Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır

Transkript

Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl Davranılır
PDRgünlüğü
Mart 2014
Pdr & Psikoloji Bölümlerinin
Bugünü ve Geleceği
Çocuğun
Zihinsel
Gelişimi İçin
Öneriler
www.pdrgunlugu.net
Dergisi
Ders Çalışmayan
Çocuğa Nasıl
Davranılır
"Z"
Kuşağı
Çocukları
Daha
Geç Konuşuyor
Peki PDR Mesleğinin Geleceği
Parlak mı?
Çocuklar Neden
Yalan Söyler
Çocuklar Neden Yalan Söyler
Yalan söylemek, bir hatayı gizlemek
amacıyla gerçeğe uygun olmayan girişimde
bulunmaktır.Amaç başkalarını yanıltmaktır.
Yalan
söylemek
toplum
tarafından
ayıplanan,kınanan bir davranış olmasına
rağmen, ara sıra ona başvurmayan insan yok
gibidir.Fakat
çoğu
zaman
kendi
yalanlarımızı gerekli, küçük yalanlar olarak
görür,başkalarınınki ise büyük yalanlar
olarak görürüz.Örneğin sevmediğimiz bir
insan kapımıza geldiğinde evdeki çocuğa
"annem evde yok"dedirtiriz. Karşımızdaki
insanı kırmamak için yalana başvurur, aynı
zamanda çocuğumuza da yalan söylemenin
ilk
tohumlarını
aşılamış
oluruz.
Başkalarını bilerek aldatmak amacıyla
söylenen yalanlar, gerçek yalanlardır.
Aslında çocukların yalanları, yetişkinlerin
yalanlarının yanında masum kalır. Çünkü;
onların yalanları aldatma amacı gütmez.
Çocuk gerçeği iyi değerlendiremediği için,
gördüklerini çarpıtarak anlatır ve uydurur.
Kimi ana‐baba çocuğun olmamış şeyleri
olmuş gibi anlatmasını yalan sayar. Bunları
dinlemek ve olduğu gibi kabul etmek yerine
çocuğu suçlar. 3‐5 yaş çocuğunun hayal
dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz
öyküler anlatırlar ve bu dönemde yalan ile
yalan
olmayanı
ayırt
edemezler.
Yalanın bu kadar çok kullanıldığı bir
toplumda çocuk yetiştirmek hiç de kolay bir
iş değildir. Ana babaların birçoğu çocuğunun
yaş dönemini göz önüne almadan çok erken
yaşlarda gerçeğe sadık kalmasını isterler.
Oysa çocukta gerçekçilik ilkesi zaman içinde
oluşmaktadır ve 7 yaş öncesinde söylediği
gerçek dışı sözler ve olaylara yalan damgası
vurmak doğru değildir. 3 yaş çocuğunun
inanılmayacak öyküler uydurması, hayali
arkadaşlarının olması ve taklit oyunlarından
hoşlanması doğaldır ve gelişim özelliklerinin
yolunda gittiğini gösterir. Çocuk hayal gücü
geniş olduğu oranda başarılı olur. Gerçeğe
uydurma yolu ile ulaşır.
Ayrıca öykü uydurmaktan ayrı olarak kasıtlı bir biçimde gerçeğe sadık kalmama küçük bir
çocukta doğaldır ve bu tür yalan çocuğun eğlenmeyi sevmesinin, birine takılmaktan
hoşlanmasının doğal övünme arzusunun arkadaşlarından geri kalmama isteğinin ya da
cezalandırılma korkusunun bir sonucudur.
Yaşamın ilk beş yılında çocuğun yalan söylemesi konusunda endişeye gerek
yoktur. Çocuğun gerçeğe sadık kalmasını sağlamak için ısrar etmek ve yalanını
ortaya çıkarmak için girişimlerde bulunmak yanlıştır.
Çünkü beş yaş öncesi çocuğunun söylediği yalanlar söz de
yalanlardır ve çocuk düşüncesinin kendiliğinden oluşan özgün
ürünleridir. Çocuk birtakım psikolojik gereksinimleri nedeniyle
gerçek dışı söz yada hayallere sığınabilir ve bunları gerçekmiş
gibi kabul edebilir. Bu tür sözde yalanlar, gerçek yalanlardan
farklıdır.
Sözde
yalanların
yanlış
değerlendirilmesi,
kınanması, sert cezalar verilmesi sonucunda gerçek
yalanların doğmasına yol açar. Örneğin kardeşi ile
oynarken bir vazoyu kıran çocuk cezalandırılma
korkusuyla
annesine
kardeşinin
kırdığını
söyler.Böylece yalan kendini savunmanın en iyi silahı
haline gelir.
Çocuk gerçekle, gerçek olmayan ayırt
etmesinden sonra yalan halen devam
ediyorsa,temelinde psikolojik
etkenlerin olduğu söylenebilir.Çocuğun
çevresiyle ilişkileri gergin ve
olumsuzdur.
Ana babalar çocuklarının
eğitiminde
onları
gerektiği
gibi
sosyalleştirmeyi
başaramamışlardır.
Bu
tür çocuklar da kendini
kontrol edememe ve aşırı
bencillik
gözlenir.
Başkalarının
hak
ve
çıkarlarına kendisinin ki
gibi
değer
vermesini
öğrenememiştir.
Çocuk
olanı olduğu gibi değil
de, büyüklerinin istediği
şekilde göstermek için
yalana
başvurur.
Yalan Söylemenin Gelişim Süreçleri
Her biri diğeriyle iç içe olmasına rağmen yalan söylemenin gelişim süreci üç aşama halinde
incelenir.
Çocukluğun ilk yılları (2‐6)
Ergenlik (6‐12)
Gen Yetişkinlik (12‐18) yaşlar arası
Hangi gelişim süreci olursa olsun çevre faktörü dikkate alınmalıdır. Çocukluğun ilk
yılları:Çocukların kaç yaşında yalan söylemeye başladıkları bir tartışma konusudur. Bir çocuğun
tam anlamıyla yalan söyleyebilmesi için diğer insanların düşüncelerinden haberdar olması
gerekir.
Bazı araştırmacıların belirttiğine göre çocuklar 3,5 yaşına kadar karşıdaki kişilerin fikirlerinden
habersizdir.Araştırmacılar çocukların gelişimlerinin ilk yıllarında kandırma ile ilgili davranışları
toplumsal yaşamda büyükleri memnun etmek ya da cezadan kaçmak için önceden öğrendikleri
tepkileri
sergileyerek
geliştirdiklerini
belirtirler.
Woolf çocukların dört yaşından önce yalan söyleyemeyeceklerini çünkü gerçeğin bile farkında
olmadıklarını ifade eder. Woolf?un yalanın başlangıcı olarak belirlediği yaş bir çok araştırmacı
tarafından çürütülmüştür. Yapılan bir araştırmada ağabeyi ortalıkta yokken döktüğü sütün
suçunu ona atan iki yaşındaki bir erkek çocuğu ve kendi kendini dövüp başka bir çocuğun bunu
yaptığını belirten 2,5 yaşındaki bir kız çocuğu örnekleri verilmiştir.
Yalan fantezileri üretmek,olgunlaşmamış anlayışsız ebeveynler tarafından stresli ortamlarda
yetiştirilen çocukların gösterdiği bir özelliktir.Yalan fantezileri üreten bir çocuk dileklerinin
gerçek olmasını diliyor demektir.
