Ev Kapıları olarak üç farklı başlıkta toplanmıştır. Kapılar ait oldukları evlere göre şekillendiğinden önce evlerin genel karakteristik özellikleri açıklanmış sonra bu çizgide kapılar tanımlanmıştır. Geleneksel Türk Evi ve Kapıları Anadolu’daki geleneksel evler bölgesel ve iklimsel nedenlerle farklılıklara sahip olsalar da, plan ve cephe düzenlemeleri açısından ortak özellikleri bulunmaktadır. Evler çoğunlukla iki katlıdır. Zemin katlar arazi ve parsele uyumlu yapılmıştır. İkinci katlarda parselden kaynaklanan bozukluklar kademeli çıkmalarla düzeltilmiştir. Mahremiyet duygusu nedeniyle zemin katlar genellikle sağır bırakılmış ya da Bayındır örneklerinde gözlemlediğimiz gibi belli bir simetriye uymayan küçük pencerelerle hareketlendirilmiştir. Bazı örneklerde evlerin zemin katlarında bulunan tek açıklık giriş kapılarına aittir. Söz konusu kapılar genellikle yol kotuyla aynı seviyede ve cepheyle aynı düzlemdedir. Bayındır’daki geleneksel Türk evleri, girişi avluya ve ev içerisine açılan örnekler olmak üzere iki farklı düzenlemeye sahiptir. İlk grubu oluşturan ve dış sofalı (hayatlı) plan şemasına sahip olan evlerde, eve ulaşım yüksek duvarlı bir avlu aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu nedenle avlu girişleri aynı zamanda ev girişi olarak da düşünülebilir8. Bayındır’da araştırdığımız geleneksel Türk evlerinin giriş kapılarının çoğu sonraki onarımlarla maalesef değişmiştir. İnceleme imkanı bulduğumuz evlerden sadece dokuzunun kapısı mevcuttur. Söz konusu kapılardan dördü avluya, beşi ise ev içerisine açılmaktadır. Günümüze ulaşan tüm avlu kapıları düz tahtaların yan yana çakılmasıyla oluşturulmuş olup her birinde birer kapı halkası Emine Tok; “Bayındır Ermeni Kilisesi” Sanat Tarihi Dergisi, XVIII/I, (Nisan 2009), İzmir 2011, s.73-98. 8 Dış sofalı (hayatlı) evler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. S. H.Eldem, Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1954, s.16-20; Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007, 471-475. 7 28 Fatma CANSIZ bulunmaktadır (Fotoğraf 1). Kapılar oldukça yalındır ancak Mehmet Emin Sayın Evi’nin avlu kapısı diğer kapılara nazaran daha özenlidir. Evin kapı kanatlarında daha geniş tahtalar kullanılmış binisi de yivlerle hareketlendirilmiştir (Fotoğraf 2). Ev içerisine açılan kapılardan sadece beşi günümüze ulaşmıştır. Söz konusu örneklere bakarak sağlıklı bir veri sunmak zor olsa da, bu kapıların avlu kapılarına göre daha özenli olduğunu söylemek mümkündür. Günümüze ulaşan ev kapılarından dördü ahşap biri ise masif demirdir. Ahşap kapılardan ikisi, düz tahtaların yan yana çakılmasıyla oluşmuştur. Ancak bu kapılardan birinin orta kısmında bir kuşak bulunmaktadır. Diğer iki ahşap kapı ise tablalı kapı düzenlemesine sahiptir9. Söz konusu kapılardan biri tek diğeri ise iki kanatlıdır (Fotoğraf 3). Her anlamda diğer ev kapılarından farklı olan masif demir kapı ise başlıklı taş sövelerle sınırlandırılmış yuvarlak kemerli bir düzenlemeye sahiptir (Fotoğraf 4). Geleneksel Türk evi kapıları arasında kapı tokmağı10 bulunan tek örnek olması ve avlu kapılarında olduğu gibi kapı halkalarının bulunması söz konusu kapıyı ayrıcalıklı kılmaktadır (Fotoğraf 5). Ev içerisine açılan kapıların üst kısımlarında genellikle demir parmaklıklı yalın bir ışıklık penceresi yer almaktadır. Işıklık pencerelerinin cephedeki konumları ve biçimleri birbirinden farklıdır. Söz konusu pencereler konum açısından değerlendirildiğinde kapı lentosunun üst kısmında yer alan örnekler (Fotoğraf 3) ve kapıdan bağımsız duvara açılmış örnekler (Fotoğraf 4) şeklinde iki gruba ayrılabilir. Ayrıca pencereler kapıyla aynı genişlikte olabildiği gibi kapı genişliğinden daha dar tasarlanan örnekler de mevcuttur. Türk evleri içerisinde Bayındır’da başka örneği bulunmayan giriş düzenlemeleri de mevcuttur. Cahide Garlı Evi geleneksel Türk evlerinin kat düzeninde pek rastlanmayan bir uygulama ile bodrum kat üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle kapısı Rum evlerinde olduğu gibi yol kotundan daha yüksekte ve cepheden daha geride yer almaktadır (Fotoğraf 6). İçine girme imkanı bulamadığımız ve avlu duvarı üzerinden fotoğrafladığımız Atike Kocabalkan Evi’nin giriş aralığı ise farklı genişlikteki iki kemerle avluya 9 Kapının temel yapı öğeleri için bkz. C. Binan, “Kapı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997, s. 944, 945. Tabla çeşitli malzemelerden hazırlanmış düzgün yüzeyli pano. Metin Sözen-Uğur Tanyeli; “Tabla”, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2001, s. 228. 10Söz konusu tokmak Halil Çal’ın şekil olarak meyvelere benzettiği kapı tokmaklarını anımsatmaktadır. Halit Çal, Özlem Çal, Trakya Bölgesi Kapı Tokmakları ve Çekecekleri, Ankara 2008, s.76. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 29 açılmaktadır. Bağdadi tekniğiyle yapılan kemerler Bayındır’daki dış sofalı yapılarda görülen kemer uygulamasını anımsatması açısından önemlidir (Fotoğraf 7). Fotoğraf 1. 134 Ada, 3Parselde Bulunan Ev. Avlu kapısı. Fotoğraf 2. Mehmet Emin Sayın Evi. Avlu kapısı. Fotoğraf 3. Şeyhmus Yaşar Evi. Tablalı kapı ve ışıklık penceresi. 30 Fatma CANSIZ Fotoğraf 4. Karatepe Evi. Giriş kapısı ve ışıklık penceresi. Fotoğraf 6. Cahide Garlı Evi. Giriş aralığı. Fotoğraf 5. Karatepe Evi. Kapı tokmağı ayrıntısı. Fotoğraf 7. Atike Kocabalkan Evi. Giriş aralığı. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 31 Rum Evi ve Kapıları Rum evlerinin ilk kez nerede ve ne zaman üretildiğine dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte en eski örneklerine İzmir’in Alsancak semtinde rastlanmaktadır. 19. yüzyılın son çeyreğinde İzmir de üretilen bu evler genellikle bir bodrum kat üzerine inşa edilmiş iki katlı, cumbalı yapılardan oluşmaktadır. Yapıların cephe elemanlarında Sakız ve Ege adalarının etkileri hissedilir. Yüksek anıtsal girişler ve üçgen alınlıklar da Sakız adasının etkileridir11. Bu evlerin çeşitli varyasyonlarına Bayındır da dahil İzmir’in hemen her yerinde rastlamak olasıdır. Bayındır’daki Rum evlerinde kapılar bodrum kat nedeniyle yol kotundan daha yüksekte yer almaktadır. Eve ulaşımı sağlayan merdiven, yola değil evin içerisine doğru devam ettiğinden ve girişler doğrudan merdiven basamağına açıldığından ev cephelerinde kapının eni ve boyuyla orantılı giriş aralıkları oluşmuştur. Araştırdığımız Rum evi kapılarından on sekizi cepheden bir miktar geride ya da bir giriş aralığı içerisinde yer almaktadır. Giriş aralıkları çoğunlukla düz lentoludur. Ancak basık kemerli, yuvarlak kemerli ve yarım sekizgen formlu giriş aralıkları da mevcuttur (Fotoğraf 8, 9, 10, 11). Söz konusu konutlara ait giriş aralıkları yalın görünümlü olabildiği gibi çeşitli süslemelerle hareketlendirilen örnekler de bulunmaktadır. Süslemeler giriş aralıklarının her iki kenarında, kemer üst bölümünde, iki yan duvarında ve tavanında görülmektedir. İncelediğimiz evlerden beşinin her iki kenarı birer sütunçe ile sınırlandırılmıştır (Fotoğraf 9). Sütunçelerden birinin başlığında mendres motifi bulunmaktadır. Giriş kemerlerinin üst kısmında süsleme bulunan iki örnekten birinde düz bir silme kuşağı (Fotoğraf 10), diğerinde ise akant yapraklı kıvrım dallar bulunmaktadır (Fotoğraf 12), (Şekil 1). Giriş aralıklarından dördünün yan duvarları dikdörtgen şekilli panolarla hareketlendirilmiştir (Fotoğraf 13). Dört giriş aralığının tavanında ise tasarımları birbirinden farklı birer göbek bulunmaktadır. Söz konusu giriş aralıklarından ilkinin tavan kısmı panolarla üç bölüme ayrılmış ve ortadakine yuvarlak şekilli bir süsleme yerleştirilmiştir (Fotoğraf 14). Tavanı aynalı manastır tonozunu anımsatan ikinci girş aralığının tavanında akant yaprakları ve kıvrım dallardan oluşan bir göbek yer almaktadır (Fotoğraf 15), (Şekil 2). Diğer iki örneğin giriş aralığı tavanlarında ise yine akant yapraklarından oluşan dairesel düzenlemeye sahip birer göbek bulunmaktadır (Fotoğraf 16). Şeniz Çıkış; “‘Modern Konut’ Olarak XIX. Yüzyıl İzmir Konutu: Biçimsel Ve Kavramsal Ortaklıklar” ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 26/2, Ankara 2009, s.213,215, 220, 224,228. 11 32 Fatma CANSIZ Fotoğraf 8. Düz lentolu giriş aralığı örneği. Fotoğraf 9. Basık kemerli giriş aralığı örneği. Fotoğraf 10. Yuvarlak kemerli giriş aralığı örneği. Fotoğraf 11. Yarım sekizgen formlu giriş aralığı örneği. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar Fotoğraf 12. Akant yapraklı kıvrım dal Fotoğraf 13. Dikdörtgen şekilli pano örnekleri. Şekil 1. Akant yapraklı kıvrım dallar. Bezeme ayrıntısı. Fotoğraf 14. Giriş aralığı tavan süslemesi örneği. Fotoğraf 15. Aynalı manastır tonozunu anımsatan giriş aralığı tavanı ve göbek motifi. 33 34 Fatma CANSIZ Şekil 2. Giriş aralığı tavanı. Göbek motifi ayrıntısı. Fotoğraf 16. Giriş aralığı tavanı göbek süslemeleri. Söz konusu giriş aralıkları içerisine konumlandırılan giriş kapıları başlıklı taş sövelerle sınırlandırılmış olup lentolarının üst kısımlarında çoğunlukla birer ışıklık penceresi yer alır. Bezeme açısından ışıklık pencereleriyle bir bütünlük arz eden kapılar, genel görünüm itibariyle yatay olarak iki bölüme ayrılmıştır. Kapıların üst panosunu oluşturan ferforje korkuluklu camlı kısımlar açılabilir kanatlar şeklinde düzenlenmiştir. Kapıların alt panosunu oluşturan masif bölüm ise ya bezemesiz bırakılmıştır ya da bir göbekle ya da ferforje korkulukla hareketlendirilmiştir. İncelediğimiz kapılardan yanlız 16’sı ayaktadır. Ayrıca üç kapının sadece ışıklık penceresi günümüze ulaşmıştır. İncelediğimiz örneklerden dördü ahşap 12’si de madeni kapıdır. Ahşap kapılardan üçünün alt panosu bezemesiz bırakılmışken (Fotoğraf 17) birinde antik vazo görünümlü bir süsleme bulunmaktadır, (Fotoğraf 18), (Şekil 3,). Söz konusu kapılardan daha özenli bir görünüme sahip olan madeni kapıların üst panoları ferforje korkuluklu iken alt panolarında üç farklı düzenleme dikkati çekmektedir. Bunlar alt panosu sade bırakılanlar, bir göbekle hareketlendirilenler (Fotoğraf 19), (Şekil 4) ve ferforje korkuluklu olanlar (Fotoğraf 20), (Şekil 5) olarak sıralanabilir. İki kapının ışıklık pencerelerine ait lentolarında da süsleme bulunmaktadır. Papaz Evi’nin lento üst kısmında istiridye kabuğu ve akant yaprağı bulunurken Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 35 diğer örneğin yuvarlak kemerli ışıklık penceresi lentosunun üzerinde kilit taşı benzeri bir süsleme yer almaktadır. Ferforje korkuluklardaki motifler ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı parçaların perçin ve bileziklerle birleştirilmesiyle oluşturulmuştur12. Kapı binileri genellikle yalın bırakılmış ya da basit çizgisel süslemelerle hareketlendirilmiştir. Ancak Almışlar Evi’ndeki kapı binisinin üst kısmında insan figürlü bir süsleme alt bölümünde ise bitkisel motifler bulunmaktadır (Fotoğraf 21). Kapılara ait tokmakların çoğu ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır. İncelediğimiz kapılardan 5’inde el şekilli, birinde baklava şekilli, bir diğerinde de akant yaprağı ve kıvrımlardan oluşan kapı tokmağı bulunmaktadır (Fotoğraf 22). Ayrıca 6 adet ev kapısında kartal (Şekil 6), melek (Şekil 7), çiçek ve ay şekillerinden oluşan birer madalyon bulunmaktadır (Fotoğraf 23). Kapılarda görülen ay yıldız motifi muhtemelen sonraki dönemlerde kapılara eklenmiştir. Fotoğraf 17. Alt panosu bezemesiz ahşap kapı örneği. Perçin ve bilezik yapımı hakkında bilgi için bkz. Hikmet Çalışkan, Süsleme Demirciliği, Ankara, 1969, s.51-56. 12 36 Fatma CANSIZ Fotoğraf 18. Alt panosu süslemeli ahşap kapı örneği. Fotoğraf 19. Alt panosunda göbek bulunan madeni kapı Şekil 3. Alt panosunda antik vazo süslemesi bulunan ahşap kapı. Şekil 4. Alt panosunda göbek bulunan kapı. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar Fotoğraf 20. Alt panosunda ferforje korkuluk bulunan örnek. Şekil 5. Alt panosunda ferforje korkuluk bulunan kapı. Fotoğraf 21. Almışlar Evi. Kapı binisi. 37 38 Fatma CANSIZ x Fotoğraf 22. Rum evi kapılarında bulunan tokmak örnekleri. Fotoğraf 23. Rum evi kapılarında bulunan madalyon örnekleri. Şekil 6. Kartal bezemeli kapı madalyonu. Şekil 7. Melek bezemeli kapı madalyonu. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 39 Erken Cumhuriyet Dönemi Evi ve Kapıları Anadolu’daki Cumhuriyet Dönemi yapılarının oluşumunda, 19. yüzyılın sonlarında Ziya Gökalp ile başlayan Türkçülük akımı oldukça etkili olmuştur. I. Ulusal Mimarlık akımının ortaya çıktığı bu dönemde Osmanlı ve Selçuklu anıtsal mimarisini örnek alan bina tasarımları uygulanmıştır. 20. Yüzyılın başlarında ise modernleşme süreci etkilerini göstermeye başlamış bu süreçte rastyonalist bir anlayış benimsenmiştir. Sadece milli olmak için eski biçimsel sembollerle mimarlık yapılamayacağı öne sürülmüş ve ‘modern hareket’ adını alan uluslar arası bir mimarlık akımı başlamıştır. Şekil yerine işlevsel tasarım yaklaşımı, temel geometrik biçimlerin kullanılması, asimetrik tasarımlar, dairesel köşeler erken modernizmde görülen belli başlı özelliklerden birkaçıdır13. Yeni tekniklerin denendiği farklı tasarımların ortaya çıktığı bu dönemde Bayındır’daki Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapılarının tasarımında hem dönemin karakteristik özellikleri hem de geleneksel Türk ve Rum evi kapılarının etkileri gözlemlenmektedir. Erken Cumhuriyet Devrine ait kapılar genellikle cepheyle aynı düzlemdedir. Ancak cepheden bir miktar geride ya da gayrimüslim konutlarında olduğu gibi bir giriş aralığı içerisine konumlandırılmış örnekler de mevcuttur. İncelediğimiz ev girişlerinden dördü yol kotuyla aynı seviyede olmalarına rağmen cepheden daha geride yer almaktadır. Söz konusu evlerden birinin giriş aralığına ait duvar köşeleri yuvarlatılmıştır (Fotoğraf 24). Ayrıca Rum evlerinde görmeye alışık olduğumuz düzenlemeye sahip iki giriş aralığı bulunmaktadır. Söz konusu giriş aralıklarından biri yalın bir görünüme sahipken diğeri kaidelerinde birer çiçek motifi bulunan sütun süslemesiyle, aynı zamanda inşa tarihinin de bulunduğu üst bölümü ise kurdele benzeri bir motifle süslenmiştir (Fotoğraf 25). Ayrıca Bayındır’da araştırdığımız Erken Cumhuriyet Dönemine ait evlerinden üçünün kapısının merdiven sahanlığına açıldığı tespit edilmiştir14. Günümüz balkonları gibi de kullanılabilen bu geniş giriş aralıkları, ilçede aynı dönemde inşa edilen yapıların çoğunda gözlemlediğimiz bir uygulama olması açısından oldukça önemlidir (Fotoğraf 26). Özen Eyüce; ‘Erken Modernizm’den Çoğulcu Modernizm’e İzmir’de Konut’ Ege Mimarlık Dergisi, S.32, İzmir 1999/4 s. 33-37; Metin Sözen, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı (1923-1983), Ankara 1984, s. 27. 14 Merdiven sahanlığı hakkında bilgi için bkz. C. Binan, “Merdiven” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997, s. 1199, 1200. 13 40 Fatma CANSIZ Fotoğraf 24. Duvar köşeleri yuvarlatılmış giriş aralığı. Fotoğraf 25. Kapısı merdiven basamağına açılan evin giriş aralığı. Fotoğraf 26. Kapısı merdiven sahanlığına açılan evin giriş aralığı. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar 41 Bayındır’da incelediğimiz Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapılarından çoğu özelliksiz madeni kapılardan oluşmaktadır. Yedi adet ahşap kapıdan üçü geleneksel Türk evi kapılarında gözlemlediğimiz gibi orta kısımlarında yatay kuşak bulunan düz tahtaların dikey şekilde yan yana çakılmasıyla oluşmuştur. İki ahşap kapıda ise Rum konutlarının kapı düzeni hissedilmektedir. Ancak bu kapıların üst panolarında ferforje korkuluk yerine demir parmaklık bulunmaktadır. Söz konusu kapılardan birinin alt panosunda baklava şeklinde yalın geometrik bir süsleme (Fotoğraf 27, 28) diğerinde ise zarif bitkisel motifler yer almaktadır (Fotoğraf 29). Bununla birlikte tamamı masif olan iki ahşap kapı mevcuttur. Bu kapılardan ilki Rum evi özelliği taşıyan bir evin girişinde yer almaktadır. Başlık hizasında birer gülbezek bulunan taş sövelerle sınırlandırılan söz konusu kapının her iki kanadı da yatay olarak dört panoya ayrılmış her bölümüne üçgen ve baklava dilimlerinden oluşan geometrik süslemeler yerleştirilmiştir.(Fotoğraf 30), (Şekil 8). Tamamı masif ahşap olan kapılardan ikincisi ise yatay olarak üç panoya ayrılmış ve orta panosuna iç içe geçen üçgenlerden oluşan bir süsleme, üst ve alt panolarına ise baklava dilimine benzeyen bezeme ve bu bezemenin ortasına da yıldız motifi yerleştirilmiştir (Fotoğraf 31), (Şekil 9). Bayındır’da Erken Cumhuriyet dönemine ait incelediğimiz 3 evin kapı düzenlemesinde Rum evi giriş kapılarının etkileri görülmektedir. Söz konusu kapıların boyutları monte edildikleri söve ve lento boyutlarıyla uyumsuzdur. Yaşar Kemal Öztürk Evi’nin zemin kat girişinde bulunan ferforje korkuluklu tek kanatlı madeni kapının lentosu görülemediğinden kapı giriş açıklığından daha büyükmüş gibi algılanmakta ve bulunduğu açıklığa ait değilmiş gibi bir izlenim uyandırmaktadır (Fotoğraf 32). Rum evi kapı düzenlemesine sahip olan evlerden bir diğeri olan Reşat Şengül Evi’nin profilli ahşap sövelerle sınırlandırılan kapısı iki kanatlıdır. Her iki kanadı farklı genişlikte olan ahşap kapının korkuluk ve alt pano süslemesi kapı kanatlarının genişlikleriyle orantılı yapılmıştır. Bu nedenle kapının sol kanadındaki bezemeler, sağ kanadındaki bezemelere göre daha geniştir. Kapının alt panosunda, dönem özelliklerine uygun olarak prizmatik şekilli birer kabartma bulunmaktadır. Kapının ışıklık penceresine ait lento sokaktan bakıldığında görülememektedir. (Fotoğraf 33), (Şekil 10). Başlıklı sövelerle sınırlandırılan Özçalıkoğlu Evi’nin giriş kapısı yatay olarak iki bölüme ayrılmıştır. Üst panosunda ferforje korkuluk alt panosunda ise göbekli masif pano bulunmaktadır. Kapının zarif görünümüyle bir bütünlük sergileyen ışıklık penceresinin batı bölümü, doğu bölümüyle simetrik olmadığı için eksik kalmış gibi bir algı uyanmaktadır (Fotoğraf 34), (Şekil 11). 42 Fatma CANSIZ Fotoğraf 27. Erken Cumhuriyet Dönemine ait kapı örneği. Fotoğraf 28. Kapının orta pervazındaki süsmeme ayrıntısı. Fotoğraf 29. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı örneği. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar Fotoğraf 30. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı örneği. Fotoğraf 31. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı örneği. Şekil 8. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı. Şekil9. Erken Cumhuriyet Dönemi. Ahşap kapı. 43 44 Fatma CANSIZ Fotoğraf 32. Yaşar Kemal Öztürk Evi. Zemin kat giriş kapısı. Fotoğraf 33. Reşat Şengül Evi. Giriş kapısı. Şekil 10. Reşat Şengül Evi. Giriş kapısı. Tarihi Bayındır Evlerinde Giriş Aralığı ve Kapılar Fotoğraf 34. Özçalıkoğlu Evi. Giriş kapısı. 45 Şekil 11. Özçalıkoğlu Evi. Giriş kapısı. Sonuç Bayındır’da çeşitli etnik kökenlere sahip insanlar bir arada yaşamış bu yaşam şekli de ev kapılarına yansımıştır. Bu nedenle ilçedeki evler geleneksel Türk evi kapıları, Rum evi kapıları ve Eken Cumhuriyet Dönemi ev kapıları olmak üzere üç farklı grupta toplanmaktadır. Geleneksel Türk evlerindeki kapılar oldukça yalın bir düzenlemeye sahiptir. Rum konutlarında ise kapılar çoğunlukla bir giriş aralığı içerisine konumlandırılmıştır. Zarif ferforje korkuluklara sahip olan söz konusu kapılar çeşitli düzenlemeleriyle cephede en çok dikkati çeken unsurlardır. 20. Yüzyılın başında ortaya çıkmaya başlayan Erken Cumhuriyet Dönemi ev kapıları dönemin karakteristik özelliklerini yansıtmanın yanında ilçedeki Türk ve Rum evi kapılarından da etkilenmiştir. Söz konusu dönemde inşa edilen evlerde girişi merdiven sahanlığına açılan kapıların sokağa bakan yüzlerinde bulunan derin giriş aralıkları, ilçede aynı dönemde inşa edilen birçok evde gözlemlediğimiz bir uygulama olması açısından önemlidir. Bütün kültürlerde kapı, ev cephelerindeki en önemli unsurların başında gelir. Özellikle tarihi kapılar ev sahiplerinin yaşam şeklini 46 Fatma CANSIZ inançlarını, dünya görüşünü yani kültürel özelliklerini sokağa yansıtan simgesel özelliklere sahiptirler. Bayındır’da farklı etnik kökene ve inanca sahip insanların bir arada yaşadığını belgeleyen evler ve bu evlerle bir bütünlük sağlayan kapılar maalesef gün geçtikçe yok olmaktadır. Ayrıca tokmaklar ve madalyonlar gibi kapı aksamlarının çoğu günümüze ulaşamamıştır. Bu nedenle Bayındır’daki tarihi ev kapıları bir an evvel incelenmeli, belgelenmeli ve yöre insanında koruma bilinci oluşturulmalıdır. KAYNAKÇA Binan C., “Kapı”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997. Binan C., “Merdiven” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997. Cansız F., Cephe Düzeni Ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2012. Çal H, Çal Ö., Trakya Bölgesi Kapı Tokmakları ve Çekecekleri, Ankara 2008. Çalışkan H.,Süsleme Demirciliği, Ankara, 1969. Çıkış Ş., “‘Modern Konut’ Olarak XIX. Yüzyıl İzmir Konutu: Biçimsel Ve Kavramsal Ortaklıklar” ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 26/2, Ankara 2009 Eldem S. H., Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1954. Eyüce Ö.,‘Erken Modernizm’den Çoğulcu Modernizm’e İzmir’de Konut’ Ege Mimarlık Dergisi, 32, İzmir 199 Kuban D.,Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007. Sözen M- Tanyeli U., “Tabla” Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2001. Sözen M., Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı (1923-1983), Ankara 1984. Tok E., “Bayındır Ermeni Kilisesi” Sanat Tarihi Dergisi, XVIII/I, (Nisan 2009), İzmir 2011 İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (47-55), 2016 II. MEŞRUTİYET’TEN CUMHURİYET’E GEÇİŞ SÜRECİNDE BAYINDIR KAZASINDA MADENCİLİK Fatma Emek Özet Aydın Vilayeti’nin İzmir sancağına bağlı olan Bayındır’da simli kurşun, arsenik ve altın madenleri mevcuttur. Bu madenleri aramak ve çıkarmak için Osmanlı tebaasına mensup kişiler tarafından imtiyazlar alınarak işletilmeye çalışıldı. Bu çalışmamızda, Bayındır’da maden üretimi başlatmak için kimlerin teşebbüse geçtiği, ocakların nerelerde açıldığı, üretilen maden miktarı ve bunların ekonomik değerleri hakkında bilgi verilecektir. Anahtar Kelimeler; Bayındır, Madencilik, İmtiyaz, Üretim, İşletme. Abstract Mining at Bayındır District of İzmir During The Process of Transition of Ottoman: From The Second Constitutional Period of Ottoman to Republican Period of Turkey Silvery, lead, arsenic and gold minerals existed in Bayındır, which is connected to İzmir Sancak of Aydın province. People belonging to Ottoman society tried to prospect and mine those minerals by obtaining a concession. In this study we are going to give information about who made an attempt on starting the mineral production in Bayındır, where the pits would be opened, the amount of minerals produced and their economical values. Key Words: Bayındır, Mining, Concession, Production, Plant. Giriş Osmanlı Devleti’nde madenler Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesine kadar şer’î hükümlerle işletildi. Tanzimat ile başlayan ve akabinde devam eden süreçte ise kanunlar çerçevesinde bir düzen uygulandı. Bu düzenlemeler neticesinde 186115, 186916, 188717 ve 190618 hazırlanan Uzman, [email protected] Tızlak 1995, s.78. 16 Düstur 1289/1872, s. 318-337. 17 Düstur 1937, s. 886-904. 15 48 Fatma EMEK maden nizamnameleriyle madenciliğimizin esasları belirlendi ve bu alandaki eksikliklerin giderilmesine çalışıldı19. Peki, oluşturulan bu nizamnamelerde maden arama, çıkarma ve işletme sistemi nasıl yürütülüyordu? Öncelikle madenlerin çıkarılması ve işletilmesi için padişahtan onay alınırdı20. Bunun akabinde maden imtiyazı almak isteyen kişi veya şirkete iki yıl geçerli olan bir arama ruhsatnamesi verilirdi. Bu ruhsatnameyi alan kişilerin, üç ay içerisinde faaliyete geçmeleri gerekmekteydi. Aksi takdirde Maden İdaresi tarafından işletmecinin ruhsatnamesi iptal edilirdi21. İşletme sahibi bulduğu madenin, numunelerini Şehremaneti Tahlilhanesi’ne22, dilekçe ve hazırlanmış haritalarını ise incelenmesi amacıyla Maden İdaresi’ne gönderirdi23. Ardından maden sahası Harbiye Nezareti’nde askeri açıdan değerlendirilir, eğer bir sakınca gözükmezse işlemler devam ettirilirdi24. Nezaretteki tüm bu uygulamaların ardından, maden imtiyazı süresinin en fazla 99 yıl olduğu25 ve maden hafriyatının suyollarına, bentlere, kara ve demiryollarına 75-150 metre uzakta olması gerektiğini içeren bir mukavelename hazırlanarak26, Babıâli’ye gönderilirdi. Mukavelename, burada Şura-yı Devlet tarafından incelendikten sonra padişaha sunulur27 ardından da imtiyaz talep edenlerle Ticaret ve Ziraat Nezareti arasında imzalar atılarak imtiyaz verilmiş olurdu. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Osmanlıdan devr alınan madencilikle ilgili kanunların yetersizliği anlaşıldı ve bu alandaki yapı değiştirilmeye çalışıldı28. Bu amaç doğrultusunda İzmir İktisat Kongresi gerçekleştirildi. Ardından Türkiye Sanayii ve Maadin Bankası29 ve Etibank30 hizmete açıldı. Madenlerimizden daha fazla istifade edebilmek amacıyla da Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu31. Düstur 1943, s. 438-461. Emek 2013, s. 7. 20 1869 Maden Nizamnamesi, Mad:6. 21 1861 Maden Nizamnamesi, Mad:7; Belirtilen bu gecikme süresi 1869 Maden Nizamnamesinin 16. maddesiyle 6 aya çıkarıldı. 22 Keskin 2005, s.89. 23 1869 Maden Nizamnamesi, Mad:29. 24 Mutaf 2010, s.299. 25 1869 Maden Nizamnamesi, Mad: 7. 26 Keskin 2011, s.125, 140, 140, 148. 27 1869 Maden Nizamnamesi, Mad: 32. 28 İleri 2009, s. 42.43.45. 29 Resmi Ceride 23 Nisan 1341/23 Nisan 1925, s.51. 30 Resmi Gazete 22 Haziran 1935. 31 Düstur 1935, s. 700; Resmi Gazete, 22 Haziran 1935, s. 5378-5380. 18 19 II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik 49 İncelediğimiz dönem içerisinde İzmir, geniş çaplı bir maden arama sahası haline geldi32. Özellikle antimuan, zımpara, simli kurşun, manganez, cıva, kömür, arsenik gibi madenler için imtiyazlar alındı33. Madenciliğin ivme kazanmasında demiryolu hatlarının döşenmesi önemli bir rol oynadı. Yapılan bu teknolojik yenilikle mesafeler daha kısa hale gelmesinin yanında demiryolu şirketleri demiryolunun yapımı sırasında Hükümete ait olan toprakları, madenleri ve ormanları bedava kullanabilme hakkını da elde etti. Ayrıca demiryolunun işletmeye açılması, hattın 45 kilometre çevresinde bulunan madenlerin keşf edilmesini hızlandıran bir etki oldu34. Maden işletmeciliğinde İngiliz sermayedarlar ön sırada yer aldı. Abbott ailesi İzmir’de bulunan bütün zımpara madeni ocaklarını kendi imtiyazları altında topladı35. Whittalller İzmir’de bulunan cıva madenlerinin imtiyazlarına sahip oldu. Ayrıca bu makalede üzerinde yoğunlaşacağımız Bayındır kazasında olduğu gibi Türk tebaasından ve azınlıklardan bazı Rum ve Ermenilerde İzmir’de madencilik sektörü içinde yerlerini aldılar36. Bayındır Kazasında Madencilik İzmir’in güneydoğusunda bir dağ eteğinde kurulan37 Bayındır’ın kuzeyinde Kemalpaşa, doğusunda Ödemiş, batısında Torbalı, güneyinde ise Tire kazaları bulunur38. Kazanın sınırları dâhilindeki köylerde arsenik, simli kurşun ve diğer madenleri aramak için kişi veya şirketlere arama ve çıkarma imtiyazları verildi. 1- Hisarlık: Simli Kurşun Madeni Simli kurşun madeni 2467 dönümlük arazi içerisindeki kuzeyinde Çamlı ve Boyacı Gediği, doğusunda Ovacık köyü ve Eyüp Bin Efendi Hanı, güneyinde Sarı Meri ve Ergenli Tepeleri, batısında ise Musluk Gediği sınırlarında bulunmaktadır39. Maden sahasında önce bakır, antimuan, Nafiz 1934. İzmir’de maden ocaklarının detaylı dağılışı için bakınız, Emek 2013. 34 Kurmuş 2008, s.38. 35 Yorulmaz 1994, s.101; Emek 2013, s.16. 36 Emek 2013, s.143. 37 İzmir Vilayeti Salnamesi 1927-1928, s.155. 38 Aydın Vilayeti Salnamesi 1326, s.293. 39 BOA. A. DVNS. İMTZ. d. 4, s. 40-41; Emek 2013, s.79. 32 33 50 Fatma EMEK gümüş ve çinko madenleri aramak için 28 Nisan 1896 tarihinde Osmanlı tebaasından Ağaoğluzade Mehmet Ziya Efendi’ye bir sene geçerli olan bir ruhsatname verildi. Bu süre zarfında yapılan aramalar sonucunda arazide, simli kurşun madeni bulundu. Bulunan madenin işletilmeye elverişli olup olmadığının anlaşılması için çıkarılan cevher numunesi tahlil harcı ile beraber 28 Nisan 1898 tarihinde İzmir Vilayet’ine gönderildi40. Tahlil Memurluğu tarafından 5 Temmuz 1898 tarihinde verilen tahlil raporunda madenin, bir tonda 397 kilogram kurşun ve 200 gram gümüş içerdiği41 13 Temmuz 1899 tarihinde Osmanlı tebaasından Ağaoğluzade Mehmet Ziya Efendi’ye bildirildi42. Maden mahalinin askeriye açısından bir mahsuru olup olmadığının değerlendirilmesi için Erkânı Harbiye-yi Umumiye Dairesi’nin 3. Şube’sinde memur Miralaylardan İbrahim Edhem Bey görevlendirildi43. Orman ve Maden Müdüriyeti 16 Ekim 1904 tarihli yazı ile Mehmet Ziya Efendi’ye gönderdiği tebligatta Erkânı Harp Zabiti harcırahı olarak 25 lira ile ilan masrafı olan 8 lirayı bir an önce müdüriyete ödemesini istedi. Fakat Mehmet Ziya Efendi ödemesi gereken miktarı ödemediği için Nezaret’ten kendisine iki ay müddet tanındı. Verilen bu süre zarfında da ödemediği takdirde madenin ruhsatname kaydına şerh verileceği tebliğ olundu. Verilen bu süre içerisinde Mehmet Ziya Efendi mağdur olduğunu maden sahasının içerisinde maden aramak için bin liraya yakın masraf yaptığını ve ihale müddeti belli olmayan maden için yeniden masraf yapmanın doğru olmayacağını savunduğu bir dilekçeyi Maden Nezareti’ne gönderdi44. Maden sahasında yapılan tetkikler neticesinde madenin üretilmesinin askeriye açısından bir mahsuru olmadığı 23 Temmuz 1907 tarihli tezkere ile Mehmet Ziya Efendi’ye beyan edildi. Maden damar halinde bulunduğundan 1909 tarihinde 99 sene müddetle45 Mehmet Ziya Efendi, zevcesi Seher Hanım ve ortağı Yunanistan tebaasından Mösyö Dimitri Vergo’ya ihale edildi46. Maden sahiplerinden 2467 dönüm arazinin her dönümü için yıllık 24 bin 670 kuruş resm-i mukarrer47 bunun %6 BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909; Emek 2013, s.80. BOA. İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.80. 42 BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/ 20. 7. 1909; Emek 2013, s.80. 43 BOA. Y.MTV, 294/49, 1324 Z 23/7. 2. 1907; Emek 2013, s.80. 44 BOA. ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909; Emek 2013, s.80. 45 BOA. BEO, 3624/271736, 1327 Ş 7/24. 8. 1909; Emek 2013, s.80. 46 İkdam, 28 Ağustos 1909; Emek 2013, s.80. 47 Üretime tahsis edilen araziye karşılık olarak dönüm başına tahsil edildiğinden, madende imalata ara verildiği zamanlarda bile tahsil ediliyordu. Bu verginin alınmaması imtiyazın 40 41 II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik 51 hesabıyla teçhizatı askeriye akçesi olan 1480 kuruş 10 para tahsil edildi. Ayrıca madenden ihraç olunacak cevherden de %5 resm-i nisbiye48 ödenecekti. İstenilen bu miktarlar mültezim tarafından her sene Mart ayında Orman ve Maden ve Ziraat Nezareti veznesine yatırılacaktı. Bu miktarların dışında Devlet’in kendi kaynakları ile yapacağı Hicaz Demiryolu’nun masrafları ve İskânı Muhacirin İanesi için 100, Babıâli memurlarının özlük haklarını artırmaya yönelik olarak kurulan Bab-ı Ali Teshilat Sandığı harcı olarak 20 adet ve bir defa verilen ferman harcı için de 150 adet Osmanlı altını işletmecilerden tahsil edildi49. Mehmet Ziya Efendi 26 Ocak 1910 tarihinde ise belirtilen sahalar içerisinde bulunan simli kurşun madeninin kira hakları kendisinde kalmak suretiyle zevcesi Seher Hanım ile Yunan Devleti tebaasından Dimitri Vergo’ya ihale etti50. Maden mültezimlerinin her yıl ödemesi gereken vergilerini ödemedikleri içinde maden, Şura-yı Devlet kararıyla 5 Haziran 1916 tarihinde kapatıldı51. Geçen zaman içerisinde de mekşuf madenler arasına alındı52. 2-Çiftçigediği: Arsenik Madeni Buldanlı Hacı Emin ve Hafız Edhem Efendilere 25 Ocak 1909 tarihinde altınla karışık arsenik madeni aramak için bir sene müddetle bir arazi ruhsatnamesi verildi. Bu saha, Kara Kaya, Kalpak, Taşlık, Dikili Taş ve Hisarlık Tepelerini içine alan 253 dönüm içerisinde bulunan sahipli ve sahipsiz araziden oluşmaktadır. Madenin arama ruhsatnamesi 7 Nisan 1909 ve 7 Nisan 1910 tarihlerinde bir yıl süre ile iki kere uzatıldı. Yapılan aramalar sonucunda arsenik madeni bulunarak bir miktarı çıkarılan cevher numunesi 11 Mayıs 1911 tarihinde Vilayet’e gönderildi. Tahlilhane Müdüriyeti’nin 12 Aralık 1911 tarihli raporunda maden numunesinde %32.25 arsenik ve bir tonda 5 gram altın içerdiği anlaşıldı. Harbiye Nezareti’nden mültezime gönderilen 9 Ocak 1912 tarihli tezkere ile de feshine veya mültezimin madenlerde üretime son verdiğini bildirmesine bağlı idi. Keskin 2005, s.188. 48Madende bir sene boyunca meydana gelen maden hâsılatı üzerinden hesaplanırdı. Bu vergi, madenin yıllık üretiminden masraflar çıkarılmadan %1’i ve %5’i geçmemek üzere alınırdı. Nevsal-i Ziraat ve Ticaret 1330, s.338. 49 BOA. İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.81. 50 BOA. DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916; Emek 2013, s.81. 51 BOA. MV, 243/25, 1334 Ş 4/6. 6. 1916; Emek 2013, s.81. 52 İzmir Ticaret Ve Sanayi Odası Mecmuası, 7 Temmuz 1927, s.340-41; İzmir Vilayeti İstatistiği 1926, s.s.y. , Devlet Salnamesi 1927-1928, s.548. 52 Fatma EMEK maden sahasında üretim yapılmasının askeriye açısından bir mahzuru olmadığı bildirildi53. Yapılan bu incelemeler neticesinde altınla karışık arsenik madeni damar halinde bulunmasından dolayı 99 sene müddetle54 Eylül 1917 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Osmanlı tebaasından Buldanlı Hacı Emin ve Hafız Edhem Efendilere ihale edildi55. Madenden 1923 senesinde 2 ton arsenik madeni üretimi gerçekleşti56. Maden ocağı, 1926 yılından itibaren de işlenmeyen maden ocakları arasına alındı57. 3-Yusuflu: Bakır, Gümüş, Kurşun, Cıva, Kalamin, Arsenik ve Altın Madenleri Osmanlı tebaasından Hacı Emin Efendi, İsmail Hakkı Efendi’nin kızı Kadriye Hanım ve Edremitli Mehmet Efendi ile İngiltere tebaasından Şarno (Charnaud)’ya 11 Ağustos 1908 tarihinde Yusuflu mevkisinde 10.000 dönüm arazide bakır, gümüş, kurşun, cıva, kalamin, arsenik ve altın madenleri aramaları için izin verildi58. Madenden 1923 senesinde 1 ton üretim yapıldı59. 4-Sarı Meri: Simli Kurşun, Bakır, Çinko ve Altın Madenleri Sarı Meri köyünün sınırları dâhilindeki 15.000 dönüm sahipsiz arazide simli kurşun, bakır, çinko ve altın madenleri aramak üzere 9 Mayıs 1909 tarihinde İzmir’de oturan Yorgi Kominos ve maden mültezimlerinden Kirkor Minas Efendilere maden aramaları için izin verildi60. Bir müddet sonrada maden arama ruhsatnamesinin %40 hissesini İzmir’de oturan İngiltere Devleti tebaasından Madam Kristin Wilson’a devr edileceği hususu ruhsat sahipleri tarafından 24 Ocak 1910 tarihinde Meclis İdaresine bildirildi61. Şura-yı Devlet ve Meclisi Vükela kararları ile de madenin lazım gelen resim ve harçları verilmek şartıyla 99 sene müddetle %30 hissesi BOA. İ.DUİT, 25/8, 1335 Za 22/9. 9. 1917; Emek 2013, s.82. BOA. MV, 248/9, 1335 Za 17/4. 9. 1917; Emek 2013, s.82. 55 1339 İzmir Vilayeti Orman ve Maadin İstatistiği 1340, s.14. 56 “Anadolu Madenleri” 1923, s.310. 57 İzmir Vilayeti İstatistiği 1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-1927, s.665; Devlet Salnamesi 1927-1928, s.548. 58 Yorulmaz 1994, s.147; 1324 Senesi Maadin İstatistiği 1326, cedvel 2, s.14; Emek 2013, s.83. 59 “Anadolu Madenleri” 1923, s. 311; Emek 2013, s.83. 60 BOA. ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910; Emek 2013, s.81. 61 BOA. ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910; Emek 2013, s.81. 53 54 II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik 53 İzmir’de oturan Osmanlı tebaasından Yorgi Kominos’a, %40 hissesi İngiltere Devleti tebaasından Madam Kristin Wilson ve %30 hissesi de Karşıyaka’da oturan Kirkor Minas Efendi’ye aktarıldı62. Araştırmalar neticesinde bir miktarı çıkarılan cevher numuneleri üzerinde yapılan incelemelerde madenin çalıştırılmaya uygun olduğu anlaşıldığı gibi askeriye açısından bir mahzuru olmadığı Harbiye Nezareti’nden bildirildi63. Madendeki çalışmalar 1926 yılından itibaren de son buldu64. 5-Maden Suları ve Ilıcalar Erkanlı Köyü civarında metruk kükürtlü bir maden suyu vardı. Umur Deresi mevkisinde ise biri sorgu yargıcı Kemal Bey’e ait yıllık geliri 4.00 lira olan biri ise mahkeme başkâtibi Ahmet Bey’e ait yıllık geliri 8.000 lira olan ılıcalar tespit edildi. Bu iki ılıca haricinde aynı mevkide emlak-ı metrukeye ait yıllık geliri 1.500 lira olan bir ılıca daha mevcuttu65. Sonuç Toplumların ekonomik hayatlarında madencilik önemli bir yer işgal etmekteydi. Osmanlı döneminde bu alanda yapılan işlerin daha düzenli bir şekilde işlemesi için çağın şartları doğrultusunda maden nizamnameleri hazırlandı. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte çağın yöneticileri madencilik alanıyla ilgili birtakım kanunlar hazırlayarak bu alandaki mevcut eksikliklerin giderilmesi için çaba gösterdi. Bayındır’da maden arama ve işletme imtiyazlarının büyük kısmı Türk ve azınlık tebaa tarafından alındı. Fakat ne yazık ki mevcut sahalarda düzenli bir şekilde üretim gerçekleşmediği gibi ocaklar bir müddet sonra boş bırakıldı. Bu ocakların boş bırakılmasında, sermayedarlarımızın madencilik faaliyetlerini yürütebilmek için yeterince sermayeleri olmaması ve ülkenin içinde bulunduğu uzun süren savaş dönemlerinin büyük masraf gerektiren bu sektöre yeterince ilgi gösterilememesi söylenebilir. BOA. MV, 254/62, 1338 B 4/24. 3. 1920; Emek 2013, s.81. BOA. İ.DUİT. 29/7, 1338 B 6/26. 3. 1920; Emek 2013, s.81. 64 İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 7 Temmuz 1927, s. 341; İzmir Vilayeti İstatistiği 1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-27, s.665; Devlet Salnamesi 1927-28, s.548; Emek 2013, s.82. 65 İzmir Vilayet İstatistiği 1926, s.s.y. ; Devlet Salnamesi 1926-27, s.665-667; Devlet Salnamesi 1927-28, s.599-600. 62 63 54 Fatma EMEK KAYNAKÇA A-Başbakanlık Osmanlı Arşivi Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Sicilleri İmtiyaz Defterleri A. DVNS. İMTZ. d. 4 Babıâli Evrak Odası Evrakı BEO, 3624/271736, 1327 Ş 7/24. 8. İrade Dosya Usulü İ.DUİT, 23/10, 1334 Ş 5/7. 6. 1916. İ.DUİT, 25/8, 1335 Za 22/9. 9. 1917. İ.DUİT. 29/7, 1338 B 6/26. 3. 1920. Meclis-i Vükela Mazbataları MV, 243/25, 1334 Ş 4/6. 6. 1916. MV, 248/9, 1335 Za 17/4. 9. 1917. MV, 254/62, 1338 B 4/24. 3. 1920. Şura-yı Devlet Evrakı ŞD, 540/30, 1327 B 2/20. 7. 1909. ŞD, 547/4, 1328 C 10/19. 6. 1910. Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı Y.MTV, 294/49, 1324 Z 23/7. 2. 1907. B- Gazeteler Anadolu İkdam Resmi Ceride Resmi Gazete C- Dergiler İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası (1926-1938) Türkiye İktisat Mecmuası (1921-1933) D-Resmi Yayınlar, Salnameler ve İstatistikler 1339 İzmir Vilayeti Orman ve Maadin İstatistiği, İzmir, 1340. Aydın Vilayeti Salnamesi 1326 Devlet Salnameleri (1926-1928 II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Bayındır Kazasında Madencilik 55 Düstur, “1869 Ma’âdin Nizamnamesi”, I. Tertib, Cilt II, Matbaa-yı Amire İstanbul 1289/1872, s. 318-337. Düstur, I.Tertib, Cilt VIII, Başvekâlet Devlet Matbaası, Ankara 1943, s.439-460. İzmir Vilayeti 1926 Senesi istatistiği, İzmir, 1927. İzmir Vilayeti Salnamesi 1927-1928, İzmir, 1929. Nevsal-i Ziraat ve Ticaret, Dersadet, 1330. 1324 Senesi Maadin İstatistiği, Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti İstatistik İdaresi, İkinci Sene, Mahmud Bey Matbaası, Dersaadet 1326. E- Kitap ve Makaleler EMEK, Fatma, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde İzmir’de Madencilik (1908-1938), Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uşak, 2013. İLERİ, Turgut, Türkiye Cumhuriyeti’nin Madencilik Politikaları (1923-1960), Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 2009. KESKİN, Özkan, Orman ve Ma’âdin Nezareti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2005. KURMUŞ, Orhan, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, İstanbul,2008. MUTAF, Abdülmecit, Tanzimat Döneminde Osmanlı Maden İşletmeciliği Prosedürü”, History Studies 2/2, 2010, s. 293-303. NAFİZ, Hilmi, “Sanayileşme Planında Jeoloji Enstitüsü”, Anadolu, 1 Mayıs 1934. TIZLAK, Fahrettin, “Osmanlı Maden İşletmeciliğinde Kanunnameden Nizamnameye Geçiş ve 1861 Tarihli Maden Nizamnamesi”, Türk Dünyası Araştırmaları, S: 98, Ekim 1995, s.75-91. YORULMAZ, Şerife, Aydın Vilayetinde Madenler (1850-1908), Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1994. 