Mekânınız ve sofranız her daim şen olsun…

Transkript

Mekânınız ve sofranız her daim şen olsun…
42
Bir kentin sokaklar›, üzerinde
‹stanbul’dan bahsediyoruz;
Azizliği o şehrin insanlar›na,
Dergimizin bu ‘baki’
taş›d›ğ› koca bir tarihle ne
yani her ad›mda yeniden
o insanlar›n kente
bölümünde hikâyeleri daim
kadar ağ›rlaş›yorsa,
keşfedilmeye teşne bir
kaz›d›klar›na ‘indirmek’
olanlara, hasb›hal etmek
o sokaklarda yank›lanan
kentten. Velhas›l konuşmak
gerek. Yürümek gerek!
isteyenlere “Bir de bizim için
insan seslerinin rengiyle de
gerek, anlatmak gerek, ç›k›p
Konuşarak, anlatarak,
yürür müsünüz?” demeye
bir o kadar hafifliyordur.
bir tepeden bakmak gerek!
paylaşarak...
devam ediyoruz...
İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in davetine icabet edip Yedikule’yi de
mesken tutan Ermeniler, eski mukim Rumlar ve yeni evsahibi
Müslümanların renk ahenk yaşadıkları payitaht ‘sofrası’ndan bugüne
kalan, yapıların, mekânların ve anıların gölgesinde gizlenen hüzünlü bir
tarih... Bu sayımızda, Murat Belge ve Takuhi Tovmasyan ile Samatya’dan
başlayıp, İmrahor Caddesi üzerinden Yedikule’ye oradan da
Pangaltı’daki ‘sofra muhabbetine’ uzanıyoruz. Yalnız bir kişinin, Hrant
Dink’in eksikliğini çekiyoruz, çekmeye de devam edeceğiz...
MURAT BELGE VE TAKUH‹ TOVMASYAN ‹LE YED‹KULE VE ‹STANBUL ‘SOFRA’SI ÜZER‹NE
Mekân›n›z ve sofran›z her daim şen olsun…
MUHABBET MURAT BELGE - TAKUHİ TOVMASYAN
FOTOĞRAFLAR SERVET DİLBER - GÜRCAN ÖZTÜRK
Murat Belge: Siz burada otururken
olduk buralara. Çünkü hiç
Samatya’daki Surp Kevork
kimsemiz kalmad› art›k. Sadece
Kilisesi’ne mi giderdiniz?
eski muhitimizi görmek için
Takuhi Tovmasyan: Hayır, biz
geliyoruz. 1961’de Yedikule’den
Yedikule’de oturduğumuz için her
ayr›ld›k. Şimi özlüyoruz. Buralara
pazar Narlıkapı’daki Surp
gelmek için, bu sokaklardan
Hovhannes Kilisesi’ne giderdik. Ara
geçmek için bir bahane ar›yoruz.
sıra da Surp Kevork’a gelirdik.
Belge: Eski ev duruyor, gelip
Belge: Surp Hovhannes miydi o
bak›yorum diyorsunuz kitapta.
kilisenin ad›?
Tovmasyan: Evet, yaklaşık 10 ay
Tovmasyan: Evet. Narlıkapı Surp
once geldik yine. Kanada’dan
Hovhannes Kilisesi. Kapısı kale
amcamın kızı gelmişti, Meline, onu
içindeydi. Şimdi Narlıkapı
getirdik. Benim doğduğum ev,
Kilisesi’ne sahilden giriliyor.
onun da evi gibiydi,
Belge: Nas›l yani?
Tovmasyan: Bizim yaşadığımız
60’lı yıllara kadar kilisenin önünde
sahil yolu yoktu. Yani kilisemiz yalı
büyükannesinin eviydi. Artık ev
çok harap, ha yıkıldı ha yıkılacak.
O güzelim kapısı, merdivenleri çok
kötü bir tamirle şekil değiştirmiş.
gibi, denizle komşuydu.
Belge: Sat›lm›ş m›yd›?
Belge: Şuras› Latin Kilisesi. Sol
Tovmasyan: Evet biz satmıştık.
taraftaki de Ayios Nikolaos Rum
Belge: Peki evi sat›n alan neden o
Kilisesi. Burada ne yapm›şlar? Bir
hale getiriyor?
şeyler yapm›şlar. Boş duruyordu en
Tovmasyan: Ev hem küçük hem de
son gördüğümde. Çok oluyor ben
tarihi eser falan değil. Derinliği
buraya gelmeyeli.
yok. Yani müteahittlerin iştahını
Tovmasyan: Biz de Yedikule’den
pak kabartmam›ş. Herhalde onun
ayr›ld›ktan sonra çok az gelir gider
için bugüne kadar kaldı.
43
Belge: Kilisenin etraf›nda gene
Ermenilerden kalma eski evler var.
Tovmasyan: Narlıkapı’nın mı?
Belge: Yok, Sulu Manastır’ın
(Samatya’daki Surp Kevork
Kilisesi’nin)…
Tovmasyan: Evet, kiliseye bağlı
evler.
Belge: Narlıkapı’da pek bir şey yok.
Tovmasyan: Çok az.
Belge: Oradaki meyhaneler de çok
güzeldi. Onlar neden kapandı hiç
anlamadım.
Tovmasyan: Bu muhit tanınmadı,
gelişmedi. Bazen Yedikuleliyim
dediğimde şöyle bir düşünüyor
insanlar, “Yedikule neresi?” diye.
