Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır
Transkript
Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır
PDRgünlüğü Mart 2014 Pdr & Psikoloji Bölümlerinin Bugünü ve Geleceği Çocuğun Zihinsel Gelişimi İçin Öneriler www.pdrgunlugu.net Dergisi Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır "Z" Kuşağı Çocukları Daha Geç Konuşuyor Peki PDR Mesleğinin Geleceği Parlak mı? Çocuklar Neden Yalan Söyler Çocuklar Neden Yalan Söyler Yalan söylemek, bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan girişimde bulunmaktır.Amaç başkalarını yanıltmaktır. Yalan söylemek toplum tarafından ayıplanan,kınanan bir davranış olmasına rağmen, ara sıra ona başvurmayan insan yok gibidir.Fakat çoğu zaman kendi yalanlarımızı gerekli, küçük yalanlar olarak görür,başkalarınınki ise büyük yalanlar olarak görürüz.Örneğin sevmediğimiz bir insan kapımıza geldiğinde evdeki çocuğa "annem evde yok"dedirtiriz. Karşımızdaki insanı kırmamak için yalana başvurur, aynı zamanda çocuğumuza da yalan söylemenin ilk tohumlarını aşılamış oluruz. Başkalarını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlar, gerçek yalanlardır. Aslında çocukların yalanları, yetişkinlerin yalanlarının yanında masum kalır. Çünkü; onların yalanları aldatma amacı gütmez. Çocuk gerçeği iyi değerlendiremediği için, gördüklerini çarpıtarak anlatır ve uydurur. Kimi ana‐baba çocuğun olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmasını yalan sayar. Bunları dinlemek ve olduğu gibi kabul etmek yerine çocuğu suçlar. 3‐5 yaş çocuğunun hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatırlar ve bu dönemde yalan ile yalan olmayanı ayırt edemezler. Yalanın bu kadar çok kullanıldığı bir toplumda çocuk yetiştirmek hiç de kolay bir iş değildir. Ana babaların birçoğu çocuğunun yaş dönemini göz önüne almadan çok erken yaşlarda gerçeğe sadık kalmasını isterler. Oysa çocukta gerçekçilik ilkesi zaman içinde oluşmaktadır ve 7 yaş öncesinde söylediği gerçek dışı sözler ve olaylara yalan damgası vurmak doğru değildir. 3 yaş çocuğunun inanılmayacak öyküler uydurması, hayali arkadaşlarının olması ve taklit oyunlarından hoşlanması doğaldır ve gelişim özelliklerinin yolunda gittiğini gösterir. Çocuk hayal gücü geniş olduğu oranda başarılı olur. Gerçeğe uydurma yolu ile ulaşır. Ayrıca öykü uydurmaktan ayrı olarak kasıtlı bir biçimde gerçeğe sadık kalmama küçük bir çocukta doğaldır ve bu tür yalan çocuğun eğlenmeyi sevmesinin, birine takılmaktan hoşlanmasının doğal övünme arzusunun arkadaşlarından geri kalmama isteğinin ya da cezalandırılma korkusunun bir sonucudur. Yaşamın ilk beş yılında çocuğun yalan söylemesi konusunda endişeye gerek yoktur. Çocuğun gerçeğe sadık kalmasını sağlamak için ısrar etmek ve yalanını ortaya çıkarmak için girişimlerde bulunmak yanlıştır. Çünkü beş yaş öncesi çocuğunun söylediği yalanlar söz de yalanlardır ve çocuk düşüncesinin kendiliğinden oluşan özgün ürünleridir. Çocuk birtakım psikolojik gereksinimleri nedeniyle gerçek dışı söz yada hayallere sığınabilir ve bunları gerçekmiş gibi kabul edebilir. Bu tür sözde yalanlar, gerçek yalanlardan farklıdır. Sözde yalanların yanlış değerlendirilmesi, kınanması, sert cezalar verilmesi sonucunda gerçek yalanların doğmasına yol açar. Örneğin kardeşi ile oynarken bir vazoyu kıran çocuk cezalandırılma korkusuyla annesine kardeşinin kırdığını söyler.Böylece yalan kendini savunmanın en iyi silahı haline gelir. Çocuk gerçekle, gerçek olmayan ayırt etmesinden sonra yalan halen devam ediyorsa,temelinde psikolojik etkenlerin olduğu söylenebilir.Çocuğun çevresiyle ilişkileri gergin ve olumsuzdur. Ana babalar çocuklarının eğitiminde onları gerektiği gibi sosyalleştirmeyi başaramamışlardır. Bu tür çocuklar da kendini kontrol edememe ve aşırı bencillik gözlenir. Başkalarının hak ve çıkarlarına kendisinin ki gibi değer vermesini öğrenememiştir. Çocuk olanı olduğu gibi değil de, büyüklerinin istediği şekilde göstermek için yalana başvurur. Yalan Söylemenin Gelişim Süreçleri Her biri diğeriyle iç içe olmasına rağmen yalan söylemenin gelişim süreci üç aşama halinde incelenir. Çocukluğun ilk yılları (2‐6) Ergenlik (6‐12) Gen Yetişkinlik (12‐18) yaşlar arası Hangi gelişim süreci olursa olsun çevre faktörü dikkate alınmalıdır. Çocukluğun ilk yılları:Çocukların kaç yaşında yalan söylemeye başladıkları bir tartışma konusudur. Bir çocuğun tam anlamıyla yalan söyleyebilmesi için diğer insanların düşüncelerinden haberdar olması gerekir. Bazı araştırmacıların belirttiğine göre çocuklar 3,5 yaşına kadar karşıdaki kişilerin fikirlerinden habersizdir.Araştırmacılar çocukların gelişimlerinin ilk yıllarında kandırma ile ilgili davranışları toplumsal yaşamda büyükleri memnun etmek ya da cezadan kaçmak için önceden öğrendikleri tepkileri sergileyerek geliştirdiklerini belirtirler. Woolf çocukların dört yaşından önce yalan söyleyemeyeceklerini çünkü gerçeğin bile farkında olmadıklarını ifade eder. Woolf?un yalanın başlangıcı olarak belirlediği yaş bir çok araştırmacı tarafından çürütülmüştür. Yapılan bir araştırmada ağabeyi ortalıkta yokken döktüğü sütün suçunu ona atan iki yaşındaki bir erkek çocuğu ve kendi kendini dövüp başka bir çocuğun bunu yaptığını belirten 2,5 yaşındaki bir kız çocuğu örnekleri verilmiştir. Yalan fantezileri üretmek,olgunlaşmamış anlayışsız ebeveynler tarafından stresli ortamlarda yetiştirilen çocukların gösterdiği bir özelliktir.Yalan fantezileri üreten bir çocuk dileklerinin gerçek olmasını diliyor demektir. Ergenlik:Ergenlik öncesi dönem çocukların nasıl iletişim kuracaklarını, neyi dışarı vereceklerini,neyi içerde tutacaklarını ve nasıl