mesutoğlu-türkiye kararı/kenan balan
Transkript
mesutoğlu-türkiye kararı/kenan balan
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ MESUTOĞLU KARARI c. TÜRKİYE Mesutoğlu davasında c. Türkiye Françoise Tulkens, B a ş k a n Antonella Mularoni, Vladimiro Zagrebelsky, Danute Jociené, Dragoljub Popovic, Andras Sajô, İşıl Karakoş, yargıçlar Ve Sally Dollé, bölüm zabıt kâtibinden O l uş a n b i r d a ir e d e n o l u ş an ( İ k i n c i k ı s ı m ) A v r u p a İ n s a n H a k l a n M a h k e m e s i Konsey meclisinde 23 Eylül 2008*de konu üzerinde yeterince düşündükten sonra bu tarihte kabul edilen karan almıştır: USÜL 1. Bu davanın kaynağında Türkiye Cumhuriyetine karşı verilen (36533/04 nolu) dilekçe ve "davacı" olarak da bu devletin dört vatandaşı Hanım Mesutoğlu ve Dilek Mesutoğlu Hanımefendiler ve Yusuf Mesutoğlu ve Emrah Mesutoğlu Beyefendiler (Dilekçe sahipleri) İnsan Hakları Sözleşmesinin temel özgürlüklerin ve insan haklarının korunmasını kapsayan 34. maddesi gereğince 10 Eylül 2004 tarihinde mahkemeye başvurmuşlardır. 2. Davacılar Elazığ'da görev yapan Avukat Bn. S. Ersöz tarafından temsil edilmişlerdir. Türk Hükümeti ("Hükümet") kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. 3. 5 Kasım 2007 tarihinde, Mahkeme dilekçeyi hükümete tebliğ etmeye karar vermiştir. GERÇEKTE I. AİLE KOŞULLARI 4. Davacılar sırasıyla 1955, 1986, 1984 ve 1988 yılında doğmuşlardır ve Elazığ'da ikamet etmektedirler. 5. 14 Ekim 1999 tarihinde Mustafa Mesutoğlu (Hanım Mesutoğlu'nun kocası, Yusuf Dilek ve Emrah Mesutoğlu'nun babası) ve Yunus Mesutoğlu (Hanım Mesutoğlu'nun oğlu ve Yusuf, Dilek ve Emrah Mesutoğlu'nun erkek kardeşi) bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler. 6. 3 Mart 2000 tarihinde kazaya neden olan aracın şoförüne karşı yapılan cezai yargılama usulü çerçevesinde adli tıp morgu tarafların hata (sorumluluk) oranım ortaya çıkaran bir bilirkişi raporu düzenledi. 7. Bu rapora göre Karayolları Genel müdürlüğü yani Elazığ Belediyesi 8/3 oranında kusurluydu. 8. 5 Haziran 2000 yılında davacılar bilirkişi raporuna istinaden Elazığ Belediyesine karşı Elazığ Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açtılar. 9. 14 Kasım 2000 tarihinde mahkeme bu davanın yetkilerini aştığını bildirdi ve davanın yetkili İdari Mahkemeye intikal ettirilmesini bunun için de davacıların kesin karardan itibaren 10 gün içerisinde başvuru yapmaları gerektiğini bildirdi. 10. Davacılar belirlenen süre içerisinde talepte bulundular ve dosya 21 Aralık 2000 tarihinde Malatya İdari Mahkemesine intikal ettirildi (İdari Mahkeme) 11. 11 Ocak 2001 tarihinde duruşma karan bildirmek üzere 14 Mart 2001 tarihine ertelendi, mahkeme davacılardan karanın bildirmesinden 30 gün içerisinde davacıların dilekçelerini idari yargılama yasası usulüne göre yeniden düzenlemelerini talep etti. 12. 2 Nisan 2001'de davacılar böylece tamamlamış oldukları yeni dilekçelerini sundular ve mahkemede yargılama usulleri anlaşmasına istinaden davayı açtı yani celbi karşı tarafa göndererek ve dava taraflanmn dilekçe değişimi yapması ile. 13. 