Pdf formatında indirmek için tıklayınız

Transkript

Pdf formatında indirmek için tıklayınız
01 merhaba_sablon 1/2/15 5:44 PM Page 9
Merhaba
Sahibi
Tavır Yayınları adına
Bahar Kurt
Genel Yayın Yönetmeni
Gamze Mimaroğlu
Yayın Danışmanı
Veysel Şahin
Yazışma Adresi
İstanbul
Mahmut Şevket Paşa Mah.
Mektep Sk. No: 4-B
Okmeydanı - Şişli / İstanbul
İletişim
Tel-Faks: (212) 238 81 46 - 238 82 49
[email protected]
[email protected]
www.tavirdergisi.org
Ankara
İdilcan Kültür Merkezi
General Zeki Doğan Mah.
İmam Alim Sultan Cad. No: 12/19
Mamak
Tel: 0 312 391 37 75
Hesap no (TL)
1043-0784672
Gizem İbak
İş Bankası Paşabahçe/İST
Hesap No (EURO)
1043-0539521
Gizem İbak
İş Bankası Paşabahçe/İST
Fiyatı (DÖVİZ)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
İsviçre: 7,5 Frank İngiltere: 4 Sterlin
Posta Çeki Hesap No
Gizem İbak
1195 28 23
Baskı: Yediz Ofset
Yayın Türü: Yerel Süreli
Bir yılı daha uğurlayıp, yepyeni bir kavga yılına merhaba diyeceğiz. Umduğumuz,
beklediğimiz, sevdalımız olan o güzel günlere biraz daha yaklaşmanın inancındayız.
İnternette bir video çıkıp duruyor karşımıza “Harika bir yıldı, bunun parçası olduğun için teşekkürler” böyle buyuruyor facebook hazretleri. Masum görünümü altında çok fazla anlam barındırıyor bu videolar… Kapitalizm adeta acılarımızla,
öfkelerimizle alay ediyor. Harika bir yıldı diyor…
Bu yıl da biz çok öldük yine ama ölmekle kalsaydık bu büyük bir dram olurdu. Fakat biz, bir yılı daha öldükçe çoğalmanın, çoğaldıkça kazanacak olmanın inancıyla, coşkusuyla tamamladık. Soma’da 301 kere direniş oldu, öfke oldu, umut oldu
adımız. Okmeydanı’ndan kalkan 16 kiloluk tabutun altında üç milyon omuz koşarak vardık. Silip gözümüzdeki yaşı, hesap sormanın bilincini kuşandık.
Uzandığında elleri zeytinlerimize, direndik ve dahi kazandık. Katledilen her işçi
bizdik, soğuktan parmakları donan her evsiz barksız çocuk biz. Sermayesi kuş yemi
olan teyzenin kuşlarıydık ve oligarşinin gözünü oymaya and içtik...
Biz hiç yalnız olmadık. Yendik, yenildik. Fakat hiç yalnız olmadık. Küba yenilmedi, 1 Ocak Küba Devrimi’nin öğrettikleri mücadelemizde yer buluyor. Emperyalistler istedikleri anlaşmaları yapsınlar, istedikleri yalan ve demagojiyi üretsinler
sosyalizm, uykularını kaçırmaya devam edecek. Küba’da istemediğimiz görüntülere tanık olsak da, oradaki iktidarın eksikleri ve yaptıklarıdır eleştiririz. Fakat sosyalizm düşüncesi ve sosyalist bir yaşam bakidir.
2014 yılını Anadolu halklarına zehir eden AKP iktidarından hesap sorma coşkumuzdan bir milim sapmadık. 2015 yılı da hayatın her alanında, sanatın her dalında zorbalara karşı kavga ve direniş yılı olacak. Ezilen halkların sesi olmaya devam
edeceğiz üretimlerimizle..
Yeni yılda tüm okurlarımıza umutlu, sevinçli günler diliyoruz...
Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere
Dostlukla..
02 icindekiler_29-30 ellerimi tut 1/2/15 4:49 PM Page 30
3
5
6
8
11
12
14
16
18
20
21
24
25
MAKALE
fazıl aktaş
asıl korkuları halk!
AÇIKLAMA
tavır
halktan çalmak serbest haberini yapmak yasak!
MAKALE
gürhan torun
halkın sanatçısı ve burjuva sanatçısı
TARTIŞMA
ümit ilter
bir sol görünümlü aydının tehlikesi
AÇIKLAMA
grup yorum/idil kültür merkezi
çukurun bile bir derinliği var sen çukur dahi değilsin
DENEME
tavır okuru
sizin tavır
AÇIKLAMA
grup yorum
onurlu kürt gençlerinin beyinlerinin milliyetçi
ideoloji ile yıkanmasına izin vermeyeceğiz!
DENEME
uşak hapishanesi
14 yıl sonra grup yorum dinlemek
TARTIŞMA
nuriye gülmen
nazım hikmet bizimdir
DEĞERLERİMİZ
sevgi yüksel
unutmadık... unutmayacağız... unutturmayacağız...
RÖPORTAJ
ümit ilter
komutan che ile röportaj
ÖYKÜ
gebze hapishanesi
suyun kokusu
KELİMELERİN DİLİ
ayşenur yayla
fıtrat
26
27
28
29
30
31
34
35
37
39
42
43
45
46
ŞİİR
mehmet özer
kandan iz sürdüm
DENEME
deniz ekin
berkin, tamir, çocuklarımız...
GÜNCEL
derya doğan
berkin elvan dosyası nerede?
ANI
hazal kara
reklam arasında on dokuz aralık
ŞİİR
burak ergün
biliyorum yakındasın
PANORAMA
tavır
AYIN FOTOĞRAFI
ankara fosem
ELEŞTİRİ
mehmet esatoğlu
destek köstek derken nerelere vardık
TİYATRO
idil halk tiyatrosu
on iki öfkeli adam
KİTAP
levent navruz
onurlu aydın biyografileri
TELEVİZYON
derya doğan
medcezir
SİNEMA
leyla güney
gökkuşağı savaşçıları
ŞİİR
rıfat ılgaz
güvercinim uyur mu?
HABERLER
PDNDOH
PDNDOH
asıl korkuları halk!
az l akta
nan mülkler, çıkarılan yasalar, kolluk
güçlerinin artırılan yetkileri, kendine
muhalif bütün kesimlere baskı ve
gözdağı denemesi... Kime karşı bunca
hazırlık Anadolu halklarına, Türkiyelilere... Bize, size, hepimize... Ya baskıyla
sindirecek ya da burdan kaçıp gidecek, en baş şakşakçılarıyla birlikte..
Yeni baskı yasaları geçiriliyor meclisten son hızla. Polise katliam hakkı! Tanınıyor, taşa, sopaya, molotofa karşı.
Yeni TOMA’lar yolda. Mevcutlar çok
yetersiz çünkü. Toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı kuşa çevriliyor, hatta fiilen ortadan kaldırılıyor, mülke
amirlerin iznine bağlanarak... Bundan
önceki baskı yasaları yetmedi AKP’ye,
bunlar da yetmeyecek, hep daha fazlasını isteyecek çünkü güçsüz, çünkü
korkuyor, çünkü en küçük muhalefetin bile kendisini devirecek bir güce
erişebileceğinden ürküyor. Yani şu
sonucu çıkarmak gerekiyor: Hummalı
bir hazırlık var. Saray, geniş kapasiteli
bir uçak (uzun yolculuklara uygun yakıt kapasiteli), yurtdışı ülkelerden alı-
Fethullah Gülen Cemaati’nin medyasına saldırdı AKP faşizmi en son. Aralarında bir iktidar (doğallığında rant
da) savaşı olduğu biliniyor kamuoyunca 2013’ün 17-25 Aralık operasyonlarıyla başlayan. Cemaat, AKP’yi
altedebileceğini düşünmüştü ama
evdeki hesap çarşıya uymadı, AKP
belini doğrulttu tez zamanda. Şimdi
de intikam alıyor cemaatten. “Yesinler
birbirlerini” ya da “it dalaşı” demenin
apolitik bir değerlendirme olacağı
açıktır. Çünkü ortada AKP faşizminin
cemaat üzerinden tüm halka bir gözdağı operasyonu var. Faşizmin “fıtratında” halk düşmanlığı vardır, kendinden olmayan herkese, her güce
acımasızca saldırır, ortadan kaldırmaya, yapamadığı noktada etkisizleştirmeye çalışır. Cemaate yönelik saldırıların olacağı 2013’ten beri biliniyordu
elbette ama bunu öyle sansanyonel
bir şekilde yapıyor ki AKP, kendisini
olduğundan daha güçlü gösteriyor,
OCAK 2015 | TAVIR | 3
EDVLQLQGG
30
herkese bir korku salıyor iletişim kanallarıyla psikolojik harp yöntemleri
uyguluyor. Fethullahçılar üzerinden
tüm halkı teslim alma... AKP’nin arzuladığı budur.
Moda deyimle “algı operasyonu”
ama doğru adla “psikolojik savaş”tır
AKP’nin cemaate yönelik saldırıları.
Elbette fiziki olarak da cemaate yükleniyor, siyasi-ekonomik olarak onun
tüm kanallarını kapatmak için elinden geleni yapıyor. Polisiye yöntemleri bir yandan hayata geçirirken, öte
yandan cemaatin şirketlerini denetim
altına alıyor, müfettişlerini onların
üzerine salıyor. (Bank Asya’yı bitirme
operasyonu hatırlansın.) Onlarca şirket bugün denetim altında. Dersaneler 2015’te kapanacak...
Fettullahçı basına saldırıyor görüyorsunuz. Zaman’a, Samanyolu’na, gazetecilere, yazarlara, hatta senaristlere
bile. Tüm dünya canlı yayınlarla izliyor.. Bir gazeteci dostun dediği gibi..
Geçmişte bu faşizmin yöneticiliğini,
uygulayıcılığını yapanlar şimdi aynı
faşizme uğruyor.. Öyle de böyle de faşizm insanlık dışıdır, onurumuza karşıdır. Doğallığında karşı çıkmak gerekir.
Bugün birine gerekir bu sahiplenme,
yarın diğerine..
Tıpkı bize Tuncay Özkan’ların durumunu hatırlattı... F Tipi hücreleri övüyordu, yöneticisi olduğu kanalından..
Kameralarla hücreleri gezdi.. “Oh ne
güzel odalar bunlar”, lüks diyordu.
Ne oldu? Bir gün kendisi gördü oraları. Nasıl ağlıyordu bu sefer.. Bunu da
unutmuyoruz. Demek ki sana da gerekti bir gün Tuncay Özkan sahiplenme ve gerçekler. Şimdi de aynı sahneler tekrar ediyor. Bu kez cemaat grubu
Tuncay Özkan durumuna düşüyor.
İktidardaki pastadan pay kapma yarışları. O paya kim sahip oluyorsa diğerini eziyor. Ama işte yeri geldiğinde
de halka karşı, emekçilere karşı, ezilen
sınıfa karşı, devrimcilere karşı hepsi
birleşiyor, her dönem sırtlarında olan
Amerika’yla birlikte.
İzliyoruz hallerini.. “Özgür basın susturulamaz”, “Free for press”, “Free Media Can Not Be Silenced”, “Bunu da
Yaz Tarih” dövizleri taşıyor, sloganları
atıyorlar cemaat çevresi. “Hukuk Katliamı” diyorlar gazetecileri..
İşte sorma zamanımız geldi bizim
de.. Neredeydiniz? Dünyanın en çok
tutuklu gazetecesinin olduğu bir ülkede yaşıyordunuz.. Hepsini izlediniz, sıra kendinize geldiğinde nasıl
da canı yanmışçasına bağırıyorsunuz.
İşte bu sloganlar bütün ezilenlere, bütün yok sayılanlara lazım. “Hukuk katliamı” diyor şimdi Fettullahçı medya.
Bırakın hukuku, gazeteciler katledildi
yıllarca. Sessizliğinizin derinliklerindeydiniz ve bir kısmınız da alkışlarla
izliyordunuz bu gelişmeleri. Ama şimdi biz sizi böyle izlemiyoruz. Biz faşizme uğrayan bütün kesimlere sahip
çıkıyoruz. Çünkü faşizme karşı olmak
onurdur. Bunun gereğini yapıyoruz.
Sadece kendine dokunduğunda değil, yanlışa her daim karşı durabilmek,
gerçeği sahiplenmektir asıl erdem.
Biz böyle bir erdemi ne yazık ki hala
sizden beklemiyoruz. Çünkü yarın
bir gün barışırsanız yine aynı zulmün
içinde olacaksınız halka, emekçilere,
devrimcilere karşı. Tuncay Özkan tutuklandığında, daha önce F Tiplerini
övdüğü haberleri toplayıp göndermiştik kendisine, yattığı hapishaneye.
Şimdi size ne gönderelim anlamanız
için, gerçekleri görebilmeniz için.
Şimdiye kadar öldürülen gazetecilerin dökümünü mü? Yoksa kapatılan
gazeteleri, dergileri mi? Gazeteyi satıyor diye sırtından başından vurulan
gençlerin fotoğraflarını mı? Şu an içeride bulunan gazeteci arkadaşlarımızın isim listesini mi?
Fethullahçıların AKP ile savaşta ellerinde bir tek ABD desteği var şimdilik
ama artık kırmızı bülten de çıkarıldı Fethullah Gülen hakkında. Yarın
ABD’nin ne yapacağını kestirmek
güç, Fethullah’ı AKP’yi hizaya sokmak,
dizginlemek için yanında tutacak mı
yoksa Tayyip’in ellerine teslim mi edecek meçhul. Yalnız bir tek gerçek var
ki, o da cemaat ile AKP’nin çelişkileri
nihayetinde uzlaşır çelişkilerdir, yarın
yeniden iyi ilişikler tesis edilebilir aralarında. Ortak yanları halk düşmanlığıdır ve bu özellikleri her zaman bir
araya gelmeleri için yeterli sebeptir.
Şimdilik uzak bir ihtimal gibi görünüyor ama ihtimaldışı hiç değildir.
AKP faşizminin halk düşmanlığında
kendinden önceki tüm siyasi iktidarlara fark attığını artık herkes görmüş
durumda. Ancak güçlü bir muhalefetin ya da iktidar alternatifinin olmaması ayrı bir yazı konusudur. Gerçekten de halk düşmanlığının alenileştiği,
hırsızlığın, yolsuzluğun çürümenin ve
yozlaşmanın kanıksandığı, daha doğrusu kanıksatıldığı, bütün bunlarda
ifrata varıldığı gün gibi ortadadır ve
bunu AKP faşizmi 12 yıl gibi kısa bir
sürede başarmıştır! Şimdi halkı teslim
almada hızı iyice artırmış durumda.
Çok değil daha bir buçuk yıl önce can
ciğer kuzu sarması olduğu cemaatle, her türden kirli işlerini yaptırdığı
bir gruba yönelik kinine bile bakılsa
AKP’nin kendi çıkarları için neler yapabileceğinin sınırının çizilemeyeceğini söylemek hiç de akıl dışı olmayacaktır. Sanılmasın ki AKP çok güçlüdür
ve bu gücün sınırı yoktur, hayır asla.
Bugünkü görüntünün tanımı, tarifi
böyle yapılamaz, yapılmamalı. Çünkü
böyle yapıldığı takdirde AKP’nin kadri
mutlak ve yenilmez bir güç olduğunu
söyleriz ki bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. AKP’nin devlet teröründe
sınır tanımaması, gücünden değil,
asıl olarak güçsüzlüğünden, kendine
ve halka güvenmediğindendir. Elinde
daha fazla baskı, daha fazla terörden
başka bir silah yoktur ve bu silah da
bir yere kadar koruyabilir iktidarını.
“Zulmün artsın” dermiş eskiler zalimlere, “artsın ki sonun çabuk gelsin”...
Zulmünü artırıyor AKP faşizmi son
yıllarda. Ülkenin en büyük partisiymiş
gibi görünüyor ama, gün geçtikçe sıkışıyor ve daha çok saldırganlaşıyor.
Bütün yasalar, paketler, açılımları ellerinde patlayacak ya o da yakındır. ‰
4 | TAVIR | OCAK 2015
EDVLQLQGG
30
DoÕNODPD
DoÕNODPD
halktan çalmak serbest
haberini yapmak yasak!
tav r
“Küçük hırsızları asıp yok ederler.
Büyükleri çok ilerlemiştir,
ülkeyi ve sarayı yönetiyorlar.” *
17 Aralık 2013’te dönemin Ekonomi
Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı
Muammer Güler, AB Bakanı Egemen
Bağış ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “yolsuzluk soruşturması” kapsamında gözaltına alınmış
ve hemen ardından serbest bırakılmıştı.
Dört eski bakanın gözaltına alınmasının üzerinden bir yıla yakın zaman
geçmesine rağmen mecliste bir soruşturma komisyonu henüz yeni kuruldu.
Yolsuzluğu araştırmak üzere kurulan
Meclis Soruşturma Komisyonu’nun
ilk işi ise, dört eski bakan ve yolsuzluk
soruşturması kapsamında haber yapılmasını engellemek için yasak kararı
çıkarttırmak oldu.
sı ve dört eski bakan” hakkında her- tidarın faşist sansür politikasına, yayın
hangi bir kitle iletişim aracında haber yasaklarına karşı basının direnebilmek
için örgütlenmesi ve halka haber ulaşyapılmasını yasakladı.
tırma amacına uygun hareket etmesi
Bu AKP iktidarının ilk kez başvurdu- gerekir. Bugün, gerçek olan haberi
ğu bir yöntem değil. Daha önce de ulaştırmanın mücadelesini veremeRoboski, Reyhanlı, Ergenekon, Şike yenlerin yarın çürüyecekleri bakidir.
Soruşturmaları, Mit’in yardım tırları, Habercilik ahlak gerektirir. Temiz kalaSoma... konularında yayın yasakları bilmenin koşulu faşizmin sansür poligetirildi. Yani AKP iktidarı sadece son tikasına karşı koymak, direnmektir.
dört yılında 150 den fazla konuya yaKültür Sanat Yaşamında Tavır Dergisi
yın yasağı getirdi.
olarak baskıcı faşist 80 cuntasının en
AKP iktidarı halkın haber alma hakkını ağır koşullarında dahi halka dergimiz
gasp etmektedir. Halkın gerçekleri öğ- sayfalarından gerçekleri ulaştırmakrenmesinin önüne geçmeye çalışmak- tan vazgeçmedik. Gücümüzü halkıta; kendi hırsızlığını, halk düşmanlığı- mızdan örgütlülüğümüzden aldık.
nı, alçaklığını gizlemek için her türlü Bundan sonra da faşist, hırsız AKP ikyöntemi denemektedir. Kendi mah- tidarının sansür politiklarını, yayın yakemelerini kurup göstermelik yargıla- saklarını dikkate almayacağız. Direnmalarla hırsızlıklarını aklayanlar, şimdi meyen çürür biliyoruz. ‰
de basına bu hırsızlığı görmeyeceksi*Goethe
niz diyor.
Meclis Soruşturma Komisyonu Ankara
Cumhuriyet Savcılığı’na yayın yasağına ilişkin talepte bulundu ve 7. Sulh
Ceza Hakimliği, 27 Aralık 2014 mesai
bitimine kadar “yolsuzluk soruşturma- Bu sansürdür. Sansür faşizmdir ve ik-
OCAK 2015 | TAVIR | 5
WDYLUDFLNODPDLQGG
30
PDNDOH
PDNDOH
halkın sanatçısı ve
burjuva sanatçısı
gürhan torun
Hayat her sanatçıya bir görev biçer;
kimi beste yazar, müzik yapar. Kimi
yazı yazar, öykü olur, roman olur, gazete, dergi, bildiri olur bilinç taşır.
Kimi oyuncudur oynar. Kimi ressam,
heykeltıraştır bir şeyler anlatır. Bunun
yanında halkın da bir görevi vardır seçer. Ya var eder ya da yok eder. Dinler,
izler, bakar, görür, okur… Ona göre de
yorumlar.
Halk için, sanatçının kim olduğu, nerede olduğu önemlidir. Halkın uzağında mı yakınında mı? Halkın acısına, mutluluğuna ortak olabiliyor mu?
Halkın dili, sesine ses olabiliyor mu?
Bu sorular bir sanatçı için olmazsa olmazdır ve cevaplamakla yükümlüdür.
Halk, bir sanatçı için bunları sorumluluk bilir ve ona göre değerlendirir.
Diğeri ‘’sanatçı’’ diye tabir edilen, düzenin soytarısı, efendilerinin sanatçılığını yapan burjuva sanatçılarıdır. Halk
bunları elinin tersiyle iter. Halktan kopuk hiçbir sanatçı bizim sanatçımız
değildir. Çünkü bu iki sınıf arasında
farklar vardır.
Halkın sanatçısı, halk için umudun
nişanı’dır. Yaptığı her işte halka umut
taşır. Din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin
halka gider. Acılarını, mutluluğunu
paylaşır. Yeri geldiğinde sanatından
çok halkın içinde olur.
Burjuva sanatçısı; efendisinin sözünden dışarı çıkamaz, yuları bağlıdır.
Halka tepeden bakar, sırça köşklerinden çıkmayan asalak sürüsüdür, hal-
kı anlayamaz. Tek bildikleri, daha çok Halkın sanatçısı; arkadaştır, dosttur,
kazanmak için üretmek.
abidir, abladır, kardeştir. Canın acısa,
yüreğinde hissedendir. Sevdalansan
Halkın sanatçısı; tarlada ırgat, yerin seni dinleyen… Toplumsal reaksiyedi kat dibinde madencidir, tersane- yona, eyleme sessiz kalamaz. Halka
de işçi, torna tezgahında çıraktır. Fab- yapacağı açıklamalarda bilir etkin olrika grevlerinde en öndedir, sanatçı duğunu, bir anda kitlelerin yoğunlaolduğu gibi de savaşçıdır. Halka bilinç şacağını.
taşır yön verendir. Müzisyen besteler,
madeni anlatır… Oyuncu, yönetmen Burjuva sanatçısı; yaşanan tepkilefabrikayı oynar. Sinemaya, tiyatroya ri, isyanları, eylemleri, ayaklanmaları
taşır… Ressam bir eylemi, ayaklan- sekteye uğratmak için her yolu dener.
mayı çizer… Heykeltıraş bir sembol TV kanallarına çıkar konuşur, sosyal
yontar dilden dile dolaşır… Bilim in- medyada halkı susturacak, pasifize
sanı, halkın çıkarları için düşünür, üre- edecek açıklamalarda bulunur. Çüntir… Yazar, şair, öykülerini, romanları- kü onlar efendileri tarafından kurunı, şiirlerini halkın içinde ne yaşadıysa lu saat gibidir, zamanları geldiğinde
aynı yalınlıkta döker sayfalara… Şef- kapitalizmin çarklarını engelleyecek
faftır, içi neyse dışına da o yansır, ne bir şey oldu mu, kukuman kuşu gibi
düşünüyorsa dile getirir. İkiyüzlü, iş- çıkarlar yuvalarından ve ötmeye başgüzar değildir. Harbi, has söylediğini larlar: ‘’Barışçıl protestolar yapın, taş
savunandır kaçak oynamaz. Cesurdur, atmayın gül verin, yasal olmayan yeregemenlere karşı hep bir sözü vardır. lerde eylem yapmayın…’’ ne gelirse
Muhaliftir korkusuzca… Hiçbir halk önlerine onu okurlar. Ne yapsalar da
düşmanına boyun eğmez, halktan al- çokta etkili olamazlar esasında. Çündığı güçle yürür hedefe…
kü onlar bir avuçtur. Apolitik, yozlaşmış, karşı devrimciler dışında kimseye
Burjuva sanatçısı; sinsidir, halkın yü- yön veremez.
züne güler, arkasından kendi çıkarları
için para babalarına yanaşır. Amma Halkın sanatçısı; halkın haklı, onurlu
velakin, yalancının mumu yadsıya ka- davasına omuz verir. Çünkü, yoksuldardır! Siner, bir şey zoruna, gücüne lar, ezilenler bu ülkenin dört bir yagitse diyemez, söylerse bilir başına nında vardır, milyonlardır. Sanat bu
neler geleceğini, kapı dışarı edileceği- denli güçlüdür, halka yön verir. Bu
ni. O yüzden onursuzdur, şan şöhret yüzden sanatçı evvela kendi içinde
için, para için satmıştır kendini ege- örgütlüdür, halkın çıkarları için düşümenlere.
nür, gerektiğinde bedel ödemekten
kaçınmaz. Ne düşünüyorsa hayatında
pratikleştirir ve öyle yaşar…
6 | TAVIR | OCAK 2015
KDONVDQDWFLVLLQGG
30
dur; beynindeki zırhı görür. Kalkar,
kara gözlerindeki öfkeyi görür. Yürür,
elinde ki sapan hedef şaşmaz ürker! O
çok korunaklı sarayında oturur, düşer
aklına çıkmaz, yüzündeki kızıl fular.
