SAYI:23 - Sabancı Üniversitesi

Transkript

SAYI:23 - Sabancı Üniversitesi
FOTOGRAF
www.sumed.org.tr
TARİH: Nisan-Mayıs-Haziran 2010
SAYI: 23
Sabancı Üniversitesi’nden Türkiye’de Bir İlk:
Sabancı Lise Yaz Okulu Açılıyor
5 Temmuz - 6 Ağustos 2010 tarihleri arasında sürecek Sabancı Lise
Yaz Okulu’na (SLYO-2010) “yüksek öğrenime hızlı depar” yapmak
isteyen gençler katılabilecek.
FOTOGRAF
Sabancı Üniversitesi eğitimde bir yeniliğe daha imza atarak,
Türkiye’de ilk defa gerçek bir lise yaz okulu tasarladı. “Yüksek öğrenime
hızlı depar” yapmak isteyen bütün lise öğrencilerinin başvurabileceği
Sabancı Lise Yaz Okulu’nda (SLYO – 2010) dersler, normal bir üniversite
sömestrinin akademik ağırlığına denk düşecek şekilde düzenlendi.
Lise öğrencilerini Sabancı Üniversitesi kampüsünde, gerçek üniversite dersleriyle tanıştırmayı amaçlayan SLYO-2010’nun başvuruları
30 Nisan 2010 tarihine kadar sürecek. Başvuru koşullarını yerine
getirip kabul edilen öğrencilerin kaydı 14-28 Mayıs 2010 tarihleri
arasında yapılacak.
FOTOGRAF
SLYO-2010’nun 5 bin TL olarak belirlenen katılım ücretinden ve 50
TL tutarındaki başvuru ücretinden elde edilecek gelir, Sabancı Üniversitesi Burs Fonu’na bağışlanacak.
Nihat Berker
Üniversite düzeyinde fizik ve tarih dersleri
SLYO-2010’da “Üniversite Fiziği I : Mekanik” ve “Bir Kentin Tarihi I”
olmak üzere iki ders verilecek. Kentin Tarihi dersinde öğrenciler,
Türkiye’nin en büyük kentinin geçmişiyle, Bizans Konstantinopolisi
ve Osmanlı İstanbulu ile tanıştırılacak. Böylece bu iki derslik paket,
hem doğa bilimlerine, hem insan ve toplum bilimlerine pencere açacak.
5 Temmuz – 6 Ağustos 2010 tarihleri arasında 5 hafta devam edecek olan SLYO-2010’un öğrenim dili Türkçe olacak. Her ders haftada
8-10 saat üzerinden, toplam 40-50 saati tamamlayacak şekilde verilecek. Dersler; yetkin öğretim üyelerinin konferansları biçiminde
işlenecek ve asistanların yönetimindeki küçük problem veya tartışma grupları ile desteklenecek. Her bir dersin öğrenim kazanımları,
Sabancı Üniversitesi lisans programlarının ilk iki yılında alınan benzer derslerin içeriğine denk olacak.
Sosyal ve kültürel etkileşim ortamı
Türkiye’den ve ABD’nin seçkin üniversitelerinden gelecek misafir konuşmacılar, üniversite tercih ve başvurularına yönelik danışmanlık hizmetleri,
hafta içi ve hafta sonları düzenlenecek geziler ve diğer kampüs faaliyetleri, SLYO’da oluşacak yoğun bilgi ve öğrenim ortamını tamamlayacak. 5
hafta süreyle Sabancı Üniversitesi yurtlarında konaklayacak olan öğ-
renciler, dersler ile bağlantılı etkinliklerin yanı sıra kampüs içerisindeki
tam donanımlı spor kompleksinden ve kampüs yakınındaki bir yüzme
havuzundan ücretsiz olarak faydalanabilecekler; SLYO kapsamında düzenlenecek olan tüm konser, gösteri, parti, sinema günleri, sosyal kulüp
aktiviteleri ve gezilere de gene ücretsiz olarak katılabilecekler.
SLYO-2010, 6 Ağustos Cuma günü yapılacak Kapanış Töreni’nde
öğrencilere sertifikalarının verilmesiyle son bulacak.
Basın bilgi için: Mariam Öcal / Sabancı Üniversitesi
0216 483 93 57 – 0532 668 92 01 / [email protected]
Fitness’da Yeni Trend Gyrotonic ve
Gyrokinesis MAC’ta
Macar balet Juliu Horvath tarafından geliştirilen, eklemlerin mobilizasyonu üzerine yoğunlaşılmış bir egzersiz türü, GYROTONIC ve GYROKINESIS artık MAC’ta. Eklem ve kaslara eş zamanlı bir şekilde güç ve esneklik kazandırırken nefesin önemini de ortaya koyarak fitness’da daha
etkili ve etkin bir trendin öncülüğünü yapan Gyrotonic ile koordinasyon,
dayanıklılık ve aerobik gücünüz artıyor; Gyrokinesis sayesinde kendinizi
daha hafiflemiş, canlanmış ve enerjik hissediyorsunuz.
FOTOGRAF
Gyrotonic nedir?
Eklemlerin birbiriyle bağlantısını sağlayan ve hareket esnasında kasların çalışmasını baz alan GYROTONIC® sistem, tümüyle yeni bir
egzersiz sistemidir. Jimnastik, yüzme, bale ve yoga ana prensiplerine göre özel olarak tasarlanan bu yeni sistem, vücudu en az eforla
gerip güçlendirirken hareket kabiliyetini yükselterek koordinasyonu
geliştirir. İnsan vücudunda tümüyle hareket serbestliğini dikkate alan GYROTONIC, hız ve beceri kısıtlaması olmayan ve koordinasyonu,
güç ve esnekliği artıran egzersiz ekipmanlarıyla hizmete sunuluyor.
Gyrokinesis nedir?
Yoga, dans, jimnastik ve Tai Chi'den esinlenen GYROKINESIS, ritmik
ve akıcı seri egzersizlerden oluşuyor. Tüm vücudu yumuşak, akıcı ve
harmonik bir şekilde, nefesle bağlantılı, yoga dansı yapar gibi uyumlu bir şekilde çalıştıran GYROKINESIS, egzersizlerle beraber alınan
nefesler sinir sistemini uyararak vücuttaki enerji kanallarını açar
ve kana daha fazla oksijen karışmasını sağlar.
Gyrokinesis dersleri tüm MAC’larda, Gyrotonic ise sadece MAC
Bebeköy’de verilmektedir.
SÜMED Üyelerine Özel Ayrıcalık
SÜMED üyeleri için MAC’lı olma zamanı. Tüm üyeler MAC’lı olmak
için özel olarak sağlanan % 20 daha az ödeme ayrıcalığından yararlanabilir, MAC’larda yer alan NUSPA’lardan da % 20 daha az ödeme
ayrıcalığı ile faydalanabilirler.
Detaylı bilgi için: www.marsathletic.com
MAC Kanyon 0212 353 09 99
MAC G-Mall/ Maçka 0212 232 44 40
bernaylafem iletişim ve marka yönetimi: 0212 343 67 68
[email protected]
EDİTÖRDEN
Şimdi Harekete Geçme Zamanı! İdem Yalın
ETKİNLİKLER
Müze'de Aile Günü 11 Şubat 2010
Araz 1 Nisan 2010
Oxford-Sabancı Konferansı 30 Nisan, 1-2 Mayıs 2010
Mezunlar Yelken Eğitim Aktivitesi 30 Nisan 2010
Güler Sabancı-Mezunlar Buluşması 30 Nisan 2010
Nihat Berker'in Film Daveti 04 Mayıs 2010
Mezunlar Sahalara Dönüyor 21 Mayıs 2010
SÜ 2.Mezunlar Buluşması 2-3 Temmuz 2010
MEZUNLARDAN HABERLER
FOTOGRAF
Mezunumuzun Başarısı Meltem Kirişçi
İbrahim Kocaalioğlu
Orçun Mater Adımlarımızda Hayat
Sarp Tuncay ile Röportaj
Serra Demir
SABANCI ÜNİVERSİTESİ'NDEN
FOTOGRAF
Toplumsal Duyarlılık Projeleri /Civic Involvement
Projects (CIP) Pınar Kayacan Aksu & Gülşen Erengül
RÖPORTAJLAR
SSBF Dekanımız ile Röportaj
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
Mehmet K. Aksel
SÜMED AVANTAJLAR
SÜMED-BÜMED Ortaklığı
SÜMED Üyelik Avantajları
Bilgilerini Güncelle, Apple İPad Kazan
Şimdi Harekete Geçme Zamanı!
Yaza ve rahatlamaya bu kadar yakınken; aynı zamanda yılın en yoğun dönemlerinden birini yaşıyoruz. Sonu gelmeyen bir dolu koşturmaca arasında Lacivert’i tamamlamak için uğraş verdik.
FOTOGRAF
FOTOGRAF
İdem Yalın
SPS ‘05
[email protected]
FOTOGRAF
Lacivert Dergisi Tasarım:
Ayşegül Boz VAVCD'10
Bu verimli dönemde üniversiteden de harika haberler var. Hoşunuza
gideceğini düşündüğüm birkaçını vurgulamadan geçmek istemiyorum.
Bunlardan birincisi, Sabancı Üniversitesi’nde bu yıl ilk kez rektörümüz Prof. Dr. Nihat Berker’in önderliğinde gerçekleşecek Sabancı
Lise Yaz Okulu ile ilgili... Biz Sabancılılar acı/tatlı deneyimlerden
biliriz ki biraz quantum fiziği, biraz calculus her zaman gereklidirözellikle freshman olmadan önce. Çocuğunuz ya da yakınlarınız için
mutlaka değerlendirmeniz gereken; Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen bu aktivitenin son başvuru tarihi Nisan ayının sonu. Konunun
detaylarına bu sayıda ulaşabilirsiniz.
İkinci güzel haber, SÜMED ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar
Derneği’nin işbirliği başlatmış olması. Mezunlar karşılıklı olarak üniversitelerin imkan ve aktivitelerinden yararlanabilecek. Üstelik özel
indirimler ile...
CIP’den haberler devam ediyor; Sabancı Üniversitesi çalışanı olarak
CIP projelerinde yer almak istiyorsanız, artık bu mümkün, detaylar
ilerleyen sayfalarda.
Lacivert ve özellikle yenilikleri hakkında çok güzel yorumlar alıyoruz,
bize ulaşan arkadaşlarımızın geri dönüşlerine yer vermeye çalıştık.
Takip eden sayfada bu görüşleri okuyabilirsiniz. Sizden gelen bilgi ve
önerilerle dergiyi geliştiriyoruz.
Her konuda haber ve yazılarınız için: [email protected],
[email protected]
Görüşmek üzere,
EDİTÖRDEN
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
1
Şimdi Harekete Geçme Zamanı!
Yeni Lacivert Hakkında Görüşleriniz
Salih Arıman – Sabancı Üniversitesi Kurumsal Geliştirme Direktörü
“Yeni Lacivert'e Emeği geçenlerin ellerine sağlık.. Hem içi, hem tasarımı çok iyi olmuş.. dolu dolu, ama sade kibar.. kolay okunan, yormayan.. oldukça güncel ve dinamik.. bence en güzel yanı, istersen (istediğin kısmını) kolaylıkla print edebiliyorsun.. velhasıl "çok iyi" tebrikler..”
Erbil Aşkan – ECON ‘05
“Lacivert Harika olmuş :)”
Behiye Bilgin – ECON ‘05
“Yeni Lacivert tasarımı ve içeriği açısından çok güzel olmuş. Emeği
geçen herkesin eline sağlık. çok beğendim :)) Okurken keşke ben de
birşeyler yapabilmiş olsaydım diye içimden geçirdim. Daha iyi olması
ve daha çok yerlere ulaşması dileğiyle.”
Murat Genç – CS ‘04
“Yeni sayı gayet başarılı olmuş. Tebrikler!!!! Bence biraz daha dışa
dönük endüstriden kimselerle, global olarak isim yapmış insanların okumak isteyeceği kimselerle, vs. röpörtajlara yer verilebilir. Yine
mezunlar arasında bir anketle hangi konulara daha çok ağırlık verilmesi istendiği tespit edilebilir.”
