Devamı İçin Tıklayınız... - Kur`ani Hayat Dergimizin 47. Sayısı Çıktı

Transkript

Devamı İçin Tıklayınız... - Kur`ani Hayat Dergimizin 47. Sayısı Çıktı
KIYÂMET SÛRESİ
Nuzul 33 / Mushaf 75
Surenin Adı:
“Büyük kıyam” mânasına gelen ve Yeniden Diriliş’i ifade eden adını, hem ilk âyetinden hem de muhtevasından
alır.
Kıyamet ve Son Saate dair bir vasıfla isimlenen sure sayısı Kur’an’da 10 adettir.










Duha
Casiye
Vakıa
Hakka
Nebe’
Tekvir
İnşikak
Gaşiye
Zelzele
Karia
Kıyamet suresi, oluş ve bozuluş hakikatinin vasıflarından biriyle isimlendirilen bu surelerden farklı olarak bizzat
kıyametin kendisiyle isimlendirilir.
Bu listeye, ilk oluşu ifade eden Fecr ve Felak ile yeniden oluşu ifade eden İnfitar’ı da eklersek sure sayısı 14’e
çıkar.
İlk mushaf ve tefsirlerde bu isimle şöhet bulmuştur.
Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı:
Mekke’de inmiştir.
MEKKE
Mina
Müzdelife
Arafat
KABE
İçeriği itibarıyla karşılaştırmalı bir okuyuşa tabi tutulursa Kari’a, Murselât, Beled, Tarık, şems ve Tîn sûreleri
gibi bireysel davet sonrası ve boykot öncesinde nâzil olan sûreler arasında yer aldığı görülür.