kandırıp yalan söyleyeceklerini öğrendikleri dönem olur. Çocukluğun ilk yıllarında doğrunun tüm çıplaklığıyla söylenmesi hoş görülse de ergenlik çağına gelen çocuklara bunun tam tersi öğretilir. Ergenlik çağındaki bireylere insanları üzecek gerçekleri söylememeleri öğretilir.Cinsellik, para, uyuşturucu ve alkol ile ilgili aile sorunları sır olarak saklanır. Çok gizli sırları olan aileler dışarıya sır vermemek için aşırı gayret sarf ederler. Sonuçta ergenlik çağındaki çocuklar yavaş yavaş hile ve yalan içerecek şekilde bilgi, fikir, duygu ve düşüncelerini toplumdan saklamaya ve yerine göre göstermeyi öğrenmeye başlarlar. Bu bir dereceye kadar her ailede öğretilir. Genç Yetişkinlik:Genç yetişkinlerin maruz kaldıkları psikolojik baskılar sevgiliden ayrılma cinsel dürtüler gibi yalanın bir hastalık belirtisi olarak ortaya çıkmasına kadar gidebilir. Özerk bir birey olmaya çalışan genç yetişkin anne‐babasından bağımsız kararlar almaya çalışırken yalana sığınabilir ya da anne babasına karşıt tepki geliştirerek patolojik bir boyutta doğrucu olup çıkabilir. Bu durum iç hesaplaşmalar yaşayan genç yetişkinin vicdanını rahat hissetmesini sağlayabilir. Yalanın Türleri Kişi doğruyu söylemek kendisi için daha avantajlı olsa da yalan söyler.Önceden düşünmeden ,o anda öylesine söylenen yalanlardır. Diğer bir deyişle, söyleyen kişinin gelişimine ve yaşamına zarar veren, onu zor duruma sokan yalanları, patolojik yalanlar olarak adlandırabiliriz. 1-Patolojik Yalanlar: Küçük çocuklar gerçeği iyi değerlendiremedikleri için uydururlar. Yetişkinler bunları yalan olarak görür. 2-Hayali Yalanlar: Çocuklar ana‐babayı örnek alır. Ana‐babanın yalanına tanık olan çocuk, yalan söylemeyi öğrenir. Ör; doktora gidiyoruz diye gezmeye giden anne‐baba çocuğun yalan söylemesine zemin hazırlar. 3-Taklit Yalanlar: 4-Sosyal Yalanlar: Bunlar en yaygın olan yalanlardır. Bir yere gideceğimiz zaman, gitmek istemiyorsak, "hastayım " deriz. Çocuk kendini korumak için yalan söyler. Çocuk sık sık eleştiriliyorsa, sert tepki gösteriliyorsa, mükemmelliğe zorlanıyorsa çocuk yalana başvurabilir. Doğru söylediğinde "yalan söylüyorsun" diye suçlanan çocukta , bu yalanların alışkanlık haline gelebilir. 5-Savunma Yalanları: 6-Yüceltilmiş Yalanlar: Başkalarının hayranlığını kazanmak için söylenen yalanlardır. Bazen de çocuklar bir özlemini dile getirmek için yalan söyler. Ör; babasız bir çocuğun "babam var"demesi gibi. Normal yollardan takdir edilmeyen çocuk, yalana başvuracaktır."Annem öldü"diyen bir çocuk, kardeş doğumu ile birlikte ilgisiz kaldığı için böyle söylemektedir. Pdr & Psikoloji Bölümler Ülkemizin sosyal ve eğitim alanlarında halen bir çok eksiğinin bulunduğu bu dönem ve gelecek dönemlerde bu iki mesleğin geleceklerinin öncelikle parlak olduğunu bilmeniz gerekmektedir. Ancak iki mesleği bir birinden ayırmak lazım. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ‐ Pdr Pdr mesleğinin geleceği hakkında ciddi endişeler içinde olan alan mezunları bu konuda haksız sayılmazlar.Ancak Pdr alanın geleceğini değerlendirmeden önce mesleğin bu gününe bakmakta fayda var. Pdr mezunları şuanda mezun olduktan itibaren; MEB'e bağlı kamu ve özel okullarda rehber öğretmen, MEB'e bağlı RAM'larda psikolojik danışman, Rehabilitasyon merkezlerinde psikolojik danışman, Özel şirketlerde insan kaynakları uzmanı Danışmanlık merkezlerinde uzmanlı alanlarına göre psikolojik danışman, Adliyelerde bilirkisi olarak, Emniyette psikolojik danışman, TSK'da psikolojik danışman olarak. Çocuk esirgeme kurumlarında psikolojik danışman olarak Çeşitli kurumlarda danışmanlık ve eğitimle ilgili farklı pozisyonlarda çalışabilmektedir. rinin Bugünü ve Geleceği Pdr mezunlarının çalışma alanlarını değerlendirdikten sonra bu alanlardan "Rehber Öğretmenlik" alanı pdr mezunlarının yığılma alanıdır. Üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ‐ Pdr bölümünden mezun olan öğrencilerin %65'i bu alanda çalışmaktadır. Kalan %35'lik bölümü ise diğer alanlarda çalışmaktadırlar. Durum böyle olunca pdr mezunları MEB'e bağlı okullarda çalışma alanlarındaki değişikliklerinden çok fazla etkilenmektedir. 2013 mayıs ayında başlatılan rehberlik kursları ve beraberinde gelen alan dışı atamalarda bu sebeple Pdr camiasını derinden etkilemiş ve mesleğin geleceği konusunda ciddi endişeler doğrmuştur. Ardından gelen ve MEB tarafından hangi mantıkla oluşturulduğu belli olmayan emek ve hak gspına neden olan öğretmenlere alan değişikliği hakkı veren uygulama ile bir çok alakasız branş rehber öğretmenlik kadrolarına geçmiştir. Tüm bunlar yaşanırken MEB şubat ayında öğretmen ataması öncesi bünyesindeki güncel öğretmen ihtiyaçlarını yayınlamıştır. Yayınlanan listeye göre MEB kaynaklarının belirttiği sayılara göre şuanda MEB'e bağlı okullarda toplam 14.043 Rehber Öğretmene ihtiyaç vardır.Bu ihtiyaca özel sektörün gereksinimlerini de eklediğimiz zaman şuanda ülkemiz içinde çalışacak 16.000' e yakın pdr mezununa ihtiyaç olduğu görülmektedir. Peki Türk Üniversiteleri Yılda Kaç Pdr Mezunu Veriyor? Sadece geçen yıl Pdr mezunlarının sayısı %11 artmıştır. 2013 Yılında PDR’nin Yeni Açıldığı Devlet Üniversiteleri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (İkinci Öğretim): 41 Kişi Niğde Üniversitesi: 52 Kişi Uşak Üniversitesi: 52 Kişi Uşak Üniversitesi (İkinci Öğretim): 52 Kişi 2013 Yılında PDR Kontenjanı Artan Devlet Üniversiteleri Osmangazi Üniversitesi: 52′den 62′ye Konya Necmettin Erbakan: 77′den 88′e Osmangazi Üniversitesi ( İ.Ö ): 52′den 62′ye Konya Necmettin Erbakan (İ.Ö): 77′den 88′e Erzincan Üniversitesi: 57′den 67′ye Erzincan Üniversitesi ( İ.