Ergenlik:Ergenlik öncesi dönem çocukların nasıl iletişim kuracaklarını, neyi dışarı
vereceklerini,neyi içerde tutacaklarını ve nasıl kandırıp yalan söyleyeceklerini öğrendikleri
dönem olur. Çocukluğun ilk yıllarında doğrunun tüm çıplaklığıyla söylenmesi hoş görülse de
ergenlik çağına gelen çocuklara bunun tam tersi öğretilir. Ergenlik çağındaki bireylere insanları
üzecek gerçekleri söylememeleri öğretilir.Cinsellik, para, uyuşturucu ve alkol ile ilgili aile
sorunları
sır
olarak
saklanır.
Çok gizli sırları olan aileler dışarıya sır vermemek için aşırı gayret sarf ederler. Sonuçta
ergenlik çağındaki çocuklar yavaş yavaş hile ve yalan içerecek şekilde bilgi, fikir, duygu ve
düşüncelerini toplumdan saklamaya ve yerine göre göstermeyi öğrenmeye başlarlar. Bu bir
dereceye kadar her ailede öğretilir.
Genç Yetişkinlik:Genç yetişkinlerin maruz kaldıkları psikolojik baskılar sevgiliden ayrılma
cinsel dürtüler gibi yalanın bir hastalık belirtisi olarak ortaya çıkmasına kadar gidebilir. Özerk
bir birey olmaya çalışan genç yetişkin anne‐babasından bağımsız kararlar almaya çalışırken
yalana sığınabilir ya da anne babasına karşıt tepki geliştirerek patolojik bir boyutta doğrucu
olup çıkabilir. Bu durum iç hesaplaşmalar yaşayan genç yetişkinin vicdanını rahat hissetmesini
sağlayabilir.
Yalanın Türleri
Kişi doğruyu söylemek
kendisi için daha avantajlı olsa da yalan
söyler.Önceden düşünmeden ,o anda öylesine
söylenen yalanlardır. Diğer bir deyişle, söyleyen
kişinin gelişimine ve yaşamına zarar veren, onu zor
duruma sokan yalanları, patolojik yalanlar olarak
adlandırabiliriz.
1-Patolojik Yalanlar:
Küçük çocuklar gerçeği iyi
değerlendiremedikleri için uydururlar. Yetişkinler
bunları
yalan
olarak
görür.
2-Hayali Yalanlar:
Çocuklar ana‐babayı örnek
alır. Ana‐babanın yalanına tanık olan çocuk, yalan
söylemeyi öğrenir. Ör; doktora gidiyoruz diye
gezmeye giden anne‐baba çocuğun yalan söylemesine
zemin
hazırlar.
3-Taklit Yalanlar:
4-Sosyal Yalanlar: Bunlar en yaygın olan yalanlardır. Bir yere gideceğimiz zaman, gitmek
istemiyorsak,
"hastayım
"
deriz.
Çocuk kendini korumak için yalan söyler. Çocuk sık sık
eleştiriliyorsa, sert tepki gösteriliyorsa, mükemmelliğe zorlanıyorsa çocuk yalana başvurabilir.
Doğru söylediğinde "yalan söylüyorsun" diye suçlanan çocukta , bu yalanların alışkanlık haline
gelebilir.
5-Savunma Yalanları:
6-Yüceltilmiş Yalanlar:
Başkalarının hayranlığını kazanmak için söylenen yalanlardır.
Bazen de çocuklar bir özlemini dile getirmek için yalan söyler. Ör; babasız bir çocuğun "babam
var"demesi gibi. Normal yollardan takdir edilmeyen çocuk, yalana başvuracaktır."Annem
öldü"diyen bir çocuk, kardeş doğumu ile birlikte ilgisiz kaldığı için böyle söylemektedir.
Pdr & Psikoloji Bölümler
Ülkemizin sosyal ve eğitim alanlarında halen bir çok eksiğinin bulunduğu bu
dönem ve gelecek dönemlerde bu iki mesleğin geleceklerinin öncelikle
parlak olduğunu bilmeniz gerekmektedir. Ancak iki mesleği bir birinden
ayırmak
lazım.
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ‐ Pdr
Pdr mesleğinin geleceği hakkında ciddi endişeler içinde olan alan mezunları
bu konuda haksız sayılmazlar.Ancak Pdr alanın geleceğini değerlendirmeden
önce mesleğin bu gününe bakmakta fayda var. Pdr mezunları şuanda mezun
olduktan
itibaren;
MEB'e bağlı kamu ve özel okullarda rehber öğretmen,
MEB'e bağlı RAM'larda psikolojik danışman,
Rehabilitasyon merkezlerinde psikolojik danışman,
Özel şirketlerde insan kaynakları uzmanı
Danışmanlık merkezlerinde uzmanlı alanlarına göre psikolojik
danışman,
Adliyelerde bilirkisi olarak,
Emniyette psikolojik danışman,
TSK'da psikolojik danışman olarak.
Çocuk esirgeme kurumlarında psikolojik danışman olarak
Çeşitli kurumlarda danışmanlık ve eğitimle ilgili farklı pozisyonlarda
çalışabilmektedir.
rinin Bugünü ve Geleceği
Pdr mezunlarının çalışma alanlarını değerlendirdikten sonra bu alanlardan "Rehber
Öğretmenlik" alanı pdr mezunlarının yığılma alanıdır. Üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve
Rehberlik ‐ Pdr bölümünden mezun olan öğrencilerin %65'i bu alanda çalışmaktadır. Kalan
%35'lik
bölümü
ise
diğer
alanlarda
çalışmaktadırlar.
Durum böyle olunca pdr mezunları MEB'e bağlı okullarda çalışma alanlarındaki
değişikliklerinden çok fazla etkilenmektedir. 2013 mayıs ayında başlatılan rehberlik kursları ve
beraberinde gelen alan dışı atamalarda bu sebeple Pdr camiasını derinden etkilemiş ve
mesleğin geleceği konusunda ciddi endişeler doğrmuştur. Ardından gelen ve MEB tarafından
hangi mantıkla oluşturulduğu belli olmayan emek ve hak gspına neden olan öğretmenlere alan
değişikliği hakkı veren uygulama ile bir çok alakasız branş rehber öğretmenlik kadrolarına
geçmiştir. Tüm bunlar yaşanırken MEB şubat ayında öğretmen ataması öncesi bünyesindeki
güncel öğretmen ihtiyaçlarını yayınlamıştır. Yayınlanan listeye göre MEB kaynaklarının
belirttiği sayılara göre şuanda MEB'e bağlı okullarda toplam 14.043 Rehber Öğretmene ihtiyaç
vardır.Bu ihtiyaca özel sektörün gereksinimlerini de eklediğimiz zaman şuanda ülkemiz içinde
çalışacak
16.000'
e
yakın
pdr
mezununa
ihtiyaç
olduğu
görülmektedir.
Peki Türk Üniversiteleri Yılda Kaç Pdr Mezunu Veriyor?
Sadece geçen yıl Pdr mezunlarının sayısı %11 artmıştır.
2013 Yılında PDR’nin Yeni Açıldığı Devlet Üniversiteleri
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (İkinci Öğretim): 41 Kişi
Niğde Üniversitesi: 52 Kişi
Uşak Üniversitesi: 52 Kişi
Uşak Üniversitesi (İkinci Öğretim): 52 Kişi
2013 Yılında PDR Kontenjanı Artan Devlet Üniversiteleri
Osmangazi Üniversitesi: 52′den 62′ye
Konya Necmettin Erbakan: 77′den 88′e
Osmangazi Üniversitesi ( İ.Ö ): 52′den 62′ye
Konya Necmettin Erbakan (İ.Ö): 77′den 88′e
Erzincan Üniversitesi: 57′den 67′ye
Erzincan Üniversitesi ( İ.Ö ): 57′den 67′ye Toplamda 237 kişilik bir artış olmuştur.
