düzenleme kurulu - ulusal botanik kongresi

Transkript

düzenleme kurulu - ulusal botanik kongresi
DÜZENLEME KURULU
Kongre Başkanı
Prof. Dr. Meral ÜNAL, Marmara Üniversitesi
Düzenleme Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Mehmet KARATAŞ, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi
Düzenleme Kurulu Başkan Yardımcısı
Arş. Gör. Buğrahan EMSEN, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi
Sekreterler
Arş. Gör. Buğrahan EMSEN, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi
Arş. Gör. Dr. Işıl İSMAİLOĞLU, Marmara Üniversitesi
Fatih ERENLER, Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi
Deniz CAN, Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Ahmet AKSOY
Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Ali ASLAN
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Ahu ALTINKUT UNCUOĞLU
Prof. Dr. Ali ÇELİK
Prof. Dr. Ali ÇIRPICI
Prof. Dr. Asım KADIOĞLU
Prof. Dr. Atabay DÜZENLİ
Prof. Dr. Ayşe EVEREST
Prof. Dr. Ayşegül KÖROĞLU
Prof. Dr. Bedri SERDAR
Prof. Dr. Çimen ATAK
Prof. Dr. Fatih SATIL
Prof. Dr. Feruzan DANE
Prof. Dr. Gönül KAYNAK
Prof. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ
Prof. Dr. Gülcan ŞENEL
Prof. Dr. Gülendam TÜMEN
Prof. Dr. Hasan ÖZÇELİK
Prof. Dr. İlkay ORHAN
Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
Prof. Dr. Leyla AÇIK
Prof. Dr. M. Bahattin TANYOLAÇ
Prof. Dr. Mecit VURAL
Prof. Dr. Metin SARIBAŞ
Prof. Dr. Muammer ÜNAL
Prof. Dr. Murat TUNÇTÜRK
Prof. Dr. Mustafa YILDIZ
Prof. Dr. Nazım ŞEKEROĞLU
Prof. Dr. Neriman ÖZHATAY
Prof. Dr. Nezaket ADIGÜZEL
Prof. Dr. Nurten EZER
Prof. Dr. Özcan SEÇMEN
Prof. Dr. Özgür EMİNAĞAOĞLU
Marmara Üniversitesi
Pamukkale Üniversitesi
Maltepe Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi
Mersin Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi
İstanbul Kültür Üniversitesi
Balıkesir Üniversitesi
Trakya Üniversitesi
Uludağ Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Balıkesir Üniversitesi
Süleyman Demirel Üniversitesi
Doğu Akdeniz Üniversitesi
Yıldız Teknik Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Bartın Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Kilis 7 Aralık Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Artvin Çoruh Üniversitesi
Prof. Dr. Rüştü HATİPOĞLU
Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Serpil UNYAYAR
Mersin Üniversitesi
Prof. Dr. Selçuk ERTEKİN
Prof. Dr. Şinasi YILDIRIMLI
Prof. Dr. Ünal AKKEMİK
Prof. Dr. Yasin ALTAN
Doç. Dr. Ayten ÇELEBİ KESKİN
Doç. Dr. Canan KARAALP
Doç. Dr. E. Selcen DARÇIN
Doç. Dr. Emine ARSLAN
Doç. Dr. Fatma GÜNEŞ KOÇYİĞİT
Doç. Dr. Fatmagül GEVEN
Doç. Dr. Filiz VARDAR
Doç. Dr. Gülşah ÇOBANOĞLU
Doç. Dr. H. Nurhan BÜYÜKKARTAL
Doç. Dr. Hatice ÇÖLGEÇEN
Doç. Dr. Kemal YILDIZ
Doç. Dr. Mustafa YILMAZ
Doç. Dr. Şener AKINCI
Doç. Dr. Tamer ÖZCAN
Doç. Dr. Yıldız AYDIN
Dicle Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Kırıkkale Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi
Trakya Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Bülent Ecevit Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
SÖZLÜ BİLDİRİ
ÖZETLERİ
Antalya’nın Tarihi Yapılar Üzerinde Bulunan Bitkiler ve Ekolojik Etkileri
Ahmet Aksoy1, Jale Çelik1
1
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Antalya
[email protected]
Özet
Tarihi yapılar medeniyetlerin mirası olarak bırakılan önemli kültür varlıklarıdır. Antalya ilimizde birçok medeniyetin
eseri cami, türbe, saat kulesi, medrese, kümbet, hamam, kale, eski yapılar gibi küttür varlıkları yönünden çok zengindir.
Mart-Haziran 2014 tarihleri arasında Antalya şehir merkezinde bulunan tarihi yapılar üzerinde bulunan bitkiler
toplanmış ve adlandırılmıştır. Bu tarihi yapılar üzerinde görülen 20 familyaya ait 38 tohumlu bitki taksonu tespit
edilmiştir. Bunların en çok bulunanları Hyoscyamus aureus, Scrophularia pinardii, Cymbalaria microcalyx, Capparis
orientalis, Parietaria judaica, Gallium canum subsp. ovatum, Conyza canadensis, ve Bromus rigidus’dur. Bu bitkiler
estetik olarak güzel görülmelerine rağmen bu tarihi yapılara zarar vermektedir. Bu zararların önlenmesi için buralarda
istilacı olarak bulunan bitkileri biyolojik mücadele yöntemiyle ortamdan uzaklaştırılması sonucunda buralardaki tarihi
eserlerin ömrünün uzayacağı öngörülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tarihi yapılar, duvar vejetasyonu, ekoloji, Antalya
Plants Found on Historical Monuments of Antalya and Their Ecological Effects
Abstract
Historic buildings, as a legacy of ancient civilizations, are important cultural assets. Antalya is very rich in terms of
these old cultural structures such as mosques, mausoleums, clock towers, madrasahs, tombs, baths, and castles. Plants
found in these historical buildings were collected and classifed between March and June, 2014. On these historic
structures, 38 seed plant taxa belonging to 20 families were identified. The most abundant types of these plants are
Hyoscyamu saureus, Scrophularia pinardi, Cymbalaria microcalyx, Capparis orientalis, Parietaria judaica, Gallium
canum subsp. ovatum, Conyza canadensis, and Bromus rigidus. These plants are aesthetically beautiful. Yet, they give
damage to the structure of these historic buildings. By preventing this damage here, it is expected to lengthen the life of
these historical monuments by the removal of those invaders by means of biological control.
Keywords: Historical monuments, wall vegetation, ecology, Antalya
1
Crithmum maritimum L. herbasında UPLC yöntemi ile fenolik asitlerin analizi ve in vitro antioksidan
etki çalışmaları
Ayşegül Köroğlu (Güvenç)1, Erdal Dinç2, M. Mesud Hürkul1, Sevinç Kahraman3
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100 Tandoğan, Ankara
2
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı, 06100 Tandoğan, Ankara
3
Kaneka Pharma Europe N.V. German Branch, Frankfurter Straße 80-82, 65760 Eschborn/Germany
1
[email protected]
Özet
Crithmum maritimum L. (Umbelliferae, Apiaceae) halk arasında “deniz teresi, kaya koruğu” isimleri ile tanınan, deniz
kenarlarındaki kayalıklarda yetişen, 50 cm ye kadar boylanabilen, sarı çiçekli, otsu bitkidir. Akdeniz ile Avrupa’nın
Atlantik kıyılarında doğal olarak yetişmektedir ve uzun yıllardır gıda ve tıbbi amaçla tüketilmektedir. Ülkemizde
özellikle Güney kıyılarımızda taze yapraklarından turşu hazırlanmakta, çiçekli toprak üstü kısımları idrar arttırıcı, iştah
açıcı ve uyarıcı olarak kullanılmaktadır. Bitkinin kimyasal bileşiminde uçucu yağ, flavonoit, tanen, karotenoit, amino
asitler ve C vitamini varlığı yapılan çalışmalarla ortaya çıkartılmıştır. Fenolik bileşikler çeşitli biyolojik etkilerden
sorumlu bitkilerde bulunan sekonder metabolitlerdir. Çalışma materyali olarak bitkinin herbası (toprak üstü kısımlar)
kullanılmıştır. Öncelikle bitkinin taşıdığı fenolik asitlerin (klorojenik asit ve kafeik asit) analizi UPLC yöntemi ile
yapılmıştır. Bu ayırma işleminde Waters UPLC BEH fenil kolon (100 mm x 1.0 mm i.d., 1.7 μm) kullanılmıştır.
Klorojenik asit ve kafeik asit bileşiklerinin kromatografik ayrımı için optimal şartların 0.1 M CH 3 COOH+CH 3 COONa
(pH=4.75) tamponu ve asetonitril (87:13, v/v) karışımı hareketli faz; akış hızı 0.21 mL/dak ve kolon sıcaklığı 38oC
olarak belirlenmiştir. Bileşiklerin kromatografik dedeksiyonları 340 nm’de gerçekleştirilmiştir. Fenolik bileşiklerin
gösterdiği biyolojik aktivitelerden birisi de antioksidan etkileridir. Bu bilgiler kapsamında Türkiye’de doğal olarak
yetişen C. maritimum türünün çeşitli polaritelerde hazırlanmış olan ekstrelerinin (su, metanol, diklormetan, etil asetat ve
n-butanol) antioksidan aktivitesinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, öncelikle türün total fenolik madde
miktarı Folin-Ciocalteu’nun fenol reaktifi kullanılarak tayin edilmiştir. Antioksidan aktivite tayini iki farklı yöntemle
çalışılmıştır: 1- serbest radikal süpürücü aktivitenin tayini için kalitatif ve kantitatif DPPH● yöntemi, 2- lipozom lipid
peroksidasyonunu tayin etmek için TBA yöntemi. Pozitif kontrol olarak propil gallat kullanılmıştır. TBA yönteminde
elde edilen verilerin pozitif kontrole göre değerlendirilmeleri sonucunda, propil gallat > MeOH > Su > EtOAc > DCM
ekstresi şeklinde olduğu, n-BuOH ekstresinin ise etki göstermediği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Crithmum maritimum, fenolik asit, UPLC, antioksidan etki.
Analysis of phenolic acids in aerial parts of Crithmum maritimum L. by UPLC method and in vitro
antioxidant activity studies
Abstract
Crithmum maritimum L. (Umbelliferae, Apiaceae), commonly termed as “deniz teresi, kaya koruğu”, is yellow flowers,
50 cm perennial herbs growing on maritime rocks. It is widely distributed along coastal areas of Mediterranean Sea and
of Atlantic Ocean of Europe. Furthermore it has long been used as food and medicinal plant. İts fresh leaves are pickled
in vinegar in south-west Anatolia. The flowering parts of herbs are also used in traditional medicine as diuretic, tonic
and stimulant. Recently, investigations indicated that this plant contained essential oils, flavonoids, tanins, carotenoids,
amino acids and vitamin C. Phenolic compounds of the mentioned plant are secondary metabolites having some
biological activities in human health. In this study, aerial parts (herb) of Crithmum maritimum was considered. Firstly,
the phenolic acids (chlorogenic acid and caffeic acid) in the subjected plant were investigated by the developed UPLC
method. A Waters UPLC BEH phenyl column (100 mm x 1.0 mm i.d., 1.7 v/v) was used for the chromatographic
analysis. Chromatographic optimal separation of chlorogenic acid and caffeic acid in plant samples was performed
using a mobile phase consisting of 0.1 M acetate buffer (pH 4.75) and acetonitrile (87:13, v/v) with the flow rate 0.21
mL/min at the column temperature 38oC. UPLC chromatograms were obtained using chromatographic detection at 340
nm. As it is known, phenolic compounds have antioxidant activity. In this study, antioxidant activities of the extracts in
different polarities (water, methanol, dichloromethane, ethyl acetate and n-buthanol) of C. maritimum were
investigated. The phenolic contents of the samples were determined using Folin-Ciocalteu’s phenol reagent.
Antioxidant activity of the extracts was evaluated by two different methods: 1- free radical scavenging activity was
analyzed by qualitative and quantitative DPPH• (1,1-diphenyl-2-picrylhydrazyl radical); 2- thiobarbituric acid (TBA)
assay was used to detect their liposome lipid peroxidation. Positive control process was performed by propyl gallate.
According to the positive control, decreasing order was determined as propyl gallate > MeOH > Water > EtOAc >
DCM while the results of extracts were evaluated in the TBA assay. In this method, n-BuOH extract has not any
activity.
Keywords: Crithmum maritimum, phenolic acid, UPLC, antioxidant activity.
2
Sideritis trojana ve Sideritis athoa (Lamiaceae)’nın Biyolojik Aktivitelerinin Karşılaştırılması
Betül Aydın1, Ebru Yılmaz1, Erdi Can Aytar1, Tuncay Dirmenci2, Leyla Açık1
1
2
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06500, Ankara
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Bölümü, 10100, Balıkesir
[email protected]
Özet
Lamiaceae familyası içerisinde yer alan Sideritis cinsi 150’den fazla tür içermektedir. Ülkemizde genellikle Marmara ve
Ege bölgelerinde bulunan Sideritis cinsi Türkiye’de 46 tür, 36 alttür ve 2 varyete ile temsil edilmektedir ve bunlardan
36 tür, 10 alttür ve 2 varyete endemiktir. Sideritis türleri geleneksel tıpta kullanılmaktadır ve halk arasında dağ çayı
olarak bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de bitkisel çay olarak da tüketilen Sideritis trojana Bornm. ve
Sideritis athoa Papan&Kokkini türlerinin metanol özütlerinin biyolojik aktivitelerini karşılaştırmaktır. Bu amaçla
metanol özütlerinin çeşitli patojen mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktiviteleri kuyu difüzyon yöntemi ile
araştırılmıştır. Özütlerin antioksidan aktivitelerini incelemek amacıyla DPPH serbest radikalini süpürücü aktivite, demir
iyonlarını şelatlama aktivitesi ile birlikte total fenolik madde, β-karoten ve likopen içerikleri de araştırılmıştır. Özütlerin
antimikrobiyal aktivitelerinin birbirine yakın ve çok yüksek olmadığı tespit edilmiştir. Buna rağmen özütlerin
antioksidan aktiviteleri oldukça yüksek olduğu; ayrıca S. trojana’dan elde edilen özütün S. athoa’ya göre daha yüksek
antioksidan aktiviteye sahip olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antimikrobiyal aktivite, Antioksidan aktivite, Sideritis athoa, Sideritis trojana
Comparison of Biological Activity of Sideritis trojana and Sideritis athoa (Lamiaceae)
Abstract
The genus Sideritis belongs to the Lamiaceae family and comprises more than 150 species. Sideritis species are widely
distributed in Turkey with 46 species, 36 subspecies and two varieties mainly in Marmara and Aegean regions. 36
species, 10 subspecies and two varieties of this genus being endemic. Sideritis species have been used in folk medicine
and known as mountain tea in rural area. The aim of this study is comparison of biological activities of methanol
extracts of Sideritis trojana Bornm. and Sideritis athoa Papan&Kokkini which are used as herbal tea in Turkey. For that
purpose, antimicrobial activities of methanol extracts against several pathogen microorganisms were determined by
using agar well diffusion method. For determination antioxidant activities of the extracts, DPPH free radical
scavenging, ferrous ion chelating activities and total phenolic, β-carotene, lycopene contents were established. It was
observed that antimicrobial activities of these two extracts are alike and not too high. Despite this, antioxidant activities
of the extracts are quite high and S. trojana extract has higher antioxidant activity than S. athoa extract.
Keywords: Antimicrobial activity, Antioxidant activity, Sideritis athoa, Sideritis trojana
3
Tanacetum cilicicum (Boiss.) Grierson bitkisinin Antioksidan Özelliğinin Belirlenmesi
Emel Dıraz, Şengül Karaman
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kahramanmaraş
[email protected]
Özet
Tanacetum cinsi Compositae (Asteraceae) familyasına ait bir cins olup T. parthenium üzerine yapılan çalışmalarda
yüksek melatonin içeriğinden dolayı migren tedavi edici özelliğine sahip olduğu tespit edilmiş ve cinsin popüleritesi
son yıllarda artmaya başlamıştır. Çalışmamızda Kahramanmaraş ilinde doğal olarak yayılış gösteren Tanacetum
cilicicum (Boiss) Grierson. bitkisi doğadan toplanarak tohumları iklim dolabında yetiştirilmiş, çiçeklenme döneminde
kuru ve taze yaprak ile çiçeklerinin antioksidan aktivitesi belirlenmiştir. Metanollü ekstraktların antioksidan aktivitesi
DPPH (2,2-diphenyl-1-picrylhydrazyl) yöntemi ile UV-spektrofotometrede 517 nm dalga boyunda belirlenmiş, kontrol
grubu olarak sentetik bir antioksidan olan BHT (butylhydroxytoluene) ve melatonin kullanılmıştır. Radikal süpürücü
etki taze ve kuru yaprakta BHT ve melatonine göre daha fazla bulunmuş olup T. cilicicum yapraklarının güçlü
antioksidan özelliğe sahip olduğu, bitkinin diğer biyolojik aktivitelerinin de araştırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Antioksidan aktivite, BHT, DPPH yöntemi, Melatonin, Tanacetum cilicicum
Determination of Tanacetum cilicicum (Boiss.) Grierson Antioksidant Property
Abstract
Genus Tanacetum is belonging to Compositae (Asteraceae) family. Investigations shows that T. Parthenium has
therapeutically effect due to the high melatonin content and this genus popularity has been increasing in recent years. In
our study seeds of Tanacetum cilicicum (Boiss) Grierson collected from nature were grown in climate cabinet.
Antioxidant properties of dried and fresh leaves determined in flowering season. Antioxidant activity of methanolic
extracts determined with UV-spectophotometer at 517 nm wavelength by DPPH (2,2-diphenyl-1-picrylhydrazyl)
method. Melatonin and synthetic antioxidant BHT (butylhydroxytoluene) used as control group. Radical scavenging
activity in fresh and dried leaves shows effective than melatonin and BHT. T. cilicicum leaves shows strong antioxidant
properties and other biologic effects must be investigated.
Keywords: Antioksidan aktivite, BHT, DPPH method, Melatonin, Tanacetum cilicicum
4
Gıda Lezzet Arttırıcılarından Monosodyum Glutamat’ın Bezelye (Pisum sativum L.) Üzerine
Genotoksik Etkisi
Didem Kömür1, S. Tülay Hekimbaşı2, E. Selcen Darçın3
Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, 54187, Serdivan, Sakarya Türkiye
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 41400,Gebze, Kocaeli,
Türkiye
3
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 11100, Merkez,
Bilecik, Türkiye
1
2
Özet
Bu çalışmada gıdalarda sıkça kullanılan lezzet arttırıcı madde monosodyum glutamatın genotoksik etkisi model
organizma olarak seçilen bezelye üzerinde incelenmiştir. Kontrol grubu tohumları saf suda, deney grubu tohumları ise
1 g/l, 5 g/l ,10 g/l ,15 g/l ,20 g/l ,25 g/l , 35 g/l ve 45 g/l’lik monosodyum glutamat konsantrastrasyonlarda
çimlendirilmiştir. Araştırma sonucuna göre, 24, 48 ve 72 saat boyunca kontrol grubuna göre, monosodyum glutamat
uygulanan bitkilerin çimlenme oranı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş olup, 72 saat sonunda 35 g/l ve 45 g/l’lik
monosodyum glutamat konsantrasyonlarında çimlenme gözlenmemiştir. Monosodyum glutamatın doz miktarı arttıkça
bölünen hücre ve mitotik indeksin düşüşü her bir dozda istatistiksel olarak anlamlı olarak tespit edilmiştir. Ayrıca,
monosodyum glutamatın tüm konsantrasyonlarında mitotik bölünmelerde anomali gözlenmiş olup, istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur. Mitotik hücrelerde kromozomlarda yapışma, kısalıp kalınlaşma, anafaz köprüleri, anafazda geri
kalma, poliploidi, çift çekirdek gibi birçok anomali görülmüştür. Sonuç olarak, monosodyum glutamatın tüm
konsantrasyonlarında bezelye üzerine genotoksik etki yarattığı ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Çimlenme, Mitotik indeks, Monosodyum Glutamat, Pisum sativum L.
Genotoxic Effects of Food Flavor Enhancer Monosodium Glutamate on Pea (Pisum sativum L.)
Abstract
In this study, effects of monosodium glutamate which is a food addivitive substance used in various foods was
investigated on germination, root growth and mitotic division of root tips of the model organism of Pisum sativum L.
For control group, distilled water was used. 1, 5, 10, 15, 20, 25, 35 and 45g/L concentrations of monosodium glutamate
were prepared with distilled water. Pea seeds, in solutions of different concentrations of monosodium glutamate, were
left to germinate for 24, 48 and 72 hour periods. According to the results, the germination rate of monosodium
glutamate in all concentrations was found highly significant at durations of 24, 48 and 78 hours, comparing with the
control group. At 72 hours, no germination was observed in 35 and45 g/L groups. Inverse correlations were found
between all concentrations of monosodium glutamate, and mitotic rate. Mitotic index has a meaningful difference
statistically (p<0.001) in all concentration groups excluding the 35 and 45g/L. Results also indicated that mitotic
abnormalities in all concentrations of monosodium glutamate were found to be significant (p<0.001). Abnormal
chromosomal alignment on the metaphase plate, sticky chromosomes, polyploidy, anaphase bridges and dual-core
abnormalities were observed in mitotic cells. It was concluded that, all concentrations of monosodium glutamate had
some negative effects on germination, root length and mitotic divisions in Pisum sativum L. root tip cells.
Keywords: Germination, Mitotic index, Monosodium glutamate, Pisum sativum L.
5
Demir Mineralinin Mısır (Zea mays L.) Bitkisi Üzerinde Genotoksik Etkisi
İpek İsmail1, Hilal Şanlı2, Yusuf Koç1, E. Selcen Darçın3
Sakarya Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, 54187, Serdivan, Sakarya Türkiye
2
Sakarya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 54187, Serdivan, Sakarya, Türkiye
3
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 11100, Merkez,
Bilecik, Türkiye
1
Özet
Bu çalışmada önemli bir ağır metal olan demir mineralinin farklı konsantrasyonlarının genotoksik etkisi model
organizma olarak seçilen mısır üzerinde incelenmiştir. Kontrol grubu tohumları saf suda, deney grubu tohumları ise 1,
8, 16, 24 ve 32 ppm FeSO 4 formundaki konsantrastrasyonlarında çimlendirilmiştir. Araştırma sonucuna göre, 24, 48 ve
72 saat boyunca kontrol grubuna göre, FeSO 4 uygulanan bitkilerin çimlenme oranı doz miktarı arttıkça azaldığı
gözlenmiştir. Öte yandan, kök uzunluklarında artış gözlenmiştir. Bölünen hücre miktarları ve mitotik indeks
oranlarının demir dozları arttıkça düştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca, demirin tüm konsantrasyonlarında mitotik
bölünmelerde anomali belirlenmiştir. Mitotik hücrelerde, metafaz plağında toplanamama, kromozomlarda yapışma,
kromozom fragmantasyonu, anafazda ayrılamama, multipolar anafaz gibi birçok anomali görülmüştür. Sonuç olarak,
demirin tüm konsantrasyonlarında mısır üzerine genotoksik etki yarattığı ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Demir, Mitotik indeks, Zea mays L.
Genotoxic Effects of Iron Mineral on Maize (Zea mays L.)
Abstract
In this study, effects of iron which is an important heavy metal was investigated on germination, root growth and
mitotic division of root tips of the model organism of Zea mays L. For control group, distilled water was used. 1, 1, 8,
16, 24 ve 32 ppm concentrations of iron (FeSO 4 ) were prepared with distilled water. Maize seeds, in solutions of
different concentrations of iron, were left to germinate for 24, 48 and 72 hour periods. According to the results, the
germination rate of iron in all concentrations was found highly significant at durations of 24, 48 and 78 hours,
comparing with the control group. Inverse correlations were found between all concentrations of iron and mitotic rate.
Mitotic index has a meaningful difference in all concentration groups. Results also indicated that mitotic abnormalities
in all concentrations of iron such as abnormal chromosomal alignment on the metaphase plate, stick chromosomes,
anaphase bridges and multipolar anaphase in mitotic cells. It was concluded that, all concentrations of iron had some
negative effects on germination, root length and mitotic index in Pisum Zea mays root tip cells.
Keywords: Iron, Mitotic index, Zea mays L.