Ö ): 57′den 67′ye Toplamda 237 kişilik bir artış olmuştur. Bu bilgiler ışığında şuanda Türk Üniversiteleri bünyesinde 2012 yılında Pdr bölümü mezunu sayısı 5.378 iken bu sayı 2013 yılında 6.029 olarak karşımıza çıkmıştır. Peki MEB Her yıl kaç Rehber Öğretmen Almaktadır. 2009 2010 2011 2011 2012 2013 2014 ‐ ‐ ‐ ‐ ‐ ‐ ‐ 1340 1774 1194 659 883 2628 273 (Şubat ataması) Sayısal verilerileri ele aladıktan sonra gelelim öngörümüze; Yukarıda belirttiğimiz sayılar ve MEB tarafından uygulana politikal çerevesinde PDR alanınındaki MEB rehber öğretmen açığının 2020 yılında kapanması beklenmektedir. Ancak dış etkenlerden bağımsız bir öngörü olarak oluşturduğumuz bu tespit MEB'in alandışı atama uygulamaları, branş değişiklikleri, rehberlik kursları vb gibi etkenlerle 2018 yılına da çekilebilir. Burada MEB yetkililerinin tutumu çok önemli bir yer tutmaktadır.Zira MEB tarafından yapılan her olumsuz davranış Pdr camiasını olumsuz etkilemektedir. Peki PDR Mesleğinin Geleceği Parlak mı? Bu soruya hem evet hemde hayır demek zorundayız. Çünkü PDR ile ilgili yapılan düzenlemelerin hepsi tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Alandışı atamalar ile yetersiz personelin alana girmesi, Felsefe ve Sosyoloji mezunlarına alanın siyasi rant için peş keş çelimesi, Pdr alana ait bir yasa olmaması, Pdr hizmetlerine ilişkin salt bir yönetmelik olmaması, Pdr çalışmalarında rehber öğretmenlerin yaşadıkları olumsuz tutumlar vs. Tüm bu gelişmeler alanının geleceği hakkında bizi endişelendirmekte ve karamsarlığa düşürmektedir.Ancak Pdr alanının geleceğinin parlak olduğunu gösteren gelişmelerde yok değildir. Psikolojik danışmaya verilen önemin toplumda artması, Devlet ve özel sektörlerde çalışma imkanlarının genişliği, Uluslar arası bir geçerliliği olması, Toplumsal olarak psikolojik danışmanlığa olan bakışın değişmesi, Alanda yetişmiş insan sayısının artışı, MEB rehber öğretmen alım sayılarında azalmanın olmayışı vs. gibi Son olarak 2020 yılına kadar MEB de rehber öğretmen açığının kapanmayacağı öngörülmekte ve özel sektörde de Pdr alanın varlığını sürdüreceği gözükmektedir. Psikoloji Bölümünün Geleceği Psikoloji; mesleğinin geleceğini değerlendirmeden önce bugüne bir bakmakta fayda var.Psikoloji mezunları şuanda; MEB’e bağlı okullarda rehber öğretmen olarak(1 yıl formasyon almalı halinde) ve Psikoloji öğretmeni larak, Danışmanlık merkezlerinde psikolog olarak, Rehabilitasyon merkezlerinde psikolog olarak, Adalet bakanlığında, Hastanalerde, Çocuk esirme kurumlarında, Aile sağlık merkezlerinde Okul öncesi kurumlarda Kreş ve çocuk yuvalarında çalışabilmektedirler. Pdr alanında uzun uzun değindiğimiz bir çok husus Psikoloji alanı içinde geçerli olabilmektedir.Zira psikoloji ve Pdr birbirleri ile çok benzeşen sadece eğitimin içerindeki %30 luk ayrımla ayrılan iki alandır.Psikoloji mezunları ile Pdr mezunları birbirlerinin çalıştıkları tüm alanlarda çalışabilmektedirler.Bu yönden bir Pdr mezunu ile Psikoloji mezunu öğrenci iş ve çalışma alanları konusunda aynı hakları veya aynı kayıpları yaşamaktadır. Pdr mezunları için belirttiğmiz tüm olumlu ve olumsuz gelişmelerden psikoloji mezunlarıda etkilenmektedirler. Bu sebeple Psikoloji mesleğinin geleceğinin de Pdr gibi değerlendirilebileceği unutulmalı ancak psikoloji bölümünün her yıl verdiği mezun sayısının daha az olduğunu düşünülerek daha uzun soluklu bir çalışma hayatı içinde bulunacakları tahmin edilmektedir.Burada kişisel olarak bu iki meslekten birini tercih edecek öğrencilerin eğer kariyer hedeflerinde öğretmenlik veya eğitimin bir kademesinda çalışmak var ise Pdr alanını, yok tamamen psikoloji ve danışmanlık alanına yönelmek istiyorlarsa da Psikoloji alanını tercih etmelerini tavsiye ederim.Ama tekrar etmekte fayda var. Psikoloji ve Pdr mezunlarının tamamı dabışmanlık alanlarında da çalışabilir eğitim alanlarında çalışabilirler. Öfkeniz Sizi Kontrol Etmesin Öfke normal bir duygudur ve her sağlıklı insanın öfkelenmesi doğal bir tepkidir.Ancak doğru olmayan doğal olmayan öfkenin gösterilem şeklinde yapılan hatalardır. İşte bu hataları yenebilmek için öneriler... Mayo Clinic’te yer alan etkili öfke yönetimi tavsiyeleri öfkenizi yenme konusunda başarılı olmanıza yardımcı olacak. Ani patlamalarınız, öfkeniz ya da asabiyetiniz ailenizle, arkadaşlarınızla, iş arkadaşlarınız ve hatta yabancılarla ilişkilerinizi olumsuz olarak etkiler. Öfke yönetimi teknikleri, öfkenizi ifade etme şeklinizi değiştirmenize yardım etmede ispatlanmış bir yoldur. Öfkenizi kontrol etmeye yardımcı olacak 10 tavsiye… 1.Bir mola alın. Klişe gibi görünse de tepki göstermeden önce 10′a kadar sayma öfkenizi yatıştırabilir. 2.Ortamdan uzaklaşın: Öfkeniz biraz yatışana kadar, sinirlendiğiniz kişiden biraz uzak durun. 3.Biraz sakinleşince, öfkenizi ifade edin. Çatışmacı olmayan bir şekilde öfkenizi ifade etmek sağlıklıdır. 4.Biraz egzersiz yapın. Fiziksel aktivite, duygularınız için bir çıkış noktası sağlıyor. Özellikle, öfkeden patlamak üzereyseniz; hızlı tempoda bir yürüyüş ya da koşu yapabilir, yüzebilir, ağırlık kaldırabilirsiniz ya da basket atışları yapabilirsiniz. 5.Bir şey söylemeden önce dikkatli düşünün. Aksi halde, pişmanlık duyacağınız bir şey söyleme olasılığınız fazladır. Söylemek istediklerinizi yazmanız faydalı olabilir. Öfkeliyseniz yazarak konudan uzaklaşabilirsiniz. 6.Durumların çözümünü tespit edin. Sizi neyin çıldırttığına odaklanmak yerine kızgın olduğunuz kişiyle birlikte sorununuza çözüm bulmaya çalışın. 7.Problemi anlatırken “ben” sözünü kullanın. Bu karşınızdakini ayıplamak ya da suçlu bulmaktan kurtulmanıza yardım edecektir. Örneğin, “Ev işlerine yardım etmelisin” yerine “Bu akşam ev işlerine yardım etmediğin için üzüldüm” ifadesini kullanın. 