Belge: Bir İsmet Bey’in evi kaldı
oralarda. Kaleli. İsmet Sungur Bey
vardı ya Profesör.
Tovmasyan: Kale içinde miydi?
Belge: Evet, hemen orada.
Tovmasyan: Turgut Kut da
Yedikuleli’ymiş.
Belge: Aydın Boysan da
Samatyalıdır. Bu Safa neydi
eskiden?
Tovmasyan: Meyhane olan mı? Ben
hep meyhane olarak biliyorum.
Kalenin dışında, bostanların
hemen üstünde Ğazaros dedemin
gazinosu varmış. Varlık Vergisi’ne
kadar dedem işletmiş o gazinoyu.
Muhitin insanları, civar
bostanlarda yetiştirilen
Yedikule’nin o meşhur marulunu
yemek için uğrarlarmış. Kapalı
bölümde ise beyler akşamları iki
tek atıp, muhabbet ederlermiş.
Adımın sahibi Takuhi yayamın
mutfağını işlettiği, dedemin de
gazinoda çalıştığı bu mekânda
babam ve iki amcam da akşamları
garsonluk yaparlarmış.
Belge: Aile işletmesi yani.
Tovmasyan: Evet. Varlık Vergisi
çıkana kadar bu böyle sürüp
gitmiş. Dedem borcunu
ödeyebilmek için gazinosunu
satmış... Hastalanmış, inme
indirmiş, yatalak olmuş...
Yenilerin aras›nda tek tük eski
evler var. Aynen duruyorlar. Şu
gördüğünüz eski ev bizim eve çok
benziyor. Bak›n ne kadar eski.
Buras› Sungara Ç›kmaz› idi, şimdi
Aksungurlu Ç›kmaz› oldu.
Belge: Ǜkmasa da olur.
Tovmasyan: Bu ‹mrahor
Caddesi’nde çok güzel evler vard›.
Bizimki o kadar güzel değildi.
Sağd›c›m›z Dişçi Keğam
Kibaryan’›n evi çok güzledi,
y›kt›lar, yerine bir apartman
yapt›lar. Çok ac› geliyor bana o
güzelim evi art›k görememek...
(Genç Ağa Sokağ›’da sessiz bir ev)
Tovmasyan: Buras› bizim sokak.
Genç Ağa Sokağ›. Şimdi ad›na bir
de ‹lyas Bey eklenmiş...
Sokağ›m›z›n baş›nda bakkal›m›z
Zoto’nun yeri hâlâ ayn› şekilde
duruyor. Zoto, Arnavut’tu. Bakkal
dükkân›n›n üst kat›nda iki Rum
matmazel otururdu, onlar›n
Surp Kevork Kilisesi
(Sulu Manast›r)
1031’de III. Ramanos’un emriyle inşa
edilen ilk kilise, o tarihlerde
Ayasofya’dan sonraki en büyük ve
en güzel kilise olarak kaydedilir.
1204’teki Latin istilas› s›ras›nda
yağmalanan kilise, ‹stanbul’un
fethinden Fatih’in emriyle 1461’de
tesis edilen ‹stanbul Ermeni
Patrikliği’ne verilmiştir. ‹stanbul’u
fethettikten sonra kentin nüfus
yap›s›n› değiştirme ve
zenginleştirme karar› alan Fatih,
el sanatlar› alan›nda olağanüstü
becerileri olan Ermenileri ‹stanbul’a
yerleştirmek niyetindeydi.
Bu vesileyle de çocukluk arkadaş›,
Bursa Ermenilerinin dini lideri
Episkopos Hovakim’i ‹stanbul’a
davet etti. Ve sonras›nda gelen
Ermeniler, Fatih’in ferman›yla
Samatya’ya yerleştiler. Galata’daki
Surp Sarkis Kilisesi’nden sonra
‹stanbul’daki ikinci Ermeni kilisesi
olmuştur. Kilisenin Ermenilere
verilmesini kabullenemeyen
Rumlarla Ermeniler aras›ndaki
çekişmeler uç noktalara vararak
“kanl› olaylar vuku bulmuştur.”
Kilise, I. Dünya Savaş› s›ras›nda
askeri amaçla kullan›lm›ş,
mütarekeden sonra tekrar ibadete
aç›lm›şt›r.
Takuhi Tovmasyan’›n da
cocukluluğuna ve doğduğu eve
evsahipliği yapan Gençağa
Sokak, yak›n zamanda trafiğe
kapat›larak, hem ayd›nlat›lm›ş
hem de yeşillendirilmiş.
Sağda ve solda eski binalarla,
eskilerin yerine yap›lm›ş
yenileri yan yana. K›yaslamay›
ise, sokağ›n eski
mukimlerinden Takuhi Han›m
yap›yor. Eskinin mimarisini
hat›rlay›p, şimdiki çirkinlikleri
görünce hay›flan›yor.
44
rastlamad›ğ›ndan bu evin
çocuklar› pek meşhurdu.
Belge: Yap›larda yuvarlak köşelere
çok rastl›yoruz.
Tovmasyan: Evet, bu bir Rum evi.
Bunun d›ş› tel s›vad›r, içi ise tahta.
Çok güzel ve bak›ml› bir evdi. Hac›
Bekir’in şeker ustas›yd› burada
oturanlar. Mösyö Apostol.
Belge: Bu tip evleri çok görüyoruz.
40’lar m›d›r 30’lar m›d›r? Şu dönen
köşeler epey farkl›?
