NİN SESİ

Transkript

NİN SESİ
’NİN SESİ
EYLÜL 2014 SAYI: 385
Uluslararası Nakliyeciler Derneği Yayın Organı
Lojistik öğrencileri dil bilmedikleri için firmalar tarafından tercih edilmiyor
İLK SORU: DO YOU KNOW ENGLISH
İran ile
haksız rekabet
sona eriyor!
Sektörün duayeni
ALİ OSMAN ULUSOY
aramızdan ayrıldı
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Yüksek Haysiyet Divanı Başkanımız
Sektör Duayenimiz
Sayın
Ali Osman ULUSOY’u
kaybettik.
Türkiye’de uluslararası karayolu taşımacılığının
gelişmesine sonsuz katkılar sağlayan
Yüksek Haysiyet Divanı Başkanımız
Sayın Ali Osman ULUSOY’a
Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine, ailesine
ve tüm camiamıza sabır ve başsağlığı dileriz.
ULUSLARARASI NAKLİYECİLER DERNEĞİ
Sayı: 385
54
44
19 TIR şoförü turist değildir!
UND, vize uygulamalarında karşılaşılan sıkıntılar ve Schengen
Bölgesi’nde 6 ay süreli vizelerde uygulanan 90 günlük kalış süresi kısıtlamaları ile ilgili AB ve dışişleri nezdinde yoğun çalışma başlattı.
20 Ali Osman Ulusoy vefat etti
Ali Osman Ulusoy, bir süredir tedavi gördüğü İstanbul Yeşilköy’de
bulunan Acıbadem International Hospital Hastanesi’nde vefat etti.
22 TTIP şahlanacak, Türkiye dahil olacak
Türkiye’nin TTIP’e dahil olması için çalıştıklarını söyleyen ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşler Müsteşarı Catherine Novelli, “ABD ve AB anlaşmayı sonuçlandırdıktan sonra Türkiye’yi bu sürece dahil etme ihtimalleri üzerinde çalışıyor” dedi
Eylül
2014
24 IŞİD terörü, en çok ‘Anadolu Kaplanları’nı vurdu
IŞİD terörünün Türkiye ekonomisine zararı ciddi boyutlara ulaşmaya
devam ediyor. IŞİD terörü en çok Anadolu Kaplanları’nı vurmuş durumda.
’NİN SESİ
UND Danışmanlık ve Tanıtım
Hizmetleri A.Ş Adına Sahibi
Ömer Çetin Nuhoğlu
Genel Yayın Yönetmeni
Fatih Şener
Sorumlu ve Yazı İşleri Müdürü
Hatice Hacısalihoğlu
Yayın Kurulu
Ali Çiçekli, Şerafettin Aras,
Nagihan Soylu,
Banu Damla Alışan
46
25
32 İran ile haksız rekabet sona eriyor!
Yazı Kurulu
Alper Özel, Evren Bingöl,
Muammer Ünlü, Elif Sevim
Haber Merkezi
Alpdoğan Kahraman, Berkalp Kaya,
Erman Ereke, Gürol Gülbeyaz,
İbrahim Çolak, Burak Çığa,
Kadir Çirkin
Mali İşler Müdürü
Muhammet Haybarlık
Reklam Sorumlusu
Hatice Hacısalihoğlu
0212 359 26 00 / 208
İran’ın Türkiye’ye karşı uygulamış olduğu ‘akaryakıt fiyat farkı’ndan doğan
haksız rekabet sona eriyor.
40 Rusya ihracatında aslan payını İran mı alacak?
Rusya ihracatı Türkiye’yi heyecanlandıran gelişmeler arasında yer alıyor. Türkiye’den
gıda ithalatını artırmak için görüşmeler yapan Rusya, sürpriz bir kararla komşu İran’a
yaş meyve ve sebze ticaretinde uyguladığı gümrük vergilerini kaldırdı.
42 Türkiye’nin En Etkin Tedarik Zinciri Yöneticileri belirlendi
Uluslararası Tedarik Zinciri Zirvesi İstanbul (ISCSI) kapsamında, belirlenen Türkiye’nin en
etkin tedarik zinciri yöneticileri Suada’da düzenlenen gala gecesinde ödüllerini aldı.
44 ‘Gümrüklerdeki
kayıp kaçağı önleyeceğiz’
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, en önemli hedeflerinin
gümrüklerdeki kayıp kaçağı minimize etmek olduğunu söyledi.
46 Vardan: ‘Güçlü lojistik’
kavramının iyi analiz edilmesi gerekiyor
Güçlü lojistik kavramının iyi analiz edilmesi gerektiğini ifade eden İKV Başkanı Ömer
Cihad Vardan, 2023 ihracat hedeflerine ulaşabilmek için lojistiğin olmazsa olmazlar
arasında geldiğini ifade ediyor.
Yayına Hazırlık
LOCA MEDYA
ORG. VE REK. HİZ. LTD. ŞTİ
Genel Yönetmen
Mutlu Doğan
Editör
Ahmet Doğan
Grafik Tasarım
Erhan Aydın
İletişim
0212 579 92 35
ctp baskı ve cilt
İstanbul Basım Ltd.Şti
0212 603 26 20
Eylül 2014
adres
Cennet Mah. Hürriyet Cad.
No: 1/1 B Blok
Cennet / Küçükçekmece
İSTANBUL - TÜRKİYE
Tel: 0212 579 92 35
Fax: 0212 598 47 62
[email protected]
Yerel ve Süreli Yayın
BAŞYAZI
ÖMER ÇETİN NUHOĞLU
UND YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Değerli Dostlarım,
Türkiye, ihracat odaklı büyümesini sürdürüyor. 2023 hedeflerimiz doğrultusunda 500 milyar dolarlık ihracat rakamı sıklıkla konuşuluyor. Bu rakama ulaşmanın yolunun lojistik iş süreçlerinden geçtiğini her platformda söylüyor ve bu bağlamda lojistikçilerimize çok çalışmamız gerektiği çağrısında
bulunuyorum. Lojistik sektöründe bizlerin en büyük sıkıntımız ‘haksız rekabet.’
2014 yılı içerisinde Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık İlişkisi’nin 51. yılını ve Gümrük Birliği’nin 18. yılını kutluyoruz. Bu
yıl, aynı zamanda küresel ekonominin,
ulusların ve bölgelerin artan korumacılık duvarına çarpıp düşüşe geçtiği ciddi bir krizin de 6. yılı… Bugün OECD
büyüme tahminlerini mayıs ayına kıyasla
düşürürken; gelecek yıl için sadece yüzde 1.1 büyüme öngörülen Euro Bölgesi, 2008 öncesi büyüme rakamlarını yeniden yakalamak için yeni ve daha kısıtlayıcı ekonomik tedbirler almamaya çabalıyor. Tüm dünyada yaşanan bu ekonomik sıkıntılar, dünya ticaretinin potansiyelinin altında gelişmesi, refahın ülkeler arasında eşit olarak dağılamaması, küresel ekonominin geleceği açısından iyimser beklentilerden bizleri uzaklaştırıyor… Öte yandan, küresel sistem,
Avrupa Birliği ile ABD arasında imzalanması beklenen “Trans-Atlantik Ticaret ve
Yatırım Ortaklığı”, Asya-ABD arasındaki ticareti yeniden düzenleyecek “TransPasifik Ortaklığı” olmak üzere, iki büyük
değişime hazırlanıyor… Kıtaların birleşmesini sağlayacak olan bu iki önemli anlaşma, elbette, tüm ilgili ülkelerin
ekonomilerinde doğrudan birtakım değişiklikler yaratacaktır. Sadece “Trans-
Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı”nın,
Türkiye dahil 126 ülkenin ekonomisinde ciddi bir değişim getireceği öngörülüyor. Ancak, bu birleşmelerin tüm uluslar açısından kazanca dönüşmesi için
öncelikle, mevcut sınır ötesi ticarette yaşanan ciddi sorunların ortadan kaldırılması zorunludur.
Dünya Bankası tarafından 2007 yılından beri yayınlanan “Küresel Lojistik
Performans Endeksi”nde, ülkeler arasındaki bağlantılarda lojistik engellerin azaltılmasıyla ticarette yüzde 15 artış sağlanabileceği; büyüme oranlarında
yüzde 2’ye varan artışlar kaydedilebileceği belirtiliyor. 2007 yılında yayınladığı ‘Yük Lojistiği Eylem Planı’nda ‘Lojistiğin, AB’nin ekonomi makinesinin yağı
olduğunu’ bir kez daha teyit eden AB,
lojistiği önümüzdeki 10-15 yıl için ‘yeniden, eski büyüme hızını yakalayabilmek’ için büyüme stratejilerinin temeline oturtmaktadır. Avrupa Komisyonu ve Avrupa Komisyonu’nun Taşımacılıktan Sorumlu Eski Başkan Yardımcısı Siim Kallas’ın da bu endeks üzerinden
yaptığı yorumda söylediği gibi, “Lojistik,
Avrupa’nın tek pazarında şirketler ve vatandaşların yaşamlarının merkezinde yer
alan, taşımacı firmaların verimli çalışmalarına olanak sağlayarak Avrupa’yı
ayakta tutmasını, küresel rekabette ekonominin büyümesini sağlayan yegane unsurdur.” 8 Nisan 2013 tarihinde yayınladığı Türkiye-AB Gümrük Birliği Raporu’nda Dünya Bankası, çok net
olarak diyor ki; (Madde 102) “Karayolu kotaları ve özellikle de transit izinleri
malların serbest dolaşımı önünde engeller oluşturmakta ve transit trafiğini ak-
Bu ay, Türkiye’nin uluslararası karayolu taşımacılığının gelişmesine sonsuz katkılar sağlayan Yüksek Haysiyet Divanı Başkanımız, Sektör Duayenimiz Ali Osman Ulusoy’u kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Merhum Ulusoy; bugüne kadar herkes için bilgi birikimiyle bir duayen,
gösterdiği yol ile bir ağabey olmuştur. Özellikle işine duyduğu saygı ve
sevgi, merhum Ulusoy’u her zaman
için sektörümüzün ahlaki bir değeri olarak hatırlamamızı sağlayacaktır. Uluslararası Nakliyeciler Derneği
altında faal olarak görev aldığı dönemde de katkılarını esirgemeyen
değerli dost ve ağabeyimiz merhum
Ulusoy’a Allah’tan rahmet, ailesine
ve yakınlarına baş sağlığı dilerim.
satarak Gümrük Birliği’nin tam anlamıyla işleyişini sekteye uğratmaktadır.
Madde 110 ise şunu diyor: “Serbest
dolaşımı engellediği, Türkiye’nin ticaretine yük getirdiği ve Türk taşıma şirketlerinin kamyonlarını verimli bir şekilde kullanmalarını engellediğinden
dolayı, en azından GB kapsamındaki mallar için hem ikili hem de transit taşımacılıkta karayolu taşımacılığı
kotalarının kaldırılması gerekmektedir.” Bugüne dek, Avrupa’da transit
geçtiğimiz ülkelerde Türk taşımacılarına karşı ‘pazarlık unsuru’ olarak kullanılan “transit geçişlerin” en doğal,
en kısıtlanamaz hakkımız olduğunu
artık biliyoruz. Artık ülkemiz yük pazarına nüfuz etmeye çalışan ve bunu
ne yazık ki, büyük bir kural tanımazlık, suistimalcilik anlayışıyla yapan yabancı taşımacılara karşı kararlılıkla
duruyoruz. UND olarak tek isteğimiz
eşit muamele ve eşit şartlarda rekabet. 2023 ihracat hedeflerimizin gerçekleşmesinde lojistiğin önemini biliyoruz ve bunu kamu’nun gerekli kesimleri ile UND olarak paylaşıyoruz.
Saygı ve Sevgilerimle...
8
UND’DEN
Eylül 2014
İran’da yapılan KUKK toplantısı sırasında bir ara İran resmi
heyetinin “Türkmenistan’dan boş dönen Türk araçlara mühür
uygulaması yaparız ancak İran’dan yük almalarına izin vermeyiz”
şeklinde bir ifadesi olduğunda, toplantıya katılan İran taşımacılarından gelen itiraz üzerine konuştuğum İranlı katılımcı “Türkiye’ye
gidecek yüklerde biz parayı Türk taşımacılardan kazanıyoruz”
demişti. İranlı forwarder çok haklıydı… Çünkü İranlı taşımacının
2 bin 500 dolara taşıdığı İstanbul yükünü yarı fiyatına Türk aracına taşıtabiliyordu… O pazarda İran taşımacılar fiyatı belirlerken,
ülkesine dönmek zorunda olan Türkler forwarderin rantını belirliyordu.
Editör’den
Fatih ŞENER
UND İcra Kurulu Başkanı
Merhaba,
İran’da haksızlık sona ermek zorunda…
Devlet eliyle pahalılaştırılan Türk araçları artık İran’a gidemez ve İran’dan
geçemez hale getiriliyor. İki ülke arasındaki taşıma yüzde 70 oranla İran
araçlarının eline geçmiş durumda. Bu, İran devleti ve taşımacısının organize işbirliğinin bir sonucu… Bugüne kadar alınan yakıt fiyat farkında indirim isteyen Türkiye, ilk kez yüksek sesle bu haksızlığa dur diyerek
“Benden bu yakıt fiyat farkı denen geçiş parasını alamazsın” diyerek sesini yükselmiş durumda… İran’ın “Yakıt Fiyat Farkı” olarak adlandırdığı
geçiş ücretine ilave olarak, Türk araçlarına yük verenden alınan yüzde
10 navlun vergisi gibi ilave maliyetler haksızlığın bir başka boyutu. Gümrük geçişlerinde her türlü önceliği olan İran araçları yanında vicdansızca günlerce bekletilerek oyunun dışında tutulan Türk araçları bu haksız
rekabetin diğer sebepleri. Bir hafta önce İran Türkmenistan sınırının İran
tarafında sürücülerimizden gelen şikayetler üzerine gidip yerinde gördüğümüz Lütfabad Kapısı gerçekten içler acısı bir haksızlığa sahne oluyor.
Parka çekilip “sözde sıra” bekletilen Türk araçları gayrı insani, gayrı sıhhi şartlarda 12 gün parkta tutulurken İran araçları 2-3 kez Türkmen tarafına taşıma yapıp dönüyor. ‘İran ihracatı önceliklidir’ diyerek İran araçlarını bekletmeden geçiren doğu komşumuz uluslararası hukuk bir yana
vicdanları sızlatan bir ayrımcılık uyguluyor. Gürbulak’tan ülkemize giriş
yapan araç sayılarına bakıldığında durum benzerlik arz ediyor. Gümrüklerimiz de maalesef, iyi niyetle, nasıl oluyor da İran araçları hep çoğunlukta oluyor, Türk araçları parkta neyi bekliyor demeden onun gönderdiği kadar araca işlem yapıyor. Geçtiğimiz yıl 13 bin 700 araç, İran’ı
transit geçmek yerine yükünü Bazergan’da İran araçlarına devrederek
Türkiye’ye döndü… Yani, Türki Cumhuriyetler’e olan taşımalar da İranlılar tarafından yapılıyor artık…
Transit geçişlerde yakıt limitine bakmaksızın depoyu mühürleyerek geçişe izin veren Türkiye’ye karşılık, daha ucuz olan Türkmenistan’dan yakıt
almış olsa bile mühür uygulaması yapmayıp, yakıt alandan da almayandan da yakıt fiyat farkı alan taşımalarımızı pahalı hale getiren İran… Bu
vesileyle, bir konuya dikkat çekmek isterim. İran’da yapılan KUKK toplantısı sırasında bir ara İran resmi heyetinin “Türkmenistan’dan boş dönen Türk araçlara mühür uygulaması yaparız ancak İran’dan yük almalarına izin vermeyiz” şeklinde bir ifadesi olduğunda, toplantıya katı-
lan İran taşımacılarından gelen itiraz üzerine konuştuğum İranlı katılımcı “Türkiye’ye gidecek yüklerde biz parayı Türk taşımacılardan kazanıyoruz” demişti. İranlı forwarder çok haklıydı… Çünkü İranlı taşımacının 2
bin 500 dolara taşıdığı İstanbul yükünü yarı fiyatına Türk aracına taşıtabiliyordu… O pazarda İran taşımacılar fiyatı belirlerken, ülkesine dönmek zorunda olan Türkler forwarderin rantını belirliyordu. Bu sebeple de dönüş yolunda olan Türk araçları onlar için bulunmaz nimet oluyor doğal olarak.
İki ülke arasında yapılan KUKK toplantılarında İran heyetinde taşımacılar yerine bu ranta odaklanmış sektör temsilcilerinin olması çözümsüzlüğün bir başka sebebi… Doğal olarak, Türk araçlar üzerinde haksızlıktan
kaynaklanan maliyetin kaldırılmasını hiçbiri istemiyor… Bu haksız maliyet
kalkarsa iki fiyat arasındaki fark, doğal olarak da rant azalmış olacak…
Meseleyi Türkiye’ye taşırsak İstanbul-Tahran yükünü bin bir türlü dezavantaj sebebiyle ancak 4 bin 500 dolara taşıyabilen Türk aracına karşılık bu yükü bin bir türlü avantajla 2 bin dolara taşımaya hazır İran aracı var. … Aradaki fiyat makası ve rant çok daha büyük bizim topraklarda… Bu rantın cazibesi, birçok yetkili, yetkisiz kişiyi kuruluşu cezbediyor.
Bu rant sebebiyle sektörün İran pazarında sadece yüksek fiyatı belirleyen
figüran konumunda kullanılması ve pazarın dışına itilmesine izin vermeyeceğiz. Bugün, İran araçlarının bu avantajlarını da kullanarak yaptıkları usulsüz taşımalara özellikle dikkat etmek zorundayız. Bazergan’da yapılan binlerce aktarmanın büyük çoğunluğu usulsüz taşımadır ve göz yumulması mümkün değildir. İran devleti tarafından yürütülen haksızlıklara karşı mücadelemiz zaten başlamış durumda. Türkiye, ilk kez kısasa kısas kararı aldı. 1 Ekim’de başlatılması kararlaştırılan uygulama 10 Ekim
tarihine ertelenmiş olsa da başladığında sonuç alacaktır. Ancak, mücadele bununla sınırlı değil. Hep birlikte usulsüz taşıma yapan, yetki belgesiz işlem yapan kesimlere karşı mücadele etmek zorundayız. İhracatçımıza çağrımız, İran ile olan ticaretinde Türk taşımacısı kullanmasıdır. En
azından, “Yükleme yapıldıktan sonra pencereden uzanıp yola çıkan araca bakın, eğer İran plakalı ise size faturayı kesenden 2 bin dolarınızı geri
isteyin. Feda ettiğiniz Türk taşımacının ekmeğini başkalarının yemesine
izin vermeyin” diyeceğiz.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar hoşçakalın…
Saygılarımla…
10
UND’DEN
Almanya Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Parlamentosu
Ekonomi Komisyonu UND’yi ziyaret etti
20 üyeden oluşan Alman Heyeti,
Türkiye seyahati vesilesiyle iki ülke
arasındaki mevcut dış ticareti ve taşımacılığın ticarete etkisini değerlendirmek üzere UND’yi ziyaret etti. Heyette yer alan Alman milletvekillerine, UDHB İstanbul Ulaştırma Bölge Müdürü Hamza Demirdelen tarafından Türkiye’de özellikle İstanbul özelinde yapılan ulaştırma altyapı yatırımları hakkında bir sunum
gerçekleştirildi. Toplantının devamında Türkiye-AB ilişkileri ve gümrük birliği değerlendirmesi AB Uzmanı Can Baydarol tarafından yapıldı.
Almanya’ya ulaşım güzergâhı üzerindeki bazı AB üyesi ülkelerin ayrımcı
politikalarının Türkiye’de yatırım yapmış Avrupalı şirketlerin özellikle Alman firmaları üzerindeki olumsuz etkileri paylaşıldı ve Türk-Alman dış ti-
careti değerlendirildi. Toplantıya, Alman heyeti adına Georg Fortmeier, UND adına Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Keleş başkanlık etti. İcra Kurulu Başkanı Fatih Şe-
ner ve İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Alper Özel tarafından ticaretin
kolaylaştırılmasına yönelik çözüm
önerileri konulu birer sunum gerçekleştirildi.
Bolu Çalışma Grubu Toplantısı gerçekleştirildi
Bolu Çalışma Grubu Toplantısı 18 Eylül’de UND Bolu Bölge
Temsilciliği’nde yapıldı. Toplantıda
2015 Yılı UBAK İzin Belgesi başvurularının 1 Ekim - 31 Ekim 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilmesi, 01
Ekim 2014 tarihinden itibaren İran
araçlarına Akaryakıt Fiyat farkı uygulaması başlatılacağı, UMEM (Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezler) projesi, Belçika, Fransa ve
Hollanda’da Sürücü Dinlenme Ku-
ralları İle İlgili Yeni Ceza Uygulamaları, Ro-La ücretlerindeki artış konuları öncelikli olarak görüşüldü. Toplantıya, Ömer Gülen (Bolu Beyi),
İbrahim Çelikbaş (Köroğlu), Selçuk Hitit (Hitit Global), Cemalettin
Tut (Kartal Lojistik), Murat Kayman
(Öz-Kaan), Bekir Helimergün, Fahri Arslan (S.S.Kaynaşlı Koop), Aydın
Ataş (Çağ Nak.) ve UND Bolu Bölge Temsilcisi Nusret Özarslan katılım sağladı.
2014 yılı Türkiye-Bosna Hersek
Kara Ulaştırması Karma Komisyon Toplantısı yapıldı
Türkiye-Bosna Hersek KUKK Toplantısı 9-10 Eylül tarihlerinde Bosna
Hersek’te gerçekleştirildi. Türk heyetine; Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Karayolu Düzenleme Genel Müdürlüğü, Genel Müdürü Ali Rıza Yüceulu, Bosna Hersek heyetine ise Bosna Hersek İletişim ve Ulaştırma Bakanlığı
Bakan Yardımcısı Zoran Andric’in
başkanlık etti. Toplantıda iki ülke
arasındaki eşya taşımacılığına ilişEylül 2014
kin hususlar görüşüldü. İkili ve
Transit taşımaların libere olduğu iki
ülke arasında gerçekleştirilen KUKK
Toplantısı’nda 2015 yılına ait geçiş
belgesi kotaları şu şekilde gibi belirlendi:
200 Adet 3.Ülke Geçiş Belgesi
75 Adet Boş Giriş Dönüş Yükü
Belgesi.
UND adına KUKK Toplantısı’na
UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener katılım gösterdi.
12
UND’DEN
İzinli Gönderici Statüsü bilgilendirme semineri
Mersin’de gerçekleştirildi
İzinli Gönderici Statüsü bilgilendirme seminerlerinin üçüncüsü İstanbul
ve İzmir’in ardından Mersin’de yapıldı. 26 Eylü’de Mersin’de yoğun katılım ile gerçekleştirilen toplantıda İzinli Gönderici Statüsünün taşımacı firmalarımıza getirdiği avantajlar aktarıldı. UND, Alberk Qa Technic Uluslararası Teknik Kontrol ve Belgelendirme firmasıyla imzaladığı protokol kapsamında taşımacı firmalarımızın İzinli Gönderici Statüsüne sahip olabilmeleri için gerekli şartlardan biri olan ISO 27001 Bilgi Yönetim Sistemi ve ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgeleri, UND üyelerine özel olarak düzenlenen toplu eğitim ve danışmanlık hizmeti kapsamında çok uygun maliyetler ile elde
edilebilmekte olup sürece ilişkin tüm
detaylar Mersin’de gerçekleştirilen
“İzinli Gönderici Statüsü Bilgilendirme Toplantısında” Alberk Qa Technic yetkililerince katılımcı firmalarımız ile paylaşıldı. Taşımacı firmaların
AEO - Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası kapsamında elde edecekle-
ri “İzinli Gönderici Statüsü” sayesinde iç gümrük idarelerinde ve gümrük kapılarında yaşanan beklemelerden, gecikmeli teslimlere kadar birçok sorundan kurtulmasını sağlayan,
gümrüklerdeki zaman kaybına son
veren ve gümrük süreçlerini basitleştirerek rekabette bir adım öne taşıyan İzinli Gönderici Statüsüne sahip
olabilme şartlarından biri olan ISO
27001 Bilgi Yönetim Sistemi ve ISO
9001 Kalite Yönetim Sistemi Belge-
lerine avantajlı maliyetler kapsamında sahip olabilmek için Alberk Qa
Technic firması ile iletişime geçilebilir. Bununla birlikte, Yetkilendirilmiş
Yükümlü Statüsü’nün getirdiği şartları, başvuru için yapılması gerekenleri, İzinli Gönderici Statüsü’ne sahip
olabilmek için firmalar yapması gerekenleri ve uygulamaya ilişkin merak edilen detayları içeren “150 Soruda Yetkilendirilmiş Yükümlü” dokümanına ulaşabilirler.
Kayseri Bölge Çalışma Grubu Toplantısı gerçekleştirildi
Kayseri Bölge Çalışma Grubu Toplantısı, 24 Eylül’de Kayseri Hilton Otel’de, UND Yönetimi Kurulu Başkan Yardımcısı Ergun Bilen
Başkanlığı’nda toplandı. TOBBUND
Lojistik Yatırım A.Ş. İcra Kurulu Üyesi
Ersel Tarhan’ın UNDnet sistemi hakkında bilgilendirmelerde bulunduğu
ve soruları cevaplandırdığı toplantıda
ayrıca, Suriye ve Irak’ta yaşanan son
gelişmeler değerlendirildi. Toplantıda ağırlıklı olarak Ortadoğu bölgesine taşımacılık yapan firmalar sorunları aktardılar. Avrupa Birliği içinde
serbest dolaşım ve şoför vizelerinin
kaldırılmasına yönelik dernek faaliyetleri hakkında da Ergun Bilen katılımcılara bilgilendirmelerde bulundu. Toplantıya; UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ergun Bilen (Erbil), Alper Bilen (ABC), Hikmet Eker
(Eker), Yusuf Akdağ (Boytrans), Şükrü
Günaydın (Günaydın), Cengiz Günaydın (Özgünaydın), Abdullah Navruz (Navruz), Hacı Ahmet Balcı (EmiEylül 2014
roğlu), Mehmet Birer (Birer), Mehmet
Dağaşan (Dağaşan), Yücel Öçkomaz (Gaye Trans), Mehmet Açıkalın
(Aykut), Hakan Kurt (Rasim Kurt), Tamer Arslantaş (Arslantaş), İnanç Kızılkaya (Panpet), Bekir Temel Durmuş
(Asdilek), Mustafa Altıntaş (Transtur),
Ahmet Temel (Cemaller), Rasim Özdemir (Ün-Ak), Adem Özkan (Özbabacan), Bünyamin Kocabaş (Peker),
TOBB UND Lojistik A.Ş. İcra Kurulu
Üyesi Ersel Tarhan ve UND Kayseri
Bölge Temsilcisi Tolga Taşkıran katılım sağladı.
14
UND’DEN
Irak Ticaret Odaları Federasyonu UND’yi ziyaret etti
Irak, 2013 yılı itibari ile ülkemizin ikinci
büyük ihracat destinasyonu ve en fazla ihraç taşıma seferi yaptığımız ülke.
Bu önem paralelinde UND, heyet başkanlığını Irak Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Jaafar Rasoul Jaafar
Al Hamadani’nin yaptığı, Irak’ın çeşitli şehirlerinden gelen diğer değerli Ticaret Odaları temsilcileri ile Irak’ta yaşanan ticari sorunların aşılması, işbirliği alanlarının geliştirilmesi ve taşımacılık sorunlarını istişare etmek amacıyla
25 Eylül’de toplantı gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını yapan UND
yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Baykara, kurulan yeni Irak hükümetinin ülkeye hayırlı olmasını tüm sektör
adına dileyerek, ticaret ve lojistik sektörü temsilcileri olarak Irak’ın refahı
için her türlü işbirliğine UND adına hazır olduğunu belirtti. UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakkı Keleş ve
Yönetim Kurulu Yüksek İstişare Konseyi Asil Üyesi Emin Taha’da Irak ile ilişkilerin daha da güçlenmesi adına gerçekleştirilen toplantının sektörümüz ve
Irak dış ticaretimiz açısından önemine vurgu yaptı. Toplantının devamında, Irak’ta taşımacılarımızın karşılaştıkları sorunlar, toparlanma sürecindeki Irak, taşıma istatistiklerimiz, ticaret ve
lojistik alanında işbirliği olanakları konulu bir sunum gerçekleştirildi. ÖzellikEylül 2014
le belirtilen sorunlar içerisinde Irak heyetinin Türk sürücülere Irak’ın merkezine ve güneyine gerçekleşen taşımalarda vize verilmemesi sorununun çözümü için Irak heyetinin katkı sağlayacağını açıklaması UND tarafından büyük memnuniyetle karşılandı. UND ve
sektör hakkında bilgiler alan heyete,
Türk taşımacılarımızın Irak’a gerçekleştirilen taşımalarda yaşadığı vize sorununa yıllık veya çok girişli vize uygulaması ile çözüm getirilmesi, Irak’ın
transit ülke olarak Türkiye için önemi ve Habur Sınır Kapısı’na alternatif olabilecek yeni sınır kapılarının açıl-
ması konusunda destek talebinde bulunuldu. Irak Ticaret Odaları Yetkilileri ve UND, Habur dışında yeni sınır kapısı açılması ve vize sorunun çözülmesi için ortak hareket edecekler.
Toplantıda UND’yi, UND Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Baykara, UND Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Hakkı Keleş, UND Yönetim Kurulu Yüksek İstişare Konseyi Asil
Üyesi Emin Taha, UND İcra Kurulu
Başkan Yardımcısı Alper Özel, UND
İcra Kurulu Üyesi Alpdoğan Kahraman, UND Operasyon Uzmanı Gürol Gülbeyaz temsil etti.
16
UND’DEN
AB ile vizelerin serbestleştirilmesi sürecinde
profesyonel sürücü vizeleri öncelikli gündem olacak
sık seyahat eden gösteri sanatçıları,
öğrenciler gibi belirli kesimlere uzun
süreli ve çok girişli vize düzenlenmeyi planladığını, sayıları 25 bini geçmeyen Türk şoförünün de bu avantajdan faydalandırılabileceğini” vurguladı.
Bakan Yardımcısı Koru:
Dışişleri Bakanlığı gereken
desteği verecek
UND heyeti 17 Eylül’de Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Naci
Koru’yu makamında ziyaret etti.
Schengen Bölgesi’nde 6 ay süreli vizelerde uygulanan 90 günlük kalış süresi kısıtlamaları ve vize uygulamalarında karşılaşılan sıkıntılar
hakkında kapsamlı bir dosya sunan
UND heyeti, Brüksel’de AB Komisyonu İçişleri ve Göç Genel Müdürü,
Schengen Direktörü ile AB Komisyonu Türkiye Daimi Temsilciliği ile gerçekleştirilen temaslar hakkında bilgi verdi. 17 Eylül’de Dışişleri Bakan
Yardımcısı Büyükelçi Naci Koru’yu
makamında ziyaret eden UND Heyeti, sektörün özellikle son yıllarda
ciddi kayıplar yaşamasına yol açan
profesyonel sürücü vizeleri konusunu gündeme getirdi. Bakan Yardımcısına, Schengen Bölgesi’nde 6 ay
süreli vizelerde uygulanan 90 günlük kalış süresi kısıtlamaları ve vize
uygulamalarında karşılaşılan sıkıntılar hakkında kapsamlı bir dosya sunan UND heyeti, Brüksel’de AB Komisyonu İçişleri ve Göç Genel Müdürü, Schengen Direktörü ile AB Komisyonu Türkiye Daimi Temsilciliği ile gerçekleştirilen temaslar hakkında bilgi verdi. UND Başkanı Çetin Nuhoğlu, profesyonel şoförlerimizin vize sorununun çözümünde, Brüksel’in pozitif yaklaşımlarının
söz konusu olduğunun altını çizerken “AB Komisyonu’nun, AB içinde
Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci
Koru, vize konusunu Almanya’nın
Türk vatandaşlarına ilk vize kısıtlamasını getirdiği 1981 yılından bu
yana yakından takip ettiğini aktararak, Schengen vizelerinde Türk
vatandaşlarına yaşatılan sıkıntıların artık mantık dışı hale geldiğini AB’li muhataplarıyla paylaştıklarını ifade etti. Türkiye-AB arasındaki ‘Vize Serbestisi Diyaloğu ve Geri
Kabul Anlaşması’ kapsamında AB
ve Türkiye’nin vizeleri karşılıklı kaldırmakta öncelik verilecek sektörlerin başında, “sınırlar arası iş yapan
profesyonel şoförlerin” de yer alması için Dışişleri Bakanlığı’nın gereken desteği vereceğini söyleyen Bakan Yardımcısı Koru, konuyu AB
gündemine taşıma sözü verdi.
UND, Odessa Denizcilik Kümesi ile Karadeniz’de
yeni Ro-Ro hatları için seferberlik başlatıyor
UND’nin 2,5 yıldır katılım sağladığı
“LOG4Green” adındaki “Sürdürülebilir Ulaştırma ve Lojistik Alanında 6 Bölge İçin Bilgiye Dayalı İnovasyon Kümelerinin Geliştirilmesi ve Uygulanması”
konulu Avrupa Birliği Projesi kapsamında, projenin Ukrayna’daki partnerlerini
temsil eden Odessa Kümesi temsilcileri,
UND organizasyonunda Türkiye’deki
sektör paydaşlarıyla bir araya geldi. 4 Eylül’de, UND Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıya katılan Odessa heyeti Ukrayna Limanlar İdaresi Başkan Yardımcısı Vasiliy Zubkov, Illichievsk Limanı Ukrainian Sea Ports Authority Müdür Vekili Viacheslav Gazun, AO PLASKE Genel Müdürü Artem
Hachaturyan, Odessa Yönetimi Stratejik Araştırmalar Ulusal Enstitüsü Direktörü Artem Filippenko, Odessa Denizcilik Üniversitesi Ukrayna Denizcilik KüEylül 2014
mesi Koordinatörü Vera Baryshnikova,
Ukrayna Lojistik Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Anna Kolmykova, AvrupaUkrayna Ticaret Derneği Müdürü Oliver Nack, UkrFerry temsilcisi Igor Letinsky ‘den oluştu. Türk tarafı adına
UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nagihan Soylu’nun başkanlık ettiği toplantıya UND’nin Rusya-UkraynaKazakistan Çalışma Grubu Serkan
Başbilen ve Abdullah Başbilen(Supet),
Nilşah Alptekin(Yardımcılar), Talay Tufan(YUG Logistics), Sevim
Soylu(UNO) ve UND İntermodal Çalışma Grubu’ndan Mete Şekli, Ahmet Tümbek(Mars); İcra Kurulu Başkan
Yardımcısı Evren Bingöl ve İcra Kurulu
Üyesi Alpdoğan Kahraman ayrıca çeşitli Ro-Ro hattı şirketlerinin temsilcileri
ve armatörler katıldı.