Bazergan sûreyi peygamberliğin üçüncü yılına,
R. Blachère, üçe ayırdığı Mekke döneminin ilk dilimine yerleştirir.
İlk tertiplerde Kâri’a’nın hemen arkasına yerleştirilir.
Sûrede inkârcı muhataplara keskin bir meydan okuma yer almamasına rağmen tüm ünlü tertiplerde Necm
sonrasına yerleştirilmiş olması, iniş zamanına ilişkin ihtirazi bir kayıt düşülmesini gerektirebilir.
Sûreyi peygamberliğin 4 veya 5. yılına yerleştirebiliriz.
Kur’an’ın kıyamet ve Son Saat’le ilgili tüm pasaj ve sûrelerinde görülen üslup özellikleri bu sûrede de bariz bir
biçimde görünür (O özelliklerin sayım-dökümü için İnşikak sûresinin girişine bkz).
Surenin Konusu:
Yeminle başlayan ilk sûredir.
Konusu kıyamettir. Hitap dolaysız olarak insanadır. Zira tam beş kez, tüm insan türünü kapsayan el-insân
kelimesi kullanılır.
Zımnen muhatabına “Öldükten sonra ne olmayı düşünüyorsun ey insan?” diye sorar gibidir.
Ölüm anını tasvir eden en güzel ayetler bu surede yer alır.
‘’Evet, can boğaza gelip dayandığı zaman,
‘’Bir çığlık koparılacak: Kim Şefaatçi?
‘’Artık ayrılık vaktinin gelip çattığına aklı iyice yatmıştır,
‘’Ayakları birbirine dolaşmıştır,
‘’O gün sürüklenip götürülüş Rabbine doğrudur. (26-30)
Yeniden dirilişin maksadı olan ödül ve cezadan, onun temelinde yer alan iyi ve kötü farkından söz eder. En iyi
bozulunca en kötü olur. İşte şu âyetler en iyi iyi kalsın içindir:
‘’İşte yaklaşmakta olan çok yakında! Tekrar (duy ey insan), yaklaşmakta olan hemen yanıbaşında!’’ (34-35)
derken, en iyiye emanet edilen değerleri veriliş amacının tam aksi istikamette kullanan insana seslenmektedir.
İnsanın başıboş ve kendi kendine bırakılmayacak kadar değerli olduğu dile getirilir:
“Ne yani, insanoğlu başı boş bırakılacağını mı sanıyor?”
ٰ
‫للا حْٰمن ِْ ٰا ِر حْ نٰمِ ِم‬
ِ ّ ‫ِبسْ ِم‬
RAHMÂN RAHÎM ALLAH’IN ADIYLA
﴾١ ِِ ‫َل ح ق ْْسِ قم ِب َ ْْ ِم ْحْ ِِ ٰ َا‬
1 Ötesi yok, Kıyamet Günü’ne Ben yemin ediyorum! (1)
(1) Lâ-uksimu ile ilgili bir not ve çevirimizin gerekçesi için bkz. Beled: 1.
(Nuzul 37 / Mushaf 90 : Beled 1 Aşağıdadır.)
﴾١ ‫َل ح ق ْْسِ قم بِ ٰه َذح ْحْ َبلَ ِد‬
1 ÖTESİ yok, işte Ben yemin ediyorum (1) bu beldeye, (2)
MEKKE
Mina
Müzdelife
Arafat
KABE
(1) Lâ uksimu Kur’an’da 8 yerde gelir ve hepsinde de yemin Allah’a isnat edilir. Lâ’nın tekit için geldiği söylenmişse de, Arapça’da tekit
için bu kadar edat varken üstelik lâ’nın asli anlamı olumsuzken neden bu formda geldiğinin beyânî izahı yapılmamıştır.
“Yemine gerek yok” mânası verilebilir (Abduh).
Lâ hakikidir diyen Ebu Hayyan şu mânayı verir: “Bu beldelere yemin etmem, zira oranın sakinleri oranın hürmetini ihlal ettiler”.
Fakat Vâkı’a 75-76’nın delaletiyle bu mâna da isabetli değildir.
Tercihimiz bu formdaki tüm yeminlerin Allah’a isnadına ve lâ’nın asli anlamına dayanmaktadır. Allah’ın ettiği yeminin azametini, yani
“ondan ötesinin yokluğunu” ifade eder (krş. Aişe Abdurrahmân, et-Tefsiru’l- Beyani, 165-170).
﴾٢ ِِ ‫س حْلنْن ح َا‬
ِ ‫َْ َل ح ق ْْسِ قم ِباْ نن ْف‬
2 Yine ötesi yok, kendini kınayan nefse Ben yemin ediyorum! (2)
(2) “Kendini kınayan nefis”, birinci âyetin açık delaletiyle kıyamette kaybeden insandır. 10-19. âyetler kınayan
nefsin kimliğinin açılımıdır. Bu nefsi “henüz yaşayan birine hamletmek ve hele de “iyi” olarak niteleyip olumlu
olduğunu söylemek bağlama tamamen aykırıdır.
﴾٣ ‫حل ْن َسارق حَْنرْ َنجْ َا َع عِ َظا َا قه‬
ِ ْ ‫حَ َ ِْ َسبق‬
3 İnsanoğlu kendisini (yeniden diriltip) kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
﴾٤ ‫ى َب َنا َن قه‬
َ ِّْ ‫َب ٰلى َْادِٰم َر َع ٰلى حَرْ قن َس‬
4 Bilakis onu parmak uçlarına kadar yeniden diriltmeye kadiriz. (3)
(3) Terkibin en basit unsuru hatırlatılıyor. Zira terkibin en basit unsurunu inkâr eden, mürekkep unsurlarını haydi
haydi inkâr eder.
“Parmak uçları” ile,