Tovmasyan: Buras› Haf›z Han›m’›n
eviydi. Üst katlarda da kirac›lar›
vard›.
Belge: “Café Green House” olmuş.
YEDİKULE:
‹mrahor mahallesi ile
Hac› Evhadeddin
Mahallesi’nin güney
kesimleri üstünde
bulunan semt, s›n›rlar›
içinde tarihin pek çok
dönemine tan›kl›k etmiş
birçok an›tsal röperi
Tovmasyan: Sokağ›m›z›n
baş›nda bakkal›m›z Zoto’nun
yeri hâlâ ayn› şekilde duruyor.
Zoto Arnavut’tu. Bakkal
dükkân›n›n üst kat›nda iki Rum
matmazel otururdu, onlar›n
kirac›s›yd›. Geceleri de yukar›
ç›kar yatard›. Arnavutluk’ta
ailesini b›rakm›ş, gelmiş burada
bakkal dükkân› açm›şt›.
Migros’un kamyon ‘seyyar
bakkal dükkan›’ geldiğinde
bakkal›m›z rahats›z olurdu.
bar›nd›rmaktad›r. Surlar,
Mermer Kule, Alt›n Kap›,
Yedikule Hisar›, Yedikule
kirac›s›yd›. Geceleri de yukar› ç›kar
Kap›s›, kilise, hamam,
yatard›. Arnavutluk’ta ailesini
camiler, çeşmeler,
b›rakm›ş, gelmiş burada bakkal
19. yy endüstri tesisleri
(havagaz› fabrikas›,
dükkân› açm›şt›. Migros’un
Devlet Demiryollar›
kamyon ‘seyyar bakkal dükkân›’
istasyon binalar›), konut
geldiğinde çok rahats›z olurdu.
alanlar› ve bostanlardan
oluşan Yedikule’nin sur
Şuras›, Şekercilerin evi, Vuslat
d›ş›nda kalan k›sm›nda
Han›m’›n iki evlad› vard›, ikisi de
ise yak›n bir tarihe kadar
yüksek tahsilliydi. O zamanlar bu
deri işleme atölyeleri yer
almaktayd›.
muhitte yüksek tahsilliye çok
Tovmasyan: Buras› da doktor
Zupan’›n eviydi. Tam karş›m›zda.
Dr. Zupan epey yaşl› evlenmişti
genç yaştaki Madam Zupan’la.
Oldukça yaş fark› vard› aralar›nda
Belge: Dr. Zupan, Ermeni mi?
Tovmasyan: Hay›r, Rum. Onlar›n
evi sokağ›m›zdaki en güzel ev gibi
görünürdü gözüme. ‹şte bu ev
benim doğduğum ev. Şu tahta
bina. Dökülmek üzere. Bak›n girişi
ne kadar değişmiş. Şuralara bak›n,
tamamen dökülüyordu ama
pimapen yap›lm›ş. Çok kötüydü
ben gördüğümde. Tamir edilmiş.
Burada merdivenler vard›.
Buradan dönerek yukar› ç›k›l›r,
orada güzel bir kap›s› vard›. Altta
da küçük bir kap› vard›, oras› da
Takuhi yayam›n kat›yd›. Art›k
göremeyeceğimi düşünüyordum.
Çirkin bir tamirle biraz diriltilmiş.
Çok küçük. Şu gördüğünüz bir oda,
arkada bir oda daha var. Şu birinci
kattaki balkonlu oda bizim misafir
odam›zd›, arkada da yatak odamız,
üstte de bir çekme kat vard›.
Belge: Daha aşağ›da bir şey kald›
m›?
Tovmasyan: Komşular›m›z vard›
daha aşağ›larda. Evler biraz daha
bak›ml›yd› son geçtiğimizde ama
işte o kadar çok fazla da değil.
Doktor Zupan’›n evi aynen
duruyor. D›ş› ayn› ama içi kat kat
kullan›lmak üzere değiştirildi.
Zupanlardan kimse kalmad›,
evlatlar› Atina’ya gitti. Bütün bu
etraf›m›zdaki Rumlar, hepsi
Atina’ya gittiler.
Belge: Buradan o y›k›k kiliseye
gidilir herhalde?
Tovmasyan: Tabii biz şöyle inerdik,
tren yolundan aşağ› doğru
yürürdük, orada kilisenin kap›s›
vard›.
Belge: Ben ondan değil, Bizans’tan
kalma Ayios ‹oannis’ten
bahsediyorum.
Tovmasyan: Gidelim mi o tarafa?
Belge: Burada yine küçük bir kilise
vard›r, şimdi Süryaniler kullan›yor
onu. Bu demiryolu yap›l›rken,
Alman demiryolu işçileri kullans›n
diye yap›lm›ş, Alman Katolikler,
Katolik kilisesiymiş. Şimdi Süryani
Katolikler kullan›yor. Burayla tam
Yedikule aras›nda, demiryoluna
yak›n bir yerde olacakt› …
Tovmasyan: Buradan da
Ardikyanlar›n evine gidilirdi, o da
y›k›ld›, yerine apartman yap›ld›.
45
SAMATYA:
‹stanbul’un fethinden sonra uzun
yüzy›llar boyunca bir H›ristiyan
(Rum Ortodoks ve Ermeni) semti
kimliğini korudu. Bunda Fatih’in
‹stanbul’u iskân politikas›n›n da
etkisi vard›. Nüfus bileşimideki
değişiklikler yaln›zca Ermeniler’in
bu semti iskân› ile s›n›rl› olmam›ş,
tekke ve mescitler çerçevesinde bir
Müslüman nüfusunun
geliştirilmesi de fethin hemen
arkas›ndan başlam›şt›r.