12 Aralık 2002 tarihinde idari mahkeme davacı tarafın dilekçesinin yargılama usûlü açısından kusurlu olması nedeniyle kabul edilmediğini bildirdi, ve dosyayı tekrardan asliye hukuk mahkemesine intikal ettirme karan aldı. Talimatın sivil bir mahkemeye verildiğinden idari mahkemenin bu davayla ilgisi olmadığını bildirmiştir. İdari yargılama yasasının 3. maddesine istinaden davacıların dilekçelerini doğrudan idari mahkemeye iletmeleri gerektiğini göz önünde bulundurdu. 14. 2 Haziran 2003 tarihinde Hükümet Konseyi Asliye Hukuk mahkemesinin kararını onayladı ve temyiz davasını 18 Haziran 2004 tarihine attı. II. ETKİLİ İÇ HUKUK 15. İdari yargılama usulü kanununun 3, 4 ve 9. maddeleri (Kanun no: 2577, 6 Ocak 1982) yetkili bölümlerinde takip edenleri düzenler: Madde 3 "İdari anlaşmazlıklarla ilgili davalar (...) İdari mahkeme başkanlığına iletilecek bir dilekçe (...) aracılığı ile (...) açılabilir." Madde 4 "(...) İdari yargılamanın bulunmadığı (illerde) dilekçe ve bildirimler ve dava ile ilgili tüm belgeler [idari yargılama kuruluna] iletmesi için asliye hâkimine iletilir. (...)" Madde 9 (...) Her ne kadar yetki gerektiriyorsa da (idari yargılama yetkisi) bir davanın yönetmeliği sivil bir yargılamadan talep edilmiş ise yetkili idari mahkeme sivil yargılama tarafından alınan söz konusu yetkisizlik reddi kararının kesinleşmesini izleyen otuz gün içerisinde mahkemeye başvurabilir (...) HUKUKTA I. SÖZLEŞMENİN 6 & 1 MADDESİNİN İLERİ SÜRÜLEN İHLALİ ÜZERİNE 16. adil mahkeme haklarından yararlanmak isteyen davacılar iç yargılama kurulunun idari usul kanununun düzenlemelerini yorumlarken aşın bir şekilcilik içine düştüklerini ve mahkemeye çıkma haklarına engellendiğini savunurlar. Bu bakımdan, kendi yetki çerçevesi içerisinde aşağıda belirtildiği gibi kaleme alınan sözleşmenin 6 § 1 maddesine göre yardım talebinde bulunurlar: « Her şahsın davasının, hakları ve kişisel zorunlulukları üzerine itiraz kararı alacak bir mahkeme tarafından adli olarak anlaşılma hakkı vardır. » A-KABUL EDİLEBİLİRLİK 17. Mahkeme bu şikayetin insan hakları sözleşmesinin 35 & 3 maddesine göre apaçık olarak ki bu şikayetin iyi temellere dayandırılmadığını ortaya koymuştur. Ayrıcada dilekçenin kabul edilmemesi için hiçbir neden bulunmadığını belirtmiştir. Bu durumda dilekçeyi kabul edilebilir olarak bildirmeyi uygun görmüştür. B- ESAS ÜZERİNE 18. İnsan hakları Sözleşmesinin 6 & 1 maddesini ileri sürülerek davacılar yargılama usulünden şikayetçi oldular ve adil bir şekilde yargılanmadıklarını öne sürdüler. Bilmeleri gereken şey iç yargılamanın taleplerini reddetmesinin nedeni dilekçelerinin sunumunun yargılama usulü yönünden kusurlu olmasından dolayı idi. Buna istinaden belirtilen süreye ve forma uygun olarak yeni bir dilekçe sundular.Davacılar, yargılama kurulundakilerin, davalarının esasını incelemekten, yoksun bıraktığını ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini bildirdiler. 19. Hükümet davacıların tezine karşı çıkıyor. 