Özel Hukuk 3. Grup

Transkript

Özel Hukuk 3. Grup
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI
28 KASIM-01 ARALIK 2013 – MALATYA
Grup Adı
: GRUP DESTEK
Grup Konusu
: TAZMİNAT HUKUKU
Grup Başkanı
: Süleyman KUL – Yargıtay Üyesi
Grup Sözcüsü
: Taner AKKAYA – Eşme Hâkimi
Raporlama Heyeti: 1-Bircan FIRAT – Yargıtay Tetkik Hâkimi
2-Zeynep Sunay KAVAK – İstanbul Hâkimi
3-Hasan ALAN – Sincan Hâkimi
4-Samet YAZICI – Develi Hâkimi
TOPLANTIDA ELE ALINAN KONULAR
1)Tazminat Davalarında (sigorta hukukundan kaynaklananlar dâhil) yargı yolu,
görev ve yetki sorunu;
a) Sigorta hukukundan kaynaklanan davalarda yargı yolu, görev ve yetki sorunu;
aa- Kasko sigorta sözleşmesine dayalı uyuşmazlıklarda görevli mahkeme:
Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan sigortacı ile sigorta ettiren arasındaki
uyuşmazlıklar ticari dava niteliğinde bulunduğundan (6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda
kasko sigorta sözleşmesinin düzenlenmiş olması nedeniyle aynı kanunun 4. maddesi gereği)
ticaret mahkemesinin görevli olduğu konusunda uygulamada bir sıkıntı olmadığı konusunda
görüş birliğine varıldı.
ab- Halefiyete dayalı olarak açılan kasko rücu davalarında görevli mahkemenin hangi
mahkeme (asliye hukuk mahkemesi mi, asliye ticaret mahkemesi mi) olacağı:
Halefin selefin haklarına sahip olması, halefin selefin haklarını kullanması bağlamında
sigortalının hangi mahkemede dava açması gerekiyor ise halefiyete dayalı açılan rücuen
1
tazminat davalarının da aynı mahkemede (sigortacının, açacağı dava, sigorta poliçesinden
doğan bir dava olmadığından asliye hukuk mahkemesinde) açılması gerektiğine dair 1944/9
K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının halen geçerliliğini sürdürdüğünü kabul eden
ve uygulayan 17. HD sinin görüşünün uygulama birliğini bozduğu katılımcıların çoğunluğu
tarafından benimsendi.
Çözüm: Konu ile ilgili 1944 tarihli İBK’nın 6102 Sayılı Yasa karşısındaki durumunun
uygulamada oluşturduğu tereddütlerin giderilmesi amacıyla Yüksek Yargı Organı tarafından
uygulamadaki birliği sağlamak amacıyla yeniden gözden geçirilmesinin uygun olacağı
önerildi.
Ancak 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra açılan kasko
rücu davalarında, davalılar arasında ZMSS var ise ticaret mahkemesinin görevli olacağı, diğer
yandan dava dışı sigortalı ile davalının tacir olmaları durumunda ise kasko sigortacısının
açacağı dava, tacirler arası haksız eylem niteliğinde olduğundan uyuşmazlığın, ticaret
mahkemesinin görev alanına girdiği görüşüne varıldı.
İtirazın iptali şeklinde açılan kasko rücu davalarındaki yargı yolu sorunu: İdarenin hizmet
kusuru nedeniyle meydana gelen kaza sonucu oluşan hasar bedelinin, kasko sözleşmesi
gereğince sigortalıya ödenmesi nedeniyle, zarar sorumlusundan rücuen tahsili amacıyla
başlatılan takibe, vaki itirazın iptali istemine ilişkin açılan davalarda adli yargı mı, idari yargı
mı görevli olduğu konusunda uygulamada sorunlar yaşandığı; bu hususun Uyuşmazlık
Mahkemesine kadar götürüldüğü ve yargılamanın bu nedenle uzadığı, bu hususta Yargıtay ile
Uyuşmazlık Mahkemesi uygulamalarının farklı olmasının da sorunu daha da çözümsüz hale
getirdiği konusunda uzun tartışmalar yapıldı.
ac- İdarenin hizmet kusurundan doğan ve tam yargı davasına konu olabilecek bir alacakla
ilgili davanın, idari yargıda açılması gerekirken, adli yargıda itirazın iptali şeklinde
açılmasının doğru olmadığı konusunda görüş birliğine varıldı.