Korkusu dilindeki slogandır! Adalet
çanları çalar, titrer, sarar korkular. Uykuları cehennemdir! Padişah kapana
sıkışmıştır, ondandır akıttığı pis salyalar. Sabah olduğunda soğuk terler
‘’Halkın başına bela olmuş azılı bir ka- dökerek uyanır, tez çağırın der, dalkatil, durmak yok yola devam diyerek vuklarımı.
padişah olmaya özenir. Gel zaman git
zaman, bu zat gittiği her yerde bizzat Başlar anlatmaya rüyasını, tepesine
emrini verdiği ve katili olduğu, halkın üşüşen saray soytarılarına, o durakküçük generali Berkin’i kötüler. Daha sadıkça “padişahım çok yaşa” derler.
da ileri gider ailesine laf eder, yiğit bir Onlar efendilerini avutsun dursun. Ve
evlat doğurmuş anasını meydanlarda sarayın soytarıları, padişahın korkuyuhalatır… Öylesine arsız ve yozdur, sunu azaltmak için ellerinden geleni
ahlaktan zerre nem almamıştır. Sal- yapmaya soyunurlar. Onlar padişahın
dırganlığı da boşuna değildir elbette, şakşakçılğını yapadursun.
korkusundandır. Nereye gitse iki eli
yakasındadır Berkin’in… Günlerden Diğer taraftan cevahir yürekler ise, yabir gün; o çok korunaklı, bilmem kaç tıp, kalkıp Berkin derler, adalet derler.
odalı sarayında, kasvetli bir gecede Durmadan, bıkmadan usanmadan,
uykuya dalar katil. Berkin kabusu- sabırla… İnançla, öfkeyle, umutla…
Burjuva sanatçısı; ahlakı yoktur. Dibine kadar pas tutmuş bu sistemin,
çürümesi kaçınılmazdır. Halka saldırmaktan, değerlerimize, kültürümüze
saldırmaktan hiçbir zaman geri durmaz, sistemin uşakları ve onları tastikleyen, arka çıkan, destekleyen burjuva sanatçıları. Ahlak demişken size
kısa bir hikayeden bahsedeceğim:
Şimdi söyleyin kim bu sarayların, saltanatların şakşakçıları, sanatçıları?
Yılmaz Güneyler kesiyor yollarını şimdi onların. “Kralın sofrasında soytarı
olacağıma, halkın kavgasında eşkiya
olurum’’ diyerek. Düşmanla hiçbir zaman uzlaşmayan, boyun eğmeyenler
olarak.
Son sözü de vatanı için savaşarak ölen
Jose Marti söylesin:
‘’Varsın hainleri gizlesinler,
soğuk bir taş altında.
Dürüstçe yaşadım ben,
karşılığında
yüzüm doğan güneşe dönük
öleceğim.’’
Tarih ilerlerken, bu tarihin içini dolduran insanlık; zorbaların alkışlayıcılarını
tarihin çöp tenekesine yollarken, halkın sanatçılarını her daim anacaktır. ‰
OCAK 2015 | TAVIR | 7
KDONVDQDWFLVLLQGG
30
WDUWÕúPD
WDUWÕúPD
bir sol görünümlü
aydının tehlikesi
Şöyle başlayalım: Felsefe alanında Sla- rehber gazetesi olan Financial Times,
voj Zizek her ne ise, ekonomi-politik bu kitaba ödül vermekte gecikmedi.
alanında da Thomas Piketty öyledir.
(Geçerken hatırlatalım: Marks ustamıHatırlanır, bir süre öncesine kadar bur- zın “Kapital” kitabını, ülkemizde Sol
juva basın, malum magazin diliyle, S. Yayınları bastı ve yayınevinin sahipleZizek için “solun yeni rock-starı” di- rinden İlhan Erdost; bunun bedelini
yordu. Şimdi, “solun yeni rock-starı” katledilerek ödedi.)
olarak Thomas Piketty ilan ediliyor.
Piketty’e “Günaydın” Diyoruz(!)
Gazeteci soruyor: “Sizin için ‘solun Fransa akademisinde ekonomi profesöyeni rock starı’ diyorlar. Hoşunuza gi- rü olan Piketty, 700 sayfalık kitabında,
diyor mu bu benzetme?” (23 Kasım 20 ülkeden topladığı 200 yıllık veriler
2014- Kübra Par Röportajı- Habertürk) ışığında, sermaye birikiminin nasıl belT. Piketty cevaplıyor: “Ne mutlu olu- li ellerde toplandığını ve bunun da gelir
yorum, ne de mutsuz. Biraz komik bir eşitsizliğini nasıl büyüttüğünü anlatıdurum. Yeter ki kitap daha çok satsın, yor. Kısaca, “yeni” bir şey anlatmıyor.
ne dediklerinin önemi yok!”
Halkların gözyaşı ve kanla tecrübe etPiketty’nin kitaptan kastı, “Kapital” tiği, halkların devrimci önderlerinin
adını verdiği ekonomik inceleme kita- nasıl gerçekleştiğini bilimsel olarak
bıdır.
çoktan deşifre ettiği kapitalist sömürünün bir boyutunu “bulgularla” ve hayli
Piketty’nin kitabının adının Karl Marks masumlaştırarak anlatmış Piketty.
ustamızın kapitalizmin işleyiş yasalarını açığa çıkardığı tarihsel eseri “Ka- “Kitabınızın temel argümanı ne?” sopital” ile benzerlik taşıması, tesadüf rusuna bakın ne cevap veriyor: ‘Kideğildir. İçeriğinden öte, soysuz bir tabımın en önemli bulgusu, endüstri
pazarlama yöntemidir bu. Kapitaliz- devriminin, büyüme ile sermaye geliri
min işleyiş yasalarını deşifre etmesiyle, arasındaki eşitsizliği gidermemiş oldevrimci bir etkiye sahip olan Marks’ın ması… Tüm çığır açan buluşlar, emek
eserinin tarihsel prestij
i ini istismar et- geliri ile servet arasında artan uçurumu
meye kalkışmışlardır.
kapatmaya yetmedi.’ (23 Kasım 2014/
Habertürk)
Aslında, T.Piketty’nin kitabının içeriğinin kime hizmet ettiğini anlamak için, Biz de Thomas Piketty’e:
kimin bastığına bakmak yeterli olur. “Günaydın” diyoruz (!)
Ülkemizde bu kitabı İş Bankası bastı
ve yayınladı. Ve dahası, emperyalizmin Kapitalizm o eşitsizliğin kaynağıdır.
Marks ustamız, kapitalizmde sermaye
birikiminin yoksulluğu arttırıp eşitsizliği nasıl büyüttüğünü ‘Kapital’ eserinin
içinde “Kapitalist Birikimin Genel Yasası” kapsamında açıklamıştır.
Diyebiliriz ki, Marks ustamızın yaptığı
kapitalizmin işleyiş yasalarına dair tarihsel bir keşif iken, Piketty’nin yaptığı ise daha önce keşfedilen gerçekliğe
zenginler için mavi tur düzenlemekten
başka bir şey değildir.
Açık olan şu ki, kapitalizmde sermaye
birikimi, sömürü temeline dayanır. Sömürü arttıkça da, eşitsizlik ve yoksullaşma artar.
Marks’ın Kapital’deki ifadesiyle söylersek: “… Sermayenin bir yanda (burjuvazinin elinde-bn-) birikmesiyle yoksulluğun, acı çekmenin, bilgisizliğin,
aptallaşmanın, ahlaksal düşkünlüğün,
köleliğin öbür yanda; bizzat sermayeyi
üreten sınıfın (emekçilerin –bn-) yanında birikmesi birbirine eşittir.”
Piketty ve benzerleri bunları bilir elbette. 20 ülkeden 200 yıllık verilerle
kapitalizmin gerçeğini yorumlamala-
8-10 bir sol.indd
dd 2
1/2/15
1/2
/2/15 5:02 PM
rının nedeni, bu sorunun tarihsel çözümünün üstünü örtmekten başka bir
şey değil. Ki Piketty’nin, soruna hayli
eksik bir biçimde değindikten sonra,
önerdiği “çözüm” burjuvaziye hizmet
etmektedir.
Piketty Cahil Değil, Yalancıdır
Emperyalist kapitalist sistem sürdürdüğü sömürü ve yarattığı eşitsizlik,
yoksullaşma, açlık, işsizlik, yozlaşma,
zulüm… ile halklar için cehennemden
farksızdır. Kapitalist ‘cehennem’in tek
alternatifi vardır: Sosyalizm…
Piketty ve benzerleri, işte bu bilimsel ve
tarihsel gerçeği örtbas edebilmek için
“20 ülkeden 200 yıllık bulgular” sosu
kullanarak, “çözüm” diye yine kapitalizmi öneriyorlar. Burjuvazinin Piketty’i sevmesinin nedeni de budur.
Gazeteci soruyor: “Komünizm ya da
sosyalizm gibi sistemler olmadan da
eşitliğin sağlanabileceğine inanıyorsunuz yani…”
Piketty’nin cevabı, burjuvazi ve proletarya arasındaki kavgada kimin yanında saf tuttuğunu da gösteriyor:
“Evet elbette… Özel mülkiyeti koruyarak, kapitalizmi daha eşitlikçi bir
sistem haline getirebiliriz. Kapitalizmi
düzenlemenin farklı yolları var. Yeni
yollar da bulabiliriz. Bu konuda çok
umutluyum.”
ty gibileri çıkıp halklara düzen içi sahte “Demokratik kurumlar kapitalizmin
umutlar empoze etmeye çalışmışlardır. sınırlarını çizmelidir. Servetin çok fazla
birikmesi örneğin vergiyle önlenebilir.
Sosyal Bilimin Son Sözü Nedir?
Her yıl nasıl tarım politikaları gözden
Piketty’nin bulduğu “çözüm”, bir tür geçiriliyorsa eşitsizliği azaltmak için
vergi düzenlemesidir. Buna “Artan servet, veraset ile ilgili politikalar gözoranlı servet vergisi” adını veriyor.
den geçirilebilir, değişiklikler yapılaİşte, Piketty’nin kapitalizmin sorunları- bilir. Kapitalizm devam edecek. Başka
na bulduğu “dâhiyane” çözüm önerisi: şekillere girecek…” (23 Kasım 2014 /
Hürriyet- Pazar/syf:10)
“… Artan oranlı servet vergisi ile bu
sorun çözülebilir. Avrupa’da 1 milyon Burjuvazi, Piketty ve benzerleri üzerinEuro’nun altında geliri olanlardan net den “Kapitalizm devam edecek” yalanıservetleri üzerinden 0,1 oranında, 1 ila nı, “bilimsel” bir maskeyle yutturmaya
5 milyon Euro arasındakilerden yüz- çalışıyor.
de 1-2 oranında, 2 milyonun üzerinde
serveti olanlardan ise yüzde 2 oranında Kapitalizm hayatın her alanında ve her
vergi alınmasını önerdim. Dikkat eder- an, herkesin görebileceği açıklıkta eşitseniz gelir vergisinden değil servet ver- sizlik yarattığının farkında olan halktan
gisinden söz ediyorum.”
her insan eşitlik, yani adalet özlemi çeker. Söz konusu olan, halkların Ekmek,
Piketty’nin diliyle, burjuvazi bize şunu Adalet, Özgürlük hasreti, arayışıdır.
söylüyor: Evet, kapitalizm sizi aç ve
açıkta bırakıyor. Ama bu sorunun ka- Halklar aradıklarını nerede ve nasıl bupitalizm içinde çözümü var. Örgütlenip lacaklardır? Piketty ve benzerleri, geçdevrim yaparak sosyalizmi kurmanıza mişten bugüne bu sorunun bilimsel,
gerek yok. Çünkü, zenginlerden daha tarihsel, gerçek cevabını çarpıtmak için
fazla vergi alınırsa kapitalizmi de iyileş- var olmuşlardır.
tirmiş oluruz… Buyrun burdan yakın
(!)
Gazeteci soruyor: “Yeniden daha eşit
bir dünya yaratmak için büyük savaşlaİşte biz yoksullara böyle diyorlar. Ki Pi- ra ve krizlere mi ihtiyacımız var yani?”
ketty ve benzerleri, geçmişten bugüne (23 Kasım 2014/Habertürk)
halklara yanlış bilinç, sahte umut taşımanın görevlisi olmuşlardır.
Piketty’nin cevabı şudur: “Hayır, soKapitalizmin bunalımına, çürümesine, runu daha barışçıl yoldan çözebilecek
çöküşüne bu türden öneriler de çare kurumlarımız ve politikalarımız var.
olamaz. Kaldı ki, Adam Smith’den bu Teknolojideki ilerlemeyi ve piyasadaki
yana böylesi vergi düzenlemeleri öne- büyümeyi ortak çıkarlar için kullanarilmiştir. Ve böylesi düzenlemelerin de cak daha güçlü kamu kurumlarına ihsihirli değnek olmadığı görülmüştür.
tiyacımız var.”
Elbette Piketty ve benzerleri, kapitalizmden hiçbir şey anlamadıkları için
böyle söylemiyorlar. Cahil oldukları
için böyle önerilerde bulunmuyorlar.
Cahil olsalar, ‘masum’ olurlardı ama
değiller. Çünkü önerileriyle burjuvazi- Piketty de bunları bilir. Ama onun göye hizmet ediyorlar.
revi, ‘kapitalizmin sorunları bir takım
iyileştirmelerle kapitalizmin içinde
Her anlamda çürüyen, halklara açlık, çözülebilir’ yalanının propagandasını
yoksulluk, yozlaşma, zulüm dışında yapmaktır.
bir şey vermeyen emperyalist-kapitalist sistemin reformlarla iyileştirilebi- Gazeteci Gila Benmayor’un “Demokleceğini söylemek, halkları kandırmaya rasinin kapitalizmin kontrolünü nasıl
kalkmaktan başka bir şey değildir.
alacağına ilişkin kafa yormak gerek’ diBöylesi yaklaşımların da “yeni” bir yanı yorsunuz?” sorusuna, şu cevabı veriyor
yoktur. Kapitalizmin yapısal krizinin Piketty:
zirvesine tırmandığı her dönem, Piket-
Yukarıdaki sorunun içerdiği anlama, eş
deyişle halkların Ekmek, Adalet, Özgürlük hedefine nasıl ulaşacaklarına,
Marks ustamız tarihsel bir cevap vermiştir:
“… Ancak artık sınıfların ve sınıf çelişmelerinin bulunmadığı bir düzendedir
ki, sosyal evrimler, artık siyasi devrimler olmaktan çıkacaklardır. O zamana
kadar toplumun her yerinden değiştirilip düzeltilmesinin arifesinde sosyal
8-10 bir sol.indd 3
1/2/15 5:02 PM
bilimin son sözü şu olacaktır. YA MÜCADELE YA ÖLÜM YA KANLI SAVAŞ YA DA YOK OLMA.” (Felsefenin
Sefaleti/syf:195/Sol Yayınları)
Bu görevi halklar adına Marks ustamız
yerine getirmiş ve kapitalizmin ekonomik kanunlarını ortaya çıkarmıştır. Ki
Marks, ‘Kapital’i yazmasının amacını
“modern toplumun ekonomik hareket
Piketty ve benzerleri, geçmişten bu- yasalarını ortaya koymak” olarak ifade
güne, Marks’ın ifade ettiği bu tarihsel etmiştir. Ve bunu başarmıştır.
gerçeği örtbas etmek, çarpıtmak için
burjuvaziye hizmet etmişlerdir.
O günden bu yana, kapitalizmin işleyişi ve bu işleyişin kaçınılmaz sonucuBurjuva Bohemlerin Yeni Gözdesi
nun ne ve nasıl olacağı emekçiler için
Böylelerinin karakteristik bir özelliği “sır” olmaktan çıkmıştır. Bu yanıyla,
de, Marks’a saldırmalarıdır.
‘Kapital’ sadece devrimciler için değil,
entelektüel namusa sahip her aydın
Gazeteci soruyor: “Marksist olmadı- için alanında temel bir eserdir. Deyim
ğınız ve Das Kapital’i beğenmediğiniz yerindeyse, kapitalizmin ipliğini pazara
doğru mu?” (23 Kasım 2014/Haber- çıkarmış, atomlarına kadar parçalayatürk)
rak incelemiştir.
Piketty’nin cevabı şu oluyor: “Das Kapital çok sıkıcıydı, okuması çok zordu.
Benim kitabım daha kolay okunuyor.”
Mesaj açık: Sıkıcı Kapital’i değil, benim
eğlenceli kitabımı okuyun…
Gazeteci herhalde bu kibirli cevaba şaşırmış olmalı ki, bir yanıyla itiraz ediyor ve “Ama o 19. Yüzyılda yazılmıştı?”
Şımarık zengin çocuklarının bencilliğini andıran cümleleriyle Piketty’nin
cevabı şu oluyor:
“O tarihte yazılmış daha kolay okunan
kitaplar da var. Marks’ın kitabının en
eksik tarafı yeterli tarihsel data (bilgi)
sunmaması. Marks çok sayıda uzun ve
soyut teorik spekülasyona yer vermiş.
Benim perspektifim çok daha tarihsel.
Arşivlere girdim, çok sayıda veri topladım ve tek yaptığım o verileri okuyucuya göstermek oldu. Daha iyi teorilere
ya da fikirlere sahip olduğumu söylemiyorum ama benim kitabım kanıtlara
dayanıyor.”
Son cümlede mütevazı olayım derken
bile, kibiriyle göz çıkartıyor.
Bilinir: “Toplumun ekonomik hayatı –üretim, değişim, dağıtım, tüketim- ekonomik kanunlara tabidir. Bu
kanunları ortaya çıkarmak ekonomi
politiğin görevidir.” (Ekonomi Politiğin
Temelleri-syf:40- May Yayınları)
(Aktaran: Felsefe Ansiklopedisi- Cilt:3)
Bu açıklamayı kavrayıp gereğini yapanların sözleri ise, Mahir Çayan’ın dilinden şöyle dökülür:
“Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkânları bize vız gelir. Onlar bir
avuç, biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır…”
Kapital, o “koca dünya”nın emekçiler
tarafından nasıl yaratıldığını ve burjuvazinin, bunu nasıl çaldığını bilimsel
olarak gösterir.
Neden Okunmalı Kapital?
Dünya halklarının onurlu aydınlarından Louis Althusser, neden Kapital
Piketty’nin “Benim perspektifim çok okunmalı, incelenmeli sorusuna şu cedaha tarihsel” demesi küçük-burjuva vabı verir:
kibirinin büyüklüğünü ve entelektüel
namus düzeyinin, bilimselliğinin al- “… Önce, proleter militanların praçaklığını gösterir.
tikleriyle çoktan anladıkları bir şeyi,
Marksçı kuramın devrimci niteliğini
İşte bu “alçaklık” Piketty’i, burjuvazinin tüm kapsamı içinde ve tüm bilimsel ve
gözdesi yapmıştır. Kendisiyle röportaj felsefesel sonuçlarıyla gerçekten anlayapan gazetecinin dediği gibi: “Kitabın mak için. Sonra, bugün Marksçı kurabu kadar ilgi görmesinin nedeni sadece mın önünde ciddi bir tehlike olan tüm
ortaya koyduğu tezlerle açıklanamaz. burjuva ve küçük burjuva yorumlara,
Yakışıklı, bir Fransız ekonomistin bir eş deyişle gözden geçirmelere, özellikle
nevi tatlı su solculuğu yaparak” dev- ekonomizm ve hümanizme karşı onu
rimci olmadan da eşitlikçi görünebili- savunmak için. Daha sonra, Marksriz” mottosu (şiarı) günümüz burjuva çı kuramı geliştirmek ve kendi ülkebohemlerine ve beyaz yakalılarına çok lerimizde ve başka ülkelerdeki sınıf
çekici geldi.”
çatışmasının bugünkü durumunu çözümlemede işimize yarayacak bilimsel
Kapital’in Tarihsel Önemi...
kavramlar bulmak için.” (Age:Felsefe
Piketty’nin Kapital’ini burjuva bohem- Ansiklopedisi- Cilt:3-syf:209- Remzi
lerine bırakıyoruz. Biz, Marks ustamı- Kitabevi)
zın eserlerini okumaya, anlamaya ve
anlatmaya devam edeceğiz.
Devrimci ideolojimiz ve onun temel
Engels ustamız, yoldaşı Marks’ın orta- eserleri, hayatı aydınlatmaya devam etya koyduğu Kapital’in tarihsel önemini tiği sürece, burjuvazinin hiçbir yalan ve
şöyle vurgular:
yaygarası, kapitalizmin alternatifinin
sosyalizm olduğunu ve bu alternatife
“Yeryüzünde sermayedarlar ve emek- devrimle ulaşılacağı gerçeğinin üzerini
çiler var olduğundan beri bundan örtemeyecektir…‰
önemli hiçbir kitap yayınlanmamıştır.
Sermaye ile emek arasındaki ilişki, tüm
toplum sistemimizin üstünde döndüğü
bu eksen, ilk kez burada bilimsel olarak
açıklanmaktadır.”
8-10 bir sol.indd 4
1/2/15 5:02 PM
DoÕNODPD
DoÕNODPD
çukurun bile bir derinliği var
sen çukur dahi değilsin!
Hiç kimse aksini iddia etmesin, bu ülkede bir sınıf mücadelesi sürüyor ve
herkes bu mücadelede kendisine bir
safta yer buluyor. Sanat alanı da bu
mücadelenin bir parçasıydı her daim
ve sanatçılar da ya ezenlerin ya da
ezilenlerin yanında yer aldılar bu kavgada. Ezilenlerin, yoksulların, açların,
işsizlerin yanında yer alanları bugün
herkes vefayla, bağlılıkla anarken,
ezilenlerin safında yer alıp da halka
küfredenleri ise bugün kimse hatırlamıyor, hatırlayan olursa da küfürle yad
ediyor! Yavuz Bingöl gibi “sanatçılar”
satıp savarak tüm değerlerini üç otuz
paraya, ezenlerin safında yer alır ve
yok olup giderler tarih çöplüğünde ya
da hatırlansalar bile aldıkları övgü!, en
hafifinden ağız dolusu küfür olur.
Yavuz Bingöl, bir türkücü. Şu an Alzheimer hastası olan çok değerli halk
sanatçısı Şahsenem Bacı’nın oğlu.
Annesinin hatrına elde ettiği saygınlık, Berkin Elvan’a ve annesine ettiği
küfürle ortadan kalktı iki gün önce.
Ne demişti Yavuz Bingöl, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’a verdiği
röportajda:
“Şöyle söyleyeyim: Mesela Tayyip
Bey’in ölmüş anasına küfür edildiği
zaman, ertesi gün o zaman Berkin Elvan’ın annesi yuhalattığı zaman… İşte
o zaman sonuç ne? Yani bu çok insani,
işte duygusunu işine karıştırmak!”
Demek insani bir şey 14 yaşında polis tarafından katledilmiş bir canın
annesini on binlerce kişiye yuhalatmak, lanetlemek, küfrettirmek... İnsan
soysuzlaşmayagörsün, hiçbir değeri
kalmıyor, nereden geldiğini unutup
zalimin yalakası, katilin avukatı, diktatörün tetikçisi oluveriyor. Ne için? Para,
mal mülk, itibar, konum kariyer...? Bakınız şimdi Yavuz Bingöl’ün konser
sponsorlarına.. Star TV, İBB, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Akşam Gazetesi, 24
TV, Medical Park ve Al Baraka.. Nedeni
bir kez de burdan belli değil mi o konuşmaların..
Sen insanlığını, değerini kaybettikten sonra, bunların alasını elde etsen
ne olur ki? Berkin Elvan’ın anasının
bir damla gözyaşıyla, sana ettiği tek
bir cümleyle yer ile yeksan olmadı mı
hepsi birden? Bir ananın en saf, duru
gözyaşını ne yapsan kirletemezsin.
Bak şimdi insan içine çıkamayacaksın, mazlumların yanına bile yaklaşamayacaksın. Diz kırıp oturduğun yer
sofralarından, yarı aç yarı tok ama
mutlu ama her daim mesut kalktığın
günleri bilincinden sileliberi zalimin
sofrasında ziyafetlerdesin. Daya iyice
sırtını milyonların ahını almış bir iktidara ve bir kurşun da sen sık Berkin’e
Yavuz, bu da yakışıyor sana! İyi izle, bu
günlerde Berkin’in nasıl vurduğunu, o
polislerin nasıl sıktığını gösteriyorlar.