Murat Karaege – ECON ‘03
“Son gönderdiğiniz Lacivert sayısı için teşekkür ederiz, hem zamanınız hem emeğiniz için. Sizin sayenizde okulumuz ve arkadaşlarımızdan haberdar oluyoruz ve mezunlar arasında yazılı bir bağ oluşturuyorsunuz. Yeni sayınızla ilgili katkımız olabilecekse seve seve yardımcı
olmak isterim. Lacivert çok renkli bir dergi olmuş; tekrar hayırlı olsun.”
Pelin Tekin – SPS ‘07
“Ellerinize saglik, cok guzel olmus lacivert!...tasarımı, icerigi hersey
harika!”
İpek Uzpeder - MS ‘03
“Ben yeni sayiyi begendim. Eskisinden cok daha ilgi cekici olmus.”
Cihan Ünal – ECON ‘04
“Cok guzel olmus, elinize saglik Idem. Dizayn sahibi arkadasi da kutla benim icin. PDF formatina donmek de cok akillica, isteyen download eder, saklar sonra okur, isteyen print eder.”
EDİTÖRDEN
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
2
Müze'de Aile Günü
"Müzede Aile Günü" gerçekleşti!
SÜ Sakıp Sabancı Müzesi, 11 Şubat 2010 Perşembe
Sabancı Üniversitesi olarak, önemli paydaş gruplarımızdan "Mezun/
Mezun Aileleri ve Sabancı Üniversitesi çalışanlarının" iletişimini güçlendirmek amacıyla 11 Şubat 2010 tarihinde geleneksel "Müze'de Aile
Günü" düzenlendi.
11 Şubat 2010
Üniversitemizin topluma sunmakta olduğu kültürel hizmetlerin en
güzel örneklerinden biri olan, Osmanlı Döneminde Venedik ve İstanbul, NAM-I DİĞER AŞK sergisi Rektörümüz A. Nihat Berker ile Müze Direktörümüz Nazan Ölçer'in ev sahipliğinde düzenlendi.
11 Şubat 2010
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
3
Araz
Araz
1 Nisan 2010
1 Nisan 2010 tarihinde Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde
düzenlenen etkinliğe 400 kişi katıldı.
Oxford-Sabancı Konferansı
Oxford-Sabancı Konferansı: Değişen
Dünyada Türkiye'nin Dış Politikası
30 Nisan, 1-2 Mayıs 2010
30 Nisan, 1 Mayıs ve 2 Mayıs tarihlerinde Oxford Üniversitesi'nde
Sabancı Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilecek olan konferansın
programına program için tıklayınız.
Konferansa kayıt için [email protected] şeklindeki adrese yazılabilir.
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
4
Mezunlar Yelken Eğitim Aktivitesi
Sabancı Üniversitesi'nde bir yelken kulübü olduğunu biliyor muydunuz ?
Sabancı Üniversitesi Yelken ve Denizcilik kulübü olan Su-Sail, düzenlediği eğitim aktiviteleri sayesinde her sene 150 kişiyi denizlerle
buluşturup, herkesin deniz üzerinde unutulamayacak anlar yaşamasını sağlıyor. Bunu da Kalamış Marina'daki 4 eş eğitim teknesi ile
yapıyor.
Hep Birlikte Yelken Eğitimine Ne dersiniz?
30 Nisan 2010
Sizler de her hafta denize açılıp, deniz üzerinde yelkenli tekne eğitimi alırken aynı zamanda eğlenmek ve sorumluluğun sadece sizde
olduğu anların inanılmaz güzelliğini tatmak istemez misiniz ? Hem
de bunu Sabancı öğrencileriyle aynı anda yaşama şansınız varken.
Hem sizler öğrencilerle iş deneyimlerinizi paylaşıp iş hayatının nasıl
olduğunu onlara anlatırken, hem de denizin tadını çıkarırken bir yandan
da öğrencilerle birlikte eski günlere dönmek istemez misiniz ?
Eğer sizler de bu organizasyonun bir parçası olmak istiyorsanız, hemen başvurun. Başvurularınızı Enes Ağaoğlu'na ("enesagaoglu@su.
sabanciuniv.edu") iletebilirsiniz.
Başvuru için son tarih : 30 Nisan Cuma
Her türlü sorunuz ve iletişim için :
İlter Yılmazlı 0535 786 80 86
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
5
Güler Sabancı-Mezunlar Buluşması
ABD'deki Sevgili Mezunlarımız,
Mütevelli Heyeti Başkanımız Sayın Güler Sabancı, bilgi paylaşımında bulunmak, düşünce, öneri ve anılarınızı dinlemek üzere sizi 30 Nisan
2010 tarihinde Harvard Üniversitesi'nde buluşmaya davet etmektedir.
Davet mektubu için tıklayınız.
Geçtiğimiz yılın buluşmasından...
İkincisi geçen yıl gerçekleşen ve halen gönüllerde heyecanını koruyan buluşmanın üçüncüsünde, rektörümüz Nihat Berker ve sevgili
hocamız Halil Berktay da sizlerle beraber olacaktır.
Geçen yıl gerçekleşen buluşmadan fotoğrafları yanda bulabilirsiniz,
daha fazlası için tıklayınız.
Bu buluşmaya, Harvard Üniversitesi ve yakın çevresindeki bazı üniversitelerden seçkin öğretim üyeleri de davet edilecektir.
Yer: The Charles Hotel, Harvard Square
Tarih: 30 Nisan 2010, Cuma
Saat: 17:00-22:00
Geçtiğimiz yılın buluşmasından...
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
6
Nihat Berker'in Film Daveti
Sevgili Sabancı Üniversitesi Mezunları, Öğretim Üyeleri, Çalışanları
ve Öğrencileri,
FOTOGRAF
FOTOGRAF
Beşincisi gerçekleşecek BM Film Gecesi, yeni bir filmle bizleri buluşturuyor. Rektörümüz Nihat Berker'in davetiyle sizleri bu keyifli gecede "Post Grad" filmini izlemeye bekliyoruz.
Nihat Berker film öncesi, film arası ve sonrasında sizlerle SGM'de
buluşacaktır.
Nihat Berker
04 Mayıs 2010
Gösterim sırasında patlamış mısır ve meşrubat da ikramımız olacaktır.
Şimdiden iyi seyirler dileriz,
Sabancı Üniversitesi Mezunlar Ofisi
Addres: 34956 Orhanli, Tuzla
Istanbul-TURKEY
Tel: +90-216-483-9352
Fax: +90-216-483-9045
mailto: [email protected]
http://alumni.sabanciuniv.edu/
Tarih: 04 Mayıs 2010
Saat: 20:00
Yer: SGM
Filmin Adı: Post Grad
Filmin Konusu: Kolejden yeni mezun olmuş ve hayatının aşkını bulmuş olan Ryden Malby için herşey çok güzel gitmektedir. Kolejden
mezun olduktan sonra iş başvurusu yapmaya hazırlanan Ryden`ın
başına hiç beklenmedik bir olay gelir. Ailesi onca zamandan sonra
Ryden`dan her şeyi geride bırakıp çocukluğunun geçtiği yere taşınmaya ikna etmeye çalışır.
Yönetmen: Vicky Jenson
Senaryo: Kelly Fremon
Oyuncular: Alexis Bledel, Zach Gilford, Rodrigo Santoro, Jane
Lynch, Carol Burnett, Michael Keaton
Filmin Türü: Komedi
Filmin Süresi: 88 dakika
Resmi Sitesi: http://www.foxsearchlight.com/postgrad/
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
7
Mezunlar Sahalara Dönüyor
Üniversitemizi sportif alanda yıllarca temsil etmiş, mezun sporcularımızla bir araya gelmek amacıyla Mezunlar Spor Buluşmasının Dördüncüsünü düzenlemenin mutluluğunu yaşıyoruz.
FOTOGRAF
21 Mayıs 2010
Geçen yılda büyük keyif aldığımız ve sizlerin de katılımıyla gelenekselleşen buluşmanız bu yıl da SuŞenlik’in birinci günü olan 21 Mayıs
2010 tarihinde gerçekleşecek. Suşenliğin üniversitemize ve mezunlarımıza yönelik olarak düzenlenecek olan birinci gününde hem spor
yapma hem de üniversite yıllarında olduğu gibi eğlenme fırsatı oluşur diye düşündük.
Tüm mezun sporcularımızı sahalara bekliyoruz.
Spor bahane..
Mezun olsanız da bir arada olmak için daha çok nedenimiz var..
Sevgiler,
Mezunlar Sahalara Dönüyor Programı
Branşlar: Basketbol, Futbol ve Voleybol
Organizasyon: Mezunlar ve mevcut takımlar ve çalışanlar arasında
müsabakalar.
Tarih: 21 Mayıs Cuma 2010
Saat: 20:00 Mezunlar müsabakaları
Yer: Spor Merkezi ve Halı Saha
Bilgi için iletişim : [email protected]
Öğrenci Kaynakları Birimi
Hülya Dinçay
Spor Sorumlusu
Tel: 0216 483 90 35
[email protected]
http://www.sabanciuniv.edu/ok/spor/tr/
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
8
SÜ 2.Mezunlar Buluşması
Sabancı Üniversitesi 2. Mezunlar Buluşması,
2-3Temmuz 2010 tarihlerinde gerçekleşiyor…
FOTOGRAF
2-3 Temmuz 2010
Sabancı Üniversitesi’nin, Mezuniyet Sınıfı (Reunion) ve Mezunlar
Kampüs Buluşması (Homecoming) etkinliği için geri sayım başladı.
Etkinlikler, 2 Temmuz, Cuma akşamı sadece 5 yılını dolduran 2005
Sınıfı Mezunlarına “özel” olarak Rektörevi bahçesinde düzenlenecek
mangal partisi ve eğlenceler ile başlayacak.
Tüm gün boyunca çeşitli etkinliklerin yer alacağı "Mezunlar Kampüs
Buluşması" ise 3 Temmuz, Cumartesi günü gerçekleşecek.
Bu tarihleri şimdiden ajandanıza kaydetmenizi öneririz.
Geçtiğimiz yıl zengin programıyla tüm katılanların beğenisini kazanan “ilk buluşma”nın fotoğraf ve videolarına ulaşmak için lütfen
tıklayınız.
Bilgi için: Mezunlar Ofisi
0216 483 9352
[email protected]
ETKİNLİKLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
9
Mezunumuzun Başarısı
Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği’04 ve Sanayi Liderleri Programı’06
mezunumuz, Deloitte Türkiye Müdür Yardımcısı Meltem Kirişçi, Dünya
Sürüdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’ne üye firmaların genç potansiyel
olarak gördükleri 25-28 kişiden oluşan Future Leaders Team’e
Türkiye’den katılan ilk kişi oldu. Detaylar için lütfen tıklayınız.
Meltem Kirişçi
CS'04
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
10
İbrahim Kocaalioğlu
FOTOGRAF
İbrahim Kocaalioğlu
MBA ‘05
Apple'ın iPhone uygulamaları için App Store'u açmasından sonra
akıllı telefonlar üzerinde uygulama geliştirme konusunda düşünmeye başladım. İnternette, App Store'da uygulama satıp da başarılı olan insanların hikayesini okuyunca konuya ilgim arttı ve
2009 yazının sonunda bir iMac bilgisayar ve bir de iPhone alarak
bu iş için ilk yatırımımı yaptım. İlk uygulamamın App Store'da
yayınlanması Aralık ayının ortasını buldu. Bu uzun süreçle ilgili
söyleyebileceğim tek şey; Apple'ın Microsoft'tan öğreneceği çok
şey olduğu. Görselliğe odaklanan Apple'ın yazılım geliştirme
platformu Microsoft'un gerisinde kalmış.
Bugüne geldiğimizde App Store'da 24 uygulamam yayınlanlandı.
Tecrübelerime göre söyleyebilirim ki Apple App Store internette
söylendiği kadar kısa sürede kazanç sağlanabilecek bir yer değil.
İyi bir kazanç için gerçekten çok çalışılması gerekiyor.
iPhone için geliştirdiğim uygulamalara örnek verecek olursak:
Kaç Para: iPhone için geliştirdiğim son uygulama, şu an Türkiye'de
en çok indirilen uygulama (Nisan 2010). "Kaç Para" ile istediğiniz
bir ürün veya arabanın online alışveriş sitelerindeki fiyatlarını
karşılaştırmanız mümkün.
