Dergi için tıklayınız.

Transkript

Dergi için tıklayınız.
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2015 Sayı: 81
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
Sayı: 81 Ocak - Şubat 2015
YENİ TÜRKİYENİN
ENERJİ
POLİTİKALARI
81
2023
2053
2071
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ
ENERJİ KAYNAKLARI (BOR)
YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ
TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ
YERLİ VE YENİ
ENERJİ KAYNAKLARI
Dünya bor rezervleri açısından yüzde
72’lik payla lider konumda olan
ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor
üretiminde de 1. sırada yer almaktadır.
Türkiye 2023 yılında en büyük ilk
10 ekonomi arasında yer almayı
hedeflemiştir. Bu yıl Türkiye G20’nin
dönem başkanlığını yapmakta.
Yerli ve yeni enerji kaynaklarına
odaklanmak ve bunları ekonomiye
dahil etmek yeni Türkiye’nin enerji
politikalarının temelini oluşturmaktadır.
EDitörden…
EDİTÖR
Mehmet İpek
Yayın Kurulu
Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Mahmut Çelik, Osman Şahbaz, Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,
Mehmet Kürşat Çapar
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar
Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Mustafa Yılmaz, İbrahim
Çağlar, Fatih Dönmez, Mehmet Koca
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan
Kocaarslan, Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki
Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet
Osmanlıoğlu, Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih
Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 217 51 00
Fax: 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: [email protected]
ABEMEDYA
Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
[email protected]
Edİtör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Reklam
Serdar Erikci
[email protected]
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7
Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 273 27 50
Fax: 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Basım
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.
Dudullu Org. San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İST
Tel: 0216 444 44 03
Faks: 0216 365 99 07-08
www.bilnet.net.tr
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine
aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
50’nin üzerindeki artışla
beraber sektörde ülkemizde
öngörülen teknolojik faaliyet
konuları; yenilenebilir enerji
kaynaklarından elektrik
üretimi, enerji tasarrufu
sağlayan teknolojilerin
sanayideki proseslerde
kullanılması, güç üretim tesislerinde, elektronik cihazlarda ve ulaşım araçlarında
kullanılacak yakıt pilleri
üretimi, hidrojen yakma
teknolojilerinin geliştirilmesi, güç sistemleri kontrolü,
enerjinin depolanması ve
nükleer enerji üretimidir. Sanayi alanında gelişmesini ve
büyümesini hızla sürdüren
Türkiye’de enerji kaynakları,
tüm dünyada olduğu gibi en
önemli stratejik konulardan
biri. Bu amaçla hazırladığımız dergimizin bu sayısında
sadece “Yeni Türkiye’nin
Enerji Politikaları ve 2023
Enerji Stratejileri” konusu
yok tabii ki; yanı sıra, kültür
sanat, sinema, kitaplık sayfalarıyla da eğlenceli vakit
geçireceksiniz.
İyi okumalar dilerim.
Türkiye, dünyada doğalgaz ve elektrik
talebinin en çok arttığı ülkeler
arasındaki üst konumuyla, önümüzdeki
dönemde de ekonomik ve sosyal gelişme
hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi
artışı bakımından dünyanın en dinamik
enerji ekonomilerinden biri olmaya
devam edecek.
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2015 Sayı: 81
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Murat Alpay
[email protected]
kadarının kömür ne kadarının doğalgazdan sağlanacağını önümüzdeki dönemde
çevre ülkeler ile yapılacak
doğalgaz anlaşmaları
şekillendirecek. Bu süreçte
Türkiye’nin önünde yeni
doğalgaz anlaşmaları için
önemli fırsatlar var. Petrol
ve doğalgaz fiyatlarındaki
düşüş, doğalgaz anlaşmalarındaki pazarlık payımızı
artırabilir, görece düşük
fiyatlarla çeşitli güzergahlardan gelecek doğalgazla
bugüne dek makul karlı
olmayan doğalgaz santrallerimizi karlı hale getirebiliriz. Yeni Türkiye’nin yeni
enerji kaynaklarından biri
de bor madenidir. Dünya bor
rezervleri açısından yüzde
72’lik payla lider konumda
olan ülkemiz aynı zamanda
dünya rafine bor üretiminde
de 1. sırada yer almakta. Bor
ürünleri dünyada başta cam
ve cam elyafı sanayi olmak
üzere, yüksek teknoloji
gibi 250’ye yakın alanda
kullanılıyor. Öte yandan,
dünya enerji talebinde son
yıllarda gerçekleşen yüzde
Sayı: 81 Ocak - Şubat 2015
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir
Ocak ve şubat aylarını kapsayan Mimar ve Mühendis
Dergimizin 81. sayısını da
siz değerli okuyucularımızla
buluşturmanın mutluluğunu
yaşıyoruz.
Yeni sayımızın konusunu,
ülkemiz ve insanlık için
önemli bir konu olan “Yeni
Türkiye’nin Enerji Politikaları
ve 2023 Enerji Stratejileri”
olarak belirledik.
Dünya üzerindeki enerji
kaynakları, genel olarak
birincil enerji kaynakları
ve ikincil enerji kaynakları
olarak iki ana başlık altında
incelenmekte. Birincil
enerji kaynakları da kendi
içinde yenilenemeyen enerji
kaynakları (petrol, doğalgaz,
nükleer ve kömür) ve yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolik enerji, rüzgar enerjisi ve
güneş enerjisi) olmak üzere
ikiye ayrılmakta. İkincil
enerji kaynağı ise elektrik.
Türkiye, dünyada doğalgaz
ve elektrik talebinin en çok
arttığı ülkeler arasındaki üst
konumuyla, önümüzdeki
dönemde de ekonomik ve
sosyal gelişme hedefleri ile
tutarlı olarak, enerji talebi
artışı bakımından dünyanın
en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam
edecek. Önümüzdeki 10
yıllık süreçte, yıllık yüzde
5 ekonomik büyümenin
sağlanabilmesi için, mevcut
70 bin MW’lık kapasitemizin
110 bin MW’a çıkması gerekiyor. İlave 40 bin MW’lık
gücün yarısına yakınının
nükleer ve yenilenebilir
enerjiden sağlanması öngörülüyor. Yaklaşık 20 bin
MW’lık kısmın ise kömür
ve doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek.
Ancak bu ilave bölümün, ne
YENİ TÜRKİYENİN
ENERJİ
POLİTİKALARI
81
2023
2053
2071
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ
ENERJİ KAYNAKLARI (BOR)
YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ
TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ
YERLİ VE YENİ
ENERJİ KAYNAKLARI
Dünya bor rezervleri açısından yüzde
72’lik payla lider konumda olan
ülkemiz aynı zamanda dünya rafine bor
üretiminde de 1. sırada yer almaktadır.
Türkiye 2023 yılında en büyük ilk
10 ekonomi arasında yer almayı
hedeflemiştir. Bu yıl Türkiye G20’nin
dönem başkanlığını yapmakta.
Yerli ve yeni enerji kaynaklarına
odaklanmak ve bunları ekonomiye
dahil etmek yeni Türkiye’nin enerji
politikalarının temelini oluşturmaktadır.
İçindekiler
Mimar ve
Mühendis
81
6
BİZDEN HABERLER
KISA KISA
26 GİRİŞ
ETKİNLİK
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel
kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve iklim değişikliğiyle
mücadele hedeflerinden yola çıkarak, ulusal enerji arz portföyünde
yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yükseltme ve enerji sepetine nükleer
enerjiyi de ekleme yolunda çalışmalarını sürdürüyor. Yenilenebilir enerji
bakımından önemli bir potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli
ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer alıyor. Buna ek olarak, hidroelektrik
kaynakları, rüzgar ve güneş enerjisinin geliştirilmesine de öncelik veriliyor.
2023 yılına kadar Türkiye’nin toplam enerji talebinin %30’unun yenilenebilir
enerji kaynaklarından karşılanması öngörülüyor.
76
DÜZENLEME KÜLTÜRÜ
FATİH DÖNMEZ
80
32
YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ
TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ
Mustafa Yılmaz
58
TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ STRATEJİLERİ VE 2023 HEDEFLERİ, YUSUF YAZAR
38
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİ KAYNAKLARI (BOR) , DOÇ. DR. ABDÜL
KERİM YÖRÜKOĞLU
62
ÜLKEMİZİN HİDROELEKTRİK
POTANSİYELİ VE TEMSAN,
HİLMİ BAŞTÜRK
42
YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI, PROF. DR. AHMET ERDAL OSMANLIOĞLU
64
YENİ TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA VE ÜRETİM STRATEJİLERİ, 2023
HEDEFLERİ, BESİM ŞİSMAN
46
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİSİ: KONYA ŞEKER’DE VERİMLİLİKLE GELEN ADIM, MEHMET KOCA
50
YENİ TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDE
MADENCİLİĞİN ENERJİDEKİ
KONUMU, PROF. DR. ATAÇ BAŞÇETİN, DR. DENİZ ADIGÜZEL
70
YENİ TÜRKİYE’NİN ENERJİ
POLİTİKALARI VE 2023 ENERJİ
STRATEJİLERİ, SİNAN AK
56
ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE
ÇALIŞMALARI, İBRAHİM ÇAĞLAR
72
KENTSEL KATI ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ, DAVUD POLAT
PERFORMANSIN ÖNÜNDEKİ
ENGEL: YEMEK ALIŞKANLIKLARIMIZ
MAHMUT ÇELİK
84
68 RÜZGAR ENERJİSİ TEMİZ VE
KAZANÇLI, MUSTAFA SERDAR
ATASEVEN
“AİLE”
KAAN RIZA
YENİ TÜRKİYE'NİN
YENİ ENERJİ POLİTİKASI
Bir yılı daha geride
bırakarak 2015 yılına
girmiş bulunuyoruz. Bu
vesile ile herkese bu
sene de hayırlı, huzurlu
ve enerji dolu bir yıl
diliyorum. Yeni yılın bu ilk
sayısını, geçen senenin
ilk sayısında olduğu gibi
yine, güncelliğini ve önemi
hiç bir zaman yitirmeyen
ve yitirmeyecek olan,
"enerji" konusuna ayırdık.
Özellikle gelişmiş ülkeler seviyesine
çıkabilmek için Yeni Türkiye'nin inşa ve
ihya sürecinde bu süreci destekleyecek
enerji kaynaklarına ve enerji politikalarına
ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu süreçte daha
çok çalışıp daha çok üretmek zorunda olmamız,
daha çok enerji ihtiyacını sorununu da
beraberinde getirecektir. Halihazırdaki enerji
ithalatımız, cari açığımızın en büyük kalemini,
bazen de tamamını hatta daha fazlasını
oluşturmaktadır. Onun için bu süreçte, zaten
kısıtlı olan imkanlarımızı ve kaynaklarımızı en
verimli şekilde kullanmanın yollarını arayarak
geliştirmeliyiz. Olası tüm enerji kaynaklarımızı
birbirlerinin alternatifi veya rakibi olarak değil
ama destekleyicisi ve tamamlayıcısı olarak
geliştirmeliyiz.
Enerjinin verimli kullanılması ve enerji
tasarrufu da özellikle ülkemiz açısından hiç
de küçümsenmeyecek bir enerji kaynağıdır.
Hem de düşük yatırım maliyetli ve yüzde 100
çevre dostu bir enerji kaynağı. Elektrik işleri
etüt idaresinin yaptığı bir çalışmaya göre bina
sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde
20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 tasarruf
etme imkanımız vardır. Her halükarda sarf
edeceğimiz enerjiyi verimli sarf ettiğimizde
tasarruf, verimsiz sarf ettiğimizde ise israf
etmiş olacağız. Dolayısıyla, gerek evsel
kullanımımızda gerekse sanayi kullanımında
enerjinin verimli kullanımı için gerekli
iyileştirme ve yatırımlara da önem verilmelidir.
Enerji üretim ihtiyacını esas tetikleyen
unsur doğal olarak tüketim talebidir. Kısıtlı
ve maddi-manevi maliyetli bir kaynağı
tüketiyorsanız bunu optimum ve verimli bir
şekilde tüketmeniz gerekir. Dolayısıyla bu
açıdan enerji tüketim kalemleri ele alınarak
öncelik temel ihtiyaçlara, üretime ve ürüne
dönecek kullanıma verilecek şekilde talep
yönlendirilmelidir. Bu noktada, enerji bağımlı
binaların ve yoğun şehirleşme yaklaşımının,
enerji tüketim yükü üzerindeki etkisinin de
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ülkemiz özellikle petrol ve doğalgaz açısından
şanssız bir ülke olmasına rağmen, sahip
olduğu kömür gibi, bor gibi, hidrolik enerji gibi
kaynaklarını verimli kullanması, güneş, rüzgar,
jeotermal ve dalga enerjisi gibi yenilenebilir
enerji kaynaklarını geliştirmesi, nükleer
enerjiyi devreye sokması ve belki de hepsinden
önemlisi enerji tasarrufu ve enerji talebinin
doğru yönlendirilmesi ile ithal ettiği enerjinin
büyük bir bölümünü kendi kaynaklarından
karşılayabilme potansiyeline sahiptir.
Tabii bütün bunlar bir piyasa ortamında,
piyasa şartlarında ve piyasa dengeleri
içerisinde gerçekleşmektedir. Ancak,
günümüzde şirketler bazında belki salt
ticaret olarak değerlendirilebilecek bu enerji
pazarının, ülkeler bazında uluslararası
stratejik politikaların yürütüldüğü, zaman
zaman bölgesel çatışma ve savaşlara neden
olabilen bir nevi kurtlar sofrası olduğu da
bilinmektedir. Her zaman bölgesinde ve
dünyada barış, huzur ve istikrar içinde
büyüme ve gelişmekten yana olan ülkemizin bu
sofrada bir aktör olarak yer alabilmesi bizim
çok önemlidir.
Tüm enerji kaynaklarımızı geliştirirken
tabii ki bir kere yok edildikten sonra yerine
konması çok uzun zaman alan, çoğu kez de
imkansız olan doğal hayatı ve çevreyi de
tahrip etmemeye büyük önem göstermeliyiz.
Kısa vadeli menfaatler için yüzyıllardır oluşa
gelen ekolojik dengeleri, doğal formasyonları
ve doğal hayatı tahrip yoluna gitmek uzun
vadede çok daha zararlı sonuçlar doğuracaktır.
Gelişmeli ve ilerlemeliyiz ama her şeye
rağmen değil. Doğal hayatın ve çevrenin bize
birer emanet olduklarının bilinci ile esas
vazifemizin dünyayı hikmetle imar etmek ve
imar ettiklerimizi de tüm canlılarla ihsanla
paylaşmak olduğunu unutmamalıyız.
Bu arada sadece maddi enerjimizi değil,
manevi enerjimizi de israf etmemeliyiz.
Ülkemizin gelişme adına ivme kazandığı, birlik
ve beraberlik içinde daha fazla çalışarak,
üreterek ve paylaşarak dayanışma içerisinde,
Yeni Türkiye'yi elbirliği içinde inşa edeceğimiz
bir süreçte tüm enerji kaynaklarımızı
geliştirirken, enerjimizi birbirimize karşı değil,
ülkemizin kalkınması ve milletimizin refahının
arttırılması için kullanmamız duasıyla.
BİZDEN HABERLER
MMG KONFERANSTA
MARMARA ADALARI DEPREMİNİ ANDI
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG), Bakırköy Belediyesi ve İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi (AUZEF) tarafından düzenlenen, 1935'Te Marmara Adaları'nda
meydana gelen depremi konu alan "80. Yıl Marmara Adaları Depremini Anma Konferansı"
4 Ocak 2015 tarihinde Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki konferans
salonunda gerçekleştirildi. Konferansın onursal başkanlığını MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir, başkanlığını ise Prof. Dr. Ali Osman Öncel yaptı.
K
onferans iki oturum şeklinde
gerçekleştirildi. Birinci oturumun
başlığı “Deprem ve Yapılaşma”,
ikinci oturumunki ise “Deprem ve Afete
Hazırlık” oldu. Oturumlarda aşağıdaki
konuların üzerinde duruldu.
İstanbul’un Deprem Risk Durumu:
İstanbul için olabilecek bir deterministik
deprem senaryosu, aşağıdaki şekilde
görüldüğü gibi, ifade edilmiştir:
Yapılaşma Jeolojisi/Jeofiziği
Uygulamaları:
Kentsel dönüşüm çalışmalarının
amacına uygun gerçekleştirilebilmesi
için, yapılaşma jeolojisine ve
yapılaşma jeofiziğine ihtiyaç duyuluyor,
çünkü zeminlerin hasarsız bir şekilde
incelenmesi ancak bu bilim dalları sayesinde
yapılabiliyor. Yapılaşma jeolojisi; zeminlerden
alınan numuneleri laboratuvar ortamında
inceleyerek ve çeşitli zemin testlerine tabi
tutarak zeminlere ait çeşitli parametreleri
ortaya koyuyor. Yapılaşma jeofiziği ise
yeraltı tabakalarının jeolojik yapılarını,
kalınlıklarını, durumlarını, konumlarını,
derinliklerini, yoğunluklarını, yeraltı su
hareketlerini, ivmesini vb. gibi parametrelerini
ve herhangi bir doğal afet durumunda bu
tabakaların nasıl davranış sergileyecekleri
araştırıp tespit ediyor. Bu nedenle kentsel
dönüşüm projelerinde zemin etütleri için,
hem yapılaşma jeolojisi hem de yapılaşma
jeofiziği konusunda uzmanlaşmış profesyonel
mühendislere ihtiyaç duyuluyor.
İstanbul İçin Deprem Erken Uyarı
Sistemi, Kandilli Tarafından Yürütülüyor:
Marmara Denizi içine ve kıyılarına
yerleştirilen sismometreler vasıtasıyla
6
Mimar ve Mühendis
depremdeki asıl şoktan 15-20 saniye
önce tehlike oluşturulabilecek sistemlerin
durdurabildiği belirtildi. Kırılması
beklenen fayın yakınına sismometreler
(hem karada hem deniz dibinde) ve ivme
ölçerler yerleştirilerek fayın hareketi
yakından takip edilebiliyor. Erken uyarı
sistemi ile doğalgaz şebekesindeki basınç
düşürülebilir, asansörler durdurulabilir,
elektrik santralleri faaliyeti oluşabilecek
bir yangını durdurmak için kesilebilir.
artarak 15 milyona ulaştığı ve aynı
zamanda İstanbul’a olan göçlerin de
muazzam arttığını göz önüne alırsak aynı
deprem şu an olsa hasarın çok daha büyük
ve hazin olacağı vurgusu yapıldı.
Deprem Sonrası Afetzedelere
Tıbbi Müdahale:
Deprem sonrası afetzedelerin sağlığı için
ilk müdahalenin önemine vurgu yapıldı.
Türkiye Deprem Tehlike Haritasının
Güncellenmesi:
Türkiye’de resmi kurumlar tarafından
onaylanmış olan deprem tehlike
haritasının eski olduğu ve yeni hazırlanan
Güney Marmara
Adaları’nın Neotektoniği:
Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan
ada ve adacıkların neotektoniği hakkında
önemli bilgiler verildi.
Çevreye Duyarlı Fidan Sertifikası:
Katılımcılar için plaket yerine fidan dikimi
yapılarak çevre odaklı takdir sistemine
güzel bir örnek verildi.
Depreme Dayanıklı Yapıların Sırrı:
Bir yapının büyük bir depreme karşı
dayanabilmesinin ancak bina planının
eksiksiz çizilmesi ve bu planı uygulayan
müteahhittin plandaki direktiflere uygun
malzeme kullanmasıyla mümkün olacağı
vurgulandı.
1935 Marmara
Adaları Depremi’nin Etkisi:
Türkiye nüfusunun 1935’e göre 5 kat
Marmara Denizi’nde Sismik Boşluk:
Marmara Denizi üzerinde 250 yıldır
kırılmamış olan bir sismik boşluk olduğu,
her an kırılabileceği ve büyük bir depreme
neden olabileceği belirtildi.
Küçük depremlerin
izlenerek oluşacak
büyük depremin yeri ve
büyüklüğü hakkında
bilgi sahibi olunabilir.
Bunun için Türkiye’deki
sismik kayıtçı cihaz
sayısı artırılmalı,
derinlere (en az
100 m) yerleştirilen
sismometreler ile
sismik izlemeye
geçilmeli.
haritalara resmiyet kazandırılması
vurgusu yapıldı.
Faydan Uzak Yerlerde Yapılaşma:
Fay haritaları dikkate alınarak fayın
geçtiği yerlerden uzak yerlerde
yapılaşmaya gidilmesi veya ev alınırken
buralarda ev alınmasının hayati önem arz
ettiği belirtildi.
Kentsel Dönüşümde
Dikkat Edilmesi Gereken Planlama:
Deprem tehlikesinin değiştirilemeyeceğini
fakat deprem riskinin azaltılması için
kentsel dönüşüm planında proje maliyeti
yüksek doğru mühendislik hizmetlerinin
alınması gerektiği vurgulandı.
İstanbul’da Beklenen
Deprem Denizde Olacak:
Beklenen İstanbul depreminin Marmara
Denizi içinde olacağı için İstanbul ve çevre
illerde bu deprem Erzincan, İzmit depremi
gibi şehrin merkezinde olan depremler
kadar yıkıcı olmayacak. Depremin oluş
yerinden uzaklaştıkça yıkıcılık ve hasar
dağılımının azaldığı yerleşime açık
alanların zemin koşullarının binanın
alacağı zararı belirlediği anlatıldı.
Büyüklüğü Küçük Depremlerin Büyük
Deprem Alanlarının Habercisi Olması:
Küçük depremlerin izlenerek oluşacak
büyük depremin yeri ve büyüklüğü
hakkında bilgi sahibi olunabilir. Bunun
için Türkiye’deki sismik kayıtçı cihaz
sayısı artırılmalı, derinlere (en az 100
m) yerleştirilen sismometreler ile sismik
izlemeye geçilmeli.
Ocak - Şubat 2015
7
BİZDEN HABERLER
MMG’DEN GENÇLERE
“YENİ İŞ FİKİRLERİ VE
GİRİŞİMCİLİK” SEMİNERİ
B
ENERJİ BAKANI MMG
STANDINı ZİYARET ETTİ
E
nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından 34. Enerji Verimliliği
Haftası 14-17 Ocak 2015 tarihlerinde
düzenlenen Mimar ve Mühendisler
Grubu(MMG)'nun da stand açtığı “6.
Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı” nda,
MMG standını Enerji ve Tabii Kaynaklar
8
Mimar ve Mühendis
Bakanı Taner Yıldız, Yenilenebilir Enerji
Kaynakları Genel Müdürü Yusuf Yazar,
İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim
Çağlar, Kayseri Talas Belediye Başkanı
Dr. H. Mustafa PALANCIOĞLU ve birçok
MMG üyesi ve davetliler ziyaret ederek
MMG çalışmaları hakkında bilgi aldı.
ağcılar Belediyesi’nin Mimar
ve Mühendisler Grubu (MMG)
desteğiyle düzenlediği "Yeni İş Fikirleri
ve Girişimcilik Semineri" yoğun ilgi
gördü. Seminer öncesi Bağcılar Gençlik
Merkezi’nde stand açan MMG meslek
seçimi aşamasındaki gençlere önerilerde
bulundu.Seminerin açılışında konuşan
Bağcılar Belediye Başkanı Lokman
Çağırıcı, eğitimin her safhasında yer
almaya çalıştıklarını belirterek, STK,
üniversiteler, KOSGEB ve İŞKUR gibi
kurum ve kuruluşlarla eğitime ve
girişimciliğe yönelik hazırlanan projeleri
hizmete sunduklarını anlattı. Çağırıcı;
“Devletimiz girişimcilik konusunda
birçok projeler ortaya koydu” dedi.
İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Sedat Murat ise, Osmanlı
döneminde girişimci ocakları olan
Ahilik birliklerinin dünyaya model
olduğunu söyledi. Murat; “Bu bizim
açımızdan çok acı sonuçlar doğurdu. Ahi
birlikleri loncalaştı ve gayrimüslimlerin
çoğunluğa geçtiği kurumlar haline geldi.
Osmanlı’da girişimcilik anlayışı rafa
kaldırıldı. Devlet memurluğu öne çıktı.
Cumhuriyet'in ilanından günümüze kadar
bu durum devam ediyor” diye konuştu.
İzmit'te 150 çalışanı olan bir sanayicinin
milletvekilinden oğlu için iş bulması
talebinde bulunduğunu da anlatan Murat;
“Milletvekili ürkmüş. 150 çalışanı bulunan
işyeri sahibi çocuğunu devlet memuru
yapmak istiyor. Bu üzerinde düşünülmesi
gereken noktadır” dedi. Murat, girişimcilik,
sosyal politikaların geliştirilmesi ve
uygulaması konusunda çalışmalar yapan
Bağcılar Belediye Başkanı Lokman
Çağırıcı'ya teşekkür etti. İletişim ve
Girişimcilik Danışmanı Remzi Durmuş'un
moderatörlüğünü yaptığı seminerde
konuşan KOSGEB İkitelli Hizmet Merkezi
Müdürü Özay Cebeci de küçük ve orta
ölçekli işletmeleri geliştirmek amacıyla
görev yaptıklarını belirtti.
Ocak - Şubat 2015
9
BİZDEN HABERLER
MMG’DE “İSTANBUL DENİZ ULAŞIMI” KONUŞULDU
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Genel Merkezi’nde
düzenlenen “Bizbize Konuşmalar”
etkinliğine katılan Şehir Hatları Genel
Müdürü Süleyman Genç; “Şehir Hatları’nın
2005 yılında İDO’ya devri ile yaşanan gelişme
sürecinin hızla devam etmesi trafik sorununu
ileri düzeyde yaşayan bütün İstanbullular’ın
dileği” dedi.
Seminere, MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir’in yanı sıra Genel Başkan Yardımcısı
Osman Şahbaz, Gıda ve Tarım Komisyonu
Başkanı Nihat İsmuk, Ulaşım Sistemleri
Komisyonu Başkanı Murat Seven, eski Başkan
Avni Çebi ve MMG üyeleri katıldı.
Gemi İnşa ve Makine Mühendisi İstanbul
Şehir Hatları Genel Müdürü Süleyman Genç,
yaptığı sunumda, Şehir Hatları İdaresi’nin 19.
yüzyılın ortalarından bugüne kadar yaklaşık
150 yıllık bir deneyimi temsil ettiğini belirtti.
1945’ten itibaren Şehir Hatları İşletmesi’nin
Boğaz, Marmara ve Haliç hatlarında vapur
taşıma işini tek başına üstlendiğini söyleyen
Genç; “Şehir Hatları İşletmesi 1952’de
kurulan Denizcilik Bankası yerine 1983’te
kurulan Türkiye Denizcilik Kurumu ve
1948’te kurulan Türkiye Denizcilik İşletmeleri
Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyetlerini
sürdürdü. 2005 yılında İDO’ya devredilen
işletme 2010 yılında İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne bağlı olarak kurulan İstanbul
Şehir Hatları Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye
bağlandı” dedi. Yaklaşık 150 yıllık deneyimin
üzerine İDO’ya devrin Şehir Hatları için
yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu da
vurgulayan Genç sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun en önemli göstergeleri 2005’ten bu
yana vapur ve iskelelerde yapılan bakım ve
onarımlar, daha da önemlisi yeni vapur ve
iskelelerin yapımı. Bu gelişme sürecinin hızla
devam etmesi trafik sorununu ileri düzeyde
yaşayan bütün İstanbullular’ın dileği.”
MMG KAYSERİ
ŞUBEDEN BELEDİYE
BAŞKANINA ZİYARET
M
imar ve Mühendisler
Grubu (MMG) Kayseri
Şubesi 25 Şubat 2015 Çarşamba
günü Kocasinan Belediye
Başkanlığı görevine yeni atanan
Ahmet ÇOLAKBAYRAKDAR’a
yeni makamında tebrik ziyareti
gerçekleştirdi. Ziyarete MMG Kayseri
Şube Başkanı Tevfik Rıza Sümer,
Başkan Yardımcısı Hasan Arpacık,
Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet
Kütahneci, Kurucu Üye Mehmet Akif
Yavuz ve Eski Başkan Celal Selçuk
Dündar katıldı.
10 Mimar ve Mühendis
BİZDEN HABERLER
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NDEN MMG
ÜYELERİNE, EŞ VE ÇOCUKLARINA YÜZDE 30 İNDİRİM
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) üniversitelerle ortaklaşa çalışmaları
kapsamında İstanbul Aydın Üniversitesi ile yeni bir protokol imzaladı. Aydın
Üniversitesi Rektörlük Binası’nda, lisansüstü programlar için MMG üyelerine, eş ve
çocuklarına YÜZDE 30 indirim yapılacak. Anlaşma protokolünü imzalayan taraflar,
ortak çalışma ve projelerin devam etmesi konusunda da görüş birliğine vardı.
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) üniversitelerle
ortaklaşa çalışmaları
kapsamında İstanbul Aydın Üniversitesi
ile 28 ocak'ta tarihinde yeni bir protokol
imzaladı. Protokol Aydın Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Yadigar İzmirli ve
Mimar ve Mühendisler Grubu Genel
Başkanı Murat Özdemir tarafından
imzalanırken, MMG Yönetim Kurulu
Üyelerinden Prof. Dr. Ali Osman Öncel,
Doç. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, MMG
Genel Sekreteri Murat Alpay, Aydın
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Haydar Özpınar ve
12 Mimar ve Mühendis
Aydın Üniversitesi Enstitü Koordinatörü
Hülya Çoban’da imza töreninde yer aldı.
Aydın Üniversitesi Rektörlük Binası’nda
(Sefaköy Kampüsü), lisansüstü
programlar için Mimar ve Mühendisler
Grubu üyelerine, eş ve çocuklarına
yüzde 30 indirim yapılacak anlaşmanın
protokolünü imzalayan taraflar, ortak
çalışma ve projelerin devam etmesi
konusunda görüş birliğine vardı.
Gelecek dönemde MMG ile ortak eğitim,
toplantı, panel, seminer v.b. akademik
faaliyetlerde bulunabileceklerini
belirten Prof. Dr. Yadigar İzmirli, Kentsel
Dönüşüm ve Planlama ile uygulamalar
hakkında, geniş kapsamlı bilgi
vermeye yönelik düzenleyecekleri tüm
etkinliklerde MMG eğitim ve eğitimci
desteği alabileceklerini ifade etti.
Daha uzun vadede Aydın Üniversitesi
bünyesinde açılabilecek bölümler için
de MMG ile koordineli çalışabileceklerini
dile getiren Rektör İzmirli, imzalanan
protokolün iki taraf için de faydalı
olacağını dile getirdi. MMG Genel
Başkanı Özdemir ise protokolden sonra
yeni dönemde üniversitelerle ortaklaşa
çalışmaların devam edeceğini söylerken,
projenin, iki taraf için de çok faydalı bir
çalışma olacağını vurguladı.
BİZDEN HABERLER
MMG'den ETİ MADEN İŞLETMELERİ
GENEL MÜDÜRÜNE ZİYARET
M
imar ve Mühendisler Grubu
Genel Başkanı Murat Özdemir,
Başkan Yardımcısı Ali Reyhan
Esen, Etik Kurul Üyesi Kadem Ekşi, MMG
Ankara Şube Başkanı Yılmaz Ada ve MMG
Eski Genel Başkanı Avni Çebi’den oluşan
heyet 25 Şubat'ta Eti Maden İşletmeleri
Genel Müdürü Dr. Orhan Yılmaz’ı
makamında ziyaret etti.
Türkiye’nin Kâr Eden
4. Büyük Kuruluşuyuz.
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü olarak
2004 yılının kendisi için iki milat olduğunu
söyleyen Dr. Orhan Yılmaz,’’ Birincisi
kurumumuzun elinde olan Bor hariç diğer
unsurların hepsinin özelleşmesi ikinci
olarak ise benim genel müdür olmamdır.
Elimizde sadece bor kaldığı halde son 10
yılda kârımızı 30 kat artırdık. Kârımız 17
milyon Dolarken 2014 yılı itibarıyla 471
milyon Dolar yani 1,033 milyar TL. Dolayısı
ile üretimden kâra baktığımızda Türkiye’nin
geçen seneki istatistiklerine göre 4. büyük
kâr eden kuruluşuyuz. Şu an Türkiye’nin
en büyük bankalarıyla yarışacak duruma
gelmenin gururunu yaşıyoruz’’ dedi.
Dünyada bor kimyasalları konusunda tekel
olmadığımızı dile getiren Yılmaz, dünyadaki
Bor rezervinin 4 milyar ton olmasına rağmen
tüketim miktarının sadece 4 milyon ton
olduğunu söyledi. Dr. Yılmaz, ’’Yani dünya'ya
1000 yıl yetecek kadar bor var. Bizim
dışımızda ise 300 yıl yetecek kadar var. Bor
kimyasallarının pazarı ise 2 milyar Dolar, Eti
Maden olarak pazar payının yarısına sahip
olduğumuz halde ancak 1 milyar Dolarlık
pastayı alabiliyoruz’’ sözleriyle önemli
açıklamalarda bulundu.
En önemli çalışmamız: “Eti Matik Bor Temizlik Ürünüdür".