8.Kin gütmeyin. Eğer diğer kişiyi affederseniz, bu ikiniz için de yararlı olur. Herkesin sizin istediğiniz gibi davranmasını beklemek gerçekçi değildir. 9.Gerilimi, tansiyonu azaltmak için mizahı, dalga geçmeyi deneyin. İğneleyici ve küçümseyici alayı kullanmayın, bu duyguları incitebilir ve her şeyi daha kötü yapabilir. 10.Gevşeme becerileri uygulayın. Gevşeme becerilerini öğrenme ve stresi azaltma öfkenizi kontrol etmeye yardımcı olacaktır. Derin nefes alma, bir gevşeme sahnesini gözünüzde canlandırma ya da sakinleştirici bir sözü tekrar etmeyi deneyebilirsiniz. Diğer öfkeyi hafifletme yolları ise müzik dinlemek, bir gazetede yazı yazmak ya da yoga yapmaktır. Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmanına ya varır, ya varmaz. Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır Çocukların okul başarısı için düzenli ders çalışması, ödevlerini zamanında yapması çok önemli. Ancak diğer taraftan çocuklar ödevlerini yapmak için masa başına oturmakta zorlanabiliyorlar. Anne babalar her ödev saatinde çocuklarını masa başına oturmasına ikna etmek için enerji harcıyorlar. Çocuğunuzun uzun süre masa başında beklememesi ve ödevlerini düzenli yapabilmesi için çocuğunuza destek olabilirsiniz. Çocuğunuza düzenli ders çalışma alışkanlığı kazandırmak için işte size birkaç ipucu... Çocuğunuzla birlikte bir program yapın Öncelikle çocuğunuzla ihtiyaçlarınızı konuşarak birlikte bir program yapabilirsiniz. Örnek okuldan geldiğinde 1 saat dinlenme, sonrasında akşam yemeği, yemekten sonra 30‐45 dakika ödev yapma saati gibi bir program daha verimli olabilir. Evinizde çocuğunuza uygun ders çalışma alanı yaratın Günlük programı yaptıktan sonra ise evinizde çocuğunuzun ödevini en iyi şekilde yapabileceği alanı seçin. Çocuğunuzun yerine kendinizi koyun ve ödev yaparken nasıl bir ortam verimli Her derse nasıl çalışacağını öğretin Fiziki şartları düzenledikten sonra ise çocuğunuz ödevlerini yaparken nelere dikkat etmeli öğretmelisiniz. Her dersin farklı özellikleri vardır. Bu özelliklere uygun şekilde çocuğunuz daha verimli nasıl çalışabilir idüşünün ve çocuğunuza rehberlik edin. Örneğin tüm ödevlerini gözden geçirip önce hangisinden başlamalı önce bunu belirlemesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Yazılı ödevlerini yaparken, soru çözerken nelere dikkat etmeli bu konularda rehberlik edebilirsiniz. Defteri nasıl kullanmalı, nasıl not almalı gibi konular ders çalışma verimini artırabiliyor. Ödevlerini tek başına yapabilmesi için motive edin Amacınız çocuğunuzun kendi başına ödevlerini yapabilmesi olmalıdır, onun yerine ödevlerini yapmak değil. Sizin göreviniz ona rehberlik ettikten sonra takıldığı noktalarda destek olmanız, sorularını yanıtlamanızdır. Bazı anne babalar çocuklarının ödevlerini kendileri yapmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Bu yanlış bir yaklaşımdır. Amacımız çocuğun kendi başına ödev yapabilme becerilerini artırmaktır. "İnsanlar öğrenme dürtüsüyle doğarlar. Öğrenmeye karşı merak ve bundan duyulan zevk insanın doğasında vardır.Bunlar bebeklikten başlayarak zamanla yok edilir." Karakterinizi Göz Renginiz Belirliyor İnsanların karakterleri üzerine çalışmalar yapan uzmanlar şaşırtıcı bir sonuca ulaştılar. Göz ve saç rengine göre karakter tahlili yapan uzmanlar kara gözlülerin kurnaz,kahverengilerin sinirli,yeşillerin ise kıskanç ç olduğunu açıkladı. dı. İnsanların göz ve saç rengi sadece fiziki görünümlerini göstermiyor. İşte göz renginize göre karakterleriniz... Ela Gözlü Olanlar Göz rengi karakterinizi ele veriyor Sezgisel güçleri yüksektir oldukça hassas bir kalbe sahip insanlardır.Gururlarına olabildiğince çok düşkün kişilerdir gururları kırıldığı zaman asla ve asla afları yoktur. Aslında çok daha yumuşak başlı daha anlayışlı olmaları gerekmektedir. Kahverengi Gözlü Olanlar Aslında bu insanlar kendilerini idare ettirmek konusunda isteksizdirler. Bir kötü yönleri de her yerde sırlarini açıklamalarıdır. Mavi Gözlü Olanlar Durağan olmayı sevmeyen enerji dolu karar verme kabiliyeti olarak pozitif yönde gelişmiş olan eli açık değişimlerin kendilerini korkutmadığı kişilerdir. Biraz hayalperesttirler. Bu yapıları nedeniyle de gerçekleri görmekte zorlanırlar. Siyah Gözlü Olanlar Olaylar karşısında çok çabuk heyecanlanan disiplinli düzenli kişilerdir. Duygu yüklü olan bu insanların gerek sevgisi gerek de kindarlığı oldukça çok güçlüdür. Onlar karşılarındaki insanları daima idare etmek isterler. Yeşil Gözlü Olanlar Sevdiklerini kırmak istemeyen bir yapilari vardir. Kırıcı olmamaya çok dikkat ederler çok asabi yaradılış da olmalarına rağmen bu böyledir. Bu yüzden hislerine hakim olmayı bilirler. İş Başvurularında En Çok Yapılan Hatalar İş başvurularında başvurulan firmayı araştırmamaktan rastgele özgeçmiş göndermeye, iş başvurusu sürecinde en çok yapılan hataları sizler için derledik ve sizlerinde bu hataları yapmamamızı istiyoruz.İşte detaylar... 1‐Nasıl bir işte çalışmak istediğini bilmemek. 2‐Kariyer yapmak istediği alan hakkında bilgi sahibi olmamak. 3‐Başvurulan işle ilgisiz bir özgeçmiş hazırlamak. 4‐Önyazı yazmamak.5‐Önyazıya “işe çok ihtiyacım var”, “bana şans verin” gibi başvuru yapılan işle hiç ilgisi olmayan şeyler yazmak. 6‐Rastgele iş başvurusu yapmak, her yere özgeçmiş göndermek. 7‐Çalışılmak istenen firma hakkında bilgi toplamamak. 8‐Çalışılmak istenen görevle ilgili araştırma yapmamak. 9‐Sosyal medya hesaplarında işe alım uzmanlarını tereddüte düşürecek paylaşımlarda bulunmak. 