City View: Dünyanın herhangi bir köşesindeki Tweetleri* takip
etmenizi sağlıyan bir uygulama. Bu sayede geçenlerde Hawaii'de
yaşanan Tsunami'yi bölgede yaşayan insanların bakış açısıyla takip etme fırsatım da oldu. Ayrıca uygulamayı sadece bir şehirle
kısıtlayıp ücretsiz versiyonlarını da yayınladım (İstanbul View,
New York View...) Ayrıca uygulamanın iPad için versiyonunu da
Nisan ayında yayınlandı.
Map View: Haritanın, kullanıcının bakış açısıyla gösterildiği yön
bulma uygulaması.
Nearby View, Cafe View: Kullanıcının etrafındaki kafe veya
benzeri yerleri kamera görüntüsü üzerinde gösteren bir uygulama
(Augmented Reality*)
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
ICanDecide: Bugün nereye gitsem ne yesem gibi konularda karar
vermenize yardımcı olan bir uygulama. Program ayrıca kullanıcının etrafındaki kafe, restaurant, atm gibi yerleri harita üzerinde
göstererek önerilerde de bulunuyor.
Sosyal ağların ve akıllı cep telefonlarının yaygınlaşması ile insanların haber alma alışkanlıkları da değişiyor. Artık herkesin birer
*Augmented Reality: http://en.wikipedia.org/wiki/Augmented_reality
*Tweet: Kişilerin Twitter sitesi üzerinde yazdıkları kısa mesajlar.
11
İbrahim Kocaalioğlu
potansiyel muhabir olması klasik medya kuruluşlarının etkinliğini
de azaltıyor. Hatta bazı medya kuruluşları dünyanın bir köşesindeki haber için bölgeye muhabir göndermek yerine o bölgede yayınlanan canlı içeriği kullanarak haber üretmeyi tercih ediyor. Bunlara
ek olarak diğer kişilerin tercihleri ve yorumları kişilerin vardiği kararlar üzerinde de her geçen gün daha etkili oluyor. (Ör: Foursquare*)
Akıllı telefonların hayatımıza etkileri bunlarla da sınırlı değil. Alışveriş için girdiğiniz bir mağazadaki fiyatları kolay bir şekilde
internetteki fiyatlarla karşılaştırmanız mümkün. "Kaç Para" adlı
uygulamamın başarısı da tüketicinin konuya ilgisinin bir göstergesi. Bunun yanında bulunduğunuz yere yakın kafe, eczane veya
atm gibi bilgilere cepten ulaşmak artık mümkün. Aynı şekilde
ürünler ve mekanlarla ilgili diğer insanların yorumları da kişilerin
verdiği kararlar üzerinde etkili. Bu durum şirketlerin tüketiciyle
iletişim kurma stratejilerini gözden geçirmelerini gerektiriyor.
Teknolojik gelişmeler ve insanların değişen alışkanlıkları, gelecekte şirketlerin tüketiciyle iletişim kurarken sosyal ağlar ve yeni
iletişim araçlarını daha etkin kullanmalarını gerektirecek. Sonuçta tüketicinin yeni iletişim alışkanlıklarına daha iyi uyum sağlayabilen şirketler giderek artan rekabette ayakta kalabilecek.
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
*Foursquare: Yaşadığınız şehri farklı bir şekilde keşfetme platformu.
12
Adımlarımızda Hayat
Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
FOTOGRAF
Orçun Mater
MS’ 07
http://orcunmater.blogspot.com/
Şems-i Tebriz
Hangimiz bir an için durup, yaptıklarımızı sindirmeye çalışıyoruz? Veya
hangimiz, günün sonunda yaşadıklarımızı hatırlıyor? Daha da ufak detaylara girecek olursak, en son ne zaman aklımız boş, hiçbir şey düşünmeden anın tadını çıkarttık? Oldukça kısıtlı zamanlarda, öyle değil mi?
Hayat şu anda yaşanabiliyor ise neden asıl olanı düşünemeyiz, kısacası
anımızı? O halde, geçmiş ve gelecek kavramları ve onlar üzerine kurulmuş özlü sözler boşuna mı söylenmiştir yıllar boyunca? Kesinlikle hayır.
Sadece şunu sormak isterim. Hayat bir koşuşturmaca mı olmalıdır? Benim cevabım yine hayır! Hayat, bireysel geçmişlerimizi göz ardı etmeden anı yaşamak ve onu güzelleştirerek daha olumlu bir geleceği yaratmaya çalışmak olmalıdır, diye anlatırım soran biri olursa.
Yurtdışına çıkma arzusu, üniversiteyi koşarak bitirme isteği, aynı zamanda iş arama çabası, yalnız yaşama isteği… Şöyle bir durup bakınca,
kendi hayatım hep bir koşuşturma ve yetişme çabası içindeydi aslında.
Her yeni atılan adım, yeni bir adımı doğurmalı, yeni bir hedef koymalıydı öne. Adımları hızlandırırken, sosyal çevrenin baskısı ile koşmaya yeltenen ben ve kaçmaya başlayan ‘an’ lar vardı etrafımda.
Hiç bilmediğim, koşarak gitmek istediğim yurtdışı maceramda yerleştiğim ilk günü hala dün gibi hatırlıyorum. Bavulları odaya bırakışım, etrafı süzmem ve enteresan bir boşluk. Bir sonraki adım? Zaman ilerledikçe,
insanı beş dakika sandalyede oturtmayan, uçarak yaşamak istediği
yurtdışı fikri, endişe dolu bir serüvene dönüşmeye başlıyordu. Şu soru
yerleşiyordu zihnime zaman içerisinde: Ben neden buradayım? Başkaları yaptığı için mi? Başkaları için mi? Yoksa hayatı yaşamak için mi?
Yaşadığım bu boyuttaki yalnızlığın sosyal bir eksiklikten çok manevi
bir boşluk olduğunu fark eder oldum. Ve bu boşluğun getirdiği benzersiz soruların aslında hayatı anlamak adına önemli birer aşama olduğunu hissediyordum. Çünkü bugüne kadar hayat koşmak ve hedeflerden oluşmuştu. Elbet araya maddi mutluluklar serpiştiriliyordu. Alışveriş, seyahat, araba vs. İsmini siz koyun. Nedendir bilinmez,
bir türlü uzun soluklu olmuyordu bu mutluluklar, genellikle bir sonraki hedef ve hediyeler önemli oluyordu. Doymaksızın…
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Koşmak… Hedef… Ve nihayet… Durmak! Yorulmuştum, ritmimi her
seferinde biraz daha yükseltiyor olmaktan. Yeni bir yolculuğa çıkmadan
önce nefes almamaktan… Artik mola zamanıydı. Bugüne kadar geldi13
Adımlarımızda Hayat
ğim yollara bakarak karar vermek, yeni ve sakin bir yol çizmek istiyordum. Herkesin gittiği yolun büyüsüne kapılmadan, farkındalıkla ve belki de çamurlu ve çok uzun bir patikayı seçerek…
Yurtdışında yaşamın asıl kattığı gerçekler bunlardır bana. Kovada çember çizerken dışarı zıplayan bir balık olmak, kaldırım boyunca sürünerek
denize atabilmek şu uyuyan bedeni… Gerçek suyun farkına varmak,
‘Hayat buymuş!’ diyebilmek...
Bir o kadar uzun gelen günler içerisinde neden ayların, yılların nasıl geçtiğini anlayamıyoruz? Kullandığımız kelimelerde hep bir koşuşturmaca ve stres
vurgularken, akşamları neden bir ekran karşısından kalkamıyoruz? Ataleti
üzerimizden atamıyorken, neden planlar yapıp harekete bile geçmeden üzülüyoruz? Hangimiz ‘Nasılsın?’ a cevap olarak ‘Gayet iyiyim’ diyebiliyor?
Ben her şeyin gerçekleşme olasılığına inanıyorum yeter ki edindiğimiz
minik motivasyonlar eylem bulsun. En iyi resmi yapmaktansa, resim
yapmaya zaman veriyor olmak olsun. Belki tatsız bir kurabiye yapmak
olsun sonucu ama ona adanmış özel bir zaman olsun, bizi memnun edecek. Şarkı söylemek olsun adı, solist olup coşkulu kalabalık önünde
değil ama veliler korosunda. Yeter ki, gerçekleşebilen doğal hayaller olsun önümüzde. O zaman ataleti yendiğimizi hisseder, kendimizi daha
mutlu bir birey olarak görürüz.
Şimdi durup bakınca kendime söyleyebildiğim birkaç güzel cümle olduğunu düşünüyorum. Ne dünü ne de yarını yaşamak, anı kavramak esas
olanı. Sokakları hızlı hızlı, at gözlüğü ile arşınlamak değil, adımları sakinleştirmek, insanları içe sindirmek en güzeli. Rastgele bir merhabayı esirgememek herhangi birine mutlu bir anımızda… Gerçekleşebilir hayaller
ile tatmin olmak, gülümseyebilmek herkese. Sevgi vermek, karşılığında
aldığımız sevgiyi hissedebilmek yaşadığımız her an ve alanda.
Yurtdışı macerası tüm bunlar için bir ön koşul mudur? Tabii ki değil. Esas olan adım attığımız her yolculuğu birer iç seyahat, kişisel arayış olarak görebilmemiz sanırım. Çoğumuza yıllar boyunca aşılanan ‘yarış’
konumunu bir an önce silkinerek atmamız üstümüzden. Aksi takdirde
yarışmak dipsiz bir kuyu olur, en iyi okuldan en iyi işe, en iyi müdürlükten, en en iyi olma merdivenlerine sürükler bizi farkında olmadan. Halbuki sevdiğimiz işe yaklaşmak, işe dört kolla sarılmak ve onu severek
yapmak olmalıdır hayatın doğal adımları.
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Doğal olmak olsun hayat. Çocukluk halimiz gibi. Güzel bir melodinin yarattığı farklı coşkular kadar doğal. İşte o zaman okyanus
gibi derin ve dolu, cennet gibi tadına doyulmayan anlarla dolar
büyürken avuçlarımızda.
14
Sarp Tuncay ile Röportaj
Öncelikle bize biraz kendinden bahseder misin? 2007 yılında Sabancı Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Sarp Tunçay neler yaptı?
Tabi ki. 2007 yılında Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler
Fakültesi, Toplumsal ve Siyasal Bilimler programından mezun oldum. Mezun olduğum yıl Avrupa Birliği tarafından verilen Jean Monnet Burs Programı ile Londra’nın saygın üniversitelerinden City
Üniversitesi’nde İletişim Politikaları konusunda yüksek lisans yaptım. Tezimi yazmak amacıyla, Londra’da bulunduğum dönemde Kamusal İlişkiler konusunda danışmanlık hizmeti veren Bell Pottinger
Public Affairs ve The Campaign Company adlı kuruluşlarda staj deneyimlerim oldu. Daha sonra 2009 yılının Şubat Ayı’nda tez çalışmalarımın tamamlayarak mezun oldum. Tez çalışmalarımın hemen
sonrasında 3 ay süre ile Doğuş Holding Başkanlık Ofisi Dış İlişkiler
Bölümü’nde staj yaptım. Askerlik görevimi yapmak üzere stajımı
kendi isteğimle tamamlayarak Ağustos 2009’da askere gittim. Ocak
ayının ortalarında askerlik görevimi tamamlayarak İstanbul’a döndüm. Şu an Easyfood markasıyla hazır yemek sektörüne giren
Lyra’da Kurumsal İletişim Yöneticisi olarak görev yapmaktayım.
Sarp Tuncay
SPS ‘07
Aslında Sabancı Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra neler
yaptığını çok güzel özetledin. Ancak, ben şunu merak ediyorum. Siyaset üzerine bir lisans eğitim aldıktan sonra iletişim üzerine yüksek lisans eğitimi almışsın. Stajların hep kendi okuduğun alana yakın konularda olmuş. Gıda konusunda hizmet veren Easyfood markasıyla buluşman nasıl oldu? Sanırım bir aile şirketi öyle değil mi?
Evet. Lyra bir aile şirketi ancak buna buluşma demeyi tercih etmem
çünkü hep içindeydim. Lyra’nın Easyfood markasının ortaya çıkması, logonun belirlenmesi gibi birçok konuda fiilen çalışmadığım dönemlerde de katkılarım oldu. Bugün itibariyle Easyfood’un marka
konumlandırması, tanıtım ve PR faaliyetlerini iletişim danışmanlığı
konusunda uzman bir ekip ile beraber yürütüyorum. Dolayısıyla,
yüksek lisans konusunda aldığım eğitimi tamamlayan nitelikte bir
çalışma içindeyim.
