Pdf formatında indirmek için tıklayınız
Transkript
Pdf formatında indirmek için tıklayınız
01 merhaba_sablon 1/2/15 5:44 PM Page 9 Merhaba Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Mimaroğlu Yayın Danışmanı Veysel Şahin Yazışma Adresi İstanbul Mahmut Şevket Paşa Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydanı - Şişli / İstanbul İletişim Tel-Faks: (212) 238 81 46 - 238 82 49 [email protected] [email protected] www.tavirdergisi.org Ankara İdilcan Kültür Merkezi General Zeki Doğan Mah. İmam Alim Sultan Cad. No: 12/19 Mamak Tel: 0 312 391 37 75 Hesap no (TL) 1043-0784672 Gizem İbak İş Bankası Paşabahçe/İST Hesap No (EURO) 1043-0539521 Gizem İbak İş Bankası Paşabahçe/İST Fiyatı (DÖVİZ) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro İsviçre: 7,5 Frank İngiltere: 4 Sterlin Posta Çeki Hesap No Gizem İbak 1195 28 23 Baskı: Yediz Ofset Yayın Türü: Yerel Süreli Bir yılı daha uğurlayıp, yepyeni bir kavga yılına merhaba diyeceğiz. Umduğumuz, beklediğimiz, sevdalımız olan o güzel günlere biraz daha yaklaşmanın inancındayız. İnternette bir video çıkıp duruyor karşımıza “Harika bir yıldı, bunun parçası olduğun için teşekkürler” böyle buyuruyor facebook hazretleri. Masum görünümü altında çok fazla anlam barındırıyor bu videolar… Kapitalizm adeta acılarımızla, öfkelerimizle alay ediyor. Harika bir yıldı diyor… Bu yıl da biz çok öldük yine ama ölmekle kalsaydık bu büyük bir dram olurdu. Fakat biz, bir yılı daha öldükçe çoğalmanın, çoğaldıkça kazanacak olmanın inancıyla, coşkusuyla tamamladık. Soma’da 301 kere direniş oldu, öfke oldu, umut oldu adımız. Okmeydanı’ndan kalkan 16 kiloluk tabutun altında üç milyon omuz koşarak vardık. Silip gözümüzdeki yaşı, hesap sormanın bilincini kuşandık. Uzandığında elleri zeytinlerimize, direndik ve dahi kazandık. Katledilen her işçi bizdik, soğuktan parmakları donan her evsiz barksız çocuk biz. Sermayesi kuş yemi olan teyzenin kuşlarıydık ve oligarşinin gözünü oymaya and içtik... Biz hiç yalnız olmadık. Yendik, yenildik. Fakat hiç yalnız olmadık. Küba yenilmedi, 1 Ocak Küba Devrimi’nin öğrettikleri mücadelemizde yer buluyor. Emperyalistler istedikleri anlaşmaları yapsınlar, istedikleri yalan ve demagojiyi üretsinler sosyalizm, uykularını kaçırmaya devam edecek. Küba’da istemediğimiz görüntülere tanık olsak da, oradaki iktidarın eksikleri ve yaptıklarıdır eleştiririz. Fakat sosyalizm düşüncesi ve sosyalist bir yaşam bakidir. 2014 yılını Anadolu halklarına zehir eden AKP iktidarından hesap sorma coşkumuzdan bir milim sapmadık. 2015 yılı da hayatın her alanında, sanatın her dalında zorbalara karşı kavga ve direniş yılı olacak. Ezilen halkların sesi olmaya devam edeceğiz üretimlerimizle.. Yeni yılda tüm okurlarımıza umutlu, sevinçli günler diliyoruz... Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere Dostlukla.. 02 icindekiler_29-30 ellerimi tut 1/2/15 4:49 PM Page 30 3 5 6 8 11 12 14 16 18 20 21 24 25 MAKALE fazıl aktaş asıl korkuları halk! AÇIKLAMA tavır halktan çalmak serbest haberini yapmak yasak! MAKALE gürhan torun halkın sanatçısı ve burjuva sanatçısı TARTIŞMA ümit ilter bir sol görünümlü aydının tehlikesi AÇIKLAMA grup yorum/idil kültür merkezi çukurun bile bir derinliği var sen çukur dahi değilsin DENEME tavır okuru sizin tavır AÇIKLAMA grup yorum onurlu kürt gençlerinin beyinlerinin milliyetçi ideoloji ile yıkanmasına izin vermeyeceğiz! DENEME uşak hapishanesi 14 yıl sonra grup yorum dinlemek TARTIŞMA nuriye gülmen nazım hikmet bizimdir DEĞERLERİMİZ sevgi yüksel unutmadık... unutmayacağız... unutturmayacağız... RÖPORTAJ ümit ilter komutan che ile röportaj ÖYKÜ gebze hapishanesi suyun kokusu KELİMELERİN DİLİ ayşenur yayla fıtrat 26 27 28 29 30 31 34 35 37 39 42 43 45 46 ŞİİR mehmet özer kandan iz sürdüm DENEME deniz ekin berkin, tamir, çocuklarımız... GÜNCEL derya doğan berkin elvan dosyası nerede? ANI hazal kara reklam arasında on dokuz aralık ŞİİR burak ergün biliyorum yakındasın PANORAMA tavır AYIN FOTOĞRAFI ankara fosem ELEŞTİRİ mehmet esatoğlu destek köstek derken nerelere vardık TİYATRO idil halk tiyatrosu on iki öfkeli adam KİTAP levent navruz onurlu aydın biyografileri TELEVİZYON derya doğan medcezir SİNEMA leyla güney gökkuşağı savaşçıları ŞİİR rıfat ılgaz güvercinim uyur mu? HABERLER PDNDOH PDNDOH asıl korkuları halk! az l akta nan mülkler, çıkarılan yasalar, kolluk güçlerinin artırılan yetkileri, kendine muhalif bütün kesimlere baskı ve gözdağı denemesi... Kime karşı bunca hazırlık Anadolu halklarına, Türkiyelilere... Bize, size, hepimize... Ya baskıyla sindirecek ya da burdan kaçıp gidecek, en baş şakşakçılarıyla birlikte.. Yeni baskı yasaları geçiriliyor meclisten son hızla. Polise katliam hakkı! Tanınıyor, taşa, sopaya, molotofa karşı. Yeni TOMA’lar yolda. Mevcutlar çok yetersiz çünkü. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kuşa çevriliyor, hatta fiilen ortadan kaldırılıyor, mülke amirlerin iznine bağlanarak... Bundan önceki baskı yasaları yetmedi AKP’ye, bunlar da yetmeyecek, hep daha fazlasını isteyecek çünkü güçsüz, çünkü korkuyor, çünkü en küçük muhalefetin bile kendisini devirecek bir güce erişebileceğinden ürküyor. Yani şu sonucu çıkarmak gerekiyor: Hummalı bir hazırlık var. Saray, geniş kapasiteli bir uçak (uzun yolculuklara uygun yakıt kapasiteli), yurtdışı ülkelerden alı- Fethullah Gülen Cemaati’nin medyasına saldırdı AKP faşizmi en son. Aralarında bir iktidar (doğallığında rant da) savaşı olduğu biliniyor kamuoyunca 2013’ün 17-25 Aralık operasyonlarıyla başlayan. Cemaat, AKP’yi altedebileceğini düşünmüştü ama evdeki hesap çarşıya uymadı, AKP belini doğrulttu tez zamanda. Şimdi de intikam alıyor cemaatten. “Yesinler birbirlerini” ya da “it dalaşı” demenin apolitik bir değerlendirme olacağı açıktır. Çünkü ortada AKP faşizminin cemaat üzerinden tüm halka bir gözdağı operasyonu var. Faşizmin “fıtratında” halk düşmanlığı vardır, kendinden olmayan herkese, her güce acımasızca saldırır, ortadan kaldırmaya, yapamadığı noktada etkisizleştirmeye çalışır. Cemaate yönelik saldırıların olacağı 2013’ten beri biliniyordu elbette ama bunu öyle sansanyonel bir şekilde yapıyor ki AKP, kendisini olduğundan daha güçlü gösteriyor, OCAK 2015 | TAVIR | 3 EDVLQLQGG 30 herkese bir korku salıyor iletişim kanallarıyla psikolojik harp yöntemleri uyguluyor. Fethullahçılar üzerinden tüm halkı teslim alma... AKP’nin arzuladığı budur. Moda deyimle “algı operasyonu” ama doğru adla “psikolojik savaş”tır AKP’nin cemaate yönelik saldırıları. Elbette fiziki olarak da cemaate yükleniyor, siyasi-ekonomik olarak onun tüm kanallarını kapatmak için elinden geleni yapıyor. Polisiye yöntemleri bir yandan hayata geçirirken, öte yandan cemaatin şirketlerini denetim altına alıyor, müfettişlerini onların üzerine salıyor. (Bank Asya’yı bitirme operasyonu hatırlansın.) Onlarca şirket bugün denetim altında. Dersaneler 2015’te kapanacak... Fettullahçı basına saldırıyor görüyorsunuz. Zaman’a, Samanyolu’na, gazetecilere, yazarlara, hatta senaristlere bile. Tüm dünya canlı yayınlarla izliyor.. Bir gazeteci dostun dediği gibi.. Geçmişte bu faşizmin yöneticiliğini, uygulayıcılığını yapanlar şimdi aynı faşizme uğruyor.. Öyle de böyle de faşizm insanlık dışıdır, onurumuza karşıdır. Doğallığında karşı çıkmak gerekir. Bugün birine gerekir bu sahiplenme, yarın diğerine.. Tıpkı bize Tuncay Özkan’ların durumunu hatırlattı... F Tipi hücreleri övüyordu, yöneticisi olduğu kanalından.. Kameralarla hücreleri gezdi.. “Oh ne güzel odalar bunlar”, lüks diyordu. Ne oldu? Bir gün kendisi gördü oraları. Nasıl ağlıyordu bu sefer.. Bunu da unutmuyoruz. Demek ki sana da gerekti bir gün Tuncay Özkan sahiplenme ve gerçekler. Şimdi de aynı sahneler tekrar ediyor. Bu kez cemaat grubu Tuncay Özkan durumuna düşüyor. İktidardaki pastadan pay kapma yarışları. O paya kim sahip oluyorsa diğerini eziyor. Ama işte yeri geldiğinde de halka karşı, emekçilere karşı, ezilen sınıfa karşı, devrimcilere karşı hepsi birleşiyor, her dönem sırtlarında olan Amerika’yla birlikte. İzliyoruz hallerini.. “Özgür basın susturulamaz”, “Free for press”, “Free Media Can Not Be Silenced”, “Bunu da Yaz Tarih” dövizleri taşıyor, sloganları atıyorlar cemaat çevresi. “Hukuk Katliamı” diyorlar gazetecileri.. İşte sorma zamanımız geldi bizim de.. Neredeydiniz? Dünyanın en çok tutuklu gazetecesinin olduğu bir ülkede yaşıyordunuz.. Hepsini izlediniz, sıra kendinize geldiğinde nasıl da canı yanmışçasına bağırıyorsunuz. İşte bu sloganlar bütün ezilenlere, bütün yok sayılanlara lazım. “Hukuk katliamı” diyor şimdi Fettullahçı medya. Bırakın hukuku, gazeteciler katledildi yıllarca. Sessizliğinizin derinliklerindeydiniz ve bir kısmınız da alkışlarla izliyordunuz bu gelişmeleri. Ama şimdi biz sizi böyle izlemiyoruz. Biz faşizme uğrayan bütün kesimlere sahip çıkıyoruz. Çünkü faşizme karşı olmak onurdur. Bunun gereğini yapıyoruz. Sadece kendine dokunduğunda değil, yanlışa her daim karşı durabilmek, gerçeği sahiplenmektir asıl erdem. Biz böyle bir erdemi ne yazık ki hala sizden beklemiyoruz. Çünkü yarın bir gün barışırsanız yine aynı zulmün içinde olacaksınız halka, emekçilere, devrimcilere karşı. Tuncay Özkan tutuklandığında, daha önce F Tiplerini övdüğü haberleri toplayıp göndermiştik kendisine, yattığı hapishaneye. Şimdi size ne gönderelim anlamanız için, gerçekleri görebilmeniz için. Şimdiye kadar öldürülen gazetecilerin dökümünü mü? Yoksa kapatılan gazeteleri, dergileri mi? Gazeteyi satıyor diye sırtından başından vurulan gençlerin fotoğraflarını mı? Şu an içeride bulunan gazeteci arkadaşlarımızın isim listesini mi? Fethullahçıların AKP ile savaşta ellerinde bir tek ABD desteği var şimdilik ama artık kırmızı bülten de çıkarıldı Fethullah Gülen hakkında. Yarın ABD’nin ne yapacağını kestirmek güç, Fethullah’ı AKP’yi hizaya sokmak, dizginlemek için yanında tutacak mı yoksa Tayyip’in ellerine teslim mi edecek meçhul. Yalnız bir tek gerçek var ki, o da cemaat ile AKP’nin çelişkileri nihayetinde uzlaşır çelişkilerdir, yarın yeniden iyi ilişikler tesis edilebilir aralarında. Ortak yanları halk düşmanlığıdır ve bu özellikleri her zaman bir araya gelmeleri için yeterli sebeptir. Şimdilik uzak bir ihtimal gibi görünüyor ama ihtimaldışı hiç değildir. AKP faşizminin halk düşmanlığında kendinden önceki tüm siyasi iktidarlara fark attığını artık herkes görmüş durumda. Ancak güçlü bir muhalefetin ya da iktidar alternatifinin olmaması ayrı bir yazı konusudur. Gerçekten de halk düşmanlığının alenileştiği, hırsızlığın, yolsuzluğun çürümenin ve yozlaşmanın kanıksandığı, daha doğrusu kanıksatıldığı, bütün bunlarda ifrata varıldığı gün gibi ortadadır ve bunu AKP faşizmi 12 yıl gibi kısa bir sürede başarmıştır! Şimdi halkı teslim almada hızı iyice artırmış durumda. Çok değil daha bir buçuk yıl önce can ciğer kuzu sarması olduğu cemaatle, her türden kirli işlerini yaptırdığı bir gruba yönelik kinine bile bakılsa AKP’nin kendi çıkarları için neler yapabileceğinin sınırının çizilemeyeceğini söylemek hiç de akıl dışı olmayacaktır. Sanılmasın ki AKP çok güçlüdür ve bu gücün sınırı yoktur, hayır asla. Bugünkü görüntünün tanımı, tarifi böyle yapılamaz, yapılmamalı. Çünkü böyle yapıldığı takdirde AKP’nin kadri mutlak ve yenilmez bir güç olduğunu söyleriz ki bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. AKP’nin devlet teröründe sınır tanımaması, gücünden değil, asıl olarak güçsüzlüğünden, kendine ve halka güvenmediğindendir. Elinde daha fazla baskı, daha fazla terörden başka bir silah yoktur ve bu silah da bir yere kadar koruyabilir iktidarını. “Zulmün artsın” dermiş eskiler zalimlere, “artsın ki sonun çabuk gelsin”... Zulmünü artırıyor AKP faşizmi son yıllarda. Ülkenin en büyük partisiymiş gibi görünüyor ama, gün geçtikçe sıkışıyor ve daha çok saldırganlaşıyor. Bütün yasalar, paketler, açılımları ellerinde patlayacak ya o da yakındır. 4 | TAVIR | OCAK 2015 EDVLQLQGG 30 DoÕNODPD DoÕNODPD halktan çalmak serbest haberini yapmak yasak! tav r “Küçük hırsızları asıp yok ederler. Büyükleri çok ilerlemiştir, ülkeyi ve sarayı yönetiyorlar.” * 17 Aralık 2013’te dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, AB Bakanı Egemen Bağış ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “yolsuzluk soruşturması” kapsamında gözaltına alınmış ve hemen ardından serbest bırakılmıştı. Dört eski bakanın gözaltına alınmasının üzerinden bir yıla yakın zaman geçmesine rağmen mecliste bir soruşturma komisyonu henüz yeni kuruldu. Yolsuzluğu araştırmak üzere kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu’nun ilk işi ise, dört eski bakan ve yolsuzluk soruşturması kapsamında haber yapılmasını engellemek için yasak kararı çıkarttırmak oldu. sı ve dört eski bakan” hakkında her- tidarın faşist sansür politikasına, yayın hangi bir kitle iletişim aracında haber yasaklarına karşı basının direnebilmek için örgütlenmesi ve halka haber ulaşyapılmasını yasakladı. tırma amacına uygun hareket etmesi Bu AKP iktidarının ilk kez başvurdu- gerekir. Bugün, gerçek olan haberi ğu bir yöntem değil. Daha önce de ulaştırmanın mücadelesini veremeRoboski, Reyhanlı, Ergenekon, Şike yenlerin yarın çürüyecekleri bakidir. Soruşturmaları, Mit’in yardım tırları, Habercilik ahlak gerektirir. Temiz kalaSoma... konularında yayın yasakları bilmenin koşulu faşizmin sansür poligetirildi. Yani AKP iktidarı sadece son tikasına karşı koymak, direnmektir. dört yılında 150 den fazla konuya yaKültür Sanat Yaşamında Tavır Dergisi yın yasağı getirdi. olarak baskıcı faşist 80 cuntasının en AKP iktidarı halkın haber alma hakkını ağır koşullarında dahi halka dergimiz gasp etmektedir. Halkın gerçekleri öğ- sayfalarından gerçekleri ulaştırmakrenmesinin önüne geçmeye çalışmak- tan vazgeçmedik. Gücümüzü halkıta; kendi hırsızlığını, halk düşmanlığı- mızdan örgütlülüğümüzden aldık. nı, alçaklığını gizlemek için her türlü Bundan sonra da faşist, hırsız AKP ikyöntemi denemektedir. Kendi mah- tidarının sansür politiklarını, yayın yakemelerini kurup göstermelik yargıla- saklarını dikkate almayacağız. Direnmalarla hırsızlıklarını aklayanlar, şimdi meyen çürür biliyoruz. de basına bu hırsızlığı görmeyeceksi*Goethe niz diyor. Meclis Soruşturma Komisyonu Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na yayın yasağına ilişkin talepte bulundu ve 7. Sulh Ceza Hakimliği, 27 Aralık 2014 mesai bitimine kadar “yolsuzluk soruşturma- Bu sansürdür. Sansür faşizmdir ve ik- OCAK 2015 | TAVIR | 5 WDYLUDFLNODPDLQGG 30 PDNDOH PDNDOH halkın sanatçısı ve burjuva sanatçısı gürhan torun Hayat her sanatçıya bir görev biçer; kimi beste yazar, müzik yapar. Kimi yazı yazar, öykü olur, roman olur, gazete, dergi, bildiri olur bilinç taşır. Kimi oyuncudur oynar. Kimi ressam, heykeltıraştır bir şeyler anlatır. Bunun yanında halkın da bir görevi vardır seçer. Ya var eder ya da yok eder. Dinler, izler, bakar, görür, okur… Ona göre de yorumlar. Halk için, sanatçının kim olduğu, nerede olduğu önemlidir. Halkın uzağında mı yakınında mı? Halkın acısına, mutluluğuna ortak olabiliyor mu? Halkın dili, sesine ses olabiliyor mu? Bu sorular bir sanatçı için olmazsa olmazdır ve cevaplamakla yükümlüdür. Halk, bir sanatçı için bunları sorumluluk bilir ve ona göre değerlendirir. Diğeri ‘’sanatçı’’ diye tabir edilen, düzenin soytarısı, efendilerinin sanatçılığını yapan burjuva sanatçılarıdır. Halk bunları elinin tersiyle iter. Halktan kopuk hiçbir sanatçı bizim sanatçımız değildir. Çünkü bu iki sınıf arasında farklar vardır. Halkın sanatçısı, halk için umudun nişanı’dır. Yaptığı her işte halka umut taşır. Din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin halka gider. Acılarını, mutluluğunu paylaşır. Yeri geldiğinde sanatından çok halkın içinde olur. Burjuva sanatçısı; efendisinin sözünden dışarı çıkamaz, yuları bağlıdır. Halka tepeden bakar, sırça köşklerinden çıkmayan asalak sürüsüdür, hal- kı anlayamaz. Tek bildikleri, daha çok Halkın sanatçısı; arkadaştır, dosttur, kazanmak için üretmek. abidir, abladır, kardeştir. Canın acısa, yüreğinde hissedendir. Sevdalansan Halkın sanatçısı; tarlada ırgat, yerin seni dinleyen… Toplumsal reaksiyedi kat dibinde madencidir, tersane- yona, eyleme sessiz kalamaz. Halka de işçi, torna tezgahında çıraktır. Fab- yapacağı açıklamalarda bilir etkin olrika grevlerinde en öndedir, sanatçı duğunu, bir anda kitlelerin yoğunlaolduğu gibi de savaşçıdır. Halka bilinç şacağını. taşır yön verendir. Müzisyen besteler, madeni anlatır… Oyuncu, yönetmen Burjuva sanatçısı; yaşanan tepkilefabrikayı oynar. Sinemaya, tiyatroya ri, isyanları, eylemleri, ayaklanmaları taşır… Ressam bir eylemi, ayaklan- sekteye uğratmak için her yolu dener. mayı çizer… Heykeltıraş bir sembol TV kanallarına çıkar konuşur, sosyal yontar dilden dile dolaşır… Bilim in- medyada halkı susturacak, pasifize sanı, halkın çıkarları için düşünür, üre- edecek açıklamalarda bulunur. Çüntir… Yazar, şair, öykülerini, romanları- kü onlar efendileri tarafından kurunı, şiirlerini halkın içinde ne yaşadıysa lu saat gibidir, zamanları geldiğinde aynı yalınlıkta döker sayfalara… Şef- kapitalizmin çarklarını engelleyecek faftır, içi neyse dışına da o yansır, ne bir şey oldu mu, kukuman kuşu gibi düşünüyorsa dile getirir. İkiyüzlü, iş- çıkarlar yuvalarından ve ötmeye başgüzar değildir. Harbi, has söylediğini larlar: ‘’Barışçıl protestolar yapın, taş savunandır kaçak oynamaz. Cesurdur, atmayın gül verin, yasal olmayan yeregemenlere karşı hep bir sözü vardır. lerde eylem yapmayın…’’ ne gelirse Muhaliftir korkusuzca… Hiçbir halk önlerine onu okurlar. Ne yapsalar da düşmanına boyun eğmez, halktan al- çokta etkili olamazlar esasında. Çündığı güçle yürür hedefe… kü onlar bir avuçtur. Apolitik, yozlaşmış, karşı devrimciler dışında kimseye Burjuva sanatçısı; sinsidir, halkın yü- yön veremez. züne güler, arkasından kendi çıkarları için para babalarına yanaşır. Amma Halkın sanatçısı; halkın haklı, onurlu velakin, yalancının mumu yadsıya ka- davasına omuz verir. Çünkü, yoksuldardır! Siner, bir şey zoruna, gücüne lar, ezilenler bu ülkenin dört bir yagitse diyemez, söylerse bilir başına nında vardır, milyonlardır. Sanat bu neler geleceğini, kapı dışarı edileceği- denli güçlüdür, halka yön verir. Bu ni. O yüzden onursuzdur, şan şöhret yüzden sanatçı evvela kendi içinde için, para için satmıştır kendini ege- örgütlüdür, halkın çıkarları için düşümenlere. nür, gerektiğinde bedel ödemekten kaçınmaz. Ne düşünüyorsa hayatında pratikleştirir ve öyle yaşar… 6 | TAVIR | OCAK 2015 KDONVDQDWFLVLLQGG 30 dur; beynindeki zırhı görür. Kalkar, kara gözlerindeki öfkeyi görür. Yürür, elinde ki sapan hedef şaşmaz ürker! O çok korunaklı sarayında oturur, düşer aklına çıkmaz, yüzündeki kızıl fular. Korkusu dilindeki slogandır! Adalet çanları çalar, titrer, sarar korkular. Uykuları cehennemdir! Padişah kapana sıkışmıştır, ondandır akıttığı pis salyalar. Sabah olduğunda soğuk terler ‘’Halkın başına bela olmuş azılı bir ka- dökerek uyanır, tez çağırın der, dalkatil, durmak yok yola devam diyerek vuklarımı. padişah olmaya özenir. Gel zaman git zaman, bu zat gittiği her yerde bizzat Başlar anlatmaya rüyasını, tepesine emrini verdiği ve katili olduğu, halkın üşüşen saray soytarılarına, o durakküçük generali Berkin’i kötüler. Daha sadıkça “padişahım çok yaşa” derler. da ileri gider ailesine laf eder, yiğit bir Onlar efendilerini avutsun dursun. Ve evlat doğurmuş anasını meydanlarda sarayın soytarıları, padişahın korkuyuhalatır… Öylesine arsız ve yozdur, sunu azaltmak için ellerinden geleni ahlaktan zerre nem almamıştır. Sal- yapmaya soyunurlar. Onlar padişahın dırganlığı da boşuna değildir elbette, şakşakçılğını yapadursun. korkusundandır. Nereye gitse iki eli yakasındadır Berkin’in… Günlerden Diğer taraftan cevahir yürekler ise, yabir gün; o çok korunaklı, bilmem kaç tıp, kalkıp Berkin derler, adalet derler. odalı sarayında, kasvetli bir gecede Durmadan, bıkmadan usanmadan, uykuya dalar katil. Berkin kabusu- sabırla… İnançla, öfkeyle, umutla… Burjuva sanatçısı; ahlakı yoktur. Dibine kadar pas tutmuş bu sistemin, çürümesi kaçınılmazdır. Halka saldırmaktan, değerlerimize, kültürümüze saldırmaktan hiçbir zaman geri durmaz, sistemin uşakları ve onları tastikleyen, arka çıkan, destekleyen burjuva sanatçıları. Ahlak demişken size kısa bir hikayeden bahsedeceğim: Şimdi söyleyin kim bu sarayların, saltanatların şakşakçıları, sanatçıları? Yılmaz Güneyler kesiyor yollarını şimdi onların. “Kralın sofrasında soytarı olacağıma, halkın kavgasında eşkiya olurum’’ diyerek. Düşmanla hiçbir zaman uzlaşmayan, boyun eğmeyenler olarak. Son sözü de vatanı için savaşarak ölen Jose Marti söylesin: ‘’Varsın hainleri gizlesinler, soğuk bir taş altında. Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.’’ Tarih ilerlerken, bu tarihin içini dolduran insanlık; zorbaların alkışlayıcılarını tarihin çöp tenekesine yollarken, halkın sanatçılarını her daim anacaktır. OCAK 2015 | TAVIR | 7 KDONVDQDWFLVLLQGG 30 WDUWÕúPD WDUWÕúPD bir sol görünümlü aydının tehlikesi Şöyle başlayalım: Felsefe alanında Sla- rehber gazetesi olan Financial Times, voj Zizek her ne ise, ekonomi-politik bu kitaba ödül vermekte gecikmedi. alanında da Thomas Piketty öyledir. (Geçerken hatırlatalım: Marks ustamıHatırlanır, bir süre öncesine kadar bur- zın “Kapital” kitabını, ülkemizde Sol juva basın, malum magazin diliyle, S. Yayınları bastı ve yayınevinin sahipleZizek için “solun yeni rock-starı” di- rinden İlhan Erdost; bunun bedelini yordu. Şimdi, “solun yeni rock-starı” katledilerek ödedi.) olarak Thomas Piketty ilan ediliyor. Piketty’e “Günaydın” Diyoruz(!) Gazeteci soruyor: “Sizin için ‘solun Fransa akademisinde ekonomi profesöyeni rock starı’ diyorlar. Hoşunuza gi- rü olan Piketty, 700 sayfalık kitabında, diyor mu bu benzetme?” (23 Kasım 20 ülkeden topladığı 200 yıllık veriler 2014- Kübra Par Röportajı- Habertürk) ışığında, sermaye birikiminin nasıl belT. Piketty cevaplıyor: “Ne mutlu olu- li ellerde toplandığını ve bunun da gelir yorum, ne de mutsuz. Biraz komik bir eşitsizliğini nasıl büyüttüğünü anlatıdurum. Yeter ki kitap daha çok satsın, yor. Kısaca, “yeni” bir şey anlatmıyor. ne dediklerinin önemi yok!” Halkların gözyaşı ve kanla tecrübe etPiketty’nin kitaptan kastı, “Kapital” tiği, halkların devrimci önderlerinin adını verdiği ekonomik inceleme kita- nasıl gerçekleştiğini bilimsel olarak bıdır. çoktan deşifre ettiği kapitalist sömürünün bir boyutunu “bulgularla” ve hayli Piketty’nin kitabının adının Karl Marks masumlaştırarak anlatmış Piketty. ustamızın kapitalizmin işleyiş yasalarını açığa çıkardığı tarihsel eseri “Ka- “Kitabınızın temel argümanı ne?” sopital” ile benzerlik taşıması, tesadüf rusuna bakın ne cevap veriyor: ‘Kideğildir. İçeriğinden öte, soysuz bir tabımın en önemli bulgusu, endüstri pazarlama yöntemidir bu. Kapitaliz- devriminin, büyüme ile sermaye geliri min işleyiş yasalarını deşifre etmesiyle, arasındaki eşitsizliği gidermemiş oldevrimci bir etkiye sahip olan Marks’ın ması… Tüm çığır açan buluşlar, emek eserinin tarihsel prestij i ini istismar et- geliri ile servet arasında artan uçurumu meye kalkışmışlardır. kapatmaya yetmedi.’ (23 Kasım 2014/ Habertürk) Aslında, T.Piketty’nin kitabının içeriğinin kime hizmet ettiğini anlamak için, Biz de Thomas Piketty’e: kimin bastığına bakmak yeterli olur. “Günaydın” diyoruz (!) Ülkemizde bu kitabı İş Bankası bastı ve yayınladı. Ve dahası, emperyalizmin Kapitalizm o eşitsizliğin kaynağıdır. Marks ustamız, kapitalizmde sermaye birikiminin yoksulluğu arttırıp eşitsizliği nasıl büyüttüğünü ‘Kapital’ eserinin içinde “Kapitalist Birikimin Genel Yasası” kapsamında açıklamıştır. Diyebiliriz ki, Marks ustamızın yaptığı kapitalizmin işleyiş yasalarına dair tarihsel bir keşif iken, Piketty’nin yaptığı ise daha önce keşfedilen gerçekliğe zenginler için mavi tur düzenlemekten başka bir şey değildir. Açık olan şu ki, kapitalizmde sermaye birikimi, sömürü temeline dayanır. Sömürü arttıkça da, eşitsizlik ve yoksullaşma artar. Marks’ın Kapital’deki ifadesiyle söylersek: “… Sermayenin bir yanda (burjuvazinin elinde-bn-) birikmesiyle yoksulluğun, acı çekmenin, bilgisizliğin, aptallaşmanın, ahlaksal düşkünlüğün, köleliğin öbür yanda; bizzat sermayeyi üreten sınıfın (emekçilerin –bn-) yanında birikmesi birbirine eşittir.” Piketty ve benzerleri bunları bilir elbette. 20 ülkeden 200 yıllık verilerle kapitalizmin gerçeğini yorumlamala- 8-10 bir sol.indd dd 2 1/2/15 1/2 /2/15 5:02 PM rının nedeni, bu sorunun tarihsel çözümünün üstünü örtmekten başka bir şey değil. Ki Piketty’nin, soruna hayli eksik bir biçimde değindikten sonra, önerdiği “çözüm” burjuvaziye hizmet etmektedir. Piketty Cahil Değil, Yalancıdır Emperyalist kapitalist sistem sürdürdüğü sömürü ve yarattığı eşitsizlik, yoksullaşma, açlık, işsizlik, yozlaşma, zulüm… ile halklar için cehennemden farksızdır. Kapitalist ‘cehennem’in tek alternatifi vardır: Sosyalizm… Piketty ve benzerleri, işte bu bilimsel ve tarihsel gerçeği örtbas edebilmek için “20 ülkeden 200 yıllık bulgular” sosu kullanarak, “çözüm” diye yine kapitalizmi öneriyorlar. Burjuvazinin Piketty’i sevmesinin nedeni de budur. Gazeteci soruyor: “Komünizm ya da sosyalizm gibi sistemler olmadan da eşitliğin sağlanabileceğine inanıyorsunuz yani…” Piketty’nin cevabı, burjuvazi ve proletarya arasındaki kavgada kimin yanında saf tuttuğunu da gösteriyor: “Evet elbette… Özel mülkiyeti koruyarak, kapitalizmi daha eşitlikçi bir sistem haline getirebiliriz. Kapitalizmi düzenlemenin farklı yolları var. Yeni yollar da bulabiliriz. Bu konuda çok umutluyum.” ty gibileri çıkıp halklara düzen içi sahte “Demokratik kurumlar kapitalizmin umutlar empoze etmeye çalışmışlardır. sınırlarını çizmelidir. Servetin çok fazla birikmesi örneğin vergiyle önlenebilir. Sosyal Bilimin Son Sözü Nedir? Her yıl nasıl tarım politikaları gözden Piketty’nin bulduğu “çözüm”, bir tür geçiriliyorsa eşitsizliği azaltmak için vergi düzenlemesidir. Buna “Artan servet, veraset ile ilgili politikalar gözoranlı servet vergisi” adını veriyor. den geçirilebilir, değişiklikler yapılaİşte, Piketty’nin kapitalizmin sorunları- bilir. Kapitalizm devam edecek. Başka na bulduğu “dâhiyane” çözüm önerisi: şekillere girecek…” (23 Kasım 2014 / Hürriyet- Pazar/syf:10) “… Artan oranlı servet vergisi ile bu sorun çözülebilir. Avrupa’da 1 milyon Burjuvazi, Piketty ve benzerleri üzerinEuro’nun altında geliri olanlardan net den “Kapitalizm devam edecek” yalanıservetleri üzerinden 0,1 oranında, 1 ila nı, “bilimsel” bir maskeyle yutturmaya 5 milyon Euro arasındakilerden yüz- çalışıyor. de 1-2 oranında, 2 milyonun üzerinde serveti olanlardan ise yüzde 2 oranında Kapitalizm hayatın her alanında ve her vergi alınmasını önerdim. Dikkat eder- an, herkesin görebileceği açıklıkta eşitseniz gelir vergisinden değil servet ver- sizlik yarattığının farkında olan halktan gisinden söz ediyorum.” her insan eşitlik, yani adalet özlemi çeker. Söz konusu olan, halkların Ekmek, Piketty’nin diliyle, burjuvazi bize şunu Adalet, Özgürlük hasreti, arayışıdır. söylüyor: Evet, kapitalizm sizi aç ve açıkta bırakıyor. Ama bu sorunun ka- Halklar aradıklarını nerede ve nasıl bupitalizm içinde çözümü var. Örgütlenip lacaklardır? Piketty ve benzerleri, geçdevrim yaparak sosyalizmi kurmanıza mişten bugüne bu sorunun bilimsel, gerek yok. Çünkü, zenginlerden daha tarihsel, gerçek cevabını çarpıtmak için fazla vergi alınırsa kapitalizmi de iyileş- var olmuşlardır. tirmiş oluruz… Buyrun burdan yakın (!) Gazeteci soruyor: “Yeniden daha eşit bir dünya yaratmak için büyük savaşlaİşte biz yoksullara böyle diyorlar. Ki Pi- ra ve krizlere mi ihtiyacımız var yani?” ketty ve benzerleri, geçmişten bugüne (23 Kasım 2014/Habertürk) halklara yanlış bilinç, sahte umut taşımanın görevlisi olmuşlardır. Piketty’nin cevabı şudur: “Hayır, soKapitalizmin bunalımına, çürümesine, runu daha barışçıl yoldan çözebilecek çöküşüne bu türden öneriler de çare kurumlarımız ve politikalarımız var. olamaz. Kaldı ki, Adam Smith’den bu Teknolojideki ilerlemeyi ve piyasadaki yana böylesi vergi düzenlemeleri öne- büyümeyi ortak çıkarlar için kullanarilmiştir. Ve böylesi düzenlemelerin de cak daha güçlü kamu kurumlarına ihsihirli değnek olmadığı görülmüştür. tiyacımız var.” Elbette Piketty ve benzerleri, kapitalizmden hiçbir şey anlamadıkları için böyle söylemiyorlar. Cahil oldukları için böyle önerilerde bulunmuyorlar. Cahil olsalar, ‘masum’ olurlardı ama değiller. Çünkü önerileriyle burjuvazi- Piketty de bunları bilir. Ama onun göye hizmet ediyorlar. revi, ‘kapitalizmin sorunları bir takım iyileştirmelerle kapitalizmin içinde Her anlamda çürüyen, halklara açlık, çözülebilir’ yalanının propagandasını yoksulluk, yozlaşma, zulüm dışında yapmaktır. bir şey vermeyen emperyalist-kapitalist sistemin reformlarla iyileştirilebi- Gazeteci Gila Benmayor’un “Demokleceğini söylemek, halkları kandırmaya rasinin kapitalizmin kontrolünü nasıl kalkmaktan başka bir şey değildir. alacağına ilişkin kafa yormak gerek’ diBöylesi yaklaşımların da “yeni” bir yanı yorsunuz?” sorusuna, şu cevabı veriyor yoktur. Kapitalizmin yapısal krizinin Piketty: zirvesine tırmandığı her dönem, Piket- Yukarıdaki sorunun içerdiği anlama, eş deyişle halkların Ekmek, Adalet, Özgürlük hedefine nasıl ulaşacaklarına, Marks ustamız tarihsel bir cevap vermiştir: “… Ancak artık sınıfların ve sınıf çelişmelerinin bulunmadığı bir düzendedir ki, sosyal evrimler, artık siyasi devrimler olmaktan çıkacaklardır. O zamana kadar toplumun her yerinden değiştirilip düzeltilmesinin arifesinde sosyal 8-10 bir sol.indd 3 1/2/15 5:02 PM bilimin son sözü şu olacaktır. YA MÜCADELE YA ÖLÜM YA KANLI SAVAŞ YA DA YOK OLMA.” (Felsefenin Sefaleti/syf:195/Sol Yayınları) Bu görevi halklar adına Marks ustamız yerine getirmiş ve kapitalizmin ekonomik kanunlarını ortaya çıkarmıştır. Ki Marks, ‘Kapital’i yazmasının amacını “modern toplumun ekonomik hareket Piketty ve benzerleri, geçmişten bu- yasalarını ortaya koymak” olarak ifade güne, Marks’ın ifade ettiği bu tarihsel etmiştir. Ve bunu başarmıştır. gerçeği örtbas etmek, çarpıtmak için burjuvaziye hizmet etmişlerdir. O günden bu yana, kapitalizmin işleyişi ve bu işleyişin kaçınılmaz sonucuBurjuva Bohemlerin Yeni Gözdesi nun ne ve nasıl olacağı emekçiler için Böylelerinin karakteristik bir özelliği “sır” olmaktan çıkmıştır. Bu yanıyla, de, Marks’a saldırmalarıdır. ‘Kapital’ sadece devrimciler için değil, entelektüel namusa sahip her aydın Gazeteci soruyor: “Marksist olmadı- için alanında temel bir eserdir. Deyim ğınız ve Das Kapital’i beğenmediğiniz yerindeyse, kapitalizmin ipliğini pazara doğru mu?” (23 Kasım 2014/Haber- çıkarmış, atomlarına kadar parçalayatürk) rak incelemiştir. Piketty’nin cevabı şu oluyor: “Das Kapital çok sıkıcıydı, okuması çok zordu. Benim kitabım daha kolay okunuyor.” Mesaj açık: Sıkıcı Kapital’i değil, benim eğlenceli kitabımı okuyun… Gazeteci herhalde bu kibirli cevaba şaşırmış olmalı ki, bir yanıyla itiraz ediyor ve “Ama o 19. Yüzyılda yazılmıştı?” Şımarık zengin çocuklarının bencilliğini andıran cümleleriyle Piketty’nin cevabı şu oluyor: “O tarihte yazılmış daha kolay okunan kitaplar da var. Marks’ın kitabının en eksik tarafı yeterli tarihsel data (bilgi) sunmaması. Marks çok sayıda uzun ve soyut teorik spekülasyona yer vermiş. Benim perspektifim çok daha tarihsel. Arşivlere girdim, çok sayıda veri topladım ve tek yaptığım o verileri okuyucuya göstermek oldu. Daha iyi teorilere ya da fikirlere sahip olduğumu söylemiyorum ama benim kitabım kanıtlara dayanıyor.” Son cümlede mütevazı olayım derken bile, kibiriyle göz çıkartıyor. Bilinir: “Toplumun ekonomik hayatı –üretim, değişim, dağıtım, tüketim- ekonomik kanunlara tabidir. Bu kanunları ortaya çıkarmak ekonomi politiğin görevidir.” (Ekonomi Politiğin Temelleri-syf:40- May Yayınları) (Aktaran: Felsefe Ansiklopedisi- Cilt:3) Bu açıklamayı kavrayıp gereğini yapanların sözleri ise, Mahir Çayan’ın dilinden şöyle dökülür: “Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkânları bize vız gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır…” Kapital, o “koca dünya”nın emekçiler tarafından nasıl yaratıldığını ve burjuvazinin, bunu nasıl çaldığını bilimsel olarak gösterir. Neden Okunmalı Kapital? Dünya halklarının onurlu aydınlarından Louis Althusser, neden Kapital Piketty’nin “Benim perspektifim çok okunmalı, incelenmeli sorusuna şu cedaha tarihsel” demesi küçük-burjuva vabı verir: kibirinin büyüklüğünü ve entelektüel namus düzeyinin, bilimselliğinin al- “… Önce, proleter militanların praçaklığını gösterir. tikleriyle çoktan anladıkları bir şeyi, Marksçı kuramın devrimci niteliğini İşte bu “alçaklık” Piketty’i, burjuvazinin tüm kapsamı içinde ve tüm bilimsel ve gözdesi yapmıştır. Kendisiyle röportaj felsefesel sonuçlarıyla gerçekten anlayapan gazetecinin dediği gibi: “Kitabın mak için. Sonra, bugün Marksçı kurabu kadar ilgi görmesinin nedeni sadece mın önünde ciddi bir tehlike olan tüm ortaya koyduğu tezlerle açıklanamaz. burjuva ve küçük burjuva yorumlara, Yakışıklı, bir Fransız ekonomistin bir eş deyişle gözden geçirmelere, özellikle nevi tatlı su solculuğu yaparak” dev- ekonomizm ve hümanizme karşı onu rimci olmadan da eşitlikçi görünebili- savunmak için. Daha sonra, Marksriz” mottosu (şiarı) günümüz burjuva çı kuramı geliştirmek ve kendi ülkebohemlerine ve beyaz yakalılarına çok lerimizde ve başka ülkelerdeki sınıf çekici geldi.” çatışmasının bugünkü durumunu çözümlemede işimize yarayacak bilimsel Kapital’in Tarihsel Önemi... kavramlar bulmak için.” (Age:Felsefe Piketty’nin Kapital’ini burjuva bohem- Ansiklopedisi- Cilt:3-syf:209- Remzi lerine bırakıyoruz. Biz, Marks ustamı- Kitabevi) zın eserlerini okumaya, anlamaya ve anlatmaya devam edeceğiz. Devrimci ideolojimiz ve onun temel Engels ustamız, yoldaşı Marks’ın orta- eserleri, hayatı aydınlatmaya devam etya koyduğu Kapital’in tarihsel önemini tiği sürece, burjuvazinin hiçbir yalan ve şöyle vurgular: yaygarası, kapitalizmin alternatifinin sosyalizm olduğunu ve bu alternatife “Yeryüzünde sermayedarlar ve emek- devrimle ulaşılacağı gerçeğinin üzerini çiler var olduğundan beri bundan örtemeyecektir… önemli hiçbir kitap yayınlanmamıştır. Sermaye ile emek arasındaki ilişki, tüm toplum sistemimizin üstünde döndüğü bu eksen, ilk kez burada bilimsel olarak açıklanmaktadır.” 