hem insan eylemlerinin tutamak noktaları,
hem de parmak izi kastediliyor olabilir.
Yaradan yarattıklarına imzasını atmıştır. Parmak uçları, yaratılmışların değerlisi olan insana atılan imza
mahallidir.
İkinci âyette Allah’ın şahitlik çağrısına icâbet eden Efendimiz, şehadet kelimesi okurken parmağını kaldırmıştır.
Bu, şehadete “ben” diye başlayan insanın “ben idrakinin” sembolik ifadesidir. Parmaklar her beşeri şaheserin
arkasında yatan ilâhi şaheseri gösterirler. Çünkü sanatkarlar şaheserlerini parmaklarıyla verirler.
﴾٥ ‫حل ْن َسارق ِْ َ ْفج َقٰم حَ َاا َا قه‬
ِ ْ ‫َب ْل قٰم قد‬
5 Ne var ki genellikle (inkârcı) insan, önündeki (hakikati) (4) yalanlamaya bayılır; (5)
(4) “Önündeki” anlamına gelen emâmeh




Günler, aylar, mevsimler ve yılların haber verdiği gözünün önündeki yeniden diriliş hakikatini
Önünde duran istikbalini
Fıtratına nakşedilmiş olanı
Vaktiyle önüne konulmuş hakikati” anlamlarını içerir.
Teksir için olan lâm çeviriye “genellikle” olarak yansımıştır.
﴾٦ ِِ ‫نار َ ْْ قم ْحْ ِِ ٰ َا‬
َ َ‫َ سْ َپ قل ح‬
6 O şöyle sorar: “şu kıyamet dediğiniz şey ne zaman kopacak?” (6)
(6) Aslı en âne olan eyyâne uzaklığı îmâ eder.
﴾٧ ‫ص قٰم‬
َ ‫َف ِا َذح َب ِٰمقَ ْحْ َب‬
7 Bakın: o zaman gözler şimşek şimşek çakacak;
﴾٨ ‫ف ْحْ َِ َا قٰم‬
َ ‫َْ َخ َس‬
8 Ve ay sönüp gidecek; (7)
(7) Zımnen:



Ayın ışığı sönecek” veya
Ayın kendisi sönecek” veya
Ay batıp yok olacak”.
﴾٩ ‫َْ قجا َِع حْ نشاْسق َْ ْحْ َِ َا قٰم‬
9 Çünkü güneş ve ay birleştirilecek; (8)
(8) Veya: “Toplanacak”. Krş. “Başlangıçta o ikisi bir idi; ama Biz onu ayırdık” (Enbiya 30 ve ayrıca Enbiya
104).
(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 30 Aşağıdadır.)
َ ْ َْ ‫ت‬
﴾٣٣ َ‫حلٰمْ ضَ َكا َن َتا ٰمَ ْت ًِا َف َف َت ِْ َنا قهاَا َْجَ عَ ْل َنا اِرَ ْحْاَا ِء قك نل َشیْ ٍء َِ یٍّ حَ َف ََل ْقؤ ِا قنْر‬
ِ ‫حَ ََْْ ْم َٰمَ حْنذ رَ َك َفٰمقْح حَرن حْس ٰنا َْح‬
30 İNKARDA ısrar eden o kimseler görmezler mi ki; gökler ve yer başlangıçta bitişikken Biz onları ayırdık(39) ve (hareket edebilen) her
canlıyı sudan var ettik? Buna rağmen hâlâ inanmayacaklar mı?
(39) Buradaki;


