buraya - İktisat ve Toplum Dergisi

Transkript

buraya - İktisat ve Toplum Dergisi
İKTİSAT VE TOPLUM
KURUMSAL
KALİTE VE
Mehmet Uğur
Greenwich Üniversitesi
İktisat Bölümü
[email protected]
EKONOMİK
PERFORMANS:
İktisadın (Yeniden) Siyasallaşması Mı?
Kurumlar toplumun teşvik yapısını belirler. Bu nedenle, ekonomik ve politik
kurumlar ekonomik performansın temel belirleyicileridir.
(North, 1994: 359).
GIRIŞ
Kurumsal kalite ve ekonomik
performans arasındaki ilişki
1990’ların ilk yarısından bu
yana iktisatta önemli bir ilgi
odağı haline geldi ve bu ilgi
devam ediyor. Bu ilgi patlamasının arka planında üç gelişme
söz konusuydu. Birincisi, çöken
Sovyet sisteminin arkasında
bıraktığı kurumsal boşluk ve
bu boşluğun vurgun ve yolsuzluklarla birlikte neden olduğu
ekonomik felaketler. Coase’nin
(1992: 714) Nobel ödülü konuşmasında belirttiği gibi, Rusya ve Doğu Avrupa’daki geçiş
süreci ana-akım iktisat analizine
kurumsal etmenlerin katılmasının artık ertelenemez bir gereklilik haline geldiğini ortaya koymuştu.
İkinci gelişme, düşük gelirli ülkelerle zengin ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğinin devam
etmesi, hatta aradaki farkın
giderek büyümesiydi. Neo-kla-
36
2011 • Yıl 1 • Sayı 9
sik iktisadın gelir yakınlaşması
(convergence)
öngörüsünün
tam tersi olan bu durum Dünya
Bankası’nı bile kurumsal kaliteye öncelik vermeye yöneltti.
2002 yılı Gelişme Raporu’nda,
Dünya Bankası 21nci yüzyılın
en büyük sorununun ‘etkin piyasa kurumları’ için gerekli talebin yaratılması ve bu talebi
karşılayacak arzın gerçekleşmesi olduğunu belirtmek zorunda
kalmıştı.
Üçüncü gelişme, ulusal gelir artışıyla ülke içi gelir eşitsizlikleri
arasındaki ilişkinin Kuznets’in
çan eğrisinin tersine, bir U eğrisi izlemeye başlaması. Yani belirli bir ulusal gelir düzeyinden
sonra, ülke içi eşitsizlik azalmak yerine artmaktadır. Halen
sürmekte olan bir araştırma
projemiz bunun OECD ülkeleri
için geçerli olduğunu gösteriyor
ve bu ilişki muhtelif model spesifikasyonlarında değişmiyor.
Bunun da ötesinde, 1995’ten
sonra ortalama gelirden bağımsız olarak, ülke içi gelir eşitsizliği zaman içinde artıyor. Ayrıca,
gelir dağılımının eşitsizleşmesi
ile emeğin ulusal gelirden aldığı
payın azalması arasında da bir
ilişki sözkonusu.
Neden ne olursa olsun, iktisat
disiplininin kurumsal kalitenin
önemini ön plana çıkarması
doğru yönde atılmış bir adımdı.
Ama bu saptama adımın geç
kalınmış bir adım olmadığı anlamına gelmiyor. İktisatta kurumsal kalitenin ekonomik performans üzerindeki etkisiyle ilgili ilk gözlemler Adam Smith’e
(1976[1776]) kadar uzanıyor.
Ulusların Zenginliği adlı eserinde, Adam Smith şöyle diyordu:
“Hükümetlerin adilliği konusunda belirli düzeyde güven olmayan hiç bir ülkede .... ticaretin
ve imalatın gelişmesi pek mümkün değildir. .... Yöneticilerin
şiddetinden devamlı olarak korkulduğu bu tür şanssız ülkeler-
de, insanlar [yatırım yapmak ve
çaba harcamaktan çok] ellerindeki imkanları gizlemek durumundadır.”