20. Mahkeme ulusal yetkililerin ve özellikle de mahkemelere ve yüksek yargı organlarına düşen iç mevzuatın son derece önemli olduğunu hatırlatır. Aynı yorumlamanın etkileri nedeniyle İnsan Hakları Mahkemesinin İnsan Hakları sözleşmesiyle olan uyuşmayı doğrulama açısından sınırlanmıştır. Mahkemeler tarafından yargılama usulü kurallarının yorumlanmasından dolayı bu doğrudur. Özellikle hukuki güvenlik açısından saygı ve adaletin mevcut olduğu düzgün bir idareyi sağlamayı amaçlayan bir başvuruda bulunmak için göz önünde bulundurulması gereken formaliteler ve süreyle ilgili yönetmelikler (diğerlerinin arasından bakınız Walchli Fransa,no:35787/03&26 Temmuz 2007) 21.Aynı zamanda erişim hakkının bir yön meydana getirdiği " mahkeme hakkı" kesin olmamakla beraber kimi zamanlar üstü örtülü olarak olsa da sınırlamalar içermektedir. Özellikle başvurunun kabul edilebilirlik koşulları içeren doğası gereği Hükümet tarafından bile bir yönetmelik gerektirmektedir, bu bakımdan değerlendirme için vaktinin olması gerekmektedir, (diğerlerine bakınız, Garcia Manibardo c. İspanya no.38695/97, §36, CDEH-2000-1I, Zvolsky ve Zvolskd, c. Çek Cumhuriyeti, no:46129/99, §47, 12 Kasım 2002). Bununla birlikte, uygulanan kısıtlamalar bir şekilde kişiye açık erişimi kısıtlamamalıdır ya da kanun kendi varlığını engellemelidir. Aynca, bu kısıtlamalar sözleşmenin 6§ 1 maddesiyle de uyuşmamaktadır, sadece yasal bir amaç güdüyorlarsa ve uygulanan yol ile güdülen amaç arasında mantıklı bir orantı var ise. (Nedzela c. France no:73695/01, §45, 27 Temmuz 2006, Guerin c. France, 29 Temmuz 1998 karan, yargı ve kararlar derlemesi 1998-V, §37) 22. Bu prensiplerin sonucu olarak, yasal şartlar içinde düzgün hazırlanmış bir başvuru için mahkemeler bunu uygularken, kimi zaman usulün dürüstlüğüne zarar verebilecek aşın şekilcilikten ve yasalarca düzenlenmiş usulün koşullarını sonlandıracak aşırı bir esneklikten kaçınmak gerekmektedir. (IVolchli, daha önce § 29. maddede belirtilmiş) 23. Bu durumda, birinci olarak Mahkeme idari yargılama usulü yasasının 9 maddesinin İdari Türk hukukunda bir dilekçenin kabul edilebilirlik şartlanndan birini düzenlediğini saptamıştır. İkinci olarak da Mahkeme, İdari mahkemenin davacıların dilekçesini çok derin bir araştırma yapmadan kabul edilemez olduğunu açıkladığını gözlemlemiştir, idari yargılama usul yasası (9. madde) yetki gerektiren bir davanın idari yargılama yolu ile yetersiz olan sivil yargılamaya el koymayı ön görememiştir (yukarıdaki 13. paragraf.) Mahkeme sonunda idari mahkemenin bu sonuca vardığını meydana çıkarmıştır, davanın gerekli koşullarından olması gereken durumda olacağı gibi yargılamanın başında değil ikinci görevlendirilmesinden 20 ay sonra ve özellikle de dava taraflarının karşılıklı dilekçelerinden sonra (yukarıda 12 ve 13. Paragraflar), önce, idari yargılama usulü yasasının diğer tüm gerekliliklerine uygun olan davacılann dilekçesini kabul edilebilir olduğunu bildirdikten sonra, ilgililerin derin bir yargılama elde etmeyi umdukları evrede yargılama usulü kusurlarını ortadan kaldırdı. 