Bunlar üzerine de sözün vardır herhalde, o polisler için de bir şey dersin.
Artık cumhurun başı da oldun, bol keseden dağıt “devlet sanatçısı” ünvanlarını bu zavallılara? Sana da bunlar
yakışır, bunlardan ötesinin zaten seninle işi olmaz. Malum tencere kapak
meselesi!!!
Diyalektiğin emridir, her şey değişir!
Değişim iyiye, doğruya, güzele, ileriye
olabildiği gibi, kötüye, yanlışa, çirkine
ve geriye doğru da olabilir. Bunu belirlemek, doğadaki en güçlü iradeye
sahip olan insanın kendisine kalmıştır
ancak. Yavuz Bingöl’de yanlışlarından
dönmek ve Berkin’in annesinin elini
öpmekle başlayıp tüm halktan özür
dilemekle devam edecek yeni bir değişim sürecine girmek gibi bir niyeti
olacak mıdır bilmeyiz. Olursa buna
hayır diyecek kimse olmaz herhalde
ama mevcut durumuyla Yavuz Bingöl
bir düşkündür.
Bizler halkın sanatçılarıyız, devrimci
sanatçılarız. Halkımıza yönelen tüm
saldırıları bize yapılmış sayarız. Yavuz
Bingöl’le ve türevleriyle kişisel hiçbir
husumetimiz yoktur, kavgamız sınıfsaldır. Biz o pencereden bakıyor, Yavuz
Bingöl’ün Berkin’e ve annesine yönelik sözlerini, zalimlerin beslemesi olup
kendi halkına düşman kesilmesini la“Mahalle baskısına rağmen bu ülkede netliyoruz. Onunla ve onun gibilerle
sanatçı yetişiyor” diyor Tayyip. Bun- aynı havayı solumak bile istemiyoruz.
lar mı sanatçı Recep Tayyip Erdoğan? Tavrımız budur. Kendisine devrimciYavuz Bingöl, Alev Alatlı mı?... Sofran- yim diyen, devrimci sanatçıyım diyen,
daki kemiklerle doyurduğun ve sana insanım diyen herkesi aynı tavrı almaolan boçlarını halka düşmanlıkta sı- ya çağırıyoruz... ‰
nır tanımayarak ödeyen zavallılar mı
İDİL KÜLTÜR MERKEZİ
sanatçı? Senin nasıl bir halk düşmanı
GRUP YORUM
olduğunu bilip, sırf kendi çıkarı için
TAVIR DERGİSİ
FOSEM
her şeyini satanlar mı, kim sanatçı?...
İDİL HALK TİYATROSU
Al tepe tepe kullan, senin olsun hepsi.
OCAK 2015 | TAVIR | 11
\DYX]LQGG
30
GHQHPH
GHQHPH
sizin tavır...
tav r okuru
dan başlarsınız sıkılmaya. Evet sıkar
çünkü içerikleri… “Nereden bulmuşlar böyle bir konuyu?” sorusu dökülür ağzınızdan. Sizi yakalamaz hiçbir
sayfası, hiçbir sayfasında kendinizi
bulamazsınız. Bunun bir nedeni “üretim kabızlığı”dır elbette ama asıl sebep burjuvazinin ideolojik-politik ve
kültürel hegemonyası altına girmiş
olmalarıdır. Onun ağzından konuşur,
onun dilinden yazarlar. Onun belirlediği gündem dışında herhangi bir
ufka sahip değillerdir. Böyle bir dertleri de yoktur zaten. Her şeyin paraya
tahvil edildiği kapitalist düzenin “sanat ve edebiyat çarkı”nın birer dişlisi
Çok mu karamsarız bilemiyoruz ama konumunda olanlardan başka bir şey
sanat dergileri hakkında birilerinin beklenmesi mümkün müdür?
gerçekleri açıklaması gerektiğini düşünüyoruz. İsimlerini zikretmiyoruz, Bir de devrimci sanat ve devrimci sazikretmeyeceğiz ama neredeyse is- natçılar vardır ve onlar, sayılan tüm
tisnasız hepsi yukarıda saydığımız olumsuzluklara, ödenen ve ödenecek
künyenin asıl sahipleri konumunda. olan bedellere rağmen halktan yana
Açın bakın hepsine, daha ilk sayfa- sanatı icra etmek için sarılırlar kalemYazılı edebiyatın sanat dergileriyle
geniş halk kesimlerine ulaşması beklenir ama ne yazık ki bu mümkün
olmuyor Türkiye’de. Çünkü var olan
sanat dergilerinin toplam tirajı çok
düşük sayılarla çırpınıyor.. Bırakalım
geniş halk kesimlerini, neredeyse sadece etrafındaki belli kişiler aşamasını geçemez durumdalar. Asıl önemli
olan tiraj da değil aslında, bu halleriyle en geniş kitlelere ulaşmamaları belki de hakkımızda daha hayırlı çünkü
halktan uzak dilleri, yine halktan uzak
konularıyla sanat dergileri aracılığıyla
yozlaşmanın aracı konumundalar.
lerine. Halkın gerçek aydınlarıdır onlar, halkın içinde ve halktan biridirler.
Halkın sorunlarını, acılarını, dertlerini,
tasalarını, yarına dair düşlerini yazar,
çizerler. Halkın bilinçlenmesi, gerçekleri öğrenmesi içindir bütün çabaları.
Sanatlarına devrim ve sosyalizm yön
verir; sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum
düşünün peşinde koşarlar. Kalemlerini asla satmazlar üç otuz paraya. İhanet etmezler içinden çıktıkları halka.
Ve işte halkın gerçek aydınlarına, devrimci sanatçılara, devrimin sanatını
yazanlara, çizenlere sayfalarını açan,
“sanat dergisi” tanımına gerçekten
uyan dergiler vardır ki yazımızın konusunu oluştururlar. Çoğul eki kullanıyoruz ama elinizde tuttuğunuz Tavır dışında tanımımıza uyan sanat ve/
veya edebiyat dergisi yok ne yazık ki.
Uzun, çok uzun yıllardır Tavır okuruyum ve elbette ki “tarafsız” değilim.
Aylık, iki aylık, üç aylık... sanat ve edebiyat dergilerini takip eden biri olarak
tarafsız olmanın haksızlık olacağını
düşündüğümden böyleyim. Tavır,
burjuvazinin sanat ve edebiyat anlayışıyla hareket edenlerin yanında halktan yana sanatın sesi olarak karanlığı
aydınlatan kocaman bir ışık demeti
adeta. Yorulmaz bir rehber, gerçeğin
sanatının tek aktarıcısı konumunda.
Yapılması gerekenler bellidir. Tavır
büyümeli, çoğalmalıdır. Yeni “Tavırlar”
doğmalıdır. Faşizme karşı süren haklı
ve meşru kavganın sanat cephesinin
sesini yükseltmenin yolu buradan
geçiyor. “Söz uçar yazı kalır” demiş es-
12 | TAVIR | OCAK 2015
FROGHYDKDLQGG
30
rinin eline düşmeden Tavır’ı Anadolu
başta olmak üzere tüm dünyada en
ücra köşelere kadar ulaştırmanın bir
yolu bulunabilir. Halkın yaratıcılığına
başvurmanın tam sırası.
Sadece dağıtılması değil sahiplenmenin adı. Bu dergi nihayetinde “yazı” ile
çıkan bir dergi. Tavır daha önce defalarca kez derginin gerçek sahibinin
okurları olduğunu yazdı, duyurdu.
Bugün Tavır bütün sanat dergilerinden daha çok “okur-yazar”a sahiptir.
Tavır’ın “okurları” aynı zamanda “yazarları”dır da... Ve bu sahiplenmeyi
bilinçli bir şekilde yaparlar; yazdıkları
öyküler, denemeler, masallar, şiirler,
inceleme-araştırmaların neye hizmet
edeceğini bilirler. Yazılan her satırın
kapitalist kültürün ve kapitalist sanatın yayılması için oluşturulan devasa güç dikkate alındığında ne kadar
önemli ve değerli olduğunu da...
kiler; Tavır da bu misyonu yükleniyor
ta 1980 yılından beridir. Bu uğurda
çok da bedel ödedi, ödüyor. Bugüne
kadar bu misyonu yüzünden toplatıldı, hakkında davalar açıldı, yazarları,
emekçileri gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi, tutuklandı, uzun yıllar hapishanede tutuldu. Tüm bunları
büyük bir gönül rahatlığıyla, ne yaptığının ve bunun bedelinin ne olacağının bilincinde olarak karşıladı Tavır.
Bundan sonra da aynı cesaret, aynı
kararlılık, aynı bilinçle yolunda yürümeye devam edecek elbette. Onu
doğru bildiği yoldan çevirecek güç
yok, Zaten halktan yana olanın, sanatını halkın çıkarına icra edenlerin yapması gereken bu değil midir, doğal
olan bu değil midir? Üzerine düşen
görevi yerine getiriyor Tavır, o kadar...
Kültür Sanat Yaşamında Tavır, 35 yıllık
ömründe devrimci sanatın, halktan
yana sanatın kitlelere aktarılmasında,
halkın doğru bilgilerle bilinçlenmesinde üzerine düşen misyonu layıkıyla yerine getirdi, bundan sonra da
getirecek. Bunu okur-yazarlarıyla yapacak. Gönüllü dağıtımcılarıyla yapacak. Tavır’ı okumamış, daha eline bile
almamış milyonlarca insan var. Tavır’ın
önemi ortada, yiğit yüzüne övülmezmiş ama ne yapalım ki zorunluyuz, Tavır çölde vahadır. Farzedin ki çöldeyiz
ve elimizde vaha olarak Tavır var. O
zaman susuzluğu önleyecek olanı susamışlara götürmek gerekir değil mi?
Tavır’a yazalım, yazdıralım. Tavır’ı dağıtalım, dağıttıralım. Tavır okuyalım,
Tavır’a yazalım. “Okur-yazar” olmak
için üniversiteler devirmek, kütüphaneleri yalayıp yutmak gerekmiyor. Olduğu kadarıyla. Hele bir başlayalım,
gerisi gelecek, giderek ustalaşacağız
yazıda, çizide... Ustalaşacağız Tavır’ı
herkese ulaştırmakta... Ne duruyoruz
o zaman, hadi kağıtların ya da klavyelerin başına! ‰
Yapılması gereken nedir o halde? Tavır’ı bu kavgasında yalnız bırakmayacağız. Devrimci sanatın edebiyat
alanında “tek” kalan Tavır asla “tek
başına” bırakılmamalı. Bugün dağıtım
tekelleri Tavır’ı dağıtmıyor. “Seni dağıtmayacağız” demiyorlar belki ama
Tavır gibi düşük bütçeli dergilerin
dağıtımından para kazanmadıklarını
söylüyor ve dağıtım için öyle uçuk rakamlar telaffuz ediyorlar ki, Tavır’ın bi
tekellere o kadar para ödemesi mümkün değil. O zaman herkes “gönüllü
dağıtımcı” olabilmeli ve bulunduğu
yerde gazete bayilerine gerek kalmadan “ayaklı bayi” olmalı ve tanıdığı
herkese Tavır’ı okutabilmeli. Kitabevi
olanlar veya bir kitabevi sahibi arkadaşı olanlar Tavır’ı oralarda satabilme- fotoğraf:
li. Biraz düşünülürse dağıtım tekelle- Tavır Okuru Mustafa Özdemir
OCAK 2015 | TAVIR | 13
FROGHYDKDLQGG
30
DoÕNODPD
DoÕNODPD
onurlu kürt gençlerinin
beyinlerinin milliyetçi ideoloji
ile yıkanmasına izin
vermeyeceğiz!
grup yorum
Grup Yorum’un Ege Üniversitesi’nde versitesi’nde, öğrenci arkadaşlarımızyapmak istediği 30. yıl söyleşisi, Kürt la gerçekleştirecektik.
Milliyetçileri’nin saldırısı ile engellenmek istedi.
Okula geldiğimizde, söyleşiyi düzenleyen arkadaşlardan, söyleşinin yapı2015 yılı, Grup Yorum’un 30. yılı ola- lacağı alanın Kürt Milliyetçileri tarafıncak. 30. yılımızı tarihimize, gelenek- dan işgal edildiğini, bizi hiçbir şekilde
lerimize ve halkımıza yakışır bir şe- o alana sokmayacaklarını ve söyleşiyi
kilde; en görkemli haliyle kutlamaya engelleyeceklerini söylediklerini öğhazırlanıyoruz. 30. yılımızın en önemli rendik. Buna kimsenin hakkı olmaetkinlikleri, stadyumlarda düzenleye- dığını ifade ederek, söyleşi alanına
ceğimiz konserler olacak. Bu defa sa- doğru yöneldik. Daha biz alana girer
dece İstanbul’da değil, İzmir, Ankara, girmez, onlarca kişi önce önümüze
Adana ve Elazığ’da da stadyumlarda barikat oluşturdu ve alandan çıkmakonserler vereceğiz.
mızı istedi. Hiçbir şekilde bu söyleşiyi
yaptırmayacaklarını söylediler. Bunu
Bu konserleri de her zaman olduğu kimsenin engelleyemeyeceğini, buna
gibi halkın elleri, halkın yaratıcılığı asla izin vermeyeceğimizi, 30 yıllık
ve dayanışması ile örgütleyeceğiz. tarihimiz boyunca birçok konserimiBu nedenle ülkemizin dört bir tara- zin, eylemimizin, söyleşimizin faşizm
fında söyleşiler düzenliyor, halkımıza tarafından sayısız kez engellenmeye
Grup Yorum Gönüllüsü olma çağrısı çalışıldığını, yüzlerce polisle, coplarla,
yapıyoruz.. Bu söyleşilerden 8’ini ver- TOMA’larla korunduğunu, ama bunmek ve hafta sonu vereceğimiz kon- ların hiçbirinin fayda etmediğini, onser için hazırlıklarda bulunmak için ların bu amacının da faydasız olduğu17.12.2014 Çarşamba günü İzmir’e nu, bu söyleşiyi mutlaka yapacağımızı
geldik. Bu söyleşilerden ilkini Ege Üni- söyledik.
Ama bizi dinleyen bir irade yoktu. İnfial halinde bizi alandan çıkarmaya
çalışıyorlardı. Defalarca kez karga-tulumba, itekleyerek, sürükleyerek alandan çıkarmaya çalıştılar. Hakaretlerle,
bağırarak, sloganlarla sürekli baskın
olmaya çalıştılar. Sesimizi boğmaya
çalıştılar. Fırsatını bulup dinleyicilerimizi toparladığımızda önce ses sisteminden hemen yanı başımızda şarkı
açtılar. Engelleyemeyince sloganlarla
bastırmaya çalıştılar. Yine engelleyemeyince tekrar saldırıya geçip yaka
paça alanın dışına atmaya çalıştılar.
Bu şekilde yaklaşık 1 saat kadar sürdü. Biz de tüm bu saldırılar altında da
olsa, daha sınırlı sürede ve daha sınırlı
bir katılımla da olsa söyleşimizi bir şekilde tamamladık.
Genel olarak fiziki şiddete (vurmak
vb) yönelmemek gibi bir tutumları
olmakla birlikte, içlerinde provokatör
olduğunu düşündüğümüz bazı unsurlar da vardı. Bunlardan biri Yorum
elemanı İnan Altın’a yumruk attı, tepkiler ona yönelince hızla uzaklaştırıldı.
14 | TAVIR | OCAK 2015
JUXS\RUXPDFLNODPDLQGG
30
rağmen tarzlarını değiştirmediler.
Diğer sol gruplar araya girmiş bir
gerginlik çıkmasını engellemeye çalışıyordu. Ama içlerinde kimi gruplar
(özellikle SDP sorumlusu olduğunu
iddia eden kişi) kraldan daha kralcı bir
üslupla, adeta ağabeylerinden aferin
alıp başını okşatmak için yanıp tutuşuyormuş gibi görünüyordu. Güya
arada duruyordu ama bize sürekli
‘dışarı çıkın, burayı provoke etmeyin’
diye bağırıp duruyordu. Böyle kişiliksiz örneklere de rastladık.
Bu kişi fotoğraflarla tespit edildi. Bu
kişinin dışında birkaç kişi daha sürekli
şiddet eğilimli ve saldırgan bir üslup
içindeydi.
Ancak saldırının bir parçası haline
getirilen Kürt gençlerinin aslında durumdan hiç hoşnut olmadıklarını gözlerinden okuyabiliyorduk. Yorum’la,
devrimcilerle karşı karşıya getiriliyorlardı. Onlara seslendiğimizde; ‘bu
yaptığınız büyük ayıp, büyük yanlış,
büyük bir suçtur, bunun hesabını tarihe de halklarımıza da veremezsiniz.
Gidin halk düşmanlarının karşısına
dikilin. Sloganlarınızı onlara karşı atın.
Biz sizin düşmanınız değiliz. Halk güçleri arasındaki sorunlar bu yöntemle
çözülmez. Zorbalıkla çözülmez. Bizim
buradan ölümüz çıkar ama bu söyleşiyi yine yaparız. Ve sizi düşmanımız
olarak görmüyoruz, varsa bir eleştiriniz söyleşiye katılıp ifade edebilirsiniz’ gibi konuştuğumuzda duruyordu
çoğu. Aslında kandırılıyor, yalan yanlış bilgilerle bize karşı kışkırtılıyorlardı.
Bunu görmelerini sağlamaya çalışıyorduk. Milliyetçilik denen illetin nasıl
körleştirdiğini görmelerini sağlamaya
çalışıyorduk.
TTüm engelleme çabalarına, defalarca bölmelerine rağmen söyleşimizi
bir şekilde tamamladık. Bu söyleşiye
katılmak isteyen öğrencilerin çoğu
korkup uzaklaşmıştı. Ama çağrı yapıp
etrafımıza gelmelerini istediğimizde
onlarca öğrenci geliyordu yanımıza.
Yaşanan tüm gerginliğe rağmen alanı
Y
tterk etmemişlerdi. Onlar içinden 22
Eylemin sorumlusu durumundaki ki- kişi Grup Yorum gönüllüsü olmayı kaşiler de hem ikili görüşmeleri çarpıtıp, bul edip ismini yazdırdı.
yalan söyleyip kitlelerini kışkırtarak,
hem sürekli ‘5 dakika içinde çıkmaz- Milliyetçilik denilen burjuva ideolosanız kitleyi tutmayız’ şeklinde tehdit jisinin ve kuyrukçuluğun ne kadar
eden bir üslupla, hem de hakaret, ko- tehlikeli olduğunu bir kez daha bizzat
nuşma yaptığımız mikrofonun fişini yaşayıp görmüş olduk. Gencecik, pırıl
çekmek gibi provokatif bir tutumla, pırıl, halktan insanlarımızın beyninin
saldırının siyasi sorumluluğunu üst- böyle çarpık ideolojilerle nasıl kirletildiğini, bu gençlerin yalan yanlış
lenmiş oldular.
bilgilerle nasıl saflaştırıldığını görmüş
Bizimle yaptıkları görüşmede bu ala- olduk.
nın ‘öz savunma güçleri’ olduklarını,
burayı yıllar önce kendi şehitlerinin Kürt Milliyetçi hareketinin bu saldıkurduğunu, o zamandan bu yana da rılarını da; tıpkı faşizmin saldırılarıdiğer yapıların desteğini almakla bir- nı, emperyalizmin saldırılarını boşa
likte esas olarak kendilerinin korudu- çıkardığımız gibi engelleyeceğiz.
ğunu, bu nedenle burası ile ilgili ira- Yangına körükle gitmeyeceğiz. Kürt
denin kendilerinde olduğunu, bunu halkının onurlu, yiğit, ahlaklı erdemli
diğer yapıların da kabul ettiğini, bu gençliğini bu ideolojinin etkisinden
nedenle bizi sokmayacaklarını, emri kurtarmak boynumuzun borcudur.
Onlara gerçekleri daha güçlü haykır‘Kandil’den’ aldıklarını söylediler.
mak görevimizdir.
Biz bunun doğru olmadığını, böyle
ortak kabul edilmiş bir iradelerinin ol- Hangi saldırı olursa olsun, doğrularımadığını, buranın okulun bir bahçesi mızı ve ilkelerimizi savunmaktan asla
olduğunu, herkesin kullanmak gibi vazgeçmeyeceğiz. Halklarımızın türbir hakkının olduğunu, esas olarak külerini daha güçlü söyleyeceğiz…
halk düşmanlarının, hep birlikte engellenmesi gerektiğini söyledik. Buna Türküler Susmaz Halaylar Sürer! ‰
OCAK 2015 | TAVIR | 15
JUXS\RUXPDFLNODPDLQGG
30
GHQHPH
GHQHPH
14 yıl sonra
grup yorum dinlemek
u ak hapishanesi
Yıllardır görmediğiniz bir dostunuzla karşılaştığınızda ne hissedersiniz?
Önce şöyle boylu boyunca bakar, gerçekten o mu diye düşünürsünüz, değil mi? Sonra da gülümseyen gözlerine bakıp- ki her şey değişse de gözler
değişmez- “gerçekten o” deyip sıkıca
sarılırsınız. İşte, 14 yıl sonra ilk kez
dinlediğimiz Grup Yorum bize böyle
duygular yaşattı.
Dile kolay 14 yıl… 14 yıl sonra o şarkılar nerelere nerelere götürmedi
ki bizi. En sevdiklerimizin gözleriyle
buluşturdu mesela. Her birinin resmi
beynimizde olan o gözler. İnatla, ısrarla bakan o gözler. İçlerinden biri,
alnından akan kanla daha da çatılan martı kaşlarının altında nasıl da
umutlu… Daha 15 yaşında ama bakışları delikanlı.
Hoş geldin Yorum, başımızın üstünde
yerin var!..
“Delikanlım
İyi bak yıldızlara…
Senin kafanın içi
Yıldızlı karanlıklar kadar
Güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
Kainatın en mükemmel şeyidir.”
Ozan diyor ya;
“ Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Ayrılık hep bana
Bana mı düşer usta…”
Ayrılıklar en çok biz devrimcilere düşer, evet. Çünkü bizler şehrin ışıklı
asfaltları yerine sarp yamaçların patikalarını adımlamayı yakıştırdık kendimize. Tutulmuş sokaklardan rüzgar
gibi geçmeyi. Ucunda ayrılık da olsa
ölüm de olsa halkın hıncını kuşanmak
yakışırdı bize. Öyle yaptık. Ve dudağımızda Yorum ezgileriyle çıktık yola..
“Büyük aşklar yolculuklarla başlar
Ve serüvencilre düşer yollara…”
Gelecek güzel günler için, güzeli sevdiğimiz için düştük o yollara.
***
Ve sonra yine o göz:
İnatla ve ısrarla bakan
Ve yarılmış kaşı
Ve pınarından sızmakta kan”
Gözlerimiz ağrır bazen… Belki dışarda dövüşenler varken içerde olmanın
ağrısıdır bu. Ama şairin dediği gibi,
yaşananları anlamak, orada tüm savaşların içinde olmak için;
“Ne ecnebi gözlükler
Ne yorum yorgunu gözler
Lazım değildir savaşacak olana
O kerpiç evin çatısına çıkıp
Sınıfın çıplak gözleriyle
Mahirce bakmak yeterlidir…”
***
Düşman gözleri de unutmadık elbet… Belleğimiz güçlüdür. Sinsi, kalleş bakışlar diz çökerken adaletimiz
önünde, hiçbirini unutmadığımızı anlayacaklar.
Açık yazısı okunan gözler kadar kilitli
olanları da vardı. Diyor ya usta;
“Gözler var:
annedir
Gözler var:
bebeklerinde yanan iki damla ışıkla
nefret ve kinden ibaret
Gözler var:
Buğdayları güneşli bir harman
manzarası gibi bakıyorlar..
Ve sonra ikide bir
“Selam olsun
Karanlığı şimşek çakıp yakanlara!..”
derken Yorum, baskın olacak diye hazırlık yaptığı üsse Devrimci Sol marşını tam olarak ezberleyemediğine
hayıflanan Vehbi ( Melek) geliyor aklımıza. “Bir eksiğimiz bu” diye yakınıyor yoldaşına. Tehlike geçtikten sonra
ama ilk işi öğrenmek oluyor marşı.
Ve işte Nazım Usta’nın, ustaca anlattığı bir aşk şiiri sırada. Yorum da ustaya
yakışır şekilde bestelemiş, söylüyor.
Bizi aşkların en güzellerine götürüyor.