Bilinen bu saptamaya rağmen,
Neo-Klasik İktisat kurumların
önemini uzun bir dönem gözardı etmiş ve iktisadi karar ve
eylemleri hep ‘teknik’ bir sorun
olarak ele almıştır. Bu yaklaşımda, ekonomik karar veya eylem
teknik kısıtlar altında bir yarar
fonksiyonunun azamileştirilmesi olarak ele alındı. Kurumsal
bağlamın bu şekilde analiz dışında tutulmasının bir nedeni
vardı: kurumların rol oynamadığı bir ortamda serbest rekabetin optimal sonuçlar yaratacağını göstermek nispeten kolaydır.
Ancak kurumlardan arınmış bu
yaklaşımın basit ama pek de
masum olmayan bir-iki kusuru
vardı. Birincisi, analizin arka
planında piyasaların işleyebilmesi için gerekli kurumların
(yani kontrat hukukunun, anlaşmazlık çözümleme ve icra
kurumlarının, vs var olduğu varsayılıyor; ama bu kurumların ne
zaman içindeki evriminin ne de
ülkeler arasındaki farklılıklarının
sonuçları merak ediliyordu. İkincisi, Neo-Klasik İktisat herhangi
bir dönemde varolan kurumlarla
toplumdaki güç dağılımı arasındaki ilişkiyi ihmal ediyor, bunu
iktisat kadar ‘bilimsel olmayan’
disiplinlerin vakit geçirme meşgalesi olarak görüyordu. Bunu
yaparken de, ekonomik ve politik güç sahiplerinin çıkarlarıyla uyumlu olmanın beraberinde
getirdiği bir ‘muktedir küstahlığı’ sergiliyordu.
Bence kurumların iktisadi analize dahil edilmesinin en büyük
yararlarından birisi Neo-Klasik
iktisadın bu halesinin patlatılmasıdır. Kurumlardan arındırılmış iktisat teorisi halesi bugün
artık kimseyi, hatta akademik
olarak ciddiye alınma kaygısı
olan Neo-Klasik iktisatçıları bile
cezbetmemektedir. Bunun tabi
ki olumlu ve olumsuz sonuçları olmuştur ve olmaya devam
edecektir. Makalenin geri ka-
Neo-Klasik İktisat herhangi bir dönemde varolan
kurumlarla toplumdaki güç dağılımı arasındaki
ilişkiyi ihmal ediyor.
lan bölümlerinde bu olumlu ve
olumsuz sonuçlarla ilgili bazı
saptamalar yapmaya çalışacağım.
KURUMSAL KALITENIN
TANIMI VE İŞLEVI
North’a (1994: 360) göre, kurumlar ekonomik aktörler ara-
sındaki ‘oyun kuralları’ olarak
tanımlanabilir. Oyun kuralları ya
‘resmi kısıtlar’ (örneğin anayasa, yasa, resmi kural vs) ya da
‘gayrı-resmi kısıtlar’ (örneğin,
davranış normları, toplumsal
mutabakat ilkeleri, gönüllü davranış kodları, vs) olabilir. Lin ve
Nugent’in de belirttiği gibi, bu
İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9
37
Iktisatta ve diğer sosyal bilimlerde kurumsal kalite dendiğinde referans yapılan
kurum kavramı tüm organizayonları ve bireyleri etkileyen (bu anlamda metaanalitik boyutu olan) bir kavramdır.
tanımda vurgu kurumların toplumların veya ekonomik sistemlerin ‘maliyet ve özendirme yapıları’ olduğu doğrultusundadır.
Bu bağlamda kurumların temel
işlevi aktörler arasındaki etkileşimin çerçevesini çizen kurallar
oluşturmasıdır.
İkinci tanım Williamson’un
(1975, 1985) çalısmalarına yön
veren ama aslında Coase’nin
1930’lardaki çalışmalarına kadar uzanan ‘yönetişim’ (governance) perspektifiyle ilişkilidir.
Bu tanımda kurumlar daha çok
‘yönetişim yapıları’dır ve vurgu
mülkiyet yapıları, hiyerarşiler,
kurumsal kültür veya enformasyon asimetrileri üzerindedir. Bu
yaklaşımda ele alınan temel
soru şudur: kurumlar ekonomik
aktörler arasındaki etkileşimde sık sık gözlenen ve optimal
olmayan sonuçlar doğuran ‘tutuklu ikilemi’ sorunlarını nasıl
ve hangi koşullarda minimize
eder? Bunun bir yolu, kurumların iyi tanımlanmış mülkiyet
hakları çercevesi oluşturmasıdır
(Coase, 1937). Diger yolu, kurumların vekil-müvekkil (principal-agent) sorunlarını ve bu sorunların neden olduğu çıkar catışmalarını asgarileştirmesidir.