10‐Firmalara iletişim adresi olarak geceninkızı@...com, [email protected] gibi profesyonel yaşam için uygun olmayan eposta hesapları vermek. Çocuğun ZİHİNSEL GELİŞİMİ İÇİN AİLELER NELER YAPABİLİR Anne Baba olarak çocuğunuzun beden sağlığı kadar zihinsel sağlığına da özen göstermelisiniz. Aileler buna dikkat ediyor, bunun için oyuncaklar alınıyor, zeka geliştirdiği belirtilen müzikler dinletiliyor, hatta televizyon izletiliyor. Sevgi, güven ve karşılıklı etkileşimin çocukların zeka gelişiminde pahalı oyuncaklardan çok daha fazla işe yaradığını anlatan Çocuk Sağlığı ve Hastalıktan Uzmanı Dr. Reyhan Erol Güler, bu konuda merak edilenleri açıkladı. Dr. Güler, beynimizde milyonlarca nöron olduğuna ve zeka gelişiminin bu nöronlar arasında yapılan bağlantıların yani sinapsların artması olarak tanımlandığını belirterek "Sinaps sayısındaki artış ise çocuğun ne kadar çok uyaran aldığıyla ilgili. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Çünkü yapılan araştırmalar, zekayı artıran en önemli etmenin karşılıklı etkileşim olduğunu gösteriyor. Yani uyaranın bir oyuncaktan, müzik sisteminden ya da ekrandan gelmesi değil karşılıklı olması gerekiyor. Bu süreç aslında annenin hamilelik döneminde başlıyor" ifadesini kulandı.Beyin gelişiminin büyük bölümünün hamilelikte oluştuğunu anlatan Dr. Erol, şu önerilerde bulundu: "Anne adayları düzenli sağlık kontrolünden geçmeli. Yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat etmeli. Folik asit ve omega eksikliği varsa bunlar takviye edilmeli. Ancak bu maddelerin eksikliği yoksa, fazla alınmasının da zarara yol açabileceği unutulmamalı. Bebeğin beyin gelişimini negatif yönde etkilediği için alkol ve sigara tüketiminden uzak durulmalı. Anne adayı mümkün olduğunca stresten kaçınmalı.Bu dönemde sakin, huzurlu ve güvenli bir ortam büyük önem taşıyor. Bebeğin dokunma, tat alma ve işitme duyuları anne karnındayken gelişiyor. Anne elini karnına koyarak bebeğiyle sohbet etmesi ve gülmesiyle salgıladığı mutluluk hormonu bebeği etkiliyor." Anne Sütü Bir Hazine Bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren zeka gelişimini artıran bir başka faktörün emzirme olduğuna dikkat çekerek "Emzirme çok önemli bir sermaye, bunu iyi kullanmak lazım" diyen Dr. Erol, bebeğin emerken anne ile göz teması kurduğunu, daha ilk andan itibaren olumlu etkileşime girdiğini kaydetti.Bu dokunuşun, beyindeki kan akımını ve sinapsların artmasını sağladığını kaydeden Dr. Erol, şunları dedi: "6‐8 aylık bir bebekte trilyonlarca sinaps oluşuyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün etkisini destekler nitelikte. Zira, bu çocuklarının okul performansının anne sütü almayanlara göre çok daha fazla olduğu belirtiliyor. Bu dönemde kaçırılmayacak altın bir fırsat da annenin bebeğini emzirirken sakin bir ses tonuyla konuşması.İlk bir iki aylık dönemde bebeklerin görüş mesafesi 20 cm civarında. Bebeğin bu uzaklıkta tutularak çıkardığı "aaaa, ooo" gibi seslere karşılık verilmesi, 3‐4 aydan itibaren jest ve mimiklerin de kullanılarak kitap okunması, de‐ de, ma‐ma gibi hecelerin tekrar edilmesi, aynaya bakılarak kendi yüzü olduğunu algılamasa da o görüntüyle etkileşime girmesinin sağlanması, ce‐eee oyunu ya da fış fış kayıkçı bu dönemde yapılması önerilenler arasında." Beden Sağlığı Önemli Tiroid bezinin iyi çalışmamasının zeka geriliğine yol açtığı için doğumdan sonra bebekten topuk kanı alınarak değerlendirme yapılmasının önem taşıdığına dikkat çeken Dr. Erol, "Demir eksikliği anemisi olan çocuklarda davranışsal sorunların arttığı ve okul başarısının düştüğü belirtiliyor. Üzerinde durulan bir nokta da uyku. Sık sık uykusundan uyanan ve derin uyku evresine geçemeyen çocukların okul başarısının düşük olduğu gözleniyor. Çünkü derin uyku beynin dinlenmesini ve büyümeyi sağlıyor" dedi. 0‐2 Yaş TV Yasak Zekayı negatif yönde etkileyen televizyon, özellikle hayatın ilk yıllarında çocukların dünyasında olmaması gerekenler arasında.İlk iki yaşta beynin yüzde 70‐80'inin tamamlandığına işaret eden Dr. Erol "Zekayı geliştirmek için yapılacak şeylerin ille parayla alınması, pahalı olması gerekmiyor. Kitap okuyun ve çocuğunuzu televizyondan uzak tutun. İki yaşından sonra da günde en fazla bir saat televizyon izlettirin. Bunun da karşılıklı etkileşim halinde olması gerektiğini unutmayın. Yani çocuğunuzla izlediği şey hakkında sohbet edin, sorular sorun, cevap vermesini bekleyin" ifadesini kullandı. Yabancı Dile Dikkat "İlk üç yaş dil öğrenme açısından altın bir dönem olarak biliniyor. Çocuğun üç hatta dört dil öğrenebilmesi mümkün. Ancak burada çocuğun ne istediğine dikkat etmek gerekiyor" diyen Dr. Reyhan Erol, tam bu noktada anne babaların sıklıkla yaptığı bir yanlışa işaret ederek "Çocuktan gelen uyarılara dikkat etmek gerekiyor. Anne babalar, çocuğum zeki olsun diyerek onları kurstan kursa koşturuyor, beyin geliştirme tekniklerine götürüyor. Bu arada öz teması ya da karşılıklı etkileşim fırsatını değerlendirmiyor.