Peki, aile şirketinde çalışan birisi olarak, aile şirketinde çalışmayı mı yoksa
profesyonel olarak başka bir şirkette çalışmayı mı daha zor görüyorsun?
İkisinin de kendisine göre zorlukları var elbette. Dolayısıyla, kişinin beklentilerine bağlı olarak tercihler değişebilir. Eğer, aile şirketinde görev tanımınız yapılmış, eşit çalışma koşulları da oluşturulmuş ise profesyonel
hayattan çok da farkı kalmıyor. Bu nedenle koşullar uygunsa aile şirketinde çalışarak onu bir adım daha ileri taşımak bana göre tercih edilebilir.
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Bize Easyfood’tan bahseder misin? Neler yapıyorsunuz? “Uzun
Ömürlü Gıda “ne demek?
Bizim bir iddiamız var. Diyoruz ki; pişmiş yemeği marketten alıp eve getirebilir; oda sıcaklığında saklayabilir; istediğiniz zaman ısıtıp yiyebilirsiniz. Nedir bu yemekler? Etli kuru fasulyeden, dana kuşbaşı soteye; levrek buğulamadan, arpa şehriyeli pilava kadar birçok yemeği ev yemeği
Mine Göknar ve Ayşe Turhan'a teşekkür ederiz.
15
Sarp Tuncay ile Röportaj
tadında müşterilerin beğenisine sunuyoruz. Buna da “uzun ömürlü gıda” diyoruz. Hazır Yemekler, Vakit Kazandıran Ürünler ve Hazır Tatlılar
olarak 3 temel ürün grubumuz var. Ürünlerimiz farklı ambalaj seçenekleri ile hem bireysel hem de kurumsal müşterilerimize hitap ediyor.
Peki, tüketici markete gittiğinde yemek yapabileceği geleneksel
ürünler yerine neden Easyfood ürünlerini alsın?
21.yüzyıl her şeyin hızlı tüketildiği ve herkesin bir yere ya da bir şeye yetişmek üzere yaşadığı bir dönem. İşe yetişiyoruz. Diziye yetişiyoruz. Toplantıdan çıkıp, spor salonuna yetişiyoruz. Hep bir acelemiz var. Dolayısıyla, artık annelerimizin pişirdiği o lezzetli yemekleri
pişirmek için vaktimiz yok. Ama aynı lezzette ev yemeklerini yemek
istiyoruz. Easyfood bütün o zahmetli, vakit alan süreçlerden sizi
kurtarıp, ev yemeği tadında seçenekler sunuyor.
Türkiye nüfusunun yarısının 28 yaşının altında ve bu nüfusun %
66’sı çalışmakta olduğu düşünülürse, Easyfood ürünlerinin özellikle
çalışan nüfus için kurtarıcı olacağını düşünüyoruz.
Sağlıklı beslenme konusunda Easyfood’un çalışmaları var mı?
Müşterilerimizden özellikle hazır tatlı grubu içinde yer alan ayva ve
kabak tatlısının diyabetik versiyonları konusunda talepler geliyor.
Bu konuda çalışmalarımız sürüyor. Easyfood ürün grubu içinde yer
alan tüm uzun ömürlü gıdaların üretiminden, müşteriye ulaştığı ana
kadar tazeliğine ve besin değerlerinin korunmasına dikkat ediliyor.
Dolayısıyla, sağlıklı beslenme konusu bizim için çok önemli.
Marketlerde başka hazır yemeklerde var. Easyfood’un farkı nedir?
Hazır yemek alanında hizmet veren diğer markalardan en büyük farkımız ürünümüzün oda sıcaklığında uzun süre saklanabilen, ev yemeği tadında, katkısız ve %100 doğal olması. Ayrıca, tamamı Türk
mühendisler tarafından yürütülen bir AR-GE çalışmasının ürünü olarak ortaya çıkması, Avrupa veya Amerika’dan alınan “know-how”
ile piyasaya çıkan diğer ürünlerden farkımızı ortaya koyuyor.
Easyfood ürünleri, 2 yıla aşkın süren, İstanbul Teknik Üniversitesi
Kimya Metalürji Fakültesi Gıda Bölümü ile geliştirilen “Easyfood Özel
Pişirme Yöntemi” sonucunda ortaya çıktı. Bu alandaki AR-GE çalışmalarımız Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından da onaylandı. Buna bağlı olarak, 2009 yılında TTGV’den 143.000 $ kredi desteği sağlandı. Farklı ambalajlama teknikleri konusunda çalışmalarımız halen sürmekte. Bu konuda farklı bilimsel kurullardan destek almaya devam ederek, AR-GE faaliyetlerimize kaynak oluşturmayı amaçlıyoruz.
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Easyfood ürünlerini nerelerde bulabiliriz?
Easyfood, Hazır Yemekler, Vakit Kazandıran Ürünler ve Hazır Tatlılar olmak üzere 3 ürün grubu ile şu anda Metro Cash&Carry’nin
16
Sarp Tuncay ile Röportaj
İstanbul’daki tüm satış noktalarında mevcut. Nisan ayı itibariyle
Migros, Tansaş ve Macrocenter ile Türkiye’nin her yerinde ürünlerimize rahatlıkla ulaşılabilecek. Bireysel müşterilerimiz dışında yemek
üretimi yapan ve mutfağı olan kurumsal müşterilerimize de anlaşmalı olduğumuz dağıtım kanallarımız olan Kupa Gıda ve Güney2M
firması yoluyla ulaşıyoruz.
“Hazır Yemek” konusunda Türkiye ve benzeri gelişmekte olan
ülkeler için öngörünüz nedir?
Hazır Yemek Türkiye’de, Avrupa ve ABD’ye göre biraz daha yeni bir
alan. Türkiye’de şu anda hazır tatlı konusunda oluşmuş bir pazar
var. Ancak, daha önce bazı denemeler olmasına karşın hazır yemek
konusunda istenilen pazar oluşturulamadı. Easyfood “ev yemeği tadında” ürünleri ile müşterinin hazır yemek grupları konusundaki olumsuz görüşünü, olumluya çevirecek. Buna inanıyoruz.
Tadım için sizi Sabancı Üniversitesi’nde stand açmaya davet edebilir miyiz?
Tadım aktivitelerine Nisan ayı ortasında başlayacağız. Üniversitelerde okuyan öğrenciler ile buluşmayı da çok arzu ediyoruz. Sabancı
Üniversitesi’nin yeri benim için ayrı. Elbette, Sabancı Üniversitesi’nde
tadım yapmaktan mutluluk duyarız.
Mezunlara ve öğrencilerimize vermek istediğiniz mesaj var mı?
Eski bir deyim vardır. “Ekmek aslanın ağzında” diye. Günümüz iş
dünyasında artık “ekmek aslanın ağzında değil, midesinde”. Çok ciddi bir rekabet var. Dolayısıyla, iyi bir eğitim almak veya kurumsal şirketlerde uzun dönemli staj yapmış olmak artık yeterli olmuyor.
Dünya küresel bir köy haline geldi. Dolayısıyla, en çok farkındalık
yaratan kişi öne çekiyor ve diğerleri tarafından değer görüyor.
Artık o popüler reklamdaki gibi “anı yaşa” sloganına göre yaşıyoruz
ve devamlı tüketip, eskitiyoruz. O yüzden bireysel olarak da yapılan
iş olarak da devamlı yenilik gerekiyor. Özellikle mezun veya mezun
olmak üzere olan öğrenci arkadaşlara tavsiyem, fırsatları değerlendirirken; sizi değiştirecek değil, sizin değiştirebileceğiniz, kendinizi
geliştirme ve yenileme fırsatı bulabileceğinizi bir sektörde çalışmayı
tercih edin.
Sevgili Sarp, bu güzel söyleşi için sana teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim.
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Mine Göknar'a teşekkür ederiz.
17
Serra Demir
Kişilerin çalışma hayatına yön vermeleri, hangi mesleği seçeceklerine
karar vermeleri en çok da kendilerini tanımalarıyla ilgili. Meslek seçiminde kişinin kendine “Ben hangi mesleğe yönelsem gerçekten keyifle
çalışırım? Benim hangi yönlerim gelişmiş? Hangi alanda kendime ve
yaptığım işe değer katabilirim?” gibi soruları sorması gerekiyor. İnsan
ancak severek yaptığı ve gönül verdiği işlerde ilerleyebilir. Aynı Apple,
Macintoch ve Ipod’un yaratıcısı Steve Jobs’un dediği gibi “Neyi sevdiğini bul, Aşık olacağın, büyük bir tutkuyla inanacağın işin sana zaten istediğin başarıyı getirecek”.
Serra Demir ECON'06
[email protected]
[email protected]
Benim Pazarlama alanını sevdiğimi anlamam da aslında kendime bu soruları sormamın bir sonucu. Küçük yaşlardan beri piyasaya çıkan yeni ürünleri hep takip ettiğimi lise yıllarında fark ettim. Bakkallarda veya
markete gittiğimde saatlerce ürünleri incelerdim. Markaların benim ya da
ailemin ihtiyaçlarına karşılık sunduklarını/faydalarını takip edip birbirleriyle
karşılaştırırdım. Bir keresinde ilkokul çağlarımda anneme Türkiye’ye yeni
gelmiş bir deterjan markasını beyazlaştırıcı özelliğinden ötürü kullanmasını tavsiye etmişim, bu anı ailem arasında hala gülerek anlatılır. Yani çok sıkı bir tüketiciydim diyebilirim. Pazarlamada “tüketici içgörülerini” bilmek
çok önemlidir. Başarı tüketicinizi çok iyi tanımaktan, onların istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek ürün/hizmetler sunabilmekten geçer.
Ve tabii pazarlama alanına ilgimi fark etmeme yol açan bir diğer etken
de reklamları takip ediyor olmamdı. Program aralarında kanal değiştirdiğimi hatırlamam, reklamları izlemek, reklam bloglarında yeni çıkan
reklamlar hakkında kritikler yapmak da bir o kadar eğlenceli gelirdi.
Serra Demir
ECON'06
MEZUNLARDAN
HABERLER
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Sabancı Üniversitesi’nde burslu olarak ekonomi eğitim alıyordum. Ekonomi okurken seçtiğim marketing derslerinden büyük keyif aldığımı
gördüm. Özellikle grupça hazırladığımız “businesscase”’ler çok öğretici
ve zevkliydi. Bir yandan da her yaz çeşitli şirketlerin pazarlama departmanlarında stajlar bulmaya çalışıyordum. Turkcell, Ford, ve 4. Sınıfta 1
yıl boyunca Coca-Cola’da pazarlama stajı yaptım. O dönem okulu ve
stajı bir arada götürmek oldukça zor ve zahmetli oldu ama Coca-Cola
hem çok öğreticiydi hem de FMCG (Hızlı Tüketim Malları) sektöründe
marka yönetimi yapmak konusunda karar almama etken oldu. Mezuniyetimin hemen ardından Cadbury firmasından teklif aldım. Bir anda çocukluğumuzun bizi mutlu eden o tüm güzel anıların ortasına düşmüş
oldum. Jelibon, Topitop, Tofita gibi eğlenceli ve büyük şeker markalarını yönetme fırsatını yakaladım. Rekabetin heyecanını tattım, mücadelenin sonuçlarını almanın verdiği mutluluğu hissettim ve katkı sağlamanın, değer eklemenin haklı tatmini yaşadım. Çok güzel geçen 3,5yılın ardından Groupe Bel firmasında yepyeni bir yolculuğa çıkıyorum.
Dünyaca ünlü La Vache Qui Rit (Gülen İnek) markasını yöneteceğim, orada da beni bekleyen yapılacak çok güzel işler var.
Sevgilerimle
Serra Demir
Mine Göknar'a teşekkür ederiz.