6
Bitkilerde Kök Hücre
Esin Oluk
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik AD, İzmir
[email protected]
Özet
Biyolojik döngünün primer üreticileri bitkiler, apikal (uç) meristemlerindeki kurucu hücrelerden yeni dokular, organlar
yapabilme yetenekleri ve yüzyıllara varan yaşam süreleriyle her zaman hayranlık uyandırmışlardır. Bu kurucu
hücrelerin hayvanlardaki pluripotent kök hücrelere eşdeğer olup olmadığı bitki bilimciler arasında uzun süre tartışma
konusu olmuştur. Günümüzde yapılan, özellikle genetik çalışmalar sonucu artık bitkilerin meristematik dokularının
içinde özel kök hücre niteliğinde bir hücre gurubu olduğu kabul edilmektedir. Bu hücre tipleri, bölündüklerinde, oluşan
yavruları kök hücre olarak kalabilen ya da farklılaşabilen klonojenik öncüller olarak tanımlanmaktadır. Son derece
plastik ve versatil olan bu hücrelerin, yaralanan veya ölen dokuların yerini alabildikleri gibi, bitkide tipik bir savunma
mekanizması oluşturduklarından da bahsedilmektedir. Özellikle, olumsuz çevresel koşullara daha fazla maruz kaldıkları
kök ve sürgün ucunda bulunan kök hücrelerin, oluşan DNA hasarını bir uyarı kabul ederek kendi kendilerini öldürüp,
bitkinin geri kalanını kurtarmak şeklinde hareket ettikleri bulunmuştur. Tüm bu özellikleri nedeniyle bitkisel kök
hücreler son yıllarda kozmetik dünyasında da kullanılmaya başlanmıştır. Mevcut bitkisel ekstraktlarda kullanılan ana
bileşenin herhangi bir şekilde kaybı ya da hasarı olasılığının ortadan kalkmasının yanı sıra, bitkisel kök hücre
kullanılmasıyla in vitro şartlarda cilt kırışıklıklarını azaltıcı ve hatta insan kök hücrelerinin çoğalmasını % 80 oranında
arttırıcı yönündeki gelişmeler geniş yankı uyandırmaktadır. Bu bildiride, geçtiğimiz yakın dönem içerisinde çeşitli
bitkilerle yapılan kök hücre varlığının tespitine yönelik çalışmalar, genetik kontrol ve bu hücre tiplerinin kullanım
alanları irdelenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kök hücre, bitki, pluripotensi, sürgün apikal meristemi, kozmetik
The Stem Cells in Plants
Abstract
Plants, as the primary producers of biological cycle have been attractive because of their long life span as well as ability
to make new tissues and/or organs through the founder cells in their meristems. These founder cells have been
subjected to the discussions whether they are equivalent to the stem cells those are pluripotent, in animals. Genetic
evidences have provided that, a specific subset of cells reside in the center of meristems. These privileged cells are
identified as clonogenic precursors whose daughters can remain as stem cells or can differentiate to other tissues, when
divided. These cells are so plastic and versatile that can displace with any kind of tissues damaged. On the other hand,
stem cells are able to detect the DNA damage, triggering the death of these cells, preventing the damaged genetic code
becoming fixed in the rest of the plant tissues, thus constitute a typical defence mechanism, is reported. All these
properties carried plant stem cells to use in cosmetics. With this new biological tool, it is possible to obtain a plant
extract, which contains the entire cell contents, not losing any fraction of the compounds as happen in conventional
plant extracts. Moreover, their reducing effect on the depth of wrinkles in skin, and stimulation effect on human stem
cell proliferation by 80% in in vitro conditions are among the news, come from laboratories. In this opinion article,
studies done on definition of stem cells in several plant species, genetic control and the areas inwhich these cells are
applicated in past decades have been criticized.
Keywords: Stem cell, plant, pluripotency, shoot apical meristem, cosmetics
7
Madra Dağının (Balıkesir/İzmir) Floristik Zenginliği ve Sürdürülebilir Kullanımı
Fatih Satıl1, Ekrem Akçiçek2
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, OFMA, Biyoloji Eğitimi Bölümü, Balıkesir
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışma, Madra Dağı’ndaki bitki zenginliğini ortaya koymak, bu zenginliğin korunması ve devamlılığının
sağlanmasına yönelik öneriler getirmek amacıyla yapılmıştır. Madra dağı, coğrafi konum yönünden Ege Bölgesinin asıl
Ege bölümü ile Marmara Bölgesinin Güney Marmara bölümünün sınır kesiminde yer almaktadır. Araştırma alanı bitki
coğrafyası bakımından ise Akdeniz fitocoğrafik bölgesinde yer almakla birlikte Avrupa-Sibirya ve İran-Turan
fitocoğrafik bölgelerinin de bazı elementlerini barındırmaktadır. Çalışmada, Madra dağı ve çevresinde yapılan arazi
çalışmaları ile alanda toplanan bitkiler ve toplama yöntemleri gözlemlenmiştir. Ayrıca, bölgedeki 19 yerleşim biriminde
ticari amaçla bitki toplayan kişilerle yapılan görüşmeler yapılarak elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Floristik
açıdan oldukça zengin olan Madra dağında 408 bitki çeşidi yayılış göstermektedir. Bu türlerin 29’u endemiktir. Bu
endemik bitkiler IUCN tehlike kategorilerine göre değerlendirildiğinde; 20 tür LC, 4 tür NT, 3 tür VU, 1 tür EN ve 1 tür
CR kategorisinde yer almaktadır. Ayrıca araştırma alanında birisi EN, ikisi VU kategorisinde olmak üzere 3 nadir bitki
türü bulunmaktadır. Bölgede halk tarafından ticari amaçlarla yoğun olarak toplanan 12 bitki türü bulunmaktadır. Yanlış
ve aşırı bitki toplama ile hayvancılık gibi faaliyetler sonucu ticareti yapılan bu türlerin popülasyonları gittikçe
azalmaktadır. Madra dağı ekosistemi ve bitki çeşitliliği plansız ve yoğun kullanım sonucu tehdit altındadır. Madra dağı
ekosisteminin ve bitki çeşitliliğinin daha etkin korunabilmesi için; öncelikle habitatlar, ekosistemler ve tehlike altındaki
türlerin yayılış alanları belirlenmelidir. Bölgede türe dayalı yerel ya da bölgesel koruma alanları ve kullanım planları
oluşturulmalı ve sürdürülebilir kullanım stratejilerinin geliştirilmesi gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Balıkesir, Flora, Madra dağı, Sürdürülebilir kullanım
Floristic diversity of Madra Mountain and Sustainable Use
Abstract
This study is related to plant diversity in Madra mountain, concervation and sustainable use of the diversity. Madra
mountain is geographically located in border line of the South Marmara section of Marmara region and main Aegean
section of Aegean region. The research area is located in Mediterranean phytogeographic region. However, the area is
in the north of Mediterranean phytogeographic region and is neighbouring to Euro-Siberian phytogeographic region.
The gathered plants and collection methods have been observed in the Madra mountain. Also, this study has been
conducted in 5 region and 19 local settlements. There are about 408 taxa naturally grown in the Madra mountain and 29
of them are endemic to Turkey. According to IUCN threat categories, the number of endemic plants in the study area
are as follows: Thirteen taxa are of least concern (LC), 4 taxa are in the near threatened (NT), 3 taxa are vulnerable
(VU), 1 taxon is endangered (EN), and 1 taxon is in the critically endangered (CR) category. Also, there are three rare
non-endemic taxa in the area. One taxa is endangered and two taxon are vulnerable categories. Twelve plant species are
intensively collected by the local pople for commercial purposes in the region. The population of commercial plant
species are decreasing as a result of extreme activities such as the intensively collection of plants and livestock. The
plant diversity in Madra ecosystems is under threat due to unplanned and intensive use. It must be more effectively
protect for plant diversity in Madra mountain ecosystems. Fort this, it should be determined priority habitats,
ecosystems and areas of endangered species in region. Protected areas, based on plant diversity, or regional
conservation areas and use plans should be created in the region. It is necessary to develop strategies for sustainable use.
Keywords: Balıkesir, Flora, Madra mountain, Sustainable use
8
Türkiye’de Yetişen Oleaceae Familyası Taksonlarının Kalitatif Odun Anatomisi
Özelliklerinin Tanıtımı, Ekolojik ve Evolütif Açıdan İrdelenmesi
Funda Erşen Bak¹, Nesime Merev²
¹ Artvin Çoruh Üniversitesi, Artvin
²Karadeniz Teknik Universitesi, Trabzon
[email protected]
Özet
Oleaceae familyasının Türkiye’de doğal olarak yetişen 7 cins (Fontanesia Labill., Fraxinus L., Phillyrea L., Osmanthus
Lour., Olea L., Ligustrum L., Jasminium L.) ve 14 taksonuna ait odun anatomisi özellikleri incelenmiştir. Odun
örnekleri taksonların yayılış gösterdiği farklı bölgelerden yaklaşık 100 m yükselti farkı ile toplanmıştır. Odun
örneklerinin yıllık halka durumu, trahe gruplaşması, helikal (spiral) kalınlaşma, perforasyon tablası tipi, vasisentrik
veya vasküler traheitlerin varlığı, boyuna paranşimin konumu, trahe çeper yada geçitlerinde örtü oluşumu (vesturing),
kristaller, perforasyonlu özışını hücreleri gibi kalitatif özellikleri tespit edilmiştir. Familyanın Türkiye’de yetişen
cinsleri dikkate alındığında, dört farklı yıllık halka tipi dikkati çekmektedir. Boyuna paranşim ünite sayısı Fraxinus
taksonları arasında farklılık göstermektedir. Ligustrum vulgare, Olea europaea ve Phillyrea latifolia türlerinde
perforasyonlu özışını hücreleri tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Oleaceae, odun anatomisi, Türkiye
Identification of Qualitative Wood Anatomy Features in Oleaceae Taxa of Turkey:
Ecological and Evolutionary İmplications
Abstract
The wood anatomical features of 14 native taxa in 7 genera (Fontanesia Labill., Fraxinus L., Phillyrea L., Osmanthus
Lour., Olea L., Ligustrum L., Jasminium L.) belong to Oleaceae family in Turkey were studied. Wood samples were
collected in different regions of Turkey with 100 m interval at altitudes. Qualitative data were gathered on anatomical
features such as features of growth rings, of vessel grouping, helical sculpture, type of the perforation plates, presence
of vasicentric tracheids and vascular tracheids, features of axial parenchyma, vesturing, warty-layer, crystals and
perforated ray cells. Four types of growth ring boundaries were recognized in Oleaceae taxa of Turkey. Take into
consideration of axial parenchyma strand numbers there are some differences between Fraxinus taxa. Perforated ray
cells were determined in Ligustrum vulgare, Olea europaea and Phillyrea latifolia.
Keywords: Oleaceae, wood anatomy, Türkiye
9
Doğu Ladini Picea orientalis (L.) Link., Ormanlarında Kabuk Böceklerinin Popülasyon
Dinamikleri ve Tehdit Boyutları
Gonca Ece Özcan1, Hazan Alkan Akıncı2, Mahmut Eroğlu3
Kastamonu Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Kastamonu
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Trabzon
3
Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Artvin
1
2
[email protected]
Özet
Doğu Ladini, Picea orientalis (L.) Link, Doğu Karadeniz ve Kafkas dağlarında doğal olarak yayılış gösteren, Türkiye
ve Gürcistan’da yaklaşık 290 ve 100 bin ha orman alanı oluşturan önemli bir asli ağaç türümüzdür. Farklı yetişme
ortamlarında ve farklı meşcere yapılarında saf ve diğer türlerle karışım oluşturan, bölge açısından sosyal, ekonomik ve
ekolojik anlamda yüksek işlevsel öneme sahip olan bu ağaç türü biyotik, abiyotik pek çok etkenin tesiri altındadır. Doğu
Ladini, ormanların sürekliliğini olumsuz yönde etkileyebilecek düzeyde zarar yapan başta Ips sexdentatus (Boern.),
Dendroctonus micans (Kug.) ve Ips typographus (L.) (Coleoptera: Curculionidae, Scolytinae) gibi tehlikeli kabuk
böceklerinin doğrudan tehdidi altındadır. Doğu ladininde on dolayında kabuk böceği türü zarar yapmaktadır. Tümleşik
bir ekosistem onarımı içinde kabuk böceklerine karşı silvikültürel önlemlerle birlikte biyolojik, mekanik ve biyoteknik
olarak entegre mücadele yürütülmektedir. Kabuk böceği türlerinin küresel iklim değişikliği gibi çevresel etkilere bağlı
popülasyon dinamiklerinde meydana gelen değişim ve buna bağlı olarak türlerin dağılımsal etkileşimleri doğu ladini
ormanlarımızın varlığının devamı için önemli olmaktadır. Bu çalışmada doğu ladininde yaşayan kabuk böceklerinin
belirlenen populasyon dinamikleri ile tehdit boyutları ve bunlara bağlı olası gelişmeler değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Doğu Ladini, Kabuk böcekleri, Popülasyon dinamiği
Population Dynamics and Threat Dimensions of Bark Beetles in Oriental Spruce Forests
Abstract
Having a natural spread throughout Eastern Black Sea and Caucasian mountains, oriental spruce, Picea orientalis (L.)
Link, is a significant major forest tree comprising approximately 290 and 100 thousand ha. forest areas in Turkey and
Georgia. Mixing with pure and other species in different habitats and different stand structures and having a high
functional importance in social, economic and ecologic terms for the region, this tree species is under the effect of many
biotic and abiotic factors. Oriental spruce is under the direct threat of dangerous bark beetles such as mainly Ips
sexdentatus (Boern.), Dendroctonus micans (Kug.) and Ips typographus (L.) (Coleoptera: Curculionidae, Scolytinae)
which bring damage to adversely affect the sustainability of trees. There are around ten bark beetle species which bring
damage to Picea orientalis. Within an embedded ecosystem maintenance, an integrated combat in biologic, mechanic
and biotechnical terms is carried out against bark beetles apart from sivilcultural precautions. The changes in population
dynamics associated with environment impacts such as global climate change and as a result, distributional interactions
of bark beetle species are important for the continuation of the presence of our oriental spruce forests. This study
assesses population dynamics and threat dimensions of bark beetles determined in oriental spruce forests and also the
related developments.
Keywords: Oriental Spruce, Bark beetles, Population dynamic
10
Şavşat İlçesindeki (Artvin, Turkey) Bazı Önemli Halk İlaçları
Özgür Eminağaoğlu1, Temel Göktürk2, Güven Aksu1, Hayal Akyıldırım Beğen1, Emrah
Yüksel1
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Botaniği Anabilim Dalı, Seyitler
Yerleşkesi, 08000 Artvin
2
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Entomolojisi ve Koruma Anabilim
Dalı, Seyitler Yerleşkesi, Artvin
1
Özet
Şavşat ilçesinde (Artvin) halk ilacı olarak kullanılan doğal kaynaklar (bitkisel ve hayvansal) 2013 yılında araştırılmıştır.
Bu makalede, kullanılan halk ilaçlarının yöresel adları, tedavide kullanılan kısımları, hazırlanış şekli, geleneksel
kullanımı ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bitkisel halk ilaçları, en çok sindirim sistemi hastalıkları ile kalp ve dolaşım
sistemi bozukluklarına karşı kullanıldığı saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Halk ilacı, Artvin, Türkiye
Some Important Folk Medicines in Şavşat (Artvin, Turkey)
Abstract
Natural sources (plant and animal) used as folk medicines in Şavşat (Artvin district) were investigated in this study.
Local names, part(s) used, methods of preparation and traditional usages of folk medicines are given in this paper.
Traditional herbal medicines were mostly used for gastrointestinal system diseases, heart and circulatory system
disorders.
Keywords: Folk medicine, Artvin, Turkey
11
Isparta’nın Faydalı Bitkileri ve Yerel Adları
Hasan Özçelik1, Özlem Bebekli2, Belkıs Muca2
1
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji A.B.D, Isparta
[email protected]
Özet
Isparta, Göller yöresinin merkezi konumunda bir ilimizdir. İl sınırları içinde doğal olarak yayılış gösteren yaklaşık 2300
iletim demetli bitki taksonu bulunmaktadır. Bu taksonlardan 600 kadarı endemiktir. Ekonomik bitki potansiyeli
incelendiğinde 190 tıbbi, 180 gıda, 210 yem bitkisi, 170 süs amaçlı kullanılan bitki, 190 zehirli bitki, 160 baharat
bitkisi, 60 sarılıcı, 20 parazit, 60 kadar da anıt ağaç yayılış göstermektedir.
GUL Herbaryumu’nda son 20 yıl içerisinde Isparta il sınırları içerisinde muhtelif vasıtalarla yerel halkın kullandığı
çoğunluğu doğal bitkilerden oluşan bir koleksiyon mevcuttur. Bu koleksiyonda gıda, ilaç ve aromatik bitkiler başta
olmak üzere yerel halk tarafından kullanılan faydalı bitkiler bulunmaktadır. Bu çalışmada, ilgili tüm faydalı bitkilerin
kullanılış amaçları, kullanım yöntemleri ile yerel halk tarafından verilen isimleri anlatılmaktadır. Söz konusu bitkilerden
endüstriyel amaçlı olabileceklerden birkaçı aşağıda belirtilmektedir: Origanum minutiflorum O.Schwarz & P.H.
Davis(Sütçüler kekiği, Aşkekiği, Yayla kekiği, Tota kekiği), Cyclotrichum origanifolium (Labill.) Manden (Kafa otu,
Kafasüpürgesi, Karabaşotu); Gypsophila arrostii Guss var. nebulosa (Boiss. & Heldr.) Bark. (Çöğen, Çevgen, Beyşehir
çöveni), Liquidambar orientalis L. (Sığla, Günlük), Iris L. spp. (Zambak), Rosa dumalis Bechst. (Kuşburnu, İtburnu).
Bu bitkilerin tarımı yapılarak endüstriyel kullanımı sağlanmalıdır.
Keçiborlu ilçesinde Gül Yağı fabrikaları gül çiçeği işleme döneminden sonra ardıç yağı, çam yağı, zambak yağı, lavanta
yağı, nane yağı gibi ürünlere yönelerek elde ettikleri uçucu yağları yurt içinde ve yurt dışında satışa sunmaktadırlar.
Lavanta, zambak gibi bitkilerin tarımı yapılırken diğerleri Doğa Koruma ve Milli Parklar yönetiminden izin alınarak ve
ilgili kurumun gözetiminde doğadan toplanmaktadır. İlin ekonomik bitki potansiyeli oldukça yüksektir. Bu durum
ekoturizmde de değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Faydalı bitki, Türkçe Bitki Adları, Bitki Kullanımı, Tıbbi ve Aromatik Bitki, Isparta.
Useful Plants of Isparta and Local Names
Abstract
Isparta is center of Lakes Region. There are 2300 vascular plants spreading in borders of Isparta city and 600 taxon of
them are endemic. When we search about economical plant potential, there are spread 190 medicinal plants, 180 food
plants, 210 animal food plants, 170 ornamental plants, 190 poisonuos plants, 160 spice plants, 60 holding plants, 20
parasite plants, 60 monument trees. There is a big collection of naturel plants of Isparta which are collected by different
style, in GUL herbarium. There are a lot of useful plants (for example food plants, medicinal and aromatical plants )
which are used by local people in this collection. In this study there are aims and methods of using of Isparta’s nature
plants and local names. We state a few example plant name which they can be used for industry, under the text.
Origanum minutiflorum O.Schwarz & P.H. Davis (Sütçüler kekiği, Aşkekiği, Yayla kekiği, Tota kekiği), Cyclotrichum
origanifolium (Labill.) Manden (Kafa otu, Kafasüpürgesi, Karabaşotu); Gypsophila arrostii Guss var. nebulosa (Boiss.
& Heldr.) Bark. (Çöğen, Çevgen, Beyşehir çöveni), Liquidambar orientalis L. (Sığla, Günlük), Iris L. spp. (Zambak),
Rosa dumalis Bechst. (Kuşburnu, İtburnu) ... These plants have to cultivated and used for industry.
Rose oil fabrics changed their produces from rose oil to different essential oil plants (for example : juniper oil, pine oil,
lily oil, lavander oil mint oil) in Keçiborlu state and they sell in Turkey and abroad. Lavander and lily can be cultivated
but the other plants can’t be cultivated. Because there must a permission from management of Protect Nature and
National Parks Foundation for collecting and cultivation. They are collected from nature under the supervision with this
foundation. Economic plant potential of Isparta is high. This stiuation has to evaluate in ecoturism.
Keywords: Useful Plant, Turkish Plant Names, Plants use, Medicinal and aromatical plant, Isparta
12
Globularia trichosantha ssp. trichosantha’ da Kallus Üretimi ve Sekonder Metabolitlerin
Analizi
Havva Atar1, Hatice Çölgeçen1, Gülnur Toker2, Gencay Akgül3
1
Bülent Ecevit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Zonguldak
2
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı,Ankara
3
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü,Nevşehir
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Globularia trichosantha ssp. trichosantha bitkisinde bitki doku kültürü ile kallus üretimi, herba ve
üretilen kalluslarda sekonder metabolitlerden iridoit glikozitlerin kromotografik yöntemlerle analizinin
gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Globularia trichosantha ssp. trichosantha tohumları steril edilerek in vitro ortamda
hormon içermeyen Murashige ve Skoog, 1962 (MS) ortamında çimlendirilmiştir. İn vitro ortamda çimlenen 30 günlük
aseptik fidelerden hipokotil, kotiledon, ilk yaprak, epikotil ve apikal meristem eksplantları alınmıştır. Alınan eksplantlar
kallus oluşumu için farklı konsantrasyonlarda IAA (Indol asetik asit) içeren Murashige ve Skoog, 1962 (MS) ortamına
aktarılmıştır. Üretilen kallus kültürleri, bitki örnekleri kurutulmuş ve metanol (MeOH) ile ekstre edilmiştir. Metanolik
ekstraktlar yoğunlaştırılarak kromotografik yöntemlerle analizleri yapılmıştır. Bitki sekonder metabolitleri olan
katalpol, okubin ve verbaskozitin kantitatif analizi ilk kez gerçekleştirilmiştir. Kalluslar IAA’ nın tüm
konsantrasyonlarında başarıyla üretilmiş olmakla birlikte en iyi 6 mg/L ve 8 mg/L konsantrasyonlarında sonuç
vermiştir. Analiz sonucunda bitkinin kalluslarında ve bitki örneklerinde katalpol, okubin ve verbaskozit miktarları
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Globularia trichosantha ssp. trichosantha, katalpol, okubin, verbaskozit.
Callus Production and Secondary Metabolites Analysis in Globularia trichosantha ssp.
trichosantha
Abstract
In this study was aimed producing calli from the germinated Globularia trichosantha ssp. trichosantha seeds
with explants taken from aseptic seedlings by plant tissue culture method and making a quantitative analysis of
secondary metabolites by chromatographic methods. Globularia trichosantha ssp. trichosantha seeds were steriled and
they were germinated in vitro hormone-free Murashige and Skoog, 1962 (MS) medium,. From a 30-day aseptic
seedlings germinated in vitro hypocotyl, cotyledon, young primary leaves, epicotyl and apical meristem explants were
taken. For developing callus explants transfered in Murashige and Skoog, 1962 (MS)media with different
concentrations of IAA (Indole acetic acid). Produced calli and plant samples dried and with methanol (MeOH) was
extracted. Methanolic extracts were concentrated and studied by chromatographic methods. Quantitative analysis of
catalpol, aucubin and verbascoside that are plant secondary metabolites was performed the first time. Calli in IAA were
formed successfully in all media. The best calli were in concentration of 6 mg/ L and 8 mg/ L. The amount of catalpol,
aucubin and verbascoside were determined in plant and calli by analysis.
Keywords: Globularia trichosantha ssp. trichosantha catalpol, aucubin, verbascoside.
13
Doğu Ladini Ormanlarında Meydana Gelen Dendroctonus micans (Coleoptera,
Curculionidae) Salgınlarının Bazı Meşcere ve Ağaç Özellikleri Bakımından İrdelenmesi
Hazan Alkan Akıncı1, Gonca Ece Özcan2, Mahmut Eroğlu3
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Artvin
Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Kastamonu
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Trabzon
1
2
[email protected]
Özet
Avrasyadaki ladin ormanlarında ekonomik kayıplara yol açan en önemli kabukböceklerinden olan Dendroctonus
micans (Kugelann) (Coleoptera, Curculionidae) 1966 yılından günümüze kadar Doğu Karadeniz Bölgesinde
milyonlarca ladin ağacının kurumasına neden olmuştur. İlk bakışta, bu ormanlarda meydana gelen epidemilerin ana
nedenin, ladin ağaçlarının kabuğu altında büyük populasyonu bulunan D. micans olduğu söylenebilir. Ancak, meydana
gelen epidemilerin nedenlerini anlayabilmek için, sekonder karakterli olan böceğin primer bir duruma geçmesini
sağlayan ana nedenleri ortaya çıkarmak gerekir. Bu bakış açısından hareketle, bu çalışmada, ormanı ya da ladin
ağaçlarını zayıf düşüren ve kabukböceklerinin bu alanlara yönelmesini ve üremesini kolaylaştıran nedenler
araştırılmıştır.
Çalışmanın bulguları 2001-2006 yıllarında Artvin, Giresun ve Maçka ladin ormanlarında yürütülen arazi çalışmalarına
dayanmaktadır. Toplam 120 deneme alanında çalışılmıştır. Deneme alanlarındaki ladin ağaçlarının yerden itibaren 2 m
yüksekliğe kadar olan gövde kısmındaki D. micans zararı incelenmiştir. Saf ladin meşcerelerinde D. micans’ın zarar
verdiği ağaç sayısı diğer meşcerelerin 3 katı, D. micans zararının devam ettiği ağaç başına düşen böcek miktarı ise 1,5
katı daha fazladır. D. micans ileri yaştaki ağaçları tercih etmiştir. Yükselti ile başarılı giriş delikleri sayısı arasında
negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Sıklık derecesi ile D. micans saldırıları arasında anlamlı bir ilişki
vardır. D. micans çoğunlukla yaralı ağaçlara saldırmış ve bu ağaçlara başarılı bir şekilde yerleşmiştir.