Üçuncü tanım, Axelrod’un
(1984) güven analiziyle ilgilidir.
Bu tanımda esas olan aktörler
arasındaki güvendir ve kurumların bu güvenin yeşermesine
katkı yapıp yapmadığır. İçcselleştirilmiş (yani resmi olmayan)
davranış kuralları güveni arttırır
ve bu güven temelinde aktörler
arasındaki kontratların gerçekleştirilme maliyeti düşer. Bu
nedenle de güven yaratıcı kurumlar hem ekonomik aktivite
için yeni alanlar açar hem de
mevcut alanları derinleştirir.
Kurumsal kalite ile ekonomik
performans arasındaki ilişki
açısından, bu tanımlardan üç
sonuç çıkarılabilir. Birincisi, kurum kavramı günlük konuşma
dilinde kullanılandan farklı bir
anlama sahiptir. Günlük dilde
kurum daha çok binasıyla, yönetim hiyerarşisiyle, tüzüğüyle
38
varolan organizasyon kavramına yakındır. Oysa iktisatta ve
diğer sosyal bilimlerde kurumsal kalite dendiğinde referans
yapılan kurum kavramı tüm organizayonları ve bireyleri etkileyen (bu anlamda meta-analitik
boyutu olan) bir kavramdır. Bu
anlamda, kurum organizasyondan farklıdır çünkü organizasyonun kendisi ve iç kuralları aslında daha genel olan kurumsal
çerçevenin hem mirasçıları hem
de uygulayıcılarıdır. Kurumun
organizayondan diğer bir farkı
da şu: organizasyonlar kendi
içlerindeki kollektif eylem sorunlarını (yani tutuklu ikilemini, enformasyon asimetrilerini,
vekil-müvekkil sorunlarını, vs)
asgarileştirebilirler; ancak ne
bu sorunların organizasyonlar
arasında ortaya çıkmasını engelleyebilir ne de bu tür sorunları çözebilirler. Bunun için daha
üst düzeyde işleyen normlara,
davranış kurallarına, güven mekanizmalarına, vs. gereksinim
vardır.
İkinci sonucu şöyle özetlemek
mümkün: kurumlar aslında
ekonomik aktörler arasındaki
toplumsal kontratın öğeleridir
ve bu anlamda farklı çıkar ve
güçlerin etkileşiminden ortaya
çıkan içsel denge sonuçlarıdır.
Bu özellikleri nedeniyle, gerek
etkinlik gerekse eşitlik açısından optimal olmayabilirler. Tam
tersine, kurumsal kalite ölçütü
aslında bir toplumda kurumsal
çerçevenin optimal olandan ne
kadar uzak veya bu arzulanır
noktaya ne kadar yakın olduğunun bir ölçütüdür. Kurumların içsel (endojen) doğası ve
bunların optimal olanla ilişkisi
geçmişte hep tartışılmış bir sorundur. Bu sorun ekonomi-politikte Marx tarafından ele alındıği gibi, Von Misses (1949),
Hayek (1960), Olson (1965,
1982), Buchanan and Tullock
(1962), Stigler (1971) ve North
(1990) gibi Marksist-olmayan
iktisatçı ve sosyal bilimcilerce
de tartışılmıştır. Daha yakın
geçmişte, Acemoğlu (2004)
İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9
da bu tartışmaya katkıda bulunmuş ve kurumların neden
optimal olamayabileceğini ve
optimal olmayan kurumların
neden varlığını koruyabileceğini
göstermiştir.