56 Fatma EMEK İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (57-91), 2016 COĞRAFİ BAKIMDAN KÜÇÜK MENDERES HAVZASI KÖY ADLARI Gülin Özçelik66 ve Selahattin Polat67 Özet Yer adları, bir milletin özellikle yerleşme tarihi için en önemli belgelerinden biridir. Bir coğrafyanın, vatan haline nasıl dönüştürüldüğünün kanıtlarıdır. Gelişigüzel bir şekilde verilmiş değillerdir. Öyleki toponimi akan bir ırmaktır ve her bir yer adı bu ırmaktaki çakıl taşlarına benzer. Halkın, içinde yaşadığı coğrafyayı nasıl kavradığını açıklar. Araştırma sahasının sınırları, 2007 yılında Harita Genel Komutanlığınca basılmış olan 1/ 250 000 ölçekli topografya haritalarında Küçük Menderes ırmağı su bölümü çizgisi içerisinde kalan 278 köy yerleşmesi ile sınırlandırılmıştır. Araştırma konusunu oluşturan köy yerleşmeleri tespit edilirken 12.11.2012 tarih ve 6360 sayılı kanundan önceki köy yerleşmeleri temel alınarak açıklanmaya çalışılmıştır. Yörenin zengin tarihi geçmişi sebebiyle sınıflama kapsamında en fazla köy sayısı aile-aşiret başlığı altında yer almıştır. Sahada 41 köyün adı değiştirilmiştir. Havza da zaman içinde kaybolan köylerde bulunmaktadır. Bu köylerin bir kısmının adı mezarlık, sokak, ticarethane adı olarak günümüzde tabelalarda yaşamaktadır. Köy adlarının anlam içeriklerine göre analizini kapsayan bu çalışmada, sınıflandırılma yapılırken yerleşmelerin adlarının kaynaklarına ulaşılmaya çalışılmış, adın nereden geldiği belirlenemeyenler ise yapılan coğrafi sınıflandırmaya dâhil edilmemiştir. Coğrafi sınıflama esas olduğundan adların etimolojisine değinilmemiş olup, coğrafi açıdan bakılmıştır. Anahtar Kelimeler: Coğrafya, Küçük Menderes, Köy, Toponimi, Yer adları Abstract The Geographical Toponymy of the Little Meandros Valley of Turkey Toponymy is most important document of any nation, its settlement history in particular. We research about the names of 278 villages existed in the Little Meandros Valley according to the maps published by General Commandership of Map of Turkey, 1/250.000 in measure. We set that names of 41 villages in that region were changed. In the classification, we found that many names were derived from nomads and family names. Key Words: Geography, Meandros Valley, Village, Toponymy, İzmir 66Coğrafya Bilim Uzmanı, Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü 67Yrd.Doç.Dr., 58 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Giriş Araştırma sahasını, Ege Denizi’ne sularını boşaltan Küçük Menderes ırmağının havzası oluşturmaktadır. Havza su bölüm çizgisi, 370 21’ 36’’- 370 49’ 29’’ kuzey enlemleri (Acarlar-Hacıisalar köyleri) ile 270 09’54’’- 280 23’ 6’’ doğu boylamları (Akpınar-Sancaklı köyleri) arasında kalır. 1/250.000 ölçekli NJ 35-7 ve NJ 35-11 adlı topografya haritaları üzerinde belirlenen su bölüm çizgisi içine 278 köy yerleşmesi girer. Köyler idari açıdan İzmir ilinin ilçeleri olan, Tire’nin 47 - Torbalı’nın 38 - Ödemiş’in 75 - Kiraz’ın 37 Beydağ’ın 21 - Bayındır’ın 39 - Selçuk’un 5 - Menderes’in 6 ve Kemalpaşa’nın 5; Manisa ilinin Turgutlu ilçesinin ise 5 köy yerleşmesidir (Harita 1.). 12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı kanun olan On üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun değişikliğinden önceki köy yerleşmeleri temel alınmış olup, yasa düzenlemesinden önceki köy adları coğrafi bir sınıflandırılmaya tabi tutularak açıklanmıştır. Harita 1.Araştırma Sahasının Lokasyon Haritası. Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 59 Küçük Menderes ırmağı, Kiraz ovasının doğusunda Karaöküzdağı ile kuzeydeki Karadağdan çıkan Kadın, Çatak, Sulu, Ulu ve Sırımlı derelerinin Kiraz ovasında birleşmesiyle meydana gelir. Irmağın uzunluğu 175 km’dir. Havzanın yüzölçümü 3275 km2dir.68 Alüvyal tabanlı bir ova olan araştırma sahası, paleotektonik açıdan Menderes Masifi üzerinde yer alırken neotektonik açıdan ise Batı Anadolu Grabenleri olarak tanımlanan çöküntü havzalarından birini oluşturur.69 Sahanın yükseltisi batıdan doğuya doğru artış göstermekte olup en yüksek değerlere havzanın doğusunda yer alan Kiraz ilçesinde rastlanır (Harita 2.). Havzada Akdeniz ikliminin tipik özellikleri görülür. Bu iklimi karakterize eden maki formasyonu Küçük Menderes Oluğu boyunca iç kısımlara doğru sokulur. Havzanın alçak kısımlar azonal topraklar, yüksek kısımlarda intrazonal ve zonal topraklar bulunur. Tarımsal arazilerde ise pamuk, buğday, karpuz, tütün ve sebze üretimi yapılmaktadır. Küçük Menderes havzasının verimli tarım toprakları, uygun iklim şartları ve yaşamın vazgeçilmez kaynağı olan suyun varlığı, geçmişten günümüze kadar birçok yerleşmenin burada kurulmasına neden olmuştur. Küçük Menderes ırmağının hayat verdiği bu topraklarda var olmuş önemli şehirler; Efes, Metropolis, Hypaipa’dan bugüne sadece o dönemlerin ihtişamını ve zenginliğini yansıtan izler kalmıştır.70 Küçük Menderes havzasında nüfusun yıllara göre dağılımına baktığımızda, artış seyri izlediği görülür. 1935’de, 158.104 olan havza nüfusu 2000 yılında 396.092’ye yükselmiştir. Aradan geçen 65 yıl zarfında, havzanın nüfusu 237.988 kişi artmıştır. Havzada, şehir nüfusu hızla artarken, kır nüfus oranı ise azalmıştır. 2000 yılı nüfus sayımına göre; 396.092 olan toplam nüfusun, 199.789’u şehirde, 196.303’üise kırda yaşamaktadır. Havza’da dışarıdan en fazla göç alan ilçe; sanayi, ticaret ve ulaşım bakımından gelişmiş olan Torbalı’dır.71 Havzanın nüfus özellikleri Türkiye’nin nüfus özellikleriyle paralellik gösterir. Araştırma sahasının neredeyse tamamını oluşturan İzmir ilinin 2000 yılı nüfusu 3.370.866 kişi olup toplam nüfus içindeki oranı %80.7’dir. İzmir’in toplam nüfusu 2013 yılında 4.061.074 kişi, 2014 yılında ise 4.113.072 kişi olup; yıllık nüfus artış hızı ise 2013 yılında 13.8, 2014 yılında 12.7’dir.72 Gözenç, S., Küçük Menderes Havzasında Arazi Kullanış ve Sınıflandırılması, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1978), s.5 69 Muslu, G., Küçük Menderes Havzasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, (Doktora Tezi İstanbul : İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2005), s.5 70 Muslu, G., 2005, Age., s.4 71 Muslu, G., 2005, Age., s.5 72http://www.tuik.gov.tr/PreTabloArama.do?metod=search&araType=hb_x (29.01.2015) 68 Harita 2.Araştırma Sahasının Yükselti Kademelerine Göre Köy Yerleşmelerinin Dağılımı. 60 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 61 HAVZANIN YERLEŞME TARİHİ Günümüzde Küçük Menderes havzası olarak ifade edilen sahanın adı ilk önce Assuwa daha sonra ise Asia olarak kayıtlarda yer almıştır. Asia: Küçük Menderes (Kaystros) ovasının güney kısmında ve Bozdağ (Tmolos) ile Aydın Dağları (Messogis) arasında kahraman Asias mezarlarının bulunduğu yere verilen addır. Asiaslılar, Troia savaşına katılmıştır. Romalılar eğemenliği döneminde Asia adı sadece Kaystros ovası için değil, tüm Batı Anadolu için söylenmiştir. Assuwa: Küçük Menderes havzasının Asia’dan önceki adıdır. Assuwa sözcüğü öz, biçim, köy, kasaba, kent anlamına gelen assa sözcüğü ile uwa takısından türetilmiştir ve Assuwa, yöre anlamına gelir. Assuwa adı Hitit belgelerinde Hitit kralı 2.Tudhalia’nın sefer düzenlediği bir ülke olarak geçmektedir.73 Antik çağda adı Kaystros olan Küçük Menderes, ova içinde menderesler çizerek aktığından bu adı almış olmalıdır.74 Irmak adı da Anadolu da akan suyun, akış esnasında çıkardığı sese dayalı olarak ırlamak, gürlemekten gelmektedir. Frig, Lidya, Pers, Bergama, Roma, Bizans, Selçuklu, Menteşeoğulları, Aydınoğulları ve Osmanlı hakimiyetinde kalmış olan Küçük Menderes ırmağı havzasının yerleşim tarihi Geç Kalkolitik çağda başlamaktadır. En eski yerleşmeleri Torbalı ve Ödemiş ovalarında tespit edilmiş olan höyükler teşkil etmektedir. Günümüzde adı Günlüce olan köy yerleşmesi eski çağda Hypaıpa adında antik bir şehir yerleşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Höyükler ova düzlüğünde ya ırmağa ya da yan kollara yakın yerlere kurulmuştur. Höyüklerin özellikle Erken Bronz Çağda, yani M.Ö. 2000’de yaygın bir yerleşiminin var olduğu, araştırmalar sonucu ortaya çıkan yüzey buluntuları sayesinde söylenebilmektedir. Strabon tarafından da bu durum vurgulanmaktadır. Ayrıca Küçük Menderes ırmağının ana kolu Kiraz ilçesi çevresindeki Kadın deresidir. Bozdağ’dan inen diğer derelerle Kiraz önünde birleşen Kadın deresi ırmağın başlangıcını oluşturur. Antik kaynaklar ise Kaystros’un doğduğu yer olarak Kilbis ya da Kilbos’dan söz eder. Sonuç itibariyle Kadın deresini Kilbos olarak tanımlanmaktadır. Etrafı dağlarla çevrili Kiraz ovası, Geç Bizans kaynaklarında Kilbianon-Kelbianon olarak geçer ki kaynağın çıktığı ana kol havzanın bu kesimine adını vermiş olmaktadır. Havzanın orta bölümde Kaystroslular, doğuda ise Kilboslular dağınık köy toplulukları halinde yaşıyorlardı; fakat şehirlere sahip değillerdi. Kaystroslular, M.Ö. 1.yy.’dan sonra şehirleşmeye başlar. İlk kurulan şehir Ödemiş’in kuzeyindeki Hypaipa’dır. Havzada ikinci olarak kurulan şehir Dioshieron (Birgi) iken diğer Kilboslu yerleşmeleri Koloe (Kiraz) ve Palaiapolis (Beydağ) dir. 73Yavuz, B. G., Ödemiş’in Tarihi, (İzmir: Öğrenci Basım ve Yayınevi, 1993), s.11- 12 R., Antik Dönemde Küçük Menderes Havzasının Tarihsel Coğrafyasına Genel Bir Bakış, (Doçentlik Tezinin Özeti İzmir: Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1983 ), s.202 74Meriç, 62 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Kaystroslu köylerinin Roma çağında Hypaipa ve Dioshieron ile şehirleşmesini tamamlamasına karşın Kilboslu halkının şehirleşmesi daha uzun zaman almıştır. Çoğunluğu dağ eteklerinde bulunan Kaystroslu ve Kilboslu köylerinin Roma çağında şehirlere dönüşmesi ve eski köy topluluklarının kaybolması yavaş bir gelişme içinde geçmiştir. Böylece şehirleşme gelişmiş kıyı şeridinden başlayıp, doğuya dağlık bölgelere doğru bir yayılma göstermiştir. 75 Küçük Menderes ırmağı havzasında adı bilinen en önemli antik köy yerleşmeleri Almura, Boneiton ve Dideiphyta‘dır.76 Boneiton günümüzdeki Küçükkale ve Büyükkale köy yerleşmelerinin bulunduğu sahada, Dideiphyta‘da yine yasadan önce kasaba olan Gökçen’in bulunduğu alandadır. Küçük Menderes Grabeni tabanında önemli bir konuma sahip olan Gökçen’in yakın zamana kadar adı Fata olarak bilinmekte olup, Selçuklu kaynaklarında ise Karye-i* Fota olarak geçmektedir. MERİÇ’e göre Fota adı büyük olasılıkla Dideiphyta’dan gelmektedir.77 Ayrıca 1671’de Tire’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, Tire kazasının Fevane, Bergos-ı Kebir, Bergos-ı Sagir ve Maden olarak dört nahiyeden ibaret bir idari ünite olduğunu belirtmekte ve Fota’nın Fevane şeklinde yazılmış veya okunmuş olduğu belirtilmektir.78 Havzada Hellenistik çağda savunma gereksinimi sebebiyle Kaloe (Kiraz), Pyrgion (Birgi), Thyraion (Tire) gibi sağlam surlarla çevrili Phrourion denilen kale şehir yerleşmeleri olmuştur. Türklerin 14. yy.da Küçük Menderes Ovasını ele geçirmelerinden sonra Tire, Birgi ve Ayasuluk önem kazanarak Aydınoğullarının başlıca merkezleri olmuşlardır. Bölgenin 1426 yılından sonra Osmanlı yönetimine geçmesiyle başlayan uzun barış dönemi sayesinde savunma gereksinimleri kaybolmuş, özellikle şehirleşme ulaşım kolaylığı olan düz alanlara kaymaya başlamıştır. Hypaipa ve Metropolis dağ yamaçlarında ıssız harabe haline gelirken, bu şehirlerin devamı olan Ödemiş ve Torbalı ovadaki yol üzerinde büyüyüp gelişmiştir. Ayasuluk (Selçuk ilçesi) ise limanı dolduktan sonra neredeyse tarih sahnesinden tamamen silinmiş ve işlevi Kuşadası ve İzmir’e kaymıştır.79 Efes’te meşhur St. John Theologos kilisesi bulunmaktadır. Rumca Agio Theologo adı Aya-Thologo en nihayetinde Ayosoluk yahut Ayasoluk şeklini almıştır.80 75Meriç, R., 1983, Age., s.202-203-205 R., 1983, Age., s.209 * Karye: Osmanlıcada köy anlamındadır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Karye, 10.10.2014). 77 Meriç, R., 1983, Age., s.210 78Gökçe, T., ‘18. Yüzyıl Başlarında (1700-1718) Tire’nin Demografik Yapısı’, Türk Kültüründe Tire II Sempozyum Bildirileri (17-19 Kasım 2006) , Tire Belediyesi Yayınları, 2008, s.42 79Meriç, R., 1983, Age., s.210 80 Ramsay, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çev. Mihri Pektaş , İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1961, s.182, 76Meriç, Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 63 Küçük Menderes ırmağı havzasında kayıtlara alınmış fakat daha sonraları çeşitli sebeplerle kaybolmuş köy yerleşmeleri de mevcuttur. Bu köyler kaybolmalarına rağmen günümüzde mezarlık adlarıyla bir zamanlar havzada bizde vardık demektedirler. Günümüzde havzada Ödemiş ilçesinin kuzeydoğusundaki Ahrandı Tepesinde bulunan Ahrandı mezarlığı eskiden burada Ahrandı köyünün olduğunun kanıtıdır. Bayındır ilçe merkezi sınırları içinde Kızılkeçili köyündeki Çelergen, Buruncuk köyündeki Arap, Balcılar köyündeki Kızmalar arkalarında mezarlıklar bırakan diğer köy yerleşmeleridir.81 Tablo 1.Küçük Menderes Irmağı Havzası’nda Adları Değiştirilen Köyler. (Armağan, 2009) Köyün Önceki Köyün Şimdiki Adı Köyün Önceki Akyurt Zeamet Kilise Tire Kaleköy Gevele Kiraz Aydoğdu Kamar Kiraz Karaoba Korga Beydağ Ayrancılar Triyanda Torbalı Ocaklı Siyek Ödemiş Atalan Burgaz Torbalı Ovakent Adagide Ödemiş Balcı Keçiköy Bayındır Ortaköy Medekse Ödemiş Bademli Bodemya Ödemiş Osmancık Kiliselipınar Tire Bülbüller Damlar Ödemiş Olgunlar Kurtlar Kiraz Ceritler Çulhamurlar Kiraz Pınarlı Burgaz Bayındır Çamlıbel Manastır Bayındır Saçlı Değirmenönü Kiraz Çayağzı Elbi Kiraz Sarıyurt Sarımerye Bayındır Adı İlçesi Köyün Şimdiki Adı İlçesi Adı Çayırlı Çepni Tire Suludere Yağas Kiraz Çenikler Samsun Bayındır Söğütören Karaburgaz Bayındır Eskioba Darmara Tire Turgutlu Hamidiye Tire Emirli Maden Ödemiş Türkönü Ayasuluk Ödemiş Erikli Tasahorya Beydağ Üzümler Hacı Nebiler Ödemiş Günlüce Datbey Ödemiş Yakapınar Uladı Bayındır İlkkurşun Hacı İlyas Ödemiş Yeşilköy Hamidiye Ödemiş Kaplan Arpacılar Tire Yeniyurt Cibre Beydağ Kocaaliler Kocaasiler Tire Yolüstü Bezdegüme Ödemiş Kırtepe Manda Tire Zeytinlik Genev Ödemiş Karaveliler Tolos Bayındır 81Armağan, A. M., Tarihin Gizemli Kenti Bayındır, (İzmir: Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları, 2013) , s.11 64 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Havzada köylerin kaybolma nedenlerinin başında veba salgını gelir. Örneğin 1573, 1718, 1765, 1839, 1866, 1889 tarihli veba salgınları salt Aydıneli topraklarında değil Ege sancaklarında da yıkıma neden olmuştur. Aydın sancağı kazalarından Tire merkez ve köylerinde salgının ulaştığı boyutları 1838 tarihli belge gözler önüne sermektedir. Kayıtta 2000 olarak verilen yitirilen insan sayısı, Tire merkezde nüfusun % 24’ünün yitirildiği anlamındadır.82 Tire ve civarı veba, kolera, lekeli humma gibi önemli bulaşıcı hastalıkların uğrak yeri olmuştur. Bunun nedeni olarak Tire’nin kervan yolu üzerinde bulunmasını gösterilmektedir. Sahada en son Balkan Savaşı sırasında kolera salgını binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Bu salgınların yayılmasının ve önünün alınamamışının bir nedeni sağlık koşullarına uygun su tesisatının olmamasıdır. Ayrıca bu bulaşıcı hastalıklar nedeniyle Tire ilçesi ve çevre köylerde ölümlerin çok olduğu belirtilerek bu köylerin yakılması ya da bataklıkların temizlenmesi üzerinde durulmuştur.83 Art arda yaşanan veba salgını, birçok köyün konumlarının değişmesine sebep olmuştur. Tire ilçesinin Palamut köyü salgından sonra kalan nüfusuyla kuruluş yerini değiştirmiştir. İlk yerleşim yeri Kömürcü yakınlarındaydı. Buradaki mezarlık tarihsel felaketten kalan mirastır.84 Palamut köyü 1718 yılında hane sayısı 27, tahmini nüfusu 135 kişi, veba salgınından ölen kişi sayısı 106’dır. Yani nüfusunun % 81.48’ini kaybetmiştir.85 Tire Şerriye Sicili’nde belirtilen Tire kazasına bağlı olan Uşakpınarı, Bozköy, Yeniceköy, Mursallı, Kelmeköy, Bölücek, Şeyhli, Kureyş, Akçameşhed, Araplı, Hamzalı bu salgında havzada varlığını yitiren köylere örnek gösterebiliriz. Mezarlıklar, veba hastalığı salgını sonucunda havzadan kaybolan köylerin birer belgesi niteliğindedir. Havzada köylerin kaybolma nedenlerinden biri de yılanların basması olarak dile getirilmektedir. Mahmutlar köyü halk anlatımına göre çevresindeki yılanlar sebebiyle boşaltılmıştır. Aynı sıkıntının Buruncuk ve Demircili köyünde de yaşanmış olup halkının, Bayındır ilçesine göçerek merkezde Demircilik mahallesi ortaya çıkardığı kaydedilmektedir.86Yılanlar köylerin boşaltılmasına sebep olmanın yanında günümüzde halk arasında adını evran öyküsünden aldığı bilinen Yılanlı köyüne adını da vermiştir. COĞRAFYA BAKIMINDAN YER ADLARI KAVRAMI Ad bilimi, temel olarak kişi adları bilimi (Antroponimi) ve yer adları bilimi (Toponimi) olarak ikiye ayrılır. Yer adları bilimi, yer adlarını yapı, 82Armağan, A. M., 2009, Age., s.238 M., 2000, Age., s.115-116 84Armağan, A. M., 2009, Age., s.238 85Gökçe, T., 2006, Age., s.49 86Armağan, A. M. 2009, Age., s.239 83Başaran, Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 65 anlam ve köken bakımlarından açıklamaya çalışır. Herhangi bir nesneye verilen adın anlamı, kökeni, yapısal özellikleri vs. dilbilimin inceleme konusudur. Ancak konu yer adları olunca yalnızca dilbilimin bir araştırma alanı olmaktan çıkıp konusu itibariyle tarih, coğrafya, sosyoloji, antropoloji gibi değişik bilim dallarının da ilgilendiği bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü yer adları bir toplumun sosyal ve kültürel yapısı ile bulundukları, kullanıldıkları mekânın tarihî geçmişi ve coğrafya özellikleri hakkında da önemli ipuçları taşırlar. Yer adları insanlığın ve uygarlığın izlerini yansıtırlar, toplumların coğrafi mekânla bütünleşmesinin göstergesidirler.87 Yer adları sıradan sözler değildir. Hepsinde gizli bir anlam vardır. Bu anlam çözüldüğünde sahanın tarihi, siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafi birçok durumu ortaya konulmuş olur. Şunu belirtmek gerekir ki, yer adı kavramı yalnızca yerleşim yerlerinin adlarını karşılamaz. Yer adları kavramı içine dağların, tepelerin, ovaların, akarsuların, yolların, mahallelerin, köylerin vb. adları da girer. İnsanlar bir yere niçin ad veriyor, bir yere verdikleri adı nasıl belirliyor? Bu iki soru adlandırmayı doğru kavramak, yer adlarının kaynağına inebilmek için önemlidir.88 Tablo 2.Havzada Zamanında Var Olmuş Günümüzde Bulundukları Coğrafyayı Başka Bir Köy Yerleşmesine Bırakmış Köyler. (Armağan, 2009) Havzada Var Olan Köy Yerleşmesi Akçaşehir Akkoyunlu Dallık Boynuyoğun Yenişehir Derebaşı Kırtepe Kaplan Hasançavuşlar Bülbülderesi Kızılcaavlu Çerikközu Kurşak Halkapınar 87Tunçel, Havzada Kaybolan Köy Yerleşmesi Kızılin Eyerci Kadı Paşaoğlu Sıyrat, Türkmen Çokallar Avunlu, Yörük Gedik, Sazak Mercanlar Hayreddinli Dedebaşı Sobuca Etreddin Çavuş H., 2000, Age., s.24 İ., 2009, Age., s.2 88Altunışık, Köyün İlçesi Tire Tire Tire Tire Tire Tire Tire Tire Tire Torbalı Ödemiş Tire Tire Tire Havzada Var Olan Köy Yerleşmesi Çenikler Adaküre Küçük Avulcuk Süleymanlar Çatak Kazanlı Seyrekli Kurucuova Üçkonak Beyazıtler Yusufderesi Kutlubeyler Ovakent Çomaklar Havzada Kaybolan Köy Yerleşmesi Aktaş Erenler Ak Seyrekli Karakoyunlu Dolmanlık Beytiköy Alamanlı Büyükalan Eşekciler Ormanlı Resuller Hanaylar Sürmenler Köyün İlçesi Bayındır Bayındır Ödemiş Ödemiş Kiraz Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Beydağ 66 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Peşrefli Canbazlı Kürdüllü Yeğenli Çayırlı Buruncuk Pınarlı Kızılkeçili Çardak Topçu Kızancıklar Yersu Karaağaç Araplı Melaç Çelergen Tire Tire Tire Tire Tire Bayındır Bayındır Bayındır Erikli Olgunlar Haliller Çanakcı Umurcalı Karabağ Çömlekçi Çakırbeyli Bademli Kocakız Araplı Bayır Musaahmet Çarıklar Dedeli Karaayşe Beydağ Kiraz Kiraz Kiraz Kiraz Kiraz Kiraz Torbalı Köy adlarının verilmesinde etkili olan faktörler göz önüne alındığında iki temel gruplaşma dikkati çeker. Bunlardan ilkini köy adlarının yakınlardaki dağ, tepe, göl, akarsu, toprak, bitki örtüsü vb.nin özelliklerinden ya da doğrudan bunların adından esinlenerek, doğal çevre elemanlarına göre adlandırılması, ikincisini ise insan, aşiret, soy, çeşitli olaylardan etkilenmesiyle beliren, beşeri özellikler taşıyanlar oluşturur.89Bu şekilde verilmiş olan yer adları Küçük Menderes ırmağı havzasında yer alan köy yerleşmelerinde de mevcuttur. Kişi adlarında dikkati çeken bir husus, yer adlarında da karşımıza çıkmaktadır. Aynı ada sahip olan farklı yerler bulunmaktadır. Örneğin araştırma sahasında farklı ilçe sınırları içinde Veliler, Eğridere, Çamlıca, Yeşilköy, Sarıkaya adında ikişer köy yerleşmesi bulunmasının yanında aynı sözcük kökünden yapım ekleriyle türetilmiş olan Işık, Işıklar ve Demirci, Demircili adlarına sahip köylerde vardır. Bu durum köylerin aynı yer olmadığını gösterir ve sadece ad benzerliği ile ifade edilebilir. Tablo 3.Havzadaki Köy Adlarının Coğrafi Sınıflaması. Coğrafi Sınıflama Köy Sayısı Oranı ( % ) Doğal Coğrafya 128 34 Beşeri Coğrafya 201 53 Ekonomik Coğrafya 22 7 Yer Yön Konumdan 8 2 Tarihi Coğrafya 10 3 Diğer 5 1 89Tunçel, H., 2000, Age., s.25-26 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 67 DOĞAL COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜK MENDERES IRMAĞI HAVZASI KÖY ADLARI Doğal çevre koşullarının benzer özellikler göstermesi farklı kültürlerin benzer yer adları kullanmalarını sağlamıştır. Doğal coğrafya unsurları diğer bir deyişle doğal ortam birçok yerde benzer özellikler taşısa da bazı yerlerde farklılıklar göstermektedir. Bunun yanı sıra bazı yerlerde doğal coğrafyanın belli unsurları baskın iken diğer bir yerde başka unsurlar baskın olabilmektedir. Örneğin farklı iki yerdeki farklı jeomorfolojik yapı, oralardaki toprak çeşidi, rengi ve morfolojik bakımdan birbirinden farklı olmalarına da sebep olur. Yine iki bölge arasındaki farklı iklim koşullarının o bölgelerin hidrografya ve bitki örtüsü özellikleri bakımından farklı olduğunu gösterir. Doğal coğrafya koşullarının yer adları üzerindeki etkisi düşünüldüğünde işte bu benzerlik ve farklılıkların önemli olduğu görülecektir. Farklı yerlerde aynı yer adlarıyla sık karşılaşılmasının başlıca sebebi de budur. Araştırma sahası içerisinde de aynı adı taşıyan birden fazla köy yerleşmesi mevcuttur. Çamlık köyü adını Beydağ ve Selçuk ilçelerinde, Çamlıca köyü adını Ödemiş ve Torbalı ilçelerinde rastlamamız benzer doğal coğrafya koşullarının yer adları üzerine olan etkilerini açıklayan örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük Menderes havzasında köylerin kuruluş yeri olarak ovalardan daha fazla yamaçların tercih edilmiş olduğu ve toplu yerleşme özelliğine sahip olduğu görülür. Ova köylerine karşılık dağlarda ve genel olarak arızalı bölgelerde köyler kuruluş yerlerine göre en karakteristik olanlar dağ eteklerinde, çok defa eteği takip eden bir yol boyunca, pınar başlarında yerleşen ve bağ ile bahçeler arasında gizlenen dağ eteği köyleri, arka arkaya dizilen evleriyle uzaktan bir açık hava salonunu andıran yamaç köyleri, bir tepe üzerine yığılan evleriyle tepe, taraça ve sırt köyleridir. Engebeli bir ülke olan Türkiye’de daha çok bu tip köylere rastlanmaktadır. Küçük Menderes ırmağı havzasında Dereköy, Tepeköy, Eğridere, Sekiköy, Derebaşı gibi köy adları köylerimizin jeomorfoloji ile ilgili kuruluş yerleri hakkında açık bir fikir vermektedir.90 90 Muslu, G., 2005, Age., s.135 68 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Tablo 4.Doğal Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı. Köy Sınıflamaları Jeomorfolojiden Etkilenen Hidrografyadan Etkilenen Klimatolojiden Etkilenen Litolojiden Etkilenen Fitocoğrafyadan Etkilenen Zoocoğrafyadan Etkilenen Pedolojiden Etkilenen 26% Köy sayısı 34 37 3 5 31 17 1 28% Oran (%) 26 28 2 4 25 14 1 25% 14% 2% 4% 1% Şekil 1.Doğal Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı. Jeomorfolojik yapıdan etkilenen köy adlarında ilk bakışta göze çarpan ad dağ ve dere sözcüklerini almış köy yerleşmesi adlarının sayıca çoğunlukta olmasıdır (Tablo 5) . Bu durum sahanın kuzey ve güney kesimlerinde uzanan dağ sıraları ile bu dağ sıralarının yamaçlarından inen akarsuların varlığından ileri gelmektedir. Havzanın kuzeyini çevreleyen Bozdağlar kütlesinin yamaçlarından inen Buca deresi yakınında kurulan Dereköy ile Tire ilçesinin batısında havzanın güneyinde bulunan Yelçukuru deresi yakınında kurulmuş olan Dereli köy yerleşmesi buna örnek gösterilebilir. Ayrıca bir sahaya yerleşen aşiret-oba-oymak için dağlar son derece önemlidir. Bir yere gelen topluluk öncelikle dağlara ad koyma zorunluluğu duymaktadır; çünkü gidecekleri, bulundukları yeri tanımlamada dağların önemli bir dayanak olduğunu anlamışlardır. Bu nedenle kültürlerinin bir parçası olan adları dağlara, tepelere vermişlerdir. Dağkızılca köyüne adını veren kızılca: 1) kırmızımsı kırmızıya çalan 2) aşırı derecede kızıl 3) kızıla çalan bir çeşit buğday anlamlarına gelmektedir.91 91 Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı), s.1141 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 69 Ayrıca kırmızı rengi ifade eden kızıl sözcüğüne namus, şeref anlamları yüklenmiş olup Türklerce kutsal kabul edilen bir renktir. Dağkızılca köyü adını namus, şeref gibi manevi değerlere vurgu yapan kızıl sözcüğünün, dağ gibi yeri sabit olan kaybolamayacak jeomorfolojik unsurla bütünleştirilmiştir. Çalışmada kişi adları sınıflandırması içinde yer verdiğimiz Turan köyünün eski adı olan Kızılağaç adını kurucusu Kızıl Ali’den almıştır.92 Yine Bayındır ilçesine bağlı köylerden biri olan Kızılcaağaç köyü adı günümüzde dururken neden Kızılağaç köyünün adı değiştirilmiştir. Kızılca, Kızılcaavlu, Kızılcahavlu, Kızılcaova, Kızıloba ve Kızılkeçili sahada adının içinde kızıl sözcüğünün geçtiği diğer köy adlarıdır. İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı ve dağlarda derin dereler manasına gelen çatak sözcüğü ile ifade edilir. Araştırma sahasında ki Çatak köyü de Kadın deresi ile Öksüz deresinin kesiştiği yerde kurulmuş bir yerleşmedir. Aydın ili Nazilli ilçesine bağlı Çatak köyünün de adını Örencik deresine karışan iki vadinin arasında bulunmasıyla almıştır.93 Bu durum gösteriyor ki Anadolu’da iki dağ yamacı arasındaki derin vadi yatakları yakınında kurulan köylerin çatak adını alması bir tesadüf değildir. Hem jeomorfolji hem de hidroğraya sınıflaması başlığı altında yer verdiğimiz bir köy adı olan Gölova, Anadolu’da polye anlamına gelmektedir. Polyelere ise gölyeri anlamı verilmektedir.94 Sahadaki Çukurköy’ün bulunduğu yer jeomorlojik bir birim olan çukurluk alan değil tam aksine tepelik bir sahadır. Bu da gösteriyor ki her ad isabetli bir kararla verilmemektedir. Köy adının manasına bakarak yorum yapmak her zaman gerçeğe ulaştırmaz. Tablo 5. Jeomorfolojiden Etkilenen Köy Adları. Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 Köyün Adı Adaküre Alanköy Atalanı Ayaklıkırı Bayırlı Belevi Buruncuk Boğaziçi Bağlı Olduğu İlçe Beydağ Bayındır Torbalı Tire Ödemiş Selçuk Bayındır Tire Sıra No 18 19 20 21 22 23 24 25 Köyün Adı Gedik Gökyaka Gölova Kızılcaova Kırtepe Kurucuova Kuşçuburun Ovakent Bağlı Olduğu İlçe Kiraz Kemalpaşa Menderes Bayındır Tire Ödemiş Torbalı Ödemiş Armağan, A. M., 2013, Age., s.20 Deniz, M., Nazilli İlçesinin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi Uşak: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2013), s.196 94 İzbırak, R., 1986, Age., s.267 92 93 70 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT 9 10 11 12 13 14 15 16 17 Bozcayaka Cevizalan Çatak Çamlıbel Çiftçigediği Çukurköy Dağkızılca Dağtekke Dereuzunyer Ödemiş Ödemiş Kiraz Bayındır Bayındır Tire Torbalı Torbalı Ödemiş 26 27 28 29 30 31 32 33 34 Pamukyazı Seki Taştepe Yakacık Yakapınar Yazıbaşı Yeşiltepe Yukarı aktepe Zeytinova Torbalı Ödemiş Kiraz Bayındır Bayındır Torbalı Beydağ Beydağ Bayındır Coğrafya ile ilgili ad verilirken su ile ilgili olanları verdiği adı uzun süre yaşatma arzusu vardır. Çünkü su yerleşik bir addır kolay kolay kaybolmaz dere ya da bir pınar kurusa bile onun izi kalır ve verilen ad uzun süre yaşar. Küçük Menderes havzasındaki köy adlarının % 28’i adını hidrografik unsurlardan etkilenerek almıştır. Adını hidrografik unsurlardan alan köy yerleşmelerinde dikkati çeken bir durum, aynı ada sahip farklı ilçelere bağlı köylerin mevcut olmasıdır. Dereköy (Kemalpaşa ve Bayındır), Eğridere (Beydağ ve Tire), Karakuyu (Menderes ve Torbalı) köylerinden farklı ilçelerde olmak üzere iki köy yerleşmesi bulunmaktadır. Bu durum insanın yerleşim yerine ad koyarken yaşadığı doğal çevreden ne denli etkilendiğinin açık kanıtıdır. Öyle ki bu coğrafik unsurları insanlar doğum yeri olarak kimliklerinde taşımaktadır. Aynı zamanda Bayındırdaki tarihi Kral Yolu üzerinde yer alan Dereköy, yine Bayındır ilçesi köylerinden olan Ergenli-Hisarlık arasında yerleşim oluşturan tarihsel bir köydür.95 Gündelik dilde birbiri yerine kullanılan pınar-dere-çay sözcüklerini içeren köy adlarına sahada bolca rastlamaktayız. Bu sözcüklerden birini içeren Pınarlı köyü, Bayındır ilçesinin doğu sınırında yer alan tek köyüdür. Önceki adı Bulgas olan köyün adı halk arasındaki yanlış ifade sebebiyle Burgaz olarak söylenmektedir. Araştırma sahasında şu bir gerçektir ki adları değiştirilen köy yerleşmeleri ad değişikliğinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala eski adlarıyla telaffuz edilmektedir. Yeni adları sadece tabelalarda okunmaktadır. Havzadaki yerleşme yerlerinden bazıları akarsuyun fiziksel özelliklerini de işaret etmektedir. Menderes, bilindiği üzere akarsuyun kıvrımlı bir yatak resmetmesine denilmektedir. Fakat araştırma sahasında Menderes sözcüğü sadece akarsu anlamında kullanıldığından Menderes köyünün adını jeomorfoloji başlığında yer vermeyip sadece hidrografyadan adını alan köy adları sınıflamasında incelenmiştir. Bunun yanında Eğridere, 95 Armağan , A. M., 2013, Age., s.29 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 71 Mavidere, Kurudere köyleri yerleşmenin adını aldığı akarsuların özelliklerine izafeten verilmiştir. Havzanın kuzey kesiminde yer alan Suçıktı köyü arazisinde karstik bir aşınım şekli olan düden mevcuttur. Su batan-su yutan da denilen düden şekli köye Suçıktı olarak adını vermiştir. Mitolojiye göre su çıkan yerlerde su perileri bulunmaktadır. Mitolojiye göre buradaki düdenin etrafında da su perileri bulunmaktadır. Arıkbaşı köyü, öncesinde Osmaniye adıyla kurulmuş olup daha sonrasında yanındaki mevsimlik dere yatağından dolayı Arıkbaşı uygun görülerek adı değiştirilmiştir. Arıkbaşı köyünün adını oluşturan Arık: nehir, çay anlamına gelmektedir. Arıklı-Arıklar gibi kullanımları olan Arıklı sözcüğü Şecere-i Terakime de kişi adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.96İnsanın su gibi varlığı kolay kolay kaybolmayan unsurları gerek yerleşim adı gerek kişi adı olarak var etmesi insan doğal ortam etkileşimini yansıtması bakımından güzel bir örnektir. Havzadaki Suludere ile Kurudere köy yerleşmelerinin adı ırmağın sel karakterli tabilerinin yerleşim yeri adlarına bir yansıması olarak gösterilebilmesinin yanında Suludere köyü adını yağışlı devredeki akımın artmasına atıfta bulunurken Kurudere köyü Akdeniz ikliminin yaz kuraklığına ve buharlaşma faktörlerine de atıf yapmaktadır. Tablo 6. Hidrografyadan Etkilenen Köy Adları Sıra No Köyün Adı Bağlı Olduğu İlçe Sıra No Köyün Adı Bağlı Olduğu İlçe 1 Akpınar Kiraz 20 Karakuyu Menderes 2 Arıkbaşı Bayındır 21 Karakuyu Torbalı 3 Altınoluk Kiraz 22 Karapınar Bayındır 4 Bülbüldere Torbalı 23 Köfündere Ödemiş 5 Çağlayan Ödemiş 24 Kurudere Beydağ 6 Çaylı Ödemiş 25 Mavidere Kiraz 7 Çayağzı Kiraz 26 Menderes Beydağ 8 Çaybaşı Torbalı 27 Mersinlidere Kiraz 9 Dereköy Kemalpaşa 28 Pınarbaşı Kiraz 10 Dereköy Bayındır 29 Pınarlı Bayındır 11 Derebaşı Tire 30 Subaşı Torbalı 96 Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime, (1001 Temel Eser, 1071), s.88 72 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT 12 Dereli Tire 31 Suçıktı Ödemiş 13 Dereuzunyer Ödemiş 32 Suludere Kiraz 14 Eğridere Beydağ 33 Uzundere Ödemiş 15 Eğridere Tire 34 Yakapınar Bayındır 16 Göllüce Torbalı 35 Yeşildere Kiraz 17 Gölova Menderes 36 Yunusdere Turgutlu 18 Halkapınar Tire 37 Yusufdere Ödemiş 19 Havuzbaşı Bayındır Tablo 7. Klimatolojiden Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köy Adı Bağlı Olduğu İlçe 1 Günlüce Ödemiş 2 Suludere Kiraz 3 Kurudere Beydağ Havzada, çoğu yerde maki elemanları ile karışmış bir durumda olarak meşe ve çam ormanları mevcuttur. Araştırma sahasında meşe adının bulunduğu köy yerleşmesine rastlanmazken; Çamlıca, Çamyayla, Çamlıbel, Çamlık adlarını taşıyan çam ormanlarının varlığına dikkat çeken köyler mevcuttur. Genellikle havzanın yüksek olan kısımlarında iğne yapraklı ağaçlardan oluşan korular görülür. Havza tabanına inen yamaçlarda ise karışık tipte ormanlar yaygındır. Yasa değişikliğinden önce belde olan Bademli adı, zaman içinde Potamya-Bodamya-Bademye-Bademli olarak değişime uğramıştır. Bu yerleşim yerine Bademli adının verilmesi burada badem ağaçlarının çok olmasından değil (aksine köyde badem ağaçları yoktur) Potamya sözcüğünün zaman içinde uğradığı değişimin Bademli sözcüğüne denk gelmesinden ileri gelmektedir. İlk bakışta adını burada fazlaca yetiştirilen badem ağaçlarından aldığını düşündüren köy adını tamamıyla halk etimolojisi sonucunda almış olup bu değişime sahadaki Tire ilçesinin Bademli mahallesinin eski adının Potamya olması da örnek gösterilebilir.97 Ayrıca Afyon ilinin Emirdağ ilçesinin Bademli beldesi adını burada yetiştirilen badem ağacı sayısının fazla olmasından değil Bozulus aşireti 97 Yavuz, B. G., 1993, Age., s.38 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 73 Bademli cemaatinden almaktadır.98Bu durum farklı illerde aynı adı taşıyan yerleşme yerlerinin adlarına bakarak genel bir yargıya ulaşılamayacağını ve de toponimik sınıflamanın lokal doğrultuda yapılmasının gerekliliğini göz önüne sermesi açısından önemlidir Tablo 8. Fitocoğrafyadan Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe Sıra No Köyün Adı 1 Bademli Ödemiş 17 Kırbaş Torbalı 2 Cevizalan Ödemiş 18 Kırtepe Tire 3 Çamlık Beydağ 19 Korucuk Torbalı 4 Çamlıca Torbalı 20 Mersinlidere Kiraz 5 Çamlıca Ödemiş 21 Ormanköy Torbalı 6 Çayırlı Tire 22 Palamutçuk Beydağ 7 Çamyayla Ödemiş 23 Pamukyazı Torbalı 8 Çamlıbel Bayındır 24 Pancar Torbalı 9 Çırpı Bayındır 25 Söğütören Bayındır 10 Dallık Tire 26 Üzümlü Ödemiş 11 İğdeli Kiraz 27 Üzümler Tire 12 Kabaağaç Bayındır 28 Vişneli Kemalpaşa 13 Kabaçınar Turgutlu 29 Zeytinköy Selçuk 14 Karaot Torbalı 30 Zeytinlik Ödemiş 15 Karabağ Kiraz 31 Zeytinova Bayındır 16 Kızılcaağaç Bayındır Bulunduğu İlçe Günümüzde halk arasında adını evran öyküsünden aldığı bilinen Yılanlı köyünün bulunduğu alanda 12. ya da 13. yy.da inşa edildiği tahmin edilen Bizans dönemine ait bir kale bulunmaktadır. Önceleri savunma amacıyla kullanılan bu kale Ceneviz-Bizans arasında 1200 yılında yapılan Nikoyan Antlaşması’ndan sonra ceviz, kestane gibi yiyecekleri depolama amacıyla kullanılmıştır.99 Cenevizli kolonistlerin kaledeki yiyeceklerin çalınmasını önlemek amacıyla ortaya attıkları evran öyküsünde olağanüstü bir yılandan söz edilmektedir. Kolonistlerin mallarını depoladıkları kalenin çevresinde zaman zaman ortaya çıkan kalenin bekçisi olan bu yılanın başı 98 99 Koca, N. ve Yazıcı, H., 2011, Age., s.5 Yavuz, B. G., 1999, Age., s.16 74 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT öküz başı büyüklüğünde, vücudu ağaç gövdesi gibi ve 15-20 m uzunluğunda100olduğu ifade edilmektedir. Cenevizli kolonistlerin ortaya attığı bu hikaye sonucunda kalenin adı Yılanlı Kale köyün adı da Yılanlı Köyü olmuştur. Tablo 9. Zoocoğrafyadan Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe 1 Alakeçili Beydağ 2 Arslanlar Torbalı 3 Atalanı Torbalı 4 Akkoyunlu Tire 5 Bülbüller Ödemiş 6 Bülbüldere Torbalı 7 Doğancılar Torbalı 8 Karadoğan Ödemiş 9 Karateke Tire 10 Kaplan Tire 11 Kaplancık Torbalı 12 Keçililer Ödemiş 13 Kızılkeçili Bayındır 14 Kuşlar Turgutlu 15 Kuşçuburun Torbalı 16 Tekeli Menderes 17 Yılanlı Ödemiş Havzada adını pedolojiden alan köy yalnızca Kerpiçli köyüdür. Kerpiç: Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte kurutulmuş saman ve balçık karışımı tuğla anlamına gelmektedir.101 Kerpiçlik köyünde kerpiçten inşa edilen yapılar fazla olduğundan köy bu adı almıştır. 100 101 Armağan, A. M., 2009, Age., s.77 Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı), s.1141 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 75 BEŞERİ COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜKMENDERES IRMAĞI HAVZASI KÖY ADLARI Araştırma sahasında yerleşme adları incelendiğinde, doğal ve beşeri çevre unsurlarının yer adları üzerindeki etkisi kolayca görülebilmekte ve çeşitli gruplar altında toplanabilmektedir. Kimi yer adları, iki manaya gelmesi ya da bileşik olmasından dolayı birkaç kategoriye girebilmektedirler.102 Tablo 10.Beşeri Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı. Köy Sınıflamaları Kişi Adlarından Etkilenen Aile-Aşiret Adlarından Etkilenen Yerleşme Şekillerinden Etkilenen Dini Unsurlardan Etkilenen Köy sayısı 37 107 50 7 Oran (%) 19 53 24 4 53% 19% 24% 4% Kişi Adları Aile-Aşiret Yerleşme Şekilleri Dini Unsurlar Şekil 2.Beşeri Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı. Sahada Veliler adında iki köyün bulunmasının yanında OsmanlarOsmancık, Haliller-Karahaliller, Yusuflu-Yusufdere adlarında görüldüğü gibi aynı addan türemiş köy adları havzada karşımıza çıkmaktadır (Tablo 17.). Bu durum önderlerinin adını alan aynı aşiret-cemaat topluluklarının havzanın farklı kesimlerinde yerleştiklerinin göstergesidir. Araştırma sahasında Kiraz ve Ödemiş ilçelerinde Veliler, Bayındır ilçesinde ise Karaveliler adında veliler adı olan üç köy yerleşmesi bulunmaktadır. Karaveliler köyünün önceki adı Tolos’tur. Ayrıca Osmanlı döneminde Balıkesir kazasında hangi boya mensup olduğu belirlenmeyen Karaveliler cemaati103 ile Menteşe sancağı Bozöyük kazasında Veliler cemaati104 kayıtlara geçmiştir. 102 103 Deniz, M., 2013, Age, s.193 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 3. Cilt, s.1248 76 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Karaveliler, Karacaali, Karadoğan köylerinde olduğu gibi adının içinde kara sözcüğü bulunan köyler vardır. Kara; Türkçede yönetici unvanı olarak kullanılmasının yanı sıra kişi adı olarak da kullanılmıştır. Öyle ki Nuh Peygamberin torunlarından birinin adı Kara Han’dır.105 Ayrıca Oğuz boyları arasında kara sözcüğüyle ilgili deyimler oluşturulmuş olup Ev Başına Kara Han deyimi; her evde kara kişi bir han olmuştur, her eve bir han manasına gelmektedir.106Kara Evli deyiminin ise nerede otursa, çadır ile oturucu anlamındadır.107Türk boylarında yer adlandırmada en çok, renk unsuru var; renk aynı zamanda yön ile de ilgilidir: Kara kuzeyi, kızıl güneyi, ak batıyı ve gök de doğuyu gösterir.108Unvan, yön, kişi adı olarak anlam bulan kara sözcüğü sahadaki birçok köyde birleşik ad olarak görmekteyiz. Bayındır ilçesinin Turan köyünün önceki adı Kızılağaç’tır. Kızılağaç çiftlikten köye dönüşmüş olup adını kurucusu Kızıl Ali’den almıştır.109 Karahayıt köyü adını Kara Ayid veya Hayıt Dede olarak da bilinen kurucusundan almıştır.110Latince adı Vitex agnus-castus olan hayıt; 1-3 m yükseklikte, çalı görünüşünde soluk pembe veya mavi çiçekli bir bitkidir. Kökleri iplik boyamada kullanılır. Acayıt, Ayıd, Hayıd, Beşparmak otu eş anlamında kullanılır.111 Yani bir bitkinin adı, bir insana mı ad olmuş, yoksa bir insanın adı mı verdi? Sorularının cevabı coğrafi bir sınıflama ve sahada o adın verilme sebebini açıklama gayesi güden bu çalışmada açıklığa kavuşturulamayıp bu, tamamıyla etimoloji alanına girmektedir. Sahadaki sınıflama kapsamında en fazla köy sayısına sahip olan aileaşiret varlığından etkilenen köy adları beşeri coğrafya içinde %53 orana sahiptir. Toponimiyle ilgili yapılmış çalışmaların bazılarında aile-aşiret adı sınıflamasının yanında etnik yapıdan alan adlar sınıfına da yer verildiği görülürken bazılarınınsa ise tek başlık altında toplanmış olduğu görülmektedir. Bu çalışmada etnik yapıdan adını alan adları da aile aşiret sınıfı içinde incelendi. Bayındır ilçesine bağlı olan Çenikler köyü, Aydınoğulları Beyliği döneminde Samsun adında iken daha sonra Canikler adını almıştır. Zaman Halaçoğlu, Y., 2011, Age 5. Cilt, s.2283 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.26 106 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.39 107 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.49 108 Baykara, T.,Türk Kültürüne Tarihine Bakışlar, (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2001), s.27 109 Armağan, A. M., 2013, Age., s.20 110 Armağan , A. M., 2013, Age., s.22 111 Baytop, T.,Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 578, 1994), s.132 104 105 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 77 içerisinde Canikler-Çenikler şekline dönüşmüştür.112 Yine Bayındır ilçesine bağlı olan Çıplak köyü, 16. yy. Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri kayıtlarında Bayındır merkezinin doğu ve batı bölgelerinde vadinin en kalabalık topluluklarının bulunduğunu göstermektedir. Bayındır ilçesi toprak, su, mera bütünüyle ziraat ve hayvancılık açısından Küçük Menderes havzasının en gözde toprakları olmuştur. Bayındır İlçesi’nin güneybatısındaki araziler hayvancılığın gelişmesini sağladığı gibi Çıplak köyü meralarını da gözde hale getirmişti ve Çıplak köyü tapu tahrir defterlerinde Çıbıldak adı ile geçmektedir.113Köy adını hayvancılık faaliyetinden aldığı düşünülse de Osmanlı Devletinde Aydın sancağında kayıtlara geçen Yıva boyunun Çıplak cemaatinden almıştır.114 Tablo 11.Kişi Adlarından Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe Sıra No Köyün Adı 1 Ahmetli Torbalı 20 Mehmetler Tire 2 Bayezitler Ödemiş 21 Mursallı Ödemiş 3 Beyköy Beydağ 22 Naime Torbalı 4 Çakırbeyli Torbalı 23 Osmancık Tire 5 Ertuğrul Ödemiş 24 Osmanlar Bayındır 6 Elifli Bayındır 25 Oğuzlar Ödemiş 7 Furunlu Bayındır 26 Orhangazi Ödemiş 8 Gökçen Tire 27 Özbey Torbalı 9 Hasançavuşlar Tire 28 Süleymanlar Ödemiş 10 Haliller Kiraz 29 Turan Bayındır 11 Hacıhasan Ödemiş 30 Turgutlu Tire 12 Hacıisalar Turgutlu 31 Umurcalı Kiraz 13 Karacaali Tire 32 Veliler Kiraz 14 Karaveliler Bayındır 33 Veliler Ödemiş 15 Karahalilli Bayındır 34 Yeğenli Tire 16 Karadoğan Ödemiş 35 Yusuflu Bayındır 17 Karahayıt Bayındır 36 Yusufdere Ödemiş 18 Kutlubeyler Ödemiş 37 Yunusdere Turgutlu 19 Mahmutlar Tire Armağan, A. M., 2013, Age., s.27 Armağan, A. M., 2013, Age., s.18 114 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.542 112 113 Bulunduğu İlçe 78 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Liderleri Furun Şah ile Menteşe’den Bayındır’a gelen aşiretin kurduğu bir köydür. Köyün dikkate değer bir özelliği Osmanlı Sultanı 2.Selim’in vakıf köylerinden biridir.115Sahadaki köyün adını birebir olarak karşılayan bir cemaat adı olmasa da Furunlu köyünün adı 2007 yılında Harita Genel Komutanlığınca basılmış olan 1/ 250 000 ölçekli, NJ 35-7 ve NJ 35-11 adlı topografya haritalarında Fırınlı olarak yer almasının yanı sıra halk arasında da Fırınlı ve Furunlu söylemleri birlikte kullanılmaktadır. Ayrıca da Dodurga boyunun Fırıncılu adında bir cemaat kayıtlara geçmiştir.11616. yy.da Menteşe yöresinde kişi adlarıyla anılan Yörük köylerinden bazılarının Furunşah adını alması da dikkat çekicidir. Bu ada benzer Franşah adlı bir mahalle, Aydın ili Nazilli ilçesi Aşağıyakacık köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. 16. yy.da Maraş ve Tarsus Yörükleri içerisinde Feranşah cemaatinin varlığı bilinmektedir.117 Bu sebeple adını lideri-kurucusundan alan bir topluluk adı olan Furunlu kişi adları içerisinde de incelendi. Önceki adı Gireli olan köy, 1923’te Ödemiş’in Birgi nahiyesinin bir köyü iken 1997’de Ödemiş ilçesi köyleri arasında yer almıştır. Köy Germiyan Türkmenleri tarafından kurulmuştur. Ayrıca yörede köyün adını Ödemiş zeybeklerinden olan 1814 yılında dağa çıkan Ger Ali’den aldığı da söylenilmektedir.118 Germiyan Türklerinin Ödemiş yöresinde kurduğu diğer köyler ise önceki adı Bıçakçı Gire ve Pirinççi Gire olan Bıçakçı ve Pirinççi köyleridir.119 Daha sonraları bu köylerin Germiyan Türklerinin varlığını yansıtan adlarındaki gire sözcüğü atılmıştır. 1530 ile 1990 yılları arasında Osmanlı Devleti Kütahya sancağında nahiye günümüzde ise ilçe olan Aslanapa’nın o tarihlerdeki adı Gireği’dir.120 Ayrıca Asya Hun imparatoru Oğuz Hanı’ın oğullarından birinin adı Gireyli’dir.121 Aynı kökten türeyen Gire-Gireyli-Gireği sözcükleri etimolojik olarak dikkate değerdir. Araştırma sahasında yaşlı kişiler tarafından pazar günü girey pazartesi günü ise girey ertesi olarak ifade edilmekte olup halk etimolojisi sonucunda girey ve gireğ sözcüğünde ses değişimi olmaktadır. Araştırma sahasında Pazar gününün girey olarak ifade edilmesi ve Germiyan Türkmenlerinin sahada kurdukları üç köye de gire sözcüğünü eklemeleri; cevabı için etimoloji bilgisi isteyen bu köylerin kuruluşları Pazar gününe mi denk geliyordu da sahada pazar gününe gire deniyor ? sorusunu sordurmaktadır. Armağan, A. M., 2013, Age., s.30 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.866 117 Deniz, M., 2013, Age., s.201 118 Yavuz, B. G., Sözlü Görüşme (13.07.2010) 119 Berber, F.,Age., (01.11.2014) 120 Sezen, T.,Osmanlı Yer Adları, (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın Nu: 21, 2006), s.49 121 Ebülgazi Bahadır Han, 1071, Age., s.45 115 116 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları Tablo 12. Aile-Aşiret-Cemaat Adlarından Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köy Adı Bulunduğu İlçe Sıra No Köy Adı Bulunduğu İlçe 1 Akkoyunlu Tire 53 Karakuyu Torbalı 2 Akyurt Tire 54 Karakuyu Menderes 3 Alacalı Tire 55 Karakızlar Torbalı 4 Arslanlar Torbalı 56 Karaoba Beydağ 5 Avunduruk Kiraz 57 Karabulu Kiraz 6 Ayrancılar Torbalı 58 Karaburç Kiraz 7 Ahmetli Torbalı 59 Karakova Ödemiş 8 Acarlar Selçuk 60 Karaman Kiraz 9 Aydoğdu Kiraz 61 Kazanlı Ödemiş 10 Başaran Kiraz 62 Keçiler Ödemiş 11 Barutçu Selçuk 64 Kürdüllü Tire 12 Balabanlı Ödemiş 65 Kurşak Tire 13 Bayırlı Ödemiş 66 Kuşlar Turgutlu 14 Bakır Beydağ 68 Kızıloba Bayındır 15 Bebekler Ödemiş 69 Kışla Ödemiş 16 Bıçakçı Ödemiş 70 Kireli Tire 17 Boynuyoğun Tire 71 Köseler Ödemiş 18 Bozköy Torbalı 72 Lütuflar Bayındır 19 Bulgurca Menderes 73 Mahmutlar Tire 20 Bülbüller Ödemiş 74 Mehmetler Tire 21 Cambazlı Tire 75 Mutaflar Beydağ 22 Canlı Bayındır 76 Ocaklı Ödemiş 23 Ceritler Kiraz 77 Olgunlar Kiraz 24 Cumalı Kemalpaşa 78 Osmanlar Bayındır 25 Çakırbeyli Torbalı 79 Oğuzlar Ödemiş 26 Çapak Torbalı 80 Peşrefli Tire 27 Çanakçı Kiraz 81 Pirinççi Ödemiş 28 Çenikler Bayındır 82 Sağlık Torbalı 29 Çobanlar Ödemiş 83 Sarılar Tire 30 Çobanköy Tire 84 Saruhanlı Tire 31 Çomaklar Beydağ 85 Saipler Torbalı 32 Çömlekçi Kiraz 86 Sancaklı Menderes 33 Dernekli Bayındır 87 Saçlı Kiraz 79 80 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT 34 Dolaylar Ödemiş 88 Sarıkaya Kiraz 35 Dokuzlar Kiraz 90 SEYREKLİ ÖDEMİŞ 36 Doyranlı Tire 91 SÜLEYMANLAR ÖDEMİŞ 37 Düverlik Torbalı 92 SIRIMLI KİRAZ 38 Ergenli Bayındır 93 SOLAKLAR KİRAZ 39 Emirli Ödemiş 94 ŞEMSİLER KİRAZ 40 Emenler Kiraz 95 TABAKLAR BEYDAĞ 41 Erikli Beydağ 96 TEKBIÇAKLAR KİRAZ 42 Eselli Ödemiş 97 TEKELİ MENDERES 43 Furunlu Bayındır 98 TOSUNLAR ÖDEMİŞ 44 Gerçekli Ödemiş 99 TÜRKMEN TORBALI 45 Gereli Ödemiş 100 TÜRKÖNÜ ÖDEMİŞ 46 Halkapınar Tire 101 VELİLER KİRAZ 47 Hasköy Bayındır 102 VELİLER ÖDEMİŞ 48 Işık Ödemiş 103 Yağlar Kiraz 49 Işıklar Tire 104 Yağcılar Beydağ 50 Karacaali Tire 105 Yeğenli Tire 51 Kaplan Tire 106 Yılanlı Ödemiş 52 Karaot Torbalı 107 Yukarı Tosunlar Beydağ Sahada Kiraz ilçesinin Hisar köyü, Bayındır ve Tire ilçelerinde ise Hisarlık adında köyler mevcuttur. Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde bulunan küçük anlamına gelen hisar sözcüğü, Şecer-i Terakime’de Hisar dağı122olarak bir jeomorfolojik birimin adı olarak da geçmektedir. Bizans imparatorluğu döneminde adı Koloe olan Kiraz ilçesi, bugünkü Kiraz'ın bulunduğu yerde değil, onun iki km kuzeybatısındaki Hisar Köyü'nde idi. Bu döneme ait Hisar'da görülebilen tek tarihi eser, gösterişli bir ortaçağ Kalesi’dir.123Kiraz ilçesi Hisar Köyü Köyiçi mevkiindeki Asar Kalesi ya da Hisar kale adıyla bilinen kale Roma-Bizans dönemi eseri olan Aydınoğlu Beyliği ve Osmanlı Devleti dönemlerinde onarım görmüştür.124 Aynı addan iki tane olan Bayındır ilçesine bağlı Hisarlık köyünde de havzanın İlkçağ tarihinden izleri yansıtan Ceneviz Kalesi125 bulunmaktadır. Tire ilçesindeki Ebülgazi, Bahadır Han , 071, Age., s.79 (03.09.2014) 124http://www.izmirkulturturizm.gov.tr/TR,77460/kiraz.html(06.11.2014) 125 Armağan, A. M., 2013, Age., s.17 122 123http://www.kiraz.bel.tr Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 81 Hisarlık Köyü, bir zamanlar Rum Ortodokslarının merkeziydi. Arcadius olarak bilinen bu köy, adını Bizans İmparatoru Arcadius’tan almıştı. Köyde çok sayıda tarihi kalıntı olduğu tahmin edilmektedir. Köyde bu döneme ait tarihteki adı ise bilinmeyen bir manastır vardır.126Yine araştırma sahasının yakınındaki Aydın ili Nazilli ilçesinin Hisarcık köyü de adını kale olmaya müsait mevkisi ve kaleyi andıran kayaların konumu nedeniyle üzerinde bulunduğu tepeye bağlı olarak almıştır. Yöre halkı tarafından tepe hala Asar olarak adlandırılmaktadır.127 Benzer özelliklere sahip kale kalıntılarına sahip yerlerde kurulan köy yerleşmelerinin adının HisarHisarlık olması bir tesadüf olarak adlandırılmamalıdır. Tablo 13.Yerleşme Şekillerinden Etkilenen Köy Adları. Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 Köy Adı Alaşarlı Akçaşehir Akyurt Büyükkale Büyükavulcuk Bucak Bozköy Çamlıbel Çamyayla Çobanköy Çiftlik Dereköy Dereköy Gölyaka Hamamköy Halıköy Hasköy Hisar Hisarlık Hisarlık Kaleköy Kayaköy Karaköy Kurucuova Küçükavulcuk Bulunduğu İlçe Ödemiş Tire Tire Tire Ödemiş Ödemiş Torbalı Bayındır Ödemiş Tire Beydağ Bayındır Kemalpaşa Kemalpaşa Ödemiş Beydağ Bayındır Kiraz Bayındır Tire Kiraz Ödemiş Turgutlu Ödemiş Ödemiş Sıra No 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 Köy Adı Küçükkale Konaklı Kışla Kızılcaavlu Ovakent Ortaköy Ormanköy Örenköy Sarıyurt Söğütören Tokatbaşı Uzunköy Üçkonak Yeniköy Yeniköy Yeniköy Yeniceköy Yeniçiftik Yenişehir Yenişehir Yeniyurt Yeşilköy Yolüstü Zeytinköy Bulunduğu İlçe Tire Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Ödemiş Torbalı Turgutlu Bayındır Bayındır Bayındır Kiraz Ödemiş Torbalı Ödemiş Kiraz Ödemiş Tire Tire Kiraz Beydağ Ödemiş Ödemiş Selçuk 126http://www.ipekyoluuzerindetire.com/tr/azinlik-mabetleri/hisarlik-koyu-manastiri/ (04.11.2014) Deniz, M., 2013, Age., s.198 127 82 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Torbalı ilçesine bağlı olan Şehitler köyünün önceki adı şehit anlamına gelen Meşhet’tir. Gaziler köyü 1530 yılı Osmanlı Tapu Tahrir Defterinde Bayram Gazili adı ile geçmektedir.128 Bayram Beyceli aşireti tarafından oluşturulan Bayram Gazili köyü daha sonraları Gaziler adıyla varlığını devam ettirmektedir.129 Osmanlı döneminde Malatya ve Maraş’ta konar göçer bir grup olarak kayıtlara geçen Gazi cemaati vardır.130 Tablo 14. Dini Unsurlardan Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe 1 Cumalı Kemalpaşa 2 Dağtekke Torbalı 3 Gaziler Bayındır 4 Hacıhasan Ödemiş 5 Hacıisalar Turgutlu 6 Orhangazi Ödemiş 7 Şehitler Torbalı EKONOMİK COĞRAFYA BAKIMINDAN KÜÇÜK MENDERES IRMAĞI HAVZASI KÖY ADLARI Araştırma sahasında ekonomik coğrafyadan etkilenen köy adları % 7 orana sahiptir. Tablo 15.Ekonomik Coğrafyadan Etkilenen Köy Adlarının Sayıları ve Oranı. Köy Adları Köy sayısı Oran (%) Tarımdan Etkilenen 13 36 Hayvancılıktan Etkilenen 4 11 Madenlerden Etkilenen 5 14 Mesleklerden Etkilenen 14 39 Armağan, A. M., 2013, Age., s.18 Armağan, A. M., 2013, Age., s.30 130 Halaçoğlu, Y., 2011, Age 2. Cilt, s.872 128 129 Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 39% 36% 14% 11% Tarım 83 Hayvancılık Maden Meslek Şekil 3. Ekonomik Coğrafya Bölümlerine Göre Köy Adlarının Dağılımı. Araştırma sahasının Akdeniz iklimine has tarım ürününe vurgu yapan Zeytinova köyünün adı 1530 yılı Osmanlı Tapu Tahrir Defterinde adı Falaka olarak geçmektedir.131 Ad değişimi esnasında zeytin tarımına vurgu yapan tek köy Zeytinova değildir. Ödemiş ilçesindeki yasa değişikliğinden önce belediyelik olan Zeytinlik ile Selçuk ilçesinin Zeytinköyü’de bu kapsamda örnek gösterilebilecek köylerdir. Tablo 16. Tarımsal Faaliyetlerden Etkilenen Köy Adları. Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 131 Köyün Adı Cevizalan Çiftlik Karabağ Pancar Pamukyazı İğdeli Üzümlü Üzümler Vişneli Yeniçiftlik Zeytinlik Zeytinova Zeytinköy ARMĞAN A. M. 2013, Age., s. 19 Bulunduğu İlçe Ödemiş Beydağ Kiraz Torbalı Torbalı Kiraz Ödemiş Tire Kemalpaşa Tire Ödemiş Bayındır Selçuk 84 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Barutçu köyü adını baruttan almakta olup Ot sözcüğü de barut anlamına gelmektedir. Tekirdağ Şarköy ilçesinde Otmanlı adında bir köy yerleşmesi bulunmaktadır.132 Tablo 17. Madenlerden Etkilenen Köy Adları. Sıra No 1 Köyün Adı Altınoluk Bulunduğu ilçe Kiraz 2 3 4 5 Bakır Barutçu Demircili Pirinççi Beydağ Selçuk Ödemiş Ödemiş Bayındır ilçesi sınırları içindeki Balcılar köyünün önceki adı Keçiköy’dür.133 Balcılar adını Bayad boyuna bağlı bir cemaatin adında da görülmektedir.134 Bir cemaat adının olmasının yanı sıra köyün bağlı bulunduğu Bayındır kazası Osmanlı dönemimdeki kovan defterinde bal üretiminde ciddi değerlere sahiptir.135 Bu durum köy adının bal üretiminden ileri geldiğini göstermektedir. Tablo 18. Mesleklerden Etkilenen Köy Adları. Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 Köyün Adı Ayrancılar Balcılar Barutçu Bıçakçı Çanakçı Çobanlar Çobanköy Çömlekçi Çiftçigediği Demircili Eğerci Helvacı Kaymakçı Pirinççi Koday, S., 2000, Age, s.249 Armağan , A. M., 2013, Age., s.26 134 Hallaçoğlu, Y., 2011, Age 1. Cilt, s.226 135 Armağan, A. M., 2013, Age., s.11 132 133 Bulunduğu İlçe Torbalı Bayındır Selçuk Ödemiş Kiraz Ödemiş Tire Kiraz Bayındır Ödemiş Torbalı Torbalı Ödemiş Ödemiş Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 85 YER-YÖN VE KONUMDAN ADINI ALAN KÖY ADLARI Yer-yön ve konumdan etkilenen köy adlarının oranı % 2 olup bu başlık altında sekiz köy yerleşmesi tespit edilmiştir. Yönlerden etkilenen köy adları genellikle kuzey, güney, batı, doğu gibi dört temel yönden değil arka, orta, yukarı gibi yön adlarını almış köylerdir. Bunlardan Ortaköy tamda adı gibi Üzümlü, Karadoğan ve Yenice köylerinin arasında ortada bulunmaktadır. Önceki adı Medekse olan bu köye 1962’de Ortaköy adının verilme sebebi bulunduğu coğrafi konumdan olup isabetli bir ad değişimidir denilebilir. Tablo 19. Yer-Yön ve Konumdan Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe 1 2 3 4 5 6 7 8 Adaküre Aydoğdu Arkacılar Küre Yakacık Yakapınar Yukarı Aktepe Yukarı Tosunlar Beydağ Kiraz Kiraz Ödemiş Bayındır Bayındır Beydağ Beydağ TARİHİ COĞRAFYADAN ETKİLENEN KÖY ADLARI Araştırma sahasındaki Birgi, Aydınoğulları Beyliğine başkentlik yapmış bir yerleşmedir. İlkçağdaki adı Dioshieron daha sonra Cristapolis olmuş, Bizansın egemenliğine geçmesiyle gözcü kulesi anlamına gelen Pyrgion adı verilmiştir. Köy 14. yy.da Türk egemenliğine geçmesiyle adı Bergi-Birki-Birgi şeklini almış olup Bergi sözcüğü kale, sur anlamına gelmektedir.136 Tablo 20. Tarihi Coğrafyadan Etkilenen Köy Adları. Sıra No Köyün Adı Bulunduğu İlçe 1 Birgi Ödemiş 2 Büyükkale Tire 3 Hisar Kiraz 4 Hisarlık Bayındır 5 Hisarlık Tire 6 Kaleköy Kiraz 7 Küçükkale Tire 8 Kemer Ödemiş 9 Örenköy Turgutlu 10 Söğütören Bayındır 136 Sevin, V., Sözlü Görüşme (11.11.2014) 86 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT DİĞER KÖY ADLARI Sahadaki adların hepsi coğrafi bir anlam ifade etmediğinden coğrafik sınıflardan hiçbiri içine dahil edemediğimiz adları diğer köyler başlığı altında değerlendirdik (Tablo 21). Bu başlık altında dört köy yerleşmesi yer almakta olup sınıflama kapsamındaki oranı ise % 1’dir. Tablo 21. Diğer Köy Adları Sıra No 1 2 3 4 Köyün Adı Çileme Çiniyeri İlkkurşun Şirince Bulunduğu İlçe Menderes Tire Ödemiş Selçuk Sahada diğer köyler başlığı altında yer verdiğimiz köylerden biri olan Şirince köyü günümüzdeki Selçuk ilçesine bağlı bir köydür. Selçuk önceki adı ile Ayasuluk antik bir kent olan Efes’te yer alıyordu. Ayasuluk bataklık olunca, sivrisinek ve sıtma hastalığı, kent halkını göç etme zorunda bıraktı. Efes terk edilince İzmir ve Kuşadası gelişti. Efes’ten kaçışın sebebi işsizlik ve sıtma idi. Fakat her şeye rağmen Efes’i terk etmek istemeyenler vardı. Bunlar dinsel geleneklerine bağlı koyu Hristiyan Rumlardı. Kendileri için kutsal sayılan bu topraklardan ayrılmak istemeyen Rumlar güneydeki dağlar üzerinde orman içinde şirin bir doğa parçasına yerleştiler. Böylece Şirince’de ilk yerleşmeler 19.yy.ın ilk yarısında başlamıştı. Rahatları kaçmasın diye halk, köyün nasıl? diye soranlara çirkince diyor ve köye göçü engellemeye çalışıyordu. İşte bundan dolayı köyün adı Türkler arasında Çirkince idi. Çirkince’de halk, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. SONUÇ Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Irmağı Havzası Köy Adları adlı çalışmada ırmağın subölüm çizgisi içinde kalan ve 12.11.2012 tarihinden önceki köy yerleşmeleri esas alındı. Bu esaslar çerçevesinde araştırma sahasında 278 köy yerleşmesi tespit edilmiş olup köylerin adları çağrıştırdıkları coğrafi unsurlar gözetilerek sınıflandırıldı. Bazı adlar bileşik yapıda olması sebebiyle birden fazla sınıflama içinde yer alırken bazı adlar ise basit yapıda olmasına rağmen aile-aşiret adı olması ve de coğrafi bir unsuru çağrıştırması sebebiyle birden fazla sınıflama başlığı altında yer aldı. Sahadaki Kurudere, Suludere köyleri bileşik ad olmaları ve de kuraklık-yağış gibi iklimsel özelliklere vurgu yaptığı için klimatolojiden Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 87 etkilenen köy adları sınıfında yer alırken hidrografik unsura da vurgu yaptığından hidrografyadan etkilenen köy adları içinde de yer aldı. Sahadaki Arslanlar, Yılanlı köyleri de basit ad olmalarına rağmen aile-aşiret adı olduğundan ve de hayvan adı olduğundan birden fazla sınıflama içinde yer alan köylerdendir. Yine Karacaaliler, Furunlu gibi kurucularının adını alan topluluk adları hem kişi adlarında hem aile-aşiret adları sınıflaması içinde yer aldı. Çalışmada köy adı olarak belirtilen yerleşmeler yapılan yasa değişikliği sebebiyle bugün bağlı oldukları ilçelerin birer mahalleleri konumundadır. Çalışmada yasa öncesindeki köy adlarını coğrafik bir sınıflamaya tabi tutma sebebimiz; yasa 12.11.2012 tarihinde kabul edilmiş fakat mahalle durumuna geçen köylerin adları 30.03.2014 tarihli mahalli idareler genel seçimlerinin ardından belirlenecek olmasıdır. Çalışmada köy adlarını coğrafyanın dağılış, nedensellik, karşılaştırma ilkeleri temel alınarak sınıflama gayesi güdülmüş, adların anlamlarına da yer vermeye çalışılmış olup köylerin adlarına dair anonim bilgilere de yer verilmiştir. Araştırma sahasında köy adları sosyal hayatta özellikle ticarethanelerde fazlaca yer tutmaktadır. Ayrıca havzada kaybolan köylerden biri olan Ahrandı köyü, günümüzde Ödemiş ilçesinde tepe, mezarlık ve sokak adı olarak yaşamaktadır. Araştırma sahasında yakın geçmişte bazı köylerin yerleri değiştirilmiştir. Tire ilçesine bağlı Işıklar köyü düz bir alanda kurulmuş olup bugünkü köyün iki km yakınındaki eski yerleşim yerinde yaşarken Abdülhamid döneminde yeni bir caminin yapılmasıyla buraya taşınmışlar ve burada kalmışlardır. Fakat köyün önceki yerinde bir türbenin ve su kaynağının bulunması nedeniyle eski yerleşim yerinden hala kopulmuş değildir. Köyün içecek su ihtiyacı buradaki kaynaktan sağlanmakta, hıdrellez gibi geleneksel günler bu eski köy yerinde kutlanmaktadır.137 Beydağ ilçesine bağlı Çiftlik köyü de Beydağ barajı inşası sebebiyle 2009 yılında kuruluş yerini değiştirmiş olup bulunduğu noktadan biraz daha ileriye dağın yamacında kurulmuştur. Araştırma sahasının, yoğun bir tarihi geçmişi sebebiyle sınıflamaların içerisinde aile-aşiret adlarının fazlalığı dikkati çekmektedir. Araştırma sahası ve yakın çevresi gerekse Menteşe Yöresi yoğun bir Yörük-Türkmen iskan sahasıdır. Bu topluluklara ait yerleşme adları, bölgenin yakın iskân tarihini de aydınlatmaktadır. Çalışmada bir adı, aslen bir aşiretin adı olmasına rağmen günümüzde coğrafi bir unsuru çağrıştırdığı için aynı adı birden fazla başlık altında incelenmiştir. 137 Şeker, M., 1994, Age., s.135 88 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Küçük Menderes havzasında, Kabaağaç, Kabaçınar, Adaküre, Küre, Çaybaşı, Çayağzı, Bülbüller, Bülbüldere köylerinin adlarında görüldüğü gibi aynı sözcüğü içeren köy adları olmasının yanında aynı adı taşıyan farklı ilçelerde bulunan köyler de bulunmaktadır ( Tablo 22). Tablo 22. Küçük Menderes Havzasında Aynı Adı Taşıyan Köy Yerleşmeleri. Sıra No 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 Köyün Adı Çamlıca Çamlıca Dereköy Dereköy Eğridere Eğridere Hisarlık Hisarlık Karakuyu Karakuyu Sarıkaya Sarıkaya Veliler Veliler Yeniköy Yeniköy Yeniköy Yenişehir Yenişehir Bulunduğu İlçe Torbalı Ödemiş Kemalpaşa Bayındır Beydağ Tire Bayındır Tire Torbalı Bayındır Kiraz Beydağ Kiraz Ödemiş Ödemiş Kiraz Torbalı Kiraz Tire Sahada bazı köy yerleşmelerinde yapılan ad değişimleri Ortaköy adında olduğu gibi isabetli iken Günlüce, Sarıyurt, Üçkonak gibi önceki addan kopuk ad değişimleri yapılmıştır. Sahada ad değişimleri en son 1962 yılında yapılmış olmasına rağmen günümüzde köyler özellikle orta yaş grubundaki insanlar tarafından önceki adlarıyla ifade edilmektedir. Günümüzdeki adıyla Ocaklı köyü önceki adı olan Siyek olarak, Türkönü köyü önceki adı olan Ayasuluğ olarak ifade edilmektedir. Bu da gösteriyor ki tabelalarda ve kağıt üzerinde köylerin adı kısa olarak nitelendirilebilecek bir zaman diliminde değişse de yöre halkının benimsediği önceki adların gündelik hayatta değişime uğraması zaman alıyor. Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 89 Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu araştırmada köy adları coğrafya bilimi açısında değerlendirilmiş olup Türkiye’deki yerleşme yeri adlarının incelenmesi ve sınıflandırılması disiplinler arası işbirliği ile yapıldığında, yer adları ile ilgili isabetsiz ve eksik değerlendirmelerin önüne geçilmiş olacaktır. KAYNAKÇA Aksan, D., Anadolu Yer Adları Üzerine En Yeni Araştırmalar, (Ankara: Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 1974). Alagöz, C., Türkiye Yer Adları Üzerine Bazı Düşünceler, (Ankara: Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984). Altunışık, İ., Coğrafi Bakımdan Batman İli Yer Adları, ( Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD,2009). Armağan, A. M., Asya’dan Anadolu’ya Türkler’in Anı Defteri, (İzmir: Bilkar Bilge Karınca Matbaacılık, 2006). Armağan, A. M., Ege Tarihi Coğrafyası, (İzmir: Özden Ofset, 2009). Armağan, A. M.,Osmanlı Belgelerinde Ödemiş, (İzmir: Ödemiş Kent Müzesi Yayınları, 2011). Armağan, A. M.,Tarihin Gizemli Kenti Bayındır, (İzmir: Bayındır Belediyesi Kültür Yayınları, 2013). Armağan, A. M., Sözlü Görüşme (25.07.2013 ). Balık, S., Ustaoğlu, M.R., Özbek, M., Yıldız, S., Taşdemir, A. ve İlhan, A., Küçük Menderes Nehri’nin (Selçuk,İzmir) Aşağı Havzasındaki Kirliliğin Makro Bentik Omurgasızlar Kullanılarak Saptanması (İzmir: Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 2006). Başaran, M., Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tire, (İzmir: Dokuz Eylül Yayınları, 2000). Başkan, Ö., ‘Türkiye Köy Adları Üzerine Bir Deneme’, (Ankara: Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, Türk Dil Kurumu Yayınları, Sayı: 319, 1971). Baykara, T., Türk Kültürüne Tarihine Bakışlar, (Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2001). Baytop, T., Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 578, 1994). Berber, F. Kurtuluşun Ardından ve Yüzyılın Sonunda İzmir’de Aynı Adı Taşıyan Yerleşim Birimleri, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-51(01.11.2014). Deniz, M., Nazilli İlçesinin Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi Uşak: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2013). 90 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT Doğanay, H., Türkiye Beşeri Coğrafyası, (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi, 1994). Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime, (1001 Temel Eser, 1071). Eröz, M., Yörükler, (İstanbul:Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1991). Göçer, A., Kayseri’de Oğuz Varlığı, (Erciyes Aylık Fikir Ve Sanat Dergisi Sayı: 289, 2002). Gökçe, T., ‘18. Yüzyıl Başlarında (1700-1718) Tire’nin Demografik Yapısı’, (İzmir: Türk Kültüründe Tire II Sempozyum Bildirileri (17-19 Kasım 2006) , Tire Belediyesi Yayınları, 2008 ). Göktürk, H.,Türk Mührü, (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi, 1974). Gözenç, S., Küçük Menderes Havzasında Arazi Kullanış ve Sınıflandırılması, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1978). Gülten, S., Batı Anadolu’da Bir Yörük Grubu: XVI. Yüzyılda Karaca Koyunlular, (http://sbe.balikesir.edu.tr/dergi/edergi/c12s22/makale/c12s22m14.pdf). Günal, N., Gediz – Büyük Menderes Arasındaki Sahanın Bitki Coğrafyası, (Yayımlanmamış Doktora Tezi İstanbul: İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü, 1986). Hadimli, H., Karakuzulu, Z. ve Birinci, S., Akseki İlçesindeki Göçebe Hareketler, (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2010). Halaçoğlu, Y., Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650), (İstanbul : Togan Yayıncılık, Cilt: I, II, III, IV, V, VI, 2011). Karaboran, H., Türkiye’de Mevki Adları Üzerine Bir Araştırma, (Ankara: Türk Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, 11-13 Eylül 1984). Koca, N., Yazıcı, H., Afyon İlindeki İdari Yerleşmelerin Toponimik Sınıflandırılması, (Türk Coğrafya Dergisi Sayı: 56, 2011). Koçman, A., Uygulamalı Fiziki Coğrafya Çalışmaları ve İzmir Bozdağlar Yöresi Üzerinde Araştırmalar, (İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No:49, 1989). Koday, S.,Geçmişte, Gelecekte ve Günümüzde Trakya, 28.Coğrafya Meslek Haftası Bildirileri, (İstanbul: Türk Coğrafya Kurumu, 2000). Kurgun, L., Özel Adlar ve Sözlük Birimleri Üzerine, (İzmir: Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi Cilt:11 Sayı: 2, 2011). İzbırak, R., Coğrafi Terimler Sözlüğü, (İstanbul: MEB Basımevi, 1986). Meriç, R., Antik Dönemde Küçük Menderes Havzasının Tarihsel Coğrafyasına Genel Bir Bakış, (Doçentlik Tezinin Özeti İzmir: Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1983 ). Muslu, G., Küçük Menderes Havzasının Beşeri ve İktisadi Coğrafyası, (Doktora Tezi İstanbul : İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya ABD, 2005). Coğrafi Bakımdan Küçük Menderes Havzası Köy Adları 91 Özbay, R.D., Solak, F., Bülbül, Y. Ve Çelik, G., Birinci İktisat Tarihi kongresi Tebliğleri 1, (İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları No: 67, 2010). Özçağlar, A., Coğrafya’ya Giriş, (Ankara: Hilmi Usta Matbaacılık, 2001). Ramsay, W.M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1961), Çev. Mihri Pektaş. Sakaoğlu, S., Türk Ad Bilimi, (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2001). Sarıbey Haykıran, A., Aydın Vilayet Salnameleri’nde Birgi, (Tarih Okulu Dergisi Sayı: 17, 2014)http://dx.doi.org/10.14225/Joh522). Sarı, S., XV-XVI. Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı Yörükleri, (Yayımlanmamış Doktora Tezi Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008). Sevin, V., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları VI. Dizi, Sayı: 50, 2013). Sevin, V., Sözlü Görüşme (11.11.2014). Sezen, T., Osmanlı Yer Adları, (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın Nu: 21, 2006). Soykan, F., Bozdağlarda ( Ege Bölgesi) Rekreatif Yaylacılık ,(İzmir : Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü Turizm Yıllığı, 1994). Sümer, F., Oğuzlar, (İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992). Şahin, G., Türkiye’de Yapılmış Toponimi Çalışmaları, (Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı: 4, 2010). Şeker, M., Türk Kültüründe Tire, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994). Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, http://cbs.tkgm.gov.tr/parselsorgu.aspx (10.11.2014). Tunçel, H., Türkiye’de İsmi Değiştirilen Köyler, (Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:10 Sayı: 2, 2000). Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları 10. Baskı). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: 4. Cilt,1991). Yavuz, B.G., Ödemiş’in Tarihi, (İzmir: Öğrenci Basım ve Yayınevi, 1993). Yavuz, B. G., Bozdağ’ın Öyküsü, (İzmir: Okyanus Basımevi, 1999). Yavuz, B. G., Sözlü Görüşme (13.07.2010). Zeyrek, Ş., Türkiye’de Köy Adlarını Değiştirme Politikası, (Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi,2005). 92 Gülin ÖZÇELİK – Selahattin POLAT İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (93-109), 2016 CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA BAYINDIR Günver Güneş* Özet Bu çalışmamızda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle 1930’lu yıllarda, İzmir’in Bayındır ilçesinde gerçekleştirilen reformlar üzerine durduk. Temel kaynaklarımız dönemin basılı istatistikleridir. Yunan işgalinden kurtulduktan sonra, Cumhuriyet idaresi, Bayındır’ı restore etmek için çeşitli çabalar içine girdi. Köylülere araziler dağıtıldı. Tarım ve ticaret artırılmaya çalışıldı. Sportif faaliyetler desteklendi. Hastane ve okullar açıldı. Yeni öğretmenler tayin edildi. Halkın yeni rejimi benimsemesi için politik faaliyetlerde bulunuldu. Anahtar Kelimeler: Bayındır, İzmir, Cumhuriyet Rejimi, CHP Abstract About The Town of Bayındır of İzmir During the First Years of the Republican Regime of Turkey In my article, we research about new reforms made by the Republican People’s Party of Turkey in the first years of the Repuclic of Turkey, 1930’s years in particular. Our main sources were statistical information given by the state. After Greek occupation, new Turkish regime began to restore the town of Bayındır and its environs allocating agricultural lands to the local villagers. Agriculture and trade were supported by the new regime. Sporty activities were organized. Hospital and schools were opened. New teachers were assigned. To get Bayındır’s people to accept new regime, RPP performs political activities in Bayındır and its environs. Key Words. İzmir, Bayındır, RPP, Republican Regime of Turkey Giriş Bayındır tarihine dair bütüncül bir araştırmanın bulunmayışı bu tür bilimsel etkinlikleri önemli kılmaktadır. Ortaya çıkacak her yeni bilgi her yeni veri Bayındır’ın şimdiye dek ihmal edilmiş tarihine ışık tutmaya yönelik adımlar olarak hatırlanacaktır. Bu anlamda Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır başlığı altında hazırladığımız bildiri de dikkat çeken başlıca sorunlar arasında yakın dönem Bayındır araştırmalarında ortaya * Adnan Menderes Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü –Aydın 94 Günver GÜNEŞ konulan kaynakların sayısal verilerden öteye bir içeriğinin olmaması, Bayındır’a dair yazılı envanterin- arşivlerin- kurumsal dokümanların eksik ve zayıflığı ile kent tarihi ve kimliğini ortaya çıkaracak çalışmaların günümüze kadar olan kısmında ortaya çıkan yetersizlikler, anı ve hatırat türü eserlerin eksikliği, seyyahların Bayındır’ı gözardı etmesi, araştırmacıların ilgisizliği, merkezi ve yerel yöneticilerin Bayındır’a kayıtsız kalışı dikkat çekmektedir. Ödemiş ve Tire’nin gölgesinde kalmış olan Bayındır’ın II. Meşrutiyet, Milli Mücadele hatta Cumhuriyet dönemlerine dair tarih yazımında bu durum büyük boşluklar yaratmıştır. Eksikleri bulunsa da alanında ilk olan bu çalışmayla 1923 -1933 dönemini aralamayı- aralarken de arkadan gelecek araştırmacılara sağlıklı bir zemin yaratmayı düşünüyoruz. Bayındır Diye Bir Yer Bayındır İzmir Demiryolunun İzmir –Ödemiş hattı üzerinde ve Ödemiş’in batısında yer alan bir yerleşimdir. Güneyinde Tire, Kuzeyinde Turgutlu, Batısında Torbalı yer almaktadır. Küçük Menderes Nehri Kazayı baştan başa kesmektedir. 1923 yılı yüzölçümü 549 km2’dir.138 Cumhuriyetin ilk yıllarında yayınlanmış İzmir Vilayet İstatistiklerinde Bayındır kasabası Güney’e bakan dağ eteğinde olup deniz seviyesinden 100 metre yüksekliktedir. Şeklinde tanımlanmaktadır. Bayındır’a dair Coğrafi bilgilerde ise merkez kazanın güneyindeki arazinin içinden Küçük Menderes Nehrinin geçtiği bu nedenle bu zengin toprak yapısında sene de iki kez mahsul alındığı halkın yaz aylarında bu araziye göç ettiği kaydedilmiştir. Kasabanın hinterlandı Batı Anadolu’daki diğer yerleşimlerden farklı olarak çokça tahribat yaşamadı. Bayındır Yunanlılar Kasabayı işgal ettiğinde de ayrılırken de yangınlarla karşılaşmamış, büyük çaplı katliam olayı görmemiştir. Buna rağmen işgalin yarattığı sosyal ve iktisadi sıkıntılar hemen ardından kasaba’nın dinamik ekonomik unsurları Rum ve Yahudilerin Bayındır’ı terk etmesi sonucu Cumhuriyet dönemine sancılı başlangıcın işaretleri idi. Yunan işgalinden kurtuluşla birlikte başlayan yeni dönemde mübadele ile gelen göçmenler onların yarattıkları sorunlarla uğraşıldı. Türkiye’ye gelen mübadil göçmenlerin geçici olarak barındırılacağı 13 Misafirhaneden biri de Bayındır’da oluşturulmuştur.139 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1923, s. 82. Kemal Arı, Büyük Mübadele’de Türkiye’ye Zorunlu Göç 1923-1925, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995, s.96-100. 138 139 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 95 Misafir mübadil göçmenler Bayındır’da üç gün konakladıktan sonra devletçe daha önce belirlenmiş adreslerine gönderilmişlerdir. Yoksulluğun kol gezdiği Cumhuriyetin ilk yılları Bayındır’ında imar faaliyetlerinde bir canlılık gözlenmez. 1928 yılına gelindiğinde ancak 5000 lira kıymetinde bir demir köprü ile 32000 lira kıymetinde 14 hane inşa edildiğini görmekteyiz.140 Merkezi hükümetin fazlaca kaynak aktaramadığı Bayındır da yol düzenleme ve yapım faaliyetleri de halk tarafından gerçekleştirilmiştir.141 Kazada ilk bayındırlık hareketleri 1950 yılında yapılan planla başlamıştır. 1953 ve 1955 yıllarında bu planda büyük değişiklik yapılmıştır. 1971’de geliştirilen içme suyu projesi ile yeterli su sağlanmaya başlanmıştır. En meşhur suyu Paşa suyudur. Tatlı Pınar, Ala Çeşme, Emir suyu Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli su kaynaklarıdır. 1929 tarihli bir istatistikte Bayındır yöneticileri ve memurları şu isimlerden oluşuyordu; Kaymakam; Abidin Bey, Belediye Reisi; Ali Rıza(1931 yılında Belediye Reisi Kamil Bey) , Tahrirat Katibi; Cemal Efendi, Jandarma Kumandanı; İbrahim Bey, Nüfus Memuru; Sabri Efendi, İskan Memuru; Ahmet Efendi, Posta Telgraf Müdürü; Ahmet, Mal Müdürü; Nuri Bey, Tapu Memuru; Celal Bey; Müftü; Hüsnü Hakkı Efendi, Ziraat Memuru; Nihat Bey, Hükümet Tabibi; Mustafa Bey, Muhasebe-i Hususiye Memuru; Alaaddin Bey, Maarif Memuru; Naci Bey, Hukuk Hakimi; Rasim Bey, Ceza Hakimi; Osman Bey, Müdde-i Umumi; Necati Bey142 Yunan İşgalinden Kalan Bayındır 26 Mayıs 1919 tarihinde Torbalı dan gelen Evzon Alayının 2. Taburu tarafından işgal edilmiştir. 300 kişilik Yunan askeri birliği kasabaya girişlerinde yerli Rumlar tarafından coşkuyla karşılanmışlardır. Yerli Rumlar ve Yunan askerleri hep birlikte kiliseye geçerek burada bir ayin düzenlemişlerdir. Ayinden sonra Yunan askerleri yemek yemek üzere hristiyanların yaşadıkları evlere dağılmışlardır.143 Bayır’da Yunan işgali ile birlikte Yunanlıların gerçekleştirdiği öldürme, yaralama, gasp gibi olaylar gerçekleşmişse de kayıtların yetersizliği nedeniyle bunların tam olarak “İzmir Vilayetinin İmarı Hakkında”, İzmir Vilayeti İstatistik Yıllığı 1929, İzmir 1930, s. 53. Künkderesi yolu Bayındır köylüleri tarafından onarılırken, Ilıca Kızıloba- Kemalpaşa yolunun bir kısmı yol vergisi mükelleflerinin katkılarıyla yapılmıştır. Hakkı Uyar, “CHP Belgelerine Göre Atatürk Döneminde İzmir’in Sorunları”, Kurtuluş ve Kuruluş’un Sembol Kenti İzmir, Yay Hazırlayan; Murat Alper Parlak, ATAM Yayını, Ankara 2015, s. 509. 142 1929 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1930, s.305. 143 Türkmen Parlak, Yunan Ege’ye Nasıl Geldi, İzmir Sosyal Hizmetler Vakfı Kültür Yayını, İzmir 1982, s.465, Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006, s.140. 140 141 96 Günver GÜNEŞ sayısını tespit edebilmek mümkün olamamıştır. Tespit edilebilenlerden ise Elifli köyünde Bilal adındaki şahıs hiçbir sebep olmadığı halde Yunan askerleri tarafından köy kahvesi önüne getirilerek bıçakla kesilmek suretiyle katledilmiştir.144 Pınarlı köyüne ilerleyen Yunan birliğinin ön safında bulunan bir Subayının Küçük Mezarlık mevkiinde bir Türk delikanlısı tarafından öldürülmesi üzerine Yunanlılar Pınarlı Köylüsüne eziyet etmiş erkeklerden 13 kişiyi yakmışlardır.145 Bayındır Kaymakamlığının 22 Ağustos 1919 tarihli yazısına göre Yunan askerlerinin gasp ve yağma ettikleri eşyanın değeri tespit edilememiştir. Yalnız tespit edilebilen birkaç kişinin zararı 61.920 kuruştur. Yine bu yazıya göre Yunanlılar pek çok Türkü dövmüşlerdir. Bunlardan 6 kişi dayak neticesinde ağır yaralanmıştır. Memurların neredeyse tamamı ve halktan pek çok kimse tutuklanarak hapsedilmiştir. Tecavüze uğrayan kadın ve kızların sayısı belli değildir. 146 Yunan ordusu Bayındır’ı boşalttığı gün Köy Muhtarı Hüseyin (Cansız) eline bulunması gereken kişilerin listesini vermiş ve aranılan kişileri bir bir toplamışlarÇırpı ve Arıkbaşından toplanan köylüler Çırpı karakolu önündeki eski bir depoya doldurulmuşlar buradan kaçabilenler hariç 18 kişi yanarak yaşamını yiritmiştir.147 İzmir Valiliğinden I. Ordu Komutanlığına gönderilen bir telgrafta Yunanların Bayındır’ı terk ederken Sarıyurt, Burgaz ve Çenikler köylerini yaktıkları bu köylerde 25 evin tamamen yanmış olduğu kaydedilmiştir.148 Demografik Yapı 1893 Yılında Bayındır Kazasının nüfusu köyleriyle birlikte 21.255 idi. Bu nüfusun 17.800’ü Müslüman- Türk, 3.000’i Rum, 177 Ermeni ve 31 Yahudi’dir. XX. Yy’ın ilk çeyreğinde çok fazla bir değişim göstermeyen Bayındır nüfusu I. Dünya Savaşı mütareke ve Yunan İşgali sırasında epeyce Rum göçü almıştır. 1923 yılında Bayındır Kaza Merkezi Nüfusu 6551, köyleri ile birlikte 22.840’dır.149 1923 yılı Bayındır Kaza merkezi ve köyleri nüfusu şöyle idi. Talat Yalazan, Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soykırım Girişimi 15 Mayıs 1919- 9 Eylül 1922, C.2, ATASE Yayınları, Ankara 1994, s.177. 145 Munis Armağan, Bozmenderesten Bozdağlara Kuva-yı Milliye, İzmir 2005, s.302-303. 146 Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006, s.140, Murat Özcan, Tarih Işığında Yunan Mezalimi, IQ Yayınları, İstanbul 2003, s.158 vd 244. 147 Munis Armağan, aynı eser, s.303-304. 148 Filiz Akın Özcan, Milli Mücadele’de Küçük Menderes Havzası 1919-1923, Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2009, s.191. 149 1923 Senesi İzmir vilayet İstatistiği, İzmir 1923, s.16-17. 144 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır Yerleşim yeri Nüfusu Yerleşim yeri Nüfusu Bayındır Merkez 6551 Tokatbaşı 74 Fırınlı 864 Malaş 72 Uladı 814 Yakacık 673 Çırpı 652 Osmaniye 250 Çıplak 643 Yakın Tahtacı 331 Arıkbaşı 553 Dere 182 Kızılcaabad 538 Ergenli 566 Has 524 Hisarlık 289 Hamidiye 404 Burgaz 545 Kızılkeçili 300 Lütuflar 229 Elifli 272 Teke 77 Çiftçi Gediği 264 Sarıyurd 603 Kara Halilli 240 Bürüncük 224 Karahayıt 215 Karapınar 127 Keçi 190 Ören 262 Kara Veliler 183 Yusuflu 604 Karaburgaz 178 Çenekler 193 Taş Gediği 138 Kızıloba 509 Mermeraş 135 Alan 316 Kabaağaç 116 Halka 1004 Dernekli 99 Derebaşı 820 Çamlıbel 72 Uşak meşhed 376 Havuzbaşı 64 Ömer Deresi 262 97 Gayr-ı müslim nüfus hatırı sayılır Rum ve Yahudi Yunan işgali sona ermesiyle Bayındır’ı terketmiştir.150 Sadece kaza merkezinde 3 hanede 9 erkek, 7 kadın olmak üzere toplam 16 gayr-ı müslim nüfus kalmıştır. M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emirinin İzinde, Ed.: Filiz Dığıroğlu- Fulya İbanoğlu, Timaş Yayınları, İstanbul 2015, s.28. 150 98 Günver GÜNEŞ Bayındır Köyleri Cumhuriyetin ilk yıllarında 46 köyü bulunan Bayındır da 1923 yılında yapılan değişiklikle Manastır Köyünün adı Çamlıbel, Sarı Meğri Köyünün adı Sarıyurd, Kızılkilise Köyünün adı Kızıloba olarak değiştirilmiştir. Kaza sınırları içinde yer alan köyler; Çırpı, Arıkbaşı, Havuzbaşı, Has, Kızılcaabad, ÇiftçiGediği, Taş Gediği, Karaveliler, Uladı, Çıplak, Hamidiye, Elifli, Fırınlı, Karahalilli, Karaburgaz, Keçi, Mermeraş, Çamlıbel, Dernekli, Tokatbaşı, Osmanlar, Osmaniye, Dere, Ömerderesi, Hisarlık, Ergenli, Sarıyurd, Kızıloba, Yusuflu, Yakacık, Yakın Tahtacı, Burgaz, Teke, Malaş, Bürüncük, Çenekler, Ören, Alan, Uşak Meşhed, Derebaşı, Halka, Karapınar, Kabaağaç, Karahayıt, Kızıl Keçili, Lütuflar. 1923 İzmir Vilayet İstatistiğine göre nüfusça en kalabalık köyler 1004 nüfus ile Halka, 864 nüfus ile Fırınlı, 820 Nüfus ile Derebaşı, 814 Nüfus ile Uladı’dır. Bu arada Havuzbaşı (64), Çamlıbel (72), Malaş (72), Tokatbaşı (74), Teke (77) gibi hem hane hem de nüfus olarak oldukça küçük yerleşimlerde dikkat çekmektedir. 