Belge : Epey harap.
Tovmasyan: Orada da eski evler
Tovmasyan: Bu köşede yine bir
küçük ev vard›. Makarac›lar›n evi
derdik.
vard›. ‹ki veya üç katl›, üç-beş
Buralarda oturanlar›n çoğu
Kazl›çeşme deri fabrikalar›nda
tabakhanede çal›ş›rlard›.
Tovmasyan: Evet, özellikle
Belge: Buralarda da birkaç güzel
ev yok muydu? Ahşap evler.
ahşap. Ermenilerde böyle bir taş
Tovmasyan: Vard› biraz ilerde.
Trenle geçerken görünürdü. Şimdi
restore edilmişler... ‹stasyona
doğru gidelim. Caddeye ç›karken
restore edilmiş evler orada.
Tovmasyan: Benim bildiğim yok.
Belge: Şunlar da hoş.
Tovmasyan: Evet çok güzel.
Köşelerin yuvarlak oluşu çok güzel
görünüyor.
basamakla ç›k›lan giriş kap›s›.
Belge: Rum evlerinde de çoktur.
caddede.
Belge: Bugüne kalanlar›n çoğu
mimari yok muydu?
Hepsi ahşapt›. Bak›n bu da çok ş›k,
gene balkonlu. Yedikule o
tarihlerde Rumluktu, Rumu daha
çoktu. Samatya, yani bugünkü
ad›yla Kocamustafapaşa,
Ermenilikti… Bizim burada dört bir
taraf›m›zda Rum komşular›m›z
vard›.
Belge: Halbuki Samatya’da daha
Belge: Var hâlâ tek tük bir şeyler.
çok Rum kilisesi vard›r.
Tovmasyan: Evet, aşağ› yukar› hep
ayn› model. Girişe birkaç
basamakla ç›k›l›yor, birinci katlar
hep balkonlu.
Tovmasyan: Büyük bir
Belge: Bunlar›n taş olanlar› da
çoktu bizim Moda’da. Bu arada,
ben de Modal›y›m.
söndürmeden getirmeye gayret
hengameydi kiliseye gidip gelmek.
Senede bir kere, ellerde yan›k
mumlarla, eve kadar o mumlar›
etmek, eve gelip bir mum
yakmak…
Surp Hovhannes Klisesi
Narl›kap› Caddesi üzerindedir.
Kilisenin ilk yap›s› 1743-1835
aras›nda hizmet veren
Narl›kap› Hastanesi için inşa edilmiş
bir şapelden öteye gitmemektedir. ‹lk
tesis tarihi için 1803, ilk inşa tarihi
için 1807 y›l› gösterilmektedir.
kilise binas› inşa edildikten
sonra Patrik Bayburtlu
XI. Hovhannes Çamaş›rc›yan’›n eliyle
meshedilerek ibadete aç›l›r.
1834’te Yedikule’de Surp Pirgiç
Ermeni Hastanesi aç›l›nca Narl›kap›
Hastanesi 1836’da kapan›r ve
bina tümüyle ibadete tahsis edilir.
Kilise 1955’e değin denizin
y›prat›c› etkisine maruz kal›r. Bu
dönemde yap›lan sahil yolu ile
kilisenin konumu değişir. 1962’de
Patrik I. ޛnorhk Kalustyan
döneminde y›k›lan kilise
Yetvart Şahbaz’›n
mimarl›ğ›nda 2 y›l içerisinde
yeniden yap›l›r.
Belge: Bak›n bu da ‹smet Sungur
Bey’in evi. Onun bahçesinde de
oradan buradan toplad›ğ› mermer,
çeşme taş› falan vard›r.
Tovmasyan: Dekor yapm›ş yani
46
Takuhi Han›m, “Sofran›z Şen
olsun” adl› yemek-an› kitab›n›n
giriş bölümünün ilk paragraf›nda
Pangaltı’da ‘şen bir sofra’...
“Kimi evde yemek, yaşamak için
yenir. Kimi evde, yemek için
yaşan›r. Bizim evde ise yemek,
muhabbet olsun diye yenirdi...”
diyor. Dediklerini, masan›n
etraf›ndaki ailesi, dostlar› ve
misafilerinin ‘keyifleri’ ile
doğruluyor.
Tovmasyan: Pilaki! Tarifi, Takuyi
yayam›n m›? Ersinya’n›n m›? Ben
pilaki tarifini kimden ald›m? Şöyle
bir hikâyemiz var. ⁄azaros
dedemizin ara s›ra uğrad›ğ› bir yer
var Sulu Manast›r’da. Ersinya’n›n
evi. Ersinya çok güzel fasulye
pilakisi yap›yor. ⁄azaros dedem de
fasulye pilakisine çok düşkün.
⁄azaros Efendi, Yedikule kale
kap›s›nda gazinocu...
Belge: Yayas›na da âş›k,……
Sofran›n en afili ve mazili
yemeklerinden ‘ileri uçta’ dalak
dolmas›, hemen arkasında
patates salatas›, fesleğenli söğüş
domates ve pilaki.
Fotoğrafa girmeyen Trakya
yöresine özgü mercimek
dolmasının ise damaklarımızda.
Tovmasyan: Onun oras›n›
kendisine sorman›z gerekiyor. Ama
Takuhi yayam onun emektar eşi.