"Bor kimyasalları petrol, kömür, bakır gibi ne
14 Mimar ve Mühendis
kadar üretilirse o kadar çok satılan ürünler
değildir. O zaman özel, müşahhas hale
gelen ürünlerle müşterilerimize gitmemiz
gerekiyor, ben buna teknik pazarlama
diyorum. Örneğin, cam sanayinde yılda 60
milyon ton soda tüketilirken, düz camda
bor kullanımı yoktu. Biz bunun Ar-Ge
çalışmalarını yaparak soda ikamesi olarak
bor kimyasalları üretip düz camda da
kullanılmasını sağladık. Böylece 4 milyon
tonluk pastadan 60 milyonluk pastaya
yöneldik. En önemli çalışmamız; “Eti
Matik Bor Temizlik Ürünü”dür. Piyasadaki
deterjanların tamamı kanserojen özellikler
ihtiva ederken; Eti Matik, petrol ve fosfat
gibi kimyasal maddeler içermeyen, çevreye
duyarlı ve tamamen doğal; deterjan olmayan
temizlik ürünüdür. Deterjanın dünya
pazarı 85 milyar Dolar seviyelerinde, biz
bu pazardan yüzde10’luk pay alarak 8,5
milyar dolar elde etmeyi hedeflemekteyiz.
Önümüzdeki 3-4 seneye hitap eden 2
milyar TL'lik 160 tane daha Ar-Ge projesi
yürütüyoruz."
"Eti Maden’i Dünya Bor Sektörü
Lideri Konumuna Getirdik"
"Eti Maden’i dünya bor sektörü lideri
konumuna getirmemizin en önemli
nedeni kurumdaki “Yönetim Felsefesini”
değiştirmiş olmamızdır" diyen Dr.
Orhan Yılmaz, ‘’Önceden 10–15 imza ile
ancak karar alabilirken bunu 3 imzaya
düşürdük. Operasyonel faaliyetlerimizi işin
profesyonellerine yaptırıp memurlarımızı
strateji geliştiren koordinatör olarak
görevlendirmekteyiz. Kamuda 10 yıl
hizmeti olmayan memurlara herhangi
bir sorumluluk verilmezken, biz unvan
esaslı çalışma sisteminden pozisyon esaslı
çalışma sistemine geçmiş bulunuyoruz.
Tüm personelimiz yaptığı işin 'sorumlusu'
pozisyonunda aktif olarak çalışmaktadır" dedi.
JOTUN BOYA’NIN
ÇERKEZKÖY
TESİSLERİ GEZİLDİ
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
tarafından organize edilen teknik gezi
kapsamında Jotun Boya San. ve Tic. A.Ş.’nin
Çerkezköy tesisleri gezildi. MMG İnşaat
Komisyonu Başkanı Yasir Yılmaz, Yeryüzü
Mühendisleri Yönetim Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, MMG Genel
Sekreteri Murat Alpay ve üyelerin katılımı
ile gerçekleştirilen teknik gezi öncesi MMG
heyetini toplantı salonunda ağırlayan Jotun
Boya Operasyonlar Müdürü Ali Öner, Jotun
Boya’nın 85 yıllık geçmişe sahip bir şirket
olduğunu söyledi. Jotun Boya’nın tarihçesi
ve gelişim süreci hakkında bilgi veren Öner,
Jotun Grup’un dünya çapında kendi içerisinde
7 bölgeye ayrılarak dekoratif boyalar ve
performans boyaları (deniz, endüstri, toz
boyalar) alanında faaliyet gösterdiğini, 19
ülkede 36 fabrika, 45 ülkede 74 şirket ile
90'dan fazla ülkede temsil edildiğini dile
getirdi. Öner; “Norveç'teki ilk şirketler arasında
yer alan Jotun, uluslararası olmanın ilk
adımını 1962 yılında Libya'da açılan fabrika ile
attı. Uluslararası bir şirketi kurup çalıştırıyor
olmak çok değerli deneyimlerin kazanılmasına
da katkıda bulundu. Böylece Jotun'un Orta
Doğu ve Güney Doğu Asya'da da lider boya
üreticilerinden biri haline gelmesinde büyük
rol oynadı” dedi. 1968 yılında Libya'da
elde edilen deneyimlerle Tayland’da açılan
fabrikada kısa zamanda başarılı bir ivme
sağlandığını söyleyen Öner; “1970 yılında
Jotun, Henry Clark & Sons'u satın aldı ve
uluslararası denizcilik endüstrisine giriş
yapmış oldu. Bu, Jotun için büyük bir adım
olurken dünyanın en büyük deniz boya
üreticileri arasına girmesini de sağladı” diye
konuştu. “Doğru bir yaklaşımla ilerlemek
üzere bize rehberlik eden değerlerimiz
bulunmaktadır: Sadakat, İlgi, Saygı ve
Cesaret” diyen Öner; “Kurumsal kültürümüz
olan "Penguen Ruhu" (The Penguin Spirit),
Jotun tarihindeki en büyük başarılardan
biri olmuştur. Jotun, kurumsal kültürünü ve
değerlerini geliştirmek için zaman ve kaynak
ayırmaya büyük önem vermektedir” dedi.
MMG KAYSERİ DEVELİ DEPREMİNİ 75. YILINDA ANDI
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG), Kayseri Develi depremini anma konferansı düzenledi.
75 yıl önce Kayseri’nin Develi ilçesinde
meydana gelen depremi konu alan “75. Yıl
Kayseri Develi Depremi Anma Konferansı”
Bahçelievler Belediyesi’nin ev sahipliğinde
Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde
gerçekleştirildi.
Develi Belediye Başkanı Mehmet Cabbar,
Kayseri ili ve Develi ilçesinin Türkiye
deprem bölgeleri haritalarına göre 3. derece
deprem kuşağında yer aldığını söyledi. Bu
hat üzerinde Ecemiş-Develi çukurluğu üzerindeki fay hattında 21 Şubat 1940 yılında
6.7 orta büyüklüğünde bir depremin yaşandığını anımsatarak, depremde 530 adet ağır
hasarlı yıkım olduğunu ve 37 insanın vefat
ettiğini 20 kişinin ise yararlandığını ifade
etti. Bahçelievler Belediye Başkanı Osman
Develioğlu ise; “Deprem olduğu anda bir
teyakkuza geçiliyor, sonrasında ise unutuluyor. Belediye olarak elimizdeki tüzüklere
uyuyor, sıkı takip ediyoruz. Canımızın karşılığı yok, bunun bedeli yok” dedi.
için faydalı bir hareket olduğunu, fakat afet
yapan ve afete çevirenin ise, ‘bize bir şey
olmaz mantığı ile ifa edilen yapılar, teknik
şartlara uymamak’ olduğunu dile getirdi.
İnşaat Mühendisi Fikret Şahin yapı denetim
hakkında yaptığı sunumda, deprem kanunu
ve yapı denetim firmaları ile ilgili yapı
denetim tecrübesine dayanarak verdiği bilgilendirmede sistemin sorunlarına
değindi. Asıl görevlerinin vatandaşın ve
mal sahibinin hakkını korumak olduğunu,
bu durumda ise müteahhit ile karşı karşıya
kaldıklarını bu yüzden, müteahhitler ile
ilgili sıkıntılar çektiklerinin altını çizerek,
elektronik görevlendirme sisteminin olması
gerekliliğine değindi. Şahin, konu ile ilgili
bir kanun tasarısının çıkması gerekliliğinin
önemine vurgu yaptı. Kayseri ilinde 17
yapı denetim firması olduğunu, bunun da
Kayseri ilinde 340 kişi ile denetlenmenin
mümkün olmadığı konusuna değinen Şahin,
yapı denetim firmalarının sıkıntıları ile mal
sahibi ve müteahhit arasındaki sıkıntılar ile
ilgili bilgilendirme yaptı. İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Deniz Ekinci
ise afet yönetim planlaması yapılırken
dikkat edilmesi gereken ilkeler, afet yönetiminde algı değişimleri ve afet yönetiminin
zorlukları gibi konularda önemli açıklamalarda bulunurken, Uzman Doktor Mehmet
Görül de afet tıbbi ve kriz yönetimi konulu
sunumuyla katılımcıları bilgilendirdi.
DEPREMİ AFET
YAPAN BİZLERİZ
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, ülkemizdeki deprem riski ile ilgili bilimsel bilgilendirmelerde bulundu. Depremin tabiat
Ocak - Şubat 2015 15
BİZDEN HABERLER
MMG TİMSAH ARENA’DA
M
imar ve Mühendisler Grubu
(MMG) Bursa Şubesi teknik gezi
programı kapsamında Bursa Timsah
Arena Stadı’na gezi düzenledi. Bursaspor
Timsah Arena Stadı’na gerçekleştirilen
teknik gezi MMG üyelerinin yoğun
katılımı ile stadın Velodrum’daki şantiye
alanında başladı. Stadyumun çatısının
müteahhit firmadan bağımsız bir Türk
firması tarafından yapıldığını anlatan
yetkililer, projede Alman, İsviçre, İtalyan,
Fransız ve Amerikan şirketlerinin görev
aldığını ifade etti. Kullanılan çeliğin
yurtdışından ithal edildiği, montajının
Türkiye’de yapıldığı ve Türkiye’de ilk kez
asma germe sistemi kullanılarak yapılan
özel dayanıklı çatı sistemi inşa edildiği
bilgisi verildi. Parçalarının birbiri ardına
yerleştirildiğinde timsahın yavaş yavaş su
yüzüne çıkmasını anımsatacak çelik çatı
sistemi; aerodinamik geometriye sahip,
kar ve dolunun oluşturduğu su birikintileri
nedeniyle çelik konstrüksiyon içerisinde
meydana gelebilecek yüksek kuvvetleri
engelleyecek şekilde optimize edildiğine
dikkat çekildi. Türkiye’de sadece İstanbul
Boğaz Köprüleri’nde kullanılan özel çelik
halat sistemiyle gerdirilecek çatının, yine
Türkiye’de örneği bulunmayan yeşil-beyaz
renkte sıfırın altında 30 ile 80 dereceye
dayanıklı teflon malzemeyle kaplanacağı;
stadyum çatısının en önemli özelliğinin
ise, dünyada ilk kez hareketli bir mesnetle
uygulanması olduğu ifade edildi.
BİZBİZE'DE ‘RAKAMLARLA 2014’Ü KONUŞTUK
M
imar ve Mühendisler
Grubu (MMG) Bursa Şubesi
tarafından düzenlenen
“Bizbize Konuşmalar” etkinliğinin
konuğu ‘RAKAMLARLA 2014’
sunumuyla Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) Bursa Bölge Müdürü Ünal Can,
TÜİK Bursa Ekonomik Araştırmalar
Grup Müdürü Erol Başaran ve TÜİK
Bursa Sosyal Araştırmalar Grup
Müdürü Özgür Savaş Kara oldu.
TÜİK Bursa Bölge Müdürü Ünal Can;
“İlk olarak Osmanlı yönetimince
uygulanmaya başlanan veri toplama
geleneği defterhane olarak kurulmustur.
Günümüze kadar birçok isim değişikliği
geçirmiştir. En son olarak 2005 yılında
TÜİK olarak yeniden yapılanmaya
gidilerek, ilk kez adrese dayalı nüfus
sayımı yapılmıştır” dedi. TÜİK Bursa
Ekonomik Araştırmalar Grup Müdürü
Erol Başaran ise sunumunda; TÜİK
kanunu hakkında istatistik konseyi,
resmi istatistik programı, resmi
istatistiğin tanımı, TÜİK’in organizasyon
yapısı, idari kayıtlara erişim, ulusal
kayıt sistemlerinin oluşturulması,
veri kalitesi, veri gizliliği gibi önemli
konularda düzenlemeler getirildiğini ve
yapılan istatistiklerin gizlilik içerisinde
saklandığı ve daha sonrasında imha
edildiğini dile getirdi. Başaran, resmi
istitastik programi ile hangi verinin ne
zaman ne şekilde yayınlanacağının belli
olduğunu, tarafsız şeffaf zamanlı bir
şekilde ana dağıtım kanalı web sayfası
olmak kaydıyla birçok şekilde periyodik
olarak önceden belirli tarihlerde
istatistiklerin paylaşıldığını söyledi.
NÜFUS YOĞUNLUĞU
AÇISINDAN BURSA 4. SIRADA
TÜİK Bursa Sosyal Araştırmalar Grup
Müdürü Özgür Savaş Kara ise Bursa
ili için nüfusun en yüksek olduğu iller
sıralamasında 4. olduğunu ve nüfus
yoğunluğu açısından merkez ilçelerde
artış kırsalda ise düşüş olduğunu
dile getirdi. Kara; “Bursa’nın işsizlik
oranı yüzde 7, gayri safi milli hasılaya
katkısı yüzde 6.39, yaşam memnuniyet
araştırmasında yüzde 61.1 ile 35. sırayı
alıyor. Hemşehrilik oranlarında yüzde
9.87 ile Erzurum ilk sırada yer alırken
bunu sırasıyla Samsun, Muş. Artvin,
Balıkesir, Trabzonlular izliyor” dedi.
MMG’DEN BURSA TEKNİK
ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ’NE ZİYARET
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa
Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yılmaz ve
Yönetim Kurulu üyeleri Alparslan Odabaşı, Cem Kürşat
Hasanoğlu, Bilal Bal, Ebubekir Arslan, Mustafa Karakoç
Bursa Teknik Üniversitesi Rektörlüğü görevine atanan
Prof. Dr. Arif Karademir’e tebrik ziyareti gerçekleştirdi.
16 Mimar ve Mühendis
Başarımız sizinle büyüdü
35.yıl
Destebaşıgrup İnş. San. ve Tic. A.Ş. 2012-2013 Türkiye’nin İkinci Beşyüz Büyük
Sanayi Kuruluşu Listesinde 263. Sıradan 141. Sıraya Yükselmiştir... Destebaşıgrup
hazır beton, agrega, petrol, nakliyat, inşaat ve demir çelik sektöründe; 400 ekipman,
700 personeli ile Türkiyenin en büyük kuruluşlarından biridir.
&
GENEL MÜDÜRLÜK: Eyüp Sultan Mah. Yanyol Lale Sok. No: 4 Samandıra Sancaktepe/İST.
Tel: 444 2 337 (DES) – (0216)3119000 Pbx Faks: (0216) 311 59 48
SANCAKTEPE BETON TESİSİ: Eyüp Sultan Mah. Cemali Sk. No:4 Sancaktepe / İST.
Tel: 0216 311 59 50 Faks: (0216) 31 159 48
GEBZE BETON TESİSİ: Kirazpınar Mah. Taşocakları Küme Evler No: 175 Gebze / KOCAELİ
Tel: (0262) 642 23 38 Faks: (0262) 642 83 14
KURTKÖY BETON TESİSİ: Ramazanoğlu Mah. Atıf Efendi Sk. No: 25 Pendik / İST.
Tel: (0216) 595 16 20 Faks: (0216) 304 05 46
ORHANLI BETON TESİSİ: Orta Mah. Atatürk Cad. 1724 Parsel Tuzla/İST.
Tel: (0216) 304 05 47 Faks: (0216) 304 05 46
ATAKÖY BETON TESİSİ: Zeytinlik Mah. Ataköy 1. Kısım Galleria AVM Yanı Bakırköy / İST.
Tel: (0212) 659 18 32 Faks: (0212) 659 18 33
MAHMUTBEY BETON TESİSİ: Göztepe Mah. 1562 Ada 11 Parsel Batışehir Bağcılar/İST.
Tel: (0212) 659 18 32 Faks: (0212) 659 18 33
GÖZTEPE BETON TESİSİ: Eğitim Mah. Mahmut Paşa Cad. No:23/1 Kadıköy/İST.
Tel: & Faks: (0216) 330 08 82
www.destebasigrup.com.tr
444 2 337
DES
Kirazpınar Mah. Taşocakları Küme Evler No:176 Gebze /
GEBZE AGREGA TESİSİ:
KOCAELİ
Tel: (0262) 724 98 25 Faks (0262) 724 98 25 Faks: (0262) 724 98 27
ÖMERLİ AGREGA TESİSİ: Ömerli Merkez Mah. Baraj Cad. Eski Baraj Yolu Çekmeköy/İST.
Tel: (0216) 311 90 00 Faks:(0216)3 311 59 48
SANCAKTEPE PETROL TESİSİ: Meclis Mah. Ankara Cad. No:54 Sancaktepe/İST.
Ocak - Şubat 2015
Tel:(0216) 622 78 00 Faks:(0216) 622 78 04
17
BİZDEN HABERLER
MMG’DEN TÜİK’E ZİYARET
MMG BURSA “GELENEKTEN GELECEĞE
MİMARİ TASARIM”I KONUŞTU
M
imar ve Mühendisler
Grubu (MMG) Bursa Şubesi
“Gelenekten Geleceğe
Mimari Tasarım” konulu ‘Bizbize’
toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıya,
Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Arif Karademir, Bursa Teknik
Üniversitesi Orman Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ramazan Kurt, Bursa Teknik
Üniversitesi Doğa Bilimleri Mimarlık
ve Mühendislik Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Osman Kopmaz ve MMG
üyeleri katıldı. Toplantının konuşmacı
konukları ise Mimar Mimarlık kurucu
ortakları mimar İbrahim Hakkı Yiğit
ve mimar Ahmet Yılmaz oldu.
Mimar Ahmet Yılmaz, yeni şehirlerin
kurulması ile ilgili, mevcut politikalar
ve durum tespitinin yapılması
gerektiğini söyledi. Konutun
kalkınma planı olarak görülmemesi
gerektiğini anlatan Yılmaz, emlak
ve gayrimenkulün bir numaralı
yatırım aracı olarak dönüştürülmesi
ve tüm finans modellerinin emlak
konut edinmeye uygun hale
getirilmesinin yanlış bir uygulama
olduğunu dile getirdi. Yılmaz, “Son
12 yıla bakıldığında 6 milyon konut
üretildiğini ve bunun yüzde 10’unun
TOKİ’nin ürettiğini görüyoruz. Konut
ihtiyaçtan çok yatırım aracına
dönüşmüştür. Çözüm ise konutu
yatırım aracından çıkarmaktır. Yeni
şehir alanları açmamız gereklidir.
Birden fazla ev sahibi olmanın önüne
ağır vergiler getirilmelidir. Bu ve
bunun gibi kısıtlamalar kurumları
üretime yönlendirecektir. İnşaat
sektörü enerjisini endüstriyel konut
üretim yöntemleri geliştirmekte
kullanarak ülkenin ihtiyacı olan 40
18 Mimar ve Mühendis
milyon konutu standartlara uygun
konut ihtiyacını karşılamalıdır”
diye konuştu. Mevzuat değişikliği
konusuna da değinen Yılmaz,
yeni şehirlerin kurulması, mevcut
tarihi şehirlerin dokusunun
korunmasının ancak yeni mevzuatla
sağlanabileceğine vurgu yaptı.
Yılmaz, mevzuatın değiştirilip dini,
ahlaki, kültürel ve geleneksel yapının
korunduğu yapıların inşa edilebilir
hale getirilmesinin gerektiğini
sözlerine ekledi. Yeni şehirlerin
kurulması ve dönüşüm konusunda
da açıklamalarda bulunan Yılmaz;
“Yeni şehirler kurmak için yeni
yerlerin belirlenmesi gerekmektedir.
Ancak bunların uzman ve alanında
donanımlı kişi ve kurumlar
tarafından yapılması gereklidir.
Geleneksel kodları bünyesinde
bulunduran planlama anlayışına
sahip olmalıdır. Yeni şehirler birey
merkezli değil, hale merkezli ve küçük
yönetim birimlerine sahip sosyal
yapılanma anlayışına açık olmalıdır.
Şehirleşmeler devam ederken, nüfus
artışını destekleyen devlet politikaları
geliştirilmelidir” dedi.
Mimar İbrahim Hakkı Yiğit ise dikey
şehirlerden yatay şehirlere geçilmesi
gerektiğini, yatay insan merkezli
doğru şehirler yapılması gerektiğini
ifade etti. Apartman hayatının
gettoyu oluşturduğunu ve zorunlu
ortaklık getirdiği ve sınıflaşmaya
sebep olduğunu anlatan Yiğit, şehirler
yapılırken iklim, dini, kültürel,
yapısal, geçmişi incelenerek alternatif
şehir planı çıkarıp bölgelere uygun
şehirleşme yapılması gerektiğine de
dikkat çekti.
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa
Şubesi TÜİK Bursa Bölge Müdürü Ünal Can'ı
makamında ziyaret etti. Gerçekleştirilen ziyarete
Başkan Ali Yılmaz, Yönetim Kurulu üyeleri Asım Şükrü
Karabulut, Mustafa Arslan, Alparslan Şenocak katıldı.
MMG EĞİTİM
VERMEYE DEVAM EDİYOR
M
imar ve Mühendisler Grubu(MMG)
Uygulamalı Eğitim programları
kapsamında 10 Ocak 2015 Cumartesi günü,
Jeofizik Mühendisi Uğur SÜRMELİ sunumuyla
‘’ Yüzey Dalgaları Analizi ’’ konulu uygulamalı
eğitim verdi. Eğitime katılan MMG üye
ve gönüllülerine eğitim sonunda katılım
sertifikası verildi.
Sakarya 28.000 Seyirci Kapasiteli Stadyum İnşaatı
Ahes İş Merkezi
Gebze Olimpik Yüzme Havuzu
Pendik Fevzi Çakmak Semt Merkezi
Küçükçekmece Ağız ve Diş
Sağlığı Merkezi Yapımı
Rize Çaykur Tesisleri
Gazi̇osmanpaşa Sarigöl-Yenidoğan
Mahalleleri Kentsel Yenileme Projesi
www.sekinsaat.com - [email protected]
Kısıklı Mah. Alemdağ Cad. AHES İş Merkezi No:65-A Kat:3 Üsküdar / İstanbul
Tel:(216) 327 88 22-23 Fax:(216) 327 88 25
BİZDEN HABERLER
2019 YILINA KADAR UZAYDA 7 UYDUMUZ OLACAK
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi’nin ”DİJİTAL ÇAG VE TÜRKİYE” konulu
ocak ayı kahvaltılı toplantısının konuğu, Türksat Genel Müdürü Prof. Dr Ensar Gül
oldu. Türksat Genel Müdürü Prof. Dr. Ensar Gül; “2019 yılına kadar uzayda 7 uydumuz
olacak” dedi.
T
oplantıya, MMG Bursa Şubesi
üyelerinden Bursa Teknik
Üniversitesi (BTÜ) Kurucu Rektörü
Prof. Dr. Ali Sürmen, Birlik Vakfı Bursa Şube
Başkanı Mustafa Bayraktar, 22'nci Dönem
Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, BTÜ
Doğa Bilimleri Mimarlık ve Mühendislik
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Kopmaz
ve diğer üyeler katıldı.
Türksat Genel Müdürü Prof. Dr. Ensar Gül,
bilgisayarın tarihsel gelişimini anlattığı
konuşmasında, bilgi işlem delikli kart
makinaları denilen yığın verilerini ayrık
işlemlerle işlemeyi insana oranla 100 kat
daha hızlı işleyen ‘unit record’ birim kayıt
makinalarıyla 1890’lı yıllarda ABD’de nüfus
sayımı işlemlerinin hızlı bir şekilde yapılması
amacıyla sayma, sıralama, hesaplama
işlemlerinde kullanıldığını, bankacılık,
sigorta ve muhasebede 1970’li yıllara
kadar yaygın bir şekilde kullanıldığını dile
getirdi. Gül; “Bilgisayarın Türkiye’ye gelişi
1960’lı yıllara dayanıyor. İlk olarak tekel
idaresinde ve karayollarında kullanıldı.
1950’li yıllarda birleşik devreye geçilmesiye
özellikle Japonya’nın bu alanda yarı iletken
transistörlere ciddi yatırımlar yapılmasıyla
entegre devreler gelişti. Her yıl daha hızlı,
daha güçlü mikro devrelerin çıkmasıyla
çoğaldı ve maliyetler azaldı. 1970’lerde daha
küçük bilgisayarlar çıkarıldı. Mikroişlemciler
ve transistörler daha fazla küçülerek
20 Mimar ve Mühendis
bilgisayarların yaygınlaşması başladı.
1980’lerde ise terminal sistemi çoğalarak
bilgisayarlar birbirine bağlanmaya ve daha
da yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı.
1980’lerin sonlarında ise tarayıcıların
gelişmesiyle internetinde yaygın bir şekilde
kullanılmaya başlandı” dedi.
Cep telefonunun ise iletişimin yaygınlaşmaya
başladığı 1990'lı yıllarda Kuzey İskandinav
ülkelerinde yerleşim alanlarının birbirine
uzaklığı sebebiyle altyapı sağlamada
maliyetleri düşürmek için ilk olarak
Finlandiya’da kullanılmaya başlandığını
anımsatan Gül şöyle devam etti: “Hızla gelişen
cep telefonu daha da büyüyerek önemli bir
sektör haline geldi. 1995 yılında cep telefonu
abonesi 400 bin iken, bugün 7 milyara
yaklaşmış dünya nüfusu kadar aboneye ulaştı
(Yüzde 95). İnternet kullanıcıları da 3 milyara
yaklaştı. Türkiye’de ise günümüzde artık Edevlet sistemine geçilerek bilgiye daha hızlı
ulaşım sağlanıyor. E-devlet şifresi kullanımı
21 milyona yaklaştı.”
TÜRKSAT OLARAK 2019’A KADAR 7
UYDULU FİLOMUZ OLACAK
Gül, ülkemizde kurulmakta olan Uydu Montaj,
Entegrasyon ve Test (UMET) tesislerinde üretilecek TÜRKSAT 5A (Peykom-1) uydusunun
2015 yılı başlarında, TÜRKSAT 5B uydusunun
2017 yılında, TÜRKSAT 5C uydusunun da 2019
yılında uzaya fırlatılmasının öngörüldüğünü
söyledi. Gül; “2019 yılında en az 3’ü ülkemizde
üretilmiş, toplam 7 uydudan oluşan bir uydu
filosu ile Güney Amerika, Kuzey Amerika'nın
doğusu, Avrupa, Asya ve Afrika’nın tamamı
ile Avustralya’nın batısını kapsama alanımıza
katarak, dünya nüfusunun yüzde 91'ine kendi
uydularımız aracılığıyla erişim imkanına kavuşacağız. Güç sahibi bir ülke olmak istiyorsak
kendi bilgi ve teknoloji yazılımlarımızı kendimiz
yapmamız gerekiyor” diye konuştu.
BİZDEN HABERLER
MMG Diyarbakır Şubesi "Enerji Kaynakları ve
Potansiyeli" Paneli Düzenledi
Mimar Mühendisler Grubu (MMG) Diyarbakır Şubesi tarafından 25 Şubat'ta tarihinde
Batman Üniversitesi'nde "Enerji Kaynakları ve Potansiyeli" konulu panel düzenlendi.
B
atman Üniversitesi Konferans
Salonu'nda düzenlenen panele
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
Batman Bölge Müdürü Gökhan Akın,
Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z. Fuat Toprak,
Batman Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Aydın Durmuş, MMG Grubu
Diyarbakır Şube Başkanı Mesut Işık ve
Batman Üniversitesi öğrencileri yoğun ilgi
gösterdi.
Panelin açılış konuşmasını yapan
MMG Diyarbakır Şube Başkanı Mesut
Işık, enerjinin dünyadaki önemine
değinerek, enerji olmadan makinelerin
çalışamayacağını ve etrafta olan biten
birçok şeyin sebebi olduğunu söyledi.
"ADIYAMAN, BATMAN VE TRAKYA
BÖLGESİNDE 12 MİLYON 83 BİN
VARİL PETROL ÜRETİLİYOR"
Panele konuşmacı olarak katılan TPAO
Batman Bölge Müdürü Gökhan Akın ise
Türkiye’deki petrol ve gaz potansiyelleri ile
ilgili bilgiler verdi. Akın, bölgesel anlamda
Türkiye petrollerinin yüzde 73’lük dilimin
Batman’dan karşılandığını ifade etti. Akın,
22 Mimar ve Mühendis
"Petrol, yıllık bazda Adıyaman'da 3 milyon
varil, Batman bölgesinde 9 milyon varil,
Trakya bölgesinde 83 bin varil olmak üzere
toplamda 12 milyon 83 bin varil üretim
gerçekleşiyor" dedi.
Doç. Dr. Z. Fuat Toprak da daha temiz
enerji kaynaklarının kullanılmasına
yönelmesi gerektiğine dikkat çekerek,
"Küresel iklim değişimi varsa ve buna
neden olan fosil kökenli yakıtlar ise o
zaman daha temiz enerji kaynaklarını
kullanmaya yönelmemiz gerekir. Güneş
rüzgar, hidrolik enerji gibi daha temiz
enerji kaynakları özellikle santral
bölgesinde çok küçük manyetik alanlar
oluşturması dışında daha temizdir. Onun
dışında ne atmosferde ne de toprakta ciddi
bir kirliliğe neden olmuyor" dedi.
MMG DİYARBAKIR'DA İŞ SAĞLIĞI
VE GÜVENLİĞİNİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ
Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Diyarbakır Şubesi’nin düzenlediği “İş Sağlığı
ve Güvenliğinin Önemi” konulu seminere kamu kurum ve kuruluşlarından ve özel
sektörden MMG üyesi mimar ve mühendisler katıldı.
M
MG Diyarbakır Şube Başkanı
Mesut Işık’ın moderatörlüğünde
gerçekleştirilen seminere Dicle
Üniversitesi Mühendislik fakültesi İnşaat
Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z.
Fuat Toprak ve İris İş Güvenliği ve İş Sağlığı
Eğitim Kurumu İş Güvenliği Uzmanı Şehmus
Şahin sunumlarıyla katkıda bulundu.
6331 Sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu
kapsamındaki yönetmelikleri sıralarken, risk
değerlendirmesinin önemini vurgulayan
Şahin, iş kazası gerçekleşmeden önlem
alınmasının gerekliliğinin altını çizdi.
Şahin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda
sorumluluğun devlet, işveren ve çalışanlarda
olduğunu, bunlardan birinin konuyu ciddiye
almaması halinde dengenin bozulacağına
dikkat çekti. İş kazalarının özellikle mesai
başlangıcındaki ilk 1 ve son 1 saat içerisinde
daha sıklıkla görüldüğünü kaydeden Şahin,
“Çalışmaya başlamadan önce işin durumuna
göre gerekli kontroller mutlaka yapılmalı.
Özellikle elektrik, yüksekte çalışma, sıcak
çalışma işlemleri için önceden gerekli izinler
alınmalı. Bu izinlerin amacı çalışılacak
alanda gerekli iş güvenliği önlemlerinin
alınarak güvenli çalışma ortamının
sağlanması için” ifadelerini kullandı.
6 aydan uzun süren işlerde, 50'den fazla işçi
çalıştıran işyerleri için “İş Sağlığı ve Güvenliği
Kurulu” kurulmasının zorunlu olduğunu
anlatan Şahin, kurulun işveren/işveren vekili,
iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, insan
kaynakları; personel; sosyal işler veya idari
ve mali işleri yürütmekle görevli bir kişi,
bulunması halinde sivil savunma uzmanı,
bulunması halinde formen, ustabaşı veya
usta, çalışan temsilcisi, işyerinde birden
çok temsilci varsa baş temsilciden oluşması
gerektiğinin altını çizdi.
KAZA VE KADER
BİRBİRİYLE KARIŞTIRILIYOR
Fuat Toprak ise kaza ve kaderin sürekli
olarak birbirleriyle karıştırıldığını belirterek;
“Genellikle halk arasında ‘kaza’ ve ‘kader’
kelimeleri yanlış anlamlarda kullanılıyor. Bu
nedenle çoğu zaman iş yerlerinde meydana
gelen kazalar, ‘kader’ şeklinde yorumlanıyor.
Bunun sonucu olarak kazaları önleyici
tedbirler fazla önemsenmiyor. O halde önce
“kaza” ve “kader” terimlerini karşılaştırmalı
olarak tanımlayalım. Bir bebek havuza
düşüp boğulursa bebeğin başına gelen bu
olay bebek açısından bir ‘kader’dir. Çünkü
bebeğin bilinç düzeyi yetersizdir. Ancak o
bebeği korumakla yükümlü olanlar (ebeveyn,
bakıcı, yetişkin sorumlular) için bir ‘kaza’
olacaktır. Çünkü o bebeğin refakatlisinin
bilinç düzeyi yeterli sayılmakta, olaydan,
dini, kanuni ve örfi açıdan sorumludur ve
olay cezai müeyyide gerektirir” diye konuştu.
Toprak; kaza ve kader tanımını şu şekilde
yaptı: “Eğer meydana gelen olay, kişinin
kendisi veya kişinin dışındaki sorumlu kişiler
tarafından önlenmesi mümkün olduğu halde
meydana gelmişse ‘kaza’, değil ise halk
tabiri ile ‘kader’ olacak. Bu tanımlamaya
göre olayın nedeni ister doğal ister yapay
olsun; olay ister kendisinden kaynaklansın
ister kendisinin dışından kaynaklansın
yerine göre ‘kaza’, yerine göre ‘kader’ olarak
tanımlanabilir.”
Ocak - Şubat 2015 23
BİZDEN HABERLER
AZERBAYCAN-TÜRKİYE KONFERANSINDA
BARIŞ VE GÜVEN VURGUSU
M
acaristan’ın başkenti
Budapeşte’de düzenlenen
Azerbaycan ve Türkiye temalı
konferansında, barış, sevgi, huzur, istikrar ve
güven konuları ön plana çıkarıldı. Mimar ve
Mühendisler Grubu (MMG) ve Macar Azeri
İşbirliği Derneği’nin organizasyonunda
Hotel Gellért Budapest'de gerçekleştirilen
konferansa birçok farklı milletten katılım
gerçekleşti.