8-10 bir sol.indd 4 1/2/15 5:02 PM DoÕNODPD DoÕNODPD çukurun bile bir derinliği var sen çukur dahi değilsin! Hiç kimse aksini iddia etmesin, bu ülkede bir sınıf mücadelesi sürüyor ve herkes bu mücadelede kendisine bir safta yer buluyor. Sanat alanı da bu mücadelenin bir parçasıydı her daim ve sanatçılar da ya ezenlerin ya da ezilenlerin yanında yer aldılar bu kavgada. Ezilenlerin, yoksulların, açların, işsizlerin yanında yer alanları bugün herkes vefayla, bağlılıkla anarken, ezilenlerin safında yer alıp da halka küfredenleri ise bugün kimse hatırlamıyor, hatırlayan olursa da küfürle yad ediyor! Yavuz Bingöl gibi “sanatçılar” satıp savarak tüm değerlerini üç otuz paraya, ezenlerin safında yer alır ve yok olup giderler tarih çöplüğünde ya da hatırlansalar bile aldıkları övgü!, en hafifinden ağız dolusu küfür olur. Yavuz Bingöl, bir türkücü. Şu an Alzheimer hastası olan çok değerli halk sanatçısı Şahsenem Bacı’nın oğlu. Annesinin hatrına elde ettiği saygınlık, Berkin Elvan’a ve annesine ettiği küfürle ortadan kalktı iki gün önce. Ne demişti Yavuz Bingöl, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’a verdiği röportajda: “Şöyle söyleyeyim: Mesela Tayyip Bey’in ölmüş anasına küfür edildiği zaman, ertesi gün o zaman Berkin Elvan’ın annesi yuhalattığı zaman… İşte o zaman sonuç ne? Yani bu çok insani, işte duygusunu işine karıştırmak!” Demek insani bir şey 14 yaşında polis tarafından katledilmiş bir canın annesini on binlerce kişiye yuhalatmak, lanetlemek, küfrettirmek... İnsan soysuzlaşmayagörsün, hiçbir değeri kalmıyor, nereden geldiğini unutup zalimin yalakası, katilin avukatı, diktatörün tetikçisi oluveriyor. Ne için? Para, mal mülk, itibar, konum kariyer...? Bakınız şimdi Yavuz Bingöl’ün konser sponsorlarına.. Star TV, İBB, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Akşam Gazetesi, 24 TV, Medical Park ve Al Baraka.. Nedeni bir kez de burdan belli değil mi o konuşmaların.. Sen insanlığını, değerini kaybettikten sonra, bunların alasını elde etsen ne olur ki? Berkin Elvan’ın anasının bir damla gözyaşıyla, sana ettiği tek bir cümleyle yer ile yeksan olmadı mı hepsi birden? Bir ananın en saf, duru gözyaşını ne yapsan kirletemezsin. Bak şimdi insan içine çıkamayacaksın, mazlumların yanına bile yaklaşamayacaksın. Diz kırıp oturduğun yer sofralarından, yarı aç yarı tok ama mutlu ama her daim mesut kalktığın günleri bilincinden sileliberi zalimin sofrasında ziyafetlerdesin. Daya iyice sırtını milyonların ahını almış bir iktidara ve bir kurşun da sen sık Berkin’e Yavuz, bu da yakışıyor sana! İyi izle, bu günlerde Berkin’in nasıl vurduğunu, o polislerin nasıl sıktığını gösteriyorlar. Bunlar üzerine de sözün vardır herhalde, o polisler için de bir şey dersin. Artık cumhurun başı da oldun, bol keseden dağıt “devlet sanatçısı” ünvanlarını bu zavallılara? Sana da bunlar yakışır, bunlardan ötesinin zaten seninle işi olmaz. Malum tencere kapak meselesi!!! Diyalektiğin emridir, her şey değişir! Değişim iyiye, doğruya, güzele, ileriye olabildiği gibi, kötüye, yanlışa, çirkine ve geriye doğru da olabilir. Bunu belirlemek, doğadaki en güçlü iradeye sahip olan insanın kendisine kalmıştır ancak. Yavuz Bingöl’de yanlışlarından dönmek ve Berkin’in annesinin elini öpmekle başlayıp tüm halktan özür dilemekle devam edecek yeni bir değişim sürecine girmek gibi bir niyeti olacak mıdır bilmeyiz. Olursa buna hayır diyecek kimse olmaz herhalde ama mevcut durumuyla Yavuz Bingöl bir düşkündür. Bizler halkın sanatçılarıyız, devrimci sanatçılarız. Halkımıza yönelen tüm saldırıları bize yapılmış sayarız. Yavuz Bingöl’le ve türevleriyle kişisel hiçbir husumetimiz yoktur, kavgamız sınıfsaldır. Biz o pencereden bakıyor, Yavuz Bingöl’ün Berkin’e ve annesine yönelik sözlerini, zalimlerin beslemesi olup kendi halkına düşman kesilmesini la“Mahalle baskısına rağmen bu ülkede netliyoruz. Onunla ve onun gibilerle sanatçı yetişiyor” diyor Tayyip. Bun- aynı havayı solumak bile istemiyoruz. lar mı sanatçı Recep Tayyip Erdoğan? Tavrımız budur. Kendisine devrimciYavuz Bingöl, Alev Alatlı mı?... Sofran- yim diyen, devrimci sanatçıyım diyen, daki kemiklerle doyurduğun ve sana insanım diyen herkesi aynı tavrı almaolan boçlarını halka düşmanlıkta sı- ya çağırıyoruz... nır tanımayarak ödeyen zavallılar mı İDİL KÜLTÜR MERKEZİ sanatçı? Senin nasıl bir halk düşmanı GRUP YORUM olduğunu bilip, sırf kendi çıkarı için TAVIR DERGİSİ FOSEM her şeyini satanlar mı, kim sanatçı?... İDİL HALK TİYATROSU Al tepe tepe kullan, senin olsun hepsi. OCAK 2015 | TAVIR | 11 \DYX]LQGG 30 GHQHPH GHQHPH sizin tavır... tav r okuru dan başlarsınız sıkılmaya. Evet sıkar çünkü içerikleri… “Nereden bulmuşlar böyle bir konuyu?” sorusu dökülür ağzınızdan. Sizi yakalamaz hiçbir sayfası, hiçbir sayfasında kendinizi bulamazsınız. Bunun bir nedeni “üretim kabızlığı”dır elbette ama asıl sebep burjuvazinin ideolojik-politik ve kültürel hegemonyası altına girmiş olmalarıdır. Onun ağzından konuşur, onun dilinden yazarlar. Onun belirlediği gündem dışında herhangi bir ufka sahip değillerdir. Böyle bir dertleri de yoktur zaten. Her şeyin paraya tahvil edildiği kapitalist düzenin “sanat ve edebiyat çarkı”nın birer dişlisi Çok mu karamsarız bilemiyoruz ama konumunda olanlardan başka bir şey sanat dergileri hakkında birilerinin beklenmesi mümkün müdür? gerçekleri açıklaması gerektiğini düşünüyoruz. İsimlerini zikretmiyoruz, Bir de devrimci sanat ve devrimci sazikretmeyeceğiz ama neredeyse is- natçılar vardır ve onlar, sayılan tüm tisnasız hepsi yukarıda saydığımız olumsuzluklara, ödenen ve ödenecek künyenin asıl sahipleri konumunda. olan bedellere rağmen halktan yana Açın bakın hepsine, daha ilk sayfa- sanatı icra etmek için sarılırlar kalemYazılı edebiyatın sanat dergileriyle geniş halk kesimlerine ulaşması beklenir ama ne yazık ki bu mümkün olmuyor Türkiye’de. Çünkü var olan sanat dergilerinin toplam tirajı çok düşük sayılarla çırpınıyor.. Bırakalım geniş halk kesimlerini, neredeyse sadece etrafındaki belli kişiler aşamasını geçemez durumdalar. Asıl önemli olan tiraj da değil aslında, bu halleriyle en geniş kitlelere ulaşmamaları belki de hakkımızda daha hayırlı çünkü halktan uzak dilleri, yine halktan uzak konularıyla sanat dergileri aracılığıyla yozlaşmanın aracı konumundalar. lerine. Halkın gerçek aydınlarıdır onlar, halkın içinde ve halktan biridirler. Halkın sorunlarını, acılarını, dertlerini, tasalarını, yarına dair düşlerini yazar, çizerler. Halkın bilinçlenmesi, gerçekleri öğrenmesi içindir bütün çabaları. Sanatlarına devrim ve sosyalizm yön verir; sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum düşünün peşinde koşarlar. Kalemlerini asla satmazlar üç otuz paraya. İhanet etmezler içinden çıktıkları halka. Ve işte halkın gerçek aydınlarına, devrimci sanatçılara, devrimin sanatını yazanlara, çizenlere sayfalarını açan, “sanat dergisi” tanımına gerçekten uyan dergiler vardır ki yazımızın konusunu oluştururlar. Çoğul eki kullanıyoruz ama elinizde tuttuğunuz Tavır dışında tanımımıza uyan sanat ve/ veya edebiyat dergisi yok ne yazık ki. Uzun, çok uzun yıllardır Tavır okuruyum ve elbette ki “tarafsız” değilim. Aylık, iki aylık, üç aylık... sanat ve edebiyat dergilerini takip eden biri olarak tarafsız olmanın haksızlık olacağını düşündüğümden böyleyim. Tavır, burjuvazinin sanat ve edebiyat anlayışıyla hareket edenlerin yanında halktan yana sanatın sesi olarak karanlığı aydınlatan kocaman bir ışık demeti adeta. Yorulmaz bir rehber, gerçeğin sanatının tek aktarıcısı konumunda. Yapılması gerekenler bellidir. Tavır büyümeli, çoğalmalıdır. Yeni “Tavırlar” doğmalıdır. Faşizme karşı süren haklı ve meşru kavganın sanat cephesinin sesini yükseltmenin yolu buradan geçiyor. “Söz uçar yazı kalır” demiş es- 12 | TAVIR | OCAK 2015 FROGHYDKDLQGG 30 rinin eline düşmeden Tavır’ı Anadolu başta olmak üzere tüm dünyada en ücra köşelere kadar ulaştırmanın bir yolu bulunabilir. Halkın yaratıcılığına başvurmanın tam sırası. Sadece dağıtılması değil sahiplenmenin adı. Bu dergi nihayetinde “yazı” ile çıkan bir dergi. Tavır daha önce defalarca kez derginin gerçek sahibinin okurları olduğunu yazdı, duyurdu. Bugün Tavır bütün sanat dergilerinden daha çok “okur-yazar”a sahiptir. Tavır’ın “okurları” aynı zamanda “yazarları”dır da... Ve bu sahiplenmeyi bilinçli bir şekilde yaparlar; yazdıkları öyküler, denemeler, masallar, şiirler, inceleme-araştırmaların neye hizmet edeceğini bilirler. Yazılan her satırın kapitalist kültürün ve kapitalist sanatın yayılması için oluşturulan devasa güç dikkate alındığında ne kadar önemli ve değerli olduğunu da... kiler; Tavır da bu misyonu yükleniyor ta 1980 yılından beridir. Bu uğurda çok da bedel ödedi, ödüyor. Bugüne kadar bu misyonu yüzünden toplatıldı, hakkında davalar açıldı, yazarları, emekçileri gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi, tutuklandı, uzun yıllar hapishanede tutuldu. Tüm bunları büyük bir gönül rahatlığıyla, ne yaptığının ve bunun bedelinin ne olacağının bilincinde olarak karşıladı Tavır. Bundan sonra da aynı cesaret, aynı kararlılık, aynı bilinçle yolunda yürümeye devam edecek elbette. Onu doğru bildiği yoldan çevirecek güç yok, Zaten halktan yana olanın, sanatını halkın çıkarına icra edenlerin yapması gereken bu değil midir, doğal olan bu değil midir? Üzerine düşen görevi yerine getiriyor Tavır, o kadar... Kültür Sanat Yaşamında Tavır, 35 yıllık ömründe devrimci sanatın, halktan yana sanatın kitlelere aktarılmasında, halkın doğru bilgilerle bilinçlenmesinde üzerine düşen misyonu layıkıyla yerine getirdi, bundan sonra da getirecek. Bunu okur-yazarlarıyla yapacak. Gönüllü dağıtımcılarıyla yapacak. Tavır’ı okumamış, daha eline bile almamış milyonlarca insan var. Tavır’ın önemi ortada, yiğit yüzüne övülmezmiş ama ne yapalım ki zorunluyuz, Tavır çölde vahadır. Farzedin ki çöldeyiz ve elimizde vaha olarak Tavır var. O zaman susuzluğu önleyecek olanı susamışlara götürmek gerekir değil mi? Tavır’a yazalım, yazdıralım. Tavır’ı dağıtalım, dağıttıralım. Tavır okuyalım, Tavır’a yazalım. “Okur-yazar” olmak için üniversiteler devirmek, kütüphaneleri yalayıp yutmak gerekmiyor. Olduğu kadarıyla. Hele bir başlayalım, gerisi gelecek, giderek ustalaşacağız yazıda, çizide... Ustalaşacağız Tavır’ı herkese ulaştırmakta... Ne duruyoruz o zaman, hadi kağıtların ya da klavyelerin başına! Yapılması gereken nedir o halde? Tavır’ı bu kavgasında yalnız bırakmayacağız. Devrimci sanatın edebiyat alanında “tek” kalan Tavır asla “tek başına” bırakılmamalı. Bugün dağıtım tekelleri Tavır’ı dağıtmıyor. “Seni dağıtmayacağız” demiyorlar belki ama Tavır gibi düşük bütçeli dergilerin dağıtımından para kazanmadıklarını söylüyor ve dağıtım için öyle uçuk rakamlar telaffuz ediyorlar ki, Tavır’ın bi tekellere o kadar para ödemesi mümkün değil. O zaman herkes “gönüllü dağıtımcı” olabilmeli ve bulunduğu yerde gazete bayilerine gerek kalmadan “ayaklı bayi” olmalı ve tanıdığı herkese Tavır’ı okutabilmeli. Kitabevi olanlar veya bir kitabevi sahibi arkadaşı olanlar Tavır’ı oralarda satabilme- fotoğraf: li. Biraz düşünülürse dağıtım tekelle- Tavır Okuru Mustafa Özdemir OCAK 2015 | TAVIR | 13 FROGHYDKDLQGG 30 DoÕNODPD DoÕNODPD onurlu kürt gençlerinin beyinlerinin milliyetçi ideoloji ile yıkanmasına izin vermeyeceğiz! grup yorum Grup Yorum’un Ege Üniversitesi’nde versitesi’nde, öğrenci arkadaşlarımızyapmak istediği 30. yıl söyleşisi, Kürt la gerçekleştirecektik. Milliyetçileri’nin saldırısı ile engellenmek istedi. Okula geldiğimizde, söyleşiyi düzenleyen arkadaşlardan, söyleşinin yapı2015 yılı, Grup Yorum’un 30. yılı ola- lacağı alanın Kürt Milliyetçileri tarafıncak. 30. yılımızı tarihimize, gelenek- dan işgal edildiğini, bizi hiçbir şekilde lerimize ve halkımıza yakışır bir şe- o alana sokmayacaklarını ve söyleşiyi kilde; en görkemli haliyle kutlamaya engelleyeceklerini söylediklerini öğhazırlanıyoruz. 30. yılımızın en önemli rendik. Buna kimsenin hakkı olmaetkinlikleri, stadyumlarda düzenleye- dığını ifade ederek, söyleşi alanına ceğimiz konserler olacak. Bu defa sa- doğru yöneldik. Daha biz alana girer dece İstanbul’da değil, İzmir, Ankara, girmez, onlarca kişi önce önümüze Adana ve Elazığ’da da stadyumlarda barikat oluşturdu ve alandan çıkmakonserler vereceğiz. mızı istedi. Hiçbir şekilde bu söyleşiyi yaptırmayacaklarını söylediler. Bunu Bu konserleri de her zaman olduğu kimsenin engelleyemeyeceğini, buna gibi halkın elleri, halkın yaratıcılığı asla izin vermeyeceğimizi, 30 yıllık ve dayanışması ile örgütleyeceğiz. tarihimiz boyunca birçok konserimiBu nedenle ülkemizin dört bir tara- zin, eylemimizin, söyleşimizin faşizm fında söyleşiler düzenliyor, halkımıza tarafından sayısız kez engellenmeye Grup Yorum Gönüllüsü olma çağrısı çalışıldığını, yüzlerce polisle, coplarla, yapıyoruz.. Bu söyleşilerden 8’ini ver- TOMA’larla korunduğunu, ama bunmek ve hafta sonu vereceğimiz kon- ların hiçbirinin fayda etmediğini, onser için hazırlıklarda bulunmak için ların bu amacının da faydasız olduğu17.12.2014 Çarşamba günü İzmir’e nu, bu söyleşiyi mutlaka yapacağımızı geldik. Bu söyleşilerden ilkini Ege Üni- söyledik. Ama bizi dinleyen bir irade yoktu. İnfial halinde bizi alandan çıkarmaya çalışıyorlardı. Defalarca kez karga-tulumba, itekleyerek, sürükleyerek alandan çıkarmaya çalıştılar. Hakaretlerle, bağırarak, sloganlarla sürekli baskın olmaya çalıştılar. Sesimizi boğmaya çalıştılar. Fırsatını bulup dinleyicilerimizi toparladığımızda önce ses sisteminden hemen yanı başımızda şarkı açtılar. Engelleyemeyince sloganlarla bastırmaya çalıştılar. Yine engelleyemeyince tekrar saldırıya geçip yaka paça alanın dışına atmaya çalıştılar. Bu şekilde yaklaşık 1 saat kadar sürdü. Biz de tüm bu saldırılar altında da olsa, daha sınırlı sürede ve daha sınırlı bir katılımla da olsa söyleşimizi bir şekilde tamamladık. Genel olarak fiziki şiddete (vurmak vb) yönelmemek gibi bir tutumları olmakla birlikte, içlerinde provokatör olduğunu düşündüğümüz bazı unsurlar da vardı. Bunlardan biri Yorum elemanı İnan Altın’a yumruk attı, tepkiler ona yönelince hızla uzaklaştırıldı. 14 | TAVIR | OCAK 2015 JUXS\RUXPDFLNODPDLQGG 30 rağmen tarzlarını değiştirmediler. Diğer sol gruplar araya girmiş bir gerginlik çıkmasını engellemeye çalışıyordu. Ama içlerinde kimi gruplar (özellikle SDP sorumlusu olduğunu iddia eden kişi) kraldan daha kralcı bir üslupla, adeta ağabeylerinden aferin alıp başını okşatmak için yanıp tutuşuyormuş gibi görünüyordu. Güya arada duruyordu ama bize sürekli ‘dışarı çıkın, burayı provoke etmeyin’ diye bağırıp duruyordu. Böyle kişiliksiz örneklere de rastladık. Bu kişi fotoğraflarla tespit edildi. Bu kişinin dışında birkaç kişi daha sürekli şiddet eğilimli ve saldırgan bir üslup içindeydi. Ancak saldırının bir parçası haline getirilen Kürt gençlerinin aslında durumdan hiç hoşnut olmadıklarını gözlerinden okuyabiliyorduk. Yorum’la, devrimcilerle karşı karşıya getiriliyorlardı. Onlara seslendiğimizde; ‘bu yaptığınız büyük ayıp, büyük yanlış, büyük bir suçtur, bunun hesabını tarihe de halklarımıza da veremezsiniz. Gidin halk düşmanlarının karşısına dikilin. Sloganlarınızı onlara karşı atın. Biz sizin düşmanınız değiliz. Halk güçleri arasındaki sorunlar bu yöntemle çözülmez. Zorbalıkla çözülmez. Bizim buradan ölümüz çıkar ama bu söyleşiyi yine yaparız. Ve sizi düşmanımız olarak görmüyoruz, varsa bir eleştiriniz söyleşiye katılıp ifade edebilirsiniz’ gibi konuştuğumuzda duruyordu çoğu. Aslında kandırılıyor, yalan yanlış bilgilerle bize karşı kışkırtılıyorlardı. Bunu görmelerini sağlamaya çalışıyorduk. Milliyetçilik denen illetin nasıl körleştirdiğini görmelerini sağlamaya çalışıyorduk. TTüm engelleme çabalarına, defalarca bölmelerine rağmen söyleşimizi bir şekilde tamamladık. Bu söyleşiye katılmak isteyen öğrencilerin çoğu korkup uzaklaşmıştı. Ama çağrı yapıp etrafımıza gelmelerini istediğimizde onlarca öğrenci geliyordu yanımıza. Yaşanan tüm gerginliğe rağmen alanı Y tterk etmemişlerdi. Onlar içinden 22 Eylemin sorumlusu durumundaki ki- kişi Grup Yorum gönüllüsü olmayı kaşiler de hem ikili görüşmeleri çarpıtıp, bul edip ismini yazdırdı. yalan söyleyip kitlelerini kışkırtarak, hem sürekli ‘5 dakika içinde çıkmaz- Milliyetçilik denilen burjuva ideolosanız kitleyi tutmayız’ şeklinde tehdit jisinin ve kuyrukçuluğun ne kadar eden bir üslupla, hem de hakaret, ko- tehlikeli olduğunu bir kez daha bizzat nuşma yaptığımız mikrofonun fişini yaşayıp görmüş olduk. Gencecik, pırıl çekmek gibi provokatif bir tutumla, pırıl, halktan insanlarımızın beyninin saldırının siyasi sorumluluğunu üst- böyle çarpık ideolojilerle nasıl kirletildiğini, bu gençlerin yalan yanlış lenmiş oldular. bilgilerle nasıl saflaştırıldığını görmüş Bizimle yaptıkları görüşmede bu ala- olduk. nın ‘öz savunma güçleri’ olduklarını, burayı yıllar önce kendi şehitlerinin Kürt Milliyetçi hareketinin bu saldıkurduğunu, o zamandan bu yana da rılarını da; tıpkı faşizmin saldırılarıdiğer yapıların desteğini almakla bir- nı, emperyalizmin saldırılarını boşa likte esas olarak kendilerinin korudu- çıkardığımız gibi engelleyeceğiz. ğunu, bu nedenle burası ile ilgili ira- Yangına körükle gitmeyeceğiz. Kürt denin kendilerinde olduğunu, bunu halkının onurlu, yiğit, ahlaklı erdemli diğer yapıların da kabul ettiğini, bu gençliğini bu ideolojinin etkisinden nedenle bizi sokmayacaklarını, emri kurtarmak boynumuzun borcudur. Onlara gerçekleri daha güçlü haykır‘Kandil’den’ aldıklarını söylediler. mak görevimizdir. Biz bunun doğru olmadığını, böyle ortak kabul edilmiş bir iradelerinin ol- Hangi saldırı olursa olsun, doğrularımadığını, buranın okulun bir bahçesi mızı ve ilkelerimizi savunmaktan asla olduğunu, herkesin kullanmak gibi vazgeçmeyeceğiz. Halklarımızın türbir hakkının olduğunu, esas olarak külerini daha güçlü söyleyeceğiz… halk düşmanlarının, hep birlikte engellenmesi gerektiğini söyledik. Buna Türküler Susmaz Halaylar Sürer! OCAK 2015 | TAVIR | 15 JUXS\RUXPDFLNODPDLQGG 30 GHQHPH GHQHPH 14 yıl sonra grup yorum dinlemek u ak hapishanesi Yıllardır görmediğiniz bir dostunuzla karşılaştığınızda ne hissedersiniz? Önce şöyle boylu boyunca bakar, gerçekten o mu diye düşünürsünüz, değil mi? Sonra da gülümseyen gözlerine bakıp- ki her şey değişse de gözler değişmez- “gerçekten o” deyip sıkıca sarılırsınız. İşte, 14 yıl sonra ilk kez dinlediğimiz Grup Yorum bize böyle duygular yaşattı. Dile kolay 14 yıl… 14 yıl sonra o şarkılar nerelere nerelere götürmedi ki bizi. En sevdiklerimizin gözleriyle buluşturdu mesela. Her birinin resmi beynimizde olan o gözler. İnatla, ısrarla bakan o gözler. İçlerinden biri, alnından akan kanla daha da çatılan martı kaşlarının altında nasıl da umutlu… Daha 15 yaşında ama bakışları delikanlı. Hoş geldin Yorum, başımızın üstünde yerin var!.. “Delikanlım İyi bak yıldızlara… Senin kafanın içi Yıldızlı karanlıklar kadar Güzel, korkunç, kudretli ve iyidir. Yıldızlar ve senin kafan Kainatın en mükemmel şeyidir.” Ozan diyor ya; “ Gurbet ne yana düşer usta Sıla ne yana Ayrılık hep bana Bana mı düşer usta…” Ayrılıklar en çok biz devrimcilere düşer, evet. Çünkü bizler şehrin ışıklı asfaltları yerine sarp yamaçların patikalarını adımlamayı yakıştırdık kendimize. Tutulmuş sokaklardan rüzgar gibi geçmeyi. Ucunda ayrılık da olsa ölüm de olsa halkın hıncını kuşanmak yakışırdı bize. Öyle yaptık. Ve dudağımızda Yorum ezgileriyle çıktık yola.. “Büyük aşklar yolculuklarla başlar Ve serüvencilre düşer yollara…” Gelecek güzel günler için, güzeli sevdiğimiz için düştük o yollara. *** Ve sonra yine o göz: İnatla ve ısrarla bakan Ve yarılmış kaşı Ve pınarından sızmakta kan” Gözlerimiz ağrır bazen… Belki dışarda dövüşenler varken içerde olmanın ağrısıdır bu. Ama şairin dediği gibi, yaşananları anlamak, orada tüm savaşların içinde olmak için; “Ne ecnebi gözlükler Ne yorum yorgunu gözler Lazım değildir savaşacak olana O kerpiç evin çatısına çıkıp Sınıfın çıplak gözleriyle Mahirce bakmak yeterlidir…” *** Düşman gözleri de unutmadık elbet… Belleğimiz güçlüdür. Sinsi, kalleş bakışlar diz çökerken adaletimiz önünde, hiçbirini unutmadığımızı anlayacaklar. Açık yazısı okunan gözler kadar kilitli olanları da vardı. Diyor ya usta; “Gözler var: annedir Gözler var: bebeklerinde yanan iki damla ışıkla nefret ve kinden ibaret Gözler var: Buğdayları güneşli bir harman manzarası gibi bakıyorlar.. Ve sonra ikide bir “Selam olsun Karanlığı şimşek çakıp yakanlara!..” derken Yorum, baskın olacak diye hazırlık yaptığı üsse Devrimci Sol marşını tam olarak ezberleyemediğine hayıflanan Vehbi ( Melek) geliyor aklımıza. “Bir eksiğimiz bu” diye yakınıyor yoldaşına. Tehlike geçtikten sonra ama ilk işi öğrenmek oluyor marşı. Ve işte Nazım Usta’nın, ustaca anlattığı bir aşk şiiri sırada. Yorum da ustaya yakışır şekilde bestelemiş, söylüyor. Bizi aşkların en güzellerine götürüyor. Mesela Esma’yla Eyüphan’a… 16 | TAVIR | OCAK 2015 JUXS\RUXPGLQOHPHNLQGG 30 