Anahtar Kelimeler: Dendroctonus micans, Doğu Ladini
Examination of Dendroctonus micans (Coleoptera, Curculionidae) epidemics in oriental
spruce forests in terms of some stand and tree characteristics
Abstract
Dendroctonus micans (Kugelann) (Coleoptera, Curculionidae) that is one of the most important bark beetles caused
economic losses in Eurasian spruce forests has killed millions of oriental spruce trees in Eastern Black Sea Region since
1966. At first glance, higher populations of D. micans under the barks of spruce trees can be suggested as the main
reason of these epidemics. But, main factors that affected a secondary beetle to show primary characteristics should be
determined to understand the reasons of these epidemics. From this point of view, in this study, factors that weaken
forests or spruce trees and enable orientation of bark beetles to these areas and ease their reproduction were studied.
Results of the study depend on field studies that were conducted during 2001-2006 in Artvin, Giresun and Maçka
spruce forests. There were 120 experimental plots. D. micans attacks up to 2 m on spruce trees were examined in the
experimental plots. The number of attacked trees and number of beetles per infested trees in pure oriental spruce stands
were 3 times and 1.5 times higher than mixed stands, respectively. D. micans attacked elderly trees. Altitude and
number of successful entry holes were negatively, and stand density and D. micans attacks were positively correlated.
D. micans attacked and established more often on wounded trees.
Keywords: Dendroctonus micans, oriental spruce
14
Farklı Ekim Sisteminde Yetiştirilen Yonca (Medicago sativa L.) Bitkisinin Bor Alımı
Yönünden Değerlendirilmesi
Mahmut Yıldıztekin1, A. Levent Tuna2
1
MSKÜ Köyceğiz Meslek Yüksekokulu, Köyceğiz/Muğla
2
MSKÜ Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Muğla
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, bor toksik topraklarda yonca (Medicago sativa L.) bitkisi Alsancak çeşidinin tek ekim olarak
yetiştirilmesinin yanında, Flamura-85 ekmeklik buğday (Triticum aestivum L.) ve TR 3080 ayçiçeği (Helianthus annuus
L.) bitki çeşitleri ile birlikte ekimi yapılmıştır. Hasat sonrası bitkilerin kuru ve yaş ağırlıkları, klorofil, karotenoid ve
prolin miktarları ile yaprakların B (bor), Ca (kalsiyum), K (potasyum) ve P (fosfor) içerikleri belirlenmiştir. Her bir
uygulama için 25-50-75 mg L-1 borik asit (H 3 BO 3 ) formunda bor (B) uygulaması bitkilere üstten püskürtülerek
yapılmıştır. Ayrıca kontrol grubuna ise hiçbir kimyasal uygulama yapılmamıştır. Yapılan bor uygulamalarında
monokültür olarak yetiştirilen yonca bitkisi yapraklarında % DW (kuru madde) oranı, toplam klorofil ve karotenoid
miktarları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında genel olarak azalmıştır. Ancak yonca özellikle buğday bitkisi ile birlikte
ekiminde, monokültür olarak yetiştirilen yonca bitkisine göre artışlar olduğu belirlenmiştir. Monokültür yetiştirilen
yonca bitkisi yapraklarında saptanan % EC (membran geçirgenliği) değerleri ve prolin miktarlarında ise artış olduğu
görülmüştür. Fakat yonca bitkisinin, buğday ve ayçiçeği ile polikültür olarak yetiştirilmesi sonucu değerlerde düşüşlerin
olduğu belirlenmiştir. Yonca bitkisinin yaprak bor kapsamı değerlendirildiğinde ise, buğday ve ayçiçeği ile birlikte
ekim yöntemi, tek ekime göre azaltmıştır. Bunun yanında, artan bor dozlarına bağlı olarak monokültür olarak
yetiştirilen yonca bitkisi yapraklarında kontrole göre Ca, K ve P kapsamlarında azalmalar olduğu, ancak yonca
bitkisinin buğday ve ayçiçeği ile polikültüründe bu değerlerin kontrole göre arttığı saptanmıştır. Sonuç olarak, B toksik
topraklarda yonca bitkisi yetiştirilirken; monokültür yerine ayçiçeği ve özellikle buğday bitkisi ile polikültür olarak
yetiştirilmesi; yonca bitkisinin B alımını azaltarak bitkide toksisite etkilerinin görülmesini engelleyebileceği sayısal
tespitlerle belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ayçiçeği, Bor, Buğday, Mono-polikültür, Yonca
Boron Uptake Rates Of Clover (Medicago sativa L.) At Different Planting Methods
Abstract
In this study, clover species Alsancak (Medicago sativa L.) was planted both monoculture, with Flamura-85 wheat
(Triticum aestivum L.) and TR 3080 sunflower (Helianthus annuus L.) on boron toxic soils to see boron uptake effect of
different planting methods. All plants were harvested and determined dry and wet weights of plants, chlorophyll,
carotenoid and proline amounts and also, B (boron), Ca (calcium), K (potassium) and P (phosphorus) on the leaves. 2550-75 mg L-1 boric acid (H 3 BO 3 ) boron was sprayed onto all three tested plants but no chemical application was done
to the control group. In all applications of monoculture grown clover plant, % DW (dry matter) rate total chlorophyll
and carotenoid amounts generally decreased, compared to the control group. But those parameters above increased at
the group where the clover was grown together with wheat and sunflower species mentioned above. % EC (membrane
permeability) and proline rate increased at monoculture planted clover whereas it decreased in the polyculture planted
group. When it comes to the clovers’ boron content; at polyculture planted group it decreased compared to monoculture
planted group. Ca, K and P contents decreased at monoculture planting compared to the control group. But it increased
at polycultural planting with wheat and sunflower compared to the control group. In conclusion, it is found that in the
cultivation of clover on boron-contaminated soils, instead of monocropping, the application of policropping method
using sunflower and especially wheat can prevent boron toxicity related symptoms by providing decrease in boron
uptake of the plant.
Keywords: Boron, Clover, Mono-Polyculture, Sunflower, Wheat
15
Carpinus betulus L. Yapraklarının Bazı Ekofizyolojik Özellikleri ile Meşcere Işık Geçirgenliği
ve Kanopi Boşluğu Arasındaki İlişkiler
Melih Öztürk1, İlyas Bolat2, Davut Özer2
Bartın Üniversitesi, Orman Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bartın.
Bartın Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Bartın.
1
2
[email protected]
Özet
Yaprak döken orman ağaçlarının, yaprak boyutu, ağırlık, nem gibi bazı fizyolojik özelliklerinin mevsimlik değişimi
üzerinde iklim bilhassa sıcaklık faktörlerinin etkisi, ekofizyolojinin son yıllardaki yoğun araştırma konuları arasına
girmiştir. Küresel ve yerel düzeylerdeki ısınmaların, ağaçların yaprak fizyolojisi ve dolayısıyla peyzaj ve orman
ekolojisi üzerindeki tesirlerinin araştırıldığı uluslararası çalışmalar hız kazanmıştır. Bu nedenle, Bartın ili Balamba kent
orman parçacığında, Carpinus betulus L. yapraklarının boyut, ağırlık ve nem gibi fizyolojik özellikleri ile meşcerenin
ışık geçirgenliği ve kanopi boşluğu 50 günlük süre (16 Nisan ile 5 Haziran 2012 arası) içerisinde takip edildi. Bu yaprak
fizyolojisi ve kanopi parametrelerinin değişiminin kendi aralarındaki ve hava-toprak sıcaklığı, hava nemi gibi iklim
parametrelerinin değişimi ile arasındaki ilişkiler analiz edildi. Öncelikle, yaprakların boyutu ile ışık geçirgenliği ve
kanopi boşluğu arasında anlamlı negatif yüksek ilişki (r≤-0.97, P<0.01) söz konusudur. Yaprakların yaş ağırlığı ile
yaprak boyutu arasında pozitif, ışık geçirgenliği ve kanopi boşluğu arasında da negatif olmak üzere yine benzer düzeyde
anlamlı ilişki göze çarpmaktadır. Öte yandan, hava sıcaklığı ile kuru yaprak ağırlığı haricindeki diğer yaprak fizyolojisi
ve kanopi parametreleri arasında anlamlı yüksek bir ilişki tespit edilememiştir. Buna karşılık, özellikle 20 ve 50 cm
derinlikteki toprak sıcaklığı ile yaprak nemi de (negatif) dâhil olmak üzere tüm yaprak fizyolojisi (pozitif) ve kanopi
parametreleri (negatif) arasında anlamlı yüksek ilişkiler dikkati çekmektedir. Tüm bu sonuçlar, sürdürülebilir peyzaj ve
orman ekolojisi için iklim faktörlerinden bilhassa kök seviyesindeki toprak sıcaklığının, muhtemel iklim değişikliği
çerçevesinde değerlendirildiğinde, üzerinde durulması gereken bir parametre olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: ekofizyoloji, ışık geçirgenliği, kanopi boşluğu, toprak sıcaklığı, kent orman parçacığı, Avrupa
Gürgeni.
Relations Between Some Ecophysiological Characteristics of Carpinus betulus L. Leaves and
Stand Light Transmission, Canopy Gaps
Abstract
The influence of climatic particularly the temperature factors on the seasonal dynamics within some physiological
characteristics of deciduous forest trees such as leaf size, mass and moisture has intensively been introduced into the
recent research scope. The international studies which try to investigate the impact of global and local warming on the
tree leaf physiology and consequently on the landscape and forest ecology have accelerated. Therefore, the
physiological characteristics of Carpinus betulus L. leaves i.e. size, mass and moisture together with the stand light
transmission and canopy gaps were observed during the 50 days period (between April 16th and June 5th of 2012) in the
Balamba urban forest patch of Bartın province. Correlations among the dynamics of these leaf physiology and canopy
parameters and with the dynamics of climate parameters i.e. air-soil temperature and air humidity were examined. First
of all, there is significant negative high correlation (r≤-0.97, P<0.01) between the leaf size and light transmissioncanopy gaps. Similar significant correlation of wet mass of leaves with their sizes is positive whereas with light
transmission-canopy gaps is negative. However, the correlations between the air temperature and all of the leaf
physiology and canopy parameters except the dry mass are relatively not high and accordingly insignificant. On the
other hand, there are significant high correlations of soil temperature particularly at the 20 and 50 cm depths with all the
leaf physiology parameters (positive) including also the leaf moisture (negative) and with the canopy parameters
(negative). In order to achieve sustainable landscape and forest ecology, all these results indicate that the climate factors
in particular the soil moisture is a parameter that should be stressed around the potential climate change concept.
Keywords: ecophysiology, light transmission, canopy gaps, soil temperature, urban forest patch, European hornbeam.
16
Acı Kavun (Ecballium elaterium (L.) A. Rich.) Meyve Özsuyunun Kolzada (Brassica napus L.)
Tohum Çimlenmesi ve Fide Gelişimi Üzerine Etkisi
Selcen DARÇIN1, Murat AYCAN2, Mustafa KAYAN2, Deniz KÖM3, Mehdi TAHER2,
Mustafa YILDIZ4
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü 11100 BİLECİK
2
Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,Tarla Bitkileri Anabilim Dalı 06110 Dışkapı / ANKARA
3
Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü 06100 Tandoğan / ANKARA
4
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Tarla Bitkileri Bölümü 06110 Dışkapı / ANKARA
1
[email protected]
Özet
Acı kavun (Ecballium elaterium (L.) A. Rich.), tıbbi bir bitki olup, ana bileşeni elaterindir. Bu araştırmada acı kuvunun
olgunlaşmış meyve özsuyunun farklı dozlarının "Elvis" kolza çeşidinde tohum çimlenmesi ve fide gelişimi üzerine
etkileri araştırılmıştır. Tohumlar, %5’lik sodyum hipoklorit içeren %40’lık ticari çamaşır suyu içerisinde 5 dakika
karıştırılarak steril edilmiş, daha sonra 6-7 defa steril saf su ile yıkanmıştır. Steril tohumlar, içlerinde farklı dozlarda (0kontrol, 200, 400, 800 ve 1600 µl/L) acı kavun meyve özsuyu içeren 50 ml’lik steril saf su bulunduran şişelerde, 180
rpm devirde 72 saat boyunca çalkalanmıştır. Her şişeye 250 adet steril tohum konulmuştur. 48 saat ve 72 saat sonunda
çimlenme yüzdeleri belirlenmiştir. 72 saat sonunda, fideler, saksılarda toprağa aktarılmıştır. Her muamele için 5 saksı
oluşturulmuş ve her saksıya 20 fide konulmuştur. 14 gün sonra gelişen fidelerde bitki boyu, kök boyu, yaprak eni,
yaprak boyu, yaklaşık yaprak alanı ile fidelerin yapraklarında klorofil a, klorofil b ve toplam klorofil kapsamları
belirlenmiştir. Tohum çimlenmesi ve fide gelişiminin bakımından en yüksek sonuçlar, 800 µl/L meyve özsuyunun
kullanıldığı uygulamadan elde edilmiştir. Bitki doku kültürü çalışmalarında, eksplantın alındığı fidenin sağlığının
rejenerasyon kapasitesi üzerinde önemli derecede etki yaptığı düşünüldüğünde, sürgün rejenerasyon kapasitesinin
artırılmasında acı kavun meyve özsuyunun eksplant kaynağı olan steril fide elde edilmesinde kullanılabileceği
görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Acı kavun, meyve özsuyu, çimlenme, fide gelişimi
The Effect of Squirting Cucumber (Ecballium elaterium (L.) A. Rich.) Fruit Juice on Seed
Germination and Seedling Growth in Rapeseed (Brassica napus L.)
Abstract
Squirting cucumber (Ecballium elaterium (L.) A. Rich.) is a medicinal plant and it contains elaterin as a main
compound. In this study, the effects of different concentrations of mature squirting cucumber fruit juice on seed
germination and seedling growth in "Elvis" rapeseed cultivar were investigated. Seeds were sterilized with 40%
commercial bleach containing 5% sodium hypochlorite for 5 min. with continuous stirring and then were washed 6-7
times with sterile water. Sterilized seeds were rinsed for 72 hours at 180 rpm in steril bottles containing 50 ml sterile
distilled water having different concentrations (0-control, 200, 400, 800 ve 1600 µl/L) of squirting cucumber fruit juice.
250 sterilized seeds were put in each bottle. Germination percentage was determined at the end of 48 and 72 hours. At
the end of 72 hours, seedlings were transferred to soil in pots. Five pots were set for each application and 20 seedlings
were put in each pot. Plant height, root length, leaf width, leaf length, approx. leaf area, and chlorophyll a, chlorophyll b
and total chlorophyll contents were determined in seedlings grown after 14 days. The highest results with respect to
seed germination and seedling growth were obtained from the application where 800 µl/L squirting cucumber fruit juice
was used. When though that seedling health from which explant is excised, affects regeneration capacity significantly, it
is seen that squirting cucumber fruit juice could be used in obtaining sterile seedling that is explant source in order to
increase shoot regeneration capacity.
Keywords: Squirting cucumber, fruit juice, germination, seedling growth
17
Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Amelanchier Taksonlarının Odun Anatomileri
Bedri Serdar, Salih Terzioğlu, Mustafa Karaköse, Reha Mazlum, Murat Öztürk1, Çağdaş Göl
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Trabzon
1
[email protected]
Özet
Türkiye’de doğal olarak yetişen dört adet Amelanchier taksonunun (Amelanchier ovalis Medik. subsp ovalis, A. ovalis
Medik. subsp integrifolia (Boiss. & Hohen.) Bornm., A. parviflora Boiss. var. parviflora and A. parviflora Boiss. var.
dentata Browicz) odun anatomileri çalışılmıştır. Odun örnekleri Türkiye’nin farklı bölgelerinden toplanmıştır.
Anatomik özelliklere ait veriler şunlardır: trahelerin radyal ve teğetsel çapları, 1 mm2’de trahe sayısı, trahe hücre
uzunluğu, liflere ait uzunluk, genişlik, lümen genişliği ve lif çeper kalınlıkları, 1’ mm de özışını sayısı, özışını
yüksekliği ve genişliği gibi kantitatif özellikler. Trahe özellikleri kullanılarak “Vulnerability” oranı (trahe teğet çapı / 1
mm2de trahe sayısı) ve Mezomorfi indisi (“Vulnerability oranı X trahe hücre uzunluğu) hesaplanmıştır. Tüm anatomik
özelliklere ait veriler analiz edilerek taksonlar karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Amelanchier, Odun Anatomisi, Türkiye
Wood Anatomy of Amelanchier Taxa Naturally Grown in Turkey
Abstract
The wood anatomical features of four Amelanchier taxa (Amelanchier ovalis Medik. subsp ovalis, A. ovalis Medik.
subsp integrifolia (Boiss. & Hohen.) Bornm., A. parviflora Boiss. var. parviflora and A. parviflora Boiss. var. dentata
Browicz) that grown naturally in Turkey were studied. Wood samples were collected from different regions of Turkey.
Data were gathered on wood anatomical features: tangential and radial pore diameters, number of vessels per mm2,
length of vessel elements, fibres (lengths, widths, thickness of cell walls, lumen diameters), number of rays per mm, ray
width and height such as quantitative characters. By using vessel member features, “Vulnerability” ratio (pore diameter
divided by number of vessels per mm2) and “Mesomorphy” indices (“Vulnerability” multiplied by vessel elements
length) were calculated. All anatomical features were analysed and compared.
Keywords: Amelanchier, Wood Anatomy, Turkey
18
Türkiye'de Yayılış Gösteren Sterigmostemum M. Bieb. (Hırıksusun) (Brassicaceae) Türlerinin
Morfolojik ve Taksonomik Yönden İncelenmesi
Kenan Yıldızhan, Murat Ünal
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı,Van
[email protected]
Özet
Bu çalışma; Türkiye’de yayılış gösteren Sterigmostemum M. Bieb. cinsine ait taksonların taksonomik ve morfolojik
özelliklerini açıklamak için hazırlanmıştır. 2011-2013 yılları arasında yapılan arazi çalışmasında toplanan materyalin
yanı sıra ziyaret edilen herbaryumlardaki bitki örneklerinin de değerlendirildiği çalışmamız sonucunda;
Sterigmostemum acanthocarpum (Fisch. & C.A.Mey.) Kuntze Türkiye Florası için yeni kayıt olarak belirlendi.
Sterigmostemum sulphureum (Banks & Soland.) Bornm. subsp. gIandulosum Hub.-Mor. & Reese taksonunun statüsü
değiştirilerek tür statüsüne çıkartıldı ve Sterigmostemum glandulosum (Hub.-Mor. & Reese) Ünal & Yıldızhan comb. et
stat. nov. olarak isimlendirildi. Böylece, önceleri 2 tür ve 1 alttür olmak üzere 3 taksondan bilenen cinsin takson sayısı 4
türe yükseltildi. Türkiye Sterigmostemum’larının bol örnekten ayrıntılı deskripsyonları hazırlanarak tohum özellikleri ve
gövde tüyleri mikroskoptan fotograflanarak ayrıntılı olarak incelendi. Türkiye Sterigmostemum’larının incelen tüm
özelliklerinin ışığında yeni takson teşhis anahtarı hazırlandı. Endemik ve nadir olan S. glandulosum ve S.
acanthocarpum taksonlarının tehlike kategorileri tartışılarak bölgesel ölçekte yeni IUCN kategorileri teklif edildi.
Sterigmostemum’ların dünya üzerindeki yayılışları bir harita üzerinde işaretlenerek cinsin gen merkezi üzerinde
tartışmalar yapıldı.
Anahtar Kelimeler: Sterigmostemum, taksonomi, morfoloji, Brassicaceae, Türkiye.
Morphological and Taxonomical Studies on Sterigmostemum M.Bieb. (Hırıksusun)
(Brassicaceae) Species in Turkey
Abstract
In this study, morphological and taxonomical characteristics of Sterigmostemum M. Bieb. distributed in Turkey were
investigated. As result of evalution on materials collected from field and investigations on the specimen in visited
between 2011 and 2013, Sterigmostemum acanthocarpum (Fisch. & C.A.Mey.) Kuntze was determined as new record
for Turkey and the status of subspecies Sterigmostemum sulphureum (Banks & Soland.) Bornm subsp. gIandulosum
Hub.-Mor. & Reese was changed to species Sterigmostemum glandulosum (Hub.-Mor. & Reese) Ünal & Yıldızhan
comb. et stat. nov. The recorded taxa of the genus in the literature were 2 species and 1 subspecies. After the new
arrengement of the genus the taxa number was rised to 4. Seed features and shoot hair characteristics from plenty of
samples were investigated under microscop and photographed. More workable identification key was constructed to
distinguish the species category. Threat categories of endemic S. glandulosum and non endemic S. acanthocarpum
taxa were arrenged according to Regional Level of IUCN Red List Categories. The distrubution of Sterigmostemum in
the world was marked on the map and the gene center of the taxon was discussed.
Keywords: Sterigmostemum, taxonomy, morphology, Brassicaceae, Turkey.
19
Ketende (Linum usitatissimum L.) Yüzey Sterilizasyonu Süresinin In Vitro Fide Gelişimi,
Sürgün Rejenerasyonu ve Bitkicik Gelişimi Üzerine Etkisi
Deniz KÖM1, Mohsen MIRZAPOUR2, Ebru DERELLİ3, Parizad ALLAHVERDİKHAN
VAZİRİ2, Mustafa KAYAN2, Murat AYCAN2, Mustafa YILDIZ4
Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü 06100 Tandoğan / ANKARA
Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,Tarla Bitkileri Anabilim Dalı 06110 Dışkapı / ANKARA
3
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Kızılırmak Meslek Yüksekokulu ÇANKIRI
4
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Tarla Bitkileri Bölümü 06110 Dışkapı / ANKARA
1
2
[email protected]
Özet
Sodyum hipoklorit (NaOCl) solüsyonları, bitki doku kültürü çalışmalarında eksplantların yüzey sterilizayonunda yaygın
olarak kullanılmaktadır. NaOCl, tüm bakteri, mantar ve virüs türlerine karşı çok etkildir. Bitki doku kültürü
çalışmalarının ana hedeflerinden biri, etkili bir gen aktarım sistemi ve bitkilerin klonal çoğaltımının da ön şartı olan
yüksek sürgün rejenerasyonunun elde edilmesidir. Kültür başlangıcı öncesi en önemli uggulama dokunun yüzey
sterilizasyonudur. In vitro koşullar bakteri ve mantar gelişimi için en uygun şartları sağladığından, başarısız
sterilizasyon doku kültürü çalışmalarının ilerlemesini engeller. Eksplantın sterilizasyonu bir yandan in vitro şartlar
altında kolaylıkla gelişebilen tüm mikroorganizmaların saf dışı bırakılmasını hedeflerken, diğer yandan, eksplantın
canlılığı ve rejenerasyon kapasitesini garanti altına almalıdır. Bu çalışmanın amacı, NaOCl solüsyonunun farklı
uygulama sürelerinin (6, 10 ve 14 dakika) in vitro tohum çimlenmesi, fide gelişimi ve hipokotil eksplantlarının
rejenerasyon kapasitesi üzerine etkilerini belirlemektir. Çalışmada, North Dakota, A.B.D.’nde bulunan "Northern Crop
Science Laboratories"den sağlanan 'Madaras', '1886 Sel.' ve 'Clarck' keten çeşitlerinin tohumları kullanılmıştır. Fide
gelişmi ve sürgün rejenerasyonundaki en yüksek sonuçlar, keten tohumlarının sterilizasyonu için NaOCl
solüsyonlarının 10 dakika kullanıldığında elde edilmiştir. Tohum çimlenmesi, fide gelişimi ve sürgün rejenerasyonu
NaOCl solüsyonları 14 dakika kullanıldığında olumsuz etkilenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Keten, sodyum hipoklorit, yüzey sterilizasyonu, rejenerasyon kapasitesi
The Effect of Surface-Sterilization Period on In Vitro Seedling Growth, Shoot Regeneration
and Plantlet Establishment in Flax (Linum usitatissimum L.)