MMG Başkan Yardımcısı ve DEİK Avrupa
Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz; “Huzur,
güven ve istikrar içinde yaşayan Kafkasya
coğrafyasına günümüz insanı çok daha
fazla ihtiyaç duyuyor. Türk halklarının
tarihi geçmişi, bugünü ve geleceği bizler için
büyük önem taşıyor. Daha önce TÜMİŞAD
olarak Budapeşte’de Dağlık Karabağ sorunu
ve Hocalı katliamının 20. yılı dolayısıyla
“Ermenistan'ın Azerbaycan işgalinin 20
yıl içerisindeki sonuçları ve Azerbaycan
Macaristan İlişkileri” konulu çok etkili
bir konferans düzenlemiştik. Şimdi bu
konferansları büyükelçilerimizin desteği
derneklerimizin katkıları ile sürdürmeyi
planlıyoruz” dedi.
MMG GENEL BAŞKAN
YARDIMCISI MISKOLC’DE
SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINA DAİR
YÜZLERCE KİTAP YAZILMIŞTIR
Azerbaycan Budapeşte Büyükelçisi
Dr. Vilayat Guliyev ise yaptığı
konuşmada, “İki kardeş ülkenin bu
güzel organizasyonda bir arada olmaları
harika bir duygu. Bizler zorda da olsak,
barış, sevgi ve adalet isteyen milletleriz.
Türkiye ve Azerbaycan için bu yıl önemli
bir yıl. Türkiye 1. Dünya Savaşı’nın
1915 -1916 yıllarındaki Gelibolu
Yarımadası’ndaki Çanakkale Savaşı’nın
100. yılını kutluyor. Türk kardeşlerimiz
dünyaya bu övünülecek tarihi anlatıyor.
Medeniyetlerin yakınlaşması insanların
yakınlaşması ile olur. Birçok Macar
milleti Azerbaycan'a giderek ülkemizi
yerinde görmüş ve tanımıştır. Bugün
ayrıca Dr.Obrusánszky Borbála ve
Ceyhun Alakbarov'un kaleme aldığı
“A Kaukazus legfenyesebb csillaga”
Azerbajdzán ve Amirov Rusztem’in şiir
kitabı “Nyugtalanság” isimli iki kitabın
tanıtımını gerçekleştiriyoruz. Bu iki kitap
ile Macarlar Azerbaycan’ı daha yakından
tanıyacak” dedi.
M
imar ve Mühendisler Grubu (MMG)
Başkan Yardeımcısı ve Macaristan
Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz
Miskolc Belediye Başkanı Dr. Kriza Ákos'un
daveti üzerine geleneksel “Miskolci Kocsonya
Farsang” a katıldı. Miskolc, Macaristan’ın
başkenti Budapeşte’nin doğusunda
ve 179 km. uzaklığında bulunuyor.
Miskolci Kocsonya Farsang'ın resmi açılış
moderatörlüğünü CINE-MIS Moziüzemi
Szolgáltató Nonprofit Kft.'den Bíró Tibor'un
yaptığı gecede ilk konuşmayı Başkan Dr.
Kriza Ákos yaptı. Ákos konuşmasında,
“Macaristan’daki katılımı en yoğun
festivaldir. Kardeş şehrimiz Kayseri’den
özellikle bu gecemiz için gelen Macaristan
Fahri Konsolosumuz Osman Şahbaz Bey'e
çok teşekkür ediyorum” dedi. Fahri Konsolos
Osman Şahbaz ise konuşmasında, bu akşamki
Miskolc kültürel etkinliğine davet edilmekten
duyduğu memnuniyeti ifade ederek, Miskolc
ile Kayseri arasındaki kültürel işbirliklerini
daha da derinleştirmek için 2015 yılı
içerisindeki ekonomik ve kültürel projeler ile
karşılıklı şehirlerin tanıtılmasına değindi.
TATA BELEDİYESİ TÜRK YATIRIMCI BEKLİYOR
T
ata Belediye Başkanı Michl József, Fahri Konsolos
onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmada;
“Türkiye'nin Başkenti Ankara’ya ilk defa, her yıl yapılmakta olan Avrupa’dan tek şehre verilen Avrupa Şehir
Kalkınma Fonundan hak kazanmıştık. Bu ödül ve desteği almaya geçen yıl gittim. Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek ve birçok yetkili ile görüşme
imkanım oldu. Bizim şehrimizin Osmanlı döneminde
adının “Gölbaşı” olduğunu kaynaklardan biliyoruz.
Türkiye’de de birçok Gölbaşı isimli kent olduğunu okuyorum. Şehrimizi Türkler ilk defa 1596 yılında, toplamda
24 Mimar ve Mühendis
dört defa fethetmişler, her defasında geri vermek zorunda kalmışlar” dedi. Gelişen, güçlü, güven veren ekonomiye sahip olan Türkiye ile daha yakından işbirliği içinde
olmayı arzuladıklarını anlatan József, “Şehrimizde her
yıl sayısız, Tata Patara Türk Dönemi Günleri Festivali, 15
km’lik kısa maraton etkinlikleri gibi kültürel, sosyal ve
sportif programlar düzenliyoruz. 3 adet sanayi bölgemiz
bulunuyor. Ülkenin en büyük otomobil yedek parça,
klima ve beyaz eşya üreticisi şehrimizde bulunuyor.
Türkiye’den de yeni yatırımcıları şehrimize bekliyoruz.
Her türlü desteği vermeye hazırız” dedi.
Ocak - Şubat 2015 25
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ ENERJİ
POLİTİKALARI
Türkiye, enerjide dışa
bağımlılığın azaltılması,
yerel kaynakların
kullanımının azami seviyeye
yükseltilmesi ve iklim
değişikliğiyle mücadele
hedeflerinden yola
çıkarak, ulusal enerji arz
portföyünde yenilenebilir
enerji kaynaklarının payını
yükseltme ve enerji sepetine
nükleer enerjiyi de ekleme
yolunda çalışmalarını
sürdürüyor. Yenilenebilir
enerji bakımından önemli
bir potansiyele sahip
olan Türkiye, jeotermal
potansiyeli ile dünyada 7.,
Avrupa’da ise 1. sırada yer
alıyor. Buna ek olarak,
hidroelektrik kaynakları,
rüzgar ve güneş enerjisinin
geliştirilmesine de
öncelik veriliyor. 2023
yılına kadar Türkiye’nin
toplam enerji talebinin
%30’unun yenilenebilir
enerji kaynaklarından
karşılanması öngörülüyor.
26 Mimar ve Mühendis
Ocak - Şubat 2015 27
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
DIŞA BAĞIMLILIKTAN
KURTULMALIYIZ
Ülkemiz, madencilik sektöründeki gelişmelerle birlikte
son yıllarda enerji kaynaklarının araştırılması ve yeni
rezervlerin bulunması konusunda çok hızlı ve önemli
gelişmeler sağlandı. 2023 hedefine sahip ülkemiz için bu
gelişmelerin, ekonomik canlanmanın yanında cari açığın
kapanmasında da önemli rol oynayacak nitelikte olduğu
söylenebilir.
Ü
lkemiz gerekli olan enerjinin yüzde
75’ini ithal ediyor. Maalesef enerjide
dışa bağımlı bir ülkeyiz. Enerjinin yaklaşık yüzde 40’ını sanayi sektöründe,
yüzde 35’ini konutlarda, yüzde 20’sini
de ulaştırma sektöründe tüketiyoruz.
Daha çok doğalgaz, petrol ve kömür gibi
yakıtlar kullanıyoruz. Doğalgaz ve petrolün neredeyse tamamını ithal ediyoruz.
Yenilenebilir enerji kaynaklarını ise henüz
yeterince değerlendiremiyoruz. Türkiye
için enerji hem gerekli ve hem de stratejik önemi olan özelliklere sahip. Ülkemiz,
madencilik sektöründeki gelişmelerle
birlikte son yıllarda enerji kaynaklarının
araştırılması ve yeni rezervlerin bulunması konusunda çok hızlı ve önemli
gelişmeler sağlandı. 2023 hedefine sahip
ülkemiz için bu gelişmelerin, ekonomik
canlanmanın yanında cari açığın kapanmasında da önemli rol oynayacak nitelikte olduğu söylenebilir.
Ulusların kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında, sanayinin temel girdilerinden
olan enerji büyük önem taşıyor ve enerji
tüketimi sosyo-ekonomik kalkınma göstergelerinden birini oluşturuyor. Enerji;
ekonominin en önemli girdisi, dünya
siyaset politikasını yönlendiren bir meta
ve iklim değişikliği etkileri dolayısı ile
dünyanın ekonomik, sosyal ve coğrafik
düzeninin gelecekteki en etkin belirleyicisi. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme,
teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyüyor. Buna karşılık
enerji tüketiminin mümkün olan en alt
28 Mimar ve Mühendis
düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu
ve verimli bir şekilde kullanılması gerekiyor.
Yapılan çalışmalar doğrultusunda, gelecek
30 yıllık süre içerisinde de dünya genel
enerji talebinin yüzde 88’i gibi çok önemli
bir bölümünün fosil yakıt kaynakları (petrol,
doğalgaz, kömür vb.) tarafından karşılanacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle madencilik
sektörü enerji sektörünün gelişimini önemli
ölçüde belirliyor.
Dünya enerji talebi ortalama yüzde 2-3
oranında artmaya devam ediyor. Türkiye’de
de önümüzdeki dönem için belirlenen büyüme ve kalkınma hedefleri, enerji ihtiyacının
hızlı bir şekilde artacağı anlamına geliyor.
Türkiye’nin geçen 10 yıllık dönemde OECD
ülkeleri arasında enerji talebinde en hızlı
artışın gerçekleştiği ülke olduğu ifade ediliyor. Kömür, enerji tüketiminde giderek etkin
bir rol oynayacak. Son yıllardaki tüketim
artış hızlarıyla, kömürün, petrolün tahtını ele
geçirmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle gelişen teknolojiyle beraber temiz kömür
kavramının da ülkemiz madenciliğinde yer
alması gerekiyor. Bu durumda, gerek kalorifik değer gerekse karbon emisyonları nedeniyle kömür tüketiminin azalması 2023
hedefi olan ülkemiz açısından değerlendirilmesi gerekli bir konu. Şunu da unutmamak
gerekir ki 2014 yılına baktığımızda petrolün
hızla değer kaybetmesi sonra dalgalanması, AB ekonomisi ve Asya ülkelerinin durumu, güvenlik endişeleri, bölgesel sorunlar,
enerji yatırımcısı için hiç de kolay olmayan
bir döneme girildiğini gösteriyor.
TÜKETİCİNİN ROLÜ DEĞİŞTİ
Son yıllarda tüketicinin rolü değişti. Tüketici
sadece elektrik üretmiyor, aynı zamanda
şebekeye destek hizmetleri sağlıyor. Dağıtım şirketleri ise birer küçük işletim operatörü olmaya başladı. Sisteme yerleştirilen
otomatik yönetim sistemleri ile sistem bir
arızayı insan müdahalesi olmadan bir bölgeye hapsederek yayılmasını önlüyor. Tüketicinin değişen rolüne vurgu yapabilecek,
yeni tanımlar, mekanizmalar geliştirmek
gerekiyor. Tüketici artık enerji sisteminin
aktif bir parçası. Artık AB ve OECD uygulamaları özelinde daha sistematik ve tarifesini seçebilen, enerji sisteminin yardımcı
bir unsuru olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve
konumlandırmalıyız.
Ocak - Şubat 2015 29
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Yeni Türkiye’nin
Enerji Politikaları
Yeni Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hedeflerine ulaşmasında en önemli konulardan
birisi şüphesiz enerjidir. Enerji, günümüzde kalkınmanın ve güvenliğin en önemli unsuru
durumunda olup aynı zamanda toplumu etkileyen sosyal bir boyuta da sahiptir.
Y
eni Türkiye kavramı, çeşitli perspektiflerden yaklaşımların beklentileri farklı
etkilemesi nedeniyle yeterince anlaşılamamakta ve bu yüzden de gerektiği
gibi sahiplenilmemektedir. Yeni Türkiye
kavramı, ancak ekonomik ve sosyal
hedeflerin somut politika ve stratejilerle
desteklenmesi durumunda umut dolu
bir söylem olmaktan çıkarak, ülkemizin
kalkınmasına ivme kazandıracak tarihi bir
eyleme dönüşebilecektir. Ülkemizin sahip
olduğu insan kaynakları ve katma değer
üretebilecek olan potansiyeli Yeni Türkiye
hedefleri doğrultusunda gecikmeden
harekete geçirilmelidir. İşte tam bu safhada, toplumun her kademesi ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak bilgi ve
birikimlerini ortaya koyarak bu tarihi çıkış
30 Mimar ve Mühendis
iradesine ülkesi adına sahip çıkmalıdır.
Ülkemizin, her açıdan küresel oyuncuların
arasında yer alabilecek güce sahip olduğunun bilinciyle, Mimar ve Mühendisler
Grubu (MMG) olarak gelişmiş ülkeler
arasında hak ettiğimiz yeri alacağımıza
inancımız tamdır.
Yeni Türkiye’nin ekonomik ve sosyal
hedeflerine ulaşmasında en önemli konulardan birisi şüphesiz enerjidir. Enerji,
günümüzde kalkınmanın ve güvenliğin
en önemli unsuru durumunda olup aynı
zamanda toplumu etkileyen sosyal bir
boyuta da sahiptir. Yapılan projeksiyonlar, enerji arz ve talep dengesi analizleri
konunun küresel boyuttaki önemini göstermektedir. Bu zamana kadar ülkemizde
kısa dönemde ihtiyaç duyulan enerjiyi
kesintisiz, ucuz ve güvenli olarak elde
edebilmek için kısa vadeli ve çok yönlü
politikalar yürütülmüştür. Bu nedenle,
çoğu zaman kesintisiz enerji temini için
ucuzluk ve güvenlik kavramlarının enerji
temininde zorunlu olarak ikinci plana
itildiği görülmektedir. Yeni Türkiye’nin
enerji politikasında sadece arz güvenliğinin sağlanması ve temin kaynaklarının
çeşitlendirilmesi ise yeterli olmayacaktır.
Kullanılmak istenen enerji türünün düşük
maliyetli, talep edilen miktar ve kalitede
topluma arz edilmesi de öncelikli hedefler arasında yerini almalıdır. Bunun için
asıl olan yerli ve yeni enerji kaynaklarının
devreye alınmasıdır.
Yeni Türkiye’nin küresel enerji politikasını belirlerken çok sayıda dış-etken
Ülkemiz için en yüksek girdilere sahip
olan petrol ve doğalgaz için rezerv
ülkelerin bulunduğu Orta Doğu,
Orta Asya ve Hazar bölgelerindeki
politikalar etkili olurken rekabeti
tetikleyen Rusya ve İran kaynakları da
etkisini her geçen gün artırmaktadır.
politikaların uluslararası piyasalarda hakim
olduğu gerçeği ile hareket ederek, politika ve
stratejileri değişen koşullara göre geliştirme
zorunluluğu bulunmaktadır.
Ülkemiz için en yüksek girdilere sahip olan
petrol ve doğalgaz için rezerv ülkelerin
bulunduğu Orta Doğu, Orta Asya ve Hazar
bölgelerindeki politikalar etkili olurken rekabeti tetikleyen Rusya ve İran kaynakları da
etkisini her geçen gün artırmaktadır. Gelinen
noktada ülkemizin doğalgaz ve petrolde
transit ülke olmasında önemli mesafeler
alınmıştır. Taşıma projelerinin sekteye uğramadan devreye alınarak sürdürülebilir olması
oldukça önemlidir ancak Yeni Türkiye için
sadece enerji transit ülkesi olması yeterli
olmayacaktır.
Kömür, yerli kaynak olarak üretim, tüketim
kolaylığı ve güvenilirliği nedeniyle, sadece
ülkemizde değil dünyada yaygın olarak
kullanılmaya devam edecektir. Günümüzde,
küresel enerji talebinin yaklaşık dörtte birinin
kömür kaynaklarından sağlanmasının temel
nedeni de budur. Ancak kömürü, küresel
enerji piyasalarından ziyade yerel ve bölgesel enerji arzı ile ilişkilendirmek daha doğru
olacaktır.
Nükleer enerji kaynaklı elektrik alımı anlaşmaları, ülkemizde enerji arz çeşitliliğine
nükleer enerjinin katılmasını sağlamakla birlikte, Yeni Türkiye’nin hedeflerini karşılamak
için yeterli değildir. Yeni Türkiye’de nükleer
teknoloji transferi ile yerli nükleer santrallerin
devreye alınması zorunludur.
Yenilenebilir enerji türlerinde maliyetlerin
düşmesi ve aralıklı/kesikli olarak elde edilen
enerjinin depolanmasındaki güçlüklerin yeni
teknolojilerle aşılması durumunda, dünyada
yenilenebilir enerjinin kullanımı artacaktır.
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma açısından,
üretim güvenilirliği olan yenilenebilir enerji
altyapısının oluşturulması durumunda ve
çevresel etkilere olan duyarlılığın her geçen
gün artmasıyla bu alanda önemli gelişmeler
yaşanacaktır.
Yeni Türkiye’nin enerji politikası, küresel enerji politikalarının arkasındaki siyasi planları
ve diğer ülkelerin enerji politikalarını doğru
okuyarak şekillendirilmelidir.
Ocak - Şubat 2015 31
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ BİR ENERJİ PİYASASININ
TEMELLERİ VE DİNAMİKLERİ
Mustafa Yılmaz EPDK Başkanı [email protected]
Türkiye 2023 yılında en büyük ilk 10 ekonomi arasında yer almayı hedeflemiştir. Bu yıl
Türkiye G20’nin dönem başkanlığını yapmakta. Tüm dünya ekonomilerinde ciddi sorunlar
görünürken ülkemizde 13 yıldır mevcut siyasi ve ekonomik istikrar ortamında yatırımcıya
güven veren düzenleme ortamı ile AB’nin üzerinde bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu
büyümenin de motoru kuşkusuz kaliteli, güvenli ve ekonomik bir enerji sektörüdür.
2
014 yılına baktığımızda petrolün hızla
değer kaybetmesi sonra dalgalanması, AB ekonomisi ve Asya ülkelerinin
durumu, güvenlik endişeleri, bölgesel
sorunlar, enerji yatırımcısı için hiç de
kolay olmayan bir döneme girildiğini
göstermektedir. Çünkü enerji yatırımları düzeni, öngörülebilirliği, güvenilir
yatırım atmosferini sever. Her bir
yatırım için birçok ön rapor, araştırma, saha incelemesi yapılmaktadır ki,
bazen bu harcamalar yatırımın yüzde
10’una bile denk gelebilir. Bu ön
incelemelerin sonucunda proje yapılabilir çıkmayabilir. Bu riskler enerji
sektöründe sıklıkla görülür. 4 yıl önce
ölçüm çalışmaları başlamış bir rüzgar santrali düşünün. Tüm raporları
(çevre vs) alınmış, proje bitmiş, hatta
çalışmaya başlamış fakat aradan iki
hafta geçince bir mahkeme kararı ile
üretimi durdurulmak durumunda
kalıyor. Bu projeye kredi veren bankayı bir düşünün. Genelde ülkemizde
sıklıkla bu projeler yabancı sermaye
desteği ile de yapılmaktadır, yabancı
yatırımcının karşılaştığı tedirginliği
de gözünüzün önüne getirin.
Yapısal değişimler
Eğer kişi başı gelirimizi 10 bin
Dolar’lardan 30 bin Dolar’lara çıka-
32 Mimar ve Mühendis
racak isek, mevcut tekstil, demir-çelik,
çimento, seramik gibi sektörlerimizin
yanına katma değeri yüksek sektörleri
de eklemek zorundayız. Sonunda eğitimli işgücüne ihtiyacımız olduğu gibi
eğitimi üst seviyede olmayan insanımızın da istihdam edilebileceği alanları
ayakta tutmak zorundayız.
Mesela demir çelikte, Katar, Rusya gibi
enerji zengini ülkelerle rekabet etmek
zorunda kalmaktayız. Enerji fiyatlarımız bu ülkeler kadar düşük olmalı ki
sektörlerimiz rekabet edebilsin. Bunun
iki yolu var. Rekabetçi bir elektrik piyasası oluşturabilmek ve enerji verimliliği. Aynı şekilde fabrikalarımızın
önemli maliyet kalemlerinden biri de
dur-kalklara sebebiyet veren enerji dalgalanmalarıdır, bunun için de kaliteli
ve kesintisiz elektrik sağlanması gerekmektedir. Bir de tüm bunları bugünden
öyle bir planlamanız lazımdır ki, en
az 10 sene boyunca bir eksiklik görülmesin. Örneğin bugün bir bölgeye ek
iletim hattı yapalım deseniz 4 sene,
rafineri yapalım deseniz 5-6 sene,
uluslararası boru hattı ile gaz getirelim
deseniz yine 5-6 sene sürebilmektedir.
Yani bugünden yarını okuyabilmek de
enerji sektöründeki en önemli parametrelerden biridir.
Akıllı adam kendi aklını daha iyi kullanabilendir, daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanabilen adamdır diye
bir söz vardır. Tüm bu karmaşıklığın
içinde EPDK bir oyun kurucu gibi, tüm
paydaşların aklını harmonize ederek
öngörülebilir ve rekabetçi bir piyasa
atmosferi oluşturarak tüketicilere en
kaliteli hizmeti sunmaya çalışmaktadır.
Fakat piyasa da dinamik bir yapıdır,
her kural yeni bir sorun oluşturmakta,
piyasa oyuncularının bir kısmı da bu
kuralları bazen aslına uzak bir şekilde
yorumlamaktadır. Bu noktada da EPDK
önce uyarı, sonra düzenleyici müdahaleler, en son da denetim görevini
Son yıllarda tüketicinin
rolü değişmiştir.
Tüketici sadece elektrik
üretmemekte aynı
zamanda şebekeye destek
hizmetleri sağlamaktadır.
Dağıtım şirketleri ise birer
küçük işletim operatörü
olmaya başlamaktadırlar.
Sisteme yerleştirilen
otomatik yönetim
sistemleri ile sistem bir
arızayı insan müdahalesi
olmadan bir bölgeye
hapsederek yayılmasını
önlemektedir. Bunlar
hem yönetim hem makineteçhizat hem de insan gücü
anlamında yeni kaynaklar
gerektirmektedir.
yapmaktadır.
Piyasanın karmaşıklaşan, gerek içsel
gerek dışsal sebeplerle yatırımcıyı
ürküten ortamlarda, güvenli bir liman
konumunu temin edecek bazı ilkelere
ihtiyaç vardır. Bu ilkeler piyasa gelişiminin önümüzdeki 10 yılına bir nevi
ışık tutmalıdır.
Bu güvenli limanı temin etmek için 5
temel üzerinde yükselen bir piyasa
modeli öngörülmektedir. Bunlar:
- Sağlıklı Fiyat Yapısı ve Etkin Risk
Yönetimi,
- Modern Altyapı ve Yönetimi,
- Tüketici Odaklı Düzenlemeler,
- Sistemli Piyasa Gelişimi,
- Piyasa aracı olarak Verimliliktir.
Bu 5 temel üzerinde yükselen piyasa
daha şeffaf, öngörülebilir, rekabetçi ve
ekonomik olmalıdır. Bir anlamda bu
strateji ile piyasalara kamunun kafasındaki piyasa mantığının temelleri
haber verilerek, önümüzdeki yıllarda
bu kapsamda hazırlık yapmaları beklenmektedir.
1. Sağlıklı Fiyat Yapısı Ve Etkin
Risk Yönetimi: Buradaki en önemli
unsurlardan biri EPİAŞ’tır. Bir anlamda
Ocak - Şubat 2015 33
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Enerji Borsası olacak EPİAŞ, Türkiye’nin
de uluslararası piyasalardaki en önemli
oyuncularından biri olmaya adaydır.
Neden bir enerji borsasına ihtiyaç vardır? Eğer derinliği ve hacmi olan bir
enerji alım-satım borsası olur ise kimse
fiyatları tek başına etkileyemeyecek,
dolayısıyla tüketici aslında en verimli
fiyat oluşumundan, en az spekülasyona
maruz kalmış bir piyasadan mal alacaktır. İkincisi, tüketicilerin önlerini
görebileceği örneğin şimdiden 2-3 yıllık
kontratlar satın alarak, tıpkı kur belirsizliklerinde maliyetlerini hedge etmeleri gibi, enerji maliyetlerini sabitleye-
34 Mimar ve Mühendis
bileceklerdir. Bu sayede piyasada uzun
erimli bir belirlilik ve öngörülebilirlik
sağlanacaktır.
Benzer bir uygulama olarak da, fiyat
oluşumunu etkileyen en önemli unsurların şeffaflığı temin edilecektir. Yani
fiyat kamunun bakış açısıyla değil, tüm
maliyet kalemleri piyasa katılımcılarına
açık olarak oluşturulacaktır. Bu sayede
yatırımcıların piyasaya güvenleri artırılacaktır.
2. Modern Altyapı ve Yönetimi:
Bugünkü elektrik şebekemiz, temelleri
itibari ile Edison döneminden çok da
farklı değildir. Keza, doğalgaz altyapımız
ve diğer enerji altyapılarımız da tüm
dünyadakiyle aynı şekilde aynı prensiplerle çalışmaktadır. Fakat özellikle
son dönemlerde yenilenebilir, dağıtık
üretim, akıllı şebeke ürünlerinin hatta
belki elektrikle çalışan araçların gelmesi
ile şebeke eski yönetim mantığından ve
altyapısından uzaklaşmaktadır. Örneğin
Avrupa’nın en önemli şehirlerinden
birinde elektrikli araca geçmek istenmiş
fakat 40 araçtan sonra bölgedeki trafo
elektrik yükünü kaldırmamıştır. Yenilenebilir kaynaklar ise düzensiz çalışmaları sebebiyle diğer tüm kaynakların
kendilerine göre çalışmasını tetiklemektedirler ki bu da dur-kalklar sebebiyle
termik güçlerde aşınmaya, maliyet
artışlarına, hatta bazen çalışmayarak
maliyetlerini kurtaramamalarına sebep
olmaktadır. İşte bu noktada akıllı şebekeler, modern araçlar, akıllı cihazlar
devreye girmektedir. Artık tüketici
kendisine elektrik sunulan değil aynı
zamanda şebeke ile aktif bir alışveriş
içinde olan bir unsurdur. Son yıllarda
tüketicinin rolü değişmiştir. Tüketici
sadece elektrik üretmemekte aynı
zamanda şebekeye destek hizmetleri
sağlamaktadır. Dağıtım şirketleri ise
birer küçük işletim operatörü olmaya
başlamaktadır. Sisteme yerleştirilen
otomatik yönetim sistemleri ile sistem
bir arızayı insan müdahalesi olmadan
bir bölgeye hapsederek yayılmasını
önlemektedir. Bunlar hem yönetim
hem makine-teçhizat hem de insan
gücü anlamında yeni kaynaklar gerektirmektedir.
3. Tüketici Odaklı Gelişmeler: Daha
önce tüketici pasifti ve kendisine hizmet sunulandı. Fakat tüm dünyada
da olduğu gibi, önümüzdeki yıllarda
tüketicinin tekrar konumlandırılmasına
ihtiyaç bulunmaktadır. Bunların belki
de ilk adımı tüketiciyi bilinçlendirmek
olacaktır. Bugün tüm dünyada elektrikte
ödenen bedeller sadece elektrik üretim bedelleri değildir. Tüm bir sistem,
hatlarla, personelle, hazırda bekleyen
santrallerle yedeklenmektedir. Çünkü
elektrik stoklanamamaktadır. Örneğin
Atatürk Barajı hattan kopsa birçok baraj
hemen milisaniyeler mertebesinde
Tüketicimizin değişen rolüne vurgu yapabilecek, yeni
tanımlar, mekanizmalar geliştirmemiz gerekmekte.
Tüketici artık enerji sisteminin aktif bir parçası. Artık
AB ve OECD uygulamaları özelinde daha sistematik ve
tarifesini seçebilen, enerji sisteminin yardımcı bir unsuru
olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve konumlandırmalıyız.
devreye girerek sistemi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Ama anlık devreye
girmek için ise 100 yerine 80 ile çalışmakta ve birkısım sistem güvenliği için
kâr kayıpları olmaktadır. Kendisine bir
bedel ödenmektedir. Enerji yoksulluğu
denilince neyi anlıyoruz? Bazı kesimler
dar gelirliye indirim, bazı kesimler de
sübvansiyon anlayabilir. Ama ben özellikle elektrik hizmetinin varlığının insan
hayatında çok önemli bir fark oluşturacağı kesimleri anlıyorum. Aynı şekilde,
bugün bazı bölgelerimizde gördüğümüz
bir diğer durum da elektrik çok değerli
bir emtia, eğer değerinin altında verirseniz İstanbul’daki bir sıradan tüketicinin
2-3 katı tüketimlere yol açabilir. Bu
iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik için
de kabul edilebilir değildir.
Üst noktada tüketici için fiyat oluşumunun daha dikkatli izlenmesi için ise
mahkemelerden çok AB benzeri kurallara ve düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Çünkü gerçekten bazen yüksek bir fiyat
ile tüketici mağdur edilirken, düşük
fiyat verdiğinizde elektrik yatırımları
durmakta ve kesinti miktarlarının artması söz konusu olmaktadır. Çünkü
dağıtım şirketleri devletten bir bedel
almamaktadır. Tüketiciden topladıkları
bedellerden o şehirdeki mevcut sisteme
ek yatırımlar yapmaktadırlar.
4. Sistemli Piyasa Gelişimi: Eskiden
devletin yatırım yaptığı yıllarda her yıl
enerji açıkları, darboğazları, sıradanlaşmış elektrik kesintileri olurdu. Bugün
gazete arşivlerine herkes erişebiliyor.
Şimdi ise bu sorunlar önem derecesini
kaybetmiştir, artık fatura ödeme periyotları, bedeller, mahkemeler sorun
olmaktadır. Dolayısıyla 1990’lardan
başlayan piyasa mekanizması çalışmakta ve tüketiciyi de eğitirken piyasa
sorunları değişmektedir. Fakat bunun
bir sistem dahilinde olması gerekmektedir. Bir örnek vermek gerekirse; mesela
bir hizmet veren işyerleri zincirinde
dünyanın neresine giderseniz gidin hep
aynı kalite, hizmet ve ürün güvenilirliği
sağlanmaktadır. Bunu başarmak ise birçok standardı, kuralı ve hizmet kalitesini
oturtmakla mümkün olabilmektedir.
Fakat bu kurallar bütünü belirli geçiş
süreçleri, dünyadaki en iyi örnekleri
doğru izleyerek, etki analizi yaparak
mümkün olmaktadır.
Peki neden? Eskiden devlet kurumları,
tek bir toplantı bir karar ile politika
harmonizasyonu sağlanmakta idi. Fakat
şimdi özel sektörün hakim olduğu bir
piyasa yapımız var, artık iyi bir fikri
olan küçük sermaye sahibi de büyük
sermaye sahibi de, kredi, fizibilite vs ile
piyasaya girip istediği noktada ürününü
satabilmektedir. Fakat tüm bu hesaplar devletin belirlediği öngörülebilirlik
kriterlerine bağlıdır. Çünkü her hesapta
minimum 10 senelik bir süreçte olası
tüm etkenler bir araya getirilmekte
ve bir olabilirlik çıkarılmaktadır. Eğer
devlet kuralları değiştirirse, mesela yeni
bir ek vergi çıkarırsa, tam inşaatın ortasında bir proje olabilirliğini kaybeder
ve batık maliyet büyük olabilir. Devletin
bunları engellemek adına, KİT’lerin, hizmetlerin geleceğine dair bir sistematik
kurallar ve düzenleme bütünlerini şimdiden belirlemesi gerekmektedir. Yerli
kömürü nasıl destekleyeceği, dağıtım
şirketlerinden beklentileri, yenilenebilir
kaynaklara ilişkin uzun erimli hesapları-
Ocak - Şubat 2015 35
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
hizmet kalitesi ve süreçleri beklenmektedir. Bunu da ancak yurtdışı örneklerde olduğu gibi şirketleri uluslararası
kurallara uymaya (mesela ISO 10002)
yönlendirerek başarabiliriz. Yani OECD
ülkelerindeki bir hizmet sağlayıcı, müşteri hizmetlerini nasıl yürütüyorsa Türkiye’deki hizmet sağlayıcılar da müşteri
hizmetlerini aynı sistemle yürütmelidir.
Bu siber güvenlik, kalite, çevre ve iş sağlığı için de geçerlidir.
Yüksek katma değerli ürün zincirine geçeceksek, altyapı
ve hizmetlerimizin yeterli, modern ve ekonomik olması
lazım. Yüksek büyüme oranlarıyla doğru orantılı, altyapı
gelişimimiz ve ilerlememiz; bu ilerlemeler için 10-15 yıllık
master planlarımız, öngörülerimiz, hesaplarımız olmalı.
nı şimdiden masaya yatırmalıdır.
5. Piyasa Aracı Olarak Verimlilik:
Çok önemlidir. Gerek Türkiye’nin rekabet edebilirliğinin artırılması gerek
maliyetlerin düşürülmesi gerekse de
tüketicinin daha az maliyetle daha üst
kalite bir hizmet alması için verimliliğin
tabiri caiz ise genlerimize kazınması
gerekmektedir. Verimliliğin sağlanması
için görüldüğü kadarı ile en önemli araçlardan biri de fiyat mekanizmalarının
doğru sağlanmasıdır. Bir örnek vermek
gerekirse benzin ve dizeldeki yüksek
fiyatlardan tüketici şikayetleri herkesin
malumudur. Bunun beklenmeyen bir
yan etkisi, Türkiye’nin AB’deki en verimli yeni otomobil girişlerinden birine
sahip olmasıdır ki Fransa’nın ardından
OECD’de ikinci sıradadır. Ortalama 5-5.3
l/100km tüketim ile şu anda Türkiye
AB’ye örnek bir durumdadır.