Bu bilgiler ışığında şuanda Türk Üniversiteleri bünyesinde 2012 yılında Pdr bölümü mezunu
sayısı 5.378 iken bu sayı 2013 yılında
6.029 olarak karşımıza çıkmıştır.
Peki MEB Her yıl kaç Rehber Öğretmen Almaktadır.
2009
2010
2011
2011
2012
2013
2014
‐
‐
‐
‐
‐
‐
‐
1340
1774
1194
659
883
2628
273 (Şubat ataması)
Sayısal verilerileri ele aladıktan sonra gelelim öngörümüze; Yukarıda belirttiğimiz sayılar ve
MEB tarafından uygulana politikal çerevesinde PDR alanınındaki MEB rehber öğretmen açığının
2020 yılında kapanması beklenmektedir. Ancak dış etkenlerden bağımsız bir öngörü olarak
oluşturduğumuz bu tespit MEB'in alandışı atama uygulamaları, branş değişiklikleri, rehberlik
kursları vb gibi etkenlerle 2018 yılına da çekilebilir. Burada MEB yetkililerinin tutumu çok
önemli bir yer tutmaktadır.Zira MEB tarafından yapılan her olumsuz davranış Pdr camiasını
olumsuz
etkilemektedir.
Peki PDR Mesleğinin Geleceği Parlak mı?
Bu soruya hem evet hemde hayır demek zorundayız. Çünkü PDR ile ilgili yapılan
düzenlemelerin hepsi tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır.
Alandışı atamalar ile yetersiz personelin alana girmesi,
Felsefe ve Sosyoloji mezunlarına alanın siyasi rant için peş keş çelimesi,
Pdr alana ait bir yasa olmaması,
Pdr hizmetlerine ilişkin salt bir yönetmelik olmaması,
Pdr çalışmalarında rehber öğretmenlerin yaşadıkları olumsuz tutumlar vs.
Tüm bu gelişmeler alanının geleceği hakkında bizi endişelendirmekte ve karamsarlığa
düşürmektedir.Ancak Pdr alanının geleceğinin parlak olduğunu gösteren gelişmelerde yok
değildir.
Psikolojik danışmaya verilen önemin toplumda artması,
Devlet ve özel sektörlerde çalışma imkanlarının genişliği,
Uluslar arası bir geçerliliği olması,
Toplumsal olarak psikolojik danışmanlığa olan bakışın değişmesi,
Alanda yetişmiş insan sayısının artışı,
MEB rehber öğretmen alım sayılarında azalmanın olmayışı vs. gibi Son olarak 2020 yılına
kadar MEB de rehber öğretmen açığının kapanmayacağı öngörülmekte ve özel sektörde de Pdr
alanın varlığını sürdüreceği gözükmektedir.
Psikoloji Bölümünün Geleceği
Psikoloji; mesleğinin geleceğini değerlendirmeden önce bugüne bir bakmakta fayda
var.Psikoloji mezunları şuanda;
MEB’e bağlı okullarda rehber öğretmen olarak(1 yıl formasyon almalı halinde) ve Psikoloji
öğretmeni larak,
Danışmanlık merkezlerinde psikolog olarak,
Rehabilitasyon merkezlerinde psikolog olarak,
Adalet bakanlığında,
Hastanalerde,
Çocuk esirme kurumlarında,
Aile sağlık merkezlerinde
Okul öncesi kurumlarda
Kreş ve çocuk yuvalarında çalışabilmektedirler.
Pdr alanında uzun uzun değindiğimiz bir çok husus Psikoloji alanı içinde geçerli
olabilmektedir.Zira psikoloji ve Pdr birbirleri ile çok benzeşen sadece eğitimin içerindeki %30
luk ayrımla ayrılan iki alandır.Psikoloji mezunları ile Pdr mezunları birbirlerinin çalıştıkları tüm
alanlarda çalışabilmektedirler.Bu yönden bir Pdr mezunu ile Psikoloji mezunu öğrenci iş ve
çalışma alanları konusunda aynı hakları veya aynı kayıpları yaşamaktadır.
Pdr mezunları için belirttiğmiz tüm olumlu ve olumsuz gelişmelerden psikoloji mezunlarıda
etkilenmektedirler. Bu sebeple Psikoloji mesleğinin geleceğinin de Pdr gibi
değerlendirilebileceği unutulmalı ancak psikoloji bölümünün her yıl verdiği mezun sayısının
daha az olduğunu düşünülerek daha uzun soluklu bir çalışma hayatı içinde bulunacakları
tahmin edilmektedir.Burada kişisel olarak bu iki meslekten birini tercih edecek öğrencilerin
eğer kariyer hedeflerinde öğretmenlik veya eğitimin bir kademesinda çalışmak var ise Pdr
alanını, yok tamamen psikoloji ve danışmanlık alanına yönelmek istiyorlarsa da Psikoloji
alanını tercih etmelerini tavsiye ederim.Ama tekrar etmekte fayda var. Psikoloji ve Pdr
mezunlarının tamamı dabışmanlık alanlarında da çalışabilir eğitim alanlarında çalışabilirler.
Öfkeniz
Sizi
Kontrol
Etmesin
Öfke normal bir duygudur ve her sağlıklı insanın öfkelenmesi doğal bir tepkidir.Ancak
doğru olmayan doğal olmayan öfkenin gösterilem şeklinde yapılan hatalardır. İşte bu
hataları yenebilmek için
öneriler...
Mayo Clinic’te yer alan etkili öfke yönetimi tavsiyeleri öfkenizi yenme konusunda
başarılı olmanıza yardımcı olacak. Ani patlamalarınız, öfkeniz ya da asabiyetiniz
ailenizle, arkadaşlarınızla, iş arkadaşlarınız ve hatta yabancılarla ilişkilerinizi olumsuz
olarak etkiler.
Öfke yönetimi teknikleri, öfkenizi ifade etme şeklinizi değiştirmenize yardım etmede
ispatlanmış
bir
yoldur.
Öfkenizi kontrol etmeye yardımcı olacak 10 tavsiye…
1.Bir mola alın. Klişe gibi görünse de tepki göstermeden önce 10′a kadar sayma
öfkenizi
yatıştırabilir.
2.Ortamdan uzaklaşın: Öfkeniz biraz yatışana kadar, sinirlendiğiniz kişiden biraz uzak
durun.
3.Biraz sakinleşince, öfkenizi ifade edin. Çatışmacı olmayan bir şekilde öfkenizi ifade
etmek sağlıklıdır.
4.Biraz egzersiz yapın. Fiziksel aktivite, duygularınız için bir çıkış noktası sağlıyor.
Özellikle, öfkeden patlamak üzereyseniz; hızlı tempoda bir yürüyüş ya da koşu
yapabilir, yüzebilir, ağırlık kaldırabilirsiniz ya da basket atışları yapabilirsiniz.
5.Bir şey söylemeden önce dikkatli düşünün. Aksi halde, pişmanlık duyacağınız bir şey
söyleme olasılığınız fazladır. Söylemek istediklerinizi yazmanız faydalı olabilir.
Öfkeliyseniz yazarak konudan uzaklaşabilirsiniz.