24. Oysa, Mahkeme ilk olarak dosyanın idari mahkemenin önüne intikalini asliye hukuk mahkemesinin düzenlediğini gözlemledi (yukarıdan 9. paragraf), üstelik sona gelince davalı yargılama usulü sonucuna dayanarak. Mahkeme davanın özel koşullarında gelince, davacı dosyasının asliye hukuk mahkemesi tarafından (önceden yetkili olarak görülmeyen) idari mahkemeye gönderilmesi ve bunun da davacılar tarafından idari yargılama usulü yasasının 9. maddesince öngörülen kesin süreye ve şekle uyarak ikinci kez görevlendirilmesi arasında elde edilecek sonuca gelinince hiçbir fark yoktu. Öte yandan, özel durumlarda doğrulanmış olan 9. maddenin kesin uygulandığın kanıtlamış olması var sayılsa bile, Mahkeme, sorunlu yargılamanın başından itibaren karar aşamasından sonra idari mahkeme tarafından hukukun yerine getirildiği söylenmeden önce davalılar idari yargılama usulü yasasının gerekliliklerine tamamıyla uygun olarak yeni bir dilekçe sundular (yukarıda 12. paragraf) 25. Mahkemenin gözünde, 4. madde ile düzenleme içerisinde olan, Hukukun mantığı 9. madde yargılanabilirleri idari yargılamaya erişimini kolaylaştırır. Davacıların taleplerinin esasını inceletme imkanını engelleyen, özel bir durumun yargısal yorumunu içerir, mahkeme ve yargılama kurulları tarafından somut korunma hakkını ihlal eder (muhatis mutandis Miragall Escolano ve diğerleri c. İspanya 38366/97 38688/97, 40777/98, 40843/98, 41015/98, 41400/98, 41446/98, 41484/98, 41487/98 ve 41509/98&37,CEDH-20001) 26. Daha önceden yapılmış olanlara saygı açısından Mahkeme idari yargılama usulü kanununun 9 maddesinin uygulamasında çok titiz davranır. Türkiye'deki idari yargılamalar şekilsel bir aşırılık içine düşmüşlerdir ve bu açıdan davacının mahkemeye erişim hakkını ve sözleşmenin 6&1 maddesine göre adli yargılanma hakkını ihlal eder. 27. Sonuç olarak sözleşmenin 6&1 maddesine göre ihlal gerçekleşmiştir. II SÖZLEŞMENİN 13. MADDESİNİN İLERİ SÜRÜLEN İHLALİ 28. Aynı olgulara dayanarak davacılar Sözleşmenin 6&1 maddesinin ihlali üzerine yapacakları şikayet başvurusunun yolunun açık olmamasından şikayetçiler. Aşağıda kaleme alınmış olan sözleşmenin 13. maddesini temel alırlar: " Tüm hak ve özgürlükler İnsan Hakları sözleşmesinde belirtilmiş olan her kişi ihlale uğradığı taktirde bu ihlal görev başındaki bir memur tarafından bile yapılmış olsa asliye mahkemesine başvuru yapma hakkı vardır" 29. Hükümet bu tezi kabul etmiyor. 30. Mahkeme bu şikayeti yukarıdaki incelemeye göre kabul edilebilir olarak ilan etmiştir. 31. 6§1 maddesi ile ilgili görüş (yukarıda 24-27. paragraflar) Mahkeme bu düzenlemenin her türlü ihlalinde ayrı ayrı inceleme yapılmasının gerekmediğini belirtiyor (Mutatis mutandis, Bakan c. Türkiye no:50939/99, §81, 12 Haziran 2007, Mehmet Hüsni Tunç c. Türkiye, no:20400/03,21 Şubat 2008) III- SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULAMASI ÜZERİNE 32. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİ UYARINCA "Eğer ki Mahkeme Sözleşme veya protokolleri üzerinde bir ihlal olduğunu tespit bildirirse, ve yerel mahkeme bu ihlalin sonuçlarını silemiyorsa Mahkeme mümkünse ihlale uğrayan tarafı tazmin eder." A. ZARAR 33. Davacılar, aile fertlerinin ölümü ile ortaya çıkan maddi kaybın karşılığı olarak 181.521,80 Yeni Türk Lirası (YTL) (ortalama 92,500 Avro) maddi tazminat ve de davalarının özünün incelenmesinin imkansızlığı nedeni ile 15.000 Avro manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır. 34. Hükümet bu hak iddialarını kabul etmedi. 