Bu eserin tam metnini indirmek için tıklayın
Transkript
Bu eserin tam metnini indirmek için tıklayın
International Journal of Languages’ Education and Teaching ISSN: 2198 – 4999, Mannheim – GERMANY UDES 2015 p. 2085-2101 A STUDY OF A TEXT IN THE CONTEXT OF CRITICAL DISCOURSE ANAYLSIS: A STORY NAMED “ZEMBEREK” BY SAİT FAİK ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ1 Nuriye BASTEM2 ABSTRACT This study analyzed a story named “Zemberek” which was written by Sait Faik when he was a high school student. Today, there are various approaches that study language use from different points of view. One of them is critical discourse analysis that means deciphering a code by paying attention to person’s choices, signs and context and reproducing a text with his effective reader identity. It is necessary to analyze language uses of language uses employed by storyteller in order to make a discourse analysis. The storyteller is Celil’s desk mate. Celil is main character in the story. Opinions, feelings, experiences and behaviors are addressed and analyzed with storyteller’s discourse. Language, education structure and society of that period are mentioned; ideological and spatial perspective of the story is studied. The story emphasizes that calling someone with a different name rather than his own name inflicts a deep wound. That main character is a student and setting is a school makes it more possible to use this story in education, it appeals to children and young readers for this reason. That there are a great number of students having the same character with Celil makes the story actual and updated. Key Words: Sait Faik, Zemberek, critical discourse analysis, language use ÖZET Bu çalışmada Sait Faik’in lise öğrencisiyken yazmış olduğu “Zemberek” adlı öykü, eleştirel söylem çözümlemesi bağlamında incelenmiştir. Günümüzde dil ile ilgili çalışmalarda dilin kullanımını farklı açılardan inceleyen birçok yaklaşımdan söz edilmektedir. Bunlardan biri olan eleştirel söylem çözümlemesi de sözceyi oluşturan kişinin seçimlerine, göstergelere ve bağlama dikkat ederek kodu deşifre etmek ve etkin okur kimliğiyle metni yeniden üretmek anlamındadır. Söylem çözümlemesi yapabilmek için öyküyü anlatan kişinin dil kullanımlarının incelenmesi gerekmektedir. Öyküyü anlatan kişi, öykünün başkişisi Celil’in sıra arkadaşıdır. Anlatan kişinin söyleminden Celil’in düşünceleri, duygu dünyası, yaşadıkları ve davranışları ele alınmıştır. O dönemin dili, eğitim yapısı ve toplum özelliklerine değinilmiş; öykünün ideolojik ve uzamsal bakış açısı irdelenmiştir. Öyküde insanlara ismi dışında başka bir isimle hitap edilmesinin kişide derin yaralara yol açacağı vurgulanmaktadır. Öykünün başkişisinin öğrenci ve mekânın okul olması öykünün eğitimde kullanılabilirliğini artırmakta, çocuk ve genç okuyucular için dikkat çekici bir etken oluşturmaktadır. Celil’in kişilik yapısıyla özdeşleşen öğrencilerin günlük hayatta çokluğu, konunun güncelliğini göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Sait Faik, Zemberek, eleştirel söylem çözümlemesi, dil kullanımı Bu çalışma Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi tarafından düzenlenen “1. Uluslararası Dil Eğitimi ve Öğretimi Sempozyumu’nda” sözlü bildiri olarak sunulmuştur. 2 MEB, Türkçe Öğretmeni, Atatürk Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü Doktora Öğrencisi, e-posta: [email protected] 1 2086 Nuriye BASTEM 1. GİRİŞ Edebiyat; malzemesi dile dayanan, insanların duygu, düşünce ve hayallerini dile getiren, edebi ve estetik değeri olan, bayağılık ve çirkinliği kabul etmeyen sözlü ve yazılı verimlerin tamamı (Yalçın, 2002: 5) olarak tanımlamaktadır. Edebiyat, “edeb” kökünden gelmektedir ve eğitim ile ilişkilidir. Kavcar (1999: 2) edebiyatla eğitim arasındaki bağı şu şekilde açıklar: Edebiyatın da eğitimin de konusu insandır. İnsanoğlunun yeryüzündeki serüvenleri, doğal ve toplumsal çevresiyle ilişkileri, sağlıklı bir yaşayış özlemi, bu iki alanın ortak konusunu oluşturur. Birbirinden ayrı yollarda, ayrı amaçlarda olan, birbirlerinden habersiz ve kendi dünyasında yaşayan insanları ruh ve zevkçe birleştiren köprüyü ise edebiyat kurar. Edebiyatın birçok işlevi vardır. Özellikle “çocuk ve gençlik edebiyatının nitelikli yapıtları, seslendiği kesimin duygu ve düşünce eğitiminde önemli sorumluluklar üstlendiği gibi, çocuk ve gençlerin ulusal ve evrensel insanlık değerlerinin bilincine varmasına da önemli katkılar sağlar. Çocuk ve gençlik edebiyatı yapıtları, çağın gereksinim duyduğu çok boyutlu düşünme alışkanlığı edinmiş, demokratik kültürü içselleştirmiş, duyarlı bireylerin yetiştirilmesi sürecinin temel birer aracı olarak düşünülmelidir.” (bilimseleğitim.net, 2006). Bu bağlamda Sait Faik’in yapıtları, eğitimde demokratik kültür bilinci edinimi sürecinde ele alınması gereken önemli eserlerdendir. Çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden olan Sait Faik Abasıyanık (1906-1954), daha çok öykü türünde yazdığı eserlerle tanınır. 13 öykü kitabı vardır.3 Yazar, tüm bu öykülerinde sıradan insanları ele alarak gözlem yeteneğinin gücünü bütünüyle okuyucuya hissettirir. “Öykülerinde insana özgü değerleri yansıtır, bu değerlerin özlemi ve arayışı içinde çırpınır. Yığınlar içindeki gizli dramları bulup çıkarmada büyük ustalık gösterir.” (Kavcar, 1999: 107). Bu çalışmada da Sait Faik’in lise öğrencisiyken yazmış olduğu “Zemberek” adlı öykü ele alınmış, yine kendisi gibi bir öğrenci olan öykünün başkişisinin gizli dramı, yaşadığı soruna boyun eğişi, kalabalıklar içindeki sessiz çırpınışı eleştirel söylem çözümlemesi bağlamında incelenmiştir. 