6.Durumların çözümünü tespit edin. Sizi neyin çıldırttığına odaklanmak yerine kızgın
olduğunuz kişiyle birlikte sorununuza çözüm bulmaya çalışın.
7.Problemi anlatırken “ben” sözünü kullanın. Bu karşınızdakini ayıplamak ya da suçlu
bulmaktan kurtulmanıza yardım edecektir. Örneğin, “Ev işlerine yardım etmelisin”
yerine “Bu akşam ev işlerine yardım etmediğin için üzüldüm” ifadesini kullanın.
8.Kin gütmeyin. Eğer diğer kişiyi affederseniz, bu ikiniz için de yararlı olur. Herkesin
sizin istediğiniz gibi davranmasını beklemek gerçekçi değildir.
9.Gerilimi, tansiyonu azaltmak için mizahı, dalga geçmeyi deneyin. İğneleyici ve
küçümseyici alayı kullanmayın, bu duyguları incitebilir ve her şeyi daha kötü yapabilir.
10.Gevşeme becerileri uygulayın. Gevşeme becerilerini öğrenme ve stresi azaltma
öfkenizi kontrol etmeye yardımcı olacaktır. Derin nefes alma, bir gevşeme sahnesini
gözünüzde canlandırma ya da sakinleştirici bir sözü tekrar etmeyi deneyebilirsiniz.
Diğer öfkeyi hafifletme yolları ise müzik dinlemek, bir gazetede yazı yazmak ya da
yoga
yapmaktır.
Öfkenin ateşi önce
sahibini yakar, sonra
kıvılcımı düşmanına
ya varır, ya varmaz.
Ders Çalışmayan Çocuğa Nasıl
Davranılır
Çocukların okul başarısı için düzenli ders çalışması, ödevlerini zamanında yapması çok
önemli. Ancak diğer taraftan çocuklar ödevlerini yapmak için masa başına oturmakta
zorlanabiliyorlar. Anne babalar her ödev saatinde çocuklarını masa başına oturmasına
ikna
etmek
için
enerji
harcıyorlar.
Çocuğunuzun uzun süre masa başında beklememesi ve ödevlerini düzenli yapabilmesi için
çocuğunuza
destek
olabilirsiniz.
Çocuğunuza düzenli ders çalışma alışkanlığı kazandırmak için işte size birkaç ipucu...
Çocuğunuzla birlikte bir program yapın
Öncelikle çocuğunuzla ihtiyaçlarınızı konuşarak birlikte bir program yapabilirsiniz. Örnek
okuldan geldiğinde 1 saat dinlenme, sonrasında akşam yemeği, yemekten sonra 30‐45 dakika
ödev
yapma
saati
gibi
bir
program
daha
verimli
olabilir.
Evinizde çocuğunuza uygun ders çalışma alanı yaratın
Günlük programı yaptıktan sonra ise evinizde çocuğunuzun ödevini en iyi şekilde yapabileceği
alanı seçin. Çocuğunuzun yerine kendinizi koyun ve ödev yaparken nasıl bir ortam verimli
Her derse nasıl çalışacağını öğretin
Fiziki şartları düzenledikten sonra ise çocuğunuz
ödevlerini
yaparken
nelere
dikkat
etmeli
öğretmelisiniz. Her dersin farklı özellikleri vardır. Bu
özelliklere uygun şekilde çocuğunuz daha verimli nasıl
çalışabilir idüşünün ve çocuğunuza rehberlik edin.
Örneğin tüm ödevlerini gözden geçirip önce
hangisinden
başlamalı
önce
bunu
belirlemesi
gerektiğini söyleyebilirsiniz. Yazılı ödevlerini yaparken,
soru çözerken nelere dikkat etmeli bu konularda
rehberlik edebilirsiniz. Defteri nasıl kullanmalı, nasıl
not almalı gibi konular ders çalışma verimini
artırabiliyor.
Ödevlerini tek başına
yapabilmesi için motive
edin
Amacınız
çocuğunuzun
kendi
başına ödevlerini yapabilmesi
olmalıdır, onun yerine ödevlerini
yapmak değil. Sizin göreviniz ona
rehberlik ettikten sonra takıldığı
noktalarda
destek
olmanız,
sorularını yanıtlamanızdır. Bazı
anne
babalar
çocuklarının
ödevlerini
kendileri
yapmak
zorunda kaldıklarını ifade ediyor.
Bu
yanlış
bir
yaklaşımdır.
Amacımız çocuğun kendi başına
ödev
yapabilme
becerilerini
artırmaktır.
"İnsanlar öğrenme dürtüsüyle doğarlar. Öğrenmeye karşı
merak ve bundan duyulan zevk insanın doğasında
vardır.Bunlar bebeklikten başlayarak zamanla yok edilir."
Karakterinizi Göz Renginiz
Belirliyor
İnsanların
karakterleri
üzerine
çalışmalar yapan uzmanlar şaşırtıcı
bir sonuca ulaştılar.
Göz ve saç rengine göre karakter
tahlili
yapan
uzmanlar
kara
gözlülerin
kurnaz,kahverengilerin
sinirli,yeşillerin ise kıskanç
ç
olduğunu açıkladı.
dı.
İnsanların göz ve
saç
rengi sadece
fiziki görünümlerini
göstermiyor.
İşte göz
renginize göre karakterleriniz...
Ela Gözlü Olanlar
Göz rengi karakterinizi ele veriyor Sezgisel güçleri yüksektir oldukça hassas bir kalbe sahip
insanlardır.Gururlarına olabildiğince çok düşkün kişilerdir gururları kırıldığı zaman asla ve asla
afları yoktur. Aslında çok daha yumuşak başlı daha anlayışlı olmaları gerekmektedir.
Kahverengi Gözlü Olanlar
Aslında bu insanlar kendilerini idare ettirmek konusunda isteksizdirler. Bir kötü yönleri de her
yerde
sırlarini
açıklamalarıdır.
Mavi Gözlü Olanlar
Durağan olmayı sevmeyen enerji dolu karar verme kabiliyeti olarak pozitif yönde gelişmiş olan
eli açık değişimlerin kendilerini korkutmadığı kişilerdir. Biraz hayalperesttirler. Bu yapıları
nedeniyle de gerçekleri görmekte zorlanırlar.
Siyah Gözlü Olanlar
Olaylar karşısında çok çabuk heyecanlanan disiplinli düzenli kişilerdir. Duygu yüklü olan bu
insanların gerek sevgisi gerek de kindarlığı oldukça çok güçlüdür. Onlar karşılarındaki insanları
daima
idare
etmek
isterler.
Yeşil Gözlü Olanlar
Sevdiklerini kırmak istemeyen bir yapilari vardir. Kırıcı olmamaya çok dikkat ederler çok asabi
yaradılış da olmalarına rağmen bu böyledir. Bu yüzden hislerine hakim olmayı bilirler.
İş Başvurularında En Çok Yapılan Hatalar
İş başvurularında başvurulan firmayı araştırmamaktan rastgele özgeçmiş göndermeye, iş
başvurusu sürecinde en çok yapılan hataları sizler için derledik ve sizlerinde bu hataları
yapmamamızı istiyoruz.İşte detaylar...
1‐Nasıl bir işte çalışmak istediğini bilmemek.
2‐Kariyer yapmak istediği alan hakkında bilgi sahibi olmamak.
3‐Başvurulan işle ilgisiz bir özgeçmiş hazırlamak.