17
Eylül 2014
18
UND’DEN
Erdoğan-Putin görüşmesinin ardından
40 bin belgenin 3 bini geldi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile
konuşması Rusya belge sorununda
çözümün yolunu açtı. İki ülke şimdilik 3 bin adet ilave geçişte anlaştı
Rusya’nın AB ülkelerinden almakta olduğu gıda ürünlerine ambargo
uygulayarak bu ürünleri Türkiye’den
alacağını açıklaması üzerine iki ülke
ulaştırma bakanlarının talimatları ile bakanlık üst düzey bürokratları 12 Eylül’de hızlı sonuç alabilmek
amacıyla tele konferans yolu ile bir
görüşme yaptı ve Rus tarafı iyi niyet
göstergesi olarak bin adet ikili, 2 bin
adet transit geçiş olmak üzere üç bin
adet geçiş belgesi vermeyi kabul etti.
Şimdi Gözler İki Ülke
Ekonomi Bakanında
Konunun iki ülke Ekonomi Bakanlıkları arasında yapacakları görüşmede ele alınacağı ve Ticareti arttırmayı görüşecek iki Bakanın bu malların
nasıl götürüleceği konusunu da ele
almaları çözüme için ilerleme sağlanacağı bekleniyor… Rusya Türkiye arasındaki kota sorununu gündeme getiren ve çözüm sürecine katkı sağlayan UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener; “Sayın Cumhurbaşkanımızın konuya müdahil olması bizleri çok mutlu etti. Devlet başkanları seviyesinde talebin ifade edilmesi
üzerine Sn. Putin talebe olumlu bakmış, çalışmalar başlamıştır. Rusya tarafından verilen Üç bin adet belge-
yi bir iyi niyet göstergesi olarak görüyoruz. Ulaştırma Bakanımız Sayın Lütfi Elvan ve bakanlık yetkilileri kesin çözüm için ellerinde geleni yapıyor. Ekonomi Bakanı ile hafta başında İstanbul’da bir araya gelecek olan Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekçi’nin desteği de
bizim için çok önemlidir. Rusya ile
Vize kalkmış ve turizmde önemli sıçrama yapılmıştır. Taşıma izin belgeleri Almanya, Hollanda, İngiltere örneklerinde olduğu gibi serbest
hale gelmelidir. İzin belgeleri kalkarsa bundan hem ticaret hem de
iki ülke nakliyecileri mutlu olacak
ve Ticaret iki devlet Başkanının belirlemiş olduğu 100 milyar dolar
hedefine ulaşacaktır’’ dedi. Türkiye
ile Rusya arasında ticareti zorlaştıran taşıma izin belgeleri konusu ilk
defa UND tarafından dile getirilmiş
ve konu İki Cumhurbaşkanı arasında görüşülmüştü. Cumhurbaşkanı
Erdoğan Rusya’ya taşımanın yapılabilmesi için mevcutta 9 bin olan
kotanın ihtiyacın tamamı olan 40
bine çıkartılmasını Cumhurbaşkanı
Putin’den talep etmiş ve olumlu cevap almıştı.
Kış lastiğine ilişkin sektör sorunları
Ulaştırma Bakanlığı’na iletildi
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen, kış lastiklerine ilişkin mevzuatın ve ilgili uygulamaların görüşüldüğü Genel Müdür Yardımcısı Ahmet
Güner’in başkanlık ettiği toplantıda
sektörün ‘Kış Lastiği Uygulaması’na
yönelik sorunları ve beklentileri bakanlığa iletildi. UND adına İcra Kurulu Üyesi Erman Ereke ve UND Ankara Temsilcisi Nejla Albayrak’ın katılım sağladığı toplantıya Ekonomi
Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı temsilcilerinin yanı sıra
Eylül 2014
sektördeki diğer sivil toplum kuruluşları ve lastik üretici firma temsilcileri iştirak etti. Son derece olumlu bir
atmosferde gerçekleştirilen toplantı
kapsamında konu ile ilgili tüm tarafları bir araya geldi.
19
TIR şoförü turist değildir!
UND, vize uygulamalarında karşılaşılan sıkıntılar ve Schengen Bölgesi’nde 6 ay
süreli vizelerde uygulanan 90 günlük kalış süresi kısıtlamaları ile ilgili AB ve dışişleri
nezdinde yoğun çalışma başlattı.
Birçok AB ülkesinden sürücüler, ülkemize vizesiz ya da gümrük kapısından vize alarak gelebilirken Türk
sürücüler AB ülkelerine mal götürebilmek için vize kuyruklarında bekletiliyor. AB ülkeleri turist muamelesi yaptığı sürücülerden her seferinde 22 farklı evrak getirmesini istiyor. Vize alınması için şart olan davetiye, gerekçesi AB yetkilileri tarafından da açıklanamayan bürokratik bir
zorluk. Bir AB ürününü Afganistan’a
taşıyacak bir Türk sürücü öncelikle
Fransa’ya gidebilmek için bir davetiye bulmak zorunda kalıyor. Altı aylık
vize alan bir sürücü Schengen bölgesinde en fazla 90 gün kalabiliyor. 20
yıl önce 1 milyon 300 bin kilometrekare olan Schengen alanı genişleyerek 4 milyon 500 bin kilometrekareye ulaştı. Bu bölgede çalışan sürücülere 90 gün kalış yetmiyor. Dört ayda
90 günü dolduran sürücü yeni vize
alabilmek için gidip evinde 2 ay beklemek zorunda kalıyor.
Şener: Pilotlar ve gemi kaptanlarına uygulanan muamele şoförlerimize de uygulanmalı
Konuyla ilgili UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener; “Pilotlar,
gemi kaptanları nasıl vizesiz seyahat edebiliyorsa uluslararası taşıma yapan TIR sürücüleri de aynı
şekilde muamele görmelidir. Türkiye ile AB arasında görüşmeleri süren geri kabul anlaşması çerçevesinde ‘sürücüler’ işadamlarından farklı bir grup olarak tanımlanmalıdır. Batı ülkelerine taşıma yapan ve yıllardan bu ülkelere gidip gelen iltica etmek gibi
bir amacı olmayan yaklaşık 25
bin TIR sürücüsü artık vize zulmünden kurtarılmalıdır. Kazanılan Mehmet Soysal Davası ile TIR
sürücüleri Almanya, Hollanda ve
Danimarka’da hizmet sağlayıcı
olarak tanımlanmış ve sürücüler
bu ülkeler uçarak gidemeyeceği
için kazanılan dava da vize kuyruklarında çekilen zulme bir çare
olmamıştır. Bu soruna kalıcı bir
çözüm bulmak için UND olarak,
AB nezdinde en üst makamları ziyaret ederek konuyu değerlendirdik, ‘AB Komisyonu’nun, AB içinde sık seyahat eden gösteri sanatçıları, akademisyenler gibi belirli kesimlere uzun süreli ve çok
girişli vize düzenlenmeyi planladığını, özellikle çok sık seyahat
eden kişilere yönelik olarak kolaylaştırma çalışmalarının başlatıldığı bilgisini aldık. AB yetkilileri ayrıca ‘Türkiye ile AB arasında
yürütülen Geri Kabul Anlaşması
kapsamında sürücülerin işadam-
ları dışında bir grup olarak tanımlanması ve geri kabul anlaşması sürecinin sonunu beklemeden
önce ilk aşamada vize kolaylığı
sağlanması’ talebimizi de reddetmeyip not etmiştir. 17 Eylül Çarşamba günü Dışişleri Bakan Yardımcımız Sayın Naci Koru’yu da
makamında ziyaret ederek AB nezdinde yaptığımız görüşmelerin sonuçlarını, AB Yetililerinin değerlendirmeleri ve izlenimlerimizi paylaştık. Geri Kabul Anlaşması kapsamında sürücülerimizin vize problemi öncelikli olarak ele alınması
gerektiğini kendilerine ilettik. Sayın Bakan Yardımcımız, zaten konuya çok hakim. Sürücü vize probleminin önemi ve bir an önce çözülmesi konusunda bizimle hemfikir. Konu AB müzakerelerinde
gündeme getirilecek” dedi.
Eylül 2014
20
UND’DEN
BAŞSAĞLIĞI
Ali Osman Ulusoy vefat etti
Ali Osman Ulusoy, bir süredir tedavi gördüğü İstanbul Yeşilköy’de bulunan Acıbadem
International Hospital Hastanesi’nde vefat etti. Sektörün duayeni Ali Osman Ulusoy’un
cenazesi doğduğu yer olan Trabzon’a götürülerek, 2 Ekim’de Trabzon’da yapılan töreninin ardından Of ilçesinde Aile Kabristanı’nda toprağa verildi. Katılımın yoğun olduğu törende Ali Osman Ulusoy’un ailesi, yakın çevresi, Trabzonspor yetkilileri ve nakliyeci dostları yer aldı. Yakınlarına, sevenlerine ve tüm sektörümüze başı sağlığı dileriz.
1
927’de Trabzon’un Of ilçesinde dünyaya gelen Ali
Osman Ulusoy, ilköğrenimini 1938’de tamamladı
ve babası Mehmet Bahattin
Ulusoy ile birlikte nakliye
işinde çalışmaya başladı. Daha sonra
nakliye şirketinin başına geçen Ulusoy,
çeşitli kurumlarda başkanlık görevinde bulundu. Taşımacılık, otomotiv, konaklama, lojistik ve turizm alanlarında
etkinlik gösteren Ulusoy, Ali Osman
Ulusoy Şirketler Grubu’nun da yönetim kurulu başkanlığını yapıyordu. Ayrıca Ali Osman Ulusoy, Türkiye-İran İslam Cumhuriyeti İş Konseyi Başkanı ve
Trabzon Ticaret Odası Meclis (TTSO)
Başkanlığını da yürütüyordu.
Trabzonspor’un Kurucu Başkanı
Spora büyük önem veren Ulusoy,
gençleri spora teşvik eden yapısıyla taraflı tarafsız herkesin takdirini topladı. Centilmenliği spora uygulayan tavırlarıyla da göz dolduran Ulusoy,
Trabzonspor’un 1967-1968 ve19691970 sezonunda başkanlığını yaptı. Ulusoy, böylece kulübün ilk başkanı ve kurucularından biri olarak da tarihe geçti. Türkiye-İran İslam Cumhuriyeti İş Konseyi Başkanlığı’nı da yürüten Ulusoy, Türkiye-İran İslam Cumhuriyeti İş Konseyi Başkanlığı süresince;
İran tarafından uygulanan yakıt farkı
ödemesi ve İran için de kamyonlarının
Türkiye üzerinden geçişinde uygulanan
vergiler gibi sorunlu konularda çözüm
için çalıştı. Ulusoy’un cenazesi doğduğu yer olan Trabzon’a götürülerek, 2
Ekim 2014 günü Trabzon’da yapılan
töreninin ardından Of ilçesinde Aile
Kabristanı’nda toprağa verildi.
UND’nin Onursal Başkanı
Birçok başarıya imza atan Ali Osman
Ulusoy, Uluslarası Nakliyeciler Derneği
(UND)’nin de Onursal Başkanlığı görevinde bulunuyordu. Sektörün duayeni, ustası olarak nitelendirilen Ulusoy
UND Onursal Başkanlığı’nda birbirinden önemli işlere imza attı. Ulusoy, loEylül 2014
jistik sektöründe bilgeliğin, tecrübenin
ve sağduyunun adı olarak biliniyordu.
Ali Osman Ulusoy Şirketler Grubu
Ulusoy Kollektif Şti. ile şehirler arası otobüs işletmeciliği, Petrol Ofisi Bayiliği, Pirelli Bayiliği ve Güneş Sigorta
Acenteliği faaliyetlerine devam ederken, Ulutour Seyahat Acenteciliği ile
turizm alanında hizmet vermektedir.
Mercedes-Benz bayiliğini devam ettiren Hassoy Motorlu Vasıtalar Tic. Ve
San. A.Ş. şirketi ve nakliye alanında
Ulusoy Karadeniz Nak. Ve Tic. Ltd.
Şti., Ulusoy Karadeniz Turizm İşltm.
Ltd. Şti. ve Yıldız Transport Uluslararası Nakliyat ve Tic. A.Ş. şirketleri ile
birlikte Türkiye’nin ekonomisine artı
değerler kazandırmaya çalışan şirketler topluluğu, müteahhitlik alanında
faaliyetlerini sürdüren Ulu-Şah İnşaat
Taahhüt ve Nak. Ltd. Şti. ve Atlas Bus
şirketi bulunmaktadır.
21
BP’ye “Altın Varil” ödülü
BP Türkiye, yol güvenliği konusunda
gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk çalışmaları nedeniyle Gaziantep’te düzenlenen 5.Türkiye Enerji Zirvesi’nde
“Altın Varil” ödülüne layık görüldü
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı’nın himayesinde her yıl
Türkiye enerji piyasasının önde gelen oyuncularını buluşturan Türkiye Enerji Zirvesi’nin 5’incisi bu yıl
Gaziantep’te düzenlendi. Türkiye
enerji sektörünün güncel ve önemli konularının ele alındığı zirvede firmalar tarafından sürdürülen sosyal
sorumluluk çalışmaları da ödüllendirildi. BP Türkiye, yol güvenliği konusunda gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk çalışmaları nedeniyle “Altın Varil” ödülüne layık görüldü.
BP faaliyette bulunduğu tüm ülkelerde çalışmalarını Sağlık, Emniyet,
Çevre ve Güvenlik (SEÇ-G) ilkeleri
doğrultusunda yürütüyor. Türkiye’de
sosyal sorumluluk çalışmalarında
“yol güvenliği” ne odaklanan BP,
uzun yıllardır bu konuda çalışanlarına ve müşterilerine yönelik SEÇ-G
politikaları çerçevesinde çok sayıda
etkinlik gerçekleştiriyor.
“Değiştirebiliriz - Yol Güvenliği Platformu” kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğinde yol güvenliğinde önemli bir unsur olan çocuk
koltuğu konusunda toplumu bilinçlendirmek, yaklaşık 1,5 milyon çocuğa 16 yıldır trafik eğitimi verilmesini
sağlayan BP Yol Güvenliği Çocuk Tiyatrosu, bu çerçevede sürdürülen çalışmaların bazıları. BP ayrıca Emniyet
Genel Müdürlüğü ve Gazi Üniversitesi işbirliğiyle, Trafik Kongreleri’nde
trafik kazaları konusunda toplum bilincini artırmaya yönelik çalışmalara da katkıda bulunuyor. Ülkemizdeki
trafik güvenliğinin artırılması amacıyla
kurumların gönüllü olarak üstlenebi-
lecekleri rollerin çerçevesini belirlemek
amacıyla oluşturulan Kurumsal Trafik Güvenliği Deklarasyonu’nu da imzalayan BP Türkiye, Yol Güvenliği Anti
Skid Eğitimi (Değişik Zemin ve Hava
Şartlarında Sürüş) de düzenliyor.
BP Türkiye geçtiğimiz ay BP Yol Güvenliği Çocuk Tiyatrosu, İskenderun
Körfezi’nde Endüstriyel Simbiyoz Projesi ve Boru Hattında Değişen Yaşamlar belgesel filmi ile küresel iş dünyasının en prestijli organizasyonlarından biri olan Stevie Uluslararası
İş Ödülleri’nde iki ayrı kategoride üç
bronz ödül almıştı.
Eylül 2014
22
HABER
TTIP şahlanacak, Türkiye dahil olacak
Türkiye’nin TTIP’e dahil olması için çalıştıklarını söyleyen ABD Dışişleri Bakanlığı
Ekonomik İşler Müsteşarı Catherine Novelli, “ABD ve AB anlaşmayı sonuçlandırdıktan
sonra Türkiye’yi bu sürece dahil etme ihtimalleri üzerinde çalışıyor” dedi.
A
BD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşler Müsteşarı Catherine Novelli, ABD ve Türkiye arasında ticaret ve yatırım alanındaki işbirliğini artırmak amacıyla birçok çalışmanın yürütüldüğünü kaydederek, bu kapsamda ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker’in bu ay sonunda 12 büyük şirketin CEO’su ile
beraber Türkiye’ye geleceğini bildirdi. Türkiye’nin, ABD ve AB arasında imzalanacak olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’na (TTIP) dahil olması noktasında ise Novelli, “ABD
ve AB anlaşmayı sonuçlandırdıktan sonra Türkiye’yi bu sürece dahil etme ihtimalleri üzerinde çalışıyor. Bu gerçekten en pratik çözüm
olacak” dedi. TTIP konusundaki çalışmanın Türkiye’ye verdikleri önemin derecesini gösterdiğine dikkat
çeken Novelli, “Türkiye ile kurduğumuz diyalog ve komite son derece
özel bir komite. Çünkü şu zamana
kadar herhangi bir ticaret anlaşmasının tarafı olmayan hiçbir ülke ile
böyle bir görüşme yapılmadı. Bu da
bizim Türkiye ile olan özel işbirliğimiz ve dostluğumuzdan, Türkiye’ye
verdiğimiz önemden ve bu konunun
Türkiye için önemini bildiğimizden
kaynaklanıyor. Bunu özellikle belirtmek istiyorum” şeklinde konuştu.
Firmaların ortak yatırım yapabilmeleri konusunda da çalışma yürüttük-
Eylül 2014
lerini dile getiren Novelli, “Türk firmalarıyla, Amerikan firmalarını nasıl daha fazla eşleştirebiliriz konusunda ve veri zincirinde Türk firmalarının nasıl daha fazla yer alabilecekleri konusunda çalışıyoruz. Bunları konuşurken, iki ülke şirketlerini
bir araya getirecek en iyi ortamı hazırlamayı amaçlıyoruz” dedi.
Pritzker, ay sonunda
Türkiye’ye geliyor
ABD ve Türkiye arasındaki ticari işbirliği nasıl daha ileriye götürülebilir konusunda Novelli, “ İş dünyası temsilcileriyle yaptığım görüşmede, özellikle ticaret ve yatırım alanlarında işbirliğinin daha ileriye nasıl götürülebileceği konusunda bir görüşme yaptık. Şu anda hali hazırda, Türkiye ve
ABD arasında güçlü bir ekonomik
bağ var. Bunu daha ileriye nasıl götürebiliriz konusunda bir toplantı yaptık. Bu birkaç şekilde olacak. Bir tanesi; ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker bu ayın sonunda Türkiye’ye gelecek ve beraberinde Başkanlık İhracat
Konseyi üyeleri de olacak. Bu konsey, ABD’de birçok büyük şirketin üst
düzey yetkililerinden oluşacak. Bunun
yanında; bizim ‘ABD’yi Seç’ programımız var. Özellikle ABD’deki eyalet-
lerde yurtdışına yatırım yapmayı düşünen işadamlarımız var. Bu platformda kendilerine eş partnerler buluyorlar. Bu bir şirket olabilir, eyalet
olabilir. Bu platform sayesinde diğer
ülkelerdeki iş dünyası yada şehirlerle
işbirliği bağlantısı kurulabiliyor” dedi.
Bu konuda hükümet nezdinde bir işbirliği var mı konusunda sıkça soru
yöneltildiğini kaydeden Novelli, “İki
hükümet arasında birtakım yapısal
reform konularında da işbirliği yapıyoruz ve yapmayı planlıyoruz. Bunlardan bir tanesi ki; bu az önce bahsettiğim genç girişimciler için önemli bir konu, Türkiye’deki fikri mülkiyet
haklarının korunması konularındaki mevzuatın ve bu alanın Türkiye’de
nasıl daha ileriye götürülebilir konusunda bir işbirliği. Bir diğeri, buraya
yatırım yapacak Amerikan işadamları için bazı süreçlerin nasıl daha az
yorucu yapılabileceği ve daha uygun bir iş ortamının nasıl oluşturulabileceği konusunda işbirliği. Diğer
bir konu ise; özellikle değer ve veri
zinciri içerisinde Amerikan firmaları için Türk firmalarının hangi alanlarda daha fazla üretim yapabileceği
konusu. Otomotiv sektörü bu alanlardan bir tanesi. Örneğin, otomotiv
yedek parçaları… Türk firmalarıyla,
Amerikan firmalarını nasıl daha fazla
eşleştirebiliriz konusunda ve veri zincirinde Türk firmalarının nasıl daha
fazla yer alabilecekleri konusunda
çalışıyoruz. Bunları konuşurken, iki
ülke şirketlerini bir araya getirecek
en iyi ortamı hazırlamayı amaçlıyoruz. Bizim burada çok büyük bir Büyükelçiliğimiz ve etkin temsilcilerimiz
var. Dolayısıyla burada Türk firmalarından gelecek her türlü soruyu cevaplandırmaya hazırlar” dedi.
24
GÜNCEL
IŞİD terörü, en çok
‘Anadolu Kaplanları’nı vurdu
IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) terörünün Türkiye ekonomisine zararı ciddi boyutlara
ulaşmaya devam ediyor. IŞİD terörü en çok Anadolu Kaplanları’nı vurmuş durumda.
T
emmuz ayı ihracat verileri, IŞİD terörünün Irak operasyonunun Türkiye’ye faturasını
daha da netleştirdi. Haziran ihracat rakamlarında IŞİD’in Irak ihracatına yaptığı ilk
etkileri görmüştük. Temmuz’da hasarın boyutu iyice arttı. Mayısa kadar
Irak’a ayda ortalama 1 milyar dolar
ihracat yapılırken IŞİD’in Irak’a saldırısının ardından haziranda ihracat
yüzde 29 düşerek 744 milyon dolara
indi. Irak’a yapılan ihracat temmuzda
590 milyon dolara kadar düştü. Mayıs ayına göre yüzde 44’lük, ilk 5 ayın
ortalamasına göre yüzde 42’nin üzerinde bir kayıp var. Yılın ilk 5 ayında Türkiye’nin aylık ortalama ihracatı yaklaşık olarak 13.45 milyar dolar oldu. Temmuz ihracatı ise 13.4
milyar dolar oldu. 5 ayın ortalamasına göre temmuzda 44 milyon dolarlık bir kayıp var. Irak’a yılın ilk 5 ayında ortalama ihracat 1.02 milyar dolar oldu. 5 aylık ortalamaya göre
Irak’a ihracatta temmuzda meydana
gelen kayıp 431.5 milyon dolar. Yani
IŞİD’in Irak’a ihracatta yarattığı hasar, toplam ihracat kaybının neredeyse 10 katı. IŞİD olmasaydı, temmuz
ihracatı ilk 5 ay ortalamasının altında
kalmayacak, muhtemelen 500 milyon dolar dolayında bir ihracat artışına şahit olacaktık.
Hangi illerde kayıplar var?
İhracatta Irak hasarının illerin ihracatına etkisine baktığımızda, IŞİD’in
Güneydoğu illerinin yanı sıra en çok
“Anadolu Kaplanları”nı vurduğunu
görüyoruz. Temmuz’daki ihracat düşüşünde Irak’taki kaybın en büyük
paya sahip olduğu illerin ilk sıralarında bölge illerinin yanı sıra Bolu, Osmaniye, Niğde, Nevşehir, Gaziantep, Samsun, Kahramanmaraş, Kayseri, Afyon, Konya, Erzurum, Adana,
Bursa, Hatay Erzincan, Mersin ve Çorum gibi bölge dışındaki ihracatta iddialı iller de yer alıyor. Örneğin Bolu,
yılın ilk 5 ayında Irak’a ortalama 9.1
Eylül 2014
milyon dolarlık ihracat yaparken, bu
miktar temmuzda 4.15 milyon dolara indi. Bolu’nun ilk 5 ayki toplam ihracatında Irak’ın payı yüzde 44.5 düzeyinde. Bolu’nun ilk 5 aydaki aylık
ortalama toplam ihracatı 15.9 milyon dolar iken temmuzda 13.3 milyon dolara düştü. Bolu, ilk 5 ayın ortalamasına göre toplam aylık ihracatında 2.58 milyon dolarlık bir kayıp yaşarken, Irak’ta yaşadığı kayıp 2.94 milyon dolar ile toplam kaybı aştı. Irak kaybı, toplam kaybın yüzde 114’üne yaklaşıyor. IŞİD olmasaydı ihracat düzeyini koruyacak ve belki de artıracak olan Bolu, bu nedenle yüzde 16.2’lik bir kayıp yaşadı. Osmaniye de ilk 5 ay ortalamasına göre
ihracatında meydana gelen 4.2 milyon dolarlık kayıptan daha fazlasını Irak’ta yaşadı. Osmaniye’nin ihracat kaybının da tek nedeni IŞİD
oldu. İlk 5 ayın ortalamasına göre
temmuzdaki ihracat kayıplarının
Niğde’de yüzde 75.4’ü, Nevşehir’de
yüzde 75.2’si, Gaziantep’te yüzde
73.4’ü, Samsun’da yüzde 70.7’si,
Kahramanmaraş’ta yüzde 69.6’sı,
Kayseri’de yüzde 68.5’i, Afyon’da
yüzde 62.4’ü, Konya’da yüzde 47.9’u, Aydın’da yüzde 47.3’ü,
Erzurum’da yüzde 46.9’u, Adana’da
yüzde 44.3’ü, Bursa’da yüzde 42.6’sı
Irak pazarındaki kayıptan kaynaklandı. Doğal olarak Güneydoğu’nun ihracatçı illerinin yaşadığı hasar da yüksek oldu. 5 aylık ortalamalara göre
temmuzda Irak’a yapılan ihracattaki kayıp, Diyarbakır’ın toplam ihracatındaki kaybın 5.2 katını buluyor. Bu
rakamlar Bitlis için 4.2 kat, Muş için
3.1 kat, Şanlıurfa için 1.4 kat düzeyinde. Yani IŞİD olmasaydı, Diyarbakır, Bitlis, Muş, ve Şanlıurfa, temmuzda ihracat düşüşü değil artışı yaşayacaktı. Mardin ile Şırnak’ın toplam ihracatında meydana gelen kaybın da
tamamı Irak pazarından kaynaklanıyor. Bingöl’ün toplam ihracatındaki kaybın yüzde 73’ünün, Batman’ın
kaybının da yüzde 65’inin sorumlusu yine Irak.
İhracatta Irak hasarı en yüksek iller
25
Kalkınma Bakanı Yılmaz:
Büyüme tahminimizden düşük gelecek
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, yılsonu büyüme rakamlarının Orta Vadeli
Program (OVP) tahminlerinden bir miktar düşük geleceğini belirtti
K
alkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz, yılsonu büyüme rakamlarının Orta
Vadeli Program (OVP)
tahminlerinden bir miktar düşük geleceğini belirterek, “Ama fazla düşük değil. Yılın ilk yarısında yüzde 3,3 büyüme gerçekleşti. 2. yarıda da benzer
düzeyde bu yılı kapatacağımızı düşünüyoruz” dedi. Ankara Sanayi Odasının (ASO) büyükelçilere verdiği ve Etnografya Müzesi’nde düzenlenen geleneksel resepsiyonuna katılan Yılmaz, OVP’de yer alan 25 eylem planı hakkındaki bir soru üzerine Yılmaz,
konuyu Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) düzeyinde ele aldıklarını söyledi. Son EKK toplantısında bu alanlardan 5’i ile ilgili görüşmeler yaptıklarını aktaran Yılmaz, “En kısa sürede
siyasi değerlendirmeleri de tamamlayıp, ilan edeceğiz” diye konuştu. 25
eylem planının altında bin 200’ün
üzerinde madde yer aldığını dile getiren Yılmaz, Türkiye’yi 2018-2019
perspektifinde nereye taşımak istediklerini bu planlamalarla sunacaklarını
ifade etti. Yeni dönem OVP’ye ilişkin
bir soru üzerine Yılmaz, bu konuda
çalışmalarının sürdürüldüğünü kaydetti. Makro ekonomik çerçeve konusunda ilgili bakanlık ve kuruluşların
çalıştığını belirten Yılmaz, bütçe çalışmalarının da yürütüldüğünü söyledi.
Cari açıkta olumlu yönde revizyon olacak
OVP kapsamında açıklanan büyüme
ve enflasyon rakamlarında bir miktar
revizyon yapılacağını bildiren Yılmaz,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Cari açıkta olumlu yönde revizyon olacak. Büyüme, tahminimizden bir miktar düşük gelecek ama fazla düşük değil.
Uluslararası konjonktürü düşünürseniz
dünyada da genel olarak aşağı yönlü revizyonlar var. Bölgemizde birçok
istikrarsızlık var. Buna rağmen yüzde
3’ün üzerinde inşallah büyüme olacak. Yılın ilk yarısında yüzde 3,3 bü-
yüme gerçekleşti. 2. yarıda da benzer düzeyde bu yılı kapatacağımızı
düşünüyoruz.” Dış ticaret konusunda
ise daha olumlu bir tablonun olduğuna işaret eden Yılmaz, dış ticaret
açığının tahminlerden daha iyi durumda olduğunu dile getirdi. Yılmaz,
bu yıl cari açığın yüzde 6’nın altında gelebileceğini bildirdi. Enflasyonda da bu yıl yine tek haneli rakamların görülebileceğini anlatan Yılmaz,
“Ama bunu daha aşağı doğru düşürmemiz gerekiyor” ifadesini kullandı.
Mali disipline önem vermeyi sürdüreceklerini aktaran Yılmaz, mali disiplinin Türkiye’nin son 12 yıldaki en
önemli başarılarından olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin anılan dönemde bir sıçrama yaşadığını ve ikinci
sıçramaya hazırlandığını belirten Yılmaz, “2015 seçimleri ile Türkiye 2.
sıçrama dönemine çok güçlü bir şekilde giriş yapacak” değerlendirmesinde bulundu.
350 milyar dolarlık kamu yatırımı öngörüyoruz
Gelecek 5 yılda gerçekleştirilecek
kamu yatırımlarına ilişkin bir soru
üzerine Yılmaz, “2014-2018 döneminde 250 milyar doları bütçeden
100 milyar doları da kamu özel or-
taklığından olmak üzere 350 milyar
dolarlık bir kamu yatırımı öngörüyoruz ama bundan daha fazla özel sektör yatırımları var” dedi. Söz konusu kamu yatırımlarının hangi alanlarda gerçekleştirileceği hakkında da bilgi veren Yılmaz, altyapı, ulaştırma,
eğitim, sulama gibi başlıkların bu yatırımların temelini oluşturacağını söyledi. Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine Yılmaz, bu kuruluşların bugüne kadar piyasanın gerisinde kaldıklarını ve Türkiye’ye hakkettiği notu vermediklerini ifade etti.
Türkiye’nin son 12 yılda önemli bir
sermaye çektiğine vurgu yapan Yılmaz, söz konusu kuruluşların küresel kriz döneminde iyi bir sınav veremediklerini anlattı. Yılmaz, resepsiyondaki konuşmasında da Ankara’nın
Türkiye’nin siyasi merkezinin olmasının yanı sıra çok önemli bir ekonomik
merkez olduğunu kaydetti. Türkiye’nin
iddialı hedefleri bulunduğunun altını çizen Yılmaz, “Burada Ankara çok
önemli bir rol üstleniyor” diye konuştu. ASO Başkanı Nurettin Özdebir de
Ankara’nın yarattığı 100 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla ile dünyadaki birçok küçük ülkeden daha büyük
bir ekonomi olduğunu söyledi.
Eylül 2014
26
DOSYA
Lojistik sektöründe yabancı dil
sorunu devam ediyor
Türkiye’de lojistik alanında eğitim veren çeşitli üniversiteler var. Bu üniversitelerden;
21 üniversitede lisans düzeyi, 60 üniversitede 79 MYO, 12 üniversitede yüksek lisans,
3 üniversitede doktora eğitimi veriliyor. Sektördeki çalışanların eğitim durumuna bakıldığında; şoförler hariç, sektörde çalışanların yüzde 69.5’i lise mezunu, yüzde 10.5’i
önlisans mezunu, yüzde 20’si üniversite mezunu.
L
ojistik kavramı,
1980’lerde askeri bir terim olarak karşımıza çıkmıştı. İlerleyen süreçlerde bu terim dilimize yerleşti ve bir sektörün anahtar kelimesi oldu. Birbirinden farklı sektörlerin derinlemesine incelenmesini gerektiren lojistik,
dünyada ve Türkiye’de büyümesini sürdürüyor. Turizm sektöründen
sonra en önemli hizmet sektörümüz olan lojistik, artık eski kavramlarla ve anlayışlarla yönetilemeyecek kadar ilerlemiş durumda. Lojistik sektörünün aktörlerinin eğitimli ‘ana eleman’ bulamamaktan şikayeti üzerine üniversitelerimiz bu
Eylül 2014
konuda kolları sıvadı ve birbirinden
önemli eğitim kurumlarını sektörün
hizmetine sundu.
UND eğitime büyük önem ve
destek veriyor
Sektörün gelişebilmesi için eğitimli ‘ana eleman’ sıkıntısının çözülmesi gerektiğini ve eğitimli elemanlarla
sektörün başka bir boyuta geçilebilmesini her fırsatta dile getiren UND,
eğitime çok büyük önem ve destek veriyor. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND), eğitime ve sektörün eğitim kalitesi açısından gelişmesine uygulamalarıyla da büyük önem verdiğini gösteriyor. UND
Başkanı Çetin Nuhoğlu, bundan yıl-
lar önce yapılan akademik çalışmaların şimdilerde meyve verdiğini
ifade ederek bu çalışmaların sektörel gelişim açısından ‘olmazsa olmaz’ değerde olduğunun altını çiziyor. İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Yüksek Okulu’nun
10. yılının kutladığı törende konuşan UND Başkanı Nuhoğlu İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Yüksek Okulu için ‘en gurur
duyduğum proje’ ifadesini kullanarak eğitimin sektör için kaçınılmaz
olduğunu ifade etmişti. UND, 10.