‹ki üvey evlad›n›n, iki de öz
evlad›n›n annesi, gazinonun temel
direği... Hem aşç› hem her şey.
Neticede onun elinde ölüyor ...
Dedem inmeli olunca tabii ki
Ersinya’ya gidemiyor art›k, ne
fasulye pilakisinin tad› kal›yor ne
de yaşaman›n. Her gece alt›n›
üstünü temizlerken Takuhi yayam
ona inceden inceye sitemde
bulunuyor. “Hadi bakal›m çağ›r
Ersinya’y› da gelsin seni
temizlesin” diye. Gençliğinde hiç
sesini ç›karmam›ş ama sonunda
intikam›n› al›yor kocas›ndan.
Hocam, bu plakinin kökenini
her hangi bir ‹stanbul milletine
adresleyemeyiz herhalde değil mi?
Belge: Valla zeytinyağl› yemek
olunca daha temelinde Yunan
diyebiliriz. Ama Yunanistan’da
bunlar bir şeye benzemez. Böyle
koca koca. Yapamazlar. Onlar icat
etmiş olabilir ama hiç iyi
yapamazlar. E tabi ‹stanbul
payitaht, her şeyin iyisi buradad›r.
Tovmasyan: Şu da patates
salatas›. Onun ‘tetumat’lar› çok
önemli. Yani tatland›r›c›lar›. Özel
bir kar›ş›m› var. Limon, zeytinyağ›,
hardal, sarm›sak, tuz, karabiber,
k›rm›z› biber, nane… Üzerine
alakok yumurta ak›t›lm›ş. Etraf›na
maydanoz, soğan ve domates.
Ama bugün yapmad›m, biraz
sadeleştirdim. Babam, “Benim de
üzerime bu tetumatlar›
koyarsan›z, benim de tad›ma
doyum olmaz...” derdi.
Tovmasyan: Şurada da yekpare bir
dolma görüyorsunuz… Asl›nda o
tek tek asma yapraklar›na
bohçalanm›ş k›rm›z› mercimek...
Yani bu dolmay› sarmak, dizmek,
pişirmek kadar, onu böyle ters
çevirmek as›l marifet. Tabii kalite
kontrolünü siz yapacaks›n›z. Ben
de tatmad›m hâlâ. Tam
derecesinde dibini tutturmak
önemli olan. Görüntü itibariyle
başar›l› oldum ama tad›n› bakal›m
sevecek misiniz?
Belge: Yanma derecesi?
Tovmasyan: Yanma derecesi çok
k›vam›nda oldu. Dibini
tutturman›z laz›m ama dibini
tutturay›m derken dolmalar›n
tencereye yap›şmamas› gerek. Çok
tutturursan›z tencerenin dibine
yap›ş›r kal›r, aksi takdirde sulu
kal›rsa ters çevrildiği zaman yağ›
suyu akar.
Topiğimiz var. Kitab›n baş›nda
topikle başlam›ş, irmik helvas›yla
bitirmiştim. Bu gece de mönüyü
yaparken öyle yapt›m. Arada tabii
ki eksikler var ama o atlad›klar›m›
bir başka sefere b›rakt›m.
Mesela bir palamut dolmas›…
Tovmasyan: Uskumru dolmas›,
f›r›nda palamut…
Dalak dolmas›. Can Yücel
hikâyesini de yazm›şs›n zaten.
Tovmasyan: Can Yücel’i de bu gece
anacağ›z. Bu geceki mönüyü o
meşhur ciğercimle oluşturduk.
Hangi ciğerci?
Tovmasyan: Pangalt›’da bir
ciğercim var. Ara s›ra gidiyorum,
kolesterol seviyemizi çok fazla
yukar›lara ç›karmamak için, daha
doğrusu böyle dost masalara
sakl›yorum iştah›m›.
Belge: Bir akşam Yalç›n, Can
Yücel’i getirdi. “Bizim Takuhilerin
evine gidelim orada muhabbet
iyidir, içeriz” dedi. Ben de dedim ki
“iyi olabilir, d›şarda yemediğiniz
mezelerden vard›r” falan… Ama
47
“hiç dalak dolmas› yediniz mi?”
dedim. Demez olayd›m.
Öyle bir cevap yap›şt›r›verdi ki.
Kimse kalmad› orada, herkes
dağ›ld›…
Kaç y›llar›?
Tovmasyan: 1972’de ben günlük
yumurta diye Bulgar sütçümüzden
yumurta al›rd›m. Kaymağ› da çok
güzeldi. Şimdi kaymak
Kitapta okuduğumuz kadar›yla,
yiyemiyorum. O benim bildiğim
mezeleri evde haz›rl›yormuşsunuz.
kaymaklardan değil şimdiki
Tovmasyan: Evet az önce Murat
kaymaklar. Günlük olurdu hatta
Hoca’ya da söyledim. Yedikule’de
yar›m günlük, iyi muhafaza
hangi meyhane var, hangisinin
etmezsen hemen sarar›rd›.
yemeği güzel, bu konuda hiç fikir
Malzemeleri özel bir yerden al›yor
üretemiyorum, çünkü tatmad›m.
musunuz meze yapacağ›n›z
Ailemizde meyhaneye gitme
zaman?
kültürü yok. Ben babam›n
meyhaneye gidip de,
eve gelip bize yediklerinden
Tovmasyan: Ciğercim ve
baharatç›m özeldir…
içtiklerinden bir şeyler anlatt›ğ›n›
Ermeni mi o?
hiç bilmiyorum.