4‐Önyazı yazmamak.5‐Önyazıya “işe çok ihtiyacım var”, “bana şans verin” gibi başvuru
yapılan işle hiç ilgisi olmayan şeyler yazmak.
6‐Rastgele iş başvurusu yapmak, her yere özgeçmiş göndermek.
7‐Çalışılmak istenen firma hakkında bilgi toplamamak.
8‐Çalışılmak istenen görevle ilgili araştırma yapmamak.
9‐Sosyal medya hesaplarında işe alım uzmanlarını tereddüte düşürecek paylaşımlarda
bulunmak.
10‐Firmalara iletişim adresi olarak geceninkızı@...com, [email protected] gibi profesyonel
yaşam için uygun olmayan eposta hesapları vermek.
Çocuğun ZİHİNSEL GELİŞİMİ İÇİN
AİLELER NELER YAPABİLİR
Anne Baba olarak çocuğunuzun beden sağlığı kadar zihinsel sağlığına da özen göstermelisiniz.
Aileler buna dikkat ediyor, bunun için oyuncaklar alınıyor, zeka geliştirdiği belirtilen müzikler
dinletiliyor, hatta televizyon izletiliyor. Sevgi, güven ve karşılıklı etkileşimin çocukların zeka
gelişiminde pahalı oyuncaklardan çok daha fazla işe yaradığını anlatan Çocuk Sağlığı ve
Hastalıktan Uzmanı Dr. Reyhan Erol Güler, bu konuda merak edilenleri açıkladı.
Dr. Güler, beynimizde milyonlarca nöron olduğuna ve zeka gelişiminin bu nöronlar arasında
yapılan bağlantıların yani sinapsların artması olarak tanımlandığını belirterek "Sinaps
sayısındaki artış ise çocuğun ne kadar çok uyaran aldığıyla ilgili. Ancak burada dikkat edilmesi
gereken bir nokta var. Çünkü yapılan araştırmalar, zekayı artıran en önemli etmenin karşılıklı
etkileşim olduğunu gösteriyor. Yani uyaranın bir oyuncaktan, müzik sisteminden ya da
ekrandan gelmesi değil karşılıklı olması gerekiyor. Bu süreç aslında annenin hamilelik
döneminde başlıyor" ifadesini kulandı.Beyin gelişiminin büyük bölümünün hamilelikte
oluştuğunu anlatan Dr. Erol, şu önerilerde bulundu:
"Anne adayları düzenli sağlık kontrolünden geçmeli.
Yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat etmeli. Folik asit
ve omega eksikliği varsa bunlar takviye edilmeli. Ancak
bu maddelerin eksikliği yoksa, fazla alınmasının da
zarara yol açabileceği unutulmamalı. Bebeğin beyin
gelişimini negatif yönde etkilediği için alkol ve sigara
tüketiminden uzak durulmalı. Anne adayı mümkün
olduğunca stresten kaçınmalı.Bu dönemde sakin,
huzurlu ve güvenli bir ortam büyük önem taşıyor.
Bebeğin dokunma, tat alma ve işitme duyuları anne
karnındayken gelişiyor. Anne elini karnına koyarak
bebeğiyle sohbet etmesi ve gülmesiyle salgıladığı
mutluluk
hormonu
bebeği
etkiliyor."
Anne Sütü Bir Hazine
Bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren zeka
gelişimini artıran bir başka faktörün emzirme
olduğuna dikkat çekerek "Emzirme çok önemli
bir sermaye, bunu iyi kullanmak lazım" diyen
Dr. Erol, bebeğin emerken anne ile göz teması
kurduğunu, daha ilk andan itibaren olumlu
etkileşime girdiğini kaydetti.Bu dokunuşun,
beyindeki kan akımını ve sinapsların artmasını
sağladığını kaydeden Dr. Erol, şunları dedi:
"6‐8 aylık bir bebekte trilyonlarca sinaps
oluşuyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün
etkisini
destekler
nitelikte.
Zira,
bu
çocuklarının okul performansının anne sütü
almayanlara göre çok daha fazla olduğu
belirtiliyor. Bu dönemde kaçırılmayacak altın
bir fırsat da annenin bebeğini emzirirken sakin
bir ses tonuyla konuşması.İlk bir iki aylık
dönemde bebeklerin görüş mesafesi 20 cm
civarında. Bebeğin bu uzaklıkta tutularak
çıkardığı "aaaa, ooo" gibi seslere karşılık
verilmesi, 3‐4 aydan itibaren jest ve
mimiklerin de kullanılarak kitap okunması, de‐
de, ma‐ma gibi hecelerin tekrar edilmesi,
aynaya bakılarak kendi yüzü olduğunu
algılamasa da o görüntüyle etkileşime
girmesinin sağlanması, ce‐eee oyunu ya da fış
fış kayıkçı bu dönemde yapılması önerilenler
arasında."
Beden Sağlığı Önemli
Tiroid bezinin iyi çalışmamasının zeka
geriliğine yol açtığı için doğumdan sonra
bebekten topuk kanı alınarak değerlendirme
yapılmasının önem taşıdığına dikkat çeken Dr.
Erol, "Demir eksikliği anemisi olan çocuklarda
davranışsal sorunların arttığı ve okul
başarısının düştüğü belirtiliyor. Üzerinde
durulan bir nokta da uyku. Sık sık uykusundan
uyanan ve derin uyku evresine geçemeyen
çocukların okul başarısının düşük olduğu
gözleniyor.
Çünkü
derin
uyku
beynin
dinlenmesini ve büyümeyi sağlıyor" dedi.
0‐2 Yaş TV Yasak
Zekayı negatif yönde etkileyen televizyon,
özellikle hayatın ilk yıllarında çocukların
dünyasında olmaması gerekenler arasında.İlk
iki
yaşta
beynin
yüzde
70‐80'inin
tamamlandığına işaret eden Dr. Erol "Zekayı
geliştirmek için yapılacak şeylerin ille parayla
alınması, pahalı olması gerekmiyor.
Kitap okuyun ve çocuğunuzu televizyondan
uzak tutun. İki yaşından sonra da günde en
fazla bir saat televizyon izlettirin. Bunun da
karşılıklı etkileşim halinde olması gerektiğini
unutmayın. Yani çocuğunuzla izlediği şey
hakkında sohbet edin, sorular sorun, cevap
vermesini
bekleyin"
ifadesini
kullandı.
Yabancı Dile Dikkat
"İlk üç yaş dil öğrenme açısından altın bir
dönem olarak biliniyor. Çocuğun üç hatta dört
dil öğrenebilmesi mümkün. Ancak burada
çocuğun ne istediğine dikkat etmek gerekiyor"
diyen Dr. Reyhan Erol, tam bu noktada anne
babaların sıklıkla yaptığı bir yanlışa işaret
ederek "Çocuktan gelen uyarılara dikkat etmek
gerekiyor. Anne babalar, çocuğum zeki olsun
diyerek onları kurstan kursa koşturuyor, beyin
geliştirme tekniklerine götürüyor. Bu arada öz
teması ya da karşılıklı etkileşim fırsatını
değerlendirmiyor.Çocuklar
bazen
bu
faaliyetlere sabahlan zorla uyandırılarak
götürülüyor.Olumlu
bir
şey
yapmaya
çalışılırken
çocuk
strese
sokuluyor.
Stresçocuğu
olumsuz
yönde
etkiliyor.
Çocuğumun iyiliği için bunları yapıyorum diye
düşünmemek gerekiyor. Çocuğun ayrı bir birey
olduğu, onun da söz hakkı olduğu unutmamalı.