Mesela Esma’yla Eyüphan’a…
16 | TAVIR | OCAK 2015
JUXS\RUXPGLQOHPHNLQGG
30
Devrimcilerin evliliği düzendeki evliliklerden farklıdır. Her şeyden önce
bencillik barındırmaz, emek üstüne
kurulur. Evli de olsanız iki savaşçı gibi
yaşarsınız hayatı. Kavganın ihtiyaçlarına göre yer değiştirir, birlikte ya da
ayrı kalabilirsiniz. Esma’yla Eyüphan
da öyleydi. Birbirleriyle yarış içindeydi
onlar. En çok kitabı kim okuyacak? Silahı en hızlı kim söküp-takacak? Beraberce yemek yer, temizlik yapar, şarkı
söyler, spor yaparlardı. Bir de uzun
uzun, sessizce bakışırlardı.
“Aydınlığın içindeyim
Seviyorum aydınlığı
Paylaşmayı seviyorum
Eşitliği seviyorum
Kavgamı
Kavgamı seviyorum…”
***
“Köyümde açmıştır şimdi
Nar çiçekleri özlem özlem
Yüreğimde sevda sevda
Türküler söylesem sana
Tel örgüler arasından
Ulaşır m’ola…”
Ezgisiyle ise adeta yeni sağılmış süt
kokusu geliyor burnumuza. Toprak
yumuşacık ve ıslak. Şöyle içine çekiyorsun. Ağaçlar buğulu yapraklarını
nazlı nazlı sallıyor. Ve kuşlar cıvıldaşmaya, sesini dağ yellerine katmaya
hazır.
İçerde doğa özlemi daha bir depreşiyor. Dışarıda doğa hep önünüzde
olduğundan mıdır nedir doğanın-doğan hayatın kıymeti bilinmiyor. Beton
sütunlardan ibaret bir yaşama doğru
sürükleniyor halk. Düzen sahipleri
halkın ormanlarını, su kaynaklarını
üç-beş kuruş için satıyor. Zeytinlikleri,
koruları tarumar ediyor. Fakat bunun
da bir hesap soranı olacak elbet.
Ve kavga türküleri…
Kahraman’ın, “şerefimle ölmenin doruğundayım” derken yankilerin bir
merkezine girişi, hesap sorması canlanıyor zihnimizde. “Kömür gözlü kız”
Seherimiz ise okulda rehberlik ve da- ölümleri, yoksul halkın yaşadığı her
yanışma masasını canı pahasına koru- şeyi devrimci bir bakışla ele alır. Bu
yor.
sistemle çözüm olmayacağını, örgütlü mücadelenin önemini vurgularlar.
“Voltada söylenen türkü” çalınıyor Sadece bizim ülkemizde değil, tüm
sonra. Sessiz adımlarımız müziğin dünyada benzer gelişmeler yaşanritmine uyuyor. Yavaşlıyor… Kimimiz mıştır. Çünkü kapitalizmin de destenota bilmiyor ve hiçbir sazı çalamı- ğiyle piyasa için müzik yapanlar halyoruz belki ama bu, beste yapmaya kın yaşamından giderek uzaklaşır ve
engel değil. Nice Yorum bestesinde hatta koparlar. Zamanla müzisyen ve
özgür tutsakların katkısı vardır. Dü- halk farklı dünyalarda yaşamaya başşüncelerimizi alt alta yazıp bir beste- lar. Büyük “star”lar türer. Ve bu “star”kar özeniyle seslendiririz. Şairin dedi- ların ulaşılmazlığı sağlanır. Onların
ği gibi;
izinden gidilsin diye -ki bu aynı zamanda bataklığa düşmektir- özel bir
“Yüreğim bir senfoni cennetidir
yetenek olarak gösterilirler, herkesin
Orkestram ağzım…”
harcı olmayacağı propaganda edilir.
Sosyalizmde ise, örneğin Sovyetler
Berdan, İdil, İlginç, Müjdat, Yemo da Birliği’nde gördük bunu… Müzik, kitvoltada bizimle.
lelerin eğitim aracı olarak benimsenir.
Ve gerek sözlerde gerekse müzikte
Ve 19 Aralık sonrası yapılan, daha anlaşılmaz çalışmalardan kaçınılarak
önce hiç duymadığımız ezgilere ge- hep basit ve akılda kalıcı üretimler
liyor sıra. Yorum, farklı müzik türlerini teşvik edilir. Müziğin kişinin gelişide denemiş. Kulağa hoş geliyor. Gece- minde doğrudan bir etkisi olduğu
kondu ile gökdelenlerin atışması me- bilinerek, sadece profesyonel değil,
sela. Rap denemesi.. Neden olmasın? yarı-profesyonel, amatör, her biçimde
Sabancı eylemiyle gündem olmuştu müzik grubu, koro, orkestra desteklebu gökdelenler, ikiz kuleler. Ama bak nir.
gecekondulardan ne kadar korkuyor
zalimler. Çünkü biliyorlar ki, halkın da Ülkelerinin en büyük sanatçıları, yeri
bir adaleti var. Sırça köşklerinde otu- geldiğinde çok sert eleştirilerek halranlar er ya da geç bu adaleti tada- kın değerlerini tanımaya, yapacakları
caklar.
müziği bu değerler üzerinde inşa etmeye davet edilirler.
Bir müzik ziyafeti yaşadık, mutluyuz.
Grup Yorum’un halk türkülerine ver- Grup Yorum da bugün bu perspektifdiği değeri ve yeniyi üretme çabasını le çalışıyor. Ve ne güzel ki tüm sanat
da görüyoruz. Öyle ki içerde çarpık çevresini buna teşvik ediyor. Aynı zamüzik anlayışlarına çok yakından ta- manda İstanbul’dan Van’a kadar pek
nığız. Ve Yorum buna alternatif ürete- çok yerde yeni müzik grupları yetiştibilen nadir gruplardan biri. Dinlediği- riyor. Çünkü biliyor ki bir halkın türkümiz ezgiler bu çabanın eseri.
lerini yapanlar yasalarını yapanlardan
daha güçlüdür. Öyleyse bir kez daha;
Grup Yorum’un da içinde yer aldığı Selam olsun Anadolu’nun gerçek
devrimci gruplar, ulusların müzikal ozanlarına!..
birikimlerinden de yararlanarak, halk
değerlerinin zenginliğiyle harman- Selam olsun Grup Yorum’a!..
lanmış bir müzik türü yaratmışlardır. Bu müzik türü piyasa kuralları ile Şiirler:
değil, halkın ihtiyaçları ile şekillenir. *Nazım Hikmet, “Memleketimden
Burjuvazinin yönlendirmelerinin ter- İnsan Manzaraları
sine, sistemdeki adaletsizlikleri, hak- *Ümit İlter, “Kızıldere Destanı”
sızlıkları, açlık ve yıkımları, savaş ve *Ahmet telli, “Soluk Soluğa” ‰
OCAK 2015 | TAVIR | 17
JUXS\RUXPGLQOHPHNLQGG
30
WDUWÕúPD
WDUWÕúPD
nazım hikmet bizimdir!
nuriye gülmen
Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üni- tartışmayı beraberinde getirdi. Açıversitesi’nde açılan Nâzım Hikmet lışına Orhan Pamuk çağrıldı, Orhan
Kültür ve Araştırma Merkezi bir dizi Pamuk’un açılışa gelmesi kimi sol
kesimlerin tepkisine neden oldu, Pamuk açılışa katılmadı. Gündüz Vassaf
merkezin kuruculuğundan istifa etti.
Ama konumuz bunlar değil. Boğaziçi
Üniversitesi N.H. Kültür ve Araştırma
Merkezi’ndeki kurucular arasındaki
çelişkinin, Gündüz Vassaf’ın tasfiyesinin sebebi ne bilmiyoruz. Çok da ilgilenmiyoruz. Yalnız Gündüz Vassaf’ın
ayrılışının nedenini açıkladığı yazıda
Nâzım Hikmet’le ilgili söylemeden
geçemediği sözler liberal söylemlerin
ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan bir hali;
biz de bu konuya değinmeden geçemedik, diyelim.
Nâzım’ı “alışılmış milliyetçi ve ideolojik kalıpların dışında” ele almaktan
bahsediyor Gündüz Vassaf yaptığı
açıklamada. Hatırlatmak gerekiyor
ki, Nâzım’ı, onun yaşamını ve düşünce dünyasını şekillendiren Marksizm
Leninizm ideolojisini dışarıda bırakarak değerlendirmek de ideolojik bir
ttercihtir. ML’yi yok sayınca ideolojiyi
de dışarıda bırakmış olmuyorsunuz.
Daha “entelektüel”, daha “naif”, daha
“araştırmacı” görüneceğinizin garanttisini verebiliriz ama daha az ideolojik
olmayacaksınız.
Bakın Nâzım güzel sanatlardan beklentisini nasıl ifade ediyor:
“Komünist oldum olalı, güzel sanatlardan beklediğim, istediğim şey, halka hizmetleri, halkı güzel günlere ça-
18 | TAVIR | OCAK 2015
QD]×PKLNPHWLQGG
30
dünya halklarının kurtuluş mücadelesinin bir parçası, emektarıdır. Kabul
edelim, vatanseverliğin hiç entelektüel bir tınısı yok, Boğaziçi taraflarından bakınca yavan ve şoven geliyor.
Ama bazı şeyleri anlamak için bir de
yoksul gecekonduların tarafından
bakmak gerekiyor ki o da Gündüz
Vassaf’ın harcı değil.
Nâzım’ı açlık grevi gibi mağduriyetiyle değil, dünya şairliğiyle ele almak
gerekiyormuş. Bizce Nâzım’ı dünya
şairliğiyle, oyun yazarlığıyla, romanlarıyla, sanat anlayışıyla ele almakta
bir sakınca yok. Hepsi için söyleyecek
sözümüz var ama sizin için üzgünüz.
Çünkü Nâzım’ı neyiyle ele alırsanız
alın, altından Marksizm Leninizm
ideolojisi, tüm Türkiye ve dünya
halklarına, insanlığa duyduğu sevgi
ve mücadele ruhuyla karşılaşırsınız.
(Ayrıca belirtelim, açlık grevi bir mağduriyet değil, yaşanan mağduriyetin
görünür olmasının bir aracı, bir direniş biçimidir. Zulme uğramış ve haklı
olduğunu göstermenin, hak almanın
bir yoludur. Nâzım açlık grevi yaptığı
için mağdur olmadı, mağdur olduğu
için açlık grevi yaptı. Biraz diyalektik,
herkese lazım.)
mış Filistin toprakları değildir sadece. Oğlu Halit’in geleceğidir, halkının
kurtuluş mücadelesidir. Bizim için de
öyle.. Vatan çocukluğumuz, geleceğimiz, halkın yarattığı değerler, emeğiGöz ardı etmek istenilen, ideolojik miz, geleneklerimiz. Vatan sevgisinin
yaklaşım diye küçümsenen Nâzım’ın en güzel tanımı Belinski’nin şu sözlesanat anlayışının kendisi. Bunu çıka- rinde ifadesini bulur:
rırsanız Nâzım’dan geriye ne kalır?
Belki bir Gündüz Vassaf kalır, bilemi- “Vatanı sevmemek olmaz.. Yalnız bu
duygunun var olana karşı ölü bir doyyoruz.
gunluk duygusu değil, mükemmel“Alışıldık milliyetçi yaklaşımları” da leşmeye karşı canlı bir istek olması
herhalde Nâzım’ın vatansever oluşuy- gerekir. Tek kelimeyle vatan sevgisi
la ilgili değerlendirmelere atfen söy- aynı zamanda insanlığa karşı da sevlüyor. Tekrar edelim: Vatanseverlik, gi olmalıdır. Vatanı sevmek demek,
milliyetçilik değildir. Vatan, bir toprak onda insanlık idealinin gerçekleştiğiparçası değil, vatan sensin, benim. Fi- ni görmeyi candan istemek ve buna
listinli devrimci yazar Gassan Kenefa- varılabilmesi için gücü oranında yarni çok güzel anlatır Hayfa’ya Dönüş’te. dım etmek demektir.
Yirmi yıldır işgal altında olan Filistin
topraklarına, doğup büyüdüğü yere Ve evet, Nâzım vatanseverdir, aynı
gidince anlar ki, vatan ellerinden alın- zamanda enternasyonalisttir. Tüm
ğırmalarıdır. Halkın acısına, öfkesine,
umuduna, sevincine, hasretine tercüman olmalarıdır. Sanat telakkimde
değişmeyen işte budur.”
Evet, Nâzım Hikmet’in devrimci sanatçılığı üzerine çok şey söylendi ve
yazıldı. Daha da söylenecek ve yazılacak. Çünkü şimdiki aydınlar vatanseverliği milliyetçilik, açlık grevini bir
mağduriyet zannediyorlar. Çünkü
halk sevgisi, onlar için demode, klişe, uzaklardan gelen bir nahoş seda.
Çünkü halk bilinçsiz, uğruna hiçbir
şey yapılmayı hak etmeyen cahil bir
yığın; çünkü onlar için bırakın bedenini ölüme yatırmayı; koltukları,
entelektüel birikimleri, kredi kartları
olmaksızın yaşamak en büyük korku
kaynağı.
Bu yüzden Nâzım’ın devrimciliği daha
çok anlatılacak. Belki Boğaziçi’nin Nazım Hikmet Kültür ve Araştırma Merkezi’nde değil ama halkın bağrında
yaşayacak Nâzım’ın devrimci coşkusu.
‰
OCAK 2015 | TAVIR | 19
QD]×PKLNPHWLQGG
30
GH÷HUOHULPL]
GH÷HUOHULPL]
unutmadık, unutmayacağız,
unutturmayacağız!
19-22 Aralık Hapishaneler katliamı, terilmeye çalışılıyor. Halka zulmedenSivas katliamı, Maraş katliamı...
ler kahraman i lan ediliyor. Oysa halkımız unutmaz kolay kolay. Boşuna
Nedir unutmamak yaşanılanları ha- Osmanlı içi n “Osmanlı da oyun çoktırlamak? Neden hatırlamalı, neden tur.” dememiştir. Tanır bilir Osmanlı’yı.
unutmamalıyız..
Eğer bir halk, düşmanıyla barışırsa
kaybetmiş demektir her şeyi . UnutUnutmak yaşadığımız düzende muş geçmişini, kendini unutmuş deölümdür. Unutmak yeni katliamların mektir. Unutmamak halk içi n nefes
yaşanması daha fazlasının olması de- almaktır. Unutmamak yaşanılanların
mektir. Unutmak katillerimizle barış- hesabını sormak i nsanlık onurudur.
mak demektir. Kapitalizm kanımızla, Katiller i ster ki unutalım katliamları,
gözyaşımızla büyür ve daha fazla bü- zulümleri. Sansürlerler, yasaklarlar
yümek içi n madenlerde, inş aatlarda, ölülerimizi, anmamıza izi n vermezfabrikalarda, tarlalarda, hapishaneler- ler. Yıllardır Maraş’ı yasaklıyor katiller.
de, evlerimizde, sokaklarda öldürür Maraş katliamını, Maraş’ta anamıyor
bizi.
halk çünkü yasak. Halk içi n değerli
olan her şeyi n unutulmasını i sterler.
Kanımızı emerek büyür. Halk unut- Halk unutmazsa içini boşaltmak için,
maz yaşananları, unutmaz katillerini. taşıdığı anlamı yitirmesi içi n ellerinBu yüzden halkı uyutmak, kandırmak den geleni yaparlar. Örneğin 8 Mart
ister. Halk uyusun ki rahat rahat haya- Dünya Emekçi Kadınlar günü olur. Kata geçirsin politikalarını, ola ki çıkar- dın direnişiyle oluşan gün kadınların
sa sesi halkın biner tepesine faşizm. direnişini anlatmaktan çıkıp kadınlara
Ola ki halkı uyandırmak istesin birileri hediye alınan gün haline gelir. Ve tabi
önce onlara saldırır halka gözdağı ve- ki başındaki “emekçi” başlığı da çıkarırir, vermeye çalışır.
lır. Unutursak bizim içi n değerli olan
her şeyi yitiriririz. Emekçi kadınlar bu
Yaşadığımız topraklarda neler yaşan- hak içi n ölümlere yattılar, katledildidı, nasıl geldik bu güne. Anadolu top- ler, bir savaşçı gibi direndiler.
rakları yıllardır zulüm altında. Yıllardır
Anadolu halkı eziliyor, sömürülüyor, Seyhan’ın kömürleşen bedeni unutuişkenceye uğruyor, tutuklanıyor, kat- lur mu sizce? Birsen’in ambulanstan
lediliyor. Anadolu halkına zulmeden inerken ki seslenişi? Depremde enkaz
Osmanlı yıllar sonra halkın dostu gös- altından uzanan, yardım i steyen el
unutulur mu? Van’da üşürken yanan
çocuklar. Roboski’de bilgisayar oyunuyla vurulmuş gibi öldürülen halk.
Her maden kazasından sonra, dalga geçiyormuş gibi karşımıza geçip
umursamaz açıklamalar yapanlar...
Memleketin her tarafına ağaçları, ormanları, kuşları, dereleri, suları yokederek oturttukları malikanelerini..
Halk soğukta, sokakta yatarken, açlıktan ne hesap yapacağını kara kara düşünürken bin tane odasını da bizden
çaldıklarıyla aydınlatanları, ısıtanları,
konuk ettikleri para babalarına yedirdiklerini, paralarımızı, emeklerimizi
nasıl çarçur ettiklerini unutur muyuz
sizce?
UNUTMAYIZ!
Geçmişimizi unutmamak, yaşanılanları hatırlamak ve hesabını sormak
geleceğe sahip çıkmaktır. Yaşadığımız bize yaşatılan hiçbir şeyi unutamayız. Ne katliamları ne zulümleri
ne de buna karşı yıllardır direnen
savaşanları. Anadolu topraklarının
başı dik asi evlatları yıllardır zulme
karşı direniyor savaşıyor. Zulme karşı
direndikleri içi n hala tutsak ediliyor.
Ama hapishanelerde de direnmekten
vazgeçmeyen, bu ülkede bu topraklarda halka yaşatılanları unutmayan
ve unutturmayan yiğit devrimciler
var.. ‰
20 degerlerimiz.indd 2
1/2/15 5:10 PM
GHQHPH
GHQHPH
komutan che ile röportaj
ümit ilter
3)İnsanlığın sorunlarının çözümü nassıl sağlanır?
CHE: İnsanlığın bugün karşı karşıC
yya bulunduğu sorunların tek doğru
ççözümü, bağımlı ülkelerin, gelişmiş
kapitalist ülkeler tarafından sömürülmesine son verilmesi, bu sömürünün
ttüm yönleriyle ortadan kaldırılmasıdır…(Politik Yazılar-syf:182)
d
4)Tekelci burjuvaziyi nasıl değerlendi4
riyorsunuz?
CHE: Tekelci sermaye dünya üzerinde
C
egemenliğini kuralı, insanlığın büyük
e
ççoğunluğunu yoksulluk içinde süründürüyor, en güçlü ülkelerin oluşturdud
ğu grup tatlı karları kendi aralarında
ğ
bölüşüyorlar. Bu ülkelerdeki yüksek
yyaşam düzeyi, bizimkilerin yoksulluk
ççekmesi temeline dayanıyor. AzgelişDünya halklarının yüreğinde yaşayan münün altında, bir sırtlan ve çakal miş halkların refah düzeyini yükseltKomutan Ernesto Che Guevara ile bir sürüsünden başka bir şey değilmiş mek içinse emperyalizmle savaşmak
“röportaj” gerçekleştirdik.
meğer… bunlar, silahsız halkları yuta- gerekiyor… (Politik Yazılar- syf:244)
rak beslenen canavarlar. (Politik Yazı5)Sizin için “maceracı” diyorlar?
Diyebiliriz ki, hayat sordu ve Komutan lar- syf:212)
Che Guevara o tarihsel sözleriyle cevapladı. Bize de aktarmak düştü…
2)Amerikan emperyalizmi hakkında CHE: Kurtuluşları uğruna mücadele
eden halklar için tek çözümün silahlı
ne düşünüyorsunuz?
savaş olduğuna inanıyorum, inanç1)Sevgili Komutan Che Guevara, “Batı
Uygarlığı” hakkında ne dersiniz?
CHE: İnsan soyunun en büyük düşma- larıma da bağlıyım. Bir çokları bana
maceracı der, evet öyleyim. Ama
nı… (Sosyalizm ve İnsan- syf:179)
farklı tipten bir maceracıyım: Doğru
CHE: “Batı Uygarlığı” parlak görünüOCAK 2015 | TAVIR | 21
FKHLOHURSLQGG
30
bildiğini savunmak için canını veren
türden…( Yaşam Öyküsü- syf:179)
6)Ama küçük burjuva reformistler,
her türden şiddete karşı çıkıyorlar?
CHE: Oligarşi, kendi anlaşmalarını,
kendi sahte demokrasisini bozmakta
ve … halka saldırmaktadır. Burada,
yeniden Lenin’in sorusu ortaya çıkıyor: “Ne Yapmalı?” Cevaplıyoruz: Şiddet, sömürücülerin ayrıcalığı değildir,
sömürülenler de onu uygulayabilirler
ve dahası, uygun anda kullanmalıdırlar… (Askeri Yazılar-syf:165)
7)Yani?
CHE: Son sömürücü yenilgiye uğrayıncaya dek ateş ve kan eksik olmayacaktır… (Politik Yazılar-syf:114)
8)Pekala, bu amansız kavgada güç
nedir, nasıl güçlü oluruz?
11)Bir devrimcinin en güzel niteliği
nedir sevgili komutan?
CHE: Özgürlük uğruna savaş, yalnızca
savunma mücadelesi olmakla kalmamalı, aynı zamanda emperyalizme
CHE: Her şeyden önce, dünyanın ne- karşı saldırı savaşı olmalıdır… (Yaşam
resinde olursa olsun, birisine karşı Öyküsü-syf: 98)
yapılan haksızlığı yüreklerinizin ta
derinliklerinde hissedebilirsiniz. Bu, 17)Yoldaşlık?
bir devrimcinin en güzel niteliğidir…
(Yaşam Öyküsü-syf: 181)
CHE: Dünyanın herhangi bir yerinde,
herhangi bir haksızlık yapıldığında
12)Devrimci gibi görünen ama dev- öfkeden titreyebiliyorsanız yoldaşız
rimci ahlak kurallarını çiğneyenler demektir… (Yaşam Öyküsü- syf:159)
hakkında ne düşünüyorsunuz?
18)Emperyalist işgale maruz kalan
CHE: Devrimcilikten söz edip de dev- bir yerde, işgale direnenlerle politik
rimci ahlak kurallarını çiğneyenler, yakınlığınız olmasa bile, işgale karşı
en tehlikeli hainlerdir. Bunlar devrimi çıkmak gerekir mi?
yıkmaya çalışan kişilerdir, çünkü onları herkes görür, ne yaptıklarını bilir. CHE: İşgal edilen tüm bölgeler için,
Onlar herkes için kötü örneklerdir. Biz hiçbir ayrım yapmaksızın, politik rehiçbir şey bilmesek de, hiçbir şey bil- jimi neymiş, bağımsızlığı uğruna samek istemesek de, halk her şeyi bilir, vaşanların beklentileri neymiş diye
hiçbir şey gizli kalmaz… (Sosyalizme sormadan mücadelemizi sürdürüyoDoğru-syf:147)
ruz… (Sosyalizme Doğru- syf:66)
CHE: İnsanın kendi gücüne güvenmesinden, kendi gücünün bilincine varmasından başka gerçek güç kaynağı
yoktur. Bir halk, gücünün bilincine
vardığı zaman, mücadele etmeye ve
ilerlemeye karar verdiği zaman, gerçekten güçlüdür ve tüm düşmanlarına karşı koyabilir. (Sosyalizme Doğru-syf: 216)
13)Halka nasıl yaklaşmalıyız komu- 19)Sosyalizmi nasıl tanımlıyorsunuz
tan?
komutan?
9)Halkların gerçekten özgür olmasının temel şartı nedir?
CHE: Sosyalist gelişim, insan içindir,
belirli bir yüksek düşünce için değildir. Amaç, yalnızca insanın mutluluğunu garantilemektir… (Ekonomik
Yazılar-syf:69)
CHE: Bir halkın üzerinde emperyalizmin ekonomik egemenliği son bulmadıkça, o özgürlük, özgürlük değildir… (Politik Yazılar-syf:245)
CHE: Halka, şunu demek için yaklaşmamalıyız: “İşte geldik, sana yardımcı olacağız, bilimimiz sayesinde seni
eğiteceğiz, sana yanlışlarını, kültürsüzlüğünü, bilgisizliğini göstereceğiz.” Biz, halka bir araştırıcı ruhuyla, alçak gönüllülükle gitmeli halkın büyük
bilgelik kaynağından feyz almalıyız…
(syf:54- Sosyalizm ve İnsan)
14)Devrimcinin fedakarlığı ile özgürlük arasında nasıl bir bağ vardır?