Abstract
Sodium hypochlorite (NaOCl) solutions have been widely used for surface-sterilization of explants in plant tissue
culture studies. NaOCl is highly effective against all kinds of bacteria, fungi, and viruses. One of the main objectives of
plant tissue culture studies is to obtain high-frequency shoot regeneration, which is also a prerequisite for an efficient
transformation system and clonal propagation of plants. The most important treatment prior to culture initiation is
surface-sterilization of the tissue. Since in vitro conditions provide bacteria and fungi with an optimal growth
environment, unsuccessful sterilization hinders the progress of tissue culture studies. On the one hand, sterilization of
the explant aims to eliminate all microorganisms that can easily grow under in vitro conditions; on the other hand, it
should guarantee the explant’s viability and regeneration capacity. The aim of this study was to determine the effects of
different application periods (6, 10 and 14 min.) of NaOCl solution on in vitro seed germination, seedling growth and
regeneration capacity of hypocotyl explants. Flax (Linum usitatissimum L.) seeds of 'Madaras', '1886 Sel.' and 'Clarck'
cultivars obtained from "Northern Crop Science Laboratories", in North Dakota, USA were used in the study. The
highest results in seedling growth and shoot regeneration were obtained when NaOCl solutions were used for surfacesterilization of flax seeds for 10 min. Seed germination, seedling growth and shoot regeneration were negatively
affected when NaOCl solutions were used for 14 min.
Keywords: Flax, sodium hypochlorite, surface sterilization, regeneration capacity
20
Buğdayda (Triticum sp.) In Vitro Tohum Çimlenmesi, Fide Gelişimi ve Kallusun Doku
Kültürü Tepkisi Üzerine Tohum Büyüklüğünün Etkisi
Murat AYCAN1, Mustafa KAYAN1, Deniz KÖM2, Mehdi TAHER1, Behrouz ALİZADEH1,
Selcen DARÇIN3, Mustafa YILDIZ4
Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,Tarla Bitkileri Anabilim Dalı 06110 Dışkapı / ANKARA
2
Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü 06100 Tandoğan / ANKARA
3
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü 11100 BİLECİK
4
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Tarla Bitkileri Bölümü 06110 Dışkapı / ANKARA
1
[email protected]
Özet
Tohumlar doğada farklı büyüklüklerde bulunur. Büyük tohumlar küçük tohumlara göre endosperm ya da
kotiledonlarında bulunan büyük besin maddesi deposu ile daha yüksek çimlenme oranına sahiptir ve fideler yüksek
çıkış ve hızlı gelişme oranı gösterirler. Bu çalışmada, iki buğday (Triticum sp.) çeşidinin tohumları, 1000 tohum
ağırlıklarına göre büyük ve küçük olarak ayrılmıştır. İki buğday çeşidinin (Makarnalık buğday (Triticum durum Desf.)
çeşidi 'Çakmak 79' ve ekmeklik buğday (Triticum aestivum L.) çeşidi 'Bezostaja 1') büyük ve küçük tohumları, in vitro
çimlenme yüzdesi, fide gelişimi, callus oluşumu ve sürgün rejenerasyonu bakımından karşılaştırılmıştır. Tohumlar,
100x10 mm Petri kapları içerisinde, 5 ml saf su ile nemlendirilen filtre kağıtları arasında çimlendirilmiştir. Tohum
çimlenme yüzdesi 4 gün sonra belirlenirken, kök ve fide boyları, fide yaş ve kuru ağırlıkları, kültür başlangıcından 8
gün sonra kaydedilmiştir. Olgun embriyolar, steril edilmiş tohumdan çıkarılmıştır. Embriyolar kallus oluşumu için, 3
mg l-1 2,4-D içeren MS ortamında, karanlıkta ve 24±1ºC sıcaklıkta 14 gün kültüre alınmıştır. Kalluslar sürgün
rejenerasyonu için hormonsuz MS ortamına aktarılmış ve 24±1ºC sıcaklıkta, soğuk beyaz floresan ışığı (27 μmol m−2
s−1) altında ve 16 saat ışık/8 saat karanlık fotoperiyotta inkübe edilmiştir. Kallus oluşumu ve sürgün rejenerasyonu
bakımından en yüksek değerler yine büyük tohumlardan elde edilmiştir. Rejenere sürgünlerin köklendirilmesi ve
bitkicik oluşumu, yine büyük tohumlarda başarıyla gerçekleştirilmiştir. Köklenen sürgünler bitkilerin elde edilmesi için
saksılarda toprağa aktarılmıştır. Altı hafta sonra, bayrak yaprağı genişliği, bitki ve kök uzunlukları kaydedilmiştir.
Tohum büyüklükleri arasında önemli farklılıklar belirlenmiş ve in vitro tohum çimlenmesi, fide gelşimi, kallus oluşumu
ve sürgün rejenerasyonu, büyük tohumlarda küçüklere kıyasla daha başarılı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Buğday, tohum büyüklüğü, çimlenme, rejenerasyon
The Effect of Seed Size on In Vitro Seed Germination, Seedling Growth and Tissue Culture
Response of Callus in Wheat (Triticum sp.)
Abstract
Seeds are found in different sizes in nature. Heavy seeds with larger amounts of nutritive reserves in their endosperms
or cotyledons have higher germination rate and seedlings show greater emergence and faster growth rates than light
seed. In the current study, seeds of two wheat (Triticum sp.) cultivars were designated as heavy or light according to
their 1000-seed weights. Heavy and light seeds of two wheat cultivars (Durum wheat (Triticum durum Desf.) cv.
'Çakmak 79' and bread wheat (Triticum aestivum L.) cv. 'Bezostaja 1') were compared regarding in vitro germination
percentage, seedling growth, callus induction and shoot regeneration. Seeds were germinated in 100x10 mm Petri
dishes between filter papers moistened with 5 ml of distilled water. Seed germination percentage was determined after 4
days, whereas root and seedling lengths, and seedling fresh and dry weights were recorded 8 days after culture
initiation. Mature embryos were removed from sterilized seed. For callus induction, embryos were cultured on MS
medium having 3 mg l-1 2,4-D in darkness for 14 days at 24±1ºC. For shoot regeneration, calli were transferred to
hormone-free MS medium and incubated at 24±1ºC under cool white fluorescent light (27 μmol m−2 s−1) with a 16h
light/8h dark photoperiod. The highest values with respect to callus induction and shoot regeneration were again
obtained from large seeds. Rooting of regenerated shoots and plantlet recovery were also successfully achieved in large
seeds. Rooted shoots were transferred to soil in pots for obtaining plants. Six weeks after, width of flag leaf, plant and
root lengths were recorded. Significant differences determined between seed sizes and in vitro seed germination,
seedling growth, callus indcution and shoot regeneration were found more successful in heavy seeds compared to light
ones.
Keywords: Wheat, seed size, germination, regeneration
21
Bitkilerin Doku Kültürü Tepkisininin Bir Göstergesi: Klorofil Kapsamı
Mustafa KAYAN1, Murat AYCAN1, Deniz KÖM2, Mehdi TAHER1, Mustafa YILDIZ3
Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,Tarla Bitkileri Anabilim Dalı 06110 Dışkapı / ANKARA
2
Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü 06100 Tandoğan / ANKARA
3
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Tarla Bitkileri Bölümü 06110 Dışkapı / ANKARA
1
[email protected]
Özet
Yüksek sürgün rejenerasyon frekansı, in vitro kültürde başarının ana ölçütüdür. Yüksek sürgün rejenerasyonu aynı
zamanda başarılı gen aktarımının da ilk koşuludur. Yaprak klorofil kapsamı, bitki büyüme ve gelişmesinde önemli rol
oynayan fotosentetik kapasitesinin bir göstergesi olup, dokudaki miktarı stress şartları altında düşmektedir. Birçok
araştırmada, rejenere sürgünlerin yapraklarındaki klorofil kapsamları, bitki doku kültürü tepkisi ile paralel sonuçlar
vermiştir. Bu makalede, buğday (Triticum sp.), keten (Linum usitatissimum L.), Lathyrus chrysanthus Boiss. ve korunga
(Onobryschis viciifolia Scop.) bitkilerinin doku kültüründe, yüzey sterilizasyonunda kullanılan sodyum hipoklorit
(NaOCl) çözeltilerinin, eksplantlar arasındaki in vitro rekabetin ve kültür öncesi eksplantlara ön muamele
uygulamalarının, sürgün rejenerasyon kapasitesi ve rejenere sürgünlerin yapraklarında klorofil kapsamları üzerine
etkileri incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, doku kültürü tepkisinin bir göstergesi olarak rejenere sürgünlerin
yapraklarındaki klorofil kapsamı, sürgün rejenerasyon frekansı ile paralellik göstermiştir. Bir başka deyişle, klorofil
kapsamı ile doku kültürü tepkisi arasında pozitif bir korelasyon vardır.
Anahtar Kelimeler: Doku kültürü tepkisi, klorofil kapsamı
An Indicator of Plant Tissue Culture Response: Chlorophyll Content
Abstract
High frequency shoot regeneration is the main criteria of success in in vitro culture. High frequency shoot regeneration
is also a prerequisite of successful gene transfer. Leaf chlorophyll content is an indicator of photosynthetic capacity
which plays an important role in plant growth and development and its content decreases under stress conditions. In
many researches, chlorophyll contents in leaves of regenerated shoots gave results parallel to plant tissue culture
response. In this paper, the effects of sodium hypochlorite (NaOCl) solutions used for surface sterilization, in vitro
competition among explants and pretreatment applications to explants before culture on shoot regeneration capacity and
chlorophyll contents in leaves of regenerated shoots were examined in tissue culture of wheat (Triticum sp.), flax
(Linum usitatissimum L.), Lathyrus chrysanthus Boiss. and sainfoin (Onobryschis viciifolia Scop.) plants. According to
the research results, as an indicator of tissue culture response, chlorophyll content in leaves of regenerated shoots
showed analogy with shoot regeneration frequency. In other words, there is positive correlation between chlorophyll
content and tissue culture response.
Keywords: Tissue culture response, chlorophyll content
22
Yaprak Eksiltmenin Ayçiçeğinde (Helianthus annuus L.) Verim ve Verim Ögeleri Üzerine
Etkisi
Mehdi Taher1, Şebnem Kuşvuran2, Marieh Javani1, Yüksel Kan3, Mustafa Yıldız4
1
Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri Anabilim Dalı 06110 Dışkapı / ANKARA
2
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Kızılırmak Meslek Yüksek Okulu ÇANKIRI
3
Selçuk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü KONYA
4
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü 06110 Dışkapı / ANKARA
[email protected]
Özet
Tarımsal üretimde verim, biyotik ve abiyotik stres faktörleri nedeniyle düşmektedir. Bu stres faktörlerine karşı,
dayanıklı ya da toleranslı çeşit geliştirmek, bitki ıslahının temel hedefleridir. Bitkisel üretimde yüksek verim almak için
hastalık ve zararlılara karşı mücadelede kimyasal yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, tarımda
kimyasalların kullanımı, fazladan mali yüke ve çevrenin kirlenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, verim artışı
sağlayacak yeni yöntemlerin geliştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bitkilerde yapraklar aktif fotosentez yüzeyini
oluştururlar. Fotosentetik aktivitenin yüksekliği, madde yapımını artırarak verimi doğrudan etkilemektedir. Bu
araşrtırma, bitkide yaprak eksiltilmesi yoluyla metabolik aktivitenin yükseltilerek verimin artırılmasımı amaçlamıştır.
Çalışmada kullanılan "64A14" ve "64A71" yağlık ayçiçeği çeşitleri "DuPont Pioneer"dan temin edilmiştir. Bitkiler
generatif dönemin başlangıcı olan yıldız tabla dönemine ulaştıklarında, 4 farklı yaprak eksiltme uygulaması yapılmıştır.
Bunlar, kontrol (yaprak eksiltme yok), 2 yaprak eksiltme, 4 yaprak eksiltme ve 6 yaprak eksiltmesi uygulamalarıdır.
Yaprakların yarısı tablanın hemen altından, kalan yarısı ise bitki gövdesinin ortasından atılmıştır. Hasattan sonra bitkide
tohum verimi, dekara tohum verimi, ham protein yüzdesi, ham yağ yüzdesi, dekara ham protein verimi ve dekara ham
yağ verimi belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, yaprak eksiltme uygulamasının kontrole göre tüm karakterleri olumlu
etkilediği gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ayçiçeği, yaprak eksiltme, verim, verim ögeleri
The Effect of Defoliation on Yield and Yield Components in Sunflower (Helianthus annuus L.)
Abstract
Yield in agricultural production decreases due to biotic and abiotic stress factors. Resistant or tolerant cultivar
improvement against these stress factors is the main target of plant improvement. Chemical methods have been widely
used to obtain high yield in the fight against diseases and pests. However, use of chemicals in agriculture causes extra
financial cost and environmental pollution. That is why, improvement of new methods for high yield is obligatory.
Leaves in plants form active surface of photosynthesis. High photosynthetic activity affects yield directly by increasing
matter production. This study was aimed to increase yield by increasing metabolic activity via leaf defoliation. Oil type
sunflower cultivars used in the study, "64A14" ve "64A71", were obtained from "DuPont Pioneer". When plants
reached to star-shaped head stage which is the begining of generative phase, 4 different defoliation applications were
performed. These are: control (no leaf removed), 2 leaves removed, 4 leaves removed and 6 leaves removed. Half of the
leaves was removed from just below the head while other half was removed from the middle part of the plant. After
harvest, seed yield per plant, seed yield per decare, raw protein percentage, raw oil percentage, raw protein yield per
decare and raw oil yield per decare were calculated. At the end of the study, it was observed that defoliation application
compared to control affected all characters positively.
Keywords: Sunflower, defoliation, yield, yield components
23
Hava Kirliliğine Bağlı Olarak Sarı Çamlarda( Pinus sylvestris) Bazı Ağır Metallerin Birikimi
ve Fizyolojik Etkileri
Müjgen Elveren1, Etem Osma1, Güven Karakoyun1
1
Erzincan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Erzincan
[email protected]
Özet
Günümüzün en önemli problemlerinden birisi çevre kirliliğidir. Her geçen gün nüfusun artışı, kentleşme, sanayileşme
ve tarımsal uygulamalar gibi antropojenik faaliyetler ile kirlenme artmaktadır. Çevrenin kirlenmesine neden olan en
önemli faktörler arasında ağır metaller önemli bir yere sahiptir. Ağır metaller, antropojenik faaliyetler ile toprak, su ve
hava gibi ekosistemlerde hızlı bir şekilde yayılmaya başlamış olup, ekosistemler ve canlı sağlığı üzerinde önemli
sorunlara yol açmaktadır. Ağır metallerin birikim yaptığı en önemli alıcı ortamlardan biride atmosferdir. Hava
kirliliğinin bitkiler üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Yaptığımız çalışma ile Erzincan’ da hava kirliğine bağlı
olarak sarı çamlarda ağır metal kirlilik boyutları tespit edilmiştir. Erzincan il sınırları içerisinde belirlediğimiz
lokalitelerden toprak, dal ve yaprak örnekleri toplanmıştır. Yaprak örnekleri ikiye ayrılarak bir kısmı yıkanmış, bir
kısmı yıkanmamıştır. Daha sonra örnekler laboratuvarda ön işlemlerden geçirildikten sonra, ağır metal (Pb, Ni, Cr, Cu,
Fe) konsantrasyonları ICP-OES cihazında analizi yapılmıştır. Elde edilen veriler üzerinde yapılan istatistiksel analizler
sonucunda kontrol bölgesi ile diğer lokaliteler arasında güçlü yönde anlamlı farklılıkların olduğu tespit edilmiştir.
Bununla birlikte yaptığımız bazı fizyolojik çalışmalara bakıldığında (klorofil miktarı, lipid peroksidasyon) kontrol
bölgesi ile diğer lokaliteler arasında ciddi farklılıkların olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, doğada bitkileri etkileyen
birçok stres faktörü bulunmaktadır. Elde ettiğimiz veriler doğrultusunda kontrol bölgesi ile diğer lokaliteler arasında
hem metal hemde stress faktörleri bakımından anlamlı farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Stres faktörlerinin farklı
olmasında ağır metallerin diğer faktörlerin dışında etkili olabileceği gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ağır metal, Kirlenme, Klorofil, Lipid peroksidasyon, Pinus sylvestris
Accumulation of Some Heavy Metals on Scots Pines (Pinus sylvestris) Depending upon Air
Pollution and Its Physiological Effects
Abstract
Environmental pollution has been one of the most important problems of the present time. The pollution increases
through anthropogenic activities such as urbanization, industrialization, and agricultural implementations every passing
day. Heavy metals have an important place among the most important factors causing environmental pollution. Heavy
metals have spreaded fast in ecosystems such as soil, air and water, and anthropogenic activities, and causes important
problems in health of living beings. Atmosphere is one of the most important receiving environments where heavy
metals accumulate. Air pollution has significant effects upon the plants. In the study we carried out, we determined the
heavy metal contamination sizes on yellow pines depending upon air pollution in Erzincan. Soil, branch, and leaf
samples were collected from the localities we determined within the borders of Erzincan province. The leaf samples
were categorized into two; some were washed, but the others were not. Then, after the initial-processing of the samples
in laboratory, their heavy metal (Pb, Ni, Cr, Cu, Fe) concentrations were analyzed in ICP-OES device. As result of the
statistical analyses performed upon the obtained data, strong significant differences were determined between the
control area and the other localities. Furthermore, when some physiological studies (chlorophyll content, lipid
peroxidation) we carried out were analyzed, significant differences were also noticed between the control area and other
localities. Consequently, there have been many stress factors affecting the plants in nature. In accordance with the data
we obtained, significant differences were determined between the control area and other localities in terms of both
metal and stress factors. Heavy metals were noticed to be efficient upon stress factors’ being different apart from the
other factors.
Keywords: Chlorophyll, Lipid peroxidation, Heavy metal, Pollution, Pinus sylvestris
24
Bitki Biyolojisinde Yeni Bir Yaklaşım: Hücre Tipine Özgü Analiz
Nihal Gören Sağlam1
1
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Botanik Anabilimdalı, İstanbul
[email protected]
Özet
Gen aktivitesinin hücreye özgü çözümü özel gelişimsel olayların anlaşılmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bunun
yanında, genomik sevide böyle yüksek çözünürlüklü verilerin elde edilmesi spesifik hücrelerin izole edilmesini
gerektirdiği için oldukça zordur. Aynı organ ya da dokunun komşu hücreleriden spesifik hücrelerin izole edilebilmesi
için en etkili yöntem FACS (Floresans tarafından aktive edilmiş hücrelerin ayrılması) yöntemidir. İzole edilen hücreler
genomik analizler için kullanılabilmektedir. Senesens, bitkilerde görülen tüm bitki, organ, doku ya da hücre ölümü ile
sonuçlanan önemli bir gelişimsel süreçtir. Senesens ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmasına rağmen mekanizması
henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Senesensin düzenlenmesinde iç ve dış faktörlerin tek tek ya da birlikte çalışarak
etkili olmasının burada önemi büyüktür. İçsel faktörlerden özellikle bitki hormonları senesensi teşvik ya da inhibe
edebilmektedir. Karanlık ise senesensi teşvik eden önemli bir dış faktördür. Bu çalışmada GFP (Green flourescent
protein) geni aktarılmış transgenik Arabidopsis thaliana bitkilerinin senesense uğramış yaprakları kullanılmıştır. Bu
yapraklardan elde edilen protoplastlar FACS cihazında işleme tabi tutulmuş ve GFP içeren hücreler ile içermeyenler
ayrılmıştır. Elde edilen hücrelerde q-PCR ve mikroarray analizleri yapılmıştır. Yapılan qPCR analizi toplanan
fraksiyonların GFP-içeren hücrelerce zengin olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: FACS, GFP, Senesens, Arabidopsis thaliana, qPCR
A New Trend in Plant Biology: Cell Type Specific Analysis
Abstract
Cell-specific resolution of gene activity is critical to understand specific developmental events. However, such high
resolution data have been difficult to obtain at a genomic level because specific types of cell need to be isolated. One of
the most efficient method to isolate specific cells from neighboring cells in the same organ or tissue is FACS. The
isolated cells can be used for genomic analysis. Senescence is an important developmental procedure which is seen in
plants and resulted in death of cell, tissue, organ or the whole plant. Despite of plenty of studies conducted on
senescence, its mechanism has not been fully elucidated yet. This may result from the fact that internal and external
factors may play a role in the regulation of senescence, solely or together. Of internal factors, especially plant hormones
can induce or inhibit senescence. Dark is a very important external factor that induces senescence. In this study
senescent Arabidopsis thaliana leaves that the GFP genes transferred were examined. After the protoplasting, GFP cells
and other cells were sorted the individual tubes using FACS machine. qPCR and microarray analysis were performed
with obtaining cells. The fractions sorted are highly anriched for GFP-containing cells, as demonstrated by qPCR.
Keywords: FACS, GFP, Senescence, Arabidopsis thaliana, qPCR
25
Kombinatoryal Biyosentez: Bitkisel Sekonder Metabolitlerin Biyoteknolojik Üretimi
Oğuz Öztürk1, Esin Akçam Oluk2
Morlab Biyoteknolojik Ar-ge Danışmanlık Sanayi ve Ticaret. Antalya Teknokenti Ar-Ge 1 No 109, Antalya
2
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Botanik A.B.D, İzmir
1
[email protected]
Özet
Kombinatoryal biyosentez, bitkisel sekonder metabolitlerin biyoteknolojik yolla üretiminde yaklaşık yirmi yıldan beri
artan çalışmaların ilgi odağı olmuştur. Kombinatoryal biyosentez ile, belirli bir sekonder ürünün sentezi ile ilgili genler
bir diğer sekonder ürün yapımcısı başka bir mikroorganizmada klonlandığında her iki üründen de farklı, yeni ve hibrid
bir ürün elde edilebilmektedir. Sofistike olarak, bitkilerin mikroorganizmalarda yeniden hayat bulması olarak
düşünülebilir. Doğada asla bir araya gelmeyecek genleri bir araya getirerek, yeni ve farklı biyoaktif molekülleri
kombinatoryal biyosentez ile üretmek mümkündür. Moleküler biyolojik değişimler ve inovatif yaklaşımlar ile
kombinatoryal biyosentezin tanımı ve içeriği gün geçtikçe değişmektedir. Tek bir gen ve enzim karakterizasyonu ile
başlayan gelişmeler, genetik mühendisliği tekniklerinin gelişmesi ile, Escherichia coli, Bacillus subtilis, Saccharomyces
cerevisiae de yapılan multigen ekspresyon sistemleri ve bütün metabolik yolların ortaya çıkması, kombinatroyal
biyosentez için realistik bir hal almıştır. Ovaryum ve göğüs kanserlerinde kullanılmakta olan paklitaksel etken maddesi,
ilk olarak Taxus brevifolia ağacından izole edilmiş olmasına rağmen, düşük izolasyon verimliliğinden dolayı,
paklitaksel metabolik yolu heterolog bir organizma olan E. coli ye aktarılmış ve üretimi gerçekleşmiştir. Kombinatoryal
biyosentez ile üretilen, alkaloidler (vinblastin, vinkristin), terpenoidler (artemisin, paklitaksel) ve flavonoidler
farmasötik amaçlı olarak oldukça yaygın kullanılmaktadır. Biyoçeşitliliğin korunması ve biyoaktif bileşiklerin
üretilmesi için ucuz ve zaman kazandırıcı bir yöntem olmasından dolayı, kombinatoryal biyosentez, bitki
biyoteknolojisinin en heyecan verici alanıdır.