Ulaştırma Şurâ’sı (Eğitim-Öğretim)
Hedefleri doğrultusunda eğitimle ilgili görüşlerini ‘net’ bir şekilde de
ortaya koyuyor.
27
Lojistik yükseköğretiminde
“Ön-Lisans” müfredatı analizi
60 üniversite bünyesinde “lojistik” programı başlatmış görünen 79
meslek yüksekokulunun (tahmini en
az) 15’inde “lojistik bölümler” kapalı veya atıl durumda görünüyor.
Bunlar: Atatürk Üniversitesi (Erzurum) – Aşkale MYO, Bitlis Eren Üniversitesi – Hizan MYO, Dumlupınar
Üniversitesi – Tavşanlı, Kütahya ve
Domaniç MYO, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı (Nevşehir) – Lojistik bölümü
(Sivil Havacılık bölümü altında), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi- Kahramanmaraş MYO, Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi – Bucak Zeliha Tolunay MYO, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Dalaman MYO,
Namık Kemal Üniversitesi – Sosyal
Bilimler MYO ve Çerkezköy MYO,
Süleyman Demirel Üniversitesi – Senirkent ve Sütçüler Hasan Gürbüz
MYO, Uludağ Üniversitesi – Sosyal
Bilimler MYO..
60 üniversitedeki 79 MYO’dan
49’una ait müfredat incelendiğinde ilk 10 ortak ders
16 üniversitede “staj”, 7’sinde ise
“işyeri uygulaması/ işyeri eğitimi” adı
altında zorunlu staj uygulanıyor. Stajlar 3 okulda hem 1. yıl, hem 2. yıl
uygulanıyor: Gümüşhane Üniversitesi, Nevşehir Üniversitesi ve İstanbul
Ticaret Üniversitesi. 5 okulda “bitirme projesi” zorunlu. Yabancı dil /
mesleki İngilizce incelenen 49 okuldan 43’ünde zorunlu ders olarak
müfredatta yer alıyor. Ders başlıklarında, “aynı konular” işlense bile,
farklılıklar olduğu görülüyor: Liman
hizmetleri pazarlama, Pazarlama,
Uluslararası Pazarlama, Pazarlama
İlkeleri, Lojistikte Hizmet Pazarlaması, Depolama ve Tedarik Yöntemleri, Depolama Dağıtım Yönetimi, Depolama ve Stok Yönetimi, Envanter
Yönetimi, İthalat-İhracat Uygulamaları, Dış Ticaret İşlemleri, Dış Ticaret
Mevzuatı, Uluslararası Ticaret, Lojistikte Teknoloji Kullanımı, Lojistikte
Bilgisayar Kullanımı, (Lojistikte) Bilgi
Teknolojileri, Bilgisayar, Lojistik Bilgi
Sistemleri. Türkiye’de lojistik ve ulaştırma branşı 27 üniversitede lisans
eğitiminde, 60’tan fazla ön lisans
programında, 12 yüksekokulda ve 3
doktora programında okutuluyor.
‘Yabancı dil’ bir sorun
olarak karşımıza çıkıyor
Lojistik eğitimi veren üniversiteler incelendiğinde bu üniversitelerin yabancı dil dersleri olarak da öğrencilere eğitim verdiklerini görüyoruz.
Fakat sektör ve öğrenciler yabancı dil(ler) konusunda üniversitelerin eğitimini yeterli bulmuyor. Ülkemizde yabancı dil eğitimi veren uz-
manlar, yabancı dil eğitiminde dünya standartlarının yakalanamadığını,
üniversitelerin eğitim sistemine bağlı olarak gramer dilini öğrettiklerini
ve bu öğretim şeklinin artık demode
halde olduğunu ifade ediyorlar.
Yabancı dil konusunda
öğrenciye büyük iş düşüyor
Üniversiteler, öğrencilere yabancı
dil(ler) olarak eğitim verseler de asıl ve
en büyük görev öğrencinin bizzat kendisine düşüyor. Eğitim uzmanları yurt
dışı eğitimleri ile öğrencilerin yabancı
dil sorununu çözmeleri gerektiğini dile
getiriyor. Öğrenciler de yabancı dil konusunda kendilerine çok ciddi iş düştüğünü biliyor ve bu şekilde hareket
ediyorlar. Günümüz rekabet ortamında aslında bir dil bilmek de öğrenciler
ve sektör açısından yeterli değil. Sektör, öğrencilerden birden fazla işi yapabilme, sorumluluk alabilme, uygulayabilme yetkinliği istiyor. Özellikle yurt
dışında alınacak yabancı dil eğitimleri öğrencilerin yabancı dil eğitimi almamış öğrenciler karşısında bir adım öne
geçmelerini de sağlıyor.
Yabancı dil, lojistik sektörünün temel
sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Sektör, dil bilen çalışanlar istiyor.
Dil bilmeyen lojistik öğrencileri eleniyor. Üniversitelerimizin akademik kadroları, ‘yabancı dil sorununu çözülmesinde asıl işin öğrencilere düştüğü’
görüşünde. Yabancı dile yabancı kalmak istemeyen öğrenciler kendilerini
donatmak, geliştirmek durumunda…
Eylül 2014
28
DOSYA
ULAKDER, lojistik eğitimindeki
kargaşayı bitirecek
UND’nin de desteklediği projeler
arasında olan ULAKDER (Ulaştırma
ve Lojistik Eğitim Kurumları ve Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği), 27 Haziran 2014
tarihinde start vererek lojistik eğitimindeki dağınık yapıyı sonlandırma
yolunda çalışmalarına başladı. Doç.
Dr. Avni Zafer Acar (Okan Üniversitesi), Yrd. Doç. A. Özgür Karagülle (İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve
Lojistik Yüksekokulu) ve Halim Yurdakul (Beykoz Lojistik MYO) liderli-
ğinde Türkiye’de ulaştırma ve lojistik alanında lisans düzeyi öğretimde
müfredatın iyileştirilmesi ve sektörün
beklentileri doğrultusunda mezunların yetiştirilmesi amacıyla Ağustos
2013 tarihinden bu yana UND Lisans Müfredatı Çalışma Grubu tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda Ulaştırma ve Lojistik Eğitim
Kurumları ve Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği unvanıyla bir dernek kurulması kararlaştırılmıştı. ULAKDER adıyla kurulan dernek, ulusal ve uluslararası
düzeyde ortak kabul görmüş belirli
standartlar çerçevesinde:
Ulaştırma ve lojistik öğretimi gerçekleştiren akademik eğitim kurumlarının eğitim-öğretim, araştırma faaliyetleri ile idari hizmetlerini
değerlendirmek, akredite etmek ve
bilgilendirme çalışmaları yapmak,
Türkiye’de ulaştırma ve lojistik eğitim-öğretiminin uluslararası alanda rekabet edilebilir düzeyde kalitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmak ve böylece
Güncel ve gelişmekte olan teknolojileri kavrayan, araştırma temeline dayalı bilgi ve beceri ile donanmış, etik ilke ve tutuma sahip ve
yaşam boyu öğrenmeyi ilke edinmiş nitelikli ulaştırma ve lojistik uzmanları yetiştirilerek toplum refahının ileri götürülmesi amacıyla ve
bu amacı gerçekleştirmek üzere faaliyetlerde bulunacak. ULAKDER,
lojistik eğitimi veren üniversitelere
projeler bazında da yardımcı olacak. ULAKDER bünyesinde hazırlanan kitaplar ise lojistiğin başucu kitapları arasında yer alacak. Fotoğrafını çekmeye çalıştığımız lojistik
eğitimi (yabancı diller) konusunda
uzmanlar UND’nin Sesi’ne çok özel
değerlendirmelerde bulundular.
Karagülle: Yabancı dili Türkçe olan
bir sektörde yaşıyoruz
Yrd.Doç.Dr.A.Özgür Karagülle
İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve
Lojistik Yüksekokulu Öğretim Üyesi
Eylül 2014
“Lojistik alanında eğitim veren bir
kurumdan mezun bir çalışan adayının iş arayışı söz konusu olduğunda sorulan soruların başında “Yabancı dilin ne düzeyde?” soru gelmekte. Eğer başvurulacak pozisyon
yönetim kademelerinin ilk adımlarını kapsıyorsa bu soru “Kaç yabancı dil biliyorsun?” şeklinde olmaya
başlıyor. Lojistik sektörü dış ticaretle doğrudan bağlantılı bir sektör. İthalat ve ihracatta Dünya’nın tüm
kıtalarından neredeyse tüm ülkelerle ilişki kurmaktasınız. Bu nedenle
bırakın iyi yabancı dil konuşan, yabancı dili kötü kullanan biriyle bile
telefonda konuşup anlaşmak, pazarlık yapmak ve ince detaylar üzerinde hakimiyet kurmak zorundasınız. Bu kadar çok ülke ve dilin yer
aldığı bir ortamda başta İngilizce olmak üzere temel yabancı diller sektörün ana dili konumunda
oluyor. Bizler ise Türkçe’yle sınırlı kaldığımızda tüm Dünya’da kısıtlı bir coğrafyaya bağımlı kalıyoruz.
Bu durum da lojistik şirketlerinin
yabancı dile bilen elemanları istihdam etmeye mecbur kılıyor.
Bazı durumlarda yabancı dil,
mesleki eğitimin dahi önüne
geçebiliyor
Açıkçası sektörde bazı durumlarda
yabancı dil, mesleki eğitimin dahi
önüne geçebiliyor. Bu nedenle sektörde çalışmayı düşünen adayların
yabancı dil bilgisine sahip olması, mümkünse birden fazla yabancı
dile sahip olması tercih edilebilirlik
29
açısından önem kazanıyor. Lojistik
sektöründe fark yaratmak için farklı alanlarda uzmanlık sahibi olmanın faydası düşünüldüğünde farklı yabancı diller biliyor olmak hem
şirketler hem de bu şirketlerde görev almayı hedefleyen adaylar için
önemli avantajları beraberinde getiriyor. Lojistik sektöründe her geçen
gün sayıları artan eğitim programları yabancı dil sorununa köklü bir
çözüm getiremedikleri sürece, bu
programlardan mezun olanlar da iş
bulma noktasında hayal kırıklığı yaşayabiliyor. Bir üniversitede yabancı dil eğitimini sağlamak ise oldukça karmaşık bir yapıyı gerektiriyor.
Eğer köklü bir hazırlık sınıfı oluşumunuz yoksa bunu sağlamanız da
pek mümkün görünmüyor. Çünkü
yabancı dil eğitimi haftada 2-3 saatlik yabancı dil dersine takviye yapılıp haftada 4-5 saate çıkarılarak
çözülebilecek basitlikte bir eğitim
değil. Yoğun bir program tasarımı
gerektiriyor. İsteğe bağlı ya da zorunlu hazırlık sınıfı uygulamasında
da YÖK sisteminden gelen öğrencilerin farklı yabancı dil seviyeleri
birden fazla düzeyde program açılmasını gerektiriyor. Bu durumda da
2-3 farklı düzey için açılacak sınıflarda eğitmen, fiziki ve maddi imkanlar kısıtlayıcı olabiliyor. Benim
öğrencilerime tavsiyem okul eğitimleri süresince orta vadeye yayılacak
şekilde, kurumsal düzeyde belirli bir
gelişimi yakalamış dil okullarıyla bu
sorunu çözmeleri. Okul eğitiminin
mesleki eğitimin bir temel taşı olduğu, staj, part-time iş gibi yabancı dilin de bu dönemde tamamlanması
gereken bir enstrüman olduğu bakış
açısı daha uygulanabilir geliyor. Yabancı dil programlarında da günlük
konuşmanın ötesine geçerek mesleki
kavramlara yönelik, dış ticarete, yazışma tekniklerine odaklanılarak tasarlanmış dil programlarını seçmek
de bu çabanın daha doğru sonuçlar
vermesini sağlayacaktır.”
Kuşçuoğlu: Lojistik sektöründe iyi bir yabancı dil şart
yabancı dil bilmek lojistik firmaları
tarafından istenen bir özelliktir.
İş hayatında yabancı dil
biliyor olmak her kapıyı açıyor
Murat Kuşçuoğlu İstanbul Aydın Üniversitesi Lojistik Bölüm Başkanı
“Lojistik firmaları nitelikli, eğitimli çalışana ihtiyaç duydukları konusunda aynı fikirde olmalarının yanı sıra,
işe alım sırasında tercihlerini uluslararası deneyime istekli ve yabancı dil
bilgisine sahip adaylardan yana kullanmaktadır. Firmaların insan kaynakları birimleri işe alım sürecinde
adaylar ile görüşüp olumlu bulduğu
adayları ikinci görüşme için ilgili birim yöneticisine yönlendirebilmektedir. Ayrıca pozisyona uygun olarak
yetenek, yabancı dil testleri ve kişilik envanteri ile bu süreci destekleyebilmektedir. Bunun yanında, firmalar
bazı pozisyonlar için vaka çalışması da uygulayabilmektedir ve değerlendirme sonuçlarını bütünsel olarak
ele alarak işe alınacak adaya karar
vermektedir. Lojistik sektörü genelde
uluslararası faaliyetleri bünyesinde
barındırdığından iletişim de bu duruma bağlı olarak çok daha önemlidir. İyi bir iletişim becerisi için lojistik
sektöründe çalışan ya da çalışmayı
düşünen öğrencilerin iyi bir yabancı
dil bilgisine sahip olması gerekmektedir. Türkiye’de lojistik sektöründe
hala eğitimli kişiler yoğun olarak çalışmamaktadır. Bu durum farklı nedenlerden kaynaklı gibi görünse de
lojistik eğitimi veren üniversitelere
ve meslek yüksekokullarına önemli görevler düşmektedir. İyi bir eğitimin yanı sıra; lojistik bölümünde
okuyan öğrencilerin iş hayatına kendilerini hazırlamaları için yapmaları
gereken birçok şey bulunmaktadır.
Bunlardan biri de; iyi bir yabancı dil
eğitimidir. Hatta günümüzde birkaç
İş hayatında yabancı dil bilmek her
kapıyı açtığı gibi, kişilerin diğerlerinden bir adım olmasını sağlamaktadır. Lojistik sektöründe yabancı dil
bilgisine sahip olan çalışanlar için
daha geniş kariyer fırsatları bulunmaktadır. Ayrıca dil iletişim aracıdır.
Bu yüzden, sektörel yabancı dil bilgisine sahip çalışanlar müşteriler ile
daha iyi iletişim kurarak; olası sorunlara daha kolay çözümler üretebilmektedir. Bence, İngilizcenin öğrenilebildiği ve öğrenciler için önemi büyük olan; üniversitelerin hazırlık sınıflarıdır. İngilizce öğrenmek isteyen öğrenciler için üniversitelerin
hazırlık sınıfları bir fırsattır. Genelde haftalık yoğun bir İngilizce ders
programına tabi tutulan öğrenciler, dersleri düzenli takip etmeleri ve
ders dışı etkinlikleri de titizlikle ve isteyerek yapmaları şartıyla, mutlaka
başarıya ulaşabilirler. Ancak unutmamak gerekir ki; her zaman bireysel farklılıklar olacaktır ve her öğrencinin aynı eğitimle aynı başarı düzeyine gelmesi beklenmemelidir. Üniversitelerde teknik anlamda
verilen ve sınırlı pratik imkânı sağlayan dersler, gerçek anlamda yabancı dil geliştirmek için yeterli olmadığı
durumlarda; öğrenmek istenilen yabancı dil, o dilin ana dil olarak konuşulduğu ülkelerde öğrenilebilir.
Böylelikle; öğrencilerin o yabancı
Eylül 2014
30
DOSYA
dili kendi ana dilleri gibi konuşmaları bile mümkün olabilir. Aslında;
yabancı dili, konuşulduğu ülkede
ve kültürde öğrenmenin en faydalı
yöntem olduğu söylenebilir. Kısacası; öğrenmek istenilen dilin konuşulduğu ülkede yaşayarak; o dile göre
düşünüp hareket edilebilir, o kültürü yaşayan bir toplum içerisinde ve
günlük hayatta yer alarak dili daha
hızlı, akıcı ve o ülkede konuşulduğu
şekilde öğrenmek mümkün olabilir.
Küreselleşen dünyada, artık yabancı
bir dil bilmenin birçok avantajı sayılabileceği gibi günümüzde neredeyse bir yabancı dil bilmek zorunluluk haline gelmiştir. Öncelikle, yabancı dil bilmek kişinin iletişim yeteneğini geliştirmektedir. Bunun yanında, daha iyi bir dinleyici olmaya yardımcı olur ve yabancı dil bilen kişi daha akılcı kararlar verebilmektedir. Özellikle lojistik sektöründe, iş hayatında yabancı dil bil-
mek, firmalar tarafından en önemli
tercih edilme sebebidir. Lojistik öğrencilerine verebileceğim tavsiyelerden en önemlisi yabancı dil bilgisinin gerekliliğidir. Lojistik sektörü işe alımlarında ilk önce yabancı
dil şartı aranmaktadır. Ayrıca; İngilizceden sonra ikinci bir dil bilmek
de işe alımlarda önemli bir artıdır.
Özellikle günümüzde Çince gibi
Uzak Doğu dillerinin önemi de gitgide artmaktadır.”
Nebol: Yabancı dil sadece okuma yazma değildir
cı şirketler ile iletişim kurabilme özelliği kadar vizyon genişliği de aranmaktadır. Genel olarak, eğitimin yabancı dilde olmasının sağladığı bir başka yarar ise, eğitimi yapılan alanda
daha çok kaynaklardan yararlanabilmek ve öğrenme tabanını genişletmek, daha derinlemesine araştırma
yapmak ve bilgi edinebilmektir.
İngilizce yazılmış kaynaklardan yararlanamamış bir öğrencinin bilgisi kısıtlı kalabilir
Doç.Dr. Erdal Nebol Yeditepe
Üniversitesi Lojistik Bölüm Başkanı
“Genel olarak yabancı dilde eğitim konusunda bazı olumlu ve olumsuz görüşler olduğunu görüyoruz.
Oysa yabancı dil bilmek son derecede önemlidir. ‘Yabancı dil’ kavramına yalnızca başka bir dilde yazılanları okuyup anlayabilmek, veya fikrimizi başka bil dil ile yazılı veya sözlü olarak ifade edebilmek olarak algılarsak eksik düşünmüş oluruz. Yabancı dil öğrenmek bize yalnızca o
dilde okuma yazma becerisini kazandırmaz; başka bir kültürü de öğretmiş
olur. Çünkü, bir kültürün en önemli öğesi ‘dil’dir. Yabancı dil öğrenen
kişi aynı zamanda, farklı bir kültür yapısında da bilgi sahibi olur; O insanlar nasıl düşünür, nasıl davranır, hangi durumlarda nasıl hareket ederler,
vb. gibi vasıfları da öğrenmiş ve anlamış olur. Diğer bir deyişle, insanın
vizyonu genişlemiş olur. Eskilerin “bir
dil bir insan, iki dil iki insan” demelerinin ardında yatan anlam budur.
Hafta sonları yayınlanan iş ilanlarına
bakacak olursak, hemen her konuda
en az bir yabancı dile hakim adaylar
arandığını görürüz. Çünkü, yabanEylül 2014
Bir yabancı dili en iyi öğrenme yolu
ise, eğitimin yabancı bir dilde yapılması ile yoludur. Yabancı dilde eğitim
için seçilen diller, İngilizce, Almanca
gibi, genellikle üniversal özellik kazanmış olan dillerdir. İngilizce gibi
üniversal bir dilde eğitim öğrencilere vizyon genişliği yanında iki avantaj daha sağlar. Birincisi, daha geniş
bir kitle ile iletişim kurabilme özelliğidir. Çünkü, ana dili İngilizce olmayan
geniş bir nüfus bu dili yabancı dil olarak öğrenmekte ve kullanmaktadır.
İkinci avantajı işe daha geniş bir bilgi kaynağına ulaşabilmek ve bu kaynaklardan yararlanabilmektir. Uluslararası değer kazanmış bilimsel eserler ile profesyonel yayınların çoğunun İngilizce dilinde yazılmış olduğu
bir gerçektir. Yerel dillerde bu kadar
geniş bir bilgi kaynağı yoktur. Lojistik
eğitimi konusuna gelince; globalleşen dünyamızda, İngilizce’nin lojistik
yönetimindeki önemi, daha da fazladır. Lojistik, evrensel bir iş alanıdır; bir
ülke sınırları ile sınırlı değildir. Globalleşen dünyada, her ülke ile ticari
ve ekonomik ilişkiler yürütülmektedir.
Bu nedenle, yabancı dil bilgisi lojistik
yönetimi için “olmaz ise olmaz” denilecek kadar gerekli bir özelliktir. Lojistik operasyonlardan ve yönetiminden
sorumlu olanlarda “geniş vizyon” ya-
nında operasyonların yürütülebilmesi
için de yabancı dil bir zorunluluktur.
Özellikle ulaştırma sektöründe kullanılan uluslararası kabul edilmiş terimlerin tamamına yakını İngilizcedir.
Bu nedenle, İngilizce bilgisi, uluslararası ticari ve lojistik terimlerin kullanılabilmesi için zorunludur. Dahilde, Türkiye’de bile kullanılan terimlerin önemli bir bölümü İngilizce veya
İngilizce kökenlidir. (Örneğin TEU,
Konteyner). Yabancı dil, özellikle İngilizce bilgisi, öğrenme süreci için de
çok önemlidir. Lojistik diğer birçok
disipline kıyasla yeni bir eğitim alanıdır. Bu nedenle, Türkçe yazılmış eğitim aracı çok, ama çok kısıtlıdır. Yabancı dilde, üniversal bilgi kaynaklarının önemli bir kısmı da özellikle İngilizce dilinde yazılmış ve yayınlanmıştır. Bu nedenle, lojistik eğitiminde yeterli bilgi kaynaklarına ulaşabilmek, ve bu kaynaklardan yararlanabilmek için İngilizce bilgisi gerekir. Bugün İngilizce yazılmış kaynaklardan yararlanamamış bir lojistik öğrencinin bilgisi kısıtlı kalabilir.
Globalleşen dünyada, pazar odakları yer değiştirmekte, buna bağlı olarak da malzeme akış yönleri değişmektedir. Üniversalleşen İngilizce yanında, gelişen pazarlarda kullanılan
yerel dillerin öğrenilmesi de lojistikçilere çok büyük avantajlar sağlar. Bu
avantajlardan biri, o ülkenin kültürü
hakkında bilgi sahibi olmaktır. Diğeri
ise yerel dilde konuşabilmek, müşterilere karşı psikolojik bir yakınlık, dolayısı ile bir rekabet üstünlüğü sağlar. Bu nedenle önerim, Lojistikçilerin İngilizce ile birlikte başka yabancı
dilleri de öğrenmeleridir. Bu sektörde yabancı dil bilen ve yabancı dillere hakim olan kişi, uluslararsı operasyonlarda etkin biçimde görev alabilir.“
31
Lojistiğin “Lıngua Franca”sı: İngilizce
Öğr. Gör. Rafet Kayalıoğlu/ Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu
Hazırlık Sınıfları Koordinatörü
“Lojistik sektörü, tüm sektörlerle iş
birliği yapan sektörler üstü diye düşünülebilecek bir alandır. Lojistiğin
son yıllarda hızlı bir gelişim gösterdiği açıktır. Bu gelişim uluslararası
lojistik platformunda rekabeti artırmaktadır. Bu rekabet içerisinde başarılı olabilmek ve dünya ile bütünleşmiş hale gelebilmek için yabancı
dil yetkinliğini artırmak gerekmektedir. Son yıllarda lojistik sektöründe
duyulan ihtiyaçtan dolayı yükseköğretim kurumlarında bu alana daha
çok önem verilmeye başlanmıştır.
Öğrenciler, yükseköğrenimlerini devam ettirirken yabancı dil eğitimi ile
kendilerini donatmak durumundadır. Çağımızda yaygın olarak kullanılan dil İngilizce olduğundan, bu
dil tüm ülkelerce kabul edilmiş bir
dünya dili haline gelmiştir. İngilizce, çeşitli ekonomik, siyasi ve kültürel sebeplerle “Lingua Franca” olarak tabir edilen 20. yüzyıla hâkim
dil haline gelmiştir. Uluslararası ve
dış ilişkiler, ticaret, teknoloji, sanat, bilim gibi birçok alanda İngilizce tercih edilmektedir. Küreselleşmenin gereği olarak çağı yakalamak, uygar olabilmek, diğer ülkelerle teknolojik, siyasi, ekonomik ve
kültürel açıdan iletişim sağlayabilmek için lojistik sektöründe de İngilizce vazgeçilmez hale gelmiştir.
21. yüzyılın başlarında, iletişim ve
ulaşımda kullanılan araç - gereçle-
rin yenilenmesi ile birlikte, sektörün
yurt içi ve yurtdışı ihtiyaçlarını karşılayabilmek, piyasanın önde gelen firmaları ile koordinasyon halinde çalışabilmek ve ortak iletişim
araçlarını kullanabilmek için lojistik
sektöründe yabancı dil hâkimiyeti
önem kazanmaktadır. Sektörel yabancı dil, bireyin hem kendi alanını hem de yabancı dil bilgisini bir
araya getirir. Bu hâkimiyet, personelin bireysel gelişimini desteklemesinin yanı sıra, çalışanların karşı firmadaki muhatapları ile ortak
becerilerini, isteklerini ve birikimlerini paylaşabilmelerini kolaylaştırmaktadır.
Öğrenci öğrenme süreçlerini
sadece okul çerçevesinde
bırakmamalı
Üniversitelerde yabancı dil eğitiminin yeterliliği ve başarısı göreceli
bir kavramdır. Eğitim kurumlarının
dil öğretimi ve uygulama alanlarında farklılıklar görülmektedir. Nihayetinde, yabancı dil eğitimi veren üniversitelerde, yabancı dil başarısını öğrencinin kendi özverisi, öz disiplini, bağımsız çalışması ve edindiği teorik bilgileri de uygulama çabalarını desteklemektedir. Öğrenme sadece okulda gerçekleşen bir eylem değil, hayatın
tam olarak kendisidir. Dolayısıyla
öğrenci öğrenme süreçlerini sade-
ce okul çerçevesinde bırakmamalı, okul dışında da yabancı dil eğitimine katkı sağlayacak aktivitelerde bulunmalıdır. Biz, Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu Hazırlık Birimi olarak, yabancı dil gelişimi için her sene öğrencilerle birlikte birçok aktivite gerçekleştirmekteyiz. Bunlardan en önemlisi; diğer
üniversitelerden gelen uluslararası
konuk öğrencilerin katılımıyla yaptığımız Geleneksel Kültürler Arası İletişim Günü’dür. Bir diğeri ise
her yıl eğitim süreci devam ederken öğrencilerin hazırladıkları sunumlar, ana dili İngilizce olan kişilerle yaptıkları röportajlardır. Bunun yanı sıra, her sene çıkardığımız öğrencilerin hazırladıkları haberleri içeren İngilizce dergimiz de
bulunmaktadır. Yabancı dil öğrenmek, yetişkin bireyler için çıkmaz
bir labirent gibi görülse de aslında
gözden kaçırılan önemli bir unsur
vardır ki o da amaca yönelik motivasyondur. Yetişkin bir birey, kariyer odaklı hedefler belirlerken yabancı dil öğrenmeyi bu listenin ilk
sırasına yazar. Hem okul hayatı boyunca aldığı eğitimle hem de
hizmet içi eğitimlerle sanılandan
daha hızlı bir sıçrayışla bu anlamda kendine güvenini sağlayabilir.
Yani birinci adım; bunu istemektir.
İkinci adımsa, nitelikli eğitim almaktır ki bu da üniversiteler, sosyal yaşamda yaratılan imkânlar ve
kariyer hayatında duyulan ihtiyaçla birlikte kendini gösterir. Bu noktada önemli olan şey teoride alınan eğitimin iş hayatında harmanlanmasıdır. Lojistik gibi evrensel
hale gelmiş bir sektör, çalışanlarına bunu altın tepside sunar. Sektörde yabancı dil bilen, analitik
düşünebilen, eğitimli eleman açığı çok fazladır. Üniversiteler beyaz
yakalı eleman açığı ihtiyacını karşılamaya el atmış durumdadır. Birçok üniversite de lojistik bölümleri açılıyor ya da açılmış durumda. Bu noktada lojistik eğitimi alan
öğrencilere tavsiyemiz; sektörde iyi
bir yere gelebilmek için alan eğitimi alırken yabancı dillerini de olabildiği kadar geliştirmeli ve zorunluluktan çok gelişimleri için bir gereklilik olarak görmelilerdir.”
Eylül 2014
32
ARAŞTIRMA
İran ile haksız
rekabet sona eriyor!
İran’ın Türkiye’ye karşı uygulamış olduğu ‘akaryakıt fiyat farkı’ndan doğan
haksız rekabet sona eriyor. Türkiye, 10 Ekim 2014 tarihinden itibaren
İran araçlarına “akaryakıt fiyat farkı uygulaması” başlatıyor.
Türkiye, 10 Ekim’de itibaren İran
araçlarına “akaryakıt fiyat farkı uygulaması” başlatıyor! İran’a ve İran
üzerinden taşıma yapan Türk taşımacılarından, İran tarafından kat
edilen mesafeye bağlı olarak akaryakıt fiyat farkı adı altında yüksek
geçiş ücretleri tahsil ediliyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Ba-
kanlığı, Karayolu Düzenleme Genel
Müdürlüğü tarafından UND’ye gönderilen yazıda, İran’dan akaryakıt
alan ya da almayan tüm taşımacılara uygulanan bu uygulama sonucunda taşımacılarımızın haksız rekabete uğradığı ve pazar paylarının
önemli bir kısmını kaybettiklerinin
tespit edildiği belirtilerek, taşımacı-
larımızın uğradığı bu mağduriyetin
giderilmesi ve eşit koşullar altında
taşımacılık yapılabilmesi amacıyla
10 Ekim 2014 tarihinden itibaren
uygulanmak üzere İran tarafına yönelik olarak aşağıdaki önlemlerin
alınmasının 30 Ağustos 2014 tarih
ve 49886 Olur ile uygun görüldüğü belirtiliyor.
İran konusunda
bilinmesi gerekenler
İran’ın ülkemiz taşımalarına yönelik yıllardır uyguladığı ve haksız rekabete neden olan ‘akaryakıt fiyat
farkı’ ile ilgili bilinmesi gerekenler şunlar:
Ülkemiz üzerinden transit taşıma
yapacak İran plakalı taşıtların (depolarındaki akaryakıt miktarına
bakılmaksızın) akaryakıt depolarının mühürlenmesi işlemine devam
edilmesi ve ülkemize giriş yaptıkları sınır kapısında tahsil edilmek
üzere; mütekabiliyet çerçevesinde İran’ın Türk plakalı taşıtlara uyguladığı formül üzerinden (kat edilen mesafe (km) X 0,32 X 0,80 )
formülü üzerinden hesaplanarak
akaryakıt fiyat farkı alınması,
Ülkemize yönelik ikili taşıma yapan İran plakalı taşıtlardan alınacak akaryakıt fiyat farkının ise, 7
Ekim 2009 tarih ve 27369 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “4458 sayılı Gümrük
Kanunun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı” hükümleri saklı kalmak
kaydıyla, Gürbulak ve Esendere
Sınır Kapıları’ndan giriş yapılması
durumunda, ülkemize girişte (kat
edilen gidiş-dönüş mesafesi (km)
X0,32 X 0,80) formülü üzerinden
hesaplanarak akaryakıt fiyat farEylül 2014
33
Biri bizi gözetliyor
kı alınması,
Gürbulak ve Esendere Sınır Kapıları dışında, diğer sınır kapılarından ülkemize giriş yapacak İran
plakalı taşıtların ise, ülkemizden
yük alsın veya almasın transit taşıma olarak değerlendirilerek (1)
Madde kapsamında akaryakıt fiyat
farkı tahsil edilmesi.
Yakıt fiyat farkı ile haksızlık yapan İran bu kez de Türk
TIR’larını gözetliyor
Türkiye uluslararası nakliyecileri, İran’a gerçekleştirdikleri seferlerde, İran üzerinden yapılan seferlerde ‘yakıt fiyat farkı’ adı altında
çeşitli haksızlıklara maruz kalıyor.
UND, İran’ın uyguladığı bu haksızlıklara gerek eylemlerle gerekse de
kamuyu harekete geçirerek cevap
vermeye çalışıyor. İran’ın ‘yakıt fiyat
farkı’ adı altında uygulamış olduğu
bu haksızlıkları sık sık kamuoyu ile
paylaşan UND, İran sınırında UND
İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener
başkanlığında ses getirecek çeşitli eylemlerde de bulunmuştu. UND
yetkilileri, İran konusunun ciddiye
alınması ve bu konunun peşinin bırakılmaması gerektiğini her platformda dile getiriyor. UND’nin Sesi
Dergisi olarak bu sayımızda İran
konusunu işlemeye çalıştık.
İran, “araç takip cihazı” taktığı Türk
araçlarının Türkiye ve dünyanın her
yerindeki hareketlerini izleyebiliyor.
İran’ın ülkesine giren tüm Türk
araçlarına, 110 dolar karşılığında bir takip cihazı taktığı ortaya çıktı. Ülkesinde araçların izlenmesi amacıyla takılan “araç takip cihazı” Türk araçlarının İran’dan çıkışlarında iade alınmıyor ve alınan ücret de iade edilmiyor. İran tarafınca bugüne kadar 6 bin araca takılan “takip cihazı”, 110 dolar ücret
ve makbuzu ile birlikte taşımacılara verilerek işlem yapılıyor. Taşımacılara verilen makbuzun 3 ay geçerliliği olup bu süre içinde araçta bulunması ve talep edildiğinde ibrazı zorunlu. Makbuzun ibraz edilememesi halinde ücret bir kez daha tahsil ediliyor. Şüphe ve/veya risk oluşturduğu tespit edilmeksizin, istisnasız
tüm Türk araçlarına takılan söz konusu takip cihazı ile İran, bu araçların Türkiye’deki tüm hareketlerini
de izleyebiliyor. İran’ın bu takip hizmeti için 3 ayda bir 100 dolar ücret
alacağı da gelen haberler arasında
yer alıyor.