Tovmasyan: Hay›r. Bekliyorum
Tovmasyan: Her iki dedelerim,
Mezecilik çok muteber bir şey bir
birisi böyle yerken “h›mmmm çok
büyükannelerim Çorlulu.
döneme kadar. Şu anda pek öyle
lezzetli...” falan desin diye.
Büyükannelerim özen göstermişler
değil herhalde. Var m› hâlâ öyle
Kulağ›m sizde. Böyle görücüye
illa da bir Çorlulu bulsunlar.
birkaç adres ‹stanbul’da?
ç›km›ş k›z gibiyim.
Takuhi yayam da çok istermiş bir
Tovmasyan: Pangalt›’da Tadal ve
Belge: Ben gayet memnunum
Tuşpa mezecileri var yanyana.
hayat›mdan. Bu yemek meselesi
Belge: Bunlar erbab›n›n
anlayacağ› şeylerdir. Kad›köy’de
Milka vard›, y›llarca Bulgarlar,
Makedonlar işletti… Milka,
Bak›rköy’den Moda’ya kadar
giderdi, iki kardeş Koli’yle Koço
işletirdi, çok iyi mezecilerdi. Çok
üzerine yaz›nca, herkes benle
beraber bir havalara giriyor, ben
de bundan çok rahats›z oluyorum.
Nereden ç›kt› bu iş? Yani yemek
konusu. Sadece ben yazmad›m.
Kimse beni yemeğe davet etmiyor
art›k. Felaket yani.
Çorlulu k›z›yla evlendirsin oğlu
Bedros’u. Bir gün duymuş,
Çorlu’dan k›z arkadaş› Akabi de
‹stanbul’a gelmiş, bir de k›z›
varm›ş diye. Ve annemle babam
1947’de görücü usulüyle
evlenmişler. Ama babamdan çok,
Buzdolab›nda bir gün beklettikten
korkmad›m. Art›k kusuruyla,
Yüksekkald›r›m’›n baş›nda Şütte,
sevab›yla, günah›yla
Belge: Bu Osmanl› milleti daha çok
mesela Bulgard›r. Şütte şimdi en
söyleyeceksiniz...
f›kralarla falan anlat›r derdini:
iyi mezeci. Burada bin, 2 bin, 3 bin
Belge: Zaten burada herhangi bir
Bulgar yaşam›ş. O meşhur, çoğu
şey söylemekten hicap duyar›m.
muhabbeti aç›l›nca Murat Hoca
f›kray› patlat›yor...
Adam›n biri vapura binmiş
‹stanbul’dan güneye doğru
gidiyor. Yan›na da nedense iki ay›
Tovmasyan: Bu bizim Trakya
alm›ş. Ay›lar kafeste, güvertede.
yöresinin mercimek dolmas›.
Fakat ne olmuşsa ay›lar kafesi
Büyükannelerim, büyükbabalar›m
k›r›p ç›km›şlar ve ortal›ğ› kas›p
Çorlulu.
kavuruyorlar. Herkes bir yere
g›da işlerinde iyiydi bu Bulgarlar.
Belge: Aaa, benimkiler de.
saklanm›ş. Kaptan demiş ki gemi
Kad›köy’de çarş› içindeki f›r›nlar›
Tovmasyan: Akrabal›k olabilir mi?
(Beyaz F›r›n) hâlâ çal›ş›yor. Tabii
kuranlar onlard›, şimdiki sahipleri
Belge: Neden olmas›n.
Çanakale’de durunca bunlar›
Çingenelere teslim ederiz. Onlar
anlar bu ay›dan. Çanakkale’de
kim bilmem. Poğaça, açma, pasta
falan sat›yorlar. Ayr›ca Moda
Caddesi üzerinde de şarküterileri
vard›.
Pangalt›’da vard›. Şimdi kapand›,
hani şu Ermeni bal›kç›n›n biraz
yukar›s›nda sütçü vard›...
Belge: Sütçülük, mand›rac›l›k işiyle
de uğraş›rlard›.
Bir akşam Yalç›n,
Can Yücel’i getirdi.
“Bizim Takuhilerin evine
gidelim orada muhabbet
iyidir, içeriz” dedi. Ben de
dedim ki “iyi olabilir,
d›şarda yemediğiniz
dolmal›k üzüm, 50 Gr. çamf›st›ğ›,
Peşi s›ra Anadoluluk, delikanl›l›k
yapt›ğ›m yemekleri sunmaktan
kullan›yorlar. ‹stanbul’da özellikle
‹çi için: Üç kilo kuru soğan, 50 gr.
tarç›n, yenibahar, toz şeker.
çok iyidir, Çerkesler de.
Bulgarlar kilise olarak
toz, şeker, tarç›n
yar›m kilo tahin, tuz, karabiber,
Çiftliği vard›. Bu işlerde Bulgarlar
Birliği”ydi, oray› da şimdi işte
4-5 patates, bir çay bardağ› tahin,
kaynana gelinine…
Tovmasyan: Bak›n ben bir ustaya
Hastaneleri var. “Dünya Kiliseler
D›ş› için: Üç su bardağ› nohut,
büyükannem anneme âş›k olmuş;
eskiden Nişantaş›’nda Abant
dökme demirden olan kilise var.
Meraklıs›na ‘Topik’ tarifi:
mezelerden vard›r. Mesela
siz hiç hiç dalak dolmas›
yediniz mi?” dedim. Demez
olayd›m. Öyle bir cevap
yap›şt›r›verdi ki. Kimse
kalmad› orada, herkes
dağ›ld›…
sonra yenmelidir.