1923 yılında Bayındır merkez kaza ile köylerden yalnızca Halka 1000 nüfusun üzerinde iken 1935 sayımında Çırpı (1356), Fırınlı (1121), Falaka (1023) da 1000 nüfusun üzerine çıkan köyler olmuştur. 151 Merkez kazanın 1935 yılı sayımına göre nüfusu 9.647’ye ulaşmıştır. Bu nüfusun 4.956’sı kadın, 4.691’i erkektir.152 İzmir vilayeti içinde Ödemiş, Tire, Bergama, Menemen’den sonra Urla ile birlikte 5. Büyük kazadır. Bayındır da Köycülük ve Bayındır Köylüsüne Dağıtılan Arazi 5 Kasım 1929 tarihinde Dahiliye Vekaletinden İzmir Valiliğine gelen yazıda İzmir sınırları içinde Evkafa ve Milli Emlak’e ait kaç çiftlik bulunduğu ve bunların ne şekilde idare edildiği sorulurken bu çiftlikler içinde arazileri işleten köylülerden tarlası bulunanlarla ve tarlası yeterli olmayanların tespit edilerek vekaletin bilgilendirilmesi istenmiştir. Bu bilgiler çerçevesinde çiftlik arazilerinin arazisi bulunmayan köylülere dağıtılmıştır. Bayındır’a bağlı Turan köyü halkı hükümete başvurarak köyleri yakınındaki geniş arazinin kendilerine dağıtılması dileğinde bulunmalarının ardında gerekli araştırmaların yapılması sonrası Maliye Bakanlığından Defterdarlığa bu konuda onay gelmiştir.153 İzmir Valisi Kazım Paşa’nın beyanından sonra 1000 küsur dönüm arazinin Turan köyü Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu, 1937, İzmir 1937, s.263. Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu 1937, İzmir 1937, s.272. 153 Anadolu 26 Kasım 1929. 151 152 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 99 halkına dağıtıldığı anlaşılmaktadır.154 Bunun dışında Akgöl ve Karagöl arazisi sazlık bataklık olan bu arazi de kurutularak tarla haline getirilmek suretiyle bedelsiz olarak Bayındır Köylülerine dağıtılmıştır. 155 Ulaşım- Motorlu Araçların Bayındır’a Girişi Çatal İstasyonuna kadar trenle ulaşımın sağlanabildiği Bayındır’da kara yolları oldukça ilkel ve bozuk bir satıhta işliyordu. Genellikle eski usul merkep ,at, deve, at arabasının ulaşımda kullanıldığı 1920’li yılların başlarında motorlu taşıtlarda tek tük de olsa görülmeye başlandı. Türkiye’de 1926 yılından itibaren motorlu taşıtların sayısı hızla artarken, İzmir’de de gözle görülür bir gelişme kaydedilmiştir. Nitekim İzmir Kent merkezinde binek otomobil sayısı 1925-1933 yılları arasında 419 iken bu rakam Bayındır’da bu rakam sadece 4 idi. Bu yıllarda Bayındır’da 3’te kamyon mevcuttu.156 Vilayet genelinde oranlar gözönüne alındığında motorlu taşıtların henüz Bayındır’a ulaşmadığını söyleyebiliriz. Sosyal Yaşam –Sağlık Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır’da çiçek, kolera, veba gibi hastalıklara nadiren rastlanırken, dikkat çeken hastalıklar bulaşıcı sarılık, kızamık idi. Sıtma bölgenin bataklık ve sulak olması nedeniyle görülüyordu. Söz konusu hastalıkların dışında az olmakla beraber boğmaca, tifo, menenjit, kızıl, çocuk felcine de rastlanmıştır.157 İzmir Vilayeti içinde yer alan kazalar arasında Ödemiş, Tire, Bergama, Kuşadası ile birlikte Bayındır da da Hastane bulunuyordu.158 1923 Yılı verilerine göre Bayındır Memleket Hastanesi Personeli; Doktor; Yasin Şakir Bey; İdare Memuru; Seyfi Efendi; Hademe; Hüseyin Efendi, Rukiye Hanım; Kapıcı; Hasan Hüseyin Bey . Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır da Siyasi Yaşam Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kaza da en güçlü siyasi örgüt CHF idi. Kaza merkezinden köylere kadar yerleşmiş bir örgüt ağı bulunan CHF sadece idari kadroları değil sosyal, kültürel ve iktisadi kuruluşlarında Hizmet 14 Temmuz 1930. Anadolu 23 Ocak 1931, K. Doğan Dirik, Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kazım Dirik, Gürer Yayınları, İstanbul 2008, s.225-226. 156 İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931, s.276, İzmir Vilayet İstatistiği 1930-1931, İzmir 1932, s.292, İzmir Vilayet İstatistiği 1932- 1933, İzmir 1934, s.128-129. 157 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, II. Kitap, s.4-7. 158 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.139. 154 155 100 Günver GÜNEŞ yönetim kademelerini denetimde tutmuştur. 1929 Yılı İzmir CHF Vilayet Kongresine Katılan Bayındır Delegeleri İbrahim, Mustafa ve Abdi Beyler idi. Bayındır Murahhası İbrahim Bey aynı yıl yapılan CHF Vilayet Kongresinde Üç Kişilik Nizamname Encümeni üyeliğine seçilmiştir.159 SCF ve Bayındır Kazası Türkiye’de ikinci çok Partili hayata geçiş sürecinde kurulan SCF Ağustos 1930’da kuruluşu tamamladıktan sonra hızla il ve ilçe şubelerini oluşturmuş, Özellikle Batı ve kıyı bölgelerde büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Bayındır’da Eylül ayının ilk haftası SCF Bayındır İdare Heyeti belirlenerek faaliyetlerine başladı. SCF Bayındır İdare Heyeti Şu İsimlerden meydana Gelmiştir; Tüccardan Dedeağaçlı İbrahim Bey, Gevgilili Kami Bey, Kadızade Ekrem Bey, Recep Ferit Bey, Sadık Beyzade Ali Bey, Amir Bey ,Tütüncü Hamit Ağa Yedek Azalar da; Hüseyin Fikri Bey, Kamil Efendi ve Abdullah Bey160 1930 Belediye Seçimleri ve Bayındır SCF 1930 yılında yapılan belediye seçimlerine pek çok yerde katılamamış olsa da başta İzmir, Aydın, Edirne ve Samsun olmak üzere belediye seçimlerinde başarı elde etti. Bayındır’da ise büyük bir heyecanla kuruluşunu tamamlamış olmasına karşın SCF kaza da Jandarma Kumandanı olan Şükrü Efendi’nin İdari Heyeti üyelerinden bazılarını CHF’na dönmeleri konusunda ikna etmesi üzerine yeni parti Bayındır’da zayıf kalmış belediye seçimleri bu nedenle CHF’nın zaferi ile sonuçlanmıştı.161 Bayındır’da Belediye seçimlerini CHF kazanmasına rağmen özellikle yeni Partinin İzmir ve çevresinde gösterdiği etkileyici performans CHF kurmaylarını endişelendirmiş halkı bilgilendirme amaçlı toplantılar yaparak parti yönetimlerini daha zinde kişilerle güçlendirmişlerdir. Bu amaçla Vasıf Bey, Celal Bey, Halit Beylerden oluşan CHF Heyeti 1930 yılı Aralık ayı başlarında Bayındır’a gelmiş burada Türk Ocağı binasında Bayındır halkıyla görüşmelerde bulunduktan sonra CHF teşkilatında görev alacak 15 kişiyi yeniden belirlemişlerdir.162 Bayındır Murahhası İbrahim Bey aynı zamanda İzmir Vilayet Meclisinde Nizamname Encümeni üyeliğine seçilmişti. Ahenk 29 Kanun-ı Evvel 1929, Hizmet 29 Kanun-ı Evvel 1929. 160 “Bayındır’da Serbest Fırka”, Hizmet 11 Eylül 1930. 161 Hizmet 21 Eylül 1930. 162 Anadolu 5 Kanun-ı Evvel 1930. 159 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 101 Bayındır’da Eğitim 1903 Maarif Salnamesine göre Bayındır’da 1 Medrese de 40 öğrenci mevcutken, tek Mekteb-i Rüştiye’de 43 Müslüman öğrenci eğitim görürken, Rumlara ait bir İdadi mektebi faaliyet gösteriyordu. 1919 yılında Bayındır kazasında 48 İbtidai Zükur 1’de inas mektebi mektebi olmak üzere 49 mektep ilk eğitimi gerçekleştiriyordu.163 Yunan işgalinden kurtuluş sonrası Bayındır kaza merkezinde biri kız, diğeri erkeklere ait olmak üzere iki okul faaliyet gösteriyordu. Kazanın altı köyünde de sağlıklı olmayan okullarda değnekli ve sarıklı hocalar marifetiyle eğitim faaliyeti yürütülmeye çalışılıyordu. Her hoca sekiz- on lira maaşla çalışıyordu. Cumhuriyet öncesi Bayındır kazasında okuma yazma oranı %10’lar düzeyindeyken, Cumhuriyetin okuma yazma seferberliği ile %45’lere ulaşmıştır. Okuma yazma oranın artışında özellikle halk dersaneleri ve millet mekteplerinin 1928’den sonra aktif rolünü belirtmekte yarar vardır. Cumhuriyetin Onuncu yılında 28 bin nüfuslu Bayındır Kazasında okum yazma bilenlerin sayısı 10 bin’e yükselmiştir.164 Cumhuriyetin ilk Yıllarında Kaza merkezinde iki okul eğitim- öğretim faaliyetinde yer almaktaydı. Bunlar Zükur ve İnas Mektepleridir. Zükur Mektebinde 8, İnas Mektebinde 4 Muallim mevcuttu.165 Zükur Mektebi Başmuallimi; Naci Efendi Muallim; Ali Efendi Muallim; Hayati Efendi Muallim; Remzi Efendi Muallim; Kemal Efendi Muallim; Sıtkı Efendi Muallim; Beyazıt Efendi Muallim; Halit Ziyattin Efendi 1923 Yılı İnas Mektebi 163İzmir Kazasından sonra Vilayette en fazla zükur Mektebi Bayındır da bulunuyordu. Nüfus olarak ilerde bulunan Ödemiş, Tire, Bergama gibi büyük kazalardan daha çok okulun olması dikkat çekicidir. Aydın vilayeti İstatistik Umum Müdürlüğü, Emlak-ı Emiriye Mebani-yi Umumiye ve Hususiye İstatistiki, İzmir 1335, s.4 164 Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı 2910- 1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933, s.65. 165 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.125. 102 Günver GÜNEŞ İnas Mektebi Başmuallimesi; Müveddet Hanım Muallime; Hayriye Hanım Muallime; Ayşe Hanım Muallime; Fehime Hanım Bayındır 1923 Yılı Köy Okulları 1923 yılında Bayındır’da 10 köyde okul bulunurken, Eğitim ve öğretim faaliyeti zor koşullarda ve ilkel şartlarda yürütülüyordu. Bu okullar ve öğretmenleri şunlardı;166 Çırpıköy; Muallim Receb Efendi Yusuflu; Muallim Mehmed Efendi Hamidiye; Muallim Esad Efendi Falaka; Muallim İbrahim Efendi Çıplak; Muallim Ahmet Vehbi Efendi Uladı; Muallim Kerim Efendi Fırınlı; Muallim Süleyman Efendi Derebaşı ; Muallim Osman Efendi Elifli; Muallim Ahmet Efendi Arıkbaşı; Muallime Latife Hanım 1927-1928 ders yılında Bayındır’da 17 muhtelit mektepte 685 erkek254 kız = 939 öğrenci eğitim öğretime katılırken, bu oran İzmir Vilayetinde yer alan kazalar gözönüne alındığında okullaşma da Bayındır Ödemiş- Tire ve Bergama’dan sonra geliyordu.167 Kaza genelinde 1929-1930 Ders Yılında- 1.001, 1939-1940 Ders Yılında- 2.257 öğrenciye ulaştı.168 Okulların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik 10 Nisan 1925 yılında çıkarılan maarif vergisi kanunu çıkıncaya kadar özellikle yoksul halka ağır bir yük binmişti. Vergisini düzenli ödemesine rağmen kimi yerlerde okul ihtiyacı ve eğitim araç gereci akışı sağlanamamıştır. Bu yerleşimlerden biri de Bayındır ve köyleri idi. 1926 yılında Bayındır’da Tedrisat-ı İbtidaiye Vergisinden elde edilen gelir 40.463 Lira 64 kuruştu.169 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, s.125-126. Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler 1850-1950, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, s. 287. 168 İzmir Vilayet İstatistik Müdürlüğü 1929-1930 , İzmir 1930, s.68, Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Maarif İstatistiği İlk Tahsil Çağında Çocuklar, İstanbul 1940, İstanbul 1942, s.156-161. 169 İzmir Vilayetinin 1926 Senesi İstatistiği, İzmir 1927. S.34. 166 167 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 103 1922-1923 Ders Yılında; 22 Öğretmen 1925-1926 Ders Yılında; 25 Öğretmen 1932-1933 Ders Yılında; 23 Öğretmen 1939-1940 Ders Yılında; 36 Öğretmen Oldukça eksikliği hissedilen Bayındır da ortaokul170 İzmir Vilayetinde Ödemiş, Bergama, Tire ve Menemen’den sonra ancak 1948 yılında açılabilmiştir.171 Gençlik Teşkilatı -Spor Kulübü Bayındır’da 1926 yılından itibaren birkaç isimle Gençlik Kulübü oluşturan Gençler 1932 yılında CHF’nın himayesinde “Bayındırspor” adı ile spor kulüplerini tesis etmişlerdir. Bayındırspor’un ilk kulüp başkanı Tüccar Uncu Şükrü Bey seçilmiştir. 172 Bayındırspor kurulduğu ilk yıllarında büyük sportif başarılar elde edememiş olmasına rağmen Bayındır gençliğini biraraya getirmiş futbol, voleybol, atletizm branşlarında faaliyet göstermiştir. Kulübün ayrıca sahne gösterileri ile uğraşan temsil kolu bulunuyordu. Kültür Kurumları- Türk Ocağı ve Halkevi Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır’ın en önemli kültür kurumu Türk Ocağı idi. 1923 yılında Emvali Metruke binası olan Toramanoğlu Hacı Atinya’ya ait binada faaliyet göstermeye başlayan Türk Ocağı kazada bulunan 46 kitaplık tek kütüphaneye sahipti.173 Sosyal kültürel faaliyetlerin merkezi konumunda olacak Bayındır Halkevi ise ancak 20 Şubat 1938 yılında açılmıştır. Çocukluğu Bayındır da geçen Mehmet Serhan Tayşi anılarında hem babasının hem çevresindeki tüm tanıdıklarının Bayındır da ortaokul bulunmadığı için eğitim konusunda ciddi sıkıntılar yaşadıklarını Bayındırlı çocukların ortaokul okuma için Ödemiş’e hatta İzmir’e gittiklerini dile getirmiştir. M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emiri’nin İzinde,Timaş Yayınları, İstanbul 2015, s.33. 171 Anadolu 31 Ekim 1948. 172 Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetinin Onuncu Bayramına Armağanı 2910-1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933, s.66. 173 Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912-1931, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994, s.378. 170 104 Günver GÜNEŞ Bayındır’da İktisadi Yaşam Zeytin ve Zeytinyağı Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayındır Kazasının en önemli servet kaynağı zeytin üretimi ve zeytinyağı olmuştur.174 1923 yılına kadar Bayındır’da 5.120.000 kilo zeytin elde edilirken, Cumhuriyet hükümetlerinin izlediği tarım politikaları, üreticiye sağlanan kredi ve destekler sonrasında zeytin üretimi 1932 yılında 19.200.000 kilo’ya ulaşmıştır. 1932 yılı sayımlarına göre Bayındır’da mahsul veren zeytin ağacı sayısı 1.550.000’dir.175 Tütün İzmir Ticaret mıntıkasında Cumhuriyetin ilk yıllarında Tütün yetiştirilen mıntıkalar arasında yer alan Bayındır önemli bir tütün üretim merkezi olmuştur. 176 1924 – 580.000 Kilo 1925 – 300.000 Kilo 1928- 250.000 Kilo 1929- 130.000 Kilo 1930- 300.000 Kilo Bayındır’da bağcılık her yıl önemini arttırırken 1923 yılından 1929 yılına kadar kaza dahilinde 850 dönüm bağ mevcut iken, 1930’lu yıllarda 1600 dönüme kadar ulaşmıştır. Cumhuriyetin İlk yıllarında pamuk Bayındır’ın önemli ihracat ürünleri arasında yer almaktaydı.177 Bayındır’da Ticaret Yaşamı ve Ticaret Odasının Faaliyetleri Ödemiş Ticaret Odasına bağlı bir mümessillik olan Bayındır Ticaret Mümessilliğinin Cumhuriyetin ilk on yılının anlatıldığı raporda “ Bayındır Başlıca İhracat Emtiamız; “Zeytin ve Zeytin Yağlarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 1/4, Nisan 1926, s.208-209. 175 Her sene aşı ameliyesi yapılmakla yetiştirilmekte olan zeytin ağacı sayısı 500.000 idi. Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Cumhuriyetin Onuncu Yılına Armağanı, “ Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasına Bağlı Bayındır Mümessil Azalığının İktisadi Mıntıkası Raporu”, Ödemiş 1933, s.61-62. 176 “Başlıca İhracat Emtiamız”; Tütünlerimiz, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası 12 Şubat 1926, s.106-107, M. Zeki Doğanoğlu, Mıntıkamızın Kitabı Güzel İzmir ve İktisadi Mıntıkasının Tabii Hazireleri Ticari, Sınai ve Mali Vaziyeti, Birinci Cilt, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası, Bilgi Matbaası, İzmir 1930, s. 42. 177 Başlıca İhracat Emtiası; “Pamuklarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 1/2 Şubat 1926, s.105. 174 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 105 kazasında bağcılığa ve ziraata verilen önem kadar Osmanlının son dönemi Cumhuriyetin ilk yıllarında ticari yaşama ve iktisata değer verilmediği” belirtilmiştir. Güvenlik sorunu nedeniyle halkın ticaret işinden uzak durduğu kaydedilen raporda Hükümetin ihmali, eğitimin azlığı nedeniyle geleneksel davranışların adetlerin tesiriyle israfın had safhada olduğu kaydedilmiştir.178 Cumhuriyetin ilk on yılında Bayındır’da İhracat Ürünleri; Arpa- Üzüm- İncir- Buğday- Bakla- Pamuk- Peynir- TereyağıTütün- Beyaz ve Sarı Darı, Zeytinyağı- Sebze- Susam- Yaş Meyvedir. İthalat Ürünleri ise; Pirinç- Petrol- Çerçeve- Hırdavat- Demir Mamulatı- ZüccaciyeŞeker- Kahve- Kereste ve Manifatura Eşyasından oluşuyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında merkez ve Meşrutiyet isimli iki otel bulunan Bayındır da, Türk Ticaret Salnamesindeki ilanlara göre isim yapmış esnaf ve tüccarlar arasında hazır elbiseci Hacı Nestur, Bakkal Bakırcı Biraderler, Balahan Biraderler, Çeşitli Ticaret Eşyaları satıcısı Ali Bey, Çerçi ve Züccaciyeci Sadık Bey, Manifaturacı Hacı Emin Bey dikkat çekiyordu. 1923 -1929 Yılları arasında Bayındır’da Meslek gruplarına göre sanatkarların sayısı şöyledir; 2 Saatçı, 1 Boyacı, 10 Terzi, 2 Çorapçı, 8 kireççi, 6 Tüfekçi, 4 Tenekeci, 1 Debbağ, 39 Kumbaracı, 13 Semerci, 22 Marangoz, 31 Dülger, 5 Araba Tamircisi, 3 Keçeci ,5 Saraç, 24 Demirci. Bayındır Ticaret Odası 1924 yılında kurulmuştur. 7 Kişilik İdare Heyeti tarafından yönetilen odaya kayıtlı 518 üye bulunmaktadır. İzmir’den sonra Ticaret Odasına kayıtlı üye Bayındır’da mevcuttur. Öyle ki yanıbaşında hem nüfus hem de ticari potansiyeli Bayındır’a göre oldukça gelişmiş bulunan Ödemiş Ticaret Odasının 1929 yılında kayıtlı üye sayısı 232 iken, Tire de bu rakam ancak 256’dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Oda Başkanlığını Dedeağaçlı İbrahim Bey Yapmıştır. Bayındır kazasında Cumhuriyet öncesi tek banka olan Ziraat Bankası 1305 (1889) yılında açılarak faaliyete başlamıştır. Merkezi İzmir’de bulunan Akseki Ticaret Bankası ise kazanın ikinci bankası olarak 1929 yılında açılmıştır.179 Sanayi –Fabrikalar Yabancı tüccarların Küçük Menderes havzasının zengin ürünlerine olan ilgisi daha 19. Yy ortalarına kadar gitmektedir. J. B Gout, J. Aldrich isimli tüccarlar 1863 yılında hükümetten Bayındır’da çırçır fabrikası Ödemiş Ticaret Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı, İzmir 1933, s. 64. 179 İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931, s. 338. 178 106 Günver GÜNEŞ kurmak için izin istemişlerdir. R. Wilkın 1200 sterlin harcayarak Bayındır’da bir çırçır fabrikası kurmuştur.180 Yunan İşgali sona erdiğinde Bayındır’da 3 fabrika faaliyet gösteriyordu. Bunun dışında 30 Zeytin tasirhanesi kazanın çeşitli köylerinde tuğla ve kiremit ocakları çalışır vaziyetteydi. 1923 yılında İzmir’de 10 fabrika mevcut iken bu sayı 1933 yılında 129’a yükselmiştir.181 İzmir kent merkezindeki bu artış kuşkusuz kazalara da yansımıştır. Bayındır’da Cumhuriyetin İlk Yıllarında Fabrikalar Sahibi Kuruluş Yılı Yeri İştiğali Yahya Kerim bey 1926 Hastane caddesi Zeytinyağı Nail bey 1920 Demircilik mahallesi Pamuk, zeytin, un M. Saim bey 1902 Hacı İbarhim mahallesi Pamuk, zeytin, un Naci Atıf bey 1927 İstasyon caddesi prina Nejat Nuri bey 1926 İstasyon caddesi Pamuk, zeytin, un Ali Saip bey 1927 Çırpıköy un Kani Hüseyin efendi 1927 Fırınlı köyü Zeytinyağı Karaoğlanzadeler 1927 Uladı köyü Zeytinyağı Tahir bey 1925 Kalfaköy Zeytinyağı Bayındır Zirai Kredi Kooperatifi Kredisizlikten yakınmaların devam ettiği 1929 yılından itibaren Türkiye’de Zirai Kredi Kooperatiflerinin teşkiline başlanmıştır. Kredi kooperatifleri ticari ürün yetiştirilen bölgelerde üreticileri örgütlemek üzere kurulması geçimlik üretimde bulunan köylünün bu oluşumdan yaralanmasına neden olmuştur. Bayındır’da 1930 yılında kurulan Zirai Kredi Kooperatifinde 1930 yılında 184 olan üye sayısı bir yılda 1931 yılında 192’ye ulaşmıştır. 1933 yılında Zirai Kredi Kooperatifi sayısı Bayındır’ın dışında köylerinde de açılarak 4’e çıkmış, ortak adedi de350’yi bulmuştur.182 Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yayınları, Ankara 1982, s.108. Bülent Durgun, Erken Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent kitaplığı, İzmir 2012, s.134. 182 İzmir Vilayet İstatistiği 1932-1933, İzmir 1934, s.87. 180 181 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 107 Hayvancılık Geniş mera ve otlaklarıyla Hayvancılığa elverişli bulunan Bayındır da daha XIX. yy sonlarında İzmir vilayetinde kazalar içinde inek, Eşek ve Manda sayısı itibarıyla ilk sırada yer almaktaydı. Bu durum Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam etti. 1923 Yılı İtibarıyla Bayındır da Hayvan Mevcudu: Beygir: 153; Kısrak: 143; Katır: 46; Merkep: 1825; Deve:11; Öküz: 293; İnek: 3496; Manda: 639. Vilayet genelinde Ödemiş (1046) Tire (666) dan sonra en çok manda Bayındır da mevcuttur. Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır’da Madencilik 1920- 1930 yılları arasında İzmir’de yapılan yabancı yatırımların büyük bölümü madencilik sektöründedir.183 Bayındır’da ise Madencilik sektöründe Müslüman Türkler daha ilgiliydiler. 1923 Yılında Bayındır’da tek bir maden işletilmekteydi. Çiftçi Gediği Mevkiinde 1917 yılında imtiyazı alınmış olan Arsenik madeni Hacı Emin Efendi ve Şeriki tarafından çıkarılıyordu.184 1930’lu yıllara kadar arsenik madeni bu kişi tarafından işletilmiştir.185 1932 yılında Emin Efendiye ortak olarak Hafız Ethem Efendi katılmıştır. 1928 yılında Sarıyurt bölgesinde çinko, gümüş, altın madeni Madam Kristin Wilson tarafından açıldı.186 Cumhuriyetin ilk yıllarında Arsenik madeninden ortalama 10 ton yurt dışına ihraç edilmekteydi. 187 Sonuç Bayındır Yunan İşgalinin sona ermesiyle birlikte Cumhuriyet Hükümetlerinin desteğiyle sosyal ve iktisadi alanda gelişme gösteren bir yerleşim olmuştur. Çoğu zaman Küçük Menderes bölgesinde Tire ve Ödemiş’in gölgesinde kalmış olsa da güçlü tarım üretimi, bol su kaynakları çalışkan insanı, yaratıcı sanatkarı ile İzmir vilayetinin önemli kazalarından biri haline gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yılları Büyük nüfus kaybı ile birlikte Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923-1929, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993, s.81. 184 1923 Senesi İzmir Vilayeti İstatistiği II, İzmir 1923, s.205-206. 185C. Nadir, s.10. 186 İzmir Vilayeti 1929-1930 Senesi İstatistik Yıllığı, İzmir 1931, s.184-185. 187 İzmir Vilayeti 1929-1930 Senesi İstatistik Yıllığı, İzmir 1931, s.186. Bülent Durgun, Erken Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent kitaplığı, İzmir 2012, s.174. 183 108 Günver GÜNEŞ yaşanan travmaya, Demiryolu ve ticaret yolları hinterlandının dışında kalmış olmasına karşın yerleşim düzenin yarattığı bu olumsuz konumunu ortadan kaldırmaya yönelik gayretlerine tanıklık etmiştir. KAYNAKÇA 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1923 1929 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, İzmir 1930 Ahenk 29 Kanun-ı Evvel 1929 Anadolu 26 Kasım 1929 Anadolu 31 Ekim 1948 Anadolu 5 Kanun-ı Evvel 1930 Aydın vilayeti İstatistik Umum Müdürlüğü, Emlak-ı Emiriye Mebani-yi Umumiye ve Hususiye İstatistiki, İzmir 1335 Başlıca İhracat Emtiamız; “Zeytin ve Zeytin Yağlarımız”, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, 1/4, Nisan 1926 Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Maarif İstatistiği İlk Tahsil Çağında Çocuklar, İstanbul 1940, İstanbul 1942 Bülent Durgun, Erken Cumhuriyet Dönemi İzmir Ekonomisi 1923-1938, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent kitaplığı, İzmir 2012 Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923-1929, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993 Ege Tecim ve Endüstri Büyük Kılavuzu, 1937, İzmir 1937 Filiz Akın Özcan, Milli Mücadele’de Küçük Menderes Havzası 1919-1923, Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2009 Hakkı Uyar, “CHP Belgelerine Göre Atatürk Döneminde İzmir’in Sorunları”, Kurtuluş ve Kuruluş’un Sembol Kenti İzmir, Yayına Hazırlayan; Murat Alper Parlak, ATAM Yayını, Ankara 2015 Hizmet 11 Eylül 1930 Hizmet 14 Temmuz 1930 Hizmet 21 Eylül 1930 Hizmet 29 Kanun-ı Evvel 1929 İzmir Vilayet İstatistiği 1929-1930, İzmir 1931 İzmir Vilayet İstatistiği 1930-1931, İzmir 1932 İzmir Vilayet İstatistiği 1932- 1933, İzmir 1934 İzmir Vilayetinin 1926 Senesi İstatistiği, İzmir 1927 Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bayındır 109 K. Doğan Dirik, Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kazım Dirik, Gürer Yayınları, İstanbul 2008 Kemal Arı, Büyük Mübadele’de Türkiye’ye Zorunlu Göç 1923-1925, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995 M. Serhan Tayşi Kitabı Ali Emirinin İzinde, Ed.: Filiz Dığıroğlu- Fulya İbanoğlu, Timaş Yayınları, İstanbul 2015 M. Zeki Doğanoğlu, Mıntıkamızın Kitabı Güzel İzmir ve İktisadi Mıntıkasının Tabii Hazireleri Ticari, Sınai ve Mali Vaziyeti, Birinci Cilt, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası, Bilgi Matbaası, İzmir 1930 Munis Armağan, Bozmenderesten Bozdağlara Kuva-yı Milliye, İzmir 2005 Murat Özcan, Tarih Işığında Yunan Mezalimi, IQ Yayınları, İstanbul 2003 Mustafa Turan, Yunan Mezalimi İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2006 Ödemiş Ticaret ve Sanayi Odasının Aziz Cumhuriyetin Onuncu Bayramına Armağanı 29-10- 1933, Marifet Matbaası, İzmir 1933 Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yayınları, Ankara 1982 Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler 1850-1950, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002 Talat Yalazan, Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soykırım Girişimi 15 Mayıs 1919- 9 Eylül 1922, C.2, ATASE Yayınları, Ankara 1994 Türkmen Parlak, Yunan Ege’ye Nasıl Geldi, İzmir Sosyal Hizmetler Vakfı Kültür Yayını, İzmir 1982 Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912-1931, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994 110 Günver GÜNEŞ İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (111-115), 2016 XVII NCI ASIRDA İZMİR’İN İKTİSADİ EHEMMİYETİ188 Fuat Köprülü189 Özet Fuat Köprülü’nün 1929 yılında Hayat Mecmuası’nda yayımlanan bu yazısı, bilimsel önemi nedeniyle, yeniden yayınlanmaktadır. Prof. Köprülü, Batılı seyyahların on yedinci yüzyıl İzmir’i üzerine verdiği bilgileri özetler. İzmir, o yıllarda bir ticaret şehri olarak canlanmaktadır. Bu canlılığın nedeni, İran emtiasının İzmir’e gelmesi ve Batılı tacirlerin bu emtiyayı (özellikle ipek) burada satın almasıydı. Bir ticaret ve liman kenti olması, İzmir’de, çok kültürlü ve kozmopolit bir nüfus yapısının oluşmasına neden olmuştur. Anahtar Kelimeler: İzmir, İran, İpek, Batılı tacirler, Anadolu, Levant Abstract Economic Important of Izmir (Smyrna) in the Seventeenth Century An article written by Fuat Köprülü which was published in Hayat in 1929 is republished by reason of its scientific important. Information that were given by European travellers of seventeenth century is summarized by Prof. Köprülü in his article. Izmir begans to rise a trade center in seventeenth century. Source of its commercial activities was Persian merchandises which was mainly silk. European merchants pruchases it in Izmir. As a trade and port city, Izmir gains multi-cultural and cosmopolitan structure for seventeenth century. Key Words: Smyrna, Persia, European merchants, Anatolia, Silk, Levant İzmir, on yedinci asır başlarından beri, Anadolu ticaretinin en mühim merkezi ve Anadolu’nun büyük şehirlerinden biri idi. Merkezi mevkii, bir çok mahsuldâr vadilerin ihracat merkezi olması, limanın ehemmiyeti, ona bu hususta müstesna bir mevki temin ediyordu; lâkin bu asrın başlarında onun tüccari ehemmiyeti, biraz daha sonra kazanacağı ehemmiyete nazaran, oldukça geriydi. İzmir o sıralarda, yalnız Anadolu mahsulâtı için Hayat, V/ 115, 7 Şubat 1929, s.202-203; ve Hayat V/ 118, 28 Şubat 1929, s.263-264’de yayımlanan bu yazı, M. Akif Erdoğru tarafından yeniden yayıma hazırlanmıştır. O günkü ifadeler aynen korunmuştur. 189 Pr. Dr. Köprülüzade Mehmed Fuad 188 112 Fuat KÖPRÜLÜ bir pazar hükmünde idi. Halbuki daha sonraları İzmir’e asıl ehemmiyet veren, onu zenginleştiren, İran malları için bir pazar olmasıydı. İlk zamanlarda bu vazifeyi Halep görüyordu, yavaş yavaş İzmir onun yerine kaim oldu. Avrupa müellifleri bu hususta en büyük amil olarak, Avrupalı tacirlerin İzmir’de fevkalade suhulet gördüklerini, her türlü tazyikten azade olarak yaşadıklarını, kendi kendilerine hiç bir tehlikeye maruz kalmaksızın şehir etrafındaki güzel sahalarda gezüp eylenebildiklerini kayt ediyorlar. Avrupalılar bu serbestiyi yalnız İzmir’de ve İstanbul’da bulabiliyorlardı. İzmir’in inkışaf ve refahını ara sıra sekteye uğratan en büyük amil zelzelelerdi. Her sene bazan hafif bazan şiddetli zelzeleler oluyordu. Şehir müteaddit defalar yıkılmış, sonra tekrar tamir olunmuş, yapılmıştı. Evler alçaktı, inşaatta taş değil, kereste ve kerpiç kullanılıyordu, İzmir’in ticareti mutemadi surette arttığı halde, nüfusun azalmasına en büyük sebep, bu zelzelelerdi. 1650’ye doğru şehrin nüfusu 90.000 kadar tahmin olunduğu halde, 1675’te ancak 60.000 nüfusu vardı. 1675’te İzmir o zamana kadar gördüğü zelzelelerin en müdhişine uğradı; ve şehir hemen tamamıyla harap oldu. Mamafi bu harabeler üstünde İzmir şehri yeniden ve süratle kuruldu, bu defa binalar eskisinden daha muntazam ve zelzeleye karşı daha mukavemetli olarak inşa edilmişti. 1715’te İzmir’i gören seyyah Lucas, evlerin temellerinden itibaren on on beş kadem kadar taştan, ve yukarılarının araları kerpiçle doldurulmuş tahtadan yapıldığını ve bu cins binaların zelzeleye daha fazla mukavim olduğunu kaydediyor. 1700’de şehrin nüfusu takriben otuz bine inmşti; fakat 1715’te bu miktarın birdenbire yüz bine fırladığını görüyoruz. Ecnebi seyyahların muhtelif tarihlerde İzmir’in nüfusu ve oradaki muhtelif unsurların miktarı hakkında verdikleri malumat ber vechi atidir: Şehrin en güzel caddesi, sahil boyunca uzanan Frenk mahallesiydi. Frenk tacirleri bütün liman boyunca uzayan toprakları uzun zaman için kiralamışlar, oralara istedikleri gibi güzel binalar yaptırmışlardı. Evlerin cepheleri şehre karşıydı, fakat ayrıca arkadan da kapıları vardı. Geceleri gemilerden buralara eşya kaçırılar ve böylece gümrük resminden kurtulmak mümkün olurdu. Evlerin bu arka kapıları önünde gayrı muntazam rıhtımlar da vardı ki, bizzat ev sahipleri tarafından yaptırılırdı. Frenk mahallesinde Türklere hiç tesadüf edilmediğini, sokakta Fransızların, İtalyanların, İngilizlerin, Hollandalıların lisanları duyulduğunu, meyhanelerin gece gündüz açık olduğunu, oralarda sabahlara kadar eylenilüp Frenk, Türk, Rum dansları yapıldığını seyyah Tournefort anlatıyor. XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti 1640’ta Tavernier 1654’te d’Avrieuz 1675’te Spon 1702’de Tournefort 1715’te Lucas 113 Türk 60.000 Rum 15.000 Ermeni 8.000 Yahudi 6000 veya 7.000 Türk 60.000 Yahudi 6.000 veya 7.000 Diğer unsurlar 20.000 Türk 30.000 Rum 9-10.000 Yahudi 15.000 Türk 18.000 Rum 10.000 Yahudi 18.000 Ermeni 200 Fransız 200 Türk 70.000 Rum 20.000 Ermeni 8.000 Frenk mahallesinin bir müntehasında diğer bir liman vardı ki, eski bir kale burayı müdafaa ediyordu; burada yalnız Türk devletine ait gemiler bulunuyordu. İhmal ve teseyyüp sebebiyle burası yavaş yavaş kumla dolmakta idi. İzmir limanı derin olduğu cihetle, Frenk gemileri rıhtımlara kadar gelip yanaşıyorlardı. Tahmil ve tahliye işleri bu suretle çok kolaylaşıyordu. 1650 yılına kadar İzmir limanını müdafaa için hiç bir istihkamı mevcut değildi. Yalnız bu tarihte Türkiye ile Venedik arasındaki harp sebebiyle limanın methaline bir kale yapıldı. Bundan sonra İngiliz ve Hollanda ticaret gemilerini korsanlardan muhafaza için onlarla beraber gelen İngiliz ve Hollanda harp gemileri limana girmiyerek körfezde demirlemeğe mecbur kaldılar. 1620’de İzmirde Fransızlar kemmiyet itibarıyla diğer ecnebilerden fazla idiler; fakat onlar kadar büyük tücari faaliyet göstermiyorlardı. Daha sonraları Fransızların sayısı azaldı, fakat tücari mevkileri daha kuvvetlendi: Hollandalılar ve İngilizlerle muvaffakıyetle rekabete muktedir oldular. 1702’de İzmir’de yerleşmiş belli başlı otuz Fransız, on sekiz Hollandalı tacir vardı; İngilizlerin sayısı Fransızlar kadar olmamakla beraber büyük iş yapıyorlardı. Fransızların İzmir’deki tücari mevkileri gittikçe kuvvetleniyordu. 114 Fuat KÖPRÜLÜ 1685-1719 seneleri arasında Marsilya’dan 313 Fransız taciri gelüp burada yerleşti. 1671’den 1714 senesine kadar Fransızların burada yaptıkları mübayaat yekunu 90 milyon liraya baliğ olmuştu. Halbuki o senelerde bütün Suriye limanlarında yapılan mübayaat yekunu bu kadar tutmuyordu, yalnız Kahire’deki mübayaat miktarı buna tekabül edebiliyordu. İzmir yalnız Anadolu’nun iktisadi mahreci değil, İran’ın da mahreci idi, ve asıl büyük ehemmiyeti bundan dolayı idi. Kanunisani’de190 ipek getiren İran kervanları gelmeye başlıyor, diğer kervanlar da sonbahara kadar peyderpey geliyordu; fakat bilhassa Şubat, Haziran, Teşrinievvel191 ayları kervanların en çok beklenildiği zamanlardı.Teşrinievvel geçtikten sonra artık Kanunisani’ye kadar İran’dan hiç bir kervan beklenmezdi. Kervanların takip ettiği yol ekseriyetle şuydu: Kaşan, Kum, Tahran, Kazvin, Tebriz, Erivan, Kars, Erzurum, Tokat, Ankara, Karahisar; bu kervanlar İran’ın iktisadi merkezi demek olan Isfahan’da toplanıyor, ve dönüşte gene orada duruyordu; seyahat müddeti takriben yedi aydı. Kervan yoları üzerinde, İran’da olsun Türkiye’de olsun, muntazam kervansaraylar vardı. Büyük kervanlar ekseriyetle 900-800 atlı ile eşya taşıyan yüzlerce deveden terekküp ediyordu. İzmir’e gelinceye kadar ihtiyar eden masraf müdhişti: her deve yükü için kırk kuruş nakliye ücreti veriliyor, fakat muhtelif yolarda yol resmi olarak 122 kuruş alındığı gibi, İzmir’e girmek için de ayrıca 49 guurş vermek icap ediyordu. İran eşyasının yavaş yavaş Benderiabbas’a ve oradan Avrupa gemileriyle Avrupa pazarlarına nakledilmesinin başlıca sebebini, İzmir’e müntehi olan Anadolu yolunun bahalılığında aramalıdır. Birinci yol çok daha uzun olmakla beraber daha ucuzdu. İzmir’deki ecnebi tacirler İran’la doğrudan doğruya ticaret etmezlerdi. Isfahan’da yerleşmiş Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar vardı, Hint kumpanyalarının hesabına çalışırlardı. Kervanlarda ara sıra tesadüf edilen Avrupalılar, kuyumcu, saatçı gibi bazı sanatkârlardan ibaretti. Frenklerin bu İran ticaretine vesatat edenler başlıca Ermenilerdi. Onlar Halep’te ve İstanbul’da da aynı şeyi yapıyorlardı. İran ticaretinde Ermenilerin ehemmiyet kazanmasında Birinci Şah Abbas’ında da çok büyük tesiri olmuştur. Isfahan civarında Culfa mahallesini tesis ve oraya Ermenileri iskân eden bu hükümdar, İran’ın iktisadi merkezini onların eline teslim etmiş oluyordu. 190 191 Ocak ayı (Hazırlayan) Ekim ayı (Hazırlayan) XVII nci Asırda İzmir’in İktisadi Ehemmiyeti 115 İzmir tarikile Avrupa’ya sevkedilen İran emtiasının en mühimmi ipekti. O zamanki menbalara göre İran senevi istihsal ettiği 22 bin balye ipeğin 3 bin balyesi İzmir’e geliyordu (1670 tarihlerine doğru). İki balye bir deve yükü tutuyordu. On yedinci asır sonunda Fransızların ipek mübayaatı çok mühimdi; 1714’te müstesna olarak 1, 600, 000 liralık mübayaat yapmışlardı. İran’dan glen kervanlar her sene 400-500 balya kadar deve tüyü getiriyorlardı ki bunun da başıca müşterisi Frenklerdi. İzmir’e her sene iki yüz balya kadar nakışlı hint kumaşları da geliyordu; fakat on yedinci asrın sonlarında bunun idhali memnu olduğundan Fransızlar satın alamıyorlardı. Anadolu’nun hayvan sürüleri beslemeğe çok müsait olan yüksek yayalaları, İzmir’e her sene külliyetli miktarda tiftik gönderirdi ki, Frenk tacirleri bunun pek hararetli müşterleriydi. Ankara ve Beypazarı, İzmir’e tiftik gönderen en mühim iki merkezdi. Buraların tiftiği, keyfiyet itibarıyle de başka yerlerin tiftikinden daha iyi ve daha makbuldü. İzmir’den Ankara’ya yirmi günlük kervan yoluydu; atla bu yolu on iki günde kat etmek kabildi. İki balye tiftiğin nakliye masrafı beş guruştan ibaretti. On yedinci asır ortalarında Fransızlar her sene beş yüz balye, İngilizler biraz daha az, Hollandalılar ise 1500 balye kadar tiftik satın alıyorlardı. Colbert ve muakkiblerinin takip ettikleri iktisadi siyaset neticesinde Hollandalıların mübayaatı azalmaya Fransızlarınki bilakis çoğalmaya başladı. Doğrudan doğruya mübeyaatta bulunmak için Ankara’da yerleşmiş İngiliz ve Hollanda tacirleri vardı. Fransızlar ekseriyetle bu mübayaatı başkalarının vasıtasiyle yaptıklarından o kadar istifade edemiyorlardı. Anadolu’nun İzmir’e gönderdiği yün miktarı ve ecnebilerin yün mübayaatı da mühimdi. Bazı senelerde Fransızların satın aldıkları yün bedeli beşyüz bin liraya baliğ oluyordu. 1700 senesinde Fransızlar İzmir’den 2. 047.000 liralık, 1714 senesinde ise 4.360.000 liralık mübayaatta bulunmuşlardı; mamafi bu son miktarın, azami ve istisnai mahiyyette olduğunu ayrıca kayt edelim. İzmir’in on yedinci asırdaki iktisadi ehemmiyeti hakkında garp menbalarının verdiği bu malumat, bilhassa rakkamların resmi vesikalara müstenit olması dolayısıyla, pek ziyade dikkate şayandır. Bu malumâtı diğer bir cepheden tamamlamak için, on yedinci asrın büyük Türk seyyahı Evliya Çelebi’nin İzmir hakkında verdiği kıymetli malumatı gene bu sahifelerde neşr edeceğiz. Evliya Çelebi’nin İzmir hakkındaki kıymetli izahâttan şimdiye kadar maalesef ne memleketimizde ne de Avrupa’da hiç istifade edilmediğini de ayrıca tasrih etmeliyiz. 116 Fuat KÖPRÜLÜ İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (117-123), 2016 BATI ANADOLU’DA BİR OSMANLI YERLEŞİMİ: İZMİR-BAYINDIR İLÇESİ M. Akif Erdoğru192 Özet Bugün İzmir iline bağlı bir ilçe olan Bayındır ilçesi, esas olarak bir Osmanlı yerleşimidir. Osmanlı öncesinde böyle bir yerleşim yeri olduğuna dair kanıtlar yoktur. On beşinci yüzyılda ‘Bayındırlu’ isimli bir Müslüman (Türkmen/Oğuz) köyüydü. Tüm geliminini Osmanlı Süreç içersinde büyüdü ve on dokuzuncu yüzyılda kozmopolit küçük bir şehir haline geldi. Bu çalışmada bu ilçeye ait en eski tarihli Osmanlı arşiv kayıtları yayımlanmakta ve köyün ismiyle ilgili yorumlarda bulunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: İzmir, Bayındır, Bayındırlu, Türkiye, Oğuzlar, Türkmen Abstract An Ottoman Settlement in Western Anatolia: The Town of Bayındır of İzmir Bayındır is one of the counties of İzmir province in Turkey now .It was wholly Ottoman settlement. In pre-Ottoman, there is no any evidence on it existed or not. In the fifteenth century, Bayındır was a small Turcoman (Oghuz) village consists of Musulman, located in Dagbeyi region of Aidin province of Ottoman Empire. This village was gradually developed by Ottoman administration at the beginning of the nineeeteenht century and it was a small cosmopolitan town at the end of the nineteenth century. Ottoman archival registers dated with fourteenth and sixteenth centuries about this village were published and commented in this article. Key Words: Smyrna (İzmir), Bayındır, Bayındırlu, Oghuz, Turcoman, Turkey Giriş: Konumu Bayındır, 2014 yılı resmi nüfus verilerine göre toplam 47.214 nüfusu olan İzmir iline bağlı ilçelerden biridir. Kaymakamlık ve Belediyeliktir. Tire, Torbalı, Kemalpaşa, Ödemiş, Turgutlu ilçeleriyle çevrili ilçe alanında, 38 köy 2 belediye bulunmaktadır. İl merkezine uzaklığı 70 km.dir. Kiraz ve Dikili ilçeleri kadar bir yüzölçüme (588 km2) sahiptir. Köy ve şehir olarak, Osmanlılar döneminde kurulmuş ve gelişmiş tarihi yerlerden biridir. 192 Ege Üniversitesi, Tarih Bölümü, İzmir, Türkiye, [email protected] 118 M. Akif ERDOĞRU ‘Bayındır’ Kelimesi Üzerine ‘Bayındır’, Prof. Faruk Sümer’e göre, Türkmen (Oğuz) cemaatlerinden birinin adıdır. Bunlar, Anadolu’nun fethinde yer almışlardır. Akkoyunlu devletini kurmuşlardır. 14-16 yüzyıllarda, Anadolu, İran ve Suriye’nin farklı yerlerinde bulunmuşlardır, özellikle Anadolu’da Tarsus bölgesinde.193 Prof. Yusuf Halaçoğlu, ‘Bayındır, Bayındur ve Bayındırlu’ adıyla geçen bu cemaatin, Orta, Batı ve Kuzey Anadolu ile Trablusşam gibi Suriye’nin batı kesimlerinde bulunduğunu tespit etmiştir.194 Gerçekten, Bayındır ve Bayındırlu cemaatlerine, on atıncı yüzyılda, Aydın bölgesinde, Alaşehir, Nazilli, Tire, Fota (Gökçen), Dağbeyi (Kemalpaşa ile Torbalı arası) rastlanıyor. Bu bölgede yaylaları ve köylerinin olduğu görülüyor.195 Prof. Zeki Velidi Toğan, bu boyun Orta Asya’dan İran ve Anadolu’ya geldiğini savunur. Ona göre, ‘Bayındır veya Bayandır’ boyunun esas yurdu, Orta Asya’da, İrtiş ve Altay bölgeleridir. Bu boy, bu bölgeden çıkarak, tüm Türk Dünyası’na dağılmıştır.196 Dolayısıyla, bu kelimeyi, tüm Türk Dünyası’nda bulmak mümkünür. Prof. Fuat Köprülü ise, Selçuklular, merkezi otoriteye baş kaldırmamaları için, Oğuzların Üçoklar’a bağlı olan bu boyu, Anadolu’da, ‘parçalayarak iskan’ ettiklerini söyler.197 Anadolu’nun hemen her yerinde Bayındır ismine tesadüf edilmesinin* nedeni budur. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’nin değişik bölgelerinde bu boy tarafından kurulmuş köy veya mahallelerin bir kısmı zamanımıza kadar ulaşmıştır. Batı ve Orta Anadolu’nun yanısıra, Diyarbakır, Gaziantep ve Erzurum gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, bugün Bayındır ismini taşıyan pek çok köy ve mahalleye rastlanır.198 Faruk Sümer, ‘Bayındır, Peçenek ve Yüregirler’, DTCFD, XI/ 2-4, s. 317-322; Faruk Sümer, ‘Bayındır’, EI, second edition, Leiden 1986, s. 1133 194 Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar I (1453-1650), Ankara 2009, TTK yayınları, s. 260-268. Bu cemaatin yayıldığı alan, Bolu, Burdur, Isparta, Silifke, Sivas, Sinop, Çorum, Halep, Aydın, Muğla, Konya, Manisa, Eskişehir, İznik, Kütahya, Malatya, Antalya, Balıkesir, Bursa, Aksaray, Kastamonu, Ankara, Kocaeeli, Afyonkarahisar, Bayburt, Adana ve Trabluşşam’dır. 195 Halaçoğlu, aynı eser, s. 261, 266, 267 196 Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 484, Enderun yay., 3. Baskı. 