Devrimcilerin evliliği düzendeki evliliklerden farklıdır. Her şeyden önce bencillik barındırmaz, emek üstüne kurulur. Evli de olsanız iki savaşçı gibi yaşarsınız hayatı. Kavganın ihtiyaçlarına göre yer değiştirir, birlikte ya da ayrı kalabilirsiniz. Esma’yla Eyüphan da öyleydi. Birbirleriyle yarış içindeydi onlar. En çok kitabı kim okuyacak? Silahı en hızlı kim söküp-takacak? Beraberce yemek yer, temizlik yapar, şarkı söyler, spor yaparlardı. Bir de uzun uzun, sessizce bakışırlardı. “Aydınlığın içindeyim Seviyorum aydınlığı Paylaşmayı seviyorum Eşitliği seviyorum Kavgamı Kavgamı seviyorum…” *** “Köyümde açmıştır şimdi Nar çiçekleri özlem özlem Yüreğimde sevda sevda Türküler söylesem sana Tel örgüler arasından Ulaşır m’ola…” Ezgisiyle ise adeta yeni sağılmış süt kokusu geliyor burnumuza. Toprak yumuşacık ve ıslak. Şöyle içine çekiyorsun. Ağaçlar buğulu yapraklarını nazlı nazlı sallıyor. Ve kuşlar cıvıldaşmaya, sesini dağ yellerine katmaya hazır. İçerde doğa özlemi daha bir depreşiyor. Dışarıda doğa hep önünüzde olduğundan mıdır nedir doğanın-doğan hayatın kıymeti bilinmiyor. Beton sütunlardan ibaret bir yaşama doğru sürükleniyor halk. Düzen sahipleri halkın ormanlarını, su kaynaklarını üç-beş kuruş için satıyor. Zeytinlikleri, koruları tarumar ediyor. Fakat bunun da bir hesap soranı olacak elbet. Ve kavga türküleri… Kahraman’ın, “şerefimle ölmenin doruğundayım” derken yankilerin bir merkezine girişi, hesap sorması canlanıyor zihnimizde. “Kömür gözlü kız” Seherimiz ise okulda rehberlik ve da- ölümleri, yoksul halkın yaşadığı her yanışma masasını canı pahasına koru- şeyi devrimci bir bakışla ele alır. Bu yor. sistemle çözüm olmayacağını, örgütlü mücadelenin önemini vurgularlar. “Voltada söylenen türkü” çalınıyor Sadece bizim ülkemizde değil, tüm sonra. Sessiz adımlarımız müziğin dünyada benzer gelişmeler yaşanritmine uyuyor. Yavaşlıyor… Kimimiz mıştır. Çünkü kapitalizmin de destenota bilmiyor ve hiçbir sazı çalamı- ğiyle piyasa için müzik yapanlar halyoruz belki ama bu, beste yapmaya kın yaşamından giderek uzaklaşır ve engel değil. Nice Yorum bestesinde hatta koparlar. Zamanla müzisyen ve özgür tutsakların katkısı vardır. Dü- halk farklı dünyalarda yaşamaya başşüncelerimizi alt alta yazıp bir beste- lar. Büyük “star”lar türer. Ve bu “star”kar özeniyle seslendiririz. Şairin dedi- ların ulaşılmazlığı sağlanır. Onların ği gibi; izinden gidilsin diye -ki bu aynı zamanda bataklığa düşmektir- özel bir “Yüreğim bir senfoni cennetidir yetenek olarak gösterilirler, herkesin Orkestram ağzım…” harcı olmayacağı propaganda edilir. Sosyalizmde ise, örneğin Sovyetler Berdan, İdil, İlginç, Müjdat, Yemo da Birliği’nde gördük bunu… Müzik, kitvoltada bizimle. lelerin eğitim aracı olarak benimsenir. Ve gerek sözlerde gerekse müzikte Ve 19 Aralık sonrası yapılan, daha anlaşılmaz çalışmalardan kaçınılarak önce hiç duymadığımız ezgilere ge- hep basit ve akılda kalıcı üretimler liyor sıra. Yorum, farklı müzik türlerini teşvik edilir. Müziğin kişinin gelişide denemiş. Kulağa hoş geliyor. Gece- minde doğrudan bir etkisi olduğu kondu ile gökdelenlerin atışması me- bilinerek, sadece profesyonel değil, sela. Rap denemesi.. Neden olmasın? yarı-profesyonel, amatör, her biçimde Sabancı eylemiyle gündem olmuştu müzik grubu, koro, orkestra desteklebu gökdelenler, ikiz kuleler. Ama bak nir. gecekondulardan ne kadar korkuyor zalimler. Çünkü biliyorlar ki, halkın da Ülkelerinin en büyük sanatçıları, yeri bir adaleti var. Sırça köşklerinde otu- geldiğinde çok sert eleştirilerek halranlar er ya da geç bu adaleti tada- kın değerlerini tanımaya, yapacakları caklar. müziği bu değerler üzerinde inşa etmeye davet edilirler. Bir müzik ziyafeti yaşadık, mutluyuz. Grup Yorum’un halk türkülerine ver- Grup Yorum da bugün bu perspektifdiği değeri ve yeniyi üretme çabasını le çalışıyor. Ve ne güzel ki tüm sanat da görüyoruz. Öyle ki içerde çarpık çevresini buna teşvik ediyor. Aynı zamüzik anlayışlarına çok yakından ta- manda İstanbul’dan Van’a kadar pek nığız. Ve Yorum buna alternatif ürete- çok yerde yeni müzik grupları yetiştibilen nadir gruplardan biri. Dinlediği- riyor. Çünkü biliyor ki bir halkın türkümiz ezgiler bu çabanın eseri. lerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür. Öyleyse bir kez daha; Grup Yorum’un da içinde yer aldığı Selam olsun Anadolu’nun gerçek devrimci gruplar, ulusların müzikal ozanlarına!.. birikimlerinden de yararlanarak, halk değerlerinin zenginliğiyle harman- Selam olsun Grup Yorum’a!.. lanmış bir müzik türü yaratmışlardır. Bu müzik türü piyasa kuralları ile Şiirler: değil, halkın ihtiyaçları ile şekillenir. *Nazım Hikmet, “Memleketimden Burjuvazinin yönlendirmelerinin ter- İnsan Manzaraları sine, sistemdeki adaletsizlikleri, hak- *Ümit İlter, “Kızıldere Destanı” sızlıkları, açlık ve yıkımları, savaş ve *Ahmet telli, “Soluk Soluğa” OCAK 2015 | TAVIR | 17 JUXS\RUXPGLQOHPHNLQGG 30 WDUWÕúPD WDUWÕúPD nazım hikmet bizimdir! nuriye gülmen Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üni- tartışmayı beraberinde getirdi. Açıversitesi’nde açılan Nâzım Hikmet lışına Orhan Pamuk çağrıldı, Orhan Kültür ve Araştırma Merkezi bir dizi Pamuk’un açılışa gelmesi kimi sol kesimlerin tepkisine neden oldu, Pamuk açılışa katılmadı. Gündüz Vassaf merkezin kuruculuğundan istifa etti. Ama konumuz bunlar değil. Boğaziçi Üniversitesi N.H. Kültür ve Araştırma Merkezi’ndeki kurucular arasındaki çelişkinin, Gündüz Vassaf’ın tasfiyesinin sebebi ne bilmiyoruz. Çok da ilgilenmiyoruz. Yalnız Gündüz Vassaf’ın ayrılışının nedenini açıkladığı yazıda Nâzım Hikmet’le ilgili söylemeden geçemediği sözler liberal söylemlerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bir hali; biz de bu konuya değinmeden geçemedik, diyelim. Nâzım’ı “alışılmış milliyetçi ve ideolojik kalıpların dışında” ele almaktan bahsediyor Gündüz Vassaf yaptığı açıklamada. Hatırlatmak gerekiyor ki, Nâzım’ı, onun yaşamını ve düşünce dünyasını şekillendiren Marksizm Leninizm ideolojisini dışarıda bırakarak değerlendirmek de ideolojik bir ttercihtir. ML’yi yok sayınca ideolojiyi de dışarıda bırakmış olmuyorsunuz. Daha “entelektüel”, daha “naif”, daha “araştırmacı” görüneceğinizin garanttisini verebiliriz ama daha az ideolojik olmayacaksınız. Bakın Nâzım güzel sanatlardan beklentisini nasıl ifade ediyor: “Komünist oldum olalı, güzel sanatlardan beklediğim, istediğim şey, halka hizmetleri, halkı güzel günlere ça- 18 | TAVIR | OCAK 2015 QD]×PKLNPHWLQGG 30 dünya halklarının kurtuluş mücadelesinin bir parçası, emektarıdır. Kabul edelim, vatanseverliğin hiç entelektüel bir tınısı yok, Boğaziçi taraflarından bakınca yavan ve şoven geliyor. Ama bazı şeyleri anlamak için bir de yoksul gecekonduların tarafından bakmak gerekiyor ki o da Gündüz Vassaf’ın harcı değil. Nâzım’ı açlık grevi gibi mağduriyetiyle değil, dünya şairliğiyle ele almak gerekiyormuş. Bizce Nâzım’ı dünya şairliğiyle, oyun yazarlığıyla, romanlarıyla, sanat anlayışıyla ele almakta bir sakınca yok. Hepsi için söyleyecek sözümüz var ama sizin için üzgünüz. Çünkü Nâzım’ı neyiyle ele alırsanız alın, altından Marksizm Leninizm ideolojisi, tüm Türkiye ve dünya halklarına, insanlığa duyduğu sevgi ve mücadele ruhuyla karşılaşırsınız. (Ayrıca belirtelim, açlık grevi bir mağduriyet değil, yaşanan mağduriyetin görünür olmasının bir aracı, bir direniş biçimidir. Zulme uğramış ve haklı olduğunu göstermenin, hak almanın bir yoludur. Nâzım açlık grevi yaptığı için mağdur olmadı, mağdur olduğu için açlık grevi yaptı. Biraz diyalektik, herkese lazım.) mış Filistin toprakları değildir sadece. Oğlu Halit’in geleceğidir, halkının kurtuluş mücadelesidir. Bizim için de öyle.. Vatan çocukluğumuz, geleceğimiz, halkın yarattığı değerler, emeğiGöz ardı etmek istenilen, ideolojik miz, geleneklerimiz. Vatan sevgisinin yaklaşım diye küçümsenen Nâzım’ın en güzel tanımı Belinski’nin şu sözlesanat anlayışının kendisi. Bunu çıka- rinde ifadesini bulur: rırsanız Nâzım’dan geriye ne kalır? Belki bir Gündüz Vassaf kalır, bilemi- “Vatanı sevmemek olmaz.. Yalnız bu duygunun var olana karşı ölü bir doyyoruz. gunluk duygusu değil, mükemmel“Alışıldık milliyetçi yaklaşımları” da leşmeye karşı canlı bir istek olması herhalde Nâzım’ın vatansever oluşuy- gerekir. Tek kelimeyle vatan sevgisi la ilgili değerlendirmelere atfen söy- aynı zamanda insanlığa karşı da sevlüyor. Tekrar edelim: Vatanseverlik, gi olmalıdır. Vatanı sevmek demek, milliyetçilik değildir. Vatan, bir toprak onda insanlık idealinin gerçekleştiğiparçası değil, vatan sensin, benim. Fi- ni görmeyi candan istemek ve buna listinli devrimci yazar Gassan Kenefa- varılabilmesi için gücü oranında yarni çok güzel anlatır Hayfa’ya Dönüş’te. dım etmek demektir. Yirmi yıldır işgal altında olan Filistin topraklarına, doğup büyüdüğü yere Ve evet, Nâzım vatanseverdir, aynı gidince anlar ki, vatan ellerinden alın- zamanda enternasyonalisttir. Tüm ğırmalarıdır. Halkın acısına, öfkesine, umuduna, sevincine, hasretine tercüman olmalarıdır. Sanat telakkimde değişmeyen işte budur.” Evet, Nâzım Hikmet’in devrimci sanatçılığı üzerine çok şey söylendi ve yazıldı. Daha da söylenecek ve yazılacak. Çünkü şimdiki aydınlar vatanseverliği milliyetçilik, açlık grevini bir mağduriyet zannediyorlar. Çünkü halk sevgisi, onlar için demode, klişe, uzaklardan gelen bir nahoş seda. Çünkü halk bilinçsiz, uğruna hiçbir şey yapılmayı hak etmeyen cahil bir yığın; çünkü onlar için bırakın bedenini ölüme yatırmayı; koltukları, entelektüel birikimleri, kredi kartları olmaksızın yaşamak en büyük korku kaynağı. Bu yüzden Nâzım’ın devrimciliği daha çok anlatılacak. Belki Boğaziçi’nin Nazım Hikmet Kültür ve Araştırma Merkezi’nde değil ama halkın bağrında yaşayacak Nâzım’ın devrimci coşkusu. OCAK 2015 | TAVIR | 19 QD]×PKLNPHWLQGG 30 GH÷HUOHULPL] GH÷HUOHULPL] unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! 19-22 Aralık Hapishaneler katliamı, terilmeye çalışılıyor. Halka zulmedenSivas katliamı, Maraş katliamı... ler kahraman i lan ediliyor. Oysa halkımız unutmaz kolay kolay. Boşuna Nedir unutmamak yaşanılanları ha- Osmanlı içi n “Osmanlı da oyun çoktırlamak? Neden hatırlamalı, neden tur.” dememiştir. Tanır bilir Osmanlı’yı. unutmamalıyız.. Eğer bir halk, düşmanıyla barışırsa kaybetmiş demektir her şeyi . UnutUnutmak yaşadığımız düzende muş geçmişini, kendini unutmuş deölümdür. Unutmak yeni katliamların mektir. Unutmamak halk içi n nefes yaşanması daha fazlasının olması de- almaktır. Unutmamak yaşanılanların mektir. Unutmak katillerimizle barış- hesabını sormak i nsanlık onurudur. mak demektir. Kapitalizm kanımızla, Katiller i ster ki unutalım katliamları, gözyaşımızla büyür ve daha fazla bü- zulümleri. Sansürlerler, yasaklarlar yümek içi n madenlerde, inş aatlarda, ölülerimizi, anmamıza izi n vermezfabrikalarda, tarlalarda, hapishaneler- ler. Yıllardır Maraş’ı yasaklıyor katiller. de, evlerimizde, sokaklarda öldürür Maraş katliamını, Maraş’ta anamıyor bizi. halk çünkü yasak. Halk içi n değerli olan her şeyi n unutulmasını i sterler. Kanımızı emerek büyür. Halk unut- Halk unutmazsa içini boşaltmak için, maz yaşananları, unutmaz katillerini. taşıdığı anlamı yitirmesi içi n ellerinBu yüzden halkı uyutmak, kandırmak den geleni yaparlar. Örneğin 8 Mart ister. Halk uyusun ki rahat rahat haya- Dünya Emekçi Kadınlar günü olur. Kata geçirsin politikalarını, ola ki çıkar- dın direnişiyle oluşan gün kadınların sa sesi halkın biner tepesine faşizm. direnişini anlatmaktan çıkıp kadınlara Ola ki halkı uyandırmak istesin birileri hediye alınan gün haline gelir. Ve tabi önce onlara saldırır halka gözdağı ve- ki başındaki “emekçi” başlığı da çıkarırir, vermeye çalışır. lır. Unutursak bizim içi n değerli olan her şeyi yitiriririz. Emekçi kadınlar bu Yaşadığımız topraklarda neler yaşan- hak içi n ölümlere yattılar, katledildidı, nasıl geldik bu güne. Anadolu top- ler, bir savaşçı gibi direndiler. rakları yıllardır zulüm altında. Yıllardır Anadolu halkı eziliyor, sömürülüyor, Seyhan’ın kömürleşen bedeni unutuişkenceye uğruyor, tutuklanıyor, kat- lur mu sizce? Birsen’in ambulanstan lediliyor. Anadolu halkına zulmeden inerken ki seslenişi? Depremde enkaz Osmanlı yıllar sonra halkın dostu gös- altından uzanan, yardım i steyen el unutulur mu? Van’da üşürken yanan çocuklar. Roboski’de bilgisayar oyunuyla vurulmuş gibi öldürülen halk. Her maden kazasından sonra, dalga geçiyormuş gibi karşımıza geçip umursamaz açıklamalar yapanlar... Memleketin her tarafına ağaçları, ormanları, kuşları, dereleri, suları yokederek oturttukları malikanelerini.. Halk soğukta, sokakta yatarken, açlıktan ne hesap yapacağını kara kara düşünürken bin tane odasını da bizden çaldıklarıyla aydınlatanları, ısıtanları, konuk ettikleri para babalarına yedirdiklerini, paralarımızı, emeklerimizi nasıl çarçur ettiklerini unutur muyuz sizce? UNUTMAYIZ! Geçmişimizi unutmamak, yaşanılanları hatırlamak ve hesabını sormak geleceğe sahip çıkmaktır. Yaşadığımız bize yaşatılan hiçbir şeyi unutamayız. Ne katliamları ne zulümleri ne de buna karşı yıllardır direnen savaşanları. Anadolu topraklarının başı dik asi evlatları yıllardır zulme karşı direniyor savaşıyor. Zulme karşı direndikleri içi n hala tutsak ediliyor. Ama hapishanelerde de direnmekten vazgeçmeyen, bu ülkede bu topraklarda halka yaşatılanları unutmayan ve unutturmayan yiğit devrimciler var.. 20 degerlerimiz.indd 2 1/2/15 5:10 PM GHQHPH GHQHPH komutan che ile röportaj ümit ilter 3)İnsanlığın sorunlarının çözümü nassıl sağlanır? CHE: İnsanlığın bugün karşı karşıC yya bulunduğu sorunların tek doğru ççözümü, bağımlı ülkelerin, gelişmiş kapitalist ülkeler tarafından sömürülmesine son verilmesi, bu sömürünün ttüm yönleriyle ortadan kaldırılmasıdır…(Politik Yazılar-syf:182) d 4)Tekelci burjuvaziyi nasıl değerlendi4 riyorsunuz? CHE: Tekelci sermaye dünya üzerinde C egemenliğini kuralı, insanlığın büyük e ççoğunluğunu yoksulluk içinde süründürüyor, en güçlü ülkelerin oluşturdud ğu grup tatlı karları kendi aralarında ğ bölüşüyorlar. Bu ülkelerdeki yüksek yyaşam düzeyi, bizimkilerin yoksulluk ççekmesi temeline dayanıyor. AzgelişDünya halklarının yüreğinde yaşayan münün altında, bir sırtlan ve çakal miş halkların refah düzeyini yükseltKomutan Ernesto Che Guevara ile bir sürüsünden başka bir şey değilmiş mek içinse emperyalizmle savaşmak “röportaj” gerçekleştirdik. meğer… bunlar, silahsız halkları yuta- gerekiyor… (Politik Yazılar- syf:244) rak beslenen canavarlar. (Politik Yazı5)Sizin için “maceracı” diyorlar? Diyebiliriz ki, hayat sordu ve Komutan lar- syf:212) Che Guevara o tarihsel sözleriyle cevapladı. Bize de aktarmak düştü… 2)Amerikan emperyalizmi hakkında CHE: Kurtuluşları uğruna mücadele eden halklar için tek çözümün silahlı ne düşünüyorsunuz? savaş olduğuna inanıyorum, inanç1)Sevgili Komutan Che Guevara, “Batı Uygarlığı” hakkında ne dersiniz? CHE: İnsan soyunun en büyük düşma- larıma da bağlıyım. Bir çokları bana maceracı der, evet öyleyim. Ama nı… (Sosyalizm ve İnsan- syf:179) farklı tipten bir maceracıyım: Doğru CHE: “Batı Uygarlığı” parlak görünüOCAK 2015 | TAVIR | 21 FKHLOHURSLQGG 30 bildiğini savunmak için canını veren türden…( Yaşam Öyküsü- syf:179) 6)Ama küçük burjuva reformistler, her türden şiddete karşı çıkıyorlar? CHE: Oligarşi, kendi anlaşmalarını, kendi sahte demokrasisini bozmakta ve … halka saldırmaktadır. Burada, yeniden Lenin’in sorusu ortaya çıkıyor: “Ne Yapmalı?” Cevaplıyoruz: Şiddet, sömürücülerin ayrıcalığı değildir, sömürülenler de onu uygulayabilirler ve dahası, uygun anda kullanmalıdırlar… (Askeri Yazılar-syf:165) 7)Yani? CHE: Son sömürücü yenilgiye uğrayıncaya dek ateş ve kan eksik olmayacaktır… (Politik Yazılar-syf:114) 8)Pekala, bu amansız kavgada güç nedir, nasıl güçlü oluruz? 11)Bir devrimcinin en güzel niteliği nedir sevgili komutan? CHE: Özgürlük uğruna savaş, yalnızca savunma mücadelesi olmakla kalmamalı, aynı zamanda emperyalizme CHE: Her şeyden önce, dünyanın ne- karşı saldırı savaşı olmalıdır… (Yaşam resinde olursa olsun, birisine karşı Öyküsü-syf: 98) yapılan haksızlığı yüreklerinizin ta derinliklerinde hissedebilirsiniz. Bu, 17)Yoldaşlık? bir devrimcinin en güzel niteliğidir… (Yaşam Öyküsü-syf: 181) CHE: Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir haksızlık yapıldığında 12)Devrimci gibi görünen ama dev- öfkeden titreyebiliyorsanız yoldaşız rimci ahlak kurallarını çiğneyenler demektir… (Yaşam Öyküsü- syf:159) hakkında ne düşünüyorsunuz? 18)Emperyalist işgale maruz kalan CHE: Devrimcilikten söz edip de dev- bir yerde, işgale direnenlerle politik rimci ahlak kurallarını çiğneyenler, yakınlığınız olmasa bile, işgale karşı en tehlikeli hainlerdir. Bunlar devrimi çıkmak gerekir mi? yıkmaya çalışan kişilerdir, çünkü onları herkes görür, ne yaptıklarını bilir. CHE: İşgal edilen tüm bölgeler için, Onlar herkes için kötü örneklerdir. Biz hiçbir ayrım yapmaksızın, politik rehiçbir şey bilmesek de, hiçbir şey bil- jimi neymiş, bağımsızlığı uğruna samek istemesek de, halk her şeyi bilir, vaşanların beklentileri neymiş diye hiçbir şey gizli kalmaz… (Sosyalizme sormadan mücadelemizi sürdürüyoDoğru-syf:147) ruz… (Sosyalizme Doğru- syf:66) CHE: İnsanın kendi gücüne güvenmesinden, kendi gücünün bilincine varmasından başka gerçek güç kaynağı yoktur. Bir halk, gücünün bilincine vardığı zaman, mücadele etmeye ve ilerlemeye karar verdiği zaman, gerçekten güçlüdür ve tüm düşmanlarına karşı koyabilir. (Sosyalizme Doğru-syf: 216) 13)Halka nasıl yaklaşmalıyız komu- 19)Sosyalizmi nasıl tanımlıyorsunuz tan? komutan? 9)Halkların gerçekten özgür olmasının temel şartı nedir? CHE: Sosyalist gelişim, insan içindir, belirli bir yüksek düşünce için değildir. Amaç, yalnızca insanın mutluluğunu garantilemektir… (Ekonomik Yazılar-syf:69) CHE: Bir halkın üzerinde emperyalizmin ekonomik egemenliği son bulmadıkça, o özgürlük, özgürlük değildir… (Politik Yazılar-syf:245) CHE: Halka, şunu demek için yaklaşmamalıyız: “İşte geldik, sana yardımcı olacağız, bilimimiz sayesinde seni eğiteceğiz, sana yanlışlarını, kültürsüzlüğünü, bilgisizliğini göstereceğiz.” Biz, halka bir araştırıcı ruhuyla, alçak gönüllülükle gitmeli halkın büyük bilgelik kaynağından feyz almalıyız… (syf:54- Sosyalizm ve İnsan) 14)Devrimcinin fedakarlığı ile özgürlük arasında nasıl bir bağ vardır? CHE: Bizim için sosyalizmin, insanın insan tarafından sömürülmesine son verilmesinden başka tanımı yoktur… ( Politik Yazılar-syf:246) 20)Sosyalist gelişim neyi garantiler? CHE: Fedakarlığımız bilinçlidir; yarat- 21)Burjuvazinin sanatı hakkında ne tığımız özgürlüğün bedelidir… (Sos- düşünüyorsunuz? 