Şener: Araçlarımıza takip
cihazı (ATS) yerleştiriliyor
Konuyla ilgili olarak UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener, “Ülkemize veya ülkemiz üzerinden taşıma
yapacak olan, Türk ve/veya yabancı plakalı araç gözetilmeksizin, Türk
gümrüklerince herhangi bir şüphe/
risk bulunması halinde ücret alınmaksızın “takip cihazı (ATS)” araçlara yerleştirilmekte ve söz konusu
aracın ülkemizden çıkışında gümrük yetkilileri tarafından cihaz iade
alınmaktadır” dedi. Şener konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “İran tarafından başlatılan bu uygulamanın dünyada başka bir örneği yok.
İran, araçlarımıza taktığı bu cihazlar ile araçlarımızın tüm hareketlerini izliyor! İran’ın bu uygulamadan
vazgeçmesi ve aldığı ücretleri acilen iade etmesi gerekiyor. Tüm İran
araçlarına da bu cihazlardan takılmasını istiyoruz.”
Son yıllarda İran araçları
taşıma pazarının
yüzde 75’ini ele geçirdi
Son yıllarda İran araçlarının taşıma pazarının yüzde 75’ini ele geçirdiğini, bunu da İran’dan litresi-
UND İran’ın haksızlığının
giderilmesi gerektiğini
Kamu’ya kararlılıkla aktardı
Uluslararası nakliyecinin çilesi bir türlü bitmek bilmiyor. Güney ve kuzeyimizde meydana gelen son olaylar bir yana yıllardır
kronik sorunlar haline gelen bir
dizi sıkıntılı durum da nakliyecilerimizin çilesi halinde… Bu sorunlardan biri de İran’ın nakliyecilerimize yönelik akaryakıt fiyat farkından dolayı uygulamış olduğu
haksız rekabet. Bu durumun yarattığı sorunları her platformda
dile getiren UND, bu haksızlığa
bir son verilmesi ve eşit şartlarda
rekabet edilmesinin yolunun açılması gerektiğinin altını çiziyor.
‘Eşit şartlarda rekabet etmek istiyoruz’ diyen UND, İran’ın uzlaşmaz tutumunu aşmanın yollarını
Kamu’nun paydaşlarıyla sürekli
görüştü ve ‘çözüme giden yolda
bir parça’ olma yolunda kararlılığını sürdürdü. UND’nin bu tutumu ve kararlılığı İran ile haksız
rekabeti sona erdiriyor. Türkiye,
10 Ekim 2014 tarihinden itibaren
İran araçlarına “Akaryakıt Fiyat
Farkı Uygulaması” başlatıyor!
ni 0,10 Cent’e aldıkları yakıtın, fazlasını Türkiye’de satarak başardıklarını belirten UND İcra Kurulu Başkanı Şener, “Ülkemizde akaryakıt İran’daki fiyatın 10 katından fazla durumda. Kaçakçılık yapılacaksa bunun mağduru vergi kaybı yaşayan Türkiye’dir. Bir yandan vergi
kaybı yaşanırken diğer yandan kendi taşımacımız yaşama şansını kaybediyor. İran tarafından ücretli takılan bu kanunsuz cihazların iadesi sağlandıktan sonra, Akaryakıt kaçakçılığı ile vergi kaybı ve haksız rekabetin önlenebilmesi için çıkışta iade alınmak suretiyle tüm İran
araçlarına ayrıca araç takip cihazı takılmasını talep ediyoruz” dedi.
UND olarak bu konunun takipçisi
olacaklarını ve nakliyecilere uygulanan bu haksızlıkların peşini bırakmayacaklarını kaydeden Şener, bu
uygulamanın dünyada eşi benzeri
olmadığını da özellikle belirtti.
Eylül 2014
34
ARAŞTIRMA
Ülkemizde kalacak
milyar dolarlar dışarıya gidiyor
Metertrans Yönetim Kurulu Başkanı ve UND Mersin Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Arslan “İran’ın almış olduğu fark yüzünden, yılda milyarlarca doları kendi elimizle yabancılara veriyoruz. Maliyetler yüzünden yılardır ülkemiz üzerinden geçmesi ihtimal olan
taşımalar başka ülkelere kayıyor” diyor.
Metertrans Yönetim Kurulu Başkanı ve UND Mersin Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Arslan, İran, yıllardan beri Türkiye’ye karşı ‘akaryakıt fiyat farkı’ndan doğan haksız bir rekabet
uyguladığını söylüyor. Bu uygulama ülkemiz uluslararası nakliyecisini olumsuz etkiliyor diyen Arslan, “İran’ın bize
uygulamış olduğu 2 bin 500 dolar yakıt fiyat farkı maliyetiyle birlikte İran ve
tüm Türki Cumhuriyetler’in araçlarının
ülkemizi pazar olarak seçmesine sebep
olmuştur. Bu durum, yılda 220 milyon
dolar gibi ciddi bir parayı İran’a vermemize sebep oluyor. Diğer taraftan
maliyetimiz fazla olduğu için ihracatçı yabancı plakalı araçları tercih etmek
zorunda kalıyor. bizim taşımamız halinde ülkemizde kalması gereken milyara varan doları kendi elimiz ile yabancı plakalı araçlara vermek zorunda kalıyoruz” diyor. Arslan, alınan yakıt farkı
ile birlikte ülkemizin İran ve bölge ülke
nakliyecilerinin pazarı konumuna geldiğini belirterek, “Şu anda söz konusu
ücretten dolayı İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan araçları karşısında çaresiz kalmamış durumdayız. Burada ihracatçımız kazanmış görünse de bizler kayıp etmekteyiz dolayısıyla ülkemiz kayıp etmektedir. Yani kendimiz gidersek milyon doları İran’a veriyoruz yabancı plaka giderse ihracatçı ülkemizden milyar dolarları navlun ücreti olarak yabancı plakalı araçlara ödüyor.
Bu güne kadar Çoğu kişi tarafından
önemsenmeyen ücretin (haracın) istihdam vergi navlun ücretleri yakıt farkı vs
kalemler düşünüldüğünde görünürde
2 bin 500 doların ülkeye maliyetinin
yılda milyarlarca dolar olduğu görülüyor” diyor. Türkiye, 10 Ekim 2014 tarihinden itibaren İran araçlarına “akaryakıt fiyat farkı uygulaması” başlatıyor. İran’ın akaryakıt fiyat farkına karşılık bizim fiyat farkımız 10 Ekim tarihinden sonra olacak. Bu durum nakliye
sektörümüzde ne gibi bir iyileşme sağlayabilir sorumuza yönelik olarak Arslan, “Öncelikle sektör ve şahsım adıEylül 2014
na Ulaştırma Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na göstermiş oldukları özveri, dirayet ve kararlılıktan dolayı saygılarımı sunuyorum. Bu durum
bitme noktasına gelen sektörün canlanmasına sebep olacaktır. Pazar şartları eşit olması halinde verilecek olan
hizmet karşılığında pazar payının elde
edilmesi kadar adil, hakkaniyetli başka
bir durum yoktur. Bizler yabancı plakalı araç ülkemize gelmesin demiyoruz.
Herkes eşit veya hizmet şekli kadar faydalansın diyoruz. Çoğu ülkenin sahip
olmak için yıllardır çaba sarf ettiği, örnek gösterilen sektörümüzün ülke nezdinde daha dirayetli daha kararlılıkla savunulması gerektiğinin inancındayım” diye konuşuyor.
Gecikilmiş ama yerinde
bir karar
Türkiye, uygulanan bu fiyat farkını ve
haksız rekabeti İranlı yetkililere anlattı ama diyalogla bir sonuç alınamadı.
Türkiye’nin bu yaptırım kararını yerinde mi görüyorsunuz, uzlaşma dili sürdürülmeli miydi yoksa bu karar gecikmiş bir karar mı sorumuz üzerine Arslan, “Söz konusu kararın aslında gecikilmiş ama yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum. Yıllardır yapılan tüm
KEK, KUKK, UKK vs. toplantılarda defalarca dile getirmemize rağmen İran,
yakıt farkı konusunda hiçbir zaman
uzlaşmacı tavır sergilememiştir. Sektör
olarak alınan kararın arkasında kararlılıkla durmamız gerektiğini düşünüyorum. İran devletimizin bu karardan vaz
geçmesi için yoğun çabalar sarf ede-
cektir. Devlet kurumlarımızın sektörün
çıkarı doğrultusunda bilgilendirildiğinde sorunların çözümü konusunda yerinde ve emin şekilde adım attığını görüyoruz sektörün bu alınan karara sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum”
diyor. İran’ın konumu itibarıyla Türkiye için önemli bir komşu ülke olduğunu da ifade eden Arslan, “İran konumu itibariyle Türki Cumhuriyetler’e
ulaşmamızda alternatif ülkelerden biridir. Ancak olmaz ise olmazlarımızdan
değildir. İran’ın köprü olduğu ülkelerin hepsine Gürcistan ve Rusya güzergahından ulaşabilmekteyiz. Maliyet açısından Türkmenistan dışında diğer tüm ülkeler hemen hemen eşittir.
Türkmenistan’ın Hazar’daki Ro-Ro gemilerini faaliyete koyması halinde ücretlerde makul seviyeye çekilirse maliyetlerin İran’dan daha az olacağını biliyoruz. Ama ülkemiz İran için vazgeçilmez alternatifi olmayan tek ülkedir.
Avrupa’ya ulaşımı konusunda stratejik
konumumuzu kullanıp İran’ın almış olduğu haraç veya Deli Dumrul ücretinden vaz geçirmeliyiz. İkili taşımalar konusunda hiçbir zorluk yaşamamaktayız. Çünkü taşımaların yüzde 80 zaten
İranlıların elindedir” şeklinde konuşuyor. Arslan, İran’ın son yıllarda lojistiğe yapmış olduğu yatırımlar ve sektörü sahiplenmesini takdire şayan bulduğunu belirterek, “Yıllardır İran araçlarının konumunu sahiplenilmesini imrenerek izliyorduk. Umarım ülkemiz de
sektörün sorunlarını çözme noktasında bu kararlılığını devam ettirir” diyor.
UND’nin sektöre sahip çıktığını, her
türlü sorunla uğraştığını, çözüm ürettiğini, kamunun diğer paydaş kesimlerini harekete geçirdiğini kaydeden Arslan şöyle konuşuyor: “Yıllardır UND’yi
takip etmekteyim. Sayın Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu başkanlığında, İcra Kurulu Başkanı Sayın Fatih Şener ve ekibi sorunlarımızın çözümü noktasında özveriyle çaba ve
emek sarf ediyorlar. Buradan kendilerine ve emeği geçen tüm herkese teşekkür ederim.”
35
İran izleme aletleriyle bizi gözetliyor
Ekertransport Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eker, “İran, bu uygulama ile tamamen illegal bir yaptırımda bulunup bizleri huzursuz edecek
bir harekette bulunmuştur. Bizim ülkemizde de zaman zaman gps takılmakta ancak ülke sınırlarımız dahilinde gerek gümrük değeri gerekse
yükün muhteviyatından dolayı böyle bir uygulama yapılmaktadır. İran,
bu uygulama ile zaten ekonomik
olarak tamamen haksız rekabet koşullarında çalışılmakta iken her bir
araç için 110 dolar gibi bir bedel
talep ederek hem bu koşulları daha
da zorlaştırıp hem de dünyanın her
yerinde araçlarımızı takip etme imkanını buluyor. Bu durum bizleri fazlası ile rahatsız etmekte hatta irite durumuna getirmektedir. Takılan
gps aletlerini çıkarmak istediğimizde aynı araç ile taşıma yapacağımız
zaman aynı bedelleri tekrar ödemek
zorunda kalacağımız için bu durum
bizi tamamen araf’ta bırakmaktadır”
diyen Ekertransport Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eker, Türkiye ihraç ürünleri taşımacılığında geçtiğimiz senelerde küçük bir paya sahip
olan İran araçlarının günümüze bakıldığında bu oranlarını misli ile artırmış olduklarını ifade ediyor. Eker,
“İran araçları ülkemize boş bile gelmiş olsa örneğin İstanbul-Tahran
güzergahında bizim araçlarımıza
göre neredeyse yarı yarıya fiyat teklif edebiliyorlar. İran araçları bizim
yakıt maliyetlerimizin onda biri fiyatına yakıt kullanıp avantajlı duruma
gelirken bir de İran devletinin yakıt
fiyat farkı adı altında tahsil ettikleri
bu paralar haksız rekabeti daha da
haksız duruma getirmektedir” diyor.
Türkiye’nin İran’ın yakıt fiyat farkına
tepki göstermesi ve aynı şekilde karşılık vermesini değerlendiren Eker,
“İran’ın bize uygulamakta olduğu
bu fiyat farklarının hali hazırda zaten
Türk taşımacıların pazar paylarının
önemli bir kısmını kaybettirmekteydi.
Bu gelişmeyi taşımacılarımızın uğradığı bu mağduriyetin giderilmesi ve
eşit şartlar altında taşımacılık ve rekabette bulunmak adına önemli bir
gelişme olarak düşünmekteyiz. Bizim de 10 Ekim tarihi itibari ile İran
araçlarına uygulayacağımız akaryakıt fiyat farkı uygulaması haksız rekabeti tam olarak ortadan kaldırmasa da bizlere rekabet etme şansı verecektir” diye konuşuyor. İran konusunda Türkiye’nin müzakere yolunu
seçtiğini ifade eden Eker, “Ülke olarak bizler öncelikle müzakere yolunu hep seçmekteyiz. Bu konuda da
diyalog kurmaya çalıştığımız İranlı yetkililerden kimseyi muhatap bulamadık. Diğer taraftan başlanacak
olan bu uygulama ilk başlarda bizlere çözüm olarak görünse bile, İran
devletinin cevap olarak düşünüp de
yapabileceği herhangi bir pervasız
uygulama bizleri şu ankinden daha
kötü durumlara getirebilir. O yüzden
bu uygulamanın bizlere olumlu mu
olumsuz mu nasıl bir katma değerde bulunacağı konusunu hep birlikte bekleyip göreceğiz. Sonuç olarak yine de bu konuda atılması gereken doğru adımlar atıldı ve yapılması gereken hamle yapıldı diye düşünüyoruz” diyor. İran’ın Türkiye açısından önemli bir ülke olduğunun
da altını çizen Eker, “İran Türk lojistik sektöründe taşıma yapılmakta olan ilk 10 ülke içerisinde yer almaktadır. Gerek Avrupa dönüşü ithalatları gerekse buradan direkt ihraç ürünleri taşımasında ciddi önem
arz etmektedir. Taşımacılık sektöründe yer alan herkesin de bildiği diğer
sorunlar yerinde sabit durmaktadır.
İran’ın gereksiz prosedürleri ve Türk
taşımacısına bakışları değişmedikçe
Hikmet Eker
Ekertransport Yönetim Kurulu Başkanı
de sorunların azalacağını düşünmüyoruz” diyor.
İran’ın araçlarımıza taktığı
izleme aleti bizleri irite ediyor
Eker, İran’ın araçlarımıza yönelik olarak taktığı gps ile olarak, “İran, bu
uygulama ile tamamen illegal bir
yaptırımda bulunup bizleri huzursuz
edecek bir harekette bulunmuştur. Bizim ülkemizde de zaman zaman gps
takılmakta ancak ülke sınırlarımız dahilinde gerek gümrük değeri gerekse
yükün muhteviyatından dolayı böyle
bir uygulama yapılmaktadır. İran, bu
uygulama ile zaten ekonomik olarak
tamamen haksız rekabet koşullarında çalışılmakta iken her bir araç için
110 dolar gibi bir bedel talep ederek
hem bu koşulları daha da zorlaştırıp
hem de dünyanın her yerinde araçlarımızı takip etme imkanını buluyor.
Bu durum bizleri fazlası ile rahatsız etmekte hatta irite durumuna getirmektedir. Takılan gps aletlerini çıkarmak
istediğimizde aynı araç ile taşıma yapacağımız zaman aynı bedelleri tekrar ödemek zorunda kalacağımız için
bu durum bizi tamamen araf’ta bırakmaktadır” diye konuşuyor.
Eylül 2014
36
ARAŞTIRMA
Irmak: Türkiye’nin İran’a yaptırımı
lojistik sektörünü rahatlatacak
İran’ın akaryakıt fiyat farkı haksızlığının yıllar içinde ‘geçiş ücreti’ne dönüştüğünü ifade eden
UND İran, Irak, Afganistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Çalışma Gurubu Başkanı ve
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Lojistik Sektörü Meclis Üyesi Nihat Irmak, İran ile Türkiye arasında var olan ithalat, ihracat ve transit taşımalarda son zamanlarda Türk araçlarının taşıma payının yüzde 26’lara kadar gerilediğini belirtiyor. İran araçlarının taşıma payının yüzde
74’lere dayandığını ifade eden Irmak, Türkiye’nin İran araçları için uygulamaya koyacağı mütekabiliyetle İran’ın Türk araçlarına uyguladığı şartların aynısını Türkiye’nin de İran araçlarına
uygulaması durumunda Türkiye ile İran araçlarının nakliye maliyetlerinin eşitlenmiş olacağını
ve lojistik sektörünün ciddi bir rahatlama sağlayacağını vurguluyor.
UND İran, Irak, Afganistan ve Orta
Asya Türk Cumhuriyetleri Çalışma
Gurubu Başkanı ve Mersin Ticaret ve
Sanayi Odası Lojistik Sektörü Meclis
Üyesi Nihat Irmak, İran’ın Türkiye’ye
karşı ‘akaryakıt fiyat farkı’ndan doğan haksız bir rekabet uygulamasına ilişkin, “Türkiye, Avrupa’da akaryakıtın en pahalı olduğu ülke olmasına karşın İran’dan başka hiçbir ülke
Türk araçlarından akaryakıt fiyat farkı talep etmemektedir. Türk taşımacıları akaryakıtın İran seviyesinde olduğu birçok ülkeye de taşıma yapmakta ve hiçbir ülkede akaryakıt fiyat farkı adı altında bir ücret ödememektedir.
İran, akaryakıt fiyat farkı konusunu
yıllar içinde adı konmamış bir ‘geçiş
ücretine’ ve hatta İran araçları lehine
bir haksız rekabet unsuruna dönüştürmüştür. İran araçları, Türkiye’den
akaryakıt almaya ihtiyaçları olmadan
kendi ülkelerinden aldıkları akaryakıt
ile ülkemize gelmektedirler, gümrüklerdeki mesai, otoban, köprü ücretleri ve herhangi bir vergi ödemedikleri gibi, egzoz emisyonları ile çevreye zarar vermektedirler. İran araçları depoları da mühürlendiği için
İran’da litresini 0,09 Euro’ya aldıkları 100 Euro’luk (1.100 litre) akaryakıt ile ülkemizde 3 bin 200 km üzerinde yol kat ederek Türkiye’den mazot almadan çıkabilmektedir. Artan yakıtlarını kaçak olarak satmakta ülke ekonomisine zarar vermektedirler” diyor. Irmak, Türk araçlarının İran’da yaşadığı sorunlara ve rekabet dezavantajına ek olarak İran
makamlarının Türk araçlarından aldığı akaryakıt fiyat farkı dışında, İran
araçlarına avantaj sağlamak için
İran’da bir yasanın yürürlükte olduEylül 2014
ğunu ifade ederek şu ifadeleri kullanıyor: “1994’ten beri yürürlükte olan
yasada, İranlı bir ithalatçının İranlı bir araç dışında başka bir milliyetten nakliyeci kullanması durumunda
taşıma ücretinin yüzde 10’unu devlete vergi olarak ödemesi hükmü bulunmaktadır.”
Uluslararası alanda
takip ediliyoruz
İran’ın araçlarımıza yönelik takmış
olduğu takip cihazı konusunda Irmak, “Son zamanlarda İran Türk
araçlarına araç takip cihazı uygulaması başlatmış ve taktığı her cihaz için 100 dolar ücret almaktadır. Takılan cihaz sürekli araçta kalmakta ve aracımız nereye giderse
uluslararası alanda takip edilmektedir. Bu uygulamalar, Türk araçlarının İran’da ödediği akaryakıt fiyat
farkı ücretine ek olarak ayrı bir külfet getirmekte ve rekabet gücümüzü daha da olumsuz etkilemektedir.
Nitekim her iki ülkede birbirinin topraklarını eşit sayıda transit operasyon için kullanmaktadır. Her ne kadar İran, Türkiye için Türkmenistan, Özbekistan gibi önemli pazarlara açılan bir kapı olsa da, Türkiye de
İran’ın batıya açılan kapısıdır. Ulaştırma Bakanlığı’nın son verilerine
göre yaklaşık 45 bin 500 İran aracı Türkiye topraklarını transit kullanmaktadır. Buna karşılık yaklaşık 43
bin Türk aracı İran topraklarını transit kullanmaktadır. Dolayısıyla İran’ın
Türkiye’ye akaryakıt fiyat farkı uygulamaya devam etmesi durumunda her iki ülke taşımacılarının birbirini transit geçiş maliyet ve koşulları
eşitlenmelidir” açıklamasını yapıyor.
“Türk araçlarının transit geçişlerin-
de mühür uygulaması yapmayan ve
her şartta akaryakıt fiyat farkı uygulayan İran araçlarına da Türkiye’yi
transit geçişlerinde mütekabiliyet gereği; mühür uygulaması yapılmasından vazgeçilmesi ve ülkemiz yollarını kullanan ve egzoz emisyonları ile ülkemize zarar veren İran araçlarına yakıt fiyat farkı uygulamasının
getirilmesi büyük önem arz etmektedir” diyen Irmak konuşmasına şöyle
devam ediyor: “Ülkemiz üzerinden
transit taşıma yapacak İran plakalı taşıtların (depolarındaki akaryakıt
miktarı tespit edildikten sonra) akaryakıt depolarının mühürlenmesi işlemine devam edilmesi, ve ülkemize
giriş yaptıkları sınır kapısından çıkış
yapacakları sınır kapısına kadar (yakıt deposu içindeki akaryakıtın tespit edilerek) kat etmiş olduğu mesafe ( km ) üzerinden yüklü araçlarda
km başı X yüzde 32, boş araçlarda
km başı X yüzde 22 sarfiyat hesaplanarak değerlendirilmesi, akaryakıt
kaçakçılığının tespit edilmesi durumunda, yakıt kaçakçılığı maddesi ile
cezalandırılması durumunda, Türk
nakliyecisine rekabet şansı yarata-
37
rak, ülke ekonomisine yarar sağlayacaktır.” Irmak, Gürbulak ve Esendere Sınır Kapıları dışında, diğer sınır
kapılarından ülkemize giriş yapacak
İran plakalı taşıtların ise, ülkemizden
yük alsın veya almasın transit taşıma
olarak değerlendirilerek akaryakıt fiyat farkı tahsil edilmesi gerektiğini de
vurguluyor.
İran araçlarının taşıma
payı yüzde 74’lere dayandı
Türkiye’nin uluslararası taşımacılıkta yüzde 95 paya sahip bulunan karayolu eşya dış ticaretteki büyümeye paralel olarak hızlı bir şekilde gelişmekte olduğunu belirten Irmak,
“Avrupa’nın en büyük filolarından birine sahip bulunan Türk uluslararası karayolu taşımacılık sektörü değer
olarak Türkiye ihracatının yaklaşık
yarısını taşımaktadır. Türkiye, iç pazarının ve ihracatının büyüme potansiyeli, güçlü karayolu taşımacılığı filosu, dinamik nüfusu, gelişen ulaşım
ve lojistik altyapıları ve Avrupa, Orta
Asya ve Ortadoğu’ya ulaşma olanağı veren konumu ile başta Avrupalı lojistik firmaları olmak üzere, yabancı lojistik firmaları için de bir cazibe merkezi haline gelmiş durumdadır. İthalat ve ihracat taşımalarının yanı sıra Türkiye üzerinden yapılan transit taşımalarda da önemli rol
oynayan Türk taşımacılık ve lojistik
sektörünün ileriki yıllarda milli ekonomiye olan etkisinin arttırılması ve
Türkiye’nin “lojistik üs” olma potansiyeli hedeflenmektedir. Sektörün lojistik üs olma potansiyelini taşıyacak bir
konuma ulaşması, hem kendi iç hem
de çevre pazar ve rekabet dinamiklerinin yorumlanarak bu hedefe ulaşılabilmesi için gerekli stratejik yapılanmanın sağlanmasını zorunlu hale
getirmektedir” diyor.
10 Ekim’deki uygulama
geç alınmış ama büyük
öneme sahip bir uygulam
taşımacılıkta ek maliyet getiren söz
konusu uygulamanın kaldırılmaması
halinde, aynı uygulamanın İran plakalı taşıtlar için de Türkiye’de uygulamaya konulacağını belirttiğini söylüyor. Irmak, İran heyetinin, yapılan
son üç KUKK Toplantısı’nda da adil
rekabet koşullarının yaratılması ve
konuya çözüm bulunması konusunda hemfikir olduklarını belirttiklerini ancak her defasında İran tarafının
oyalama taktiği uygulayarak zaman
kazanmaya çalıştığının somut bir şekilde Türk tarafı ile uzlaşma niyeti
gösteremediğini ve herhangi bir gelişme sağlanamadığını belirtiyor. 10
Ekim’de İran araçlarına Türkiye’nin
uygulayacağı ‘yakıt fiyat farkı’ kartıyla ilgili olarak Irmak, akaryakıt fiyat
farkı uygulamasının tamamen kaldırılmasının sağlanamaması halinde
Türkiye’nin karşılıklılık esası çerçevesinde vakit kaybetmeden İranlı taşımacılar için aynı uygulamayı başlatmasını geç alınmış bir karar olmakla beraber büyük önem arz ettiğini
kaydediyor.
Haksızlıklar çok ciddi
navlun kayıpları
yaşamamıza neden oluyor
İran’ın Türkiye karayolu taşımacılığındaki önemi hakkında Irmak,
“Kuşkusuz İran Türkiye’nin ihracat
yapmakta olduğu önemli bir komşu ülke ve orta Asya ülkelerine çıkış
yapabileceğimiz önemli güzergahlardan bir tanesi. Ama İran ve Türkmenistan sınırında bulunan özellikle
Lütfabad (İran) Gümrük Kapısı’nda
zaman zaman yaşanan yoğunluklar sebebiyle çok uzun araç kuyrukları oluşmakta ve uzun sürelerde (12
günü bulan) beklemeler yaşanmaktadır. Türk taşımacıları, her ne kadar
Lütfabad (İran) Sınır Kapısı’nı tercih
etseler de, söz konusu sınır kapısın-
da yaşanan bekleme sürelerini bertaraf
etmek amacıyla diğer sınır kapılarından geçişleri denemekte ancak söz konusu kapılarda da öncelik sorunları ile
karşılaşmaktadırlar” diyor. İran tarafının
bütün çıkış kapılarında Türk araçlarını
bekleme sahalarına alarak, kendi araçlarını bekletmeden gümrüğe gönderdiğini, artakalan ihtiyaca göre Türk araçlarını gümrüğe sevk ettiğini belirten Irmak, “Türk araçları kendi çabaları sonucunda buldukları yükleri, İran’ın haksız rekabet uygulamaları nedeniyle ilgili ülkelere teslim edememekte ve hazır yükleri hiçbir çaba sarf etmeyen İran
araçlarına kendi elleriyle vermek zorunda kalmakta ve çok ciddi navlun kayıpları ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Hal
böyle iken, Bazargan Gümrüğü’ne yük
boşaltan Türk plakalı araçlar boşaltma
sahasına alınmakta ve bu sahada günde ortalama 30-40 aracın Türkiye’ye
girişine izin verilmekte olduğu bilinmektedir. Bazargan Gümrüğü’nde, yüksek maliyetler nedeniyle taşımalarını tamamlayamayan ve yüklerini İran plakalı araçlara aktarmak zorunda kalan
Türk araçları, bu da yetmiyormuş gibi
Türkiye’ye dönüş yapabilmek için Bazargan Gümrüğü’nde 7-8 günü bulan
beklemeler sebebiyle çok büyük zaman
kayıpları ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Nitekim 21 Eylül 2014 tarihinde
UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener
ve Yönetim kurulu üyesi Ercan Aslan’ın
Lütfabad (İran) Sınır Kapısı’na yapmış
oldukları incelemeler neticesinde İran
tarafı gecenin geç saatlerinde sırada
bekleyen araçlardan hariç dışardan getirdikleri günde yaklaşık 120 İran aracını gümrüğe sokarak orada bekleyen
Türk araçların haklarını gasp ettiklerini tespit ettiler. İran tarafının yapmış olduğu buna benzer çoğu hukuksuzluğu
sineye çekmemizi hiç kimse Türk nakliyecisinden beklememeli. Bir an önce
bu tür uygulamalara Türk tarafı anın-
“27 Kasım 2013, 25-26 Şubat 2014
ve 28-29 Nisan 2014 tarihlerinde
İran ile yapılan Kara Ulaştırması Karma Komisyon Toplantıları’nda akaryakıt fiyat farkı uygulamasının kaldırılması gündeme getirildi. Türk heyeti tarafından başka hiçbir ülke tarafından akaryakıt fiyat farkı alınmadığı ve alınan bu ücretin Türk taşımacılarının aleyhine haksız rekabete neden olduğu vurgulandı, uygulamanın
kaldırılmasını talep etti” diyen Irmak,
Türk tarafının ayrıca, ikili ve transit
Eylül 2014
ARAŞTIRMA
da mütekabiliyet uygulamalıdır” diye
konuşuyor. Irmak, mevcut sorunlar yaşanırken elbette alternatif güzergahımız olduğunu, İran’da mevcut yaşanan yüksek maliyet ve kapıdaki beklemeler göz önünde bulundurulduğunda alternatif güzergahın daha elverişli olduğunun da altını çiziyor. Alternatif güzergahı Irmak,
“Türkiye’den Gürcistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, ve Özbekistan’a
çok rahat ulaşabilmekteyiz hem zaman açısından daha verimli maliyet
açısından da yaklaşık bin 500 dolar
daha ekonomik gelmektedir. Türkmenistan taşımaları, yine Gürcistan, Azerbaycan’dan Türkmenistan’a
ulaşmaktayız bu güzergahta yaklaşık
bin 800 dolar maliyet artmaktadır”
şeklinde özetliyor. Irmak, İran nakliyecilerinin buna benzer bir güzergah
alternatifleri bulunmadığını belirterek
mevcut sorunların giderilmesi halinde İran güzergahının Türk nakliyecileri açısından transit taşımalarda tercih edilebileceğini aktarıyor.
Birçok taşımacı şirket iflas
edecek durumda
İran da Türkiye de Ortadoğu bölgesinde süper güç ve hakim güç olmak istiyor. Bu iki ülke süper gücün en önemli unsurunun ‘lojistik’ olduğunu biliyor. Lojistikte daha güçlü bir Türkiye için ne gibi önerileriniz
var sorumuza Irmak, “Türkiye uluslararası karayolu eşya taşımacılığı sektörü, ülkenin genel ekonomik performansında büyük rol oynamaktadır.
Sektör, uluslararası ve ulusal ölçekte karşılaştığı her türlü zorluğa rağmen, dünya piyasalarında diğer ülkelerle rekabet edebilme mücadelesini bugüne kadar sürdürme başarısı göstermiştir. AB’nin İran üzerindeki yaptırımlarının bir kısım hafiflemesi ile İran nakliyecisinin elde ettiği ayrıcalıklar ve düşük maliyet avantajları sebebiyle, Türk nakliye sektörü İran
nakliye sektörü ile daha zorlu şartlarda rekabet etmek zorunda kalmıştır.
2004 yılında yürürlüğe giren Karayolu Taşımacılık Kanunu ve Yönetmeliği
sektöre belirli bir disiplin getirmiş ancak süreçlerin iyi tanımlanmamış olması sebebiyle, yönetmelik uygulamalarının diğer kamu kurumlarının
uygulamaları ile çelişmesinin bedelini, sektör ödemek zorunda kalmaktadır. Öte yandan, yapılan düzenlemeler, özellikle de yeni yetki belgesi rejimi ile, maliyetlerde önemli ölçüde artış yaşanmış ve firmalar faaliEylül 2014
“
Yıllarca RODER ve
UND çelişkisinden İran ile
olan ilişkilerimizde bir nevi
kangren olan akaryakıt fiyat
farkı ile mücadele edip durulduğunu ifade eden Irmak,
“Nuhoğlu’nun UND yönetim kurulu başkanlığına seçilmesinden sonra İran konusu
daha sık işlenmeye başlandı. Ayrıca İcra Kurulu Başkanı
Fatih Şener’in de çabalarıyla
İran akaryakıt meselesi ciddi
bir boyuta taşındı
“
38
yetini durdurmak veya benzer durumda olan diğer firmalar ile ticari işbirliklerine gitmek zorunda kalmışlardır.
Bu gelişmeler çerçevesinde Suriye ve
Irak’ta yaşanmakta olan siyasi istikrarsızlık nedeniyle ve İran ile rekabetin en sert yaşandığı son dönemlerde firmalar gerek mevzuat ve gerekse teknik düzenlemeler nedeniyle baş
döndürücü bir değişimin içine girmiştir” şeklinde cevap veriyor. “Ülke
kaynaklarının etkin şekilde işletilmesi; bu kaynakların verimli kullanılmasının yanında iç ve dış ticaretin geliştirilmesine, düzenli bir ulaştırma ağına ve ulaştırma politikalarına bağlı” diyen Irmak, hızlı ve kaliteli hizmeti
dünyanın herhangi bir yerindeki tüketicilere ulaştırmanın küreselleşmesinin etkisiyle mümkün olduğunu belirtiyor. “2004 yılı ile birlikte birçok sektörde olduğu gibi Uluslararası Kara
Yolu Taşımacılık Sektörü’nde de çok
önemli değişiklikler yaşandığını anlatan Irmak şöyle konuşuyor: “Tüm
bu gelişmeler göstermektedir ki; her
ne şekilde olursa olsun, hangi sektör
olursa olsun, yapılan düzenlemelerde olabilecek en az hasar hedeflenerek gerekli fon desteği sağlanmalıdır.