Çözüm: Karayolları Trafik Kanunu 110. Maddesine “hizmet kusuru da dâhil olmak
üzere” ibaresinin eklenmesi için yasal düzenlemenin yapılması gerektiği, daha acil çözüme
ulaşmak için ise Yüksek Yargı organlarından Yargıtay ve Danıştay’ın konu ile alakalı
müzakereler yaparak ortak bir yol belirlemeleri konusunda görüş birliğine varıldı.
ad- ZMSS ye dayalı açılan davalarda görevli mahkemenin hangi mahkeme olacağı:
2
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1483/I. Maddesinde ZMSS’nin düzenlenmiş olması
nedeniyle aynı kanunun 4. maddesi gereği ticaret mahkemesinin görevli olduğu konusunda
17. HD nin uygulamasının isabetli olduğu, bu hususta uygulamada bir sıkıntı olmadığı
konusunda görüş birliğine varıldı.
b) 6100 sayılı HMK’nin 7/1. maddesinde yer alan düzenlemenin; ortak yetkili
mahkemenin yetkisini, kesin yetki haline getirilip getirilmediği hususu tartışıldı. HMK’nın
7/1 maddesinde öngörülen “ortak yetkili yer” ifadesinin uygulamada kesin yetki olup
olmadığı konusunda tereddütlere neden olduğu,
bu nedenle yerel mahkemelerce farklı
kararların verildiği. Ancak bu hususun kesin yetki olmadığı, seçimlik yetkilerden birisi
olduğuna dair Yargıtay 4. Hukuk ve 17. Hukuk Dairelerinin uygulamalarının devam
ettirilmesi gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.
Çözüm: Anılan yasa maddesinin açık hükmü karşısında, gerekçe kısmında belirtilen
kesin yetki ibaresinin değerlendirmeye alınmayarak aynı kanunun haksız fiil ile ilgili 16.
maddedeki düzenlemenin daha özel bir hüküm olması nedeniyle uygulanması gerektiği
görüşüne varıldı.
c)Trafik kazası dışında diğer haksız fiil sonucu oluşan tazminat istemlerinde özellikle
hatalı tedavi ve kamu görevlisi aleyhine açılan tazminat davalarında Anayasa’nın 129/5
maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekliliği,
Çözüm: Yüksek Yargı Organınca verilen uygulama niteliğindeki kararların takip edilerek
bu konudaki farkındalığın oluşturulması
2) Bankadan çekilen kredi ile satın alınan araç üzerine aynı banka tarafından, rehin
(mülkiyeti muhafaza) kaydı konulduktan (bankanın dain ve mürtehin sıfatı tesis
edildikten) sonra araç kaza yaptığında sigortalının sorumlulara karşı açtığı tazminat
davasında bankanın muvafakatinin alınmasına gerek olup olmadığı tartışıldı.
Rehin alacaklısının davaya muvafakat etmemesi veya rehin alacağının ödenmemesi hali
dava ön şartı olarak değerlendirilerek, bu halde davanın aktif dava ehliyeti (husumet) yokluğu
nedeniyle reddi gerektiğine dair Hukuk Genel Kurulu ve 17. Hukuk Dairesinin istikrarlı
uygulanmalarının doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiği noktasında görüş birliğine
varıldı.
3
Çözüm: Uygulamada herhangi bir sorunun yaşanmadığı noktasında görüş birliğine
varıldı.
3)Aracın valeye, otoparka, oto yıkamaya veya tamirhaneye bırakılması hallerinde
meydana gelen kazalarla veya çalınma olaylarıyla ilgili davalarda uygulanması gereken
yasal hükümler gözden geçirildi ve tartışıldı.