10)“Ilımlı” olmak hakkında ne dersi- yalizm ve İnsan- syf:91) niz? CHE: Kültür alanında, kapitalizm, ve15)Sevgili komutan, devrimin anlamı rebileceği her şeyi vermiş ve ondan CHE: “Ilımlılık” da sömürgecilik ajan- nedir bir devrimci için? geriye çürüyen bir cesedin iğrenç kolarının kullanmayı sevdiği kelimelerkusundan, yani bugünkü sanat dekaden biridir. Korkanlar ya da herhangi CHE: Devrimin dışında başka bir ya- dansından (çürüme, gerileyiş) başka bir birimde ihanet etmeyi düşünenler şam yoktur…(Sosyalizm ve İnsan- bir şey kalmamıştır… (Sosyalizm ve hep ılımlıdır. Halk ise, kesinlikle, hiçbir syf:89) İnsan-syf:86) zaman ılımlı değildir… (Politik Yazılar-syf:51) 16)Özgürlük uğruna savaş, nasıl ol- 22)Burjuvazi sanat alanında nasıl tamalı? hakküm kuruyor? 22 | TAVIR | OCAK 2015 FKHLOHURSLQGG 30 hedefi oldu. (Politik Yazılar- syf:62) 24) Lenin ustamız? CHE: Lenin’in değerine paha biçilemez. Devrim teorisine en çok katkıda bulunan lider belki de odur. Belirli bir anda, Marksizm’i devletin sorunlarına uygulamayı bilmiş, bu çalışmalarından, evrensel geçerliliği olan yasalar çıkarmıştır. Emperyalizm, devlet ve devrim, devrimin çeşitli aşamalarında Parti’nin görevleri ve üretimin maddi gelişimi üzerine incelemeleri buna örnektir… (Yaşam Öyküsü- syf:90) CHE: Tekelci kapitalistler –sadece deneysel yöntemlerle çalışırken bile- sanatın etrafına, onu kendi emirlerine uymaya hazır bir araç haline getirecek karmaşık bir ağ örerler. Toplumun üst yapısı, sanatçının eğitimini yapacağı bir saat tipini saptar. Buna karşı çıkanlara, toplumun mekanizması aracılığıyla başeğdirilir, ancak çok ender yetenekli sanatçılar, bildiklerini okurlar. Geri kalanlar, ya utanması kalmamış kiralık adamlar haline getirilir yahut da ezilirler… (Sosyalizm ve İnsan-syf:84) 23)Marks ustamızın insanlık için değeri hakkında ne dersiniz? CHE: Marks’ın değeri, toplumsal düşüncede birdenbire niteliksel bir değişme meydana getirmiş olmasından ileri gelir. Tarihi yorumlar, dinamiğini anlar, geleceği önceden görür, böylece bilimsel görevini yerine getirmekle de kalmayıp, ayrıca devrimci bir düşünce de ortaya atar: Dünyayı yorumlamak yetmez, değiştirmek de gereklidir. Ancak o zaman, insan kölelikten, çevresinin aleti olmaktan kurtulup kaderinin mimarı haline gelir. O gün bu gündür, Marks, eski düzeni korumaktan çıkar sağlayanların boy ıslahatçı olduğu, halkın kendisini ezenlere karşı, için için kaynayan protestosunun yankısını meydana getirmek için silahları eline aldığı ve tüm silahsız kardeşlerini rezillik ve yoksulluk içinde tutan toplumsal rejimi değiştirmek amacıyla dövüştüğü sonucuna varırız. (Askeri Yazılar- syf:34) 28)Tekelleri nasıl değerlendiriyorsunuz? CHE: Özel mülkiyetin, insanın insana karşı mücadelesinin en üst birimi olan tekel, halkı bölen, sömüren ve yozlaştıran en muhteşem silahtır. (…) Nerede bölünmemiş bir halk varsa, 25)Can yoldaşımız Camilo Cienfue- onu siyahlar ve beyazlar, yetenekliler ve yeteneksizler, okur yazarlar ve gos desek… okuması yazması olmayanlar diye CHE: Camilo’nun politik tutumu, si- bölmeye çabalar, tek tek bireylere vayasi sorunlar karşısındaki kararlılığı, rana kadar tekrar tekrar böler, bireyi sağlamlığı ve halka inanışı da gö- toplumun merkezi yapar. (Sosyalizm rülmeye değerdi. Neşeli, alçak gönül- ve İnsan-syf:69) lü, şakacıydı… Camilo, küçük ispirto ocağında kedi eti pişirip yeni gelen- 29)Dünya halklarının tarihsel görevi lere nefis bir yemek gibi sunardı. Bu nedir komutan? Sierra’da uygulanan pek çok denemeden biriydi. İkram edilen kedi etini CHE: Bize, bu dünyanın sömürülenlegeri çevirdiği için “sınavı” veremeyen rine ve geri bıraktırılmışlarına düşen çoktu. Camilo fıkra anlatmayı severdi, görev, emperyalizmi ayakta tutan binlerce fıkra bilirdi. Bu da yapısının temelleri yıkmaktır. (Sosyalizm ve İnbir parçasıydı. İnsanlara değer verme- san- syf:173) si, onlarla anlaşma yolu bulma yeteneği de kişiliğini oluşturan öğelerden 30)Sevgili komutan, halklara mesajıbiriydi… Camilo tehlikeyi ölçmezdi, nız nedir? tehlike onun için bir eğlenceydi, onlarla oynardı, tehlikeyle güreşir, üzeri- CHE: Eylemlerimizin her biri emperne çeker ve şaşırtmaca yapardı; geril- yalizme karşı bir savaş çığlığı ve insan lacı zihniyeti gereğince, hiçbir engel soyunun en büyük düşmanı Kuzey onu durduramaz, çizdiği yoldan dön- Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı halkların birleşmesine çağrıdır. Savaş düremezdi… (Savaş Anıları- syf:255) çığlığımız tek bir kişinin bile kulağına erişecekse, silahlarımızı yerden kaldır26)Sevgili komutan, gerilla kimdir? maya başka bir el uzanacaksa, daha CHE: Mükemmel özgürlük savaşçısı, başkaları mitralyöz sesleriyle yeni bir halkın seçtiği, kurtuluş savaşında hal- savaş ve zafer haykırışları arasında kın savaşçı öncüsüdür. (Askeri Yazılar- ölülerimize ağıt yakacaksa, ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi safa syf:141) geldi. (Sosyalizm ve İnsan- syf: 179) 27)Pekala, gerilla neden savaşır? Not: Alıntılar YAR Yayınları’nın baskıCHE: Bu sorudan hareketle, kaçınıl- sından yapılmıştır. maz olarak gerillacının toplumsal OCAK 2015 | TAVIR | 23 FKHLOHURSLQGG 30 GHQHPH GHQHPH suyun kokusu gebze hapishanesi Boş ince belli bir bardağa çatlamasın diye konan kaynar suda kimi zaman kendinizi görürsünüz. Hava soğuksa yayılan buhar yüzünüze yansıdığında tatlı bir sıcaklık kaplar içinizi. İçine dem koymaya başladığınızda tavşan kanı sıcacık çay kimi zaman Beşiktaş-Üsküdar vapuruna götürür sizi. Özellikle güvertede gezen kantinci elinizde simit gördüyse sualsiz yanınıza bırakır çayı, siz de parasını tepsiye koyarsınız. İstanbul’a eşlik eden bu tavşan kanı yoldaş martılarla paylaşın diye simitinizi, çabucak soğur ayazda. E çaysız yenmez bu meret ver martılara onlar da dupduru Boğaz suyuyla ıslatıp yesinler simiti. Evet bazen dupduru suya konan çayın kokusu İstanbul’a götürür. Ki İstanbul’un her caddesi hem çay hem simit kokar. İstanbul’da bir bardak kaynar suya konulan dem her sohbetin dostudur. Bir bardak çay deyip geçmeyin suyun en güzel halidir o. Katıldığında kokusunu veren ve nerede olursanız olun sizi Beşiktaş-Üsküdar vapuruna, İstanbul caddelerine götürendir. Anadolu’da evinin önünde yapılan düğün bayramlarda bulursun kendini ayranın ekşi süt kokusuyla. Bir anda davullar zurnalar çalınmaya başlar. Tepsilere doldurulan ayran eş dost bir arada oynanan oyunları anımsatır. Yaz misafirliklerini anımsatır. Buz gibi suyun yoğurtta yarattığı mucize ayrandır. Ayran deyip geçmeyin bir anda çocukken ağzınıza bulaşan ayranı kolunuzla sildiğinizi anımsatır. *** Kant derler bazı yerlerde ama eni konu şekerli sudur. Bardaktaki kaynar suya birkaç küp şeker atıp karıştırırsın. Bazı yaşlılar çay içemezlerse kant yaparlar. Kavganın neferleri içinse şekerli su onu içtikçe kızıllaşanları hatırlatır. Birkaç bitki kokusu gelir burnuna. Bazen ziyaretlere bazen refakatlere götürür. Zafere kilitlenmiş ellere, kızıl şafakta parlayan sarı yıldıza bakan gözlere, artık saymayı unuttuğumuz ölümlere, kömür kokan bedenlere götürür. Suda karıştıkça eriyen şeker, ömrünü vatana karıştırdıkça eriyen şehitleri anımsatır. Koyunca ömrünü davanın orta yerine üzerine ka*** Camdan bir sürahinin içine yarıya rışan halk, gülen çocuklar, emek,iskadar koyduğun yoğurtta bazı za- yan,vefa ne varsa hepsiyle sen man bembeyaz bir gelecek hayali karışmıssındır vatan denen deryakurarsın. Yoğurdu karıştırıken buz ya. Şekerli su, vatanşehit belleğingibi koyduğun su onu açar her şe- de bir bütündür artık. Ve şekerli su yini değiştirir, beyazlığı hariç. O deyip geçme, burnuna ne zaman buz gibi su yaz sıcağında terleyen gelse kokusu tek başına hücrelerde, elini serinletir önce sonrada içini. hastane odalrındayken onlar, elle- rine geçen küçücük kağıttan uzanan elleri tutarsın hemen. Şekerli su, suyun isyan halidir. Ne zaman gelse kokusu sizi elinizden tutup barikatlara, alevlere götürendir. *** Bize öğretirler ki yerin dibine doğru kazdıkça toprak ısınır, en dibinde ateş olurmuş. Siz kazdıkça madeni söke söke ocağın içine ateş olurmuş. Bazen de su… su ile ateş madencide kardeş olurmuş. Yerin altından süzülen tertemiz su kapkara kömürün içine karışıp madenci olurmuş. O kara sulara sarılan kucak ana olurmuş. Oğlunun toprağı sökerek çıkardığı kömür anaların yüreğini döverek çıkardığı yürek olurmuş. Kömüre karışan su acıdan başka bir şeyi anlatmaz olurmuş insana, öfkeyi ve hesabı. Bilmiyordu çoğu Beşiktaş- Üsküdar vapurunun çaylarını, belki o köpük köpük düğün ayranını içmeye hazırlanıyordu bir kaçı, ya da onlar için toprağa eriyenlerden habersizdiler. Suyun en güzel, en coşkulu en isyan halini sorsan gülerdi olur ya. Fakat onların gülen yüzüne hasret anneleri biliyor arık dupduru suya ne karıştırsan o kokar. Çaya karışan su İstanbul, yoğurda karışan su çocukluk, şekere karışan su hücre ve direniş, kömüre karışan su evlat kokar.. 24 | TAVIR | OCAK 2015 VX\XQNRNXVXLQGG 30 NHOLPHOHULQGLOL NHOLPHOHULQGLOL fıtrat ay enur yayla Manisa da bir maden ocağı. Adı Soma. İnşaatın 32. katına yük taşıyan asansör rinde onların alınlarında yazılı olsun. Kapanmaz bu maden ocağının kapı- düştü ve 10 işçi asansörün içinde can Kadın haklarını düzenleme eşitsizlik fıtratında var bu işin de. Kendi hakları için “biz niye böyle zor durumlarda kalıyoruz” deyip direnen insanlara azgınca saldır, gözaltına alıp tutukla, öldürüp ailelerine biraz para ver. Kürsülere çıkıp din iman diye bağır. Halkın cebinden ufak ufak topladıklarını ayakkabı kutularına doldurup dağ yap. Sonra da halka sizin kaderiniz de, sizin fıtratınızda var de. Asıl senin soyunda var hırsızlık, ahlaksızlık Osmanlının torunu. Van’da üşüyenler senin yüzünden üşüyor. Suriye’de binlerce insan senin yüzünden ölüyor. Bunca grev, direniş senin yaşattıkların yüzünden oluyor. Madenlerde sönen hayatlar, ağlayan yaşlı yırtık ayakkabılı amca senin yüzünden ağlıyor. Nerde kitap, nerde din, nerde ahlak.. Hani.. ları acıları da derindir kazdıkları kuyu verdi. Öldüler adı “fıtrat” oldu. gibi. Bir vardiya girer bir vardiya çıkar. Bir maden ocağı daha Konya ErmeMayısın 14’ünden sonra burada ar- nek’te Has Şekerler maden ocağı. 18 tık maden değil madenci çıkarılmaya işçi sel basan maden ocağının içinde başlandı. Deprem de değil kaza da göçük altında kaldı. Anaları ise dışarda değildi yaşananlar. Bağıra bağıra gel- kan ağladı. Ne dediler analara: “fıtrat”. di katliam. Tüm geleceğini tüm dünyasını buraya bağlayan madenciler Tayyip Erdoğan yine ‘’Kadın ve Adalet” gecenin köründe bu maden ocağına isimli zirvede konuştu: “Kadın ile erkebir daha çıkamamak üzere girdiler. Bi- ği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtlanço ağırdı 301 madenci. Adı “fıtrat” rata terstir.” Kadın ezilmeye mahkumoldu ölümün. dur. Kadın toplumlardan dışlanmaya hor görülmeye mahkumdur diyor. İstanbul Mecidiyeköy’de bir inşaat. Adı Torunlar Holding. Bu inşaat tamalan- İşçilerin iş güvenliğini alma! İnsanca dığında koskoca bir rezidans olacak. bir yaşam sunma! Üç kuruş maaş için İşçilerin harcını kanla kardıkları bir re- gece gündüz çalıştır! Bunun adı fıtrat zidans. Soma katliamından 5 ay sonra. olsun. Böyle yaşamak onların kaderle- Onlara kalsa, böyle fıtratlar dizilir gider, burdan köye yol olur. Yatarsın fıtrat, kalkarsın fıtrat, acıkırsın fıtrat, daha iyisini istersin fıtrat, isyan edersin fıtrat.. Onların fıtrat dediği bizim suskunluğumuz, korkumuz, bekleyişimiz, durduğumuz.. Oysa tarihimiz boyunca Anadolu isyanları fıtratı bir yere kadar dinledi. Pir Sultan, Bedreddin, Demirci Kawa fıtratı bir yere kadar dinledi. Mahir, Deniz, İbo dinlemedi.. Yani bizim fıtratımızda onurlu bir direniş tarihi ve bu direnişi örgütleyen önderler var. Senin fıtratında ise kaçak Aksaraylar var, korku var. OCAK 2015 | TAVIR | 25 I×WUDWLQGG 30 úLLU úLLU kandan iz sürdüm mehmet özer geçmişimiz çağırıyor şimdi içimizde yanan kamp ateşi aaydınlatıyor yolumuzu yyüzümüzdeki derin uçurumlar iiçimize bırakılan boşluk ssuskunluğa yazgılı değiliz öykümüz anlatılacak ö önümüzden geçiyor ardımızdan ö aağlayan tarih kkimsesizliğimiz aadımız lanetlendi yyüzümüze kapandı kapılar bütün yürekler kör pencere yyaralı eşiklerde ağıtlar göç yolları acılarımız g yyaşamak azaptı sürgünde kkahır yüklü ömürlerle gözlerimiz kül yuvası g zzemheriye sürgündü ömrümüz ssıkıştırılmıştık… ssırtımızı dağlara verdik doruklarına düştü kan d yyolumuz çöle çıktı ççeliğin acısı reva görüldü bize …. … yyaşam bağışlanmadı bize onu biz yeşerttik kanın,külün, o kkumun içinden unutulmuş eski acımız u eskimesin diye tuttum e kanattım yaramı kandan iz sürdüm eski yol ardımızdan bakarken yeni yol çağırır bizi şimdi anılar aynamız dönüp baktığımız acıya dokunmak, sevgiyi geri çağırmak gereklidir bu kuyulardan ses gelmiyor kuyular kör, kuyular sağır uçurumlardan geri dönülür kuyulardan dönülmez kuyulardan ses topluyoruz sulardan ışıklı şarkılar vadilerden ateş topluyoruz dağlardan gülen dal acıya sürgün kardeşler katılın kardeşlik halayına sürgünden dönsün şarkılar der-zor cennet olsun... Ermeni Soykırımı’nın 100.yılı anısına... 1915 yılında Osmanlı, Anadolu’nun dört bir yanında yüzbinlerce Ermeni’yi katletti, yoketti... Bir o kadarı da ülkeyi terketti, kaçtı. 26 | TAVIR | OCAK 2015 PHKPHWR]HULQGG 30 GHQHPH GHQHPH berkin, tamir, çocuklarımız... deniz ekin Önce Kristof Kolomb buldu Amerika’yı sonra biz. Umutlar azaldı günden güne, mutluluklar, nun adı. Fakat direndikçe biz, çoğal- kin’in adı her anıldığında bir “töbe esdıkça ölüp ölüp destan olduk, dilden tağfurullah” çektiler. Yatak odalarında dile anlatılan… dahi talimatlarını uyguladıkları Amerika’ya sığındılar, adaleti ve yönetmeDaha demincek vurulup düştü Berkin, yi Amerika’dan öğrenecek, edindiği akılla unutturacaklardı Berkin’i.. Fakat aynı günlerde ustaları da yakalanmıştı suçüstü.. Çünkü bu kez Amerika’nın paçalarından akmaya başladı; katliamcılığı, adaletsizliği, zulmü… Amerikan polisi, kağıttan kaplan egosuyla doğrulttu tabancasını Tamir’e ve bastı tetiğe.. Tamir’in elindeki oyuncak silahtı büyük Amerikan devletinin geleceğini tehlike altına alan ve dahi yok edilmeliydi en hızlısından.. Tamir Rice, on iki yıllık ömrünü oracıkta tamamladı. Bilinmez, o gün kafasında kurduğu hangi oyunlarla elinde oyuncak silahı gitmişti o parka… Vurdular onu! Katledilmesi için en büyük gerekçe hazırdı. O bir siyahiydi… Ve kaçıncıydı bu… ve ekmeğimiz. Bir çocuk ağlasa dağ başında gözyaşında Amerika akar. Vurdularsa birini, kanı şorladıysa bilin ki kurşunlarda Amerika var. Kişi kişiye köle tutulduysa, asıldıysa darağacında Amerika var. Ama biz yine de direneceğiz sonuncumuza kadar.* İstanbul’un yoksul kondularını bağrında taşıyan, duvarlarında oligarşiye, faşizme, zulme, zorbalığa diklenen sloganlar barındıran Okmeydanı’nda. Hiç susmadık, Berkin demeden bir güne uyanmadık. Ve her yeni doğan günde Berkin’in hesabını sormanın da özlemini duyduk ta şuramızda.. Ve ta şuramızdaki özlemle, yürüdük yeni destanlara… Bizi katletmekten hiç geri durmadılar. Çağlar boyunca zulmün zorbalığın uygulayıcısı oldular. Sinip çekilseydik köşemize, büyük bir dram olurdu bu- Etekleri tutuşan sömürücü asalaklar, “yatıp kalkıp Berkin diyorlar” dedi. Kabuslarında Berkin’le boğuşanlar, tarihsel yenilgilerinin korkusuyla Ber- Elbette Tamir’i vuranlar yargılanmadı. Olayların üstü kapatılmak için büyük bir çaba sarf edildi ve devrimci demokrat, onurlu insanlar Tamir’in katillerinin yargılanmasını istemekten geri durmadı. Berkin’i vuranlar, Tamir’i vuranların öğrencisi. Ustaları gibi vurur, vurulan için adalet arayanı da vurur. Ama biz unutmayız vuranı da, besleyeni de.. Ustayı da öğrenciyi de.. *Cahit Külebi OCAK 2015 | TAVIR | 27 EHUNLQLQGG 30 JQFHO JQFHO berkin elvan dosyası nerede? derya do an polislerden gaz maskesini hiç çıkartmayanın 60 metreden, sokaktan taraffa uzun uzun dikkatle nişan alarak ve yyere paralel olarak ateş açtığını görüyyoruz. 2. polisin ise kolu sargılı. Silahını doldurup boşalttıktan sonra nişan alarak 6 ele yakın ateşliyor. Gaziler sokağının başı gaz bulutu oluyor. Orada bir şeylerin olduğunu anlayan 2 ateşleyici vve bir gaz fişeği dolduran 3 polis aniden, panikleyerek geri çekiliyorlar. almıyorlar. Berkin Elvan’ın vurulduğu zamandan bu yana 500 günü geçkin bir süredir tek bir iddianame bile yazılmadı. Kamu davası açılmadı. Hep unutturmak istediler. Ama unutturamadılar. Biz beynimize kazıdık Berkin Elvan ismini, ve adaleti. Dergilerimizde anlattık, Berkin’in abileri, ablaları, kardeşleri her yerde adalet istedi. Yüzlerce, binlerce kez ‘Berkin Elvan Onurumuzdur’, ‘15’inde Bir Fidan Berkin Elvan’ diye haykırdık. Gözaltına alındık, dayak yedik, yerlerde sürüklendik. “Yattık, kalktık Berkin Elvan dedik”. Işte Berkin tam da o zaman vuruluyor. Öfkeli bir kitle polislerin üzerine doğru ellerinde hiç bir şey olmadan yürüyor. Kitleye de gaz sıkıyorlar. Görüntüler bu kadar net. Vuran polisler de, çevik kuvvvet amirleri de belli. Berkin bizim vicdanımızdır. Berkin için adalet istemek, dünyanın tüm yoksulİlk andan itibaren peşini hiç bırakma- ları için adalet istemektir. Kimse tanımaz, bilmezdi bu çocuğu dık. Delilleri karartmak için hastaneye Unutturabildiniz mi? vurulmadan önce. Ve vurulduğu tarih- geldiklerinde izin vermedik. Komplo ten sonra tüm Türkiye’nin tanıdığı bil- kurmaya çalıştılar, boşa çıkarttık. Dü- HAYIR! diği biri oldu Berkin. şünün soruşturmayı bile kendi talebimizle açtırdık. Dosya tam 4 savcı Ne hedef alanı, ne vuranı, ne de emir Hepimiz biliyoruz, tanıyoruz Berkin’i. değiştirdi. Dosyaya bakan savcıların vereni unutmayız. Çünkü unutmak ve Neden vurulduğunu, ne yaptığını, ne umurlarında bile değildi yargılamak. unutturmak bizim tarihimizde yoktur. yapmadığını da. Şu bir gerçektir ki Diyor ya Amerika bizim için yaptığı bugün Berkin Elvan ismi tek başına Önce görüntüler yok dediler. Avukat- tespitte, onlar 70 yaşındaki insanlabir isim değil artık. Bugün, Berkin El- larımız ısrarları ve kararlılıkları sonucu rı için de, 7 yaşındaki insanları için de van dediğimizde aklımıza gelen ilk şey mecburen ortaya çıkartmak zorunda aynı şeyi yaparlar. Evet, birimiz hepiadalettir. kaldılar. Biz eminiz ki ellerinde o güne miz için, hepimiz birimiz için deriz. ait daha net görüntüler de vardır. Böyle düşünür böyle yaşarız. Geçtiğimiz günlerde Berkin’in vurulduğu günün TOMA kamerasıyla çeki- Polislerin kimlikleri “tespit edileme- Yani sizin anlayacağınız bu dosyayı len görüntüleri ortaya çıktı. Görüntüde diği” için kamu davası açılamıyor. Bu saklamaya bin oda yetmez. Adalet biBerkin’in vurulduğu Gaziler sokağının polislerin kimliklerini tespit etmek, zim ellerimizdedir. başında zaman zaman sadece 3-4 ki- bu kadar zor mudur? Hayır, hiç de zor şinin slogan attığı görülüyor. Ve daha değil tespit etmek. Her şeyi bilen ‘dev- Susmuyoruz, hesap soruyoruz! sonrasında 2 polisin kumral, seyrek letimizin’ bilmediği tek şey bu polislesaçlı ve orta boylu olanın 3-4 kişiye rin isimleri midir? Ama gelin görün ki yaklaşık 65 metrede hedeflendiği ve tespit etmek bir yana, ifadelerini bile 28 | TAVIR | OCAK 2015 EHUNLQGRV\DVLLQGG 30 DQÕ DQÕ reklam arasında on dokuz aralık hazal kara leyeceğiz bu hipnoz görüntüsünün ortadan kalkması gerek. İki reklam arasında amacımız bizim 15 dakikalık belgeseli izletmek. Akşam olmuş... aralık ayı geldiğinden havalar da haliyle soğuyor. Sıkıca sarınıp düşüyoruz yollara... Gideceğimiz evde bizi bekleyenler var. Bizim de onlara anlatacaklarımız. Ve elimiz boş değil. Bir aralık ayı daha bitecek... Oysa Aralık unutmayanlar için diri diri yanmak demek. Bize devrimciliği anlatan bir usta kitaptır şehitlerimiz. Onların açtığı bu yolda, yapılan nice zulmün öfkesiyle yürüyeceğiz. Ve asla unutmayacağız. mızda ev sahibi abla ve üç komşusu var. Tam bir kadınlar sohbeti kurduk. Tabi ki televizyon açıkken ne kadar sohbet edebilirsen. Küçücük kutucuk nasıl kaplamış hayatları. Küçücük dedik diye masumlaştırdık sanmayın. Beynimize ilmek ilmek kara bir ağ ördüler bu görüntü kutularıyla. Her akşam izlenen başka hayatların hikayelerini takip etmekten kendi hayatlarına sıra geliyor mu insanların? Ne zaman geliyor? Başını yastığa koyunca, sabah kalkacak olmanın endişesine kapılıyor önce. Sonra bin bir dert tasa... İzlediği dizilerden fayda yok. Ve her gün devam ediyorlar dizilerin başına heyecanla geçmeye. 