Bu tüketici tarafıydı, üretim tarafında
da özelleştirmeler ile devletten özel
sektöre geçen santrallerde gözle görülür
üretim artışlarına şahit oluyoruz. Bu yıl
36 Mimar ve Mühendis
birkaç grup küçük verimsiz santrallerini kapattı. Dağıtım tarafında ise, yeni
dönem tarifelerinde verimlilik parametresi dikkate alınacaktır. Fakat verimlilik
bir piyasa aracı olarak giderek önem
kazanacaktır. Bu anlattıklarımız kendi
iç piyasamız için olan hedeflerimizdi.
Bu hedefler AB piyasalarına uyum ile
kendi iç piyasa ihtiyaçlarımız arasında
bir denge sağlamayı, piyasa oyuncularına bir öngörülebilirlik vermeyi
amaçlamaktadır. Peki ya uluslararası
enerji oyununda Türkiye’nin yeri neresi
olacaktır? Bu sorunun cevabı da yukarıdaki hedeflerde gizlidir. Bugün Afrika
ve Balkanlar’da elektrik sektöründe iş
yapan şirketlerimiz var. Bunlar iç piyasadaki tecrübeleri ile uluslararası alanda
da aranan oyuncular haline gelmektedir.
Yani içeride eğer sistemli, daha ölçülebilir ve piyasa oyuncularının ilerlemeci
(progressive) gelişimlerini temin edersek, bu şirketler Türkiye’nin uluslararası
alandaki başarılı oyuncuları olacak.
Enerji sektöründe her daim daha iyi
2023’te Nasıl Bir Enerji Piyasası?
Yüksek katma değerli ürün zincirine
geçeceksek, altyapı ve hizmetlerimizin
yeterli, modern ve ekonomik olması
lazım. Yüksek büyüme oranlarıyla
doğru orantılı, altyapı gelişimimiz ve
ilerlememiz; bu ilerlemeler için 10-15
yıllık master planlarımız, öngörülerimiz,
hesaplarımız olmalı.
Tüketicimizin değişen rolüne vurgu
yapabilecek, yeni tanımlar, mekanizmalar geliştirmemiz gerekmekte. Tüketici
artık enerji sisteminin aktif bir parçası.
Artık AB ve OECD uygulamaları özelinde
daha sistematik ve tarifesini seçebilen,
enerji sisteminin yardımcı bir unsuru olan bir tüketiciyi tanımlamalı ve
konumlandırmalıyız. Eğer içeride bu
sistemli gelişmeleri sağlarsak, uluslararası arenada zaten uluslararası kurallara
göre hareket eden enerji oyuncularımız
tecrübelerini konuşturacak, belki de
ülkemizin jeopolitik önemini katlayacak, ülkemiz insanına daha çok refah ve
fayda sağlayacak.
Ülkemiz için Enerji ve Tabi Kaynaklar
Bakanlığı ile birlikte oluşturduğumuz
stratejilerin hedefine ulaşması için sektörümüzdeki tüm oyuncuların bilgi, birikim ve tecrübeleri konusunda el ele vermeleri gerekmekte. EPDK olarak biz bu
koordinasyonu temin etmek, piyasanın
tüm oyuncularıyla el ele vererek hepimizin hedeflediği bir piyasayı oluşturmak
için kararlı ve ilkeli adımlarla hareket
etmekteyiz. Uluslararası finans, ekonomi
ve enerji piyasalarının çalkalandığı bu
dönemde, yatırımcılarımıza yön göstermeye devam edeceğiz ki bizden beklenen de sanırım budur.
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ
ENERJİ KAYNAKLARI (BOR)
Doç. DR. Abdulkerim Yörükoğlu BOREN - Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Başkanı [email protected]
Dünya bor rezervleri açısından yüzde 72’lik payla lider konumda olan ülkemiz aynı
zamanda dünya rafine bor üretiminde de 1. sırada yer almaktadır. Bor ürünleri dünyada
başta cam ve cam elyafı sanayi olmak üzere, deterjan ve ağartıcılar, seramik, tarım, alev
geciktiriciler, ahşap koruma, inşaat malzemeleri, kimya, metalurji, nükleer uygulamalar,
tıp, yüksek teknoloji gibi 250’ye yakın alanda kullanılmaktadır.
Şekil 1. Serpantin grubu asbest minerali
Pek çok sektör ve teknolojinin girdisi
olan bor zenginliğimizin katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi
amacıyla teknoloji değeri, rekabet
avantajı oluşturan teknolojik çözümler, geliştirmeye ve bor tüketim
potansiyelini artırmaya odaklanarak;
yeni bor ürünleri geliştirmek, yeni
kullanım alanlarını ortaya çıkarmak,
ekonomik ve sektörel gelişime katkı
noktasında bu ürünlerin ülkemizde
üretilmesini sağlamak enstitümüzün
öncelikli görev alanlarıdır.
Bilindiği üzere son yıllarda fosil
yakıtlarda görülen azalmaya karşın artan enerji talebi, elektrik
38 Mimar ve Mühendis
enerjisinin depolanamaması, çevre
konusunda artan duyarlılık gibi
sebepler alternatif enerji kaynakları
arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Bu arayışlar içinde borun enerji
alanında kullanımı konusunda yapılan araştırmalar da hız kazanmıştır.
Bor, enerji sektöründe; çimento,
seramik, izolasyon, hidrojen depolama, yakıt pilleri, güneş panelleri ve
pilleri, lityum iyon pilleri, yüksek ısı
transistörleri vb. alanlarda kullanılmakta olup bu alanlardaki kullanımı
ile enerji tasarrufu, enerji taşıma/
depolama ve enerji üretimine katkı
sağlamaktadır.
Fosil enerji kaynaklarının giderek
azalması ile birlikte gündeme gelen
en önemli alternatif enerji kaynaklardan birisi hidrojendir. Hidrojen
yakıt olarak üstün özelliklere sahip
olması nedeniyle geleceğin alternatif
enerji kaynakları arasında ön sıralarda yer almakta, hidrojene dayalı bir
ekonominin uzun dönemlerde bütün
sektörleri etkilemesi beklenmektedir. Tüm dünyada hidrojen üretimi,
depolama ve taşıma yöntemleri,
yakıt pili geliştirilmesi konularındaki çalışmalar yoğun bir şekilde
sürdürülürken Türkiye’nin de bu
gelişmeleri yakından takip etmesi ve
bu alanda kendi teknolojisini geliştirmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu
nedenle, ülkemizin sahip olduğu bor
zenginliğini katma değer ve istihdama dönüştürmek amacıyla enstitümüzce hidrojen konusunda projeler
başlatılmıştır.
Hidrojenin taşınması ve depolanması
konusunda bilinen en iyi yöntemlerden biri olan sodyum bor hidrür
konusunda enstitümüz ve TÜBİTAK
MAM Kimya Enstitüsü işbirliğinde
sodyum bor hidrür üretimi için
know-how geliştirilmiş, TÜBİTAK
MAM yerleşkesinde 12mx8m kapalı
alan içinde, 1000 kg/yıl kapasiteli
sodyum bor hidrür üretimi pilot
tesisi kurulmuştur. Aynı işbirliği
kapsamında yürütülen diğer bir
projede, metalik sodyum üretimi
için pilot tesis kurulması ve sodyum
Şekil 3. Sodyum bor hidrür
ö
nemli bir ulusal kaynağımız olan
bor cevherinden bilgi ve teknolojiye
dayalı ekonomik değer üretilmesini
hedefleyen Bor Araştırma Enstitüsü, üniversiteler, kamu araştırma
kurumları ve özel sektörle işbirliği
içinde projeler yürüterek, projeler
neticesinde üretilen bilginin paylaşımını ve üretimin hizmetine sunulmasını sağlamaktadır.
Şekil 2. Sodyum bor hidrür üretimi pilot tesisi
girdisinde dışa bağımlılığın ortadan
kaldırılması hedeflenmektedir.
Enstitümüz desteğiyle yürütülen
doğrudan sodyum bor hidrürlü yakıt
pili üretimi konulu projede, 100 W
gücünde doğrudan sodyum bor hidrürlü yakıt pili üretimi gerçekleştirilmiştir. Yine enstitümüz ve TÜBİTAK
MAM Enerji Enstitüsü işbirliğinde
yürütülen bir diğer projede 1 kW
yakıt pili sistemi üretimi gerçekleştirilmiştir. Aynı işbirliği kapsamında
yürütülen sodyum bor hidrür yakıt
pilli araç konulu projede, araç üzerine
entegre sodyum bor hidrürden hidrojen
üreten sistem geliştirilmiş ve yine araç
üzerinde bulunan yakıt pili beslenerek
aracı tahrik için gerekli elektrik enerjisi üretilmiştir. İhtiyaca yönelik anlık
hidrojen üretim sistemi Türkiye’de ilk
defa denenmiş ve bu ilk prototip yol
testlerinde de başarılı olmuştur. Araç
tamamen yerli ve el yapımıdır. Aracın
maksimum hızı 80 km/saat, aracın
Şekil 4. 100W yakıt pili
Şekil 5. 1kW yakıt pili
Şekil 6. Sodyum bor hidrür yakıt pilli araç
elektriğe dönüştürülmesi ile elektrikli
menzili 150 km olarak ölçülmüştür.
araçlarda menzil artırmaya uygun sistem
Araç 1 kg bor hidrür ile 50 km yol gidegeliştirilmesi amaçlanmaktadır.
bilmektedir.
Enstitümüz tarafından desteklenen proBora dayalı enerji sektörü ile ilgili öngöjeler kapsamında hidrojenin yanı sıra,
rülebilir ticarileşme potansiyeli olan,
borun çimento, seramik, izolasyon malzerekabet avantajı sağlayabilecek ürün
mesi, alev geciktiriciler, MgB2, borlu mıkve üretim teknolojisini geliştirmek,
natıslar, elementer bor, lityum iyon pilleri
geliştirilen teknolojinin ticari olarak
gibi diğer enerji uygulamalarıyla ilgili
uygulanabilmesi için gerekli bilgi, denealanlarda da çalışmalar yürütülmektedir.
yim ve sistemi oluşturmaya, üretici ve
uygulayıcılar ile işbirliği halinde uygulama projeleri yapmaya odaklı Ar-Ge
SEKTÖREL BOR
işbirliği yapmak üzere enstitümüz ve
ARAŞTIRMA FIRSATLARI
TÜBİTAK işbirliğinde, “BOREN-TÜBİBorun çimentoda da kullanımı ile pişme
TAK MAM Bor ve Enerji Uygulamaları
sıcaklığı düşürülerek üretim enerjisinde
Yetkinlik Merkezi” kurulmuştur. Yettasarruf sağlanmakta, çevre kirliliği emiskinlik merkezi kapsamında, daha önce
yonu düşürülmekte, beton mukavemeti
yapılmış çalışmalarda geliştirilen yakıt
artırılmakta, hidratasyon ısısı düşürülpili sistemlerinin uygumekte ve yüksek nötron
Dünya enerji
lama alanlarında yetkin
tutma özelliği ve radtalebinde
üreticilerle işbirlikleri
yasyona karşı koruma
içerisinde ticari uygulason yıllarda
sağlanmaktadır. Borun
maya yönelik konsept
bu katkıları nedeniyle,
gerçekleşen yüzde
projelerin geliştirilmesi
dünya genelinde baraj,
50’nin üzerindeki
ve uygulanması hedefkanal, köprü ve tünel
artışla beraber
lenmektedir. Bu hedef
gibi yapılarda, ülkedoğrultusunda başlatısektörde ülkemizde
mizde ise mukavemeti
lan İnsansız Hava Aracı
öngörülen teknolojik yüksek çimento ve yapı
(İHA) İçin Bor Temelli
malzemelerine olan talefaaliyet konuları;
Hidrojen ve Yakıt Pili
bi karşılamak amacıyla
yenilenebilir enerji
Sistemi Geliştirilmesi
borlu çimento kullanıkonulu projede İHA üze- kaynaklarından
mının artması öngörülrinde sodyum bor hidmektedir. Boratlar yapı
elektrik üretimi,
rürden hidrojen üretim
sektöründe; PVC’ye,
enerji tasarrufu
sisteminin tasarlanması,
ahşap kompozitlere ve
sağlayan
geliştirilmesi ve imalatı,
yalıtım malzemelerine
üretilen hidrojenin kulteknolojilerin
alev geciktirici, parlama
lanımına uygun yaklaşık sanayideki
ve duman bastırıcı ola200 W güç çıkışına sahip
rak ilave edilmekte ayrıproseslerde
yakıt pilinin geliştirilca daha sağlam, hafif ve
kullanılması, güç
mesi ve üretimi amaçdepreme-ısıya dayanıklı
lanmaktadır. Projenin
üretim tesislerinde,
binaların yapılmasında
son aşamasında yerli bir elektronik
ve izolasyon amaçlı yalıfirma tarafından hazırlatımda kullanılmaktadır.
cihazlarda ve
nan İHA içerisine geliştiBor esaslı mamullerin
rilen güç sistemi entegre ulaşım araçlarında
payının her yıl artması
kullanılacak yakıt
edilerek yer ve uçuş
sektörel bor araştırma
testleri yapılarak sistem pilleri üretimi,
fırsatlarını oluşturmakçalışma şartları optimitadır. Seramik sektörünhidrojen yakma
ze edilecektir. Merkez
de çoğunlukla sır ve filtteknolojilerinin
bünyesinde yürütülen
relerde kullanılan bor,
geliştirilmesi, güç
Elektrikli Araçlar İçin
ergimenin ilk aşamalaBor Temelli Yakıt Pilli
rında cam oluşumunu
sistemleri kontrolü,
Menzil Arttırıcı konulu
enerjinin depolanması sağlamakta, sırın pişme
diğer projede sodyum
sıcaklığını düşürerek
ve nükleer enerji
bor hidrürden üretilen
enerji tasarrufu sağlaüretimidir.
hidrojenin yakıt pilinde
makta, mekanik gücü ve
Ocak - Şubat 2015 39
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
çizilme direncinin yanı sıra kimyasalların
etkilerine karşı direnci artırmaktadır.
LİTYUM İYON PİLLERDE BOR
KULLANIMI ÇALIŞMALARI
Yüksek enerji yoğunluğuna sahip olan
elementer bor, füze yakıtı, motor yakıt
katkı maddesi, hava yastıkları, elektrikelektronik sanayi, fişek ve askeri teçhizat
vb. uygulamalarda kullanılmaktadır.
MgB2 çok iyi bir süper iletken malzeme
olup sıfır kayıpla enerji iletimi sağlamaktadır. MgB2; manyetik rezonans görüntüleme cihazları, haberleşme, elektrik
enerjisi şebekeleri, elektrik motorları,
manyetik fırlatma, hızlı trenler gibi çok
önemli uygulamalarda kullanılmaktadır.
Çekim kuvvetinin yüksekliği ile bilinen
Nd-Fe-B esaslı kalıcı mıknatısları manyetik uygulamalarda, manyetik araçların,
filtrelerin ve iyonizerlerin yapımında,
alarm ve güvenlik sistemlerinde, hard
disklerde, MR Cihazı gibi manyetik
tarama ve görüntüleme yapan cihazların
üretiminde kullanılmaktadır. Yarı iletken
maddelerden üretilen güneş pilleri GSM
santralleri, radyo ve TV istasyonları,
park ve bahçe aydınlatmaları, yatlar,
deniz fenerleri gibi haberleşmeden
aydınlatmaya kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Cep telefonları, taşınabilir
müzik çalarlar, taşınabilir bilgisayarlar
gibi elektronik cihazlarda enerji depolayıcı parçalarda kullanılan lityum iyon
pilleri, geleceğin akü teknolojileri olarak
görülmektedir. Lityum iyon pillerinde
bor kullanımı konusunda çalışmalar hızla
devam etmekte, yapılan çalışmalarda
bor katkısı ile pilin yanma ve patlama
özelliklerinin azaltılması, kimyasal ve
elektrokimyasal dayanıklılığın artırılması, mekanik mukavemetin muhafaza
edilmesi gibi özelliklerin sağlanması ile
birlikte yüksek iyon iletkenliğine sahip
ve dayanıklı pil üretimi araştırılmaktadır.
ENERJİDE ÖNEMLİ
FIRSATLAR SUNACAK
Dünya enerji talebinde son yıllarda gerçekleşen yüzde 50’nin üzerindeki artışla
beraber sektörde ülkemizde öngörülen
teknolojik faaliyet konuları; yenilenebilir
enerji kaynaklarından elektrik üretimi,
enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin
sanayideki proseslerde kullanılması, güç
üretim tesislerinde, elektronik cihazlarda
40 Mimar ve Mühendis
Bigadiç Bor Madeni
Borun katkıları nedeniyle, dünya genelinde baraj, kanal,
köprü ve tünel gibi yapılarda, ülkemizde ise mukavemeti
yüksek çimento ve yapı malzemelerine olan talebi
karşılamak amacıyla borlu çimento kullanımının artması
öngörülmektedir.
ve ulaşım araçlarında kullanılacak yakıt
pilleri üretimi, hidrojen yakma teknolojilerinin geliştirilmesi, güç sistemleri
kontrolü, enerjinin depolanması ve
nükleer enerji üretimidir. Bu bağlamda,
borun enerji sektöründe; hidrojen depolama, yakıt pili yakıtı, yakıt katkı maddesi, sodyum bor hidrür, süper iletkenler,
mıknatıslar, elementer bor, çimento,
yapı malzemeleri ve daha bir çok alanda
kullanımının enerji tasarrufu, enerjinin
depolanması ve enerji verimliliği sağlan-
ması açısından önemli fırsatlar sunacağı
öngörülmektedir. Borun sağladığı bu
fırsatları rekabet avantajı oluşturan yeni
teknolojilere, katma değer ve istihdama
dönüştürecek Ar-Ge projelerinin geliştirilmesi, desteklenmesi ve yürütülmesi
enstitümüzün öncelikli faaliyet konuları
olup bu konularda üniversiteler, araştırma kurum/kuruluşları, sanayi kuruluşları, özel sektör işbirliği ve paylaşımı
içerisinde çalışmalarımız hızla devam
etmektedir.
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YERLİ VE YENİ ENERJİ KAYNAKLARI
Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi [email protected]
Yeni Türkiye söylemini, ülkemizi her alanda daha müreffeh bir konuma taşıma arzusunun
ve iradesinin varlığının göstergesi olarak gördüğümüz takdirde, belki de bu yeni
doktrinin enerjide beklediğimiz atılım için bir sinerji oluşturduğunu göreceğiz. Yerli ve
yeni enerji kaynaklarına odaklanmak ve bunları ekonomiye dahil etmek yeni Türkiye’nin
enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır.
K
alkınma programının 2023 hedefleri için belirlenen 25 maddelik
dönüşüm programına baktığımızda bu değişimin ekonomideki ilk
işaretlerini görmekteyiz. Program,
doğru ve zamanında gerçekleşmesi
durumunda Türkiye'ye bulunduğu
bölgede güçlü bir devlet olma imkanı
verecektir. Buradan yola çıkılarak
enerji perspektifinde bir değerlendirme yaptığımızda ise ithalata olan
bağımlılığın azaltılarak yerli ve yeni
kaynaklara dayalı enerji üretim
programlarının devreye alınmasının ülkemizin kalkınmasında esas
olduğunu söyleyebiliriz. Yerli ve yeni
enerji kaynaklarına odaklanmak
ve bunları ekonomiye dahil etmek
Yeni Türkiye’nin enerji politikalarının temelini oluşturmaktadır.
Hiçbir ekonomik gücün insani gücün
kaynak olduğu zenginliğin yerini
alamayacağı bilinci ile sahip olduğumuz yerli kaynaklarımızın başında
şüphesiz insan kaynaklarımız gelmektedir. O halde, Yeni Türkiye’nin
enerji alanındaki kalkınma programını uygulayabilecek nitelikli insanlarımızın bu sürece yönlendirilmesi
öncelikli olmalıdır. Gerek kamuda
gerekse özel sektörde enerjinin
her kademesinde birikimi ile çok
başarılı dinamik insan kaynağımız
bulunmaktadır. Bunun için özellikle
teknolojik alanlarda mevcut statükodan kurtularak etkin dönüşümü sağ-
42 Mimar ve Mühendis
layabilecek nitelikteki yöneticilerin
kamuda göreve getirilmesi artık bir
zorunluluk olmuştur.
Yeni dünya düzeninde enerjide
doğu ile batıyı birleştirerek transit
ülke olma yolunda yürütülmekte
olan çalışmalar ve 2023 vizyonunu
hayata geçirme yolunda başlatılan
büyük enerji projeleri ülkemizin
enerjiye yön veren ticaret üssü
olmasına katkı sağlayacağı açıktır.
Bu gelişmeler “Güçlü Türkiye” için
umut verici olmakla birlikte artan
enerji maliyetinin azaltılması ancak
eşzamanlı olarak yerli ve yeni enerji
kaynaklarımızın devreye alınmasıyla mümkündür. Bu bakış açısıyla
Yeni Türkiye’nin enerji politika-
Yeni dünya düzeninde
enerjide doğu ile batıyı
birleştirerek transit
ülke olma yolunda
yürütülmekte olan
çalışmalar ve 2023
vizyonunu hayata geçirme
yolunda başlatılan büyük
enerji projeleri ülkemizin
enerjiye yön veren ticaret
üssü olmasına katkı
sağlayacağı açıktır.
larını belirlemek ve uygulamak için
sahip olduğumuz yerli kaynaklarımızı
ekonomiye kazandırmak ve yeni enerji
kaynakları geliştirmek öncelikli hedeflerimiz olmalıdır.
Yerli enerji kaynakları arasında kömürün etkin olarak ekonomiye kazandırılması önceliğinin yanı sıra toryum
cevherinin öne çıktığı görülmektedir.
Dünyadaki sayılı ülkeler arasında sahip
Konsantre güneş enerjisi ile termokimyasal güneş yakıtı üretimi ve dekarbonizasyon.
olduğumuz toryum maden rezervimizin
ekonomiye kazandırılması için; Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) benzeri bir yapılanma ile bilimsel araştırmaların önündeki bariyerlerin kaldırılarak
gelişmelere ayak uyduramayan mevcut
statik yapının dışına çıkarılmalıdır.
Toryuma odaklanarak toryumla ilgili
araştırmaları yürütebilecek olan Ulusal
Toryum Araştırma Enstitüsü (TOREN)
kurulması adımı yerli maden rezervimiz
olan toryum yakıtla çalışan yerli nükleer reaktörlere doğru atılan en önemli
hamle olacaktır. Ülkemizdeki toryum
madenleri gereken destek sağlandığında
enerjideki beklenen teknolojik atılıma
öncülük edebilecek potansiyele sahiptir.
Toryumla ilgili detaylı bilgilere (www.
mmg.org.tr sitesinden derginin Enerjisini Arayan Türkiye konulu 75. sayısından
ulaşılabilir).
Yeni enerji kaynakları konusunda ise
Massachusetts Institute of Technology
(MIT)’deki eğitimim sırasında, ABD’de
özellikle Harward ve MIT’de yürütülmekte olan güncel enerji araştırmaları
hakkında inceleme olanağı bulmuştum.
Bunlardan bazıları ile ilgili kısa bilgiler
sunmak istiyorum. Öncelikle ABD’de
enerji konusunda üzerinde yoğun araştırmaların sürdüğü iki ana konu bulunmaktadır. Bunlardan ilki çevreye zarar
vermeyen ve ucuz maliyetli bir enerji
kaynağına ulaşmaktır. Bu konuda “Suni
Fotosentez Hücreleri” ve “Suyun Ayrıştırılması” öne çıkan araştırmalar arasındadır. Su ayrıştırılması; su molekülünün
ayrıştırılarak enerji olarak kullanılabilen
hidrojene ve çevreye zarar vermeyen
oksijene dönüştürülmesi işlemidir. İkinci
konu ise çeşitli fosil kaynaklardan enerji
elde ederken doğaya salınan karbonun
parçalanması veya depolanması ile
küresel ısınmaya olan etkiyi ortadan
kaldırmaktır. Her iki işlem için de enerji
kaynağı olarak konsantre güneş kullanıldığında küresel ısınmaya olumlu katkı
sağlayan güneş yakıtı üreterek amaca
ulaşmak mümkün görülmektedir.
Güneş yakıtı üretiminde laboratuvar
ölçeğinde daha iyi sonuçlar alınan yöntem ise Zn-oksitleme yöntemi ile suyun
ayrıştırılarak sıvı hidrojen yakıt elde
etmektir. Ancak henüz bu yöntemlerde
hidrojen çıkış hızı mobil uygulamalarda
arzu edilen akış hızını sağlayamadığından araçlarda doğrudan enerji kaynağı
olarak kullanılamamaktadır.
Güneş Yakıtı Üretimi
Araçlarda doğrudan hidrojenin yakıt
olarak kullanılabilmesi için araştırmalar
son yıllarda sonuç vermiş ve uygulamalar
başlamıştır. Genel olarak ya doğrudan
hidrojenin doldurularak uygun depolama ile kullanıldığı sistemler ya da hibrit
sistemler uygulanmaktadır. Ancak sıvı
Ocak - Şubat 2015 43
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
hidrojenin kullanımı ve uzun süre depolanmasındaki zorluklar nedeniyle daha
uygun kullanım olanakları araştırılmaya
devam etmektedir. Bunlar; hidrojenin,
hidrolitikler, metal hidritler veya kompleks hidritler olarak kimyasal yöntemlerle
kullanımının daha uygun hale getirilmesidir. Ayrıca amin boranlar ile amidler,
nano parçaçıklar, sıvı hidrojen taşıyıcıların hidrojenerasyon/dehidrojenerasyonu üzerinde çalışılan önemli enerji
araştırma konuları haline gelmiştir. Bunlardan bazıları;
NaBH4 + 2H2O » NaBO2 + 4H2
Milenyum hücre veya Ru katalizörü olarak da anılan hidrojen üretim yöntemidir.
2
Nano parçacık MgH
Bir diğeri magnezyumla bileşik durumdaki nano parçacık haline getirilmiş hidrojenin kullanımıdır. Teorik olarak yüzde
7.7 kapasiteye sahip olup düşük maliyetlidir. Çözelti halinde ağır metal katalizör
(Nb2O5 ) kullanımı gerektirmektedir.
Geri dönüşümü yüksek sıcaklıklarda (200
°C) mümkündür.
Nano Güneş Hücreleri.
Yerli enerji kaynakları arasında kömürün etkin olarak
ekonomiye kazandırılması önceliğinin yanı sıra toryum
cevherinin öne çıktığı görülmektedir. Dünyadaki sayılı
ülkeler arasında sahip olduğumuz toryum maden
rezervimizin ekonomiye kazandırılması için; Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) benzeri bir yapılanma
ile bilimsel araştırmaların önündeki bariyerlerin
kaldırılarak gelişmelere ayak uyduramayan mevcut
statik yapının dışına çıkarılmalıdır.
Ammonyum-Boron NH3-BH3
Amonyum boron ile yüzde19.7 kapasiteye ulaşılmıştır. Nispeten daha düşük
sıcaklıklarda hidrojen sağlanmaktadır.
Ancak, patlayıcı ve zehirli B2H6 çıkışı söz
konusudur ve rejenerasyon maliyeti hala
yüksektir.
Nano-Güneş Hücreleri ve
Işığa Duyarlı Boya Kaplı
Güneş Hücreleri
Günümüzde yüzde15-30 verim elde edilebilen PV güneş hücrelerinin verimliliğini
artırmak üzere ışığa duyarlı boya ile kaplı
güneş hücreleri diğer bir ifadeyle Graetzel
Hücresi bir foto elektrokimyasal hücre
olarak geliştirilmiştir. Taşıyıcıların foto
jenerasyonu fiziksel olarak ayrı tasarlanmıştır. Ara yüzey taşıyıcı oluşumunda
ve yeniden birleşiminde kritik rol oynamaktadır. 10μm ölçekli ince filmler 15nm
ortalama tane boyutuyla verimde büyük
artış sağlamaktadır.
Nano güneş hücreleri organik güneş
hücrelerinin en üst sınıfında yer almaktadır. Oksidasyonu ve bozunumu engel44 Mimar ve Mühendis
lemek için kaplama yapılması gerekliliği
vardır. Ayrıca yüksek verimli polimer
hibrit hücre geliştirme çalışmaları da
sürmektedir.
Yarı iletken Nano Teller
ZnO nano teller piezo-elektrik malzemelerdir. Bu tür malzemelere gerilim uygulandığında elektrik alanı gradyanı ile
tepki verirler. Bunun tersi yani gerilimin
gevşetilmesi durumunda ise silisyum
yarı iletken anotlarda enerji depolaması
sağlanmaktadır.
KAYNAKLAR
Mimar ve Mühendisler Grubu, 75.Sayı
DESERTEC WhiteBook
DOE, EERE
GTM Research, Brett Prior (2011)
Massasuchets Institute of Technology (MIT)
Nocera, Dædalus
Nano Lett., 8, 3456 (2008).
Nature, 449, 885 (2007).
PSI/ETH Zurich
Proc. Nat. Acad. Sci. 109, 1407 (2012)
Sandia National Laboratories
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ TÜRKİYE’NİN YENİ ENERJİSİ:
KONYA ŞEKER’DE VERİMLİLİKLE GELEN ATILIM
Mehmet KOCA Anadolu Birlik Holding İcra Kurulu Başkanı (CEO) [email protected]
İş sağlığı ve güvenliği, gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde hemen hemen her
sektörde ve her üretim çeşidinde çalışanları ve işverenleri koruyan bir olgu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu olgunun kültürel olarak toplum genelinde yerleşmesi ve olası
iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için kullanılan birtakım olmazsa
olmaz olarak nitelendirebileceğimiz unsurlar mevcuttur. İşte bu unsurların belki de en
başında kişisel koruyucu donanımlar (KKD) gelmektedir.
2
000’li yılların başında Konya Şeker için yarım
asırlık fabrikasını etkin ve verimli şekilde işler
hale getirmek meseleydi, başarıydı. 2003’te o
psikolojik sınır aşıldı ve bir fabrika daha denildi. 2004’te onu üretime almak başarıydı. O psikolojik duvar da aşıldı. İlk yıllarda yatırımlar
tek tek geldi. 2006’dan sonra gaza yüklenildi
ve yatırımlar peş peşe geldi. Şekerli mamullerden, çikolataya, sıvı şekerinden, buharlı küspe
kurutma tesisine, panplasttan, biyoetanole çok
sayıda tesis 3-4 yıl gibi kısa sürede tamamlandı. Onları dondurulmuş patates, yem fabrikası
takip etti. 2010’ların başında da hem hedef
yükseltildi hem de gaza biraz daha yüklenildi.
2011 yılında yaklaşık 350 milyon Dolar’lık
yatırım bütçesine sahip 6 tesisin temeli peş
peşe atıldı ve 2012’de biri hariç hepsi tamamlandı. O kalanı da yani dünyanın en büyük et
süt entegre tesisinin de süt ürünleri ünitesi
birkaç ay önce devreye alındı ve ürünlerimizi
Türk ve yabancı pazarlara sunuyoruz.
ENERJİYE İLGİMİZ YENİ DEĞİL
Konya Şeker’in enerji sektörüne ilgisi Kangal
Termik Santrali özelleştirmesi ile başlamadı.
Biz 2012 yılının son büyük enerji ihalesi olan
Kütahya’daki Seyitömer Termik Santrali
özelleştirmesinde de 2 milyar 78 milyon
Dolar’a kadar çıktık ve 16 talipli arasında son
beşe kalarak, 2 milyar 248 milyar Dolar’lık
bedelle sonuçlanan ihalede de kararlılığımızı
ve ciddiyetimizi sergiledik. Daha sonra yapılan Yatağan Termik Santralı ihalesinde en
yüksek 3. teklifi veren firma olmuş, birkaç
ay önce yapılan ve 521 milyon Dolar’a ihale
46 Mimar ve Mühendis
edilen Orhaneli-Tunçbilek Termik Santrali
ihalesinde de 520 milyon Dolar ile en iyi 2.
teklifin sahibi olmuştuk.
O süreç de bizim için ilk değildi.
Karapınar’da tespit edilen kömür rezervi
ve burada kurulacak enerji havzası ile
ilgilendiğimizi de sürekli ifade ettik, oradaki kömürün değerlendirilmesi ile ilgili
süreci hem yakından takip ediyor hem de
projelendirme çalışmalarını ve ihale sürecini heyecanla beklediğimizi, Karapınar
konusunda çok daha istekli olduğumuzu,
olacağımızı belirtiyoruz.
Türkiye’de termik santral işletmeciliği
konusunda daha doğrusu elektrik üretimi
konusunda kurumsal tecrübeye sahip iki
tane kurum var. Biri bugüne kadar termik
santralleri kuran Enerji Bakanlığı, diğeri
şeker fabrikalarıdır. Türkiye’de kurulan
her şeker fabrikası kendi tüketeceği enerjiyi üretecek şekilde projelendirilmiştir.
Otoprodüktör lisansına sahip olan şeker
fabrikaları kampanya dönemlerinde ürettikleri elektriğin fazlasını da enterkonnekte sisteme vererek ülkemizin elektrik enerjisi arzına katkı vermişlerdir. Bu anlamda
pancar şekeri sanayi elektrik üretiminde
87 yıllık, Konya Şeker ise 59 yıllık bir
tecrübeye, birikime sahiptir. Yani Konya
Şeker, şeker sektöründeki uzmanlığı ve
tecrübesi kadar, termik santral işletmeci-
Konya Şeker sıra dışı bir
şirket. Bizim sıra dışılığımız
kuruluşumuz ile başladı.