18
Toplumsal Duyarlılık Projeleri
Artık Sabancı Üniversitesi Çalışanları
da CIP Projeleri Yapıyor
FOTOGRAF
Pınar Kayacan Aksu
Öğretim Görevlisi, Diller Okulu
Sabah Pınar Kayacan Aksu(Öğretim Görevlisi, Diller Okulu), Çalışanlar için CIP fikrinin nasıl oluştuğunu anlatıyor:
Kalabalık ve fazlasıyla hızlı bir hayat yaşıyoruz. Bu hız içerisinde insanın kendi yaşam döngüsünün dışına çıkıp kendisininki ile benzeşmeyen başka hayatların da olduğunu fark etmesi, kendinden daha
az imkanlara sahip olanların farkına varması oldukça zor. Oysa bir
toplumda toplumsal dayanışma, toplumsal sorumluluk gibi kavramlar sayesinde hoşgörü, güven ve farklı olana saygı yerleşebilir. Sabancı Üniversitesi’nin Toplumsal Duyarlılık Projeleriyle (CIP) öğrencileri buluşturan, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yetiştirmeyi
misyon edinmiş oluşu beni her zaman heyecanlandırdı. Bu üniversitede çalışan bir öğretim görevlisi olarak öğrencilerimin katıldığı projeleri hep merakla ve imrenerek izledim. Ve çalışanlar için niçin benzer projeler olmasın fikri de aslında buradan doğdu.
Bu düşünceden hareketle, bölüm başkanımızın da desteğini alarak
Diller Okulu çalışanlarına e-postayla duyuruda bulunduk. Birkaç saat içinde yaklaşık 10 kişiden olumlu yanıt gelmişti bile. Bu arkadaşlarla toplanıp CIP koordinatörü Zeynep Bahar’la görüştük ve yaptığımız toplantılar sonucunda bizim yapabileceklerimiz ile CIP ekibinin önerilerini harmanlayan iki projenin – Sultanbeyli Toplum Merkezi ve Yeldeğirmeni Toplum Merkezi projelerinin- ana hatları ortaya çıkmış oldu.
Projenin içeriği, amaçları
Ben ve dört arkadaşım Sultanbeyli Toplum Merkezi projesinde görevliyiz. Düşük gelirli ailelerin yaşadığı Sultanbeyli’de, genç kız ve
kadınlara biçki dikiş kursu hizmeti veren bu toplum merkezinde kadınlara haftada iki saat temel bilgisayar dersi vereceğiz. Asıl hedefimiz, buradaki çalışmak isteyen kadınlara iş bulmakta kolaylık sağlayacak düzeyde bilgisayar deneyimini vermek. Bir diğer isteğimiz ise
bilgisayar sayesinde bu kadınların ufuklarını genişletmelerine ve özgüven kazanmalarına yardımcı olmak.
SABANCI
ÜNİVERSİTESİ'NDEN
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
İlk proje günü, tanışma ve hissettiklerim
Geçtiğimiz Çarşamba günü toplum merkezindeki kadınlarla ilk kez
karşılaştık. Benim için son derece keyifli bir buluşmaydı. Bir kere katılım oldukça yüksekti. Yaklaşık 30 tane kadın; bazıları art arda sorular sordular, kurslar konusundaki beklentilerini, isteklerini dile getirdiler. Bazıları daha sessiz ve çekingendiler. Ama hemen hepsinin
19
Toplumsal Duyarlılık Projeleri
FOTOGRAF
yüzlerinden sevinç ve heyecan okunuyordu. Aralarından bir kadın
mesela “Herkes bana ‘sen anlamazsın, sen yapamazsın’ diyor. Beni
zorla bir kalıba sokmaya çalışıyorlar. Oysa ben ev kadınlığı dışında
şeyler de yapabileceğimi biliyorum. Yeni şeyler öğrenmek istiyorum”
dedi. Bir insanın kendine sunulan kalıpları kırmaya, kendini aşmaya
ve öğrenmeye dair bunca büyük bir arzu taşıması beni hem bir öğretmen hem de bir insan olarak çok duygulandırdı. Oradaki kadınları bu anlamda biraz olsun yüreklendirebilirsek herhalde gerçekten iyi bir iş yapmış oluruz.
Gülşen Erengül, CIP Ofis Görevlisi
CIP’yi tanımak ve “CIP ofiscan”larından
biri olmak
Üniversitede okurken kendi çabalarımla kurduğum öğrenci komitesinde gönüllülerimizle birlikte birçok sosyal sorumluluk projesi yapıyor ve çalışmaları yaygınlaştırmak için bin bir sorunla savaşıyorduk.
CIP’yi duymam ve çalışmalarını öğrenmem de tam o zamanlara denk
gelir. Hayran kalmıştım. Bir üniversitenin toplumsal duyarlılığı bu
denli destekliyor olması, hatta varoluşunun temeli olarak benimsemesi ve CIP gibi bir sistemi bir üniversitede oturtmak ve yaymak için
çabalayan insanların varlığını bilmek çok umut vericiydi. Her öğrencinin mezun olduğunda; kendi yaşadığı hayattan tamamen farklı
hayatlar olduğunun farkına varmış olması, sadece farkına varmakla yetinmeyip bu hayatlara adım atmış, onlara dokunmuş ve
ufak da olsa değişiklikler yaratmaya çalışmış olması... Kulağa
mükemmel geliyordu.
Ve şimdi bu oluşumun içinde olmak ise bambaşka… Toplum için,
toplumla beraber ve toplumun tam da içinde çalışmak harika. Yanına çok büyük bir güç olan öğrencileri alarak 10 yılda 20.000
insanın hayatına dokunmuş olan CIP’de bulunmak her insana gurur vermeli. CIP Mezunları eminim tüm bu yazıları okuduğunda
yarattıkları ufak etkilerinin ne kadar büyük sonuçlar doğurduğunu hatırlayacaklardır.
SABANCI
ÜNİVERSİTESİ'NDEN
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Üniversitenin içindeki kocaman aile
CIP Ofise en son (5 ay önce) katılan “CIP ofiscanı” olarak söyleyebilirim ki ofis içinde resmen bir aile olduk. Çok farklı bir aile hem de.
Herkes her rolü üstlenebiliyor. Anne, kardeş, baba, abi, çocuk, öğretmen, öğrenci vs. CIP gönüllüleriyle beraber olunca hele, keyfimize diyecek yok: Kocaman bir aile. Bu ailenin kendine has bir sözlüğü
ve ritüelleri de var: Ofiscanlar, Süpervizörler, Danışmanlar, Beşibiyerdeler, Cipciyim Rehberleri, CIP Nite Out’lar, ALL-CIP’ler, çikolata
seansları, saymakla bitmeyecek …ler, …lar, …ler.
20
Toplumsal Duyarlılık Projeleri
CIP; heyecanlı, özgür düşünen, birbirini seven, hayata gülümseyerek
bakan, sürekli öğrenmeye ve üretmeye çalışan bir ekip. Bu ekibin
parçası olduğum ve katkıda bulunduğum için çok mutluyum. Yapmak istediklerimiz içimize sığmıyor, sanki enerjimiz bedenimizden
taşıyor. “Günler 24 saatten daha uzun olsa, aynı anda birden fazla
yerde bulunsam ve daha fazla insana ve olaya dokunsam.” diyor insan burada.
CIP’de en büyük mutluluk
CIP Ofiste yaşadığım en büyük mutluluk ise, projeye giden öğrencilerin o günün sonunda gözlerinde beliren farklı ışık. Sanki olgunlaşıyor, o anda kendi streslerinden tamamen uzaklaşıp “onlar için daha
fazla ne yapabilirim?” diye sorar halde buluyor kendini. Bazılarında
zaten olan ama bazılarının belki içerilerde bir yerde sakladığı topluma faydalı olma arzusu çıkıveriyor ortaya.
Mezunlarda da gördüğüm kadarıyla CIP’nin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu bu ışık da hiçbir zaman sönmeyecek gibi gözüküyor.
SABANCI
ÜNİVERSİTESİ'NDEN
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
21
SSBF Dekanımız ile Röportaj
Prof. Dr. Mehmet Baç
Prof.Dr. Mehmet Baç, Özel Fransız St.Michel Lisesi'ndeki eğitiminden sonra 1983 yılında İTÜ Elektrik Mühendisliği ve Telekomünikasyon Bölümü'nden mezun oldu. 1986'da Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde Master'ını; 1990'da Kanada'nın Quebec eyaletindeki Université Laval'de doktorasını tamamladı. 2008 yılında “Mikroekonomi alanında kurumlarda yolsuzluk ve rüşvet gibi yetkilerin
kötüye kullanımını engellemeye yönelik denetim, ödül ve ceza sistemi tasarımı konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları” nedeniyle Sosyal Bilimler alanında ilk kez verilen TÜBİTAK
Bilim ödülü‘ne layık görüldü.
2002 yılından beri Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi olan Baç,
2008'de Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı olmuştur. Aynı
Fakülte'de öğretim üyesi olan Meltem Müftüler-Baç ile evli ve Birsu
adında bir kız çocuk babasıdır.
1984–87 yılları arasında üst üste üç kez final oynayan, iki şampiyonluk kazanan ve sarı-kırmızılı basketbol severlerin bugün bile hâlâ
“Nihat İziç, Paul Dawkins, Turgay Demirel, Michael Scearce, Mehmet Altıoklar, Cihat Levent…” şeklinde ezbere sayabildiği o muhteşem kadronun vazgeçilmez bir üyesiydi.
Erkekler Birinci Basketbol Ligi`nde futbolun ``3 Büyükler``i içinde
en fazla şampiyonluk kazanan takım olan Galatasaray, lig tarihinde 4
kez şampiyonluk sevinci yaşadı. Ligde ilk şampiyonluğunu 1968-69,
son şampiyonluğunuysa 1989-90 sezonunda yaşayan sarı-kırmızılılar,
1984-85 ve 1985-86 sezonlarında üst üste iki kez şampiyonluk kupasını Mehmet Baç’ın da içinde olduğu kadroyla müzesine götürdü.
Sporla nasıl tanıştınız?
Ben çocukluğumdan beri spor yaparım, sokakta oynamayı çok severdim, özellikle de futbol oynardım. Futboldan başıma gelmedik
şey kalmadı, bacağımı kırdım, kolumu kırdım...
Yine de futbol merakınızdan vazgeçmediniz...
Futbol oynamayı hala severim aslında ve çok da seyrederim, ama
basketbolu da çok seviyorum ben, belki daha çok.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Basketbol serüveniniz nasıl başladı?
Kendim başladım daha ziyade, kimse tutup götürmedi, fiziğim de
basketbol oynamaya müsaitti… O sıralarda; 73 yıllarında Milli Takımın katıldığı bir Avrupa Şampiyonası oldu ve TRT’de maçlara geniş
22
SSBF Dekanımız ile Röportaj
yer verildi. Yaz döneminde çok konuşuldu. İşte böyle şeyler çekiyor
insanı spora, özendiriyor. Bir dönemde “Beyaz Gölge” diye bir dizi
vardı, birçok genci basketbola heveslendirdi.
Lise’ye kadar teneffüslerde falan oynardık ama antrenmanlara başlamam, okulun yanında bir antrenman seansımın olması lise 1’den
itibaren başlayıp 26 yaşlarına kadar devam etti. Profesyonel basketbol kariyerim 8 yıl sürdü. Basketbolu 86 yılında yurt dışında doktoraya gitmek için bıraktım. O tarihe kadar 3 takımda oynadım, ilk girişim Kurtuluş Spor Kulübünde oldu, daha sonra lise çağlarında, lise
1 gibi Eczacıbaşı’na devam ettim. Lise takımını çalıştıran bir antrenör
beni Eczacıbaşı’ndan Beşiktaş’a çaldı, bedavaya transfer olduk, lisansımızı çıkarttı. O zamanlar astronomik transfer ücretleri yoktu herhalde?
Tabii söz konusu değil işin şakası. 16-17 yaşlarında Beşiktaş Yıldız
takımında oynadım 77-78’de 17 yaşında Genç takım oynamadan direkt Beşiktaş’ta A takımına çıktım ve Genç Milli oldum. Mehmet
Baturalp vardır Fenerbahçeliler iyi bilirler, Fenerbahçelidir ama birçok takımda antrenörlük yapmışlığı vardır. O zaman Beşiktaş’ta bizim antrenörümüzdü, onunla iki sene kadar çalıştık, çok iyi gitti.
Sonra müessese takımlarının yıldızı parlamaya başladı, kulüp takımları baş aşağı gidiyorlardı, biz de başka bir kulüp takımına geçtik.
Ben de Beşiktaş’ta 4 sene A takımında oynadıktan sonra 82 yılında
Galatasaray’a geçtim.