Bu tür davalarda Borçlar Kanunu’nun 463. Maddesinde tanımlanan vedia sözleşmesi
hükümlerinin uygulanması gerektiği noktasında görüş birliğine varıldı.
Aracın belirtilen yerlere ya da kişilere teslim edilmekle, teslim eden sigortalı ile bu kişi
ya da yerler arasında BK'nun 463 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan vedia (saklama)
sözleşmesi ilişkisi kurulmuş olup, davalıların sorumluluğu, BK’nun 481. maddesi kapsamında
ardiyecinin saklama borcunu kötü ifa etmiş olmasından kaynaklandığının kabulü gerektiği
benimsendi. Bu hallerde aracın teslim edilmesi edilmiş olmakla zilyetliğin karşı tarafa geçmiş
olduğunun kabul edilmesinin gerektiği görüşü benimsendi.
Çözüm: Uygulamada herhangi bir sorunun yaşanmadığı noktasında görüş birliğine
varıldı.
4)Kaza tespit tutanaklarının geçerliliği hususu tartışıldı:
Resmi makamlarca tutulan kaza tespit tutanaklarının aksi sabit oluncaya kadar geçerli
belgelerden bulunduğuna dair hem 17. Hukuk Dairesinin hem de Hukuk Genel Kurulunun
uygulamalarının doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiğine dair görüş birliğine varıldı.
Çözüm: Uygulamada herhangi bir sorunun yaşanmadığı noktasında görüş birliğine
varıldı. Kaza tespit tutanağının Sulh Ceza Mahkemesince iptal edilmesi durumunda, tutulan
kaza tespit tutanağının aksinin ispat edildiğinin kabulü gerektiğine dair görüş birliğine varıldı.
5)Genel Şartlar:
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan sigorta hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar ile ilgili olarak
yetkili kurum olan Hazine Müsteşarlığı’nca hazırlanan Genel Şartların (kasko sigorta genel
şartları, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları vs) genel işlem şartları bağlamında
değerlendirilemeyeceği konusunda görüş birliğine varıldı.
4
Çözüm: Sigorta hukukuna ilişkin bir dosyanın daha çabuk ve sağlıklı çözüme
kavuşturulabilmesi için öncelikle ilgili yasa maddesinin, sonra ilgili sigorta sözleşmesinin
genel şartları ve taraflar arasındaki sigorta sözleşmenin özel klozlarının dikkate alınması
gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.
6-Kasko sigortası teminatı kapsamı dışında kalan haller tartışıldı:
Alkol nedeniyle rizikonun teminat dışı kalıp kalmadığının tespit edilebilmesi için nöroloji
uzmanının da içinde bulunduğu bilirkişi heyetinden kazanın münhasıran alkolün etkisiyle
meydana gelip gelmediği konusunda rapor alınması gerektiğine dair 17. Hukuk Dairesinin ve
Hukuk Genel Kurulunun uygulamalarının doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiğine
ilişkin görüş birliğine varıldı.
İstiap haddinden fazla yük ve yolcu taşıma nedeniyle rizikonun teminat dışı kalıp
kalmadığı hususu tartışıldı; sadece istiap haddinin aşılmış olması, rizikonun teminat dışı
olduğu sonucunu doğurmayacağı, sigortalı araçta taşınan yükün istiap haddinden fazla olup
olmadığı, istiap haddi aşılmış ise, kazanın salt istiap haddinin aşılmış olması nedeniyle
meydana gelip gelmediği, kaza ile istiap haddinin aşılması arasında uygun illiyet bağının
bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınması gerektiğine dair 17. Hukuk Dairesinin
uygulamalarının doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiğine ilişkin görüş birliğine varıldı.