Anahtar Kelimeler: Kombinatoryal biyosentez, Genetik mühendisliği, Sekonder metabolit
Combinatorial Biosynthesis: Biotechnological production of plant sekondary metabolites
Abstract
Combinatorial biosynthesis has been focused on increased works with production of plant biotechnology since twenty
years. With combinatorial biosynthesis specific genes involved in the synthesis of secondary products of a
microorganism of other secondary products when cloning another producer different from both products, a new product
can be obtained, and hybrid. Sophisticated, the plants can be considered as the revival of microorganisms. The
definition of combinatorial biosynthesis has been changed and is still changing because of the rapid developments in
molecular biological techniques and innovative strategies applied in this research area. At the start of this development
only single genes were expressed for single enzyme characterisation. By the development of genetic techniques multi
gene expression systems in hosts organisms, like E. coli, B. subtilis or S. cerevisiae, became realistic to engineer whole
pathways. Paclitaxel was first isolated from Taxus brevifolia. its derivative Taxotere was clinically introduced for the
treatment of mainly ovarian and breast cancers. Today, all genes have been cloned into E. coli and taxadien was
produced. Produced by combinatorial biosynthesis, alkaloids (vinblastine, vincristine), terpenoids (artemisinin,
paclitaxel) and flavonoids is widely used as a pharmaceutical. Conservation of biodiversity and for the production of
bioactive compounds due to cheap and time-saving method, combinatorial biosynthesis, is the most exciting areas of
plant biotechnology
Keywords: Combinatorial biosynthesis, Genetic engineering, Sekondary metabolit
26
Farklı Buğday Bitkilerinde Kuraklık Stresi, Sinyal İletim Molekülleri ve Antioksidan
Sistem Arasında İlişkinin Araştırılması
Oğuz Ayhan Kireçci1, Füsun Yürekli2
1
Bitlis Eren Üniversitesi Hizan Meslek Yüksekokulu, Bitlis
İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Malatya
2
[email protected]
Özet
Kuraklık ve benzeri abiyotik stress çeşitleri bitki büyüme ve gelişmesi üzerine etkili olan en önemli çevresel
faktörlerdendir. Tüm stress türleri bitkide stress cevaplarına yol açar ve bu cevaplar bitki hücrelerinin kendini
korumasına yardım eder. Stres ile başa çıkmada çeşitli sinyal molekülleri bitkiye yardımcı olur. Nitrik oksit (NO)
önemli bir sinyal molekülüdür. Hidrojen peroksit ise bitkilerde sinyal molekülü olarak çalışan bir diğer moleküldür.
cGMP ise en önemli sinyal moleküllerinden biridir Bu çalışmada kuraklığa hassas (Triticumaestivum L. Yıldırım) ve
toleranslı (Triticumaestivum L. Doğu-88) buğday bitkilerinin köklerinde kuraklık stresi ile dışşsal olarak uygulanan
farklı konsantrasyonlardaki SNP ve H 2 O 2 uygulamalarının nitric oksit (NO) düzeyi, nitric oksit sentaz (NOS) aktivitesi,
siklik GMP (cGMP) miktarı ile hidrojen peroksit (H 2 O 2 ) içeriğindeki değişimler ile antioksidan savunma sistemleri
arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılmıştır. Buğday bitkileri Hoagland kültür çözeltisinde 15 gün boyunca yetiştirilmiş
ve ardından 2. ve 4. günlerde %10 PEG (kuraklık) uygulaması ile farklı konsantrasyonlardaki (10 μM, 100 μM, 1000
μM) SNP ve H 2 O 2 uygulamaları yapılmıştır. Kuraklık uygulamasıyla birlikte SNP ve H 2 O 2 uygulamalarıda yapılarak
PEG+SNP ve PEG+H 2 O 2 grupları da oluşturulmuştur. Sonuçlar kök dokularında meydana gelen stress cevapları ile
sinyal iletim ve antioksidan savunma mekanizmalarının farklı olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Buğday, cGMP, Nitrik oksit, Sinyal iletimi, Stres,
The Research Interaction Between Drought Stress, Signal Transduction and Antioxidant
System in Different Wheat Plants
Abstract
Drought and other abiotic stresses is one of the most important environmental factors that acting on the kinds of plant
growth and development.. All types of stress generates signal responses in plants and these help protect the plant cells.
For combating stress, the various signaling molecules helps to plants. Nitric oxide (NO) is a key signaling molecule.
Hydrogen peroxide functions as signalling molecules in plants. Cyclic GMP (cGMP) is another important signal
molecule. In this study, the effects of drought stress, and externally applied sodium nitroprusside (SNP) and hydrogen
peroxide (H 2 O 2 ) at different concentrations, on nitric oxide (NO) levels, nitric oxide synthase (NOS) activity, cyclic
GMP (cGMP) levels and hydrogen peroxide (H 2 O 2 ) content of the tolerant (Triticumaestivum L. Dogu-88) and
sensitive (Triticum aestivum L. Yildirim) wheat plant’s root tissues were investigated. At the same time antioxidant
system of root tissues were investigated. Drought stress was created by the application of Polyethylene glycol (PEG).
Plants were grown in Hoagland culture solution for 15 days and then during the second and fourth days SNP, H 2 O 2 (10
μM, 100 μM, 1000 μM) and drought (10% PEG) applications were applied. 10 μM, 100 μM, 1000 μM SNP and H 2 O 2
applications were also used together with the drought application and PEG+SNP and PEG+H 2 O 2 groups were formed.
According to results, including the response of the plant root tissues against stress responses and signal transduction
were found to be different.
Keywords: Wheat, cGMP, Nitric oxide, Signal transduction, Stress
27
Artvin İlinin (Türkiye) Endemik ve Endemik Olmayan Nadir Bitkileri
Özgür Eminağaoğlu
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Botaniği Anabilim Dalı, Seyitler
Yerleşkesi, 08000 Artvin
[email protected]
Özet
Artvin ilinde 128 familya, 624 cinse ilişkin olmak üzere 1864 takson (1761 tür) doğal yayılışa sahiptir. Bu bitki
taksonlarının 199 adeti endemik (endemizm oranı %10.7) olmak üzere toplam 305 adeti nadirdir. IUCN risk
kategorilerine göre; 305 taksonun 15 adeti (14 endemik) CR, 36 adeti (32 endemik) EN, 103 adeti (24 endemik) VU, 87
adeti (87 endemik) LC, 20 adeti (19 endemik) NT ve 44 adeti (23 endemik) DD kategorisindedir. Artvin ilinde saptanan
305 nadir bitki türünün 69 adeti Küresel Ölçekte, 130 adeti Avrupa Ölçeğinde ve geri kalan 106 adeti ise Ulusal Ölçekte
tehlike altındadır. 6 bitki türü Bern sözleşmesine, 17 bitki türü ise CITES sözleşmesine tabidir.
Anahtar Kelimeler: Artvin, biyolojik çeşitlilik, endemik, risk kategorisi
Endemic and Non-Endemic Rare Plants of Artvin (Turkey)
Abstract
In Artvin province 1864 vascular plant taxa (1761 species) belonging to 128 families and 624 genera have a natural
distribution. Also, total of 305 rare plant taxa, including 199 endemics and 106 non-endemics were evaluated according
to IUCN risk categories. The endemism ratio was estimated to be 10.07%. The distribution of the threat categories is as
follows: 14 endemic and 0ne non-endemic taxa in CR, 32 endemic and 4 non-endemic taxa in EN, 24 endemic and 79
non-endemic taxa in VU, 19 endemic and 1 non-endemic taxa in NT, 87 endemic taxa in LC, and 23 endemic and 21
non-endemic taxa in DD. As for the rare plant species in the province of Artvin, out of the total 305 rare plant taxa
found, 69, 130, and 106 were identified as threatened at the Global Scale, at the European Scale, and at the National
Scale, respectively. Moreover, it was determined that while 6 plant species are subject to the Bern Convention, 17 plant
species are subject to the CITES Convention.
Keywords: Artvin, plant diversity, endemic, risk categories
28
Ficus carica L.’de Gal Çiçeklerin Gelişimi ve Tozlaştırıcı Arıları ( Blastophaga psenes L.) İle
Simbiyotik İlişkileri
Özlem Aytürk, Meral Ünal
Marmara üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü İstanbul
[email protected]
Özet
Bu çalışmada F. carica’da gal çiçeklerin gelişimi floral meristemin farklılaşmasından başlayarak meyve oluşumuna
kadar histolojik kesitler ve SEM tekniği ile incelendi. Çiçeklerin morfolojik analizleri stereomikroskop ile yapıldı. Gal
çiçek ile Blastophaga psenes L. (Agaonidae, İlek arısı) arasındaki simbiyoz ilişkinin bitkinin üreme biyolojisine olan
etkileri belirlendi. Floral farklılaşma ve çiçek organogenezi parafin metodu ile saptandı. Periyodik Asit-Schiff,
Coomassie Brilliant Blue ve Sudan Black B boyaları ile sitokimyasal analizler yapıldı, sırasıyla çözünmeyen
polisakkarit, protein ve lipidlerin dağılımı tayin edildi. Gal çiçeklerde stamenler farklılaşmaz, tohum taslağında dişi
gametofit oluşur fakat olgun hale ulaşmaz. Çiçek stigması kuru tiptedir. Stilus pistilin iki yanında küçük bir çıkıntı
halinde gelişmeye başlar ve ovaryumun üstünde ortada dar bir kanal bırakacak şekilde birbirine yaklaşarak büyür. Bu
kanalın derinliği ve genişliği gittikçe artar. Gal çiçekleri taşıyan sikonyalar yenilebilir meyve haline dönüşmez. B.
phenes, gal çiçek pistiline Eylül ayı içinde yumurtasını bırakır. En dikkat çekici değişiklikleri gal çiçeğin stilus, nusellus
ve ovaryum çeperinde meydana getirir. Arı larvaları endosperm ve embriyo kesesini çevreleyen nusellus hücreleri ile
beslendiği için tohum oluşturmazlar. Böcek, yumurtasını ovaryuma bıraktıktan sonra stilusta körelme belirtileri başlar
ve hücrelerde bozulmalar olur. DAPI ve TUNEL teknikleri ile dokuda apoptoz benzeri programlı hücre ölümünün
ortaya çıktığı saptandı. Tohum taslağına böcek girişi ile beraber programlı hücre ölümünün meydana geldiği aynı
tekniklerin kullanımıyla tesbit edildi. Stilus dokusunda bitkisel dokularda tepki olarak ortaya çıkan kalloz birikiminin
olduğu floresan mikroskobunda anilin mavisi tekniği ile belirlendi. Dioik bitkilerde eşeysel farklılaşma ve karşı eşey
gelişiminin durdurulması konusunda yeterli bilgi olmaması nedeniyle çalışmamız bu konuya katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ficus carica L., dioik, ontogenez, floral meristem, gal çiçek, programlı hücre ölümü.
Development of Gall Flowers in Ficus carica L. and Symbiotic Relationships with Their
Pollinators: Blastophaga psenes L.
Abstarct
In the present study, the development of gall flowers was investigated by histological sections and SEM techniques,
starting from floral meristem differentiation up to fruit formation in dioecious Ficus carica L. (Moraceae). The detailed
morphological analyses of flowers were performed by stereomicroscope. The symbiotic relationship between gall
flowers and Blastophaga psenes L. (Agaonidae) was determined. Floral differentiation and floral organogenesis were
identified by paraffin method. Periodic Acid–Schiff, Coomassie Brilliant Blue and Sudan Black B were applied for
identification of insouble carbohydrates, proteins and lipids, respectively. Female gametophyte develops in the ovule
however it doesn’t reach to maturity in gall flowers in which the stamens don’t differentiate. The stigma of the gall
flower is of dry type. Style starts to develop as a small protruding on both sides of the ovary leaving a narrow channel.
The depth and width of the channel increase gradually. The syconia of Ficus, which carry the gall flowers, don’t turn
into edible fruits. B. phenes lays her eggs inside the ovary of gall flower in September. The most striking change
however, appears in the style, nucellus and ovary wall. The wasp larvae feeds on the developing endosperm and the
nucellar tissue, hence no seed is produced. It was monitored that the style cells show degeneration and degradation
symptoms after unloading of insect eggs in ovary. Programmed cell death signals were detected by DAPI and TUNEL
techniques in style and the ovule, after the penetration of ovipositor. Callose deposition, which is the defence response
in plants, were identified by aniline blue through fluorescence microscope. In dioecious species, there is no sufficient
information about sex differentiation. Therefore, this study will provide new knowledge to this subject.
Keywords: Ficus carica L., dioecious, ontogenesis, floral meristem, gall flower, programmed cell death.
29
İstanbul (Yenikapı) Kazılarında Açığa Çıkan Neolitik Döneme Ait Odun Örnekleri
Reha Mazlum1, Bedri Serdar
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Trabzon
1
[email protected]
Özet
Yenikapı’ da yapılan Marmaray Metro Projesi kazıları sonucunda Neolitik Dönem’ e ait kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bu
kalıntılardan odunsu yapıda olanlardan dondurucu kızaklı mikrotom ile kesitler alınmıştır. Alınan bu kesitler daimi
preparatlar haline getirilerek, referans prepatlar, odun teşhisi atlasları ve kitapları ile karşılaştırılarak taksonlar teşhis
edilmeye çalışılmıştır. Alınan mikroskobik kesitlerle yapılan teşhis çalışmaları sonucunda, Quercus sp., Juniperus sp.,
Ficus carica, Juglans regia, Fraxinus spp., Alnus glutinosa, Abies spp., Salix sp., Acer campestre, Ulmus minor,
Castanea sativa ve Taxus baccata tür ve cinsleri teşhis edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Arkeolojik odunlar, Marmaray Projesi, Paleobotany, Odun anatomisi, Yenikapı kazıları
The Woods Belongs to Neolithic Age Released from the Yenikapı (İstanbul) Excavations
Abstract
Ruins occurrence remains from Neolithic Age in Yenikapı result of Marmaray Metro Project archaeological
excavations. Woody samples of this ruins sectioned with freezing sliding microtome. These sections were became
permanent slides and they compare with reference slides, wood identification atlases and books and try to identification
their taxa. Results of the identification, Quercus spp., Juniperus spp., Ficus carica, Juglans regia, Fraxinus spp., Alnus
glutinosa, Abies spp., Salix sp., Acer campestre, Ulmus minor, Castanea sativa, Taxus baccata were determined.
Keywords:Archaeological woods, Marmaray Project, Paleobotany, Wood anatomy Yenikapı excavations
30
Yok Olma Eğilimi Bulunan Türkiye Endemik Bitkilerinin Korunmasında in vitro
Yöntemlerin Kullanımı
Sergun Dayan, Süleyman Cenkci, Hayati Arda
1
Trakya Üniversitesi, Havsa Meslek Yüksekokulu, Havsa, Edirne
Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Afyonkarahisar
3
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Edirne
2
[email protected]
Özet
Bu derleme araştırması, in vitro çoğaltma teknikleri kullanarak tehdit altındaki Türkiye endemik bitkilerinin
korunmasını konu edinmiş çalışmalar üzerinedir. Kullanılan teknikler, araştırmanın yapıldığı kurumlar, araştırmacılar,
yayın sayıları ve yılları, çalışılan türler ve tehdit kategorileri belirlenmiştir. Ayrıca in vitro araştırmaların koruma
çalışmalarına katkısı tartışılmış ve ileriki dönemde yapılması gerekenler sıralanmıştır. 1993 ve 2014’ün ilk yarısını
kapsayan dönemde, 52 makale, 31 lisans sonrası tez, 25 adet bildiri ve 6 diğer türlerden olmak üzere toplam 114 yayın
incelenmiştir. 74 Türkiye endemiği takson bu çalışmalara konu edilmiştir. Araştırmaların büyük çoğunluğu
mikroçoğaltım, in vitro çimlendirme ve kallus üretimi üzerinedir. 1993 yılında yapılan ilk çalışmadan itibaren 2000’li
yıllarda yayın sayısı artmış ve 2010 yılında 20 adet yayınla en üst seviyeye ulaşmıştır. Bu tip çalışmalarda Ankara
Üniversitesi (17) ve Adnan Menderes Üniversitesi (15) en çok yayın üreten iki kurum iken, değişik kurumlarda bulunan
17 araştırmacının 5 ve üzeri yayına sahip olduğu tespit edilmiştir. Genelde Biyoloji Bölümlerinde ve Ziraat
Fakültelerinde gerçekleştirilen araştırmalarda, 96 çalışmada rejenerasyon aşamasını başarılı olduğu fakat bunlardan
84’ünde köklenme sağlanabildiği rapor edilmiştir. Ancak 68 araştırmada dış ortama şaşırtma aşaması sağlıklı
gerçekleştirilmiştir. İn vitro ortamda çoğaltılmış bitkiciklerin doğal habitatına aktarıldığı çalışmaya rastlanmamıştır.
Büyümenin yavaşlatılması veya kriyoprezervasyon gibi orta ve uzun vadeli koruma çalışmaları sınırlıdır. Sonuç olarak,
zamanla önem kazanmış ex-situ koruma araştırmalarında araştırmacıların ve kurumların daha etkin bir işbirliği yapması
gerektiği değerlendirmesi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: ex-situ Koruma, Mikroçoğaltım, Tehlike Altındaki Bitkiler
The Usage of in vitro Methods for Conservation of Endemic and Extinction-Prone Turkish
Plants
Abstract
This review is related to researches that mention the conservation of Turkish endemic plants that have extinction
tendency by using in vitro propagation techniques. Used techniques, the institutions that the investigations made, the
researchers, the publishing numbers and years, the studied species and the threat categories are identified. Besides, the
contribution of in vitro researches on the protection studies is discussed and prospective actions to be taken are listed. In
the period including the years between 1993 and half of 2014, 114 publications including 52 research articles, 31
postgraduate thesis, 25 oral or poster Presentations and 6 other kinds, are analyzed. 74 Turkish endemic taxon are
mentioned in these studies. The studies published are mostly about micropropagation, in vitro germination and callus
production. The publication number has increased from the first study in 1993 to 2000s, and reached its peak in 2010
with 20 publications. The leading institutions on these kinds of studies are Ankara University (17) and Adnan Menderes
University (15). Also 5 and more studies, belongs to 17 researchers in different institutions, are determined. It is
generally reported that in the researches of Biology Departments and Agriculture Faculties, the regeneration stage is
succeeded in 96 researches but 84 of them can provide rooting. Only in 68 researches, the acclimatization stage is
carried out successfully. No work is encountered that in vitro-derived plants are transferred in to their natural habitat.
Medium and long term protection studies such as slow growth or cryopreservation are limited. Consequently, in ex-situ
conservation researches that gain importance in time, the consideration of an active cooperation between the researchers
and the institutions is made.
Keywords: Endangered Plants, ex situ Conservation, Micropropagation
31
Rastgele Çoğalmış Polimorfik DNA Tekniği ile Bakır Genotoksisitesine Toleranslı ve Hassas
Arpa Çeşitlerinin Taranması
Suleyman Cenkci1, Nevra Doğan
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Afyonkarahisar
[email protected]
Özet
Rastgele çoğaltılmış polimorfik DNA (RAPD) tekniği kullanarak 8 farklı arpa (Hordeum vulgare L.) kültür çeşidi
(Angora, Avcı-2002, Aydanhanım, Başgül, Bülbül-89, Orza-96, Tarm-92 ve Zeynelağa) Cu-toleranslığı bakımından
taranmıştır. 3 günlük arpa fidelerine hidrofonik kültürde 7 gün süre ile 75, 150 ve 225 μM CuSO 4 uygulaması
yapılmıştır, ve gövde/kök uzunlukları ve taze/kuru ağırlıklarından her bir çeşit için Cu-tolerans indeksi (%)
hesaplanmıştır. 1152 fidenin kullanıldığı deneylerde arpa çeşitleri Avcı-2002, Başgül ve Aydanhanım'ın Cu-toleranslı,
arpa çeşitleri Zeynelağa, Orza-96 ve Angoraya çeşitlerinin Cu toksitesine daha hassas olduğunu göstermiştir.
Uygulama yapılmış ve yapılmamış arpa çeşitlerinin kök uçlarından genomik DNA'lar RAPD reaksiyonlarında
kullanılmıştır ve RAPD bulguları kullanılarak her bir çeşit için genomik kalıp DNA kararlılık (%) değerleri
hesaplanmıştır. 6772 RAPD DNA bandının değerlendirmesi Avcı-2002, Aydanhanım ve Başgül arpa çeşitlerinin Cu
genotoksisitesine toleranslı; Zeynelağa, Angora ve Orza-96 çeşitlerinin hassas olduğunu göstermiştir. Araştırma
bulguları, ağır metal stresi altındaki tolerant bitki türleri veya kültürlerinin belirlenmesinde, tolerans İndeksi'ne
alternatif olarak, RAPD genomik kalıp kararlılık oranının etkin olarak kullanılabileceğini net bir şekilde ortaya
konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Arpa çeşitleri, Cu-tolerant, RAPD, Genotoksisite
Teşekkür: Bu çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından 11FENED08
no’lu proje ile desteklenmiştir.
Screening Tolerant and Sensitive Barley Cultivars to Cu-Genotoxicity by Random Amplified
Polymorphic DNA Technique
Abstract
Eight different barley (Hordeum vulgare L.) cultivars (Angora, Avcı-2002, Aydanhanım, Başgül, Bülbül-89, Orza-96,
Tarm-92 and Zeynelağa) were screened based on their Cu-tolerances by using random amplified polymorphic DNA
(RAPD) technique. 3-days old barley cultivars treated with 75, 150 ve 225 μM CuSO 4 under hydrophonic conditions
for seven days and the Cu-tolerance index (%) was calculated for each cultivars from root/shoot length and fresh/dry
weight measures. In total, 1152 seedlings were used in the experiments. Physiological parameters indicated that the
barley cultivars Avcı-2002, Başgül and Aydanhanım were more tolerant to Cu toxicity in comparison to the barley
cultivars Zeynelağa, Orza-96 and Angora. The genomic DNAs from treated and untreated root tips of each barley
cultivars were used in RAPD-PCR reactions and the genomic template stability values (%) were calculated for each
cultivars by using the RAPD findings. The evaluation of 6672 RAPD fragments were shown that the barley cultivars
Avcı-2002, Aydanhanım and Başgül were tolerant and, the barley cultivars Zeynelağa, Angora and Orza-96 were
sensitive to the Cu genotoxicity. The study results clearly indicated that genomic template stability rate of RAPD,
alternate to the tolerant index, could be effectively used to determine the tolerant plant species or cultivars under heavy
metal stress.
Keywords: Barley cultivars, Cu-tolerant, RAPD, Genotoxicity
Acknowledgement: This study was financially supported by Scientific Research Committee of Afyon Kocatepe
University with 11FENED08 project number.
32
Çiçek Organ Meristemi Kimlik Genlerinin Thermopsis turcica'dan Kısmi Klonlanması ve
Karakterizasyonu
Süleyman Cenkci1, Ezgi Melis Kolukısa1, Yaşar Karakurt2, Alperen Dedeoğlu3
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Afyonkarahisar
Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyolteknoloji Bölümü, Isparta
3
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü
2
[email protected]
Özet
Tüm Papilionoideae bitkilerinde tek olarak, Türkiye endemiği yabani legüm Thermopsis turcica tek çiçekten 3-4 serbest
karpel üretmektedir. T. turcica'da sepal, petal, stamen, karpel ve tohum taslağı gibi çiçek organlarının oluşumu ve
gelişimini kontrol eden A-[APETALA1 (AP1), APETALA2 (AP2], B-[ APETALA3 (AP3), PISTILLATA (PI)], C[AGAMOUS (AG)], D-[SEEDSTICK (STK), SHATTERPROOF (SHP)] ve E-[SEPALLATA (SEP)] fonksiyonlu genlerin
kısmi klonlanması ve karakterizasyonu yapılmıştır. Çiçek tomurcuklarından izole edilen total RNA özütlerinden
sentezlenen ilk iplik cDNA ve dejenere primerler kullanılarak genlerin PCR ürünleri elde edilmiştir. Agaroz jelde
ayrıştırılıdıktan sonra, hefef DNA parçaları jelden kesilip alınmış, saflaştırılmıştır ve pJET1.2 klonlama vektörüne
yüklenmiştir. Ligasyon ürünü, yetenekli E. coli (DH5 suş
u) hücrelerine transforme edilmiştir. Doğru insört DNA
parçalarını bulunduran plazmidler koloni PCR sonrası sekanslatılmıştır. AP1 için 667 nükleotid (nt), AP2 için 447 nt,
AP3 için 480 nt, PI için 249 nt, AG için 402 nt, SHP için 296 nt, STK için 350 nt ve SEP için 441 nt dizileri Sanger's
sekanslama yöntemi ile belirlenmiştir. BLASTn, BLASTp ve CLUSTALw analizleri, bu çalışmada elde edilmiş
nükleotid/protein dizilerinin legümlerdeki karşılıklarına oldukça benzer (%70-100) olduğunu göstermiştir. Bu
çalışmada, T. turcica endemiğine ait sekiz farklı çiçek organ meristemi kimlik geni kısmi olarak klonlanmış ve dizisel
olarak karakterize edilmiştir, bu bilgiler sonraki çalışmalarımız için oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Çiçek genleri, Thermopsis turcica, Klonlama, Sekanslama
Teşekkür: Mevcut çalışmayı finansal olarak desteklediğinden dolayı TUBİTAK'a (212T099 proje no) teşekkür ederiz.
Partial Cloning and Characterization of Floral Meristem Idendity Genes from Thermopsis
turcica
Abstract
Turkish endemic wild legume species Thermopsis turcica produces 3-4 free pods from a single flower, a unique
characteristics among the all Papilionoideae plants. In the present study, A-[APETALA1 (AP1), APETALA2 (AP2], B-[
APETALA3 (AP3), PISTILLATA (PI)], C-[AGAMOUS (AG)], D-[SEEDSTICK (STK), SHATTERPROOF (SHP)] and E[SEPALLATA (SEP)] function genes controlling the initiation and development of floral organs such as the sepal, petal,
stamen and stamen and carpel in T. turcica were partially cloned and characterized. The PCR products of the genes
were obtained by using the first cDNA strands synthesized from total RNA extracted from floral buds and degenerate
primers. After separating on the agarose gel, the target PCR products were extracted from the gel, purified and ligated
into pJET1.2 cloning vector. The ligation product was transformed to the competent E. coli cells (DH5 strain). The
plasmid containing right insert DNA fragments were sequenced after colony PCR. 667 nükleotid (nt) for AP1, 447 nt
for AP2, 480 nt for AP3, 249 nt for PI, 402 nt for AG, 296 nt for SHP, 350 nt for STK and 441 nt for SEP were
determined in Sanger's sequencing.BLASTn, BLASTp and CLUSTALw analyses indicated that nucleotide/protein
sequences obtained in the present study are very similar (70-100%) to the their Legume counterparts. In the present
study, 8 different floral identity meristem genes of T. turcica were partially cloned and sequentially characterized,
which are very important information for our downstream applications.