82-86 yılları arasında 4 sezon Galatasaray’da oynadım. Son iki senesi çok iyi geçti, 85-86 sezonunda Milli Takımda da oynadım ve
Türkiye basketbol liginde 2 tane şampiyonluk aldık, Galatasaray’ın 3
şampiyonluğu var bugüne kadar deplasmanlı basketbol liginde ikisi
benim zamanında oldu. Hatta, 90 senesinde bir tane daha şampiyonluk aldığını sonradan öğrendim, o sırada yurt dışındaydım hiç
haberim olmuyordu, geçenlerde bir yerden duydum.
Sporun size göre ne gibi artıları var?
Sporun çok güzel bir sosyal aktivite olduğu yadsınamaz. Yüzme sporuyla bile ilgilensen birtakım insanlarla tanışıyorsun, yüzme ki bireysel bir spordur. Birçok takım sporu var, ortam çok sosyalleştiriyor
insanı, güzel dostluklar kuruluyor.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
12 sene boyunca farklı takımlarda oynadınız, 86’dan bu yana
hala görüştüğünüz arkadaşlarınız var mı?
Var, ama istesem ve vakit ayırsam daha da fazla olurdu. 6 sene yurt
dışında kalmam sebebiyle, bir parça koptum Türkiye’den. O arada
farklı bir dünyaya da geçtik, iş hayatında kalsan daha fazla görüşürsün. Üniversite farklı bir sektör biraz Babil Kulesi havası var. Geçen23
SSBF Dekanımız ile Röportaj
lerde Mart-Şubat gibi bir grup arkadaşla bir araya geldik, ben daha
çok Beşiktaş ve Galatasaraylıların toplantılarına katılıyorum.
Üniversite Yıllarındaki Basketbol performansınızdan bahseder
misiniz?
İstanbul Teknik ve Boğaziçi Üniversitelerinin basketbol takımlarında
oynadım. İTÜ’de Türkiye ikinciliği, Boğaziçi Üniversitesinde bir Türkiye Şampiyonluğu bir de Türkiye İkinciliği var. Sabancı Üniversitesi
gibi çok modern olanakları bulunan bir üniversitede spor yapmamak
bana göre büyük müsriflik.
Öğrencilik ve sporculuk bir arada nasıl bu kadar başarılı yürütülebilir bu işin sırrı nedir?
İnsan bazen gözünde büyüttüğü, "yapamam" dediği şeyleri iyi organize olduktan sonra yapabildiğini görüyor. Eminim birçok genç arkadaşım da bunun farkına varmışlardır. Her gün belli saatlerde basketbol idmanı olması bir rutin haline geldikten sonra ders ve sınavlarıma çalışma temposunu da ona göre ayarlıyordum. İdman genelde
akşamüstü olduğu için sabahtan öğleden sonraya kadar ve idman
sonrası bazen akşam geç saatlerde derslere vakit ayırman pekâlâ
mümkündü. O dönemlerde hafta içi maç seyahatimiz olmuyordu
genelde, ancak bütün üniversitelerde seyahat nedeniyle uzaklaşmak zorunda kalan sporculara özel anlayış zaten tanınıyor. Yükseköğretim sırasında okul takımında filan oynamak hiç problem olamaz bence. Çok ama çok önemli bir faydası, spor insanı gençlik döneminde hiç olmazsa doğru dürüst çevrelere çekip zararlı ortamlardan uzakta tutuyor.
Sporla ilgili hiç unutmadığınız bir anınız var mı?
Bunu biraz düşünmem lazım, birdenbire geldi. En unutmadığım şey,
çok sevindiğim bir olay, şampiyon olduğumuz seneydi; Galatasaray
ve Fenerbahçe oynamıştık finali, ve medya da yoğun bir ilgi görmüştü 85 senesinde mayıs ayları filandı, güzel bir anıydı benim için hiç
unutamam. Aklıma gelince beni gülümseten birkaç olay var tabii.
Bunlardan bir tanesi, ABD’li oyuncu Paul Dawkins’i Türkiye’ye ilk
geldiğinde adamı Cihangir camii’nin dibinde bir eve yerleştirmişler.
Sabah ezanını duyunca şok olmuş şekilde uyanıp evin içinde hırsız
aramış. Ayrıca Paul Türkçe pek bilmezdi ve ilk öğrendiği cümle “Ne
bakıyorsun, lan” olmuştu… Zavallı adamı vatandaşlarımız bakışlarıyla bayağı sıkmışlar herhalde.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Yoğun bir iş temponuz var spora zaman ayırabiliyor musunuz?
Spora zaman ayırmak benim açımdan çok külfetli olmuyor. Yalnız
hafta içleri zor oluyor, hafta içi iş gerçekten çok yoruyor bir de eve
dönüp çocukla ilgilenmek istiyoruz, olmuyor. Ancak, hafta içi me24
SSBF Dekanımız ile Röportaj
sai arasında öğlen gidilebilir bu iyi bir alternatif. Hafta sonu çok rahatım, cumadan başlayarak Cumartesi ve Pazar düzenli olarak spora
vakit ayırıyorum. Daha çok bireysel, yürüyüş, alet çalışması yapıyorum. Spor Merkezine geldiğim zaman basket de oynarım, boşsa salon tabii, bir top alıp birkaç tane şut atmayı seviyorum.
Düzenli spor yapmanın en çok hissettiğiniz faydası, olumlu yönü
nedir?
Onu söyleyebilmem için yapmasaydım nasıl olurdu diyebilmem lazım. Hep yaptım, daha fazla da yapabilirdim. Spor yapmadığın zaman pelteleşiyorsun, yürüyüşün değişiyor. Spor yapınca fit hissediyorsun, zaten hemen sporu yapıp bitirdikten sonra da farkını hissediyorsun, bir rahatlama hissi, bacakların vücuduna farklı hükmediyor.
Son olarak özellikle iş yaşamının masa / bilgisayar başında geçmesinden kaynaklanan hareketsizlik büyük bir sorun, tip II diyabetten, yüksek tansiyona ve kolesterole kadar birçok hastalığın
en önemli sebepleri arasında gösteriliyor bu konuda öğrencilerimize sporla ilgili neler önerirsiniz?
Şimdiki işler çok masa başı oldu artık, öğrenciliği tamamlayıp iş hayatına atıldığınızda spor alışkanlığı edinmiş olmak size çok farklı bir
nefes alma imkanı tanıyor.
Öğrencilik yıllarında edinilen spor alışkanlığı ilerisini düşünecek olurlarsa kendilerine büyük bir yatırım, ikincisi kendi ilişkileri açısından pozitif bir puandır. Sportif birinden kimse kaçmaz olsa olsa insanları çeker. Spor yaptığın anda olumlu etkileri var bir de göremediğin ilerisine sarkan etkileri var. Onlar çok önemli, sporu hiçbir zaman bırakmamak lazım öğrenciyken de öğrencilik bittikten sonra
da. Hayatın bir parçası haline getirip bir yaşam alışkanlığı şeklinde
ömür boyu sporla iç içe olmak lazım.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Röportajı yapan: Hülya DİNÇAY ( [email protected] )
Öğrenci Kaynakları Direktörlüğü
25
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Nihat Berker’le Kanyon’da Öğle
Yemeği’nden...
15 Ocak 2010
Esen Kazancı (Ms ‘04)- Siz bir bilim adamı olarak ün saldınız, yani
akademik çalışmalarınızla bilim üzerine. Üniversitemizin bizim ilk
baştan beri hep söylediği bir şey vardı, üniversite aynı zamanda siyasi bir kurumdur. Ve Hocamız Tosun Terzioğlu da bunu her türlü
mecrada savunuyordu.
Siz böyle bir görüşün neresindesiniz? Sabancı Üniversitesi
Türkiye’deki siyasetin neresinde olacak? Siz kurumla kendi kafanızdaki çatışmalar arasında nasıl hareket edeceksiniz?
Prof.Dr. Nihat Berker- Tabii hiç kimse diğer etkenlerden soyutlanarak tamamen/yalnızca bir bilim adamı olamaz. İsteyerek toplumumuzda yaşıyoruz, yakın çevremizle, toplumla etkileşiyoruz, hepimizin görüşleri var. Bir de yöntemler var. Benim görüşüm; üniversite,
siyasi bir kurumdan çok siyaseti de barındıran bir ortam. Bir eğitim
kurumunda yekpare kararlar verilebileceğine inanmıyorum, buna zaten sizin de inanmadığınıza eminim. Biz çeşitli fikirlerin özgürce,
korkusuzca konuşulduğu, çeşitli fikirlere ulaşılan, çeşitli fikirlerin
evrimleştiği bir ortam sunmalıyız. Ben buna tamamen inanıyorum
ve bütün hayatım boyunca böyle yaşadım.
Örneğin, ben daha önce dört tane sosyal bilim dersi verdim. Bir tanesi mesela, İçiçe Ayrılıkların Edebiyatları: Vizyenos, Armen, Seyfettin. Bu karşılaştırmalı bir Rum, Ermeni ve Türk edebiyatları dersi.
Daha sonra Seyfettin’den çok Necati Cumalı girdi derse. Diğer verdiğim dersler, Fransız feminizmi ve egzistansiyalizmi üzerine, Camus ve Sartre'ın 5 Yapıtında Yabancılaşma/Katılım, Simone de Beauvoir; Durrell ve Said: Oryantalizmin Uygulaması ve Teorisi; Italo Calvino: Bir Hümanistin Kaleminde Fen ve Mühendislik. Bahar 2010 döneminde yeni bir toplumbilim dersi vereceğim: Alkibiades ve Filoktetes:
Oligarşik Toplumda Bireyin Yetenek ve Hakları (sırayı özellikle seçtim).
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Hepimiz bu işin içindeyiz, ben severek bu işin içindeyim. Benim görevim; üniversitede herkesin özgürlüklerini, düşünce kabiliyetini korumak ve hatta buna daha çok özendirmek, herkesin kendi kendine
açıkladığı fikirlerin, konsensüslerin oluşmasını sağlayacak ortamı
sürekli kılmak. Benim de kendi görüşlerim var tabii, ama bu üniversitenin görüşü demek değildir. Genelde benim isteğim, hepimiz daha
aydın, daha optimist, daha önyargıdan bağımsız, kendimizi geçmişe
bağlamadan, ileriye şevkle bakan çözümleri benimseyerek, öğretmeye ve öğrenmeye, yaşamaya ve ders almaya, devam edelim.
26
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
Tunç Acarkan (ME ‘06)- Hayatta sizi ne motive eder?
Prof.Dr. Nihat Berker- Çok basit bir cevap olacak, hayatın kendisi,
hayattan zevk almak, çalışmaktan zevk almak. Bununla ilgili iki söylem
var, ikisi de aslında ailemin de benimsediği söylemler. Bir tanesi, babam
eski kitaplarında altını çizmiş, bunu vefatından sonra kütüphanesini
düzenlerken buldum, burada diyor ki “Zor olanı hemen yaparız, imkansız biraz zaman alır.” Altına baktım, Santayana diye birisi söylemiş. Vay
dedim, bizim gitarist Santana; tabii ki değil, George Santayana, Amerikalı bir filozof. Bu babamdan geldi, diğeri ise büyük oğlumun, bir kağıda
kaydetmiş: “Do not rest from work; find rest in work.” Yani, insan hayatında arkadaşlarıyla, ailesiyle, yaptıklarıyla mutlu olmasını bilmeli,
kendi mutluluğunu üretmeli. Hayat büyük bir macera, zor fakat çok
şahane bir maceradır ve sadece bir tek şansımız var, ikinci bir şans yok.
Atakan Ertuğrul (BIO ‘04)- Hocam, ben şunu sormak istiyorum:
Sonuçta Sabancı Üniversitesi’ni dışarıdan görme imkanınız oldu.
Şöyle söyleyeyim: Organizasyonel olarak dışındaydınız aslında, yani
biz içinde olan insanlar olarak bazı şeyleri görmüyor olabiliriz. O yüzden ben iki tane soru soracağım. İlki Sabancı Üniversitesi’nin en iyi
yanı ve ikincisi en kötü yanı?..