Büyük sanayi tesisleri
yatırımının devletten
beklendiği, özel sektörün
yeni yeni ekonomik sisteme
dahil olduğu bir devirde,
kooperatifçiliğin ve
kooperatif şirketlerinin
adının bile anılmadığı
dönemde Türk çiftçisi
kooperatif çatıları altında
birleşerek ilk sıra dışı
işini Konya Şeker’i kurarak
gerçekleştirdi.
liğinde de uzmanlık ve tecrübeye sahiptir.
Nitekim ülkemizde kömürden elektrik
üretiminde ilk akışkan yataklı kazan teknolojisine sahip santrallerden birini Konya
Şeker, Çumra Şeker entegre tesisini ülkemize kazandırmıştır. Konya Şeker ayrıca,
otoprodüktör olarak yakaladığı başarıdan
güç alarak enerji sektöründe faaliyet gösterecek Çobanyıldızı A.Ş.’yi 2010 yılında
kurmuş ve elektrik üretim lisansını almasından sonra da bir yıl gibi kısa bir sürede
Çumra entegre tesis bünyesinde 37 Megawatlık ilave termik santralini tamamlamış
ve işletmektedir. Konya Şeker’in toplam
elektrik üretimi bu santral ile birlikte
kurulu gücü 80 Megawat’a ulaşmış, Kangal
Termik Santrali’nin alınması ile kurulu
gücümüz 537 MW’a çıkmış ve Soma Termik Santrali’ni devraldığımızda toplam
kurulu gücümüz 1527 MW olacaktır. Bu
kurulu güç ile 31 Aralık 2014 tarihindeki
Türkiye’nin kurulu gücünün yüzde 2.2
sine, kömürlü santralların kurulu gücünün
yüzde 10.43’üne, özel sektör kurulu gücünün ise yüzde 4 üne sahip olacaktır.
Üretim açısından ise 2014 sonu itibariyle brüt 3.097.898.049 kWh olan
üretim hacmimize Soma termik santralinin brüt nominal üretim miktarı olan
6.435.000.000 kWh daha eklendiğinde iki
kat daha artarak brüt 9.532.898.049 kWh
seviyesine ulaşacaktır. Bu üretim miktarı
ile de Türkiye 2014 yılı üretiminin (250
Ocak - Şubat 2015 47
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Bundan sonraki büyük
hedefimiz Karapınar’a
termik santral kurmak
olacaktır. Eğer Karapınar’a
santral kurmak bize nasip
olur ise o tesisin de çevre
değerlerine olumsuz bir
etkisi olmayacaktır.
milyar kWh) yüzde 3.39 nu, kömürlü santral üretiminin yüzde 11.61’ini, özel sektör
üretiminin yüzde 7.08’ini üretecektir. Yani
bizim Kangal özelleştirmesi ile yaptığımız
aslında şeker işinden sonra bildiğimiz en
iyi işi ticarileştirmek, en tecrübeli olduğumuz alanda aktif rol üstlenmektir. Bugüne
kadar başka başka sektörlerde örneğin
otomotivde, inşaatta, tekstilde olup da
enerji sektörüne adım atan ya da ilgi
duyan her şirkete göre biz elektrik üretiminde daha tecrübeliyiz ve elektrik üretimindeki tarihimiz hepsinden daha eskidir.
Bir şeker fabrikası olarak biz bu özelleştirmeyle şekerden sonra ana üretim kalemlerimizden biri olan elektrik üretiminde en
tabii olan söz hakkımızı kullanıyoruz.
Bugüne kadar tarım sektörü üretti, tarım
sektörünün ürettiklerinden üretilenlerle
oluşan katma değer başka sektörlerde
kaldı. Biz bir üretici kuruluşuyuz ve ilk
defa tarım sektörü başka bir sektörde oluşan katma değerden sektöre pay aktarmak
için adım attı, yani Konya Şeker vasıtasıyla
enerji sektöründeki pastaya ben de ortağım dedi. Bu işin bizim açımızdan, tarım
sektörü açısından can alıcı noktası budur.
Başka bir sektörde kazanacaklarımızın
tarım sektöründe, tarımsal sanayide kaldıraç olarak kullanılmasına aracılık etmek.
Bu iki sektörde de Türkiye’nin en iddialı
kurumlarından biriyiz. Gıda ile enerji
birbiriyle pek örtüşmüyor gibi görülebilir. Ancak üretmek için enerjiye ihtiyaç
olduğunu kimse unutmasın. İşte o gelecekte bir tarım şirketinin enerji üreticisi
olarak sistemde yer alması, Türk çiftçisi
açısından hayati önemde olacaktır. ABH
Enerji Grubu’nun Soma öncesi ve sonrası
kurulu güç ve üretim açısından Türkiye
enerji sektöründeki yeri aşağıdaki tabloda
özetlenmiştir. Türkiye de 2014 yılında 250
milyar kWh elektrik üretimi gerçekleştirilmiştir ve 255 milyar kWh tüketilmiştir. Bu
üretim içinde hidroelektrik santrallerinin
payı yaklaşık yüzde 16.14 doğalgaz çevrim
santrallerinin payı yaklaşık yüzde 48.11,
kömür ile üretim yapan termik santrallerin payı yaklaşık yüzde 29.18, diğer
ÖNCELİĞİMİZ VERİMLİLİK ARTIŞI
Gerekli süreçlerin tamamlanmasından
sonra Soma Termik Santrali devredilecek
ve eğer bir aksilik çıkmazsa santralin
devriyle birlikte orada yapmamız gereken
işleri süratle tamamlayacağız. Dersimize iyi çalıştık ve iş planımız önümüzde.
Verimli üretim için yapacağımız rehabilitasyon yatırımları da dahil olmak üzere yol
haritamız önümüzde ve devirden hemen
sonra öncelikle yapmamız gerekenleri
tamamlayıp üretime başlamış olacağız.
Biz geleceğe yönelik bütün beyanatlarımızda şunu söylüyoruz; dünyanın
geleceğinde iki sektörün stratejik önemi
artacak bunlardan biri gıda diğeri enerji.
ABH ENERJİ GRUBU KURULU GÜÇ MUKAYESESİ
31.12.2014 KURULU GÜÇLER (MW)
KANGAL
ABH
SOMA
SOMA SONRASI ABH
457
537
990
1527
TÜRKİYE TOPLAM
69.516,43
0,66%
0,77%
1,42%
2,20%
EÜAŞ+BAĞLI ORTAKLIKLAR
21.867,20
2,09%
2,46%
4,53%
6,98%
ÖZEL SEKTÖR
38.191,10
1,20%
1,41%
2,59%
4,00%
TÜM KÖMÜR SANTRALLERİ
14.635,90
3,12%
3,67%
6,76%
10,43%
48 Mimar ve Mühendis
kaynakların payı ise yaklaşık yüzde 6.57
olmuştur. Soma Termik Santrali, Manisa
iline 88 km mesafede Soma ilçesindedir.
Soma havzasındaki linyit kaynaklarının
elektrik üretiminde değerlendirilmesi
amacıyla kurulmuştur. Santral 165 MW
gücünde 6 üniteden oluşmaktadır. 1. ünitesi 1981, 2. ünitesi 1982, 3. ve 4. üniteleri
1985 yılında, 5. ünitesi 1991, 6. ünitesi ise
1992 yılında devreye alınmıştır.
Türkiye’de ithal kömür santralleri dahil
kömüre dayalı işletmede 31 santral bulunmaktadır ve bu santrallerin toplam kurulu
gücü 14.635,9 MW’tır. Soma Termik Santrali 990 MW’lık toplam kurulu gücü ile bu
gücün yüzde 6.76'sını oluşturmaktadır.
EÜAŞ’ın toplam kurulu gücünün yüzde
4.53’ünü, özel sektör kurulu gücünün
yüzde 2.59’unu ve Türkiye’nin kurulu
ÇEVRECİ ANLAYIŞIMIZLA
BÜYÜMEYE DEVAM
Konya Şeker çevreciliği ile tanınan ve
yaptığı her yatırımda çevre yükümlülüklerini yasal zorunluluklarının ötesinde
yerine getiren bir kurum. Kömür santralleri konusunda ise maalesef yanlış
ve yerleşmiş bir algı var. Biz bu konuda
tecrübeliyiz ve Çumra’daki santralimizin sahip olduğu elektronik filtre
sistemi sayesinde günde 1500-2000 ton
kömürün yakıldığı termik santralimizin
çevreye hiç bir olumsuz etkisi yoktur
ve Kangal Santrali’nde de ciddi çevre
yatırımları yapıyoruz. Devraldığımızda
Soma Santrali’nde de gerekli çevre yatırımlarını eksiksiz yapacağız.
Bundan sonraki büyük hedefimiz
Karapınar’a termik santral kurmak olacaktır. Eğer Karapınar’a santral kurmak
bize nasip olur ise o tesisin de çevre
değerlerine olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Konya Şeker sıra dışı bir şirket.
Bizim sıra dışılığımız kuruluşumuz ile
başladı. Büyük sanayi tesisleri yatırımının devletten beklendiği, özel sektörün yeni yeni ekonomik sisteme dahil
olduğu bir devirde, kooperatifçiliğin ve
kooperatif şirketlerinin adının bile anılmadığı dönemde Türk çiftçisi kooperatif
çatıları altında birleşerek ilk sıra dışı
işini Konya Şeker’i kurarak gerçekleştirdi. Rutin dışına çıkmayı, kalıpları ve
ezberleri bozmayı yaptığı yatırımlarla
alışkanlık haline getiren Konya Şeker,
son sıra dışı işini iki termik santral özelleştirmesiyle gerçekleştirdi. Bu bizim ilk
sıra dışı işimiz değildi son da olmayacak.
gücünün ise yüzde 1.42’sini oluşturmaktadır. Üretim açısından ise Soma Termik
Santrali'ni devirden sonra nominal güce
çıkardığımızda 6.435.000.000 kWh brüt
enerji üretecek ve Türkiye’nin 2014 yılı
net üretiminin (250.381.GWh) yüzde
2.29’unu gerçekleştirecektir. EÜAŞ ve
bağlı ortaklıklarının yüzde 8.13’ünü,
özel sektör üretiminin yüzde 4.78’ini
ve tüm kömürlü santral üretiminin ise
yüzde 7.84’ünü gerçekleştirecektir.
Soma Santrali’nin son yıldaki ortalama
yıllık brüt üretim değeri 4.414 TWh olarak
gerçekleşmiştir. Santrali devir aldıktan
sonra yapacağımız rehabilitasyon yatırımları ile doğru ve verimli işletme prensiplerine bağlı olarak yıllık üretimi santralin
proje değeri olan 6.435 TWh mertebesine
çıkarmayı amaçlamaktayız.
ABH ENERJİ GRUBU ÜRETİM MUKAYESESİ
KANGAL
ABH
SOMA
SOMA SONRASI ABH
BÜRÜT
2.952.476.649
3.097.898.049
6.435.000.000
9.532.898.049
NET
2.621.943.000
2.753.828.050
5.727.150.000
8.480.978.050
TÜRKİYE TOPLAM
250.381.238.896
1,05%
1,10%
2,29%
3,39%
EÜAŞ+BAĞLI ORTAKLIKLAR
70.432.350.629
3,72%
3,91%
8,13%
12,04%
ÖZEL SEKTÖR
119.714.691.536
2,19%
2,30%
4,78%
7,08%
TÜM KÖMÜR SANTRALLERİ
73.051.070.896
3,59%
3,77%
7,84%
11,61%
31.12.2014 ÜRETİMLERİ (kWh)
Ocak - Şubat 2015 49
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDE
MADENCİLİĞİN ENERJİDEKİ KONUMU
ProF. dr. Ataç Başçetin İstanbul Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü [email protected]
Dr. Deniz Adıgüzel İstanbul Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü [email protected]
Enerji bilinen tanımıyla bir cismin ya da sistemin iş yapabilme kabiliyeti olarak
tanımlanmaktadır. Enerji kaynakları ise herhangi bir yolla enerji üretilmesini sağlayan
kaynaklardır. Dünya üzerindeki enerji kaynakları, genel olarak birincil enerji kaynakları
ve ikincil enerji kaynakları olarak iki ana başlık altında incelenmektedir. Birincil enerji
kaynakları da kendi içinde yenilenemeyen enerji kaynakları (petrol, doğalgaz, nükleer ve
kömür) ve yenilenebilir enerji kaynakları (hidrolik enerji, rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi)
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İkincil enerji kaynağı ise elektriktir.
U
lusların kalkınmalarında ve refaha
ulaşmalarında, sanayinin temel girdilerinden olan enerji büyük önem
taşımakta ve enerji tüketimi sosyoekonomik kalkınma göstergelerinden
birini oluşturmaktadır. Enerji; ekonominin en önemli girdisi, dünya siyaset
politikasını yönlendiren bir meta ve
iklim değişikliği etkileri dolayısı ile
dünyanın ekonomik, sosyal ve coğrafik düzeninin gelecekteki en etkin
belirleyicisidir (Keskin,2006). Artan
nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına
paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Buna
karşılık enerji tüketiminin mümkün
olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde
kullanılması gerekmektedir (Akpınar
vd.,2008).
Yapılan çalışmalar doğrultusunda,
gelecek 30 yıllık süre içerisinde de
dünya genel enerji talebinin yüzde
88’i gibi çok önemli bir bölümünün
fosil yakıt kaynakları (petrol, doğalgaz, kömür vb.) tarafından karşılanacağı tahmin edilmektedir (Bayraç,
2009). Bu nedenle Madencilik sektörü
enerji sektörünün gelişimini önemli
ölçüde belirlemektedir. Ülkelerin
gelişmeleri için gerekli enerji kaynak-
50 Mimar ve Mühendis
larının, türleri, rezervi, üretim ve tüketim durumları her ülke için ayrı ayrı
koşullarda değerlendirilmek durumundadır. Bu parametreler, sürdürülebilir
kalkınmayı amaçlayan ülkelerin enerji
politikalarında dikkatle üzerinde durulması gereken konulardır. Sanayi alanında gelişmesini ve büyümesini hızla
sürdüren Türkiye’de enerji kaynakları,
tüm dünyada olduğu gibi en önemli
stratejik konulardan biridir. Gelişmekte
olan Türkiye için enerji hem gerekli ve
hem de stratejik önemi olan özelliklere sahiptir (Satman,2007). Ülkemiz,
madencilik sektöründeki gelişmelerle
birlikte son yıllarda enerji kaynaklarının araştırılması ve yeni rezervlerin
bulunması konusunda çok hızlı ve
önemli gelişmeler sağlamıştır. 2023
hedefine sahip ülkemiz için bu gelişmelerin, ekonomik canlanmanın yanında
cari açığın kapanmasında da önemli rol
oynayacak nitelikte olduğu söylenebilir
(Başçetin, 2013).
TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA
ENERJİ KAYNAKLARI
Dünya birincil enerji arzı 1973 ve 2012
yılları arasındaki 39 yılda iki kattan
fazla artarak 2012 yılı itibariyle 13,371
mtep (milyon ton eşdeğer petrol)
düzeyine ulaşmıştır. Şekil 1’de dünya
birincil arzının kaynaklara göre dağılımı verilmektedir (IEA, 2014). Bir ülke
veya bölgenin genel enerji görünümünün incelenmesinde, çeşitli enerji formları ve kaynakları için kullanılan farklı
birimlerin (joule, watt, ton, m3, vb.)
aynı anda değerlendirilebilmesi için
“ton eşdeğer petrol” (TEP) birimi esas
alınmaktadır (Demirtaş,2013).
Şekil 1’de de görüldüğü gibi 1973-2012
yılları arasındaki dönemde; en dikkat
çekici değişim petrol arzında görülmektedir. Petrolün payı yüzde46’dan yüzde
31’e düşerken, diğer kaynakların dağılım payları yükselmiştir. Aynı dönemde
kömürün payı 4 puan artışla yüzde
25’ten yüzde 29 düzeyine ulaşmıştır.
Dünyada endüstri devriminin başlangıcından itibaren geçen süre içinde gelişen dünya enerji talebinin 21. yüzyılda
çok daha büyük hızda artması beklenmektedir (İTÜ,2007). Çeşitli kuruluşlar
tarafından yapılan projeksiyonlara
göre, enerji verimliliği alanındaki tüm
gelişmeler hesaba katıldığında dahi,
2050 yılında küresel enerji ihtiyacının
günümüzün yaklaşık iki katı olması
beklenmektedir. Şekil 2’de dünya enerji
arzının bölgelere göre dağılımı verilmektedir (IEA, 2014).
Dünya enerji talebi ortalama yüzde 2-3
oranında artmaya devam etmektedir.
Şekil 2’de de görüldüğü gibi, son yıllarda bu artışın önemli ölçüde Asya
Pasifik ülkelerinin ekonomilerindeki
hızlı büyümeden kaynaklandığı görülmektedir. Geleceğin hem ekonomik
hem de stratejik anlamdaki süper ülke
%0
a)
%1
% 10
%2
% 16
% 46
% 25
Petrol
Kömür
Doğalgaz
Nükleer
Biyoyakıt
Diğer
Hidrolik
%1
b)
% 10
%5
% 31
%3
% 21
% 29
Petrol
Kömür
Doğalgaz
Nükleer
Biyoyakıt
Diğer
Hidrolik
Şekil 1. Dünya Birincil Enerji Arzının Kaynaklara Göre Dağılımı (IEA, 2014),
a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım
Ocak - Şubat 2015 51
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
adayı Çin, ABD’nin petrol ve doğalgaz
konusunda da en önemli rakibi olma
yolundadır (Kızılkaya ve Engin, 2004).
Ekonomik parametrelerin önemli bir
göstergesi olan gayri safi yurt iç hasıla
(GSYH) enerji talebinin artmasının bir
diğer önemli nedeni olarak gösterilebilir. GSYH’nin 2009 ile 2035 yılları
arasında yılda ortalama yüzde 3.6 ile
artması beklenmektedir (Ünlü ve Çeliktaş, 2013). Türkiye’de de önümüzdeki
dönem için belirlenen büyüme ve kalkınma hedefleri, enerji ihtiyacının hızlı
bir şekilde artacağı anlamına gelmektedir. Türkiye’nin geçen 10 yıllık dönemde OECD ülkeleri arasında enerji talebinde en hızlı artışın gerçekleştiği ülke
olduğu ifade edilmektedir. Buna karşın
diğer taraftan Türkiye'de enerji sektörünün giderek liberalleşmesi, sektörde
standartların oluşturulması, kamunun
elindeki üretim ve dağıtım şirketlerinin özelleştirileceğinin açıklanması ve
enerji yatırımlarına verilen destekler
gibi sebepler özel sektörün enerjiye
olan yatırım amaçlı ilgisinin artmasına
neden olmaktadır. Mevcut durumda
Türkiye Avrupa’nın 6. ve dünyanın da
17. büyük ekonomisi konumundadır
(IEA,2009). 2010 yılında yüzde 8.9’luk
bir Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) büyümesi gözlenmiştir. Ekonominin yüksek
enerji yoğunluğu, enerji verimliliğinin
artırılması için büyük bir potansiyel
teşkil etmekte ancak, ekonomiyle ilgili
yapısal hususlarla da ilişkili bir durum
oluşturmaktadır (TMMOB,2012). Şu
rak belirlenmelidir. Petrol ve doğalgaz
üreticileri için stratejik bir öneme sahip
olan Türkiye, gelecekte enerji pazarı
olmaya da aday bir ülkedir (Demirtaş,2013; ETİ,2008; Yanar ve Kerimoğlu, 2011; Dursun,2013; GEKA,2012).
Ülkemizdeki ekonomik gelişme güvenilir ve sürdürülebilir enerji teminine
bağlıdır (Çolak vd., 2008).
anda bir enerji ülkesi olmadığı halde
elektrik tüketimi artış oranında, dünyada Çin’den sonra ikinci ülke olan ve
stratejik konumu gereği yaptığı uluslararası anlaşmalarla bir enerji oyuncusu
haline gelen Türkiye’de yatırımların
tamamlanması halinde arz açığının
kapatılarak, enerji ihraç eden bir ülke
konumuna gelmesi öncelikli amaç ola-
a)
b)
%6
%4
%3
%3
OECD
%5 %3
Asia
%7
Middle East
Non OECD
Europe
% 15
%1
%5
OECD
Middle East
% 12
% 39
China
% 61
Non OECD
Americas
% 22
%9
52 Mimar ve Mühendis
%5
Şekil 2. Dünya Enerji Arzının Bölgelere Göre Dağılımı (IEA, 2014), a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım
Non OECD
Europe
China
Asia
Non OECD
Americas
Dünyada endüstri
devriminin başlangıcından
itibaren geçen süre içinde
gelişen dünya enerji
talebinin 21. yüzyılda çok
daha büyük hızda artması
beklenmektedir. Çeşitli
kuruluşlar tarafından
yapılan projeksiyonlara
göre, enerji verimliliği
alanındaki tüm gelişmeler
hesaba katıldığında dahi,
2050 yılında küresel enerji
ihtiyacının günümüzün
yaklaşık iki katı olması
beklenmektedir.
MADENCİLİĞİN ENERJİ
SEKTÖRÜNDEKİ KONUMU
Dünya enerji ihtiyacının yüzde 95’ini
karşılayan fosil yakıtlar (petrol, doğalgaz, kömür, linyit, asfaltit), su gücü
(hidrolik) ve nükleer enerji çağımızın
geleneksel enerji kaynakları olarak
gösterilmektedir (Eti,2008). Teknolojinin bugünkü düzeyi ve yapılan tah-
minler doğrultusunda, gelecek 30 yıllık
süre içerisinde de, dünya genel enerji
talebinin yüzde 88’i gibi çok önemli
bir bölümünün fosil yakıt kaynakları
tarafından karşılanacağı tahmin edilmektedir (Bayraç,2009). Fosil yakıt
kaynaklarının bulunması ve üretimi
madencilik işlemlerini kapsamaktadır.
Maden Teknik ve Arama Genel Müdür-
1973 yılına ait dağılım (%)
2012 yılına ait dağılım (%)
Petrol
24,8
5
Kömür
38,3
40,4
Doğalgaz
12,1
22,5
Hidro
20,9
16,2
Nükleer
3,3
10,9
Diğer
0,6
5
lüğü (MTA)’nün verilerine göre dünyada yıllık 1.5 trilyon ABD Dolar’ı değerinde 10 milyar tonun üzerinde maden
üretilmektedir. Bu rakamın yüzde 75’i
enerji hammaddeleri üretimine aittir.
Bu sebeplerle madencilik sektöründeki
gelişmeler enerji sektörünü doğrudan
etkilemektedir.
Enerjinin başlıca unsuru olan elektrik
enerjisi genellikle fosil yakıt kaynaklarından elde edilen ikincil bir enerji
türüdür. Dünya fosil kaynakları rezervinin yüzde 70’ini kömür, yüzde 14’ünü
petrol ve yüzde 14’ünü de doğalgaz
oluşturmaktadır (ETİ,2008). Tablo 1’de
1973 ve 2012 yıllarına ait elektrik üretiminde kullanılan kaynakların dağılımları verilmiştir (IEA, 2014).
% 17
%1
%1
%3
%1
%1
Doğalgaz+ LNG
Kömür
Fuel- Oil
Diğer
Jeotermal
Rüzgar
Hidrolik
Tablo 1. Elektrik üretiminde kullanılan kaynakların dağılımları (IEA, 2014)
Şekil 3. Kaynak Bazında Ülkemiz Elektrik Enerjisi Üretim Oranları (ETKB,2014)
Ocak - Şubat 2015 53
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Mevcut durumda Türkiye
Avrupa’nın 6. ve dünyanın
da 17. büyük ekonomisi
konumundadır. Petrol ve
doğalgaz üreticileri için
stratejik bir öneme sahip
olan Türkiye, gelecekte
enerji pazarı olmaya da
aday bir ülkedir.
Tablo 1’de de görüldüğü gibi elektrik
üretiminde doğalgaz en hızlı büyüyen,
kömür ise en fazla paya sahip kaynak olarak kalmaya devam edecektir. Kömür üretim, tüketim kolaylığı
ve güvenilirliği nedeniyle, dünyada
yaygın olarak kullanılan bir yakıttır.
2010 yılında kömürün toplam birincil
enerji tüketimindeki payı yüzde 29.5
olmuştur (Bayraç,2009; Dursun,2013).
Ülkemiz enerji güvenliğinin sağlanması
bakımından yeterli miktar ve kabul
edilebilir maliyette, kesintisiz enerji
kaynaklarının temin edilmesi gerekmektedir. Enerji güvenliği bakımından
diğer kaynaklara göre daha avantajlı
konumda bulunan kömür, bu özelliği
nedeniyle dünyada elektrik üretiminde
en fazla kullanılan yakıt durumundadır.
Söz konusu özelliği nedeniyle kömürün
kullanımı, son iki yıldır, diğer bütün
enerji kaynaklarından çok daha hızlı
artmıştır. Ancak ülkemiz açısından
elektrik üretimi için doğalgaz kullanımı
daha fazla olmaktadır (Şekil 3). Gerek
kalorifik değer gerekse karbon emis-
Gerek kalorifik değer gerekse karbon emisyonları
nedeniyle kömür tüketiminin azalması 2023 hedefi olan
ülkemiz açısından değerlendirilmesi gerekli bir konudur.
yonları nedeniyle kömür tüketiminin
azalması 2023 hedefi olan ülkemiz
açısından değerlendirilmesi gerekli
bir konudur. Kömür üretimindeki
artış, büyük ölçüde başta Çin olmak
üzere Asya kıtasındaki elektrik enerjisi talebinden kaynaklanmaktadır
(TKİ,2014;Torun ve Tamzok, 2005).
Dünya kömür arzı 1973 ve 2012 yılları
arasındaki 39 yılda iki kattan fazla
artarak 3,074 Mt değerinden 7,823 Mt
düzeyine ulaşmıştır. 2013 yılı itibariy-
le de kömür tüketimi yüzde 3 oranında
artmıştır (Bp,2014-b). Şekil 4’te dünya
kömür arzının bölgelere göre dağılımı
verilmektedir (IEA, 2014).
Şekil 3’de de görüldüğü üzere ülkemiz
elektrik üretiminde başlıca kaynak
doğalgaz olmaktadır.
Şekil 4’te de görüldüğü gibi 1973-2012
yılları arasındaki dönemde; en dikkat
çekici değişim Çin’in kömür arzında
görülmektedir. Şekil 5’te ise dünya
yıllık enerji kaynağı tüketim değerleri
%0
%1%3
%4 %2
% 16
OECD
% 25
Non OECD
Europe
% 24
%56
Chine
Asia
Non OECD
Africa
Şekil 4. Dünya Kömür Arzının Bölgelere Göre Dağılımı (IEA, 2014),
a) 1973 yılına ait dağılım; b) 2012 yılına ait dağılım
54 Mimar ve Mühendis
OECD
Non OECD
Europe
Chine
Asia
% 46
%9
Non OECD
Africa
verilmektedir (Bp,2014-a).
Şekil 5’de de görüldüğü gibi kömür,
enerji tüketiminde giderek etkin bir
rol oynayacaktır. Son yıllardaki tüketim artış hızlarıyla, kömürün, petrolün tahtını ele geçirmesi kaçınılmaz
görünmektedir. Bu nedenle gelişen
teknolojiyle beraber temiz kömür kavramının da ülkemiz madenciliğinde
yer alması gerekmektedir. “Temiz
kömür teknolojileri” kavramı, genel
olarak, kömür üretimi, hazırlanması
ve kullanımı süreçlerinde verimlilik ve
çevre boyutlarını bir arada kapsayan
bir tanımlamaya işaret etmektedir. Söz
konusu teknolojiler; bir taraftan emisyon ve atıkların azaltılmasını diğer
taraftan birim kömürden elde edilecek
enerjinin artırılmasını hedeflemektedir. CO2 emisyonları özellikle fosil
yakıt kullanımından kaynaklanmaktadır. 2008 yılında CO2 emisyonlarının
yüzde 91’inin enerji kaynaklı olduğu
belirlenmiştir (Başçetin vd., 2011).
Küresel bazda kömür endüstrisinin
son yıllarda odaklandığı temel alanlar
ise; kömüre dayalı termik santrallerin
veriminin arttırılması ve bu santrallerden CO2 emisyonlarının azaltılmasıdır
(TKİ,2014) .
SONUÇLAR
Yeni Türkiye’nin dünya enerji sektöründe gerek jeopolitik konumu gerekse
hammadde kaynakları nedeniyle söz
sahibi bir ülke olacağı birçok uzman
tarafından dile getirilmektedir. 2023
hedefi olan ülkemiz için, yerli kaynağı-
yer alması gerekmektedir. Tüm enerji
sorunlarının çözümlerini, doğru enerji
politikaları ve stratejileri kapsamında
kamu-sanayi-üniversite işbirliğinde
gerçekleştirilen bilimsel ve yerli teknoloji geliştirmeye yönelik hamlelere
dayandırmak gerekmektedir.
mız olan kömürün teknoloji alanında
yapılacak gelişmelerle birlikte enerji
kaynağı olarak daha fazla kullanılması
gerekmektedir. Bu kapsamda üniversite sanayi işbirliği konularına destek
verilerek temiz kömür teknolojileri
kavramının ülkemiz madenciliğinde
KAYNAKLAR
Akpınar, A., Kömürcü, M.,İ., Filiz, M.H., “Türkiye’nin
Enerji Kaynakları ve Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma
ve Temiz Enerji Kaynakları, VII. Ulusal Temiz Enerji
Sempozyumu, UTES’2008, İstanbul, 2008.
Başçetin, A., Adıgüzel, D., Tüylü, S., Karadoğan, A.,
Çağlayan, M., “The Control of Energy Consumption
and The Investigation of CO2 Emissions in The
Production of Aggregate”, Gazi University Journal of
Science, 24(3):647-656, 2011.
Başçetin, A., “Türkiye Maden Kaynakları ve
Değerlendirme Olanakları” Enerji Dergisi, İstanbul,
2013.
Bayraç, H.,N., “Küresel Enerji Politikaları Ve Türkiye:
Petrol ve Doğalgaz Kaynakları Açısından Bir
Karşılaştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi 10(1), 2009.
Bp-a, “BP Energy Outlook 2035” Bp press, 2014.
Bp-b, “BP Statistical Review of World Energy” Bp
press, 2014.
Çolak, İ., Bayındır, R., Demirtaş, M., “Türkiye’nin Enerji
Geleceği”, Türk Bilim Araştırma Vakfı, TUBAV Bilim
Dergisi, Cilt:1,Sayı:2, 2008.
Demirtaş, Ö., “Türkiye’nin Enerji Görünümü”, Türkiye
İş Bankası, İktisadi Araştırmalar Bölümü, İstanbul,
2013.
Dursun, B., “Türkiye’de Enerji Sektörü Mevcut Durum
ve Gelecek Vizyonu” Kırklareli Üniversitesi Ekonomik
ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Kırklareli, 2013.
ETİ, “Enerji Sektörü Raporu” Eti Menkul Kıymetler A.Ş
Araştırma Bölümü Yayınları, İstanbul, 2008.
ETKB, “Dünya ve Ülkemiz Enerji ve Tabii Kaynaklar
Görünümü”, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 2014.
GEKA, “Enerji Sektörü Raporu” T.C. Güney Ege
Kalkınma Ajansı, 2012.
IEA, “2014 Key World Energy statistics”,
International Energy Agency, 2014.
IEA, “Turkey 2009 Review”, International Energ
Agency, 2009.
İTÜ, “Türkiye’de Enerji ve Geleceği”, İstanbul Teknik
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007.
Keskin, T., “Avrupa Birliği'nde ve Türkiye'de Enerji
Verimliliğinin Enerji Sektöründeki Beklenen Etkileri” ,
Türkiye 10.Enerji Kongresi, Ankara, 2006.
Kızılkaya, E. ve C. Engin, “Enerjinin Jeopolitiği : Dünya
Üzerindeki Jeo-Ekonomik Mücadele”, KırgızistanTürkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı 9, 2004.
Satman, A., ”Türkiye’nin Enerji Vizyonu”, Jeotermal
Enerjiden Elektrik Üretimi Semineri, TESKON2007,
VIII. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi, İzmir,
25-28 Ekim 2007.
TMMOB, “Türkiye’nin Enerji Görünümü”, TMMOB
makine mühendisleri odası yayınları, Ankara, 2012.
TKİ, “Kömür Sektör Raporu”, Türkiye Kömür
İşletmeleri Yayınları, 2014.
Tamzok, N., Torun, M., “Türkiye Enerji Politikaları
İçerisinde Kömürün Önemi”, TMMOB V. Enerji
Sempozyumu, Ankara, 2005.
Ünlü, A., Çeliktaş, M., S., “20 Yıllık Bir Projeksiyonda
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Enerji Üretiminin
Enerji Piyasaları ve Politikalarına Etkisi”, IX. Clean
Energy Symposium, UTES’13, Konya, 2013.
Yanar, R., Kerimoğlu, G., “Türkiye’de Enerji Tüketimi,
Ekonomik Büyüme ve Cari Açık İlişkisi”, Ekonomi
Bilimleri Dergisi, Cilt 3, No 2, 2011.