Keywords: Floral Genes, Thermopsis turcica, Cloning, Sequencing
Acknowledgments: We wish to thank TÜBİTAK (Project Number 212T099) for financial support of the present study.
33
Tefenni (Burdur) İlçesinde Gıda Olarak Kullanılan Bitkiler
Zekiye Ceren Arıtuluk1, Galip Akaydın2, Nurten Ezer1
1
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Ankara
1
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara
[email protected]
Özet
Zengin bir floraya ve kültürel birikime sahip olan Anadolu’da, bitkiler binerce yıldır başta gıda olmak üzere çok çeşitli
amaçlarla kullanılmaktadır. Bu çalışma, Güneybatı Anadolu’da Göller yöresinde yer alan Burdur iline bağlı Tefenni
ilçesinde gıda olarak kullanılan yabani bitkileri tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Veri toplamak amacıyla
Tefenni ilçe sınırları içinde yer alan yerleşim birimlerine gidilerek, o yörede yaşayan kişilerle yüz yüze görüşülmüş,
yörede doğal olarak yetişen ve gıda olarak kullanılan bitkiler tespit edilmiştir. Bitkilerin yöresel adları, kullanılan
kısımları, hazırlanış şekilleri kaydedilmiş, bitkilerden çiçekli ve meyveli örnekler toplanmıştır. Herbaryum materyalleri
haline getirilen ve teşhis edilen örnekler, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu'nda (HÜEF) muhafaza
edilmektedir. Bu çalışmayla, Tefenni ilçesinde doğal olarak yetişen 21 familyaya ait 55 cinsin ve 77 taksonun gıda
olarak kullanıldığı belirlenmiş ve yörede gıda olarak kullanılan bitkilere ait geçmişten günümüze kadar gelen bilgiler ilk
defa kayıt altına alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Burdur, Etnobotanik, Gıda, Tefenni
Plants Used as Food in Tefenni District (Burdur, Turkey)
Abstract
For thousands of years plants have been used for many purposes in Anatolia which have a rich flora and a deep cultural
heritage. This study has been conducted to determine the wild plants used as food in Tefenni District (Burdur) located
in in the “Region of Lakes” in South-West Anatolia. For collecting the data, different settlements of Tefenni were
visited, face-to-face oral interviews were carried out and the wild plants used as food were ascertained. The data
including local names of the plants, part(s) used and the methods of preparation were also recorded. The plant materials
were collected in flowering/fruiting time and identified. Voucher specimens were deposited in the Herbarium of
Hacettepe University, Faculty of Pharmacy, Ankara, Turkey (HUEF). The results showed that 77 taxa belonging to 55
genera and 21 families have been used as food in Tefenni district. The traditional knowledge came from the past was
recorded for the first time in this study.
Keywords: Burdur, Ethnobotany, Food, Tefenni
34
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Zeve Kampüsü’nün (Van / B9) Bir Kısım Bitkilerinin Çiçek Açma
Fenolijileri
Avni Öztürk
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 65080, Van
[email protected]
Özet
Bitkilerin tomurcuklanma, çiçek açma ve yapraklanma gibi muhtelif gelişim safhalarının hangi tarihlerde meydana
geldiğini araştıran bilim dalına fenoloji denir. Türkiye’nin doğusunda karasal iklimli, bol güneşli, dünyanın en büyük
sodalı gölünün kıyısında yer alan ve bozkır bitki örtüsüne sahip olan Van’da bir kısım doğal ve kültür bitkilerinin çiçek
açma fenolojilerinin tespiti amaçlanmıştır. Bu tip fenolojik çalışmaların don olaylarına karşı bitkilerin zarar görmemesi
konusunda tedbirler geliştirmede yararları olabilir. Fenolojik çalışmalar bitkilerin özellikle de kültür bitkilerinin don
olaylarına maruz kalması bakımından önem arz eder. Çiçeklenmeyi, çiçek açma zamanı ve miktarını etkileyen şartların
başında sıcaklık, güneşlenme süresi ve şiddeti, rakım ve enlem dereceleri ile gübrelemem miktarları gelir. Şimdi 2013
ve / veya 2014 yıllarında B9 coğrafik karesinde yer alan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Zeve Kampüsü’nde 1650-1680
m rakımlarda bir kısım bitkilerin çiçek açma tarihleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Daha önce bu alanda flora çalışması
tarafımızdan yapılmış olduğu için pek çok bitkinin hangi türe ait olduğu pratikte bilinmektedir. Bu çalışmamızda
100’den fazla doğal ve kültür bitkisi türünün hangi tarihlerde çiçek açmaya başladığı tespite çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Doğal ve kültür bitkileri, çiçek açma zamanı, fenoloji, Van
Flowering phenology of plants grown in Zeve Campus, University of Yüzüncü Yıl (Van/B9)
Abstract
The Science searching the developmental process like the budding, leafing and flowering timing and period of plant is
called Phenology. The present study is aimed to investigate the flowering phenology of some wild and cultivated plants
grown in Van located in the surrounding of the world’s biggest soda lake where terrestrial climate, sunny days of the
year and steppe vegetation are dominant. Investigation of flowering phenology is important in terms of developing
strategies against freezing especially for cultivated plants. The factors effecting flowering phenology are; temperature,
photoperiod, altitude, location and fertilizing of plants. The flowering time of some plants were determined between
2013 and 2014 in Zeve Campus area of Yüzüncü Yıl University located in B9 square where the altitude is between
1650 and 1680 m. A lot of flora studies were carried out in the area and therefore the plants are well known. The
flowering period of more than 100 plant species were determined
Keywords: Wild and cultivated plants, flowering time, phenology, Van
35
Van ve Çanakkale'de Yetişen Bir Kısım Bitkilerin Mukayesesi
Avni Öztürk
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 65080, Van
[email protected]
Özet
Van, Doğu Anadolu Bölgemizde Van Gölü Kıyısında İran-Turan Flora Bölgesinde yer alan bozkır vejetasyonunun
hakim olduğu, doğası ve tarihi ile çok güzel ilginç bir ilimizdir. Çanakkale ise Marmara Bölgemizde Çanakkale Boğazı
kıyısında yer alan, maki ve orman vejetasyonlu tarihi ve doğasıyla özellikle boğaz manzarası ile harikulade güzel bir
ilimizdir. Genellikle Türkiye için kozmopolit özellikli olan bitkileri hem Van’da hem de Çanakkale’de yetişmektedir.
Ancak Çanakkale’nin 500-600 metre rakıma kadar olan düşük rakımlı bölgeleri Akdeniz iklimi tipine sahip olduğu için
maki türlerini kapsadığı halde Van’da bunlar yoktur. Kazdağları bölgesinde örneğin Ayazma’da doğal olarak (P. brutia)
ormanları arasında karaçam (P. nigra) ormanı da vardır. Karaçam’ın Van’da doğal yayılışı bulunmamakla beraber
yetiştirilebilmektedir. Bu illerimiz için burada verilen bitkilerin bir kısmı bu illerimiz için endemik türlerdir. Bu
incelemede Çanakkale ve Van’da yetişen bitkilerin bir kısmı ele alınarak coğrafik yayılış durumları iki ilimiz açısından
karşılaştırılmaya ve her iki ilimizde ortak olarak yayılış gösteren türlerden ve her iki ilimizde yetişmede farklı olan bitki
türlerinden örnekler verilmeye çalışılmıştır. Bu bitki türlerinden bir kısmı o illerimiz ve çevresi için endemik
özelliktedirler. Örneğin Abies equitrojana ise Çanakkale için endemiktir. Veronica vanensis ve V. fridericae Van için,
Fritillaria imperialis ise Van ve Hakkari için endemiktir.
Anahtar Kelimeler: Doğal flora, kültür bitkileri, maki, bozkır
Comparing Some Plants Grown in Van and Çanakkale
Abstract
Van is located in the coast of Lake Van in Eastern Anatolia of Turkey in Iranian-Turanian floral region where terrestrial
climate is dominated. The area is exciting in terms of historical past and natural richness. Çanakkale is located on the
shores of the Dardanelles in Marmara region of Turkey. Scrub and forest vegetation is dominant in the area. The city is
interesting due to historical places, natural richness and Dardanelle landscape. In general, cosmopolite plants are grown
in both Çanakkale and Van regions. The altitude of Çanakkale is 500-600 m. and Mediterranean climate is dominant in
the area. Therefore scrub plants are grown in the area whereas scrubs are not grown in Van. Pinus brutia and Pinus
nigra forrests are seen in Kazdağları especially in Ayazma region. The natural distribution of Pinus nigra is not seen in
Van. However the cultivation of the plant can be made in the area. Some of the plants given in the present study are
endemic for the regions. For example: Abies equitrojana is endemic for Çanakkale and Veronica vanensis and V.
fridericae are endemic for Van, Fritillaria imperialis is endemic for Hakkari. In the present study plant grown in Van
and Çanakkale were compared. The geographical distribution, common and different plants of the cities are given.
Keywords: Flora, steppe, scrub
36
Farklı LED Işıklarda Bacopa monnieri Bitkisinin In Vitro Sürgün Rejenerasyonu
Mehmet Karataş, Muhammad Aasim
Biyoloji Bölümü, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Karaman, Türkiye
[email protected]
Özet
B. monniei bitkisinin aksil sürgün oluşumu için sürgün ucu eksplantları 0,25, 0,50 ve 1,0 mg/l BAP içeren MS ortamına
kültüre alınıp, farklı kombinasyonlardaki kırmızı:mavi (4:1, 3:1, 2:1, 1:1) veya beyaz LED ışıklarında hızlı çoğaltım
için çalışmalar yapılmıştır.Tüm BAP içeren ortamlarda ve kullanılan farklı LED ışıklarda tüm eksplantlarda %100
sürügün rejenerasyonu kaydedilmiştir. Sürgün ucu eksplantından en fazla (10,42) sürügün 2:1 ve 1:1 kırmızı:mavı LED
ışıklarından elde edilirken en düşük ise beyaz LED altında kaydedilmiştir. Sürgün uzunluğu bakımında en uzun (1,71
cm) sürgünler 1:1 kırmızı:mavı LED ışıklarından tespit edilmiştir. BAP oranların sürgün rejenerasyonu kıyaslandığında
sürgün ucu eksplantlarında en fazla(11,98) sürgün sayısı 1.0 mg/l BAP içeren ortamında kaydedilmiştir. En uzun
sürgünler ise 0.50 mg/l BAP içeren ortamında elde edilmiştir. LEDxBAP kıyaslandığında, en fazla 15,17 eksplant
başına sürgün sayısı 2:1 kırmızı:mavı LED+0.25 mg/l BAP içeren ortamından elde edilirken, en uzun sürgünler 2:1
kırmızı:mavı +0.50 mg/l BAP içeren ortamından elde edilmiştir. Elde edilen sürgünler 0.25 mg/l IBA içeren ortamında
köklendikten sonra çeşme suyu içeren akvaryumda başarıyla adaptasyon sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Beyaz, Kırmızı, Mavı LED ışıkları, In vitro, Sürgün ucu
In vitro Shoot Regeneration of Bacopa monnieri Under Different LEDs Lights
Abstract
In this study, shoot tip explant of B.monnieri were cultured on MS medium containing 0.25, 0.50 or 1.0 mg/l BAP
followed by placed under different combinations of red:blue (4:1, 3:1, 2:1, 1:1) LEDs. !00 % shoot regeneration was
recorded on all BAP concentrations and different LEDs. Maximum shoots per explants (10.42) were scored under 2:1
and 1:1 red:blue LEDs while minimum under white LEDs. Whereas, maximum longer shoots were obtained under 1:1
red:blue LEDs. Comparing BAP doses, maximum number of shoots per explant (11.98) were recorded on MS medium
with 1.0 mg/l BAP. Whereas, longer shoots were obtained from MS medium with0.50 mg/l BAP. Comaring interactive
effects of LEDs x BAP, maximum number of 15.17 shoots were scored under 2:1 red:blue LEDs+0.25 mg/l BAP and
longer shoots were obtained from 2:1 red:blue LEDs+0.50 mg/l BAP. Regenerated shoots were rooted on MS medium
with 0.25 mg/l IBA followed by successful adaptation in the aquariums containg tap water.
Keywords: Blue, Red, White LEDs lights, In vitro, Shoot tip
37
POSTER BİLDİRİ
ÖZETLERİ
38
Türkiye Endemiği Olan Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Alıç)’ in Anter Ontogenisi
Aslıhan Çetinbaş, 2Meral Ünal
1
1,2
Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye endemiği olan Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Alıç)’ in anter ve anter çeper tabakalarının
gelişimi incelendi. Bolu/Abant Gölü çevresinden 2013-2014 yılları arasında, farklı gelişim evrelerinde toplanan çalışma
materyali FAA (formalin-glasiyel asetik asit-alkol) fiksatifinde fikse edildikten sonra materyale parafin metodu
uygulandı. Kesitler Regaud Hematoksilin, PAS, Coomassie Brillat Blue ile boyandı. Anter çeper tabakalarının gelişimi
sporogen doku, polen ana hücresi, tetrad ve olgun polen evrelerine ayılarak incelendi. Anter boyu ile anter çeper
tabakalarının gelişim aşamaları arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla her bir evre için ortalama 20 anter
stereomikroskop altında ölçüldü ve kaydedildi.
Crataegus tanacetifolia(Lam.) Pers. (Alıç)’ de anterler dört mikrosporangiyum içerirler. Gelişimin başında epidermis
ile çevrili, yuvarlak-elips şeklinde ve meristematik hücrelerden oluşan homojen bir kitle olan anterler gelişim ilerledikçe
genişleyerek dört loblu hale gelirler. Anter çeperi dıştan içe doğru tek sıralı epidermis, tek sıralı endotesyum, iki sıralı
ara tabaka ve tek sıralı tapetumdan oluşur. Epidermis ve endotesyum gelişimin sonuna kadar parçalanmadan kalır.
Gelişim süresince teğetsel olarak uzayan endotesyum hücrelerinin çeperlerinde kalınlaşmalar görülür. Polen ana
hücrelerinde meydana gelen ilk bölünmeden sonra ara tabaka hücreleri körelme sürecine girer ve yok olurlar.Tapetum
salgı tiptedir. Gelişim esnasında tapetumun eni, boyu ve anter lobunda kapladığı alan sürekli olarak artış gösterir. Tetrad
evresinde tapetum hücreleri anormal derecede gelişir. Tetrad evresinin sonunda yavaş bir körelme sürecine girerler ve
olgun polen evresinde tamamen körelerek yok olurlar. Sitokimyasal analizler tapetum hücrelerinin erimeyen
polisaakarit, protein ve lipitler bakımından zengin olduğunu gösterdi.
Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Alıç)’ in anter ve anter çeper gelişimi hakkında hiç bir bilgi olmaması nedeniyle
çalışmamız bu konuya katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler:Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Alıç), anter çeper tabakaları, anter ontogenisi, sitokimyasal
analiz, endemik.
Anther Ontogeny of Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Hawthorn) Endemic to Turkey
Abstract
In the present study, anther and anther walldevelopment of Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Hawthorn), endemic
to Turkey, was investigated. The materials, in different developmental stages, were collected from Bolu/Abant lake in
2013-2014, fixed in FAA (Formalin-glacial acetic acid- alcohol), embedded in paraffin. Sections were stained with
Regaud Hematoksilin, PAS, Coomassie Brillat Blue. Anthers classified into 4 groups; sporogen tissue, pollen mother
cell, tetrad and mature pollen stage. Anther wall development was investigated according to this groups. Average 20
anthers for each stage, were measurred with stereomicroscope and recorded to determine correlation between anther
size and anther wall development stage.
Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers. (Hawthorn)’ s anthers are tetrasporangiate. At the beginning of development,
anthers are surrounded by epidermis and consisted of homugenous, meristematic cells. During the development, they
enlarge and become tetrasporangiate. Anther wall consists of five layers from outer to inner: an epidermis,
endothecium, two rows of middle layer and a layer of tapetum. At maturity it comprises only epidermis and
endothecium. During development, the cells of endothecial layer are tangentially elongated and have spiral thickenings.
While the first meiotic division takes place in pollen mother cells degeneration starts in the cells of middle layers.
Tapetum is of secretory type. During the development, width, length and volume of tapetal cells increase. At tetrad
stage they reach maximum size. Degeneration starts in the tapetal cells at mature tetrad stageand completes in the
mature pollen stage. Cytochemical analyses revealed that they were rich in insoluble carbohydrates, proteins and lipids.
There is no sufficient information aboutanther and anther walldevelopment of Crataegus tanacetifolia (Lam.) Pers.
(Hawthorn). Therefore, this study will provide new knowledge to this subject.
Keywords: Crataegus tanacetifolia (Lam). Pers. (Hawthorn), anther ontogeny, anther wall, cytochemical analyses
endemic.
39
Thalictrum sultanabadense ve T. isopyroides (Ranunculaceae)’in Gövde Anatomisi
Ayla Kaya
Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik A.B.D. 26470, Eskişehir
[email protected]
Özet
Thalictrum L. (Ranunculaceae) cinsi Türkiye Florasında 9 tür, 3 varyete ve 11 takson ile temsil edilmektedir. Familya
üyeleri farklı kimyasal bileşiklere sahiptir. Bu cinsten tanımlanan çok sayıdaki alkaloidlerin farmakolojik potansiyeli ve
etnomedikal kullanımı mevcuttur. Bu çalışmada, her ikisi de İran-Turan elementi olan, T. sultanabadense Stapf ve T.
isopyroides C. A. Mey.’ in gövde anatomik özellikleri enine kesitler ile tanımlanmış ve ışık mikroskobunda fotoğrafları
çekilerek karşılaştırılmıştır. İncelenen türlerin gövde yapılarında; gövdelerin şekli ve iletim demetlerinin sayısı ayırıcı
karakterler olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Gövde, Thalictrum sultanabadense, T. isopyroides.
Stem Anatomy of Thalictrum sultanabadense and T. isopyroides (Ranunculaceae)
Abstract
The genus Thalictrum L. (Ranunculaceae) is represented by nine species, three varieties and eleven taxa in the Flora of
Turkey. Members of the family have diverse chemical constituents. Numerous alkaloids have been identified from this
genus, some with pharmacologic potential and ethnomedical usage. In this study, stem anatomical features of T.
sultanabadense Stapf ve T. isopyroides C. A. Mey., Irano-Turanian element, are described in transverse sections and
photographs were taken under a light microscope were compared. In the stem structure of the investigated species, the
shape of the stems and the number of vascular bundles are determined as separator characters.
Keywords: Anatomy, Stem, Thalictrum sultanabadense, T. isopyroides.
40
Anamur ve Çevresine Etnobotanik Açıdan Genel Bir Bakış
Ayşe Nur Şen
Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji ABD Botanik Doktora
[email protected]
Özet
Biyolojik çeşitlilik açısından büyük bir zenginliğe sahip olan Türkiye’nin güneyinde bulunan Anamur ilçesi P.H.
Davis’in Grid sistemine göre C4 karesine girmektedir.Bu ilçedeki 1500 m civarındaki yaylaları ve 38 köyü ile bitki
çeşitliliği halkın kullanım alanları etnobotanik açıdan ele alınmıştır. Yerel halk ile yapılan söyleşiler ile bitkiler
hakkındaki geçmişten gelen inanışlar, kültürü, kullanım alanları, toplanış şekilleri, kullanım amaçları genel olarak
ortaya konmuştur. İlgili bitki türleri fotoğraflanarak ayrıca aktarlar ve semt pazarları da gezilerek karşılaştırmalar
yapılmıştır. Sonuç olarak yörük kültürü gözlenen ilçede bitkilerin beslenme, ilaç, barınak yapımı, temizlik malzemesi,
balık avlama, çeşitli mutfak eşyası, gelenek ve dini inançlar, koruma malzemesi gibi alanlarda kullanıldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, flora, botanik
A General Look to Anamur and Its Area in Terms of Etnobotany
Abstract
As biological conversation which has a big richness country Turkey’s South area city Anamur town, ıs ıncluded at C4
for P.H.Davis’s Grid . With 1500 m hıghness and 38 villages, this city’s kındness and people’s usage area is searched. I
made conversatıons wıth villages’s people about these plants’s past usages, culture, collecting variety and collectıng
reasons.Theır photoes are taken and seen dıfferences at herbalist markets and bazaars. As a result yuruk culture ıs
shown ın thıs cıty and people use plants for nutrition, medication, home material, hygiene material, huntıng,kıtchen
material, religion belief vb..
Keywords: Ethnobotany, flora, botany
41
Dışsal Uygulanan Myo-Inositoler Kuraklık Stresinin Etkisini Hafifletebilir
Aytunç Yıldızlı1,, Sertan Çevik1, Rıza Binzet1, Serpil Ünyayar1
1
Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çiftlikköy kampüsü, 33342, Mersin
[email protected]
Özet
Kuraklık stresi bitkilerde büyümeyi ve ürün verimini baskılayan en önemli çevresel streslerden biridir. Kurak koşullara
uyum sağlamak için bitkiler tarafından çeşitli osmolit moleküller üretilmektedir. Bunlardan bir tanesi ,siklik
polialkolleri ifade eden siklitollerdir. Myo-inositoller karbonhidrat yapısında olan siklitol türevi moleküllerdir. Bu
çalışmanın amacı, dışsal uygulanan myo-inositollerin kuraklık stresinin olumsuz etkisini azaltıp azaltmayacağını
görmektir. Bunun için, su potansiyeli, hidrojen peroksit (H 2 O 2 ) üretimi ve hücre zarı hasarı belirlenmiştir. Ayrıca,
H 2 O 2 birikimi köklerde morfolojik ve mikroskobik olarak gözlenmiştir. Çalışmada, Alata Bahçe Kültürleri Araştırma
Enstitüsünden alınan C. annuum L. (biber) tohumları kullanıldı. Bitkiler, iklim odasında ve kontrollü şartlar altında
yetiştirildi. Her bir uygulama için beş bitki kullanıldı. Fideler belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra (yaklaşık 35 gün)
saksıların yarısı hiç sulanmayarak kuraklık stresine maruz bırakıldı. Stresin ilk üç günü iyi sulanmış kontrol ve kurak
kontrol bitkileri hariç, bitkilerin yapraklarına distile su içerisinde hazırlanmış olan 5 µM , 15 µM , 25 µM
konsantrasyonlarda myo-inositol (Sigma) püskürtüldü. Diğerlerinin yapraklarına da distile su püskürtüldü. Köklerdeki
H 2 O 2 içeriği Velikova vd. (2000) ve Thordal-Christensen vd. (1997)’e göre belirlendi. Kuraklık yapraklarda solmaya
neden olmuştur. Bununla birlikte, myo-inositol uygulaması konsantrasyona bağlı olarak control bitkilere yaprakların
turgorunu arttırmıştır. Yaprak su potansiyeli myo-inositol uygulamalarıyla iyi sulanmış kontrol bitkilere göre
azaltmıştır. H 2 O 2 birikimi ve buna bağlı olarak hücre zarı hasarında azalma gözlenmiştir. Sonuç olarak, elde ettiğimiz
verilere göre dışsal uygulanan myo-inositollerin kuraklığın etkisinden sakınmak için bir avantaj olabileceğini
göstermiştir. Ayrıca, tarımsal ürünlerin çevresel değişikliklere uyum sağlamasına da yardımcı olabilir.
Anahtar Kelimeler: Myo-inositol, Capsicum annuum, kuraklık stresi, hidrojen peroksit, su potansiyeli
Exogenous Myo-Inositol treatments Could Mitigate the Effect of Drought Stress
Abstract
Drought stress is one of the most important environmental stress that surpresses the crop yield and growth. Plants
produce various osmolyte molecules to adapt to dorught conditions. One of them is cyclytols that mean cyclic
polyalchohols. Myo-inositols are cyclytol type molecules in the construction of carbonhydrate. Purpose of this study is
to see if exogenous myo-inositol treatment could mitigate the negative effect of drought stress. For this purpose, H 2 O 2
production and damage of cell membran have been determinated. And H 2 O 2 saving has been noticed morfologically
and microscopic in stems. C. annuum seeds taken from Alata Horticulture Research Institute have been used in this
study. Plants have been cultivated under controlled conditions. Five plants have been used for each application. When
seedlings grew to a certain point (lasts around 35 days) irrigation stopped to test drought stress. Then the half of pots
were well-watered (WW, control) and other pots were non-watered until wilted leaves of untreated plants. Leaves of
half of the seedlings in each groups (well-watered and non-watered) were sprayed with 50 mL myo-inositol (5 µM , 15
µM , 25 µM) for 3 days, while the controls were sprayed with distilled water. H 2 O 2 contents were determinated
according to Velikova et al. (2000) and Thordal-Christensen et al. (1997). Drought led to wilt in the leaves of plants.
However, myo-inositol treatments enhanced turgor of leaves depending on inositol concentrations, compared with
untreated-plants. Myo-inositol treatments decreased leaf water potential, compared with untreated plants. H 2 O 2 and cell
membrane damage reduced in treated-plants. In conclusion, our data show that exogenous myo-inositol treated-plants
have the advantage of being able to avoid under drought. Also, this can promote the adaptive strategies of agricultural
crops in response to environmental change.