“Sofranız Şen Olsun” kitabından.
48
durmuşlar. Çingeneler bakm›şlar.
“Beyim bunlar Anadolu ay›s›d›r
hiçbir şekilde…”
Tovmasyan: Oynamazlar...
oğludur. Küçük yaşta ald›ğ› özel
Belge: Zaptedilmezler. Bu
Anadolu ay›s› falan Rumelilinin
Anadolulu hakk›ndaki kanaati.
En güzel Temel f›kras›: Temel
uçağa biniyor. Bir bak›yor içeride
bir Rus, bir Amerikal›, bir Frans›z,
bir ‹ngiliz oturuyorlar. “Uyyy! Gene
mi siz” diyor...
derslerle musikiye başlad›.
(Damdaki aziz)
Dikran Çuhaciyan (1836-1898)
Ermeni as›ll› besteci. Abdülmecid’in
saatçibaş›s› Kevork Çuhac›yan’›n
1861’de musiki öğrenimi görmesi
için ailesince Milano’ya gönderildi.
Tovmasyan: Büyük oruca girdik.
‹stanbul’a dönünce K›nar adl›
Belge: Bu yedi hafta süren...
Ermenice bir musiki dergisi ç›kard›,
ayn› adda bir musiki derneği kurdu.
Orkestra ve korolara şeflik etti,
musiki üstüne konferanslar verdi.
Çuhac›yan, 19. yy’›n ortalar›ndan
günümüze kadar ‹stanbul’un musiki
ve eğlence hayat›nda önemli bir yeri
olan operet türünün ilk yerli
bestecisidir. ‹lk operet tiyatrosunu
da Ermeni oyuncularla birlikte o
kurmuştur. Çuhac›yan, geleneksel
Türk musikisi ezgilerine armoni ve
Bat› tekniği uygulayan ilk
bestecilerdendir.
Tovmasyan: Evet, oruç ve perhiz.
Yani hayvani g›da hiç yenmeyen,
tamamen vejeteryan bir beslenme
dönemi. Topik de Anadolu’da
eskiden bu perhiz döneminin
yemeği imiş, aradan geçen
zamanda değişerek meze olmuş.
Bu dönemde kiliselerde perde
kapan›yor, tüm ayinler kapal›
yap›l›yor, yedi hafta boyunca
kilise düğünü yap›lm›yor.
Kütüphanedeki
notalar ve
Dikran Çuhac›yan
Oğlum, 1984’te Sayat Nova
korosunun piyanistliğini üstlendi.
60 kişilik koroyu 70 yaş›ndaki şef
Bedros Kamç›yan yönetirken oğlum
Sayat da 12 yaş›nda piyanoyla eşlik
ediyordu. Bu çok görülmüş bir
manzara değildi. Ama eskiden
‹stanbul’da Hanesyanlar›n kurduğu,
üyelerinin tümü Ermeni
müzisyenlerden oluşan oda
orkestras› varm›ş, senfoni
orkestras›n›n üyelerinin çoğunu
Ermeniler oluşuyormuş. Öyle ki bu
gördüğünüz notalar o Ermeni
ailelerin itinayla saklad›klar› eski
Belge: Yasta yani…
Tovmasyan: Yoo perdesi kapal›.
Sahne diyelim ama asl›nda
sofrad›r oras›. Yani Ermeniceden
Türkçeye tercümesi sofrad›r,
o bölümü kapal›. Siz bu
hafta gördünüz Hrant’›n
ölümünün k›rk›nc›
gününde yap›lan ayini,
Meryem Ana Kilisesi’nde. Patrik’in
vaaz verdiği yerin arkas›nda mor
bir perde vard›. Normalde o perde
aç›k olur ve pazar ayini yap›l›r
ama bu yedi hafta o perde
kapan›r. Yedi hafta sonra
Paskalya’da aç›l›r. Bu yedi hafta;
et, süt, tereyağ›, tavuk, yumurta,
bal›k hiçbir şey yok. Alkol yok,
eğlence yok.
Belge: Bir de, hiç yemek yenmeyen
bir dönem var…
Tovmasyan: O Surp Sarkis günü. Üç
gün yemek-içmek yok. Evlenmek
isteyen k›zlar tutuyorlar o orucu.
Belge: Haa o zaman incelmek için
yap›yorlar.
bas›m notalar. Kendi ailelerinde
aktaracaklar› bir müzisyen olmad›ğ›
için Sayatç›ğ›m›n da ad› böyle
duyulunca çeşitli adreslerden
telefonlar gelmeye başlad›.
“Kardeşimin veya annemin
veya eşimin notalar› var
size vermek istiyorum” diye.
Ben başlad›m böyle altı ayda bir,
senede bir, bir yaşl› müzik
sevdal›s›n›n evine gitmeye.
Olağanüstü güzel evler, güzel yaşl›lar
gördüm, hepsi akl›mda. O insanlar
titreyerek, özenle paketlemiş, sarm›ş
sarmalam›şlar o değerli notalar›n›.
Uzan›p alamayacaklar› kadar
yükseklerde saklam›şlar senelerce.
“Evlad›m senin boyun uzun, uzan›p
al›rs›n.” diyerek bize teslim ettiler
notalar›yla birlikte kendi an›lar›n›,
tarihlerini...