ratk ile âlemin varoluş öncesi potansiyel hali,
fetk ile de bunun fiili varlık olarak ortaya çıkma hali kastedilmiş olabilir (Ebu Müslim’den Râzî).
Fâtır 1 ve Bakara 117’deki yoktan yaratılıştan bir sonraki aşamayı ifade ettiğini söyleyebiliriz.
(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 104 Aşağıdadır.)
﴾١٣٤ َ‫ب َكاَا بَدَ ْح َنا حَْن َل َخ ْل ٍق قنع قدهق َْعْ دًح عَ لَ ْ َنا ِح ننا قك ننا َفاعِ ل ر‬
ِ ‫ج ِّل ْ ِْل قك قت‬
ِ ‫َْْ َم َن ْط ِْى حْ نساَا َء َك َطیِّ حْ ِّس‬
104 O gün Biz gökleri, kitap sayfalarını rulo yapar gibi dürüp katlayacağız;(105) mahlukat (evrenini) ilk defa nasıl yaratmışsak, onu öylece
tekrar yaratacağız.(106) Bu üstlendiğimiz bir sözdür: zira Biz, evet Biz her istediğimizi hep gerçekleştirmişiz.
(105) İbn Abbas’ın, ke-tayyi’s-sicilli li’l-kutub ifadesini ke-tayyi’ssuhuf şeklinde anlamasına dayanarak (Taberî).
Bu dürülüşü günümüz kitap tekniğinden yola çıkarak değil, o günkü çok katlı sayfaların rulo halinde dürülüş tekniğinden yola çıkarak
anlamak gerekir.
Tekvîr sûresi bu dürülüşü, İnfitâr sûresi bu dürülüşün nihayetinde varlık ağacının yeniden filizlenişini ifade eder (Adı geçen sûrelerin ilgili
notlarına bkz).
(106) Bu âyet,


Zamanın ve evrenin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonunun da olduğunu,
Zamanın geriye sarılacağını ve başlangıcına geri döndürüleceğini, zımnen bunun da kütle çekimiyle olacağını îmâ ediyor.
﴾١٣ ُّ‫حل ْن َسارق َ ْْ َا ِئ ٍذ حَ َْر ْحْ َا َفٰم‬
ِ ْ ‫َ ِقْ قل‬
10 İnsanoğlu o gün şöyle diyecek: “Nereye kaçmalı?”
﴾١١ ‫َك نَل َل َْ َز َٰم‬
11 Yoo! Hiçbir sığınak yok!
﴾١٢ ُّ‫ِّك َ ْْ َا ِئ ٍذ ْحْاقسْ َت َِٰم‬
َ ‫ح ِْٰى َٰمب‬
12 O gün, yolların sonu Rabbinin katına çıkacak;
﴾١٣ ‫حل ْن َسارق َ ْْ َا ِئ ٍذ ِب َاا َْ ند َم َْحَ نخ َٰم‬
ِ ْ ‫ق َنبنٶق ح‬
13 O gün insanoğluna önceledikleri ve erteledikleri bir bir haber verilecek; (9)
(9) Ya da: “Yaptıkları veya yapması gerekip de yapmadıkları..”
﴾١٤ ‫حل ْن َسارق َع ٰلى َن ْفسِ ه َبص َٰم ٌة‬
ِ ْ ‫َب ِل‬
14 Bilakis insan kendi benliğine şahit olacak; (10)
(10) Veya basiret’i ikinci mübteda sayarak “basiretli insan kendi nefsine hakim olandır” veya mahzuf bir
mevsufun sıfatı (huccetun basiretun) sayarak “insan kendisini gözetlediğine dair bir belgeye sahiptir.” Bu ikisi de
ilâve bir takdire dayalı mâna olduğu için tercihe şayan bulmadık.
﴾١٥ ‫ََْْ ْْ حَ ْْ ِٰى َا َعاذ َٰمهق‬
15 Türlü mazeretler ortaya koymuş olsa bile…(11)
(11) İnsan hakikati diliyle yalanlasa ve bu inkârına tumturaklı mazeretler getirse de (msl. “eğer Allah
dilemeseydi biz şirk koşmazdık” En’âm: 148 gibi) vicdanında itiraf edeceğine dair bir ifade.
﴾١٦ ‫ك ِْ َتعْ َج َل ِبه‬
َ ‫َل قت َِٰمِّ كْ ِبه ْ َِسا َن‬
16 O sebeple aceleyle dilini oynatıp durma:
﴾١٧ ‫اْع قه َْْقٰمْ ٰح َن قه‬
َ ‫حِرن َعلَ ْ َنا َج‬
17 Şüphesiz onun toplanması da, okunuşu da bize düşer; (12)
(12) Buradaki Kur’aneh isim değil mastardır ve “okunuş” anlamına gelir bkz. Yûnus: 15
(Nuzul 69/ Mushaf 10 : Yunus 15 Aşağıdadır.)
‫قِْى حَِْین ِح ّنى حَ َخافق حِرْ عَ صَ ق‬
ٰ ‫ٸ َن ْفسى حِرْ حَ نتبِ قع ح نِل اَا‬
ٍ ‫َْح َِذح قت ْت ٰلى عَ لَ ِْه ْم ٰح َا قت َنا َب ِّ َنا‬
ِ ‫ت َْا َل حْنذ رَ َل َٰمْ جقْرَ ِْ َِا َء َنا ح ْئ‬
َ‫ْت ٰمَ ّبى ع ََذحب‬
ِ ‫ت بِقُرْ ٰان غَ ِْٰم ٰه َـذح حَ ْْ َبد ِّْْ قه ْق ْل اَا َ قكْرق ْى حَرْ ح ق َب ِّدَْ قه اِرْ ت ِْل َِا‬
﴾١٥ ‫َْْ ٍم عَ ظ ٍم‬
15 Bir de ne zaman hakikatin apaçık kanıtları olan âyetlerimiz onlara okunsa, huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: “Git,
bize bundan başka bir hitab (26) getir, ya da onda değişiklik yap!”(27) (Ey Peygamber)! De ki: “Onu kendime göre değiştirmem olacak şey
değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü ben Rabbime karşı gelecek olursam, korkunç bir Gün’ün azabından korkarım.”
(26) Kur’an’ın sözlük mânası için bkz. Furkan: 30, not 39.
Burada belirsiz formda gelen Kur’an, isme değil vasfa yakın bir mastar olarak çevrilmelidir.
Unutulmaması gereken nokta, “Kur’an” ifadesinin müşriklere atfen kullanılan bir cümle içerisinde geçmesidir. Bu ve buna benzer bir
bağlamda “Kur’an” olarak çevirmek anlama problemine yol açacaktır.
Çünkü, Hatib’in ve ilk muhatapların bu kelimeye yükledikleri anlamla modern muhatabın zihnindeki kavramlaşmış anlam bire bir
örtüşmemektedir. Kelime kavramsal anlamını sonraki dönemlerde kazanmış, hatta Tedvin Asrı’ndan sonra “Mushaf” isminin yerine
kullanılmaya başlanmıştır.
Oysa ki;