2. YÖNTEM (Eleştirel Söylem Çözümlemesi Üzerine) Günümüzde dil ile ilgili çalışmalarda dilin kullanımını farklı açılardan inceleyen birçok yaklaşımdan söz edilmektedir. Bunlardan biri de eleştirel söylem çözümlemesidir. Ad olarak “söylem çözümlemesi” terimi, tümcelerarası birimlerin dağılım süreçlerini incelemeyi amaçlayan Z. Harris’in 1952 yılında yazdığı bir makalesinden doğmuştur. Bir inceleme yöntemi ve alanı olması ise 1960’lı yıllarda olur. (Günay, 2013: 53). Türkçede söylem (ing. discourse) ilk kez Türkçe Sözlük’ün genişletilmiş 7. baskısında göze çarpar. Söylem, Güncel Türkçe Sözlük’te (a) söyleyiş, söyleniş, sesletim, telaffuz, (b) kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade, (c) bir veya birçok cümleden oluşan, başı ve sonu olan bildiri, tez, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde “şive”, Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde “bir 3 Semaver (1936), Sarnıç (1939), Şahmerdan (1940), Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı (1952), Son Kuşlar (1952), Alemdağda Var Bir Yılan (1954), Az Şekerli (1954), Tüneldeki Çocuk (1955), Mahkeme Kapısı (1956). International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2087 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ şey bildirirken konuşanın ağzından çıkan sözlerin bütünü”, Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü’nde “lafız” (www.tdk.gov.tr) olarak geçmektedir. Gündelik dilde, yazılı metinlerde, kitle iletişim araçlarında, politikacı dilinde ve toplumbilimlerinin değişik alanlarında da söylemin çeşitli anlamlarıyla karşılaşılır. Türkçede son derece “oynak bir zeminde” kullanılan söylem sözcüğü dil, sav, anlatım biçimi, bakış açısı, ideoloji, öğreti, biçem, daha da ötesi bireydil anlamına gelebiliyor. (Kocaman, 2003: 6). Kocaman’a göre (2003: 9-10) söylem, dil kullanımının kültürel ve toplumsal bağlamda ele alınmasıdır. Söylemi incelemenin temel nedeni insan iletişimini bütünlüğü içinde kavramaktır. Bu bütünsellik, söylemin soyut bir dil ve dilbilim boyutuyla sınırlanmamasını ve değişik bakış açılarının haklılığını gösterir. Söylem bir sonuç değil, bir süreçtir. Durağan olan, sonuç diye nitelenen metindir (sözlü ya da yazılı). Söylem sürekli bir oluşumdur, bir devingenliktir ve dil düzeneği ile bağlamın etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Her söylemin bir öznesi, bir alıcısı ve bir konusu vardır. Her söylem, vericinin (öznenin) kendi değer yargılarını (konuşma biçimi, tutumlar, davranışlar, yargılar, düşüngüsel tutumlar vb.) yansıtır. (Günay, 2013: 25). Bu, aradaki bağlamı oluşturur. Çünkü gönderen (verici, sözceleme öznesi) ile alıcı arasındaki gönderge işlevi bağlamla sağlanır. Prag dil bilimcileri bağlamı sadece metin olarak alırlar. Ancak bağlam, gönderenle alıcı arasında kanal görevinde olan yazınsal metinle ilgili her şeydir: Sözceleme öznesinin düşünceleri, davranışları, tutumu, inançları, geçmiş yaşantıları, yaşam tarzı, o dönemin dili, kültürü vs. Gönderenle alıcı arasında ne kadar çok bağlam varsa iletişimin de o oranda arttığı görülür. Söylem çözümlemesinde bağlamlardan yola çıkıldığında anlamın daha da belirginleştiği göze çarpar. Söylem çözümlemecisi için önemli olan tek tek tümceler değildir, iletişim değeri olan birbiriyle bağıntılı sözcelerdir. Bu bakış açısının sonucu olarak söylem çözümlemesinde dil kurallarından çok dildeki düzenliliklerden söz edilebilir; çünkü doğal dil kullanımında kuralların yüzde yüz doğrulayıcı kesinliği yoktur. Kesik anlatımlar, duraklamalar, yarım sözceler de anlamlıdır; bu bakımdan matematiksel kurallardan çok kullanım sıklığı ve sözcelerin işlevsel ağırlığı ya da değeri önem taşır. (Kocaman, 2003: 9). Sözce belli bir durum içinde, sözceleme öznesi tarafından sözceleme durumu içinde üretilir. Bir tek ünlem belirten sözcük, bir tümce, paragraf, bölüm ya da koca bir kitap sözce olarak değerlendirilebilir. (Günay, 2013: 36). Aynı zamanda sözcelerin söyleyene, söylenene ya da aradaki bağlama göre anlamı değişebilmektedir. Eleştirel söylem çözümlemesi olarak adlandırılan bu yöntemle bireyi imgesel evreninden koparıp simgesel düzeni benimsemeye koşullayan güç ilişkileri, değerler, düşüngüler, kimlik tanımlamaları gibi çeşitli toplumsal olguların dilsel kurgulamalar yoluyla yansımasını ortaya koyma amaçlanır. (Günay, 2013: 79). Eleştirel söylem çözümlemesi, metnin üst yapı-ötesi özelliklerini ele alır ve okura açık yapılardan örtük anlamları görebilmeyi sağlayan eleştirel bir bakış açısı sunmayı amaçlar. (Büyükkantarcıoğlu, 2001: 24). Diğer bir deyişle bu yaklaşım, okuyucuyu eleştirel okumaya yönlendirerek metnin yüzeysel yapısının ardındaki ideolojiyi görebilmeyi sağlar. Bunun içindir ki metindeki farklı dil kullanımlarının ortaya çıkardığı değerler, inançlar, kimlikler büyük önem taşır. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2088 Nuriye BASTEM Eleştirel söylem çözümlemesine getirdikleri yaklaşımla Viyana Okulu olarak adlandırılan grubun temsilcilerinden Wodak ve Fairclough eleştirel söylem çözümlemesinin temel ilkelerini şu biçimde sıralar (Aktaran Le, 2000:491): 1. Eleştirel söylem çözümlemesi toplumsal sorunlara yönelir. 2. Güç ilişkileri söylemseldir. 3. Söylem toplumu ve kültürü kurar. 4. Söylem düşüngüsel çalışma yapmaktadır. 5. Söylem tarihseldir. 6. Metin toplum arasındaki ve küçük ve büyük ölçek arasındaki ilişki bağıntılıdır. 7. Söylem çözümlemesi yorumlayıcı ve açıklayıcıdır. 8. Söylem, bir toplumsal davranış biçimidir. (Günay, 2013: 81). Eleştirel söylem çözümlemesi sözceyi oluşturan kişinin seçimlerine, göstergelere ve bağlama dikkat ederek kodu deşifre etmek ve etkin okur kimliğiyle metni yeniden üretmek anlamındadır. Çözümlemede bağlaçlar, ünlemler ve isimleri geçici olarak temsil eden zamirler söylem belirleyici olarak ele alınır. “Söylem belirleyicileri alan yazınında söylem bölümleri belirleyicileri (örn. tamam), bağlaçlar (örn. ama), konuşma sırasındaki boşlukları doldurucu sözcükler (örn. şey), duraksama belirleyicileri (örn. ee), konuşmacının düşüncelerini toplamaya çalıştığını işaret eden belirleyiciler (örn. neyse), uzlaşım belirleyicileri (örn. aslında, işte) ve akıcılık belirleyicileri (örn. ondan sonra) gibi çeşitli adlarla anılırlar.” (Özbek, 1998: 37). “Söylem belirleyicileri, konuşma içerisindeki birimleri gösteren ve bu birimler arasındaki ilişkilere gönderimde bulunan “hımm”, “evet”, “şey” ve “ve” gibi sözcükleri anlatmak için kullanılan bir kavramdır.” (turgaysebzecioglu.com). Çözümleme esnasında öykünün söylem belirleyicilerine de değinilmiştir. 