CHE: Bizim için sosyalizmin, insanın
insan tarafından sömürülmesine son
verilmesinden başka tanımı yoktur…
( Politik Yazılar-syf:246)
20)Sosyalist gelişim neyi garantiler?
CHE: Fedakarlığımız bilinçlidir; yarat- 21)Burjuvazinin sanatı hakkında ne
tığımız özgürlüğün bedelidir… (Sos- düşünüyorsunuz?
10)“Ilımlı” olmak hakkında ne dersi- yalizm ve İnsan- syf:91)
niz?
CHE: Kültür alanında, kapitalizm, ve15)Sevgili komutan, devrimin anlamı rebileceği her şeyi vermiş ve ondan
CHE: “Ilımlılık” da sömürgecilik ajan- nedir bir devrimci için?
geriye çürüyen bir cesedin iğrenç kolarının kullanmayı sevdiği kelimelerkusundan, yani bugünkü sanat dekaden biridir. Korkanlar ya da herhangi CHE: Devrimin dışında başka bir ya- dansından (çürüme, gerileyiş) başka
bir birimde ihanet etmeyi düşünenler şam yoktur…(Sosyalizm ve İnsan- bir şey kalmamıştır… (Sosyalizm ve
hep ılımlıdır. Halk ise, kesinlikle, hiçbir syf:89)
İnsan-syf:86)
zaman ılımlı değildir… (Politik Yazılar-syf:51)
16)Özgürlük uğruna savaş, nasıl ol- 22)Burjuvazi sanat alanında nasıl tamalı?
hakküm kuruyor?
22 | TAVIR | OCAK 2015
FKHLOHURSLQGG
30
hedefi oldu. (Politik Yazılar- syf:62)
24) Lenin ustamız?
CHE: Lenin’in değerine paha biçilemez. Devrim teorisine en çok katkıda bulunan lider belki de odur.
Belirli bir anda, Marksizm’i devletin
sorunlarına uygulamayı bilmiş, bu
çalışmalarından, evrensel geçerliliği
olan yasalar çıkarmıştır. Emperyalizm, devlet ve devrim, devrimin çeşitli aşamalarında Parti’nin görevleri
ve üretimin maddi gelişimi üzerine
incelemeleri buna örnektir… (Yaşam Öyküsü- syf:90)
CHE: Tekelci kapitalistler –sadece deneysel yöntemlerle çalışırken bile- sanatın etrafına, onu kendi emirlerine
uymaya hazır bir araç haline getirecek karmaşık bir ağ örerler. Toplumun
üst yapısı, sanatçının eğitimini yapacağı bir saat tipini saptar. Buna karşı
çıkanlara, toplumun mekanizması
aracılığıyla başeğdirilir, ancak çok
ender yetenekli sanatçılar, bildiklerini okurlar. Geri kalanlar, ya utanması
kalmamış kiralık adamlar haline getirilir yahut da ezilirler… (Sosyalizm ve
İnsan-syf:84)
23)Marks ustamızın insanlık için değeri hakkında ne dersiniz?
CHE: Marks’ın değeri, toplumsal düşüncede birdenbire niteliksel bir değişme meydana getirmiş olmasından
ileri gelir. Tarihi yorumlar, dinamiğini
anlar, geleceği önceden görür, böylece bilimsel görevini yerine getirmekle de kalmayıp, ayrıca devrimci
bir düşünce de ortaya atar: Dünyayı
yorumlamak yetmez, değiştirmek de
gereklidir. Ancak o zaman, insan kölelikten, çevresinin aleti olmaktan kurtulup kaderinin mimarı haline gelir.
O gün bu gündür, Marks, eski düzeni
korumaktan çıkar sağlayanların boy
ıslahatçı olduğu, halkın kendisini
ezenlere karşı, için için kaynayan protestosunun yankısını meydana getirmek için silahları eline aldığı ve tüm
silahsız kardeşlerini rezillik ve yoksulluk içinde tutan toplumsal rejimi değiştirmek amacıyla dövüştüğü sonucuna varırız. (Askeri Yazılar- syf:34)
28)Tekelleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHE: Özel mülkiyetin, insanın insana karşı mücadelesinin en üst birimi
olan tekel, halkı bölen, sömüren ve
yozlaştıran en muhteşem silahtır. (…)
Nerede bölünmemiş bir halk varsa,
25)Can yoldaşımız Camilo Cienfue- onu siyahlar ve beyazlar, yetenekliler ve yeteneksizler, okur yazarlar ve
gos desek…
okuması yazması olmayanlar diye
CHE: Camilo’nun politik tutumu, si- bölmeye çabalar, tek tek bireylere vayasi sorunlar karşısındaki kararlılığı, rana kadar tekrar tekrar böler, bireyi
sağlamlığı ve halka inanışı da gö- toplumun merkezi yapar. (Sosyalizm
rülmeye değerdi. Neşeli, alçak gönül- ve İnsan-syf:69)
lü, şakacıydı… Camilo, küçük ispirto
ocağında kedi eti pişirip yeni gelen- 29)Dünya halklarının tarihsel görevi
lere nefis bir yemek gibi sunardı. Bu nedir komutan?
Sierra’da uygulanan pek çok denemeden biriydi. İkram edilen kedi etini CHE: Bize, bu dünyanın sömürülenlegeri çevirdiği için “sınavı” veremeyen rine ve geri bıraktırılmışlarına düşen
çoktu. Camilo fıkra anlatmayı severdi, görev, emperyalizmi ayakta tutan
binlerce fıkra bilirdi. Bu da yapısının temelleri yıkmaktır. (Sosyalizm ve İnbir parçasıydı. İnsanlara değer verme- san- syf:173)
si, onlarla anlaşma yolu bulma yeteneği de kişiliğini oluşturan öğelerden 30)Sevgili komutan, halklara mesajıbiriydi… Camilo tehlikeyi ölçmezdi, nız nedir?
tehlike onun için bir eğlenceydi, onlarla oynardı, tehlikeyle güreşir, üzeri- CHE: Eylemlerimizin her biri emperne çeker ve şaşırtmaca yapardı; geril- yalizme karşı bir savaş çığlığı ve insan
lacı zihniyeti gereğince, hiçbir engel soyunun en büyük düşmanı Kuzey
onu durduramaz, çizdiği yoldan dön- Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı
halkların birleşmesine çağrıdır. Savaş
düremezdi… (Savaş Anıları- syf:255)
çığlığımız tek bir kişinin bile kulağına
erişecekse, silahlarımızı yerden kaldır26)Sevgili komutan, gerilla kimdir?
maya başka bir el uzanacaksa, daha
CHE: Mükemmel özgürlük savaşçısı, başkaları mitralyöz sesleriyle yeni bir
halkın seçtiği, kurtuluş savaşında hal- savaş ve zafer haykırışları arasında
kın savaşçı öncüsüdür. (Askeri Yazılar- ölülerimize ağıt yakacaksa, ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi safa
syf:141)
geldi. (Sosyalizm ve İnsan- syf: 179)
27)Pekala, gerilla neden savaşır?
Not: Alıntılar YAR Yayınları’nın baskıCHE: Bu sorudan hareketle, kaçınıl- sından yapılmıştır. ‰
maz olarak gerillacının toplumsal
OCAK 2015 | TAVIR | 23
FKHLOHURSLQGG
30
GHQHPH
GHQHPH
suyun kokusu
gebze hapishanesi
Boş ince belli bir bardağa çatlamasın diye konan kaynar suda kimi
zaman kendinizi görürsünüz. Hava
soğuksa yayılan buhar yüzünüze yansıdığında tatlı bir sıcaklık
kaplar içinizi. İçine dem koymaya
başladığınızda tavşan kanı sıcacık
çay kimi zaman Beşiktaş-Üsküdar
vapuruna götürür sizi. Özellikle
güvertede gezen kantinci elinizde simit gördüyse sualsiz yanınıza
bırakır çayı, siz de parasını tepsiye
koyarsınız. İstanbul’a eşlik eden bu
tavşan kanı yoldaş martılarla paylaşın diye simitinizi, çabucak soğur
ayazda. E çaysız yenmez bu meret
ver martılara onlar da dupduru Boğaz suyuyla ıslatıp yesinler simiti.
Evet bazen dupduru suya konan
çayın kokusu İstanbul’a götürür.
Ki İstanbul’un her caddesi hem çay
hem simit kokar. İstanbul’da bir
bardak kaynar suya konulan dem
her sohbetin dostudur. Bir bardak
çay deyip geçmeyin suyun en güzel halidir o. Katıldığında kokusunu veren ve nerede olursanız olun
sizi Beşiktaş-Üsküdar vapuruna,
İstanbul caddelerine götürendir.
Anadolu’da evinin önünde yapılan
düğün bayramlarda bulursun kendini ayranın ekşi süt kokusuyla.
Bir anda davullar zurnalar çalınmaya başlar. Tepsilere doldurulan
ayran eş dost bir arada oynanan
oyunları anımsatır. Yaz misafirliklerini anımsatır. Buz gibi suyun yoğurtta yarattığı mucize ayrandır.
Ayran deyip geçmeyin bir anda
çocukken ağzınıza bulaşan ayranı kolunuzla sildiğinizi anımsatır.
***
Kant derler bazı yerlerde ama eni
konu şekerli sudur. Bardaktaki kaynar suya birkaç küp şeker atıp karıştırırsın. Bazı yaşlılar çay içemezlerse kant yaparlar. Kavganın neferleri
içinse şekerli su onu içtikçe kızıllaşanları hatırlatır. Birkaç bitki kokusu gelir burnuna. Bazen ziyaretlere
bazen refakatlere götürür. Zafere
kilitlenmiş ellere, kızıl şafakta parlayan sarı yıldıza bakan gözlere,
artık saymayı unuttuğumuz ölümlere, kömür kokan bedenlere götürür. Suda karıştıkça eriyen şeker,
ömrünü vatana karıştırdıkça eriyen
şehitleri anımsatır. Koyunca ömrünü davanın orta yerine üzerine ka***
Camdan bir sürahinin içine yarıya rışan halk, gülen çocuklar, emek,iskadar koyduğun yoğurtta bazı za- yan,vefa ne varsa hepsiyle sen
man bembeyaz bir gelecek hayali karışmıssındır vatan denen deryakurarsın. Yoğurdu karıştırıken buz ya. Şekerli su, vatanşehit belleğingibi koyduğun su onu açar her şe- de bir bütündür artık. Ve şekerli su
yini değiştirir, beyazlığı hariç. O deyip geçme, burnuna ne zaman
buz gibi su yaz sıcağında terleyen gelse kokusu tek başına hücrelerde,
elini serinletir önce sonrada içini. hastane odalrındayken onlar, elle-
rine geçen küçücük kağıttan uzanan elleri tutarsın hemen. Şekerli
su, suyun isyan halidir. Ne zaman
gelse kokusu sizi elinizden tutup
barikatlara, alevlere götürendir.
***
Bize öğretirler ki yerin dibine doğru kazdıkça toprak ısınır, en dibinde ateş olurmuş. Siz kazdıkça madeni söke söke ocağın içine ateş
olurmuş. Bazen de su… su ile ateş
madencide kardeş olurmuş. Yerin
altından süzülen tertemiz su kapkara kömürün içine karışıp madenci olurmuş. O kara sulara sarılan kucak ana olurmuş. Oğlunun toprağı
sökerek çıkardığı kömür anaların
yüreğini döverek çıkardığı yürek
olurmuş. Kömüre karışan su acıdan
başka bir şeyi anlatmaz olurmuş insana, öfkeyi ve hesabı.
Bilmiyordu çoğu Beşiktaş- Üsküdar
vapurunun çaylarını, belki o köpük
köpük düğün ayranını içmeye hazırlanıyordu bir kaçı, ya da onlar
için toprağa eriyenlerden habersizdiler. Suyun en güzel, en coşkulu en
isyan halini sorsan gülerdi olur ya.
Fakat onların gülen yüzüne hasret
anneleri biliyor arık dupduru suya
ne karıştırsan o kokar. Çaya karışan
su İstanbul, yoğurda karışan su çocukluk, şekere karışan su hücre ve
direniş, kömüre karışan su evlat kokar.. ‰
24 | TAVIR | OCAK 2015
VX\XQNRNXVXLQGG
30
NHOLPHOHULQGLOL
NHOLPHOHULQGLOL
fıtrat
ay enur yayla
Manisa da bir maden ocağı. Adı Soma. İnşaatın 32. katına yük taşıyan asansör rinde onların alınlarında yazılı olsun.
Kapanmaz bu maden ocağının kapı- düştü ve 10 işçi asansörün içinde can Kadın haklarını düzenleme eşitsizlik
fıtratında var bu işin de.
Kendi hakları için “biz niye böyle zor
durumlarda kalıyoruz” deyip direnen
insanlara azgınca saldır, gözaltına alıp
tutukla, öldürüp ailelerine biraz para
ver. Kürsülere çıkıp din iman diye bağır. Halkın cebinden ufak ufak topladıklarını ayakkabı kutularına doldurup dağ yap. Sonra da halka sizin
kaderiniz de, sizin fıtratınızda var de.
Asıl senin soyunda var hırsızlık, ahlaksızlık Osmanlının torunu. Van’da
üşüyenler senin yüzünden üşüyor.
Suriye’de binlerce insan senin yüzünden ölüyor. Bunca grev, direniş
senin yaşattıkların yüzünden oluyor.
Madenlerde sönen hayatlar, ağlayan
yaşlı yırtık ayakkabılı amca senin yüzünden ağlıyor. Nerde kitap, nerde
din, nerde ahlak.. Hani..
ları acıları da derindir kazdıkları kuyu verdi. Öldüler adı “fıtrat” oldu.
gibi. Bir vardiya girer bir vardiya çıkar.
Bir maden ocağı daha Konya ErmeMayısın 14’ünden sonra burada ar- nek’te Has Şekerler maden ocağı. 18
tık maden değil madenci çıkarılmaya işçi sel basan maden ocağının içinde
başlandı. Deprem de değil kaza da göçük altında kaldı. Anaları ise dışarda
değildi yaşananlar. Bağıra bağıra gel- kan ağladı. Ne dediler analara: “fıtrat”.
di katliam. Tüm geleceğini tüm dünyasını buraya bağlayan madenciler Tayyip Erdoğan yine ‘’Kadın ve Adalet”
gecenin köründe bu maden ocağına isimli zirvede konuştu: “Kadın ile erkebir daha çıkamamak üzere girdiler. Bi- ği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtlanço ağırdı 301 madenci. Adı “fıtrat” rata terstir.” Kadın ezilmeye mahkumoldu ölümün.
dur. Kadın toplumlardan dışlanmaya
hor görülmeye mahkumdur diyor.
İstanbul Mecidiyeköy’de bir inşaat. Adı
Torunlar Holding. Bu inşaat tamalan- İşçilerin iş güvenliğini alma! İnsanca
dığında koskoca bir rezidans olacak. bir yaşam sunma! Üç kuruş maaş için
İşçilerin harcını kanla kardıkları bir re- gece gündüz çalıştır! Bunun adı fıtrat
zidans. Soma katliamından 5 ay sonra. olsun. Böyle yaşamak onların kaderle-
Onlara kalsa, böyle fıtratlar dizilir gider, burdan köye yol olur. Yatarsın
fıtrat, kalkarsın fıtrat, acıkırsın fıtrat,
daha iyisini istersin fıtrat, isyan edersin fıtrat.. Onların fıtrat dediği bizim
suskunluğumuz, korkumuz, bekleyişimiz, durduğumuz..
Oysa tarihimiz boyunca Anadolu isyanları fıtratı bir yere kadar dinledi. Pir
Sultan, Bedreddin, Demirci Kawa fıtratı bir yere kadar dinledi. Mahir, Deniz,
İbo dinlemedi.. Yani bizim fıtratımızda
onurlu bir direniş tarihi ve bu direnişi
örgütleyen önderler var.
Senin fıtratında ise kaçak Aksaraylar
var, korku var. ‰
OCAK 2015 | TAVIR | 25
I×WUDWLQGG
30
úLLU
úLLU
kandan iz sürdüm
mehmet özer
geçmişimiz çağırıyor şimdi
içimizde yanan kamp ateşi
aaydınlatıyor yolumuzu
yyüzümüzdeki derin uçurumlar
iiçimize bırakılan boşluk
ssuskunluğa yazgılı değiliz
öykümüz anlatılacak
ö
önümüzden geçiyor ardımızdan
ö
aağlayan tarih
kkimsesizliğimiz
aadımız lanetlendi
yyüzümüze kapandı kapılar
bütün yürekler kör pencere
yyaralı eşiklerde ağıtlar
göç yolları acılarımız
g
yyaşamak azaptı sürgünde
kkahır yüklü ömürlerle
gözlerimiz kül yuvası
g
zzemheriye sürgündü ömrümüz
ssıkıştırılmıştık…
ssırtımızı dağlara verdik
doruklarına düştü kan
d
yyolumuz çöle çıktı
ççeliğin acısı reva görüldü bize
….
…
yyaşam bağışlanmadı bize
onu biz yeşerttik kanın,külün,
o
kkumun içinden
unutulmuş eski acımız
u
eskimesin diye tuttum
e
kanattım yaramı
kandan iz sürdüm
eski yol ardımızdan bakarken
yeni yol çağırır bizi şimdi
anılar aynamız dönüp baktığımız
acıya dokunmak,
sevgiyi geri çağırmak
gereklidir bu
kuyulardan ses gelmiyor
kuyular kör,
kuyular sağır
uçurumlardan geri dönülür
kuyulardan dönülmez
kuyulardan ses topluyoruz
sulardan ışıklı şarkılar
vadilerden ateş topluyoruz
dağlardan gülen dal
acıya sürgün kardeşler
katılın kardeşlik halayına
sürgünden dönsün şarkılar
der-zor cennet olsun...
Ermeni Soykırımı’nın 100.yılı anısına...
1915 yılında Osmanlı, Anadolu’nun
dört bir yanında yüzbinlerce Ermeni’yi
katletti, yoketti... Bir o kadarı da ülkeyi
terketti, kaçtı.
26 | TAVIR | OCAK 2015
PHKPHWR]HULQGG
30
GHQHPH
GHQHPH
berkin, tamir, çocuklarımız...
deniz ekin
Önce Kristof Kolomb buldu
Amerika’yı
sonra biz.
Umutlar azaldı günden güne,
mutluluklar,
nun adı. Fakat direndikçe biz, çoğal- kin’in adı her anıldığında bir “töbe esdıkça ölüp ölüp destan olduk, dilden tağfurullah” çektiler. Yatak odalarında
dile anlatılan…
dahi talimatlarını uyguladıkları Amerika’ya sığındılar, adaleti ve yönetmeDaha demincek vurulup düştü Berkin, yi Amerika’dan öğrenecek, edindiği
akılla unutturacaklardı Berkin’i..
Fakat aynı günlerde ustaları da yakalanmıştı suçüstü.. Çünkü bu kez
Amerika’nın paçalarından akmaya
başladı; katliamcılığı, adaletsizliği,
zulmü…
Amerikan polisi, kağıttan kaplan
egosuyla doğrulttu tabancasını Tamir’e ve bastı tetiğe.. Tamir’in elindeki oyuncak silahtı büyük Amerikan
devletinin geleceğini tehlike altına
alan ve dahi yok edilmeliydi en hızlısından.. Tamir Rice, on iki yıllık ömrünü oracıkta tamamladı. Bilinmez, o
gün kafasında kurduğu hangi oyunlarla elinde oyuncak silahı gitmişti o
parka… Vurdular onu! Katledilmesi
için en büyük gerekçe hazırdı. O bir
siyahiydi… Ve kaçıncıydı bu…
ve ekmeğimiz.
Bir çocuk ağlasa dağ başında
gözyaşında Amerika akar.
Vurdularsa birini, kanı şorladıysa
bilin ki kurşunlarda Amerika var.
Kişi kişiye köle tutulduysa, asıldıysa
darağacında
Amerika var.
Ama biz yine de direneceğiz
sonuncumuza kadar.*
İstanbul’un yoksul kondularını bağrında taşıyan, duvarlarında oligarşiye,
faşizme, zulme, zorbalığa diklenen
sloganlar barındıran Okmeydanı’nda.
Hiç susmadık, Berkin demeden bir
güne uyanmadık. Ve her yeni doğan
günde Berkin’in hesabını sormanın
da özlemini duyduk ta şuramızda.. Ve
ta şuramızdaki özlemle, yürüdük yeni
destanlara…
Bizi katletmekten hiç geri durmadılar.
Çağlar boyunca zulmün zorbalığın
uygulayıcısı oldular. Sinip çekilseydik
köşemize, büyük bir dram olurdu bu-
Etekleri tutuşan sömürücü asalaklar,
“yatıp kalkıp Berkin diyorlar” dedi.
Kabuslarında Berkin’le boğuşanlar,
tarihsel yenilgilerinin korkusuyla Ber-
Elbette Tamir’i vuranlar yargılanmadı.
Olayların üstü kapatılmak için büyük
bir çaba sarf edildi ve devrimci demokrat, onurlu insanlar Tamir’in katillerinin yargılanmasını istemekten
geri durmadı.
Berkin’i vuranlar, Tamir’i vuranların
öğrencisi. Ustaları gibi vurur, vurulan
için adalet arayanı da vurur. Ama biz
unutmayız vuranı da, besleyeni de..
Ustayı da öğrenciyi de.. ‰
*Cahit Külebi
OCAK 2015 | TAVIR | 27
EHUNLQLQGG
30
JQFHO
JQFHO
berkin elvan dosyası nerede?
derya do an
polislerden gaz maskesini hiç çıkartmayanın 60 metreden, sokaktan taraffa uzun uzun dikkatle nişan alarak ve
yyere paralel olarak ateş açtığını görüyyoruz. 2. polisin ise kolu sargılı. Silahını
doldurup boşalttıktan sonra nişan alarak 6 ele yakın ateşliyor. Gaziler sokağının başı gaz bulutu oluyor. Orada bir
şeylerin olduğunu anlayan 2 ateşleyici
vve bir gaz fişeği dolduran 3 polis aniden, panikleyerek geri çekiliyorlar.
almıyorlar.
Berkin Elvan’ın vurulduğu zamandan
bu yana 500 günü geçkin bir süredir tek bir iddianame bile yazılmadı.
Kamu davası açılmadı. Hep unutturmak istediler. Ama unutturamadılar.
Biz beynimize kazıdık Berkin Elvan ismini, ve adaleti. Dergilerimizde anlattık, Berkin’in abileri, ablaları, kardeşleri
her yerde adalet istedi. Yüzlerce, binlerce kez ‘Berkin Elvan Onurumuzdur’,
‘15’inde Bir Fidan Berkin Elvan’ diye
haykırdık. Gözaltına alındık, dayak yedik, yerlerde sürüklendik. “Yattık, kalktık Berkin Elvan dedik”.
Işte Berkin tam da o zaman vuruluyor.
Öfkeli bir kitle polislerin üzerine doğru
ellerinde hiç bir şey olmadan yürüyor.
Kitleye de gaz sıkıyorlar. Görüntüler bu
kadar net. Vuran polisler de, çevik kuvvvet amirleri de belli.
Berkin bizim vicdanımızdır. Berkin için
adalet istemek, dünyanın tüm yoksulİlk andan itibaren peşini hiç bırakma- ları için adalet istemektir.
Kimse tanımaz, bilmezdi bu çocuğu dık. Delilleri karartmak için hastaneye Unutturabildiniz mi?
vurulmadan önce. Ve vurulduğu tarih- geldiklerinde izin vermedik. Komplo
ten sonra tüm Türkiye’nin tanıdığı bil- kurmaya çalıştılar, boşa çıkarttık. Dü- HAYIR!
diği biri oldu Berkin.
şünün soruşturmayı bile kendi talebimizle açtırdık. Dosya tam 4 savcı Ne hedef alanı, ne vuranı, ne de emir
Hepimiz biliyoruz, tanıyoruz Berkin’i. değiştirdi. Dosyaya bakan savcıların vereni unutmayız. Çünkü unutmak ve
Neden vurulduğunu, ne yaptığını, ne umurlarında bile değildi yargılamak.
unutturmak bizim tarihimizde yoktur.
yapmadığını da. Şu bir gerçektir ki
Diyor ya Amerika bizim için yaptığı
bugün Berkin Elvan ismi tek başına Önce görüntüler yok dediler. Avukat- tespitte, onlar 70 yaşındaki insanlabir isim değil artık. Bugün, Berkin El- larımız ısrarları ve kararlılıkları sonucu rı için de, 7 yaşındaki insanları için de
van dediğimizde aklımıza gelen ilk şey mecburen ortaya çıkartmak zorunda aynı şeyi yaparlar. Evet, birimiz hepiadalettir.
kaldılar. Biz eminiz ki ellerinde o güne miz için, hepimiz birimiz için deriz.
ait daha net görüntüler de vardır.