6.000
5.000
4.000
3.000
2.000
1.000
0
1990
1995
2000
2005
Şekil 5. Dünya yıllık enerji kaynağı tüketim değerleri (2012 sonrası tahmini değerler) (Bp,2014-a)
2010
2012
2015
2020
2030
2035
Ocak - Şubat 2015 55
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİ VERİMLİLİĞİ
VE ÇALIŞMALARI
İbrahim Çağlar İstanbul Ticaret Odası ve Enerji Verimliliği Derneği Başkanı
[email protected]
Türkiye’nin enerji tüketimi gün geçtikçe artıyor
kalkınmakta olan ve nüfusu artan bir ülkeyiz. Sanayimiz
gelişiyor, üretiyoruz, çok da başarılı işlere imza
atıyoruz. Ancak maalesef bu başarılarımızı kaynağı kıt,
az bulunan ve çoğunluğunu dışarıdan ithal ederek
suretiyle sağladığımız enerji ile gerçekleştiriyoruz.
2020’de dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya
hazırlanan ülkemizin, daha az enerji ile daha çok
ekonomik yarar elde etmesi gerekiyor.
Y
enilenebilir enerji kaynakları bakımından zengin bir coğrafyaya sahip
olan Türkiye’deki enerji üretiminin
ancak yaklaşık dörtte biri yenilenebilir enerjiden elde ediliyor. Fakat
gerek yatırım maliyetlerinin yüksek
olması gerekse bir takım yatırım
koşullarının zorlukları potansiyelin
altında üretim yapılmasına neden
oluyor. Buna karşılık Türkiye’nin
enerji tüketimi gün geçtikçe artıyor.
Kalkınmakta olan ve nüfusu artan bir
ülkeyiz. Sanayimiz gelişiyor, üretiyoruz, çok da başarılı işlere imza atıyoruz. Ancak maalesef bu başarılarımızı
kaynağı kıt, az bulunan ve çoğunluğunu dışarıdan ithal ederek sağladığımız enerji ile gerçekleştiriyoruz.
Ülkemizde enerji arz ve talebi büyük
bir hızla artıyor. Dünyada 2002 yılından bu yana elektrik ve doğalgazda
Çin’den sonra en fazla talep artış
56 Mimar ve Mühendis
hızına sahip ülke konumundayız.
2002 yılında 129 milyar kWh olan
elektrik enerjisi tüketimimiz, 2013
yılında 245 milyar kWh'a yükselmiş
durumda. Yapılan projeksiyonlar
da bu eğilimin orta ve uzun vadede
devam edeceğini gösteriyor. Enerji
kaynakları sınırlı olan bir coğrafyada
bulunduğumuzu düşünürsek enerji
kaynaklarının bu bilinçle kullanılması
önem taşıyor. İşte bu noktada enerji
verimliği, yani daha az enerji kullanarak aynı miktardaki işi yapmanın
önemi ortaya çıkıyor.
GELİŞMİŞLİKLE GELİŞMEMİŞLİK
ARASINDAKİ FARK ENERJİ
KULLANIMI İLE İLGİLİ
Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerin arasındaki önemli farklardan
biri enerjiyi nasıl kullandıklarıyla
ilgilidir. Gelişmiş ülkeler sınır-
bir yıllık ENERJİ tasarrufla 3600 okul, üç köprü,
üç havalimanı, 738 tam donanımlı hastane yapılır.
Türkiye'nin bu seferberliğe ihtiyacı var.
tüketimimiz 120 milyon Ton Petrol
Eşdeğerine (TEP) ulaşmış durumda.
2012 yılı itibariyle %72’si yurtdışından gelen toplam birincil enerjimizin
%27’si sanayide, %26’sı konut ve
hizmetlerde ve %14’ü ulaşımda harcanmış.
lı kaynakları olabildiğince titiz ve
verimli kullanan ülkelerdir. 2020’de
dünyanın en büyük 10 ekonomisinden
biri olmaya hazırlanan ülkemizin,
daha az enerji ile daha çok ekonomik
yarar elde etmesi gerekiyor. Kişi başına daha az enerji tükettiğimiz halde,
bin Dolar’lık milli hasılayı üretebilmek
için gelişmiş ülkelere göre daha fazla
enerji harcıyoruz. Bugün enerji verimliliğinin sağlanmasıyla elde edilecek
tasarrufun değeri, yenilenebilir enerji
kaynaklarımızdan elde edebileceğimiz enerjiden fazla. Dolayısıyla tek
tek hepimizin, ülkemizin bugününe
ve geleceğine duyduğumuz sorumluluk ile bu konuda bilinçli bir tavır
belirlememizi gerektiriyor. Başka
bir açıdan değerlendirirsek, bir yıllık
tasarrufla 3600 okul, üç köprü, üç
havalimanı, 738 tam donanımlı hastane yapılır. Türkiye'nin bu seferberliğe
ihtiyacı var. Ülkemizde son yıllarda
ivme kazandırılan enerji Verimliliği
çalışmaları yıllardır sürdürülüyor. Bu
çalışmaların da sonuçlarını aslında
alıyoruz. 2013 yılında büyüyen ekonomimizin ve gelişen sanayiyle birlikte
artan üretimimize rağmen, enerji
tüketimimizdeki artış, üretimimizdeki
artıştan daha az. Ama önümüzde daha
çok yol var. 2012 yılı birincil enerji
ENERJİ PROJELERİYLE CİDDİ
KAYNAĞI ÜLKEYE KAZANDIRMAYI
HEDEFLİYORUZ
Biz projelerimizle konutlarda, sanayide, ulaştırmada, tarımda ve daha
birçok alanda kaliteyi düşürmeden
enerjiyi en etkin şekilde kullanmayı
ve Türkiye için önemli kazanımlar
sağlamayı hedefliyoruz. Enerji Verimli Sanayi Projesi’ni yaygınlaştırarak
sanayicilerimizin enerji faturasını
en az % 30 azaltmayı ve 10 yılda 65
milyar TL tasarruf etmeyi hedefliyoruz. “Enerji Hanım Projesi” ile evde
alınacak ufak tasarruf önlemleri ile
yılda 4 milyar TL’yi ülkemize kazandırmayı istiyoruz. “Enerji Çocuk” ile
bütün çocuklarımızda enerji verimliliği bilincini oluşturmayı amaçlıyoruz.
Enerji Verimli Ulaşım projemizle de
ülkemizde toplam enerji tüketimi içerisinde %14’lük paya sahip olan ulaştırma sektöründe, verimlilik sağlayıcı
çalışmaların ortaya koyulması ile bu
alanda tüketilen enerji miktarının
düşürülmesini hedefliyoruz. Ancak
biz dernek olarak farklı projelerle her
kesime ulaşmaya çalışırken, enerji
verimliliği alanındaki politikalarımıza,
uygulamalarımıza ve çalışmalarımıza
artık biraz daha derinlik kazandırmamız gerektiğinin de farkındayız.
Enerji verimliliği ile ilgili bizim açımızdan en önemli gündem maddesi
geliştirdiğimiz politika, strateji ve
Biz projelerimizle konutlarda, sanayide, ulaştırmada, tarımda ve daha birçok alanda kaliteyi düşürmeden enerjiyi en etkin
şekilde kullanmayı ve
Türkiye için önemli kazanımlar sağlamayı hedefliyoruz. Enerji Verimli
Sanayi Projesi’ni yaygınlaştırarak sanayicilerimizin
enerji faturasını en az %
30 azaltmayı ve 10 yılda 65
milyar TL tasarruf etmeyi
hedefliyoruz.
mevzuatın etkin şekilde uygulanmasıdır. Bu bağlamda, enerji verimliliği
yatırımlarını özendirici mali tedbirlerin ve sürdürülebilir finansman
mekanizmalarının geliştirilmesinin en
önemli ve öncelikli bir konu olduğu
düşüncesindeyiz. Bunun yanı sıra,
enerji yönetimini, enerji verimliliği
hizmet sektörünün, kurumsal kapasitelerin, işbirliklerinin geliştirilmesini
ve bu işin bir iş modeline dönüştürülmesini de önemsiyoruz.
Ocak - Şubat 2015 57
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR
ENERJİ STRATEJİLERİ VE
2023 HEDEFLERİ
Yusuf Yazar YENİLENEBİLİR ENERJİ Genel Müdürü [email protected]
Dünyada yıllık enerji tüketimi artmaya devam ediyor.
Artışın büyük kısmının yakın ve orta vadede gelişmekte
olan ülkelerde olması bekleniyor. Enerji tüketimindeki/
üretimindeki bu artışa paralel olarak karbondioksit
emisyonu da artıyor. Bir tarafta karşı durulamaz olduğu
düşünülen bir talep yükselişi, diğer tarafta kaygıları
giderek artıran bir emisyon yükselişi. İklim değişikliği
bağlamında hayata geçirilen tedbirlerin yetersizliğindeyse
hemen herkes mutabık.
T
ürkiye OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep
artışının en hızlı gerçekleştiği ülke
durumunda. Enerji tüketimindeki
artışın bizatihi kendisi övünülecek bir
şey olmamakla birlikte bu artış aslında
Türkiye profilinin son dönemde tanık
olduğumuz yükselişinin kaçınılmaz
bir yansıması. Bir ülke ekonomisinin
büyümesi ve hayat standartlarındaki iyileşme öncelikle ve kaçınılmaz
olarak o ülkenin enerji tüketimine de
yansıyor. Ama örnek Türkiye olduğunda fotoğrafın göz ardı edilmemesi
gereken önemli başka boyutları da
var. Türkiye’nin bilinen hidrokarbon
(petrol, doğalgaz, kömür vb.) kaynakları mevcut ve giderek artan talebi
karşılama açısından çok yetersiz ve
dolayısıyla enerjide ciddi dış kaynaklara bağımlılık söz konusu. Dahası doğru
ve bütünlükçü politikalar izlenmez ve
doğru tercihlerde bulunulmazsa bu
bağımlılığın giderek büyümesi de söz
58 Mimar ve Mühendis
konusu. Ayrıca enerjiyi oldukça verimsiz bir biçimde kullanıyoruz.
Hemen belirtilmesi gereken; hem
enerji arz güvenliği sıkıntıları karşısında, hem de iklim değişikliği etkeni
ile emisyon artışı problemlerine karşı
önerilen tedbirler paketinin en önemli
iki bileşeninin yenilenebilir enerji kaynakları kullanımında ve enerji verimliliğinde kayda değer artışlar sağlanması
gerekliliği. Ve bu tedbirler paketinin ne
kadar bütünlükçü yaklaşımlar içerisinde biçimlendirilirse o kadar etkin olacağını da ayrıca vurgulamak gerekiyor.
Ülkemizin birincil enerji talebi (BP
2014 enerji istatistiklerine göre) 2013
yılında yaklaşık 122.8 milyon TEP
olarak gerçekleşti. Birincil enerji talebi
içerisinde kömürün payı yüzde 27,
doğalgazın payı yüzde 33, petrolün
payı yüzde 27, hidrolik enerjinin payı
yüzde 4 ve diğer yenilenebilir enerji
kaynaklarının payı yüzde 9 dolayında.
Ülkemizde, yüksek büyüme oranları-
nın sonucu olarak uzun yıllardan beri
yıllık elektrik enerjisi tüketim artışı
ortalama yüzde 7-8 seviyelerinde
gerçekleşmiştir. 2002 yılında 129
milyar kWh olan elektrik üretimimiz
2014 yılı için yaklaşık 250 milyar kWh
olarak gerçekleşmiştir. Üretim kapasite projeksiyonlarına göre bu artışın
önümüzdeki 10 yıllık süreç içinde de
devam etmesi beklenmekte olup, yıllık
ortalama talep artışının yüksek talep
senaryosunda ortalama yüzde 7.5,
düşük talep senaryosunda ise yüzde
6.5 seviyelerinde oluşması öngörülmekte.
ELEKTRİK ENERJİSİ KURULU GÜÇ
12 YILDA 15.700 MW ARTTI
2002 yılı sonu itibariyle 31.846 MW
olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz
Hem yenilenebilir enerji
kaynaklarını kullanmanın
hem de enerji verimliliğini
artırmanın iklim değişikliği
sorumluluklarımız
açısından da bir gereklilik
olduğunu vurgulamakta
yarar var. Sera gazı
emisyonlarımız 187 milyon
ton olan 1990'daki düzeyinin
iki katından da yüksek bir
düzeye ulaşmış durumda.
Karbondioksit eşdeğeri
olarak toplam sera gazı
emisyonumuzun (2013
yılı için) 440 milyon ton
dolayında olduğu tahmini
yapılıyor.
2014 sonu itibariyle yaklaşık yüzde 118
oranında artışla 69.516 MW’a; 2002 yılı
sonu itibariyle 12.304 MW olan yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik üretim
kapasitesinin (kurulu güç) ise 2014 sonu
itibariyle 28.004 MW’a yükselmiş durumda (12 yılda 15.700 MW artış). Burada,
yenilenebilir enerji açısından Türkiye'deki
gelişmeyi yansıtan birkaç önemli rakam
ise; son yıllarda devreye giren ilave kurulu güç içerisinde yenilenebilir kaynaklı
elektrik kurulu gücünün payının ne olduğuna dairdir. Yalnızca 2014 yılı içerisinde
devreye giren yenilenebilir kaynaklı
elektrik üretim kurulu gücümüz 2.407
MW'tır. Bu miktar, 2014 yılı içerisinde
devreye alınan toplam elektrik kurulu
gücün yaklaşık %44'üne karşılık gelmektedir. Son yıllarda daha yüksek oranlarda
da gerçekleşme görülmüştür. Önümüz-
deki yıllarda da devreye girecek toplam
yenilenebilir enerji kurulu güç açısından
benzer oranların tekrarlanacağına inanıyoruz; beklentimiz olduğu kadar çabamız
da bu yönde. Kuşkusuz bu tablo Türkiye
açısından önemli ve memnun edicidir.
Su kaynaklı elektrik üretimini dışarıda
tutarak (yalnızca rüzgar, jeotermal ve
biyokütle) konuşursak, 2002 yılı sonunda toplam 64 MW olan kurulu gücümüz
2014 sonu itibariyle toplam olarak 4.323
MW’a yükselmiş durumda. Bu rakamlar
Türkiye'de yenilenebilir enerji yatırımlarında yakalanmış olan ivmeyi göstermesi
açısından önemli. Tabii ki, tümüyle özel
sektör girişimi olarak gerçekleşen bu
yatırımların artışında siyasi istikrar ve
genel yatırım ortamının iyileştirilmesi
yönünde yapılan çalışmalar büyük rol
oynamıştır.
Ocak - Şubat 2015 59
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
HİDROELEKTRİK
konu da yerli teknoloji
Yalnızca 2014 yılı
ÜRETİMİ
geliştirme çabalarıdır.
içerisinde devreye
KURAKLIK NEDEAr-Ge projeleri sonucungiren yenilenebilir
NİYLE DÜŞTÜ
da geliştirilecek teknoloji
kaynaklı elektrik
Türkiye’nin enerjide
ve çözümlerin özellikle
üretim kurulu gücümüz yenilenebilir kaynakkarşı karşıya kaldığı
2.407 MW'tır. Bu miktar,
durumlar (birincil
lardan enerji üretimi
enerjide %73’ler ora- 2014 yılı içerisinde
alanında kullanımı ile bu
nında ithal kaynaklara devreye alınan toplam
konulardaki dışa bağımlıbağımlılık, çok yüklığın azaltılması amacıyla
elektrik kurulu gücün
sek yıllık talep artış
TÜBİTAK ile işbirliği
yaklaşık %44'üne
oranı, vb.) strateji ve
içerisinde hemen her
karşılık gelmektedir.
politikalarımız beliryenilenebilir branşta yerli
lenirken yenilenebilir Son yıllarda daha
tribün geliştirme çalışmayüksek oranlarda
ve diğer alternatif
ları başlatılmıştır.
enerji kaynaklarının
da gerçekleşme
kullanımının, kaynak
YENİ UYGULAMA
görülmüştür.
çeşitliliğinin, yerli tekYENİLEne BİLİR ENERJİ
Önümüzdeki yıllarda
nolojilerin geliştirilme
KONUSUNDA AÇILIM
devreye
girecek
toplam
çabalarının ve yerli
SAĞLADI
yenilenebilir enerji
kaynakların aranma
Yenilenebilir enerji
kurulu güç açısından
faaliyetlerinin ve
kaynaklarının elektrik
enerji verimliliğinin
enerjisi üretimi amaçlı
benzer oranların
artırılmasına özel bir
kullanımının yaygınlaştekrarlanacağına
önem vermeyi gerekli inanıyoruz; beklentimiz
tırılması, bu kaynakların
kılmaktadır. Yenilegüvenilir, ekonomik ve
olduğu kadar çabamız
nebilir enerji kaynakkaliteli biçimde ekonoda
bu
yönde.
larının çeşit olarak
miye kazandırılması,
zengin ve potansiyel
kaynak çeşitliliğinin
itibariyle büyük olduğu Türkiye gibi ülke
artırılması, sera gazı emisyonlarının
için bu kaynaklardan en etkin bir biçimde
azaltılması, atıkların değerlendirilmesi,
yararlanmak ve enerji verimliliğini en
çevrenin korunması ve bu amaçların gerüst düzeye çıkarmak enerji bağımsızlığı
çekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat
hedefini gerçekleştirmede katkısı büyük
sektörünün geliştirilmesi amacı ile 5346
ve tartışılmaz zorunluluk olacaktır. Doğal
sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
olarak, yenilenebilir kaynaklardan olan
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullaelektrik üretiminin iklim şartlarından
nımına İlişkin Kanun 18.5.2005 tarih ve
etkilenebilme durumu yenilenebilir kay25819 sayılı Resmi Gazete’de yayımlananaklı elektrik üretiminin toplam elektrik
rak yürürlüğe girmişti. Yenilenebilir enerji
üretimi içindeki payının dönemsel olarak
kaynağına dayalı üretim tesisleri için
çok farklı olabilmesine yol açmaktadır.
sağlanan fiyat teşvikinin kaynak bazında
Sözünü ettiğimiz gerçeği 2013 ve 2014
yeniden düzenlenmesi ve bahse konu
yıllarındaki hidroelektrik üretimleri aratesislerle ilgili yerli mamül kullanımına
sındaki fark çok iyi yansıtmaktadır. 2013
verilecek ilave teşviklerin belirlenmesi
yılında yaklaşık 60 milyar kilovatsaat olan
amacıyla 5346 sayılı Kanun’da değişiklik
hidroelektrik üretimi yılın kurak geçmesi
yapan 6094 sayılı Kanun ise 8 Ocak 2011
nedeniyle 2014 yılında büyük bir düşüştarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni bir
le yaklaşık 40 milyar kilovatsaat olarak
uygulama olarak elektrik piyasasında;
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla birçok yıl için
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı
yaşanabilen bu değişkenlik durumunun
kurulu gücü azami 1 MW’lık üretim tesisi
enerji politikaları belirlenirken dikkate
ile mikro kojenerasyon tesisi kuran gerçek
alınma gerekliliği vardır.
ve tüzel kişiler lisans alma ve şirket kurma
Üzerinde durulması gereken bir diğer
yükümlülüğünden muaf tutulmuştur. Bu
60 Mimar ve Mühendis
yeni uygulama Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma konusunda
yeni ve büyük bir açılım sağlamıştır. Daha
şimdiden tüm dağıtım (elektrik) bölgelerini
kapsamak üzere 120 kadar tesisin (toplam
kurulu gücü 55 MW kadar) kabulü ve devreye alınışı gerçekleştirilmiştir.
Onaylanmış proje (çoğu güneş enerjisinden
elektrik üretimi üzerine) sayısı ise 1.200
dolayında. Uygulamada zaman içerisinde
sağlanan esnekliklerle projelerin devreye
alınış hızında belli bir hızlandırma mümkün
olmuştur. Lisanslı güneş projelerinde de belli
ilerlemelerin yaşandığı bugünlerde lisanssız
üretim projeleri sayesinde şimdiden 50
MW’a yaklaşan bir kurulu güce sahip olmak
aynı zamanda bu alanda belli bir mühendislik ve uygulama tecrübe ve birikiminin de
oluşması anlamına geliyor.
JEOTERMAL KAYNAKLAR
YÖNÜNDEN ZENGİN
Ülkemiz jeotermal kaynaklar yönünden
zengin konumda ve teorik potansiyelimiz
31.500 MW. Bu potansiyelin yaklaşık 1650
MW’lık kısmının elektrik enerjisi üretimi
için uygun olduğu tahmin ediliyor. 2014 yılı
sonu itibariyle jeotermal kaynaklı elektrik
kurulu gücü 405 MW’a ulaşmıştır. İstikrarlı
elektrik üretimini mümkün kılması itibariyle
jeotermal kaynaklarımız ülkemiz açısından
önemsenmesi gereken bir kaynak. Ülkemizde jeotermal enerjiden doğrudan kullanım
olarak, merkezi ısıtma, sera ısıtması ve termal turizmde yararlanılıyor. (19 yerleşim
alanında merkezi konut ısıtması, 19 sahada
seracılık ve 350 adet termal tesiste tedavi ve
termal turizm amaçlı yararlanma).
Doğru politikaların ve tutumların belirlenebilmesi açısından sahip olduğumuz
potansiyeli bilmek çok önemli. Bu bağlamda
şimdiye kadar YEGM tarafından birçok çalışma gerçekleştirildi. Ve yapılan çalışmaların
sonuçları hem basılı olarak ve hem de elektronik ortamda ilgililerin ve yatırımcıların
ulaşabileceği atlas formatında ortaya kondu.
En son tamamlanıp kamuoyuyla paylaşılmış
olan çalışma biyokütle enerjisi potansiyeli
atlasıydı; şimdi ise benzer bir çalışma dalga
enerjisi potansiyelimizi tespit için yapılıyor.
Muhtemelen bu çalışma da 2015 sonlarında
tamamlamış olur.
Bilindiği gibi, yasadaki ifadesiyle
“31/12/2013 tarihine kadar iletim sistemine bağlanacak YEK Belgeli güneş
enerjisine dayalı” toplam kurulu gücü 600
MW olan büyük üretim tesislerinin lisans
süreçleri devam ediyor, yarışmaların
önemli bir kısmı tamamlandı. Bu sürecin
2015 sonu itibariyle tamamlanması öngörülüyor. Tabii ki bununla kalınmayacak,
bu yatırım çalışmaları sürerken Bakanlar
Kurulu’nca, gelecek yıllar için yeni kapasitelerin açıklanması beklenen gelişmeler
arasında.
GÜNEŞ VE RÜZGAR
ENERJİSİ POTANSİYELİ
Büyük bir güneş ve rüzgar enerjisi
potansiyeline sahibiz. Her iki konuda da
Türkiye’nin sahip olduğu potansiyel belirleme çalışmaları kurumumuzca yapılmış,
yatırımcıya ilk adım rehberliği yapacak
atlaslar kullanıcının yararlanmasına
sunulmuştur. Hesaplamalara göre belli
ve uygun nitelikte en az 48.000 MW (bu
miktarın 10.000 MW’ı off-shore) büyüklüğünde rüzgar enerjisi potansiyeli bulunduğu tespit edilmiştir. Bu potansiyelin ülke
ekonomisine kazandırılması için iyi bir
ivme yakalamış olan rüzgar enerjisi yatırımları hızla devam ediyor. 2012 sonu itibariyle 2260 MW düzeyinde olan toplam
rüzgar enerjisi kurulu gücümüz 2014 sonu
itibariyle 36300 MW’a ulaşmıştır. Bazı
bakanlıkların tutumlarından kaynaklanan
ve makul addedilmeyen bazı zorlukların
giderilmesi halinde önümüzdeki yıllarda
ilave edilecek rüzgar enerjisi kurulu gücünün yıllık olarak 1000 MW’ın üzerinde
olması öngörülmektedir.
Türkiye’nin hedeflerinden birisi yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimi
içerisindeki payının 2023 yılında en az
yüzde 30 düzeyinde olmasını sağlamaktır. Bu bağlamda, yapılacak orta ve uzun
dönemli çalışmalarla; 2023 yılına kadar
teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelimizin
tamamının elektrik enerjisi üretiminde
kullanılması, 2014 yılı sonu itibariyle
3630 MW olan rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2023 yılında 20.000 MW
seviyesine çıkarılması, bugün 405 MW
düzeyinde olan jeotermal enerji kurulu
gücünün 2023 yılına kadar minimum
600 MW seviyesine çıkarılması (bu
rakam resmi 2009 Arz Güvenliği Strateji
Belgesi’nde ifade edilen rakamdır, fiziki
gerçekleşmeler 2023 yılı itibariyle çok
daha yüksek, muhtemelen 1000 MW’ın
üzerinde bir kapasiteye sahip olacağımızı göstermektedir) hedeflenmektedir.
Strateji belgesinde zikredilmemiş olsa
da, daha sonraları güneş enerjisi kurulu
gücünün 2023 yılına kadar minimum
3.000 MW seviyesine çıkarılması bir
hedef olarak ortaya konmuştur. Ve belgenin yayınlandığı günden (2009) bugüne
olan gelişmeler bu hedeflerin çoğunu
gerçekleştirmede Türkiye’nin zorlanmayacağını gösteriyor. Bu hedefler ayrıca;
doğalgaz ithalinde yılda belli bir azaltma
sağlanmasına katkı yapabilecek ve yerli
elektro-mekanik aksamın kullanılması
halinde Türkiye’nin imalat sanayine en az
30 milyar Dolar düzeyinde bir iş hacmi
oluşturabilecek. Biyokütle ve güneş enerjisinden elektrik üretim tesislerinin kırsal
kesimlerde istihdam oluşturma kabiliyeti
de zikretmeye değer önemde.
Son olarak, hem yenilenebilir enerji
kaynaklarını kullanmanın hem de enerji
verimliliğini artırmanın iklim değişikliği
sorumluluklarımız açısından da bir gereklilik olduğunu vurgulamakta yarar var. Sera
gazı emisyonlarımız 187 milyon ton olan
1990'daki düzeyinin iki katından yüksek
bir düzeye ulaşmış durumda. Karbondioksit
eşdeğeri olarak toplam sera gazı emisyonumuzun (2013 yılı için) 440 milyon ton dolayında olduğu tahmin ediliyor yapılıyor.
Bu, göz ardı edemeyecek olduğumuz ve
üzerimizdeki baskısı giderek hissedilecek
olan bir gerçek. Ama zaten Türkiye de bu
gerçeği göz ardı etmediğini hem yenilenebilir enerji ve hem de enerji verimliliği
alanındaki dikkat ve çabalarıyla ortaya koymuş durumda. Belki tekrar vurgulamakta
fayda var; Türkiye’nin enerji bağımsızlığının
gerçekleştirilmesinde büyük ve kayda değer
katkıyı yapacak olan politika ya da tutum
zengini olduğu ve aramaya dahi ihtiyacı
olmadığı yenilenebilir enerji kaynaklarını en
üst düzeyde ve verimlilikte değerlendirmeyi
ve tüm sektörlerde enerji verimliliğini artırmayı öngören ve bunları bütüncül yaklaşımlarla değerlendiren politika ve tutumdur.
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ÜLKEMİZİN HİDROELEKTRİK
POTANSİYELİ VE TEMSAN
Hilmi BAŞTÜRK Türkiye Elektromekanik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı [email protected]
Hedef, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlayacağımız 2023 yılına kadar
216 milyar kWh/yıl olarak hesaplanan teknik hidroelektrik potansiyelimizin
ekonomik, sosyal ve çevresel yönden yapılabilir kısmının tamamının özel
sektör işbirliği ile ülke ekonomisine kazandırılması, enerjide dışa bağımlılığın
azaltılmasına katkıda bulunulmasıdır. TEMSAN da bu hedeflere özellikle
hidroelektrik santraller ( HES) için gereken teçhizatı imal etmekte, rüzgar,
dalga, güneş, küçük su kaynakları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından
yararlanmak amacıyla enerji üretim sistemleri geliştirmekte ve imal ederek
katkıda bulunmaktadır.
S
KHA Yönetmeliği ile son 11 yılda devreye
giren HES’lerin, 11.308 MW’nın, 9.177 MW’ı
(% 81) özel sektör tarafından inşa edilmiş
olduğu belirlenmiştir. Ülkemizin hidroelektrik üretim potansiyeli 216 milyar kWh/
yıl’dır. Halihazırda geliştirilen potansiyel ise
165 milyar kWh/yıl düzeyindedir. Geliştirilen bu potansiyelimiz değişik safhalardaki
1.500 civarı projeden meydana gelmektedir.
HES kaynağına göre elektrik enerjisi kurulu
kapasitesi 23.877 MW olarak belirlenmiş
olup, Bu kapasite mevcut kaynaklar içerisinde % 34’lük kısmı oluşturmaktadır. Hidroelektrik enerji üretiminin toplam enerji
içindeki payı 2003 yılında % 25 iken 2014
yılında % 17 olarak belirlenmiştir.
Hidroelektrik potansiyelimizin gelişim dağılımı ise; planlanan % 34, inşaat halinde %15
işletmede ise % 51 olarak belirlenmiştir.
Özel sektör tarafından son 11 yılda işletmeye
alınan 368 adet HES için yapılan yatırım miktarı takriben 16 milyar Dolar, inşaatı devam
eden 149 adet HES için yapılacak yatırım
miktarı takriben 13 milyar Dolar, planlanan
HES’ler için yatırım miktarı ise takriben 31
milyar Dolar’dır.
TEMSAN, Türkiye Elektromekanik Sanayi
Genel Müdürlüğü, Devlet İktisadi Teşekkülü
olup, sermayesinin % 100’ü devlete aittir.
Özellikle hidroelektrik santraller ( HES) için
62 Mimar ve Mühendis
gereken teçhizatı imal etmekte, rüzgar, dalga,
güneş, küçük su kaynakları gibi yenilenebilir
enerji kaynaklarından yararlanmak amacıyla enerji üretim sistemleri geliştirmekte
ve imal etmektedir. Faaliyet alanı; her tip
türbin, kazan (buhar kazanı dahil ) su ve gaz
tankları, çelik konstrüksiyon, orta gerilim
kesiciler, orta ve yüksek gerilim ayırıcılar,
alternatörler, jeneratörler, trafolar, elektrik
iletim hatları ve emsali, şalt teçhizatı, elektrik
motorları, pompalar, kompresörler, kaynak
makinaları, imal, temin tesis etmek, ticaretini
yapmak ve işletmek. TEMSAN ayrıca anahtar
teslimi esası ile HES ve trafo merkezi kurmakta ve elektrik, üretim, iletim ve dağıtımı
ile ilgili hemen hemen tüm teçhizatı temin
edebilmektedir.
Genel müdürlüğü Ankara’da bulunan
TEMSAN'ın Ankara ve Diyarbakır illerinde
olmak üzere iki adet fabrikası bulunmakta.
Ankara Fabrikası’nda, geniş tezgah parkına
sahip olup, orta gerilim devre kesicileri
ile orta ve yüksek gerilim ayırıcıları, alçak
ve orta gerilim kumanda panoları, ölçü
koruma ve dağıtım panoları, santraller için
giriş-çıkış nötr hücreleri ve bus-duct imalatları, 36 kV’lık şalt hücreleri, röle panoları,
hidroelektrik santrallerin dizayn, imalat,
montaj ve test işlemleri, termik santraller
için patlaç sistemleri, yedek parça imalatla-
rı, band ruloları ile küçük hidroelektrik
santrallerin yanı sıra güneş, rüzgar ve
hibrit sistemlerinin üretim faaliyetleri
gerçekleştiriliyor.
Diyarbakır Fabrikası’nda, francis, banki,
boru ve pelton tipi türbinler, jeneratörler ve hidroelektrik santrallere ait
tüm ekipman ve yedek parça imalatı
uluslararası kalite standartlarına göre
gerçekleştiriliyor.
Bugüne kadar devreye alınan hidroelektrik santrallerinin toplam kurulu gücü
1000 MW olup; Kepez II, Manavgat, İvriz,
Hoşap, Tercan, Koçköprü, Kralkızı, Dicle,
Kuzgun, Çamlıgöze, Suatuğurlu, Beyköy,
Batman, Mercan, Kürtün, Buca, Alpaslan, Cuniş, Dumlu, Kılavuzlu, Gelinkaya,
Yahyabey, Manyas HES, Çine, BUSKİ DO
olmak üzere 25 adettir. Ayrıca devam
eden 9 adet HES projesi bulunuyor. Bu
projeler Topçam, İncebel, Yuvacık ( Kirazdere) , Çarıklı, Köprübaşı, Ataköy, Karakaya, Melikom, Buski D-13 HES’leridir.
Bunların dışında, TEMSAN’da 52 adet
trafo merkezi, 4 adet pompa istasyonu,
muhtelif rehabilitasyon işleri ve çok sayıda çeşitli şalt teçhizatının imalatı da gerçekleştirilmiştir. TEMSAN çalışanlarının
gayretiyle, teşvik alabilmek için gerekli
olan kriter (TSEK 195) hazırlanmış ve
TSE tarafından yayımlanmıştır. Bu kriter
ülkemizde ilk defa TEMSAN fabrikalarına ve tamamlamış olduğu özel sektör
HES yatırımlarına uygulanmış olup,
HES’ler için “Kritere Uygunluk Belgesi” 6
Ağustos 2013 tarihinde TSE’den alınmış
ve böylece ülkemizde ilk defa HES’ler
için “Yerli Katkı Payı” alınılabilmesinin
önü açılmıştır. TEMSAN, tecrübeli teknik
kadrosu ile uluslararası kalite standartları çerçevesinde enerji alanında faaliyetini sürdürmektedir.