3. ÖYKÜNÜN ÇÖZÜMLENMESİ: Sözceleme öznesi, söylemini oluştururken birtakım seçme ve birleştirmeler yapar. Burada hangi sözcüklerin neden seçildiği ve nasıl birleştirildiği önem taşımaktadır. Sözceleme öznesi, sesler veya sözcükler arasında bağdaştırmalar yaparak sözceleri meydana getirir. Okuyucu ise bağlamlar aracılığıyla sözceler arasındaki ilişkiyi tespit ederek gönderenin söylemine (ileti) ulaşır. Jakopson’ın bildirişim modeline göre metnin şeması şu şekildedir: BAĞLAM Yazarın düşünceleri, davranışları, inançları, diğer öyküleri, yaşam tarzı, 20. yy Türk kültürü, toplum yapısı… GÖNDEREN S. Faik Abasıyanık (1906-1954) işlevi) (deneyimleri, yaşam felsefesi, psikolojik, kültürel, sosyal BİLDİRİ (ileti) ALICI Öykülerinde ortaya çıkan söylemi Okuyucu (çağrı International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2089 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ durumu…) İLİŞKİ (kanal) Yazınsal metin (Zemberek) DÜZGÜ 20.yy Türkçesi Öykünün başkişisi Celil, yatılı okulda okuyan, içine kapanık, efendi bir çocuktur. Sınıfta saati olan tek öğrenci olduğu için arkadaşları, ona derslerde sürekli saati sorar. O da bir görev edasıyla her defasında onlara cevap verir. Yine bir gün derste arkadaşları saati sorduğunda saatin zembereğinin kırılmış olduğunu fark eder. Zemberek sözcüğü öğrenciler için farklı olduğu kadar gülünç bir kelimedir. O gün onu bu sözcükle aşağılarlar ve o günden sonra da “Zemberek” diye çağırırlar. Öyküde, okulda kendisine artık ismiyle hitap edilmeyen Celil’in bu duruma sessiz baş eğişi ve bozuk saatini, okulda herkesin bir saati olduğu yalanıyla babasına bir mektupla postalaması anlatılmaktadır. Öykünün eyleyen öznesi, Celil’dir. Öyküde sadece Celil ismi geçmekte, diğer kişilerin isimleri belirtilmemektedir. Yazarın öykü başkişisi olarak ‘Celil’ ismini seçmesinin nedeni, Celil’in kişilik özellikleriyle isminin anlamının örtüşmesidir. Celil; büyük, ulu anlamlarındadır ve Allah’ın sıfatlarından biridir. Celil, arkadaşlarının onu rahatsız eden ve dalga geçen tavırlarına karşın o yaştaki bir çocuktan beklenmeyecek ölçüde tahammül edebilme gücüne sahip olması, her şeye rağmen arkadaşlarına ders konusunda yardımını esirgememesi gibi özellikleriyle bir büyüklük örneği gösterir. Sözceleme öznesinin başlık olarak “Zemberek”i seçmiş olması da önemlidir. Bu, sıra dışı bir başlıktır. Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren yay (TDK, 1998: 2504) anlamına gelen zemberek, küçük bir parçadır ama işlevi büyüktür. Sınıfta varlığı pek hissedilmeyen, silik bir tip olan Celil, zamanı söyleme eylemini bir görev gibi yaptığı için var olma çabasını saatiyle gösterdiği görülür. İyi bir çocuk olmasına rağmen bütün bu olumlu özellikleri onu toplum içinde var edememiştir. Ancak zembereğin kırıldığı gün artık Celil’in de o mahcup, utangaç kalbi kırılır ve takılan bu lakapla -kendi adına olumsuz biçimde de olsa- sınıf içinde var olduğu görülür. Simgesel bir yaklaşımla zemberek, Celil’in kalbidir Başlık olarak Zemberek’in seçilmesi, Celil’in kırılan kalbiyle bağdaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Öyküde başlıktan da anlaşılacağı gibi zaman önemli bir unsurdur. Bütün öğrenci ve öğretmenlerde dersin ne zaman biteceğine dair bir bilme isteği, merakı vardır. Zamanı Celil sayesinde öğreniyorlardır. Sınıfın tek saatlisi olması sebebiyle Celil’in diğer öğrencilere göre daha varlıklı bir aileden geldiğini anlatıcı, hissettirme yoluyla okuyucuya sunar. Sınıfta sadece onda saat vardır. Bu özelliği, Celil’i diğerlerinden ayırır. Celil’in kendilerinden farklı oluşunu onun en ufak bir açığında ona “zemberek” diyerek gösteren öğrenciler böylelikle kendi egolarını tatmin etme imkânını bulurlar. İç dünyalarında bilinçaltına atılmış bu his, onunla ilgili küçük bir sorunda gün ışığına çıkmaktadır. Bu, öykünün çocuk psikolojisini çok iyi yansıttığını göstermekle birlikte öyküde sözceleme öznesinin psikolojik kimliğine de vurgu yapmaktadır. Sait Faik, bu öyküsünü 1926’da Bursa İdadisinde öğrenciyken yazmıştır. Zemberek onun ilk öykülerinden biri olmasına rağmen dikkatli bir gözlem yeteneği ve içe iniş tekniğiyle International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2090 Nuriye BASTEM karşılaşılır. Maddi durumları oldukça iyi olan yazar, ilköğrenimini özel bir okulda tamamlar, daha sonra çeşitli sebeplerden dolayı liseden atılır ve Bursa Erkek Lisesinde yatılı okur. Daha lisedeyken şiirler, öyküler yazan Sait Faik’in üniversite hayatı hep bir başıboşlukla geçer, ne istediğini bilemez, öğrenimini yarıda bırakır. Edebiyata bu kadar yakın olan birisinin okulda bazı sorunlar yaşayarak içine kapanması ve liseyi yatılı okuması öykünün başkişisiyle (Celil’le) benzerlik göstermektedir. İsimlerin anlamı açısından da Celil (büyük, ulu) ile Sait Faik (üstün, yüksek) arasında bu bağlamda bir ilişkinin olduğu görülmektedir. Öykü, dilbilimsel, uzamsal ve ideolojik olmak üzere üç ayrı bakış açısıyla incelenmiştir. 3.1. Dilbilimsel Bakış Açısı Söylem çözümlemesi yapabilmek için öyküyü anlatan kişinin dil kullanımlarının incelenmesi gerekmektedir. Öyküyü anlatan kişi, öykünün başkişisi Celil’in sıra arkadaşıdır. Metinde ismi belirtilmeyen bu kişinin; Celil, diğer öğrenciler ve öğretmenler hakkındaki düşünceleri bu bölümde ele alınmıştır. Anlatan kişinin söylemine göre Celil: Anlatıcı, Celil’in iç dünyasını, hal ve hareketlerinden, tavırlarından yola çıkarak okuyucuya yansıtmaktadır. Okuyucu, öykünün başkişisi Celil’in istemediği bir isimle ona hitap eden arkadaşlarına hiçbir şey söyleyemeyişini, bu duruma sessiz baş eğişini ve bozuk saati bir mektupla babasına yollamasını Celil’in sıra arkadaşının gözüyle izlemektedir. Celil, derslerini muntazaman dinleyen, dersleriyle alakadar, zeki, öğretmen ve arkadaşlarına karşı saygılı bir çocuktur. Başka bir işle uğraşmak şöyle dursun, gözünü tahtadan, öğretmenden ayırmaya dahi çekinmektedir. Anlatıcı bunu “korkak” sözcüğüyle ifade etmektedir. Örneklerde italik yazılan “fakat, ki, canım, haa” ifadeleri birer söylem belirleyici olarak dikkat çekmektedir. Örnek 1: Gözlerini tahtadan istemeye istemeye ayırarak, sakin fakat korkak baktı. (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 2: Güneş yanığı yüzünde zekâ ve süratli bir şey vardı. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 3: Birdenbire anlayamamış olmalı ki sordu: Neye kaç dakika var? Yüzüne şaşkın şaşkın baktım: Dersten çıkmaya canım, dedim. ‒Haa, dedi. (Abasıyanık, 2006: 67). Celil, arkadaşlarına yardımcı olan, saygılı yönüne karşın içine kapanık, kimseyle samimiyet kuramayan, yalnız bir çocuktur. Öğrencilerin içine karışamadığı, herkes derslerde sıkılırken onun uzun teneffüslerde sıkıldığı ve sadece teneffüslerde ya da son derslerde hüzün dolu gözlerine uyku dolduğu zaman kendisi için saatine baktığı görülmektedir. Anlatıcı, sıra arkadaşından hep olumlu şekilde bahseder (güneş yanığı yüzünde zekâ gibi bir şey, ince ve güzel kafası, hiç kırmayan gibi). Ayrıca anlatıcı, Celil’in her daim hüzünlü halini “mahzun” sözcüğünü beş ayrı yerde kullanarak dile getirmektedir. Örneklerde italik yazılan sözcükler birer söylem belirleyicidir. Örnek 4: Onun yalnız uzun teneffüslerde kendisi için saatine baktığını hatırlıyorum. Bazen de son mütalaada ince ve güzel kafası bulanıp, mahzun gözlerine uyku dolduğu zaman saate bakardı. (Abasıyanık, 2006: 68). International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2091 