Böyle düşünür böyle yaşarız.
Geçtiğimiz günlerde Berkin’in vurulduğu günün TOMA kamerasıyla çeki- Polislerin kimlikleri “tespit edileme- Yani sizin anlayacağınız bu dosyayı
len görüntüleri ortaya çıktı. Görüntüde diği” için kamu davası açılamıyor. Bu saklamaya bin oda yetmez. Adalet biBerkin’in vurulduğu Gaziler sokağının polislerin kimliklerini tespit etmek, zim ellerimizdedir.
başında zaman zaman sadece 3-4 ki- bu kadar zor mudur? Hayır, hiç de zor
şinin slogan attığı görülüyor. Ve daha değil tespit etmek. Her şeyi bilen ‘dev- Susmuyoruz, hesap soruyoruz! ‰
sonrasında 2 polisin kumral, seyrek letimizin’ bilmediği tek şey bu polislesaçlı ve orta boylu olanın 3-4 kişiye rin isimleri midir? Ama gelin görün ki
yaklaşık 65 metrede hedeflendiği ve tespit etmek bir yana, ifadelerini bile
28 | TAVIR | OCAK 2015
EHUNLQGRV\DVLLQGG
30
DQÕ
DQÕ
reklam arasında
on dokuz aralık
hazal kara
leyeceğiz bu hipnoz görüntüsünün
ortadan kalkması gerek. İki reklam
arasında amacımız bizim 15 dakikalık belgeseli izletmek.
Akşam olmuş... aralık ayı geldiğinden
havalar da haliyle soğuyor. Sıkıca sarınıp düşüyoruz yollara... Gideceğimiz
evde bizi bekleyenler var. Bizim de
onlara anlatacaklarımız. Ve elimiz boş
değil.
Bir aralık ayı daha bitecek... Oysa Aralık unutmayanlar için diri diri yanmak
demek. Bize devrimciliği anlatan bir
usta kitaptır şehitlerimiz. Onların açtığı bu yolda, yapılan nice zulmün öfkesiyle yürüyeceğiz. Ve asla unutmayacağız.
mızda ev sahibi abla ve üç komşusu
var. Tam bir kadınlar sohbeti kurduk.
Tabi ki televizyon açıkken ne kadar
sohbet edebilirsen. Küçücük kutucuk
nasıl kaplamış hayatları. Küçücük dedik diye masumlaştırdık sanmayın.
Beynimize ilmek ilmek kara bir ağ
ördüler bu görüntü kutularıyla. Her
akşam izlenen başka hayatların hikayelerini takip etmekten kendi hayatlarına sıra geliyor mu insanların? Ne
zaman geliyor? Başını yastığa koyunca, sabah kalkacak olmanın endişesine kapılıyor önce. Sonra bin bir dert
tasa... İzlediği dizilerden fayda yok. Ve
her gün devam ediyorlar dizilerin başına heyecanla geçmeye.
19 Aralık 2000’de devrimci tutsaklara
yapılan katliamı unutmadık ve unutturmayacağız. Yanımıza katliam görüntülerinin ve yaşayanların anlatım- Tüm bu dizi kargaşasının arasında işte
larının olduğu bir belgesel alıyoruz ve en yakınlarımız dediğimiz insanlara,
19 Aralık katliamından görüntüler
koyuluyoruz yola...
izletip, anlatmak istiyoruz o günün
Şimdi kapıdayız, vardık. Açıldı kapı ve hikayesini... Ama işimiz zor. Gözler
bir sıcak merhaba, sıcacık evden içeri TV’den bir milim bile şaşmıyor. Adeta
girdik. Mis gibi de çay kokuyor. Yemek bağlanmış kalmışlar. Sanki o kutunun
sonrası içilen demli çaydan biz de na- içerisinde bir el onları oraya bağlamış
sipleniyoruz. Mutfaktayız, bizim dışı- tutuyor. Mecbur reklam arasını bek-
Ve... reklamlar... hemen başlıyoruz
önceden hazır hale getirdiğimiz görüntüleri başlatıyoruz bilgisayardan.
İzleyicilerimizin dikkatleri son derece dağınık. İlgi çekecek ayrıntıları yakalamaya çalışıyoruz. O günden bu
güne devrimciliğe devam eden insanlarımızdan bahsediyoruz. Sonra
Birsen Kars çıkıyor ekranda “6 kadın!
Diri diri yaktılar!” diyor. Bu görüntüleri izlerken tekrardan Hitler’in; 19
Aralık katliamının mimarlarından Hikmet Sami Türk’te canlandığını görüyoruz. İzleyicilerimiz biraz ilgisiz, biri
telefonla, biri televizyonla uğraşıyor.
Bir tanesi tamamen odaklanmış sonuna kadar sessizce izledi görüntüleri, bitince de sesi çıkmadı onun. Bir
tanesi “ama insan bundan etkilenir”
demekten kendini alamadı. Bir diğeri
“Bayrampaşa’da halanlar oturuyor kızım ben biliyorum orayı” diyor. Maalesef reklamlar bitiyor ve izleyicilerimiz
devam etmek istemiyorlar... O kadar
bunalmışlar ki zaten gerçeklerden,
yaşananlardan... Hayatlarının on beş
dakikasını ayırdılar bir akşam... Onlar
için ne ifade ettiğini tam olarak bilemiyoruz ama eminiz ki akıllarının bir
köşesinde soru işareti yarattık. Dizilerle, reklamlarla, magazinle unutturmaya çalıştıkları gerçeklere çarptılar ve o
günün 19 aralık’ın anlamını hatırladılar. Kaç kişinin kafasında gerçeklerin
şimşeklerini çaktırdık bu bizim için
değerli. ‰
OCAK 2015 | TAVIR | 29
RQGRNX]DUDOLNLQGG
30
úLLU
úLLU
biliyorum yakındasın
burak ergün
Biliyorum yakındasın…
Bir kez daha
Geçirdik tırnaklarımızı
Sana.
Koparıp almak için.
Biliyorum yakındasın…
Yeni doğan günün
İlk ışıkları
Habercin.
Çocukların gözlerindeki alev
Habercin.
Biliyorum yakındasın
Yine bizim olmaya hazırsın!
Gecemiz,
Gündüzümüz
Sen!
Düşümüz
Düşkünlüğümüz
Sen!
Kaç kez öldük
Sana gelmek için.
Kaç kez küllerimizi savurduk
Üstüne senin.
Kaç kez adımladık
Sokakları,
Caddeleri,
Şehirleri…
Kaç kez ağladı analar.
Kaç kez bir lokma
Geçmedi boğazdan.
Kaç kez bir kuş tüyü
Bıraktık toprağa
Söyle kaç kez
Kaç kez!
Biliyorum yakındasın…
Hasretimiz asırlara bindi.
Hasretimiz sancılara
Hasretimiz sevdalara
Biliyorum yakındasın
30 | TAVIR | OCAK 2015
ELOL\RUXPLQGG
30
DUDúWÕUPD
DUDúWÕUPD
bir yılın öyküsü
tav r
meydanı’nda polisler tarafından isabet alınarak kafasından gaz kapsülü
ile vurulan Berkin Elvan 269 gün hasttanede komada kaldıktan sonra 11
Mart sabahı hayata gözlerini yumdu.
Üç milyon kişi Berkin’i sonsuzluğa
uğurladı.
13 Nisan
13 Nisan Pazar günü Grup Yorum ve
konuk sanatçılar, beraber geleneksel
4. Bağımsız Türkiye konserini gerçek4
leştirdi. Geçen sene 550.000 kişinin
katıldığı konsere bu sene 1 Milyon kişi
katıldı. Sanat Meclisi’nin Van depremzzedeleri ile yaptığı ‘Van Üşüyor’ adlı
şarkı da sahnede hep birlikte söylenbirçok sanatçı ve dinleyenleri destek di.
25 Ocak
Ücret ve tazminatlarının ödenmeme- açlık grevleri ile Grup Yorum’u yalnız
si üzerine çalıştıkları tekstil firmasının bırakmadı.
16-22 Nisan
makinelerine el koyan Kazova Tekstil
Halk Cephesi’nin gelenekselleştirdiişçileri birçok sanatçının katılımı ile 11 Mart
ği “Eyüp Baş Uluslararası Emperyalist
ürettikleri kazakları da satacakları ‘Di- Haziran ayaklanması sürecinde Ok- Saldırganlığa Karşı Halkların Birliği
ren Kazova Kazak ve Kültür Mağazası’nı Şişli’de açtı.
1 Şubat
Kar yağışı dolayısıyla yolları kapalı
olan Van/Yalınca köyünde üç çocuk
yardım ulaştırılamadığı için hayatını
kaybetti.
14 Şubat
Grup Yorum üyeleri, Kazova’da yurtdışı yasaklarının kaldırılması için dönüşümlü olarak bir ay açlık grevindeydi.
Açlık grevi süresince Kazova işçileri,
OCAK 2015 | TAVIR | 33
SDQDURPDLQGG
30
1 Haziran
Brezilya’da düzenlenecek olan Dünya Kupası maçı öncesinde Haziran
ayının başından itibaren Rio De Jenerio’da ‘suçu önleme’, ‘güvenlik’ gerekçeleri ile gecekondu bölgeleri
Brezilya silahlı kuvvetlerine bağlı özel
bir tim tarafından resmen işgal edildi.
‘Dünya Kupası hazırlıkları’ esnasında
sokak çocukları acımasızca Brezilya
polisi tarafından katledildi.
28 Haziran
Sempozyumu”nun 5.si Gazi Mahallesi
Büyük Park’a kurulan büyük çadırlar- 22 Mayıs
da gerçekleşti.
Okmeydanı’nda İTO Anadolu Ticaret Meslek Lisesi’nde, Liseli Devrimci
17 Nisan
Gençlik’in Berkin Elvan ve Soma’da
20.yüzyılın en önemli yazarlarından katledilen maden işçileri için gerçekbiri olarak nitelendirilen ‘Yüzyıllık Yal- leştirmek istedikleri boykota polisler
nızlık’, ’Kolera Günlerinde Aşk’, ‘Kırmızı saldırdı. Saldırıda polis gerçek mermi
Pazartesi’, ‘Labirentteki General’, ’Aşk kullandı ve Cemevi’nde bir cenaze
ve Öbür Cinler’, ‘Bir Kayıp Denizci’ için orada bulunan Uğur Kurt’u kateserlerinin sahibi Kolombiyalı yazar letti.
Gabriel Garcia Marquez tedavi gördüğü hastanede 87 yaşında yaşamını 27 Mayıs
yitirdi.
Sağlıklı yaşam için gerekli olan spor
faaliyetlerinden halkın ücretsiz yarar2 Mayıs
lanabilmesi için açılan ve adını 2002
Ukrayna’nın Odessa kentinde çatışma yılında büyük ölüm orucu direnişinde
esnasında faşistler sendika binasını şehit düşen, sporcu kimliği ile ön plaateşe verdi. Binaya sığınan 46 antifa- na çıkan Berkan Abatay’dan alan spor
şisti diri diri yakarak katletti.
merkezi açıldı.
Almanya/Köln’de Oberhausen Arena’da bu sene on binlerin katılımıyla
Grup Yorum’un içerisinde yer aldığı
Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek konserinin üçüncüsü gerçekleştirildi.
30 Haziran
3 Yahudi gencin ölü bulunmasını bahane ederek Gazze’ye saldırıda bulunan İsrail ordusu sadece altı günde
971’den fazla roket attı. 39’u çocuk, 24
kadın, 194 kişi hayatını kaybetti. 422
çocuk, 271 kadın, 1485 kişi yaralandı.
13 Temmuz
2013 ayında katıldığı uyuşturucu ve
yozlaşmaya karşı Gülsuyu’nda düzenlenen bir yürüyüşte çeteler tarafından
katledilen Hasan Ferit Gedik’in adını
alan ‘’Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Savaş ve Kurtuluş Merkezi’’ Gazi
Mahallesi’nde açıldı.
28 Temmuz
13 Mayıs
Manisa’nın Soma İlçesi’nde kaçak işçilerin çalıştırıldığı, güvenlik önlemlerinin ihmal edildiği kömür ocağında
çıkan yangın nedeniyle 301 işçi katledildi.
14 Mayıs
301 işçinin hayatını kaybettiği Soma’da başbakanlık müşaviri Yusuf
Yerkel iki özel harekatçının tuttuğu
bir madenciyi defalarca tekmelemişti.
Yerkel ‘attığı tekmeler’ sonrasında bir
hafta iş göremez raporu aldı.
34 | TAVIR | OCAK 2015
SDQDURPDLQGG
30
Y
Yavuz Bingöl, “Erdoğan’ın annesine
küfredilmişti” diyerek Berkin’in annesini yuhalatmasını ‘insani bir durum’
açıklamasında bulunarak savundu.
15 Aralık
Recep Tayyip Erdoğan, tamamı AKP’li
bürokratlardan seçilen atama listesinden PTT genel müdürü Osman Tural’ı
Danıştay üyeliğine atadı.
16 Aralık
Çayan Mahallesi’nde stand gerekçesiyle HDP ile yaşanan tartışmalardan
sonra, emperyalistlere tek bir taş atmayan Kürt Milliyetçilerinin devrimcilere ve bir çok mahallede devrimci
kurumlara yönelik saldırılarında birçok insan yaralandı, kurumlar yakılarak tahrip edildi.
ardından Türkiye’nin birçok yerinde
yapılan Kobani’ye destek eylemleri
sırasında 46 kişi yaşamını yitirdi, 682
kişi yaralandı, 1974 kişi gözaltına alındı, 323 kişi tutuklandı.
28 Ekim
Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde maden ocağında meydana gelen su
9 Ağustos
baskını sonucunda 18 işçi madende
ABD Ferguson eyaletinde 18 yaşın- mahsur kaldı. Haftalarca süren tahliye
daki silahsız siyahi genç Michael çalışmaları sonucunda 18 işçinin canBrown’ın ismi açıklanmayan bir polis sız bedenlerine ulaşıldı.
tarafından öldürülmesi ile başlayan
eylemler, 170 şehre yayılarak devam 1-2 Kasım
etti. Günlerce süren eylemler esna- Gazi Büyük Park’ta bu sene Haziran
sında içerisinde gazeteciler de olmak Ayaklanması ardından kurulan içinde
üzere bir çok insan gözaltına alınmış- Grup Yorum’un ve onlarca sanatçının
tı.
olduğu Sanat Meclisi 2. Sanat Buluşması gerçekleştirildi.
19 Ağustos
Haziran Ayaklanması sürecinde gözzaltına alınan Çarşı grubu üyelerine
yönelik soruşturmada hazırlanan iddianame kabul edilmişti. Savcının aralarında Çarşı liderlerinin de bulunduğu
35 kişiyi Gezi’de ‘hükümeti yıkmaya
teşebbüs’le suçladığı mahkemenin
ilki Çağlayan adliyesi’nde görüldü.
6 Aralık
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatroları Müdürlüğü’ne eski güreş
hakemliği ve zabıta müdürlüğü gibi
görevlerde çalışan Şevket Demirkaya
getirildi.
2014 yılında Ortadoğu’nun başta yer
aldığı Filistin, Suriye, Irak, Pakistan ve
Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle
dünyada toplam 128 gazeteci yaşamını yitirdi. ‰
Yaklaşık üç yıldır kanserle mücade- 3 Aralık
le eden, altmışa yakın eseri bulunan Ahmet Hakan’ın sorularını cevaplayan
Filistinli şair Semih El Kasım hayatını
kaybetti.
6 Eylül
TOKİ’den alınan arsada yapılan Torun
Center, yürütmeyi durdurma kararı
verilen ve iptal kararlarını aşmak için
küçük değişikliklerle hazırlanan yeni
plan-projelerle devam eden inşaatlardan biriydi. Mecidiyeköy’de Torun
Center inşaatındaki asansör, içinde
bulunan 10 işçi ile birlikte 32. Kattan
zemine çakıldı. 10 işçi öldü.
6 Ekim
IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarının
OCAK 2015 | TAVIR | 35
SDQDURPDLQGG
30
D\ÕQIRWR÷UDIÕ
D\ÕQIRWR÷UDIÕ
ankara fosem
34 | TAVIR | OCAK 2015
D\LLQIRWRLQGG
30
HOHúWLUL
HOHúWLUL
destek köstek derken
nerelere vardık
mehmet esato lu
Sanat varolalıberi bir yanda yaratım
sancıları ile boğuşurken öte yandan da kaynak konusu aynı ağırlıkta gündeminde yerini korumuştur.
Sanatçı ne yaratacak? Nasıl yaratacak? İdeolojik, estetik ve maddi kaynaklarını nereden ve nasıl alacak?
Sınıflı toplumlarda egemenler sanatın toplum üzerinde etkilerini
gördükçe sanata bir yandan kaynak yaratmaya çalışırken öte yandan da kendi ideolojik ve estetik seçimlerini sanatçıya dayatmışlardır.
Sanatçı kaynak ve ideolojik, estetik dayatma karşısında adeta “kırk katır, kırk
satır” cenderesinin ortasında kalmıştır.
Egemenden alıp ona karşı bir sanat yapmak uzun vadede mümkün değildir. Egemenler
sanata
ve sanatçıya hoşgörüden lafta söz
ederken pratikte kendi düzenlerini hedef alan her türden sanata savaş açmaktan geri durmamışlardır.
natçının kaderinin pek farklı olamayacağını
ortaya
koymuştur.
Otuz yıl önce ülkemizde tiyatrolara
devlet yardımı gündeme geldiğinde ülke 12 Eylül günlerini yaşıyordu.
Ülkede yedi bin kişi için idam istendiği günlerde devlet tiyatroya, sinemaya giderek sanatın
tüm alanlarına destek sunuyordu.
Tiyatro alanında yardımla ilgili toplantılarda genel söylem “para verecekler ama hiçbir şeye karışmayacaklar” çevresinde dönüp dolanıyordu.
İlk toplantılarda “her topluluk bir
dosya kağıdına topluluğunu tanıtan bir yazı yazsın bu yeterli olacaktır” denirken süreçte yardım almak
için dev bir bürokratik dosya hazırlama şartı sanatçıların önüne dikildi.
Önceleri tiyatrolara verilen destek
rakamları sembolik düzeylerde kalırken yardım rakamlarının yükselmesiyle toplulukların devlete ödeme rakamları da büyümeye başladı.
sistemlerini ayakta tutmak adına
sanata, eğitime ve sağlık alanlarına
parasal destek yapmaya koyuldular.
Özellikle dünyanın devrim dalgalarıyla sarsıldığı dönemlerde egemenler bu alanlara parayı adeta
yağdırdılar. Kimi ülkeler bu desteği
dağıtacak köklü kurumlar var ettiler.
Sistemden pay alanlar içinde artık
sanatçılar da vardı. Ezilenler zor koşullarda yaşarken sistemden pay
alan sanatçılar egemenlerin sundukları kimi “nimet”lerin içinde yaşamaya ve üretmeye başladılar.
Bu durum sistem içinde muhalif bir
duruşu olsa da son tahlilde sistemin yanında olma durumunda olan
garip bir sanatçı modelini türetti.
Ülkemizde de devletin sanata desteği sistem karşısında kanıyla canıyla savaşa girmiş sanatçı yerine bir
yerde sistemden az da olsa pay alan
sonuç olarak da sistemle yaşanan
büyük kapışma anlarında geri duÜlkemizde Osmanlı döneminde Devlet adeta bir eliyle verdiği parayı ran bir sanatçı türünü ortaya çıkardı.
muhalefet eden sanatçı ağır be- bir başka eliyle geri almaya başladı. Egemenler bir Nazım Hikmet gibi, bir
deller öderken cumhuriyetin yüz 1917 Ekim devrimi sonrası yeryü- Yılmaz Güney gibi karşılarına dikilmiş
yıla yaklaşan pratiği de muhalif sa- zünün birçok alanında egemenler onları kitleler önünde zor durumda
OCAK 2015 | TAVIR | 35
HVDWRJOXLQGG
30
bırakan sanatçı modelleri yerine sistemle belli bir düzeyde parasal ilişkisi
olan egemenler kadar olmasa da sistemden kimi paylar alan, ortalık kızıştığında küçük bir uyarı ile “dur” diyebilecekleri bir sanatçı güruhu var ettiler.
Sanata devlet desteği sistemle
dirsek temasında olan sanat örgütlenmelerini de ortaya koydu.
Sanatçıları temsil eder görünen
kimi tabela örgütlerinin yönetiminde kümelenen “sanatçı”lar devletle,
sermaye çevreleriyle bu kurumlar
aracılığıyla ilişkiler kurdular. Kimi
fonlardan büyük paralar bu kurumlar aracılığıyla sanat alanına akıtıldı.
Süreçte devlet ve sermaye desteğiyle yaşayan dolayısıyla izleyici desteğine pek de gereksinimi olmayan
bir sanat eylemi ortaya çıkıverdi.
Plastik sanatlarda sergiler açılıyor,
müzik alanında konserler veriliyor
ya da gösterişli tiyatro oyunları sahneleniyor ancak bunlar bir sanatsal
etkinlik olmaktan çok devletin bir
gövde gösterisi ya da bir sermaye çevresinin reklam kampanyasının parçası olmaktan öteye bir şey değildi.
Büyük emperyalist ülkelerde devlet
ya da sermaye desteğinde türetilen
devletin sermayenin ideolojik aygıtlarınca şekillendirilmiş bir sanat da bu
süreçte boy göstermekte gecikmedi.
Ülkemizde tiyatro alanına 12 Eylül sürecinde yapılan para yardımı
da benzeri etkileri ortaya koydu.
Sanat alanına soyunanlar kendi izleyicilerini varetme, sanatlarını geniş kitlelere götürme yerine devlet ya da sponsor desteğinde bir
sanat türetip belli bir çevrede etkinliklerini kotarıp sunuyorlardı.
Süreçte kendi izleyicisine yabancılaşmış, egemenlerin desteği peşine takılmış büyük bir sanatçı kitlesi türedi.
bu çevrelerin desteğinde büyük sanat festivalleri ve ödüllerini de peşinden sürüklemede gecikmedi.
Ülkenin kimi alanlarında büyük sanatsal festivaller yapılıyordu. Bu festivallerin yöneticileri devletten ve
sermaye çevrelerinden desteklerle
ceplerini dolduruyor ortada da göstermelik bir işler dönüp duruyordu.
Kimi sanatsal ürünler görkemli törenlerle ödüllendiriliyor ancak bu
da yine aynı kirli oyunların bir parçası olmaktan öteye işler değildi.
Süreçte sanat alanında varolmanın bir ön şartı da o alanlarda boy göstermek o kurumlardan
ödül almış olmaktan geçiyordu.
1991’de dünya çapında sosyalist ülkelerin çöküşü ile devlet
sağlık, eğitim ve sanat alanlarından desteğini çekmeye koyuldu.
Devlet ve egemenler artık bu
alanlarda bir “hakkaniyet” içinde görünmek zorunda da değildi.
Sanat alanına devlet ve sermayenin desteklerini sunanlar açıkça ve yüzsüzce “benim borazanım olacaksan gel” diyorlardı.
Ülkemizde de AKP iktidarı önceleri sanat alanında destek sunarken belli bir hakkaniyet içinde görünmeye çalışırken son
yıllarda açıkça kendi yandaşı olmayan
sanatı dışlamak üzere harekete geçti.
Önce sanat kurumlarını kendi maşası
olmaya aday yöneticilerle idare etmeye çalışan AKP iktidarı süreçte bu
kurumları da sunacağı destekleri de
toptan yok etmek üzere kolları sıvadı.
Gezi sürecinde kimi tiyatro örgütlenmelerine parasal desteği kesen AKP
ardından TÜSAK yasası ile de kendi
çatısı altında varolan sanat kurumlarını toptan yok edeceğini ilan etti.
uzlaşı yolu arıyor. Geriye kalan küçük
bir kesimse sermaye ve devlet desteğine karşı durup kendi izleyicisiyle
bütünleşerek ayakta kalmak istiyor.
Bu yıl tiyatrolara devlet desteğinin toplam dört milyon lira civarında 80 profesyonel, 35 çocuk
oyunu, 68 amatör ve 44 geleneksel
olmak üzere 227 özel tiyatronun
projesine dağıtılmasına karar verildi.
Bu topluluklar içinde Genco Erkal’ın
Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular, Zafer Diper’in Bizim Tiyatrosu,
Yaşar Gündem’ in Samsun Sanat Tiyatrosu gibi bir dolu topluluk yok.
Bu topluluklardan bir kısmı yardım için başvuru
yapmadılar bir kısmı ise başvuru yaptıkları halde yardım alamadılar.