7-Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) ile sigortalı aracın işleteni (sürücüsü)
olan desteğin, tam kusurlu olduğu trafik kazası sonucu ölmesi halinde, destekten yoksun
kalanların
(mirasçı
olanların),
zorunlu
sigortacıdan
destek
tazminatı
isteyip
isteyemeyeceği hususları tartışıldı;
Destek talep edenler, ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü
kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten
yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla tam
kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin ve
sürücünün desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 Sayılı Karayolları
Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel
Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin ve
dolayısıyla sürücünün üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve destekten
yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı
sigorta şirketi zararın tamamından sorumlu olacağından, destek talep edenlerden, sigorta
5
şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebileceğine dair HGK’nun ve 17. Hukuk
Dairesinin uygulamalarının doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiğine ilişkin görüş
birliğine varıldı.
8) Haksız eylem sonucu hangi tür zararların oluştuğu ve zararın tazmini için
kimlerin dava açabileceği, hangi hallerde tazminata karar verilebileceği;
A)Destekten yoksun kalma tazminatı;
a)Bu tür tazminatın ancak ve ancak “ölüm” halinde istenebileceği, uygulamada zaman
zaman % 100 maluliyetin oluştuğu ancak ölümün gerçekleşmediği durumlarda bu tür istemin
yapıldığı, ancak Yargıtay yerleşik uygulamalarına göre ve kanunun açık anlatımı nedeniyle
istemlerin reddedilmesi gerektiği tartışıldı.
Destekten yoksun kalma tazminatının daha geniş bir ifadeyle fiili durumu kapsadığı, fiili
durum içerisinde özellikle anne ve baba yönünden miras hukukunu da kapsadığı ancak destek
kavramının mirasçılık kavramıyla aynı şey olmadığı, bu nedenle destekle yakın ilişkisini
düzenli ve sürekli yardım aldığı noktasında ispatlaması durumunda mirasçılık ilişkisi olsun
olmasın herkesin talepte bulunabileceği,
Destekten yoksun kalma zararı ve tazminatın hesap biçimi;
Uygulamada tazminat hesabının PMF tablosuna göre yapıldığı ve Yargıtay’ın da yerleşik
içtihatlarına göre bu tablonun esas alındığı, yıllara göre artırım ve indirimin o yıl ki toplam
tutar üzerinden % 10 esasına göre yapılması gerektiği ve hâlihazırdaki Yargıtay
uygulamalarının bu yönde olduğu, evlenme şansı ihtimalinin ise AYİM’in belirlediği tablo
üzerinden hesaplandığı,
Çözüm: Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına esas alınan PMF tablosu ile
yine zarar kalemlerinin hesabında gözetilen evlenme şansı ihtimalini belirleyen AYİM
tablosunun günümüz gerçeklerine uygun şekilde güncellenmesi ya da yeniden Adli Yargı
yerinde uygulanabilecek kriterlerin oluşturulması gerektiği konusunda ortak kanaate varıldı.
b)Tazminat raporunun denetimi:
-Desteğin geliri;
6
Desteğin hiçbir geliri yoksa ve mesleği belirtilmemiş ise asgari ücretten hesaplama
yapılması gerektiği, şayet gelire ilişkin hiçbir belge sunulmamış ancak meslek ileri
sürülmüşse yapılan işin niteliği gözetilerek ilgili meslek odalarından da ortalama gelir durumu
sorulmak suretiyle hesaplamanın yapılması, yapılan hesabın asgari ücretin altında
olamayacağı hususunun da denetim sırasında gözetilmesi, şayet gelire esas belge var ise “net
gelir – net maaş” esas alınarak hesaplamanın yapılması,
-Yaş:
Tazminat isteminde bulunan kişinin yaşı ile desteğin muhtemel yaşı gözetilerek desteğin