Çocuklar bazen bu faaliyetlere sabahlan zorla uyandırılarak götürülüyor.Olumlu bir şey yapmaya çalışılırken çocuk strese sokuluyor. Stresçocuğu olumsuz yönde etkiliyor. Çocuğumun iyiliği için bunları yapıyorum diye düşünmemek gerekiyor. Çocuğun ayrı bir birey olduğu, onun da söz hakkı olduğu unutmamalı. Siz yedi aylık bebeğinizin yemeğini kendi başına yeme çabasını desteklemek için eline kaşık verirseniz, özgüvenini ve zekasını geliştirecek çok aha önemli bir şey yapmış olursunuz" şeklinde konuştu. Dokunsun Çocuklar birinci yaşlarından sonra dünyayı oral yolla tanıdığına dikkat çeken Dr. Erol " Bu nedenle ellerine aldıkları her şeyi ağızlarına götürüyorlar. Bu bilgiler de beyne aktarılıyor. Anne babaların hijyen endişesiyle sık sık bu süreci sekteye uğratması, beyin gelişimini ters yönde etkiliyor. Çocuğun güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde, her şeye dokunmasına izin verilmesi ona büyük fayda sağlıyor.Tam bu çağda, oyuncaklar da çocukların dünyasına giriyor. Tahta kaşık, marangozda yaptırılan tahta küpler, pahalı oyuncakların yaptığından çok daha fazlasını yapıyor, hayal güçlerini geliştirmelerini sağlıyor. Yine bu dönemde her şeye "hayır" denmesi çocukların gelişimini engelliyor" dedi. Ünlü Düşünürlerin Eğitimle İlgili Özlü Sözleri En güçlü hafıza bile en zayıf mürekkepten solgundur. (Meçhul) Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan zevk almazlar (emile raux) Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner. (Alexander Everett) Eğitim kafayı geliştirmek demektir Belleği doldurmak değil ( Mark Twain ) En iyi eğitimli kişi, yaşadığı hayatı en iyi anlayandır ( Hellen Keller ) Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin (Huang Che) Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir.Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.(francis bacon) Daha iyi olmaya çalışmayan iyi olarak ta kalamaz. (oliver cromwell) Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir. (Konfüçyüs) Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan zevk almazlar (emile raux) Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. (montaıgne) İşlemeyen demiri kendi pası mahveder. İnsanı tembelliğe alışması mahveder. (hint atasözü) Ne kadar bilirsen bil,anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır....(MEVLANA) Okumadan geçen üç günden sonra konuşma tadını kaybeder. (çin atasözü) Öğrenmek, akıntıya karşı yüzmek gibidir ilerleyemediğiniz taktirde gerilersiniz. (çin atasözü) Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir. RUFFINI Öğrenmek pahalıdır, ama bilmemek cok daha pahalı. H.Clausen Okuma zevkini kazanmayanın öğrenimi yarıda kalmıştır.P.Peacut Eğitim, ferdin yaşama sanatını idrak edebilmesi için, rehber olmalıdır.A. North Whitehead Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.Albert Einstein Eğitim sisteminin belli bir düzene göre işlemesine karşılık, yaşam okulu düzensiz ve karışıktır.Albert Einstein Her insanın iki eğitimi vardır: Biri başkalarından aldığı, öteki ve daha önemlisi ise kendi kendine verdiğidir.Albert Schweitzer Napoleon Bonaparte ve Lincoln, doğdukları günden itibaren /engin, şımarık aile çocukları gibi büyüyüp onlar gibi terbiye alsalardı bugün anladığımız ve tanıdığımız insanlar olamazlardı ve dünya onları tanımazdı. Alexis Carrel Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır.Aristoteles "Z" Kuşağı Çocukları Daha Geç Konuşuyor Bilgisayar ve internet çağında doğan Z Kuşağı çocukları teknolojinin faydaları kadar zararlarını da görüyor. Z kuşağı çocukları teknolojinin sunduğu imkanlarla sınır tanımaz bir şekilde dünyayı keşfetse de özellikle 3 yaşına kadar çocuklarda televizyon izlemek, bilgisayar oyunları oynamak dil gelişimini olumsuz etkiliyor. Geleneksel oyunların neredeyse ortadan kalktığı söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, çocuklarda dil gelişiminin 2‐5 yaş arası dönemde olduğunu belirterek, dil gelişiminde rol oynayan faktörleri zekanın, işitme ve görsel algının normal olmasının yanı sıra çocuğun yaşadığı çevre ve sosyoekonomik koşullar olarak sıralıyor. Erişkinlerin erken dönemden itibaren bebekle ilgilenmesi, konuşması, söylediklerini mimiklerle desteklemesi ile bebeğin taklit ederek dili öğrenmeye başladığını belirten Doç. Dr. Bıyıklı, özellikle anne tarafından sunulan sözel uyaranların dil gelişimini olumlu yönde desteklediğini söylüyor. Doç. Dr. Bıyıklı, çocukla konuşmak, oyun oynamak, kitap okumak dil gelişimi için çok önemlidir diyerek, "Ebeveyn çocuk ile konuşmalı, çocuğu dinlediğini belli etmelidir. Çocuk seslere karşılık verdiğinde cesaretlendirilmeli, memnuniyet belli edilerek olumlu geri bildirim yapmalıdır. Böylece çocuk öğrenmeye, denemeye teşvik edilmiş olur. Çok kalabalık ve gürültü olmayan yerlerde oyun oynamak, sesler çıkarmak daha uygundur" diye konuşuyor. Hangi oyun ya da oyuncak dil gelişimine faydalı? Şarkı söylemek Tekerleme ve bilmeceler söylemek Oyuncak telefon, mikrofon gibi konuşma ve şarkı söyleyebilecekleri oyuncaklar Birlikte yapılan aktivitelerin anlatılması Sayı saymaca (1‐10'a kadar) Resimli kitap okumak, anlatmak, bu sırada sorular sormak. Köpek nerede? Elmayı gösterir misin? vb. Oyuncak hayvanları ya da kuklaları konuşturmak Televizyon ve Bilgisayar Oyunu Neden Zararlı Çocuğun dil gelişimi olumsuz etkilenir Sosyal iletişim becerileri gelişmesi önlenir Duygu durumunda olumsuz etkilenme olur (korku, kaygı, hırçınlık gibi) Beyin gelişimine olumsuz etki nedeni ile Algısal – Motor becerilerde; dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, okumaya isteksizlik gibi gecikme ve sorunlar gelişebilir Görme problemleri, duruş bozuklukları, hareketsizlik ve buna bağlı şişmanlık sorunları ortaya çıkabilir Çocuklarınızı Bu Oyunlardan Korumalısınız Çocukların büyük ilgisini çeken şiddet içerikli oyunlar, önemli zararları da beraberinde getiriyor. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Acil Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Güzel, bu oyunların çocuklarda mağduriyet duygusu ve şiddete karşı duyarsızlığa yol açtığını söyledi. Sonunda Ödül Varsa "Özellikle aileler, çocuklarının boş zamanlarında şiddet içerikli oyunlarla vakit geçirmelerini önlemeli" diyen Doç. Dr. Ahmet Güzel, çocukların bu tür oyunlara ilgilerinin nasıl arttığını şöyle anlattı: "Eğer bir oyun içerisinde 1'den fazla şiddet sahnesi varsa, 1 dakika içerisinde 4‐6 kez şiddet içerikli bir sahneyi oyun içerisinde görüyorsanız ve oyunun içerisinde meydana gelen şiddetin karşılığında bir ödüllendirme konusu söz konusuysa çocukların bu tarz şiddet içerikli oyunlara ilgisi artıyor." Duyarsızlık ve Mağduriyet Şiddet içerikli oyunların daha sonraki dönemlerde çocukların şiddete karşı duyarsızlaşmasına neden olduğunu söyleyen Güzel, bu çocuklarda şiddete karşı mağduriyet duygusu oluştuğunu ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Paylaşımcı Oyunları Seçin Doç. Dr. Ahmet Güzel ailelere şu uyarılarda bulundu. Anne ve baba ile birlikte oynamak çok önemli. Bu sayede çocuğun anne ve babaya daha fazla yaklaşması, ev içerisindeki diyaloğun artması, çocukların toplumla ve aile ile iç içe yeni bir şekilde hayata bakması sağlanabilir. Çocuklarınıza zaman ayırırsanız, şiddet içerikli oyunların etkilerini çocuklarınızın üzerinden atmış olursunuz. Çocuklarınızla aile içerisinde paylaşımcı oyunları tercih edin. Hayal Gücünüzle Beyninizi Şaşırtın Prof. Dr. Nurselen Toygar: “Her gün gittiğiniz yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun düzenini değiştirerek beyninizi şaşırtın. Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz” dedi. Prof. Dr. Nurselen Toygar, beynin emir vermeden çalışmadığını, sürekli aynı yönde yapılan şeylerin beyni tembelleştirdiğini söyledi. Beyinden daha fazla yararlanmak için bir takım pratik yöntemlerin uygulanması gerektiğini belirten Toygar, şu bilgiyi verdi: “Hayal gücü ile beyni çalıştırmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe adım adım ulaşma yollarını hayal ederek ve daima pozitif düşünerek ulaşabiliriz. oluşturduğunu, bunların beyin hücrelerine yapışarak, zehirlediğini sözlerine ekledi. Hayal kurmak beynin çalışmasına katkı sağlıyor. "En büyük mucitler en çok hayal kuranlardır" sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin oluşumu,gelişmesi ve olgunlaşması için hayal kurulmalı. Her gün gittiğimiz yolu, sabahları müzikle uyanıyorsak onu, oda ve büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklarımızla yemek yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu, beynimizi kalıplardan kurtarır. Beyinler paraşüt gibidir, açılmadıkça çalışmaz.” Beyin Hücreleri Artar mı? Son 4‐5 yıla kadar ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin oluşmadığının savunulduğunu ifade eden Prof. Dr. Toygar, bu görüşün değiştiğini ve beyin hücrelerinin artabileceğinin ortaya konduğunu söyledi. Beyin hücrelerinin artmasının, beynin daha verimli kullanılmasını sağladığını bildiren Toygar, her insanda milyarlarca adet bulunan beyin hücrelerinin, her gün ortalama 10 bininin öldüğünü kaydetti. Toygar, şöyle devam etti: “Beyin fonksiyonları 18‐23 yaşlarında artar, 40 yaşından sonraysa hızla azalır.Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65‐ 70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o hücreler, 'ben beyin hücresi olayım' demiyor. Bizim 'kök hücreler' dediğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, 60 yaşında, bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz.” Stres Beyin Hücrelerini Öldürüyor Her insanda beyin hücre ölümünün aynı oranda olmadığını, kişinin biyolojik yapısı, stres, sigara, alkol yüksek tansiyon, kolesterol ve çevre koşullarının bunda etkili olduğunu bildirdi. Stresin en önemli etken olduğuna işaret eden Toygar, stresin bir takım zararlı kimyasal elektronlar oluşturduğunu, bunların beyin hücrelerine yapışarak, zehirlediğini sözlerine ekledi. Unutkanlığınızı Yenmek İçin Öneriler Günümüzde hem gençlerin, hem de yaşlıların sorunu olan nutkanlıktan, bazı basit önlemlerle kurtulmak mümkün. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir; unutkanlığa karşı alınabilecek önlemleri anlattı: Bol bol gülün; depresyon, kaygı ve stresi en aza indirin. Güldüğünüzde mutluluk hormonu olan serotonin çok yükselir. Bu hormon, konsantrasyon ve dikkati de artırır. Egzersiz Dinlenmeye, düzenli tatil yapmaya vakit ayırın. Aşırı bedensel yorgunluk; zihinsel yorgunluğu da beraberinde getirir. Bu durum yoğunlaşmış strese neden olur. Dinlenmek, kişinin bilişsel fonksiyonlarını kuvvetlendirir. Kafeini azaltın. Kahve kontrollü alındığında; zihinsel fonksiyonları olumlu yönde etkiler, bitkinliği azaltır, dikkati artırır. Fakat bedenin tolere edebileceğinden fazla miktardaki kafein; stres, kaygı ve endişeyi artırır, kolesterolü yükseltir. Kalp krizi riskini artırır, yüksek kan basıncına neden olur. Omega 3 Bulmaca, zeka soruları, tavla, satranç gibi sizi yaratıcı düşünmeye yönelten zihin oyunları oynayın.Haftada en az iki kez balık yiyin. Balıkta hafızayı kuvvetlendiren asetilkolin maddesi ile birlikte dikkat ve konsantrasyonu artıran, depresyona da iyi gelen ‐ ‐ Omega 3 yağ asitleri bulunur. Omega 3 balığın dışında; keten tohumu ve semizotu gibi yeşil lifli sebzelerde de bol miktarda bulunur. Omega 3 takviyesi yapılan çocuklarda; hiperaktivite ve konsantrasyon bozukluklarının azaldığı, sinir sistemlerinin daha iyi geliştiği ve okul başarılarının arttığı tespit edilmiştir. Antioksidan olan zeytinyağı; beynin yaşlanmasını geciktirir, hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur. A, E, D, K vitaminlerini de içeren zeytinyağını sofralarınızdan uzak tutmayın.Omega 6 içeren yiyecekleri fazla yemeyin. Ayçiçek yağı, biftek, krema, çörek, margarin, mayonez, mısırözü yağı, pastırma, patates cipsi, tereyağı ve yağlı sütü az tüketin. Pirinç Antioksidan bakımından zengin olan meyve ve sebzeleri tüketmeye çalışın. Kuru erik, kuru üzüm, yaban mersini, böğürtlen, brokoli