Keywords: Myo-inositol, Capsicum annuum, drought stress, hydrogen peroxide, water potential
42
Suillus luteus Yenilebilen Mantarın Antimikrobiyal, Antioksidan ve Antikanser Etkilerinin
Belirlenmesi
Erdi Can Aytar1, Betül Aydın1, Leyla Açık1
1
Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 06500Teknikokullar/ANKARA
[email protected]
Özet
Doğada bol miktarda bulunan ve ekosistemin önemli bir parçası olan makromantarlar çok eski çağlardan beri insanlar
tarafından gıda ve tıbbi olarak kullanılmaktadır. Birçok yenilebilen mantarın da içeriğinde antimikrobiyal ve antikanser
etkili bileşiklerin varlığı kanıtlanmıştır. Ülkemizde geniş bir yayılış alanına sahip Suillus luteus yenilebilen mantarı halk
arasında da ‘Ayı Mantarı ‘ olarak bilinmektedir. Zehirsiz olan bu mantar gıda olarak ülkemizde de tüketilmektedir. Bu
çalışmadaki amaç ülkemizde geniş yayılış alanına sahip yenilebilen mantar olan S. luteus’un biyolojik etkilerini ortaya
koymaktır. Bu amaçla S. luteus’un metanol ve etanol özütlerinin antioksidan, antikanser ve çeşitli patojen
mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktiviteleri incelenmiştir. Özütlerin antioksidan aktivitelerini belirlemek
amacıyla DPPH serbest radikalini süpürme, demir iyonlarını şelatlama etkisi ile birlikte total fenolik madde, β karoten
ve likopen miktarları tespit edilmiştir. Ayrıca bu mantarın meme kanseri hücre hattı olan MCF 7 üzerine sitotoksik
aktivitesi alamar blue yöntemi ile belirlenmiştir. Sonuç olarak çalışmada kullanılan özütlerin çok yüksek seviyede
antimikrobiyal aktiviteye sahip olmamalarına rağmen antioksidan ve antikanser aktivitelerinin oldukça yüksek olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antikanser aktivite, Antimikrobiyal aktivite, Antioksidan aktivite, Suillus luteus
Determination of Antimicrobial, Antioxidant and Anticancer Activities of Edible Mushroom
Suillus luteus
Abstract
Macrofungi which are abundant in nature and important part of the ecosystem have been used as food and medicine by
humans since ancient times. It is proved that many edible mushroom have antimicrobial and anticancer components.
edible mushroom Suillus luteus with a wide distribution area in our country is known as “ayi mantarı” colloquially. This
non-poisonous mushroom is consumed as food in our country. The aim of this study is exhibit the biological activities
of edible mushroom S. luteus with a wide distribution area in our country. For this purpose, antioxidant, anticancer and
antimicrobial activities against several pathogen microorganisms of ethanol and mathanol extracts of S. luteus are
investigated. For determination of the antioxidant activities of the extracts DPPH free radical scavanging, ferrous ion
chelating activities and total phenolic, β-carotene, lycopene contents were established. Also, cytotoxic activities of this
mushroom against breast cancer cell line MCF 7 were determined by using alamar blue method. Consequently,
although antimicrobial activities of the extracts which were used in this study are not very high level, antioxidant and
anticancer activities are quite high.
Keywords: Anticancer acrivity, Antimicrobial activity, Antioxidant activity, Suillus luteus
43
Dionysia odora ve Dionysia bornmuelleri (Primulaceae) Türlerinin Polen ve Tohum
Morfolojileri
Birol Başer1, Mehmet Fırat2
1
2
Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bitlis
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Van
[email protected]
Özet
Primulaceae familyası, ağırlıklı olarak eski dünyanın Kuzey ılıman bölgelerde Kafkasya ve Avrupa'nın dağlarında
yayılış gösterir. Ayrıca, çuha çiçeği ailesi olarak bilinir. Aile, kuzey yarımkürenin ılıman ve dağlık bölgelerde ağırlıklı
olarak dağılış gösterir 22 cins ve 1000 tür içerir. Çalışma materyali Nisan 2014 yılında yapılan floristik çalışmalarda,
Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre Dionysia odora fenzl. C9 karesinde bulunan Şırnak Cudi Dağı ve
Dionysia bornmuelleri B9 Van Çatak yöresinden toplanmıştır. Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun
olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en
iyi şekilde yansıtabilecek makro ve genel fotoğraflar çekilmiştir. Araştırılan türlerin polen özellikleri, ışık mikroskobu
(IM) çalışmaları için Wodehouse (1935) metoduna göre hazırlanan preparasyonlarda incelenmiştir. Polenlerin polar ve
ekvatoral eksenleri, kolpus uzunluğu, ekzin ve intin kalınlıkları Gauss eğrisi elde edilinceye kadar ölçülmüştür.
Scanning (taramalı) Elektron Mikroskobu (SEM) ve Işık Mikroskobuyla (IM) ilk kez polen ve tohum morfolojileri
çalışılmıştır. SEM' de yapılan çalışmalar sonucunda polenin ornemantasyonu, tohumunda SEM ve Işık mikroskobu ile
yapılan çalışmayla hem morfolojik hemde yüzey süsleri belirlenmiştir
Anahtar Kelimeler: Dionysia odora, Dionysia bornmuelleri Primulaceae, Polen ve Tohum morfoloji,
The Pollen and Seed Morphology of Dionysia odora and Dionysia bornmuelleri Species
Abstract
The Brassicaceae (Cruciferae) is one of the largest Angiosperm families, comprising approximately 340 genera and
more than 3350 species in some 10 poorly defined tribes, distributed throughout the world, chiefly in temperate regions
of the Northern Hemisphere. According to the gridding system used for the flora of Turkey in May 2013 from
Bornmuellera cappadocica B9 square corresponding to Van Gurpinar area, and in June 2014 Physocardamum davisii
B9 square corresponding to the Agrı Tutak area. The collected specimens were pressed at the field using the herbarium
rules, the locations and the population observations were carefully recorded, and macro and general photographs that
would reflect the natural form of the plants in the best possible way were taken. The pollen characteristics of the species
were studied in preparations that followed the Nonasetholize Method (Wodehouse Method) for light microscopy (LM)
studies. Measurement for the Polar axis (P) equatorial axis (E), colpi length, exine thickness and intine thickness were
made for each sample by light microscope. The pollen and seed morphologies were studied for the first time using a
Scanning Electron Microscope and a Light Microscope. The pollen in the SEM made-ups as a result of exine surface
and surface decorations on the measurements by light microscopy morphometric measurements of the seeds LM and
SEM microphotographs taken, the size was measured and surface decoration will be identified and compared.
Keywords: Dionysia odora, Dionysia bornmuelleri, Primulaceae, Pollen and Seed Morphology
44
Physocardamum davisii ve Bornmuellera cappadocica türlerinin Polen ve Tohum
Morfolojilerinin Karşılaştırılması
Birol Başer1, Mehmet Fırat2
1
2
Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bitlis
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Van
[email protected]
Özet
Brassicaceae (Cruciferae) başta Kuzey Yarımküre'de ılıman bölgelerinde olmak üzere dünya çapında yayılan yaklaşık
10 yetersiz tanımlanan tribus, 340 cins ve 3350 den fazla türün oluşturduğu, en büyük Kapalı tohumlu ailelerin biridir.
Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre Mayıs 2013’de Bornmuellera cappadocica türü B9 karesinde
bulunan Van ili Gürpınar ilçesinden, Haziran 2014’de Physocardamum davisii türü B9 karesinde bulunan Ağrı Tutak
ilçesinden toplanmıştır. Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve
populasyon gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en iyi şekilde yansıtabilecek makro ve
genel fotoğraflar çekilmiştir. Türlerin polen özellikleri ışık mikroskobu (IM) çalışmaları için Asetoliz olmayan
(Wodehouse Metodu) Yöntemi kullanıldı. Işık Mikoskobu ile herbir örneğin Polar eksen (P), ekvatoryal eksen (E),
kolpus uzunluğu, apokolpium, mezokolpium, ekzin kalınlığı ve intin kalınlığı ölçüldü. Polen ve tohum morfolojileri
Tarama Elektron Mikroskop ve Işık Mikroskobu kullanılarak ilk kez çalışıldı. Polenlerin SEM’de yapılan çekimler
sonucunda ekzin yüzeyi ve yüzeyindeki süslemeler üzerinde ölçümler, Işık mikroskobu ile morfometrik ölçümleri
tohumların IM ve SEM mikrofotoğrafileri çekilmiş, boyutları ölçülmüş ve yüzey süslemeleri tespit edilerek
karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Brassicaeae, Physocardamum davisii, Bornmuellera cappadocica, Polen, Tohum
Comparison of Pollen and Seed Morphology of Species Physocardamum davisii and
Bornmuellera cappadocica
Abstract
The Brassicaceae (Cruciferae) is one of the largest Angiosperm families, comprising approximately 340 genera and
more than 3350 species in some 10 poorly defined tribes, distributed throughout the world, chiefly in temperate regions
of the Northern Hemisphere. According to the gridding system used for the flora of Turkey in May 2013 from
Bornmuellera cappadocica B9 square corresponding to Van Gurpinar area, and in June 2014 Physocardamum davisii
B9 square corresponding to the Agrı Tutak area. The collected specimens were pressed at the field using the herbarium
rules, the locations and the population observations were carefully recorded, and macro and general photographs that
would reflect the natural form of the plants in the best possible way were taken. The pollen characteristics of the species
were studied in preparations that followed the Nonasetholize Method (Wodehouse Method) for light microscopy (LM)
studies. Measurement for the Polar axis (P) equatorial axis (E), colpi length, apocolpium, mesocolpium, exine thickness
and intine thickness were made for each sample by light microscope. The pollen and seed morphologies were studied
for the first time using a Scanning Electron Microscope and a Light Microscope. The pollen in the SEM made-ups as a
result of exine surface and surface decorations on the measurements by light microscopy morphometric measurements
of the seeds LM and SEM microphotographs taken, the size was measured and surface decoration will be identified and
compared.
Keywords: Brassicaeae, Physocardamum davisii, Bornmuellera cappadocica, Pollen, Seed
45
Coprinus comatus (Agaricaceae)'un Antioksidan Aktiviteleri ve Antioksidan İçerikleri
Üzerine In Vitro Çalışmalar
Buğrahan Emsen, Gökhan Sadi, Abdullah Kaya, Seval Çınar Belyurt
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Karaman
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, yenilebilir bir makromantar türü olan Coprinus comatus (Agaricaceae)'un antioksidan kapasitesini
belirleyebilmek için DPPH radikallerini yakalama, demir iyonlarını şelatlama ve indirgeme gücü aktiviteleri
araştırılmıştır. Ayrıca bu mantar türünün bazı antioksidan bileşenlerini (β-karoten, flavanoid, toplam fenol, likopen)
miktar olarak ne kadar içerdiği tespit edilmiştir. Çalışma kapsamında yapılan her deneme için C. comatus'un farklı
ekstraktları (aseton, kloroform, n-hekzan, metanol, su) kullanılmıştır. DPPH radikallerini yakalama ve demir iyonlarını
şelatlama aktiviteleri için IC 50 değerleri, indirgeme gücü aktivitesi için EC 50 değeri hesaplanmış ve en etkili ekstraktlar
tespit edilmiştir. DPPH yakalama aktivitesi (IC 50 = 1.579 mg/ml) için en etkili ekstraktın kloroform, demir iyonlarını
şelatlama (IC 50 = 0.842 mg/ml) ve indirgeme gücü (EC 50 = 2.541 mg/ml) aktiviteleri için en etkili ekstraktın metanol
olduğu belirlenmiş ve bu değerler istatistiksel olarak (p < 0.05) anlamlı bulunmuştur. C. comatus'un ekstraktlarındaki
antioksidan bileşenler test edildiğinde tüm ekstraktlar içerisinde μg/mg olarak en fazla bileşene sahip ekstraktın
kloroform olduğu rapor edilmiştir. Antioksidan aktiviteleri ve antioksidan bileşenler arasındaki ilişkinin test edilmesi
amacıyla gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda çoğunlukla kloroform ekstraktında %95 seviyesinde pozitif
yönde bir ilişkinin olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: antioksidan bileşen, Coprinus comatus, DPPH, indirgeme gücü, metal şelatlama
In Vitro Studies on Antioxidant Activities and Antioxidant Contents of Coprinus comatus
(Agaricaceae)
Abstract
In this study, in order to determine antioxidant capacity of Coprinus comatus (Agaricaceae) from edible macrofungi,
scavenging of DPPH radicals, chelating of iron ions and reducing power activity were investigated. Some antioxidant
components of this mushroom (β-carotene, flavonoid, total phenol, lycopene) were also investigated. For each
experiment in the study different extracts (acetone, chloroform, n-hexane, methanol, water) of C. comatus were used.
IC 50 values were calculated for activities of scavenging of DPPH radicals and chelating of iron ions and EC 50 values
were calculated for reducing power activity and most effective extracts were determined. It was determined that
chloroform extract for scavenging activity of DPPH radicals (IC 50 = 1.579 mg/ml) and methanol extract for chelating
activity of iron ions (IC 50 = 0.842 mg/ml) and reducing power activity (EC 50 = 2.541 mg/ml) were the most effective
ones. Statistically, these values were significant (p < 0.05). When tested antioxidant constituents in the extract of C.
comatus, it was reported that the extract that has maximum component among all the extracts (μg/mg) was chloroform.
In order to test relationship between antioxidant activities and antioxidant components, correlation analysis was used
and it was determined that chloroform extract has mainly positive relationship at the level of 95%.
Keywords: antioxidant compound, Coprinus comatus, DPPH, reducing power, metal chelating
46
Yenilebilir Volvopluteus gloiocephalus (Pluteaceae)'un HepG2 Hücre Hatları Üzerindeki
Toksik Etkilerinin Tespiti
Buğrahan Emsen1, Gökhan Sadi1, Abdullah Kaya1, Seval Çınar Belyurt1, Deniz İrtem Kartal2
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Karaman
2
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara
1
[email protected]
Özet
Kanser hastalıklarının üstesinden gelmek amacıyla yıllardır birçok tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Bitkisel kaynaklı
çözüm arayışları tercih edilen yöntemlerin başını çekmektedir. Çalışmamızda kanserli karaciğer hücre hattı olan HepG2
üzerinde, yenilebilir bir mantar olan Volvopluteus gloiocephalus (Pluteaceae)'un in vitro ortamda sitotoksik etkisi
araştırılmıştır. Bu kapsamda V. gloiocephalus'un su ve metanol ekstraktlarının 48 ve 72 saat sonundaki sitotoksisite
aktiviteleri IC 50 değerleri hesaplanarak bulunmuştur. Her iki ekstrakt için de en düşük IC 50 değerlerinin 72 saat sonunda
elde edildiği rapor edilmiştir. Metanol ekstraktının 72 saat sonundaki IC 50 değerinin 1.655 mg/ml, su ekstraktının ise
2.368 mg/ml olduğu hesaplanmıştır. Bu değerlere göre HepG2 hücre hattı üzerindeki sitotoksik etkisi en fazla olan
ekstraktın metanol olduğu tespit edilmiştir. İki ekstraktın 48 ve 72 saat sonundaki IC 50 değerlerinin istatistiki olarak (p <
0.05) birbirinden farklı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca uygulama zamanının artışı ile orantılı olarak hücrelerin
görünürlüğünün azaldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: HepG2, sitotoksisite, Volvopluteus gloiocephalus
Determination of Toxic Effects of Edible Volvopluteus gloiocephalus (Pluteaceae) on HepG2
Cell Lines
Abstract
In order to overcome the cancer diseases, treatment methods have been developed for many years. The searches for
plant origin solutions are preferred methods. In our study, in vitro cytotoxic effects of an edible mushroom,
Volvopluteus gloiocephalus (Pluteaceae) on liver cancer cell line HepG2 were investigated. In this context, cytotoxicity
activities after 48 and 72 h of water and methanol extracts of V. gloiocephalus were found calculating IC 50 values. It
was reported that the lowest IC 50 values for both extracts were obtained after 72 h. IC 50 values of methanol and water
extracts at the end of the 72 h were 1.655 and 2.368 mg/ml, respectively. According to these values, the extract that has
the highest cytotoxic effect on HepG2 cell line was methanol. It was determined that IC 50 values of two extracts after
48 and 72 h were statistically (p < 0.05) different from each other. At the same time, it was determined that depending
on increasing of application time the visibility of the cells was reduced.
Keywords: HepG2, cytotoxicity, Volvopluteus gloiocephalus
47
Samsun Kumul Vejetasyonunda Nadir Türlerin Tespiti
Şenay Ulu Ağır1, Hamdi Güray Kutbay1, Burak Sürmen2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Samsun
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi,Biyoloji Bölümü, Karaman
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Samsun İlindeki kumul ekosistemlerde yayılış gösteren nadir türler araştırılmıştır. Araştırma Samsun
kıyısında Çobanyatağı (Terme), Sindel, Hürriyet ve Costal (Çarşamba), Cernek, Sahilkent (Bafra) ve Doyran (Alaçam)
lokalitelerinde yürütülmüştür. Araştırma alanında belirlenen lokalitelerde çalışma Nisan 2010-Temmuz 2012 tarihleri
arasında yapılmıştır. Belirlenen lokalitelerde her zonda 4×4 m büyüklüğünde örnek parseller alınmıştır. Kıyı kumulları
Çobanyatağı, Sindel, Cernek, Sahilkent ve Doyran lokalitelerinde üst kumsal (sürüklenme çizgisi), primer kumul, esas
kumul, geçiş kumulu ve stabil kumul zonlarından oluşurken, Costal ve Hürriyet lokalitelerinde ise özellikle yerleşim
alanlarının açılması nedeniyle stabil kumul zonu tamamen yok olmuş, geçiş zonu da önemli derecede kesintiye
uğramıştır. Rarity indeks formülü ile her lokalitede bulunan zonların nadir türleri belirlenmiştir. Ayrıca tespit edilen
türler, Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı'na göre (Ekim, et al., 2000) IUCN tehlike kategorilerine yerleşitirilmiştir. Sonuç
olarak her bir lokalite bağımsız olarak değerlendirilmiş ve rarity indeks formülüne göre 41 türün nadir olduğu tespit
edilmiştir. Bu türlerden Pancratimum maritimum L. ise EN (Tehlikeli) kategorisindedir.
Anahtar Kelimeler: Samsun, Nadir türler, Kıyı kumulları, IUCN
The Determination of Rare Species in Central Black Sea Dune Vegetation
Abstract
Rare species which distributed in sand dune ecosystem around Samsun city were investigated in the present study. Sand
dune communities around Çobanyatağı (Terme), Sindel, Hürriyet ve Costal (Çarşamba), Cernek, Sahilkent (Bafra) and
Doyran (Alaçam) were used in this study. Sand dune communities were sampled from April 2010 to July 2012 by using
minimal area methpd in 16 m2 plots. Coastal sand dunes consist of upper sand, primer dune, main dune, transition dune,
stabile dune zones in Çobanyatağı, Sindel, Hürriyet and Costal (Çarşamba), Cernek, Sahilkent (Bafra) and Doyran
(Alaçam) while stabil dune zone was not present in Costal and Hürriyet localities mainly due to building settlement.
Rare species were determined on each plant zonations in all localities according to rarity index formula. In addition, the
IUCN categories of detected species were found by using Red Data Book of Turkish Plants (Ekim, et al., 2000). As a
result, each localities were assessed independently and according to rarity index formula 41 species were found as rare
species. But only Pancratimum maritimum L. is EN (Endangered) category.
Keywords: Samsun, Rare species, Coastal sand dunes, IUCN
48
Etnobotanik Bir Çalışma: Erzincan Tulum Peyniri Mayasında Kullanılan Bitkiler
Canan Dülgeroğlu1, Orhan Ünal1
1
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Antalya
[email protected]
Özet
Yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahip olan Erzincan Tulum Peyniri, Erzincan ili ve ilçeleri için tescillenmiş bir üründür.
Yaylalarda üretilen peynir hem yurt içinde hem de yurt dışında satışa sunulmaktadır. Tulum peyniri yapımında eskiden
ambalaj olarak keçi veya koyun derisinden yapılan tulumlar kullanıldığı için peynire bu ad verilmiştir. Fakat
günümüzde deri yerine peyniri daha iyi muhafaza ettiği düşünülen plastik bidonlar tercih edilmektedir. Fazla miktarda
üretimin yapıldığı imalathanelerde genellikle hazır maya kullanılır. Yaylalarda yöre halkının kendi ev ya da
imalathanelerinde yaptıkları peynirlerde ise, içeriğinde çeşitli bitkilerin de bulunduğu, ev yapımı maya tercih
edilmektedir. Çalışmamızda Erzincan Çimen Yaylaları mevkiinde bulunan Yurtbaşı köyü, Kova mezrasındaki tulum
peyniri üreticilerinden tulum peynirinin ve mayasının yapılışı ve kullandıkları bitkiler hakkında bilgi alınarak, peynir
mayasının yapımında yaygın olarak kullandıkları on bir bitki taksonunun yöresel adları tespit edilmiş ve tür teşhisleri
yapılmıştır. Ayrıca, çalışmamızda bu bitkiler hakkında bilgiler verilmiştir. Buna göre tulum peyniri mayasında
kullanılan bitkiler; Eryngium campestris L., Sanguisorba minor Scop., Plantago major L., Globularia trichosantha
Fisch. & Mey. ssp. Longisepala Contandr. & Quezel, Teucrium chamaedrys L., Primula auriculata Lam., Mentha
longifolia L., Cruciata taurica (Pall. Ex Willd.) Ehrend., Erodium cicutarium ssp. cicutarium (L) L’Herit., Thymus spp.
L. ve Anthemis spp. L. taksonlarıdır.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Peynir mayası, Erzincan Tulum Peyniri
An Ethnobotanic study: Plants Used in the Rennet of Erzincan Tulum Cheese
Abstract
Erzincan tulum cheese, that almost have one thousand years history, is a patented product for Erzincan region. The
cheese which produced in countryside is distributed both domestically and abroad for sale. The name of the cheese is
derived from the name of its pack used in the past which called ‘tulum’ that was made from goat or sheep leather.
However, they do not use ‘tulum’ as a pack anymore, they use plastic pack which is more protective in place of leather.
Usually, commertial rennet is used in factories that produce more amount of cheese. Local people use home made
rennet that include various plants when they are producing cheese in their homes or mills. We learned about recipe of
Erzincan tulum cheese and its rennet, and plant components from local cheese producers from Yurtbaşı village, Kova
hamlet, in Erzincan Çimen countryside region. Eleven plant taxa used in rennet were discovered and their local names
were determined. Additionally in some information about the plants were collected in our study. The plants used in the
rennet were; Eryngium campestris L., Sanguisorba minor Scop., Plantago major L., Globularia trichosantha Fisch. &
Mey. ssp. Longisepala Contandr. & Quezel, Teucrium chamaedrys L., Primula auriculata Lam., Mentha longifolia L.,
Cruciata taurica (Pall. Ex Willd.) Ehrend., Erodium cicutarium ssp. cicutarium (L) L’Herit., Thymus spp. L. and
Anthemis spp. L..