19 Aralık 2000’de devrimci tutsaklara yapılan katliamı unutmadık ve unutturmayacağız. Yanımıza katliam görüntülerinin ve yaşayanların anlatım- Tüm bu dizi kargaşasının arasında işte larının olduğu bir belgesel alıyoruz ve en yakınlarımız dediğimiz insanlara, 19 Aralık katliamından görüntüler koyuluyoruz yola... izletip, anlatmak istiyoruz o günün Şimdi kapıdayız, vardık. Açıldı kapı ve hikayesini... Ama işimiz zor. Gözler bir sıcak merhaba, sıcacık evden içeri TV’den bir milim bile şaşmıyor. Adeta girdik. Mis gibi de çay kokuyor. Yemek bağlanmış kalmışlar. Sanki o kutunun sonrası içilen demli çaydan biz de na- içerisinde bir el onları oraya bağlamış sipleniyoruz. Mutfaktayız, bizim dışı- tutuyor. Mecbur reklam arasını bek- Ve... reklamlar... hemen başlıyoruz önceden hazır hale getirdiğimiz görüntüleri başlatıyoruz bilgisayardan. İzleyicilerimizin dikkatleri son derece dağınık. İlgi çekecek ayrıntıları yakalamaya çalışıyoruz. O günden bu güne devrimciliğe devam eden insanlarımızdan bahsediyoruz. Sonra Birsen Kars çıkıyor ekranda “6 kadın! Diri diri yaktılar!” diyor. Bu görüntüleri izlerken tekrardan Hitler’in; 19 Aralık katliamının mimarlarından Hikmet Sami Türk’te canlandığını görüyoruz. İzleyicilerimiz biraz ilgisiz, biri telefonla, biri televizyonla uğraşıyor. Bir tanesi tamamen odaklanmış sonuna kadar sessizce izledi görüntüleri, bitince de sesi çıkmadı onun. Bir tanesi “ama insan bundan etkilenir” demekten kendini alamadı. Bir diğeri “Bayrampaşa’da halanlar oturuyor kızım ben biliyorum orayı” diyor. Maalesef reklamlar bitiyor ve izleyicilerimiz devam etmek istemiyorlar... O kadar bunalmışlar ki zaten gerçeklerden, yaşananlardan... Hayatlarının on beş dakikasını ayırdılar bir akşam... Onlar için ne ifade ettiğini tam olarak bilemiyoruz ama eminiz ki akıllarının bir köşesinde soru işareti yarattık. Dizilerle, reklamlarla, magazinle unutturmaya çalıştıkları gerçeklere çarptılar ve o günün 19 aralık’ın anlamını hatırladılar. Kaç kişinin kafasında gerçeklerin şimşeklerini çaktırdık bu bizim için değerli. OCAK 2015 | TAVIR | 29 RQGRNX]DUDOLNLQGG 30 úLLU úLLU biliyorum yakındasın burak ergün Biliyorum yakındasın… Bir kez daha Geçirdik tırnaklarımızı Sana. Koparıp almak için. Biliyorum yakındasın… Yeni doğan günün İlk ışıkları Habercin. Çocukların gözlerindeki alev Habercin. Biliyorum yakındasın Yine bizim olmaya hazırsın! Gecemiz, Gündüzümüz Sen! Düşümüz Düşkünlüğümüz Sen! Kaç kez öldük Sana gelmek için. Kaç kez küllerimizi savurduk Üstüne senin. Kaç kez adımladık Sokakları, Caddeleri, Şehirleri… Kaç kez ağladı analar. Kaç kez bir lokma Geçmedi boğazdan. Kaç kez bir kuş tüyü Bıraktık toprağa Söyle kaç kez Kaç kez! Biliyorum yakındasın… Hasretimiz asırlara bindi. Hasretimiz sancılara Hasretimiz sevdalara Biliyorum yakındasın 30 | TAVIR | OCAK 2015 ELOL\RUXPLQGG 30 DUDúWÕUPD DUDúWÕUPD bir yılın öyküsü tav r meydanı’nda polisler tarafından isabet alınarak kafasından gaz kapsülü ile vurulan Berkin Elvan 269 gün hasttanede komada kaldıktan sonra 11 Mart sabahı hayata gözlerini yumdu. Üç milyon kişi Berkin’i sonsuzluğa uğurladı. 13 Nisan 13 Nisan Pazar günü Grup Yorum ve konuk sanatçılar, beraber geleneksel 4. Bağımsız Türkiye konserini gerçek4 leştirdi. Geçen sene 550.000 kişinin katıldığı konsere bu sene 1 Milyon kişi katıldı. Sanat Meclisi’nin Van depremzzedeleri ile yaptığı ‘Van Üşüyor’ adlı şarkı da sahnede hep birlikte söylenbirçok sanatçı ve dinleyenleri destek di. 25 Ocak Ücret ve tazminatlarının ödenmeme- açlık grevleri ile Grup Yorum’u yalnız si üzerine çalıştıkları tekstil firmasının bırakmadı. 16-22 Nisan makinelerine el koyan Kazova Tekstil Halk Cephesi’nin gelenekselleştirdiişçileri birçok sanatçının katılımı ile 11 Mart ği “Eyüp Baş Uluslararası Emperyalist ürettikleri kazakları da satacakları ‘Di- Haziran ayaklanması sürecinde Ok- Saldırganlığa Karşı Halkların Birliği ren Kazova Kazak ve Kültür Mağazası’nı Şişli’de açtı. 1 Şubat Kar yağışı dolayısıyla yolları kapalı olan Van/Yalınca köyünde üç çocuk yardım ulaştırılamadığı için hayatını kaybetti. 14 Şubat Grup Yorum üyeleri, Kazova’da yurtdışı yasaklarının kaldırılması için dönüşümlü olarak bir ay açlık grevindeydi. Açlık grevi süresince Kazova işçileri, OCAK 2015 | TAVIR | 33 SDQDURPDLQGG 30 1 Haziran Brezilya’da düzenlenecek olan Dünya Kupası maçı öncesinde Haziran ayının başından itibaren Rio De Jenerio’da ‘suçu önleme’, ‘güvenlik’ gerekçeleri ile gecekondu bölgeleri Brezilya silahlı kuvvetlerine bağlı özel bir tim tarafından resmen işgal edildi. ‘Dünya Kupası hazırlıkları’ esnasında sokak çocukları acımasızca Brezilya polisi tarafından katledildi. 28 Haziran Sempozyumu”nun 5.si Gazi Mahallesi Büyük Park’a kurulan büyük çadırlar- 22 Mayıs da gerçekleşti. Okmeydanı’nda İTO Anadolu Ticaret Meslek Lisesi’nde, Liseli Devrimci 17 Nisan Gençlik’in Berkin Elvan ve Soma’da 20.yüzyılın en önemli yazarlarından katledilen maden işçileri için gerçekbiri olarak nitelendirilen ‘Yüzyıllık Yal- leştirmek istedikleri boykota polisler nızlık’, ’Kolera Günlerinde Aşk’, ‘Kırmızı saldırdı. Saldırıda polis gerçek mermi Pazartesi’, ‘Labirentteki General’, ’Aşk kullandı ve Cemevi’nde bir cenaze ve Öbür Cinler’, ‘Bir Kayıp Denizci’ için orada bulunan Uğur Kurt’u kateserlerinin sahibi Kolombiyalı yazar letti. Gabriel Garcia Marquez tedavi gördüğü hastanede 87 yaşında yaşamını 27 Mayıs yitirdi. Sağlıklı yaşam için gerekli olan spor faaliyetlerinden halkın ücretsiz yarar2 Mayıs lanabilmesi için açılan ve adını 2002 Ukrayna’nın Odessa kentinde çatışma yılında büyük ölüm orucu direnişinde esnasında faşistler sendika binasını şehit düşen, sporcu kimliği ile ön plaateşe verdi. Binaya sığınan 46 antifa- na çıkan Berkan Abatay’dan alan spor şisti diri diri yakarak katletti. merkezi açıldı. Almanya/Köln’de Oberhausen Arena’da bu sene on binlerin katılımıyla Grup Yorum’un içerisinde yer aldığı Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek konserinin üçüncüsü gerçekleştirildi. 30 Haziran 3 Yahudi gencin ölü bulunmasını bahane ederek Gazze’ye saldırıda bulunan İsrail ordusu sadece altı günde 971’den fazla roket attı. 39’u çocuk, 24 kadın, 194 kişi hayatını kaybetti. 422 çocuk, 271 kadın, 1485 kişi yaralandı. 13 Temmuz 2013 ayında katıldığı uyuşturucu ve yozlaşmaya karşı Gülsuyu’nda düzenlenen bir yürüyüşte çeteler tarafından katledilen Hasan Ferit Gedik’in adını alan ‘’Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Savaş ve Kurtuluş Merkezi’’ Gazi Mahallesi’nde açıldı. 28 Temmuz 13 Mayıs Manisa’nın Soma İlçesi’nde kaçak işçilerin çalıştırıldığı, güvenlik önlemlerinin ihmal edildiği kömür ocağında çıkan yangın nedeniyle 301 işçi katledildi. 14 Mayıs 301 işçinin hayatını kaybettiği Soma’da başbakanlık müşaviri Yusuf Yerkel iki özel harekatçının tuttuğu bir madenciyi defalarca tekmelemişti. Yerkel ‘attığı tekmeler’ sonrasında bir hafta iş göremez raporu aldı. 34 | TAVIR | OCAK 2015 SDQDURPDLQGG 30 Y Yavuz Bingöl, “Erdoğan’ın annesine küfredilmişti” diyerek Berkin’in annesini yuhalatmasını ‘insani bir durum’ açıklamasında bulunarak savundu. 15 Aralık Recep Tayyip Erdoğan, tamamı AKP’li bürokratlardan seçilen atama listesinden PTT genel müdürü Osman Tural’ı Danıştay üyeliğine atadı. 16 Aralık Çayan Mahallesi’nde stand gerekçesiyle HDP ile yaşanan tartışmalardan sonra, emperyalistlere tek bir taş atmayan Kürt Milliyetçilerinin devrimcilere ve bir çok mahallede devrimci kurumlara yönelik saldırılarında birçok insan yaralandı, kurumlar yakılarak tahrip edildi. ardından Türkiye’nin birçok yerinde yapılan Kobani’ye destek eylemleri sırasında 46 kişi yaşamını yitirdi, 682 kişi yaralandı, 1974 kişi gözaltına alındı, 323 kişi tutuklandı. 28 Ekim Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde maden ocağında meydana gelen su 9 Ağustos baskını sonucunda 18 işçi madende ABD Ferguson eyaletinde 18 yaşın- mahsur kaldı. Haftalarca süren tahliye daki silahsız siyahi genç Michael çalışmaları sonucunda 18 işçinin canBrown’ın ismi açıklanmayan bir polis sız bedenlerine ulaşıldı. tarafından öldürülmesi ile başlayan eylemler, 170 şehre yayılarak devam 1-2 Kasım etti. Günlerce süren eylemler esna- Gazi Büyük Park’ta bu sene Haziran sında içerisinde gazeteciler de olmak Ayaklanması ardından kurulan içinde üzere bir çok insan gözaltına alınmış- Grup Yorum’un ve onlarca sanatçının tı. olduğu Sanat Meclisi 2. Sanat Buluşması gerçekleştirildi. 19 Ağustos Haziran Ayaklanması sürecinde gözzaltına alınan Çarşı grubu üyelerine yönelik soruşturmada hazırlanan iddianame kabul edilmişti. Savcının aralarında Çarşı liderlerinin de bulunduğu 35 kişiyi Gezi’de ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’le suçladığı mahkemenin ilki Çağlayan adliyesi’nde görüldü. 6 Aralık İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Müdürlüğü’ne eski güreş hakemliği ve zabıta müdürlüğü gibi görevlerde çalışan Şevket Demirkaya getirildi. 2014 yılında Ortadoğu’nun başta yer aldığı Filistin, Suriye, Irak, Pakistan ve Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle dünyada toplam 128 gazeteci yaşamını yitirdi. Yaklaşık üç yıldır kanserle mücade- 3 Aralık le eden, altmışa yakın eseri bulunan Ahmet Hakan’ın sorularını cevaplayan Filistinli şair Semih El Kasım hayatını kaybetti. 6 Eylül TOKİ’den alınan arsada yapılan Torun Center, yürütmeyi durdurma kararı verilen ve iptal kararlarını aşmak için küçük değişikliklerle hazırlanan yeni plan-projelerle devam eden inşaatlardan biriydi. Mecidiyeköy’de Torun Center inşaatındaki asansör, içinde bulunan 10 işçi ile birlikte 32. Kattan zemine çakıldı. 10 işçi öldü. 6 Ekim IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarının OCAK 2015 | TAVIR | 35 SDQDURPDLQGG 30 D\ÕQIRWR÷UDIÕ D\ÕQIRWR÷UDIÕ ankara fosem 34 | TAVIR | OCAK 2015 D\LLQIRWRLQGG 30 HOHúWLUL HOHúWLUL destek köstek derken nerelere vardık mehmet esato lu Sanat varolalıberi bir yanda yaratım sancıları ile boğuşurken öte yandan da kaynak konusu aynı ağırlıkta gündeminde yerini korumuştur. Sanatçı ne yaratacak? Nasıl yaratacak? İdeolojik, estetik ve maddi kaynaklarını nereden ve nasıl alacak? Sınıflı toplumlarda egemenler sanatın toplum üzerinde etkilerini gördükçe sanata bir yandan kaynak yaratmaya çalışırken öte yandan da kendi ideolojik ve estetik seçimlerini sanatçıya dayatmışlardır. Sanatçı kaynak ve ideolojik, estetik dayatma karşısında adeta “kırk katır, kırk satır” cenderesinin ortasında kalmıştır. Egemenden alıp ona karşı bir sanat yapmak uzun vadede mümkün değildir. Egemenler sanata ve sanatçıya hoşgörüden lafta söz ederken pratikte kendi düzenlerini hedef alan her türden sanata savaş açmaktan geri durmamışlardır. natçının kaderinin pek farklı olamayacağını ortaya koymuştur. Otuz yıl önce ülkemizde tiyatrolara devlet yardımı gündeme geldiğinde ülke 12 Eylül günlerini yaşıyordu. Ülkede yedi bin kişi için idam istendiği günlerde devlet tiyatroya, sinemaya giderek sanatın tüm alanlarına destek sunuyordu. Tiyatro alanında yardımla ilgili toplantılarda genel söylem “para verecekler ama hiçbir şeye karışmayacaklar” çevresinde dönüp dolanıyordu. İlk toplantılarda “her topluluk bir dosya kağıdına topluluğunu tanıtan bir yazı yazsın bu yeterli olacaktır” denirken süreçte yardım almak için dev bir bürokratik dosya hazırlama şartı sanatçıların önüne dikildi. Önceleri tiyatrolara verilen destek rakamları sembolik düzeylerde kalırken yardım rakamlarının yükselmesiyle toplulukların devlete ödeme rakamları da büyümeye başladı. sistemlerini ayakta tutmak adına sanata, eğitime ve sağlık alanlarına parasal destek yapmaya koyuldular. Özellikle dünyanın devrim dalgalarıyla sarsıldığı dönemlerde egemenler bu alanlara parayı adeta yağdırdılar. Kimi ülkeler bu desteği dağıtacak köklü kurumlar var ettiler. Sistemden pay alanlar içinde artık sanatçılar da vardı. Ezilenler zor koşullarda yaşarken sistemden pay alan sanatçılar egemenlerin sundukları kimi “nimet”lerin içinde yaşamaya ve üretmeye başladılar. Bu durum sistem içinde muhalif bir duruşu olsa da son tahlilde sistemin yanında olma durumunda olan garip bir sanatçı modelini türetti. Ülkemizde de devletin sanata desteği sistem karşısında kanıyla canıyla savaşa girmiş sanatçı yerine bir yerde sistemden az da olsa pay alan sonuç olarak da sistemle yaşanan büyük kapışma anlarında geri duÜlkemizde Osmanlı döneminde Devlet adeta bir eliyle verdiği parayı ran bir sanatçı türünü ortaya çıkardı. muhalefet eden sanatçı ağır be- bir başka eliyle geri almaya başladı. Egemenler bir Nazım Hikmet gibi, bir deller öderken cumhuriyetin yüz 1917 Ekim devrimi sonrası yeryü- Yılmaz Güney gibi karşılarına dikilmiş yıla yaklaşan pratiği de muhalif sa- zünün birçok alanında egemenler onları kitleler önünde zor durumda OCAK 2015 | TAVIR | 35 HVDWRJOXLQGG 30 bırakan sanatçı modelleri yerine sistemle belli bir düzeyde parasal ilişkisi olan egemenler kadar olmasa da sistemden kimi paylar alan, ortalık kızıştığında küçük bir uyarı ile “dur” diyebilecekleri bir sanatçı güruhu var ettiler. Sanata devlet desteği sistemle dirsek temasında olan sanat örgütlenmelerini de ortaya koydu. Sanatçıları temsil eder görünen kimi tabela örgütlerinin yönetiminde kümelenen “sanatçı”lar devletle, sermaye çevreleriyle bu kurumlar aracılığıyla ilişkiler kurdular. Kimi fonlardan büyük paralar bu kurumlar aracılığıyla sanat alanına akıtıldı. Süreçte devlet ve sermaye desteğiyle yaşayan dolayısıyla izleyici desteğine pek de gereksinimi olmayan bir sanat eylemi ortaya çıkıverdi. Plastik sanatlarda sergiler açılıyor, müzik alanında konserler veriliyor ya da gösterişli tiyatro oyunları sahneleniyor ancak bunlar bir sanatsal etkinlik olmaktan çok devletin bir gövde gösterisi ya da bir sermaye çevresinin reklam kampanyasının parçası olmaktan öteye bir şey değildi. Büyük emperyalist ülkelerde devlet ya da sermaye desteğinde türetilen devletin sermayenin ideolojik aygıtlarınca şekillendirilmiş bir sanat da bu süreçte boy göstermekte gecikmedi. Ülkemizde tiyatro alanına 12 Eylül sürecinde yapılan para yardımı da benzeri etkileri ortaya koydu. Sanat alanına soyunanlar kendi izleyicilerini varetme, sanatlarını geniş kitlelere götürme yerine devlet ya da sponsor desteğinde bir sanat türetip belli bir çevrede etkinliklerini kotarıp sunuyorlardı. Süreçte kendi izleyicisine yabancılaşmış, egemenlerin desteği peşine takılmış büyük bir sanatçı kitlesi türedi. bu çevrelerin desteğinde büyük sanat festivalleri ve ödüllerini de peşinden sürüklemede gecikmedi. Ülkenin kimi alanlarında büyük sanatsal festivaller yapılıyordu. Bu festivallerin yöneticileri devletten ve sermaye çevrelerinden desteklerle ceplerini dolduruyor ortada da göstermelik bir işler dönüp duruyordu. Kimi sanatsal ürünler görkemli törenlerle ödüllendiriliyor ancak bu da yine aynı kirli oyunların bir parçası olmaktan öteye işler değildi. Süreçte sanat alanında varolmanın bir ön şartı da o alanlarda boy göstermek o kurumlardan ödül almış olmaktan geçiyordu. 