Bununla birlikte, kurumların
içsel seçim sonuçları olması
insanların optimala yakın kurumsal seçimler yapamayacakları anlamına gelmez. 2009’da
Nobel ödülünü alan Elinor Ostrom’un (1990) da gösterdiği
gibi, insan topluluklarının ortak
kaynakları etkin ve adil bir şekilde yönetecek kurumlar geliştirmesi mümkündür. Aşağıdan yukarıya doğru geliştirilen
kurumlar sayesinde, insanlar
mera, balıkçılık, maden… vb.
kaynakları hem piyasa kurumlarından hem de resmi kurumlardan (yani yasalardan) daha
etkin ve adil bir şekilde yönetebilmektedir. Bunun için gerekli
koşullar arasında en önemlilerinden bazıları şunlardır: (i) kurallar kimin neye ve ne kadar
hakkı olduğunu açıkça belirtmelidir; (ii) yeterli ve etkin ihtilaf çözümleme mekanizmaları
olmalıdır; (iii) bireyin kaynağı
idame ettirme yükümlülüğü ile
bu kaynaktan elde edeceği yarar arasında uyum olmalıdır. Kısacası, karşılılık, adalet ve açık
icra kuralları etkin kurumsal
çerçeve için önemli kriterlerdir.
Kurum tanımından çıkarabileceğimiz üçüncü sonuç kurum
tipleriyle ilgilidir. Bence iki tip
kurumdan sözetmek mümkündür: oyun kuralı olarak kurum
ve yönetişim yapıları olarak kurum. Oyun kuralı olarak kurumların bir ekonomik faaliyet alanı
yaratma etkisinden; yönetişim
yapısı olarak kurumların ise bir
ekonomik faaliyet alanı derinleştirme etkisinden sözetmek
mümkündür. Yeni ekonomik
faaliyet alanı yaratma etkisi,
kurumsal kalitenin aktörler arasındaki kontratların maliyetini
düşürmesinden (yani güven
oluşturmasından) kaynaklanır.
Ekonomik faaliyet alanı derinleştirme etkisi ise, girilen eko-
nomik ilişki başına elde edilen
getirinin artmasından (yani aktörler arasındaki enformasyon
asimetrilerinin ve vekil-müvekkil sorunlarının şiddetinin azaltılmasından) kaynaklanır.
Peki ekonomik işlevleri açısından baktığımızda, ne gibi kurumlardan söz edebiliriz ve bu
kurumsal perspektif ile mevcut
söylemler arasında nasıl bir fark
söz konusudur? Bu sorunun yanıtını geliştirken Rodrik’in 2000
yılında yayınlanan bir çalışmasına başvuracağım. Bu çalışmada
ana olarak dört ekonomik kurumdan ve bunların işlevinden
söz edilmektedir.
Mülkiyet hakları kurumları:
Bunlar ekonomik aktörlerin
yatırımları, emekleri ve yarattıkları değerler ile ilgili hakları
ve garantileriyle ilgili normlar,
kurallar ve bunların icra edilme
özellikleridir. Bunlar arasında en
önemlileri hukukun üstünlüğü,
hukukun icra edilmesinin kalitesi, kontratların uygulanabilirliği,
mülksüzleştirilme riski, hesap
verebilirlik, ekonomik güç ile
politik güç arasındaki ilişkilerin
çerçevesi ve politik iktidarın
değiştirilme biçimidir. Mülkiyet
hakları kurumlarının ekonomik
performans üzerindeki etkisi,
bu kurumların ekonomik aktörlerin sermaye yatırımı, eğitim
yatırımı, üretkenlik, üretilen değere yabancılaşmama, güven,
vb kanallardan geçer.
Düzenleyici kurumlar: Bu kurumlar piyasa gücünün suistimal edilmesini asgarileştirmeye yardım eder. Düzenleyici
kurumların kalitesi de bürokrasinin sorumluluk ve bağımsızlık sınırlarıyla, bürokratların,
politikacıların ve regülatörlerin
tutsak edilme riskiyle ve genel
anlamda vekillerin (yani kamu
görevi yapmak için tayin edilenlerin) hesap verebilirliğiyle ilgilidir. Bu kurumların ekonomik
performans üzerindeki etkisi iki
kanaldan geçer: (i) çabanın ve
hünerin rant-arayıcı faaliyetlerden çok üretken faaliyetlere
yöneltilmesi; (ii) kamu mal, gelir
ve harcamalarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılması.