197 Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 2003, s. 72, Akçağ yay., 3. Baskı. * H. Nihal, Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, 2, İstanbul 1928, s. 244, 252. Haritalardan Türkiye’de Bayındır ismini taşıyan 12 köy tespit etmişlerdir. 198 www.yerelnet.gov.tr 193 Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi 119 On Beş ve On Altıncı Yüzyıl Osmanlı Arşiv Kayıtları Bayındırlu Köyü Bugün İzmir iline bağlı bir ilçe olan Bayındır ilçesinin ise Dağbeyi nahiyesinde yaylaları olan ve Menderes vadisinde de kışlaları olan bu boy tarafından kurulduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Her ne kadar Bayındır boyunun Anadolu’daki mevcudiyeti Osmanlı öncesine dayanıyorsa da, Osmanlı öncesinde İzmir’de böyle bir yerleşim yerinin (köy veya mezraa olarak) varlığında dair herhangi bir kanıt yoktur. Bu yerleşim yeriyle ilgili en eski tarihli yazılı kanıtlar on beşinci yüzyılın ortalarına aittir. Nitekim, on ve on altıncı yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerinde köyün ismi ‘karye-i Bayındırlu’ olarak kayedilmiştir. Zaman içerisinde, büyük ihtimalle, II. Mahmud devrinde, -lu eki düşerek ‘Bayındır’ haline gelmiştir. Dağbeyi bölgesi (nahiye), bugünkü, Torbalı, Kemalpaşa (Nif) ve Bayındır ilçeleri arasında kalan dağlık alandır. Bu alanda on beşten fazla köy mevcuttu. On beşinci yüzyıl tahrir defterlerinde Dağbeyi, Şeyhler, Eymirli, Toluz, Yusuflu, Ergenli, Saru Merye, Güvençli, Ahmedlü, Kızılca, Deryanda, Kızılca Bergos, Dirmil, Kızılhisar, İlyasbeyli, Miskince ve İvladı köylerinin ismi geçer. Prof. Faruk Sümer, Bayındır’ın on yedinci yüzyılda bir kasaba olduğunu söyler.199 Evliya Çelebi’nin ileri sürdüğü, ama başka menbalarca teyit edilmediği için Prof. Faruk Sümer tarafından kabul edilmeyen,200 Bayındırlu cemaatinin, Orhan Gazi tarafından Bayındır dağının eteklerine iskân edildiğine dair görüş201 ise Aydın bölgesi Orhan Gazi’nin egemenliğinde olmasa bile, sözel bir bilgiyi aktardığı için önemli sayılabilir. Zira, bu bölgedeki (Aydın bölgesi: bugünkü İzmir, Manisa ve Aydın bölgeleri) Bayındır veya Bayındırlu boyunun ne zaman yerleştirildiğiyle ilgili tek rivayettir. Bayındır cemaatinin çok erken bir tarihte, en azındna on beşinci yüzyıl ortalarında, yerleştik hayata geçerek Menderes ovasında bir köy kurduğu belgenebilmektedir. Bu köy hakkında bulabildiğimiz, en eski tarihli kayıt, Fatih Mehmed devrine ait olup, İstanbul’un fethinden sonra, büyük ihtimalle 1466 tarihlidir. Bu kayıt aynen şöyledir: Faruk Sümer, Oğuzlar, İstanbul, Ana yayınları, 3. Baskı,s. 316 Faruk Sümer, Aynı eser, ,s. 316 201 Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi I, Haz.: A. Temizkan, M. Akan, İzmir, 2013, s. 123 ‘…kasabası Bayındır cebelinin zeylinde vaki olmuşdur. Orhan Gazi Bayındırân kavmini bu mahalde iskan ettiği içün Bayındır lafzı tesmiye olunmuşdur’. 199 200 120 M. Akif ERDOĞRU 1. KARYE-İ BAYINDIRLU AN-TABİ’-İ DAĞ BEGİ,202 Tımar-ı mezkurân Abdi Fakih, imam, çift, elinde bir pare yeri var mescide vakf Ebri Hoca veled-i İsa, imam, çift Mehemmed veled-i Kulfal, çift Mustafa veled-i Semed, ortakçı, çift Nasuh veled-i Mustafa, kara Has Begi veled-i Hızır, kara Mustafa veled-i Hızır, kara Hüseyin veled-i Süleyman, çift Mehemmed veled-i Hasan, çift Turalı birader-i Mehemmed, kara Hızır birader-i Turalı, nim çift Baki veled-i İsmail, çiftlü kara Yahşi veled-i İsmail, kara Yusuf veled-i İbrahim, kara Halil veled-i Reis, kara İbrahim veled-i Kara Mustafa, kara Turalı veled-i Saru, kara Tur Hoca veled-i Sâib, kara Ahmed Köse, ortakçı, çiftlü kara Musa Cüllah, ortakçı, çiftlü kara Kâbil veled-i Derzi Mustafa, çift Hâbil birader-i Kâbil, nim Resul veled-i Sâib, kara Aydın, pir, kara M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli Mufasssal Defteri (Metin ve İnceleme), İzmir 2015, s. 236, Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi yayını 202 Işık Hüseyin, tekye-nişin, çiftlü kara Mustafa veled-i Turhan, ortakçı çiftlü kara Hasan veled-i İbrahim Haddad, çift Nasuh birader-i Hasan, kara Turalı veled-i Sevindik, kara Musa Cüllah, kara Derviş Resul, çilingir, tekye-nişin, çift Gökçe birader-i Resul, çiftlü kara Resul veled-i Sevindik, nim Mehmed veled-i Hızır, ortakçı nim Hoca veled-i Kara, nim Mustafa birader-i Hoca, çiftlü Turhan veled-i Mehemmed, ortakçı çift Ali veled-i Mehemmed Haddad, kara Mustafa veled-i Demürci Halil, kara Kazı veled-i Kuş Işık, zaviye-nişin, nim Ali veled-i Turhan, çift Hızır Balı veled-i Yusuf, çiftlü kara İsa veled-i Işık Ali, kara Hoca veled-i Sâib, kara Hamza veled-i Turhan, ortakçı, çiftlü kara Dağ-eri veled-i Sündül, çift, Güvendik veled-i Abdullah, mukataa, çift 30, Koca Ahmed, çiftlü kara, Mustafa veled-i Koca Ahmed, ortakçı, çift Hane 47, Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi 121 Bu köye ait başka bir kayıt ise şudur:203 2.Karye-i Bayındırlu, tımar-ı İshak beg oğlu Pir Hassün204, kadîmdir, Kral oğludur, ıssuzdur, taşradan ekülür, el-haletü hazihi Sofulu, asıldan ziyade olduğu sebebden Şirin Ali’ye verildi ve oğlu, müşterek, kadimîsidir Cem’an hububât 225 Harac-ı bağat 42 Minha 267 Cemiyyü’l-cami’ bu iki köy 4482 Asıl 1000 Ziyade 3283? Her iki kayıttan anlaşıldığı kadarıyla, on beşinci yüzyılın ikinci yarısında, Dağbeyi bölgesinin köylerinden biri olan Bayındırlu köyünün sakinlerinin tamamı Müslümandır. En fazla üç yüz kişik nüfusu olan bir köydür. Tarımla geçinmektedirler ve bir kısmı da tarımsal arazisi olmadığı için Devlet ile ortakçılık yaparak geçimi sağlamaktadır. Köyde küçük bir tekke ile bir mescit bulunmaktadır. Eski bir köy olduğu (kadim) kayıtta vurgulanmıştır. Her ne kadar köy İshak beyin tımarına dahil edilmişse de, çok canlı bir yer olmadığı (ıssız) belirtilmiştir. İkinci kayıttan anlaşılıyor ki, Fatih Mehmed devrinde, Rumelili Hristiyan kökenli Osmanlı beyi olan İshak beye tımar olarak verilmiştir. 1530 yılında, bu köy, Tire kadılığına bağlıdır ve Aydın sancakbeyinin hasları içinde görülür. 1466 yılında 47 hane iken, 1530 yılında 112 haneye çıkmıştır.205 Nüfusunda belirgin bir artış olduğu farkedilmektedir. Bir görüşe göre, on altıncı yüzyıl sonlarında, Bayındırlı köyü, bugünkü Gülbeyli mevkisinde yer almaktaymış. Bu bölge bataklık olduğu için hastalık zuhur etmiş. Horasanlı Sinan Efendi, yukarıya, yamaca bir külliye inşa ederek köyün yukarıya taşınmasını sağlamış.206 Osmanlı arşiv belgesindeki bilgilerle ile karşılaştırılınca bu rivayetin doğru olduğu anlaşılıyor. On altıncı yüzyıldaki Bayındırlu köyü küçük bir tekke ile mescidi olan bir köy görünümdedir. Yamaçta Sinan Efendi Külliyesi yapıldıktan sonra, hastalık kaynağı olan Menderes nehrinin kollarından uzaklaşıldıktan sonra, köy gelişmeye başlamıştır. Hastalıktan veya nehirlerin yatak değiştirmesi nedeniyle meskun mahallerin yer değiştirmesi veya tamamen yok olması olgusu, Anadolu’da çoğu yerde MAD 232, s. 145 Erkek şahıs adı. Hasan Hüseyin isminin kısaltılarak yazılışı. 205 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/ 1530), Ankara 1995, s. 376 206 İzmir Vilâyeti Salnâmesi 1927-1928, İzmir 1929, s. 156 203 204 122 M. Akif ERDOĞRU mevcuttur. Küçük Menderes vadisinde, Menderes nehrinin yatak değiştirmesi sonucunda bazı köylerin tamamen yok olduğuna dair elimizde birinci sınıf deliller mevcuttur. Örneğin, Yusuf köyünü, Menderes nehri bozmuştur.207 Bu sözel bilgi ile resmi bilgiler birbiriyle uyuşmaktadır. Kesin olarak ifade edilebilir ki, bugünkü Bayındır ilçesinin, Sinan Efendi Külliyesi etrafında geliştiği veya bu külliyenin ilçenin nüvesi olduğu ve sadece Müslümanların (Türkmen/ Oğuz) yaşadığı bir yer olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. On dokuzuncu yüzyıla kadar, Aydın sancağının asli kazalarından olan Bayındır, eşkiyalık, kıtlık, ağır vergilendirme vs. gibi başka amillerle boğuşmak zorunda kalmıştır. 1879 yılı Aydın Salnâmesi’nde, Bayındır, artık, İzmir Sancağına bağlı bir kaza olarak zikredilir. Özellikle pamuk başta olmak üzere tarımsal ürünlerden zengin oldukları vurgulanır.208 1908 yılında Bayındır, Müslüman, Rum, Ermeni ve Musevilerin birlikte yaşadığı kozmopolit bir kasabadır ve temel geçim kaynağı tarım ve ticarettir.209 KAYNAKÇA Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Aydın Mufassal Defteri, MAD 232, s. 145 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/ 1530), Ankara 1995, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını Faruk Sümer, ‘Bayındır, Peçenek ve Yüregirler’, DTCFD, XI/ 2-4, Ankara _______, ‘Bayındır’, EI, second edition, Leiden 1986 _______, Oğuzlar, İstanbul, Ana yayınları, 3. Baskı Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 2003, Akçağ yay., 3. Baskı. H. Nihal, Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, 2, İstanbul 1928 İzmir Vilâyeti Salnâmesi 1927-1928, İzmir 1929 Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi I, Haz.: A. Temizkan, M. Akan, İzmir, 2013 M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli Mufasssal Defteri (Metin ve İnceleme), İzmir 2015, Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/ 1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli Mufasssal Defteri (Metin ve İnceleme), s.191 208 Salnâme-i Vilâyet-i Aydın 1289, s. 86. Bayındır’da sadaka verecek kimse kalmadığı için, Bayındır ahalisinden sadaka verecek olanlar başka kazalardaki fakir insanlara sadakalarını verirlermiş! 209 Salnâme-i Vilâyet-i Aydın 1326, s. 297 207 Batı Anadolu’da Bir Osmanlı Yerleşimi İzmir-Bayındır İlçesi 123 Salnâme-i Vilayet-i Aydın 1289 Salnâme-i Vilayet-i Aydın 1326 www.yerelnet.gov.tr (erişim tarihi: 20.01.2016) Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar I (1453-1650), Ankara 2009, TTK yayınları Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, Enderun yay., 3. Baskı. Bayındırlu Köyü (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul, T.T. M. 1/ 1, Aydın Defteri, s. 285). 124 M. Akif ERDOĞRU İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (125-141), 2016 CHP PARTİ MÜFETTİŞİLİK RAPORLARINA GÖRE BAYINDIR Mehmet Karayaman*- Zeynep Yılmaz** Özet 1923 yılında kurulan Cumhuriyet Halk Partisi, 1946 yılına kadar Türkiye’yi tek parti olarak yönetmiş, 1950 yılında yapılan seçimler sonucunda iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir. Uzun süren tek parti iktidarı beraberinde, ülke sorunlarının TBMM’ne taşınması, toplumun bütün kesimlerinin kucaklanarak istek ve sıkıntılarının dile getirilmesi, parti-millet bütünleşmesinin sağlanması, parti örgütlerinin denetlenmesi ve etkili bir şekilde çalışmalarının sağlanması gibi sorunları da gündeme getirmiştir. Sorunlara çözüm bulmak amacıyla parti müfettişlik kurumu ihdas edilmiştir. 1923 yılında hazırlanan CHP Parti Nizamnamesi ile kurulan ve görevi, parti teşkilatı üzerinde denetim ve kontrolü sağlamak olan parti müfettişliği kurumu, 1935 yılında yapılan düzenleme ile daha etkin hale getirilmiştir. Müfettişlere, bölgelerinde en az altı ay teftişte bulunma ve yılda iki defa teftiş raporu yazma zorunluluğu getirilmiştir. Müfettişler, hazırlamış oldukları raporları parti genel merkezine göndermişlerdir. Raporlarda belirtilen hususlar, CHP merkez teşkilatında yer alan bürolara havale olunarak, gereğinin yapılması sağlanmıştır. Çalışmamızda, 1935-1950 dönemini kapsayan, İzmir iline ait parti müfettişlik raporlarını incelemeye çalıştık. Başta parti örgütlenmesi ve halkevleri faaliyetleri olmak üzere, bölgenin eğitim, ulaşım, spor, basın-yayın, sanayi ve ticaret alanındaki sorunları ile yapılan faaliyetler hakkında bilgiler içeren Raporlarda, Bayındır kazasına ilişkin bilgi, yorum ve tespitleri değerlendirmeye çalıştık. Bayındır şehir tarihi üzerine yapılacak çalışmalara küçük de olsa bir katkı sağlamayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: CHP, İzmir Parti Müfettişliği, Bayındır, Halkevi, Parti Teşkilatı Abstract The Town of Bayındır of İzmir According to the Reports of Inspectorship of the Republican People’s Party of Turkey In 1923, inspectorship was founded by the Republican People’s Party of Turkey to control its organization. In 1935 its inspectorship was more effective than that of Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, UŞAK. E-Mail: [email protected] ** Uşak Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi, [email protected] * 126 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ 1923. We researched about the reports of its 1935-1950 periods of Izmir. Information of the reports were commented. Key Words: the Republican People’s Party of Turkey, Halkevi, The Reports of RPP of İzmir, Bayındır of İzmir. Halk Fırkası, Mustafa Kemal Paşanın girişimleri sonucunda 9 Eylül 1923 tarihinde kurulmuştur. 1924 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935 yılında da Cumhuriyet Halk Partisi ismini almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yeni Türkiye’yi inşa eden, devrimleri yapan, Türkiye Cumhuriyetinin temellerini oluşturan yasaları yapan bir partidir. Atatürk döneminde iki defa çok partili demokratik hayata geçiş için adım atılmış, ancak her ikisi de kısa sürede sona ermiştir. CHP, 1946 yılına kadar ülkeyi tek parti olarak yönetmiş, 1950 yılında yapılan seçimler sonunda da iktidarı Demokrat Partiye devretmiştir. CHP’nin tek parti olarak ülkeyi yönetmesi, hem parti içi ve hem de parti dışı muhalefet sıkıntısını gündeme getirmiş, toplumun tamamını kucaklama ve her türlü sorun için çözüm üretme sorumluğunu CHP’nin omuzlarına yüklemiştir. Ülke sorunlarının hükümete ve TBMM’ye iletilmesi, parti teşkilatının denetlenmesi gibi sorunlar, CHP içinde müfettişlik kurumunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. 9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen “Parti Nizamnamesi” ile Cumhuriyet Halk Fırkası merkez yönetimine, taşradaki parti örgütlerini denetleme ve kontrol etme yetkisi verilmiştir. “Teftiş Daireleri” başlığı altında devam eden 82. Maddede, “Müteaddid vilayetler bir daire-i teftişiye olmak üzere memleket teftiş mıntıkalarına taksim olunacak ve her mıntıkada bir müfettiş bulundurulacaktır. Mıntıka müfettişi, o mıntıkadaki mutemetler ile fırka teşkilatına merbut heyetleri teftiş ve murakabe eder”, ifadelerine yer verilmiştir210. 1925 yılında yapılan düzenleme ile ülke 14 parti müfettişliği mıntıkasına ayrılmıştır. 1927 yılında hazırlanan parti nizamnamesinde, müfettişleri belirleme yetkisi Parti Umumi İdare Heyetine bırakılmış ancak Riyaset Divanının da onayının alınması şartı getirilmiştir. Yetkileri artırılan müfettişler, bulundukları mıntıkada fırkanın en yetkili kişisi konumuna yükseltilmiştir. Aynı yıl Cumhuriyet Halk Fırkası Teftiş Raporu yayınlanarak, müfettişlerin görevlerini yerine getirirken dikkat etmeleri 210 Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi, Ankara, 1342-1339, s. 13-14. Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 127 gereken hususlar belirlenmiştir211. 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesinde yapılan düzenleme ile parti idare heyeti azalarının, milletvekillerinin ve partiye üye kişilerin müfettişlik görevlerine atanabileceği belirtilmiş, müfettişlerin görevleri ve teftiş süreleri gibi konularda düzenleme yapma yetkisi, parti genel sekreterliğine bırakılmıştır212. 2 Haziran 1935 tarihinde, parti müfettişi olarak görevlendirilen milletvekilleri için “CHP Teftiş Bölgeleri ve Teftiş İşlerini Yürütme Planı” hazırlamıştır. Bu plana göre teftişler, biri genel teftiş diğeri belirli şikayet veya sorunlar üzerine yapılan teftiş olmak üzere iki grupta değerlendirilmiştir. Genel teftişte, parti prensiplerinin yayılması konusunda yapılan çalışmalar, örgütlerin parti tüzüğüne göre işlemesi, illerdeki parti teşkilatı ile hükümet arasındaki uyum, partililer arasında görev dağılımı, sevgi, bağlılık veya geçimsizlik, parti örgütlerinin halk ile ilişkileri, partinin spor ve gençlikle ilgili işleri, parti hesap işleri, partiye ait malların durumu, parti toplantılarının düzenli olarak yapılıp yapılmadığı, üye kayıt ve aidat toplama işleri ve basın-yayın faaliyetleri gibi konulara dikkat edilmesi gerektiği ifade edilmiştir213. Parti müfettişlerinin yetkileri sadece parti içi denetimle sınırlı olmayıp, parti dışında kalan teşkilat ve müesseseler ile de ilgileneceklerdi. Parti müfettişleri, teftiş sırasında parti dışında kalan teşkilat ve kurumlara ilgilendiren yolsuzluklara tesadüf ederlerse, lüzum ve ehemmiyetine göre, yapılacak işlem hakkında Parti Genel Sekreterliğinden talimat isteyeceklerdi. Parti örgütü bulunmayan illerde parti içi denetim, Parti Genel Sekreterliğinden gönderilecek müfettişler tarafından yerine getirilecekti214. Zaman içinde yapılan düzenlemeler neticesinde parti müfettişlik mıntıkalarının sayılarında azalmalar ve artmalar meydana gelmiştir. Müfettişlik mıntıkaları belirlenirken, bölgenin coğrafi bütünlüğü, ulaşım durumu gibi konulara dikkat edilmiştir. 2 Haziran 1935 tarihinde Parti Umumi İdare Heyeti tarafından yapılan düzenleme ile ülke, 23 teftiş bölgesine ayırmıştır. 1940 yılından yapılan düzenleme ile teftiş Faysal Mayak, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk Partisi Antalya Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: VI, Sayı:15 Güz 2007, s.192. 212 Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi ve Programı, Madde: 42, TBMM Matbaası, Ankara, 1931, s.10. 213 BCA, 490.01/664.224.1, s.64-67. 214 Metin Kopar, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı Yıllarında Gaziantep”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3, Gaziantep 2011, s.1039. 211 128 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ bölgelerinin sayısı önce 25’e, sonra da 26’ya çıkarılmıştır. 1946 yılında yapılan düzenleme ile teftiş bölgelerinin sayısı 27’e çıkartılırken, 1948 yılında ise 25’e indirilmiştir215. Parti Umumi İdare Heyeti tarafından 21 Haziran 1939 tarihinde yapılan düzenleme ile teftiş talimatnamesi yeniden düzenlenmiştir. 1940 yılında parti müfettişlerine bir tamim gönderilerek, yapılan düzenlemeler hakkında bilgi verilmiş ve dikkat edilmesi gereken hususların altı çizilmiştir. Buna göre müfettişler, bölgelerindeki kazaları belirli bir sıra dahilinde yılda iki kez denetlemek, Meclisin yazın tatilde olduğu süre hariç olmak üzere, en az altı ay teftiş mıntıkalarında bulunmak, talimatnamede yer alan teftiş planına göre elde edilen bilgileri parti genel sekreterliğine iletmek zorundaydılar216. Müfettişler tarafından hazırlanarak parti genel sekreterliğine iletilen raporlarda belirtilen hususlar, CHP merkez teşkilatında yer alan bürolara havale olunmuştur. Bürolardaki görevliler, raporlarda yer alan hususları ilgili bakanlıklara veya kurumlara yazarak, gereğinin yapılıp yapılmadığını kontrol etmişlerdir. Raporlarda belirtilen işleri takip etmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Umumi İdare Heyeti bünyesinde dört ana grup içinde 13 ayrı büro oluşturulmuştur. Buna göre; A Grubu; 1.Büro: Teşkilat, intihaplar, fırka kongreleri 2. Büro: Alelumum dilekler ve müracaatlar 3. Büro: Fırkamızdan başka cemiyetlerin ve fırkaların vazifelerini tetkik ve takip 4. Büro: Fırka teşkilatımızın teftişi B Grubu; 5. Büro: Milli kültür, ilmi hareketler ve bu mevzuda neşriyat 6. Büro: Spor ve gençlik 7. Büro: Halk dershaneleri, okuma yazma, halk hatipleri Teftiş bölgeleri ve teftiş bölgeleri sayısının zaman içersindeki değişimi ile ilgili olarak bkz. Kopar, a.g.m., s.1040; Mayak, “Adnan Menderes’in…”, s.193;, BCA., 490.01/6.32.1; C.H.P. Teftiş Yönetmeliği, 1948, s.15. 216 BCA., 490.01/5.22.10. 215 Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 129 8. Büro: Matbuat, fırka neşriyatı, fırka programının teşrihi, propaganda C Grubu; 9. Büro: İş, işçiler, esnaf teşkilatı, serbest meslek 10. Büro: İktisat vaziyetinin tetkik ve mütalaası D Grubu ; 11. Büro: İçtimai muavenet teşkilatı 12. Büro: Fırka faaliyetlerinin hukuk esaslarıyla telifi 13. Büro: Merkez ve taşrada bütçe, aidat, teberruat, varidat ve hesap işlerinin usulünde tanzim ve takibi, Fırka emlak ve eşyasının muamele ve kayıtlarının tanzim ve takibi”217 olarak belirlenmiştir. 1948 yılında çıkarılan “C.H.P. Teftiş Yönetmeliği” ile parti müfettişlerin görev ve sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir. Yapılan düzenleme ile müfettişlerin yetkileri artırılmış, müfettişlere “Bölgelerinde veya bölgelerinin bir kısmında parti lehine uyarmalarda bulunma”, parti kuruluşları ve üyelerin birbirleri aleyhindeki şikayetler, parti çalışmaları hakkında üyelerin yapacağı şikayetler, genel sekreterliğin soruşturulmasını istediği konularda ve kendilerinin dikkatini çeken konularda soruşturma yetkisi verilmiştir218. Teftiş raporlarının fiziki durumuna bakıldığında, raporların belirli bir düzen ve konu sırasına göre hazırlandığı anlaşılmaktadır. Teftiş Raporu’nun ilk sayfasında teftiş edilen ilin ve teftiş edilen mıntıkaların (ilçe ve bucakların) adları ile birlikte, teftişe memur edilen kişinin adı ve unvanı ile teftiş tarihi yazılmıştır. Müfettişlik raporları incelendiğinde, sadece müfettişlerin değil zaman zaman bölge milletvekillerinin de teftişlerde bulunduğu ve gördükleri eksiklikleri, halkın isteklerini partiye aktardıkları görülmektedir. Dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısına, siyaset anlayışına, bölgesel sorunlar ve getirilen çözüm önerilerine ışık tutan parti müfettişlik raporları üzerinde yapılan çalışmalar henüz yeterli seviyede değildir219. Mayak, “Adnan Menderes’in…”, s.193. C.H.P. Teftiş Yönetmeliği, 1948, s.9-10. 219 Parti müfettişlik raporlarını konu alan çalışmalardan bazıları için bkz.: Faysal Mayak, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Konya’daki Teşkilat Yapısı ve Faaliyetleri Hakkında Adnan 217 218 130 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ Çalışmamızda 1935-1950 dönemini kapsayan, İzmir iline ait parti müfettişlik raporlarını incelemeye çalıştık. Aralarında İzmir Milletvekili Sadettin Epikmen, Giresun Milletvekili İsmail Sabuncu, Ordu Mebusu Hamdi Yalman, İzmir Milletvekili Kamil Dursun, İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker, Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır, İzmir Mebusu Kamuran Örs ve Balıkesir Milletvekili Süreyya Örgeevren’in yer aldığı müfettişler tarafından kaleme alınan raporlarda, Bayındır kazasına ilişkin bilgi, yorum ve tespitleri değerlendirmeyi, Bayındır şehir tarihi üzerine yapılacak çalışmalara küçük de olsa bir katkı sağlamayı amaçladık. İzmir iline ait teftiş raporları, teftiş bölgesinde yer alan kazalar hakkında genel bilgiler vererek başlamaktadır. 1939 yılına ait teftiş raporunda Bayındır kazasına bağlı 1 nahiye ile 41 köy bulunduğu, kaza nüfusunun toplam 28.472 olup, bunun 9.000’nin kaza merkezinde bulunduğu, kilometrekare başına 38 kişi düştüğünü belirtilmiştir220. 3 Şubat 1944 tarihinde Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır tarafından kaleme alınan raporda şu bilgiler yer almaktadır: “Bayındır, on bine yakın nüfuslu şirin bir kasabamızdır. Umumi nüfusu otuz bini mütecavizdir. İzmir’in en çok zeytin ağacı bu kazadadır. Halk karışıktır. Yerliden ziyade mübadil olarak gelmiş vatandaşlar vardır. Hemen bütün servet ve toprak, mübadillerin elindedir. Kanaatimce toprak ve zeytin ağaçları tevzi edilirken yerlileri de düşünmek lazımdı. Bu cihet nazar-ı dikkate alınmadığı için arz ettiğim gibi yerli halk daha fakir ve ameledir. Mübadillerden Yahya Kerim Onat ismindeki bir arkadaş mahallin en zenginidir. Fransız bir kadınla evlidir. On binlerce zeytin ağacı vardır. Bu şahıs çok müteşebbis ve enerjik bir çocuktur. Büyük bir çırçır ve zeytinyağı fabrikası kurmuştur. Bir ustabaşı gibi kendi fabrikasında kurduğu atölyede çalışmaktadır. Fabrikanın bütün alet ve edevatları fabrikada tamir edilir”221. Menderes’in Teftiş Raporu (1935)”, http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wpcontent/uploads/2013/03/ydta-12-mayak.pdf (Erişim tarihi 24.12.2014) s.165-192; Faysal Mayak, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk Partisi Antalya Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: VI, Sayı:15 Güz 2007, ss.191-219;Metin Kopar, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı Yıllarında Gaziantep”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3, Gaziantep 2011, s.1037-1055; Kadir Şeker, “CHP Parti Müfettişlerinin Isparta ve İlçe Halkevleri Raporları (1940-1942)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:24, Aralık 2011, ss.37-50; Mehmet Karayaman, “Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Tire (1935-1950)”, Tire Araştırmaları Sempozyumu, (12-13 Mart 2015), (Yayınlanmamış Bildiri Metni) 220 BCA., 490.01/664.226.1, s.115. 221 BCA., 490.01/665.230.1, s.82. Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 131 Parti İşleri Ordu Mebusu Hamdi Yalman tarafından 1937 yılında kaleme alınan raporda, Bayındır parti teşkilatı ve faaliyetler hakkında şu bilgiler verilmektedir; “Toplanma muntazam. Üyeleri artırmaya çalışıyorlar. Hesaplar, dosyalar ve demirbaş defteri düzgün, parti binası belediyeye, belediye binası da partiye aittir. Gençlik ve spor hareketleri var. Esnaf cemiyetleri partiye bağlı. Bayındır’da, 615 üye vardır. 2.000 kadar da köy ve kamunlarda üye vardır. Kadın üyelerin sayısı 100 kadardır. Parti binası belediyeye ve belediye binası partiye aittir. Belediyeden senede 300 lira icar alınmaktadır ve belediyeninki parti tarafından icarsız kullanılmaktadır. Partiye ait üç arsa vardır. Bu arsalardan birinin üzerine Halkevi binası yapılacaktır. Diğer ikisi satılmak için emir beklemektedir. Satılacak arsa parası ile belediyenin vereceği 1.000 lira ile Halkevi binası yapılacaktır. Halkevinin keşif bedeli 13.000 liradır. Fahri ve faal olmak üzere iki yüze yakın üyesi bulunan bir Gençler Birliği teşkilatı vardır, spor, gösteri, müzik kolları vücuda getirilmiştir. 16 kişilik bir bandoları vardır. Ayda 50 lira ücretli bir bando muallimi bulunmaktadır. 35 lirasını belediye vermektedir, 15 lirası birlik hâsılatından temin olunmaktadır”222. İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan 14.12. 1939 tarihli raporda Bayındır’daki siyasi çekişmeler hakkında şu bilgileri vermektedir;“Bayındır’da mesele başkadır: Geçen sene seçilen idare heyetinde bulunan zevatın hemen hepsi mübadil olarak oraya yerleşenlerden yani Rumeli unsurundandır. Esas yerliden kimse yoktur. Reisleri ise Selanikli bir eczacıdır. Asıl Bayındırlılardan bir grup, idare heyetinde bulunan zevat arasında nüfuzlu tacirler, mubayaacılar bulunduğunu ve bunların nahiye ve ocak intihabında mahallelerindeki adamları vasıtasıyla tesir yaparak kendilerine taraftar mümessiller seçtirdiklerini ve böylece henüz kaynaşamadıkları Anadol unsurunu parti başından ekarte etmek gayesini güttüklerini ve şimdiki reis bulunan Selanikli bir eczacı olan Vasfi Ergün’ün Serbestçiler zamanında Serbestçi Fırkanın Bayındır’da lideri olup, o buhranlı zamanda Halkı Parti aleyhine teşvik hususunda çok çalıştığını ve dükkânında elektrikli afişlerle bir takım vecizeleri tertip edip, partiye karşı ağır mahiyette reklamlar yaptığını ve partideki mevkiinden istifade ile pahalı ecza sattığını iddia etmektedirler. İdare heyeti taraftarları ise Bayındır’da bulunan yerli halkın bir iki istisnadan başka, parti işlerine tamamen lakayt bulunduklarını ve bu 222 BCA., 490.01/664.225.1, s.6, 39. 132 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ istisnalara da parti teşkilatında vazife teklif olunduğu zaman kati bir istiğna gösterdiklerini ve esasen ekserisi çiftçi olan bu zümrenin senenin yedi ayında bahçelerinde zeytinliklerinde imrar-ı vakt edip senenin dört beş ayında ise kasabaya misafir gibi bir şekilde geldiklerini ve ekserisinin kültür sahibi olmadıklarını dermeyan etmektedirler. Yaptığım tahkikatta bu cereyanlar cevval ve nispeten kültürü kuvvetli olan şimdiki parti heyeti ile irfan seviyesi geri olanlar arasındaki mücadeleden ve bu mücadeleyi tahrik eden bazı cahillerin teşviklerinden inbias etmiştir. Şimdiki parti heyetinde bulunan içinde zeki, faal zevat vardır. Aralarında Avrupa’da tahsil görmüş bulunmaktadır. Şu kadar ki reis hakkındaki rivayetler vakidir. Reislikte kalması münasip değildir. Bu cereyanlara muttali olduğum zaman zümrelerle temas ettim. Vaziyeti ıslah için icap eden vesayada bulundum. Ayın yirmi dördünde yapılacak olan kongrelerinde vaziyet tavazzuh edecektir. Neticeyi ayrıca arz ederim”223. Benzer ifadeler 1941 yılındaki teftiş raporunda da yer almış, Dikili depremzedeleri için toplanan yardımların dağıtımında hakkaniyet gözetilmediği için parti başkanı Vasfi Ergün’ün istifa ettiği, idare heyetindeki Şevki Saygılı ile Şükrü Başar’ın görevi kabul etmemesi nedeniyle Vasfi Ergün’ün tekrar parti başkanı olduğu belirtilmiştir224. 1942 yılında yedi kişilik parti idare heyeti beş kişiye inmiştir. Parti başkanlığına Şükrü Başar seçilmiş, Vasfi Ergün, idare heyetinde kalmış ve mahalli sorgu hâkiminin yerine Halkevi başkanlığına seçilmiştir. Raporda Şükrü Bey, “Mutavassıt tahsilli, harekatı dürüst, serveti müsait bir tacir” olarak tanımlanmıştır225. Parti müfettişlerinin üzerinde durduğu konulardan biri de parti idaresinin gelir-gider durumu ile partiye ait gayrimenkullerin tasarrufudur. Teftiş raporlarına göre Bayındır parti merkez teşkilatı 1935 yılı bütçesinde 975 liralık bir gelir öngörmüştür. Bu gelirin 370 lirası kira geliri, 100 lirası bağış, 100 lirası belediye yardımı, 130 lirası yardım parası ve 275 lirası deve güreşi geliri olarak düşünülmüştür. Ancak develer hasta olduğu için deve güreşi yapılamamış, gelir kalemlerinden sadece kira geliri olarak 316 lira, partiye gelir kaydedilebilmiştir. Bayındır merkezdeki parti ocağı da 1935 yılı için 318 liralık bir gelir öngörmüş, bunun ancak 154 lirası temin edilebilmiştir. Çırpı Nahiyesinde ise 60 lira gelir öngörülmüş, bunun sadece 4,5 lirası tahsil edilebilmiştir226. BCA., 490.01/664.226.1, s.23-24. BCA., 490.01/664.227.1, s.119; BCA., 490.01./665.229.1, s.110. 225 BCA., 490.01/665.229.1, s.93. 226 BCA., 490.01/664.224.1, s.59. 223 224 Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 133 Tablo: CHP Bayındır Parti İdare Heyetlerinin Yıllara Göre Dağılımı 1937 1943 1944-1945 Parti Başkanı Şükrü Yaşar Vasfi Ergün İbrahim Dedeağaçlı Muhasip Necati Dalkılıç Necati Dalkılıç Recep Eriç Naci Rodan Sait Sayın Kâtip Aza İbrahim Dedeağaçlı Hayati Erol Ali Saip Erişen Aza Vasfi Ergün Ekrem Sarıgöl Tahir Akıncı Aza Nadir Rodan Şükrü Başar Aza Yahya Onart İsmail Ersavaş Kerim Halkevi Başkanı İsmail Baraş Nurettin Göktuğ Kaynak:BCA.,490.01/664-225-1, s.39; BCA.,490.01/665-231-1, s.6,15; BCA., 490.01/665.232.1, s.80. Bahtiyar Göker tarafından 20 Mayıs 1941 tarihinde hazırlanan raporda Belediyenin her yıl Halkevine 1.250 lira yardım yaptığı, partiye ait binaların tapularının olduğu, eski Türk Ocağı binası olan ve halen Belediye dairesi olarak kullanılan binanın satılığa çıkarıldığı ancak müşteri bulunamadığı için satılamadığı ifade edilmiştir227. Parti müfettiş raporlarında partiye üye kaydı üzerinde önemle durulmuş, kayıt defterleri ve toplanan aidatlar hakkında bilgi verilmiştir. 1936 yılında Bayındır’ın toplam nüfusu 30.000 civarında olup parti teşkilatının 2.448 üyesi bulunmaktaydı. Bayındır merkez nüfusu ise 10.000 civarında olup, Bayındır merkez teşkilatının 500 üyesi vardır. Bayındır merkezde 4, Çırpı Nahiyesinde 4 parti ocağı faaliyet göstermekteydi. 3.000 nüfuslu Çırpı Nahiyesinde 248 kişi partiye üye olmuştur. Bayındır parti teşkilatında, 1934 yılında 1.364, 1937 yılında 2.484, 1938 yılında ise 2.501 üye bulunmaktaydı228. 1943 yılında üye sayısı 3.096 olup bunların eğitim seviyelerine göre dağılımı şu şekilde idi; 11’i yüksek öğrenim, 41’i lise, 85’i ortaöğrenim, 1.211’i ilkokul mezunu veya okuryazar, 1.748’i okuma yazma bilmeyen229. 1945 yılında üye sayısı 3.027 erkek, 77 kadın olmak üzere BCA., 490.01/1577.423.2, s.148. s.1, BCA.,490.01/665.231.1, s.6. 229 BCA., 490.01/665.230.1, s.42. 227 228BCA.,490.01/664.224.1., 13, 151; BCA., 490.01/664.225.1, s.8.; 134 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ toplam 3.102 olup, eğitim seviyelerine göre dağılımı şu şekilde idi; 11’i yüksek öğrenim, 41’i lise, 86’sı ortaöğrenim, 1.216’i ilkokul mezunu veya okuryazar, 1.748’i okuma yazma bilmeyen230. 1945 yılının ikinci yarısında Bayındır’daki üye sayısı 3.140’a çıkmış olup, üyelerin teşkilatlara göre dağılımı şu şekildeydi; ilçe merkez teşkilatında 660 üye, 30 köy ocağında kayıtlı 1.660 üye, 9 “itibari nahiyede” kayıtlı 820 üye231. 1945 yılı itibariyle Bayındır’daki parti ocakları ve üye sayıları şu şekilde idi; Merkez Semt Ocağı 660 üye, Kızıloba Nahiye Ocağı 237 üye, Furunlu Nahiye Ocağı 317 üye, Falaka Nahiye Ocağı 248 üye, Ergenli Nahiye Ocağı 336 üye, Çıplak Nahiye Ocağı 325 üye, Canlı Nahiye Ocağı 311 üye, Burgaz Nahiye Ocağı 166 üye ve Alanköy Nahiye Ocağı 243 üye232. Spor Müfettiş raporlarında üzerinde durulan konulardan biri de mahalli spor teşkilatları ve bunlara karşı halkın ilgisidir. 1937 yılına ait teftiş raporunda Bayındır’da spor, gösteri, müzik kollarını ihtiva eden Gençler Birliği adında bir spor kulübü bulunduğu ifade edilmiştir233. CHP İzmir Vilayeti İdare Heyetinin 1943 Yılı İkinci Altı Aylık Çalışma Raporu’nda, Bayındır’da beden terbiyesi teşkilatı tarafından 6.000 lira harcanarak vücuda getirilen sahanın ikmali için, beden terbiyesi bölge başkanlığından yardım edilmesi istenmiştir234.1944 yılına ait raporda, Bayındır’da beden terbiyesi teşkilatı tarafından yapılan sahanın tribünlerinin tamamlandığı belirtilmiştir235. Halkevi Halkevlerinin durumu ve faaliyetleri raporlarda üzerinde en çok durulan konuların başında gelmektedir. Bayındır Halkevi, 20 Şubat 1938 tarihinde açılmıştır236. 1941 yılında kaleme alınan raporda Bayındır Halkevi başkanının Vasfi İdil olduğu, Halkevinin il özel idaresine ait bir otel BCA., 490.01/665.232.1, s.54. BCA., 490.01/665.232.1, s.79. 232 BCA., 490.01/665.232.1, s.80. 233 BCA., 490.01/664.225.1 ,s.72. 234 BCA., 490.01./665.230.1, s.64. 235 BCA., 490.01/665.231.1, s.32. 236Sultan Civci, Halkevleri ve İzmir Halkevi’nin Faaliyetleri (1932-1951), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2013, s.80. 230 231 Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 135 binasında faaliyet gösterdiği, küçük bir bahçesi bulunan binanın Halkevi faaliyetleri için yeterli olduğu ifade edilmiştir237. İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan 20 Mayıs 1941 tarihli raporda, Bayındır Halkevi hakkında şu bilgiler verilmektedir; “Bayındır Halkevini geçen sene muattal bulmuştum. Faaliyet hemen mefkuttu. O tarihte Halkevi reisi olan zat, malumatlı bir muallim mütekaidi iken Halkevi işleriyle muvaffakiyetle iştigal edememişti. Vuku bulan tavsiyem üzerine Halkevi idare heyetinde değişiklikler yapılmış ve reisliğe mahalli sorgu hâkimi Enver Dündar geçirilmiştir. Bayındır Halkevi, sosyal yardım, güzel sanatlar, temsil, spor, köycülük şubelerinden mürekkeptir. En faal kolu sosyal yardım ve köycülüktür. Sosyal yardım kolu bu sene mektep çocuklarına elbise ve yemek dağıtmak gibi müzaheret işlerinde bulunmuştur. Köycülük şubesi burada köylere yaya gezintiler yapmıştır. Şimdiye kadar bir çok köylere gidilmiştir. Bu kafilelere refakat eden doktor, muayenelerde bulunduğu gibi sıhhi öğütler de vermektedir. Birkaç defa ebe de beraber alınmıştır. Kezalik köy gezintilerinde milli birliğe dair ufak hasbıhaller yayımında ve bu esnada partimizin esaslı umdeleri hakkında da öğütler verildiği öğrenilmiştir. Ar kolunda bir bando teşkili tasavvur olunmaktadır. Çalgılar mevcuttur. Bir muallim aranmaktadır. Belediye bu muallim maaşı için yardım edecektir. Ar kolu bu sene bir de resim sergisi açmıştır. Birkaç resim gördüm, daha iptidai bir haldedir. Temsil şubesi teşkil olunmuş ise de daha pek zayıftır. Halkevi çalışmalarında ahengi ihlal eden Sulh Hâkimi Sait ile Mal Müdürü Fahri’dir. Bunlardan Sulh Hâkimi, partiye ve Halkevine anlaşılmaz aykırı bir tavır almıştır. Hatta bu zat parti ihtifallerine gelmediği gibi bu ihtifallere gidenleri tenkit ve korkuttuğunu, Halkevi reisi ve idare heyetindeki aza söyledi. Halkevinin hakiki varidatı, 700 lira partiden ve 500 lira belediyeden olmak üzere 1200 liradır. Belediyeden tahsis olunan 500 lira, bandoya sarf edilecektir. Fazlı Güleç’in İzmir parti il başkanlığı sırasında bir Halkevi inşası için toplanıp genel sekreterlik emrine bankada bulunan 5.524 lira ile bir arsa alınmış, lüzumu kadar taş ve kireç mevcuttur. Bayındır parti idare heyeti bu malzeme ve mevcut para ile ufak tipte bir Halkevi inşa olunabileceğini ve demir aksamı da temin edileceğini beyan ederek inşaata başlanılmasına genel sekreterlik müsaadelerini rica etmişlerdir. 237 BCA., 490.01/664.227.1, s.119. 136 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ Halkevine ayrılan arsa şehrin müstakbel planı mucibince tevessü istidadını haiz olan istasyon yolu üzerinde ve inşa edilmekte olan yeni hükümet dairesinin karşı sırasında, 2.100 metre murabbalık bir yerdir”238. İstanbul Milletvekili Galip Bahtiyar Göker tarafından kaleme alınan 13 Mayıs 1942 tarihli raporda, Bayındır Halkevinin inşası için halktan 7.000 lira toplanarak bankaya yatırıldığı, arsanın hazır olduğu, yeterli taş ve kum bulunduğu belirtilerek, genel merkezden gönderilecek 4.000 liralık bir yardımla inşaatın tamamlanabileceği ifade edilmiştir. Bayındır Halkevi hakkında şu bilgiler verilmiştir; “Bayındır Halkevi üç senede iki defa reis değiştirmiştir. Geçen sene reis olan mahalli sorgu hâkimi muntazam bir faaliyet devresi açmıştı fakat kendisi tahvili memuriyet etti, oradan ayrıldı. Yerine reis seçilen eski parti reisi Vasfi Ergün, intizamlı çalışmayı sever bir zattır. Bu sefer gidişimde iyi bir çalışma yolunu tutmuş olduğunu gördüm. Şubelerden bir kaçı açılmadı”239. Eğitim İzmir Milletvekili Kamil Dursun ve Sadettin Epikmen tarafından kaleme alınan 5 Mart 1938 tarihli raporda, Bayındır’daki eğitim faaliyetleri hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Bayındır kazasında ilkokul tahsil çağında bin sekiz yüz çocuk mevcut olduğu halde muallim kadrosunun kifayetsizliğinden dolayı ancak sekiz yüz kadar çocuk mektebe alınmış ve bin kadar çocuk açıkta, tahsilden mahrum kalmıştır. Binaenaleyh mezkûr Bayındır kazası muallim kadrosu daha üçdört muallim ilave ve çifte tedrisat ifa olunarak, bu vatan yavrularının tahsilden istifadelerinin temini elzem görülmüştür”240. 1939 yılı teftiş raporunda Bayındır’da orta mektep olmadığı ve öğrencilerin Tire’ye gittikleri ifade edilmiş, öğrencilerin Tire’ye daha rahat gidip gelmeleri için bir otoray tahsis edilmesi istenmiştir241. 1944 yılında hazırlanan raporda, Bayındır’da ikamet edip Tire’deki okullarda eğitim gören pek çok öğrenci olduğu belirtilerek, öğrencilerin Tire’ye gidiş gelişini sağlamak için Ödemiş’ten Bayındır’a bir boş vagon getirilmesi ve bu vagonun öğrencilere tahsis edilmesi istenmiştir. Ancak akaryakıt temininde yaşanan sıkıntı nedeniyle bu talep yerine BCA., 490.01./999.859.1, s.16-17. BCA., 490.01./999.859.1, s.3, 8. 240 BCA., 490.01/664.225.1., s.2. 241 BCA., 490.01/664.226.1, s.115. 238 239 Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 137 getirilememiş, öğrencilerin büyük bir kısmı Tire’deki pansiyonlara yerleşmek zorunda kalmıştır242. 1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır’da, orta mektep ile erkek sanat mektebi açılması, hükümet konağının inşasının tamamlanarak devlet daireleri buraya taşınması ve bu şekilde boşalacak binaların okul olarak kullanılması gerektiği ifade edilmiştir243. Bayındırlık İşleri Müfettişler, kazaların ulaşım-yol durumu, devlet tarafından yaptırılan inşaatların durumları hakkındaki görüşlerini raporlara yansıtmışlardır. Bayındır’da 1940 yılında hükümet konağı inşaatına başlanmış, inşaatın birinci kısmı 19.055 lira bedel ile 23 Şubat 1940 tarihinde ihale edilmiş ve büyük oranda birinci kısmın inşası tamamlanmıştır. İnşaat malzemesinin temininde yaşanan sıkıntı nedeniyle ikinci kısmın inşasına başlanamamıştır. 1944 yılında kaleme alınan raporda, hükümet konağı inşaatının günün rayiç değerlerine göre yeniden keşfi yapılarak tamamlanması istenmiştir244. 1945 yılına gelindiğinde Bayındır Hükümet Konağının inşaatı tamamlanmış olup, buraya taşınan adliye dairelerine mefruşat için yeterince ödenek gönderilmediği belirtilmiştir245. 1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır ve civarındaki su baskınlarından da bahsedilmiş, Çıplak Köyünü basan Küçük Menderes ırmağının ıslah edilmesi, Uladı, Falaka, Ergenli Çayları yataklarının temizlenmediği için, sık sık su baskınları yaşandığı ifade edilmiştir246. Ekonomi Kazada yetişen ürünler arasında pamuk, zeytin, tütün ve incir başta gelmekteydi. 