muhtemel yaşamının sona erdiği tarihe kadar tazminat hesabının yapılması gerektiği,
-Sağ kalan eşin evlenme ihtimalinin değerlendirilmesi;
-Çocuğun ölümü nedeniyle anne ve baba destek tazminat isteminde bulunduğunda
yetiştirme giderlerinin mahsup edilmesi gerekliliği,
-Tarafların kusurunu gözeterek indirim yapılması;
-Sosyal güvenlik ve sigorta şirketi tarafından varsa yapılan ödemelerin mahsup edilmesi:
Şayet zarar gören Bağ-kur Sigortalısı ise yapılan ödemenin Bağ-kur Yasasındaki rûcu
edileceğine ilişkin düzenleme gözetilerek mutlaka zarar kaleminden mahsup edilmesi
gerekliliği, mahsup edilmemesi halinde mükerrer tahsilata sebep olabileceği, şayet zarar
gören Emekli Sandığına bağlı ise bu koldan yapılan ödemelerin hiçbir zaman mahsup
edilmemesi gerektiği, şayet zarar gören SSK’ya bağlı ise bu durumda ödemenin iş kazası
kolundan mı yoksa diğer ödeme şekillerinden mi olduğu sorularak iş kazası kolundan bir
ödeme var ise bunun mahsuba tabi olduğu, diğer koldan yapılan ödemenin mahsup
edilmemesi gerektiği, ayrıca zarar görenin yakınlarına ödenen DUL ve YETİM aylıkları varsa
cenaze yardımlarının mahsup edilmemesi gerektiği,
-Varsa olayın oluşuna göre hakkaniyet indirimi yapılması,
Çözüm: Konu ile ilgili hesap bilirkişisi seçiminde mutlaka hazine listelerinde yer alan
bilirkişilerden olması zorunlu olmayıp mahkemenin denetleyeceği ayrıntıda rapor yazmaya
ehil bu hususta eğitimli olduğunu kanıtlamış kişilerden seçilmesi, dosyaya sunulan raporların
denetiminde azami çaba sarfedilmesi, bilirkişi raporu aldırılması noktasında uygulamada
bilirkişilerin 300’den fazla dosya alamamasının kaliteli bilirkişi bulmada sıkıntıya yol açtığı,
7
tanınmayan düzgün rapor yazamayan ancak komisyon listesinde yer alan bilirkişilerin
atanmasını zorunlu kıldığı, bu hususun da alınan raporların kalitesini düşürdüğü hususu göz
önüne
alınarak
bilirkişilik
müessesesinde
verilecek
dosya
sayısının
300
ile
sınırlandırılmasının doğru olmadığı, sayının arttırılması ya da sınırın kaldırılması gerekliliği
ile komisyon listesine alınan bilirkişilerin vasıflarının denetimden geçirilmesi gerektiği,
B)Maluliyet (Daimi iş göremezlik) zararı;
a)Öncelikle
dava
dilekçesindeki
anlatıma
göre
maluliyet
zararının
istenip
istenilmediğinin tespit edilmesi,
b)Maluliyet oranının mutlaka tespit edilmesi, uygulamada ATK 3. İhtisas Kurulu
tarafından verilen raporlara itibar edildiği,
c)Zarar hesabının PMF tablosuna göre yapılması gerektiği,
C)Geçici iş göremezlik;
Yaralanmanın derecesine göre belirlenen “tıbbi şifa süresi” boyunca yaralananın geliri
üzerinden hesaplanan zarardır.
Çözüm: Maluliyet raporlarının Adli Tıp Kurumundan alınma sürecinin uzun sürmesi
bunun da yargılamayı uzatması gözetilerek Adli Tıp Kurumunun teşkilat yasasında konuyu
çözecek düzenlemelerin yapılması noktasında görüş birliğine varılmıştır.
D)Tedavi gideri ile bu bağlamda yapılan giderler;
a)6111 Sayılı Yasa bağlamında trafik kazası nedeniyle oluşan tedavi giderlerinin SGK
tarafından karşılanacağına ilişkin yasa maddesi ve buna ilişkin uygulamalar tartışıldı.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 6111 Sayılı Yasa’nın yürürlüğünden önce açılan davalarda
SGK’nın yasal hasım olması nedeniyle davaya dâhil edilmesi yönündeki kararların
tartışıldığı,
b)Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilebilecek durumlarda dahi haksız fiil faili
sürücü ile işletenin ya da bu nedenle sorumlu olacak diğer kişilerin sorumluluğunun ortadan
kalkıp kalkmayacağı tartışıldı.