Geçen yıl yardım sonrası büyük
bir gürültü patlamışken bu yıl tiyatro çevrelerinde bir sessizlik var.
Topluluklardan kimileri parasal yardım olmayınca yeni bir proje üretmedi ve ucu belirsiz bir beklemeye geçti. Kimileri AKP dümen suyunda işler
yapmanın yollarını arıyor. Kimileri de
çoktandır ihmal ettiği izleyicisiyle yeniden yan yana gelme derdine düştü.
Şimdi muhalif tiyatro, şapkasını önüne koymak zorundadır. Kısa
vadeli günü kurtaracak bir yol
önünde kalmadı. Son otuz yılda
devlet ve sermaye desteği peşinde koşmanın da sonuçları ortada.
Sanat alanında söyleyecekleri bir söz
varsa şapkayı önlerine koyup düşünmenin ve izleyicileriyle el ele verip
zorlu yollardan yürümenin zamanıdır.
Eski, tükenmiş bir ideolojik ve estetik yaklaşımla yürünecek bir yol
da kalmamıştır. Yeni yaratımlara,
buluşlara, izleyiciyi yeniden parAKP’nin bu saldırgan tutumuna kar- lak düşüncelere götürecek yol
Devlet ya da sermaye bunlara deste- şı yapılan bir dolu toplantıda yapılan ve yöntemlere gereksinim vardır.
ğini verip kimi özgürlük alanları su- tartışmalarda da ortaya konulan öner- Yürünecek yol oldukça zor ama
narken kırmızı çizgilerini de zaman za- melerde ortaya iki ayrı bakış açısı çıktı. dövüştükçe,
ilerledikçe
aydınman göstermekten geri durmuyordu. Bunlardan biri; son otuz yıldır devlet lanacak karanlıklara gebedir. ‰
Devlet ve sermaye desteğinde önce desteğiyle kendini var etmiş sanat
sanat ürünleriyle başlayan süreç kurumları devlet ve sermaye ile bir
36 | TAVIR | OCAK 2015
HVDWRJOXLQGG
30
WL\DWUR
WL\DWUR
on iki öfkeli adam
idil halk tiyatrosu
Şehir Tiyatroları’nda On İki Öfkeli Adam’ı izledik. Reginald Rose’un
1950’lerde Amerika’da kaleme aldığı
bir oyun bu. Şehir Tiyatroları’nda daha
evvel 1958-1959 ile 1982-1983 sezonlarında sahnelenmiş. Ayrıca sinemaya
da Sidney Lumett’ın yönetmenliğiyle
1959 yılında aktarılmış.
Şehir Tiyatroları’nın yüzüncü yılında,
bu sezon, tekrardan sahnelenen oyunu Arif Akkaya yönetiyor. Kadrosunda ise Ahmet Özarslan, Ali Gökmen
Altuğ, Burteçin Zoga, Enes Mazak,
Erkan Akkoyunlu, Gün Koper, Kutay
Kırşehirlioğlu, Mehmet Avdan, Metin
Çoban, Nihat Alpteki, Rahmi Elhan, Bir insanın hayatı söz konusu olan...
Serdar Orçin, Yalçın Avşar rol alıyor.
On dokuz yaşındaki çocuğun cinayeti işleyip işlemediğini tam olarak jüri
Oyun, basit bir cinayet davasını ince- bilmese dahi o odadan bir karar verelemek üzere bir araya gelen düşün- rek çıkacaklar ve bir insanın hayatı on
celeri, meslekleri, ideolojileri, sosyal iki kişinin dilinden dökülen cümlelere
statüleri ve yaşları birbirlerinden göre ya sürecek ya bitecek. Burada
farklı olan on iki kişilik jürinin bir ka- artık önemli olan çocuğun cinayeti işrar verme durumunu ele alıyor. On iki leyip işlemediği değil, bir düşüncenin
kişilik jüri, on dokuz yaşında bir çocu- hayat üzerindeki belirleyiciliği oluyor.
ğun babasını öldürüp öldürmediğine,
suçlu olup olmadığına karar vermek Her toplulukta olduğu gibi bu on iki
üzere bir odada tartışıyorlar. Durum kişilik gruptaki insanlar da farklı yaitibariyle çok basit bir konu gibi duru- pılara sahip. Jüri üyeleri arasında payor. Fakat her şey tam da bu noktada zarlamacı da var, reklâmcı da... Kimi,
başlıyor.
akşamki beyzbol maçına yetişmenin
OCAK 2015 | TAVIR | 37
RQLNLRINHOLDGDPLQGG
30
derdinde, kimi kendi oğluna olan öfkesini suçlanan çocuktan çıkarmak istemekte. Asil (!) Amerikan toplumunu
temsil eden bir göçmen bile var aralarında ve bir de tabi olaya duygularından arınmış bir şekilde matematiksel
olarak bakan ve eldeki bulgulara karşı
önyargısız bir şekilde yapmamış olma
ihtimalini düşünen biri de var..
Oyun boyunca on bir jüri bir an önce
karar verip o odadan çıkmak niyetinde. Bir insanın ölecek olması on bir
üyenin umurunda bile değil.
12 Öfkeli Adam’ı izlerken aklımızdan
bunlar geçip duruyor. Oyun bu sezon
sahnelenmesine rağmen çok uzun zamandır oynanıyormuş gibi oturmuş
oyunculuklar yerinde ve abartısız, tek
mekan ve on iki erkek oyuncu olmasının zorluklarını etkileyici diyaloglar
vve oyunculuklarla ortadan kaldırıyor.
Sade bir dekor tercih edilmiş. Dekorun sadeliği adeta odadaki tartışmalar yoğunlaştıkça insanı o duyguya
sokmaya büyük bir katkı sağlıyor.
Gökyüzü efektleri odanın atmosferini
iyi yansıtıyor. Yalnızca kostüm seçimlerinde çok da detaylı düşünülmediği
düşüncesine varıyoruz. Oyundaki diyyalektik, sahnede beden bulduğundan, karakterlerin duygu durumlarıyla özdeşim kurmak ve olayı neden
sonuç ilişkisi halinde incelemek hiç
de zor olmuyor. Oyun boyunca aslında çocuğun bu suçu işleyip işlemedinelendiği günlerden bu güne adalet ğini merak etmiyoruz. Oyunun yazılış
sistemi değişmedi. Aksine daha da amacının, ön yargıları parçalamak,
gedikler açıldı. İnsanlar bir gecede adaletin nasıl kişiye uygun bir kıyafet
çıkan kararlarla darağaçlarına asıldı, haline getirildiğini görmemizi sağlaaileleri radyolardan öğrendi. Uydur- mak olduğunu anlıyoruz.
ma gerekçelerle tutuklanan insanlar
ömür boyu hapis cezalarına çarptırıl- 12 Öfkeli Adam bu sezon şehir tiyatdı. Baskılara, yasaklara karşı direnen- rolarında izlenebilecek oyunlardan
ler sokak ortasında katledildi. Katledi- biri. ‰
liyor. Evet, adalet kişiye uygun biçilen
bir kıyafet halini alıyor.
Yalnızca biri “ya yapmadıysa” düşüncesini taşıyor. Bir ihtimal yalnızca “ya
yapmadıysa” ve bir saat elli dakika süren oyun boyunca tek bir jüri, en azılı
tartışmaları yürüttüğü jüriler de dahil
olmak üzere herkesi bir an olsun farklı düşünmeye yönlendiriyor. Ve sonuç
olarak, bir hayat için karar vermenin
bu kadar kolay olmayacağı sonucu çıkıyor. Bir insanın “ya yapmadıysa” düşüncesi, en katı, en değişmez sanılan
düşünceleri dahi değiştirebiliyor. Ön
yargıları parçalayabiliyor.
Evet, oyun konusu itibariyle bizim
adalet ve yargı sistemimize hiç de
uzak değil. Oyunun yazıldığı, ilk sah38 | TAVIR | OCAK 2015
RQLNLRINHOLDGDPLQGG
30
NLWDS
NLWDS
onurlu aydın biyografileri
levent navruz
duruşu sergileyen 31 aydınımızın Tavvır’ın devrimci kalemlerinden yazılan
biyografilerinden oluşuyor… Yayınlanan birinci ciltte sırasıyla şu aydınlarımızın biyografilerine yer verilmiş:
Nicolas Y. Vaptsarov, Rıfat Ilgaz, Frederic Joliot Curie, Sergei M. Eisenstein,
Bertolt Brecht, Enver Gökçe, Ruhi Su,
Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı),
Yılmaz Güney, A.Kadir, Aşık Mahsuni
Y
Şerif, Adnan Yücel, Jean Paul Sartre,
Fakir Baykurt, Ape Musa, Jose Marti,
Orhan Veli, Arthur Miller, Georges Politzer, Sabahattin Ali, Charlie Chaplin,
JJack London, Maksim Gorki, Ahmed
Arif, Mehmed Uzun, Albert Einstein,
A
Nikolay Ostrovski, Dido Sotirio, Kemal
TTahir…
Birinci cildin önsüzünde neden böyle
bir çalışmaya yer verdikleri konusunda şunlar yazılı; ‘’Ezilen halkların onuru olmuş bu aydınların yaşamlarını ve
savundukları düşüncelerini ‘Onurlu
Aydın Biyografileri’ başlığı altında sayA
ffalarına taşıyan Tavır, onlardan öğrenecek çok şeyin olduğuna inanıyor ve
sayfalarında onları anlatmaktan onur
duyuyor…” (Onurlu Aydın Biyografileri-1 Syf:8) Yaşamları ve söyledikleriyle
halka güzellik sunan aydınlarımızdan
İlk cildi Ekim 2010’da yayınlanan cildin de ikinci baskısı yapıldı. İste- öğreneceğimiz çok şey vardır elbet...
Onurlu Aydın Biyografileri’nin ikin- yen iki cilt halinde bu eserlere sahip Bununla gerçek aydınlarla burjuva ayci cildi yine Tavır Yayınları tarafından olabilir... Birinci cilt; yazdıkları, söyle- dınlar arasındaki fark da görünür. Jean
yayınladı. İkinci cildin yanında, birinci dikleri ve hayatlarıyla onurlu aydın Paul Sarte’ın anlatıldığı yazıda aydın
OCAK 2015 | TAVIR | 39
RQXUOXD\GLQLQGG
30
tanımı da yapılmış. Şöyle denilmekte;
“Zira, aydın olmanın, aydın sorumluluğu taşımanın tarihten süzülüp gelen ölçütleri vardır. Örneğin; doğaya,
topluma, tarihe ve insana dair gerçeklerin bilgisine ulaşmak ve bu gerçekleri açıklamak… Dolayısıyla ilerici düşüncelere sahip olmak… Haksızlığın
karşısında olmak… Dolayısıyla zalimin karşısında ve mazlumun yanında
saf tutmak… Zorbalık karşısında ilke
ve düşüncelerinden vazgeçmemek…
Dolayısıyla bu uğurda bedel ödemeyi
göze almak… Tarihe aydın olarak geçen kişiliklerin tutumlarına bakarak
özetlediğimiz bu ölçütlerin gereğini
yapanlara aydın denilebilir ancak…”
(Age / syf: 192)
Tüm bunlar bugün Yavuz Bingöl üzerinden yapılan, ‘’sanatçı kimdir” tartışmalarına cevaptır... Çünkü, Brecht
şöyle diyor; ‘’Genelde, yaşamda gerçekçi olmayanlar, sanatta da gerçekçi
olamazlar.’’ Bu noktada Pablo Picasso’nun şu sözünü hatırlatmakta fayda
var: ‘’Sanatı para kazanma aracı durumuna getirenlerin çoğu sahtekar. Hayır! Resim evlere, saraylara süs olsun
diye icat edilmedi. Siz sanatçının ne
olduğunu sanıyorsunuz? Ressamsa
yalnızca gözleri olan, müzisyense yalnızca kulakları olan ya da şairse yüreğinin kıpırtısında harp çalan, boksörse yalnızca kasları olan bir geri zekalı
mı? Tam tersine! Sanatçı aynı zamanda politik bir kişidir ve dünyada olup
bitene iyi, kötü korkunç, olaylara tüm
varlığıyla tepki gösterir.’’ Oysa bugün
sanatçı adına piyasaya sürülenler, aslında sözün gerçek manasında piyasaya sürülmüş birer meta haline geliyorlardır. Burjuvazi ve onun medyası
tarafından öne sürülen o zatlar halk
kitlelerine birer “star” olarak sunulur.
Burjuvazinin birer kahramanlarına ve
starlarına dönüşürler. Bunların sanatçıyla ve yaptıklarının sanatla alakaları
yoktur. Bunlar halkın aydınları değil,
düzenin soytarılarıdır... Kitabımızda,
düşüncelerimizde, yüreklerimizde ve
kavgamızda bunlara yer yoktur. Onurlu aydınlarımız tarihimizde halkın aydınları olarak yer alır… Ki ‘’Halk aydını
cesurdur. Doğru bildiğini hiç kimseden çekinmeden söyler, gereğini de
yerine getirir. Yeri geldiğinde, bir söz
uğruna darağacına çekilmekten korkmaz...” (Age syf:7) Halkın aydını düşünceleri uğruna hapisler yaşamıştır...
muz Urfa “Sıra Geceleri”nin vazgeçilmezi Kazancı Bedih ile sürer... Eşkıya
filmi ile “ünü” Türkiye’ye yayılsa da
mütevazı hayatında ödün vermemiş...
Urfa’da yaşamaya devam etmiş, evindeki katalitik sobadan çıkan gazdan
zehirlenmiştir... ‘’Ne kadar trajik ne kaİkinci cildinde ise sırasıyla şu aydın- dar sahici. Bunca haketmemişin, binlarımızın biyografilerine yer verilmiş: lerce eserini savurup talan ettiği bir
Sandor Petofi, Pertev Naili Boratav, dünyada ne kadar da yalın bir ölüm.
Bekir Yıldız, Pablo Neruda, Aşık Veysel, Kazancı Bedih, sobadan çıkan zehirli
Kazancı Bedih, Ali Ekber Çiçek, Atıf Yıl- gazla öldü! Birçok şeyi anlatmak için,
maz, Stefan Zweig, Samed Behrengi, ne kadar kısa ve özlü bir cevap.’’(OAsım Bezirci, Kerim Korcan, Mahmut nurlu Aydın Biyografileri -2 syf:58)
Tali Öngören, Bedri Rahmi Eyüboğlu,
Beklan Algan, Giardano Bruno, Atti- Ali Ekber Çiçek; Türkülerin dili, sazı ve
la İlhan, Sait Faik Abasıyanık, Kemal sözü... Atıf Yılmaz; 55 yıl sinemaya veÖzer, Ghassan Kanafani, Ümmü Gül- rilmiş bir emek... Stefan Zweig; ‘’Yanlış
süm, Esin Afşar, Hasret Gültekin, Cü- karşısında doğruyu savunma cesaneyt Türel, Göngör Gençay...
reti...’’Samed Bedrengi; ‘’Çocukların
sevgili öğretmeni, masalların kahraBu bir yolculuk; aydın yarınlara yolcu- man yaratıcısı....’’ Asım Bezirci; Sivas’ta
luk... Sandor Petofi ile Macaristan hal- ateşte yanan aydın yanımız! Sivas’takının kurtuluş mücadelesini okuruz... ki yangından kalan küllerinde geriSandor Petofi sırf şiirler yazmamış, ye onlarca eser ve aydınlık gelecek
kurtuluş savaşı içinde yer almış ve bıraktı... Geleceği sosyalizmde görür
yazdığı gibi de ölümsüzleşmiş;
ve bunu yazardı... Aydınlık ateşi onun
küllerinden çıkan ateşlerle yanmaya
‘’Boyunduruktan bıkmış tutsak ulus- devam edecek...
lar bir gün
Uyanıp savaş alanına koştuğunda
Kerim Korcan; ‘’Kadro fazlası bir yaGözleri alev alev, ellerinde bayraklar, zar…’’ Onun hikayelerinde hapishane
Ve bu bayraklarda şu kutsal parola:
ve tutsakların gerçeği vardır.. Mahmut
“Dünya Özgürlüğü Herkese ve Her Tali Öngören; yaşamı boyunca radyo,
Yerde”. Haykırınca bu sözü çınlayan televizyon yayıncılığı ve sinema alasesleriyle. Haykırınca her yerde doğu- nındaki baskılara, sansüre ve yasakdan batıya. Zalimlere karşı açılan son lara karşı mücadele etti... Bedri Rahmi
savaşta. Ölmek isterim ben orada en Eyüboğlu; ‘’Gözleri Anadolu’yu gören
ön safta’’
ressam, yüreği halkı seven şair, yazar...’’
Beklan Algan; zor yıllarda tiyatroya
Pertev Naili Boratav ile Halk bilimini, hayat veren... Giordano Bruno; KaranBekir Yıldız’la kapitalizmin sömürü lık çağda bilimin aydınlık yüzü... Korgerçeğini, Kirkor Ceyhan ile Ermeni kusuz yaşadı...’’Zaferin elde edilebilir
halkının acılarını görür, okur öğreni- olduğunu düşünerek savaştım. Fakat
riz... Pablo Neruda ile neredeyse dün- ruhuma verilen kuvvet, bedenimden
yanın tüm ezilen halkalarına yolculuk esirgenmiş... Yine de bende, gelecek
eder, alçak gönüllü partili bir ozanın yüzyılların kabul edecekleri bir şey
hayatını okuruz… Türkülerdeki sözler var. Gelecek kuşaklar: ‘Ölüm korkusu
ve ezgiler olur Aşık Veysel... Halk mü- bilmezdi. Karakter gücü bakımından,
ziği ve edebiyatında onlarca eser bıra- herkesten yüksekti ve gerçek uğruna
karak ayrıldı... Evet, zalimlere karşı saf savaşmayı, tüm yaşama zevklerinden
tutarak mücadele etmedi ama halkın üstün tutardı.’ diyecekler...’’
kültürünün yaygınlaşmasında emekleri çok oldu... Türkülerle yolculuğu- Attila İlhan; Sevda şairliği yanında
40 | TAVIR | OCAK 2015
RQXUOXD\GLQLQGG
30
ne karşı dik durmuş, sözünü esirgememiştir. Devrimci şair ve yazarların
kitaplarını basmaya devam etmiş.
Devrimci tutsaklar F Tiplerinde tecrit
edilirken o bu zulme sesiz kalmamış,
TTecrite Karşı Sanatçılar’ın her eylemine katılmıştır…
Onurlu Aydın Biyografileri-2 onun
adına adanmıştır... Onda gerçek anlamda aydın olmanın nasıl olması gerektiğini görürüz. O aydınlarımıza da
yyol göstericidir... Onurlu Aydın Biyografileri-2’de 27 aydınımızın biyografisini bulacağınız bu kitap, onları tanıma ve anlama yanıyla bizlere kaynak
olacaktır.
sosyal realizmin edebiyattaki ‘’kaptan’’ı... ‘’Sevmek, bir insanı sevmekle
başlar her şey..’’ diyen öykünün ‘’yalnız
adam’’ı Sait Faik...
oyunun yazarını araştırır, yazarı tanımaya anlamaya çalışır... Kendisini her
şeyiyle oyuna verirdi... O her dönem
baskılara karşı çıkar... F Tipi hücrelerde
devrimci tutsakların tecrit edilmesine
Kemal Özer; gerçek bir şiir işçisi... sessiz kalmaz, Grup Yorum ve Tecrite
Devrimci şair... Filistin halkının dire- Karşı Sanatçılarla birlikte düzenlenen
nişçi kalemi; Ghassan Fayiz Kanafa- etkinliklere katılır...
ni... ‘’Direniş hareketi, başka yitirecek
hiçbir şeyi olmayan Filistinliler için ‘’Oyun ve müziğin yol arkadaşı: Esin
tek çıkış yoludur.’’ Ümmü Gülsüm; Bir Afşar...’’ Hasret Gültekin; Sivas madıArap kadını, sadece bir şarkıcı ve sa- mak, 33 aydınla birlikte yakılan genç
natçı olmadı.. Her daim halkıyla omuz ozan... ‘’Türkülerimiz enternasyonaomuzaydı. Bir Yurtsever olarak Arap listtir. Enternasyonalist olmayan inhalklarıyla birlikte emperyalizm ve sanın ütopyası da olmaz; olsa bile siSiyonizme karşı duruşundan vazgeç- yah-beyazdır. Bizimkisi ise mavidir...’’
medi..
Bir tiyatro emekçisi, Cüneyt Türel…
Macide Tanır; zor yıllarda bir kadın 50 yılını tiyatroya adamış bir emekçi....
olarak oyunculuğun üstesinden gel- ‘’Yaşamı umuda ayarlama ustası;
miş, tiyatro oyuncusu olmak iste- Güngör Gençay... O insanca yaşamayenlere ders olacak bir oyunculuk nın sosyalizmde olduğunu bilen bir
hayatı... O oynayacağı oyundan önce aydındı... 12 Mart, 12 Eylül darbeleri-
İki cilt halinde yayınlanan, ve şimdiye
kadar örneği olmayan ‘Onurlu Aydın
Biyografileri’nden hayatları kısa kesitler halinde verilen yürek işçisi aydınlarımız; sözleri ile kavgamızda bizlerle
birlikte yol alırlar. Onlardan öğrenmeyye devam edeceğiz... Ve onurlu aydın
olmanın gereğini, Rıfat Ilgaz’ın dizelerinden dinleyelim. ‘‘Kilim gibi dokumada mutsuzluğu/ gidip gelen kara
kuşlar havada/ saflar tutulmuş top
sesleri gerilerden/ tabanında depremi kara güllelerin/ duyuyor musun/
kaldır başını kan uykulardan/ böyle
yürek böyle atardamar/ atmaz olsun/
ses ol ışık ol yumruk ol/ karayeller
başına indirmeden çatını/ sel suları
bastığın toprağı dönüm dönüm/ alıp
götürmeden büyük denizlere/ çabuk
ol/ tam çağı işe başlamanın doğan
günle/ bu içine tükürdüğün kitapları yeniden/ her satırda buram buram
alınteri / her sayfası günlük güneşlik/
utanma suçun tümü senin değil/ yırt
otuzunda aldığın diplomayı/ alfabelik
çocuk ol/ yollar kesilmiş alanlar sarılmış/ tel örgüler çevirmiş yöreni/ fırıl
fırıl alıcı kuşlar tepende/ benden geçti mi demek istiyorsun/ aç iki kolunu
iki yanına/ korkuluk ol.”
Bu vesileyle onurlu aydınlarımızı saygıyla anıyoruz… Onlara sözümüz olsun. Bağımsız ve özgür bir ülke kuracağız…‰
OCAK 2015 | TAVIR | 41
RQXUOXD\GLQLQGG
30
WHOHYL]\RQ
WHOHYL]\RQ
medcezir
derya do an
Her kanalda farklı farklı diziler yayınlanıyor. Aslında farklıymış gibi görünen
ama toplasan hepsi birbirinin aynısı.
Kin gütme, kan dökme, küfretme, cinsellik, aldatma, yalan söyleme v.s de
v.s. Biri biterken diğerinin görüntüleri
ekranları dolduruyor. Dizilerde çizilen
hayatlarla, hayatımıza yön vermemiz
için, özellikle gençliğimizi TV başına
kilitlemenin ince taktikleri devreye sokuluyor. Kimi zengin yaşamlara çağırıyor, kimisi “yükselmenin” yollarını çiziyor, hemencecik ulaşılan. Bir çığırtkan
edasında çağırıyor gençlerimizi içine.
Bunun için her sayımızda ya bir filmi
değerlendiriyoruz, ya da TV programlarını,dizlerini.
Bu sayımızın televizyon köşesinde,
özellikle gençleri tesiri altına alan, bu
yılın en çok izlenen dizilerinden birini,
Medcezir’i ele aldık. Dizi, Amerika’da
yayınlanan The O.C adlı bir dizinin
Türk versiyonu.
Bir istatistiğe göre, ABD’den sonra en
çok TV izlenen ülke imiş Türkiye. Medcezir dizisi de yine Amerika özenticiliğini yayan bir dizi.
Konusu ise zengin kızla, fakir oğlanın
yaşadığı aşk. İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde, Tozludere’de yaşayan Yaman’ın başı, ağabeyi yüzünden
büyük derde girer. O güne kadar kaderini değiştirmek için başarılı bir öğrenci olmaya çalışan Yaman, O gece,
istemeden suçla tanışır. Ve Yaman’ın
temiz sicili lekelenir.