Ancak sektöre verilecek desteğin boyutları ve kapsamının verimli bir şekilde belirlenebilmesi de yine yapılacak Etki Analizleri ile mümkün olabilecektir. Üretim faaliyetinde bulunan sanayi kuruluşları, fabrikalar, faaliyetlerini gerçekleştirebilmek amacıyla kullandıkları asli cihazlar olan
ekipman ve makineler için herhangi bir şekilde vergi ödememektedir-
ler. Ancak, ‘bacasız fabrika’ diyebileceğimiz uluslararası karayolu eşya
taşımacılığı sektörü, sektörün makineleri olan TIR araçları için çok yüksek Motorlu Taşıtlar Vergisi ödemek
durumunda kalmaktadır. Bu durum
ülkeye önemli döviz girdisi sağlayan
uluslararası nakliye firmaları aleyhine bir sonuç doğurmaktadır. Özellikle en az 12 araca sahip olmak zorunluluğu ile faaliyete başlayan bir
uluslararası taşımacının, bu faaliyetini gerçekleştirmek için ödemekle yükümlü olduğu vergi yüksek miktarlara ulaşmaktadır. Uluslararası taşımacılık sektörünün hizmet sektörü olması bu duruma yol açmaktadır. Mal/hizmet üretimi ayrımı yapılmadan, uluslararası nakliyecilerin
diğer üreticilerle eşit şartlarda olabilmesi için, hizmet üretiminin aslî unsuru olarak TIR araçlarına ihtiyacı
olan uluslararası taşımacıların Motorlu Taşıtlar Vergisi yükünün, kanuna getirilecek bir istisna ile yeniden
düzenlenerek kaldırılması yoluna gidilmelidir.”
UND, İran konusundaki
haksızlığı sıklıkla işledi
Taşımacılık sektöründe hizmet verenlerin kendi içinde teknoloji kullanımı
yönünde yatırımlar yapmakta olduğunu ve dünya ile rekabet edebilecek düzeyde bir alt yapıya sahip bulunduğunu belirten Irmak, “Tüm gelişmiş ülke lojistik sektörlerinde olduğu gibi teknoloji kullanımı sektörün bağlantılı olduğu lojistik hizmet
alanlar, hizmet verenler, yurt içi ve
yurt dışı acente ile müşterileri bir bütün olarak gören ve bunlar arasında
on-line hizmet verecek şekilde tasarlanmış, etkin ve verimli, dolayısıyla
rekabetçi yapıyı güçlendirecek şekilde geliştirilmesine teşvik edilmelidir.
Bu şekilde kapıdan kapıya taşımaya olanak sağlaması, esneklik ve hız
avantajlarıyla ülkenin dış ticaretinde
büyük rol oynayan uluslararası karayolu eşya taşımacılığı sektörünün
karşı karşıya kaldığı sorunlara lojistik alanını bir bütün olarak ele almak suretiyle çözüm üretecek konuma gelecektir. Dolayısıyla, kapıdan
kapıya taşıma yapan sektör için bu
sürecin aşamaları, tek bir işin parçaları olarak değerlendirilmeli; özellikle Avrupa Orta Asya ve Ortadoğu’ya
yönelik dış ticaretin lojistiği bütünsel
şekilde planlanarak, ihracatın lojistik
teknolojik alt yapısı bu yönde geliştirilmesi teşvik edilmelidir” diyor.
39
Ro-Ro gemileri, 246 bin 531 araç taşıdı
Yurt dışı düzenli hatlardaki Ro-Ro gemileriyle yılın 7 aylık döneminde 246
bin 531 araç taşındı. Türkiye merkezli uluslararası Ro-Ro taşımacılığı kapsamında yılın 7 aylık döneminde 246
bin 531 araç taşındı. Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, ocak-temmuz döneminde ülkedeki limanlara yanaşan bin 556 Ro-Ro gemisiyle 246
bin 531 aracın sevkiyatı yapıldı. Taşınan araç sayısının geçen yıla göre
yüzde 3,5 azaldığı 7 aylık dönemde,
araçların 123 bin 699’unu gelenler, 122 bin 832’sini gidenler oluşturdu. Ocak-temmuz döneminde
282 gemiyle 103 bin 972 aracın taşındığı Pendik/Haydarpaşa-Trieste
hattı, sefer yapan gemi ve nakledilen araç sayısı bakımından Ro-Ro taşımacılığında en çok kullanılan hat
oldu. Bu hattı 28 bin 480 araçla Çeşme-Trieste, 21 bin 453 araçla Mersin-Tireste, 19 bin 437 araçla Hadarpaşa-Ilyichevsky ve 19 bin
301 araçla Tauşucu-Girne hatları iz-
ledi. Yurt dışı düzenli hatlarda Ro-Ro
gemileriyle taşınan yolcu sayısı 101
bin 145 olarak kayıtlara geçti, en fazla yolcunun taşındığı güzergah da 44
bin 58’le Taşucu-Girne hattı oldu.
MESİAD Suriye ve Iraklı sığınmacılar için
yardım kampanyası başlatıyor
Mersin Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (MESİAD), Irak’ta ve
Suriye’de yaşanan son durum karşısında kamuoyuna ‘yardım’ çağrısında bulunarak sığınmacılara Türkiyeli iş insanları olarak maddi-manevi
destek olmak gerektiğini belirtti. Mersin Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (MESİAD), Irak’ta ve Suriye’de yaşanan son durum karşısında kamuoyuna
‘yardım’ çağrısında bulundu. Komşumuz Irak ve Suriye’de meydana gelen
savaş ve kargaşa halinin vicdanları
yaraladığını ve bu duruma kayıtsız kalınmaması gerektiğini dile getiren MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Deniz, “İnsanlık, iki dünya savaşının acısını derinden yaşadı. Şuan benzer şekilde coğrafyamızda ve dünyanın birçok yerinde iç kargaşa, savaş
ve insanlık trajedisi yaşanmaktadır.
İçine sürüklendiğimiz 3.’sünün acısı
daha acıklı olacaktır. 21. yüzyılda bilişim, eğitim ve iletişimin vardığı seviyeyi ötürü insanlık onuru ve yaşam hakkını yok eden bu savaş ve barbarlığı
anlamakta güçlük çekmekteyiz. Ancak
bizlerin de az-çok bunda katkısı olduğu da bir gerçektir. Bu trajediyi en çok
Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmenler, Ezidiler, Asurîler, Keldaniler, Sür-
yaniler, Kürtler, Ermeniler ve Araplar
yani Mezopotamya ve Ortadoğu’nun
kadim halkları yaşamaktadır. Tarihçilerin kabul ettiği gibi, Mezopotamya ve halkları dünyanın ortak mirası ve uygarlığın günümüze gelişinin
kaynaklarıdır. Bugün de aynı kaderi paylaşan Suriye ve Irak halkları kıyımdan kurtulmak için ülkemize sığınmış yardım beklemektedir. Onlar komşumuz, akrabamız, misafirimiz
ve insandırlar. Yerlerinden kopmuşluğun verdiği umutsuzluk, yalnızlık, işsizlik ve çaresizlik dolaysıyla korku ve
panik yaşamaktadırlar. Gelecek endişesi nedeniyle özenli davranmayabilir, bizleri rahatsız edebilirler. Onlara
çözüm odaklı bakmamız gerekmektedir” dedi. Sığınmacıları bu şartlarda geri göndermenin kabul edilemeyeceğinin altını çizen MESİAD Başkanı Deniz, durumun doğru yönetilmeye ihtiyacı olduğunu belirtti. Durumun
vehametinin iyi anlaşılması gerektiğini ifade eden Deniz, sığınmacılara bir
statü verilmesi gerektiğini ifade etti.
Deniz, MESİAD olarak çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı: “ Sığınmacıların kendileri ve araçları kayıt altına alınarak, hepsine eşit, adaletli ve
insani yaşam kampları oluşturmalı-
yız. Kendilerine dış kaynaklı ve insanlık
dışı kırım yapan IŞİD gibi suç örgütlerine karşı özen gösterilmelidir. Akaryakıt kaçakçılığı gibi suç örgütlerine gelir sağlayan kaynaklar engellenmelidir.
Giriş ve çıkışlar kaçak yollardan değil, Habur, Nusaybin, Ceylanpınar, Kilis ve Cilvegözü gümrük kapılarımızın
tümü açık tutularak devlet kontrolü ile
sağlanmalıdır. Göçe neden olmadan
insani yardımın kendi yerlerinde yapılmasına kolaylık getirilmelidir. Tek başına Habur ve Cilvegözü Gümrük Kapısı çözüm için yeterli değildir. Aynı şekilde tüm kapılardan karşılıklı dış ticaret imkânı yaratılarak normal hayata
dönüşü kolaylaştıracak ortam sağlanmalıdır” ifadesini kullandı.
Eylül 2014
40
GÜNCEL
Rusya ihracatında
aslan payını İran mı alacak?
Rusya ihracatı Türkiye’yi heyecanlandıran gelişmeler arasında yer alıyor. Türkiye’den
gıda ithalatını artırmak için görüşmeler yapan Rusya, sürpriz bir kararla komşu İran’a
yaş meyve ve sebze ticaretinde uyguladığı gümrük vergilerini kaldırdı. Şimdilerde akıllara, “Rusya ihracatında aslan payını İran mı alacak?” sorusu geldi.
Ukrayna krizi sonrası Batı’dan gıda
alımlarını durduran Rusya, Türkiye’nin
de aralarında bulunduğu pek çok
ülkenin radarına girdi. Özellikle yaş meyve ve sebze sektöründe
Rusya’dan talebin artacağı beklenirken İran’a sağlanan imtiyaz moralleri bozdu. Moskova’da düzenlenen ve
Türkiye’nin pek çok sektörde milli katılım gösterdiği dünyanın en büyük gıda
fuarlarından biri olan World Food
Moscow 2014 devam ederken Rusya,
yaş meyve ve sebzede İran ile gümrük-
Eylül 2014
leri sıfırlama kararı aldı. İstanbul Yaş
Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Latif Ünal, kararın kendilerini tam
olarak nasıl etkileyeceğini önümüzde günlerde göreceklerini söylerken
Türkiye’nin Rusya pazarında ciddi bir
gücü ve konumu olduğunun altını çizdi. Ünal, “Anladığım kadarıyla Rusya,
komşu ülkelerle arasındaki gümrükleri,
karantinayı düzeltmeye, kolaylaştırma-
ya çalışıyor. Neden bizimle değil de
İran’la bunu yapıyor bilemeyiz. Belki de arkasında siyasi nedenler vardır” dedi. İran’ın Türkiye’ye alternatif
ülke olarak konumlandırmanın yanlış olabileceğini ifade eden Ünal, sözlerine şöyle devam etti: “Onlarda da
birtakım ürünler var. Karpuz, kivi, nar,
elma, armut gibi birçok ürün orada
da bulunuyor. Bir anda bizden kesilir de oradan alınır gibi bir şey yok.
Türkiye’nin çok ciddi bir gücü, yerleşik
düzeni var. Bunu İran’la, başka ülkeyle karşılaştırarak yıkılacak bir güç olarak algılamak yanlıştır. İki ülke oturuyor, bir anlaşma için görüşüyorlar.
Bunun neticesi ne olacak görmek lazım. İran’ın da hani dolduracak kadar
bir kapasitesi var mı, yok mu... Neticede İran da büyük bir ülke. İç tüketimi var. 2015 senesine etki eder mi
etmez mi bu anlaşma, onu da bilemezsiniz. Bu ambargonun ne kadar
süreceği belli değil. 3 ay sonra ambargo kalkarsa İran’ı mı, ambargoyu
mu konuşuruz.”
Türk malı algısı yüksek
Rusya’nın Türkiye’nin en büyük yaş
meyve ve sebze alıcısı olduğunu
41
ruz her gün yeni bir şey çıkıyor. 1 ay
sonra AB’ye bana malını gönder de
diyebilir. Her gün koşullar değişiyor.
Önemli olan bugünkü koşullarda en
iyisini yapabilmek.”
Alternatif pazar Uzak Doğu
kaydeden Ünal, “Türkiye direk Ruslara da mal satmıyor. Kendi yerleşik düzeni içinde de mal satıyor. Bugün bir sürü Türk firmasının Rusya’da
yerleşik dağıtım ağları, satış teşkilatları var. Bütün bunları da değerlendirirsek, Türkiye ile Rusya arasındaki köprüyü Türkler kendileri oluşturmuş vaziyetteler zaten. Dolayısıyla Rusya’daki nihai alıcıya Türkler
kendileri satıyorlar. Nihai tüketicinin
aklında, beyninde, alışkanlıklarında Türk malı çok yerleşik pozisyonda. O nedenle bu kolay kolay değişecek gibi görmüyorum” ifadelerini kullandı.
Var olan durumdan
yararlanılacak
Rusya ile İran arasındaki anlaşmanın
kendilerini etkileyeceğini dile getiren
İstanbul Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Melisa
Tokgöz de, anlaşmayı politik bir karar olarak gördüğünü belirtti. Tokgöz, şunları söyledi: “Biz kimin na-
sıl bir yol çizeceğini, nasıl bir strateji uygulayacağını şu anda bilemiyoruz. Biz, var olan durumdan en fazla nasıl yararlanabiliriz bunun üzerine çalışıyoruz. Yaş meyve ve sebzeci arkadaşlar Moskova’da fuarda.
Çünkü sezon ve olan malı en iyi şekilde oraya nasıl tedarik edebiliriz,
nasıl miktarı artırabiliriz, bunun görüşü içindeyiz. Tabi ki Rusya çok büyük bir pazar, herkes orada olmak
istiyor. İran’la olan diyaloglar sonucunda nerelere varır, zaman gösterecek. Biz çevre ülkeler için kendimizi meyve ve sebzede arka bahçe olarak değerlendiriyoruz. Özellikle Rusya için. Senelerdir de bu böyle. Ama o zaman da yarın ne olacak hiçbir şey bilmiyoruz dedik. Şimdi de İran çıktı önümüze. Bunlar çok
politik şeyler. O yüzden de yarın AB
ile el sıkışıp öpüşebilir. Her şeyi zaman gösterecek. Şu anki koşullar bu
ve biz bu koşullarda nasıl ihracatı
artırabilir, kar edebiliriz bunun üzerine çalışıyoruz. Yatıyoruz, kalkıyo-
Yaş meyve ve sebze sektörü olarak,
vizyonlarını Uzakdoğu’ya çevirme taraftarı olduklarını anlatan Tokgöz,
“Çünkü orada gelişen yeni bir pazar var. Oradaki ekonomilerin büyümesi ve güçlenmesiyle daha kaliteli ürünlerin peşine gidiyorlar. Var
olan AB ve Amerika pazarımız haricinde Uzakdoğu’ya odaklanmış vaziyetteyiz. 2014-15 sezonunda bu konuda çalışmalarımıza başladık. Şu
anda Çin, Hindistan, Endonezya, Japonya üzerinde fizibilite çalışmaları yapıyoruz. Hangi ülkede hangi malımız, hangi mamulümüz daha fazla
etki sağlayabilir diye çalışmalarımız
devam ediyor” şeklinde konuştu.
‘Rusya’ya ihracatımız
artacak demek çok yanlış’
Rusya’dan yaş meyve-sebzede İran’a
imtiyaz Rusya’nın yaş meyve ve sebze ile meyve suyu sektörleri için çok
ciddi bir pazar olduğunu ifade eden
Meyve Suyu Endüstrisi Derneği Genel Sekreteri Ebru Akdağ, İran’ın Rusya pazarına gümrüksüz girmesi halinde, Türkiye’nin şansının daha da düşeceğini belirtti. İran’ın nar, elma gibi
ürünlerde önemli bir ülke olduğunu
anlatan Akdağ, bunların göz önünde bulundurulması gerektiğini kaydetti. Üretilen meyvenin yalnızca yüzde 17’sinin ihraç edildiğini dile getiren Akdağ, şunları söyledi: “Ürettiğimiz meyve belli ve bu yıl kötü bir sezon. Birçok meyvede yoklar yaşanıyor. Dolayısıyla şu anda Rusya’da
kapılar açıldı ve meyve ihracatımız
katlanacak, artacak gibi bir tablo çizmek çok yanlış. Hatta bu spekülasyonlarından dolayı fiyat enfl asyona
neden oluyor. Bunun daha da artması tüketici ve üreticileri de zor durumda bırakacak. Öte yandan Rusya işlenmiş meyve olan meyve suyu konsantresine bir ambargo koymadı. Avrupa iyi bir sezon geçiriyor. Elmada
pazara gidemeyecek ürünler sektöre gidecek. Meyve fiyatı düştü. Meyve suyu konsantresi fiyatı da düşecek.
Dolayısıyla onların ihracat ve fiyatları daha fazla artacağı için bu Türkiye
meyve suyu sektörünü daha olumsuz
etkileyecek.”
Eylül 2014
42
GÜNCEL
Türkiye’nin En Etkin Tedarik
Zinciri Yöneticileri belirlendi
Uluslararası Tedarik Zinciri Zirvesi İstanbul (ISCSI) kapsamında, belirlenen Türkiye’nin en
etkin tedarik zinciri yöneticileri Suada’da düzenlenen gala gecesinde ödüllerini aldı.
G
eçen yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası Tedarik
Zinciri Zirvesi İstanbul
(ISCSI), bu yıl, DSV, Ortec, Slimstock, MpObject, SCM, Inther, IcronTech, Zetes, Asis ve Lojistik Derneği
(LODER) ortaklığında gerçekleştirildi.
Etkinliği gerçekleştiren şirketlerin ortak
özellikleri Türkiye’ye yatırım yapmış ya
da yapmaya hazırlanan büyük Avrupa
şirketleri olması.
Geçtiğimiz yıldan farklı olarak tedarik zinciri kavramına dikkat çekmek isteyen ISCSI organizasyonu, 5 kişiden
oluşan jüri tarafından Türkiye’nin en
etkin tedarik zinciri yöneticilerini belirledi. Jüride LODER başkanı Prof.
Dr. Gülçin Büyüközkan, LODER başkan yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş, Dünya Gazetesi köşe yazarı Dr.
Hakan Çınar, Ekonomist Dergisi yayın
Eylül 2014
43
Burak AKKİRİŞ
Koray ANAR
Tarık ATEŞ
Altan AYTAÇ
Necmettin BAŞOL
Hasan BOZAN
Ahmet İhsan CEYLAN
Burçin ÇELİK
Ahmet Fuat ERDOĞAN
Emre GÖLLÜ
Tolga İzzet GÜNEL
Burak GÜRCAN
Cem GÜZEY
Recai IŞIKTAŞ
Cenk KARAPINAR
Murat KULAK
H. Çiğdem KURTONUR
Oktay Yemen OKATAN
Yasin ÖCAL
Selma ÖNER
Seçil ÖZEKİN ERDOĞAN
Aysun SAVAŞKAN
Arif Özgür SEZER
Nurgül ŞAHİN BENGİ
Can TAMCI
Emine TAŞÇI
Fatih TUNÇBİLEK
Bülent YILDIRIM
Nermin YILMAZ
Kenan YUMUŞAK
Procter & Gamble
Anadolu Efes Turkey
Nordex Enerji A.Ş
TOFAŞ
PepsiCo
Anadolu Birlik Holding - Konya Şeker
Arcelik
CarrefourSa
Karsan
UCB Pharma
Eczacıbaşı Building Products Company
Tesco Kipa
Daimler AG
Ford Otosan
DeFacto
Netaş Telekomunikasyon A.Ş
GSK - GlaxoSmithKline
Şok Marketler Ticaret A.Ş
Biskot Bisküvi
Trakya Cam-Şişecam
Teknosa
Hafele
BSH Ev Aletleri
Hugo Boss
Eaton
Henkel
Brisa Bridgestone
Anagold Madencilik
Lenovo Technology
Martur A.Ş
yönetmeni Talat Yeşiloğlu ve SCM Dergisi sahibi Martijin Lofvers yer aldı.
Listede yer almak için; Türkiye’de görev yapmak, tedarik zinciri, lojistik ve
üretim alanlarında en az 5 yıllık deneyime sahip olmak, lojistik ve tedarik
zinciri alanında uygulanmış projeler gerçekleştirmek ve tedarik zinciri alanında yönetici konumunda bulunmak şartları arandı.
4 dalda projelerin yarıştığı gecede, proje ödülleri de salon oylaması ile sahiplerini buldu. En sürdürülebilir proje dalında ödülü Brisa Bridgestone Tedarik Zinciri Direktörü Fatih Tunçbilek, en teknolojik proje ödülü Defacto Lojistik Direktörü Cenk Karapınar, En Yaratıcı Proje ödülü Eaton Tedarik
Zinciri Müdürü Can Tamcı ve en etkin proje ödülü ise Ford Otosan Tedarik Zinciri Müdürü Emel Adalıoğlu’nun oldu. ISCSI 2014, 18 Eylül Perşembe günü gerçekleşen olan 2020’ye geçiş konulu zirve ile son buldu. Her
biri konusunda uzman olan üst düzey konuşmacıların olduğu zirvenin açılışını Ekonomi Bakanlığı Serbest Bölge Ticaret Genel Müdürü Uğur Öztürk
yaparken, Walt Disney Avrupa Operasyon Direktörü Edwin Van Der Meerendonk sunumu ile dikkat çekti. Zirvenin kapanışını ise 3 yıl üst üste Türki-
ye Ralli Kadınlar Birincisi olan Simin Bıçakcıoğlu
yaptı. Organizasyonun artık geleneksel hale geldiğini söyleyen, iş ortaklarından Slimstock Türkiye
Genel Müdürü Songül Sezer; 2015 için etkinliğin
Ekim ayının ilk haftasında planlandığını, bu tip etkinliklerin tedarik zinciri kavramının Türkiye’de
daha bilinir hale gelmesini sağlayacağına inandıklarını belirterek “Özellikle deneyimlerin paylaşılması, yöneticileri üretmeye ve geliştirmeye yönlendirerek uluslararası platformlarda da yer almalarını sağlayacak” dedi.
Eylül 2014
44
GÜNCEL
‘Gümrüklerdeki
kayıp kaçağı önleyeceğiz’
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, en önemli hedeflerinin
gümrüklerdeki kayıp kaçağı minimize etmek olduğunu söyledi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Canikli, en önemli hedeflerinin, gümrüklerdeki kayıp kaçağın ve kaçakların minimize edilmesi olduğunu belirterek, “Bu alandaki kayıp ve kaçak
bilimin, tekniğin, aklın getirdiği bütün
yöntemler kararlı bir şekilde kullanılarak minimize edilmeye çalışılacaktır” dedi. Üstlendiği görevin son derece onur verici bir görev olduğunu dile
getiren Canikli, “Bize bu görevin tevdi edilmiş olması, kuşkusuz şahsımıza bununla ilgili bir güven oluştuğu
içindir. Şahsi olarak elbette hiç unutamayacağım ve tarihi olarak nitelendirebileceğim bir andır bu yönüyle” diye konuştu. Canikli, üstlendiği
görevin aynı zamanda sorumlulukları son derece ağır ve omuzlarına çok
büyük yük yükleyen bir görev olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Bu
görevi AK Parti’li bakanımızdan devralıyoruz. 12 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde Gümrük ve Ticaret
Eylül 2014
Bakanlığı’nın faaliyet alanı inanılmaz
bir şekilde, çıtanın çok yükseklere
ulaşmasını sağlayacak şekilde ortaya
konuldu. Bakanlık, son 12 yılda çok
büyük ve başarılı, hatta bir çoğunu
reform olarak nitelendirebileceğimiz
hizmetler verdi. Çıtanın çok yükseklere ulaştığı bir dönemde görevi devralmak, elbette bundan sonra yapacağımız çalışmalarda bizim için bu yönüyle zor olacak. Bu yönüyle elbette
bir miktar hassas olmamız gerekiyor.
Bir miktar o çıtayı, bayrağı daha ileri noktalara götürebilme konusunda
o hassasiyeti hissetmemiz gerekiyor ki
onun gerektirdiği çalışmaları yapabilelim. Bize bu görevi tevdi eden Sayın Başbakanımız ve onaylayan Sayın Cumhurbaşkanımız, elbette hükümetimiz, bu alanda faaliyet konusuna
giren hususlarla ilgili en iyiyi yapmamızı bekliyorlar. Bizim de hedefimiz o
olmalı, en iyiyi yapmalıyız, en iyiyi hedeflemeliyiz. En iyi hizmeti ortaya çı-
kartabilmek için, o yarışa o zihniyetle, o düşünceyle girebilmeliyiz. Aksi
halde bu millete olan yükümlülüğümüzü, görevimizi yerine getirmemiş
oluruz ve vebal altında kalırız. Böyle
ağır bir sorumluluk anlayışı, bugüne
kadar bütün AK Parti hükümetlerinin
icraatlarındaki ortak noktadır, ortak
paydadır. Çünkü yapmamız gerektiği
halde yapmadığımız bir faaliyetten,
45
işlemden dolayı biz manevi sorumluluk altında kalacağımıza inanıyoruz. Dolayısıyla bu manevi sorumluluğu tamamen ortadan kaldırmak için
de en iyini hedeflememiz ve onu yapmamız, o mantıkla ve anlayışla çalışmamız gerekiyor. Ama sonuç itibariyle millete hizmet, insanı son derece
gururlandıran bir olay. Beldemize, ilçemize, ilimize, herhangi bir bölgeye
insanları mutlu eden, memnun eden
hizmet götürdüğümüzde, onların bir
sorununu çözdüğümüzde, onların o
çok samimi dilekleri, duyguları, duaları bizim bütün yorgunluğumuzu
bir anda ortadan kaldırıyor. Bir taraftan belki biraz yükümüz ağır ama diğer taraftan da milletimizin bu konudaki teveccühü ve bu teveccühü her
hatırlayışımız, bütün bunları unutturuyor. Bu teveccühü ne zaman hatırlıyoruz? Her seçimde bunu hatırlıyoruz,
görüyoruz, milletimizin o anda verdiği
destek, bütün yorgunlukları ve acıları
unutturuyor. İnşallah bu anlayışla da
görevimize devam edeceğiz.”
Vergi ve bütçe gelirleri içerisinde çok ciddi kaynak sağlayan
bakanlık
Bakan Canikli, “Bakanlık koltuğuna yeni oturdunuz. Yapmayı planladığınız ilk proje nedir sorusunun kendisine sıklıkla sorulduğunu belirterek Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın
köklü bir kuruluş ve bakanlık olduğunu söyledi. Bakanlığın son derece
önemli hizmetleri olan ve çok kalifiye insanların çalıştığı bakanlık olduğunu kaydeden Canikli, “Gümrük ve
ticaretle ilgili hizmetlerin sunumunda kalitenin yükseltilmesi ve bunlara ulaşmanın kolaylaştırılmasının her
zaman karşılığı olmuş, vatandaşımız tarafından takdirle karşılanmıştır”
dedi. Gümrük ve Ticaret Bakanı Canikli, bakanlığın, gümrükle ilgili boyutta, toplam vergi ve bütçe gelirleri içerisinde çok ciddi kaynak sağlayan, yüzde 20’nin üzerinde paya sahip olan bir bakanlık olduğunu vurgulayarak, “Gümrük teşkilatları, potansiyel olarak kayıp kaçak ve suistimalin teorik olarak en yüksek oranlarda ortaya çıkabildiği alanlardır.
Neden? Çünkü her işlem, her eylem
orada ranta ulaşır. Dolayısıyla bizim
her zaman en önemli hedefimiz geçmişte de böyle olmuştur - bu kayıp kaçağın ve gümrükteki kaçakların minimize edilmesidir. Bu alandaki
kayıp ve kaçak bilimin, tekniğin, ak-
lın getirdiği bütün yöntemler kararlı bir şekilde kullanılarak minimize
edilmeye çalışılacaktır. Gümrük teşkilatımızda, gümrükle ilgili işlemlerimizde son 12 yılda, 2002 yılı öncesi
ile kıyaslanamayacak kadar iyileşme
sağlanmıştır ve kayıp kaçak azaltılmıştır. 2002 yılı öncesini herkes hatırlar. Gümrüklerimiz suistimalin en
yoğun olduğu ve kamu vicdanını da
rahatsız edecek şekilde kolay bir biçimde ortaya çıktığı alanlardı” diye
konuştu. “Geçmişte rüşvetin adının sık geçtiği bir alandı” konusuyla ilgili Canikli, “Son 12 yılda bunlar bir hayli azalmıştır. Özellikle teknolojinin öne çıkartılması bu sonucun elde edilmesinde büyük katkı sağlamıştır. Bu çalışmalarımız devam edecektir. Çok önemli adımlar
atılmıştır, mesafeler alınmıştır. Zaten bu konuda kamuoyundaki algı
da 2002 öncesine göre iyileşmiştir.
2002 öncesinde gümrüklerde bazı
unvanların para ile el değiştirdiği
yönünde yoğun bir inanış vardı. Fakat hamdolsun AK Parti hükümetleri
döneminde bunlar ortadan kaldırılmıştır. Ama bunun sıfıra yakın hale,
olabilecek en düşük seviyeye getirilmesi gerekiyor. Bu mücadele de devam edecektir” değerlendirmesinde
bulundu.
İnsan kaçakçılığı ile mücadele
için neler yapmalıyız?
Nurettin Canikli, “En büyük sorunlarımızdan birisi de insan kaçakçılı-
ğı. Komşu ülkelere, kara sınırlarımızdan ya da teknelerle deniz yoluyla
geçmeye çalışırken ölen insanlar var.
Bunu önlemek için neler yapmalıyız?” sorusu üzerine, “Türkiye bir geçiş noktası bu anlamda, insan kaçakçılığının köşe başlarından bir tanesi.
Bunun bir çok nedeni var. Batıya sınırının olması, mültecilerin nihai hedefi olan AB ülkelerine geçişte en yakın mesafe Türkiye” dedi. Türkiye’nin
hem karasal sınırlarının hem de deniz sınırlarının çok geniş olduğunu
ifade eden Canikli, şunları kaydetti: “Bunları 24 saat, her an izleyebilmek mümkün değil. Ama Türkiye bu
konuda hiçbir ülkenin yapmadığı kadar kararlı bir şekilde bu mücadeleyi sürdürüyor. Bütün kaynaklarını olabilecek en rantabl şekilde kullanarak
bu sorunu çözmeye ve engellemeye
çalışıyor. Bu minimize edilebilir, en
alt seviyeye düşürülebilir ama sıfırlanacağını söylemek çok aşırı bir yaklaşım olur, gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Çünkü dünyadaki gelir dengesizliği, gelir dağılımındaki bozukluk,
özellikle fakir ülkelerden batı ülkelerine göçü her zaman cazip kılmıştır.
Türkiye de bu göçün en merkezi geçiş noktalarındaki ülkedir. Ama bu
konuda son yıllarda büyük oranda
azalma sağlanmıştır, bunu rakamlar
ve uluslararası kuruluşlar da teyit ediyor. Kararlılıkla, hassasiyetle bu konudaki çalışmalarımızı diğer ilgili bakanlıklar ve kuruluşlarla koordineli
bir şekilde sürdüreceğiz.”
Eylül 2014
46
RÖPORTAJ
Vardan: ‘Güçlü lojistik’ kavramının
iyi analiz edilmesi gerekiyor
Güçlü lojistik kavramının iyi analiz edilmesi gerektiğini ifade eden İKV Başkanı Ömer
Cihad Vardan, 2023 ihracat hedeflerine ulaşabilmek için lojistiğin olmazsa olmazlar
arasında geldiğini ifade ediyor. Türkiye’de insanların artık dilini bilmedikleri ülkelere iş
için gitmediklerini de söyleyen İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan, bu noktada
AB’nin Türkiye’ye vize uygulamasının kabul edilebilir olmadığını söylüyor.
tam bir düşünce kuruluşu hüviyetinde
çalışan bir organizasyon. Uzmanlarımız var. Konusunda yetişmiş değerli
arkadaşlarımız var” diyor.
Vizede istenilenler yapılıyor
M
ÜSİAD eski başkanlarından Ömer
Cihad Vardan, şu
sıralar İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV),
başkanlığını yapıyor. Vardan, İKV dışındaki pek çok sivil toplum kuruluşunun da yönetiminde görev alıyor. Vardan, İKV Başkanlığı ile Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
üyelik sürecinde önemli bir rol üstlenmiş durumda. Vardan, “Türkiye 10 sene öncesinin ülkesi bile değil. Yani Türkiye’de insanlar iş imkanını dışarıdan çok daha kolay bulabilir durumdalar” diyor. Yaklaşık 10 yıldır İKV’nin Yönetim Kurulu’nda olan
Vardan, “Bu dönemde TOBB Başkanımız Rifat Bey, hem MÜSİAD’daki
tecrübelerimiz hem İKV’deki tecrübeEylül 2014
lerimiz çerçevesinde böyle bir görevi yapmamızı rica etti. Biz de onun arzusu ve genel kurulumuzun desteğiyle
16 Ocak’ta yapılan genel kurulla seçilmiş olduk” diyor. İKV’nin 1965 yılında kurulmuş olan, kendi alanında
ilk ve tek olan bir ihtisas kuruluşu olduğunu anlatan Vardan: “İhtisas alanı, Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine destek olacak çalışmalar yapmak.
Hem Avrupa’da Türkiye’yi, hem de
Türkiye’de Avrupa’yı tanıtmak. Eksik
olan noktalarımız nelerse o konular
hakkında tamamlayıcı görüşler bildirmek, çeşitli araştırmalar yapmak, eğitim faaliyetleri yürütmek şekliyle çalışan bir STK. 1965-2014 diyorsunuz,
yaklaşık 49 yıllık bir tecrübeden bahsediyorsunuz. Oldukça önemli bir bilgi birikimi var. Think tank dediğimiz
AB ile ilişkilerin pek çok alanda istenilen seviyede gitmediğini belirten Vardan, özellikle vize uygulamasının ciddi sıkıntılar yarattığını vurguluyor. Başbakan Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı
iken o zamanın genişlemeden sorumlu komiseri Oli Rehn ile konuşurken
Rehn’e “Biz vize muafiyetine nasıl geçebiliriz, bizden ne istiyorsunuz” diye
sorduğunu anlatan Vardan, “Orada
bir parantez açayım, Ankara Anlaşması çerçevesinde Türkiye vatandaşlarına vize uygulanmaması gerekiyor.
Eylül 1980’de geçici koyduğumuz bir
tedbir, bugün kalıcı ve 28 ülke tarafından uygulanabilir bir tedbir halini almış. Rehn, o gün şaşırmış. Çünkü
o güne kadar hep vize kolaylığı sorulmuş. Demiş ki biyometrik pasaport
bir. Ki yapıldı. İkinci konu geri kabul
anlaşmasını imzalayacaksınız. Bu çalışmalara da başlandı. Hallettik, önümüzdeki 2-3 yıl içinde tamamlamış
olacağız. Üçüncü konu ise entegre sınır sistemi. O da yapılmakta. Sonuçta biz bu talep edilen konuların hepsini tamamlamış veya tamamlıyoruz”
diye konuşuyor.. Bugün Türkiye’den
Schengen vizesine yaklaşık 700 bin
başvuru olduğunu kaydeden Vardan,
“Türkiye, 1980’lerdeki Türkiye değil.