Makroekonomik istikrar kurumları: Bu kurumlar makroekonomik istikrara iki şekilde katkıda
bulunur: ya istikrarsızlık yaratacak politika seçimlerinin riskini
azaltır ya da ekonominin dışsal
şoklara karşı dayanıklılığını arttırır. İstikrar kurumları yalnızca
makro politikalardan sorumlu
olan organizasyonların bağımsızlığına indirgenemez. Bağımsızlığa ek olarak, bu organizasyonların (örneğin, merkez
bankasının, ilgili bakanlıkların
ve genelde hükümetin) politika seçiminde ne gibi hedeflere
sahip olduklarına, bu hedeflerin
ne denli şeffaf olduklarına, ve
bu hedeflere ulaşmak için uygulamaya konulan politikaların
toplumca sahiplenilebilir olup
olmadığına bakmak gerekir. İstikrar kurumlarının ekonomik
performans üzerindeki etkisi
büyümenin sürdürülebilirliği ve
kuşaklar arasındaki katkı ve bölüşüm sorunlarının çözümü kanallarından geçer.
İhtilaf çözümleme kurumları:
Bu kurumlar toplumda varolan
ekonomik/sosyal ve politik/etnik çelişkilerin çözümü için gereklidir. Ekonomik/sosyal ihtilaf
çözümleme kurumları eşgüdüm
ve ekonomik bölüşüm sorunlarını çözerken; politik/etnik ihtilaf çözümleme kurumları ise
şiddet, dışlama, dayanışma,
kişisel güvenlik sorunlarını çözmeye yardım eder. Bu kurumların ekonomik performans üzerindeki etkisi de hakkaniyet ve
aidiyet kanallarından geçer.
KURUMSAL KALITENIN
ÖLÇÜLMESI
Kurumların iktisadi analizin dışında tutulmasını meşrulaştırmak için kullanılan argümanlardan birisi, kurumsal kalitenin
ölçülebilmesinin
zorluğudur.
Bugün kurumsal kalite konusunda fikir verebilecek değişik
veriler mevcuttur. Bunların arasında en önde gelenlerini şöyle
sıralamak mümkündür: (i) International Country Risk Guide tarafından yayınlanan politik risk
göstergeleri; (ii) Dünya Bankası
tarafından yayınlanan yönetişim kalitesi göstergeleri (Wordwide Governance Indicators);
(iii) Transparency International
tarafından yayınlanan yolsuzluk algıları endeksi (Corruption
Perception Index). Bunların dışında, daha küçük ölçekli veri
setleri de vardır. Örneğin Polity
IV’ün rejim karakteristikleri verileri, Busines Environment Risk
Intelligence’ın yatırım riskleri
göstergeleri, Economist Intelligence Unit’in demokrasi endeksi, vs. Ancak genellikle anketlere dayalı olan bu ölçeklerin üç
temel sorunu vardır: öznellik,
içsellik ve yanlılık.
Öznellik sorununu hale etkisiyle, içsellik sorununu ise çift
yönlü nedensellikle tarif etmek
mümkün. Hale etkisi, ankete
yanıt verenlerin değerlendirmelerinin anketin yapıldığı yıldaki
ekonomik perfromans tarafından etkilenmeye açık olmasından kaynaklanır. Kurumsal kaliteyi ölçmeye yönelik anket sorularına yanıt verenler, gerçekte
kurumsal kaliteyle değil o yılki
ekonomik performansla ilgili
izlenimlerini yansıtıyor olabilir.
Bu durumda, kurumsal kaliteyle
ekonomik performans arasında istatistiki bir ilişki saptanır,
ama bu ilişki yanıltıcıdır. İçsellik
sorunu da başka nedenle benzer bir sonuca yol açar: zengin
ülkelerin kurumsal kaliteyi arttırmaya yönelik yatırım yapma
kapasitesi yoksul ülkelere göre
daha yüksektir. Bu durumda
yine ekonomik performans ile
kurumsal kalite arasında istatistiki ilişki vardır, ama bu ilişki bir tür tavuk-yumurta ilişkisi
gibidir. Acaba kurumsal kalite
ekonomik performansın belirleyicisi midir, yoksa nedensellik
ters yönde midir? Son olarak,
yanlılık sorunu vardır: kurumsal kalite ölçekleri genellikle bu
tür bilgiye gereksinim duyan
yatırımcıların gereksinimlerine
İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9
39
Halihazırda yüksek fiili politik güç sahipleri, gelecekte daha yüksek hukuki politik
güç sahibi olmak için çalışır.
mi yanıt vermekte ve/veya anketler bu tür aktörler tarafından
yanıtlanmaktadır.