Kur’an, Hatib olan Allah’la muhatab olan insan arasında canlı, aktif ve yaşanan bir diyalogun eseri olarak sözlü bir “hitab”,
Mushaf ise Hz. Peygamber’den sonra vahiy metninin kaydedildiği yazılı bir “kitap”tır.
Anlama faaliyetinin ilk ve zorunlu adımı, anlamın kaynağından hedefine taşınırken yolda uğradığı “anlam zaafını” asgariye indirmektir. İşte
bu yüzden, kur’ânin lafzı için yalnızca mantukunu değil mefhumunu da iyi yansıttığını düşündüğümüz “hitab” karşılığını kullandık.
(27) Müşriklerin bu talebi açıkça gösteriyor ki,




Onlar mesajını, hedefini ve inşa etmek istedikleri dünyayı çok iyi bildikleri bir Kur’an’a karşı çıktılar.
İtirazları Kur’an’ın getirdiği öğretinin özüne, içeriğine yönelikti.
Onlar esasen iyi ve kötüyü belirleme yetkisinin ellerinden çıkmasına itiraz ediyorlardı.
“Değiştir” demekle, itirazlarının Hz. Muhammed’e değil vahyin kaynağına yönelik olduğunu itiraf ediyorlardı. Bununla zımnen “hayat
tarzımıza dokunmayacak bir içeriğe razıyız” demiş oluyorlardı.
﴾١٨ ‫َف ِا َذح َْ َٰم ْح َناهق َفا نت ِبعْ ْقٰمْ ٰح َن قه‬
18 Artık Biz onu okuduğumuzda sen sadece onun okunuşunu izle;
﴾١٩ ‫قث نم ِحرن َعلَ ْ َنا َب َ ا َن قه‬
19 Sonra elbet onu beyan etmek de yine Bize düşer. (13)
(13) Bu âyetler iki şekilde okunabilir:

Sadece Kaffal’den nakledilen bağlam içi okuma:
Bu durumda muhatap; öncesi ve sonrasında hitap edilen ve yaptıkları kendisine bir bir haber verilecek olan
(13. âyet) ve kötü amellerine mazeret uyduran “insan”dır.
Açılımı şöyle olur:
“Ağzını açma, sicilindeki günahlardan dolayı aceleye getirilmiş geçersiz bahaneler bulmak için boşuna
zahmet çekme: Amellerini toplamak da onu aktarmak da bize düşer; sen sadece sana
okuduğumuz/gösterdiğimiz sicilini izle! Sonra o sicilde kayıt altına alınan eylemlerini belgelendirmek de
bize düşer.”
Bu okuma bağlamla uyumludur. Aynı zamanda “Biz sana okutacağız ve sen asla unutmayacaksın” (A’lâ: 6)
âyetiyle de teyit edilmiştir.

Çoğunluğun bağlamdan kopuk okuması:
İbn Abbas’tan Said b. Cübeyr yoluyla gelen rivayet bu durumu şöyle açıklar: “Kur’an nâzil olurken Nebi
onu hıfzetmek için aceleyle dilini oynatırdı. Bunun üzerine Allah bu âyetleri indirdi” (Tirmizî).
Bu yaygın okuma, vahyin Hz. Peygamber’in kişiliğinden bağımsız tabiatına delalet eder. Vahiy, indiği
kimseden bağımsız, hatta onu doğrudan şekillendiren bir öznedir. Fakat bu ikinci okuma bağlamdan
kopuktur.
﴾٢٣ َِ َ‫ُّْر ْحْ َعا ِجل‬
َ ‫َك نَل َب ْل قت ِِب‬
20 Yoo! Bilakis siz hemen şimdi ve burada olanı seviyor
ٰ ْ ‫قْر‬
﴾٢١ ‫حلخ َِٰم َة‬
َ ‫َْ َت َذٰم‬
21 Ve öteki dünyayı göz ardı ediyorsunuz.
﴾٢٢ ٌ‫ْق جقْهٌ َ ْْ َا ِئ ٍذ َناضِ َٰمة‬
22 O gün bazı yüzler mutluluktan ışıl ışıl olacak;
﴾٢٣ ٌ‫ح ِْٰى َٰم ِّب َها َناظِ َٰمة‬
23 Rablerine tarifsiz bir biçimde (14) nazar edecek.
(14) Nâzırah kelimesinin belirsizliğine dayanarak. Oluş ve bozuluş âyetlerinin genel üslubuyla ilgili bir sayımdöküm için bkz. İnşikak sûresinin girişi.
(Nuzul 52 / Mushaf 84 : İnşikak Suresi Girişi Aşağıdadır.)
Sûrenin ana mesajı şudur:


Bu hayatın bir de öteki yüzü vardır.
Herkes yaptığının hasılatını derecek, tüm yollar Allah’a çıkacaktır:
“Sen ey insanoğlu! Evet evet, hayat yolunda son sürat yeldirdikçe (ister istemez) Rabbine doğru yol alan sen, sonunda O’na kavuşacaksın!”
(6) Kur’an’ın kendine özgü üslubu, Son Saat ve Kıyametle ilgili âyetlerde de kendini belli eder. Bunları maddeler halinde şöyle
özetleyebiliriz:
1) Korkunç, dehşşetli ve azametlidir: şerha şerha yarılma (inşikâk), toz duman olma (intisâr), bürüyüp kuşatan (ğaşiye), korkunç olay
(vâkı‘a), muazzam haber (nebeun ‘azim), öldürücü çığlık (sayha), yerle bir eden sarsıntı (racfeh, zelzele), içini boşaltan (ba‘sera)…
2) Şeffaf ve dakiktir: Zerre kadar (miskâle zerratin), un ufak edici (hebâen munbessen), atılmış pamuklar gibi (ke’l-‘ihni’l-menfuş), uçuşan
kelebekler gibi (ke’l-ferâşi’l- mebsus)…
3) Genellikle belirsiz (nekira) gelir: Anlatılanların eşsiz, benzersiz ve hayal edilemezliğini ifade eder: o akıl almaz gün (yevmeizin), tarife
sığmaz bir ürperiş (hâşi‘ atun), anlatılamaz bir kayıp (hâsiratun) gibi…
4) Genellikle fiiller faile bina edilmeyerek ya mutavaat ya da meçhul kipiyle gelir: İnfeterat, inşakkat, inkederat, ikterabet, irtekıb, hukkat,
muddet, zulzilet, hummilet, dukket, busset, ruccet, tumiset, furicet, kuvvirat, suyyirat, uzlifet, feterat… Müfessirler bu ibarelerin failini Allah
olarak takdir etmişler ve bunu da “Faili o kadar bellidir ki söylemeye bile gerek yoktur” şeklinde açıklamışlardır. Fakat faili bunlardan daha
açık ve kesin olan fiiller Allah’a nisbetle kullanılmıştır: Allahu haliku kulli şey’, vallahu yerzuku, er-Rahmân ‘alleme’l-Kur’an, halaka’ssemavat, nezzele’l-Kur’an gibi.
O halde burada Kur’an’a özgü bir üslûp söz konusudur (bkz. el-İ‘câz, 240-243).
Bu üslûp şu hakikatleri ifade eder: olaylar ilâhi yasalar gereği kendi iç dinamikleriyle gerçekleşecek, sistem fıtratındaki emri uygulayacak,
dışardan bir emre gerek duymayacaktır.
Sözün özü: Kâinatın müstesna yolcusu insan, yolun sonunda kendi tercihinin sonuçlarıyla baş başa kalacaktır.
Sûrenin son mesajı, “kendi düşen ağlamaz”ın Kur’ancasıdır.
﴾٢٤ ٌ‫َْْق جقْهٌ َ ْْ َا ِئ ٍذ بَاسِ َٰمة‬
24 O gün bazı yüzler umutsuzca donup kalacak; (15)
(15) Bâsirah’a İbn Fâris’in gösterdiği iki asıl mânadan biri (Mekâyîs).
‫َت ق‬
﴾٢٥ ٌ‫ظرُّ حَرْ ق ْف َع َل ِب َها َفاْ َِٰمة‬
25 Başlarına dehşet bir felaketin geldiğine iyice akılları kesecek.
﴾٢٦ ‫ت حْ نت َٰمحْ َِی‬
ِ َ‫َك نَل ِح َذح َبلَغ‬
26 EVET, can boğaza gelip dayandığı zaman
﴾٢٧ ‫حق‬
ٍ ‫َْْ َل َارْ َٰم‬
27 Bir çığlık koparılacak: “Kim…şifacı?”
‫َْ َظرن حَ نن قه ْحْف َِٰم ق‬
﴾٢٨ ‫حق‬
28 Artık ayrılık vaktinin gelip çattığına aklı iyice yatmıştır;
‫ت حْس ق‬
﴾٢٩ ‫ناق‬
ِ ‫َْ ْحْ َت نف‬
ِ ‫ناق ِباْس‬
29 Ayaklar birbirine dolaşmıştır:
‫ِّك َ ْْ َا ِئ ٍذ ْحْ َا َس ق‬
﴾٣٣ ‫اق‬
َ ‫ح ِْٰى َٰمب‬
30 O gün sürüklenip götürülüş Rabbine doğrudur.
﴾٣١ ‫ص ٰلّى‬
َ ‫صدنقَ َْ َل‬
َ ‫َف ََل‬
31 Fakat o (insan) hakikati tasdik etmedi ve yönünü Allah’a” dönmedi; (16)
(16) Lafzen: “Namaz kılmamıştı”. Burada namaz, bir sonraki âyette gelen “sırt dönmenin” mukabilidir ve
“yönünü Allah’a dönmedi” vurgusu taşır.
﴾٣٢ ‫ب َْ َت َْ ّْٰى‬
َ ‫َْ ْٰـ ِكرْ َك نذ‬
32 Fakat yalanladı ve sırt döndü;
ّ ٰ ‫ب ح ِْٰى حَ ْهلِه َ َت َا‬
﴾٣٣ ‫طى‬
َ ‫قث نم َذ َه‬
33 Sonra çalım satarak aşiretine sığındı:
﴾٣٤ ‫ك َفا َ ْْ ْٰى‬
َ َْ ‫حَ ْْ ْٰى‬
34 İşte yaklaşmakta olan, hem de çok yakınında!
﴾٣٥ ‫ك َفا َ ْْ ْٰى‬
َ َْ ‫قث نم حَ ْْ ْٰى‬
35 Tekrar (duy ey insan), yaklaşmakta olan hemen yanıbaşında! (17)
(17) Veya tehdit işlevinden dolayı:

“Yazıklar olsun sana (ey nankör insan) sana yazıklar olsun! Yine yazıklar olsun sana (ey insan), yazıklar
olsun!

Yahut: “Yakışır sana (ey insan) pek yakışır; hem de ne yakışır sana, pek yakışır!”
Tercihimiz evlâ’nın türetildiği elvely’in asli ve tek anlamı olan “yakınlık”a dayanır (Garibu’l- Kur’ani’l-’Azîm,
s. 601).
﴾٣٦ ‫ك س ًقدى‬
َ ‫حل ْن َسارق حَرْ ق ْت َٰم‬
ِ ْ ‫حَ َ ِْ َسبق‬
36 NE YANİ, insanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
‫حََْ ْم َ ق‬
﴾٣٧ ‫ك قن ْط َف ًِ ِارْ َانِىٍّ ٰقاْنى‬
37 O, bir zamanlar akıtılan bir damlacık sıvı değil miydi?
Sperma – Yumurta Buluşması (Döllenme)
﴾٣٨ ‫ار َعلَ َِ ًِ َف َخلَقَ َف َس ّْٰ ى‬
َ ‫قث نم َك‬
38 Sonra bir parçacık pıhtı olmuş; bu safhada (Allah) onu yarattığı (gibi) şekil de vermişti;
Embriyo (Alaka): Sperma-Yumurta buluşmasıyla oluşan hücrenin ard arda mitoz
bölünme geçirerek hücre sayısının artmasına denir. Hücre oluşması ile temel
organların belirlenmesine kadar geçen süre Embriyo süresidir.
‫ْر ن‬
‫َف َج َع َل ِا ْن قه ن‬
﴾٣٩ ‫حْذ َك َٰم َْ ْحل ق ْن ٰثى‬
ِ ‫حْز ْْ َج‬
39 Nihayet ondan erkek ve dişi cinsler var etmişti.
Embriyo (Alaka)
﴾٤٣ ‫ْس ٰذْ َِك ِب َِاد ٍِٰم َع ٰلى حَرْ قِْ ِ َی ْحْ َا ْْ ٰتى‬
َ ََْ‫ح‬
40 Şu halde aynı (Allah) ölüye hayat vermeye kadir değil midir? (18)
(18) Efendimiz’in bu âyeti okuyanlara yaptığı tavsiyeye uyarak biz de diyoruz ki: Ta yürekten iman ve tasdik
ettik ya Rab: elbette kadirsin!

Benzer belgeler