35. Eğer şüphe edilen yargılamanın sonucunda 6 & 1 maddedeki ihlalin gerçekleşmediği ortaya çıkarsa (Mantovanelli c. Fransa 18 Mart 1997 kararı-Recueil 1997-II s. 438. & ... örneğine bakınız) mahkeme davacıların talep ettiği maddi tazminatı reddeder. Sadece 6 & 1. maddenin ihlaline istinaden tek bir tespit ile düzeltilebilecek ve davacılara manevi tazminat hakkı doğuran dürüst bir yargılama hakkının davacının en doğal hakkı olduğunu savunmaktadır. 41 maddesinde belirttiği gibi adaleti kurala karara bağlamakla birlikte mahkeme onlara 3000 Avro tazminat ayırmıştır. (bu noktada yukarıda bahsi geçen Walchi'ye bakınız, & 41; Arma c. Fransa, No:23241/04, & 40, 8 Mart 2007). B. MASRAF VE HARCAMALAR 36. Davacılar tercüme masraflarını karşılanmasını talep etmişler belirtmedikleri gibi taleplerine istinaden hiçbir kanıtlayın ek sunmamışlardır. fakat bir rakam 37. Hiçbir harcamada bulunmadıklarını savunarak hükümet bu iddiaları kabul etmemektedir. 38. Mahkemenin gerçekliğini ortaya çıkardığı mahkeme görüşüne istinaden 41. maddeye göre masraf ve harcamalar için ödenek yardımını gerçekliklerine, ihtiyaçlarına ve oranlarına göre düzenlemeyi önceden varsaymıştır. (latridis c. Yunanistan (adli memnunluk) [GO No:31107/96, § 54, CEDH 2000-XI) 39. Mahkeme davacıların masraf ve harcama adına yaptıkları taleplerin kamtlayıcı belgelerle desteklenmediği için bu talebi kabul etmemiştir. C. Gecikmiş Günler Faizi 40. Hakem Mahkeme gecikmiş günler faizini yüzdesinden 3 puan daha yüksek olarak üstüne alır. hesaplamayı Avrupa Merkez bankasının BU NEDENLERLE MAHKEME OYBİRLİĞİ İLE: 1. DİLEKÇE KABUL EDİLEBİLİRDİR 2. Sözleşmenin 6§ 1 maddesinin ihlali mevcuttur 3. Sözleşmenin 13. Maddesinden dolayı oluşacak şikayetleri ayrı olarak incelemeye gerek yoktur. 4. a-Sözleşmenin 44§2 maddesine uygun olarak Savunmadaki Devlet bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içerisinde 3.000 € (üç bin avro) ödeme günü kurundan Türk lirasına çevrilerek Ödemek zorundadır. Bu meblağ vergiden muaf olacaktır. b-Söylenen sürenin bitiminde meblağ ödenmemişse Avrupa merkez bankasının basit faiz oranından %3 puan daha fazla olarak faiz uygulanacaktır. 5. Adli memnuniyetin fazlası için yapılmış talebin iptali. Fransızca hazırlanmış, daha sonra yönetmeliğin 77§2 ve3 nolu maddesinin uygulaması ile 14 Ekim 2008'de yazılı olarak bildirilmiştir. DEĞERLENDİRME: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen "adil yargılanma hakkı" Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadlarında, tüm yargılama sürecinin her aşamasında adil bir karar verilebilmesi için gereken koşulların sağlanması şeklinde yer bulmuştur. Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde açıkça yer verilmemekle, birlikte "mahkemeye erişim hakkı"nın da adil yargılanma hakkının kapsadığı alanda kaldığı diğer bir ifade ile alt unsurlardan olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadlarıyla ortaya konulmuştur. 