Yani bu gördüğünüz notalar›n çoğu
bu şekilde evimize geldi. Çok az›n›
biz alm›ş›zd›r. Nişan abi,
Khaçaduryan serisini, abim Yetvart
da çok sevdiği Gomidaslar› bulmuş,
getirmişti. Daha aç›lmam›ş,
yerleştiremediğimiz kolilerde
saklad›ğ›m›z notalar›m›z var. Bir gün
hiç tan›mad›ğ›m biri Aras Yay›nc›l›k’a
telefon etti. Y›ld›z Üniversitesi’nden
genç bir k›z tez haz›rl›yormuş, ilk
Türk operetinin Dikran Çuhac›yan’la
başlad›ğ›n› anlatacak, savunacakm›ş.
Fakat bilgi, veri, nota yokmuş elinde.
Benden yard›m istiyor. Yani
Sofran›n konuklar›ndan
Rober (Koptaş) devreye giriyor:
“Surp Sarkis geleneğinde de bir
şey var. Ekmek koyuyorlar
galiba dama. Bu Surp Sarkis’in bir
k›z› at›n›n terkisine at›p
damlardan sݍraya sݍraya
kaç›rd›ğ›na inan›yorlar.
Ekmek koyuyorlar dama ki
Surp Sarkis’in at›n›n nal›n›n izi
ç›ks›n diye.”
Belge: Nereden Surp olmuş o? Ne
yapm›ş ki Surp olmuş? ‹lginç bir
aziz hikâyesi de k›z› at›p evlerin
üstünden kaç›rmas›.
(Eski bir taverna)
Belge: Sizin etnisiteyle alakal›
değil ama Mandra hâlâ var m›?
Cadde üstünde, Rumlar›n gece
kulübü hani yer alt›nda?
Tovmasyan: Çal›ş›yor mu
çal›şm›yor mu bilmiyorum. Yak›n
tarihte dikkat etmedim.
Belge: Eskiden Rum tavernas›yd›.
E şimdi bu kadar Rum’la ne
yapacak.
Türkiye’de ilk operet bestecisinin
Dikran Çuhac›yan olduğu bilinmiyor
veya söylenmiyor. Çünkü resmi
tarihe göre bildiğimiz, operet tarihi
Rey kardeşlerle başlam›ş.
Tan›mad›ğ›m biri benden Dikran
Çuhac›yan’›n notalar›n› istiyor.
Bende var ama ... Bir düşüneyim
dedim. Çünkü benim için çok değerli
notalar onlar. Kiminin kapağ› alt›n
varakl›. Üç gün sonra, ben bunlar›
kim için, ne için sakl›yorum? Acaba
bir daha biri ç›kar da Dikran
Çuhac›yan üzerine tez yazar m›?
‹şte f›rsat dedim. Tozlar›n›
bile çok zor al›yorum.
Titriyorum üzerlerine, asl›nda
tozunu nas›l alacağ›m› nas›l
saklayacağ›m› da bilmiyorum.
Sonunda karar verdim, k›za telefon
açt›m, evet dedim, size 10 tane
orjinal Dikran Çuhac›yan notas›
getireceğim. K›z sevincinden adeta
ç›ld›rd›. Yaln›z dedim, mümkünse
dijital fotoğraf makinesiyle gelin,
çünkü fotokopi makinesine koymak
istemiyorum. Neticede karş›ma
babas›yla birlikte çok hoş bir
han›mefendi geldi. Ben notalar›
masan›n üstüne serdim, onlar
fotoğraflar›n› çektiler. Üç gün sonra
bana notalar›n bilgisayar ç›kt›s›n›
getirmişlerdi...
49
Takuhi Tovmasyan’›n albümünden...
1- Takuhi han›m›n dedesi ⁄azaros
Tovmasyan’›n Yedikule Kale
Kap›s›ndaki gazinosu. Mutfağ›n›
eşi, Takuhi Hanım’ın adaşı ve
‘yaya’sı Takuhi Tovmasyon’›n
(oturan, soldan ikinci) çevirdiği
gazinoyu ziyarete gelen
Çorlulu akrabalarla çekilmiş
bir fotoğraf (1935).
2- ⁄azaros Efendi elinde cermagçur
(beyaz su, yeni rak›) kadehi,
gazinosunun önünde keyif
çat›yor (1930’lar).
Fotoğraflar ve bilgiler Takuhi
Tovmasyan’ın “Sofranız Şen Olsun”
1
2
(Aras Yayınları: 2004) adlı yemek-anı
kitabından alınmıştır.
3
4
3- Doğma büyüme Yedikuleli Bedros Tovmasyan (Takuhi Hanım’ın babası) arkas›na
4- ⁄azaros Efendi’nin gazinosunda küçük oğlu Sarkis (sağ başta) arkadaşlar› ile
Yedikule sur içi yolununu Kule dibindeki evlerini alarak poz veriyor (1930’lu y›llar).
Yedikule marulu yerken (1935).
7
5- Çorlulu Sarm›sakl›yan ailesinin
k›z› Takuhi yaya Yedikule’de
torunlar› ile fotoğraf çektiriyor.
Adaş› Takuhi kucakta (1953).
6- Yedikule, Gençağa Sok. No.18.
Takuhi Tovmasyan doğduğu ve
çocukluğunu geçirdiği evin
merdivenlerinde. Ev uzun
zamand›r onlara ait değil.
7- Yedikuleli Dr. Yorgo Zuphan’›n
tren doktoruyken zatürreeden
kurtar›p evlendiği, kendisinden
5
6
20 yaş küçük Sofyal› Rum k›z› ile
nişanl›l›k resmi.

Benzer belgeler