Ancak bu sorunlar kurumsal
kalite verilerinin kullanılabilirliğini ortadan kaldırmaz. İlk iki
sorun, regresyon analizlerinde
çeşitli yöntemlerle kontrol edilebilir. Bu yöntemlerden birisi,
kademeli estimasyon modelleri
ise, differ yöntemi endojen olan
bağımlı değişkenler için enstrüman kullanmaktır. Diğer bir
yöntem, basitçe kurumsal kalite değişkenlerinin cari dönem
değerleri yerine önceki dönemlere ait değerlerini kullanmaktır.
Bu yöntemleri kullanarak yapılan estimasyonlar elde edilecek
estimasyon sonuçlarını daha
güvenilir kılabilir. Yanlılık sorunu gözardı edilemez, ama eldeki veriler işadamlarının gereksinimlerine yönelik veya bu tür
aktörlerce yanıtlanmış anketlerden elde edilen sonuçlar ile hanehalkına veya sivil toplum örgütlerine dayalı anket sonuçları
arasındaki korelasyonun yüksek (genellikle %75 civarında)
olduğunu gösteriyor (Kaufmann
ve diğerleri, 1999; 2007).
KURUMSAL KALITENIN
EKONOMIK PERFORMANS
ÜZERINDEKI ETKISI:
AMPIRIK BULGULAR
1995-2004 arasında kurumsal kalitenin makroekonomik
performans üzerindeki etkisiyle ilgili olarak yayınlanmış 21
ampirik çalışmayı taradık. Bu
çalışmaların büyük bir çoğunluğu kurumsal kalite ile ekonomik
performans arasında pozitif bir
ilişki olduğunu gösteriyor. Daha
da önemlisi, pozitif ilişki saptayan çalışmaların önemli bir kısmı, etkinin kurumsal kaliteden
ekonomik performansa doğru
olduğunu gösteriyor. Bir kısmı
ise, kurumsal kalitenin etkisinin
coğrafya, ticarete açıklık, vb
etmenlerin etkisine göre daha
yüksek olduğunu gösteriyor.
Örneğin, Knack ve Keefer
(1995) mülkiyet haklarını koru-
40
yan kurumların kalitesinin ekonomik büyüme üzerinde pozitif
bir etkisi olduğu sonucunu çıkarıyor. Daha sonraki bir çalışmada, Knack ve Keefer (1997a)
güvenin ve sivil işbirliğinin Yatırım/GSMH oranı ve Kişi Başına
GSMH büyüme oranları üzerindeki etkisini araştırır. Yazarlar
her iki kurumsal kalite ölçütünün pozitif bir etkiye sahip olduğu sonucuna varır. Yine Knack
ve Keffer (1997b) kurumsal kalitenin ülkeler arası gelir yakınlaşması üzerindeki etkisini araştırır ve gelir yakınlaşmasının kurumsal kaliteye bağlı olduğunu
gösterir. Tüm bu çalışmalarda,
enstrümantal değişkenler kullanılarak içsellik sorunu için
gerekli kontroller yapılmıştır.
1999 yılına kadar yayınlanan 7
çalışma daha benzer sonuçlar
elde etmiştir. (Ades ve di Tella, 1996; Brunetti ve diğerleri,
1997a and 1997b; Clague ve
diğerleri, 1997; Hall ve Jones,
1999; Kaufmann ve diğerleri,
1999; Rodrik, 1999).
Bu alandaki çalışmalara önemli
katkılardan birisi Acemoğlu ve
diğerlerine (2001) aittir. Bu çalışmayı önemli kılan yönlerden
birisi, azgelişmiş ülkelerdeki
kurumsal kalitenin tarihsel belirleyicilerinden birisinin beyaz
sömürgecilerin ölüm oranları olduğunu varsayması ve bu ölüm
oranlarını kurumsal kalite için
enstrüman olarak kullanmasıdır. Acemoğlu ve arkadaşlarına
göre, tropikal hastalık nedeniyle ölüm oranlarının yüksek olduğu ülkelerde sömürgecilerin en
kısa zamanda en çok vurguna
yönelik kurumlar oluşturduğunu, diğer ülkelerde ise daha
uzun erimli kurumlar oluşturduğunu varsaymak mümkündür.
Elde edilen sonuçlar, azgelişmiş
ülkelerin büyüme ve gelir düzeylerinin bu enstrümanla ilişkili
olduğunu gösterir.