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ Örnek 5: Sonra beni hiç kırmayan ve mütalaalarda bana zorla hendese öğreten bu çocuk: (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 6: Son mütalaadaydık, o bir aralık yanımdan kalkmış, bir arkadaşına ders anlatmaya gitmişti. (Abasıyanık, 2006: 70). Anlatıcı, arkadaşlarının her ders olur olmaz zamanlarda saati sormasından Celil’in rahatsız olduğunun farkındadır. Onun her ders zile kaç dakika kaldığını söylemesini, garip ve yorucu bir vazife olarak nitelendirmektedir. Bu da onun “saati söyleme hareketini” aslında isteyerek değil, sınıf tarafından “söze dökülmeden verilmiş bir görev” olduğu için yaptığını göstermektedir. Ders dinleyen bir çocuğun bu garip görevden dolayı sürekli dikkatinin dağılması aşağıdaki örneklerde açıkça görülmektedir: Örnek 7: Birdenbire anlayamamış olmalı ki sordu: Neye kaç dakika var? Yüzüne şaşkın şaşkın baktım: Dersten çıkmaya canım, dedim. ‒Haa!, dedi. (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 8: Gözlerini tahtadan istemeye istemeye ayırarak, sakin fakat korkak baktı. (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 9: Arkadaşım, yine neye kaç dakika var, diye sormak istediyse de gözlerimden aldığı bir tedaiyle hatırlayarak, büyükçe saatini çıkarıp isteksiz: ‒ İki dakika var, dedi. (Abasıyanık, 2006: 67-68). Örnek 10: Bu garip ve yorucu vazifeyi, derslerini ve müzakerelerini yaptığı gibi muntazaman başardı. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 11: Ben ilk günden sonra kendisine saati “kaç dakika var…” diye sormadım, o bana, kendisi söylerdi. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 12: Bu esnada arka sıradan hızla dürtüldüm. Hiddetle dönünce: Ne kadar var, sorsana, dedi birisi. ‒ Sen sorsana, ben şimdi sordum. (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 13: Bir gün onun sabırsız ve mahcup “kırk beş dakika…” diye arkaya seslendiğini işittim. (Abasıyanık, 2006: 68). Celil’in kişilik özelliklerinden biri de -son örnekte görüldüğü üzere- dersin başlamasından beş dakika sonra zile kaç dakika kaldığını soran arkadaşına karşı takındığı mahcup tavırdır. Celil, saatinin zembereğinin kırılmış olduğunu görür, sınıfta ise fısıltılar, saati soranlar çoğalmıştır. İşitilir işitilmez bir sesle zembereğin kırıldığını söylemesine rağmen öğrenciler anlamazlar. Zaten mahcup bir haldeyken, arka sıralarda oturan ve nadiren derslerde gözüken bir çocuk, heyecanını zapt edememiş bir sesle haykırarak kaç dakika kaldığını sorar. Aynı yaşlarda olmalarına rağmen büyük bir adam hissi uyandıran, sigara içen ve üzerinde kötü bir sokak havası esen bu arkadaşına karşı Celil’de şu duygular oluşur: Örnek 14: Arkadaşım kıpkırmızı olmuştu. İstikrah, hiddet, teessür dolu bir yüzle arkaya döndü. Hiçbir şey söylemeden dik dik baktı. Eminim ki hoca bıraksa, bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı. (Abasıyanık, 2006: 69). Celil, daha derste bu zemberek ismi ilk telaffuz edilirken garip bir hisle ürperir. Bu durum, zemberek isminin üzerine yapışıp kalacağını hissettiğini gösterir: Örnek 15: Fakat Celil, daha derste bu isim telaffuz edilirken garip bir kablelvuku hisle ürpermişti. (Abasıyanık, 2006: 70). International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2092 Nuriye BASTEM Anlatıcının, Celil’in içine kapanık halini, arkadaşlarına herhangi bir şey söyleyemeyişini ve kaderine boyun eğen tavrını ifade eden tümcesinde “başkaları” sözcüğünü seçmiş olması dikkat çekicidir. O “başkaları”, kendi sınıf arkadaşlarıdır. “Arkadaşlarımız” ya da “diğer öğrenciler” yerine “başkaları” sözcüğünün kullanılması, Celil’in ve kendisinin diğerlerinden farklı olduğunu, diğer öğrencilerle aralarında bir soğukluğun bulunduğu, samimiyetin ve aitlik duygusunun ise olmadığını göstermektedir. Örnek 16: Başkaları onu bu isimle çağırırken, o, hiç kızmış görünmeden başını eğiyor, birinci çağrılışta kasten bakmıyor, fakat ikinci ve üçüncü çağrılışında öfkesiz, fakat istikrahla dolu dönüyor, cevap vermiyordu. (Abasıyanık, 2006: 70). Sıra arkadaşı dışında herkesin Zemberek diye hitap etmesine rağmen yine de onun ders konularında arkadaşlarına yardımcı olmaya çalıştığı görülür: Örnek 17: Son mütalaadaydık, o bir aralık yanımdan kalkmış, bir arkadaşına ders anlatmaya gitmişti. (Abasıyanık, 2006: 70). Celil’in, bu lakap olayından ne kadar etkilendiği ve bozulan saati geri göndermeyi düşündüğü, babasına yazdığı mektubun satır aralarında hissedilmektedir. Mektupta zemberek sözcüğünü hatırlayamamış gibi davranması da kalbinin ne kadar derinden yaralandığını gösterir gibidir. Örnekte italik yazılan sözcükler birer söylem belirleyicidir. “Şey” sözcüğü boşlukları doldurma görevinde olup zemberek sözcüğünün yerine kullanılmıştır. Ağzına almak istemediği bu sözcüğü Celil, kaleminin ucuna da getirememektedir. Bir başka söylem belirleyici olan “işte” sözcüğü ile Celil, söyleyemediği şeyin karşı taraftan anlaşıldığını umarak bir uzlaşım belirtisi göstermektedir. Örnek 18: Bana mektebe gelirken vermiş olduğunuz saat kırıldı. Hani içindeki demirden şey… Nasıl derler hani, o içindeki kıvır kıvır çelik şey… İşte o kırıldı. (Abasıyanık, 2006: 71). Öyküde, anlatıcının gözlemleri sonucu, Celil’in bir dönem boyunca yaşadıkları, ruhsal durumu gözler önüne serilmiştir. Ancak Sait Faik, bu sanat gücünü sadece insanı ele alırken değil, insan dışı varlıklarda da gösterir. Hem öykünün başkişisi Celil’in babasına yazdığı mektupta hem anlatıcının ifadelerinde tabiatın devinimini okuyucuya hissettirir. Özellikle Celil’in mektubunda tabiata, çevre duyarlılığına, tabiatın canlılığı ve güzelliğine yer verildiği görülür: Örnek 19: Burada havalar çok iyi gidiyordu. Fakat dün birdenbire gökyüzü bulutlarla kaplandı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Bu yağmurdan sonra “Nilüfer” ovası çok güzelleşirmiş. Penceremden bütün ova gözüküyor. Sabahleyin bir deniz gibi üstünü sis kaplayan bu manzara, bana her zaman Gemlik’i hatırlatıyor. (Abasıyanık, 2006: 70-71). Anlatıcının söyleminden öğretmenler ve diğer öğrenciler Öyküde anlatıcının okula, öğretmenlere ve olaylara getirdiği yorumlar, eleştiriler yer almaktadır. Anlatıcı dışında diğer öğrencilerin -tembellerin bile- hendese dersinden anlamaları, psikoloji hocasının monoton ve heyecansız bir şekilde ders anlatması, örneklerinin ve benzetmelerinin konuyla alakasız olması, nebatat hocasının doğru öğretim yöntemini kullanması gibi. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2093 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ Örnek 20: Tembellerin bile bu derste kafaları işler ve saati soranlar azalırdı. Sınıfta hemen hemen yalnız ben, buharlaşan, ağdalaşan kafamla uyuklardım. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 21: Hoca bize heyecanları heyecansız bir lisanla anlatıyordu. Sesi kendisinden daha çok ihtiyarlamış, bahsettiği heyecanlar ise onda çoktan sönmüş gitmişti. Ruhiyat dersi gibi hakikaten tatlı bir ders, bu monoton heyecansız sesten dinlenemezdi. Misalleri kötü, bulduğu ve yaptığı teşbihlerin mevzu ile alakası yok yahut pek uzaktandı. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 22: Hocanın bahsettiği nebatat tohumları etrafımızı saran bol ve beyaz ışıkların içinde dönüp dolaşıyor sanki. (Abasıyanık, 2006: 67). Sözceleme öznesi, Celil’in sıra arkadaşı (anlatıcı) dışında diğer öğrencilere bir olumsuzluk vasfı yüklemiştir. Örneğin Celil’e sürekli rahatsızlık vermeleri, zemberek adını hemen kullanmaya başlamaları gibi. Öğretmenin öğrencisine “siz” ve “efendi”, öğrencilerin birbirlerine “efendi”, Celil’in de babasına “siz” diye hitap etmesi o dönemin toplum yapısını gösteren önemli bir özelliktir. “Siz” sözcüğü bir mesafeyi belirtir, kişiler arasındaki sınırı çizer. Eğitim camiasında eğitimin gereği olarak bu sınırın, seviyenin öğretmenler ve öğrenciler arasında görülmesi olağandır. Ancak baba için de “siz” sözcüğünün kullanılması saygının yanında çocukla babası arasındaki resmiyete, mesafeye işaret eder. Aynı zamanda Celil’in mektubunda kendisinden çekinilen bir baba profili göze çarpmaktadır. Örnek 23: Celil Efendi, yavrum, lütfen saate bakar mısınız? Ben de bu sınıftan çıkıp gitmeme ne kadar kaldığını öğrenmek istiyorum. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 24: Sonra yanımdaki dalgın çocuğa: Celil Efendi kardeşim, dedi, kaç dakika var acaba? (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 25: Sonra babacığım darılmazsanız size bir şey söyleyeceğim. Bana mektebe gelirken vermiş olduğunuz saat kırıldı. (Abasıyanık, 2006: 71). Arkalardan birinin anlatıcıya “hayvan” demesi de öğrencilerin birbirlerine her ne kadar “efendi” ve “siz” diye hitap ediyor olsalar da aldıkları bu eğitimi içselleştiremediklerinin göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğrencilerin eğitimi davranışa dönüştüremedikleri görülür. Celil, onların arasında aslında bambaşka bir yerdedir, sanki onlardan farklıdır. Örnek 26: Bu esnada arka sıradan hızla dürtüldüm. Hiddetle dönünce: Ne kadar var, sorsana, dedi birisi. ‒ Sen sorsana, ben şimdi sordum. Arkamdaki ses bana: Hayvan, dedi. (Abasıyanık, 2006: 67). Bu örnekte geçen “ses” sözcüğü kişiyi ifade etmektedir ancak sözceleme öznesi kişi yerine ses’i tercih etmiştir. Çünkü bu kişiler ruhen o ortamda değillerdir. Bedenleri sınıfta olabilir ancak onlar birer kalabalık yığınından ibarettirler. İsimleri, cisimleri belli olmayan bu kişiler, bulundukları ortamda sadece sesleriyle vardır. Sürekli saati sormaları; zamanı verimli geçiremediklerine, yaşanılan andan keyif alamadıklarına ve verilen eğitimi özümseyemediklerine işarettir. Sözceleme öznesinin tembel öğrenci profili aşağıdaki örnekte betimlenmektedir. Ayrıca dersin öğretmeni için “zavallı” sıfatını kullanması, öğretmenin mesleğini iyi icra edemediğini, yetersiz kaldığını göstermektedir. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2094 Nuriye BASTEM Örnek 27: Ta en arka sırada, derslerde nadiren gözüken bir nehari talebe yalnız başına otururdu. Belki aynı yaşta olan bu çocuk, insana şimdiden kocaman bir adam tesiri veriyordu. Cigara içişi, konuşuşu bir mahalle kahvesinin bize yabancı insanlarını hatırlatıyor; üzerinde sokak, bir kötü sokak hevesi esiyordu. Birdenbire gür, sevimsiz, heyecanını zapt edememiş bir sesle haykırdı. Sanki zavallı muallime bir heyecan numunesi gösteriyordu. (Abasıyanık, 2006: 69). Öğrenciler yeri geldi mi kendi arkadaşlarına karşı çok acımasız olabiliyor. Saatin zembereğinin kırılması üzerine öğrencilerin Celil’le dalga geçmeleri şu şekilde anlatılmaktadır: Örnek 28: Arka taraftan bir müddet ses çıkmadı. Sonra mühim bir şey bulmuş bir insan sesi: Yuuu… Zembereği kırılmış… Vay Zemberek Celil vay… Zemberek! (Abasıyanık, 2006: 70). Dilbilimsel Unsurlar Söylemi ve ortaya çıktığı bağlamı daha iyi anlamak için kullanılabilecek tüm dilsel ipuçları (isimler, zamirler, ekler, özneler vb.) dilbilimsel unsurlar olarak gösterilebilir ve bunlar çözümleme için oldukça önemlidir. Çünkü her bir bireyin dil kullanımı farklı olup bireye ve içinde yaşadığı topluma ait bilgiler ve özellikler içerir. (Gür, 2013: 191). Öykü, “ben dili” ile anlatılmaktadır ve duygular ön planda olduğu için iletişimin anlatım (duygu) işlevini üstlenir. Sıfatların çokça kullanılması da duygu işlevli olduğunu gösterir. Öykünün başlığı (zemberek) da sıfat görevini üstlenmiştir. Öyküde geçen bazı sıfatlar: gümüş saat, bol ve beyaz ışıklar, arkamdaki ses, dalgın çocuğa, büyükçe saatini, iki dakika, beş dakika, on dakika, her derste, birkaç defa, garip ve yorucu vazife, uzun teneffüsler, son mütalaa, ince ve güzel kafası, mahzun gözleri, bu derste, ilk gün, buharlaşan, ağdalaşan kafamla, güneş yanığı yüz, uzun zaman, kalın ve uzun parmakları, garip bir alışkanlıkla, mahzun edici ve güldürücü bir sevki tabii, içleri mazlum renklerle dolu gözleri, heyecansız bir lisan, ihtiyar bir adam, tatlı bir ders, bu monoton heyecansız ses, işitilir işitilmez bir ses, nadiren gözüken bir nihari talebe. Öyküde 944 sözcük bulunmakta, bunun 129’u fiil, 165’i sıfattır, bu sıfatlar isimlerle de birleşince isim soylu sözcüklerin oranı artmaktadır. 77 fiilimsinin yarıya yakını da (37) sıfat fiildir. Burada hem sıfatların ve isimlerin çokluğu hem de olaydan çok, insanın belli bir zaman dilimindeki durumunun anlatılması metnin bir durum öyküsü olduğunu gösterir. Öyküde, sınıfta saati olan tek öğrenci Celil’in arkadaşlarından sürekli rahatsızlık duyması, içe kapanık olmasından dolayı bunu belli edememesi, saatinin zembereğinin kırılması sonucu da arkadaşlarının alay hücumlarına maruz kalması anlatılmaktadır. Anlatma esaslı bir metindir, bundan dolayı öyküde harekete pek rastlanmaz. İnsanlara ismi dışında başka bir isimle hitap edilmesinin kişide derin yaralara yol açacağı vurgulanmaktadır. Arslan’a (2004: 60) göre Sait Faik, sanat anlayışı gereği bu saptamasıyla akıl vermiyor, boyundan büyük işlere karışmıyor ama iyi bir ayna tutuyor. Sait Faik’in topluma tuttuğu bu ayna, öykünün psikolojik ve sosyolojik boyutunu oluşturmaktadır. Öykünün genelinde ikilemelerin sıkça yer aldığı görülür. Kimi ikilemeler pekiştirme işlevli iken kimisi de aktarma görevini üstlenmektedir. Örneğin tek başına isimken/sıfatken ikinci kelimeyle birlikte ikilemenin zarfa dönüşmesi bir aktarmanın olduğunu göstermektedir. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2095 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ Metinde geçen ikilemeler şunlardır: şaşkın şaşkın, istemeye istemeye, dalga dalga, birer birer, mahzun mahzun, kıvır kıvır, hemen hemen, dik dik, işitilir işitilmez, bile bile. 3.2. Uzamsal Bakış Açısı: Bu bakış açısını Erden “öykünün okuyucu tarafından izlendiği kamera açısı” (1998: 17) olarak tanımlamaktadır. Olayları izleyen, nesneleri gören kimdir? Bu kişinin özellikleri nelerdir? Kişi, nesne ve olayları nasıl görmekte, nasıl betimlemektedir? Burada bu sorulara cevap aranmaktadır. Öyküde mekân, yatılı eğitim veren bir okuldur. Zaman, cumhuriyet yıllarındaki bir eğitimöğretim dönemini kapsar. Bir lise öğrencisi olan anlatıcının olaylara ve nesnelere bakışı, kişilik özellikleri, durumlar karşısındaki tutumu örneklerle gösterilmektedir. Anlatıcının kişilik özellikleri, davranışları Anlatıcı, Celil’e takılan bu lakaba karşı ne yapacağını bilmez bir tavırdadır. İçten içe üzülmektedir. Durumun kendisine yönelmesini sağlayan ise “bense” sözcüğüdür. Bu sözcükte geçen “ise”, tümceye odaklaştırma anlamı vererek bağdaşıklık oluşturur. Örneklerde italik olarak belirtilen sözcükler de birer söylem belirleyicidir. Örnek 29: Celil ismi birkaç gün içinde unutuluvermişti. Bense bu mahzun gözlü arkadaşımı ne Zemberek ne de Celil diye çağırabiliyordum. Celil diyemiyordum; çünkü bütün sınıf Zemberek diyordu. Gene aynı sebepten Zemberek diye de çağıramıyordum. (Abasıyanık, 2006: 70). Anlatıcı, hendese dersinden mustariptir. Nerdeyse tüm sınıf içinde matematiği anlamayan tek kişidir. Tembeller bile matematik dersini sever ve bu derste saati soranlar bayağı azalır. Burada sözceleme öznesinin gözlem yaptığı görülmekte ve sosyolog kimliğine vurgu yapılmaktadır. Örnek 30: Tembellerin bile bu derste kafaları işler ve saati soranlar azalırdı. Sınıfta hemen hemen yalnız ben, buharlaşan, ağdalaşan kafamla uyuklardım. (Abasıyanık, 2006: 68). Öyküde geçen, öğrencilerin matematik dersinden sıkılması, psikoloji hocasının monoton ve heyecansız bir şekilde ders işlemesi gibi durumlar günümüzde de yaşanmaktadır. Dersi derste anlamak gerektiği, derslere “zaten anlamıyorum” diyerek önyargıyla yaklaşmamak gerektiği, öğretmenlerin istek ve şevkinin öğrencilere de geçtiği, monoton bir anlatımda öğrencilerin de isteksizleştiği anlatıcı tarafından belirtilmektedir. Hendese dersini sevmediği için dersi dinlemeyen anlatıcı, bir gün mecbur kalıp dersi hocadan dinlediğinde anladığını, hoşuna gittiğini açıkça itiraf eder. Örnek 31: Ben aldırış etmedim ve o gün ilk defa olarak bir hendese dersini hocadan dinledim. Hoşuma gitti. (Abasıyanık, 2006: 69). Ayrıca, diğer arkadaşları gibi derslerde sürekli ona saati sorarak rahatsızlık vermek istememektedir. Özellikle “ötekiler gibi” edat öbeğiyle kendisinin arkadaşlarına göre daha International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2096 Nuriye BASTEM anlayışlı olduğuna dikkat çekmektedir. Daha önce geçen “başkaları” sözcüğünde görüldüğü gibi “ötekiler” sözcüğü de sözceleme öznesinin ötekileştirme ifade eden bir söylemidir. Örnek 32: Sınıfı geçme ümitlerimin birer birer kırıldığı, içime inkisar ve dert çöktüğü, hiç anlamadığım hendese derslerinde bile ona saati, ötekiler gibi, sormadım. (Abasıyanık, 2006: 68). Anlatıcı da Celil gibi zemberek isminin bu kadar çabuk yayılmasından dolayı şaşkındır: Örnek 33: Bu zemberek isminin dersten çıktıktan sonra bu kadar yayılacağını ne ben, ne de arkadaşım tahmin edememiştik. (Abasıyanık, 2006: 70). Anlatıcı, Celil’in üzerine bir şeyler karaladığı mektupta neler yazdığını merak eder. Bu duyguya yenik düşerek arkadaşının sırasında duran temize çekilmiş mektubu ayıp olduğunu bile bile yan gözle okuduğunu itiraf eder: Örnek 34: Ayıp bir şey yaptığımı bile bile mektubu, sanki arkadaşım yerinde imiş gibi mektuba el sürmeden yan gözle okudum. (Abasıyanık, 2006: 70). Metinde anlatıcının çevre duyarlılığına sahip olduğu ve tabiatın canlılığını, devinimini okuyucuya açık bir şekilde aktardığı görülmektedir. Örnek 35: Sınıfın içine sonbahar öğlesi dalga dalga birikiyor; sinekler, nebatat hocasının etrafında ve büyük pencerelerin üzerinde mesut ve kayıtsız çiftleşiyorlar, hocanın bahsettiği nebatat tohumları etrafımızı saran bol ve beyaz ışıkların içinde dönüp dolaşıyor sanki. (Abasıyanık, 2006: 67). Anlatıcının söyleminden o dönemin dili, eğitim yapısı ve toplum özellikleri Her metnin yazıldığı bir dönem vardır ve metin bize o dönemin havasını hissettirir. Cumhuriyet döneminde yazılmış olan Zemberek öyküsü de o dönemin dili, eğitim sistemi ve aile yapısı hakkında okuyucuya ayna tutmaktadır. Öyküyle ilgili bu bilgiler öykünün bağlamını oluşturmaktadır: Sait Faik’in diğer öyküleri, düşünce ve yaşam tarzı, cumhuriyet dönemi toplum yapısı… Düzgü (üst dil işlevi), cumhuriyet döneminin dilidir. Cumhuriyet döneminde kullanılan sözcükler arasında Arapça, Farsça ve Fransızcadan dilimize girmiş sözcüklere sık rastlanır. Dil açısından günümüzde kullanılmayan ya da nadir kullanılan şu sözcükler karşımıza çıkmaktadır: tedȃi, nebatat, müzakere, mütalaa, muntazaman, inkisar, hendese, zaviye, müsavat, müsavi, müselles, sevk-i tabiî, ruhiyat, teşbih, nehari, istikrah, teessür, kablelvuku, muallim, muhterem. Mekânın okul olması, bu sözcüklerin kullanımını gerektirmektedir; çünkü bu sözcüklerin çoğu, okulda geçen, okulla ilgili terimlerdir. Sözceleme öznesi bu metinde kullandığı sözcüklerle gelenekten yararlandığını göstermektedir. Oysa metinlerarasılık bağlamında Sait Faik’in diğer eserlerinden yola çıkılırsa onun Arapça-Farsça kelimelerden çok, sokak dilini kullandığı görülür. Bu metinde de “cigara” sözcüğüyle sokak dilini bir nevi yansıttığı söylenebilir. Öykü, o dönemin eğitim sistemi ve toplum yapısıyla ilgili de şu bilgileri vermektedir: Dersin mütalaa olarak geçmesi, geometri dersine hendese, psikolojiye ruhiyat denmesi, etüt International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2097 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ (müzakere) çalışmaları, derslerin elli dakika olması, okullarda yatılı ve nehari (gündüzlü) öğrencilerin bulunması, öğrencilerin derslerde sıkılmaları, sürekli çıkış zamanını merak etmeleri, mektup kullanımı gibi. Örnek 36: Dersler o zamanlar elli dakika sürerdi. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 37: Gene bir hendese dersindeydik. … İşte, dedi, şu müsellesin hariçteki zaviyesi, öteki müsellesin iki zaviyesine müsavi… (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 38: Hendeseden sonraki ruhiyat dersiydi. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 39: Muallim daha fazla dayanamadı. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 40: Sıranın önünde bu mütalaanın başından beri yazıp çizdiği, nihayet temize çekilmiş, mektup duruyordu. (Abasıyanık, 2006: 70). Öğretmenin öğrencisine “siz” ve “efendi”, öğrencilerin birbirlerine “efendi”, Celil’in de babasına “siz” diye hitap etmesi o dönemin toplum yapısını gösteren önemli bir özelliktir. Örnek 41: Celil Efendi, yavrum, lütfen saate bakar mısınız? Ben de bu sınıftan çıkıp gitmeme ne kadar kaldığını öğrenmek istiyorum. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 42: Sonra yanımdaki dalgın çocuğa: Celil Efendi kardeşim, dedi, kaç dakika var acaba? (Abasıyanık, 2006: 67). Örnek 43: Sonra babacığım darılmazsanız size bir şey söyleyeceğim. Bana mektebe gelirken vermiş olduğunuz saat kırıldı. (Abasıyanık, 2006: 71). “Siz” ve “efendi” hitaplarına karşın bir öğrencinin anlatıcıya kızgınlığını “hayvan” diyerek belli etmesi, kimilerinin alınan eğitimi içselleştiremediklerini, bu eğitimi davranışa dönüştüremediklerini göstermesi açısından önemlidir. Örnek 44: Bu esnada arka sıradan hızla dürtüldüm. Hiddetle dönünce: Ne kadar var, sorsana, dedi birisi. ‒ Sen sorsana, ben şimdi sordum. Arkamdaki ses bana: Hayvan, dedi. (Abasıyanık, 2006: 67). 3.3. İdeolojik Bakış Açısı: Öyküde ideoloji, metindeki kişilerin kullandıkları, tümcelerin eylemini şekillendiren kipin incelenmesiyle netleşecektir. Öykünün derin yapısında bulunan düşünsel akımlar ya da düşünceler bütününe öykü metninin yüzeysel yapısında bulunan farklı dil yapılarını inceleyerek ulaşmak mümkündür. (Erden, 1998: 18-25). Kısa cümleler ve diyaloglardan oluşan öykünün ilk cümlesi “Dedim: Kaç dakika var?” (Abasıyanık, 2006: 67) şeklindedir. Öykünün geneline bakıldığında öyküde “demek ve söylemek” fiillerine sık rastlanıldığı (yirmi kez) görülür. Demek-söylemek fiilleri, hâkim anlatıcı bakış açısıyla metnin oluşturulduğunu gösterir. Olayı anlatan bir “ben” vardır. Bu “ben”, metnin kahramanı olabileceği gibi gözlemci de olabilir. Sözceleme öznesi, burada anlatıcıyı kahramanın en yakın arkadaşı yani gözlemci olarak belirlemiştir. Öyküde fiillerin de ağırlıklı olarak yer aldığı görülür: dedim, sordu, baktı, dürtüldüm, sordum… Öyküdeki kişinin düşüncelerini dile getirirken hangi kipi kullandığı önemlidir. Sözceleme öznesi, Celil’in bir dönem boyunca sınıfta saatiyle var olma çabasını, arkadaşlarına yardımcı International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2098 Nuriye BASTEM ve onları kırmayan halini, arkadaşlarının buna rağmen onun kalbinde nasıl bir yara açtığını tasvir kipini (-di) kullanarak anlatmaktadır. Eylem ya geçmiş zaman kipiyle ya da geniş zaman + geçmiş zaman kipi 3. şahıs şeklinde çekimlenmiştir: Örnek 45: Bu garip ve yorucu vazifeyi, derslerini ve müzakerelerini yaptığı gibi muntazaman başardı. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 46: Onun yalnız uzun teneffüslerde kendisi için saatine baktığını hatırlıyorum. Bazen de son mütalaada ince ve güzel kafası bulanıp, mahzun gözlerine uyku dolduğu zaman saate bakardı. (Abasıyanık, 2006: 68). Örnek 47: Ben ilk günden sonra kendisine saati “kaç dakika var…” diye sormadım, o bana, kendisi söylerdi. (Abasıyanık, 2006: 68). Anlatıcı, arkadaşlarının Celil’e lakap takmalarından duyduğu rahatsızlığı ve elinden hiçbir şey gelemeyişini yetersizlik kipini {-A+[u-]>ø-mA} kullanarak gösterir. Bu, Celil’in yaşamında özlemini duyduğu şeyleri gerçekleştiremediğine ve bu yetersizliğini kabullendiği için ilerde de gerçekleştiremeyeceğine işarettir. Anlatıcıda, Celil’in ve öğretmeninin içinde bulundukları durumu değiştiremeyeceklerine dair huzursuzluk, gücün yetmemesi hali gözlenmektedir. Anlatıcı, ayrıca öğretmeniyle ilgili yetersizlikleri de bu kiple ifade etmiştir: Örnek 48: Bu zemberek isminin dersten çıktıktan sonra bu kadar yayılacağını ne ben, ne de arkadaşım tahmin edememiştik. (Abasıyanık, 2006: 70). Örnek 49: Bense bu mahzun gözlü arkadaşımı ne Zemberek ne de Celil diye çağırabiliyordum. Celil diyemiyordum; çünkü bütün sınıf Zemberek diyordu. Gene aynı sebepten Zemberek diye de çağıramıyordum. (Abasıyanık, 2006: 70). Örnek 50: Muallim daha fazla dayanamadı. (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 51: Ruhiyat dersi gibi hakikaten tatlı bir ders, bu monoton ve heyecansız sesten dinlenemezdi. (Abasıyanık, 2006: 69). Öyküde olumsuzluk belirten ifadeler göze çarpmaktadır, bunlar beklentilerin gerçekleşmediğini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Celil’in saate bakmak için “gözlerini tahtadan istemeye istemeye” ayırması, derse ilgisini ve dersinin bölünmemesine karşı beklentisini dile getirmektedir. Örnek 52: Gözlerini tahtadan istemeye istemeye ayırarak, sakin fakat korkak baktı. (Abasıyanık, 2006: 67). Aşağıdaki örneklerde, yaşanılan düş kırıklıkları göze çarpmaktadır. Saati söyleme vazifesinin son bulmasına sebep olacak o olayın yaşanması, başkaları onu “Zemberek” diye çağırdığındaki öfkesiz ve nefretle dolu bakışı ve ona yapışıp kalan bu lakabı unutturamıyor olması düş kırıklıklarını gösterir. Örnek 53: “Kurmamışım galiba, dedi, saat işlemiyor.” (Abasıyanık, 2006: 69). Örnek 54: Başkaları onu bu isimle çağırırken, o, hiç kızmış görünmeden başını eğiyor, birinci çağrılışta kasten bakmıyor, fakat ikinci ve üçüncü çağrılışında öfkesiz, fakat istikrahla dolu dönüyor, cevap vermiyordu. (Abasıyanık, 2006: 70). Celil’in babasına yazdığı mektupta “sizleri çok göreceğim geldi.” cümlesi Celil’in bulunduğu ortamdan bir an önce kaçıp kurtulmak istemesi, Zemberek değil Celil olabildiği bir ortamda bulunmak istemesi açısından dikkate değerdir. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2099 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ Örnek 55: …sizleri çok göreceğim geldi. (Abasıyanık, 2006: 71). Öykünün bütüncül düzenini, kendi halinde sıradan bir öğrenci olan Celil’in çevresinde oluşan farklı bilişsel dünyalar oluşturmaktadır. Bunlar, Celil’in öğrencilik-arkadaşlık dünyaları ile arkadaşları arasında var olma çabasını içeren dünyasıdır. Sözceleme öznesi, 1. tekil kişi ekini kullanarak Celil’in sıra arkadaşının ağzından konuşmaktadır. Böylelikle onun beklentilerine, mahcubiyetine şahit olmakta, Celil ve diğer arkadaşlarına olan eleştirilerine katıldığını göstermektedir. Celil, kendisine takılan lakabı nasıl değiştireceğini bilmemekle beraber kendi dünyasında yaşadığı bu isyanı, ancak bozuk saati babasına postalayarak ortaya koymaktadır. Sözceleme öznesi, öyküde psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve ideolojik kimliklere bürünmüştür. Yazarın seçtiği sözcükler, düşünceler bütünü onun ideolojik kimliğini; ayıp olduğunu bile bile başkasının mektubunu okuması, her zaman arkadaşlarına saygılı ve yardımcı olan bir çocuğun istemediği bir lakapla anılması, dalga geçilmesi pedagojik kimliğini; Celil’in bu ismi ilk duyduğunda garip bir hisle ürpermesi, sıra arkadaşının onu ne kendi ismi ne de lakabıyla çağıramaması, diğerlerinin zemberek diye çağırışlarında Celil’in tepkisi, tavrı, bozuk saati babasına göndermek üzere yazdığı mektuptaki duyguları psikolojik kimliğini; ruhiyat hocası ve gündüzlü öğrencinin tasvirinde, diğer öğrencilerin davranışlarında sosyolojik kimliğini yansıtır. 4. SONUÇ Sait Faik, sanatını ve dünya görüşünü insan sevgisi üzerine kuran yazarlardan biridir. İnsan sevgisinin duyarlık eğitiminde önemli bir yeri vardır. Yazar da günlük hayattan çıkardığı malzemelerle okuyucuya duyarlık eğitimini kazandırmayı amaçlamıştır. Bu tür yazınsal metinlerin okuyucu üzerindeki etkisi büyüktür. Okuyucu, bu öyküyle lakap takmanın, var olma çabası içindeki bir çocukta nasıl derin yaralar oluşturabileceğinin farkına varmaktadır. Okuldan atılan, liseyi yatılı okuyan ve içe kapanık yapısıyla yazar, Celil’le aynı düzlemde bulunduğunu okuyucuya hissettirerek kimi öğrencilerin daha hassas olabileceğini ve kişilerarası (sözlü) iletişimde daha dikkatli olunması gerektiğini vurgulamaktadır. Çevresindekilere her zaman yardımcı olan, saygılı, iyi niyetli insanlar, her zaman ve her yerde kıskançlık oklarına ve alaylara maruz kalabilirler. Öyküde de öğrencilerin kendilerinden daha üstün olan arkadaşlarına karşı nasıl acımasız olabildikleri gözlemlenmektedir. Öykünün başlığı ve ilk cümlesi konu ile ilgili ilk ipuçlarını verir. “Zemberek” sözcüğü ve “Dedim: Kaç dakika var? (Abasıyanık, 2006: 67) cümlesi, konunun zaman kavramını içerdiğini gösterir. Metinde öğretmen ve öğrenciler zamanı bir an önce geçirme telaşı içindedirler. Fakat onlar için nasıl geçtiği önemli değildir. Zamanı gösteren zembereğin kırılmasıyla da büyük bir sorunla karşılaşmış gibi olur, sudan çıkmış balığa dönerler. Sanki artık onlar için zaman geçmez. Burada sorulması gereken asıl soru şudur: İnsanoğlu zamanı öylesine mi geçiriyor, yoksa zamanı dolduruyor mu? Zaman geçsin diye uğraşıyorsa sıkılması, sürekli zamanı merak etmesi doğaldır. Ancak zamanı dolduruyorsa hem kendine hem insanlığa verimli olabiliyordur. Bu da zamanını dolu dolu geçiren birisinin bir başkasıyla uğraşmasına ya da sıkıntı yaşamasına çok fazla zamanının kalmayacağı anlamına gelir. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 2100 Nuriye BASTEM Ayrıca metinde altı kez “Kaç dakika var?” sorusuyla karşılaşılmaktadır. Bu, insanların, zamanı merak ettikleri gibi hep bir sonraki zamanla ilgili planlar yaparak “şimdi”yi tam anlamıyla yaşayamamalarını, bir verimsizlik sürecine itilmeleri ve yaşanılan andan keyif alamamalarını gösterir. Bu öykünün, bir eğitim malzemesi olarak günümüzle karşılaştırılmasının yapılması mümkündür. Bugün herkesin kolunda bir saat görmek sıradan bir şeydir. Saat takmamak maddi yetersizliğin göstergesi değil, sadece tercih meselesidir. Hatta değil saat, çoğu ilköğretim ve lise öğrencisi cep telefonu ile okula gidebilmektedir. Bugün bu imkânların oldukça gelişmiş olması, günümüz insanına bir rahatlık ve kolaylık sağlamıştır. Bu öykü, geçen yetmiş yılda toplum yapısında, eğitimde ve aile yaşamında nelerin değiştiğini göstermek açısından dikkate değerdir. Öyküde ailenin çocuk üzerindeki baskısı, aşırı anne-baba duyarlılığı da söz konusudur. Okula gelirken babasının vermiş olduğu saat Celil’i, arkadaşlarından ayırmış, diğerlerinden farklı biri yapmış, bu sebeple onu bir var olma çabası içine sokmuştur. Bu durum günümüze uyarlandığında da hem anne-baba hem de öğrencilerin marka takıntısı içinde olmamaları ya da cep telefonu ile gösteriş yapma gibi zavallılıklara düşmemeleri uyarısında bulunulabilir. Öykünün başkişisinin öğrenci ve mekânın okul olması öykünün eğitimde kullanılabilirliğini artırmakta, çocuk ve genç okuyucular için dikkat çekici bir etken oluşturmaktadır. Celil’in kişilik yapısıyla özdeşleşen öğrencilerin günlük hayatta çokluğu, konunun güncelliğini göstermesi açısından önemlidir. KAYNAKÇA Abasıyanık, S. F. (2006). Şahmerdan. İstanbul: YKY. Arslan, S. (2004). Sait Faik’in Hikâyelerinde Çocuk. Eğitim Dergisi. 50. Ankara: MEB Yay. Büyükkantarcıoğlu, N. (2001). Yazınsal Eleştiri Kuramları İçinde Eleştirel Söylem Çözümlemesinin Yeri ve İşlevi. Dil Dergisi. AÜ TÖMER Yay. 105, 17-28. Erden, A. (1998). Öyküde Bütüncül Düzeni Oluşturan Olgulara ve Düşünsel Akımlara Dilbilimsel Yaklaşım: Yöntem ve Uygulama. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 15, 2, 9-26. Günay, V. D. (2013). Söylem Çözümlemesi. İstanbul: Papatya Yayıncılık Eğitim. Gür, T. (2013). Postmodern Bir Araştırma Yöntemi Olarak Söylem Çözümlemesi. Zeitschrift für die Welt der Türken. Vol. 5. No.1, 185-202. Kavcar, C. (1999). Edebiyat ve Eğitim. Ankara: Engin Yayınevi. Kocaman, A. (Yayıma Haz.) (2003). Söylem Üzerine. Ankara: ODTÜ Yay. LE, Elisabeth (Septembre 2000). “Pour une analyse critique du discours dans l’etude des relations internationales. Exemple d’application ades editoriaux americains sur la guerre en Tchetchenie” Revue Etudes internationales, volume: xxxi, s. 489-515. International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 ELEŞTİREL SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ BAĞLAMINDA BİR METİN İNCELEMESİ: 2101 SAİT FAİK’İN “ZEMBEREK” ADLI ÖYKÜSÜ Özbek, N. (1998). Türkçede Söylem Belirleyicileri. Dilbilim Araştırmaları. 9, 37-47. Türkçe Sözlük. (1998). Ankara: TDK Yay. Yalçın, A. ve Aytaş, G. (2002). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay. www.bilimseleğitim.net/forum, II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Sonuç Bildirisi, 24/10/2006. Güncel Türkçe Sözlük. 10 Mayıs 2015 tarihinde www.tdk.gov.tr/index adresinden erişildi. Sebzecioğlu, T. (21.01.2009). Söylem Çözümlemesi. www.turgaysebzecioglu.com adresinden erişildi. 10 Mayıs 2015 International Journal of Languages’ Education and Teaching UDES 2015 tarihinde