Prof.Dr. Nihat Berker- Çok genel bir cevap vereceğim. MIT’de 20
yıl, İTÜ’de 6 yıl, Koç’da 3,5 yıl, şimdi 1 yıldır da Sabancı’dayım; her
üniversitenin en iyi yanı öğrencileridir, bu kesin. Bunun ötesinde,
Sabancı Üniversitesinin en iyi yanları; insan odaklı ve özellikle öğrenci odaklı olması, özgürlükçülüğü, toplumla iç içe olması, girişimciliği, çok merkezliliği, bu çeşitli merkezlerin birbirleriyle sürekli etkileşmesi, kişilerin istedikleri yerde çalışabilmeleri, başarıya yani
öğrencilerinin başarısına ve mutluluğuna endekslenmesi. Gerek fen
ve mühendislikte sonuçları topluma çevirmek için İnovent gibi kurumların olması, gerek İstanbul Politikalar Merkezi gibi merkezlerin
olması, daha önce siz de söylediniz Avrupa Birliği’ne giriş, Eğitim
Reformu Girişimi - ERG’nin düzenlediği Eğitimde İyi Örnekler Konferansı gibi etkinliklerin olması ki, bu sadece Türkiye çapında değil,
dünyada örnek oluşturuyor. Bunu birkaç kişi benden duymuştur, Eğitimde İyi Örnekler Konferansına Türkiye çapında ilköğretimden 3
bin eğitimci geliyor; 20 dakika gidip dinlerim, sonra kaçarım, diye gittiğim halde, iki gün üst üste bütün programa katıldım, yani o kadar iyi!
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
En kötü lafını sevmiyorum, yani hayatta olumsuz olmamak lazım,
bu bir moda, olumsuz olmak birçok şeyden kaçmak aslında. Mağdurluk edebiyatından hiç hoşlanmam. İyileştirilebilir tarafı diyelim.
Bu bütün üniversitelerde var, buna MIT dahil. Üniversitenin içinde
yapısal bir şey, dikkat ederseniz öğrencilerin kendi hayatı var, öğretim üyelerinin ve çalışanların başka bir hayatı oluyor, iki ayrı kabile
birarada yaşıyor MIT gibi bir yerde. Belli yerlerde biraraya geliyoruz,
27
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
orada böyle neredeyse ritüelistik bir iletişimimiz var, derslerde, sınavlarda, danışmanlıkta. MIT’ye, başka yerlere bakarsan, koridorlarda yan yana geçiyoruz ama, değişik kültürler oluşuyor; bu fena bir
şey bence. Yani, fizikte süperakışkanlıkta bir model vardır, bir normal, bir süperakışkan birarada hangisi hangisi demeyeceğim ama,
bu ortama zarar veriyor. Dolayısıyla devamlı her iki taraf da kaybediyor bundan… Bizim en büyük avantajımız sizlerle beyin egzersizi
yapmak, sizin en büyük avantajınız da bizlerin networkundan, stratejisinden faydalanmak. Aradaki mesafeleri aşmak için devamlı çaba
sarf etmek lazım. Bu konuda da benim görüşüm, öğrencinin ayağına
gitmek lazım, ben hep öyle yaptım, yani öğrencilerle tanışmak, örneğin araştırmamda benimle çalışır mısın, demek… Çünkü, gençler
bilmiyorlar öğretim üyesine nasıl ulaşacaklar ya da nasıl karşılanacaklar. Sen onların ayağına gidince hep terbiyeli karşılarlar, hep de
hazırlar seninle ilişki kurmaya... Dolayısıyla, işin başından beri ben
bunu yaptım. Şu anda yarısı Türkiye’de, yarısı yurt dışında, benimle
çalışan 15 kadar Türk öğrenci var. Son 11 senedir, Türkiye’ye döndüğümden beri her yıl birkaç kişiye gel benimle çalış diyorum, ve araştırmada çalışıyorlar. Yüzde 80’i devam ediyor, yüzde 20’si işi bırakıyor. Yine tüm öğrencileri, ben sinemaya davet ediyorum, vizyondaki
bir filmi gösteriyorum, bu akşam gelin diyorum, o ortamda birlikte
oluyoruz. İlk adımı ben atıyorum ve onların da bazılarının benim gibi
eğitimci olunca bunu kendilerinin yapacağına inanıyorum. Bu ara
yüzleri mümkün olduğu kadar sıkı tutmanın gerekli olduğunu düşünüyorum, kendi haline bırakırsak iki ayrı toplum olarak yaşanıyor.
Aslı Kuzgun (MS ‘07)- İlk dönem nasıl geçti Sabancı’da sizin için,
umduğunuz, beklediğiniz gibi miydi? Öncesinde hazırlık döneminiz
vardı biliyoruz, ama başında olmak çok daha farklı. Nasıl gidiyor
Sabancı’da hayat, onu merak ediyorum.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Prof.Dr. Nihat Berker- Tabii ilk dönem deyince, Rektörlüğümün ilk
dönemi, Rektör Yardımcılığı değil. Çok iyi, çok yoğun geçti. Fakat, o
kadar da kolay başlanmıyor, her şeyi biliyordum, herkesi biliyordum,
fakat yapmak istediklerimle devam ettirmek istediklerim için gayet
basit, lojistik bir problem olan zaman akışını ayarlamam lazımdı.
Ben her şeyi istiyorum, iyi bir rektör olmak tabii ki en başta geliyor.
Bunun dışında araştırma yapmak istiyorum, son iki yıldır araştırmada MIT de dahil hayatımın en üretken yıllarını yaşıyorum. Belki yarın
veya öbür gün fiziğin en iyi dergisine bir makale sunacağım, 2010
yılının ikinci makalesi olacak, daha Ocak ayında… Öğrencilerimle
çalışmak istiyorum, ayrıca her sömestr bir de ders veriyorum. Ayrıca,
ailemle de vakit geçirmek istiyorum. Bu ne demek? 10 yaşındaki
oğlumla mümkünse her akşam 40-45 dakika etkileşmek, eşimle
haftada veya iki haftada bir baş başa bir yemeğe çıkmak ve de 33
yaşındaki oğlumdan olan 1,5 yaşındaki torunumu da arada sırada
görmek. Bunların hepsini de yapmak istiyorum. Bu yapılabilir, zaman
28
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
akışını ve etrafındaki ekibi ayarlamak lazım. Bir de nasıl oldu bilmiyorum, hani yeni bir ortama girersin, yani iki tekerlekli bisiklete biner
gibi; ilk başta duvara tutunursun, biraz gidersin, biraz düşersin, sonra günün birinde nasıl olduğunu bilmeden basarsın pedala gidiyorsun, oh dersin, bir şekilde beynin böyle çalışıyor. Bunu da doğrusunu
isterseniz geçen ay hissettim, oh dedim, bu iş oluyor. Hepsini yapmak
istiyorum, ve hepsini de yapabiliyorum. Hiçbir şeyden feragat etmeden
(İngilizce kelime kullanmayayım, dedim, bu sefer Arapça kullandım).
Mezun- Peki, akademisyen olunca mı iş-hayat dengesi böyle daha
zor, yoksa yönetici olunca mı biraz daha zorlaşıyor, yani sizinki rektörlük, aslında biraz da akademisyenlik, aynı zamanda biraz da idarecilik sonuçta. O zaman mı daha yoğunlaştı, yoksa hep mi böyleydi,
daha genç bir hocayken de mi böyleydi, yani hala gençsiniz ama?
Prof.Dr. Nihat Berker- Tabii değişik dengeler var. İlk başlarda genç
bir akademisyensen kendini kanıtlaman lazım, onun baskıları da hiç
az değil. Daha olgun bir hoca olunca bir şekilde kendini kanıtlamışsın, biraz daha psikolojik olarak rahatlıyorsun denebilir. Fakat o zaman da yine strese giriyorsun; yani kaybettim mi, kaybetmedim mi,
başarımı sürdürmeliyim, diyorsun. Dolayısıyla, baskılar her zaman
var, yönetici olunca başka bir şey daha var. Bundan 10 sene önce
Türkiye’ye gelene kadar, eğitimcilik, araştırmacılık, proje yöneticiliği
yaptım ama idari yöneticilik yapmamayı seçtim. Yöneticiliğe
Türkiye’de başladım. Arkadaşların istekleri üzerine İTÜ’de Bölüm
Başkanı, sonra Dekan oldum. Yönetici olunca tabii ki yalnızca kendi
sorunların değil, kişilerin sorunları var, kişilerle etkileşimin var. O sana başka bir zorlama getiriyor. Tabii ki, yöneticiyken ister istemez
sorunların içine dalmalısın, sorunlardan kaçamazsın. O sorunların içine dalarken neredeyse bir avukat veya doktor gibi onları hissetmelisin, ama tamamen de özümseyemezsin. Yani, çok kötü şeyler oluyor birine diye, akşam eve gidince onu eve getiremezsin, öğrencilerine ders verirken onu yansıtamazsın, yine güler yüzlü ders vermelisin, o da başka bir zorlama, öğreniyorsun. Kısacası, genç bir akademisyenin, olgun bir akademisyenin, yöneticinin, herkesin kendine
özgü baskıları, böyle optimizasyonları var, bunu da öğrenmelisin. Bu
her zaman var, bunu biz kendimiz seçiyoruz.
Mezun- Siz senelerce Amerika’da MIT gibi güzel okullarda bulundunuz. Aslında Sabancı’nın benim gözlemlediğim kadarıyla Amerika’daki
iyi araştırma yapan üniversitelerden çok farkını görmedim açıkçası.
Bunu başarmasındaki etkenler nelerdir, bunu diğer üniversitelere
nasıl taşıyabiliriz, diğer üniversitelerin bu konuda neler yapması gerekir, ben size böyle bir soru sorsam.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Prof.Dr. Nihat Berker- Tabii yurt dışındaki diğer üniversitelerden bir
farkımız var, o da onlardan daha iyi olmaya yönelik, “number one/bir
29
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
numara” olacağız tabii ki, bunu ciddi olarak ve inanarak söylüyorum.
Belki benim Rektörlüğümde, belki benden sonra, ama başa güreşiyoruz, bu böyle, küresel başa güreşiyoruz, bunun zevki de bu zaten.
Sizin sorunuza gelince, bu hem Sakıp Beyin, hem Güler Hanımın,
hem Tosun Beyin, hem de etraflarındakilerin oluşturduğu bir ortam:
kişilere saygı ve duyarlılık, kişilere özgürlük ile çalışmaya ve son olarak da sonuca, çıktıya saygı ve duyarlılık ile oluyor, formüllere kapılmadan, işlevliliğe bakarak... Aramızda iş hayatı tecrübesi olanların
bulunması çok önemli. İş hayatından niye işe alabileceğiniz en düşük ücrette ücretliyi almıyorsunuz? Yani, diyelim ki işsizlik var, ben
de düşürürüm verdiğim maaşı, böylece maliyeti azaltırım. Oysa biz
bunu yapmıyoruz. Güzel bir sebebi var; çünkü, çalışanların mutlu,
özgür ve kendi dönen pervaneleri ile hareketli insanlar olmasını istiyoruz, gayet basit, bunu bütün iş dünyası bilir. Bunu akademik dünyanın da bilmesi lazım. İnsanların mecburen değil, mutlu olarak çalışacağı ortamı sağlayacaksın ve onlara duyarlılığını ispat edeceksin.
Bunu Sabancı Üniversitesi çok iyi yaptı, yapmaya da devam edecek.
Tabii ki, bunu da belirtmek lazım, ben hem yurt dışında hem de
Türkiye’de birçok üniversiteye sık sık gidiyorum, Balıkesir, Erzurum
Atatürk, Eskişehir Anadolu, Kayseri Erciyes, Sivas Cumhuriyet, Tekirdağ Namık Kemal, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversiteleri gibi,
ayrıca kampusümüze de rektörleri davet ediyorum. Yeni kurulan üniversiteler; Ardahan Üniversitesi,Bayburt Üniversitesi, Gaziantep’te
yeni kurulan bir vakıf üniversitesi olan Zirve Üniversitesi. Geleceğe dönük, geleceği çok iyi üniversiteler Türkiye’de. Biz tabii hep en iyi olmaya
çalışıyoruz, hem de işbirliği yapmaya. Benim ilk inandığım ilke, MIT’de
de bunu yapardık; şablonlarımız açık, bütün yaptıklarımızı söylüyoruz,
her şeyi paylaşıyoruz, yine de buna rağmen “number one/bir numara”
olmaya arkadaşca çalışıyoruz. Türkiye’de ve dünyada başta olmak için
de elimizden geleni yapıyoruz, herkes bunu yapsın.