1982 Anayasasının 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" hükmü ile yine 148. maddesinin 3. fıkrasında "Herkes Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddialarıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvuralabilir" hükmü yer almıştır. Adil yargılanma hakkı kapsamında bir takım ilkeler sözleşme metninde yer almakla birlikte, bir takım ilke ve unsurlar ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadlarıyla geliştirilmiştir. Yukarıda yer verdiğimiz Mesutoğlu-Türkiye (36533/04 başvuru numaralı) kararda Mahkemeye erişim hakkının engellendiği sonucuna ve bu durumunda sözleşmenin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık teşkil ettiği sonucuna varılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/1. maddesinde sözü edilen "Her şahsın davasının, hakları ve kişisel zorunlulukları üzerine itiraz kararı olarak bir mahkeme tarafından adli olarak anlaşılma hakkı vardır" hükmünden hareketle kabul edilebilir olarak görmüştür. Yapılan yargılamada iç mevzuatı yorumlamanın mahkemelerin ve yüksek yargı organlarının yetkisinde olduğuna vurgu yapmakla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin görevinin ise yorumun etkilerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile bağdaşıp bağdaşmadığı ile sınırlı olduğuna vurgu yapmaktadır. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararında erişim hakkının mutlak olmadığına, bazı sınırlamalara tabi olabileceğine, erişim hakkının doğası gereği yapılan düzenlemelerde sözleşmeci devletlerin belirli bir takdir hakkının bulunduğunu kabul etmektedir. Bununla birlikte getirilen kısıtlamaların hakkın özünü ortadan kaldıracak, kişinin mahkemeye erişim hakkını engelleyecek nitelik taşımaması gerektiği belirtmiştir. Yukarıda yer verilen yargılamada ise, mahkemelerin yargılama usulü uygularken davanın hakkaniyetine halel getirecek aşırı bir şekilcilikte hareket ettiği, yargılamanın başında değil (asliye hukuk mahkemesinden gelen dava dosyası değil, dilekçe ret kararı üzerine idare mahkemesi başkanlığına hitaben yazılan dilekçe ile yenilenen esas kaydına alınan ve tekemmül aşaması tamamlanan dosyanın) yirmi aydan fazla bir süre sonunda usül hükümlerinden hareketle asliye hukuk mahkemesine iadesi yönündeki verilen "hakkın özünü" ortadan kaldıracak nitelikteki bu kararın aşırı şekilcilikle verildiği, bir başka ifade ile usül hükümlerinin aşırı şekilcilikle uygulanmasının hakkın özünü ihlal ederek mahkemeye erişim hakkını ortadan kaldırdığı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Yine kararda vurgulanan bir hususta hangi yöntem olursa olsun (asliye hukuk mahkemesinin görevli idare mahkemesine dosyayı göndermesinin) mevcut davada ulaşılmak istenilen amacın davanın "ratione materiae" bakımından yetkili -görevli bir mahkemede görülmesi olduğudur. Bu bilgiler ışığında iç hukukta yer alan usül hükümlerinin düzenlemeleri Sözleşmeci Devletlerin ve yorumlaması ise mahkemelerin takdirinde olmakla birlikte, bu yorumlar ve uygulamaların hakkın özünü ortadan kaldıracak ve mahkemeye erişim hakkını kısıtlayıcı şekilde sonuç doğurması halinde adil yargılanma hakkını ihlal edeceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararı ile ortaya konulduğu görülmektedir. Kenan BALAN (37779)