1991’de dünya çapında sosyalist ülkelerin çöküşü ile devlet sağlık, eğitim ve sanat alanlarından desteğini çekmeye koyuldu. Devlet ve egemenler artık bu alanlarda bir “hakkaniyet” içinde görünmek zorunda da değildi. Sanat alanına devlet ve sermayenin desteklerini sunanlar açıkça ve yüzsüzce “benim borazanım olacaksan gel” diyorlardı. Ülkemizde de AKP iktidarı önceleri sanat alanında destek sunarken belli bir hakkaniyet içinde görünmeye çalışırken son yıllarda açıkça kendi yandaşı olmayan sanatı dışlamak üzere harekete geçti. Önce sanat kurumlarını kendi maşası olmaya aday yöneticilerle idare etmeye çalışan AKP iktidarı süreçte bu kurumları da sunacağı destekleri de toptan yok etmek üzere kolları sıvadı. Gezi sürecinde kimi tiyatro örgütlenmelerine parasal desteği kesen AKP ardından TÜSAK yasası ile de kendi çatısı altında varolan sanat kurumlarını toptan yok edeceğini ilan etti. uzlaşı yolu arıyor. Geriye kalan küçük bir kesimse sermaye ve devlet desteğine karşı durup kendi izleyicisiyle bütünleşerek ayakta kalmak istiyor. Bu yıl tiyatrolara devlet desteğinin toplam dört milyon lira civarında 80 profesyonel, 35 çocuk oyunu, 68 amatör ve 44 geleneksel olmak üzere 227 özel tiyatronun projesine dağıtılmasına karar verildi. Bu topluluklar içinde Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular, Zafer Diper’in Bizim Tiyatrosu, Yaşar Gündem’ in Samsun Sanat Tiyatrosu gibi bir dolu topluluk yok. Bu topluluklardan bir kısmı yardım için başvuru yapmadılar bir kısmı ise başvuru yaptıkları halde yardım alamadılar. Geçen yıl yardım sonrası büyük bir gürültü patlamışken bu yıl tiyatro çevrelerinde bir sessizlik var. Topluluklardan kimileri parasal yardım olmayınca yeni bir proje üretmedi ve ucu belirsiz bir beklemeye geçti. Kimileri AKP dümen suyunda işler yapmanın yollarını arıyor. Kimileri de çoktandır ihmal ettiği izleyicisiyle yeniden yan yana gelme derdine düştü. Şimdi muhalif tiyatro, şapkasını önüne koymak zorundadır. Kısa vadeli günü kurtaracak bir yol önünde kalmadı. Son otuz yılda devlet ve sermaye desteği peşinde koşmanın da sonuçları ortada. Sanat alanında söyleyecekleri bir söz varsa şapkayı önlerine koyup düşünmenin ve izleyicileriyle el ele verip zorlu yollardan yürümenin zamanıdır. Eski, tükenmiş bir ideolojik ve estetik yaklaşımla yürünecek bir yol da kalmamıştır. Yeni yaratımlara, buluşlara, izleyiciyi yeniden parAKP’nin bu saldırgan tutumuna kar- lak düşüncelere götürecek yol Devlet ya da sermaye bunlara deste- şı yapılan bir dolu toplantıda yapılan ve yöntemlere gereksinim vardır. ğini verip kimi özgürlük alanları su- tartışmalarda da ortaya konulan öner- Yürünecek yol oldukça zor ama narken kırmızı çizgilerini de zaman za- melerde ortaya iki ayrı bakış açısı çıktı. dövüştükçe, ilerledikçe aydınman göstermekten geri durmuyordu. Bunlardan biri; son otuz yıldır devlet lanacak karanlıklara gebedir. Devlet ve sermaye desteğinde önce desteğiyle kendini var etmiş sanat sanat ürünleriyle başlayan süreç kurumları devlet ve sermaye ile bir 36 | TAVIR | OCAK 2015 HVDWRJOXLQGG 30 WL\DWUR WL\DWUR on iki öfkeli adam idil halk tiyatrosu Şehir Tiyatroları’nda On İki Öfkeli Adam’ı izledik. Reginald Rose’un 1950’lerde Amerika’da kaleme aldığı bir oyun bu. Şehir Tiyatroları’nda daha evvel 1958-1959 ile 1982-1983 sezonlarında sahnelenmiş. Ayrıca sinemaya da Sidney Lumett’ın yönetmenliğiyle 1959 yılında aktarılmış. Şehir Tiyatroları’nın yüzüncü yılında, bu sezon, tekrardan sahnelenen oyunu Arif Akkaya yönetiyor. Kadrosunda ise Ahmet Özarslan, Ali Gökmen Altuğ, Burteçin Zoga, Enes Mazak, Erkan Akkoyunlu, Gün Koper, Kutay Kırşehirlioğlu, Mehmet Avdan, Metin Çoban, Nihat Alpteki, Rahmi Elhan, Bir insanın hayatı söz konusu olan... Serdar Orçin, Yalçın Avşar rol alıyor. On dokuz yaşındaki çocuğun cinayeti işleyip işlemediğini tam olarak jüri Oyun, basit bir cinayet davasını ince- bilmese dahi o odadan bir karar verelemek üzere bir araya gelen düşün- rek çıkacaklar ve bir insanın hayatı on celeri, meslekleri, ideolojileri, sosyal iki kişinin dilinden dökülen cümlelere statüleri ve yaşları birbirlerinden göre ya sürecek ya bitecek. Burada farklı olan on iki kişilik jürinin bir ka- artık önemli olan çocuğun cinayeti işrar verme durumunu ele alıyor. On iki leyip işlemediği değil, bir düşüncenin kişilik jüri, on dokuz yaşında bir çocu- hayat üzerindeki belirleyiciliği oluyor. ğun babasını öldürüp öldürmediğine, suçlu olup olmadığına karar vermek Her toplulukta olduğu gibi bu on iki üzere bir odada tartışıyorlar. Durum kişilik gruptaki insanlar da farklı yaitibariyle çok basit bir konu gibi duru- pılara sahip. Jüri üyeleri arasında payor. Fakat her şey tam da bu noktada zarlamacı da var, reklâmcı da... Kimi, başlıyor. akşamki beyzbol maçına yetişmenin OCAK 2015 | TAVIR | 37 RQLNLRINHOLDGDPLQGG 30 derdinde, kimi kendi oğluna olan öfkesini suçlanan çocuktan çıkarmak istemekte. Asil (!) Amerikan toplumunu temsil eden bir göçmen bile var aralarında ve bir de tabi olaya duygularından arınmış bir şekilde matematiksel olarak bakan ve eldeki bulgulara karşı önyargısız bir şekilde yapmamış olma ihtimalini düşünen biri de var.. Oyun boyunca on bir jüri bir an önce karar verip o odadan çıkmak niyetinde. Bir insanın ölecek olması on bir üyenin umurunda bile değil. 12 Öfkeli Adam’ı izlerken aklımızdan bunlar geçip duruyor. Oyun bu sezon sahnelenmesine rağmen çok uzun zamandır oynanıyormuş gibi oturmuş oyunculuklar yerinde ve abartısız, tek mekan ve on iki erkek oyuncu olmasının zorluklarını etkileyici diyaloglar vve oyunculuklarla ortadan kaldırıyor. Sade bir dekor tercih edilmiş. Dekorun sadeliği adeta odadaki tartışmalar yoğunlaştıkça insanı o duyguya sokmaya büyük bir katkı sağlıyor. Gökyüzü efektleri odanın atmosferini iyi yansıtıyor. Yalnızca kostüm seçimlerinde çok da detaylı düşünülmediği düşüncesine varıyoruz. Oyundaki diyyalektik, sahnede beden bulduğundan, karakterlerin duygu durumlarıyla özdeşim kurmak ve olayı neden sonuç ilişkisi halinde incelemek hiç de zor olmuyor. Oyun boyunca aslında çocuğun bu suçu işleyip işlemedinelendiği günlerden bu güne adalet ğini merak etmiyoruz. Oyunun yazılış sistemi değişmedi. Aksine daha da amacının, ön yargıları parçalamak, gedikler açıldı. İnsanlar bir gecede adaletin nasıl kişiye uygun bir kıyafet çıkan kararlarla darağaçlarına asıldı, haline getirildiğini görmemizi sağlaaileleri radyolardan öğrendi. Uydur- mak olduğunu anlıyoruz. ma gerekçelerle tutuklanan insanlar ömür boyu hapis cezalarına çarptırıl- 12 Öfkeli Adam bu sezon şehir tiyatdı. Baskılara, yasaklara karşı direnen- rolarında izlenebilecek oyunlardan ler sokak ortasında katledildi. Katledi- biri. liyor. Evet, adalet kişiye uygun biçilen bir kıyafet halini alıyor. Yalnızca biri “ya yapmadıysa” düşüncesini taşıyor. Bir ihtimal yalnızca “ya yapmadıysa” ve bir saat elli dakika süren oyun boyunca tek bir jüri, en azılı tartışmaları yürüttüğü jüriler de dahil olmak üzere herkesi bir an olsun farklı düşünmeye yönlendiriyor. Ve sonuç olarak, bir hayat için karar vermenin bu kadar kolay olmayacağı sonucu çıkıyor. Bir insanın “ya yapmadıysa” düşüncesi, en katı, en değişmez sanılan düşünceleri dahi değiştirebiliyor. Ön yargıları parçalayabiliyor. Evet, oyun konusu itibariyle bizim adalet ve yargı sistemimize hiç de uzak değil. Oyunun yazıldığı, ilk sah38 | TAVIR | OCAK 2015 RQLNLRINHOLDGDPLQGG 30 NLWDS NLWDS onurlu aydın biyografileri levent navruz duruşu sergileyen 31 aydınımızın Tavvır’ın devrimci kalemlerinden yazılan biyografilerinden oluşuyor… Yayınlanan birinci ciltte sırasıyla şu aydınlarımızın biyografilerine yer verilmiş: Nicolas Y. Vaptsarov, Rıfat Ilgaz, Frederic Joliot Curie, Sergei M. Eisenstein, Bertolt Brecht, Enver Gökçe, Ruhi Su, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Yılmaz Güney, A.Kadir, Aşık Mahsuni Y Şerif, Adnan Yücel, Jean Paul Sartre, Fakir Baykurt, Ape Musa, Jose Marti, Orhan Veli, Arthur Miller, Georges Politzer, Sabahattin Ali, Charlie Chaplin, JJack London, Maksim Gorki, Ahmed Arif, Mehmed Uzun, Albert Einstein, A Nikolay Ostrovski, Dido Sotirio, Kemal TTahir… Birinci cildin önsüzünde neden böyle bir çalışmaya yer verdikleri konusunda şunlar yazılı; ‘’Ezilen halkların onuru olmuş bu aydınların yaşamlarını ve savundukları düşüncelerini ‘Onurlu Aydın Biyografileri’ başlığı altında sayA ffalarına taşıyan Tavır, onlardan öğrenecek çok şeyin olduğuna inanıyor ve sayfalarında onları anlatmaktan onur duyuyor…” (Onurlu Aydın Biyografileri-1 Syf:8) Yaşamları ve söyledikleriyle halka güzellik sunan aydınlarımızdan İlk cildi Ekim 2010’da yayınlanan cildin de ikinci baskısı yapıldı. İste- öğreneceğimiz çok şey vardır elbet... Onurlu Aydın Biyografileri’nin ikin- yen iki cilt halinde bu eserlere sahip Bununla gerçek aydınlarla burjuva ayci cildi yine Tavır Yayınları tarafından olabilir... Birinci cilt; yazdıkları, söyle- dınlar arasındaki fark da görünür. Jean yayınladı. İkinci cildin yanında, birinci dikleri ve hayatlarıyla onurlu aydın Paul Sarte’ın anlatıldığı yazıda aydın OCAK 2015 | TAVIR | 39 RQXUOXD\GLQLQGG 30 tanımı da yapılmış. Şöyle denilmekte; “Zira, aydın olmanın, aydın sorumluluğu taşımanın tarihten süzülüp gelen ölçütleri vardır. Örneğin; doğaya, topluma, tarihe ve insana dair gerçeklerin bilgisine ulaşmak ve bu gerçekleri açıklamak… Dolayısıyla ilerici düşüncelere sahip olmak… Haksızlığın karşısında olmak… Dolayısıyla zalimin karşısında ve mazlumun yanında saf tutmak… Zorbalık karşısında ilke ve düşüncelerinden vazgeçmemek… Dolayısıyla bu uğurda bedel ödemeyi göze almak… Tarihe aydın olarak geçen kişiliklerin tutumlarına bakarak özetlediğimiz bu ölçütlerin gereğini yapanlara aydın denilebilir ancak…” (Age / syf: 192) Tüm bunlar bugün Yavuz Bingöl üzerinden yapılan, ‘’sanatçı kimdir” tartışmalarına cevaptır... Çünkü, Brecht şöyle diyor; ‘’Genelde, yaşamda gerçekçi olmayanlar, sanatta da gerçekçi olamazlar.’’ Bu noktada Pablo Picasso’nun şu sözünü hatırlatmakta fayda var: ‘’Sanatı para kazanma aracı durumuna getirenlerin çoğu sahtekar. Hayır! Resim evlere, saraylara süs olsun diye icat edilmedi. Siz sanatçının ne olduğunu sanıyorsunuz? Ressamsa yalnızca gözleri olan, müzisyense yalnızca kulakları olan ya da şairse yüreğinin kıpırtısında harp çalan, boksörse yalnızca kasları olan bir geri zekalı mı? Tam tersine! Sanatçı aynı zamanda politik bir kişidir ve dünyada olup bitene iyi, kötü korkunç, olaylara tüm varlığıyla tepki gösterir.’’ Oysa bugün sanatçı adına piyasaya sürülenler, aslında sözün gerçek manasında piyasaya sürülmüş birer meta haline geliyorlardır. Burjuvazi ve onun medyası tarafından öne sürülen o zatlar halk kitlelerine birer “star” olarak sunulur. Burjuvazinin birer kahramanlarına ve starlarına dönüşürler. Bunların sanatçıyla ve yaptıklarının sanatla alakaları yoktur. Bunlar halkın aydınları değil, düzenin soytarılarıdır... Kitabımızda, düşüncelerimizde, yüreklerimizde ve kavgamızda bunlara yer yoktur. Onurlu aydınlarımız tarihimizde halkın aydınları olarak yer alır… Ki ‘’Halk aydını cesurdur. Doğru bildiğini hiç kimseden çekinmeden söyler, gereğini de yerine getirir. Yeri geldiğinde, bir söz uğruna darağacına çekilmekten korkmaz...” (Age syf:7) Halkın aydını düşünceleri uğruna hapisler yaşamıştır... muz Urfa “Sıra Geceleri”nin vazgeçilmezi Kazancı Bedih ile sürer... Eşkıya filmi ile “ünü” Türkiye’ye yayılsa da mütevazı hayatında ödün vermemiş... Urfa’da yaşamaya devam etmiş, evindeki katalitik sobadan çıkan gazdan zehirlenmiştir... ‘’Ne kadar trajik ne kaİkinci cildinde ise sırasıyla şu aydın- dar sahici. Bunca haketmemişin, binlarımızın biyografilerine yer verilmiş: lerce eserini savurup talan ettiği bir Sandor Petofi, Pertev Naili Boratav, dünyada ne kadar da yalın bir ölüm. Bekir Yıldız, Pablo Neruda, Aşık Veysel, Kazancı Bedih, sobadan çıkan zehirli Kazancı Bedih, Ali Ekber Çiçek, Atıf Yıl- gazla öldü! Birçok şeyi anlatmak için, maz, Stefan Zweig, Samed Behrengi, ne kadar kısa ve özlü bir cevap.’’(OAsım Bezirci, Kerim Korcan, Mahmut nurlu Aydın Biyografileri -2 syf:58) Tali Öngören, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Beklan Algan, Giardano Bruno, Atti- Ali Ekber Çiçek; Türkülerin dili, sazı ve la İlhan, Sait Faik Abasıyanık, Kemal sözü... Atıf Yılmaz; 55 yıl sinemaya veÖzer, Ghassan Kanafani, Ümmü Gül- rilmiş bir emek... Stefan Zweig; ‘’Yanlış süm, Esin Afşar, Hasret Gültekin, Cü- karşısında doğruyu savunma cesaneyt Türel, Göngör Gençay... reti...’’Samed Bedrengi; ‘’Çocukların sevgili öğretmeni, masalların kahraBu bir yolculuk; aydın yarınlara yolcu- man yaratıcısı....’’ Asım Bezirci; Sivas’ta luk... Sandor Petofi ile Macaristan hal- ateşte yanan aydın yanımız! Sivas’takının kurtuluş mücadelesini okuruz... ki yangından kalan küllerinde geriSandor Petofi sırf şiirler yazmamış, ye onlarca eser ve aydınlık gelecek kurtuluş savaşı içinde yer almış ve bıraktı... Geleceği sosyalizmde görür yazdığı gibi de ölümsüzleşmiş; ve bunu yazardı... Aydınlık ateşi onun küllerinden çıkan ateşlerle yanmaya ‘’Boyunduruktan bıkmış tutsak ulus- devam edecek... lar bir gün Uyanıp savaş alanına koştuğunda Kerim Korcan; ‘’Kadro fazlası bir yaGözleri alev alev, ellerinde bayraklar, zar…’’ Onun hikayelerinde hapishane Ve bu bayraklarda şu kutsal parola: ve tutsakların gerçeği vardır.. Mahmut “Dünya Özgürlüğü Herkese ve Her Tali Öngören; yaşamı boyunca radyo, Yerde”. Haykırınca bu sözü çınlayan televizyon yayıncılığı ve sinema alasesleriyle. Haykırınca her yerde doğu- nındaki baskılara, sansüre ve yasakdan batıya. Zalimlere karşı açılan son lara karşı mücadele etti... Bedri Rahmi savaşta. Ölmek isterim ben orada en Eyüboğlu; ‘’Gözleri Anadolu’yu gören ön safta’’ ressam, yüreği halkı seven şair, yazar...’’ Beklan Algan; zor yıllarda tiyatroya Pertev Naili Boratav ile Halk bilimini, hayat veren... Giordano Bruno; KaranBekir Yıldız’la kapitalizmin sömürü lık çağda bilimin aydınlık yüzü... Korgerçeğini, Kirkor Ceyhan ile Ermeni kusuz yaşadı...’’Zaferin elde edilebilir halkının acılarını görür, okur öğreni- olduğunu düşünerek savaştım. Fakat riz... Pablo Neruda ile neredeyse dün- ruhuma verilen kuvvet, bedenimden yanın tüm ezilen halkalarına yolculuk esirgenmiş... Yine de bende, gelecek eder, alçak gönüllü partili bir ozanın yüzyılların kabul edecekleri bir şey hayatını okuruz… Türkülerdeki sözler var. Gelecek kuşaklar: ‘Ölüm korkusu ve ezgiler olur Aşık Veysel... Halk mü- bilmezdi. Karakter gücü bakımından, ziği ve edebiyatında onlarca eser bıra- herkesten yüksekti ve gerçek uğruna karak ayrıldı... Evet, zalimlere karşı saf savaşmayı, tüm yaşama zevklerinden tutarak mücadele etmedi ama halkın üstün tutardı.’ diyecekler...’’ kültürünün yaygınlaşmasında emekleri çok oldu... Türkülerle yolculuğu- Attila İlhan; Sevda şairliği yanında 40 | TAVIR | OCAK 2015 RQXUOXD\GLQLQGG 30 ne karşı dik durmuş, sözünü esirgememiştir. Devrimci şair ve yazarların kitaplarını basmaya devam etmiş. Devrimci tutsaklar F Tiplerinde tecrit edilirken o bu zulme sesiz kalmamış, TTecrite Karşı Sanatçılar’ın her eylemine katılmıştır… Onurlu Aydın Biyografileri-2 onun adına adanmıştır... Onda gerçek anlamda aydın olmanın nasıl olması gerektiğini görürüz. O aydınlarımıza da yyol göstericidir... Onurlu Aydın Biyografileri-2’de 27 aydınımızın biyografisini bulacağınız bu kitap, onları tanıma ve anlama yanıyla bizlere kaynak olacaktır. sosyal realizmin edebiyattaki ‘’kaptan’’ı... ‘’Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey..’’ diyen öykünün ‘’yalnız adam’’ı Sait Faik... oyunun yazarını araştırır, yazarı tanımaya anlamaya çalışır... Kendisini her şeyiyle oyuna verirdi... O her dönem baskılara karşı çıkar... F Tipi hücrelerde devrimci tutsakların tecrit edilmesine Kemal Özer; gerçek bir şiir işçisi... sessiz kalmaz, Grup Yorum ve Tecrite Devrimci şair... Filistin halkının dire- Karşı Sanatçılarla birlikte düzenlenen nişçi kalemi; Ghassan Fayiz Kanafa- etkinliklere katılır... ni... ‘’Direniş hareketi, başka yitirecek hiçbir şeyi olmayan Filistinliler için ‘’Oyun ve müziğin yol arkadaşı: Esin tek çıkış yoludur.’’ Ümmü Gülsüm; Bir Afşar...’’ Hasret Gültekin; Sivas madıArap kadını, sadece bir şarkıcı ve sa- mak, 33 aydınla birlikte yakılan genç natçı olmadı.. Her daim halkıyla omuz ozan... ‘’Türkülerimiz enternasyonaomuzaydı. Bir Yurtsever olarak Arap listtir. Enternasyonalist olmayan inhalklarıyla birlikte emperyalizm ve sanın ütopyası da olmaz; olsa bile siSiyonizme karşı duruşundan vazgeç- yah-beyazdır. Bizimkisi ise mavidir...’’ medi.. Bir tiyatro emekçisi, Cüneyt Türel… Macide Tanır; zor yıllarda bir kadın 50 yılını tiyatroya adamış bir emekçi.... olarak oyunculuğun üstesinden gel- ‘’Yaşamı umuda ayarlama ustası; miş, tiyatro oyuncusu olmak iste- Güngör Gençay... O insanca yaşamayenlere ders olacak bir oyunculuk nın sosyalizmde olduğunu bilen bir hayatı... O oynayacağı oyundan önce aydındı... 12 Mart, 12 Eylül darbeleri- İki cilt halinde yayınlanan, ve şimdiye kadar örneği olmayan ‘Onurlu Aydın Biyografileri’nden hayatları kısa kesitler halinde verilen yürek işçisi aydınlarımız; sözleri ile kavgamızda bizlerle birlikte yol alırlar. Onlardan öğrenmeyye devam edeceğiz... Ve onurlu aydın olmanın gereğini, Rıfat Ilgaz’ın dizelerinden dinleyelim. ‘‘Kilim gibi dokumada mutsuzluğu/ gidip gelen kara kuşlar havada/ saflar tutulmuş top sesleri gerilerden/ tabanında depremi kara güllelerin/ duyuyor musun/ kaldır başını kan uykulardan/ böyle yürek böyle atardamar/ atmaz olsun/ ses ol ışık ol yumruk ol/ karayeller başına indirmeden çatını/ sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm/ alıp götürmeden büyük denizlere/ çabuk ol/ tam çağı işe başlamanın doğan günle/ bu içine tükürdüğün kitapları yeniden/ her satırda buram buram alınteri / her sayfası günlük güneşlik/ utanma suçun tümü senin değil/ yırt otuzunda aldığın diplomayı/ alfabelik çocuk ol/ yollar kesilmiş alanlar sarılmış/ tel örgüler çevirmiş yöreni/ fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende/ benden geçti mi demek istiyorsun/ aç iki kolunu iki yanına/ korkuluk ol.” Bu vesileyle onurlu aydınlarımızı saygıyla anıyoruz… Onlara sözümüz olsun. Bağımsız ve özgür bir ülke kuracağız… OCAK 2015 | TAVIR | 41 RQXUOXD\GLQLQGG 30 WHOHYL]\RQ WHOHYL]\RQ medcezir derya do an Her kanalda farklı farklı diziler yayınlanıyor. Aslında farklıymış gibi görünen ama toplasan hepsi birbirinin aynısı. Kin gütme, kan dökme, küfretme, cinsellik, aldatma, yalan söyleme v.s de v.s. Biri biterken diğerinin görüntüleri ekranları dolduruyor. Dizilerde çizilen hayatlarla, hayatımıza yön vermemiz için, özellikle gençliğimizi TV başına kilitlemenin ince taktikleri devreye sokuluyor. Kimi zengin yaşamlara çağırıyor, kimisi “yükselmenin” yollarını çiziyor, hemencecik ulaşılan. Bir çığırtkan edasında çağırıyor gençlerimizi içine. Bunun için her sayımızda ya bir filmi değerlendiriyoruz, ya da TV programlarını,dizlerini. Bu sayımızın televizyon köşesinde, özellikle gençleri tesiri altına alan, bu yılın en çok izlenen dizilerinden birini, Medcezir’i ele aldık. Dizi, Amerika’da yayınlanan The O.C adlı bir dizinin Türk versiyonu. Bir istatistiğe göre, ABD’den sonra en çok TV izlenen ülke imiş Türkiye. Medcezir dizisi de yine Amerika özenticiliğini yayan bir dizi. Konusu ise zengin kızla, fakir oğlanın yaşadığı aşk. İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde, Tozludere’de yaşayan Yaman’ın başı, ağabeyi yüzünden büyük derde girer. O güne kadar kaderini değiştirmek için başarılı bir öğrenci olmaya çalışan Yaman, O gece, istemeden suçla tanışır. Ve Yaman’ın temiz sicili lekelenir. Yaman bütün ümitlerini kaybettiği anda, Av. Selim Serez’le tanışır. Selim, Yaman’ın üstüne bulaşan çamurun arkasında, “gelecek vaat eden bir genç adam” olduğunu