Acemoğlu ve arkadaşları (2004)
kurumsal kalite ile ekonomik
performans arasındaki ilişkiyi
teorik bir temele oturtur. Bu
çalışma ekonomik kurumların
İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9
seçimini, ekonomik ve politik
kurumlar arasındaki ilişkiyi, ve
politik kurumların sosyal gruplar arasındaki güç eşitsizliği için
ne gibi sonuçlar doğurduğunu
araştırır. Çalışma, seçilen ekonomik kurumlar daha yüksek
hukuki ve fiili politik güç sahibi olan sosyal grupların lehine
olduğunu, ama güç dağılımının
zaman içinde değişebileceğini
varsayar. Bu dinamik ortamda,
halihazırda yüksek fiili politik
güç sahipleri, gelecekte daha
yüksek hukuki politik güç sahibi olmak için çalışır. Dolayısıyla, ekonomik büyümeyle uyumlu ekonomik kurumların ortaya
çıkması gerçekleşmesi zor olan
ama imkansız olmayan bazı koşullara bağlıdır. Bu koşullardan
birincisi, politik kurumların geniş tabanlı mülkiyet hakları uygulamasını destekleyen grupların lehine güç dağılımı sağlayabilecek nitelikte olması. İkincisi,
politik kurumların gücü elinde
bulunduranlar üzerinde etkin
kısıtlar oluşturması. Üçüncüsü,
gücü elinde bulunduranların el
koyabileceği rantların sınırlı olması.
Bu bulgular, Elinor Ostrom’un
mikro düzeyde elde ettiği bulgularla uyuşmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, ortak
kaynakların etkin yönetimi için
karşılıklılık, adalet ve açık icra
kuralları önemliydi. Makro düzeyde, Acemoğlu ve arkadaşları gerekli koşulların adalet,
kapsayıcılık ve güç asimetrilerinin azaltılması olduğunu ortaya
koyuyor. Neo-Klasik İktisadın
genel çerçevesinin dışına çıkılmadan elde edilmiş olsa bile,
mikro ve makro bulgular arasındaki bu uyum Neo-Klasik İktisadın siyasallaşmasının önemli bir
göstergesidir.
SONUÇ
Yukarıdaki satırlar kurumsal kalitenin ekonomik performansın
belirleyicilerinden birisi olduğu
doğrultusundaki analitik/teorik
tezin verilerle uyumlu olduğunu göstermektedir. Bunun da
ötesinde, ana-akım iktisat teorisinin kurum-dışı yaklaşımda
ısrar etmesinin özünde eksik ve
yanıltıcı sonuçlar doğurduğunu gösterir. Daha da önemlisi,
Marks’a kadar uzanan radikal
ekonomi-politik geleneğinin sezilerinin özünde doğru olduğunu gösterir.
Bununla birlikte, kurumsal ana-
lizin yine ana-akım, Neo-Klasik
iktisatçılar tarafından üstlenilmesi ilginç bir sonuca yol açmıştır: kurumsal analizi iktisat
teorisine dahil etme ehliyeti
olan birçok eleştirel iktisatçı
bu gelişmeye mesafeli yaklaşmış ve bu alanda yapılabilecek
katkıların zenginliğini sınırlamıştır. Bence, kurumsal faktörlerin
iktisat teorisine ve uygulamalı
iktisada dahil edilmiş olması,
iktisat disiplini adına hayırlı bir
gelişme olmuştur. Bunun da
ötesinde, teknik bir vaka olarak
analiz edilen ekonomik karar
ve edimlerin siyasal/toplumsal
bağlam içinde sosyal karar ve
edimler olarak analiz edilmesi
için önemli bir kanal açmıştır.
Kaynaklar
Acemoglu, D., S. Johnson and J. A. Robinson (2001), ‘The colonial origins of comparative development: an empirical investigation’, American Economic Review, 91 (5): 1369-1401.
Acemoglu, D., S. Johnson and J. Robinson (2004), ‘Institutions as the fundamental cause of long-run growth’, NBER Working
Paper, No. 10481 (May 2004).
Ades, A. and R. di Tella (1996), ‘The causes and consequences of corruption: a review of recent empirical contributions’,
IDS Bulletin, 27(2), pp. 6-11.