Bırakın 10 sene öncesinin ülkesi bile
değil. Yani Türkiye’de insanlar iş imkanını dışarıdan çok daha kolay bulabilir durumdalar. İnsanlar lisanını bilmediği ülkeye gidecek orada iş bulacak, böyle bir şey artık söz konusu
bile değil. Kaldı ki aslında vize sistemini bizim onlara uygulamamız gerekir. Çünkü Portekiz, İspanya gibi bazı
AB ülkelerinde gençler arasındaki iş-
47
sizlik oranı yüzde 50’nin üzerinde. Fakat Türkiye’de böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye gelişiyor, büyüyor.
Sonuçta burada bir haksızlık var. Bir,
1963 Ankara Anlaşması’na göre bir
haksızlık var. İki 1996 Gümrük Birliği Anlaşması’na göre bir haksızlık var.
Şimdi Gümrük Birliği devreye girdiği
günlerde, bu anlaşmanın bir son aşama olduğu öngörülerek Türkiye’nin
3-5 yıl içinde Türkiye’nin AB üyesi olacağı düşünülmüştü. Fakat bu gerçekleşmedi. Gümrük Birliği’nin AB tarafından güncelleştirilmesi lazım. Eski haliyle kalması Türkiye’ye zarar veriyor”
şeklinde konuşuyor.
AB prijesi aslında bir Türkiye
Projesi ama engeller AB kaynaklı
AB projesinin aslında bir Türkiye projesi olduğunu anlatan Vardan,
Türkiye’nin AB’ye katılımı ile ilgili şunları söylüyor: “50 yılı aşkın bir süreçten
bahsediyoruz. Bu süreçte pek çok hükümetler geldi, geçti. Fakat Türkiye’nin
AB’ye katılım alanındaki görüşü değişmedi. Süreç istediğimiz gibi gidiyor mu? Hayır, gitmiyor. Birçok engellemelerle karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle 2004 yılında Türkiye’nin müzakerelere başlamasına karar verildiği zamanda, Türkiye ciddi reformlar yaptı. Hem Maastricht hem de Kopenhag kriterleri yerine getirilmişti. Bu çerçevede AB müzakerelere başlama kararı aldı. 2005’te başladık. Bizle beraber müzakerelere başlayan Hırvatistan vardı. Hırvatistan, AB’nin 28’inci
üyesi olarak birliğe dahil edildi. Fakat biz katılamadık. Peki eksiklik bizden yana mıydı? Elbette eksikliklerimiz olabilir. Ancak biz bu alandaki gelişmelerin önündeki en büyük engelin AB tarafından kaynaklandığını düşünüyoruz. Özellikle Kıbrıs konusu ciddi bir çıkmaz olarak ortaya çıktı. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin çeşitli vetolarıyla
karşı karşıya kaldık. Halbuki beklenen,
olması gereken neydi? Kıbrıs içinde
sorunların çözülmüş olması ve çözüldükten sonra da komple bir ülke hüviyetinde AB’ye üye olmalarıydı. Kıbrıs
Rum Yönetimi’nin vetolarıyla karşılaştık. Bilhassa 8 başlık onlar tarafından
bloke ediliyor ki, biz bu blokaj kaldırılmadan hareket etme şansına sahip
değiliz. Bunun yanında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin şahsi tavırları da açıkçası bu süreci yavaşlatan engellerden biriydi. Merkel bile
imtiyazlı ortaklık gibi şimdiye kadar hiç
olmamış bazı alternatifi ortaya sürme-
ye başladı. Siz öyle bir dönemde, öyle
bir grupla iş yapmaya çalışıyorsunuz
ki, bir kurallar manzumesi ve bu kurallar içinde yer almayı düşünürken
size farklı kurallar uygulanmaya çalışılıyor. O dönemki başbakanımızın söylediği ‘Oyun içinde, 90’ıncı dakikada
kural değiştirilmez’ dediği hususlarla burada karşı karşıya kalıyoruz. Halbuki bizim bilgimize, gördüklerimize
göre nedir? Eğer bir ülke AB ile üyelik müzakerelerine başlamışsa, o artık
AB üyesi demektir. Belirli prosedürleri yaptınız mı o ülke AB üyesi olacaktır. Biz bunu böyle görüyoruz. Ama bu
geçtiğimiz dönem bu böyle gerçekleşmediğinden dolayı insanların şevki azaldı.”
15 numaralı faslın açılması gerekiyor ama gerçekleşmiyor
İnsan ilişkilerinin karşılıklı güvene dayanan ilişkiler olduğunu dile getiren
Vardan, sarsılan güvenin toparlamasının çok zor olduğunu kaydediyor.
AB’ye üyelik sürecinde güveni zedeleyici çok şeylerle karşılaşıldığını belirten Vardan, sözlerine şöyle devam
ediyor: “Şimdi bizim burada en çok
gördüğümüz, karşılıklı birbirine duyulan güvenin azalması. Çünkü bir
şey yapıp karşılığını görmediğiniz zaman sizin gardınız düşüyor. Hakikaten karşıya güvenemiyorsunuz. Ben
aynı zamanda bir buçuk yıl öncesinde kurulmuş olan Türkiye İnsan Hakları Kurulu üyesiyim. Dünden bugüne yapılan demokratikleşme çalışmaları içerisinde insan haklarının geldiği seviyeyi görenlerden biriyim. Tabi
ki eksikliklerimiz yok anlamına gelmiyor bu. Fakat sonuçta biz bunları yapacak kapasitedeyiz. Yargı ve adalet
mekanizmasındaki problemler, temel
insan haklarındaki sıkıntılar... Bunları
yavaş yavaş çözmekle beraber AB diyor ki burada ilerleyin. Peki o zaman
biz de diyoruz ki bu konularda iki temel başlık var. 23 ve 24 nolu başlıklar. Biz bunları açın diyoruz. Bunu sadece biz değil, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ve Merkel de söylüyor.
İtalya Cumhurbaşkanı da bunları söylüyor. Biz de Türkiye olarak bir hareket bekliyoruz. Ama açmıyorlar. Bu
başlıklar Kıbrıs Rum Yönetimi’nin blokajı altında. Kaldı ki başka bir başlık daha var hepimiz açısında önemli.
15 no’lu enerji faslı. Ukrayna’daki hadise, AB’nin enerjiyle bağımlılık noktasında kendini güvenilir hale getirecek bir çözüm bulunması yolunu ortaya çıkardı. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle AB’ye en güvenilir enerji
sağlayacak rotayı çizebilecek durumda olması. Bu da 15 no’lu faslın açılmasını gerektiriyor baktığınızda ama
gerçekleşmiyor. Peki bunda kabahat Türkiye’nin mi? Hayır. O da Kıbrıs Rum Yönetimi’nin blokajı altında.
İşte bu zedelenen güven. 23 ve 24
no’lu fasıllar Türkiye’yi ilgilendiriyor,
15 no’lu fasıl hem Türkiye’yi hem de
AB’yi ilgilendiriyor. Bunu bir an önce
yola koymamız lazım. Öte yandan 19
no’lu sosyal politikalar faslına da hazırız, diğer ekonomi fasıllarına da hazırız. Burada ciddi bir samimiyetsizlik
görüyoruz.”
AB’nin genişlemeye ihtiyacı var,
Junker’in açıklamaları talihsiz
Göreve yeni başlayan ve üye ülkelerden çok ciddi destek alan AB Komisyonu Başkanı Jean Claudie Junker,
AB’ye 5 yıl içinde yeni üye almayacaklarını açıklamıştı. Junker’in sözlerini değerlendiren Vardan, bunun çok
Eylül 2014
48
RÖPORTAJ
talihsiz bir açıklama olduğunu söylüyor. Vardan, “Böyle olacak dahi olsa
söylenecek bir laf değil. Sistemin ruhuna aykırı. Kaldı ki gerçekçi de değil. AB’nin genişlemeye ihtiyacı olduğu biliyoruz bazı noktalarda ekonomik bağlamda vs. Peki bu Batı Balkanlara açılma duracak mı? Özellikle
Ukrayna’nın durumunda sonra oradaki gelişmeyi nasıl göz ardı edersiniz? Türkiye 2004 yılında müzakerelere başladıysa bu elbette bitirilecek.
Biz bu bilince sahip olalım da, ona
göre karşı tarafa yüklenelim. Bizce talihsiz bir açıklamaydı. Fakat biz buna
bakarak hareket etmiyoruz. Bizim bir
projemiz var ve biz ilerliyoruz. Zaten
Türkiye’nin normal koşullarda önümüzdeki 5 yıl içinde üye olması ihtimali de, onun söylediğinden bağımsız olarak, gözükmüyor. Biz diyoruz ki
mesela 2018 bu müzakerelerin biteceği bir tarih olsun. Biz eğer 2018’e
kadar müzakereleri bitirebilirsek eğer,
ondan sonraki diğer aranjmanların
yapılmasıyla beraber 2023 yılında, ki
Türkiye Cumhuriyet’in yüzüncü yılında biz AB üyesi bir ülke olalım” diyor.
Serbest Ticaret Antlaşmaları’larında
da (STA) haksızlık yapıldığını belirten
Vardan, “AB, üçüncü dünya ülkeleriyle STA imzalıyor. Fakat kendileriyle Gümrük Birliği içerisinde olmamıza rağmen bizi bu anlaşmanın bir tarafı yapmıyor” diyen Vardan, bunun
iş dünyası olarak kendilerini rahatsız ettiğini söyledi. Vardan, “Bize diyor ki, benim STA yaptığım ülke ile siz
de görüşme yapın. Fakat o ülke sizle
böyle bir STA yapmak istemezse, sizin yapacağınız hiçbir şey yok. Bizim
burada istediğimiz, tamamen adil bir
düzen. AB eğer düşünüyorsa kendilerinde adalet düzeni iyidir falan, o zaman bunun her anlamda tesis edilmesi lazım. Biz burada bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz” diye konuşuyor.
Bakan Ali Babacan’ın da dediği gibi sanayi yatırımları son
dönemde geriledi
Kilogram değeri yüksek ihracat yapabiliyor olmamız gerektiğini ifade
eden Vardan, Türkiye’de sanayi yatırımlarının son dönemde gerilediğini,
Başbakan Yardımcı Ali Babacan’ın
da bu konuya dikkat çektiğini belirterek şunları söyledi: “Üretim çok
önemlidir bir ülkede. Üretim kabiliyeti, katma değerli üretim yapabilmek çok önemlidir. Bunları düşündüğünüz zaman sanayileşmeyi siz
Eylül 2014
“AB, üçüncü dünya ülkeleriyle STA (Serbest Ticaret Antlaşması) imzalıyor. Fakat kendileriyle Gümrük Birliği içerisinde olmamıza rağmen bizi bu anlaşmanın
bir tarafı yapmıyor. Bu, iş dünyası olarak bizi rahatsız ediyor. AB,
bize diyor ki, benim STA yaptığım
ülke ile siz de görüşme yapın. Fakat o ülke sizle bir STA yapmak
istemezse, sizin yapacağınız hiçbir
şey yok. Bizim burada istediğimiz,
tamamen adil bir düzen. AB eğer
kendilerinde adalet düzeni iyidir
diye düşünüyorsa o zaman bunun
her anlamda tesis edilmesi lazım.
Biz, burada bir haksızlık olduğunu
düşünüyoruz.”
göz ardı edemezsiniz. Fakat gelişmiş ülkelerin nasıl geliştiğine baktığınızda, zaman içinde bu ülkelerin
hepsinde hizmetler sektöründeki payın zaman içinde arttığını görüyorsunuz. İnsanlar belirli bir gelir seviyesinin üstüne çıktıkça, bu tür alandaki faaliyetlerin ve gelir mekanizmasının arttığını görürsünüz. Bu kaçınılmaz bir hadise. Sonuçta bizim de
önümüzdeki yıllarda istesek de istemesek de kaymakta olduğumuz bir
alan. Biz belki şunu yapmalıyız: Belirli sanayiler var ki çift haneli büyümeler yapıyor. Mesela yazılım sektörü çok önemli Türkiye açısından ki
biz bunu genç nüfusumuzla rahatlıkla yaparız. Sektörel bazda bize katma değer sağlayacak alanları seçip
onun üzerinde yoğunlaşmamız gerekir. Bazı sektörler iptal edilsin diye
demiyorum ama ağırlıklarının azaltılması söz konusu olabilir. Stratejik
sektörler belirleyip, kilogram değeri yüksek ihracat yapabiliyor olmamız
lazım. Teknoloji alanındaki yatırımlara ağırlık vermemiz lazım.”
Lobiciliği öğrenmemiz lazım
Tek taraflı bir çalışma yapmanın yeterli olmadığını belirten Vardan, bir
taraftan Gümrük Birliği ile ilgili olarak güncelleştirme çalışmaları yapılırken, TTIP gibi yeni nesil anlaşmalarda neler yapılması gerekiyorsa
onun da yapılması gerektiğine işaret ediyor. Vardan, “Türkiye iş dünyası olarak birçok ayrı kanaldan bu
çalışmalar yapılmaya devam edi-
yor. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD’ın, bizim İKV’nin, TİM’in yaptığı çalışmalar var. Bir de bakanlıkların baskıları
var. Bakın Avrupa genelinde yoğun
bir Türk nüfusu var. Orada vatandaş olamamalarının, sisteme entegre olamamalarının sorun olduğunu
düşünüyoruz. Yoksa Fransa’da mesela Türkiye aleyhine o kararlar çıkar mıydı? Toplu hücum ve müdafaayı, lobiciliği kesin öğrenmemiz
lazım. Burada hep beraber çalışmamız lazım” ifadelerini kullandı.
Daha az evrakla yeni vize
başvuruları mümkün olacak
Türkiye’deki AB üye ülke konsoloslukları 25 Eylül 2014 tarihi itibarıyla Vize Bilgi Sistemi’ni (VBS) kullanmaya başlayacaklar. Schengen üyesi AB üye ülkelerinin vize bilgilerini
paylaşmasına imkân sağlayan merkezi bir veri tabanı olan VBS ile birlikte, Schengen vizesi başvurularında
yeni bir dönemin başlayacağı belirtiliyor. Bu sistemin önemli bir çalışma
olduğunun altını çizen Vardan, “Bu
aslında bilgilerin paylaşımı anlamına
gelen bir husus. Her bir konsolosluğa ayrı ayrı evrakları götürüyorsunuz.
5 senelik bir dilim içinde, ki bu süre
içerisinde buna bile gerek kalmayacak diye düşünüyoruz, İtalya’ya,
Fransa’ya, Almanya’ya başvurduğunuz zaman, bu ana temel bilgilerin
hepsi dijital olarak paylaşılma imkanına sahip olacak. Siz o zaman kendi konumunuzla ilgili bir değişiklik
varsa, bu değişiklik ile ilgili ilave bilgi
vereceksiniz. Onunla beraber daha
rahat vize alabileceksiniz” ifadelerini kullandı.
2023 ihracat hedeflerine
ulaşabilmenin yolu ‘güçlü
lojistik’ten geçiyor
İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan, Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda 500 milyar dolarlık bir hedefi gözüne kestirdiğini söyledi. Vardan, ihracatın
en önemli ayağının lojistik olduğunu ifade ederek ‘güçlü lojistik’
kavramının önemsenmesi gerektiğini belirtti. İKV olarak UND’ye
her türlü desteği vereceklerini
ifade eden Vardan, UND’nin çalışmalarının ülkemiz ekonomisi
için son derece önemli olduğunu da belirtti.
49
Hisarcıklıoğlu: ABD ile
ticarette sınıf atlamak istiyoruz
New York’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın katılımıyla TOBB, ABD Ticaret
Odası ve Yatırım Promosyon Ajansı’nın ortaklaşa düzenlediği toplantıda konuşan TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ABD ile ticarette sınıf atlamak istediklerini söyledi. Hisarcıklıoğlu, “Türkiye’nin, Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’na dahil edilmesi veya Türkiye ile ABD arasında imzalanacak bir serbest ticaret anlaşması, ilişkilerdeki sınıf atlamanın somut adımları olacaktır” dedi. Coca-Cola Yönetim Kurulu Başkanı ve
CEO’su Muhtar Kent de ABD’li CEO’lara Türkiye’ye yatırım çağrısında bulundu.
T
OBB, ABD Ticaret Odası ve Yatırım Promosyon
Ajansı’nın ile birlikte düzenlediği toplantı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan ve Coca-Cola
CEO’su Muhtar Kent başta olmak
üzere, ABD’nin önde gelen firmalarının CEO’larının katılımıyla New
York’da gerçekleştirildi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu burada
yaptığı konuşmada iki ülke arasındaki ticaretin ve yatırımların artmasını arzu ettiklerini anlattı. “Sizi Türkiye ile daha fazla ticaret ve daha fazla
yatırım yapmaya davet ediyoruz” diyen Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin 2023
yılı vizyonunun yatırımcılara çok geniş
bir işbirliği alanı sunduğunu ifade etti.
Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda ekonomisini iki-buçuk
misli büyütmeyi planladığına dikkat
çekerek, “Üretimde yüksek teknolojili ürünlere yönelmek istiyoruz. Birlikte çalışmak, Türkiye’de yatırım yapmak için çok büyük fırsatlar var” diye
konuştu. TOBB Başkanı, “Aynı zamanda, başta bölgemiz olmak üzere,
üçüncü ülkelerde çok sayıda birlikte
iş yapma imkanı var. Biz, işbirliği ve
ortaklık alanlarımızı daha da genişletmeye hazırız” ifadesini kullandı.
Daha fazla yatırım daha fazla
ticaret arzusu
İş dünyası olarak, Türk-Amerikan
ilişkilerinin iktisadi yönünün artık sınıf
atlaması gerektiğini düşündüklerini aktaran Hisarcıklıoğlu, daha fazla
yatırım, daha fazla ticaret yapmaları gerektiğine vurgu yaptı. TOBB ve
ABD Ticaret Odası olarak da, 2012
yılından beri sürdürdükleri çabaların
bu yönde olduğunu bildiren TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, bu
çerçevede Türkiye’nin, Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’na
dahil edilmesi veya Türkiye ile ABD
arasında imzalanacak bir serbest ticaret anlaşmasının, ilişkilerdeki sınıf
atlamanın somut adımları olacağını
söyledi. Hisarcıklıoğlu, “Türkiye’nin
dünya ekonomisini kökten etkileyecek bu büyük ekonomik entegrasyonun dışında kalmasını düşünmek
dahi istemiyoruz” diye konuştu
İşadamları, iki ülke ilişkilerinin
çimentosudur
Konuşmasında toplantıyı onurlandırdığı ve Türk-Amerikan ilişkilerinin iktisadi boyutuna da verdiği yakın destek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
teşekkür eden Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu: “Biz, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olarak, Türk-Amerikan ilişkilerinin iktisadi yönünün gelişmesi için
uzun süredir çaba içerisindeyiz. Zira,
biliyoruz ki, işadamları ve işadamlarının iktisadi faaliyetleri, Türk-Amerikan
ilişkilerinin çimentosudur, demiridir.
Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı
Sayın Obama olmak üzere, hükümetlerimizin de ilişkilerin iktisadi yönünü
geliştirmeye dönük güçlü siyasi iradeleri ve somut çabaları bize umut ve
cesaret veriyor. Türkiye hızlı büyüyen
ekonomisi, nitelikli beşeri sermayesi
ve coğrafi konumuyla yatırım için son
derece cazip bir ülkedir. Sizi Türkiye ile daha fazla ticaret ve daha fazla
yatırım yapmaya davet ediyoruz”
Muhtar Kent’ten Türkiye’ye yatırım çağrısı
Toplantıda Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı takdim etmeden önce
kısa bir konuşma yapan CocaCola Yönetim Kurulu Başkanı ve
CEO’su Muhtar Kent de, “Sayın
Cumhurbaşkanı’nın, ülkenin bugün halen gerçekleştirdiği büyümenin temellerinin atılmasını sağlayan birçok ekonomik reformu yaparak sergilediği liderliğe hepimiz
şahit olduk. Türkiye bugün dünyanın en güçlü ekonomilerinden birine sahip. Yenilikçi girişimciler ülkeyi
tekstil ve giyim gibi geleneksel olarak güçlü olduğu alanların dışındaki birçok sektöre taşıyor. Bunların
arasında, teknolojiden mühendisliğe, inşaattan tarıma, tüketim ürünlerinden perakendeye ve kadar birçok alan bulunuyor” dedi. Muhtar
Kent konuşmasında Türkiye’ye yatırım çağrısında da bulunarak şunları söyledi: “Amerikalı dostlarıma ve
meslektaşlarıma, Türkiye’ye ve potansiyel Türk ortak ve tedarikçilere
daha yakından bakmalarını tavsiye
ederim. Yapacağınız yeni yatırımların Türkiye pazarına hitap etmekle
kalmayıp aynı zamanda Türkiye’yi
bölgenin geneline bir çıkış kapısı olarak kullanabilmenizi de sağlayacağı düşünüldüğünde, böyle bir
karardan pişman olmayacağınıza
eminim.”
Eylül 2014
50
RÖPORTAJ
Keleş: Gümrük mevzuatı
büyük bir engel
Transit ticaretin önündeki engellerin kalkması gerektiğini belirten Sertrans Yönetim Kurulu Başkanı ve UND Başkan Yardımcısı Hakan Keleş, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için
Gümrük Mevzuatı’nın yeniden ele alınması gerektiğini vurguluyor. Gümrük Mevzuatı’nın
büyük bir engel olduğunu kaydeden Keleş, “Gümrük mevzuatı büyük bir engel. Çünkü
firmalarımız transit ticareti kendi antrepoları üzerinden gerçekleştiremiyor” diyor.
Sertrans, 1989 yılında Karaköy’de
bulunan Funda Han’da 30 metrekare ofisiyle lojistik sektörüne merhaba diyor. O yıl firmanın çalışan sayısı beş kişiden oluşuyor. 1990 yılında
NATİSA S.A. Kuzey Fransa ile anlaşma yapılıyor. Fransa’ya direkt taşımalar başlıyor. Sertrans, 1991 yılında Halkalı’daki ofise taşınıyor. 1992
yılında kurucu ortaklardan birinin
ayrılmasıyla şirket sahipliği tamamen Keleş Ailesi’ne geçiyor. 1993’te
ilk araçlar (1993 Model 4 adet Renault Major Çekici ve 5 adet Römork) satın alınıyor ve çalışan sayısı
17 oluyor. Sertrans sektördeki ilk askılı taşımacılığı başlatan firma olarak
da sektöre farklı bir sound kazandırıyor. 1994’te iki adet kamyon rö-
Eylül 2014
mork alınıyor ve İzmir Ofisi açılıyor.
İspanya’ya direkt taşımalar başlıyor.
1995 yılında 5 adet Renault Major çekici ve 5 adet römork satın alınıyor. Tonaj kapasitesini tamamlayan Sertrans, C2 uluslararası taşıma
yetki belgesini alıyor ve FIATA üyesi
oluyor. 1996 yılında Beylikdüzü’nde
ki 1000 metrekarelik ilk depo açılıyor. Sertrans, ilk kez kendi deposunda mal kabulü ve yükleme faaliyetlerine başlıyor. Ofisler de Halkalı’dan
Beylikdüzü’ne taşınıyor. Bakım birimi
oluşturularak ilk kez kendi araçlarına bakım yapmaya başlıyor. 10 adet
Renault Magnum, 5 adet Renault
Premium çekici ve 5 adet römork satın alınarak araçların tümüne Satellite uydu takip sistemi takılıyor. Ayrı-
ca Sertrans, SoftTrans yazılımını kullanan Türkiye’deki ilk lojistik firması
oluyor ve hava kargo operasyonlarına başlanıyor. Tüm filoya Satallite
(uydu takip) sistemi kuruluyor. 1997
yılında 5 adet Mercedes Çekici ve 5
adet römork alınıyor. Soft finans satın alınarak finans ve soft trans entegrasyonu sağlanıyor. Firmanın çalışan sayısı 60 oluyor. 1998’de ‘Seri
Gümrükleme A.Ş.’ kurularak IATA
acentesi yetki belgesi alınıyor. Satko araç takip ve Soft Trans entegrasyonu sağlanıyor. Bu yıllarda Sertrans, kurumsallaşma çalışmalarına
hız veriyor. Kurum içi mesleki eğitimlere ağırlık verilerek profesyonel
eğitim desteği başlatılıyor. 1999’da
sektörde ilklerden olan ISO 9000
51
Kalite Güvence Sistemi belgesi alınıyor. WCA (World Cargo Alliance)
üye olunuyor, hava ve deniz kargo
hizmetleri başlıyor. S Sigorta kuruluyor ve müşterilere sigorta hizmeti sunulmaya başlanıyor. UND Ro-Ro’ya
ortak olunuyor ve Arthur Andersen
tarafından lojistiğe geçiş amaçlı audit yapılıyor.
Sertrans emin
adımlarla büyüyor
2000 yılında Güzelce’de işletme, ihracat, bakım, depo ve antrepo departmanları faaliyete geçiyor. 5 Mercedes, 10 adet Daf toplam 15 Çekici ve 15 adet römork alınıyor.
Fransa’da mevcut acentenin iflası üzerine tüm yapı yeniden kuruluyor. Mango’ya komple lojistik hizmeti verilmeye başlanıyor. Sektörde bir ilk olarak Day 5 Done ürünü hizmete giriyor. Samandıra Lojistik Depo ve Antrepo faaliyete geçiyor. Süreçlerin tanımlanması ve geliştirilmesi için danışmanlık hizmeti alınıyor ve tüm iş süreçleri tanımlanarak arşiv çalışmaları başlatılıyor. 2001’de
6 adet Volvo, 10
adet Daf Çekici ve 16 adet römork
satın alınıyor. 2002’de ACT Lojistik
A.D. Bulgaristan’da kuruluyor. Lojistik merkez kurulmak üzere Hadımköy
de 35 bin metrekare ve 12 bin metrekare arazi alınıyor. 2003’te
120 ülkede 14 bini aşan üyesi bulunan ticaret örgütü “Trade Leaders
Club” ve İspanya’nın seçkin kuruluşu “Editorial Office” 2003 yılı kalite ödülünü Sertrans’a veriyor. 2003
yılında, Dünya Gazetesi’nin yaptığı “Sektörlerinde Yılın Başarılı Şirketleri” araştırmasında Sertrans, Lojistik dalında en başarılı ilk üç firmadan biri seçiliyor. MSN Gümrükleme İstanbul’a taşınarak müşterilere
komple hizmet vermeye başlanıyor.
Türkiye’de ilk kez karayolu ile 10
günde Fas-Tunus taşımaları yapılmaya başlanıyor ve Arman Kırım ile süreç çalışmalarına başlanıyor. 2004
yılında kapalı vagon taşımacılığı faaliyetlerinde bulunmak üzere Rayser A.Ş. kuruluyor. İlk vagon taşıması 17 Kasım 2004 yılında yapılıyor.
Kütahya Seramik firmasına ait 510
ton seramik yükünü Adana’ya taşınıyor. İlk 10 vagonluk taşıma blok tren
olarak gerçekleşiyor. Kumaş Kalite Kontrol hizmeti Mart 2004 yılında
Güzelce’de faaliyete geçiyor ve çalışan sayısı 190 oluyor. 2005 yılın-
da açık vagon taşımacılığı faaliyetlerinde bulunmak üzere SerFırat kuruluyor, Bursa ofis kuruluyor ve ACT
Lojistik Romanya’da kuruluyor. Lojistik Merkez kurulmak üzere Gebze Şekerpınar’da 58 bin metrekare arsa alınıyor. Rayser Vagon taşımaları için Adana’da 17 bin metrekare arsa alınıyor. Yaklaşık bin nakliyecinin yer aldığı sektörde Sertrans,
UBAK kriterlerine göre sıralamada
17. oluyor. IK fonksiyonlarının yapılandırılma çalışmaları başlıyor ve
2006 yılında Sertrans Holding kuruluyor. SerFırat için Konya’da Demiryolu ve havayolu bağlantısına uygun
23 bin 729 metrekare arsa alınıyor.
Yaklaşık bin 100 nakliyecinin yer aldığı sektörde Sertrans, UBAK kriterlerine göre sıralamada 15. oluyor.
Mavi – Yeşil kurum içi bülten yayın hayatına başlıyor. 2007 yılında
Transer Logistics faaliyetlerine başlıyor. Transer EOD, Bulgaristan faaliyetlerine başlıyor. Transer EOD, 10
Adet Bulgar plakalı araçları ile hizmet vermeye başlıyor. Yaklaşık bin
500 nakliyecinin yer aldığı sektörde UBAK kriterlerine göre sıralamada
Sertrans 14. sırada, Transer 59’uncu
sırada yer alırken, Sertrans Holding
toplamda 7. sırada yer alıyor. Daha
güçlü bir gelecek tasarımı için insan
kaynağı odaklı 3P projesi başlatılıyor.
Performans yönetimi uygulamalarının başlatılması çalışmalarına hız veriliyor. Sertrans Intranet sistemi devreye alınıyor. 2008 yılında Sertrans
Holding, Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni
imzalıyor. Hadımköy Lojistik depo inşaatı başlıyor. Güray Sabit ile Yetenek Yönetimi, 360 uygulamalarının devreye alınması ve sürekli geliştirmeleri çalışmaları başlatılıyor. SAP
Eylül 2014
52
RÖPORTAJ
sistemine geçiliyor. 2009 System Alliance ‘a üye olunuyor. 20 vagon
ve 50 konteyner alınıyor. System Alliance üyesi Rhenus ile çalışılmaya başlanıyor. Yurt içi ve yurt dışı
müşterilere online yük-depo- dağıtım takibi sistemden devreye alınıyor. 2010 yılında Sertrans Müşteri Şikayet Yönetim Sistemi oluşturularak ISO 10002:2004 Belgesi alınıyor. Kal-Der UKH İyi niyet Belgesi imzalanarak EFQM Mükemmellik Modeli iş yapış şekli olarak kabul
ediliyor. EFQM Mükemmellikte Yetkinlik 3 yıldız belgesi alınıyor. 2012
yılında icra kurulu kuruluyor ve eğitim yılı ilan ediliyor. Kurum içi dergi
Mavi-Yeşil’in ismi Serlife olarak değişiyor. 2013 yılyında Avusturya ve
Polonya hatları açılıyor. Sertrans Lojistik Tedarik Zinciri Yönetimi A.Ş.
kuruluyor. Hadımköy merkezine taşınılıyor. ISO 14001:2004 Çevre Yönetim Sistemi belgesi alınıyor. OHSAS 18001:2007 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim belgesi alınıyor. ISO
27001:2005 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi belgesi alınıyor. Sektörde
bir ilk olan IQ + Shuttle ürünü ekim
ayında hizmete giriyor. 2014/te Ukrayna direkt hattı hizmete açılıyor ve
İngiltere direkt hattı açılıyor. Sertrans
Yönetim Kurulu Başkanı ve UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Keleş ile Sertrans özelinde ve lojistik genelinde değerlendirmelerde
Eylül 2014
bulunduk.
2014 yılı 2013’ten
daha verimli geçiyor
Sertrans Yönetim Kurulu Başkanı ve
UND Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hakan Keleş, 2014 yılının
2013 yılına oranla daha pozitif geçtiğini ifade ederek, “2013’ün genelinde bir sıkıntı oldu. Bu yılı kötü
bekliyorduk ama bu yıl iyi gitti. 2015
seçiminden sonra her şey daha iyi
olacak diye düşünüyorum. Bu yılın yılsonunda ufkun açık olduğunu
görüyorum ama asıl 2015’ten çok
umutluyum” diyor. 2015 seçimlerinden sonra fotoğrafın büyük kısmının görülebileceğini ifade eden Keleş, yılsonu itibarıyla Sertrans olarak
hedeflerine ulaşacaklarının da altını
özellikle çiziyor.
Irak sektörümüzü
çok ciddi etkiledi
Irak’ın Türkiye için çok önemli bir
pazar olduğunu ifade eden Keleş,
“Irak, Türkiye için önemli bir pazar.
Irak, sektörü çok ciddi etkiledi. Buradaki sıkıntının acilen çözülmesi gerekiyor. Ama Ortadoğu’nun kaderinde hep bir kaos var. Bir zamanlar İran sıkıntılıydı. Şimdilerde başta Suriye olmak üzere Irak sıkıntılı…
Ortadoğu’da bu durumlara maalesef alıştık. Tam bir şeyler iyi olacak
derken akabinde bir sıkıntı daha oluyor” ifadesini kullanıyor. Sektörün ve
Türkiye’nin geleceği için Irak’ta yaşanan kaosun son bulması gerektiğini ifade eden Keleş, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için Irak ve genel
anlamda Ortadoğu pazarına ihtiyaç
olduğunu da belirtiyor.
Ukrayna’daki gelişmeleri
yakından takip ediyoruz
Güney’imizde olduğu kadar
Kuzey’imizde de başta Ukrayna olmak üzere ciddi sıkıntıların yaşandığını aktaran Keleş, Türkiye lojistik
sektörünün artık bu kaotik durumlara alıştığını ve bu durumların üstesinden geldiğini ifade ediyor. Keleş,
Ukrayna ve çevresindeki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ifade
ederek 2023 hedefleri doğrultusunda bu ülkelerin Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından iyi etüt edilmesi
gerektiğini de vurguluyor.
Yurt dışı firmalardan
Sertrans’a yoğun ilgi var
Global ekonomik gelişmeler çerçevesinde şirketlerin yabancı ortaklarla birleştiğini ifade eden Keleş,
“Yurt dışından gelip de Türkiye’de iş
yapmak isteyen ve bu anlamda da
lojistik firmalarını satın almak, ortaklık yapmak isteyenlerin çok da
alternatifi kalmadı aslında. Çünkü
Türkiye’de belirli lojistik firmalar yabancı ortaklıklar yaptılar. Bu bakımdan Sertrans’a ilginin olması çok
53
doğal. Ama ben şirketimizin tek başına ilerlemesinden yanayım. Yarının
bizler için neler getireceği belli değil
ama şirket anlamında plan ve programlarımızı uzun vadeli yapıyoruz.