8
Çözüm: 6111 Sayılı Yasa’nın düzenlenme biçiminden trafik kazasından doğan tedavi
giderlerinin karşılanması noktasında Karayolları Trafik Kanunu uyarınca sürücü ve işletenin
sorumluluğunun kalkmayacağı, 6111 Sayılı Yasanın sorumlular arasına Sosyal Güvenlik
Kurumunun da dahil edildiği hususunda görüş birliğine varılmıştır.
c)Sosyal Güvenlik Kurumu’nca karşılanmayan ancak olaya bağlı zorunlu olarak
yapılması gerekli tedavi giderlerinin (ulaşım, refakatçi vs. gideri) olayın haksız fiil faili ile
işletenden istenmesine engelleyen bir durumun olmadığı,
d)Trafik kazası dışında diğer haksız fiil sonucu oluşan tedavi giderlerine ilişkin olarak
6111 Sayılı Yasa’nın uygulama alanının olmadığı genel ilkelere göre hareket edilmesi
gerektiği, bu bağlamda ulaşım, iğne ve pansuman gibi tedavi giderleri için mutlaka fatura ve
belge ile ispat zorunluluğunun olmaması, normal hayat deneyimlerine göre hâkimin BK 42
(TBK 50/2) takdiren karar verebileceği,
e)Trafik kazasına bağlı olmayan yaralanmalarda sürekli bakıcı giderine hükmedilecekse
506 Sayılı Yasa’nın 20/4 maddesi Sosyal Sigortalar İç Tüzüğü ve kişinin aile ortamında
bulunacağı gözetilerek takdiren indirim yapılması gerektiği tartışıldı.
f)Trafik kazalarında “hatır taşıması” nedeniyle yapılacak indirimin hangi oranda olması
gerektiği ve bu indirimden sadece hatır taşıyanın değil kazaya karışan diğer araç sürücüsü ve
işletenin de faydalandırılması gerektiği tartışıldı.
Çözüm: Uygulamada bir sıkıntının olmadığı, Yüksek Yargı ile İlk Derece Mahkemeleri
arasında uygulamada birliğin sağlandığı konusunda görüş birliğine varılmıştır.
E)Manevi tazminat;
a)Cismani zararlardan kaynaklanan manevi tazminat istemi;
Anne, baba ve kardeşler yönünden manevi tazminatın gerekliliği ancak amca, hala, dayı,
teyze gibi yakınların yaralanan kişiyle olan şahsi ilişkileri ile ilişkilerin niteliği gözetilerek her
somut olay ve yaralanmaya göre değerlendirme yapılarak manevi tazminat şartlarının oluşup
oluşmadığının tartışılması gerektiği sonucuna varıldı.
Çözüm: Bu konuda farkındalığın artırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
9
b)Kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminatın saldırıya uğrayan kişi yönünden
doğrudan zarar oluştuğu gözetilerek TBK 58 maddesi uyarınca değerlendirme yapılması
gerektiği,
c)Basın yoluyla kişilik haklarına saldırı durumunda basın özgürlüğü ve basın ilkelerinin
geniş yorumlanması gerektiği bu anlamda AİHM kararları ve AİHS’nin gözetilmesi gerektiği,
d)Yayın yoluyla yapılan kişilik haklarına saldırı durumlarında özel yasalarda belirtilen
durumlar dikkate alınarak gerek sorumluluk gerekse zaman aşımı gibi durumların
değerlendirilmesi,
e)5651 Sayılı Yasa’da belirlenen tedbir istemleri ile Medeni Kanun 24. Maddesinde
belirlenen tedbir isteminin internet üzerinden yapılan yayınlar nedeniyle uygulama noktasında
sıkıntıların olduğu 5651 Sayılı Yasa’daki sürenin kaçırılmış olması durumunda kişinin
mağduriyetinin devam edeceği, genel yetkili Asliye Hukuk Mahkemelerince verilen kararların
TİB tarafından infaz edilmemesinin yarattığı olumsuzluklar.