Ocak - Şubat 2015 63
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ TÜRKİYE’NİN PETROL ARAMA VE
ÜRETİM STRATEJİLERİ, 2023 HEDEFLERİ
Besim Şisman Türkiye Petrolleri Genel MüdürÜ & Yönetim Kurulu BaŞkanI
Son yıllarda yakaladığı yüksek performanslı büyüme ile hızla gelişmekte olan
Türkiye’nin hedeflediği uluslararası alanda etkin ve finansal olarak güçlü konuma
ulaşması için aşması gereken önemli engellerden biri enerjide dışa bağımlılık olarak
değerlendiriliyor. 2023’te günde en az 175 bin petrol eşdeğeri üretim yapan, 1.5
milyar varil petrol eşdeğeri rezerve, 4.3 milyar m3 doğalgaz depolama ve 75 milyon
m3/gün geri üretim kapasitesine sahip olan, dağıtımda yüzde 6 pazar payına ulaşmış
bir Türkiye Petrolleri hedefliyoruz.
Ö
zellikle Türkiye gibi hidrokarbon kaynakları sınırlı olan ülkelerin benimsediği temel yaklaşımın, kurumsal yapısı
güçlü ve uluslararası alanda etkin bir
milli petrol şirketi ile bu açığı kapatmaya çalışmak olduğu gözlenmektedir.
Söz konusu ülkelerin milli petrol şirketleri gelirlerinin Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla (GSHY)’ya oranı incelendiğinde,
Türkiye Petrolleri’nin iş yapışında ve
anlayışında gerekli dönüşümün sağlıklı
bir şekilde gerçekleştirilebilmesi durumunda ne kadar yüksek potansiyele
sahip olduğu anlaşılıyor. Bu sayede
doğrudan katkısının yanı sıra, enerjinin
ekonomide her türlü mal ve hizmet için
girdi olması sebebiyle dolaylı etkisi de
düşünüldüğünde ülkeye sağlanabilecek
katma değerin ne kadar büyük olacağı
öngörülebilir.
Bu sektörde faaliyet gösteren Türkiye
Petrolleri için yapılan değerlendirmelerde;
• 1954 yılından bu yana özellikle
yurtiçi faaliyetlerin hukuki altyapısını
oluşturan petrol kanununun 2013 yılı
içerisinde değişmesi ile daha rekabetçi, daha planlı ve daha çevreci olma
zorunluluğunun oluştuğu,
64 Mimar ve Mühendis
• İnsan kaynağı profilinin önümüzdeki 10 yıllık dönemde gençleşeceği,
• Çok hızlı değişen sektör dinamiklerinin zamanında ve doğru
bir şekilde algılanması ve gerekli
adımların atılması zorunluluğu,
• Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Hazine Müsteşarlığı,
Kalkınma Bakanlığı gibi devlet
kurum ve kuruluşlarının Türkiye
Petrolleri’nden kurumsal yönetim
ilkeleriyle uyumlu olma, finansal
getiri ve enerji arz güvenliğine
katkı sağlama gibi çok farklı ve
haklı beklentilerinin bulunması,
hususları ortaya konulmuştur.
Bu tespitlerden hareketle Türkiye
Petrolleri için değişimin bir zorun-
luluk olduğu aşikardır. Bu bağlamda
hazırlanan “TP2023 Bütünsel Dönüşüm Programı” ile değişen sektöre
uyum sağlanabilmesi ve sahip olunan
potansiyelin harekete geçirilebilmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla
10 yıllık dönem için temel yaklaşım
ve stratejiler belirlenmiş, detaylı iş
planları ve bütçeleri oluşturulmuştur.
Sonuçta, ‘Temel Yetkinlik’ ve ‘Kurumsal Yetkinlik’ olmak üzere iki temel
boyutta Büyüme Modeli ve Sürdürülebilirlik Modeli belirlenmiştir.
Büyüme Modeli
Türkiye Petrolleri’nin ana faaliyetlerini temsil eden Büyüme Modeli’nde
temel yaklaşım olarak, yatırım ve
kaynak dağılımı karar süreçlerinde
Türkiye
Petrolleri’nin,
operasyonel
detayların karar
süreçlerinde
etkin olduğu,
kısa vadeli,
geçmiş odaklı ve
kişisel hafızaya
dayalı bir anlayış
ve sistemden,
yeni koşullar
oluşturarak,
bütünsel
yaklaşımın karar
süreçlerinde
etkin olduğu,
uzun vadeli,
gelecek odaklı
ve kurumsal
hafızayı esas
alan bir anlayış
ve sisteme
geçmesini
öngörmüştür.
Ocak - Şubat 2015 65
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
kuyu/saha odaklı değerlendirme
yerine, ortaklığın tüm varlıklarının
bir bütün olarak ele alındığı portföy
yaklaşımı ile değerlendirilmesine
karar verilmiştir. Bu doğrultuda
Türkiye Petrolleri’nin arama ve
üretim faaliyetlerinde proje bazlı
organizasyonel yapılanması, sektör
standartlarına uygun proje yönetimi
uygulaması, sadece arama-üretim
projelerine odaklanmak için servis
hizmetlerinin ortaklık bünyesinde
bir alt şirket aracılığıyla yürütülmesi
ve her coğrafyada rekabet edilebilir
iş geliştirme yaklaşımının ortaya
konması amaçlanmaktadır. Bununla
birlikte halen bünyemizde başarı
ile sürdürülen Türkiye için stratejik
öneme sahip doğalgaz depolama
faaliyetlerinin geliştirilmesi, dağıtım
pazarlama konusunda alt şirketi olan
TPPD’nin pazar payı ve satış hacminin artırılması, Ar-Ge faaliyetlerinin
gereken kaynak aktarımı yapılarak
66 Mimar ve Mühendis
geliştirilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamdaki faaliyetler ile 2023’te günde
en az 175 bin petrol eşdeğeri üretim
yapan, 1.5 milyar varil petrol eşdeğeri rezerve, 4.3 milyar m3 doğalgaz
depolama ve 75 milyon m3/gün geri
üretim kapasitesine sahip olan, dağıtımda yüzde 6 pazar payına ulaşmış
bir Türkiye Petrolleri hedefliyoruz.
Sürdürülebilirlik Modeli
TP2023 Bütünsel Dönüşüm Programı büyüme modelinin devamlılığını
sağlayacak altyapının oluşturulmasını içeren Kurumsal Yetkinlik Alanı;
Türkiye Petrolleri’nin, operasyonel
detayların karar süreçlerinde etkin
olduğu, kısa vadeli, geçmiş odaklı ve
kişisel hafızaya dayalı bir anlayış ve
sistemden, yeni koşullar oluşturarak,
bütünsel yaklaşımın karar süreçlerinde etkin olduğu, uzun vadeli, gelecek
odaklı ve kurumsal hafızayı esas
alan bir anlayış ve sisteme geçmesini
öngörmüştür. Bununla beraber insan
kaynaklarının her düzeyde gelişiminin sağlanmasına odaklanılması,
kurumsal kimlik algısının kurum içi
ve dışında standart ve belirlenmiş bir
konsept çerçevesinde geliştirilmesi
ve iş güvenliği - çevre konularında
uluslararası standartlarda özellikle
yurtiçinde öncü rol oynanması amaçlanmıştır. Türkiye Petrolleri’nin 2023
hedeflerine ulaşabilmesi ve bunun
sürdürülebilir kılınması için planlanan faaliyetlerin her iki boyutta eş
güdümlü ve birbirini tamamlayacak
şekilde hayata geçirilmesinin gerekli
ve vazgeçilmez olduğu ortada. Buna
ek olarak; Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı
gibi üst politika belirleyicilerin görüş
ve desteklerinin alınarak bu planın
hayata geçirilmesi, beklentileri karşılamada ve daha fazla katma değer
yaratmada hayati önemdedir.
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
RÜZGAR ENERJİSİ TEMİZ VE KAZANÇLI
Mustafa Serdar Ataseven TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ BİRLİĞİ Başkanı [email protected]
Güneş ve biogazda ilerlemeler oldukça yavaş. Dünyada ve ülkemizde çevre şartlarının
olumsuz değişimini hepimiz gözlemliyoruz. Küresel ısınmaya yol açan sera gazları; daha
çok fosil yakıtların kullanılması ile açığa çıkıyor. Tüm dünya karbon emisyonunun
azaltılması, sera gazı salınımı için tedbirler alıyor ve bazı zorunluluklar getirerek
çevreyi korumaya çalışıyor.
Ü
lkemiz gerekli olan enerjinin %75’ini
ithal ediyor. Maalesef enerjide dışa
bağımlı bir ülkeyiz. Enerjinin yaklaşık
%40’ını sanayi sektöründe, %35’ini
konutlarda, %20’sini de ulaştırma
sektöründe tüketiyoruz. Daha çok
doğalgaz, petrol ve kömür gibi yakıtlar
kullanıyoruz. Doğalgaz ve petrolün
neredeyse tamamını ithal ediyoruz.
Yenilenebilir enerji kaynaklarımızı ise
henüz yeterince değerlendiremiyoruz. Bugün rüzgarın enerji tüketimindeki payı % 6 civarında. Her ülke
enerji politikalarını yeniden gözden
geçirmeye, çevreci enerjilere yönelmeye ve gelecek nesillerin yaşamasına olanak sağlayacak şekilde hareket
etmeye başladı. Bu kapsamda ülkemizde de enerji politikaları yenilenebilir enerjiye doğru yön alıyor. Enerjinin daha verimli kullanılması için
kampanyalar oluşturuluyor, halk bu
konuda bilinçlendirilmeye çalışılıyor. Kanun ve yönetmelikler değişti-
68 Mimar ve Mühendis
Beyaz eşyalarımızı A sınıfı tüketim yapanlardan
seçmek, bulaşık ve çamaşır makinemizi tam dolmadan
çalıştırmamak, evde bir odada otururken diğer yerlerin
ışığını açık bırakmamak bile büyük kazançlar sağlar.
rilip enerji tüketimi için bazı zorunluluklar getiriliyor. Enerji için parasının
%75’ini yurtdışına ödeyen bir ülke
olarak enerjimizi dikkatli kullanmalıyız diye düşünüyorum. Her birey
kendini sorumlu hissetmeli. Bireysel
olarak alınacak basit önlemler bile
enerji tasarrufu için büyük denilecek
rakamlara bizi ulaştırabilir. Beyaz
eşyalarımızı A sınıfı tüketim yapanlardan seçmek, bulaşık ve çamaşır
makinemizi tam dolmadan çalıştırmamak, evde bir odada otururken diğer
yerlerin ışığını açık bırakmamak bile
büyük kazançlar sağlar.
Bunun yanında ülkemiz güneş ve rüzgar potansiyeli olan, şanslı ülkelerden
biri. Rüzgardaki yatırımlar son 10
yılda hareketlilik kazandı. Toplamda
3.762 MW kurulu güce ulaştık.
2014 yılında gerçekleşen 804 MW
ile 850 milyon Dolar’lık enerji ithalatının önüne geçmiş olduk. Bir önceki
yıl 3.5 milyon hanenin elektriği rüzgar enerjisinden karşılanırken, geçtiğimiz yıl bu rakama 1milyon hane
daha eklendi ve toplamda 4.5 milyon
hanenin elektriği rüzgar enerjisinden karşılanmaya başlandı. Rüzgar
enerjisi çevreci, ucuz, temiz ve yerli
bir kaynak. Bu sektörde yatırımların
çoğalması demek, dışa bağımlılığımızın her geçen gün azalması, temiz
ve ucuz enerji demek. Bir yandan
enerjiyi verimli kullanma çabamızı
devam ettirirken, diğer yandan yerli
kaynaklarımızın kullanımının artırılmasına çalışmalıyız.
Ocak - Şubat 2015 69
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YENİ TÜRKİYE’NİN ENERJİ
POLİTİKALARI VE 2023
ENERJİ STRATEJİLERİ
SİNAN AK ZORLU ENERJİ GENEL MÜDÜRÜ
Türkiye, dünyada doğalgaz ve elektrik talebinin en çok arttığı
ülkeler arasındaki üst konumuyla, önümüzdeki dönemde
de ekonomik ve sosyal gelişme hedefleri ile tutarlı olarak,
enerji talebi artışı bakımından dünyanın en dinamik enerji
ekonomilerinden biri olmaya devam edecek.
E
nerji Bakanlığı’nın çok boyutlu enerji
stratejisi, kaynak ülke ve güzergah
çeşitliliğine gidilmesini, enerji karışımında yenilenebilir enerjinin payını
artırırken, nükleer enerjiden de
yararlanılmaya başlanılmasını, enerji
verimliliğinin artırılmasına yönelik
çalışmalarda bulunulmasını ve aynı
zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunulmasını içeriyor.
Bu hedeflerin karşılanabilmesi ve
önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yıllık yüzde 5 ekonomik büyümenin
sağlanabilmesi için, mevcut 70 bin
MW’lık kapasitemizin 110 bin MW’a
çıkması gerekiyor. İlave 40 bin MW’lık
gücün yarısına yakınının nükleer ve
yenilenebilir enerjiden sağlanması
öngörülüyor. Yaklaşık 20 bin MW’lık
kısmın ise kömür ve doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek.
Ancak bu ilave bölümün, ne kadarının
kömür ne kadarının doğalgazdan
sağlanacağını önümüzdeki dönemde
çevre ülkeler ile yapılacak doğalgaz
anlaşmaları şekillendirecek. Bu süreçte Türkiye’nin önünde yeni doğalgaz
anlaşmaları için önemli fırsatlar var.
Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki
düşüş, doğalgaz anlaşmalarındaki
pazarlık payımızı artırabilir, görece
70 Mimar ve Mühendis
düşük fiyatlarla çeşitli güzergahlardan
gelecek doğalgazla bugüne dek makul
karlı olmayan doğalgaz santrallerimizi
karlı hale getirebiliriz.
Enerji politikasının hedeflerinden biri
de yenilenebilir kaynakların elektrik
enerjisi üretimi içindeki payını artırmak. Yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi yurtiçi portföyünün yüzde
54’üne karşılık gelen ve Türkiye’nin
en yüksek potansiyelli
enerji kaynaklarından
jeotermalde ülkenin
en büyük yatırımcısı
olan Zorlu Enerji
olarak, 2023 yılında
elektrik üretiminin
en az yüzde 30’unun
yenilenebilir enerji
kaynaklarından sağlanması hedefinin en önemli
destekçilerinden biriyiz. Önümüzdeki
dönemde özellikle rüzgar ve güneş
alanındaki santral yatırımlarımıza hız
vererek bu alandaki yerli üretimi destekleyeceğiz.
Bunların yanı sıra enerji sektöründe arz güvenliğinin sağlanması için
bize göre; kilit oyuncuların önünün
açılması ve hepsinden önemlisi bir
Hedeflerin karşılanabilmesi ve
önümüzdeki 10 yıllık süreçte, yıllık
yüzde 5 ekonomik
büyümenin sağlanabilmesi için, mevcut 70 bin MW’lık
kapasitemizin 110
bin MW’a çıkması
gerekiyor. İlave 40
bin MW’lık gücün
yarısına yakınının
nükleer ve yenilenebilir enerjiden
sağlanması öngörülüyor. Yaklaşık
20 bin MW’lık kısmın ise kömür ve
doğalgaz santrallerinden sağlanması gerekecek.
konsolidasyon sürecinin
hızlanması için başta
özel sektör kamu işbirliğinin gerektiğini
düşünüyoruz. Yüksek
üretim ve verimlilik
için güçlü oyuncular
kadar, rekabet ortamının da iyileştirilmesi
gerekiyor.
Bu anlamda Enerji Piyasası
Kanunu ve Enerji Borsası’nın arz ve
talebe uyumlu öngörülebilir serbest
piyasa fiyatlarının oluşturulması
konusunda katkıları olacağına inanıyoruz.
Küresel çapta yaşanan gelişmeler
neticesinde enerji sektöründe taşlar
sıklıkla yerinden oynuyor. Bu süreçte, Zorlu Enerji Grubu olarak enerji
güvenliği ve fiyat dalgalanmalarına
dayanıklı ve uyumlu olarak yatırımlarına devam etmek üzere karlılığını
koruyan bir oyuncu olarak sektördeki yerimizi sağlamlaştırıyoruz. Bu
kapsamda kurulu gücümüzü, büyük
projeler ve her yıl ortalama bir santral
açılışıyla büyüteceğiz. Zorlu Enerji
olarak bugün, yurtiçinde ve yurtdışında 612 megavatlık 5 doğalgaz, 113
megavatlık 7 hidroelektrik, 95 megavatlık 2 jeotermal ve 191 megavatlık
2 rüzgar santralinden oluşan toplam
1.011 megavatlık kurulu güce sahibiz.
Holding bünyesindeki Rusya doğalgaz
santralimizle birlikte ise toplam 1.231
megavatlık kurulu gücü yönetiyoruz.
Grup olarak projeksiyonlarımızı beş
yıllık süreçleri öngörerek yapıyoruz.
Bu bağlamda 2018 sonunda kurulu
gücümüzü 1.600 megavata çıkarmayı
hedefliyoruz. Türkiye’nin en büyük
yatırımcısı olduğumuz jeotermal
alanında ise kurulu gücümüzün 300
megavatın üzerine çıkarak, yenilenebilir enerji kurulu gücümüzü yaklaşık
800 megavatın üzerine ulaşacağını
öngörüyoruz. Yenilenebilir enerji
gücümüzü koruyarak, büyük projelerle portföyümüzü genişletip çeşitlendirecek, yatırımlarımıza devam etmek
üzere karlılığımızı artıracağız.
Ocak - Şubat 2015 71
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
KENTSEL KATI ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ
Davud POLAT Makina Yük. Mühendisi [email protected]
Atık, literatürde “ihtiyaçlarımızı karşılarken; o an için kullanılamayan, ya da
kullanıldıktan sonra atılan kısmı” olarak tanımlanmaktadır. AB tarafından verilen
daha genel bir tanımla “sahibinin attığı, atmak istediği veya atılması gereken madde”
olarak söylenebilir. OECD tanımı ise atığı “üreticisinin; tüketim, dönüşüm veya üretim
amaçları için kullanmadığı, atmak istediği ve/veya atılması gereken ve ürün olmayan
madde” şeklinde ifade etmektedir. Son yıllarda, nüfus artışına, teknolojik gelişmeye
bağlı olarak gerek miktar gerek içerik açısından kentsel katı atıklar (KKA) yaşantımızda
önemli hale gelmiştir.
ü
lkelerin gelişmişlik düzeyleri artık
kişi başına kullanılan enerji ile ölçülmeye başlanmıştır. Enerjiyi verimli
ve daha ucuz maliyetlerle üretmek
ve kullanmak gerekmektedir. Bu
amaçla devlet tarafından 5627 sayılı
Enerji Verimliliği Kanunu ve 5346
sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu
çıkartılmıştır. Devlet yenilenebilir
enerji üretimini yaygınlaştırmak ve
teşvik amacıyla yüksek alım fiyatları
belirlemiştir. “Biyokütleye dayalı
üretim tesisi için (çöp gazı dahil)
13.3 $ cent” alım garantisi getirilmiştir. Bu amaçla büyükşehirlerdeki kentsel katı atıkların
(KKA) düzenli depolanarak
ortaya çıkan depo gazının elektrik üretiminde değerlendirilmesi
ve kurulan santralin atık ısısının
bölgesel ısıtmada değerlendirilmesi, varil petrolün fiyatının 45
72 Mimar ve Mühendis
Dolar ile 120 Dolar arasında gidip
geldiği son yıllarda cari açığımıza bir
nebze olsun katkı sağlayacaktır.
Atık, literatürde “ihtiyaçlarımızı karşılarken; o an için kullanılamayan, ya
da kullanıldıktan sonra atılan kısmı”
olarak tanımlanmaktadır. AB tarafından verilen daha genel bir tanımla
“sahibinin attığı, atmak istediği veya
atılması gereken madde” olarak söylenebilir. OECD tanımı ise atığı “üreticisi-
nin; tüketim, dönüşüm veya üretim
amaçları için kullanmadığı, atmak
istediği ve/veya atılması gereken ve
ürün olmayan madde” şeklinde ifade
etmektedir.
Son yıllarda, nüfus artışına, teknolojik gelişmeye bağlı olarak gerek
miktar gerek içerik açısından kentsel katı atıklar (KKA) yaşantımızda
önemli hale gelmiştir. Öncelikle katı
atıkların toplanması, uzaklaştırılması yerel yönetimlerin karşılaştığı en
önemli çevre sorunlarından birisi
olmuştur. Türkiye’de 2008 yılı itibari ile toplanan KKA miktarı 1.15
kg kişi/gün, 420 kg kişi/yıldır.
Ülkemizde KKA’ların büyük bir
bölümü düzenli depolama yöntemi ile bertaraf edilerek değerlendirilmektedir.
1-KKA Düzenli Depolama ile
Depo gazı Enerji Üretimi
KKA düzenli depolama sahalarında depolanan atıkların,
zamanla içeriğindeki
oksijeni tüketerek bu
200
150
100
500
0
10
20
30
40
50
Depolanan Atığın Yaşı (Yıl)
Kemerburgaz Odayeri Düzenli Depolama Sahası
ortamda üreyen anaerobik bakteriler yardımı ile oksijensiz (anaerobik)
çürümesi sonucu oluşan gaza depo
gazı (Land Fiil Gas) denir. Depo gazları,
hemen hemen eşit oranda CH4 ve CO2
ile çok sayıda eser miktarda uçucu organik bileşikten meydana gelmektedir.
Ayrıca, kapalı ortamda metan (CH4)
hava ile yüzde 5/15 oranlarında karıştığında patlayıcılık özelliğine sahiptir. Bu
nedenle depo gazları doğru olarak yönetilmezse çevresel bir problem olarak
değerlendirilmektedir.
Depolama sahası gazının en önemli özelliği metan içeriğinden dolayı enerji değeridir. CH4 ortalama alt ısıl değeri 20.000
kJ/m3 civarında gerçekleşmektedir.
Atıkların depolandıktan sonraki ilk birkaç yıl içerisinde gaz oluşum hızı en yüksek değerlere ulaşır ve daha sonra yavaş
yavaş düşer. Gaz oluşum hızlarıyla ilgili
en doğru sonuçlar düzenli depo sahalarında yapılan ölçümlerden veya özel
olarak hazırlanmış test hücrelerinden
elde edilebilir. Bertaraf edilen (tipik)
KKA’ın her bir tonu, depolama sahasının
ömrü boyunca yaklaşık olarak 170 m3
depolama gazı oluşturmaktadır. Depolama gazının % 60’ı atık depolandıktan
sonra 10 sene içinde oluşmaktadır. Bu
miktar 15-20 yıl içinde %90 seviyesine
çıkmaktadır.
1.1 Ülkemizde Depo Gazı
Enerji Üretim Tesisleri
İstanbul’un Avrupa yakasındaki (Odayeri /Eyüp) ve Asya yakasındaki
(Kömürcüoda/ Şile) düzenli depolama
sahalarında oluşan depo gazının bertaraf
edilmesi ve aynı zamanda değerlendirilmesi maksadı ile ‘Depo Gazından
Enerji’ projeleri başlatılmıştır. Odayeri
düzenli depolama sahasında yaklaşık 32
milyon ton, Kömürcüoda düzenli depolama sahasında yaklaşık 15 milyon ton
KKA bertaraf edilmiştir. Her iki sahanın
toplam kurulu gücünün 35 ila 45 MW
aralığında olacağı ve yaklaşık 3.339 GWh
elektrik enerjisi üretileceği hedefi ortaya
konmuştur. Bu rakam yaklaşık 200.000
haneli bir şehrin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Koku
problemi sebebi ile şehrin dışında kurulan bu tesislerden çıkan atık ısı maalesef
atmosfere atılmaktadır. Bu atık ısıdan
aynı şekilde şehrin ısınma ihtiyacı da
sağlanabilir. Bugün kullanımına devam
edilen Odayeri düzenli depolama sahasına günde 8500 ton, Kömürcüoda düzenli
depolama sahasına ise günde 4500 ton
KKA dökülmektedir.
Sahadan körükleyiciler (blower) ile emilen gaz, ana toplama borularıyla tesisin
gaz arıtma ve soğutma bölümüne gelmektedir. Bu bölümde gaz, içerisindeki
partikülden ve nemden arındırılmakta
ve gerekli şartlar sağlandıktan sonra
Depo Gazı Elektrik Üretim Şeması
Ocak - Şubat 2015 73
YENİ ENERJİ POLİTİKALARI
MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Almanya-Wolfsburg şehrindeki Volkswagen yakma tesisi
Büyükşehirlerdeki kentsel katı atıkların (KKA) düzenli depolanarak ortaya çıkan depo
gazının elektrik üretiminde değerlendirilmesi ve kurulan santralin atık ısısının bölgesel
ısıtmada değerlendirilmesi, varil petrolün fiyatının 45 Dolar ile 120 Dolar arasında gidip
geldiği son yıllarda cari açığımıza bir nebze olsun katkı sağlayacaktır.
sahadan emilen gaz enerji üretmek
amacıyla gaz motorlarına verilmektedir.
Aynı zamanda sahalarda vakumu sürekli
sabit tutmak amacıyla gaz balonları
bulunmaktadır ve işletme şartlarına
göre depolama vazifesi görmektedir.
Tesislerde, her biri 1.415 MW kapasiteli
gaz motor ve jeneratör setleri kullanılmaktadır. Gaz motorları 20 silindirli
olup 4 zamanlı motor prensibiyle çalış-
makta ve gaz motorlarına akuple edilmiş
jeneratörün uçlarından 400V elektrik
enerjisi elde edilmektedir. Jeneratörün
uçlarından alınan 400V elektrik enerjisi
trafolarda 34.5 kV orta gerilim seviyesine yükseltilerek enterkonnekt sisteme
verilmektedir. Kojenerasyon üniteleri ile
elektrik enerjisinin yanında ısı enerjisi
de üretilebilecek ve bu ısı daha sonra
farklı projeler için kullanılabilecektir.
Adana-Sofular ve Gaziantep Depo Gazı (LFG) Elektrik Üretim Santrali
74 Mimar ve Mühendis
Bu projeler elektrik satışlarına ek olarak
karbon emisyonu azalımı geliri sağlamaktadır. Projelerin 22 yıllık ömrü içinde, yılda ortalama 1.2 milyon ton CO2
karşılığı emisyon azalımı kredisi sağlaması beklenmektedir. Bu miktar yaklaşık
olarak 600.000 aracın trafikte yaydığı
karbon emisyonuna tekabül etmektedir.
İstanbul dışında ülkemizin birçok ilinde
KKA’lardan enerji üretim tesisi kurulmuştur. Ankara Mamak KKA Enerji Üretim
Santrali 22.6 MW kapasitede elektrik
enerjisi üretilirken açığa çıkan atık ısı ile
seralar ısıtılmaktadır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile Yap-İşlet yöntemiyle
Güney Koreli CEV (Clean Energy and
Vehicle) 29 yıl süre ile anlaşma sağlayarak bedelsiz olarak tüm şehrin çöpleri
toplanarak, depolanan KKA’lardan elde
edilen depo gazı gaz motorlarında yakılarak elektrik enerji üretilmektedir. CEV
firması bu elektriği kilovat-saat başına
13.3 $ cent’a devlete satarak kazanç sağ-
İstanbul Avrupa yakasında kurulacak İBB Atık Yakma
ve Enerji Üretim Tesisi’nin kapasitesi 3.000 ton/gün
olarak belirlenmiştir. Bu projeyle, atık bertarafının
yanı sıra, tesiste 70 MWh kapasitede elektrik enerjisi
üretimi hedeflenmektedir. Proje ile hem atık azaltımı
hem de yenilenebilir enerji hedefleri açısından, AB uyum
sürecinde önemli bir adım atılmış olacaktır.
larken, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
çöp toplamak için harcadığı para ve insan
gücünden tasarruf sağlamaktadır. Bolu
KKA Enerji Üretim Tesisi başlangıç olarak
1.1 MW kapasite ile elektrik üretimine
başlamıştır. Adana KKA Projesi (Sofular)
ITC Invest Trading & Consulting AG firmasına 30 yıllık işletme süresi almış ve
4.2 MW elektrik enerjisi üretmektedir.
2-Yakma Tesisleri
Düzenli depo sahalarının çok yer kaplaması ve kapladığı alanın uzun yıllar
başka şekilde kullanılamaması büyükşehirler için büyük dezavantaj oluşturmaktadır. Ayrıca koku sebebi ile şehrin
dışına kurulması hem çöp taşıma maliyetini artırırken, diğer taraftan depo gazı
elektrik üretim tesisinde açığa çıkan atık
ısının yeterince değerlendirilememesine
neden olmaktadır. Özellikle İstanbul gibi
megakentte artan nüfusa bağlı olarak
KKA’lardaki artış düzenli depolama
yönteminden modern yakma tesisleri
ile bertaraf ve geri dönüşüm yöntemi
üzerindeki çalışmaları yoğunlaştırmıştır.
Almanya, İsveç ve Japonya gibi gelişmiş
ülkelerde yakma tesisleri çok yaygın kullanılmakta ve yakma tesisleri şehir merkezine yakın yerlerde kurularak hem
kaliteli elektrik şehri beslemekte hem
de tesiste oluşan atık ısıdan şehrin
ısıtma ihtiyacı karşılanmaktadır.
Yeni nesil modern KKA yakma
tesisleriyle, yakılan 1 ton atıktan
~700 kg baca gazı, 250-300 kg
taban külü+uçucu kül ile ~30 kg hurda
demir açığa çıkar ve ~500 kWh elektrik
enerjisi geri kazanılabilmektedir.
Yapılan araştırma ve teknik gezilerde özellikle Almanya’da kurulan KKA
yakma tesisleri 50 yıl öncesinde kurulduğu ve eskiyen bu tesislerin yenileme
çalışmalarının başladığı görülmüştür.
Almanya’da 64 adet, Fransa’da 48 adet,
İtalya’da 72 adet, İngiltere’de 96 adet
KKA yakma tesisinde KKA’lar bertaraf
edilerek elektrik ve ısı enerjisi üretilmektedir. Fransa, yıllık 28 milyon ton
KKA’nın 16 milyon tonunu yakarak imha
etmekte; bu sayede elektrik enerjisi ve
buhar kazanımı sağlamaktadır.
Ülkemizde özellikle İstanbul’da Yakma
Tesisi Projesi kapsamında, 2011 yılında
fizibilite çalışmaları yürütülmüş ve çalışma Amerikan Kalkınma Ajansı (USTDA)
tarafından hibe kredi (491.160$) ile desteklenmiştir. İstanbul Avrupa yakasında
kurulacak İBB Atık Yakma ve Enerji
Üretim Tesisi’nin kapasitesi 3.000 ton/
gün olarak belirlenmiştir. Bu projeyle,
atık bertarafının yanı sıra, tesiste 70
MWh kapasitede elektrik enerjisi üretimi hedeflenmektedir. Proje ile hem
atık azaltımı hem de yenilenebilir enerji
hedefleri açısından, AB uyum sürecinde
önemli bir adım atılmış olacaktır. Fizibilite çalışmaları sonrasında yakma tesisi
kurulumu için çalışmalara başlanmış, bu
kapsamda çevresel etki değerlendirmesi
süreci tamamlanarak ihale süreci için
gerekli hazırlıklar tamamlanmıştır.
Sonuç itibari ile ülkemiz enerjide dışa
bağımlılığını, özellikle kentsel dönüşüm
projeleri ile yenilenecek şehirlerde son
teknolojik yakma tesisleri kurarak hem
elektrik ihtiyacını hem de ısı ihtiyacını karşılayabilir. Özellikle İstanbul’da
günde yaklaşık 12000 ton KKA’ın bertarafı için yakma tesislerinin kurulması
ile şehrin elektrik ihtiyacı, ısınma ihtiyacının bir kısmının karşılanması ve açığa
çıkan CH4 gazının CO2’ye dönüştürülerek karbon azalım teşviki alınması ülkemize kazanç sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
1-http://www.istac.com.tr/hizmetler/atiktan-enerjiuretimi.aspx
2- The Landfıll Gas Management At Sanıtary Landfıll
Sıte And Istanbul Case Study Alparslan Kiriş*, Fatih
Saltabaş
3- Handbook for the Preparation of Landfill Gas to
Energy Projects in Latin America and the Caribbean,
The World Bank – ESMAP, 2004.]
4-http://ortadoguenerji.com.tr/faaliyet-alanlari/
elektrik-uretimi/yenilenebilir-enerji/cop-gazindanenerji/#
5- Depo gazı (Lfg) Kojenerasyon Sistemlerinin
Teknoekonomik Analizi (Y.Lisans Tezi, YTÜFen
Bilimleri Enstitüsü, Davut POLAT)
6- http://www.recyclingdergisi.com/HaberlerDetay.
aspx?ID=153
7-http://www.istac.com.tr/projeler/vizyon-projeler/
yakma-tesisi-projesi.aspx
Ocak - Şubat 2015 75
MAKALE
T
ürkiye’de piyasaları düzenleyen ve
denetleyen bağımsız kurumların geçmişi çok eskiye gitmiyor. Türkiye’nin
AB vizyonuna uygun olarak icra edilen
serbest piyasa politikaları doğrultusunda sermaye ve para piyasalarından
başlayarak doğal tekel durumundaki
şebeke işletmelerini de içine alacak
şekilde bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar kuruldu. Demokratik
parlementer sistemlerde sık sık hükümet değişiklikleri olabiliyor ve koalisyonlar yönetime gelebiliyor. Nitekim
bugün birçok AB ülkesinde koalisyon
hükümetleri iş başında. Sosyal ve
ekonomik krizlerde politik istikrarı
korumak çoğu zaman zorlaşıyor. İşte
bu dönemlerde, piyasaların politik
istikrarsızlıklardan asgari düzeyde
etkilenmesi ve piyasa istikrarının
sürdürülebilmesi için bağımsız piyasa
düzenleyicilerine her zamankinden
daha fazla ihtiyaç duyuluyor.