ve pancarı bol yiyin. Baş bölgenizi, travma ve darbelere karşı koruyun. Sigarayı bırakın ve alkolü kısıtlayın. Hobilerinize, sosyal ilişkilerinize ağırlık verin. Arkadaş ve akrabalarınızla sosyal ilişkilerinizi sürdürün. En önemlisi; ailenize vakit ayırın. Kan şekerinizin yükselmesini önleyin. Bunun için de glisemik indeksi yüksek besinlerden uzak durun; taze meyve ve sebze yiyin. Her gün sağlıklı bir kahvaltı yapın. Beyaz pirinçten ve işlenmiş besinlerden uzak durun. Yemeklerinizi ufak öğünler halinde yiyin. Stres nedeniyle yemek yemekten, tıkıştırmaktan da kaçının. Fast‐food'tan da uzak durun. Vitamin Başta B12 vitamini, folik asit, C vitamini, tiamin ve riboflavin olmak üzere, vitaminlerin ve minerallerin eksikliği; kaygı, endişe, sinirlilik, depresyon ve unutkanlığı artırır. Dolayısıyla içinde bu vitamin ve mineralleri yeteri kadar içeren besinler tüketmeye çalışın. Dengeli beslenemiyorsanız; bu vitaminleri takviye olarak alın. Peki, hangi vitaminin, hangi besinlerden alabiliriz? İşte size bu konuda yardımcı olacak liste: A vitamini: Süt, yumurta ve lifli sebzeler D vitamini: Süt, yumurta, ton balığı ve somon E vitamini: Çilek, sebze ve marul K vitamini: Lifli sebzeler, balık yağı ve et Tiamin: Mısır gevreği, balık, yağsız et, süt ve tavuk Riboflavin: Mısır gevreği, süt, yumurta, lifli sebzeler ve yağsız et B3 vitamini: Mısır gevreği, yağsız et ve yumurta B6: Mısır gevreği, et, muz ve sebzeler B12 vitamini: Balık, yağsız et ve süt Folik asit: Et ve lifli yeşil sebzeler C vitamini: Turunçgiller, çilek, sebzeler Kalsiyum: Süt, peynir, yeşil sebzeler Krom: Tam tahıllar ve sebzeler Demir: Tam tahıllı gevrekler, ceviz, yeşil sebzeler Magnezyum: Tahıllar, deniz ürünleri, yeşil sebzeler Selenyum: Tam tahıllar, deniz ürünleri, yumurta, et Çinko: Ayçekirdeği Uyku ve Hafıza Hangi durumlarda unutkanlık sorunu artar? Aşırı stres altında olan ve yoğun acı yaşayanlarda, Ağır anemisi ve kronik hastalığı olanlarda (MS, Chron hastalığı, romatoid artrit, kanser gibi...) Tiroit bezi yetersiz çalışanlarda, Beyin tümörü olanlarda, Başına darbe alanlarda, (Bu nedenle boksörlerde darbe sıklığı fazla olduğundan unutkanlık sık görülür.) Çocuklara Üreme İle İlgili Doğru Bilgiler nasıl Verilmelidir Çocuğa üreme ile ilgili olarak anlayabileceği bilgiler verilmesi önemli bir cinsel eğitim konusudur.Çocuklar için bebeğin nasıl dünyaya geldiği çok merak uyandıran bir konudur. Çocuklara canlıların nasıl dünyaya geldiklerini açıklayan (yumurtadan veya memeli doğumu) bilgiler verilmelidir. Anne baba güvenilir ve içten bir biçimde davranırsa çocukta anne babasıyla ilişkisini güven ve içtenlik üzerine kuracaktır. Çocuklar 4‐6 yaşları arasında bebeklerin nereden geldiğini ve doğum ile ilgili konuları merak ederler. Bir komşunun veya annenin hamileliği ve yeni bir bebeğin dünyaya gelişi ilgisini çeker. Genellikle 3 yaşından itibaren, çocuklar cinsellikle ilgili sorular sormaya başlarlar. Doktorculuk ve evcilik gibi oyunlar, bu konudaki meraklarını belli eder. Türk toplumuna, bu tip konuların konuşulması tabu gibidir. Çocukların sorduğu sorular geçiştirilir; belirgin bir cinsiyet ayrımcılığı yapılır. Çocuklar biraz daha büyüdüklerinde, 3‐4 yaşlarındayken, bebeklerin nereden geldiklerini merak ederler. Aile yine bu tür soruları geçiştirmeye çalışır. Çünkü nasıl cevap vereceklerini bilememektedirler (Bilgin vd., 2005: 139). Okul çağı çocuğunun cinsellikle ilgili soruları, yasaklama ve cezalandırma gibi yöntemlere başvurmaksızın yanıtlanmalıdır. Genel olarak bu dönemdeki çocuklar döllenme, bebeğin doğumu ve gelişimi, ergenlik belirtileri kadın ve erkek üreme organlarının adları ve evliliğin anlamı gibi konularda bilgilendirilmek istenmektedirler(Bilgin vd., 2005: 139). Annenin doğumdaki tutumu da bu etkenler içinde sayılmalıdır. Kadın olmaktan kıvanç duyuyor mu? Dünyaya getirdiği bu varlığı, kadınlığını kanıtlayan bir can olarak mı görüyor? Yoksa doğumu sancılı bir uğursuzluk, zayıf cinsin bir özelliği olarak mı nitelendiriyor? Bunun gibi, doğumda kocasının yanında olmasını istemesi, çocuğun yaşamına onun da katıldığını açıklamaz mı ? Bazen de utanç nedeniyle yalnız kalmayı yeğler. Annenin çocuğunu emzirmek istemesi ya da bunu reddetmesi, cinsellik konusunda tutumunu belirler. Çocuğunu beslemek fikri onda içgüdüsel bir duraksama yaratabilir ya da vücudunun bozulacağından kaygılanır. Böylece çocuk ana babanın gözünde ilk günden, belki de daha önceden bir cinsellik simgesi kazanır (Pernoud, 1977: 58‐59). Çocuklarınıza Söylememeniz Gereken Cümleler Çocukların gelişiminde anne babanın bilerek yada bilmeyerek verdikleri mesajlar çok önemlidir.Özellikle çocukla iletişimde ebeveynlerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir.Bu sebeple aşağıda belirttiğimiz cümleleri çocuğunuza karşı kullanmayın. Korkma, demeyin! Eğer annesi çocuğuna korkma diyorsa çocuk açısından bakıldığında korkulacak bir şey olduğu anlamını taşımaktadır. “Korkma iğne hiç acıtmayacak” denildiğinde acıdığı gibi. 'Merak etme ben yan odadayım, seni bırakmam' demeyin! Çocuğun zihnindeki açılımı: “Merak etmelisin, çünkü ben de çok merak ediyorum, eğer izin verirse bu gaddar insanlar, yan odada seni bekliyor olacağım ama ben de emin değilim”. 'Seni asla okulda unutmam' demeyin! Çocuğun zihnindeki açılımı: “Seni okulda unutma ihtimalim var, olur da o kadar unutkan olursam inşallah seni alan biri çıkar”. 'Okula gitmek istermisin?' demeyin! Çocuğun zihnindeki açılımı: Okula gitmeme ve evde bildiğin şeyleri (TV, oyuncak, oyun oynama gibi) devam ettirme hakkın var. Ben senin yerinde olsam bildiğim şeyleri tercih ederdim.