Brunetti, A., G. Kisunko and B. Weder (1997a), ‘Institutional obstacles of doing business: region-by-region results from a
world-wide survey of private sector’, World Bank Policy Research Working Papers, no. 1759.
Brunetti, A., G. Kisunko and B. Weder (1997b), ‘Institutions in transition: reliability of rules and economic performance in
former socialist countries’, World Bank Policy Research Working Papers, no. 1809.
Buchanan, James and Tullock, Gordon, The Calculus of Consent, Logical Foundations of Constitutional Democracy, Ann Arbor, MI: University of Michigan Press, 1962.
Clague, C., P. Keefer, S, Knack and M. Olson (1997), ‘Institutions and economic performance: property rights and contract
enforcement’ in C. Clague (ed.), Institutions and Economic Development: Growth and Governance in Less-Developed and
Post-Socialist Countries, Baltimore and London: Johns Hopkins University Press, pp. 67-90.
Coase, R. (1992), ‘The institutional structure of production’, American Economic Review, vol. 83, no. 4, pp. 713-719.
Fukuyama, F. (1996), Trust. The Social Virtues and Creation of Prosperity, London, UK: Penguin.
Hall, R. E. and C. I. Jones (1999), ‘Why do countries produce so much more per worker than others’, Quarterly Journal of
Economics, vol. 114(1), pp. 83-116.
Hayek, Friederich A. (1960), The Constitution of Liberty. South Bend, IN: Gateway Editions Ltd.
Kaufmann, D., A. Kraay and P. Zoido-Lopaton (1999), ‘Governance matters’, World Bank Policy Research Working Papers,
no. 2196.
Kaufmann, D., A. Kraay, and M. Mastruzzi (2007) ‘The worldwide governance indicators project: Answering the critics’,
World Bank Policy Research Working Paper, no. 4149.
Keefer, P. (2004), ‘A review of the political economy of governance: From property rights to voice’, World Bank Policy Research Working Paper 3315, May 2004.
Knack, S. and P. Keefer (1995), ‘Institutions and economic performance: cross-country tests using alternative institutional
measures’ Economics and Politics, 7(3), pp. 207-227.
Knack, S. and P. Keefer (1997a), ‘Does social capital have an economic payoff? A cross-country investigation’, Quarterly
Journal of Economics, vol. 112(4), pp. 1251-1288.
Knack, S. and P. Keefer (1997b), ‘Why don’t poor countries catch up? A cross-national test of institutional explanation’,
Economic Inquiry, vol. 35(4), pp. 590-602.
Knack, Stephen (2002), ‘Social capital, growth, and poverty: A survey of cross-country evidence’, in C. Grootaert and T.
van Bastelaer (eds), The Role of Social Capital in Development: An Empirical Assessment, Cambridge: Cambridge University
Press, ch. 11).
Marx, Karl, Das Kapital, London: Lawrence and Wishart, 1872 [1974].
Nelson, R. R. and Winter, S. G. (1982), An Evolutionary Theory of Economic Change, London, UK: Belknap
North, Douglass (1990), Institutions, Institutional Change, and Economic Performance. Cambridge and London: Cambridge
University Press.
North. D.C. (1994), ‘Economic performance through time’, American Economic Review, 84 (3), 359 368.
Ostrom, E. (1990): Governing the Commons: The Evolution of Institutions for Collective Actions, Cambridge: Cambridge
University Press.
Rodrik, D. (1999), ‘Where did all growth go? External shocks, social conflict, and growth collapses’ Journal of Economic
Growth, 4(4), pp. 385-412.
Rodrik, D. (2000), ‘Institutions and high-quality growth: what are they and how to get them’, Studies in Comparative International Development, 35 (3), 3–31.
Stigler, George (1971), ‘The theory of economic regulation’, Bell Journal of Economics and Management Science, 2 (1), 3–21.
Rodrik, D., A. Subramanian and F. Trebbi (2004), ‘Institutions rule: the primacy of institutions over geography and integration
in economic development, Journal of Economic Growth, 9 (2): 131-165.
World Bank (2002), World Development Report 2002: Building Institutions for Markets, Washington, D.C.: World Bank.
İKTİSAT VE TOPLUM • 2011 • Yıl 1 • Sayı 9
41

Benzer belgeler