Çözüm: AİHM’nin bu konudaki uygulamaları da gözetilerek verilecek kararların AİHM
standartlarında olması konusunda azami gayretin gösterilmesi gerekliliği konusunda görüş
birliğine varılmıştır.
9)Tüm tazminat davalarında uygulama alanı bulunan ıslah, zaman aşımı, faiz ve
ceza davalarının beklenip beklenmeyeceği,
a)Trafik kazasına bağlı zarar istemlerinde davaya bakma görevi Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi’nde bulunduğundan ıslah müessesesine karşı zamanaşımı def’inde bulunulabileceği,
bunun dışında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin görev alanına giren alanlarda ıslah müessesesine
karşı zamanaşımı def’inde bulunulamayacağı, İlgili Dairelerin uygulamalarının bu şekilde
olduğu, bu hususta Daireler arasında içtihat birliğine gidilmesinin gerektiği konusunda görüş
birliğine varıldı.
b) Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş ise suç için yasada öngörülen ceza
zamanaşımının uygulanması gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı.
Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası ve Kasko Sigortası Sözleşmelerinden
kaynaklanan davalarda uzamış ceza zamanaşımının uygulanıp uygulanmayacağı tartışıldı:
KTK’nun 109/2 maddesindeki yaralamadan veya ölümden dolayı zarar gören 3.kişilerin
10
alacak hakkı yönünden açılacak davalarda, haksız eylem aynı zamanda Ceza Kanunu
bakımından suç oluşturmakta ve yasa daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmekte ise uzamış
ceza zamanaşımı süresi uygulanabilir ise de kasko sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemi
bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceğine dair 17. Hukuk Dairesinin uygulamalarının
doğru olduğu ve devam ettirilmesi gerektiğine ilişkin görüş birliğine varıldı.
c)Tek taraflı trafik kazası nedeniyle ZMMS aleyhine ölenin yakınları tarafından açılan
tazminat davasında da eylem suç teşkil ediyorsa ve daha uzun bir süreyi öngörüyorsa ZMMS
aleyhine suç için öngörülen zamanaşımının uygulanacağı,
d)Faiz kural olarak olay tarihinden, şayet davalı taraf sigorta şirketi ise temerrüt
tarihinden itibaren, temerrüt yoksa dava tarihinden itibaren işletilir. Taraflar tacirse ticari faiz
işletilir. Dava dilekçesinde istenmeyen faiz yargılama sırasında istendiğinde mahkemece faize
karar verilir.
e)Tazminat davasına konu olan eylem nedeniyle aynı zamanda ceza yargılaması devam
ediyorsa, ceza yargılamasının kesinleşmesinin beklenip beklenmeyeceği; şayet tazminat
davasında eylemin tazminatı gerektirdiği yönünde kati bir kanaat oluşmuşsa ve davalıların
kusurlu olduğu konusunda şüphe yoksa ceza yargılaması sonucunu beklemek zaman kaybı
olacağından beklenilmesinde hukuki menfaat olmadığı, aksine kusurun tamamının davacı ya
da davalıda olduğu yönünde ciddi tereddütler varsa örneğin birden fazla alınan kusur
raporlarının kendi içerisinde çelişkili olup kusurun tamamının davacı tarafa ya da davalı tarafa
verilmesi durumunda ceza yargılamasını beklemekte yarar olduğu,
GENEL DEĞERLENDİRME
1)HMT Toplantılarının devamında fayda olacağı ancak gerek konu belirlemesinin daha
özele indirgenmesi ve toplantı süresinin buna göre daha uzun olması gerektiği konusunda
görüş birliğine varıldı.
2)Toplantı
öncesinde
katılımcıların
birbirleriyle
irtibatı
sağlanarak
toplantıda
konuşulacak ve tartışılacak konular ile ilgili bilgi ve doküman paylaşımının sağlanması
konusunda görüş birliğine varıldı.
11
3)Yukarıda ele alınan ve tartışılan konularda gerek durum tespiti ve gerekse çözüm
önerileri noktasında oy birliğine varılmıştır.
12

Benzer belgeler