görür. Beladan uzak durmak için çırpındıkça daha çok batan Yaman’ı kendi gençliğine benzetir ve bu çocuğun hikayesinin, demir parmaklıklar ardında son bulmasına izin vermez. Yaman zengin bir avukat olan Selim’in yardım teklifini, önce (gerçek olamayacağını düşünerek) ciddiye almaz, ama eve döndüğünde çıkan olaylardan sonra artık hayatına kaldığı yerden devam edemeyeceğini anlar. Yoksul evden yükselen sesler bir kez daha Selim’e kadar ulaşır. Yaman bu kez Selim’in teklifini geri çevirmez ve kötü bir olay yüzünden hayatına giren bu adamın araladığı kapıdan bambaşka bir dünyaya adım atar. dizilerdeki “insan” tipleri gibi olması, onlar gibi oturup kalkması, yaşaması, onlar nasıl düşünüyor, hangi olaya nasıl yaklaşıyorsa, öyle yapması dayatılıyor. Oysa yalanlar dolu bir yaşamdır anlatılan. Gerçekte böyle midir hayat? Hayır, böyle değildir. Gerçek olan yoksulluğumuzdur, eve gelen faturalardır, evimizin kirasını zar zor toparlarken şaşalı dizi kareleriyle başbaşa bırakılmamızdır. Beyinleri uyuşturmak, kendi sorunlarından uzaklaştırmak, halkı o dizilerde yaşar hale getirmek ister. Her günümüz böyle geçsin isterler. Çünkü böyle geçerse faturayı düşünmeyiz, böyle geçerse inşallah deriz. Böyle geçerse Yaman, mucizelere gerçek hayatta yer günler de geçmiş olur işte. Akıp gider olmadığını bilse de, o kapıdan içeri zaman yani. Sormayız etmeyiz, aklımıgirmekten başka şansı olmadığını an- zı çalıştırmayız çünkü. lar. Yaman’ı, sırtında taşıdığı geçmişiyle, hiç tanımadığı insanların arasında, Kendine güvensiz, kendi kişiliğinden, Tozludere’dekinden daha zor bir ha- kimliğinden emin olmayan gençlik, yat beklemektedir. bu dizilere özenir, etkilenir, onlarla zaman geçirir, sohbetlerini kaplar. Kulağa çok masum geliyor. Oysa böyle anlatıldığı gibi değil. Yaşanan kirli iliş- Kendine güvenen bir gençlik ise burkiler, çarpık sevgiler vs vs… Bir başka- juvazinin parlattığı yaşamlara kapalısını severken, hemen ondan ayrılıp bir dır, kendi sosyal gerçekliği içinde ve başkasına aşık olmak gibi. Genç kızla- oluşturduğu bilinçle yaşamı örgütler. rımız dizinin zengin kızı olan Mira gibi (Serenay Sarıkaya) olmak istiyor. O ne Bizim oluşturmak istediğimiz gençgiyiyorsa kendilerine de onun giydiği lik de budur. Ülkesinde yaşananlara, kıyafetlerden alıyorlar. Mağazalarda olup bitenlere seyirci kalmayacak bir bile Serenay Sarıkaya’nın giydiği ti- gençlik.. Dizi seyircisi değil, filmi çeşört, elbiseler diye satılıyor. Düşünün kilecek gerçek bir destanı yaratacak okuldan gelen gençler hemen dizinin olan gençlik istiyoruz. Üreten, sorgutekrar bölümlerini izliyor, hiçbir bölü- layan ve hayata yön veren. münü kaçırmıyorlar. Gençlerimize, o 42 | TAVIR | OCAK 2015 PHGFH]LULQGG 30 VLQHPD VLQHPD gökkuşağı savaşçıları leyla güney Toprak; işgalci çizmeleri altında ezilin- savaşa giden erkeklerin aklı arkalace evlatlarıyla haykırırmış... rında bıraktıklarında kalmasın diye, düşmana yakalandıklarında tecavüze Gökkuşağı Savaşçıları filmi, Çin’in uğramasınlar diye kendilerini ağaçlaJapon işgalcileri tarafından yıllarca ra asıyorlardı kadınlar ve çocuklarını sömürülmüş olan bir bölgesinde ge- öldürüyorlardı. Teslim olmak yerine, çiyor. Çin-Japon savaşında savaşı kay- onurlarını kaybetmek yerine. “Vahşi” beden Çin, savaş ganimeti olarak yer- diyordu onlara işgalciler. Oysa “uylilerin yaşadığı bu bölgeyi Japonlar’a garlık” getirdik diyerek binlerce yerliyi veriyor. kılıçtan geçiriyorlardı, yerlilerin çocuklarını devşiriyorlardı. Neden? Korİşte biz bu filmde Gökkuşağı Köprü- ku salıp sindirmek ve uygarlıklarını sü’nde atalarıyla buluşmak için yaşa- sorunsuz bir şekilde kurmak için. Yani yan yerli kabilelerin halkını, vatanını uygarlık için her türlü vahşiliği yapınasıl savunduğunu izliyoruz. 7’sinden yorlardı. Ama onlar “vahşi” kelimesi70’ine direnenleri... İşgalciye karşı ni yerliler için, vatanını, topraklarını, doğasını, ormanlarını, hayvanlarını, onurunu, namusunu, karılarını, çocuklarını, ailelerini, evlerini korumaya çalışanlar için kullanıyorlardı. Muna.. Japon işgalcileri topraklarını talan ettiğinde henüz bir çocuktu. İşgalcilere aman vermeyen bir komutanın oğluydu. Babasının Japonlar tarafından savaş meydanında öldürülmesinin ardından onun bayrağını devraldı. Muna’nın yanında yürümeyenler de oldu. Teslim olanlar, işbirlikçileşenler çıktı. Kabileleri direnişe katmak için emek vermekten kaçmayan Muna, halkına ihanet eden Kabile şefOCAK 2015 | TAVIR | 43 JRNNXVDJLLQGG 30 leriyle de asla uzlaşmadı. Savaş öyle kolay olmayacaktı. Bazen senelerce bir su dinginliğinde beklemek gerekecekti. Bu onursuzluğu sineye çekmek değil ama kalbin işgalcilere öfke doluyken susmak gerekecekti bazen. Ve vakti gelince çağlayanlar gibi taşmak, önüne kattığını savurup atmak... Film iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde işgali, ikinci bölümde direnişi izliyoruz. İşgal ve direniş... Biri varsa öteki de mutlaka varolan. Emperyalizmin olduğu bir dünyada direnenlerin olmaması mümkün değil. Bunca baskı, soygun, talan karşısında onurunu, namusunu korumanın, insanca yaşamanın tek yolu direniş çünkü. Boyun eğdirilmiş bir halk olmayı kabul etmiyor yerli kabileler. Tabi işbirlikçi yerliler de var. İşgalcilerle uzlaşarak hayatta kalmayı değil, atalarının ruhunu yaşatmak için, ona benliğini kazandıran kültürü için ölmeyi tercih ediyor direnenler. Filmde dikkat çekilmesi gereken bir yan da, yerli kabilelerin sayı ve askeri donanım anlamında Japonlarla boy ölçüşemeyecek durumda olmalarına rağmen Japonlar’a çok büyük kayıplar verdirmeleri. Bunun nedeni ise çok basit. Çünkü Japonlar işgalci. Yerliler ise o toprakların sahibi. İşgalci dağları tanımaz, nehirleri tanımaz, halkı tanımaz. Ama yerli, en küçük taşına kadar avucunun içi gibi bilir. Nerede ne var bilmiyor. Yerliler ise her bir taşını, ağacını biliyor. Doğa yerlilere dost işgalcilere düşman olur böylece. İşgalciler hırsız, doymak bilmez, katil. Bu yüzden her türlü yaratıcılıktan yoksun. Yerliler ise topraklarını seviyor, halkını seviyor. Savaşta her türlü yaratıcılığını kullanıyorlar. İşgalciler her türlü silaha sahip, binlerce.. Yerliler toprakları için son kişi kalana kadar kendilerini feda ediyorlar. Gelecek kuşaklara özgür topraklar bırakabilmek için, teslim olmanın lanetini yaşamamak için. bombalarıyla girdiği ülkelerde batağa saplanıp nasıl bir kağıttan kaplan olduğunu gösteriyor bize. Sonucu emperyalizme karşı silahıyla hesap soran Kahraman Altun’un şiirinde arayalım. Hey sen!... Anarşist dedikleri. Vahşice işkenceler görürken, dört duvar ardında. Ve direncinin ve öfkenin ve halkına bağlılığının Ve onca işkenceye rağmen konuşmamanın verdiği onurla Ve, ve, ve ! Bileklerinin kelepçeli olmasının verdiği cesaretle yumruklanırken vücudun O gün yerlilere böyle saldırdı işgal- Dışarıda konuşan medeniyet ciler. Bugün de işgalci emperyalizm sana terörist diyorsa, McDonalds’larıyla, dergileriyle, müzi- sana vahşi diyorsa, ğiyle, iş adamlarıyla getiriyor uygar- Biz vahşiyiz Oligarşi! lığını... Bunların yetmediği yerde kan kolla kendini... ve gözyaşı dökmekten çekinmiyor. Koca koca orduları, uçakları, tankları, 44 | TAVIR | OCAK 2015 JRNNXVDJLLQGG 30 úLLU úLLU güvercinim uyur mu? r at lgaz “Güvercinim uyur mu, Çağırsam uyanır mı?” Sömürgen cami güvercinleri sizin olsun O doyumsuz lapacı güvercinler Kurşun buğusu güvercinleri severim ben Kanat uçları çelik yeşili Kuş dediğin piyerlotisiz yaşamalı Adaksız avlusuz şadırvansız Buluttan süzmeli suyunu Kuşçular çarşısında tüy dökmemeli Benim güvercinim tunç gagalı Kimlerin bakışı kardeşçedir Kimlerin bakışı düşmanca Kendisi hangi kavganın güvercinidir bilir Tüneyip acımanın saçaklarına Miskin sevilerle bitlenmez Kanadından çok pençesine güvenir Barış taklaları süzülmeler Gagalarda zeytin dalı Perendeler maviliklerde Tüm gösteriler resimlerde kalmalı Güvercin dediğin uyanık olmalı Tüyler duman duman öfkeden Yanıp tutuşmalı gözbebekleri Sevgiden tıpır tıpır bir yürek Özgürlüğünce dövüşken (1971) Güvercinim Uyur mu adlı şiir kitabından 1970 Bütün Şiirleri 1927-1991(Çınar Yayınları) OCAK 2015 | TAVIR | 45 VLLULQGG 30 grup yorum ruhi su türküleriyle bostancı gösteri merkezi’ndeydi gulandı. Bu sözlerin ardından Haziran’da Ölmek Zor şarkısıyla devam etti konser. Büyük usta Nazım Hikmet de anıldıktan sonra İnan Altın söz alarak “Tüm ustalarımızı öğretmenlerimizi, köklerimizi, geleneklerimizi yaratanları selamlıyoruz.” dedi ve kendi öğrencilerini, Umudun Çocukları Orkestrasını sahneye çağırdı. Umudun Çocukları Büyü şarkısını çok sesli orkestralarıyla çaldılar. Konser Berkin şarkısıyla devam etti, binler tek bir ağızdan Uyan Berkin dedi... Berkin’i kendi kardeşi, oğlu gibi sevenler, yoldaşları hem gözyaşı döktü, hem sorulacak hesabını haykırdı... 27 Aralık günü Grup Yorum yeni çıka- pusula yapan Grup Yorum devam racakları Ruhi Su albümünün “Dün- etti türküye... Ruhi Su türküleri söyden Yarına Ustalarımız, Ruhi Su” albü- lenirken ekranlardan yansıyan halkın münün tanıtımı için Bostancı Gösteri yiğit çocuklarının yüzleri de ayrıca Merkezi’nde sevenleriyle buluştu. ilgi topladı... Gezi şehitlerinin olduğu çizim ekrana yansıdığındaysa tüm Konserin başlamasına saatler kala dinleyenler alkış tutarak Berkin Elvan Bostancı Gösteri Merkezinde top- Ölümsüzdür sloganıyla eşlik etti. lanılmaya başlandı. Fuaye alanında Ruhi Su taş plaktan gelen o gür sesiy- İlk şarkının ardından Grup Yorum adıle selamladı sevenlerini. Dünden ge- na yapılan konuşma Ruhi Su’nun yalen gür sesi bugünün, yarınların dev- şamıyla başladı. Ruhi Su’nun tutsaklık rimcilerine ses oldu, ışık oldu... Grup sürecinde beton duvarlara haykırdığı Yorum dinleyicileri bir yandan salona sıcak türkülerin bugünün devrimci girerken Kamu Emekçileri Cephe- sanatçılığına yol gösterdiği söylendi. si ataması yapılmayan öğretmenler Bugün söylenen bitmez tükenmez için imza topladı, Halkın Mühendis halk destanlarının onun sesinde haMimarları, Dev-Genç ve TAYAD masa yat bulduğu, bugünlere geldiği vuraçarak kendi ürünlerinin ve dergileri- gulandı. Ardından, onun türkülerinnin tanıtımını yaptılar. den düzenin ne kadar korktuğuna vurgu yapılarak türkülerden korkan Tanıtımların ardından konser Ruhi bir düzenin yıkılmaya mahkum olduSu’nun Ay Dost diyen gür sesiyle baş- ğunun altı çizildi ve Grup Yorum’un ladı. Ardından onun yolunu kendine bu korkuyu daha da büyüteceği vur- Konser, zaferin geleceğine duyulan güvenin coşkuyla söylendiği marşlar ve Ruhi Su türküleriyle devam etti. Ardından Seçkin Aydoğan söz alarak “Taa yolumuzun başlangıcına Kızıldere’ye uzanacağız... Kızıldere’de Mahir Çayanlar, darağacında Denizlerle, Dursun Karataş’la açılan devrim yolunu 45 yıldır adımlayan Dev-Gençlilerimiz bugün buradalar.” dedi ve 3-4 Ocak’ta yapılacak olan Dev-Genç Kurultayına çağırdı herkesi. Dev-Genç sloganlarıyla Ulaşa Ağıt ve Kızıldere türkülerini söyledi Grup Yorum. Halay türkülerinin ardından emperyalizme karşı verilen mücadelenin meşruluğunu anlattı İbrahim Gökçek. “Dünya halklarından korkuyor emperyalizm. Emperyalizme direnmekten başka yol yok! Onların bize kandan, gözyaşından başka verecekleri hiçbir şey yok! Kürt halkının da özgürlüğü, bağımsızlığı ancak savaş- 46-47 haber yorum1.indd yo orum1.indd 2 1/3/15 1/3 /3/15 11:07 07 A AM M GÜNCE VE DUYURULAR 30 Kasım Grup Yorum İsviçre’nin Zürih kentinde dinleyicileriyle buluştu. 4 Aralık Grup Yorum İsviçre’nin Basel kentinde dinleyicileriyle buluştu. 13 Aralık Grup Yorum 22 yıl aradan sonra Kayseri’de konser verdi. 19 Aralık 19-22 Aralık Katliamı’nı anmak için Bayrampaşa Hapisahnesi önünde ve Cebeci Mezarlığı’nda düzenlenen anmalara katıldı. 20 Aralık Grup Yorum “Dünden Yarına Ustalarımız: Ruhi Su” albümünün tanıtım konserlerinden ilkini İzmir İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdi. 27 Aralık Ruhi Su albümünün tanıtım konserlerinden ikincisini Bostancı Gösteri Merkezi’nde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirdi. maktan geçer!” dedi ve dinleyiciler de “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak” sloganlarıyla Yorum’un sesine ses kattılar. Ardından Gökçek AKP’nin baskı yasalarına değinerek devrimcilerin ve halkın da kendi yasalarını uygulayacağının altını çizdi. Konser bu konuşmanın ardından Defol Amerika şarkısıyla devam etti. Konserin ilk bölümü Çav Bella şarkısıyla bitirilirken, Liseli Dev-Genç’liler adına Sıla Abalay sahneye çıktı. Dağılmak üzere olan kitle liselilerin hesap soran sesiyle irkilerek dikkatle dinlediler, Berkin’in arkadaşının sözlerini. Abalay “Berkin’in katillerini unutmayacağız! Berkin hesapsız kalmayacak! 5 Ocak Berkin’in doğum günü değil, bizim hesap günümüz olacak! Berkin’in katillerini unutmadık, katillerini biz yargılayacağız” dedi ve Berkin’i mezarına kadar uğurlayan 3 milyona çağrı yaptı 5 Ocak’taki yürüyüş için. Halk Cepheliler yüzlerce insanı kattıkları halaylarla ara boyunca Yorum türküleriyle devrim şehitlerini andı... İdil Halk Tiyatrosu’ndan İdil Halk Tiyatrosu yeni dönemde sahneye koyacağı Şeyh Bedreddin ve Berkin Elvan’ı anlatan iki perdelik oyuna, oyunda oynayabilecek gönüllüler aramaktadır. Bilgi için: www.facebook.com/idilhalktiyatrosu 0212 238 81 46 İdil Kültür Merkezi Grup Yorum’dan Grup Yorum 30 yıl konserleri için düzenlediği söyleşiler Anadolu’nun dört bir tarafında devam ediyor. Söyleşiler hakkında ayrıntılı bilgi almak için : www.facebook.com/grupyorum1985 0212 238 81 46 İdil Kültür Merkezi Konserin ikinci bölümü de aynı coşku ve inançla sürdü. Cihan Keşkek Yorum’un 30 yılının bir taraftan da Türkiye tarihinden bir kesit olduğunu aktararak madencilerin dilinden onları anlattı. Yerin altına her iniş aynı zamanda bir vedadır madenciler için... Ve ağır ağır başladı Madenciden şarkısı, ardına Soma’da, Ermenek’te ve Zonguldak, Şırnak madenlerinde ölen sayısız işçiyi katarak... Aralık’ın hesabını soran sloganlarla büyük alkış topladı... Ruhi Su Dostlar Korosu sahneye çıktı ve ardından Almanya Acı Vatan şarkısını canlandırmayla söyledi Grup Yorum. Çekilen halayların ardından Roboski’de katledilen Kürt gençleri, çocukları için Herne Peş marşı söylendi. Haklıyız Kazanacağız marşıyla konser bitirilirken son olarak İnan Altın 25. Yıl’da İnönü Stadyumunda yapılan konseri anımsatarak iddialarını büyütürken faşizmin korkularını da büyüttüklerini Anadolu illerinde yapılacak stadyum konserlerine valiliklerin şimdiden yasaklar koymaya çalıştığını söyledi. Tüm yasaklamalara rağmen bu konserlerin yapılacağını ve her Yorum dinleyicisinin bu konser çalışmalarında Grup Yorum gönüllüsü olarak Yorum’un sesini milyonlara taşıyabileceğini söyledi. Ardından Sanat Meclisi’nden gelen İbrahim Karaca, Hilmi Yarayıcı ve diğer sanatçılarla beraber Ruhi Su ile bütünleşen Zahid Bizi Tan Eyleme Türküsünü söylediler. Sonra tutsaklık, hapishaneler ve Mahsus Mahal... Aydın, demokrat, devrimci kim varsa yolu geçer hapishaneden... Ruhi Su’nun hapishane duvarlarını titrettiği bu türkü, bu kez Yorum’un dilinde, 19 Aralık direnişçilerinin elinde bayrak oldu. 19 Aralık görüntüleri eşliğinde Mahsus Mahal türküsü Yorum’un Konser atılan sloganlarla son buldu yeni düzenlemesiyle söylendi ve 19 46-47 haber yorum1.indd 3 1/3/15 11:07 AM kısa... kısa... kısa... kısa...kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... Grup Yorum 30. Yıl Söyleşileri Devam Ediyor Grup Yorum bu yıl vereceği 30. yıl konserlerinin söyleşilerine devam etiyor. Aralık ayı boyunca İstanbul'da; Avcılar, Bağcılar, Gülsuyu, Okmeydanı, Sarıgazi, Çayan, Alibeyköy ve 1 Mayıs Mahallesi'nde, Anadolu'da ise Antalya Akdeniz Üniversitesi, İzmir Ege Üniversitesi, Karşıyaka, Muğla Üniversitesi, Narlıdere, Doğançay, Denizli, Pamukkale Üniversitesi ve Aydın'da gerçekleştirildi. 19 Aralık Katliamı Anıldı 19 Aralık Katliamının 14. yıl dönümünde 6 devrimci kadının diri diri yakılarak katledildiği Bayrampaşa Hapishanesi önünde anmada daha o gün doğmamış ama bugün 122’lerin türkülerini öğrenen Umudun Çocuklarına sıra geldi. Onların çaldığı müzik eşliğinde 19 Aralık’ı anlatan şiir okundu ve Grup Yorum da marşlar söyledi. Son olarak da İdil Halk Tiyatrosu 19 Aralık Katliamını anlatan tiyatroyu sahneledi. Grup Yorum Bir Görüş Kabininde ve Sevdanıza And Olsun türkülerini ve marşlarını söyledi şehitlerin mezarları tek tek ziyaret edildikten sonra anma bitirildi. Kürt Milliyetçileri Grup Yorum Söyleşisine Saldırdı! 17 Aralık Çarşamba günü Ege Üniversitesi’nde, Canan Kulaksız Şenliklerinin de yapıldığı, Edebiyat Fakültesi önünde toplanan Kürt Milliyetçileri, Çayan’daki olayları bahane edip; “Bu alanın öz savunması bizde ve sizlere bu alanda çalışma yaptırmayacağız” diyerek 30. yıl söyleşileri için orada bulundan Grup Yorum üyelerini, Dev-Gençlileri, Halk Cephelileri ve söyleşi için gelen kitleyi alandan zorla çıkarmaya çalıştı. lirtti. Karaman, Akçatepe’nin ilerleyen günlerde fizyoterapi ve rehabilitasyon tedavisi göreceğini de ifade etti. Halit Akçatepe, Eylül ayında da yoğun bakıma kaldırılmıştı. Nuri Bilge Ceylan Fotoğraf Sergisi Açtı Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, 2003’ten bu yana çektiği 49 fotoğraftan oluşan “Panoramik Bakış” sergisini Ankara’da açtı. CerModern’deki serginin açılış kokteyline, “Kış Uykusu” filmiyle 64. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan yönetmen CeyYaklaşık 2 saat süren arbede esnasın- lan, eşi Ebru Ceylan, Kültür ve Turizm da, alanda bulunan bir kişi astım krizi Bakanlığı Sinema Genel Müdürü Cem geçirdi, Halk Cepheli bir kişi sırtından Erkul ile çok sayıda davetli katıldı. yaralandı ve Grup üyesi olan İnan Altın’a yumruk attı. Kürt Milliyetçilerinin Şehir Tiyatrolarında Sansür tüm müdahalelerine rağmen söyleşi İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ‘Cibali Karakolu’nda yer alan bir ‘orospu’ robelirlenen alanda gerçekleştirildi. lüne yasak getirildiği ve bu rolü oynayan oyuncunun sahnelerinin kaldırılHalit Akçatepe Felç Geçirdi Hastaneye kaldırılan 76 yaşındaki dığı iddia edildi. oyuncu beyin damarlarının tıkanması nedeniyle vücudunun sağ tarafını İddiayı Twitter hesabından duyuran kullanamıyor. Tedavilere cevap ver- tiyatrocu Nedim Saban, “Şehir Tiyatmeyen Akçatepe’nin konuşmakta ve rolarında sahnelenen Cibali Karakoyürümekte güçlük çektiğini söyleyen lu isimli oyunda o... rolünü oynayan doktorları, sanatçının bir kaç gün oyuncunun sahneleri kaldırıdı ve daha gözetim altında tutulacağını be- oyuncu atıldı” diye yazdı. 46-47 haber yorum1.indd 2 1/2/15 7:19 PM