1939 yılına ait raporda karpuz ihracının artırılması için önlem alınması ve zirai asayişin sağlanması için ziraat odaları kanunun bir an evvel çıkarılması istenmiştir247. Bayındır’da önde gelen tüccarların başında, aynı zamanda parti idare kurulu üyesi olan, fabrika sahibi Şükrü Yahya gelmekteydi. 1941 yılında BCA., 490.01/665.231.1, s.59. BCA., 490.01/665.233.1, s.113. 244 BCA., 490.01/665.231.1, s.71. 245 BCA., 490.01/665.232.1, s.143. 246 BCA., 490.01/665.232.1, s.136. 247 BCA., 490.01/664.226.1, s.115. 242 243 138 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ Belediye başkanı olan Naci Rodan da halkın ürünlerini satın alan büyük tüccarlar arasında yer almaktaydı248. 3 Şubat 1944 tarihinde Seyhan Mebusu Dr. Kemal Satır tarafından kaleme alınan raporda Bayındır halkının uç demiri, şına demiri, mibzer ve pulluk talebinde bulunduğu, gönderilen pullukların numarası küçük olduğundan çiftçiler tarafından kullanılamadığı ve Ziraat Bankası ardiyesinde durduğu ifade edilmiş, zeytinden alınan verginin düşürülmesi istenmiştir249. Bayındır, zeytin üretiminde önde gelen kazalardan biri olup, 1945 yılına ait teftiş raporunda Bayındır’da zeytin ıslah istasyonu açılması istenmiştir250. Tablo:1945 Yılı Müfettiş Raporuna Göre Bayındır’da Üretim Yıl Aynî Vergiye Tabi Hububat (Kilo) Nakden Vergiye Tabi Hububat (Kilo) Bakliyat (Kilo) Diğer Mahsuller (Kilo) Yekûn (Kilo) 1943 6.375.793 6.519 235.700 6.005.463 12.623.475 1944 6.354.241 130 260.988 1.752.061 8.367.420 Kaynak: BCA., 490.01/665.233.1, s.72. Raporlarda yer alan muhtelif konular şunlardır; 1944 yılında kaleme alınan raporda, bazı mevsimlerde Bayındır’a çok fazla işçi geldiği belirtilerek, Bayındır’daki mevcut dispanserin 251 genişletilmesi istenmiştir . II.Dünya Savaşından sonra Bayındır’a 32 aile iskan edilmiştir. 1945 yılına ait teftiş raporunda iskan edilen ailelere toprak verilmesi talep edilmiştir252. 1950 yılına ait raporda 41 köyün bir merkezden idaresinin güç olduğu belirtilerek Çırpı Köyünün nahiye yapılması önerilmiştir253. 1950 yılına ait raporda Bayındır’ın Falaka Köyünde mütevellisi bulunan vakıfların sahiplerine geri verilmesi gerektiği, buradaki vakıftan BCA., 490.01/665.229.1, s.111. BCA., 490.01/665.230.1, s.82. 250 BCA., 490.01/665.233.1, s.113. 251 BCA., 490.01/665.231-1, s.156. 252 BCA., 490.01/665.233.1, s.82. 253 BCA., 490.01/665.233.2, s.13. 248 249 Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır 139 yıllık 30.000 lira gelir elde edildiği halde buraya hiçbir masraf yapılmadığı ifade edilmiştir254. Sonuç olarak 1935-1950 arasındaki zaman dilimine ait bilgiler ihtiva eden müfettiş raporları, sadece siyasi konulara değil, bölgenin sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin bilgiler içermekte ve kazanın genel durumu hakkında bir fotoğraf çekmektedir. Raporlarda yer alan ayrıntılı bilgiler değerlendirildiğinde Bayındır kazasına ilişkin başka kaynakta yer alamayan pek çok veriye ulaşılabilmektedir. Bu verilerden yola çıkarak Bayındır kazası tarihine ilişkin çalışmaları genişletmek ve zenginleştirme mümkündür. KAYNAKÇA 1.Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi BCA, 490.01/664.224.1. BCA., 490.01./999.859.1. BCA., 490.01/1577.423.2. BCA., 490.01/5.22.10. BCA., 490.01/6.32.1. BCA., 490.01/664.225.1. BCA., 490.01/664.226.1. BCA., 490.01/664.227.1. BCA., 490.01/665.229.1. BCA., 490.01/665.230.1. BCA., 490.01/665.231.1. BCA., 490.01/665.232.1. BCA., 490.01/665.233.1. BCA., 490.01/665.233.2. 2.Kitap, Makale ve Bildiriler C.H.P. Teftiş Yönetmeliği, 1948. CİVCİ, Sultan, Halkevleri ve İzmir Halkevi’nin Faaliyetleri (1932-1951), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2013. 254 BCA., 490.01/665.233.2, s.21. 140 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi ve Programı, Madde: 42, TBMM Matbaası, Ankara, 1931. Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi, Ankara, 1342-1339. KARAYAMAN, Mehmet, “Parti Müfettişlik Raporlarına Göre Tire (1935-1950)”, Tire Araştırmaları Sempozyumu, (12-13 Mart 2015), (Yayınlanmamış Bildiri Metni) KOPAR, Metin, “CHP Teftiş Raporlarına Göre II.Dünya Savaşı Yıllarında Gaziantep”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:3, Gaziantep 2011. MAYAK, Faysal, “Adnan Menderes’in Teftiş Raporlarına Göre Cumhuriyet Halk Partisi Antalya Örgütünün Çalışmaları (1935)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: VI, Sayı:15 Güz 2007. MAYAK, Faysal, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Konya’daki Teşkilat Yapısı ve Faaliyetleri Hakkında Adnan Menderes’in Teftiş Raporu (1935)”, http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/03/ydta-12mayak.pdf (Erişim tarihi 24.12.2014). ŞEKER, Kadir, “CHP Parti Müfettişlerinin Isparta ve İlçe Halkevleri Raporları (1940-1942)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:24, Aralık 2011. Chp Parti Müfettişilik Raporlarına Göre Bayındır EK 1937 Yılına Teftiş Raporunda Bayındır İle İlgili Kısım (BCA., 490.01/664-225-1, s.39.) 141 142 Mehmet KARAYAMAN – Zeynep YILMAZ İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (143-152), 2016 KÜÇÜK VE BÜYÜK MENDERES HAVZASINDA OTURAK HAVALARI VE BAYINDIR KOŞMASI ÖRNEĞİ Selim Özyol255 Özet Halk kültürü kitle kültürünün ve tüketim kültürünün içinde kaybolmamak için hala direnmektedir. Halk kültürü, kitle kültürü, postmodern kültürler gibi gündelik tüketim için olmayıp üretim temeline dayalıdır. Küçük ve Büyük Menderes havzasında günümüze kadar ulaşmış oturak havaları ve zeybek dansları halk kültürü ürünüdür. Küçük ve Büyük Menderes havzasındaki zeybeklik hareketleri bu bölge insanın müzik ve dans geleneğini derinden etkilemiş ve yüzyıllar içerisinde bazen sabırlı bazen de hoyratça bu coğrafya insanının içersinde olgunlaşmıştır. Bu çalışmada teknolojiye ve popüler kültüre direnen ve hala bu coğrafya insanının iç alemini derinden etkileyen oturak havaları üzerinde durularak, Necat Çetin tarafından Bayındır Turan Köyünde derlenen Bayındır Koşması bağlamında örnek verilecektir. Anahtar Kelimeler: Bayındır, Oturak havası, Bayındır koşması, Halk kültürü Abstract The Texts of Song That Sung in the Orgy with Drink and Men Dancers in the Little and Big Meandros Valleys Songs that sung in the orgy with drink and men dancers and Zeybek dances were traditional rhythmic patterns in the Little and Big Meandros Valleys of western Turkey. In this article, we examine about the musical composition played and sung in free form compiled by Necat Çetin in the village of Turan belongs to the town of Bayındır Key Words: Bayındır, İzmir, musical composition, the culture of common people. Halk kültürü, kitle kültürü ve tüketim kültürünün içinde kaybolmamak için hala direnmektedir. Bu kültür, kitle ve post modern kültürler gibi tüketime yönelik olmayıp üretim temelindedir, dinamiktir ve 255 Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Koservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü Bornova İzmir ([email protected]) 144 Selim ÖZYOL canlıdır. Bu çalışmada teknolojiye ve popüler kültüre direnen ve hala Ege insanının iç âlemlerini derinden etkileyen “Oturak Havaları” anlatılacaktır. Oturak havaları halk kültürünün zengin ve hala canlı bir ürünüdür. Genelde Ege bölgesi özelde de Büyük ve Küçük Menderes Havzalarındaki köylerde müzikli sohbet geleneği olarak karşımıza çıkar. Oturak âlemlerini zaman ve mekân boyutunda değerlendirdiğimizde; meydanda ve kapalı ortamda olmak üzere iki ayrı biçimde yapılır. Bu gelenek genellikle düğün törenleri içersinde görülür. Kapalı mekânda yapılan oturak âlemlerine düğün sahibi hatırı sayılı kişileri çağırır ve bu misafirlerle sabahlanıp bölgeye özgü türküler ve uzun havalar söylenirdi. Bu oturak âlemlerine keman-def-cümbüş vb. çalgılardan oluşan yörede “İnce çalgı” adı verilen çalgı takımı eşlik ederdi. Günümüzde bu coğrafyada bu şekilde yapılan müzikli sohbet geleneği artık devam etmemektedir. Meydanda yapılan oturak âlemlerinde ise genel bir katılım vardır. İnce çalgının yerin iki takım davul-zurna ekibi alır. İki takım olmasının sebebi eğlencenin durmaksızın devam etmesi içindir. Bu bölgede dört gün süren düğün törenlerinde oturak âlemi cumartesi günü başlayıp pazar günü gelin alma törenine kadar devam eder. Oturak âlemlerine ahenk katan unsurlardan biri de yeme-içmedir. Tüm bu oturak âlemlerindeki düzeni sağlayan bir kişi bulunur bu kişiye de yöre halkı tarafından “yasakçı, değnekçi, düğün dayısı” gibi isimler verilir. Bu kişi düğün sahibi tarafından o muhitin en saygı duyulan kişileri arasından seçilir. Müzisyenlerle misafirler arasındaki iletişimi o sağlar. Bu oturak âlemlerinde çalınan ezgiler doğaçlama niteliklidir. Sadece yöreye özgü ezgiler çalınır. Birçok oturak havası da bu eğlencelerde ortaya çıkmıştır. Örnek olarak, “Yörük Kızı, Halep’in Yolları, Cezayeri vb.” verilebilir.256 Yeme içme esnasında müzik durmaksızın devam eder. Ruhları bu müzikle iyice yoğrulan misafirler yasakçının oluruyla zeybek danslarına başlarlar. Buradan hareketle oturak havalarını zeybek danslarına motive edici ezgiler olarak tanımlayabiliriz. Oturak havaları zeybek danslarının öncülüdür çünkü duyguları dansa kanalize eder. Burada dinleyicilerle müzisyenler arasında karşılıklı bir duygusal etkileşim vardır. Bu ezgiler saatlerce dinlendikten sonra çok görkemli zeybek dansları icra edilir. Örneğin “Her yaratıkta olduğu gibi, zeybeğin de bir iç âlemi vardır. Onun yüzü güneşin şiddetli hararetinden nasıl yanmış ve kavrulmuş ise içi de öylece yanık ve kavruktur. Bu iç âlemini zeybek iki suretle dışarı döker. Söz ve sesin (saz) ahlarını, oflarını 256 Emin Tenekeci, 1947 doğumlu TRT ve Kültür Bakanlığı Mahalli Bağlama Sanatçısı Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği 145 veya beden hareketleriyle gazabını ve neşesini dışarıya verir.”257 Bu tanımlama oturak havalarının zeybeklik kültürü içersindeki önemini ortaya çıkarmaktadır. Halil Duralı’ın arşivinden Sabri Yetkin’in hazırladığı “Bize Derler Çakırca” kitabında, Çakırcalı Mehmet Efe’nin İzmir ceza evinde geçen bir hikâyesi şöyle anlatılır: “Çakırcalı Mehmet Efe ve Ödemiş’ten iki arkadaşı bir araya geldiklerinde arkadaşı olan Karaoğlan bağlamayla aşağıdaki oturak havasını söylerlerdi: Ağır Oturak Havası Dam üstüne dam yaptım Çıktım üstüne baktım Fadimem gelecek diye Çifte lambalar yaktım Dama vardım dam susuz Etrafları çayırsız Ellerin yari gelmiş Hani ya bizim hayırsız. Bu metnini verdiğimiz ağır oturak havasından sonra bilhassa diğer arkadaşı Yusuf’un ricası üzerine Karaoğlan zeybek havası çalmaya başlardı.” 258 Yukarıdaki örnek oturak havalarının işlevlerini daha somut bir biçimde bize gösterir. Zeybek dediğimiz insanlar devamlı savaş kavga içinde olan insanlardı. Bu sert yaşamın içinde gerginliklerini ve dertlerini unutmak için müziğe o büyülü ezgilere sarılırlardı. Eskiden beri gelen gelenek “bezm ü rezm” yani savaş ve eğlence bu insanların yaşam tarzı olmuştu. Oturak havaları günümüze kadar çeşitli engelleri zor da olsa aşarak gelebilmiştir. Bu geleneğin bugün hala devam etmesi ve korunuyor olması bölgede yaşayan halkın ve yerel müzisyenlerin kolektif hafızları Halil Dural’ın Kaleminden Ödemişli Efe ve Zeybekler, Yayına hazırlayan: Ercan Uyanık ve Sabri Yetkin, Yıldız Kent Arşivi Müzesi Haziran 2013. Kapak sayfası. 258 Halil Duran, Bize Derler Çakırca 19 .ve 20. YY’da Ege’de Efeler,Tarih Vakıf Yurt Yayınları, Yayına Hazırlayan: Sabri Yetkin. 2005. s. 70, 71 257 146 Selim ÖZYOL sayesindedir. Bu gelenek bu yüzyılda karma kültürlerin yok ediciliğiyle mücadele etmektedir. Oturak âlemleri ve oturak havaları hakkında genel bilgi verdikten sonra şimdi, bu eğlencelerde söylene gelen “Koşma” üzerine genel bilgiler verip, Örnek olarak aldığım Bayındır Koşması’ı üzerinde duracağım. Koşma Edebiyat biliminde halk edebiyatının bir nazım biçimi olarak karşımıza çıkar. Türkler bu nazım biçimini Orta Asya’dan Anadolu’ya küçük değişikliklerle taşımıştır. Halk edebiyatı nazım biçimleri arasında en çok sevilen ve kullanılan koşmadır.259 Hece ölçüsünün (6+5) ya da (4+4+3) duraklı kalıbıyla yazılır. Bu kalıpların karışık olarak kullanıldığı koşmalar da vardır. Dörtlük sayısı en az üçtür. Genellikle üç ile beş arasında değişir. Uyak düzeni birinci dörtlüğün dışında bütün dörtlüklerde aynıdır. Uyak düzeni genellikle şöyle olur: -b a b a- c c c a- d d d a- Şair koşmanın son dörtlüğünde mahlasını söyler. Yedili ve sekizli kalıpla söylenmiş koşmalar da vardır. Bunların koşma olarak gösterilmeleri ezgilerinden dolayıdır. Zaten, halk arasında özel bir ezgiyle okunan herhangi bir şiire koşma adı verilir. Koşmalar ezgiyle okunuşlarına göre çeşitli adlar alır: Acem koşması, Kerem koşması, kesik koşma gibi260. Koşmalar genellikle lirik konularda yazılır. Aşk duyguları, üzüntüleri, acıları, sevgiliye kavuşma isteği, ayrılıktan yakınma, doğayla ilgili türlü duygu ve düşünceler hep koşma ile anlatılmıştır.261 Atasözleriyle işlenmiş öğüt veren, talihten, kaderden yakınan konular da koşmaya can vermiştir262. Konumuz olan Bayındır Koşması zeybekler tarafından çokça bilinen bir koşmaydı. Bunun nedeni içinde duygusal öğeler barındırmasıydı. Zeybekler dinlenme zamanlarında düşünmeye de vakit bulduklarından duygusallaşırlardı. Her zeybek grubunun içerisinde mutlaka bir saz çalıp söyleyen bir kızan olurdu. Çakırcalı Mehmet Efe’nin çok sevdiği kızanlarından olan Çoban Mehmet çok güzel saz çalar, iyi de koşmalar yiğitlemeler söylerdi. Çoban’ın bu üstün meziyetine Efe hayrandı. Efe’nin kederli zamanlarında Çoban’ın iki telli lirik sazı hemen Efe’nin imdadına yetişirdi. Çoban yine bir sabah her zaman olduğu gibi sazını eline almış, arkasını da asırlık çam ağacına dayamış, yüksek sesle aşağıda metnini Türk Halk Edebiyatı, Grafiker Yayınları, M.Öcal Oğuz, İstanbul, 2005, s. 283 Türk Şiir Bilgisi, Cem Dilçin, Ankara, 2005, Türk Dil Kurumu Yay., s. 305 Abdülkadir Karahan, "Aşık Edebiyatı", DİA, 3, s.552. 261 İlhan Ayverdi, Kubbealtı Sözlüğü, Milliyet Yay. İstanbul, 2012 262 Nurettin Albayrak, "Koşma", DİA, 26, s.227. 259 260 Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği 147 verdiğimiz ve zeybekler arasında pek sevilen “Bayındır Koşması’nı” söylüyor, hem de bağlamasını vuruyordu. Bayındır Koşması Alçacık dağları kar yine mi bastı Ayıplamayın a dostlar yar bana küstü Zamane yosması iyi gün dostu Yerler, içerler, gıybet ederler. Alçacık dağlarda bir fidan elma Giyinip giyinip karşımda durma Elimdeki altı patları sorarsan kendinden dolma Vururum seni yosmanın kızı burada durma Salın da dilberim iyice salın Ayağına giymiş sedefli nalın Ben Allah’ımdan isterim taze bir gelin Gelin akmış durulmuş kıza benzemez…263 Bu koşmanın farklı varyantlarına Bayındır rastlamaktayız264. Sular akar oluktan Baykuş bakar kovuktan Aç kapıyı sevdiğim (Aç kapıyı benli Haçca'm) Yatamadım soğuktan ve çevresinde Yerel tarih araştırmacısı ve tarih öğretmeni Necat Çetin’in Bayındır’ın Turan köyünden İsmail Çelikel’den 15 Aralık2007 tarihinde derlediği sözleri şunlardır265: “Her sabahtan her sabaha ezan okunur Bize Derler Çakırca, 19. Ve 20. Yüzyılda Ege’de Efeler, 145 Bakınız: http://www.dailymotion.com/video/x1pf2or_mustafa-ozcan-sular-akaroluktan-baykus-bakar-kovuktan-bayindir-kosmasi_music 265 http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=16638. 263 264 148 Selim ÖZYOL Ezanın da sedası a güzel yâre dokunur Yâri de çirkin olan ölür kurtulur ölür kurtulur Sen de bulmuşsun birisini ben de bulurum dostlar sağ olsun.”266 Bir başka varyant da Necat Çetin’in Torbalı ilçesi Helvacı köyünden 30 Ekim 2008 günü Durmuş Ali Aydın’dan derlenen sözle ise şöyle267: “Her sabahtan her sabaha aman da gel geç buradan Gavillen de kasaveti kaldır aradan Ne güzel de yaratmış seni yaradan Seni yaradan mevlanın ben de kuluyum ben de kuluyum”268 Yukarda çeşitli örneklerini verdiğim Bayındır Koşması çeşitlerini biçimsel olarak incelediğimizde halk edebiyatı tanımındaki ölçülerden uzaktır. Bu çeşitlemeler daha çok, ‘Halk arasında özel bir ezgiyle okunan herhangi bir şiire koşma adı verilir.’ Tanımına uyar. Ama içerik olarak incelediğimizde ise koşmanın temel konularını içinde barındırır. Yukarıdaki koşma örneklerinin hepsinde lirik konular; aşk, üzüntü, sevgiliye kavuşamama gibi duyguları görürüz. Somut örnekler ışığında açıklamaya çalıştığımız bu değerli halk yaratıları bilimsel ve sanatsal dikkatle ele alınıp kültür envanterine kazandırılmalıdır. Necat Çetin, Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni, Arşiv 2007 http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=19278. 268 Necat Çetin, Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni, Arşiv 2008 266 267 Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği FOTOĞRAFLAR (Bülent Yörük Arşivi) (Bülent Yörük Arşivi) (Bülent Yörük Arşivi) 149 150 Selim ÖZYOL (Bülent Yörük Arşivi) (Bülent Yörük Arşivi) (Bülent Yörük Arşivi) Küçük ve Büyük Menderes Havzasında Oturak Havaları ve Bayındır Koşması Örneği 151 (Bülent Yörük Arşivi) (Bülent Yörük Arşivi) Bayındır koşmasının kaynak kişisi 1924 doğumlu İsmail Çelikel (16 Nisan2 2015) 152 Selim ÖZYOL KAYNAKÇA ALBAYRAK Nurettin, "Koşma", DİA. 26, s.227. AYVERDİ, İlhan, Kubbealtı Sözlüğü, Milliyet yayınları, İstanbul- 2012 DİLÇİN Cem, Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara- 2005. DURAL Halil, Bize Derler Çakırca, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,(Haz. Sabri Yetkin) İstanbul- 2005 KARAHAN Abdülkadir, "Aşık Edebiyatı", DİA, 3, s.552. OĞUZ M.Öcal, Türk Halk Edebiyatı, Grafiker Yayınları, İstanbul-2005 http://www.dailymotion.com/video/x1pf2or_mustafa-ozcan-sular-akar-oluktanbaykus-bakar-kovuktan-bayindir-kosmasi_music http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=16638. http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=19278. Bülent Yörük Arşivi SÖZLÜ KAYNAKLAR Emin Tenekeci- 1947, TRT ve Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçısı. Necat Çetin- Yerel Tarih Araştırmacısı ve Tarih Öğretmeni İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (153-161), 2016 BAYINDIR’DA ÜSKÜDARLI TAHTACI TÜRKMENLER Sinan Kahyaoğlu269-Necat Çetin270 Özet Tarihte, bazı yerlerin isimlerini üzerinde yaşayan toplumlar verirlerken, bazı toplumlara ise isimlerini üzerinde yaşadıkları coğrafya verir. Bir ulusun bazı oymakları bu şekilde geçtikleri yerlerin adını aldıklarından çok çeşitli görünürler. Bu tip oymaklardan birisi de Üsküdarlı Tahtacı Türkmenleridir. Bu Türkmenler Edremit’ten başlar ve Mersin’e kadar olan bölgelerde yaşarlar. Üsküdarlı adından başka Cingöz, Üskütlü, Üsküplü, Sivrikülahlı, Sivrifes olarak da anılırlar. Bu Tahtacı oymağı çeşitli tarihlerde çeşitli nedenlerle Balkanlara sürülmüş ve orada ceza çekmişlerdir. Cezaları bittikten sonra geri dönerlerken Üsküdar’da konaklamışlardır. Bundan dolayı isimleri Üsküdarlı olarak geçer. Balkanlarda Üsküp dolaylarında da bulunduklarından Üsküplü olarak ta anılırlar. Tüm cezaları ödeyip döndüklerinden Cingöz, isyan ettiklerinden Sivri külahlı olarak anılmışlardır. Bu oymak hala Ege ve Akdeniz coğrafyasında en tutucu Tahtacı grubudur. Oymağın bir kısmı dedelik yaparken bir kısmı sadık taliplerdir. Anahtar Kelimeler: Tahtacı, Üsküdarlı, Cingöz, Sivrikülahlı, Balkanlar. Abstract Tahtaci Turkmens from Üsküdar in Bayındır of Izmir In history, people gave name to some places or places gave name to some communities. Some communities of the a nation take name from places. So, they are various. One of these people are Tahtaci Turkmens from Üsküdar. These Turkmens live in between Edremit and Mersin. They are referred as Cingoz, from Uskutt, from Skopje, from Sivrikulah, Sivrifes. Community of Tahtaci some times were expelled to Balkans and they live as guilty. Their penalty finished, they came to Uskudar. So, their original name is “Uskudarlı”. Because they lived in Skopje, their other name is from Skopje. Because they paid a price of the penalty, their other name is “ Cingöz”. Because they rioted, their other name is “Sivrikulahlı”. This community is still the most conservative community in Aegean region and Mediterranean region. Some people of the community are grandpa. Some people of the community are faithful aspirant. Key Words: Tahtaci, From Uskudar, Cingöz, Sivrikülahlı, Balkans. 269 270 Araştırmacı ([email protected]) Araştırmacı ([email protected]) 154 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN Giriş Tahtacıların iki inanç merkezi vardır. Bunlardan birisi İzmir Narlıdere’deki Yanyatır Ocağı, diğeri Aydın Germencik’e bağlı Kızılcapınar köyündeki Hacıemirli Ocağı’dır. Yanyatır Ocağı’nın piri, Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı Durhasandede köyünde türbesi bulunan Dur Hasan Dede’dir. Hacıemirli Ocağı’nın Piri ise Gaziantep Islahiye’ye bağlı Çerçili köyünde türbesi bulunan İbrahim-i Sani Dede’dir. İbrahim-i Sani Dede’nin türbesinin bakımını hemen yakınındaki Alevi köyü olan Kabaklar köylüleri yapmaktadırlar. Yanyatır adını Meşhed’teki sekizinci imam Ali Rıza’nın türbesinin bakıcılığından Yanın yatır olarak almışlardır. Ağaçeriler, bazı araştırıcılara göre, 5. yüzyılda Anadolu’ya göç etmişlerdir. Hun Türklerinin torunlarıdırlar271. Bazı araştırmacılara göre ise 13. yüzyılda Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelmişlerdir272. Önce Maraş dolaylarına, oradan Bağdat’a ve oradan Adana civarına gelmişlerdir. Adana civarından (ki pirleri bu bölgededir) Batı Akdeniz’e ve oradan tüm Ege’ye yayılmışlardır. Osmanlı imparatorluğu sıhhatli kayıtlar tutmadığından göçebe aşiretlerin hareketleri hakkında tam bir bilgiye maalesef sahip değiliz. Sadece isyan çıkaran veya vergi alınması gereken veya iskana tabi tutulan aşiretler kayıtlara geçirilmiştir. Yine vakıf nedeniyle de kayıtlar tutulmuştur. Tahtacılarda vakıf geleneği olmadığından, isyana karışmadıklarından ve vergi de vermediklerinden devlet kayıtlarında pek isimlerine rastlanmaz. 1843 yılında yayınlanmaya başlayan Karesi Salnamesinde Balıkesir yöresi Tahtacılarının kayıtları vardır273. Bundan dolayı gezdikleri yerler hakkında pek bir kayıt yoktur. 15. yüzyıldan itibaren isimleri, kıt kayıtlar arasında, Ağaçerilikten Tahtacılığa dönmüştür. Sözel bilgilere göre, Tahtacılar Çukurova’da iken üç oymak imişler. Bunlar: Nacarlı, Eseli ve Göğceli. Bunlardan Eseli oymağı Çukurova’dan batı Akdeniz ile güney Ege’ye göç etmişlerdir. Eseli oymağı üç aşirete ayrılır: Enseli, Tomaklı ve Çaylak aşiretleri. İşaretleri kazayağı işaretidir. Mezar taşlarında kazayağı işareti bulunur. Eseliler Çukurova’dan sonra dolaşırlarken Rumeli’ne geçmişlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra bir posta arabasının soyulması suçlaması ile geri Anadolu’ya getirilmişlerdir. Bu olay II. Mahmut döneminde olmuştur. Bu Tahtacılar Zelyut, R., Türk Aleviliği, Kripto Kitaplar, Ankara, 2009, s:273 Birdoğan, N., Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak, Ankara 1995,s:1314 273 Mutaf, A, , Salnamelerde Karesi Sancağı (1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir, 1995,s.18 271 272 Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler 155 Anadolu’ya geri getirilirlerken Üsküdar üzerinden getirilmişlerdir. Bundan dolayı bu Tahtacılara Üsküdarlı denilmiştir. Bu Üsküdarlı Tahtacılara Adana taraflarında Cingözlü, Ege dolaylarında ise Sivrikülahlı adı verilmektedir. Bir kısmı ise Midilli adasına gitmiştir. Cumhuriyet döneminde mübadele sırasında Midilli’den Anadolu’ya gelmişler ve Kokluca’ya yerleşmişlerdir274. Aynı konuya Faruk Sümer’de Türk Dünyası Dergisi’nde yazdığı Ağaçeriler makalesinde değinir ve farklı olarak IV.Murat’ın Bozok Türkmenlerinden bazılarını Üsküdar çevresine zorunlu ikamete tabi tuttuğunu ve bunun için bu Tahtacıların bu aşiretler olması gerektiğini belirtir275. Veli Asan ise kitabında Üsküdarlı Tahtacıları Aydınlı Tahtacıların bir kolu olarak gösterip (diğerleri Şehepli ve Kabakçı) Fatih Sultan Mehmet’in kereste biçmek için getirdiği Tahtacıların işleri bittikten sonra Üsküdar çevresinde kalan Tahtacılar olduğunu belirtiyor. Ve isimlerine Üsküdarlı yanında Üskürdeli olarak da ifade ediyor. Bu Tahtacıların halen Serik’te ve İzmir Bayındır’da yerleşik olarak yaşadıklarını ilave ediyor. Bu Tahtacıların kendilerinin Üsküdar’dan geldiklerini bildiklerini ve oradaki Tahtacılarla akraba olduklarını kabul ettiklerini ilave ediyor276. Turhan Yörükan’ın yayınladığı kitapta ise Teke bölgesi Alevilerinin Şah İsmail’e katılmaları yüzünden bazılarının II.Bayazıt döneminde Mora yarımadasındaki Modon ve Koron civarına sürüldükleri belirtilmektedir. Buralarda uzun bir süre kalan Tahtacılar sonra tekrar Anadolu’ya geçme imkânına kavuşmuşlardır. Bu dönüş sırasında Üsküdar’da bir süre oturmuş olanlara Üsküdarlı denilmektedir. Şah İsmail’e en büyük desteği veren yerlerden birisi Teke yöresidir.1511 yılında Şahkulu ayaklanması burada olmuştur277. 1526 yılında ayaklanan Hacıbektaş postşinisti Kalender Çelebi yanındakilerle Üsküdar’a yürümeyi düşünmüştür278. 1649 yılındaki isyanlarda Katırcıoğlu ile Çomarbölükbaşı da Üsküdar’a kadar gelerek Çamlıca sırtlarında çadır kurmuşlardır279. Bu isyanlara katılanlara da Üsküdarlı denilebilir. Yine aynı kaynaklarda Adana civarındaki Eselilerin II.Mahmut döneminde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ayaklanması sırasında oğlu İbrahim Paşa orduları ile Osmanlı Destereci, M, Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yayınları, Bursa, 1998, s.11 275 Sümer, F, ‘Tahtacılar’, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1993, s:82 276 Asan, V, Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yayınları, Isparta, 2010,s:47 277 Yörükan, T, , Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara, 1998, s. 172173 278 Bardakçı, C. , Alevilik-Ahilik-Bektaşilik, Türkiye Matbaası, Ankara, 1950, s.8 279 Bardakçı, C. , a.g.e, s:9 274 156 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN ordusunu Kilis civarında yenmiştir. Bu yenilgi sonrası Eseliler Mısır yanlısı olarak suçlanıp Rumeli’ne sürülmüşlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra posta arabası soygunu suçlaması ile tekrar Anadolu’ya getirilmişler ve geliş sırasında Üsküdar’da bir süre kaldıklarından Üsküdarlı olarak adlandırılmışlardır. Daha sonra bu Üsküdarlı Tahtacılar değişik yerlere dağıtılmışlardır. Gittikleri yerlerde gerek Üsküdar’da oturduklarından Üsküdarlı, gerek bütün bu işlerden fazla darbe almadan çıktıklarından dolayı Cingöz, gerek kendilerini koruyan var anlamında Enseli, gerekse dik kafalılıklarından dolayı Sivrikülahlı, gerekse Rumeli’nde oturdukları yerlerden dolayı Üsküplü denilmiştir. Ya da Üsküp’ün bozulmuş şekli olarak Üskütlü, ya da Üsküdar’ın bozulmuş şekli olarak Üsdürgeli denilmiştir. Bu Tahtacıların Edremit civarında Kazdağı eteklerinde oturanlarına Üskütlü veya Üsküplü adı verilir. Çevre bunlara Makedonyalı diye de takılırlar. Gidişleri II.Bayazıt döneminde Şah İsmail’e olan desteğin kesilmesi için olmalıdır. Tahminimce Teke yöresinden sürülmüş olmalıdırlar. Bu sürgün sırasında sadece Modon ve Koron civarında değil daha yukarı Teselya ve Makedonya civarına da çıktıkları anlaşılmaktadır. 1829 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile bu Tahtacılar II.Mahmut tarafından ülkeye geri getirilmiş olmalıdır. Posta arabası soygun suçlaması zahiri neden gibi görünmektedir. Necat Çetin Arşivi’nde yer alan Torbalı yöresindeki 1844 tarihli bir Osmanlı belgesinde Üsküdarlı Tahtacılardan bahsedilmektedir. Bu belge de Üsküdarlıların 19. Yüzyılın başlarında geldiklerini gösterir gibidir . Bu sürgünden dönen Tahtacılar Üsküdar civarında toplanıp oradan değişik yerlere dağıtılmış olmalıdır. Bu dağıtım sonrası gittikleri yerlerde yukarıdaki isimleri almış gibi görünmektedirler. Bu sürgün sırasında bazılarının da Midilli’ye gönderildiği anlaşılıyor. Midilli’ye önce 1460 yılında Midilli Adasının fethi sonrasında, donanmaya kereste biçen Tahtacı Türkmenlerden de yerleşenler olmuştur. Kazdağı Tahtacı Türkmenleri kendilerini Fatih Sultan Mehmet’in Adana yöresinden İstanbul’un fethi için gemi yapımına kereste biçmeye getirdiğini belirtirler280. İstanbul’un fethi bittikten sonra Midilli adası beyi ayaklanmış ve 1460 yılında da bu ada fethedilmiştir. Bu adanın kuşatılması için 200 parça yeni gemi yapılmıştır. Bu gemilerin kerestelerini biçen Türkmenlerin bir kısmı adanın fethinden sonra Midilli’ye geçmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet Midilli kuşatması sırasında Edremit’e gelmiş ve burada 26 gün kalmıştır. Yine yöredeki rivayete göre Tahtacı 280 Kudar, A, Tahtakuşlar Köyü Özel Etnoğrafya Galerisi, Edremit 1994 Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler 157 Türkmenlerini dağda ziyaret etmiştir. Bugün Avcılar köyü yukarısında Köprü deresi yamacındaki pınarın adı Padişah pınarıdır ki bu isim buraya bir padişahın geldiğini göstermektedir. Burası dağın geçitlerinden birisidir. Oysa Tahtacı Türkmenler ulu yerlere Şah adını verir, dağın doruklarındaki kutsal taşlara Şah Taşları dediği gibi. Bu pınarın biraz yukarısı Düden yaylası olup burada kadim kaz ayaklı Türkmen mezarları vardır. Bu mezarlık 1937 yılına kadar Tahtakuşlar Köyü tarafından kullanılmıştır. Bu Düden yaylasında Tahtacı Türkmenler için kutsal sayılan bir de üçtaş vardır. Bu taşlara yöre Tahtacı Türkmenleri Şah Taşları adını verirler ve her yıl Sarıkız ziyaretleri sırasında bu taşlar içinde kurban kesip erkan yürütürler. Bu taşların, yaptığımız araştırmalarda 1510’lu yıllarda Teke yöresindeki Şahkulu’nun halifelerinin bıraktığı taşlar olduklarını öğrendik. Yörede anlatılan rivayetlerde bunlar Kazdağı üzerinden Rumeli’ne geçmişler (isimleri Şah Abbas,Şah Hamza,ve Şah Ali).Yörede anlatıldığına göre ova zeytin ağaçları ile örtülü olduğundan bunlar cennet meyvesini çiğnemek istememişler ve dağdan geçmişlerdir. Dönüşlerinde yine aynı yolu kullanmışlardır. Düden yaylasında yöre Tahtacı Türkmenleri ile buluşup onlarla burada cem yapmışlardır. Fakire göre bu dervişler yöre Tahtacılarını Şah İsmail’e bağlayan dervişlerdir. Bugün Edremit yöresinde ufak oğlan çocuklarına hala Şahkulu adı verilir. Bu dervişler geri dönerlerken Bergama’nın Yerli Tahtacı köyünde bir cem sırasında yakalanmışlar ve ikisi öldürülmüştür. Diğeri ise kaçıp kurtulmuştur. Bu öldürülen dervişlerin mezarları bugün Yerli Tahtacı Köyü yakınında olup ulu yatırlardır. Yerli Tahtacı köyü adaklarını bu yatırlara yapar. Burada iki mezar vardır. Üzerleri açıktır. Büyük olana Bazayıt Dede adı verilir. Küçük olana Genç Dede denir. Kaçan derviş yöredeki rivayete göre Çin-i Maçin’e gitmiştir. Tarihsel olgulara göre Şahkulu ile beraber Şah İsmail’e gitmiş gibi görünmektedir. Bu dervişlerin de yine Rumeli’ne sürülen Şahkulu’na bağlı Tahtacı Türkmenleri ile bir irtibatı var gibi hissedilmektedir. Bu konular halkın belleğindeki bilgilerin süzülerek işlenmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Bilindiği gibi Teke yöresi hala günümüzde en fazla Tahtacının yaşadığı yöredir. Korkuteli’nin Kızılkaya beldesi ise Şahkulu’nun yaşadığı ve isyana kalkıştığı yerdir. Teke yöresinde anlatılanlara göre Şahkulu çok önemli bir kişi imiş. Midilli’ye yerleşen Tahtacılar ise Kolonya Körfezi ve Ayasuluk Köyü çevresine yerleşmişlerdir.1912 yılında Balkan Savaşında ada elden çıkınca bir kısım Tahtacı Türkmeni Edremit körfezi civarına göçmüşlerdir. Bu Türkmenler Küçükkuyu yakınındaki Havut (Bahçedere) ile Kısacıkaltı Türkmen köylerine yerleşmişlerdir. Halen torunları bu köylerde 158 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN yaşarlar.1923 Lozan Anlaşması sonucu Yunanistan ile mübadele yapılmıştır. Bu mübadelede Midilli adasındaki Türkmenler de diğer Türkler ile geri gelmişlerdir. Bu gelen Tahtacı Türkmenlerinin bir kısmı Edremit Çamcı köyüne, bir kısmı önce Burhaniye yakınındaki Reşid Köye, bir kısmı İzmir Altındağ’a, bir kısmı İzmir yakınındaki Arapdere köyüne yerleşmişlerdir. Bir kısmı da Kokluca’ya yerleşmiştir. Burhaniye Reşid Köyüne yerleşen Tahtacılar burada bir cinayet suçlaması ile karşılaşmışlar ve burayı terk ederek Pelit Köyüne göçmüşlerdir. Bugün Burhaniye Pelit Köyünün yarısı bu Tahtacılardandır. Bu Midilli’li Tahtacılara yörede Adalı adı verilir. Burhaniye Tahtacı köyünün mezarlığının önemli bir bölümü Adalı mezarlığıdır. Reşid Köy’de otururlarken mezarlarını Tahtacı Köyü mezarlığına koymuşlardır. Mezarların çokluğu önemli bir Tahtacı nüfusun oturduğunu göstermektedir. Adalılar sakin çalışkan ve birbirlerine tutak insanlardır. Edremit yöresindeki Üsküdarlı Tahtacı Türkmenlerinden olup Üskütlü adıyla anılan aileler ise yörenin en keskin dede sülalelerindendirler. Hala yörede dedelik yapmaktadırlar. Günümüzde artık Üskütlü yerine dedelerinin adıyla anılmaya başlamışlardır ki böyle giderse bir nesil sonra Üskütlü adı unutulacaktır. Bu Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler dedeliğe, yaptığım araştırmalarda 1910’lu yıllarda Narlıdere Yanyatır Ocağı dedelerinden Hasan Dede’den icazet ve Manakıp alarak başlamışlardır. Yani dikme dedelerdir. Oysa güney Ege ile Akdeniz’de Üsküdarlılar sadık Tahtacı talipleridir. Tahtacılık yoluna sıkıca sarılmışlardır. Bazen zaman zaman Edremit yöresi Üsküplü dedeleri de bu talip Üsküplülere dedelik yapmaktadırlar. Çoğu zaman ikisi de birbirlerinden habersizdirler. Edremit yöresi Tahtacı Türkmenleri ile Bayındır arasında bir başka irtibat daha vardır. Edremit yöresindeki Kazdağı Tahtacı Türkmenleri arasında Biber diye bir sülale vardır ki bu sülale hemen hemen her köyde bulunur.Bu sülale kendi ataları olarak Bayındır’daki Eskici Dede’yi gösterirler. Eskici Dede’nin malzemeleri Edremit’in Yastıçalı Mahallesinde yaşayan Biber sülalesinden olan Süleyman Armutçu’dadır. Süleyman Armutçu’nun oğlu Mehmet’te Edremit’te halen eskicilik (yani ayakkabı tamirciliği) yapmaktadır. Mehmet’in verdiği bilgilere göre Eskici Dede’nin emanetleri içinde yüzüğü, abası ve önlüğü vardır. Biber sülalesi mensupları zaman zaman Bayındır’a giderek Eskici Dede türbesini ziyaret etmektedirler. Yaptığımız araştırmalarda üç yerde Eskici Dede yatırı bulduk. Birisi İstanbul’da, diğeri Bursa’da, bir diğeri de Bayındır’da. Bursa’daki Eskici Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler 159 dede aslen Amasyalı olup Nakşibendi tarikatından. Üftate’nin müridi ve Aziz Mahmut Hüdayi’nin irşat edilmesinde etkili olan kişi. Bez ticareti ile uğraşıyor. Adı Eskici Mehmet Dede 1618’de vefat etmiş. İstanbul’daki Eskici Dede’nin türbesi ise Unkapanında bulunmakta. Bayındır’daki Eskici Dede ise Tahtacı kültürü ile bağlantılı gibi görünmektedir. Munis Armağan eserinde Tahtacı zaviyelerinden bahsetmektedir. Bu Eskici Dede’nin de bir Tahtacı zaviyesi mürşidi olması lazım gelir gibi görünmektedir281. Menkıbesine göre Bayındır’da eskicilik yaparmış ve yöre insanı tarafından çok sevilirmiş. Bir sıkıntı olursa onun yanına koşarlarmış. Çevresine sürekli yardım yaparmış. Fakat bir özelliği daha varmış o da camiye namaz kılmaya gitmezmiş. Bu duruma kızan bazıları onu yörenin askeri komutanına şikayet etmişler. Komutanda bir asker göndererek durumu öğrenmek istemiş. Eskici Dede gelen askere kendisinin namazını kıldığını söylemiş asker inanmayınca onun elini tutmuş ve asker kendilerini Kabe’de bulmuş. Döndüklerinde komutanına durumu söyleyince hem asker hem de Eskici Dede vefat etmiş. Halk ikisini de oraya defnetmiş. Bugünkü türbe bu mezarmış. Eskici Dede’nin camiye gitmemesi, içinin temiz olması onun Tahtacı kültürü ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Genel kabule göre Eskici Dede 15. yüzyılda yaşamış bir erendir. Kazdağı yöresinde hala anıları bulunmaktadır. Onun varlığı dahi Kazdağı yöresi ile Ege arasında Tahtacı irtibatını göstermektedir. Biber sülalesi Savaştepe’nin Kongurca köyünde de yaşamaktadır ve onlarda Bayındır Eskici Dede’ye hörmet gösterip ziyaret etmektedirler. Yine Armağan’a göre Bayındır Yakapınar Köyündeki sülalelerden birisinin adı Kazdağlılar sülalesidir ki bu da Kazdağı ile Bayındır arasındaki irtibatı göstermektedir282. Edremit’in Tahtakuşlar Köyünden olan Üsküdarlı Abidin Kuşçu ise 1.Dünya savaşında Filistin cephesinde savaşmış ve geri çekilme sırasında birliği Pozantı çevresine konuşlanmıştır. Bilindiği gibi bu cephede Yıldırım Orduları vardır ve komutanı Mustafa Kemal’dir. Abidin Kuşçu Pozantı’da Fransızlarla yapılan Klikya savaşlarına katılmış ve 1930 yılında İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Kendisi 1972 yılında köyünde Hakka yürümüştür.Yaşarken dedelik te yapmıştır. Torunları da hala dedelik yapmaktadırlar. 281Armağan , M,A, Asya’dan Anadolu’ya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca Matbaası, Tire, 2006,s:168 282 Armağan, M,A, (2006), a.g.e. 358 160 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN KAYNAKÇA Arşiv Malzemeleri: Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA), ML.CRD.d, 821, s. 5 Araştırmalar: AKSÜT, A., Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Mat, İstanbul 2003, AKSÜT, A., Sarıkız Fatma Ana, Yön Matbacılık, Antalya, 2005 ARMAĞAN, M A, Asya’dan Anadolu’ya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca Matbacılık, Tire, 2006 ASAN, V., Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yay, Isparta,2010 ASAN, V., Buyruk (Erkanname), Kardelen Sanat Yay, Isparta,2014 AYTEKİN, S., Buyruk, Emek Basım Yay, Ankara BAHA SAİD BEY, Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi, Nusayri Zümreleri, Yayına Hazırlayan: GÖRKEM, İsmail, Kitabevi Yay, İstanbul 2000 BARDAKCI, C., Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, Türkiye Mat, Ankara 1950, BİÇEN, H.Y., İnanışları ve Gelenekleriyle Tahtacılar, Tekağaç, Ankara BİRDOĞAN, N., Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak. Yay. Ankara 1995. BİRDOĞAN, N., İttihat ve Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Berfin Yay, İstanbul 1994 DESTERECİ, M., Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yayınları, Bursa,1998 ENGİN, İ., Tahtacılar-Ant Yay, İstanbul 1998 ERÖZ, M., Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Otağ Mat, İstanbul 1977 HALAÇOĞLU, Y., Anadolu’da Aşiretler, Cemaatlar, Oymaklar, Togan Yay, İstanbul,2011 KAHYAOĞLU, S., Kazdağı’ndan Esintiler, Ofset Yay Mat, İstanbul KUDAR, A.,Tahtakuşlar Özel Etnografya Galerisi, Edremit,1994 KÜÇÜK, M., Cemaat-ı Tahtacıyan, Nefes Yay, İstanbul 1995 MUTAF, A., Salnamelerde Karesi Sancağı(1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir,1995 SARISIR, S., Niyazi Bey ve Adana Bölgesi Tahtacıları, Kömen Yay, Konya, 2012 SAYLIK, K., Gatıran’ın Türküsü, Düş Ülkesi Yay. 2009 SELÇUK, A., Ağaçeri Türkmenleri Tahtacılar, Kültür Sanat yay, İstanbul 2008 SEYİRCİ, M., Batı Akdeniz Tahtacıları, Derin Yay, İstanbul 2007 SÜMER, F., ‘Tahtacılar’, Türk Dünyası Tarih Dergisi,1993 TAŞĞIN, A., Şeyh Safi Buyruğu(Bisati), İst.anbul2002 Bayındır’da Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler 161 YETİŞEN, R., Tahtacı Aşiretleri, Memleket Matbaası, İzmir,1986 YILMAZ, A., , Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay, Ankara 1948 YÖRÜKAN, T., Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara 1998 ZELYUT, R. , Türk Aleviliği, Kripto Yay, Ankara 2009. 