Siz yedi aylık bebeğinizin yemeğini kendi
başına yeme çabasını desteklemek için eline
kaşık verirseniz, özgüvenini ve zekasını
geliştirecek çok aha önemli bir şey yapmış
olursunuz" şeklinde konuştu.
Dokunsun
Çocuklar birinci yaşlarından sonra dünyayı oral
yolla tanıdığına dikkat çeken Dr. Erol " Bu
nedenle ellerine aldıkları her şeyi ağızlarına
götürüyorlar. Bu bilgiler de beyne aktarılıyor.
Anne babaların hijyen endişesiyle sık sık bu
süreci sekteye uğratması, beyin gelişimini ters
yönde etkiliyor. Çocuğun güvenliğini tehlikeye
atmayacak şekilde, her şeye dokunmasına izin
verilmesi ona büyük fayda sağlıyor.Tam bu
çağda, oyuncaklar da çocukların dünyasına
giriyor. Tahta kaşık, marangozda yaptırılan
tahta küpler, pahalı oyuncakların yaptığından
çok daha fazlasını yapıyor, hayal güçlerini
geliştirmelerini sağlıyor. Yine bu dönemde her
şeye "hayır" denmesi çocukların gelişimini
engelliyor" dedi.
Ünlü Düşünürlerin Eğitimle İlgili Özlü Sözleri
En güçlü hafıza bile en zayıf mürekkepten solgundur. (Meçhul)
Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan zevk almazlar (emile raux)
Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner. (Alexander Everett)
Eğitim kafayı geliştirmek demektir Belleği doldurmak değil ( Mark Twain )
En iyi eğitimli kişi, yaşadığı hayatı en iyi anlayandır ( Hellen Keller )
Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin (Huang Che)
Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir.Bizi zengin yapan kazandıklarımız
değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza
yerleştirdiklerimizdir.(francis
bacon)
Daha iyi olmaya çalışmayan iyi olarak ta kalamaz. (oliver cromwell)
Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir. (Konfüçyüs)
Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan zevk almazlar (emile raux)
Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. (montaıgne)
İşlemeyen demiri kendi pası mahveder. İnsanı tembelliğe alışması mahveder. (hint atasözü)
Ne kadar bilirsen bil,anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır....(MEVLANA)
Okumadan geçen üç günden sonra konuşma tadını kaybeder. (çin atasözü)
Öğrenmek, akıntıya karşı yüzmek gibidir ilerleyemediğiniz taktirde gerilersiniz. (çin atasözü)
Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir. RUFFINI
Öğrenmek pahalıdır, ama bilmemek cok daha pahalı. H.Clausen
Okuma zevkini kazanmayanın öğrenimi yarıda kalmıştır.P.Peacut
Eğitim, ferdin yaşama sanatını idrak edebilmesi için, rehber olmalıdır.A. North Whitehead
Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.Albert Einstein
Eğitim sisteminin belli bir düzene göre işlemesine karşılık, yaşam okulu düzensiz ve
karışıktır.Albert
Einstein
Her insanın iki eğitimi vardır: Biri başkalarından aldığı, öteki ve daha önemlisi ise kendi kendine
verdiğidir.Albert
Schweitzer
Napoleon Bonaparte ve Lincoln, doğdukları günden itibaren /engin, şımarık aile çocukları gibi
büyüyüp onlar gibi terbiye alsalardı bugün anladığımız ve tanıdığımız insanlar olamazlardı ve
dünya onları tanımazdı. Alexis Carrel
Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır.Aristoteles
"Z" Kuşağı Çocukları Daha Geç Konuşuyor
Bilgisayar ve internet çağında doğan Z Kuşağı çocukları teknolojinin faydaları kadar zararlarını
da görüyor. Z kuşağı çocukları teknolojinin sunduğu imkanlarla sınır tanımaz bir şekilde
dünyayı keşfetse de özellikle 3 yaşına kadar çocuklarda televizyon izlemek, bilgisayar oyunları
oynamak dil gelişimini olumsuz etkiliyor. Geleneksel oyunların neredeyse ortadan kalktığı
söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan
Bıyıklı, çocuklarda dil gelişiminin 2‐5 yaş arası dönemde olduğunu belirterek, dil gelişiminde
rol oynayan faktörleri zekanın, işitme ve görsel algının normal olmasının yanı sıra çocuğun
yaşadığı çevre ve sosyoekonomik koşullar olarak sıralıyor.
Erişkinlerin erken dönemden itibaren bebekle ilgilenmesi, konuşması, söylediklerini mimiklerle
desteklemesi ile bebeğin taklit ederek dili öğrenmeye başladığını belirten Doç. Dr. Bıyıklı,
özellikle anne tarafından sunulan sözel uyaranların dil gelişimini olumlu yönde desteklediğini
söylüyor.
Doç. Dr. Bıyıklı, çocukla konuşmak, oyun oynamak, kitap okumak dil
gelişimi için çok önemlidir diyerek, "Ebeveyn çocuk ile konuşmalı,
çocuğu dinlediğini belli etmelidir. Çocuk seslere karşılık verdiğinde
cesaretlendirilmeli, memnuniyet belli edilerek olumlu geri bildirim
yapmalıdır. Böylece çocuk öğrenmeye, denemeye teşvik edilmiş olur.
Çok kalabalık ve gürültü olmayan yerlerde oyun oynamak, sesler
çıkarmak daha uygundur" diye konuşuyor.
Hangi oyun ya da oyuncak dil gelişimine faydalı?
Şarkı söylemek
Tekerleme ve bilmeceler söylemek
Oyuncak telefon, mikrofon gibi konuşma ve şarkı söyleyebilecekleri
oyuncaklar
Birlikte yapılan aktivitelerin anlatılması
Sayı saymaca (1‐10'a kadar)
Resimli kitap okumak, anlatmak, bu sırada sorular sormak. Köpek
nerede?
Elmayı
gösterir
misin?
vb.
Oyuncak hayvanları ya da kuklaları konuşturmak
Televizyon ve Bilgisayar Oyunu Neden Zararlı
Çocuğun dil gelişimi olumsuz etkilenir
Sosyal iletişim becerileri gelişmesi önlenir
Duygu durumunda olumsuz etkilenme olur (korku, kaygı, hırçınlık
gibi)
Beyin gelişimine olumsuz etki nedeni ile Algısal – Motor
becerilerde; dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, okumaya
isteksizlik
gibi
gecikme
ve
sorunlar
gelişebilir
Görme problemleri, duruş bozuklukları, hareketsizlik ve buna bağlı
şişmanlık sorunları ortaya çıkabilir
Çocuklarınızı Bu Oyunlardan Korumalısınız
Çocukların büyük ilgisini çeken şiddet içerikli oyunlar, önemli zararları da beraberinde
getiriyor. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Acil Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Güzel, bu oyunların
çocuklarda mağduriyet duygusu ve şiddete karşı duyarsızlığa yol açtığını söyledi.
Sonunda Ödül Varsa
"Özellikle aileler, çocuklarının boş zamanlarında şiddet içerikli oyunlarla vakit geçirmelerini
önlemeli" diyen Doç. Dr. Ahmet Güzel, çocukların bu tür oyunlara ilgilerinin nasıl arttığını
şöyle anlattı: "Eğer bir oyun içerisinde 1'den fazla şiddet sahnesi varsa, 1 dakika içerisinde 4‐6
kez şiddet içerikli bir sahneyi oyun içerisinde görüyorsanız ve oyunun içerisinde meydana
gelen şiddetin karşılığında bir ödüllendirme konusu söz konusuysa çocukların bu tarz şiddet
içerikli oyunlara ilgisi artıyor."