İlk olarak SPK (Sermaye Piyasaları
Kurumu) ve RK (Rekabet Kurumu)
1990'lı yıllarda kamu kurumları içerisinde yerini aldı. Bu kurumlar zaten
çoğu serbest piyasada faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarını düzenleme ve denetlemeye başladı. Kobilere
göre daha kurumsallaşmış olan bu
şirketler çok fazla zorlanmadan kurallı
piyasaya uyum sağladı. 2000 yılından
sonra kurulan BTK (Bilgi Teknolojileri Kurumu), EPDK (Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu) gibi yeni piyasa
düzenleyici kurumlar ise geçmişte
kamu tekeli eliyle yürütülen geniş
tüketici kitlelerinin kullandığı altyapı
hizmetlerini düzenlemeye ve denetlemeye başladı. Bir yandan kamu, bir
yandan özel sektör bu düzenleme
iklimine tabi oldu. Düzenleme kurumlarının bize göre daha eski olduğu
AB ve ABD'deki örnekler yakından
incelediğinde, uygulamalarda büyük
bir benzerlik olduğunu hatta bazı ülkelerden daha ileride olduğumuzu bile
söyleyebiliriz.
KAMU YÖNETİMİNİN YAKLAŞIMI
Devlet örgütleri Yasama, Yürütme
76 Mimar ve Mühendis
DÜZENLEME
KÜLTÜRÜ
Düzenleme kurumlarına neden ihtiyaç duyuldu?
Kamu Kurumları bu kurumlara nasıl bakıyor? Özel
sektör kuruluşları yeni durumu nasıl algıladı?
Tüketiciler yeni yapıların farkında mı? Son 20
yılda gündemimizde yer alan bu kurumların
sosyo-ekonomik hayatımıza olan etkilerini daha
iyi anlayabilmek için yukarıdaki soruların
cevaplarını arayalım. Düzenleme kültürümüz nasıl
gelişiyor birlikte bakalım.
Fatih DÖNMEZ
EPDK eski Kurul Üyesi
Enerji Uzmanı
[email protected]
ve Yargı şeklinde birbirinden bağımsız
yapılara ayrılmış durumda. Düzenleme
kurumlarının bağımsız olması, atama
ve görevden alma biçimleri gibi temel
hususlarda bazı farklılıkları olsa da,
Yürütme’nin içerisinde yer aldıklarını
söyleyebiliriz. Düzenleyici kurumlar
yetki ve sorumlulukları itibariyle ikincil
dereceden yasama, yürütme ve yargılama yapıyor. Bu kurumlar mali ve idari
işlemler açısından Cumhurbaşkanlığı
DDK, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Bakanlık Teftiş Başkanlığı, Sayıştay, Danıştay
gibi denetim ve teftiş kurumlarının
denetimine tabiler. Geleneksel kamu
yapısında yer alan kurumların yönetici
ve çalışanları bu kurumlarla ilişkilerinde
başlangıçta sağlıklı bir iletişim kuramadı ve bazı sorunlar yaşadı. Öte yandan
bazı işlerde düzenleyici kurumlar da
bağımsızlıklarını abartarak kendilerini
Yürütme’nin dışında görmeye başladı.
Politika yapıcılarla piyasa yapanlar arasındaki tartışma alanı yetki ve sorumluluk alanlarının net olmamasından
kaynaklanıyor. Bir piyasanın temel politikaları, vizyon ve stratejilerini belirle-
me yetkisi siyaset kurumuna bırakılmalı.
Düzenleme kurumları ise hükümetin
temel politikalarına -ki yasal düzenlemeler bunun bir parçasıdır- uyumlu bir
piyasa yapısını hayata geçirmekle görevli. Çok hassas bir ayrım söz konusu. Hem
düzenleme kurumlarının bağımsızlığı
etkilenmemeli, hem de halkın desteğini
alarak ülke yönetimini üstlenmiş siyaset
makamının sorumluluğu örselenmemeli. Bana göre yargı ile yürütme erkleri
arasındaki ilişkiye benzetmek ve düzenleme kurumları ile yürütme organları
arasına duvar örmek son derece tehlikeli. Demokratik toplumlarda bu duvar
-izolasyon- seçmenin iş ve özel hayatını
olumsuz etkilemeye başladığında, seçmen bunun hesabını sandıkta sorabilir. Nitekim batıda bunun örneklerini
görüyoruz. Düzenleme kurumları asıl
itibariyle yürütmenin bir parçası olduğundan üst kurullara atamaları Bakanlar Kurulu tarafından yapılıyor. Bazı
hususlarda yasanın uygulanmasından
kaynaklanan farklı durumlar olabilir.
Bakanlıkların teşkilat yapısı ve çalışma
usulleri ile düzenleme kurumlarının
Düzenleme kurumlarının bize
göre daha eski olduğu AB ve
ABD'deki örnekler yakından
incelendiğinde, uygulamalarda
büyük bir benzerlik olduğunu
hatta bazı ülkelerden daha
ileride olduğumuzu bile
söyleyebiliriz.
teşkilat yapısı ve çalışma usullerini karşılaştırdığımızda aradaki farkı daha net
görebiliriz. Bakanlıklarda siyasi kimliği
olan bakan, doğal olarak hem atamalardan hem de atadığı bu kişileri görevlendirmekten sorumlu. Şüphesiz yasalara
uyma sorumluluğu bakan da dahil tüm
memurları bağlayıcı nitelikte olmasına
rağmen yasaları uygularken seçilen strateji ve araçlar bakanın tercihine bağlı.
Süreçler istendiği gibi ilerlemediğinde,
bakan değişikliğe giderek, bunu maiyetindeki bürokratlara yazılı ya da sözlü
olarak talimatlandırabilir. Eğer yasalardan kaynaklanan aksaklık olursa hükümetin bir üyesi olarak meclise değişiklik
önerisiyle de gidebilir. Bu yönüyle baktığınızda bakanlıklar aksaklık ve gecikmeleri önleyecek araçları daha kolay ve
hızlı bir şekilde çözme imkanına sahip.
Düzenleme kurumları ise yapısı gereği bu araç ve yöntemleri ancak ilişkili
bakanlıklar üzerinden kullanabilmektedir. Ya da yasaların kendisine verdiği
yetki çerçevesinde yönetmelik değişiklikleri ile aşmaya çalışmaktadır. Düzenleme kurumlarını bağlayan en önemli
unsur piyasa kanunları olduğuna ve
yapıları gereği herhangi bir kurumdan
talimat almadıklarına göre "Bu kurumlar arasında zaman zaman oluşan görüş
farklılıkları nasıl giderilebilir?" şeklinde
bir soru aklınıza gelebilir.
Hükümet veya bakanlığın vizyon ve
strateji belgeleri düzenleyici kurumların
görüşlerini alarak tüm yürütme organlarını kapsayacak şekilde hazırlanmalı ve
düzenleme kurumlarının ikincil düzenleme yaparken ya da mevzuatı uygularken onlara rehberlik edebilecek yapıda
olmalarına özen gösterilmelidir. Bu
şekilde bağımsız düzenleme kurumları
da yürütmenin asıl unsurları ile vizyon
Ocak - Şubat 2015 77
MAKALE
ve strateji birliğine kavuşmuş olur. Buna
rağmen, kurumlar arası koordinasyon ve
diyalog sürecinin, zaman zaman ortaya
çıkan uyuşmazlıkları en aza indirecek bir
yöntem olarak görülmesi gerekir. Politika
yapıcılarla düzenleyici kurumlar arasındaki bu sorunlar AB devletlerinde var mı?
AB ülkelerinde bu pozisyonlarda çalışan
arkadaşlarım oldu. Onlar da benzer sorunları yaşadıklarını ifade ediyor. Özellikle
sosyo-ekonomik kriz anlarında bu sorunlar tavan yapıyor.
ÖZEL SEKTÖRÜN YAKLAŞIMI
Özel sektör başlangıçta bu kurumları klasik kamu kurumları gibi görmeye başladı.
Uzun yıllar kamu tekeliyle işletilen büyük
kurumlar özelleşince, buraları devralan
şirketler bazı yönetim hataları yaptı. Verilen hizmetin kamusal yönü değişmemiş
ancak sahipleri değişmişti. Daha önceki
deneyimleri, düzenlenmiş piyasada faaliyet göstermeye elverişli değildi. Geçiş
döneminin yapısal sorunları kamu, özel
sektör ve tüketici herkesi etkilemişti.
Hatalı davranış gösteren ve kural ihlali
yapan herkes yasal yaptırımlarla karşı
karşıya kaldı. Diğer kamu kurumlarının
klasik davranışlarını bu yeni kurumlar
göstermedi. Düzenleme taslakları esnasında ya hiç katkı sağlamadılar ya da tezlerini
yeteri kadar anlatıp ikna edemediler. Özel
78 Mimar ve Mühendis
sektör talep ve beklentilerine olumlu yanıt
alamayınca politika yapıcılara derdini
anlatmaya ve destek aramaya çalıştılar.
Ancak çoğu zaman bu yöntemden de
sonuç alamadılar. Bu yeni tutum özel
sektör tarafından biraz geç algılansa da
sonunda süreçleri yakından takip etmeye
ve katkı sağlamaya başladılar. Gelinen
noktanın piyasanın daha istikrarlı ve dengeli gelişmesi için ümit verici olduğunu
söylemem lazım.
TÜKETİCİLERE GELİNCE
Tüketiciler bu yeni durumu ve kurumları
kavramakta zorlandı. Hala büyük tüketiciler hariç tam ve doğru olarak algılanmadığını söylersek yanlış olmaz. Tüketici
klasik olarak bir ürün veya hizmeti alırken
önce fiyatına sonra da kalitesine bakıyor. Örgütlü bir yapıları da olmadığı için
bireysel davranış içerisine girerek tepki
göstermeye başlıyor. Bizdeki tüketici
örgütleri maalesef konulara ideolojik
açıdan ve tek boyutlu baktıkları için yeni
piyasanın kendilerine getirdiği avantajları
fark edemiyor. Düzenleme kurumları yaptıkları mevzuatlarda her ne kadar tüketici
haklarını korumayı hedeflese de, bu ilişki
çoğu zaman tek taraflı oldu. Mevzuat taslaklarına gelen görüşlerde tüketici ya da
temsilci örgütlerinin katkısı çok az. Talep
tarafı yani tüketiciler oyunun içinde aktif
değil pasif - seyirci- durumunda. Kurumla
ilişkileri başlarına gelen bir olayı şikayet
etmeyle sınırlı. Haklarını çok iyi bilemedikleri için netice almaları zaman alıyor.
Kurumların içinde tüketici temsilciliği
yapacak birimler ya yok, ya da yetersiz.
Bu aşamada tüketicilere yeni sistemin
tanıtılması herkesin işini çok daha kolaylaştıracaktır.
Sonuç olarak;
2000’li yıllarda tanıştığımız bu kurumlar
kurumsallaşma yolunda kısa zamanda
büyük mesafe aldı. Hem klasik kamu yapılanması hem de özel sektör bu kurumları
tanımakta zorluklar yaşamasına rağmen,
gelinen nokta gelecek için büyük umut
vermektedir. Yeter ki bu kurumlara farklılıklarını yok etmeden ve güçlendirerek
sahip çıkalım. Yeter ki taraflar birbirine
hoşgörü ve empatiyle yaklaşsın. İşte o
zaman yaşanan sorunların büyük bir
kısmının çözüldüğüne şahit olacağız. Eski
Türkiye’nin tek yönlü piyasa yapısına
dönersek hem özel sektör hem de tüketiciler birçok kazanımı kaybetmiş olur.
Küresel rekabetin getirdiği zorluk ve
avantajları birlikte yaşamak zorundayız.
Mükemmel bir piyasa dünyanın hiçbir
yerinde yok ama herkes daha iyiyi yakalama peşinde koşuyor.
EN İYİ, İYİNİN DÜŞMANIDIR...
Yeni Nesil Mekansal Çözümler
EMİ GRUP TÜRKİYE’DE MOBİL LİDAR SİSTEMİNİN İLK KULLANICILARI VE UYGULAYICILARI ARASINDADIR
360O Panoramik Görüntüleme
ÇALIŞMAALANLARI
• ŞehirModelleme
• UlaşımveAltyapıGüzergahının
Haritalanması
• TemelHaritaÜretimi
• 360OPanoramikGörüntüleme
®
• EnerjiNakilHatları
• DemiryollarıveKarayolları
Haritalanması
• SelBaskınlarınınHaritalanması
• DoğalKaynakYönetimi/Sulama
EmiGrupBilgiTeknolojileriA.Ş.
Seyitnizam Mah. Mevlana Cad. No:88 İleri İş
Merkezi Kat:2-A Zeytinburnu-İstanbul-Türkiye
T:+90 212 665 41 41 F:+90 212 665 41 22
www.emigrup.com.tr
SM
MAKALE
Modern çağın en büyük
hastalıklarından biri aşırı
kilolu olmaktır. Gittikçe
hareketsizleşen hayatımızın
neticesinde yağlı ve sağlıksız bir
bedene dönüşürüz ve akabinde de
mutsuz bir bireye dönüşmemiz an
meselesidir.
MAHMUT ÇELİK
MAKİNE YÜKsek MÜHENDİSİ
MMG BAŞKAN YARDIMCISI
[email protected]
Ç
ikolata yiyerek vücudumuza mutluluk hormonu verdiğimizi umut
ederken bunun sonucu ortaya
çıkan kiloları eritmek için saatlerce
spor yapmak gerektiğini düşünüp
çaresizlik sarmalına kapılabiliriz.
İşte bu gibi durumlara düşmemek
için basit ama bir o kadarda etkili
önerilerle hayatımızı kolaylaştırabiliriz. İş hayatındaki sağlıksız
beslenme, hareketsizlik ve sigara
kullanımı neticesinde oluşan sağlık
sorunları şirket içerisinde iş kaybına ve yüksek sağlık giderlerine
neden olabilmektedir. Beslenme
alışkanlıklarımızda yapacağımız
ufak değişiklikler ile iştahımızı
dengeleyebilir ve ona söz geçirebiliriz.
Gün içinde uzun sürelerde aç
kalmamalıyız. Açlık aşırı kan
şeker düşümüne ve akabinde çok
yemek yemeye sebep olacaktır. Bu
durumu ortadan kaldırmak için 3
ana 3 ara öğünle beslenmek uzun
süreli açlık sendromunu yok edecektir.
Öğünlerimizi zamanında gerçekleştirmeye dikkat etmeliyiz.
Yöneticiler, müşteriyle doğrudan
ilişki içerisinde olan çalışan-
80 Mimar ve Mühendis
PERFORMANSIN
ÖNÜNDEKİ
ENGEL:
YEMEK
ALIŞKANLIKLARIMIZ
lar, yoğun oldukları için genelde öğün
atlama eğilimi gösterir ve uzun akşam
yemeklerinde ihtiyaçtan fazlasını tüketir.
Medya-yayıncılık sektörü çalışanları ve
sürekli telefonla iletişim halinde olan iş
grubunda bulunanlar aşırı stres halinde
ve düzgün mesai saatleri olmadığı için
günün en önemli öğünü olan sabah kahvaltısını atlar ve aşırı çay kahve tüketimi
gerçekleştirir. En tehlikeli gruplardan
biri de finans sektörü çalışanlarıdır. Aşırı
hareketsiz geçen mesai saatleri kötü beslenme alışkanlıkları ile birleştiğinde aşırı
kilo almak içten bile değildir.
Şirket yemeği kesinlikle kaliteli olmalı.
Şirket yemeğinin kalitesi düşükse veya
şirket çalışanlarının ortalama beğenisini
Medya-yayıncılık sektörü çalışanları ve sürekli telefonla iletişim
halinde olan iş grubunda bulunanlar aşırı stres halinde ve düzgün
mesai saatleri olmadığı için günün en önemli öğünü olan sabah
kahvaltısını atlar ve aşırı çay kahve tüketimi gerçekleştirir. En
tehlikeli gruplardan biri de finans sektörü çalışanlarıdır. Aşırı
hareketsiz geçen mesai saatleri kötü beslenme alışkanlıkları ile
birleştiğinde aşırı kilo almak içten bile değildir.
kazanamıyorsa çalışanlar daha yüksek
yağ oranı olan hazır yemeklere yöneliyor. Hazır yemeklere yönelmek sebze
tüketimini azaltmakta, çalışanlar böylece
daha fazla yağ ve protein almak zorunda
kalmakta.
Ortak hata kahvaltı yapmamaktır.
Kahvaltıda karbonhidrat-protein içeren
tercihler yapılmalı. Böylece öğlen vaktinde oluşan kan şekeri düşümü ortadan kalkacaktır. Peynir-ekmek, tost, bisküvi-süt
tercihleri protein-karbonhidrat dengesi
için düzgün bir kahvaltı tercihi olacaktır.
Öğünü salatayla geçiştirmek. Ekmeksiz
sadece salata tüketerek öğle yemeğini
geçiştirmenin bedeli ikindi vakti yağ ve
Ocak - Şubat 2015 81
MAKALE
Öğle yemeğinde az tüketilecek
bulgur pilavı veya tahıl
ekmekleri kan şekeri seviyesini
dengeleyecek, ikindi üzeri
alınacak küçük atıştırmalıklar
akşam yemeği tüketimini
azaltacaktır. Meyve, yoğurt,
kepekli bisküviler ara öğün için
doğru tercihler olabilecektir.
Örnek olarak muz, fındık, ceviz,
badem verilebilir.
şeker içeren zararlı besinleri tüketmenize
sebep olabilir. Öğle yemeğinde az tüketilecek bulgur pilavı veya tahıl ekmekleri
kan şekeri seviyesini dengeleyecek, ikindi üzeri alınacak küçük atıştırmalıklar
akşam yemeği tüketimini azaltacaktır.
Meyve, yoğurt, kepekli bisküviler ara
öğün için doğru tercihler olabilecektir.
Örnek olarak muz, fındık, ceviz, badem
verilebilir.
Bol su tüketmeliyiz. Öğün öncesi ve
gün içerisinde yaklaşık 2-2.5 lt civarı
su tüketimi size tokluk hissi verecek ve
acıkmanıza mani olacaktır. Ancak yemek
esnasında sıvı alımı minimum seviyede
olmalıdır.
Toplantılarda yapılan ikramlarda yağ
ve şeker içeren ürünlerden kaçınılmalı. Toplantının stresli ortamı kişiyi
kontrolsüz hale getirebilir ve duygusal
açlık neticesinde farkında olmadan aşırı
tüketim gerçekleşebilir. İkram olarak
tatlı ve kurabiyeler yerine kuru meyveler,
ceviz, fındık, hafif simit peynirden olaşacak kanepeler tercih edilebilir.
Ofis içi kutlamalar akşamüzeri değil
sabah saatlerinde yapılmalı. Herkesin
kan şekerinin düştüğü saatlerde yapılan
kutlamalarda tatlıya kimse hayır diyemeyecektir. Patron yemek yemeyi ve ısmarlamayı seviyorsa çalışanları da büyük bir
tehlike beklemektedir.
Uyku süresi günlük 7-8 saat altında
olmamalı. Yapılan araştırmalar netice82 Mimar ve Mühendis
apılan araştırmalar sporun yeterli olmadığını etkisinin yüzde 5
civarında olduğunu ancak sağlıklı beslenmenin çok daha etkin
olduğunu göstermektedir.
sinde günlük uyku ihtiyacı karşılanmadığında belirli hormon seviyelerinin düştüğü ve sonuç olarak da açlık hissi oluştuğu
belirlenmiştir.
Temiz havayı ihmal etmeyin. Kirli
havanın insan sağlığına etkisi sadece
akciğerler üzerinden değildir. Kirli hava
gizli şekere (insülin direncine) aynı
zamanda yağ yakımının yavaşlamasına
neden olmaktadır.
Kilo vermek için egzersiz yetmez.
Sadece spor yapmak suretiyle zayıflamak asla mümkün değildir. Yapılan
araştırmalar sporun yeterli olmadığını
etkisinin yüzde 5 civarında olduğunu
ancak sağlıklı beslenmenin çok daha
etkin olduğunu göstermektedir. Süt ve
süt ürünlerinin spor sonrası tüketimi
metobolizmanın hızlanmasına sebep
olmakta ve iştahın kontrolünü kolaylaştırmaktadır.
Güven İnşa Eder...
Arkamızda gurur duyacağımız bir eser bırakmak için kullandığımız her malzemeyi
defalarca inceliyor, defalarca “Daha iyisi mümkün mü” diye soruyoruz kendimize.
Çünkü sizin mutluluğunuz bizim için değerli....
Yeşilpınar Mah. Çiçeksuyu Cad. No: 168 Eyüp - İSTANBUL Tel: 0 212 626 02 58 (Pbx) Faks: 0 212 626 52 58
MAKALE
S
aygıdeğer Mimar Mühendisler
Grubu (MMG) üyeleri, öncelikle tüm
ailenizi sevgi, saygı ve muhabbetle
selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum. Ben MMG üyesi değilim
ama yakından bildiğim, çalışmalarını takip edebildiğim ve takdir
ettiğim bir kuruluş. İnşallah daha
başarılı çalışmaların olacağı, bugüne
kadar olduğu gibi etik değerlerden
ayrılmadan yoluna uzun süre devam
edecek bir gelecek temenni ediyorum. Ben de bugünden itibaren eğer
bir aksilik olmazsa MMG dergisine
tüm üye ve okuyucuların hoşgörüsünü talep ederek yazı yazmaya
gayret edeceğim. Uzak olmadığım
bir aile MMG, mesleki bir kuruluş olması dolayısıyla resmi üye
olamadığım ama fahri olarak hep
içerisinde hissettiğim bu topluluğa
ilk yazımı toplumumuzun en önemli
unsuru olan AİLE üzerine yazmaya
gayret edeceğim.
Aile; toplumları ve ulusları oluşturan bir birimdir. Aile kavramının
önemi de buradan gelmektedir. Bu
küçük toplulukta çocukluktan hatta
bebeklik çağından başlayan süreçle
birlikte bireyin tutum ve davranışları, kişilik ve sosyal gelişimi, kendine
güveni ve topluma adaptasyonu
şekillenmeye başlamaktadır. Sosyal
bilimcilerin insan eğitiminde vazgeçilmez kabul ettikleri ahlak ve
maneviyatın çocukluktan başlayarak ivme kazanacağına şüphe yoktur. Dolayısıyla yerinde ve zamanında yapılan eğitimin önemi çok
büyüktür. Tüm dünyada son yıllarda
zirve yapan bilim ve teknolojinin
aşırı gelişmesi insanoğluna birçok
alanda kolaylık sağlamakta ve hayat
standartlarını, yaşam kalitesini
yükseltmekte öte yandan da maalesef yalnızlığa hatta monotonluğa
götürmektedir. Ailelerde önceleri
var olan geniş aile yapısı çağdaşlık
düzeyi yükselmiş, yaşam kalitesi
artmış, teknolojik donanımla kap-
84 Mimar ve Mühendis
‘’AİLE’’
Sosyal bilimcilerin insan eğitiminde vazgeçilmez
kabul ettikleri gibi ahlak ve maneviyatın
çocukluktan başlayarak ivme kazanacağına şüphe
yoktur. Dolayısıyla yerinde ve zamanında yapılan
eğitimin önemi çok büyüktür. Tüm dünyada son
yıllarda zirve yapan bilim ve teknolojinin aşırı
gelişmesi insanoğluna birçok alanda kolaylık
sağlamakta ve hayat standartlarını, yaşam
kalitesini yükseltmekte, öte yandan da maalesef
yalnızlığa hatta monotonluğa götürmektedir.
Kaan Rıza
sanmış olan toplumumuzun ailesi de
yerini yavaş yavaş küçük ailelere bırakmıştır. Artık kocaman evlerde 2 veya
3 kişi yaşıyoruz. Aile müessesesinde
ebeveynlere düşen görev çok önemlidir. Doğumdan itibaren çocuğa verilebilecek en kıymetli hazine; saygı, sevgi,
hoşgörü ve diyalog kavramlarıdır. Bu
mevhumları öğrenerek büyüyen çocuk
onu içselleştireceğinden kendisine gösterilmesi gereken bu kavramları karşı
tarafa gösterecektir. Bunun içindir ki
benim ebeveynlerden en önemli ricam
terbiye ve görgü kurallarını geçmiş
değerlerimize sırtımızı dayayarak ve
günümüz çağını da göz ardı etmeyerek
layıkıyla öğretmeye çalışalım, bu konuda gayret kuşağımız hep üzerimizde
olsun. Unutmayalım ki çocuklarımız
boş bir tarla, biz ne ekersek o büyüyecektir. Tarlaya mısır tohumu ekip
çay büyümesini bekleyemeyiz. Bu ulvi
değerlerle büyüyen çocuk hayata atılacağı zaman da her konuda başarılı olur.
Hepimizin hatıralarında iz bırakanlar
ya bizleri üzenler ya da saygı, sevgi ve
hoşgörüyle davrananlardır. Olumlu iz
bırakmak istiyorsak bu kavramlara sıkı
sıkı sarılmalı ve çocuğumuzu da böyle
yetiştirmeliyiz, can suyu olarak bu
değerlere sarılmalıyız. Bu bizim sorumluluğumuz ve görevimizdir. Yaşamak
istediğimiz aile tipini ve içinde olmasını
istediğimiz toplumu kendimiz oluştururuz, ama bir olumsuz gelişme olduğu
zaman, hoşumuza gitmeyen olaylar
cereyan edince hemen suçlu bulma
gayretine gireriz ve kendimizi işin
sorumluluğunda görmez kapalı kapılar ardına saklarız. Zaten her konuda
olduğu gibi suçu atacağımız en kolay
yol olarak siyasetçilere bırakırız. Acaba
her konuda bizi yönetenler mi suçlu
bizim hiç eksiğimiz sorumluluğumuz
yok mu? Neticede bizi yönetenler de
bizim içimizden çıkan kişiler değil mi,
farkımız ne ki birbirimizden?
Eğer aileler saygı, sevgi, hoşgörü,
diyalog ve paylaşma gibi kavramlarda
üzerine düşeni yapar ve çocukları bu
kavramlarla yoğurarak büyütürse o
toplumda refah, ve başarı içerisinde
manevi değerlere bağlı bir yaşam oluşur. Bu kavramları iyice öğrenmeli,
yaşamalı ve yaşatmaya çalışmalıyız.
Gerek yüce dinimizin bize öğrettiği,
gerek Osmanlı'dan başlayarak gelen
ve gerekse Türk toplumunda aile çok
önemli bir yer tutmaktadır. Batılılar
buna içlerinden gıpta ederek bakmakta
ve bunu yıkmak, parçalamak için çok
ciddi çaba sarf etmekte. Özellikle görsel
ve yazılı medya yoluyla da bunda maalesef oldukça mesafe almış durumdalar.
Bizim topyekun daha çok değerlerimize
sahip çıkmamız gerekiyor. Yani daha
fazla ‘’Milli’’ olmaya mecburuz. Yazımızı
batılı bir uzmanın sözüyle tamamlayalım. ‘’Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin
elinden aile nizamını alınız, geriye hiçbir
şey kalmaz’’ (Prof. Gaston Jezz)
Ocak - Şubat 2015 85
KİTAPLIK
ENERJİ KAYNAKLARI
YAZAR: TOLGA YARMAN
YAYINEVİ: OKAN ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
Petrol ve doğalgaz kısa
sürelerde bitmeye yakın,
Kömür ise 150 yıl boyunca
yetecek kadar... Üretken
reaktörler olmaksızın
gezegenimizin uranyum
gizilleri çok dayanabilecek
gibi görünmüyor: 50 yıl!
Bilinen kaynaklar demek
ki neredeyse ömrümüzden
kısa bir sürede tükeniyor.
Kaynakların ömrünü tartışırken andığımız marjlar,
tehlikeyi ferahlık verici
ölçülerde öteleyemiyor.
DÜNYA SORUNLARI ENERJİ KRİZİ
(BUGÜNÜN DÜNYASINA BAKIŞ)
ENERJİ SİSTEMLERİNDE
GEÇİT SÜREÇLERİ
YAZAR: EWAN MCLEISH
YAYINEVİ: TÜBİTAK
YAYINLARI
YAZAR:
A. NERİMAN ŞERİFOĞLU
YAYINEVİ:
NOBEL YAYIN DAĞITIM
Enerji Krizi hem bizim yaşamımız hem de gelecek nesillerin yaşamı üzerinde önemli
sonuçlar doğurabilecek bir
mesele. Bu kitap enerji krizinin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktığını ve ne gibi
önlemlerle önüne geçilebileceğini anlatıyor. Enerji Krizi
ile enerji tasarrufu yapmanın
önemini, alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını ve
gezegenimizi korumak için
yapabileceklerinizi keşfedin.
Bu kitapta kısa devre ve faz
iletkenlerin kopması gibi
durumlarda sistemden meydana gelen elektromanyetik
geçit süreçleri ele alınmıştır.
Enerji sistemlerinde, elektrik
santrallerinin iç tüketim
sistemlerinde, orta ve alçak
gerilim dağıtım şebekelerinde meydana gelen kısa devre
olayına ilişkin hesaplamalarda kullanılan pratik yöntemler tanıtılmıştır.
YEŞİL ENERJİ
YAZAR: JEANE MANNING
YAYINEVİ: SİSTEM
YAYINCILIK
Gelecek için felaket senaryoları yazılır; belki de bugün
bir zamanlar gelmesinden
korktuğumuz gelecekte
yaşıyoruz ve bunun yeterince
farkında değiliz. Farkında
olanlar da çevreci örgütlerde, benzer oluşumlarda
toplanıp dünyayı iyileştirmeye çalışıyor. Enerji-teknoloji
alternatifleri ve bu alanda
çalışan mucitlerin icatları
hakkında bilgi edinmek,
bunların toplum için ne
anlama geldiğini öğrenmek,
değişim yaratan araçlar olarak yeni enerji sistemlerini
tanımak istiyorsanız bu kitap
size göre.
RADYOAKTİF ATIK YÖNETİMİ
Yazar: Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU
Yayınevi: NOBEL Akademik Yayıncılık
“Gelişen toplumlarda yaygın
ve etkili olarak faydalanılan nükleer uygulamalar,
nükleer enerjiyi toplumsal gelişme sürecinin bir
parçası haline getirmiştir.
Bu düzeyde kullanılan bir
kaynağın insan ve çevresi ile
etkileşimi yeterince bilinmemektedir.” Bu çerçevede
ortaya çıkan bu kitap sadece
86 Mimar ve Mühendis
nükleer enerji mühendislerinin veya nükleer fizikçilerin
değil, nükleer tıp ve nükleer
uygulamalar yapan mühendislerin faydalanacağı
bir kaynak niteliğindedir.
Çevre bilimleri ve mühendisliği alanında ise özellikle
eksikliği duyulan nükleer ve
radyoaktif atıklar konusundaki kaynak arayışlarına ce-
vap verebilecek niteliktedir.
Uygulamalarla da desteklenen bu kitap, konu hakkında doğru bilgiye ulaşmak
isteyen okuyucular, nükleer alanla ilgili ders alan
öğrenciler, bilimsel çalışma
yürüten akademisyenler ve
aynı zamanda fiilen bu alanda çalışanlar için de oldukça
faydalı bilgiler içeriyor.
AJANDA
ORTADOĞU İNŞAAT FUARI
7. Yapı Malzemeleri, Yapı Teknolojileri,
Elektrik Sistemleri
Malzemeleri ve Otomasyon, Asansör, İş
ve İnşaat Makineleri, Doğalgaz, Isıtma,
Soğutma, Havalandırma ve Tesisat Malzemeleri Fuarı
Sektör: İnşaat
Şehir: Diyarbakır /TUYAP
Fuar Tarihleri: 07.05.2015-10.05.2015
Web: www.tuyap.com.tr
REW İSTANBUL
GAS&POWER NETWORK
Elektrik, Doğal Gaz, Alternatif Enerji
Ekipmanları ve Teknolojileri Fuarı
Sektör: Elektrik-Enerji
Şehir: İstanbul, TUYAP
Fuar Tarihleri: 02.04.2015-05.04.2015
Web: www.tuyap.com.tr
11. Uluslararası Geri Dönüşüm, Çevre
Teknolojileri ve Atık
Yönetimi Fuarı
Sektör: Enerji
Şehir: İstanbul, TUYAP
Fuar Tarihleri: 11.06.2015-13.06.2015
Web: www.tuyap.com.tr
BURSA İNŞAAT 2015
13. Uluslararası Yapı, İnşaat Malzemeleri,
Tesisat, Isıtma, Soğutma, Havalandırma,
Doğalgaz ve Teknolojileri Fuarı
Sektör: İnşaat
Şehir: Bursa, TUYAP
Fuar Tarihleri: 09.04.2015-12.04.2015
Web: www.tuyap.com.tr
KONELEX 2015
Konya 10. Elektrik, Elektronik, Elektromekanik, Enerji Üretimi, Otomasyon Fuarı
Sektör: Elektrik-Elektronik
Şehir: Konya, TUYAP
Fuar Tarihleri: 30.04.2015-03.05.2015
Web: www.tuyap.com.tr
Ocak - Şubat 2015 87
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER
88 Mimar ve Mühendis
PATANİ
'de
40bin
YETİM
OKUL
�'den fazla
bir
ihtiyacı var.
'in
a

Benzer belgeler