Yaman bütün ümitlerini kaybettiği
anda, Av. Selim Serez’le tanışır. Selim,
Yaman’ın üstüne bulaşan çamurun arkasında, “gelecek vaat eden bir genç
adam” olduğunu görür. Beladan uzak
durmak için çırpındıkça daha çok batan Yaman’ı kendi gençliğine benzetir ve bu çocuğun hikayesinin, demir
parmaklıklar ardında son bulmasına
izin vermez. Yaman zengin bir avukat
olan Selim’in yardım teklifini, önce
(gerçek olamayacağını düşünerek)
ciddiye almaz, ama eve döndüğünde
çıkan olaylardan sonra artık hayatına
kaldığı yerden devam edemeyeceğini
anlar. Yoksul evden yükselen sesler bir
kez daha Selim’e kadar ulaşır. Yaman
bu kez Selim’in teklifini geri çevirmez
ve kötü bir olay yüzünden hayatına
giren bu adamın araladığı kapıdan
bambaşka bir dünyaya adım atar.
dizilerdeki “insan” tipleri gibi olması,
onlar gibi oturup kalkması, yaşaması, onlar nasıl düşünüyor, hangi olaya
nasıl yaklaşıyorsa, öyle yapması dayatılıyor. Oysa yalanlar dolu bir yaşamdır
anlatılan.
Gerçekte böyle midir hayat? Hayır,
böyle değildir. Gerçek olan yoksulluğumuzdur, eve gelen faturalardır,
evimizin kirasını zar zor toparlarken
şaşalı dizi kareleriyle başbaşa bırakılmamızdır.
Beyinleri uyuşturmak, kendi sorunlarından uzaklaştırmak, halkı o dizilerde
yaşar hale getirmek ister. Her günümüz böyle geçsin isterler. Çünkü böyle geçerse faturayı düşünmeyiz, böyle
geçerse inşallah deriz. Böyle geçerse
Yaman, mucizelere gerçek hayatta yer günler de geçmiş olur işte. Akıp gider
olmadığını bilse de, o kapıdan içeri zaman yani. Sormayız etmeyiz, aklımıgirmekten başka şansı olmadığını an- zı çalıştırmayız çünkü.
lar. Yaman’ı, sırtında taşıdığı geçmişiyle, hiç tanımadığı insanların arasında, Kendine güvensiz, kendi kişiliğinden,
Tozludere’dekinden daha zor bir ha- kimliğinden emin olmayan gençlik,
yat beklemektedir.
bu dizilere özenir, etkilenir, onlarla zaman geçirir, sohbetlerini kaplar.
Kulağa çok masum geliyor. Oysa böyle
anlatıldığı gibi değil. Yaşanan kirli iliş- Kendine güvenen bir gençlik ise burkiler, çarpık sevgiler vs vs… Bir başka- juvazinin parlattığı yaşamlara kapalısını severken, hemen ondan ayrılıp bir dır, kendi sosyal gerçekliği içinde ve
başkasına aşık olmak gibi. Genç kızla- oluşturduğu bilinçle yaşamı örgütler.
rımız dizinin zengin kızı olan Mira gibi
(Serenay Sarıkaya) olmak istiyor. O ne Bizim oluşturmak istediğimiz gençgiyiyorsa kendilerine de onun giydiği lik de budur. Ülkesinde yaşananlara,
kıyafetlerden alıyorlar. Mağazalarda olup bitenlere seyirci kalmayacak bir
bile Serenay Sarıkaya’nın giydiği ti- gençlik.. Dizi seyircisi değil, filmi çeşört, elbiseler diye satılıyor. Düşünün kilecek gerçek bir destanı yaratacak
okuldan gelen gençler hemen dizinin olan gençlik istiyoruz. Üreten, sorgutekrar bölümlerini izliyor, hiçbir bölü- layan ve hayata yön veren. ‰
münü kaçırmıyorlar. Gençlerimize, o
42 | TAVIR | OCAK 2015
PHGFH]LULQGG
30
VLQHPD
VLQHPD
gökkuşağı savaşçıları
leyla güney
Toprak; işgalci çizmeleri altında ezilin- savaşa giden erkeklerin aklı arkalace evlatlarıyla haykırırmış...
rında bıraktıklarında kalmasın diye,
düşmana yakalandıklarında tecavüze
Gökkuşağı Savaşçıları filmi, Çin’in uğramasınlar diye kendilerini ağaçlaJapon işgalcileri tarafından yıllarca ra asıyorlardı kadınlar ve çocuklarını
sömürülmüş olan bir bölgesinde ge- öldürüyorlardı. Teslim olmak yerine,
çiyor. Çin-Japon savaşında savaşı kay- onurlarını kaybetmek yerine. “Vahşi”
beden Çin, savaş ganimeti olarak yer- diyordu onlara işgalciler. Oysa “uylilerin yaşadığı bu bölgeyi Japonlar’a garlık” getirdik diyerek binlerce yerliyi
veriyor.
kılıçtan geçiriyorlardı, yerlilerin çocuklarını devşiriyorlardı. Neden? Korİşte biz bu filmde Gökkuşağı Köprü- ku salıp sindirmek ve uygarlıklarını
sü’nde atalarıyla buluşmak için yaşa- sorunsuz bir şekilde kurmak için. Yani
yan yerli kabilelerin halkını, vatanını uygarlık için her türlü vahşiliği yapınasıl savunduğunu izliyoruz. 7’sinden yorlardı. Ama onlar “vahşi” kelimesi70’ine direnenleri... İşgalciye karşı ni yerliler için, vatanını, topraklarını,
doğasını, ormanlarını, hayvanlarını,
onurunu, namusunu, karılarını, çocuklarını, ailelerini, evlerini korumaya
çalışanlar için kullanıyorlardı.
Muna.. Japon işgalcileri topraklarını
talan ettiğinde henüz bir çocuktu. İşgalcilere aman vermeyen bir komutanın oğluydu. Babasının Japonlar
tarafından savaş meydanında öldürülmesinin ardından onun bayrağını
devraldı. Muna’nın yanında yürümeyenler de oldu. Teslim olanlar, işbirlikçileşenler çıktı. Kabileleri direnişe katmak için emek vermekten kaçmayan
Muna, halkına ihanet eden Kabile şefOCAK 2015 | TAVIR | 43
JRNNXVDJLLQGG
30
leriyle de asla uzlaşmadı. Savaş öyle
kolay olmayacaktı. Bazen senelerce
bir su dinginliğinde beklemek gerekecekti. Bu onursuzluğu sineye çekmek değil ama kalbin işgalcilere öfke
doluyken susmak gerekecekti bazen.
Ve vakti gelince çağlayanlar gibi taşmak, önüne kattığını savurup atmak...
Film iki bölümden oluşuyor. Birinci
bölümde işgali, ikinci bölümde direnişi izliyoruz. İşgal ve direniş... Biri varsa
öteki de mutlaka varolan. Emperyalizmin olduğu bir dünyada direnenlerin
olmaması mümkün değil. Bunca baskı, soygun, talan karşısında onurunu,
namusunu korumanın, insanca yaşamanın tek yolu direniş çünkü. Boyun
eğdirilmiş bir halk olmayı kabul etmiyor yerli kabileler. Tabi işbirlikçi yerliler
de var. İşgalcilerle uzlaşarak hayatta
kalmayı değil, atalarının ruhunu yaşatmak için, ona benliğini kazandıran
kültürü için ölmeyi tercih ediyor direnenler.
Filmde dikkat çekilmesi gereken bir
yan da, yerli kabilelerin sayı ve askeri
donanım anlamında Japonlarla boy
ölçüşemeyecek durumda olmalarına
rağmen Japonlar’a çok büyük kayıplar verdirmeleri. Bunun nedeni ise çok
basit. Çünkü Japonlar işgalci. Yerliler
ise o toprakların sahibi. İşgalci dağları
tanımaz, nehirleri tanımaz, halkı tanımaz. Ama yerli, en küçük taşına kadar
avucunun içi gibi bilir. Nerede ne var
bilmiyor. Yerliler ise her bir taşını, ağacını biliyor. Doğa yerlilere dost işgalcilere düşman olur böylece. İşgalciler
hırsız, doymak bilmez, katil. Bu yüzden her türlü yaratıcılıktan yoksun.
Yerliler ise topraklarını seviyor, halkını
seviyor. Savaşta her türlü yaratıcılığını
kullanıyorlar. İşgalciler her türlü silaha
sahip, binlerce.. Yerliler toprakları için
son kişi kalana kadar kendilerini feda
ediyorlar. Gelecek kuşaklara özgür
topraklar bırakabilmek için, teslim olmanın lanetini yaşamamak için.
bombalarıyla girdiği ülkelerde batağa
saplanıp nasıl bir kağıttan kaplan olduğunu gösteriyor bize.
Sonucu emperyalizme karşı silahıyla
hesap soran Kahraman Altun’un şiirinde arayalım.
Hey sen!...
Anarşist dedikleri.
Vahşice işkenceler görürken,
dört duvar ardında.
Ve direncinin
ve öfkenin
ve halkına bağlılığının
Ve onca işkenceye rağmen
konuşmamanın
verdiği onurla
Ve, ve, ve !
Bileklerinin kelepçeli olmasının
verdiği cesaretle
yumruklanırken vücudun
O gün yerlilere böyle saldırdı işgal- Dışarıda konuşan medeniyet
ciler. Bugün de işgalci emperyalizm sana terörist diyorsa,
McDonalds’larıyla, dergileriyle, müzi- sana vahşi diyorsa,
ğiyle, iş adamlarıyla getiriyor uygar- Biz vahşiyiz Oligarşi!
lığını... Bunların yetmediği yerde kan kolla kendini... ‰
ve gözyaşı dökmekten çekinmiyor.
Koca koca orduları, uçakları, tankları,
44 | TAVIR | OCAK 2015
JRNNXVDJLLQGG
30
úLLU
úLLU
güvercinim uyur mu?
r at lgaz
“Güvercinim uyur mu,
Çağırsam uyanır mı?”
Sömürgen cami güvercinleri sizin olsun
O doyumsuz lapacı güvercinler
Kurşun buğusu güvercinleri severim ben
Kanat uçları çelik yeşili
Kuş dediğin piyerlotisiz yaşamalı
Adaksız avlusuz şadırvansız
Buluttan süzmeli suyunu
Kuşçular çarşısında tüy dökmemeli
Benim güvercinim tunç gagalı
Kimlerin bakışı kardeşçedir
Kimlerin bakışı düşmanca
Kendisi hangi kavganın güvercinidir bilir
Tüneyip acımanın saçaklarına
Miskin sevilerle bitlenmez
Kanadından çok pençesine güvenir
Barış taklaları süzülmeler
Gagalarda zeytin dalı
Perendeler maviliklerde
Tüm gösteriler resimlerde kalmalı
Güvercin dediğin uyanık olmalı
Tüyler duman duman öfkeden
Yanıp tutuşmalı gözbebekleri
Sevgiden tıpır tıpır bir yürek
Özgürlüğünce dövüşken
(1971)
Güvercinim Uyur mu adlı şiir kitabından 1970
Bütün Şiirleri 1927-1991(Çınar Yayınları)
OCAK 2015 | TAVIR | 45
VLLULQGG
30
grup yorum ruhi su türküleriyle
bostancı gösteri merkezi’ndeydi
gulandı.
Bu sözlerin ardından Haziran’da Ölmek Zor şarkısıyla devam etti konser.
Büyük usta Nazım Hikmet de anıldıktan sonra İnan Altın söz alarak “Tüm
ustalarımızı öğretmenlerimizi, köklerimizi, geleneklerimizi yaratanları selamlıyoruz.” dedi ve kendi öğrencilerini, Umudun Çocukları Orkestrasını
sahneye çağırdı. Umudun Çocukları
Büyü şarkısını çok sesli orkestralarıyla
çaldılar. Konser Berkin şarkısıyla devam etti, binler tek bir ağızdan Uyan
Berkin dedi... Berkin’i kendi kardeşi,
oğlu gibi sevenler, yoldaşları hem
gözyaşı döktü, hem sorulacak hesabını haykırdı...
27 Aralık günü Grup Yorum yeni çıka- pusula yapan Grup Yorum devam
racakları Ruhi Su albümünün “Dün- etti türküye... Ruhi Su türküleri söyden Yarına Ustalarımız, Ruhi Su” albü- lenirken ekranlardan yansıyan halkın
münün tanıtımı için Bostancı Gösteri yiğit çocuklarının yüzleri de ayrıca
Merkezi’nde sevenleriyle buluştu.
ilgi topladı... Gezi şehitlerinin olduğu çizim ekrana yansıdığındaysa tüm
Konserin başlamasına saatler kala dinleyenler alkış tutarak Berkin Elvan
Bostancı Gösteri Merkezinde top- Ölümsüzdür sloganıyla eşlik etti.
lanılmaya başlandı. Fuaye alanında
Ruhi Su taş plaktan gelen o gür sesiy- İlk şarkının ardından Grup Yorum adıle selamladı sevenlerini. Dünden ge- na yapılan konuşma Ruhi Su’nun yalen gür sesi bugünün, yarınların dev- şamıyla başladı. Ruhi Su’nun tutsaklık
rimcilerine ses oldu, ışık oldu... Grup sürecinde beton duvarlara haykırdığı
Yorum dinleyicileri bir yandan salona sıcak türkülerin bugünün devrimci
girerken Kamu Emekçileri Cephe- sanatçılığına yol gösterdiği söylendi.
si ataması yapılmayan öğretmenler Bugün söylenen bitmez tükenmez
için imza topladı, Halkın Mühendis halk destanlarının onun sesinde haMimarları, Dev-Genç ve TAYAD masa yat bulduğu, bugünlere geldiği vuraçarak kendi ürünlerinin ve dergileri- gulandı. Ardından, onun türkülerinnin tanıtımını yaptılar.
den düzenin ne kadar korktuğuna
vurgu yapılarak türkülerden korkan
Tanıtımların ardından konser Ruhi bir düzenin yıkılmaya mahkum olduSu’nun Ay Dost diyen gür sesiyle baş- ğunun altı çizildi ve Grup Yorum’un
ladı. Ardından onun yolunu kendine bu korkuyu daha da büyüteceği vur-
Konser, zaferin geleceğine duyulan
güvenin coşkuyla söylendiği marşlar
ve Ruhi Su türküleriyle devam etti.
Ardından Seçkin Aydoğan söz alarak
“Taa yolumuzun başlangıcına Kızıldere’ye uzanacağız... Kızıldere’de Mahir Çayanlar, darağacında Denizlerle,
Dursun Karataş’la açılan devrim yolunu 45 yıldır adımlayan Dev-Gençlilerimiz bugün buradalar.” dedi ve
3-4 Ocak’ta yapılacak olan Dev-Genç
Kurultayına çağırdı herkesi. Dev-Genç
sloganlarıyla Ulaşa Ağıt ve Kızıldere
türkülerini söyledi Grup Yorum.
Halay türkülerinin ardından emperyalizme karşı verilen mücadelenin
meşruluğunu anlattı İbrahim Gökçek. “Dünya halklarından korkuyor
emperyalizm. Emperyalizme direnmekten başka yol yok! Onların bize
kandan, gözyaşından başka verecekleri hiçbir şey yok! Kürt halkının da
özgürlüğü, bağımsızlığı ancak savaş-
46-47 haber yorum1.indd
yo
orum1.indd 2
1/3/15
1/3
/3/15 11:07
07 A
AM
M
GÜNCE VE DUYURULAR
30 Kasım
Grup Yorum İsviçre’nin Zürih kentinde dinleyicileriyle buluştu.
4 Aralık
Grup Yorum İsviçre’nin Basel kentinde dinleyicileriyle buluştu.
13 Aralık
Grup Yorum 22 yıl aradan sonra Kayseri’de konser
verdi.
19 Aralık
19-22 Aralık Katliamı’nı anmak için Bayrampaşa Hapisahnesi önünde ve Cebeci Mezarlığı’nda düzenlenen anmalara katıldı.
20 Aralık
Grup Yorum “Dünden Yarına Ustalarımız: Ruhi Su”
albümünün tanıtım konserlerinden ilkini İzmir İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdi.
27 Aralık
Ruhi Su albümünün tanıtım konserlerinden ikincisini Bostancı Gösteri Merkezi’nde binlerce kişinin
katılımıyla gerçekleştirdi. ‰
maktan geçer!” dedi ve dinleyiciler
de “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak”
sloganlarıyla Yorum’un sesine ses kattılar. Ardından Gökçek AKP’nin baskı
yasalarına değinerek devrimcilerin ve
halkın da kendi yasalarını uygulayacağının altını çizdi. Konser bu konuşmanın ardından Defol Amerika şarkısıyla devam etti. Konserin ilk bölümü
Çav Bella şarkısıyla bitirilirken, Liseli
Dev-Genç’liler adına Sıla Abalay sahneye çıktı. Dağılmak üzere olan kitle
liselilerin hesap soran sesiyle irkilerek
dikkatle dinlediler, Berkin’in arkadaşının sözlerini. Abalay “Berkin’in katillerini unutmayacağız! Berkin hesapsız
kalmayacak! 5 Ocak Berkin’in doğum
günü değil, bizim hesap günümüz
olacak! Berkin’in katillerini unutmadık, katillerini biz yargılayacağız” dedi
ve Berkin’i mezarına kadar uğurlayan
3 milyona çağrı yaptı 5 Ocak’taki yürüyüş için. Halk Cepheliler yüzlerce insanı kattıkları halaylarla ara boyunca
Yorum türküleriyle devrim şehitlerini
andı...
İdil Halk Tiyatrosu’ndan
İdil Halk Tiyatrosu yeni dönemde sahneye koyacağı Şeyh Bedreddin ve Berkin Elvan’ı anlatan iki
perdelik oyuna, oyunda oynayabilecek gönüllüler
aramaktadır.
Bilgi için: www.facebook.com/idilhalktiyatrosu
0212 238 81 46 İdil Kültür Merkezi
Grup Yorum’dan
Grup Yorum 30 yıl konserleri için düzenlediği söyleşiler Anadolu’nun dört bir tarafında devam ediyor.
Söyleşiler hakkında ayrıntılı bilgi almak için :
www.facebook.com/grupyorum1985
0212 238 81 46 İdil Kültür Merkezi‰
Konserin ikinci bölümü de aynı coşku ve inançla sürdü. Cihan Keşkek
Yorum’un 30 yılının bir taraftan da
Türkiye tarihinden bir kesit olduğunu aktararak madencilerin dilinden
onları anlattı. Yerin altına her iniş
aynı zamanda bir vedadır madenciler
için... Ve ağır ağır başladı Madenciden
şarkısı, ardına Soma’da, Ermenek’te
ve Zonguldak, Şırnak madenlerinde
ölen sayısız işçiyi katarak...
Aralık’ın hesabını soran sloganlarla
büyük alkış topladı...
Ruhi Su Dostlar Korosu sahneye çıktı
ve ardından Almanya Acı Vatan şarkısını canlandırmayla söyledi Grup
Yorum. Çekilen halayların ardından
Roboski’de katledilen Kürt gençleri,
çocukları için Herne Peş marşı söylendi. Haklıyız Kazanacağız marşıyla konser bitirilirken son olarak İnan
Altın 25. Yıl’da İnönü Stadyumunda
yapılan konseri anımsatarak iddialarını büyütürken faşizmin korkularını
da büyüttüklerini Anadolu illerinde
yapılacak stadyum konserlerine valiliklerin şimdiden yasaklar koymaya
çalıştığını söyledi. Tüm yasaklamalara
rağmen bu konserlerin yapılacağını
ve her Yorum dinleyicisinin bu konser
çalışmalarında Grup Yorum gönüllüsü olarak Yorum’un sesini milyonlara
taşıyabileceğini söyledi.
Ardından Sanat Meclisi’nden gelen
İbrahim Karaca, Hilmi Yarayıcı ve diğer sanatçılarla beraber Ruhi Su ile
bütünleşen Zahid Bizi Tan Eyleme
Türküsünü söylediler. Sonra tutsaklık, hapishaneler ve Mahsus Mahal...
Aydın, demokrat, devrimci kim varsa yolu geçer hapishaneden... Ruhi
Su’nun hapishane duvarlarını titrettiği bu türkü, bu kez Yorum’un dilinde,
19 Aralık direnişçilerinin elinde bayrak oldu. 19 Aralık görüntüleri eşliğinde Mahsus Mahal türküsü Yorum’un Konser atılan sloganlarla son buldu‰
yeni düzenlemesiyle söylendi ve 19
46-47 haber yorum1.indd 3
1/3/15 11:07 AM
kısa... kısa... kısa... kısa...kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa...
™Grup Yorum 30. Yıl Söyleşileri
Devam Ediyor
Grup Yorum bu yıl vereceği 30. yıl
konserlerinin söyleşilerine devam
etiyor. Aralık ayı boyunca İstanbul'da;
Avcılar, Bağcılar, Gülsuyu, Okmeydanı, Sarıgazi, Çayan, Alibeyköy ve 1 Mayıs Mahallesi'nde, Anadolu'da ise Antalya Akdeniz Üniversitesi, İzmir Ege
Üniversitesi, Karşıyaka, Muğla Üniversitesi, Narlıdere, Doğançay, Denizli,
Pamukkale Üniversitesi ve Aydın'da
gerçekleştirildi.
™19 Aralık Katliamı Anıldı
19 Aralık Katliamının 14. yıl dönümünde 6 devrimci kadının diri diri
yakılarak katledildiği Bayrampaşa
Hapishanesi önünde anmada daha o
gün doğmamış ama bugün 122’lerin
türkülerini öğrenen Umudun Çocuklarına sıra geldi. Onların çaldığı müzik
eşliğinde 19 Aralık’ı anlatan şiir okundu ve Grup Yorum da marşlar söyledi. Son olarak da İdil Halk Tiyatrosu
19 Aralık Katliamını anlatan tiyatroyu
sahneledi. Grup Yorum Bir Görüş Kabininde ve Sevdanıza And Olsun türkülerini ve marşlarını söyledi şehitlerin mezarları tek tek ziyaret edildikten
sonra anma bitirildi.
™Kürt Milliyetçileri Grup Yorum
Söyleşisine Saldırdı!
17 Aralık Çarşamba günü Ege Üniversitesi’nde, Canan Kulaksız Şenliklerinin de yapıldığı, Edebiyat Fakültesi
önünde toplanan Kürt Milliyetçileri,
Çayan’daki olayları bahane edip; “Bu
alanın öz savunması bizde ve sizlere
bu alanda çalışma yaptırmayacağız”
diyerek 30. yıl söyleşileri için orada bulundan Grup Yorum üyelerini,
Dev-Gençlileri, Halk Cephelileri ve
söyleşi için gelen kitleyi alandan zorla
çıkarmaya çalıştı.
lirtti. Karaman, Akçatepe’nin ilerleyen
günlerde fizyoterapi ve rehabilitasyon tedavisi göreceğini de ifade etti.
Halit Akçatepe, Eylül ayında da yoğun
bakıma kaldırılmıştı.
™Nuri Bilge Ceylan Fotoğraf
Sergisi Açtı
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, 2003’ten
bu yana çektiği 49 fotoğraftan oluşan
“Panoramik Bakış” sergisini Ankara’da
açtı. CerModern’deki serginin açılış
kokteyline, “Kış Uykusu” filmiyle 64.
Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan yönetmen CeyYaklaşık 2 saat süren arbede esnasın- lan, eşi Ebru Ceylan, Kültür ve Turizm
da, alanda bulunan bir kişi astım krizi Bakanlığı Sinema Genel Müdürü Cem
geçirdi, Halk Cepheli bir kişi sırtından Erkul ile çok sayıda davetli katıldı.
yaralandı ve Grup üyesi olan İnan Altın’a yumruk attı. Kürt Milliyetçilerinin ™Şehir Tiyatrolarında Sansür
tüm müdahalelerine rağmen söyleşi İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ‘Cibali
Karakolu’nda yer alan bir ‘orospu’ robelirlenen alanda gerçekleştirildi.
lüne yasak getirildiği ve bu rolü oynayan oyuncunun sahnelerinin kaldırıl™Halit Akçatepe Felç Geçirdi
Hastaneye kaldırılan 76 yaşındaki dığı iddia edildi.
oyuncu beyin damarlarının tıkanması nedeniyle vücudunun sağ tarafını İddiayı Twitter hesabından duyuran
kullanamıyor. Tedavilere cevap ver- tiyatrocu Nedim Saban, “Şehir Tiyatmeyen Akçatepe’nin konuşmakta ve rolarında sahnelenen Cibali Karakoyürümekte güçlük çektiğini söyleyen lu isimli oyunda o... rolünü oynayan
doktorları, sanatçının bir kaç gün oyuncunun sahneleri kaldırıdı ve
daha gözetim altında tutulacağını be- oyuncu atıldı” diye yazdı. ‰
46-47 haber yorum1.indd 2
1/2/15 7:19 PM