Duyarsızlık ve Mağduriyet
Şiddet içerikli oyunların daha sonraki dönemlerde çocukların
şiddete karşı duyarsızlaşmasına neden olduğunu söyleyen
Güzel, bu çocuklarda şiddete karşı mağduriyet duygusu
oluştuğunu ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini
söylüyor.
Paylaşımcı Oyunları Seçin
Doç. Dr. Ahmet Güzel ailelere şu uyarılarda bulundu. Anne ve
baba ile birlikte oynamak çok önemli. Bu sayede çocuğun
anne ve babaya daha fazla yaklaşması, ev içerisindeki
diyaloğun artması, çocukların toplumla ve aile ile iç içe yeni
bir şekilde hayata bakması sağlanabilir. Çocuklarınıza zaman
ayırırsanız, şiddet içerikli oyunların etkilerini çocuklarınızın
üzerinden atmış olursunuz. Çocuklarınızla aile içerisinde
paylaşımcı oyunları tercih edin.
Hayal Gücünüzle Beyninizi
Şaşırtın
Prof. Dr. Nurselen Toygar: “Her gün gittiğiniz
yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun
düzenini
değiştirerek
beyninizi
şaşırtın.
Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale
getirirsek 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar
aktiviteye
sahip
olabiliriz”
dedi.
Prof. Dr. Nurselen Toygar, beynin emir vermeden
çalışmadığını, sürekli aynı yönde yapılan şeylerin
beyni tembelleştirdiğini söyledi. Beyinden daha
fazla yararlanmak için bir takım pratik
yöntemlerin uygulanması gerektiğini belirten
Toygar, şu bilgiyi verdi: “Hayal gücü ile beyni
çalıştırmaya sevk edebiliriz. Bir amaç ve
hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe
adım adım ulaşma yollarını hayal ederek ve daima
pozitif
düşünerek
ulaşabiliriz.
oluşturduğunu, bunların beyin hücrelerine
yapışarak,
zehirlediğini
sözlerine
ekledi.
Hayal kurmak beynin çalışmasına katkı sağlıyor. "En büyük mucitler en
çok hayal kuranlardır" sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin
oluşumu,gelişmesi ve olgunlaşması için hayal kurulmalı.
Her gün gittiğimiz yolu, sabahları müzikle uyanıyorsak onu, oda ve
büromuzun düzenini, izlediğimiz televizyonun yerini, çocuklarımızla
yemek yediğimiz masadaki yerimizi arada bir değiştirebiliriz. Bu,
beynimizi kalıplardan kurtarır. Beyinler paraşüt gibidir, açılmadıkça
çalışmaz.”
Beyin Hücreleri Artar mı?
Son 4‐5 yıla kadar ölen beyin hücrelerinin yerine yeni hücrelerin
oluşmadığının savunulduğunu ifade eden Prof. Dr. Toygar, bu görüşün
değiştiğini ve beyin hücrelerinin artabileceğinin ortaya konduğunu
söyledi.
Beyin hücrelerinin artmasının, beynin daha verimli kullanılmasını
sağladığını bildiren Toygar, her insanda milyarlarca adet bulunan beyin
hücrelerinin, her gün ortalama 10 bininin öldüğünü kaydetti.
Toygar, şöyle devam etti: “Beyin fonksiyonları 18‐23 yaşlarında artar,
40 yaşından sonraysa hızla azalır.Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65‐
70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde
5’ine
ulaşabiliyor.
Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Ama takviye olurken o
hücreler, 'ben beyin hücresi olayım' demiyor. Bizim 'kök hücreler'
dediğimiz
hücreler
var.
Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde,
bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor.
Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, 60 yaşında, bir gencin beyni
kadar aktiviteye sahip olabiliriz.”
Stres Beyin Hücrelerini Öldürüyor
Her insanda beyin hücre ölümünün aynı oranda olmadığını, kişinin
biyolojik yapısı, stres, sigara, alkol yüksek tansiyon, kolesterol ve
çevre koşullarının bunda etkili olduğunu bildirdi.
Stresin en önemli etken olduğuna işaret eden Toygar, stresin bir
takım zararlı kimyasal elektronlar oluşturduğunu, bunların beyin
hücrelerine yapışarak, zehirlediğini sözlerine ekledi.
Unutkanlığınızı Yenmek İçin Öneriler
Günümüzde hem gençlerin, hem de yaşlıların sorunu olan nutkanlıktan,
bazı basit önlemlerle kurtulmak mümkün. Medical Park Bahçelievler
Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir; unutkanlığa karşı
alınabilecek önlemleri anlattı:
Bol bol gülün; depresyon, kaygı ve stresi en aza indirin. Güldüğünüzde
mutluluk hormonu olan serotonin çok yükselir. Bu hormon, konsantrasyon
ve dikkati de artırır.
Egzersiz
Dinlenmeye, düzenli tatil yapmaya vakit ayırın. Aşırı bedensel yorgunluk;
zihinsel yorgunluğu da beraberinde getirir. Bu durum yoğunlaşmış strese
neden olur. Dinlenmek, kişinin bilişsel fonksiyonlarını kuvvetlendirir.
Kafeini azaltın. Kahve kontrollü alındığında; zihinsel fonksiyonları olumlu
yönde etkiler, bitkinliği azaltır, dikkati artırır. Fakat bedenin tolere
edebileceğinden fazla miktardaki kafein; stres, kaygı ve endişeyi artırır,
kolesterolü yükseltir. Kalp krizi riskini artırır, yüksek kan basıncına neden
olur.
Omega 3
Bulmaca, zeka soruları, tavla, satranç gibi sizi yaratıcı düşünmeye yönelten
zihin oyunları oynayın.Haftada en az iki kez balık yiyin. Balıkta hafızayı
kuvvetlendiren asetilkolin maddesi ile birlikte dikkat ve konsantrasyonu
artıran, depresyona da iyi gelen ‐ ‐ Omega 3 yağ asitleri bulunur.
Omega 3 balığın dışında; keten tohumu ve semizotu gibi yeşil lifli
sebzelerde de bol miktarda bulunur. Omega 3 takviyesi yapılan çocuklarda;
hiperaktivite ve konsantrasyon bozukluklarının azaldığı, sinir sistemlerinin
daha iyi geliştiği ve okul başarılarının arttığı tespit edilmiştir.
Antioksidan olan zeytinyağı; beynin yaşlanmasını geciktirir, hücrelerinin
yenilenmesine yardımcı olur. A, E, D, K vitaminlerini de içeren zeytinyağını
sofralarınızdan uzak tutmayın.Omega 6 içeren yiyecekleri fazla yemeyin.
Ayçiçek yağı, biftek, krema, çörek, margarin, mayonez, mısırözü yağı,
pastırma, patates cipsi, tereyağı ve yağlı sütü az tüketin.
Pirinç
Antioksidan bakımından zengin olan meyve ve sebzeleri tüketmeye çalışın.
Kuru erik, kuru üzüm, yaban mersini, böğürtlen, brokoli ve pancarı bol
yiyin.
Baş bölgenizi, travma ve darbelere karşı koruyun.
Sigarayı bırakın ve alkolü kısıtlayın.
Hobilerinize, sosyal ilişkilerinize ağırlık verin. Arkadaş ve akrabalarınızla
sosyal ilişkilerinizi sürdürün. En önemlisi; ailenize vakit ayırın.