İdem Yalın (SPS ’05)- Sabancı Üniversitesi’nin hangi değeri sizin
rektörlük görevini kabul etmenize sebep oldu, etik bir değer mi, en
önemlisi neydi? İkincisi de; hep birlikte izlediğimiz “Şeylerin Şekli”
oyunu ile ilgili yorumlarınızı alabilir miyim?
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Prof.Dr. Nihat Berker- İki değer herhalde, beni çeken Sabancı’ya...
Bir kere Sabancı’nın girişimciliği, idarenin, öğretim üyelerinin, öğrencilerin girişimciliği. Daha önce de söyledim; Sabancı’da öğretim
üyeleriyle, idareyle, öğrencilerle diyalogun tarzı, açık diyalog olması:
açıkça fikirlerini söylemek; bazen aynı fikirde olmak, bazen aynı fikirde olmamak, bu çok hoşuma gitti. Tabii bunların bir kısmı başka
yerlerde de var, yanlış bir kanıya kapılmamak lazım, fakat bu iki özellik hoşuma gitti. Bunun devamı da geldi tabii, git gide pekişti, benim
için çok önemli bir karar, Sabancı için çok önemli bir karar. Bunu seve
seve yaptım, bir saniye bile niye yaptım demedim başından beri…
30
Rektörümüz ile Öğle Yemeğin'den
Prof.Dr. Nihat Berker- Şeylerin Şekli çok iyiydi. Bir öğrenci geçen
gün bana atfederek yazmış benim bir sözümü; “ya çalışacaksın, ya
eğleneceksin, ya ikisini birden yapacaksın, geri kalanı vakit kaybı.”
Dolayısıyla mezunlarla bir araya gelmek ve şahane bir piyes görmek
herkes için çok yararlı.… Biliyorsunuz 33 yaşında bir oğlum var. Selim Berker, felsefeden Yardımcı Doçent Harvard’da, oyundan sonra
kendisine telefon ettim, o da tiyatroyu çok sever, edebiyata düşkündür. Hemen Neil Labute’nin böyle bir piyesini gördüm dedim, uzun uzun konuştuk, kendisi de biliyordu bu piyesi, ve yazarı. Oyun,
beni Amerika’yla konuşacak kadar etkiledi, çok güzeldi. Böyle etkinlikleri her zaman yapmaya devam edeceğiz.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
31
Mehmet K. Aksel
Mutfak Sanatları Akademisi Kurucusu
Çok kıymetli SÜMED’liler,
Sohbet havasında kaleme aldığım bu yazıda düşündüklerimi sizler ile paylaşmaktan keyif alıyor ve beni misafir ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
Mehmet K. Aksel
24 Şubat 2010
Girişim ya da girişimci kelimelerini genel bir kalıba sokmamak lazım
düşüncesindeyim, zaten girişmekten de önemlisi başarmak bence.
O zaman da neye giriştiğin, nasıl giriştiğin, vizyonun ve giriştikten
sonra hedefine ulaşmak için ne yaptığın gibi başlıklara ayrılıyor olay...
Bir işe girişmek için önce “o yolun yolcusu” bir adam olmak lazım.
Çok sevdiğim bir örnekleme var, “homoseksüel değilsen gay-bar açmayacaksın”. Bu kadar basit bir başlangıç noktası var bence bu girişim meselesinin. Size ne kadar cazip görünürse görünsün, ne kadar
müthiş bir fırsat olursa olsun, eğer siz “o adam” değilseniz “o işi”
yapmamalısınız, neyseniz onu yapmalısınız.
Sonra nasıl giriştiğiniz meselesi çıkıyor ortaya. “Böyle hissettim,
böyle zannettim”, çoğu zaman yeterli bile olmuyor. Hisler ve zanlar
önemli de olsa, ciddi sektörel bir ön çalışma ve ciddi bir pazar araştırması gerekiyor, en azından “fotoğrafı çekmek” için.
Sonra devreye vizyonunuz giriyor. Aslında çok acımasızca da olsa,
diğer tüm kriterler gölgede kalarak hep “vizyonunuz” oluyor size bu
“girişimci” ya da “başarılı” sıfatını kazandıran. Baktığınız noktadan
karşıdaki binayı görüyorsanız başka, binanın arkasını görüyorsanız
başka, dağların arkasını görüyorsanız başka sonuçlar çıkıyor.
Şimdi geldik en önemli başlığa. Çalışmayana ekmek yok. Çalışacaksınız, çalışacaksınız, sonra çok çalışacaksınız, daha çok çalışacaksınız, yoksa “su” yok.
Sektördeki boşluk, ihtiyaçlar, hayaller, talepler, planlama, finansal
tablolar, marka, şans, kriz ve daha birçok kelime çıktığınız yol üzerinde size “yol arkadaşlığı” edecektir, ama yukarıda yazdığım dört
başlık benim için bir işe girişildiğinde önem sıramın başında olacaklar.
Bir Türk dünyaya bedel masalı ile büyütüldük biz. Bir Türk değil ama siz
dünyaya bedel olabilirsiniz, bunu unutmayın ve siz dünyaya bedel bir iş
çıkartmak için kolları sıvayın. Bilin ki, sonunda ister başaracağınızı düşünün, ister başaramayacağınızı, ikisinde de haklı olan siz olacaksınız.
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
Bu yazdıklarım benim SÜMED’in, Lacivert dergisinin okurları ile paylaşmak istediğim gerçek hislerim. Biraz da MSA’dan bahsedeyim...
32
Mehmet K. Aksel
MSA, 2004 senesinde bu bakış açısı ile, sektördeki mesleki eğitim
ihtiyacını görerek, incelenerek ve planlanarak kuruldu. Bugün dünyadaki benzerlerine parmak ısırtan altyapısı, idari ve eğitim kadrosu,
ders programları ve de işleyiş sistemi ile Avrupa’daki en iyi iki aşçılık
okulundan biri olarak gösterilmekte.
Her yıl sektöre uluaslararası geçerlilikte diploma sahibi 750 kaliteli
personel yetiştiren, onları işe yerleştiren ve iş sahibi yapan MSA,
aynı zamanda her yıl 2.000’den fazla “mutfaksever”e keyifli amatör
kurslar organize ediyor, şirketlere takım çalışması eğitimleri veriyor,
akademik ve prestij amaçlı kitaplar hazırlıyor, filmler çekiyor, sektör
lideri markalar için ar-ge ve raporlamalar yapıyor.
Bugün itibarı ile 3.000 akademik eser, 400 nadir eser ve 12 eşsiz eser barındıran uluslararası kütüphanesi ve korumasında 10.000’den
fazla obje olan sektörel müzesi ile de bir ilke imza atıyor MSA.
Hepinizi birgün MSA’da keyifli vakit geçirmeye beklerim...
En sıcak sevgilerimle...
Istanbul, 24.02.2010
RÖPORTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
33
SÜMED-BÜMED Ortaklığı
Sümed-Bümed Ortaklığı gerçekleşiyor! SÜMED ile BÜMED arasında
imzalanan işbirliği protokolü çerçevesinde, mezunlar sosyal tesislerin
yanısıra, çeşitli kültürel, sosyal aktiviteler, kurslar, turnuvalar ve seminer etkinliklerinden karşılıklı olarak faydalanabilecek.
2 Mayıs Pazar günü Sakıp Sabancı Müzesinin Kış bahçesinde biraraya
gelecek olan her iki mezunlar derneğinin Yönetim Kurulu üyeleri, birlikte yeni projeler yaratmak ve geliştirmek için çalışmalarına başlıyor...
2010 yılında yenilenen SÜMED kart avantajlar sunmaya devam ediyor.
Mayıs ayından itibaren SÜMED kart sahipleri mevcut avantajların yanısıra BÜMED tesislerinden avantajlı yararlanabiliyor. BÜMED sosyal te-
sisleri olan BURÇ Spor, BURÇ Restaurant/Cafe ve BURÇ Beach SÜMED üyelerine avantajlı fiyatlar ile hizmet verecek.
SÜMED kart avantajları ile ilgili detaylı bilgilere ilerleyen sayfalarda ulaşabilirsiniz.
SÜMED
AVANTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
34
SÜMED Üyelik Avantajları
SÜMED
AVANTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
35
SÜMED Üyelik Avantajları
SÜMED
AVANTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
36
Bilgilerini Güncelle, Apple iPad Kazan!
Sabancı Üniversitesi Mezunlar Ofisi tüm mezunları bilgilerini güncellemeye davet ediyor.
FOTOGRAF
Mezun Web Sitesi’nden 1 Nisan-7 Mayıs tarihleri arasında bilgilerini
güncelleyenler arasında yapılacak çekilişle belirlenecek bir mezunumuz Apple iPad kazanacak.
Nisan başında Amerika’da piyasaya çıkacak olan iPad’i Türkiye’de ilk
kullananlardan biri SİZ olabilirsiniz.
Ayrıca kampanya süresince bilgilerini Mezun Web Sitesi üzerinden güncelleyen tüm mezunlarımızı "Updated 2010-Not Tutucu”
ile ödüllendireceğiz.
Kampanyaya katılmadıysanız ayrıntılar hakkında bilgi almak ve güncelleme yapmak için tıklayınız.
Mezun Web Sitesi’ndeki profilinizi güncel tutarak;
SU’daki gelişmeleri takip edebilirsiniz.
Sizden sonraki öğrencilere rehber olabilirsiniz.
Arkadaşlarınızı bulup, anılarınızı tazeleyebilirsiniz.
İletişim ağınızı genişletebilirsiniz.
İş fırsatlarını paylaşabilirsiniz.
Güncellemeden geçmeyin!
Bilgilerinizi güncelleyin, Apple iPad kazanın!
Bilgi için: Sabancı Üniversitesi Mezunlar Ofisi
[email protected]
0216 483 9352
SÜMED
AVANTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
37
SÜMED
Vizyonumuz;
Sabancı Üniversitesi'nin Dünya çapında rekabet edebilen bir üniversite olabilme yolundaki kurumsal gelişimine üyelerinin etkin katılımını sağlamak ve Sabancı Üniversitesi Mezunları Derneği'ni dünya standartlarında bir oluşum haline getirerek, mezunlarına ve Sabancı Üniversitesi mensuplarına fayda yaratacak yenilikçi işbirliklerine imza atmaktır.
FOTOGRAF
www.sumed.org.tr
Misyonumuz;
MEZUN’lar arasında iletişimi, bilgi paylaşımını, işbirliğini ve dayanışmayı artırmak,
üyelerinin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak, Sabancı Üniversitesi
mezunlarının sahip oldukları bilgi ve tecrübe birikimlerinin Sabancı Üniversitesi
mensupları ve toplumla paylaşımını sağlamak, Sabancı Üniversitesi kültürünün temeli olan değerlerin ve Sabancı Üniversiteli olma ruhunun mezunlar arasında yaşamasına ve yaşatılmasına ve Sabancı Üniversitesi kalitesinin korunmasına çalışmaktır.
SÜMED-BÜMED Ortaklığı
Sümed-Bümed Ortaklığı gerçekleşiyor! SÜMED ile BÜMED arasında
imzalanan işbirliği protokolü çerçevesinde, mezunlar sosyal tesislerin
yanısıra, çeşitli kültürel, sosyal aktiviteler, kurslar, turnuvalar ve seminer etkinliklerinden karşılıklı olarak faydalanabilecek.
2 Mayıs Pazar günü Sakıp Sabancı Müzesinin Kış bahçesinde biraraya
gelecek olan her iki mezunlar derneğinin Yönetim Kurulu üyeleri, birlikte yeni projeler yaratmak ve geliştirmek için çalışmalarına başlıyor...
2010 yılında yenilenen SÜMED kart avantajlar sunmaya devam ediyor.
Mayıs ayından itibaren SÜMED kart sahipleri mevcut avantajların yanısıra BÜMED tesislerinden avantajlı yararlanabiliyor. BÜMED sosyal te-
sisleri olan BURÇ Spor, BURÇ Restaurant/Cafe ve BURÇ Beach SÜMED üyelerine avantajlı fiyatlar ile hizmet verecek.
SÜMED kart avantajları ile ilgili detaylı bilgilere ilerleyen sayfalarda ulaşabilirsiniz.
SÜMED
AVANTAJLAR
Nisan-Mayıs-Haziran 2010
34