162 Sinan KAHYAOĞLU – Necat ÇETİN İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (163-177), 2016 BAYINDIR’DA EŞKİYALIK HAREKETLERİ, EŞKİYALIK TEMELİNDE ORTAYA ÇIKAN ASAYİŞ PROBLEMLERİ VE OSMANLI DEVLETİ’NİN BU KONUDA ALDIĞI TEDBİRLER (1760-1920) Umut Soysal283 Özet Batı Anadolu ve İzmir çevresinde, XIX. yüzyılda başlayan ve XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam eden önemli sosyal ve siyasal olaylara sahne olan ilçelerden birisi Bayındır’dır. XIX. yüzyılda giderek azalan devlet otoritesinin ortaya çıkardığı çeşitli problemlerden birisi ise eşkiyalık olgusudur. Bu çalışmada söz konusu dönemde Bayındır ilçesinde meydana gelen eşkiyâlık faaliyetleri, eşkiyâlık temelinde ortaya çıkan asayiş problemleri ve bunları bastırmak üzere devletin aldığı tedbirler Osmanlı Arşivi kayıtları ışığında incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: İzmir, Bayındır, Eşkiyalık Abstract Banditry, Problem of Public Security and Precautions by OttomanState in Bayındır of Izmir (1760 – 1920) The town of Bayındır and its environs was a stage of social and political events took place between XIX. and XX. centuries in western Anatolia. Banditry was revealed in western Anatolia because of lack of state autority in XIX. century as an important problem. We examine the problem of banditry and procations taken by the Ottoman governments against banditry in the town of Bayındır according to the Ottoman archival registers. Key Words: İzmir, Bayındır, banditry Giriş Anadolu’ya ilk gelen Türk boylarından Bayındır boyuna mensup halkın yerleşim yeri olmasından dolayı Bayındır adını alan ve yaklaşık 500 yıldır şehir olma özelliğini aralıksız sürdüren Bayındır hakkında yeterli Uzman, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dâire Başkanlığı, Sâdâbâd Mevki, Kağıthâne / İstanbul, [email protected] 283 164 Umut SOYSAL düzeyde akademik çalışmanın yapıldığını söylemek zordur. DİA’da şehre bir maddelik bile yer ayrılmamıştır. Geçmişi bu kadar gerilere götürülebilen ve hakkında pek çok çalışma yapmaya elverişli binlerce bilgi, belge, doküman ve arşiv kaydı olan şehrin tarihinin aydınlatılması gereklidir. Bu çalışmada 18. yy’ın sonları ve 19. yy’ın ilk çeyreğinde Bayındır şehri ve civarında meydana gelen asayiş olaylarından özellikle de eşkiyâlık temelinde çıkan bazı problemlerden bahsedilmiş, bu problemler karşısında devletin aldığı tedbirler açıklanmaya çalışılmıştır. Şâki, isyancı, bozguncu taifesi, eşkiyâ vs. gibi pek çok farklı kavram ve terimlerle ifade edilen ve bir sosyal olgu olarak târih yazıcılığında asla ihmal edilmemesi gereken konu başlıklarından birisi olan eşkiyâlık hakkında dünyada ve ülkemizde pek çok araştırma yapılmış, bu konuda akademik anlamda hayli mesafe alınmıştır. Eşkiyalık denen sosyal olgunun halk nezdinde bir kahraman, merkezi idare ve Osmanlı payitahtı gözünden bakılınca da bozguncu, isyancı, men ü def edilmesi gereken bir asayiş problemi olmak üzere birbirinden zıt ve bir o kadar da uzak bir yelpazede algılanması; eşkiyâlığı tarihyazımı için, özellikle de bu tarz olayların sıklıkla yaşandığı Ege Bölgesi ve çevresi târih araştırmaları için cazip kılmaktadır. 284 Bayındır’da Eşkiyâlık Hareketleri Bayındır kenti tarihi için düşünüldüğünde de durum farklı değildir. Ege bölgesinin önemli vilâyet merkezleri arasında stratejik bir konumda bulunması, ekonomik ve ticari mübadele trafiğinin yoğun olarak yaşandığı güzergâhların bu kent civarından geçmesi, 1860’dan sonra yapılan İzmirAydın-Kasaba demiryolu hattı münasebetiyle eskiden beri süregelen önemli bir menzil olma özelliğini modern dönemde de artırarak devam ettirmesi sebebiyle kent, haliyle eşkiyâlar için de cazibe merkezi olmuş, şehirde son 150 yıllık zaman diliminde pek çok organize asayiş olayı yaşanmıştır. Bayındır’da meydana gelen eşkiyâlık olaylarının tespit edilebildiği kadarıyla en eski tarihlisi III. Mustafa dönemine aittir.285 Şehrin nâibi286 Eşkiyalık kavramının Ege Bölgesi’nde çok daha eskilere götürülebilecek bir tarihi arka planı vardır. Bunu Saruhan örnekleminde ele alan erken dönemli bir çalışma için: M.Ç.Uluçay, Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, (1944), s. 536. XIX. Yüzyıl’da Ege’deki Eşkiyalık olayları hakkında diğer önemli ve ödüllü bir çalışma ise Sabri Yetkin’e aittir: S.Yetkin, Ege’de Eşkiyalar, (1997), s. 232. Eşkiyalık kavramını her yönüyle ele alan ayrıntılı bir diğer çalışma ise Kebikeç Dergisi’nin şu özel sayılarıdır: “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî I,” Kebikeç, Sayı:33, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî II,” Kebikeç, Sayı:34, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî III,” Kebikeç, Sayı:35, (2013). 285 AE.SMST.III 25/1710 Târih: 1176.Z.29 (11 Temmuz 1763) 284 Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 165 olan Es-seyyid Ali Efendi, şehirde türemiş olan eşkiyâlar ve artık tahammül edilemez hale gelen eşkiyâlık olaylarından dolayı halkın şikâyetlerini derleyip toparlamış ve merkezi idareye bir rapor halinde sunmuştur. Buna göre şehrin önde gelen ‘ulemâ ve sulahâ ve ‘ayân ve şürefâ kulları bi’ecmâ‘in meclis-i şer‘e gelmiş, kadıya şehirde türemiş olan eşkiyâlardan duydukları rahatsızlıkları bildirmişlerdir. Bu eşkiyâ taifesinin reisi ise Pehlivan Ağazade Bekir’dir. 15-20 kadar refikiyle alenen pek çok kez katl-i nüfus ve hedk-i ırz gibi eylemlerle halkın can, mal ve namus güvenliğini tehlikeye atmakta olan Pehlivan Ağa çetesi, tespit edilen ilk organize suç örgütüdür. Şehrin önde gelen mûteberânından El-hac Mustafa Efendi’yi yine aynı yılın Muharrem ayında gasp etmişler, sûk-ı sultânîde (pazar yerinde) herkesin gözü önünde katletmişler ve halka bu şekilde gözdağı vermişlerdir. Pehlivan Ağa’nın adamlarından olan Mazan’da yine aynı yılın Safer ayında Kaplan isimli fukarayı öldürmüştür. Bunun gibi sayısız olaya karışan Pehlivan Ağazade Bekir’in çetesinin tespit edilen diğer mensupları ise Hacı Mazan, Hacı Kalyoncu ve Hacı Ali’dir. Bu asayiş olaylarının sona ermesi için Aydın Muhassılı287 bir buyruldı288 kaleme almış, kendisine ulaşan buyruldı üzerine Bayındır naibi Es-seyid Ali Efendi de ümmet-i Muhammed’in avam ve havasın asayiş-i rahatlarının ortadan kalkmış olduğundan dolayı durumu örnekleriyle anlatan genişletilmiş bir raporu merkezi idareye iletmiştir. Söz konusu olaydan sonra uzun bir süre Bayındır kentinde tespit edilen örgütlü bir suç ve asayiş olayı yoktur. Ancak Nazilli Voyvodası’ndan289 memnun olmayan halkın Aydın/Nazilli/Kuyucak çevresinde nam salmış bir eşkiyâ olan Kel Mehmet’ten yardım istemeleri Bayındır ve çevresinde tekrar hareketli olaylar zincirinin yaşanmasına sebep olmuştur. 290 27 Eylül 1821 târihinde yaşanan bu olayda halkın kendisinden yardım istediğine bakılırsa belirli derecede halkın sempatisini kazanmış olan Kel Mehmet dönemin önemli siyasi figürlerinden Hasan Paşa’nın adamı olmakla itham edilen ve halkın şikâyetine rağmen görevinden bir türlü alınmayan Nazilli Voyvodasının konağını basıp 40 Nâib, Vekil, kadı vekili, M. Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.955. Muhassıl: Devlete ait vergi ve resimleri toplayan görevlilere verilen ad. Y. Özkaya- A. Akyıldız, DİA, 31, (2006), s. 18-20. 288 Buyruldu: Osmanlı diplomatiğinde yüksek rütbeli görevlilerin kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terim. M.S. Kütükoğlu, DİA, 6, (1992), s. 478-480. 289 Voyvoda: Osmanlı maliyesinde yüksek vergi gelirlerini toplayan tahsildar. E. Özvar, DİA, (2013), 43, s. 129-131. 290 HAT 638/31440 Târih: 1236.Z.29 (27 Eylül 1821). 286 287 166 Umut SOYSAL kadar adamıyla birlikte şehri zapt etmiş, sırasıyla Tire, Bayındır ve Aydın Güzelhisarı’nın da voyvodalarını kaçırmıştır. Dönemine göre değerlendirilse şehirdeki hass, tımar, iltizam gibi vergi işlerini idare etmek için mültezimler tarafından görevlendirilen voyvodalar bir nevi yarı sivil yüksek rütbeli taşra idarecisiydiler. Bu yaşananlar üzerine Bayındır naibi, Rumeli Kazaskeri’ne durumu bildiren bir yazı yazmıştır. Daha önce Manisa civarında iken Aydın mütesellimi291 tarafından birkaç kez üzerine gidilen ancak bir türlü ele geçirilemeyen Kel Mehmed ve çetesi giderek güçlenmiş, şehre girdikten sonra şükür namazı kılmışlar, yine kayıtlara göre irili ufaklı 15 kadar yerleşim birimini kontrol altına almışlardır. Kısa bir süre sonra ise Aydın mütesellimi tarafından olaylar güç bela yatıştırılabilmiştir. 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılması taşra asayişini doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan etkilemiş, boşta kalan binlerce yeniçeri askeri ve avânesi genellikle İstanbul’da fazla tutunamayıp taşraya, kendi memleketlerine dönmüşler, buralarda eski alışkanlıklarını sürdürmüşler, şehirlerde pek çok asayiş sorununa yol açmışlardır. İşsiz ve vasıfsız olan bu eski asker kalıntıları, civardaki zenginlere kapılanmak, ufak tefek tahsilat işleri, kır bekçiliği, menzillerde bekçilik gibi işlerle geçici süre uğraşmışlar ancak bu tür uğraş alanlarıyla tatmin olamamışlar, gittikçe çevrelerinde kendilerine benzer insanları toplamaya başlamışlar, çeteler teşekkül ederek kervan soygunculuğu, para tahsilatı, gasp, tecavüz vs gibi dönemin kaynaklarının söylediği şekliyle ifade edilirse bu şekil uygunsuzlukları kendilerine iş edinmişlerdir. Zaten 1826’yı takip eden süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun her yanında bu tip asayiş problemleri eş zamanlı olarak patlak vermiş, devlet; sınırlı sayıdaki asayiş personeli ile tüm bu olayları yatıştırmaya çalışmıştır. Bayındır örnekleminden de görüleceği üzere bu çevredeki eşkiyâlık olaylarının nicel olarak artışı hep 1826 sonrası döneme denk gelmektedir. Ocağın lağvedilmesinden kısa bir süre sonra ise 1829 yılında eşkiyalar bu kez Salihli’yi ele geçirmişler, Tire ve Bayındır’a kadar pek çok bölgede etkili olmuşlardır.292 Aydın ve çevresinde bu dönemde en etkili olan eşkiyâ Atçalı Kel Mehmet’tir. Aydın ve Manisa çevresinde Atçalı Kel Mehmed’in çıkardığı asayiş olaylarını yatıştırmak üzere Saruhan Mütesellimi Kara Osman-zade Mütesellim: Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan önce vali ve mutasarrıflar adına vergi toplamakla görevli memur. Y. Özkaya, DİA, 32, (2006), s. 203-204. 291 292 HAT. 712/34049 Târih: 1245.C. 13 (10 Aralık 1829) Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 167 Mehmet Ağa, ihtisab nazırına293 bu konuda ayrıntılı bir rapor yazmıştır. İdari anlamda şehirlerin asayiş ve düzeni hakkında doğrudan sorumlu olmamasına karşın daha çok çarşı, pazar gibi ticari alanların güvenliğinden sorumlu merkezi üst amir olan ihtisab nazırına durumun bildirilmesi, eşkiyâlık olaylarının yalnızca mevcut asayişi değil ticari güvenliği de sarsıcı nitelikte olduğunu bizlere göstermektedir. Salihli ve çevresini eşkiyâdan temizlemek üzere önce Yetim Ahmet Ağa görevlendirilmiş, söz konusu kazaların asayişini sağlayan Ahmet Ağa daha sonra Bayındır üzerine yönelmiştir. Teke ve Hamid ilinin Mutasarrıfı olan İbrahim Paşa da önce Manisa’ya gelmiş Yetim Ahmet Ağa ile buluşmuş, Ahmet Ağa’nın başlattığı koruma ve tathîr (eşkiyâdan temizleme) görevini ayrıntılandırarak devam ettirmiştir. Atçalı Kel Mehmed’in bölgedeki etkisi epey kırılmış, Aydın Sancağı’na bu iş için görevlendirilen Yetim Ahmet Ağa, görevini hakkıyla yerine getirmiş, Bayındır, Ödemiş ve Tire kazaları eşkiyâdan temizlenmiş, bu olay da Saruhan Sancağı Mütesellimi El-hac Kara Osman-zade Mehmed Ağa imzasıyla sadrazama iletilmiştir.294 Aynı tarihlerdeki bir başka tahriratta ise eşkiyâlık olaylarının anlaşılmasını bir hayli zorlaştıran bir başka belge göze çarpmaktadır. Zira bu belgede Bayındır ve Tire ahalisinin şehrin müteselliminden şikayetçi oldukları bildirilmektedir.295 Bu durumu Bab-ı Ali’ye iletmesi için yine bölgede bulunan ve eşkiyâ takibine özellikle meʽmû r Yetim Ahmet Ağa, Saruhan Mütesellimi Mehmed Ağa’ya bildirmektedir. Halk eşkiyâ ve yöneticilerin arasında kalmış gibi gözükmektedir çünkü mevcut asayiş olaylarının müsebbibi ve insan kaynağının çetelere katılmasını sağlayan sebeplerden birisi de eşkiyânın halkla kurduğu bu ilişki biçimidir. Yöneticilerden şikayet eden halk şikayet merci‘ olarak eşkiyâyı görmekte, eşkiyâdan şikayetçi olan halk da mütesellimlere bu durumu bildirmekte, şehrin yönetimsel dengesi de bu iki zıt kutup arasında gidip gelmektedir. Bu süreçten sonra uzunca bir süre Bayındır ve çevresinde asayiş olayları pek yaşanmamış eğer yaşanmışsa bile bu durum devletin resmi kayıtlarına rastlamamıştır. 1849’da ise Saraçoğlu Mehmet296 ve çetesi asayişi bozan bir eşkiyâ faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Aydın vilayeti çevresinde eşkiyâlık yapan Saraçoğlu Mehmet ve çetesi bazı İhtisâp Nâzırı: Belediye, zâbıta ve mâliye işlerini kısmen üstlenen teşkilatın müdürü, M. Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.553. 294 HAT. 709/ 33964 Târih: 1245.Z.29 (22 Mayıs 1830). 295 HAT. 714/ 34092 Târih: 1245. Z.29 (22 Mayıs 1830). 296 MVL. 30/37 Lef:4 . Târih: 1265.Ra.05 (29 Ocak 1849) 293 168 Umut SOYSAL uygunsuzluklarda bulunmuşlar, asayiş-i amme’yi tehlikeye atmışlar, Bayındır ve çevresinde hilaf-ı şer‘i-i şerîf’e alenan mugayir haraketler yapmış ve eşkiyâlık yapmaya mütecâsir olmuşlardır. Sadarete akseden bir bilgiye297 göre Saraçoğlu Mehmet hem halka hem de devletin askerine ve memuruna karşı uygunsuz hareketlerden bulunmaktadır. Sadaretten bu tarz uygunsuzlukların ortadan kaldırılması emrine uygun hareket eden Aydın Valisi, memleketin güvenliğine alenen halel getiren bu eşkiyâyı iki rüfekasıyla birlikte Bayındır’da kıstırmış, zabtiyeler marifetiyle eşkiyânın haklarından gelinmiş, Saraçoğlu Mehmet nam şâkî ve arkadaşlarının mazarratları bu suretle def‘ edilmiştir. Saraçoğlu’nun ortadan kaldırılması da Aydın Vilâyet Meclisi’nde tasdîk edilen bir kıta evrakla birlikte Meclis-i Vükelâ’ya bildirilmiştir. Saraçoğlu çetesinin yaptıklarına gelince, çete kazâ meclisi üyesi Hacı Mehmed Ağa’nın evini basmış, olayı haber alıp gelen zabtiye neferâtına da ateş açmış, Asâkir-i Redif-i Şahane neferâtından Arap Ali’yi ve Kürt Oğlu Bağırcık’ı katl edip bir diğerini de ağır yaralamıştır. Bayındır Kazâ Meclisi ile Aydın Vilâyet Meclisi’nin kararı üzerine kendilerini takip eden zaptiye neferatı ile girdikleri silahlı çatışma esnaında ölü olarak ele geçirilen Saraçoğlu Mehmet ve 3 rüfekasının Hacı Mehmed Ağa’dan gasp ettikleri ve mal ve ziynet eşyaları ise sahiplerine i‘âde edilmiştir. İzmir limanı ile Batı Anadolu’nun iç kesimleri arasındaki ticari trafik bu dönemde yoğun olarak develer ve at arabaları ile sağlanmaktadır. Bu kervanların hızları oldukça yavaş olduğu gibi söz konusu kervanların güvenliğini sağlamak da başlı başına bir sorun teşkil etmekte, güvenlik hizmetleri taşıma ücretlerine ekstra bir yük getirmekteydi. Demiryolu ulaşımı kurulana ve yaygınlaşana kadar İzmir ile Anadolu’nun iç kesimleri arasındaki ulaşım esnasında mal ve can güvenliği her zaman büyük bir problem teşkil etmiş, eşkiyâların çıkardıkları asayiş problemlerinde bölgeye asker veya takviye güvenlik güçlerini sevk etmek her zaman zor ve zahmetli olmuştur. Nihayet 1855 yılında Robert Wilkin adındaki İzmir’li bir İngiliz tüccarı diğer dört ortağı ile kendi adına Osmanlı hükümetine bir dilekçe vererek İzmir Aydın arasında bir demiryolu yapmak için imtiyaz istemiş, bu imtiyaz 1856 yılında verilmiş, 1860 yılında bitirilmesi planlanan demiryolu ancak 7 Haziran 1866 yılında bitirilebilmiş ve trafiğe açılmıştır. 298 297 298 A.MKT.MVL 13/30 Târih: 1265.Ra.26 ( 19 Şubat 1849) O. Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, (2008), s.110. Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 169 Posta soygunları bu dönemde hayli yaygın bir şekilde görülmektedir. Zira para trafiği de yine posta yoluyla sağlandığı için eşkiyâların en karlı çıktıkları ve en çok yeltendikleri işlerden birisi posta katarlarına saldırmaktır. Eşkiyâ taifesinin Bayındır çevresinde çıkardığı asayiş problemlerinden birisi de bu tarz posta katarı soygunlarıdır. Saraçoğlu çetesinden yok edilmesinden sonra bölgede asayiş problemleri ortadan tümüyle kalkmamış, tersine artarak devam etmiştir. 30 Ağustos 1851 yılında eşkiyâlar Konya’dan İzmir yönüne gelen posta katarını saldırmışlardır. 299 Konya’dan İzmir’e beraberindeki 6 nefer zaptiye ile gelmekte olan Posta Tatarı Hacı Halil Ağa’nın katarına, Aydın’a 2 saat mesafede iken eşkiyâlar saldırmış, 2 zaptiyeyi yaralamış birisini de öldürmüşlerdir. Hacı Halil Ağa, kolundan yaralanmasına rağmen postayı eşkiyâ eline teslim etmemiş, yönünü Aydın tarafına çevirmiş ve olay yerinden kaçmıştır. Olayın haber alınması üzerine Aydın Valisi Mehmet Ragıp Bey tarafından Bayındır ve Tire kazâ müdürlerine yazılı emir gönderilmiş, bölgede bu tarz şeylere cesaret eden eşkiyâ taifesinin bulunup yakalanması ve bu tarz olaylara kesinlikle mahal verilmemesi yönünde dikkat gösterilmesi istenmiştir. Denizli ve çevresinde eşkiyalık yapan Denizli’li Ulvi çetesine katılmak için Bayındır içinde toplanıp beraberindeki 70 adamıyla Denizli yönüne geçen Koca Arap300 da yine büyük bir eşkiyâ ve çete reisidir. Takviye birliklerle Hamdi Bey, Denizlili Ulv’yi yakalamakla görevlendirilmiş, Denizlili Ulvi üzerine sevk edilen askerlerle çatışmalara girmiştir. Koca Arap çetesi ise derdest edilememiştir. Aynı belgedeki bir diğer ilginç bilgi ise Kuşadası tarafında posta katarını soymaya yeltenen Hırvat eşkiyâsı hakkındadır. Aydın valiliği bu ithal eşkiyâlar üzerine de yine elinde mevcut bulunan askerlerden bir kısmını sevk etmiştir. Batı Anadolu’daki eşkiyâların hepsi Osmanlı tebaasına mensup unsurlardan oluşmamaktadır. Balkanlar ve Mora yarımadasından gelip bölgede eşkiyâlık yapan Rum ve Hırvat çeteleri de yine bölgede ithal eşkiyâ olarak faaliyet göstermektedirler. Bu olaydan kısa bir süre sonra Koca Arap çetesinin, günümüzde Tire’ye o dönemde Bayındır’a bağlı olan Peşrefli karyesinde saklandıkları bilgisine ulaşılmıştır. 301 Tire kazâ müdürü yakalanmaları için Peşrefli’ye asker sevk etmiş, Koca Arap ve çetesi zaptiyelere teslim olmayıp silahla A.MKT.UM 73/86 Târih: 1267.Za.03 (30 Ağustos 1851) A.MKT.UM 373/100 Târih: 1276. Ra. 30 ( 27 Ekim 1859). 301 A.MKT.UM 379/ 24 Târih: 1276.R.20 (16 Kasım 1859) 299 300 170 Umut SOYSAL karşılık vermiş zaptiyelerle eşkiyâlar arasında silahlı çatışma çıkmıştır. Eşkiyâların saklandıkları ev çatışma sırasında harap olmuş, olayda 3 zaptiye neferi ve bir eşkiyâ ölmüştür. Durumun acilen kazaya bildirilmesi üzerine Zabtiye Yüzbaşısı Hüseyin Ağa yanına verilen 10 kadar güzide asker ile olay mahalline gönderilmiştir. Meclis-i Vâlâ’nın, Aydın Vilayeti’nin ve Tire kazâ müdürlüğünün eşkiyâların yakalanıp mahkemeye çıkarılmaları konusunda kesin bir emri olsa da Koca Arap ve çetesinin ele geçirildiğine dâir herhangi bir bilgi ve belge yoktur. Bayındır çevresinde uzun süre eşkiyalık faaliyetinde bulunan bir diğer eşkiyâ ise Teke Osman ve çetesidir.302 Teke Osman’ın gadrine uğrayanlar şikâyetlerini kadıya sözlü olarak bildirmiş, bu şikâyetler yazıya geçirilip sadarete gönderilmiştir. Kimi tanık ifadelerinde Teke Osman’dan Tekeli Osman olarak söz edilmektedir. Bayındır Karahayıt karyesinden Çukalıoğlu Yusuf’un ifadesine göre Teke Osman yanında bulunan 12 neferiyle birlikte bir gece Yusuf’un çadırını basmış, cebren 1000 guruş parasını gasp etmiştir. Bayındır Kızılkeçili aşiretinden Demirci Hasan’ın ifadesine göre de Tekeli Osman bir akşam üzeri Kızılkeçili karyesini basmış, Tahtalıoğlu Ali’nin odasına girip orada yemek yemiş, kendisinden 4000 guruş talep ederek onu rencide etmiş, daha sonra Demirci Hasan’dan zorla 2000 guruş istemiş, elinde bu kadar nakit para bulunmayan Hasan, güç bela söz konusu miktarı ahaliden toplayıp Osman’a verebilmiştir. Tekeli Osman’ın gasp ettiği bir başka kimse ise Bayındır Sarılar aşiretinden Deli Yusuf oğlu Mehmed’tir. Tekeli Osman yine bir gün adamlarıyla birlikte Sarılar aşiretinin konakladığı yere gelmiş, Mehmet’in çadırını basıp Mehmet’i dövüp ayrıca 5.000 guruş talep etmiş, Deli Yusuf oğlu Mehmet’in bu kadar parayı tedarik edememesi üzerine bulabildiği kadarını yani 313 guruşu zorla gasp etmiştir. Yaşadığı olayın etkisiyle Mehmet çadırında ağlamakta iken oradan geçmekte olan Kır Serdarı durumu fark etmiş, Tekeli Osman’ı yakalamak için üzerine gelmiş, Osman teslim olmayıp ateşle karşılık vermiş ve aralarında müsademe (silahlı çatışma) çıkmıştır. Adamlarıyla birlikte kaçmaya yeltenen Tekeli Osman, Sarılar aşiretinin konakladığı yere iki saat mesafedeki Kargılık nam mahalde kır serdarı ve olayı haber alıp gelen diğer Zaptiye Çavuşu Himmet ve zaptiye neferleri tarafından kıstırılmıştır. Çıkan çatışmada ise zabtiye neferlerinden birisi ölmüş, Tekeli Osman’da ölü olarak ele geçirilmiştir. Bayındır Kızılkeçili’den Tahtalıoğlu Ali’de ifadesinden Tekeli Osman’ın 12 nefer rüfekasıyla birlikte karyeyi basıp Demirci Hasan’dan zorla 2.000 guruş aldığını gördüğü 302 A.M. 25/2 Târih: 1277.00.01 (18 Ağustos 1860) Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 171 yönünde beyanat vermiştir. Yine Kızılkeçili karyesinden Kara Mustafa’nın da beyanatı Tahtalıoğlu Ali’nin ifadesiyle paralel şekildedir. Kargılık mevkiindeki silahlı çatışma esnasında yaralı olarak ele geçirilen çete mensuplarından Numan’a olayın ayrıntıları sorulmuş, o da Manisa’dan hep birlikte yola çıktıklarını, doğrudan Birgi’ye geldiklerini, daha sonra Bayındır’a vardıklarını ve orada reisleri Tekeli Osman’ın birkaç kişinin parasına el koyduğunu daha sonra silahlı çatışmaya girip Karacasu üzerinden kaçmak isterlerken derdest edildiklerini bildirmiş, çetenin diğer üyelerini tanımadığını, kimler olduklarını bilmediğini ve nereye gittiklerini de bilmediğini ifade etmiştir. Demiryolunun çalışmaya başlamasıyla birlikte eşkiyâlık olaylarında nispi bir azalma söz konusu olmuştur. Ana güzergâhlardan çekilen deve kervanları ise tren istasyonları ile daha küçük çaplı üretim yapan yerleşim merkezleri arasındaki ticari trafiği sağlamak şeklinde bir yapısal dönüşüme uğramıştır. Nakit para ve değerli eşyaların da nakli çoğunlukla trenlerle yapıldığı için büyü çaplı soygun ve gasp olayları bu dönemde giderek azalmıştır. Bu olayın üzerinden uzun bir zaman sonra 27 Temmuz 1907’de Dahiliye Nezareti’ne bölgede pek çok silah ve suçlunun ele geçirildiğine dâir bir rapor gönderilmiştir. 303 Söz konusu kayıtta Bayındır’ın Hacı karyesinde bazı kişileri tehdit eden, onların değerli eşyalarını gasp eden ve nispeten daha küçük çaplı suçlara karışan Yörükoğlu Mustafa’nın iki adamıyla beraber derdest edildiği yazılıdır. Yine cinayet suçundan aranan Karacaali karyeli Mustafa oğlu Hüseyin de Bayındır’da yakalanmıştır. Denizli, Çal, İzmir, Bayındır, Ödemiş ve çevre karyelerde bu gibi suçlara karışan ve aranmakta olan 101 kişinin, 15 Rovelver ve 117 kesici aletle (bıçak, kasatura, pala, saldırma) birlikte yakalanıp tutuklandıkları bilgisi Denizli Mutasarrıflığı ile Bayındır Kaymakamlığı ve Polis Müdürüyeti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne bildirilmiştir. Aydın vilayeti ve Adliye Nezareti aracılığıyla Meclis-i Vükela’ya yansıyan bir başka olayda ise Aydın ve çevresinde eşkiyalık eden Hacı Hüseyin Çetesi’ne yataklık eden bazı Bayındır’lı eşhastan bahsedilmektedir. 304Hacı Hüseyin çetesine yardım ve yataklık etmekten ötürü haklarında adli takibat yapılan ve aranmakta olan Bayındır’ın Evladi karyesinden Kelleci Muratoğlu Deli Mehmet, Onbaşıoğlu Seyfi Ağa, Deli Hasanoğlu Yaman Ali, Hasta Veli ve Yol Çavuşu Kürt Halil isimli şahıslar hakkındaki cezalar (bazı 303 304 DH.TMIK.M 250/ 16 Târih: 1325.C.16 (27 Temmuz 1907). MV. 195/89 Târih: 1333.S.09 (18 Aralık 1914). 172 Umut SOYSAL emsali veçhile te‘cili tensip bulunmuş ) ertelenmiş ve adı geçen kimseler affedilmişlerdir. Söz konusu ceza erteleme ve af kararı başka belgelere de yansımıştır.305 Batı Anadolu’nun bu yoğunlukta sosyal karmaşalara sahne olmasının pek çok gerekçesi vardır. Bunların arasında en güçlü ve tetikleyici olanı devletin tüm imkânlarıyla büyük bir dünya savaşına girmesi, asayişi sağlayan kolluk güçlerinin pek çoğunun cephelere sevki, üretimin devamlılığını sağlayan ve tarımla uğraşan erkek nüfusunun da benzer şekilde savaşlarda yok olması, devletin de tüm bu yaşananlar sebebiyle eldeki mevcut insan kaynağını tüketmesidir. Batı Anadolu gibi emperyalizmin soğuk ve acımasız yüzüyle en erken tanışan imparatorluğun bu güzel ve verimli coğrafyasında bu dönemde yerel yöneticiler, ancak çaresizlik içerisinde yaşanan olayları merkezi idareye rapor eden telgraf memurları mesabesinde faaliyet gösterebilmişlerdir. Devletin eş zamanlı olarak birden çok cephede savaşa girdiği bir dönem olan I. Dünya Savaşı boyunca ülkenin pek çok noktasında meydana gelen güvenlik zaâfiyetleri çeşitli asayiş problemlerini de beraberinde getirmiştir. Bu sorunların büyük bir kısmı, asker firarileri tarafından meydana getirilen asayiş olaylarıdır. Asker firarileri bu sebeple eşkiyâlık olgusunun en önemli insan kaynaklarından birisini teşkil etmektedirler. Aralık 1917 târihli bir belgede306 asker firarileri ve sabıkalı hırsızlardan Tütüncü Kara Mihail, Fesli Laçi, Hacı Givon Oğlu Yanko ve Yorgi oğlu Andorya’nın çıkardıkları asayiş problemlerinden söz edilmektedir. Söz konusu asker kaçakları bulundukları yerde derdest edilmişler, Kara Mihail ise yolda firar ederek Salihli civarında çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilmişlerdir. Bölgede meydana gelen asayiş problemlerinin dolaylı da olsa bir başka sebebi ise bireysel silahlanma olgusudur. Dâhiliye Nezâreti’nin adliye kısmına, Bayındır Kaymakamlığı ve Polis Müdürlüğü’nden yazılan bir yazıda bölgede idâre-i örfiyenin307 yani sıkıyönetimin ilan edildiği, bunun üzerine çevreden silahların toplandığı kaydedilmektedir. Toplanan silah sayısı yukarıdaki varsayımı doğrular niteliktedir. Bayındır Polis Müdüriyeti, söz konusu tarihte ilçeden 5 tabanca, 7 tek tüfek, 4 çifte, 1 BEO 4328/324574 Târih: 1333.S.10 (28 Aralık 1914). DH.EUM.6.Şb. 16/21 Târih: 1335.S.07 (3 Aralık 1916). 307 İdare-i Örfiye ve Osmanlı’da sıkıyönetim uygulamaları hakkında: O. Köksal “ Osmanlı Devleti’nde Sıkıyönetim ile İlgili Mevzuat Üzerine Bir Deneme”, OTAM, XXII, 2001, s. 157171. 305 306 Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 173 kırma çifte olmak üzere toplam 17 silahı müsadere etmiş, silahlara dâir ayrıntılı bir cetveli de nezarete gönderilmiştir. Yine Bayındır ve çevresinde eşkiyâlık yapan çete reisi Çerkez Rıfat Çavuş’un müfrezelerle girdiği çatışmada içinde ölü olarak ele geçirildiği, adamlarının da yakalanılmaya çalışıldığı bilgisi Dâhiliye Nezâreti’ne bildirilmiştir. 308 Aydın Valisi’nden nezarete gönderilen bir başka yazışmada ise bu kez adı geçen eşkiyâlar Karaca Mehmet ve çetesidir. 309 Karaca Mehmet yazışma tarihinden üç sene önce öldürülen (şâkî-i maktûl) Hacı Mustafa’nın avânelerinden birisidir. İsti‘mân etmiş (pişman olup aman dilemiş, affedilmiş) olmasına rağmen yazışma tarihinden 1.5 sene kadar önce tekrar cür’a-i şekâvet (eşkiyâlığa cüret) etmiş, dağlara çıkmıştır. Tire, Bayındır ve Selçuk kazalarında pek çok olaya karışan Karaca Mehmet, en yakın mûtemedi (güvendiği kimsesi), refik-i şekâveti (eşkiyâlık ettiği dostu) ve aynı zamanda evlatlığı olan Mahmut’la birlikte takip müfrezeleri ile çatışmaya girmiş, çıkan çatışmada Karaca Mehmet ve evlatlığı Mahmut meyten (ölü olarak) ele geçirilmişlerdir. Karaca Mehmet çetesinden sonra bu kez Topçu Yusufoğlu Hasan çetesi Bayındır ve çevresinde hâkim konuma geçmiştir. Topçuoğlu Çetesi Bayındır’ın Burgaz karyesini basmış karye sakinlerinden Hacı Ahmet, Hamid, Ömer, Demircioğlu Hüseyin’in hanelerini basmış ve adı geçen karye sakinlerinin 60 lira kadar paralarını gasp etmiştir. 310 Bu olaydan kısa bir süre sonra ise Topçu Yusufoğlu Hasan, adamları Ekmekçi Ali, Söylemezoğlu İbrahim, Danecioğlu Hasan Ali ve bunlara yataklık edip hanesinde 3 gün misafir eden Curacıoğlu İsmail derdest edilmişlerdir.311 Eşkiyâdan Kahramana Dönüşüm Süreci Eşkiyâlık olgusunun bir başka yönüne, halk nezdindeki eşkiyâ algısına bakıldığında ise karşımıza bambaşka bir tablo çıkar. Yazılı sözlü kültür verimlerine bakıldığında eşkiyâlardan çoğunlukla türküler, şiirler vasıtasıyla kahraman yiğit kimseler olarak bahsedildiği görülecektir. Bayındır örnekleminde de bunu doğrulayan kayıtlar mevcuttur. Yunanlıların İzmir’i ve Batı Anadolu’yu işgalinden sonra 2.5 yıl gibi hayli uzun bir süre işgal kuvvetlerinin yönetiminde kalan ilçede, eşkiyâlar ve DH.EUM.6.Şb. 17/19 Târih: 1335.N.8 ( 20 Haziran 1917). DH.EUM.6.Şb. 18/54 Târih: 1335.L.17 (6 Ağustos 1917). 310 DH.EUM.6.Şb. 48/85 Târih: 1337. Ca. 01 (2 Şubat 1919). 311 DH.EUM.AYŞ 1/74 Târih: 1337.C. 21 (25 Mart 1919). 308 309 174 Umut SOYSAL eşkiyâlık olgusu halk nezdinde giderek kahraman ve kahramanlık olgusuna dönüşmüştür. Bunda kuşkusuz civarda daha önce eşkiyâlık yapan çetelerin, işgal güçlerine karşı milis güçlere dönüşmesi ve hazır silahlı birlikler olarak Batı Anadolu’da düzenli ordu kuruluncaya kadar silahlı mücadele sürdürmelerinin payı çok büyüktür. İzmir ve çevresinde eşkiyâlar ve çeteler Yunanlılara karşı çoğunlukla milis güçler olarak mücadele etmiş, işgali yavaşlatmış, Yunanlıları bölgede rahat hareket ettirmemiş, düzenli ordunun kuruluşuna kadar TBMM hükümeti ve Anadolu’daki direnişe zaman kazandırmıştır. Yerleşik tarih yazımında bu milis güçlerden Kuvâ-i Milliye olarak bahsedilmektedir. Bayındır 30 Mayıs 1919’dan 4 Eylül 1922’ye kadar 2.5 yıl süreyle Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve işgal altında kalmıştır. Kabakdelenoğlu Mustafa Çetesi de işgal yıllarında Bayındır ve çevresinde faaliyet göstermiş eşkiyâ grubu ya da bir başka deyişle önemli bir milis kuvvetidir.312 Kayıtlara bakılacak olursa 22 Mayıs 1920 günü Bayındır Keçi karyesinde Yunan işgal kuvvetleri ile Kabakdelenoğlu Mustafa Çetesi arasında silahlı çatışma çıkmıştır. Yunan kuvve-i işgâliyesi (işgal kuvvetleri) bu çatışmada kayıplar vermiş ancak Kabakdelenoğlu çetesini ele geçirememiştir. İşgal kuvvetleri ise bunun acısını masum halktan çıkarmış, 2 Haziran 1920’de Keçi karyesinde yaşayan pek çok masum sivili mitralyöz ateşiyle, bazılarını da askerler vasıtasıyla teker teker katletmiş, pek çoğunun mallarını da yağma etmişlerdir. Sivillere yönelik yapılan bu katliam sırasına Keçi karyesinde büyük bir facia ve kaos yaşanmış, ahali dağlara ve kısmen Bayındır tarafına kaçıp saklanmaya çalışmıştır. Bu zorunlu firar esnasında Kıroğlu Ahmet, Kıroğlu Ahmet’in hemşiresi Fatma, Kara Süleyman, Kara Süleymanoğlu İbrahim Ağa, İbrahim Ağa’nın zevcesi Ayşe teker teker mavzer kurşunuyla öldürülmüştür. Ayrıca Kıroğlu Ahmet, Mehmet, Kara Süleymanoğlu İbrahim, Kayakçıoğlu Ali, Cinci Ali ve Kara Mehmetoğlu Ali’nin evleri ile karyedeki cami ve mektep yakılmıştır. Kayıtlarda bu yakma eyleminden sehven (kazayla, hatayla) şeklinde bahsedilse de aynı anda bu kadar evin ve kamusal binanın yakılması mantık dışıdır. Sehven kelimesi olsa olsa işgal güçlerinin baskısı sonucu resmi yazışmalarda görülen zorunlu bir ifade olarak görülmelidir. Yunan işgal kuvvetlerinin köyde yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamış, camideki 17 adet kilim ve seccade ile geride sağlam halde kalan evlerdeki emval-i menkule, nükûd (kıymetli eşya ve para) ve hayvanat yağma edilmiş, yine kıymete haiz kara sığırlar, koyunlar ve keçiler de Çeriköy İstasyon memuru 312 DH.EUM.AYŞ. 41/51 Târih: 22 Mayıs 1920. Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) 175 ile Torbalı Seriköy Rumlarına yok bahasına satılmıştır. Aydın Vali Vekili ve Vilayet Defterdarı Ahmed Nesim, 2 Haziran 1920’de Dâhiliye Nezâreti’ne tüm bunları ayrıntılı bir şekilde rapor etmiş, bu gibi olaylara nihayet verilmesi ve mütecasirlerin şedîden cezalandırılması (suçluların şiddetle cezalandırılması) için Yunan Fevkalade Komiserliği nezdinde teşebbüsât-ı mukteziyede (gereken teşebbüslerde) bulunulduğunu belirten cılız bir tepkiyi kaleme almıştır. Aydın Vali Vekili Defterdar, bir başka belgede de halkın işgal güçleri ile çetelerinin “zulmünden!” korkarak Çırpı köyüne hicret ettiklerini, yerleşim yerlerinin terk edilmesinin önüne geçilmesi için yine Yunan Fevkalade komiserliği nezdinde girişimlerde bulunduklarını bildirmiştir. 313 İşgal güçleri ile Kabakdelenoğlu Mustafa çetesi arasında 1920 baharında başlayan çatışmalar 1920 yazında da artarak devam etmiş, 14 Haziran 1920 Cuma günü çıkan bir çatışmada çete mensuplarından Tahir ve Mehmet ile yanlarında bulunan Gonca isimli bir kadın ölü olarak ele geçirilmiştir. 314 Yunanlılar Kabakdelenoğlu Çetesine mensup bu kişileri Bayındır’ın ortasına getirerek halka göstermişler, ayrıca Gonca’nın cesedini de çırılçıplak bir halde çarşılarda ve Rum mahallelerinde teşhir etmişlerdir. Bu suretle ahâlî-i İslâmîyeyi rencide etmişlerdir. Bu gibi olayların önüne geçilmesi için Aydın Vali Vekili Defterdar Ahmet Nesim yine Yunan İşgal kuvvetleri nezdinde teşebbüste bulunmasına rağmen benzer olaylar sıkça tekrarlanmıştır. Kabakdelenoğlu Mustafa çetesinin akibeti ve bu çetenin milis gücü olarak gösterdiği faaliyetler esnasında Yunan işgal güçlerine ne kadar zayiat verdirdiği hakkında resmi kayıtlarda başka herhangi bir belgeye ulaşılamamış olmasına rağmen Yunanlıları civarda epey rahatsız ettirdiği ve yıldırdığını söylemek zor olmasa gerektir. Devletse eşkiyâların bu değişen ve dönüşen yapılarıyla aktif olarak mücadele etmemiş, onları her ne kadar resmi yazışmalarında âsî, şâkî, eşkiyâ, çete olarak nitelendirse veya nitelendirmek zorunda kalsa da bu durumdan tersine memnun olmuştur. Tüm resmî binaların işgal edildiği, silahlı güçlerin tasviye edildiği bir ortamda Batı Anadolu ölçeğinde resmi kurumların çeteleri, yani milis güçleri alttan alta desteklemek, silah ve mühimmat desteği vermekten başka yapabileceği herhangi bir şey de hemen hemen yok gibidir. 313 314 DH.EUM.AYŞ. 41/71 Târih: 1338.N.26 (15 Mayıs 1920). DH.EUM.AYŞ. 42/15 Târih: 1338.L.06 (23 Haziran 1920). 176 Umut SOYSAL Sonuç Bayındır ve civarındaki yaşanan eşkiyâlık faaliyetlerine dâir resmi kayıtlara yansıyan örnekler incelendiğinde, eşkiyâ ve eşkiyâlıktan hareket edilirse kavram ve terimlerin zaman ve zemine göre değerlendirilip anlamlandırılmasında farklılıkların oluşabileceği açıkça görülmektedir. XVIII. başlarında ortalığı kasıp kavuran eşkiyâlar, uzun yıllar boyunca halkın ve merkezi idarenin nezdinde bıraktıkları kötü adam imajını zamanla değiştirmişler, belki bilinçli ve milli reflekslerle belki de farkında olmadan bu algıyı dönüşüme uğratıp XX. yüzyılın başlarında kurtarıcı kahraman figürüne evrilmişler, bu son halleriyle de tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Eşkiyâlar ve eşkiyâlık, giyimleri, kuşamları, yapıp ettikleri, milis gücü olarak faaliyetleri, bir cemaat ve topluluk olarak yaşayış biçimleri, kendi içlerinde yarattıkları pratikler ve hiyerarşik düzenleri, adlarına yazılan şiirler, yakılan türküler, arkalarından anlatılan efsanevi hikâyeler olmak üzere çok farklı kültürel zenginliği ve zıtlıkları bünyesinde barındıran, toplumsal bellekte de her daim kendisine yer bulan önemli bir tarihi olgudur. Tüm bu sebeplerden ötürü eşkiyâlık kavramı ve bu kavramın içeriği çeşitli yönleriyle araştırılmaya, incelenmeye, farklı perspektiflerle yorumlanmaya devam edilmelidir. KAYNAKÇA Arşiv Kaynakları Fon Kodları A.M A.MKT.MVL A.MKT.UM AE.SMST.III BEO DH.EUM.ADL DH.EUM.AYŞ DH.EUM.6.Şb DH.TMIK.M (BOA) Başbakanlık Osmanlı Arşivi Açılımları Dosya/Gömlek Numaraları (Sadaret Müteferrik Evrak) 25/2 (Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrâkı)13/30 (Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilâyât Evrâkı)72/86;373/100; 379/24 (Ali Emîrî Mustafa III)25/1710 (Bâb-ı Âlî Evrak Odası)4328/324574 (Dahiliye Emniyet-i Umûmiye Takibat-ı Adliye Kalemi Evrakı) 10/28 (Dahiliye Emniyet-i Umûmiye Asayiş Kalemi Evrakı)1/74; 29/117; 41/51; 41/71; 42/15 (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umûmiye Altıncı Şûʽbe)16/21;17/19; 18/54; 27/50; 48/5 (Dâhiliye Nezâreti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu)250/16 Bayındır’da Eşkiyalık Hareketleri, Eşkiyalık Temelinde Ortaya Çıkan Asayiş Problemleri ve Osmanlı Devleti’nin Bu Konuda Aldığı Tedbirler (1760-1920) HAT MV MVL 177 (Hatt-ı Humâyûn)638/31440; 712/ 34049; 739/33964; 714/34092; (Meclis-i Vükelâ Evrakı)195/89 (Meclis-i Vâlâ Evrakı)30/37 Araştırma Eserleri Kebikeç, “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî I,” Sayı:33, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî II,” Sayı:34, (2012); “Dosya: Şâkî, Celâlî, Âsî III,” ; Sayı:35, (2013). M.Çağatay Uluçay, Saruhan’da Eşkiyâlık ve Halk Hareketleri, Resimli Ay Matbaası, 1944. Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, (2011), s.1795. Orhan Kurmuş, Batı Anadolu’ya Emperyalizmin Girişi, Yordam Kitap, 2000. Osman Köksal, “ Osmanlı Devleti’nde Sıkıyönetim ile İlgili Mevzuat Üzerine Bir Deneme”, OTAM, XXII., 2001, s. 157-171. Sabri Yetkin, Ege’de Eşkiyâlar, Târih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1997. M.S. Kütükoğlu, “Buyruldu”, DİA, 6, (1992), s. 478-480; Y.Özkaya- A. Akyıldız “Muhassıl”, DİA , 31, (2006), s. 18-20; E. Özvar, “Voyvoda”, DİA, 43, 2013, s. 129-131. Y. Özkaya, “Mütesellim”, DİA, 32, 2006, s. 203-204. 178 Umut SOYSAL İzmir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (179-196), 2016 ŞAHSENEM ve ÂŞIK GARİP HİKÂYESİ'NİN BAYINDIR VARYANTI DERLEMESİ Veli Cem Özdemir315 Özet Şahsenem ve Âşık Garip hikâyesi ünlü aşk hikâyelerinden olup Türklerin yaşadığı coğrafyaya en geniş şekilde yayılmış halk hikâyelerindendir. Hikâye üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Türkiye'de bu konuda en kapsamlı çalışmayı yapan Fikret Türkmen’dir. Hikâye Türkler arasında en çok sevilen halk hikâyelerindendir. Şah Senem ve Âşık Garip hikâyesi bugün Bayındır Karaveliler Mahallesinde ikamet eden, 1928 doğumlu Hasan Hüseyin Kölemen'den 6 Kasım 2008 tarihinde Necat Çetin tarafından derlenmiştir. Son hikâye anlatıcılarından olan Hasan Hüseyin Kölemen, amcasından duyduğu hikâyeyi hafızasında kaldığı şekliyle anlatmaktadır. Hikâyenin Torbalı varyantı da Helvacı köyünden Durmuş Ali Aydın'dan 30 Ekim 2008 tarihinde Necat Çetin tarafından derlenmiştir. Hasan Hüseyin Kölemen hikâyeyi anlatırken arada aynı Durmuş Ali Aydın gibi türkülerini söylemektedir. Anlatım birebir aynı olmasa da konu aynı şekildedir. Çalışmada hikâyenin derlenen Bayındır varyantı anlatılacaktır. AnahtarKelimeler: Bayındır, Şahsenem, Âşık Garip, Halk Edebiyatı Abstract A Compilation About the Story of Şahsenem and Aşık Garip in Bayındır Variant The Story of Şahsenem and Aşık Garip is one of the famous folk stories in Turkic World. Comprehensive study about it was made by Prof. Fikret Turkmen. In 2008, Necat Çetin compiled a variant of Bayındır from Hasan Hüseyin Kölemen who lives in the quarter of Karaveliler from the town of Bayındır of İzmir. Hasan Hüseyin Kölemen is one of the last story tellers who was born in 1928 in Bayındır. In our article, we re-evaluated the story from the bibliographic and new variant point of view. Key Words: Bayındır, İzmir, the Story of Şahsenem and Aşık Garip, Folklore 315 Türkçe Öğretmeni – Barbaros Hayrettin İ.H.O. İzmir-Konak 180 Veli Cem ÖZDEMİR Şahsenem ile Âşık Garip Hikâyesi, Türk Dünyasında en geniş coğrafyaya yayılmış ve en sevilmiş hikâyelerden biridir. Türklerin yaşadığı hemen her yere ulaşan hikâye hakkında çok sayıda derleme ve çalışma yapılmıştır. Bildiri konumuz olan varyant ise, 2008 yılında uzman öğretmen Necat Çetin’in Bayındır-Karaveliler Mahallesi sakinlerinden Hasan Hüseyin Kölemen’den derlediği metindir. Türk Dünyasında bu kadim hikâye hakkında ilk kapsamlı derlemeleri Türkmenistan SSR İlimler Akademisi üyelerinden N. HOCAYEV, B. AHUNDOV, S. ANNANUROVA, G. GURBANSEHEDOV, O. AKMEMMEDOV, Ç. ATAYEV gibi halk edebiyatı uzmanları yapmışlardır. Türkmenistan SSR İlimler Akademisi, Sosyalist rejimin ilk yıllarında Türk halk kültürüne dair derleme faaliyetlerinde bulunmuşlar, Şahsenem ve Garip Hikâyesi başta olmak üzere pek çok değerli materyali derlemişler ve üzerinde çalışmalar yaparak Halk edebiyatına ve araştırmacılara kazandırmışlardır. Özellikle 1925-1940 arası yapılan çalışmalar sırasında hikâyenin Türkmen varyantı birçok arklı anlatımla derlenmiş ve kayıt altına alınmıştır (Gökçimen 2007: 128). 1968 yılında bu sefer Azerbaycan’da Safira YAKUPOVA, “Azerbaydcanskove Narodoneo Shazine Aşıg Garip” adlı eserinde hikâyenin Türkmenistan’dan yirmi, Türkiye’den on, Azerbaycan’dan sekiz, Özbekistan’dan beş, Karaim ve Kabardimlerden birer ve Ermenistan’dan da iki tane olmak üzere toplam kırk yedi farklı varyantına yer vermiştir (Türkmen 1974: XXXI). Bu çalışmada yer alan varyantlar ve sayıları bile hikâyenin ne kadar çok sevildiğinin ve yayıldığının bir göstergesidir. Türkiye’de hikâye hakkında yapılmış en kapsamlı çalışma, Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN’in 1972 yılında yayınladığı “Âşık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Çalışma” adlı eseridir. Fikret Türkmen, Âşık Garib’in varyantları üzerinde durup mahiyetini, teşekkülünü, tasnifini, yapısını incelemiş ve şiirleri üzerinde mukayeseler yapmıştır. Fikret Türkmen bu eserini hazırlarken hikâyenin birçok varyantından ve yazma nüshalarından yararlanmıştır. Gülhan ATNUR, “Kazan Tatarlarında Şahsenem ve Garip Hikâyesi” adlı çalışmasında Kazan Tatarlarından derlenen iki varyant üzerinde motif, dilim ve mukayese çalışmaları yapmıştır. Konuyu çalışan diğer araştırmacılar ve çalışmaları şunlardır: İbrahim DİLEK, ‘Aşkın İki Yüzü Tek Hâli: Âşık Garip Hikâyesi İle Romeo Ve Juliet’in Mukayesesi’, Millî Folklor, 2010, Yıl 22, Sayı 87, s. 58-71 Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 181 Süheyla SARITAŞ, ‘Dede Korkut Hikâyeleri Ve Âşık Garip Hikâyesi’nde Yer Alan Maddi Kültür Ürünleri’, Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic, Volume 3/1 Winter 2008, S. 89-95 Ahmet GÖKÇİMEN. “Şahsenem Garip ile Helelay Garip Hikâyelerinin Epizotlarına Göre Bir Mukayesesi.” Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 32, Erzurum: 2007, s. 127-136. Malik AKSEL, “Hikâye-i Âşık Garip.” Folklor. S. 3, İstanbul: Türk Folklor Kurumu Yayınları, 1969, s. 3-6. Rıza MOLLOV, “Âşık Garip Üzerine Tetkiklerin Bugünkü Durumu”, Folklora Doğru, 43, İstanbul: 1975, s. 3-22. Muharrem Zeki Korgunan, Âşık Garip Hikâyesi, İstanbul: Bozkurt Kitabevi, 1958 Eflatun Cem GÜNEY, Âşık Garip, İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1950 Eflatun Cem GÜNEY, Âşık Garip, İstanbul: Varlık Yayınevi, 1958 Daniş Remzi KOROK, Âşık Garip. İstanbul: Türk Neşriyat Yurdu, 1937 Daniş Remzi KOROK, Tam ve Hakiki Âşık Garip, İstanbul: 1971 Selami Münir YURDATAP, Âşık Garip. İstanbul: Yusuf Ziya Kitabevi, 1936 Selami Münir YURDATAP, Büyük-Resimli Âşık Garip Hikâyesi. İstanbul: 1966 Hikâyemiz, ele aldığı konular bakımından da dikkate şayandır. Çünkü sosyal sorunlara pek çok açıdan değinmekte ve hikâyenin içine dâhil etmektedir. Hikâyede ana tema olan aşkın yanında mal-mülk sorunu, mirasyedilik, ihanete uğrama, aldatma, yalan söyleme, eğlence yerlerinde ve meyhanelerde harcanan hayat, deneyimlerden ibret almama, işsizlik, çalışılan işte sebat etmeme, bilmediği işe burnunu sokarak zarara yol açma, para kazanmak için gurbete çıkma gibi pek çok konu gerçekçi bir anlayışla betimlenmiştir. Hikâyenin konusu Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Suriye gibi geniş coğrafyada geçmektedir. Kazan varyantları hariç hikâye mutlu sonla bitmektedir. Kazan varyantlarında âşıklar, trajik bir sonla birlikte gömülürler. En çok sevilen halk hikâyelerimizden biri olan bu hikâyenin bir diğer özelliği de yaşadığı düşünülen bir aşığın hayatı üzerinde teşekkül etmiş 182 Veli Cem ÖZDEMİR olmasıdır. Bilim insanlarının düşüncelerine göre Âşık Garip gerçekte de yaşamış olan halk ozanlarımızdan biri olmalıdır. Bu bildirimizde, Türkiye’de fazlaca örneğine rastlayabildiğimiz bir sözlü varyantı ele almak istiyoruz. Adı geçen metin, geçtiğimiz yıllarda Bayındır’da derlenmiştir. Ekte tamamını vereceğimiz metnin daha iyi anlaşılabilmesi için motif sırasını vermek istiyoruz. Motif sırasını verirken Bayındır varyantında Âşık Garib’in asıl adı geçmemektedir. Torbalı varyantında adı Resul olarak geçtiği için, hikâyenin daha iyi anlaşılması bakımından Âşık Garib’in adını Resul olarak ele alacağız. a) Tiflisli bir genç olan Resul, babasından kalan serveti har vurup harman savurarak dostları ile yer ve tüketir. b) Serveti elinden gittikten sonra aklını başına devşiren Resul, pek çok işe girip çıkar ve hiçbirisine sebat etmez. c) Girdiği işler sonucunda sadece saz çalıp türkü söylemeyi öğrenebilir. d) Bir gece rüyasında altın bir tas içinde bade içer ve Hak aşığı olur. Aynı zamanda daha önce hiç görmediği Şahsenem isimli kız da kendisine gösterilir ve birbirlerine rüya yoluyla âşık olurlar. e) Resul, sevdiğini görebilmek için Hoca Sinan’ın bahçesine gider ve Akça Kız’dan yardım ister. Akça Kız’ın yardımı ile sevgililer ilk defa buluşurlar. f) Resul, Şahsenem’i istemesi için annesini dünür yollar. Ancak Hoca Sinan, kızının ağırlığı olarak kırk kese altın ister. g) Resul, kırk kese altını toplayabilmek için gurbete çıkar ve yedi yıl boyunca Halep şehrinde kalır. h) Halep Beyinin yanında çalışmaya başlayan Resul’ün adı artık Âşık Garip olur. i) Âşık Garip düşmanları tarafından kıskanılır ve öldüğüne dair bir haber çıkarılır. j) Haberi duyan anne ve kız kardeş, ak elbiseleri çıkararak karalar giyerler. k) Halep’ten Tiflis’e gelen bezirgânlar, karalara bürünmüş kardeşten ve anneden orada olanları öğrenirler. l) Şahsenem’in Şah Velet’e verilmesi haberini alan bezirgânlar, bir su tasını işaret olarak alırlar ve Âşık Garib’i aramak için Halep’e dönerler. m) Âşık Garip ile karşılaşan bezirgânlar, olanları ona bir bir anlatırlar. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 183 n) Âşık Garip, Halep Beyinden izin alarak yola çıkar. Ancak atını fazla yorduğu için at yolda ölür. o) Yalnız başına kalan Âşık Garip, yolda Hz. Hızır’a rastlar. p) Bir göz açıp kapama anı kadar sürede Erzurum, Kars üzerinden Tiflis’e ulaşan Âşık Garib’e, Hz. Hızır atının tırnakları arasından toprak verir. Bu toprak, annenin kör gözlerine sürüldüğü vakit gözler açılacaktır. q) Bir çeşme başında kız kardeşi ile karşılaşan Âşık Garip, olanları bir de onun ağzından dinler ve öğrenir. r) Duvarda asılı olan sazın telleri kırıldığı vakit Âşık Garip ölmüştür veya Tiflis’e dönmüştür. s) Düğüne giden Âşık Garip, Şahsenem’e kendisini tanıtır. Bunun üzerine Şahsenem ile Âşık Garip, Şah Velet ile de Âşık Garib’in kız kardeşi evlenirler. Motifler Hikâyedeki motifleri belirlerken Stith Thompson’un Motif Index’ini esas alacağız. Ancak Motif Index’te yer aldığı halde hikâyede karşılığını bulamadığımız başlıklara burada yer vermeyeceğiz. Parantez içinde verilen harf ve numaralar Motif İndex’e aittir. Dünür Olma (T 130): Âşık Garip, Şahsenem’i istemesi için annesini dünür olarak Hoca Sinan’a yollar. Gurbete Gidiş ve Dönüş (L 111.1.): Gurbet, yabancı bir yerde bulunma halidir. Edebiyatta âşık; sevgili, gurbet, sıla ve özlemle birlikte alınır. Hikâyede Garip, başlık parasını kazanabilmek için Halep’e gider ve yıllarca sürecek olan gurbet hayatına başlar. Ölüm Sembolü Kanlı Gömlek (T 101): Şah Velet, Âşık Garib’in öldüğüne Şahsenem’i inandırmak ve onu kandırıp evlenebilmek için Âşık Garib’e ait olduğunu söylediği kanlı bir gömleği delil iddiası ile getirir. Yas Tutma (Yasla İlgili Adetler – P 681): Âşık Garib’in öldüğünü zanneden annesi, kız kardeşi ve Şahsenem günler boyu yas tutarlar ve gözyaşı dökerler. 184 Veli Cem ÖZDEMİR İşaretle Tanıma (H 80): Hikâyede Âşık Garib’i aramak için Halep’e giden bezirgân, kahvehanede şerbet dağıtırken Şahsenem’in kendisine nişan olarak verdiği altın yüzüğü takar ve Garib’in altın tası ile şerbet dağıtır. Altın yüzüğü ve tasını gören Garip, bunların Şahsenem tarafından gönderildiğini anlar. Baştan Geçeni Hikaye Etme (H 11.1.): Bezirgândan durumu öğrendikten sonra Halep Beyinden izin almak ve yola çıkmak isteyen Âşık Garip, başından geçenleri sazıyla ve sözüyle anlatır. Sihirli Toprak (D 935): Ağlamaktan gözleri kör olan Âşık Garib’in annesi, Hz. Hızır’ın verdiği toprağın gözüne sürülmesiyle görmeye başlar. Düğün Merasimi (T 130): Hikâyenin sonunda Âşık Garip ile Şahsenem ve Şah Velet ile de Âşık Garib’in kız kardeşi evlenirler. Evlenme Şartları (T 131): Şahsenem’in babası Hoca Sinan, kızının ağırlığı olarak kırk kese altın ister. Eğer Âşık Garip bu kırk kese altını bulup gelirse Şahsenem ile evlenebilecektir. Hikâyenin sonunda Şahsenem ile Âşık Garib’in evlenebilmesi için Şah Velet ile de Âşık Garib’in kız kardeşinin evlenmesi gerekmektedir. Formalisttik Sayı 7 (Z 71.5.): Âşık Garip, kırk kese altını biriktirebilmek için 7 sene boyunca Halep şehrinde çalışmak zorundadır. Kerametler (M 300): Keramet, ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı davranışların genel adıdır. Hikâyede Garib’in duası, niyazı, şiir okuması sonucu karşısına çıkan engeller bir anda kalkar, Hz. Hızır onu atına bindirerek bir gecede yüzlerce kilometre yol götürür. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 185 Yardımcı Mukaddes Adam (N 825): Kutsal kişiler; genellikle dara düşüldüğünde, içinden çıkılmaz durumlarda yardıma koşan esrarengiz kimselerdir. Hikâyede Hazret-i Hızır, Garib’e yardım eder. Padişah (P 10): Padişah, belli bir bölgede hâkimiyet kurmuş; devleti yöneten kimsedir. Hikâyede yer alan Halep Beyi, aynı zamanda yörenin padişahı konumundadır. Cömert kişiliği ile Garib’e yardımcı olmuştur. Ve hikâyenin sonuna doğru en iyi atını vererek Garib’i Şahsenem’in düğününe yetişmesi için yollamıştır. Hazret-i Hızır (N 825): Hızır, ab-ı hayatı içip ölmezliğe ulaşan kişidir. Genelde insanlar zor durumda kaldığında onların yardımına yetişir ve onları bulundukları zor durumdan kurtarır. Hikâyede Garip, Erzurum’dan geçerken yolda atı çok koşmaktan dolayı çatlar ve ölür. Hazreti Hızır’ın yardımıyla oradan kurtulup kısa sürede Tebriz’e ulaşır. Bezirgân (P 431): Âşık Garip ile Şahsenem arasında haber getirip götürme işini bezirgân üstlenmiştir. Sonuç olarak çalışmamızda, Türk halk hikâyeleri arasında önemli bir yeri olan “Şahsenem ve Âşık Garip” hikâyesinin Bayındır varyantındaki motifleri Stith Thompson’un Motif Index’ine göre inceledik. Yaptığımız inceleme neticesinde, “Şahsenem ve Âşık Garip” hikâyesinin Bayındır varyantında evrensel nitelikli birçok motif (gurbete çıkma, olağanüstü kişilerden yardım, aşk hastalığı, nişanlanma, işaretle tanıma vd.) bulunduğunu, bunların metne derinlik / çok boyutluluk kazandırdığını gördük. Anadolu coğrafyasının en batısındaki bölgelerden birisi olan İzmirBayındır’da Âşık Garip ve Şahsenem hikâyesinin anlatılıyor olması da halk hikâyeciliğinin ve hikâye anlatıcılığının yöreye kadar geldiğinin ve korunduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Ayrıca Türk dünyasında çok yaygın bir şekilde anlatılan Şahsenem ve Âşık Garip hikâyesinin bir varyantının Bayındır’da tespit edip bu metni Türk okuyucusuna 186 Veli Cem ÖZDEMİR kazandırdığımız için mutluyuz. Bu çalışmanın, yörede yapılacak olan diğer derleme çalışmalarına kaynaklık etmesini umut ediyoruz. ÂŞIK GARİP VE ŞAHSENEM HİKÂYESİ'NİN BAYINDIR VARYANTI Âşık Garip, Tiflisli… Onun üstüne gelmiş bi âşık yok. Bin âşık onunla kakışamıyo. Âşık Garip küçükken babası ölmüş ve yetim kalmış. Senin Goca Sinan’ın kızı Şahsenem’le bunlar Allah tarafından üryada buluşuyorla. Âşık Garip, Şahsenem’le üryada âşık oluyor. Yani Hak’tan âşık... Üryada Allah buluşturuyo bunları. Anasına, “Ben, Şahsenem’i çok seviyom, o da beni seviyo. Dünür git Goca Sinan’a!” diyo. Goca Sinan, Tiflis’in en zengini. Hazinesi altınıla dolu. Anası gidiyo. E bi öksüz çocuğa kız verir mi zengin adam? “Sen”, diyo, “ne istiyosun?” - Benim oğluma senin gız için geldim Allah’ın emrinile, verisen. Babası: - Benim gızım nerede, bilmem ne sarayında; senin oğlun evi yok. Veremem, diyo. - Sen dünürcü geldin emme ben kırk kese altın isterim, başlık parası. Senin oğlun bunu verebilir mi? - Veremez! - Veremezse ben de gızı veremem, diyo. Anası gelip oğluna: - Böyle böyle dedi, bu zenginle biz kakışamayız, vazgeçelim, diyo. - Hayır, vazgeçmem, diyo Garip. Şindi ben bir yere gitsem, çalışsam kaç senede bu kırk kese altını biriktiririm? Bi heseb ediyo Âşık Garip, yedi senede ben bu parayı toplarım, diyo. Garibin vatanı hanlar, kahveler Bülbülün vatanı bağlar bahçeler Gözyaşı döker ağlar anneler Ağlama annem ağlama, ben gene gelirim Alıyo sazını ele, çıkıyo yola. Tiflis’ten dışarı çıkarka Cebirail Meleğkesi önünden geliyo. -Maraba ya Âşık! -Maraba. -Nereye gidiyon oğlum? -Sorma dedeciğim. (Cebrail ona aksakallı bir dede olarak görünüyor.) Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 187 -Neden sormayam canım, senin bir derdin var. Bir yere bir iş yapmaya gidiyon, şunu söylesene bana. -Hak’tan buluştuk bir nişanlım var. Yüzünü gerçekte hiç görmedim. Onun da babası var, çok zengin. Kırk kese altın istedi, onu kazanmaya gidiyom. -Nereye gidiyon? -Halep’e gidiyom. -Nişanlınınan halelleştin mi? Yedi sene dediğin ayrı bir ömür, neden halelleşmedin? Dön halelleş öyle git. Gideyim de gurbet eline, göreyim nazlı yârimi Gideyim yârimin bahçesine, göreyim nazlı Senem’i Hakkımı halel edeyim düşeyim Halep yoluna Âşık Garip dönüp geliyor geriye. Şahsenem’in hizmetçisi Akça Gız var. Akça Gız onun sarayında hizmetçi. Akça Gız’ı buluyo. “Ben çalışmaya gitcem. Bu parayı gazanmak üçün Halep’e doğru gitcem. Şahsenem’i Goca Sinan’ın kendi bahçesine getir de orda ben onunlan halelleşeyim, gideyim.” diyo. Geliyor bahçenin bir tarafında Akça Gız. “Âşık Garip, sen şurada saklan, görünme. Ben onu nasıl olsa gandırcam, uğraşcam bi saat iki saat sonra getircem.” diyo. Âşık Garip saklandı oraya sazınlan beraber. Akça Gız geliyor Şahsenem’e: - Senle böğön babağn bahçesine bir ziyaret etsek te gezsek ya. - Ne yapcaz orda? - Gidelim, meyvalardan şundan bundan yeriz. Biraz havuzun başında oturu geliriz, diyo gandırıyo. Süsleniyo püsleniyo Şahsenem, iniyo saraydan aşşa. Doğru Akça Gız’la bahçeye giriyola. Bir bakıyo, Âşık Garip uyuyupduru. Saklandığı yerde uyuyo. O uyansın diye Akça Gız orada bir beyit söylüyo, Âşık Garib’e Saraydan indirdim düze Zülüfleri dökmüşün ale göze Uyan Garip uyan avın geldi. Bu sefer Şahsenem şüpheleniyo: - Gız sen o beyiti nerden buldun da söyledin? Benim içime bir şey değdi. Sakın Âşık Garip burlarda olmasın? 188 Veli Cem ÖZDEMİR - Yok, yok aklıma geldi öyle bir beyit de söyledim geçti. Şahsenem havuzun yanına geliyo. Ellerini suya batırıp suyla oynamaya duruyo. Bu arada Âşık Garip uyanmayınca Akça Gız bir beyit daha söylüyo. Havuz başında oturur Ellerini suya batırır Ucuz değil emme şu cavırın kızı çok pahalıdır Uyan Garip uyan avın geldi Bunu duyan Şahsenem “Sen Âşık Garib’i buraya sakladın!” diyo sarayına gaçıyo. Âşık Garib’i uyandıramayınca Akça Gız da arkasından mecubur gidiyo. Âşık Garip sonra bi uyanıyo. Ehheee… Bir de bakıyo avlanmış, Şahsenem gelmiş gitmiş. Nasıl halelleşem diye düşünüyo. “Ben gideyim, en eyisi bunun sarayının annecine oturem, iki beyit söyleyem. O nasıl olsa benim beytime bir şeyler söyleyecek, dayanamıcak.”. Sarayın pençeresinin tam onun duycağa bi yere durup alıyor sazı ele: Gittim nazlı yârin bahçesine Uyumuşum uykulara dalmışım Nazlım gelmiş yanıma nice duymamışım Gideyim güz gelir de bağlar döker gazeli Gideyim deyer-kurbet eline de senden vardır güzeli Onu da alır galırım beliki Şahsenem bu söze dayanamıyo. Pençereyi açıyo: Garip senin bu sözlerin Hakk’a yaramaz Sözünde durmayan yiğit olamaz Yedi yıl dediğin hayli bir ömürdür Gel gitme gurbette beni ağlatma. Âşık Garip tekrar söylüyo: - Benden Allaha ısmarladık, hakkını halel et nazlı yârim. Şahsenem: - Beni yedi yıl bekletme, ağlatma. Gece gel babamın hazinesinden sana kırk kese altın vereyim. Getirip babama ver başlık parasını, beni al. - Hayır, alamam, diyo. Âşık Garip. Şimdi biz evlendiğimiz zaman bir tartışma olduğunda ‘Beni babamın parasınla aldın.’ diye bana laf kakarsın. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 189 O laf benim içimden çıkmaz. Ben bu parayı gazancam. Benden Allah’a ısmarladık. Garip senin gittiği yollar yaştır, çamurdur Garip senin bağrın daştır demurdur (demirdir) Yedi yıl dediğin hayli ömürdür, gel gitme beni ağlatma Sazını alıyor düşüyo yola. Alamadı veremedi, şurası burası, gelive gidive Halep’e geliyo. Halep’te Aslan Dedeoğlu gahvesine giriyo. Cepte beş guruş para yok tabii. Bi metelik yok. Kahveci gelip “Ne içcen?” diye soruyo. - Kahve içcem emme beş guruş param yok. Gahveci tabii “beş guruş para ne olcak?” diyo getiriyo gahvesini. - Sen âşıksın galiba, elinde saz var. Bir tıngırdat da dinleyelim. Âşık Garip sazı alıyo: Tiflis’ten çıktım yola Arpaçay’dan uçtum da geçtim Bilmem ne saatte indim Halep’e Aslan Dedeoğlu kahvesine geldim, türküsünü söylüyo. O zaman muhtar yok, aza yok, kaymakam yok, vali yok. Halep’in Beyi var. Bey’in sözünden çıkmıyo millet. Bey’in de iki dene aşığı var. Garısını, gızını eğlendiriyo. Tabii paraynan eğlendiriyo. Gahveci, Bey’e gidip: “Benim gahveye bi âşık geldi. Bunlar ne olacak? Çapulcu bunlar!” diyo. Beylerin âşıkları gızıyo. “Sazı bunun gafasında parçalayalım.” diyola. Ama dövüşmek yok beyitle, birbirine söylemeyle çatlatacaklar. Sazı ile birbirlerini yenecekler. Kim fazla beyit biliyorsa o gazancak. Geliyola Aslan Dedeoğlu gahvesine. Bey de geliyo oraya. Bir tutuşuyo bunlar birbiriyle tam yirmi yedi saat. Âşık Garib’in hakkından gelemiyo. O pes diyo. Öteki âşıkla karşılaşıyo. Yirmi bir saat da onla uğraşıyo. O da pes diyo. Ağlayarak pes diyo âşıklar. Âşık Garib’e diyor Bey. Orda yalan söylüyo. Söylemese iyiydi. —Sen nerden geldin? —Tiflis’ten —Nişanlın var mı? —Yok —Kız kardeşin? —Yok 190 Veli Cem ÖZDEMİR —Ben bunlara yol veriyom. Gel benim oğlanların başında çal. Eğlendirici sensin. Şu kadar paraynan sensin. Gece gelceksin, Aslan Dedeoğlu gahvesinde eğlendirceksin. Gündüz, sabahleyin gelceksin benim eve, benim garı gız nerde eğlenirse sen orda gezceksin. Âşık Garip, gündüz beyin garılarını gızlarını eğlendiriyo, gece Aslan Dedeoğlu kahvesinde çalışıyo. Milletin vermiş olduğu altın, sarı lirayı topluyo. Biriktiriyor gahvecinin kasasında. Şindi Şah Velet isminde bir tüccar var. Yanında bir bedelle barabar arpa, buğday alıp satıyo. Tiflis’ten alıp gidip Halep’te satıyo. Şindi o tuccar, Âşık Garib’i görüyo orada. Ama Şahsenem’e dünürcü yolluyo. Goca Sinan’dan istiyor Şahsenem’i. Goca Sinan, o tuccar diye veriyo gızı. Gelive gidive yedi sene doluyo. Şahsenem oralı değil. Şah Velet’ten tarafa değil. Şimdi Şah Velet ırıp düşünüyo, hınayatlık düşünüyo. Âşık Garib’in günü yakınlayınca bi garga furuyola. Bedel’in kömleğeni garganın ganına beliyolar. Getiriyolar ganlı gömleğe Şahsenem’in avlusuna. Diyolar “Biz Halep’ten çıkmazdan bir saat önce Âşık Garip yola çıktıydı. Onunda elinde altın, sarı lira heybesi doluydu. Onu elinden almışlar, Âşık Garib’i de filan yerde öldürmüşler. Seni inansın diye ganlı gömleğini getirdik sana”, diyolar. Şahsenem, “Benim Âşığım öleydi, Allah tarafından bana bir habar gelirdi. Madem siz böyleydi diyosunuz. Bu avludan sağ olarak girdiniz. Benim Âşığım sağsa bu kapıdan çıkmak size nasip olmasın, öldüyse ikiniz beraber bu kapıdan çıkın, gidin!” diyo Şah Velet ile Bedeline. Şindi bunlar bu sözü alınca dönüyolar geri. Şah Velet kapıdan çıkıyo, Bedel’i bi düşüyo, canı çıkıp gidiyo. Şahsenem: “Gördün mü? Benim Âşığım sağdır, gelcek” diyo. Şah Velet Şahsenem’i çeviremiyo kendine. Âşık Garib’in yedi senesi doluyo. Anası, gız gardeşi analı gızlı ağlaşıyolar. Şahsenem de gidiyo. Âşık Garib’in annesinne barabar ağlıyo. Halep’e giden yolun ağzında ağlıyo. Şindi bi bezirgân eşşeğenle basma yosma, gadın aleti satıyo, köyden köye geziyo. Bezirgân bakmış üç gadın ağlepdurur orda. Bunlar isteyici garı diye üç dene sarı lira goyuyo avuçlarına. Şahsenem dediğin zengin adamın kızı. Bezirgâna diyo, “Dur bakalım!” - Sen nerden alıp gumaşı nerde satarsın? - Gumaşı Tiflis’ten alıp Halep’e gadar giderim. - Şu yüssüğümü al, şu altın tası da al. Şu sarı lirayı da al. Vardığın gahvede şerbet yapcan dağıtcan. Ama barmağanda dakılı yüssüğünen bu altın tasa kim sağap çıkarsa Âşık Garip odur, durmasın gelsin. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 191 Bezirgân sata sata Halep’e varıyor. Halep’te akşam bir Âşık çalıp söyleğepduru. “Hah!” diyor, “Âşık Garip dedikleri bu galiba!” diyo. Hemen gidiyo gahveciye, bir şerbet yapıyo. Başlıyo dağıtmaya. İçerken içerken Aşığa geliyo. Aşığa bi tas dolusu şerbet veriyo. Hem yüssüğü hem de Şahsenem’e verdiği altın tası görüyo. Şahsenem’e hediye olarak verdiği altın tas ve yüssükle, bezirgân şerbet dağıtıyo. Hemen alıyo sazı eline: Tiflis’ten geçtiğinde yaz mıydı güz müydü? Şahsenem’i gördüğünde gelin miydi gız mıydı? Bezirgânbaşı çekiliyo oturuyo oraya: Tiflis’ten geçtiğimde ne yazıdı ne güzüdü Şahsenem’i gördüğümde gız oğlan gızıdı Üçünü de ağlar gördüm, çabuk durma git, diyo. Senin Bey orda duyuyo. Bey, Âşık Garib’in yakasını devşiriyo. - Ulan sen bana anam, gız gardeşim, nişanlım yok demedin mi? Bana yedi senedir yalan söyledin. Hizmetçilerine: “Götürün bunu kesin. Bana yalan söylediği üçün bunun kelleyi uçurun.” diyo. Bütün Halep’in garısı gızı, çoluğu çocuğu, bütün beslediği köpekler hepsi çöküyolar beyin kafasına: “Aman beyim bunu azat et, bunu bağışla. Bu kadar şarkısını, türküsünü dinledik. Yedi senedir eğlendik. Biz bunu kesemeyiz. Aman beyim bunu affet.” Şahsenem’in düğünü gurulmuş Tiflis’te. Şahsenem “Kırk gün kırk gece davul çalcak demiş”. Âşık Garip gelirse tamam, arkasına bir fincan zehir hazırlamış. Ata binmeden içcek zehri ölecek, Şah Velet’e yine gitmeyecek. Bu şart böyle… Davullar çalınıyo. Bütün köylü, bütün horantası beyin gönlünü ediyolar. Diyo: “Heybesinin ağzını bağlan, en zorlu atı verin, binsin ata çabbık Tiflis’e yetişsin.”. Hemen atın birini keydirip guşatıyolar. Halı heybeyi atıyolar. Âşık Garip bi biniyo. Ha şurası ha burası, Erzurum Arpaçay’ına gelmeden, herhalda bilmediğinden atı fazla sürdü, at çatlayıp ölüyo altında. Dayanabilir mi uzun yola? At çatlayıp ölmüş heybeyle sazı kucaklıyor, geliyo. Arpaçay’ının annacına oturuyo. Geçit yok. Nerden geçcek? Köprü yok, geçit yok. Karanlık gavuşuyo. Ağlıyo. ”Benim bu halim ne olur? Ben Tiflis’e ne zaman varın, nerden giderim? Ağşam garanlığı suratına ters mers Allah güzel Allah’ım, beyaz bir atlı çayın garşısına çıkıyo, çaya bir dalıyo atla, şapır şapır Âşık Garib’in yanına geçiyo. Tamam, diyo. Bunun suratı çok şey. Bunun suratı çok şey. Bu benim 192 Veli Cem ÖZDEMİR elimden parayı alıp beni öldürcek, diyo Âşık Garip korkmaya başlıyo. Âşık Garib’in yanına geçinceye kadar… - Ya Âşık! Selam Aleykim - Aleykim selam. - Nerelisin, nereye gidiyon? - Altımda atım vardı, çatladı öldü. Erzurumluyum, diyo. Meleğkeye dahı yalan söylüyo. Erzurumluyum, diyo. - At heybeyi atın terkisine, atla kıçına, diyo. Atlıyo. - Yum gözünü. Yumuyo. Açıyor. Erzurum içinde. - İn aşağı, diyo. Heybeyi de omzuna veriyo. Saz kucağında aval aval Erzurum’un içinde geziyo. Seninkisi beyaz atı bırakıyo bir doru atıla tekrar bir sokakta önüne geçiyo, Cebrail meleğkesi: - Ha Âşık, selamün aleyküm. Aleyküm selam. Nerden geçip nereye gidiyon? - Halep’ten geliyom. Tiflis’e gidiyom. Bindiriyo ata. Ağşam garanlığı Tiflis’in kenarına indiriyo. Hemen atın sağ ayağını galdırıyo. Bi avuç toprak veriyo. Bunu mendilin ucuna çıkıla. Anan yedi senedir ağlarkana iki gözü kör oldu. Gız gardaşın var evde. Git nişanlıyın düğünü böğön 39. gece yarın nişanlın ata bincek. Onun düğününe yetiş, diyo. Heybeyi omuzluyo oradan. Usul usul saz gucağında geliyo çeşmenin başında bakıyo. Gız gardaşı su doldurupduru. Bakmış, bakmış, bakmış gız tabi. Genç bir delikanlı ama bakışından şüphelenmiş, abisi olduğunu bilmiyo. Simasını unutmuş gız. “Ne baktın ağabey bana o gadar.” demiş gız gardaşı. - Vallahi gardaşım bilmiyom. Her gadınlar gızlar allı yeşilli keyinmiş, sen garalar keymişin de ondan baktım sana, demiş. - Senin gibi benim bir abim vardı. 7 sene oldu gideli. Onun nişanlısı Şahsenem yarın gelin olcak, ben gırmızı yeşil mi keyerim? Ağabeğem Halep’te çalışıyodu gelmedi, ondan garalar keydim. - Git annene söyle. Beni misafir alsın böğön, orda yateyim. Sabahleyin düğün yerine giderim. Ağabeyin Tiflis’in ya içine girdi ya da geliyo. Ağabeyini gördüm, demiş. Gız sevinerek gitmiş. “Anne aynı ağabeyime benziyo çeşmenin başında biri var. Omzumda bir heybe dolu sazı var. Akşam bizde yatcağmış Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 193 da sabahleyin Şahsenem’in düğününe gitceğmiş. Evinde misafir galayım”, dedi. - A gızım, benim iki gözüm de kör. Sen bi tek gızsın. Bekâr oğlanı evde yatırı mıyım? Yatırmam. Git ona söyle, düğün yerinde sabahlasın. Gelmiş gız. Anam gabul etmiyor, demiş. Anamın gözleri ağlaya ağlaya kör oldu. Tek bi gızınan barabar evde yatırmam dedi, demiş. Âşık Garip, ben heybeyle sazımı goyayım, düğün yerine varayım, demiş. Ben orda sabahlarım. Gız tekrar annesine gitmiş. Annesi; eyi, heybesiyle, sazını gosun gitsin, demiş. Gitmiş orada halı heybeyi gomuş. Duvara giderken astığı sarı sazı almış, ordan getirdiği sazı asmış. O sazı almış goltuklamış, çıkmış dışarıya. Gız: -Anneciğim, anneciğim! Ağabeğemin sazını almış. -Aman yavrum! Ellemesin. Telinin biri goparsa yavrum ölür. İlle sazı yerine koysun. Âşık Garip duru mu? Sazı alasıya gadar düğün yerine varıyo. Herkes orda burda yiyip içipduru. Davullar zurnalar dünya gadar çalıp oynepduru. Şahsenem sarayda perde arkasında. Kimse yüzünü görmüyo. Âşık Garip, hindi bir ahaliye söylesem bana gücenirler. - Düğün ahalisi çalgıyı kestirin! Çalgıyı kestirmişler. - Selamün aleyküm, aleyküm selam. - Düğününüz mübarek olsun. Tatlı geçim versin. Bağırıyo Âşık Garip, birisi gelip Âşık Garib’i oturtuyo sıraya. Âşık Garip ne geldiyse yiyip içiyo. Âşık, diyolar, nasıl olsa elinde sazım var, bi söyle bakalım. Âşık Garip zaten yanıpgideri. Şahsenem’e anlatcak kendini. Alıyo sazı eline: Halep’ten çıktım ilkindin üstü Nazlı yârimi gördüm bir elinde bir desti Nazlı yârim gördüm ilkindinüstü Arpaçay’ına geldim atım çatladı. Cebrail meleğkesi geldi Erzurum’a indirdi Erzurum’dan ağşam ezeni bindirdi, Tiflis’e indirdi. 194 Veli Cem ÖZDEMİR Aldım sazı elime geldim meydan yerine Verdim düğün ahalisine selamı Düğününüz mübarek olsun dedim Filan kişi beni oturttu türkümü sana söylüyom. Bindim Hızır Aleyhisselam atına Eriştim Tiflis, Arpaçay’ına İndim Halep çölüne Aldım sazı elime Söyledim nazlı yârime Yedi yıl çalıştım, yedi yıl çapaladım aldım atımı Döndüm geriye, atım Arpaçay’ına geldi çatladı Cebrail meleğkesi geldi aldı beni, endirdi Erzurum’a Ağşam namazı endim Tiflis eline, eline Aldım sazımı, düğün yerine Selam çaktım düğün ahalisine Aldım sazı elime, söyledim Şah Senem’e Şah Senem perdesini attı, söyledi bana Şahsenem’e duyuruyor sesini. Pehh! Şahsenem, Âşık Garib’in sesini duyunca perdeyi bir atıyo. Açıyo sarayın penceresini o oradan söylüyo, öteki meydan başından söylüyo. - Ben geldim, diyo. - Ben seni bekliyodum. Zehir fincanını hazırladım Şah Velet’e varmayacağdım. Zehir içip ata binmeyeceğdim. Sen yetiştin ben Şah Velet’e varmam. Şah Velet bunu duyuyo tabi. Sabahleyin “Şahsenem’i bindirin ata”. Düğün masrafı benden. Âşık Garib’in evine indirin “ diyo. Âşık Garip “Durun!”, diyo düğün ahalisine. Şahsenem’e olan gelin elbisesini götürün benim gız gardaşıma keydirin. Şah Velet’in evine indirin. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 195 Benim bir çuval parçasına Şahsenem’im yüzünü örtün. Benim eve indirin, diyo düğün ahalisine. Gidiyolar Âşık Garib’in gız gardaşını keydirip guşatıyolar, bindiriyolar ata. Davulları çala çala, millet bağırışa bağırışa Şah Velet’in evine gelin indiriyolar. Gidiyolar. Saraydan Şahsenem’i alıyolar, bindiriyolar. Âşık Garib’in evine indiriyolar. Ben de ordan geçiviyodum beni de çağırdılar gari. Bi gelin gahvesi iç. Ben de bi gahve içivedim. Güle güle geçinin, dedim. Derlemenin Yapıldığı Tarih: 6 Kasım 2008 Derlemenin Yapıldığı Yer: Bayındır Karaveliler Mahallesi Derlemeyi Yapan: Necat Çetin, Araştırmacı Kaynak Kişi: Hasan Hüseyin Kölemen, 1928 doğumlu, Bayındır Dernekli Köyü, Mersinli, Şimdi Bayındır Canlı Semti Karaveliler Mahallesinde ikamet eder. Anlattığı varyantı amcasından öğrendiğini söylemiştir. Kaynak kişi: Hasan Hüseyin Kölemen (Necat Çetin Arşivi) 196 Veli Cem ÖZDEMİR KAYNAKÇA ALPTEKİN, Ali Berat (1997), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yay., Ankara CEMİLOĞLU, Mustafa (1999), Halk Hikâyelerinde Doğum Motifi, Bursa GÜNAY, Umay (1986), Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, AKM Yay., Ankara GÜNEY, Eflatun Cem (1958), Âşık Garip, İstanbul KÖSE, Nesrin (1997), Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor Yay., İzmir MAKAS, Zeynel Abidin (2002), Türk Halk Hikâyelerinde Zaman, Akademi Kitabevi Yay., İzmir MAMEDKULİEV, D.; Şahsenem ve Garip, Aşkabad [tarih yok] MOLLOV, Rıza; Âşık Garip Üzerine Tetkiklerin Bugünkü Durumu, Folklora Doğru, (43) Kasım-Aralık 1975, 3-22. SAKAOĞLU, Saim (1998), Dede Korkut Kitabı, İncelemeler, Derlemeler, Aktarmalar, 2 C., Sel-Ün Vakfı Yay., Konya, SAKAOĞLU, Saim; Kitaplar Arasında: Âşık Garip Hikâyesi, Türk Folklor Araştırmaları, (315), Ekim 1975, 7443-7445. TÜRKMEN, Fikret (1974), Âşık Garip Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yay, Ankara UTKU, Haşim (1970), Âşık Garip, Erzurum YAKUBOVA, Safura (1968), Azerbaidjanskoe Narodnoe Skazanie Aşıg Garip, Bakı www.ualberta.ca/~urban/Projects/English/Motif_Index.htm, Son Erişim 06.04.2015 Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 197 4. SAYININ YAZARLARI Necat ÇETİN 1963 yılı İzmir Torbalı doğumludur. 1986 yılında Ege Üniversitesi lisans eğitimini tamamladı. 9 Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yüksek lisans yaptı. 1987 yılından beri tarih öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Küçük Menderes havzası özellikle Torbalı ve Bayındır ile ilgili yerel tarih araştırmaları yapmaktadır. 2009 yılından beri araştırmaları ulusal ve uluslar arası sempozyum ve hakemli dergilerde yayınlanmaktadır. Veli Cem ÖZDEMİR 1990 yılında Erzincan'da doğdu. 2012 yılında Pamukkale Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2015 yılında Gazi Üniversitesi Türk Halk Edebiyatı bölümünden yüksek lisans derecesi alarak bilim uzmanı oldu. 2013 yılından beri İzmir'de Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Türk Halk Edebiyatı, Türk Halk İnançları, Mitoloji ve sahada derleme çalışmaları ile ilgilenmektedir. Birçok ulusal ve uluslar arası sempozyum ve toplantıda alanıyla ilgili bildiriler sunmuştur. M. Akif ERDOĞRU Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde tarih profesörüdür. 1983 yılında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Doktorasını aynı bölümde 1989 yılında tamamladı. 2000 yılında Ege Üniversitesi’nde profesör oldu. Ankara, Ege, Kazakistan Halkaralık Ahmet Yesevi ve Yakın Doğu Üniversitelerinde çalıştı. Halen Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin müdürüdür. İzmir Araştırmaları Dergisi’nin kurucusu ve editörüdür. Osmanlı tarihi üzerine ulusal ve uluslararası düzeyde bir çok yayın yaptı. [email protected], [email protected] Fuat KÖPRÜLÜ (1890-1966) Merhum Türk Siyasetçi, edebiyat ve tarih araştırmacısı. Eserlerinden bazıları: Osmanlı Devletinin Kuruluşu, 1959; Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Divan-ı Türk-i Basit, 1928; Edebiyat Araştırmaları, İstanbul 1966. 198 Veli Cem ÖZDEMİR Selahattin POLAT 1970 yılında Pınarbaşı’nda (Kayseri) dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri de tamamladı. Lisans ve lisansüstü öğrenimini ise Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. Polat, 1995 yılında Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Türkiye Coğrafyası Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başladı. 1999 yılında araştırma görevlisi olarak Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü kadrosuna katıldı. Doktorasını 2003 yılında tamamladı. 2005 yılından beri Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki coğrafya Anabilim Dalı’nda Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır. Jeomorfolojisi, Biyocoğrafya, Yer adları, neotektonik, jeosit ve jeomorfosit konuları ilgi alanları arasındadır. Halen Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu müdürü olan görevini sürdürmektedir. Umut SOYSAL 1987 İzmir/ Tire doğumlu. Dokuz Eylül Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü’nden Lisans (2008), Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nden Yüksek Lisans (2012) derecelerini aldı. 2008-2010 yılları arasında MEB’e bağlı ilk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptı. 2010’dan beri Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda Uzman olarak çalışmaktadır. Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Tiyatrosu, Osmanlı Müziği, Devlet-Sanat İlişkileri, İktisat Tarihi, Tire özelinde Batı Anadolu Kentleri Tarihi gibi konularda araştırmalarını sürdürmektedir. Fatma EMEK 1987 yılında İzmir’de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini İzmir’de tamamladı. 2010 tarihinde Uşak Üniversitesi Tarih Bölümünü bitirdi. 2013 yılında Doç. Dr. Sadiye Tutsak danışmanlığında “II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde İzmir’de Madencilik (1908-1938)” konulu teziyle Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalından yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. Buğra İNAL 1982 Çorlu Doğumludur. Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümünden 2004 yılında mezun olmuş akabinde İngilizce Öğretmeni olarak görev yapmaya başlamıştır. 2007 yılında Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı programında yüksek lisans eğitimine dâhil olmuş ve 2011 yılında “Uzman” olmasının hemen ardından Doktora eğitimine başlamıştır. Avrupa Birliği Projeleri Uzmanı olarak da Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 199 görev yapan Buğra İnal, halen Uşak Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisi olarak eğitimini sürdürmekte ve İngilizce Öğretmenliği yapmaktadır. Mehmet KARAYAMAN Uşak Üniversitesi Tarih Bölümünde doçenttir. 1972 yılında Konya’da doğdu. İlkokulu, Beyşehir-Üzümlü Merkez İlkokulunda, ortaokulu, Konya merkezde bulunan Mevlana Mehmet Karacihanlar Ortaokulunda tamamladı. 1991 yılında Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümüne kaydoldu. 1995 yılında tarih bölümünden mezun oldu ve aynı yıl, İzmir-Selçuk Endüstri Meslek Lisesine tarih öğretmeni olarak atandı. 8 ay öğretmenlik yaptıktan sonra, 1996 yılında Ege Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümüne öğretim görevlisi olarak atandı ve 1996-2007 yılları arasında görev yaptı. 2007 yılında Uşak Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalına yardımcı doçent olarak atandı. 2011 yılında doçentlik unvanı aldı.1995 yılında, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalında yüksek lisansa başladı. 1998 yılında, Prof. Dr. Ahmet Özgiray’ın danışmanlığında, “Basında Türk – Yunan İlişkileri (1952-1959)” konulu yüksek lisans tezini tamamladı. Aynı enstitüde 2005 yılında, Prof. Dr. Ahmet Özgiray’ın danışmanlığında, “İzmir’de Sağlık (19201938)” konulu doktora tezini tamamladı. Selim ÖZYOL Aydın Sökede doğdu.Yurt içinde ve dışında zeybek danslarıyla ilgili birçok konferansa katıldı.Aydındaki zeybek danslarını sahneye koyarken,köylerde yapmış olduğu alan çalışmalarından yola çıkarak,yerel özelikleri ön planda tutup zeybek danslarına doğal bir yorum getirmeye çalıştı. 29.Uluslararası İzmir Festivalı etkinlikleri kapsamında Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Ekin Dans Topluluğunun hazırladığı ÜÇ MEMEDİN DANSI gösterisinde Demirci Mehmet Efeyi Oynadı. Günver GÜNEŞ 1965 Aydın doğumlu olan Günver Güneş, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden 1987 yılında mezun oldu. Yüksek Lisansını “İzmir Türk Ocağı 1923-1931”, Doktorasını ise “ Ödemiş 1908-1950” başlıklı çalışmaları ile Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde tamamladı. MEB’e bağlı çeşitli okullarda Tarih 200 Veli Cem ÖZDEMİR Öğretmenliği yaptıktan sonra 1993 yılında Adnan Menderes Üniversitesine İnkılap Tarihi Okutmanı olarak geçti. 2000 yılında aynı üniversitenin FenEdebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yrd. Doç. Dr olarak Öğretim Üyesi oldu. Ulusal dergilerde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Milli Mücadele, Yerel Tarih, Kurum Tarihi, Spor Tarihi alanlarında makaleleri, Ulusal ve Uluslararası Sempozyum ve Kongrelerde bildirileri bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk Babası olan Günver Güneş’in “Atatürk ve Aydın”, “II. Meşrutiyet Döneminde İzmir’de Tiyatro Yaşamı ve Sami Bey’in Hatıraları”, “Modern Sporların İzmir’e Girişi”, “Tek Parti Döneminde Aydın’da Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları”, “Tarihsel Süreçte Aydın”, “Milli Mücadele’de Menteşe Sancağı ve Yörük Ali Efe”, “Milli Mücadele’de Güney Aydın Cepheleri ve Efelerin Karargahı Yenipazar”, “Milli Mücadele’de Aydın Sancağı ve Yörük Ali Efe”, M. Ali Asrav’ın Anılarında Yakın Tarihte Söke ve Sökeliler”, Türk Tarihinde Efe ve Zeybek Kültürü” başlıklı kitapları bulunmaktadır. Adnan Menderes Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde çalışmalarını sürdürmektedir. Sinan KAHYAOĞLU, 1958 yılında Edremit'in Tahtakuşlar köyünde doğdu. Liseyi, Edremit Lisesinde bitirdi. Sonra Kütahya Meslek Yüksek Okulu Makina Teknikerliği'ni bitirdi. Askerlik sonrası Necatibey Yüksek Öğretmen Okulu Coğrafya Öğretmenliği Bölümüne girdi. Burayı bitirdikten sonra Coğrafya öğretmenliği yapmaya başladı.Öğretmenlik yaparken İstanbul Üniversitesi'nde Fiziki Coğrafya dalında yüksek lisans yaptı.Çeşitli okullarda öğretmen olarak çalıştıktan sonra 2010 yılında emekli oldu.Çeşitli yerel gazetelerde köşe yazıları yazıyor. Fatma Cansız 1977’de Kayseri’de doğdu. Babasının memur olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Anadolu'nun farklı illerinde tamamladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden 2006’da mezun oldu. Expo 2015’e aday olan İzmir’in tanıtımına katkı saklamak amacıyla 2008 yılında bir grup arkadaşıyla birlikte, dijital ortamda düzenlenmiş fotoğraflardan oluşan bir sergi açtı. 2012’de Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk-İslam Sanatı Anabilim Dalı’nda ‘Cephe Düzeni ve Süslemeleriyle Bayındır Evleri’ tez konusuyla Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Söz konusu tez 2013 yılında Bayındır Belediyesi tarafından ‘Bayındır Evleri’ olarak kitaplaştırıldı. Şahsenem ve Âşık Garip Hikâyesi'nin Bayındır Varyantı Derlemesi 201 Dergi Yayın İlkeleri Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin yayın organı olan İzmir Araştırmaları Dergisi, ulusal, hakemli, bilimsel bir dergidir. Yılda bir sayı yayımlanır. Dergimizde, özgün araştırma-inceleme makaleleri, çeviri, kitap tanıtma, biyografi, kongre-sempozyum haberleri ve ölüm haberleri yayımlanır. Yazıların bilimsel araştırma ölçütlerine uyması, alana yenilik getirmesi ve başka bir yerde yayımlanmamış olması gerekir. Derginin asli dili Türkçe’dir. Gerektiğinde yaygın Batı dillerinde de makale yayımlanabilir. Makale ve çevirilerde, metinden bağımsız olarak 100-150 kelimeyi aşmayacak Türkçe ve İngilizce özet ile anahtar kelimeler bulunmalıdır. Gelen yazılar, incelendikten sonra, tek bir hakemin değerlendirmesi sonucunda basılır. Yayın Kurulu, gerektiğinde yazıların yazım şekli üzerinde küçük düzeltme ve değişiklikler yapabilir. Metne eklenmesi istenen resim, çizim, harita veya belgeler yüksek çözünürlükte (JPG) teslim edilmelidir. Resim ve belge türünden tüm materyaller numaralandırılmalı; üstüne veya altına açıklamaları yazılmalıdır. Sayfa Düzeni: Üst: 3 cm, Sol: 2 cm, Alt: 3 cm, sağ: 2 cm, Boyut: 16,5 X 24 cm, Üstbilgi: 2 cm, Alt bilgi: 2 cm, Makale başlığı: 16 cm, Yazar adı: 12 punto, Cambria, Metin yazı tipi: Cambria, 11 punto, Dipnotlar: 9 punto Tüm yazışmalar ve makaleler için adres: Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2. Kat, 35100, Bornova İzmir Fax: 0232. 3881102, Tlf: 0232. 3113937, E-mail: [email protected]; [email protected] 202 Veli Cem ÖZDEMİR Ege Üniversitesi İzmir Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları Kitaplar 1. Birinci Uluslararası Geçmişten Günümüze Selçuk Sempozyumu, 4-6 Eylül 1997, İzmir 1998,(Selçuk Belediyesi ile birlikte) 2. II. Uluslararası İzmir Sempozyumu, Tebliğler, Haz. Necmi Ülker, İzmir 1998 3. Kemalpaşa Kültür ve Çevre Sempozyumu, 3-5 Haziran 1999, Kemalpaşa, İzmir, (Kemalpaşa Kaymakamlığı ile birlikte) 4. Dünden Yarına Seferihisar Sempozyumu, 7-8 Ekim 2004, (Seferihisar Kaymakamlığı ile birlikte) 5. Geçmişten Geleceğe Köprü, Yanık Ülke, Kula Sempozyumu 1-3 Eylül 2006Kula, Bildiriler, İzmir 2006 (Kula Belediyesi ile birlikte) 6. 3. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu, 30 Ekim-1 Kasım 2013, Bodrum, Bildiriler, 2 cilt, Haz. M. Akif Erdoğru- Ahmet Özgiray, İzmir 2014 7. M. Akif Erdoğru, Fazlullah bin Abdüsselam, Defter-i Evkaf-ı Mekke-i Mükerreme ve Medine-I Münevvere der Birgi (Metin ve İnceleme), İzmir 2014 8. Ömer Bıyık, Defter-i Evkaf-ı Valide Sultan der Mağnisa, Ayşe Hafsa Sultan Vakfı ve XVI. Yüzyılda Urla, İzmir 2014 9. M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, 1481 Tarihli Tire, Birgi, Ayasuluğ ve Alaşehir Tımar Defteri (Metin ve İnceleme), 1492 tarihli Biga, Tarhala ve Bergama Piyade Yoklama Defteri Parçası İle Birlikte, İzmir 2014 10. M. Akif Erdoğru, Aydınili Mufassal Defteri (Metin ve İnceleme), Tımar ve Yaya Yoklaması Defteri Parçaları İle Birlikte, İzmir 2015, Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi yayını 11. M. Akif Erdoğru, Ömer Bıyık, T.T. 0001/1 M. Numaralı Fatih Mehmed Devri Aydın İli Mufassal Defteri (Metin ve İnceleme), İzmir 2015, Ege Üniversitesi İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi yayını 12. I. Bornova Araştırmaları sempozyumu, 5-6 Kasım 2014, Bildiriler, Haz.: M. Akif Erdoğru, İzmir 2015 1. 2. 3. 4. Dergi İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 1, İzmir 2015. İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 2, İzmir 2015. İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, İzmir 2016. İzmir Araştırmaları Dergisi, sayı: 4, İzmir 2016.