Kan şekerinizin yükselmesini önleyin. Bunun için de glisemik indeksi yüksek besinlerden uzak
durun; taze meyve ve sebze yiyin. Her gün sağlıklı bir kahvaltı yapın. Beyaz pirinçten ve
işlenmiş besinlerden uzak durun. Yemeklerinizi ufak öğünler halinde yiyin. Stres nedeniyle
yemek
yemekten,
tıkıştırmaktan
da
kaçının.
Fast‐food'tan
da
uzak
durun.
Vitamin
Başta B12 vitamini, folik asit, C vitamini, tiamin ve riboflavin olmak üzere, vitaminlerin ve
minerallerin eksikliği; kaygı, endişe, sinirlilik, depresyon ve unutkanlığı artırır. Dolayısıyla
içinde bu vitamin ve mineralleri yeteri kadar içeren besinler tüketmeye çalışın. Dengeli
beslenemiyorsanız; bu vitaminleri takviye olarak alın. Peki, hangi vitaminin, hangi besinlerden
alabiliriz?
İşte
size
bu
konuda
yardımcı
olacak
liste:
A vitamini: Süt, yumurta ve lifli sebzeler
D vitamini: Süt, yumurta, ton balığı ve somon
E vitamini: Çilek, sebze ve marul
K vitamini: Lifli sebzeler, balık yağı ve et
Tiamin: Mısır gevreği, balık, yağsız et, süt ve tavuk
Riboflavin: Mısır gevreği, süt, yumurta, lifli sebzeler ve yağsız et
B3 vitamini: Mısır gevreği, yağsız et ve yumurta
B6: Mısır gevreği, et, muz ve sebzeler
B12 vitamini: Balık, yağsız et ve süt
Folik asit: Et ve lifli yeşil sebzeler
C vitamini: Turunçgiller, çilek, sebzeler
Kalsiyum: Süt, peynir, yeşil sebzeler
Krom: Tam tahıllar ve sebzeler
Demir: Tam tahıllı gevrekler, ceviz, yeşil sebzeler
Magnezyum: Tahıllar, deniz ürünleri, yeşil sebzeler
Selenyum: Tam tahıllar, deniz ürünleri, yumurta, et
Çinko: Ayçekirdeği
Uyku ve Hafıza
Hangi durumlarda unutkanlık sorunu artar?
Aşırı stres altında olan ve yoğun acı yaşayanlarda,
Ağır anemisi ve kronik hastalığı olanlarda (MS, Chron hastalığı,
romatoid artrit, kanser gibi...)
Tiroit bezi yetersiz çalışanlarda,
Beyin tümörü olanlarda,
Başına darbe alanlarda, (Bu nedenle boksörlerde darbe sıklığı fazla
olduğundan unutkanlık sık görülür.)
Çocuklara Üreme İle İlgili
Doğru Bilgiler nasıl
Verilmelidir
Çocuğa üreme ile ilgili olarak anlayabileceği
bilgiler verilmesi önemli bir cinsel eğitim
konusudur.Çocuklar için bebeğin nasıl dünyaya
geldiği çok merak uyandıran bir konudur.
Çocuklara canlıların nasıl dünyaya geldiklerini
açıklayan (yumurtadan veya memeli doğumu)
bilgiler verilmelidir. Anne baba güvenilir ve içten
bir biçimde davranırsa çocukta anne babasıyla
ilişkisini güven ve içtenlik üzerine kuracaktır.
Çocuklar 4‐6 yaşları arasında bebeklerin nereden
geldiğini ve doğum ile ilgili konuları merak
ederler. Bir komşunun veya annenin hamileliği ve
yeni bir bebeğin dünyaya gelişi ilgisini çeker.
Genellikle 3 yaşından itibaren, çocuklar cinsellikle
ilgili sorular sormaya başlarlar. Doktorculuk ve
evcilik gibi oyunlar, bu konudaki meraklarını belli
eder. Türk toplumuna, bu tip konuların
konuşulması tabu gibidir. Çocukların sorduğu
sorular geçiştirilir; belirgin bir cinsiyet ayrımcılığı
yapılır. Çocuklar biraz daha büyüdüklerinde, 3‐4
yaşlarındayken, bebeklerin nereden geldiklerini
merak ederler. Aile yine bu tür soruları
geçiştirmeye
çalışır.
Çünkü
nasıl
cevap
vereceklerini bilememektedirler (Bilgin vd., 2005:
139).
Okul çağı çocuğunun cinsellikle ilgili soruları,
yasaklama ve cezalandırma gibi yöntemlere
başvurmaksızın yanıtlanmalıdır. Genel olarak bu
dönemdeki
çocuklar
döllenme,
bebeğin doğumu ve gelişimi,
ergenlik belirtileri kadın ve erkek üreme
organlarının adları ve
evliliğin anlamı gibi konularda bilgilendirilmek
istenmektedirler(Bilgin vd., 2005: 139).
Annenin doğumdaki tutumu da bu etkenler içinde
sayılmalıdır. Kadın olmaktan kıvanç duyuyor mu?
Dünyaya getirdiği bu varlığı, kadınlığını kanıtlayan bir
can olarak mı görüyor? Yoksa doğumu sancılı bir
uğursuzluk, zayıf cinsin bir özelliği olarak mı
nitelendiriyor? Bunun gibi, doğumda kocasının yanında
olmasını istemesi, çocuğun yaşamına onun da
katıldığını açıklamaz mı ? Bazen de utanç nedeniyle
yalnız kalmayı yeğler.
Annenin çocuğunu emzirmek istemesi ya da bunu
reddetmesi, cinsellik konusunda tutumunu belirler.
Çocuğunu beslemek fikri onda içgüdüsel bir duraksama
yaratabilir ya da vücudunun bozulacağından kaygılanır.
Böylece çocuk ana babanın gözünde ilk günden, belki
de daha önceden bir cinsellik simgesi kazanır
(Pernoud, 1977: 58‐59).
Çocuklarınıza Söylememeniz Gereken Cümleler
Çocukların gelişiminde anne babanın bilerek yada bilmeyerek verdikleri mesajlar çok
önemlidir.Özellikle çocukla iletişimde ebeveynlerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir.Bu
sebeple aşağıda belirttiğimiz cümleleri çocuğunuza karşı kullanmayın.
Korkma, demeyin!
Eğer annesi çocuğuna korkma diyorsa çocuk açısından bakıldığında korkulacak bir şey olduğu
anlamını taşımaktadır. “Korkma iğne hiç acıtmayacak” denildiğinde acıdığı gibi.
'Merak etme ben yan odadayım, seni bırakmam' demeyin!
Çocuğun zihnindeki açılımı: “Merak etmelisin, çünkü ben de çok merak ediyorum, eğer izin
verirse bu gaddar insanlar, yan odada seni bekliyor olacağım ama ben de emin değilim”.
'Seni asla okulda unutmam' demeyin!
Çocuğun zihnindeki açılımı: “Seni okulda unutma ihtimalim var, olur da o kadar unutkan
olursam inşallah seni alan biri çıkar”.
'Okula gitmek istermisin?' demeyin!
Çocuğun zihnindeki açılımı: Okula gitmeme ve evde bildiğin şeyleri (TV, oyuncak, oyun
oynama gibi) devam ettirme hakkın var. Ben senin yerinde olsam bildiğim şeyleri tercih
ederdim.

Benzer belgeler