Ben dayanmaktan ve şirketi satmamaktan yanayım” diyor. Keleş, bu ilginin kendilerini mutlu ettiğini belirterek şirketin ileriye dönük planlamasını yaptıklarını ve bu plan doğrultusunda hareket edeceklerini sözlerine ekliyor.
Rusya ve Türkiye arasında
entegrasyonun sağlanması
gerekiyor
Son günlerin en önemli konu başlıklarından birini de Rusya oluşturuyor.
Rusya’nın AB ile karşılıklı restleşmesini değerlendiren Keleş, Rusya ve Türkiye arasında entegrasyonun sağlanması gerektiğini söylüyor. “Rusya’nın
AB’ye, AB’nin Rusya’ya ambargosunun dışında Rusya’nın Türkiye’yi hub
olarak kullanması için bizim de gerekli altyapıyı yerine getirmemiz gerekiyor” diyen Keleş, batılı büyük firmaların Türkiye’yi bir geçiş ülkesi
olarak kullanma niyetinin bulunduğunu, kendilerinin de bunu firmalara tavsiye ettiklerini belirtiyor.
Türkiye’nin Rusya’ya şu anki ihracatının yüksek düzeyde olmadığını anlatan Keleş, ancak Avrupalı firmaların Türkiye seçeneğini kullanarak bu
ülkeye hızlı ve ucuz taşımalar gerçekleştirebileceklerini ifade ediyor. Ancak burada da mevzuat sorunu ortaya çıkıyor. Keleş bu sorunu şöyle
anlatıyor: “Havalanındaki malı ben
son gümrük olarak yüklemek zorundayım. Mesela orada 50 metreküp
yük var. TIR’ı da 100 metreküp olarak kabul edelim. O malı oradan
alıp Sertrans’ın antreposuna getirip
diğer buradaki ihracat yüküyle konsolide edip kendi antrepomdan ihracat gümrüğü olarak çıkaramıyorum. Mevzuat diyor ki; 50 metreküpü kendi antrepondan yükle, sonra
oradaki malın neyse onu yükle oradan git. Bu sadece 50 metreküplük
yük değil. Haftada 2 bin 3 bin metreküplük yük uçakla, 500 konteynerlik mal denizyoluyla geliyor. Bunların hepsini geldiği gibi tık diye oradan çıkaramayız. Bu şirketler planlama yapan şirketler. Yükü üretimden
sonra gönderiyorlar ve o depodan
dağıtımını yapmak istiyorlar. Gelen
yükleri kendi antrepomuza koyar ve
buradan transit ticareti gerçekleştirebilirsek müşterimiz bize şu kadar
yükle, falanca yükleri koy ve gönder
diyecek. Belki mal 2-3 ay depoda
kalacak. Şimdi bunu yapamıyoruz.
Yani mevzuat transit ticareti kendi
antreponuzdan yapmamıza izin vermiyor. Bu durumu Avrupalı müşterinize anlatamazsınız. Bu durumda
2023 yılı hedefimizde olan hizmet
gelirini nasıl artıracağız. Transit ticaret hizmet gelirlerine çok büyük bir
katkı vermiyor mu?”
Kendi mevzuatımız elimizi,
kolumuzu bağlıyor
“Rusya’nın Türk lojistikçileri için fırsat olması için, hızlı balık olmamız
gerekiyor” diyen Keleş şöyle devam
ediyor: “Biz hep, Türkiye lojistik ülkesi, Türkiye transit ülke vs. diyoruz.
Ama kendi mevzuatımız elimizi, kolumuzu bağlıyor. Gümrük’le ilgili mevzuatın değiştirilerek ‘hızlı balık’ olmamız gerekiyor. Yetkililerimizin bize şikayetlerimiz ve önerilerimizde süratle
dönmesi gerekiyor. Gümrük’le ilgili
suistimal yapanların cezalandırılması
ve ayıklanması gerekiyor. Biri olumsuz bir şey yaptı diye bütün sektörün
cezalandırılması gerekmez.”
Lojistiği milli mesele
olmalı, milli dünya
markaları yaratmalıyız
Dünya ekonomik sistemi içerisinde
‘hız’ kavramının son derece önemli
olduğunu belirten Keleş, lojistiği milli bir mesele olarak ele almamız gerektiğini ifade ederek, Türkiye’nin
artık ‘milli dünya markaları’ ortaya çıkarma zamanı geldiğini söylüyor. “Türkiye-Rusya arasındaki ticarete baktığınızda inşaat şirketlerinin
Rusya’da çok iyi bilindiği ve tanındığını görüyoruz. Biz, aslında birçok aşamayı katetmişiz fakat kendi iç tüzüğümüzden dolayı birtakım şeyleri efektif yapamıyoruz” diyen Keleş, bununla ilgili yaşadıkları önemli bir örneği
de anlatıyor: “Bundan birkaç yıl önce
çok büyük bir İtalyan firması ile işbirliği yaptık. Malları sorunsuz taşıyoruz. Mal geliyor Halkalı Gümrüğü’ne
anında boşaltıyoruz. Ancak 3 ay sonra gelen araba takıldı. 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe giren kanuna (Geçici Depolama Statüsü) takıldık. Firma
yetkilisi atladı İstanbul’a geldi. Durumu yetkiliye anlattık. Toplantı yaptık
ve kendimizi savunmak zorunda kaldık. Tabi buna anlam veremediler.
500 milyar dolarlık ihracat hedefini sağlayacak olan sektör lojistik ama
baktığımızda lojistiğin önünde tuhaf
engeller olduğu da bir gerçek.”
Eylül 2014
54
GÜNCEL
Türkiye-Gümrük Birliği ilişkileri
yeniden yapılandırılmalı
Ankara HiltonSA Otel’de Türkiye- AB Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi konulu toplantı düzenlendi. UND başkanı Nuhoğlu, Dünya Bankası’nın raporunun Gümrük
Birliği-Türkiye ilişkilerini özetlediğini ifade ederken ABKAD Başkanı Prof. Dr. Belgin
Akçay, ABKAD olarak bu konularda yaptıkları çalışmaları aktardı. UND AB Danışmanı Can Baydarol ise Gümrük Birliği konusunda kafalarda bir dizi soru işaretleri olduğunun altını çizdi. Toplantıda öne çıkan görüş ise, “Türkiye-Gümrük Birliği ilişkilerinin yeniden yapılandırılması” şeklindeydi.
Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD)’nin Ankara HiltonSA’da eylül ayı içerisinde organize ettiği “Türkiye- AB Gümrük
Birliği’nin derinleştirilmesi “ konulu toplantı UND’nin sponsorluğunda gerçekleştirildi. Toplantıda Türkiye
ve Gümrük Birliği ilişkileri ele alındı.
Türkiye’nin AB serüveninin derinlemesine işlendiği toplantının açılış konuşmasını yapan ABKAD Başkanı Prof.
Dr. Belgin Akçay, Türkiye’nin jeostratejik bir konumda olduğunu belirterek ABKAD olarak Türkiye-AB ilişkileri üzerinde çalıştıklarını ve paydaşlara bu konularda bilgi akışında bulunduklarını söyledi. Akçay, Türkiye’nin
1960’lı yıllardan çok farklı bir şekilde
olduğunu ifade ederek ‘genişlemek
isteyen AB’nin Türkiye’yi yanına alması gerektiğine’ de vurgu yaptı.
UND Başkanı Nuhoğlu:
Daha iyi bir ortak gelecek
Türkiye- AB Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi konulu toplantıda
Eylül 2014
bir konuşma yapan UND Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, daha iyi bir ortak gelecek ideali ile, bu toplantıda bulunmaktan
duyduğu memnuniyeti dile getirerek
başladığı konuşmasında, “Hepinize, Türkiye-AB ilişkilerinin bu önemli dönemecinde daha iyi bir ‘Ortak
Gelecek’ düşüncesini bizlerle paylaşarak aramızda olmanızdan dolayı içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık İlişkisi’nin 51. yılını ve Gümrük Birliği’nin 18. yılını kutladığımız
bu yıl; aynı zamanda küresel ekonominin, ulusların ve bölgelerin artan korumacılık duvarına çarpıp düşüşe geçtiği ciddi bir krizin de 6. yılı.
Bugün OECD büyüme tahminlerini
mayıs ayına kıyasla düşürürken; gelecek yıl için sadece yüzde 1.1 büyüme öngörülen Euro Bölgesi, 2008
öncesi büyüme rakamlarını yeniden
yakalamak için yeni ve daha kısıtlayıcı ekonomik tedbirler almama-
ya çabalıyor… Tüm dünyada yaşanan bu ekonomik sıkıntılar, dünya
ticaretinin potansiyelinin altında gelişmesi, refahın ülkeler arasında eşit
olarak dağılamaması, küresel ekonominin geleceği açısından iyimser beklentilerden bizleri uzaklaştırıyor… Öte yandan, küresel sistem,
Avrupa Birliği ile ABD arasında imzalanması beklenen “Trans-Atlantik
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı”, AsyaABD arasındaki ticareti yeniden düzenleyecek “Trans-Pasifik Ortaklığı” olmak üzere, iki büyük değişime
hazırlanıyor… Kıtaların birleşmesini sağlayacak olan bu iki önemli anlaşma, elbette, tüm ilgili ülkelerin ekonomilerinde doğrudan birtakım değişiklikler yaratacaktır. Sadece “Trans-Atlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı”nın, Türkiye dahil 126 ülkenin ekonomisinde ciddi bir değişim getireceği öngörülüyor. Ancak,
bu birleşmelerin tüm uluslar açısından kazanca dönüşmesi için önce-
55
likle, mevcut sınır ötesi ticarette yaşanan ciddi sorunların ortadan kaldırılması zorunludur. Bugün aramızda değerli temsilcileri bulunan Dünya Bankası tarafından 2007 yılından beri yayınlanan “Küresel Lojistik Performans Endeksi”nde, ülkeler arasındaki bağlantılarda lojistik engellerin azaltılmasıyla ticarette yüzde 15 artış sağlanabileceği; büyüme oranlarında yüzde 2’ye
varan artışlar kaydedilebileceği belirtiliyor. 2007 yılında yayınladığı
‘Yük Lojistiği Eylem Planı’nda ‘Lojistiğin, AB’nin ekonomi makinesinin yağı olduğunu’ bir kez daha teyit eden Avrupa Birliği, lojistiği önümüzdeki 10-15 yıl için ‘yeniden, eski
büyüme hızını yakalayabilmek’ için
büyüme stratejilerinin temeline oturtmaktadır. Avrupa Komisyonu ve Avrupa Komisyonu’nun Taşımacılıktan Sorumlu Eski Başkan Yardımcısı
Siim Kallas’ın da bu endeks üzerinden yaptığı yorumda söylediği gibi,
“Lojistik, Avrupa’nın tek pazarında
şirketler ve vatandaşların yaşamlarının merkezinde yer alan, taşımacı firmaların verimli çalışmalarına
olanak sağlayarak Avrupa’yı ayakta tutmasını, küresel rekabette ekonominin büyümesini sağlayan yegane unsurdur” dedi. Bu noktada, küresel ekonominin temel bir gerçeğinden söz etmek gerektiğini ifade eden
UND Başkanı Nuhoğlu, üretimin çeşitli safhalarının coğrafi olarak dağınık hale gelmiş olması, hammaddenin, yarı mamul ve mamullerin sınırlar arasında mütemadiyen dolaşımının kendilerini lojistiğin öneminden
bir adım daha öteye; tedarik zinciri
bakış açısına taşıdığını belirtti.
Karayolu taşımacılığı bir
ulaşım modu değil, hayati bir
üretim aracı haline geldi
Son dönemde, küresel ticaretin temsilcisi Dünya Ticaret Örgütü’nün de
bu yeni bakış açısını dünya ticareti analizlerine yansıttığını gördüklerini ifade eden Nuhoğlu, “Katma Değerli Ticaret ya da Katma Değer Ticareti” olarak adlandırılan bu yeni
yaklaşıma göre;
-Geleneksel ticarette ihracatın menşei, tek bir ülke olarak alınırken;
-Artan dikey entegrasyon ve “üretimin küreselleşmesi” gerçeği temelinde, bir ülkenin ihracatı içindeki ithalat girdisinin de hesaplanması gerekiyor.
-Bu durumda, ülkelerin global üretim zincirleri içerisindeki mal ve hizmet akışlarının bütününde ne kadar
rol oynadıkları daha fazla önem kazanmış durumdadır.
Bugün sadece bir ülkeden diğerine mal satışından değil, sınırlar arası hammadde, yarı mamul ve aksamın dolaşır halde olduğu “küresel
bir tedarik zincirinden bahsediyoruz”
dedi. Dolayısıyla, artık ülkeler arası
rekabeti değil ‘Tedarik zincirleri arası rekabeti’ konuştuklarını dile getiren
Nuhoğlu, “Bugün İngiliz ekonomisi,
Alman ekonomisi, Türkiye ekonomisinden değil; küresel pazarlarda kendine yer bulma arayışında olan malların veya hizmetlerin hammadde tedarikçileri, yarı mamul tedarikçileri, üreticiler, nakliyeciler, bunları birleştiren prosedürleri yöneten kamusal
Toplantıya UND Ankara Yönetim Kurulu katılım gösterdi.
Eylül 2014
56
GÜNCEL
aktörlerden oluşan bütünsel tedarik
zincirlerinden bahsediyoruz” ifadesini kullandı. Bu zincirin İngiltere’deki,
Almanya’daki, Türkiye’deki üyelerinin kolektif başarısı, bu zincirin ürettiği ürünün başarısı anlamına geldiğini ifade eden Nuhoğlu, bu küresel
ekonomide ve tedarik zinciri mantığı içinde, karayolu taşımacılığının
artık sadece bir ulaşım modu değil,
hayati bir üretim aracı haline geldiğini vurguladı. Nuhoğlu konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Oysa, bu
hayati araç, Türkiye’den Avrupa’ya,
Avrupa’dan ise Türkiye’ye karayolundan gerçekleşen ticarette uzun
bekleme süreleri, transit taşımalara
uygulanan kotalar, transitten alınan
ek ücretler, sürücü vizeleri ve diğer
tarife dışı kısıtlamalarla ciddi şekilde
engellenmektedir. 18. yaşına erişen
Türkiye-AB Gümrük Birliği sayesinde, tam üyelik öncesinde başka hiçbir AB aday ülkesinde eşi görülmedik bir şekilde, iki ekonomi, şimdiden bütünleşmiş bulunmaktadır.”
AB’ye gerçekleştirdiğimiz
ihracatın yüzde 50’si AB
sermayeli firmalar tarafından
gerçekleştiriliyor
Türkiye’deki yabancı yatırımın yüzde 70’inin AB ülkelerinden geldiğini belirten Nuhoğlu; Türkiye’den
AB’ye gerçekleştirilen ihracatın yüzde 50’sinin AB sermayeli firmalar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Bu ihracatın girdisini sağlayan ithalatın yüzde 74’ünün ise AB ülkelerinden Türkiye’ye gerçekleştirildiğini belirten Nuhoğlu, “AB ülkelerinin
Türkiye’ye gerçekleştirdikleri ihracat,
Türkiye’nin AB’ye gerçekleştirdiği ihracatın 1,5 katıdır. AB’ye 47 milyar
Euro ihracat yapıyoruz; AB’den 70
milyar euro ithalat gerçekleştiriyoruz.
Avrupa Birliği, ürettiği malları Türkiye üzerinden gelişen pazarlara Orta
Asya’ya, Kafkaslara, Ortadoğu’ya,
Kuzey Afrika’ya, Türkiye üzerinden göndermektedir. Bu amaçla, Trans-Avrupa ulaşım ağları yeniden tanımlanmakta; Rusya ile yaşananlar; güneydeki siyasi görünüm,
Türkiye’yi AB ekonomisinin Doğu’ya
ve Akdeniz’e açılımında çok daha
vazgeçilmez ve güvenilir bir koridor
haline getirmektedir” dedi. Nuhoğlu,
esasen Türkiye-AB arasında karayoluyla gerçekleşen ticarette , ‘malların gerçekten serbest dolaşamıyor olmasının’ Türkiye’deki AB’li yatırımcı-
Eylül 2014
lar ve AB’deki üreticiler, tüketiciler ve
ticaret erbabı açısından da ciddi bir
sorun haline geldiğini belirterek bu
gerçeğin üzerinde durulması gerektiğini sözlerine ekledi.
Dünya Bankası Raporu
konuyu özetliyor
UND Başkanı Nuhoğlu, TürkiyeGümrük Birliği konusunda Dünya Bankası’nın bir rapor hazırladığını belirterek, “Sizlerle de paylaştığımız raporlarımızda gördüğünüz gibi, 8 Nisan 2013 tarihinde yayınladığı Türkiye-AB Gümrük Birliği
Raporu’nda Dünya Bankası çok net
olarak diyor ki; (Madde 102) “Karayolu kotaları ve özellikle de transit izinleri malların serbest dolaşımı önünde engeller oluşturmakta
ve transit trafiğini aksatarak Gümrük Birliği’nin tam anlamıyla işleyişini
sekteye uğratmaktadır. Madde 110
ise şunu diyor: “Serbest dolaşımı engellediği, Türkiye’nin ticaretine yük
getirdiği ve Türk taşıma şirketlerinin
kamyonlarını verimli bir şekilde kullanmalarını engellediğinden dolayı,
en azından GB kapsamındaki mallar
için hem ikili hem de transit taşımacılıkta karayolu taşımacılığı kotalarının
kaldırılması gerekmektedir.” Bugüne
dek, Avrupa’da transit geçtiğimiz ülkelerde Türk taşımacılarına karşı ‘pazarlık unsuru’ olarak kullanılan “transit geçişlerin” en doğal, en kısıtlanamaz hakkımız olduğunu artık biliyoruz. Artık ülkemiz yük pazarına nüfuz
etmeye çalışan ve bunu ne yazık ki,
büyük bir kural tanımazlık, suistimalcilik anlayışıyla yapan yabancı taşımacılara karşı kararlılıkla duruyoruz”
dedi. UND olarak tek isteklerinin eşit
muamele ve eşit şartlarda rekabet olduğunu ifade eden Nuhoğlu, bunu
devletin tüm ilgili mercileriyle birlikte
kararlılıkla talep etmeye devam edeceklerini belirtti.
Manservisi: Hizmet
ticareti Gümrük Birliği
kapsamına alınmalı
Açılış konuşmacılarından AB
Komisyonu’nun Türkiye Temsilciliği Başkanı Büyükelçi Stefano Manservisi birlikte çalışabilmenin birçok
şeyi aşma noktasında önemli olduğunu vurguladı. AB Komisyonu’nun
yeniden yapılanma sürecinde, kasım ayında görevi devralacak AB
Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin özel kalem mü-
dürlüğüne atanan Manservisi, “Bugüne kadar hep birlikte yaptıklarımız, bundan sonra daha fazlasını yapmamızı gerektiriyor” diyerek,
Türkiye’nin tam üyeliği öncesinde
iyileştirilmesi gereken temel alanları
şöyle sıraladı:
“Birinci olarak, ekonomik meselelerin tartışılabileceği ortak bir kurumsal çerçevenin oluşturulmasıyla genel ekonomiyi ilgilendiren konuların daha sık AB Konseyi gündemine
taşınmasının sağlanması. İkincisi iki
tarafın iş dünyasını bir araya getirip
özgürce fikir alışverişinde bulunmasını ve karar alıcılara öneriler oluşturmasını sağlayacak AB-Türkiye
Ekonomik Yuvarlak Masası benzeri bir yapının kurulması. Üçüncü
olarak ise Gümrük Birliği’nin mevcut sorunlu alanlarının düzeltilmesi ve kapsamının tarım, kamu alımları ve Ulaştırma dahil hizmet ticaretinin de Gümrük Birliği kapsamına
alınması…”
Soysal: Gelişen Türkiye AB
için çalışmalarını sürdürüyor
Türkiye’nin dünya pazarında daha
aktif bir oyuncu haline dönüştüğünü
ifade eden Avrupa Birliği Bakanlığı
Müsteşarı Engin Soysal, AB Bakanlığı olarak Türkiye’nin hem Gümrük
Birliği hem de AB ilerlemesi konularında çok önemli çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade etti. Soysal, 2023
hedefleri doğrultusunda Türkiye’nin
artık daha stratejik davrandığını ve
dünya pazarından daha fazla pay
alma çabasında olduğunu ifade etti.
Soysal, STK’larla beraber çok önemli güçbirliği gerçekleştirdiklerini ifade ederek kamu’nun STK’lara destek verdiğini belirtti. Soysal, AB Bakanlığı olarak Türkiye’nin AB ilerlemesini sevindirici bulduklarını belirterek gelişen ve değişen Türkiye için
AB’nin önemli bir gerçek olduğu-
57
nu da vurguladı. AB Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Engin Soysal, Gümrük
Birliği’nin, mevcut haliyle Türkiye’nin
ve AB’nin beklentilerini karşılamaktan
uzak olduğunu vurgularken, “Serbest
ticaret anlaşmaları sürecinde yaşanan sorunlar, ticari araçlarımıza uygulanan kotalar, işadamlarına vize
kısıtlamaları, AB’nin karar alma mekanizmalarında yer alamamamız gibi
sorunların çözümü için sürdürülebilir mekanizmaların oluşturulmasının,
özellikle AB ile ABD arasında imzalanmaya hazırlanılan Trans-Atlantik
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı arifesinde Türkiye’nin kendi küresel konumunu değerlendirmek durumunda olduğunu” söyledi.
Baydarol: Gümrük Birliği’nin
ne olduğu kadar ne olmadığı
da tartışmaya açık
çen gün ilerlediğini ve dünya ile entegre olduğunu ifade etti. Baydarol,
Gümrük Birliği’nin bu haliyle Türkiye
için bir ‘ayak bağı’ olduğunu söyledi. Baydarol, AB ve Gümrük Birliği yetkililerinin Türkiye’ye karşı uyguladığı bu tek taraflı ilişkinin bir an
önce sona erdirilmesi ve her iki tarafı memnun edecek yeni bir uygulamaya geçilmesi gerektiğini belirtti. UND AB Danışmanı Can Baydarol, ‘AB ile Gümrük Birliği’ne rağmen Türkiye’nin AB’nin Ortak Ticaret Politikası’na dahil olamadığını,
Ortak Karar Alma Mekanizmasına
katılamadığını ve Ortak Bütçeden
pay alamadığını’ belirterek 1963’te
imzalanan Ankara Anlaşması’nda
öngörülen tam üyelik öngörüsü ile
teknik gelişmelerin paralel olmamasının yarattığı aksaklıkların kaçınılmaz olduğunu söyledi. Baydarol konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “İşadamlarının ve şoförlerin serbest dolaşımı meselesi var, hizmetini sunmak için kamyonuyla tüm Avrupa’yı
dolaşan şoförlere turist muamelesi yapılıyor. Oysa AB içinde dolaşan
bu şoförler yine AB ülkelerinin mallarını taşmaktalar. Türkiye’nin ihracatının yüzde 50’sini, Türkiye’de yerleşik AB sermayeli şirketler gerçekleştiriyor. Gümrük Birliği, bugüne
dek Türkiye’ye ciddi bir yabancı yatırımın gelmesinde de anahtar rol oynamıştır. Özellikle 2004’ten sonra
Türk ekonomisi bitmiş; Türkiye’deki
ekonomi başlamıştır. Dolayısıyla,
Gümrük Birliği’nin mevcut aksayan
yönlerinin çözülmesi, Türkiye’deki
Avrupalının da çıkarına olacaktır.”
bu jeostratejik yapısının çok önemli bir avantaj sağladığını belirtti. AB
ülkelerinin Ortadoğu, Uzak Doğu,
Arap ülkeleri gibi önemli pazarlara ülkemiz üzerinden ulaştığını kaydeden Yücel Gümrük Birliği’nin eski
yapısıyla ticari alışverişe cevap veremeyeceğini sözlerine ekledi. AB
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yücel konuşmasında “Gümrük
Birliği’nin adil olmadığını” vurgularken, Gümrük Birliği’nin potansiyelinin altında gelişmesini engelleyecek bir diyaloğun, her iki ekonominin de genel çıkarına hizmet edeceğini” ifade etti ve Gümrük Birliği’nin
yapısal sorunlarının giderilmemesi halinde sorunların diğer alanlara da yayılacağı konusunda uyarıda bulundu.
Dilemre: Gümrük BirliğiTürkiye ilişkileri yeniden
düzenlenebilmeli
Yücel: Sanayi açısından
ilerleyen Türkiye’ye GB mevcut yapısıyla cevap veremez
Moderatörlüğünü Emekli Büyükelçi Bozkurt Aran’ın yaptığı oturumda bir konuşma yapan UND AB Danışmanı Can Baydarol, Gümrük
Birliği’nin aslında ne olduğunun tartışmaya son derece müsait olduğunu ifade ederek, Gümrük Birliği’nin
ne olduğu kadar ne olmadığının da
akıllarda soru işareti bıraktığını söyledi. 1960’lı yılların kafasıyla günümüze cevap verilemeyeceğini belirten Baydarol, Türkiye’nin her ge-
Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı Ahmet Yücel, Türkiye’nin
eski Türkiye olmadığını belirterek yeni dünya düzeninde ülkemizin dünyanın en önemli ülkelerden
biri konumunda bulunduğunu söyledi. 17. büyük ekonomi olduğumuzu belirten Yücel, Gümrük Birliği’nin
bazı iyileştirmeleri yapması gerektiğini ve Türkiye ticaretine cevap
vermesi gerektiğini vurguladı. Yücel, Türkiye’nin artık kaliteli ürünlerle dünya pazarına girdiğini ve ülkemizin sanayi açısından ilerleme kaydettiğini belirtti. Türkiye’nin dünyada
çok önemli bir lokasyonda bulunduğunu kaydeden Yücel, Türkiye’nin
Ekonomi Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Vekili Hüsnü Dilemre,
Türkiye’nin KİT (Kamu İktisadi Teşekkülleri) ve TOKİ gibi kurumlarla çok
önemli işler yaptığını belirtti. Dilemre, Türkiye-Gümrük Birliği ilişkilerinde tarafların konuyu iyi kavrayarak
ortak bir payda etrafında buluşabileceklerini belirterek, “Türkiye tarafı olarak Gümrük Birliği ile konuşup
Eylül 2014
58
GÜNCEL
gerekli düzenlemeleri yapmaya hazırız” yorumunda bulundu. Dilemre, tarımdan sanayiye, otomotivden tekstile
kadar kalem kalem Türkiye’nin artık
çok daha efektif işlerle in plana çıktığını belirterek, “AB, büyümesini sürdürmek istiyorsa Türkiye’den istifade edebilmeli. Türkiye, Gümrük Birliği ile kuşatılmamalı. UND Başkanı Nuhoğlu’nun da belirttiği gibi haksızlıklarla karşı karşıya bırakılmamalı” dedi. Dilemre, Gümrük Birliği ve
Türkiye arasında yapılacak yeniliklerle her iki tarafın da daha fazla kazanacağının altını özenle çizdi. Ekonomi Bakanlığı Müsteşar Vekili Hüsnü Dilemre, ‘Dünya ticaretinden yüzde 1,5 pay alma hedefi doğrultusunda yeni ülkelerle, yeni nesil ticaret anlaşmaları imzalama çalışmalarından’
söz ederek, Gümrük Birliği’nin, Türkiye için de AB tarafından imzalanan
Tercihli Ticaret Anlaşmaları’nın getirdiği haklardan yararlanma imkanının
söz konusu olduğunu fakat bugüne
kadar bunun hiç gerçekleşemediğini söyledi. Bakanlıkları uhdesinde ve
Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde yürütülen “TISA (Uluslararası Hizmet Ticareti Anlaşması)” müzakerelerine de
değinen Dilemre, AB ülkeleri de dahil
olmak üzere, STA imzalanan ülkelerle
hizmetlerin karşılıklı serbestleştirilmesi konusunun müzakere masasına getirildiğini, bu çerçevede AB ülkelerinin
bazı sektörlere açılım sağlamasının
mümkün olabileceğini aktardı.
Martin Rainer: Gümrük
Birliği’nin kapsamı
genişletilmeli
Panelin ana temasını oluşturan
“Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin Değerlendirilmesi” konulu Dünya Bankası raporu hakkında bir sunum gerçekleştiren Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Rainer de, Türkiye-AB ticaretinin 1996’dan beri 4 katına çıkma-
Eylül 2014
Türkiye, AB açısından vazgeçilmez konumda bulunuyor
Türkiye’deki yabancı yatırımın yüzde 70’inin AB ülkelerinden geldiğini belirten
Nuhoğlu; Türkiye’den AB’ye gerçekleştirilen ihracatın yüzde 50’sinin AB sermayeli firmalar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Bu ihracatın girdisini sağlayan ithalatın yüzde 74’ünün ise AB ülkelerinden Türkiye’ye gerçekleştirildiğini belirten Nuhoğlu, “AB ülkelerinin Türkiye’ye gerçekleştirdikleri ihracat, Türkiye’nin
AB’ye gerçekleştirdiği ihracatın 1,5 katıdır. AB’ye 47 milyar euro ihracat yapıyoruz. AB’den 70 milyar euro ithalat gerçekleştiriyoruz. Avrupa Birliği, ürettiği malları Türkiye üzerinden gelişen pazarlara Orta Asya’ya, Kafkaslara, Ortadoğu’ya,
Kuzey Afrika’ya, Türkiye üzerinden göndermektedir. Bu amaçla, Trans-Avrupa
ulaşım ağları yeniden tanımlanmakta; Rusya ile yaşananlar; güneydeki siyasi görünüm, Türkiye’yi AB ekonomisinin Doğu’ya ve Akdeniz’e açılımında çok daha
vazgeçilmez ve güvenilir bir koridor haline getirmektedir” dedi.
sını sağlayan Gümrük Birliği’nin, AB
ile bir Serbest Ticaret Anlaşması imzalansa idi sağlanacak olan ihracat artışından yüzde 7 daha fazla katkı sağladığına dikkat çekti. Raporun Gümrük Birliği’nin mevcut aksayan yönleri
ile ilgili 9 temel bulgusunu katılımcılara açıklayan Rainer, AB ile sınırlar arası hizmet ticaretinin serbestleştirilmesinin Türkiye’ye statik kazanımının 1,1
milyar dolar olacağını, transit taşımalarda AB ülkelerinin daha kısıtlayıcı olduğunu belirtti. Rainer, “Transit kotalarının Gümrük Birliği’nin tam anlamıyla işleyişini engellediğini” teyit ederken,
bu sorunun çözümü için üç öneriyi sıraladı : “AB’nin Macaristan ve Romanya ile tam üyelik öncesinde imzaladığı
anlaşmalara benzer bir Karayolu Taşımacılığı Anlaşması’nı veya İsviçre-AB
arasında imzalanmış olan Karayolu
Transit Anlaşması’na benzer bir anlaş-
mayı müzakere etmesi için AB Bakanlar Konseyi’nin AB Komisyonu’na yetki vermesi; Gümrük Birliği’nin kapsamının Hizmetler de dahil olacak şekilde genişletilmesi, Ticarette Korunma Araçları devreye girmeden önce
diyalog başlatacak bir Erken uyarı
Sistemi’nin uygulamaya konması, bazı
ön koşulları yerine getiren Türk profesyonelleri için “kolaylaştırılmış vize işlemleri “(Yeşil Vize Hattı)…” dedi. Etkinliğe UND’nin Ankara Yönetim Kurulu Üyeleri Alper Gece, Sn. Uğur Demir, Uğuray Doğruer; Ankara Bölge
Üyeleri İzzet Salah (IRU Yönetim Kurulu Üyesi), Erdal İlhan; UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener, İcra Kurulu
Başkan Yardımcıları Alper Özel ve Evren Bingöl, UND Ankara Bölge Temsilcileri Nejla Albayrak ve Halil Ilgaz,
Kurumsal İletişim Uzmanı Hatice Hacısalihoğlu katılım sağladı.
UND’nin yaptığı çalışmalar
UND, Gümrük Birliği ve AB konusunda çok önemli çalışmalara imza atıyor. Bu
çalışmalardan öne çıkanları şunlar:
.Son 1 yıldır UND, yüksek yoğunluklu bir mücadele başlattı.
•Bu süreçte, Avrupa Birliği ülkelerine yönelik taşımalarımızda nakliyecilerimizin
karşısına çıkarılan zorlama engelleri azimle aşılmaya çalışılıyor.
•1963 yılından bu yana, Avrupa Birliği hukuku, Türkiye’de kayıtlı olan karayolu
taşımacılarına AB’nin “Gümrük Birliği sahası” içinde kota kısıtlamaları, ayrımcı
uygulamalar olmadan taşıma yapma hakkını tanıyor.
•Oysa, özellikle 2000’lerin başlarından beri Gümrük Birliğinin “malların serbest dolaşımı” ilkesine aykırı bir “korumacı” tutumu giderek artan şekilde benimseyen AB ülkeleri, haksız bir rekabet ortamı yaratmış durumda.
•2008 yılında 400 bin seferin 335 bini Türk taşımacıları tarafından gerçekleştirilirken; bugün 500 bin sefere çıkan Avrupa taşımalarımızın 195 binini yabancı
plakalı araçlar taşıyor, bizim payımız ise 310 bine düştü.
•Bugün 28 AB ülkesinin 24’ü tarafından Türkiye’den AB’ye taşınan sanayi
ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri, ne yazık ki, karayoluyla taşındıklarında ciddi
kısıtlamalara tabi tutuluyor.
•Yüzde 50’si AB ülkelerinin yatırımcılarının Türkiye’de gerçekleştirdikleri üretiminden oluşan Türkiye ihracatı, bugün Türkiye plakalı araçların ve sürücülerinin “ayrımcı kota ve ücretlerle” engellenmesi nedeniyle yılda ortalama 6 milyar
dolar azalıyor.
•Aynı kotalar ve kısıtlamalar, AB ülkelerinden Türkiye’ye gelen malların ticaretinin de benzer oranda azalmasına yol açıyor.
59
Rusya’nın ihracata katkısı
2015’te hissedilecek
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Rusya’ya daha fazla ihracat konusunda karşılıklı
temasların sürdüğünü, önümüzdeki 4 ayda pek bir şey beklenilmemesi gerektiğini,
Rusya’nın ihracata asıl önemli katkısının 2015 yılında görüleceğini söyledi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, ihracatta yılın ilk 8 ayını değerlendirmek üzere gazetecilerle bir araya geldi. Normalde yılın ilk 6 ayı için bu değerlendirme toplantısını yaptıklarını ifade eden Büyükekşi, gündemin yoğunluğu ve cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle toplantıyı ancak eylülde yapabildiklerini söyledi. Bu yılki ihracat hedefinin 166.5 milyar dolar olduğunu
hatırlatan Büyükekşi, “Geçtiğimiz 12
yıllık dönemde ortalama yüzde 14’lük
bir ihracat artışı gerçekleşti. 2023 yılındaki 500 milyar dolar hedefe ulaşmak için, bundan sonra da tempoyu bu şekilde devam ettirmemiz gerekiyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl yüzde 60 seviyesindeydi,
2014 yılı Ocak-Temmuz döneminde
bu oran yüzde 67’ye yükseldi. 2015
hedefimiz 64.3’tü. Şu anda bu hedefi
geçmiş durumdayız. 2023 hedefimizde yüzde 80, bu ulaşılabilir bir hedef.
2019 hedefi yüzde 71. Doğru politikalar uygulanırsa ulaşabileceğimizi düşünüyoruz” diye konuştu. Büyükekşi, ağustos ayı ihracat rakamlarını
anımsatarak, “Bu yılın 8 ayına baktığımızda yüzde 5.3 bir artışla 104 milyar dolar bir ihracatımız oldu. Son 12
ayda 157 milyar dolar ihracatı yakalamış durumdayız. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 3.5’lik
bir artış var, 160 milyar sınırına hızla yaklaşıyoruz. TİM verilerine göre 8
ayın 7’sinde o ayın ihracatı ile ilgili,
özellikle mal ihracatında Cumhuriyet
tarihi rekoru kırdık” dedi.
15 Eylül’de Rus Ekonomi
Bakanı Türkiye’ye geliyor
Rusya’nın ihracatta son dönemde gündeme sıkça gelmesiyle ilgili soruları yanıtlayan Büyükekşi, şunları kaydetti: “Rusya işi başıboş bir
şey olmayacak, bununla ilgili Ekonomi Bakanlığı yoğun şekilde çalışıyor. Gıda ürünleri ile ilgili Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çok cid-
di şekilde çalışıyor. İki hafta önce
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile Ekonomi Bakanı’nın da olduğu
bir toplantı gerçekleştirdik. O gün
de Rusya’dan bir heyet gelmişti. Tarım ihracatı diğer ihracatlara benzemiyor, biraz daha farklı. Bu yüzden
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı konuyu çok yakından takip ediyor.
En son bakanın bize söylediği, eylül
sonuna kadar izin verilecek firmalar
belli olacak. Burada Rusya’ya en çok
ihracatı zaten yaş meyve sebzede yapıyorduk. Bunun ihracatı daha fazla
olacak. Süt ürünleri, beyaz et-kanatlı
sektörü önde gelen sektörler olacak. Önümüzdeki hafta, 15 Eylül’de
Rus Ekonomi Bakanı Türkiye’ye geliyor, toplantıyı İstanbul’da yapacağız. Hem ikili görüşme olacak hem
de iş adamı heyeti olacak. İlk adım
bakanlık nezdinde atılıyor, arkasından belki hemen 15-20 gün içinde biz Moskova’ya gideceğiz.” Büyükekşi, Rusya konusunun şu an 1 yıllık olarak konuşulduğunu hatırlatarak, Rusya’ya Türkiye’den yapılacak
ihracatın etkilerinin yılın geri kalan
4 ayında görülemeyebileceğini, asıl
etkinin 2015 yılında hissedileceğini
dile getirdi.
İhracatçı Irak’taki malını
silahlı adamlarla korudu
Irak’ta iki tür sorun olduğunu an-
latan Büyükekşi, “Adam ya malı
gönderip parasını alamıyor, ya
da malı üretmiş, parasını alamayacağı korkusuyla malı deposunda stok tutuyor. Firma ismi
vermeyeyim ama geçen ay IŞİD
Musul’a saldırdığında bir firma bana ‘Benim orada 70 milyon dolarlık malım var, Irak ordusu koruyamadı, Irak’ın başka bir bölgesinden ben 25 silahlı adam gönderdim’ dedi. İşte
malını korumak için, ihracatçının
tabi ki kendi içinde sorunları var,
işte bu sorunları aşmak için Eximbank vadeleri uzattı” ifadelerini
kullandı.
İleri teknoloji yatırımları
beklenen düzeyde değil
Yüksek katma değer konusundaki çalışmaların halen tek başına yeterli olmadığını belirten Büyükekşi, “Bizim çalışmalar farkındalık yaratmakla ilgili. Firmalar
hala yeteri kadar olayın farkında değil. Bu konu gerçekten çok
önemli. Bizim olmazsa olmazımız.
Ama yapılan yatırımlara bakıyoruz maalesef ileri teknoloji yatırımları beklenen düzeyde değil.
Belki orada da farklı bir pozitif
ayrımcılığa gitmek gerekiyor. Tespitlerimizde bunlar var, oranlarını
çıkardık, çalışmasını yaptık” dedi.
Eylül 2014
60
EĞİTİM
Lojistikte başarının anahtarı
İstanbul’dan geçiyor
MÜSİAD Genel Merkez’de gerçekleştirilen İstanbul Lojistik Sektörü Analizi
Çalıştayı’nda MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu Başkanı ve Taha Group Yönetim Kurulu
Başkanı Emin Taha, lojistikte başarının anahtarının İstanbul’dan geçtiğini belirterek
lojistik köylerin 2023 hedefleri doğrultusunda lojistik merkezlerin oluşturulmasının
kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
M
ÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu İstanbul’da
MÜSİAD Genel
Merkezi’nde eylül
ayı içerisinde toplandı. ‘İstanbul Lojistik Sektörü Analizi Çalıştayı’nın da
görüşüldüğü toplantıya MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu tam kadro katılırken akademisyenler, lojistik sektörünün aktörleri, İstanbul Kalkınma
Ajansı (İSTKA) ve kamu tarafı da iştirak etti. MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu Başkanı ve Taha Group Yönetim
Kurulu Başkanı Emin Taha’nın açılış
konuşmasıyla başlayan MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu Toplantısı ‘yuvarlak masa’ toplantılarıyla devam etti.
Açılış konuşmasını yapan Taha şunları kaydetti: “Bizler MÜSİAD Lojistik
Sektör Kurulu olarak hem ülkemizin
kalkınması hem de sektörümüzün gelişmesi adına yoğun bir çaba içerisindeyiz. Gerek kurumsal ziyaretlerimizle
gerek istişare toplantılarımızla ve gerekse düzenlediğimiz panel ve zirvelerimizle lojistik sektörünün geleceğine ışık tutuyor ve ülkemizin de gelişmesine katkı sağlıyoruz. Dünya üzerinde gelişmiş ülkelerin tamamının
entegre olduğu günden güne gelişen
lojistik sektörü, Türkiye’de 1980’lerle 1990’lı yıllar arasında kara, hava,
deniz, demiryolu ve kombine taşımacılık alanlarındaki yatırımlarla alt yapısını oluşturmuş, 1990’lı yıllarda da
atılıma geçmiştir. Dünyadaki benzer
uygulamalara paralel biçimde hizmetlerini çeşitlendiren ve uzmanlaştıran Türkiye’de yerleşik lojistik sektörü 2000 yılının başına gelindiğinde,
emekleme devresini geride bırakarak, yerli ve uluslararası şirketlerde işbirliğine giden, yurt dışı bürolar açan,
hizmetlerinin kalitesini sürekli artıran
dinamik bir sektör haline gelmiştir.”
Eylül 2014
Son 10 yılda yapılan yatırımlar lojistik
sektörünü geliştirdi
Son 10 yılda Türkiye’nin geliştiğinin
altını çizen Taha, “Son 10 yılda gerçekleştirilen kamu ve özel altyapı yatırımları, ülkedeki lojistik hizmetlerini
önemli ölçüde geliştirmiştir. Çok sayıda yeni hava alanı inşa edilmiş, ülkenin her yerinde çift yönlü yollar kullanılmaya başlanmış, hızlı tren ağı büyük şehirlere ulaşmaya başlamış ve
Türk limanların kapasitesi artmıştır.
Hükümetin, lojistik altyapısını daha
da geliştirmek için 2023 yılına kadar ulaşılması amaçlanan iddialı hedefler belirlenmiştir. Türkiye Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansı’nın verilerine göre bu hedefler arasında şu başlıklar yer almaktadır:
15 bin kilometrelik ilave çift yönlü yol
ve otoyol inşa etmek,
Demir yolunun yolcu taşımacılığın-
61
daki payını yüzde 10, yük taşımacılığındaki payını ise yüzde 15’e çıkarmak,
9 bin kilometrelik ilave hızlı tren hattı inşa etmek,
Yıllık toplam 400 milyon yolcu kapasiteli yeni hava alanları inşa etmek,
Denizyolu taşımacılığının toplam yük
taşımacılığı içindeki payını yüzde
10’a, konteyner taşımacılığının payını ise yüzde 15 oranında yükseltmek
Türkiye’yi çevreleyen denizlerin her
birine üç büyük liman inşa etmek
Türkiye’nin Orta Asya, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kolay erişim imkanı sağlayan avantajlı coğrafi konumu, ülkenin değeri 2
trilyon ABD Doları’nı aşan yük taşımacılığının gerçekleştirildiği bölgede bir üs işlevi görmesini sağlamaktadır” dedi. Türkiye’nin mevcut lojistik endüstrisinin büyüklük olarak
80-100 milyar dolar olduğunun tahmin edildiğini ifade eden Taha, bu
rakamın 2017 yılına kadar 108-140
milyar dolara ulaşmasının beklendiğini sözlerine ekledi.
Farklı taşımacılık modellerinin olacağı lojistik köyler kurulmalı
Büyüyen ve gelişen Türkiye’de lojistiğin vaz geçilmeyecek sektörler arasında yer aldığını ifade eden Taha, lojistik köylerin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi. Taha
farklı modların aynı anda kullanılacağı bu köylerin lojistik sektörüne can
suyu olacağının altını çizdi. 2023 yılına kadar bu merkez ve köylerde gerçekleştirilen toplam yük taşımacılığının 500 milyar dolara ulaşılacağının
tahmin edildiğini ifade eden Taha, bu
hedeflere ulaşmanın anahtarının İstanbul olduğunu vurguladı. Eylül ayı
başında, eylül ayı sonunda da finalini
yapacakları çalıştaylarla İstanbul üzerine değerlendirmelerde bulunacaklarını ifade eden Taha, projenin temel
hedeflerinden olan İstanbul’da lojistik sektörünün bölgesel rekabet edebilirlik açısından değerlendirilmesi,
küresel metropollerle rekabet edebilirlik açısından değerlendirilmesi, lojistik sektöründe insan kaynağı, yatırım ortamının iyileştirilmesi, sektörün
İstanbul’da yatırım ortamı, sektörde
kamu yatırımları, yerli ve yabancı yatırımlar, kamu-özel işbirliği, serbestleştirmeler, yatırım önündeki engeller ve kaldırılması için öneriler, sektörün ihracat potansiyeli ve sektörde
yeni yönelimler gibi başlıklar çalıştayın ve projenin ana temaları olduğunu belirtti.
Eylül 2014
62
MAKALE
YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜ UYGULAMASI
Cahit SOYSAL
UND Yönetim
Kurulu Danışmanı
Y
irminci yüzyılda birkaç
ülke ile sınırlı bulunan
ölçek ekonomisi küresel bir nitelik kazanmış;
“ihracata dayalı ekonomi modeli” kalkınmakta olan ülkelerin dört elle sarıldığı önemli bir model olmuştur. Bu yüzyılda, ihracata dayalı ekonomi modelinin önündeki en önemli engellerden
birinin, gümrük duvarları ve tarife dışı
engeller olduğu saptanmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın yeniden yapılandırılması sürecinde, uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması için bir dizi
girişimde bulunulmuştur. Bunlardan
en önemlisi GATT Anlaşması olmuştur. Anlaşma, savaş sonrası ortaya çıkan çökmüş ekonomileri tekrar ayağa kaldırmak amacıyla uluslararası ticaretin kurallarını yeniden belirlemiştir. Yeni ekonomi modelinin “uluslararası ticarette bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şeklinde özetlenebilecek anlayışın gümrük uygulamalarına yansıtılması için bir dizi düzenleme yapılmıştır. Armonize Sistem Nomanklatörü, Kıymet Anlaşması, TIR Konvansiyonu, CMR Konvansiyonu gibi birçok uluslararası anlaşma bu anlayışın bir ürünü olarak yürürlüğe girmiştir. Bu dönemde, GATT
Anlaşması’na taraf ülkelere, “siz ithalatı kontrol altına almak istiyorsanız,
transit geçen eşya ile neden fazla ilgileniyorsunuz?” ya da “nakliyeci beyanı olan özet beyan sonrasında nasıl olsa ithalatçı ayrıntılı beyanda bulunacak. Neden özet beyan bilgilerini daha az olması yönünde düzenleme yapmıyorsunuz?” tarzında söy-
Eylül 2014
“Yetkilendirilmiş Yükümlü uygulamasının basitleştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi’ndeki yeri daha yukarılara
çıkacak, tedarik zincirinin kesintisiz ve daha hızlı çalışması, ülkemiz insanına “refah artışı”, Türkiye’ye de “ekonomik büyüme” olarak yansıyacaktır.”
lemlerle, özellikle transit taşımacılıkta
ve özet beyan işlemlerinde basitlik ve
kolaylık önerilmekteydi. Bu bağlamda, 1950 – 2000 yılları arasında yapılan yasal düzenlemeler ile tüm ülkeler özet beyan işlemlerini basitleştirmiş ve kolaylaştırmıştır. Keza, anılan ülkelerin önemli bir bölümü TIR
Konvansiyonu’na üye olarak transit
taşımacılığı “tek beyanname (TIR Karnesi) - tek teminat - tek mühür” altında yapmaya başlamış; bu uygulama
uluslararası karayolu taşımacılığında
büyük sıçramalar yaşanmasına neden olmuştur.
11 Eylül ABD’nin savunma psikozunu doğurdu
11 Eylül 2001 tarihinde Pentagon’a
ve ikiz kulelere yapılan saldırılardan
sonra tüm dünyada büyük bir şaşkınlık yaşanmış; yapılan bu saldırı, gerek ABD yönetiminde gerekse ABD vatandaşlarında bir savunma psikozu doğmasına yol açmıştır.
ABD’de yapılan analizler sonucun-
63
da, bu ülkeye yönelik potansiyel tehlikelerin oluşumuna “uluslararası seyahat kolaylığı”nın ve “uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi”nin önemli bir
katkı yaptığı kanaati, genel kabul görmüştür. Bu değerlendirmeler, ABD’nin
uluslararası ticareti düzenleyen kurumlarda yaptığı yoğun kulis faaliyetleri ile
yaygınlaştırılmış; bu durum, diğer gelişmiş batı ülkelerin de “uluslararası ticaretin kuralları yeniden gözden geçirilmelidir” şeklinde özetlenebilecek
görüşü benimsemeleri sonucunu doğurmuştur. Bu sendromu yaşayanlar,
“Ortadoğu’dan New York Limanı’na
gelen bir gemideki konteyner için
‘muhtelif elektronik eşya’ diye özet beyan verilmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Bu konteynerde atom bombası olmadığını önceden nasıl öğrenebiliriz?” şeklinde endişelerini değişik platformlarda dile getirerek, alınacak önlemleri belirlemeye başlamıştır.
ABD’nin yeni yaklaşımının uluslararası
ticareti düzenleyen sözleşme metinlerine geçirilmesi için de bu ülke diplomatları tarafından yoğun bir kulis faaliyeti yürütüldüğü görülmüştür. Bu düzenlemelerin sadece uluslararası anlaşmalarda yer almasının yeterli olmadığının bilincinde olan ABD yönetimi, yeni yaklaşımın her ülkenin ulusal
gümrük mevzuatına da yansıtılması
için yoğun çaba göstermiştir. Avrupa
Birliğinin “Ortak Gümrük Kanunu”nu
yürürlüğe koyan (EC) 1992R-2913
sayılı Konsey Tüzüğü’nde değişiklikler
yapılmasını öngören (EC) 648/2005
Konsey Tüzüğü, ABD’nin yeni yaklaşımının AB gümrük mevzuatına yansıtılması amacıyla yürürlüğe sokulmuştur.
‘Özet Beyan’ ilkesi
Türkiye ile AB arasındaki Gümrük
Birliği’nin bir sonucu olarak 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararına göre,
Türkiye (EC) 648/2005 sayılı Konsey
Tüzüğü hükümlerini Türkiye’nin Gümrük Kanunu’na uyarlamakla yükümlü olduğundan, 07.10.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5911 sayılı Kanunla bu yükümlülük yerine getirilmiştir. EC 1875/2006 sayılı AB Komisyon Regülasyonu hükümleri ise
EC 648/2005 sayılı Konsey Regülasyonu ile yürürlüğe giren hükümlerin uygulamasına ilişkin ayrıntıları içeren yönetmelik hükmünde bir metin olduğundan, Türkiye, bu metni de
07.10.2009 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Yönetmeliği ile ulusal
mevzuatına yansıtmıştır. Bu kapsam-
da, nakliyeci beyanı olan “Özet Beyan” bilgilerinin daha ayrıntılı olarak
4 haneli Gümrük Tarife Pozisyon numaraları verilerek yapılması esası kabul edilmiştir. Keza, eski düzenlemelerde, taşıt aracı ülkeye geldikten ve
eşya gümrüğe sunulduktan sonra 24
saat içinde Özet Beyan verme zorunluluğu var iken, yeni düzenleme ile
taşıt aracı Türkiye’ye gelmeden nakliyecinin veya acentesinin “Özet Beyan” vermesi ilkesi kabul edilmiştir.
Düzenlemenin amacı, verilen ayrıntılı Özet Beyan bilgileri ışığında risk
değerlendirmesi yapılarak, gerektiğinde taşıt aracı ülke sınırlarını aşmadan eşyanın gelmesine engel olmaktır. Böylece, atom bombası yüklü
konteyner New York Limanına, Rotterdam Limanına ya da İstanbul Limanına gelmeden taşıt aracı uluslararası sularda, uluslararası hava sahasında ya da başka ülkede iken
durdurulmuş olacaktır. Ancak, küresel düzeyde oluşan bu panik havası, “risk”, “risk yönetimi”, “güvenlik
ve emniyet” (security and safety) kavramlarının yeni gümrük mevzuatında sıkça tekrarlanması, gümrük idarelerinde “gümrük kontrollerini daha
sıkı yapmalıyız” anlayışını başat kılmış; bunun sonucu olarak küresel tedarik zincirinde aksamalar yaşanmaya başlamıştır. Yaşanan bu aksaklıklar “Kelebek Etkisi” ile 2008’de başlayan ve günümüze kadar devam
eden ‘Küresel Ekonomik Krizi’ tetikleyen unsurlardan biri olmuştur.
Gümrüğün üçlü açmazı
Küresel tedarik zinciri, günümüz ekonomisinin en önemli unsurlarından
birisi haline gelmiştir. Artık yüzde yüz
bir ülkede üretilen ürün kalmamış gibidir. Domates üretiminde en önemli girdilerden olan tohum ve gübre
bile ithal ürünü olabilmektedir. Yüzlerce parça veya program onlarca
ayrı ülkelerde üretilmekte ve bir araya getirilerek yine onlarca ayrı ülkeye nihai ürün olarak sevk edilmektedir. Bu konuda ülkelerin yetkinliği, “Lojistik Performans Endeksi” ile
ölçülmektedir. “Lojistik Performans
Endeksi”nin bileşenleri büyük ölçüde lojistik performansa ciddi anlamda katkı sağlayan; altyapıda, mevzuatta, hizmetlerin gelişmişliğinde, ticaretin kolaylaştırılması uygulamaları konularında ülkeler veya bölgesel
ekonomik gruplar tarafından ölçülen politika çerçevesine dayanmak-
tadır. Günümüzde küresel rekabetin
gereği olarak, tüm ülkeler lojistik performans endeksinde daha üst sıralara çıkmak için çaba göstermektedir.
Tüm bu unsurlar bir arada değerlendirildiğinde, “Gümrüğün Üçlü Açmazı” olarak adlandırılan şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalınmıştır: Bir taraftan, uluslararası ticaret seviyesinde ve lojistik zincirindeki karmaşıklıkta
büyük artış yaşanmaktadır. Diğer taraftan, 11 Eylül’ün sonucu olarak toplum güvenliğine daha fazla dikkat talep edildiğinden gümrüklerde “daha
fazla kontrol” yapılması gerekmektedir. Son olarak, “hızlı lojistik” ve “tam
zamanında üretim” kavramları, gümrüklerde daha fazla kolaylık sağlanmasını gerektirmekte ve bunun sonucu olarak “daha az kontrol” yapılması
talep edilmektedir. Bu çıkmazdan kurtulmanın yollarından birisi gümrük yükümlülerinin bazılarına itimat etmekten geçmektedir. Bu kapsamda, gerek
ABD mevzuatında gerekse Avrupa Birliği mevzuatında değişiklik yapılarak
“Yetkilendirilmiş Yükümlü” (Authorized Operator) uygulamasına geçilmiş
ve gümrük yükümlüleri arasında bir
statü farkı yaratılarak Gümrük İdaresinin pozitif ayrımcılık uygulayabilmesine olanak sağlanmıştır. 2000 yılının
başından itibaren pozitif ayrımcılık,
ilk olarak bazı yükümlülere “Onaylanmış Kişi” statüsü verilerek başlatılmıştır. Kullandıkları kolaylıkların miktarına bağlı olarak bu kişiler “A Sınıfı
Onaylanmış Kişi”, “B Sınıfı Onaylanmış Kişi” ve “C Sınıfı Onaylanmış Kişi”
olarak ayrıma tabi tutulmuştur. Ancak,
bu statü sadece ithalata veya ihracata konu olan eşya sahibi konumun-
Eylül 2014
64
MAKALE
daki sanayici, ithalatçı, ihracatçı gibi
firmalara sağlanmıştır. Oysa, bir yıl
içindeki toplam operasyonlarına bakıldığında, sayıları on binleri bulan
gümrük işlemi gerçekleştiren dış ticaret operatörleri bu haktan yararlanamamıştır. Örneğin, bir yıl içinde 50
milyon dolarlık ithalat beyannamesi ya da 100 milyon dolarlık ihracat
beyannamesi ile beyanda bulunan
gümrük müşaviri “onaylanmış kişi”
olamamıştır. Keza, bir yıl içinde 1000
transit beyannamesi ya da TIR Karnesi tescil ettirdiği halde hiçbir yanlış işlemi olmayan uluslararası nakliyeci
“onaylanmış kişi” statüsü kazanamamıştır. Aynı durum, acente ve antrepo
işleticileri için de söz konusudur.
Onaylanmış kişi yerine
yetkilendirilmiş yükümlü
İşte, “Yetkilendirilmiş Yükümlü” (Autorized Operator) kavramı bu çelişkiyi gidermeye yönelik olarak, “Onaylanmış Kişi” kavramının yerine kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak ABD
ve Avrupa Birliğinde yerleşik yüzlerce “uluslararası ticaret operatörü”ne
bulundukları ülkenin gümrük idareleri tarafından “Yetkilendirilmiş Operatör” statüsü verilmiştir. Türkiye’de
10.01.2013 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan ”Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılması Yönetmeliği” ile ilk kez
gümrük yükümlülerine “ihracatta yerinde gümrükleme” ve “izinli gönderici” statüleri verilmeye başlanmıştır. Ancak, verilen izinlerin sadece ihracatçılar ve ihraç yükü taşıyanlarla sınırlı olması, Dahilde İşleme Rejimi çerçevesindeki ürünlerin ihracatının büyük ölçüde kapsam dışı tutulması, anılan belgeleri almak için ciddi bir heyecan yaratmamıştır. Bu dönemde “Onaylanmış Kişi” uygulaması da yürürlükte olduğundan, bir
yıl içinde sadece 3 firmaya “ihracatta
yerinde gümrükleme” ve “izinli gönderici” izni verilmiştir. Bunun üzerine,
21.05.2014 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan “Gümrük İşlemlerinin Kolaylaştırılması Yönetmeliği” ile
10.01.2013 tarihinde yayımlanan
eski Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış ve Gümrük Yönetmeliğinde yer
alan “Onaylanmış Kişi” uygulaması
da mevcut belgelerin geçerlilik sürelerine sadık kalınarak yürürlükten kaldırılmıştır. En önemlisi, yeni yayımlanan Kolaylaştırma Yönetmeliği ile öncekilerine ek olarak “ithalatta yerinde gümrükleme” ve “izinli alıcı” dü-
Eylül 2014
zenlemeleri de yürürlüğe sokulmuştur.
Böylece, ithalatçılar ve ithal yükü taşıyan nakliyeciler de bu statüden yararlanır hale gelmiştir. Bu belgeleri alanlara, eksik beyan usulü, kısmi teminat uygulaması, götürü teminat uygulaması, A.TR Dolaşım Belgelerini ihracatçının onaylaması, fatura beyanı,
EUR.MED fatura beyanı, ihracatta ve
ithalatta yerinde gümrükleme izni, yeşil hat uygulaması, belge kontrollerinin ve eşya muayenelerinin öncelikle
yapılması gibi kolaylıklar sağlanmaktadır. Uluslararası taşımacılık yapanların “izinli gönderici” veya “izinli alıcı” belgesi alması halinde yukarıda
belirtilen kolaylıkların yanı sıra, azaltılmış zorunlu bilgilerden oluşan özet
beyan verme kolaylığı, özet beyan
kontrollerinin azaltılması ve öncelikle
yapılması, sınır kapılarından öncelikli
geçiş hakkı tanınması gibi kolaylıklardan yararlanması öngörülmüştür.
Yetkilendirilmiş Yükümlü
belgelerinde ciddi artış
olmasının nedenleri
Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği
21.05.2014 tarihinden bu yana verilen “Yetkilendirilmiş Yükümlü” belgelerinde ciddi bir artış olmamıştır. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
1.Yetki belgesi verilmesinde aranan fiziki mekân koşullarının birkaç ay içinde düzeltilmesi beklenmemelidir. Bazı
fiziki yatırımlar için önce bütçe sonra
inşa zamanı gereklidir.
2.Aranan mali yeterlilik ve işlem hacmi koşullarını sağlayacak firma sayısı
sanılan rakamların daha altındadır.
3.ISO 9001 ve ISO 27001 sertifikalarının temini, şirket bünyesindeki tüm
süreçlerin yeniden gözden geçirilmesini ve yeni bilişim yatırımlarını gerekli kılmaktadır.
4.“Bünyesinde Dahilde İşleme Rejimi
kapsamında yurda sokulan eşya bulunan işlenmiş ürün ihraç ediliyorsa,
hem ihracatçının hem taşıyıcının Yetkilendirilmiş Yükümlü olması gerekir”
şeklindeki düzenleme pratikte “izinli
gönderici” belgesini kullanılamaz hale
getirmektedir.
5.Belge talep eden firma bünyesinde gümrük konularında uzman kişi istihdam etme veya böyle bir firmadan
danışmanlık hizmeti alma zorunluluğu
duraksamalar yaratmaktadır.
6.Eşyanın muayene edilmesine karar verildiğinde, muayene memurunun nasıl geleceği, gelmez ise müdürlüğün nasıl ek süre alacağı, ek süreye
rağmen memur yine gelmez ise aracın hareket etmesinde bir sorun yaşanıp yaşanmayacağı konusunda oluşan duraksamalar giderilememiştir.
7.Yetkilendirilmiş Yükümlülerce gerçekleştirilen gümrük işlemlerinin
planlı bir şekilde sonradan kontrole
tabi tutulacağının hükme bağlanması, yükümlüleri “gümrük eski işlemlerimiz nedeniyle yıllarca yakamızdan düşmeyecek” endişesine sevk etmektedir.
Tüm bu olumsuzluklarına karşın,
“Yetkilendirilmiş Yükümlü” uygulamasının 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren yaygınlaşacağını söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Çünkü bu tarihten itibaren “ithalatta yerinde gümrükleme” ve “izinli alıcı” uygulamaları hayata geçecektir. Öte yandan,
“Onaylanmış Kişi” belgeleri de bu tarihten itibaren geçerlilik sürelerini tamamladıkça yenilenmeyecektir. Bir
bakıma, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
kendi evladı olan “Onaylanmış Kişi”
düzenlemesini ortadan kaldırarak, diğer evladı “Yetkilendirilmiş Yükümlü”
düzenlemesinin yaşam alanını genişletecektir. Konuya uluslararası nakliyeciler ve lojistik işletmeleri açısından
yaklaşıldığında, şu tespitlerin yapılması mümkün bulunmaktadır:
a)Cumhuriyetimizin kuruluşundan
bu yana “kamyoncu” diye itilip kakılan nakliyecilerimiz ilk kez Devletimizin güvenine mazhar olarak, aranan
koşulları sağladığında “Yetkilendirmiş
Yükümlü” konumuna getirilmiştir.
b)Her ithalatçıya “kaçakçı”, her ihracatçıya “hayalici” her nakliyeciye
“eroinci” gözüyle bakan devlet anlayışı değişmiş, yasal düzenlemelerle,
aksi sabit oluncaya kadar “Yükümlüye Güven Esası” kabul edilmiştir.
c)Kurumsallaşmış lojistik ve nakliye işletmelerinde bir çalışanın hata veya
kusuru nedeniyle, o işletmenin tümüyle “riskli firma” olarak değerlendirilmesi uygulamasından vazgeçilerek, “izinli gönderici” ya da “izinli alıcı” belgelerinin iptal koşulları açıkça
sayılmış ve Yönetmelik hükmü haline
getirilmiştir.
Yetkilendirilmiş Yükümlü uygulamasının basitleştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi’ndeki yeri daha yukarılara çıkacak, tedarik zincirinin kesintisiz ve daha hızlı çalışması, ülkemiz insanına “refah artışı”, Türkiye’ye
de “ekonomik büyüme” olarak yansıyacaktır.
65
Tırsan’ın 9 ülkedeki satış ağı
Adapazarı Fabrikası’nda toplandı
8 Eylül 2014, Istanbul – Avrupa’nın
ürün çeşitliliği en geniş treyler üreticisi olan Tırsan’ın Kässbohrer markasının yurtdışı satış ağının bileşenleri
olan TGN - Hollanda, Tinsley - İngiltere, VVline - Litvanya, KTH - Almanya, Hochstaffl - Avusturya, Transfelix
- Slovenya, Lamberet - İtalya, Timex –
Polonya ve Turkuaz - Kazakistan’dan
toplamda 16 temsilci 4-7 Eylül tarihleri arasında Adapazarı fabrikasını ziyaret etti.
Organizasyonun ilk günü ziyaretçilere
sunumlar yapılarak Kässbohrer araçları hakkında detaylı bilgiler aktarılırken, gerçekleştirilen fabrika gezisinde ürünler üzerinde uygulamalı eğitimler yapıldı. Yapılan sunumlarda
Kässbohrer’in 130 ton kapasiteli 8
dingilli low-bed aracı K.SLH 8, intermodal taşımacılık için özel tasarlanan
Yeni Nesil Perdeli Mega-Semi Treyler,
K.SCS M, 2 dingilli uzayabilir hidrolik dümenlenir low-loader semi treyler, K.SLL 2, 60 m3 damperli silobas
semi-treyler K.SSK 60 ve ADR’li paslanmaz çelik kimyasal taşımacılığına
uygun tanker K.SSC 30 anlatıldı.
Kässbohrer’in 25 Eylül-2 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek olan 65.
Uluslararası Ticari Araç Fuarı’nda
sergileyeceği yenilikler hakkın-
da bayilere uygulamalı bilgiler verildi. Bu yenilikler arasında, fuarda yeniliklerin tanıtıldığı bölüm olan
Innovationstage’de sergilenecek olan
Fren ile Dümenleme (Steer by Brake – SBB) teknolojisinin yanı sıra, treylerin arkasındaki araçta yer alan sürücü ve yolcuların güvenliğini artırmak üzere yeni geliştirilen Enerji Sönümleyen Tampon (Rear Underrun
Protection Device with Absorption
Box – RUPD-AB) ile park freni, mekanik ayak, katlanır tampon ve perdeli
araçlar için çatı kaldırma sistemi gibi
farklı işlevlerin merkezi ve sistematik
olarak dijital kontrolüne olanak sağlayan Dijital Treyler Kontrolü (Digital
Trailer Control – DTC) gibi teknolojiler yer alıyor.
Etkinliğin ikinci gününde, bayilerin sipariş ve ürün yönetim platformu
olan T-Port’un kullanımı hakkında
bilgilendirme yapılırken, 2015 bütçe
programı da paylaşıldı. Organizasyonun üçüncü günü ise tarihi ve kültürel İstanbul gezisi ile son buldu.
Ford Trucks’ın en büyük bayisi İstanbul’da açıldı
İstanbul’da, Gaziantepli Kardeşler Ford Trucks 4S bayi açıldı. 8 bin
300 metrekarelik kapalı alana sahip yeni tesis Ford Turcks’ın en büyük
metrekareye sahip bayisi oldu. Yeni
bayinin açılışında konuşan Ali Koç,
“Türkiye’nin gelişen ağır ticari araç
pazarının ağırlıklı merkezi İstanbul’da
açılan bu tesisin, İstanbul ve çevresindeki satışlarımız için bir kaldıraç görevi yapacağına inanıyorum” dedi.
Ford Trucks müşterilerine satış, ser-
vis, yedek parça ve ikinci el olmak
üzere tüm hizmetleri aynı çatı altında vermek için 4S konseptiyle hizmete giren Ford Trucks bayi sayısı
13’e ulaştı. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde açılan bayilerin ardından,
Türkiye ağır ticari araç pazarı satışlarının yüzde 23’ünün gerçekleşti-
ği en büyük ağır ticari araç parkının
bulunduğu İstanbul’da, Gaziantepli
Kardeşler Ford Trucks 4S bayi açıldı. Ford Trucks bayi atağı dahilinde şimdiye kadar Bursa, Eskişehir,
Ankara, İzmir, Antalya, Diyarbakır, İstanbul, Konya, Kayseri, Mersin, Malatya ve Gaziantep illerinde
4S konseptli yeni Ford Trucks bayileri açılmıştı.
Eylül 2014
medya

Benzer belgeler