Keywords: Ethnobotany, Rennet, Erzincan Tulum Cheese
49
Acanthus dioscoridis L. var. dioscoridis’ in total yağ asidi, fosfolipit ve triaçilgliserol
kompozisyonlarının belirlenmesi
Cumali Keskin1, Murat Yavuz2 , Semra Kaçar1
Mardin Artuklu Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Mardin
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Diyarbakır
1
2
[email protected]
Özet
Yağ asitleri fosfolipidler, trigliseritler ve monogliseritler gibi lipitlerin temel bileşenleridir. Doymuş, tekli doymamış
veya çoklu doymamış olabilirler. Acanthus dioscoridis’in total lipit, fosfolipit ve triaçilgliserol yağ asidi
kompozisyonları gaz kromatografisi (GC) ile belirlendi. A. dioscoridis’in total lipit ve TLC yöntemiyle ayrılan
fosfolipit ve triaçilgliserol fraksiyonlarında 9 farklı yağ asidi tespit edildi. A. dioscoridis’in toprak üstü kısımlarından
ekstrakte edilen total lipit, fosfolipit ve triaçilgliserol fraksiyonlarından elde edilen metil esterlerinde; doymuş yağ
asitleri içinde; C14:0, C15:0, C16:0, C17:0 ve C18:0 tekli doymamış yağ asitleri içinde; C16:1ω-7, C18:1ω-9, çoklu
doymamış yağ asitleri içinde C18:2ω-6, C18:3ω-3 temel bileşenler olarak belirlenmiştir. Total lipit, fosfolipit ve
triaçilgliserolde sırasıyla doymuş yağ asitlerinden major bileşen olarak palmitik asit (C16:0), stearik asit (C18:0) ve
miristik asit (C14:0) tespit edildi. Total doymamış yağ asitleri (ΣSFA) (% 42.66) en fazla fosfolipit fraksiyonunda
saptandı. Oleik asit (C18:1n-9) (% 26.33) en fazla triaçilgliserol fraksiyonunda tespit edildi. Palmitoleik asit (C16:1n-7)
(% 13.67) ve total MUFA (% 40.00) oranı, triaçilgliserol fraksiyonunda diğerlerine oranla belirgin miktarda yüksek
bulundu. Temel yağ asitlerinden linoleik asit (C18:2n-6) (% 16.26) ve linolenik asit (C18:3n-3) (% 35.25) yüksek
oranda total lipitte saptandı. Total doymamış yağ asitleri (ΣPUFA) en fazla total lipitte (% 51.51) diğer taraftan en
düşük triaçilgliserol fraksiyonunda (% 35.45) saptandı. Sonuç olarak A. dioscoridis’in total lipit, fosfolipit ve
triaçilgliserol fraksiyonlarının kalitatif olarak benzer olduğu fakat kantitatif olarak farklılık gösterdiği tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Acanthus dioscoridis, fosfolipit, triaçilgliserol, yağ asidi
Determination of the fatty acid composition of total lipid, phospholipid and triacylglycerol of
Acanthus dioscoridis L. var. Dioscoridis
Abstract
Fatty acids are the main component of lipids such as phospholipids, triglycerides, and monoglycerides. They can be
saturated, monounsaturated, or polyunsaturated. The fatty acid compositions of total lipid, phospholipid and
triacylglycerol of Acanthus dioscoridis were determined by gas chromatography (GC). 9 different fatty acids were
determined in the composition of total lipid and phospholipid and triacylglycerol fractions separated by TLC (Thin
layer chromatography) from A. dioscoridis. In the mixture of methyl esters obtained from the total lipid, phospholipid
and triacylglycerol extracted from the aerial part of A. dioscoridis, the following principal constituents were identified:
C14:0, C15:0, C16:0, C17:0 and C18:0 as saturated fatty acids (SFAs); C16:1ω-7, C18:1ω-9, as monounsaturated fatty
acids (MUFAs); and C18:2ω-6, C18:3ω-3, as polyunsaturated fatty acids (PUFAs). In total lipid, phospholipids and
triacylglycerol fractions, major saturated fatty acids were palmitic (C16:0), stearic acid (C18:0) and myristic acid
(C14:0), respectively. Total saturated fatty acid (ΣSFA) (42.66%) was high in phospholipid fraction. Oleic acid
(C18:1n-9) (26.33%) was found high in triacylglycerol fraction. Palmitoleic acid (C16:1n-7) (13.67%) and total MUFA
(40.00%) percentage were high in triacylglycerol fraction than others. Essential fatty acids; linoleic acid (C18:2n-6)
(16.26%) and linolenic acid (C18:3n-3) (35.25%) were high in total lipid. Total unsaturated fatty acid (ΣPUFA) was
high in total lipid (51.51%) on the other hand low in triacylglycerol fraction (35.45%). As a result, qualitative contents
of A. dioscoridis’ total lipid, triacylglycerol and phospholipid fraction were similar but quantitative contents were
different.
Keywords: Acanthus dioscoridis, fatty acid, phospholipid, triacylglycerol.
50
Gilaburu Meyve Suyunun Fibroblast ve MCF-7 (Meme Kanser Hücresi) Hücre Hattı Üzerine
Etkisi: Glutatyon S- Transferazın Rolü
Dilek Ceylan1, Ahmet Aksoy2
1
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, Kayseri
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Antalya
2
[email protected]
Özet
Gilaburu (Viburnum opulus L.) meyvelerinin yüksek miktarda polifenolik bileşikleri, askorbik asit ve L- malik asit
içermesi, gilaburu meyve suyunun diğer nektarlardan çok daha yüksek oranda klorojenik asit ve fenolik bileşik içermesi
onun güçlü bir antioksidan özelliğinin olduğunu göstermektedir. Gilaburu meyve suyunun farklı hacimlerinin (20, 25,
30,3 5, 40 ve 45 µl) 24, 48 ve 72 saat süre ile uygulanarak fibroblast ve MCF-7 hücre hattı üzerindeki etkisi, glutatyon
s-transferaz (GST; EC 2.5.1.18) seviyesi ölçülerek değerlendirilmiştir. Fibroblast hücre hattında GST aktivitesi kontrol
ve gilaburu grupları ile karşılaştırıldığında 24, 48 ve 72 saat için anlamlı bir fark bulunamamıştır (p > 0,05). Genel GST
substratı olan CDNB’ye karşı ortalama GST aktiviteleri incelendiğinde, kontrol grubuna göre gilaburu meyve suyunun
farklı hacimlerinin uygulandığı 24 ve 48 saatlik gruplarda GST aktivitesi önemli derecede düşmüştür (p < 0,05). 72 saat
süren uygulamada kontrol ve uygulama grupları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p > 0,05). 48 saat süren
uygulama grubunun hacimleri 24 saat uygulama gruplarının hacimleri ile karşılaştırıldığında GST aktivitesi anlamlı bir
şekilde düşmüştür (p < 0,05). Sonuçlarımız gilaburu ile tedavi edilmeye çalışılan gruplarda, gilaburunun GST
aktivitesini düşürdüğünü göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Gilaburu, GST, MCF-7
Effect of Gilaburu Fruit Juice on Fibroblast and Breast Cancer Cell Line (MCF-7): The Role
of Glutathione S- Transferase
Abstract
High level of polyphenolic compounds in gilaburu (Viburnum opulus L.) fruits include ascorbic asid and L-malic asid
contents, display that it has powerful antioxidant due to containing excessively amount of chlorogenic asid and phenolic
compounds higher than the other nectars. In this study, the role of normal and MCF-7 breast cancer cell line of
glutathione s-transferase has investigated that to determine effect of different volumes of gilaburu fruit juice (20, 25, 30,
35, 40, 45 µl) for the period of 24, 48 ve 72 h. There was not observed any significant differences (p > 0.05) with
comparing glutathione s-transferase activity in fibroblast cell line control and gilaburu at period of 24, 48 and 72 hours.
But, comparing GST activity against CDNB in overall average GST substrate was remarkably decreased (p < 0.05) after
examining to gilaburu groups, for 24, 48 and 72 h, in normal cells. At the same time, there was not detected any
significant difference between control and treatment groups at 72 hours application. In addition comparing of 48-hour
and 24-hour group volumes, GST activity was notably decreased (p < 0.05), The results showed that reduce the activity
of the GST of gilaburu in the group attempted to treat with gilaburu.
Keywords: Gilaburu, GST, MCF-7
51
Farklı Borik Asit (H 3 BO 3 ) Konsantrasyonlarının İki Farklı Buğday Çeşidinin Köklerinde
Proline Birikiminden Sorumlu p5cS Geninin İfadesi ve Prolin Birikimi Üzerine Etkileri
Dilek Ünal Özakça1, Sema Leblebici2
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Bilecik
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Bilecik
1
2
[email protected]
Özet
Bor bitkilerin gelişimi için gerekli bir mikro elementtir. Fakat yağışların az olması, sulama ve kirlilik nedeniyle toprakta
birikerek bitkiler için toksik hale gelir. Bor toksisitesi nedeniyle bitkilerdeki birçok fizyolojik olay değişime uğrar. Bu
çalışmada deney materyali olarak AK-702 ve KIRAÇ-66 olmak üzere iki buğday çeşidi kullanılmıştır. Her iki çeşide ait
100 adet tohum; 9 cm’lik petriler içerisinde; 6 farklı borik asit çözeltisinde (kontrol, 10, 50, 70, 140, 200 ppm);
25±1˚C’de; 16 saat aydınlık, 8saat karanlık fotoperiyotta 15 gün boyunca çimlendirilmiştir ve deneyler 3 tekrarlı olarak
yapılmıştır. 15 gün boyunca çimlenen tohum sayıları kaydedilmiştir. Kök ve gövde gelişimi tamamlanan fidelerin kök
ve gövde uzunlukları ile yaş ve kuru ağırlıkları ölçülmüştür. Çalışmanın sonuçlarına göre borik asit konsantarsyonu
arttıkça fide gelişimi ve çimlenme oranı düşmektedir. Her iki buğday çeşidi fide gelişimi; özellikle kök-gövde uzunluğu
ile kök-gövde yaş ağırlığı bakımından birbirinden farklıdır. Yüksek bitkilerde proline en yaygın osmotik koruyu
bileşiktir. Prolinin yüksek düzeyde üretimi abiyotik strese karşı toleransın artmasını sağlayabilir. Ayrıca, Su ve tuz
stresine yanıt olarak proline birikimi ∆1-proline-5-karboksilat sentaz (p5cS) geninin mRNA’sının hızla artışı ile
düzenlenmektedir. Bu çalışmamızda p5cS geninin mRNA seviyesindeki değişimler yarı nicel RT-PCR yöntemi ile
belirlenmiştir. Elde ettiğimi sonuçlarımıza göre, p5cS genin mRNA seviyelerinde önemli değişimler tespit edilmiş ve
prolinin aşırı üretiminin bora karşı toleransın artmasında etkin olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Borik asit, buğday, proline, p5cS geni
Effects of Different Boric Acid (H 3 BO 3 ) Concentrations Stress on Expression of p5cS Genes
Controlling Proline Accumulation and Prolin Accumulation in Root of Two Different Variety
of Wheat
Abstract
Boron is an essential micro nutrient for plant growth, which when occurs in excess in the soil due to low rainfall,
irrigation and pollution, becomes toxic to plants. A number of physiological processes being altered in plants by the
toxicity of boron. In this study, seeds of two different varieties of wheat, which are AK-702 and KIRAÇ-66, were used
as experimental materials. The seeds of each varieties were germinated in seed beds which contains 100 seeds, 9 cm
petri dishes, distilled water as control group, 10, 50, 70, 140, 200 ppm boric acid (H 3 BO 3 ) solutions; at 16 hours light/8
hours dark photoperiod and 25±1˚C; the germination experiments were carried out triplicate. The germination
experiments were observed every day (during 15 days). The experiments took 15 days and germinated seed number was
recorded at the germination table every day. After root and stem development for 15 days both root and stem length
were measured. In addition, root and stem fresh and dry weight were measured. According to these results, seedling and
seed germination rate with increasing concentration of boric acid was decreased significantly in two varieties. The
varieties of wheat (Kıraç-66 and AK-702) differ from each other in terms of seedling development; especially with root
and stem length, root wet height and stem wet height. Proline is a common osmoprotectant in higher plants.
Overproduction of proline in plants may lead to increased tolerance against abiotic stress. In response to water stres and
salinity is preceded by rapid increase of the mRNA level of ∆1-pyyroline-5-carboxylate synthase (P5CS) controlling the
proline biosynthesis. In this study, differances mRNA level of p5cS gene was determineted by semi-quantative RTPCR. Our data demostrated that mRNA level of p5cS significantly different and that overproduction of proline results in
the increased tolerance to boron stres.
Keywords: Boric acid, wheat, proline, p5cS gene
52
Lokal endemik Centaurea arifolia Boiss’in Antimikrobiyal ve Antioksidan Aktiviteleri
Ebru Yılmaz1, Leyla Açık1
1
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06500, Ankara, Türkiye
[email protected]
Özet
Asteracea familyası içerisindeki en büyük cins olan Centaurea L. içerisindeki birçok tür ile ilgili yapılan çeşitli
biyolojik aktivite çalışmaları bulunmaktadır. Cinsteki birçok tür geleneksel tıp alanında halen kullanılmaktadır. 1849
yılında Boiss tarafından tanımlanan, 2013 yılında Hatay bölgesinden toplanan Centaurea arifolia türü üzerinde bugüne
kadar yapılan herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada Centaurea arifolia, Centaurea ptosimopappa ve
Centaurea cyanus’un metanol, etanol ve su özütlerinin antioksidan aktivitesi ve çeşitli bakteriler ve mayalar üzerindeki
antimikrobiyal aktivitesi incelenmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda Centaurea arifolia’nın etanol ve metanol özütleri
çalışılan bakterilere orta seviyede antimikrobiyal etki göstermiştir. Ayrıca C. folia’nın metanol özütünün diğer özütlere
göre daha yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğu ortaya konulmuştur. Sonuçlar, Centaurea arifolia’nın etanol,
metanol ve su özütlerinin potansiyel bir antimikrobiyal ve antioksidan kaynağı olabileceğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: antioksidan aktivite, antimikrobiyal aktivite, Centaurea arifolia, endemik
Antimicrobial, antioxidant activities of Centaurea arifolia Boiss
Abstract
There are several biological activity studies about Centaurea L. genus which is the largest genus of the family
Asteracea. Several species of this genus are used for folk medicine. There is no other information about biological
activity of Centaurea arifolia other than the description by Boiss in 1849 from Antakya province. The antimicrobial
activity against bacteria and yeast strain was studied, in addition the antioxidant activity of methanol, ethanol and water
extracts of Centauerea arifolia, Centaurea ptosimopappa and Centaurea cyanus are determined. As a result, ethanol
and methanol extracts of Centaurea arifolia were shown weak to mild antimicrobial activity against studied bacteria.
Methanol extract of centaurea arifolia was shown higher antioxidant activity than ethanol and water extracts. The results
demonstrated that methanol, etanol and water extracts of C. arifolia could be a potential antimicrobial-antioxidant
source.
Keywords: antimicrobial activity, antioxidant activity, Centaurea arifolia, endemic
53
Beyaz, Sarı ve Kırmızı Kuru Soğanın Antioksidan Özellikleri Bakımından Karşılaştırılması
Fadime Eryılmaz Pehlivan
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı, İstanbul
[email protected]
Özet
Kuru soğan (Allium cepa L.), Liliaceae familyasına ait bir toprak altı gövde metamorfozudur. Başta Türk mutfağı olmak
üzere dünya mutfaklarının da vazgeçilmezi olan soğan, oldukça yüksek besin değerine sahiptir. Soğan, eski devirlerden
beri gıda ve ilaç olarak geniş bir kullanılış alanına sahip olmuştur. Yapılan bilimsel araştırmalarda, soğanın güçlü
antioksidan maddelerden biri olduğu ve serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırılmasında etkili rol oynağı saptanmıştır.
Bu çalışmada, ülkemizde özellikle Adapazarı soğanı olarak ünlenmiş kuru soğan varyetelerinin (beyaz, sarı, kırmızı
soğan) bazı antioksidan aktiviteleri karşılaştırılmalı olarak tayin edilmiştir. Bu cinse ait olan türler antioksidan açıdan
çalışılmasına rağmen; aynı türün farklı renklerdeki varyeteleri üzerindeki antioksidan aktivitelerin karşılaştırılması
hakkındaki araştırmalar oldukça azdır. Bu çalışmada, Adapazarı’ndan temin edilen beyaz, sarı ve kırmızı renkteki kuru
soğan örneklerinin antioksidan özellikleri ve fenolik bileşik miktarları incelenmiştir. Her 3 örneğin soğan-metanol
ekstraktlarının DPPH (l,l-difenil-2-pikrilhidrazil) yöntemi ile serbest radikal giderim kapasiteleri belirlenmiştir. Elde
edilen sonuçlara göre, en yüksek antioksidan aktivite oranı %72.8 inhibisyon değeri ile kırmızı soğanda gözlenmiş,
sonra sırasıyla sarı soğanda %68.6, beyaz soğanda ise %56.4 olarak saptanmıştır. Bu araştırmada, soğanın
yemeklerimize kattığı lezzetin yanı sıra; koruyucu özelliklerinden dolayı da Türk mutfağındaki olmazsa olmaz rolünü
sürdürdüğüne dikkat çekilmiş; elde edilen sonuçların bu alandaki eksikliklere ışık tutarak; yeni araştırmaların
yapılmasına kaynak olması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Antioksidan Aktivite, Kuru Soğan
Comparison of the Antioxidant Properties of White, Yellow, and Red Onion
Abstract
Onion (Allium cepa L.) is a bulbous geophyte belongs to the Liliaceae family. Onion which is indispensable of Turkish
cuisine and also international cuisine has a very high nutritional value. Onion, has been had a wide usage area as food
and medicine since ancient times. In scientific researches, it has been identified that onion is one of the powerful
antioxidants and plays an effective role in removal of free radicals from the body. In this study, some antioxidant
activities of onion varieties (white, yellow, red colored onions), famed as Adapazarı onion, in our country, was
determined, comparatively. The species belonging to this genus, were studied in terms of their antioxidant activities,
while research in comparative antioxidant activities of different colored varieties of the same species is quite limited. In
this research, antioxidant properties and contents of phenolic compounds were analyzed in white, yellow and red onion
samples obtained from Adapazarı. Free radical removal capacity of each 3 samples was determined by DPPH (l, ldiphenyl-2-picrylhydrazyl) method. According to the obtained results, highest antioxidant activity was observed in red
onion with 72.8% inhibition value, 68.6% in yellow onion, and 56.4% in white onion respectively. In this investigation,
role of onion in Turkish cuisine due to its flavor to our food as well as the floor and its protective properties was
emphasized and the data obtained from this research is intended to clarify the deficiencies in this area, and to be a
ground work for new researches.
Keywords: Antioxidant Activity, Onion
54
Bakır (Cu) Uygulanmış Mısır (Zea mays L.) Bitkisinde Fenolik Bileşiklerin Morfolojik ve
Anatomik Yönden İncelenmesi
Fadime Eryılmaz Pehlivan
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı, İstanbul
[email protected]
Özet
Bakır (Cu), bitkilerin normal büyüme ve gelişmesi için gerekli olan bir mikroelementtir, ancak yüksek
konsantrasyonlarda, bitki hücrelerinin fizyolojik, biyokimyasal ve yapısal işlevlerindeki potansiyel inhibe edici
etkilerine bağlı olarak başlıca bir toksik bileşik olarak da kabul edilmektedir. Bu çalışmada, artan konsantrasyonlarda
(50, 100, 250, 500, 1000, 1500 μM CuSO 4 .5H 2 O) Cu uygulanmış mısır (Zea mays L., cv., Rx770) bitkisindeki fenolik
bileşik içeriği morfolojik ve anatomik düzeyde incelenmiştir. 50 μM Cu uygulaması hücrelerde önemli yapısal
değişimler ortaya koymazken; 1500 μM Cu’ya kadar olan toksik konsantrasyonlarda, membranların zarar görmesi,
plazma membranının hücre çeperinden ayrılması, hücrelerde vakuolleşme, Cu iyonlarının ve fenolik bileşiklerin
vaskular sistemin ya da korteks parenkiması hücrelerinin vakuol ve hücre çeperlerinde artan miktarlardaki birikimi ile
birlikte mısır fidelerinin kök organelleri ve yaprak kloroplastlarında belirgin bozulmalar gözlemlenmiştir. Bunun yanı
sıra, transmisyon elektron mikroskopu (TEM) analizleri toksik Cu konsantrasyonlarına maruz kalmış mısır bitkisinde
köklerin, gövde ve yapraklardan daha çok hasara uğradığını ve hücre çeperlerinde diğer kısımlara göre çok daha fazla
Cu yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır. Bitkilerde, hücre çeperi ve vakuolün metal toleransında rol oynadığı
bilinmektedir ve bu kısımlardaki Cu birikimi fenolik asitlerle işbirliği içinde birlikte yer alarak, esas olarak mısır
bitkisinin hücrelerindeki aşırı Cu’ın detoksifikasyon mekanizması şeklinde açıklanabilmektedir. Bu çalışmaya
dayanarak, mısır bitkisinin yüksek düzeylerde Cu biriktirebildiği ve Cu’a bağlı oksidan strese karşı etkili bir antioksidan
savunma sistemi kullanarak direnç gösterebildiği sonucuna varılabilir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Bakır, Fenolik Bileşik, Morfoloji
Morphological and Anatomical Investigation of Phenolic Compounds In Copper (Cu) Treated
Maize (Zea mays L.) Plant
Abstract
Copper (Cu) is an essential microelement for the normal growth and development of plants, however, at high
concentrations, it is also regarded as a major toxicant to plant cells due to its potential inhibitory effects against many
physiological, biochemical and structural processes. In the current study, phenolic compounds were investigated in
different parts of maize (Zea mays L., cv., Rx770) plants, treated with increasing concentrations of (50, 100, 250, 500,
1000, 1500 μM CuSO 4 .5H 2 O) of Cu, at morphological and anatomical level. 50 μM Cu treatment did not exhibit
significant structural changes in cells, however, at toxic concentrations up to 1500 μM Cu, pronounced damage was
observed in the root organelles and leaf chloroplasts of maize seedlings, with disruption of membranes, withdrawall of
plasma membrane from cell walls, cell vacuolation, increasing compartmentation of Cu ions and phenolic substances in
vacuoles and cell walls of vascular system or cortical parenchyma cells; indicating that the structural alternation and
metal accumulation in the cells was dependent on the concentration of the metal. Furthermore, transmission electron
microscope (TEM) analysis confirmed that roots exhibited more injuries than shoots and leaves and much more Cu
localized in cell walls of maize roots than the other parts when the maize plant was exposed to toxic Cu levels. In
plants, cell wall and vacuole were said to be play a role in metal tolerance and copper localization in these parts
associated with co-existance of phenolic acids, could mainly account for the detoxification mechanism of Cu in maize
cells. Based on the present study, it can be concluded that maize plant is able to accumulate high concentrations of Cu
and can resist Cu-induced oxidative stress using an effective antioxidantive defence system.
Keywords: Anatomy , Copper, Morphology, Phenolic Compound
55
Kurşun İçerikli Sulama Suyu ile Sulanan Kıvırcık Salata (Lactuca sativa var. crispa)
Bitkisinin Bazı Özelliklerinde Meydana Gelen Değişimler
Sevinç Kıran1, Fatma Özkay1, Şebnem Ellialtıoğlu2, Şebnem Kuşvuran3
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü, Ankara
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Ankara
3
Çankırı Karatekin Üniversitesi Kızılırmak Meslek Yüksek Okulu, Çankırı
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada kıvırcık salata bitkisinin bazı morfolojik ve biyokimyasal özellikleri üzerine kurşun stresinin etkisini
ortaya koymak amaçlanmıştır. Kontrollü sera koşullarında yürütülen çalışmada tohum ekiminden itibaren 30 günlük
bitkilere 3 farklı kurşun (0, 150, 300 ppm) dozu, sulama suyu ile birlikte verilmiştir. Bitkiler 4 hafta boyunca tarla
kapasitesi düzeyinde sulandıktan sonra bu sürenin sonunda hasat edilerek örnekler alınmıştır. İncelenen parametreler;
yeşil aksam ve kök yaş ağırlığı, yeşil aksam ve kök kuru ağırlığı, gövde ve kök boyu, yaprak alanı, MDA miktarı,
süperoksit dismutaz ve glutatyon redüktaz enzim aktiviteleri olarak belirlenmiştir. Kurşun uygulamaları doz artışına
paralel olarak kıvırcık salata bitkisinin biyomas, gövde ve kök boyu, yaprak alanı değerlerinde düşüşe neden olmuştur.
SOD ve GR aktiviteleri 300 ppm Pb uygulamasında daha yüksek bulunmuştur. Antioksidatif enzim sisteminin kurşun
stresine karşı koruma konusunda oldukça etkin olduğu düşünülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Antioksidant enzim, Kıvırcık salata (Lactuca sativa var. crispa), Kurşun (Pb)
Stress Of Lead On Lettuce Plant (Lactuca sativa var. Crispa)
Abstract
In this study, effect of lead stress on lettuce plants is determine to some morphological and biochemical properties. The
study was carried out under greenhouse conditions, after 30 days from seed to plants, it was applied three different lead
concentration (0, 150, 300 ppm) with irrigation water. The plant was irrigated field capacity level. After the four weeks,
samples of plant were harvested. Shoot fresh and root fresh weight, shoot dry and root dry weight, stem and root
length, leaf area, the amount of MDA, superoxide dismutase and glutathione reductase enzyme activities were
investigated on sample plant. There were decline to plant biomass, stem and root length, leaf area on increased of lead
applications with irrigation water. SOD and GR activities were higher on the treatment of application 300 ppm Pb than
other treatment. Antioxidative enzyme system is highly effective in protecting against lead stress in plant.
Keywords: Antioxidant Enzymes, Lettuce (Lactuca sativa var. crispa), Lead (Pb),
56
Yabani Pancar Bitkisinin (Beta maritima L. var. pilosa Del) Ekstraktlarının Antimikrobiyal
Aktivitesinin Belirlenmesi
Hacer Gürsul1, Berna Özbek Çelik2 F.Tülay Tuğcu3, Gül Cevahir Öz1
İstanbul Üniversitesi , Fen Fakültesi, Botanik Bölümü , İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İstanbul
3
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, İstanbul
1
[email protected]
Özet
Chenopodiaceae familyası dünya üzerinde 103 cins ve 1400 kadar tür içerir. Türkiye’de ise 33 cinse ait
129
takson bulunur. Familya üyeleri dünyanın birçok yerinde özellikle kurak, tuzlu, kumlu, çakıllı azot, potasyum ve nitrat
bakımından zengin topraklarda, sahil ve yol kenarlarında yayılış gösteren genellikle tek veya çok yıllık otsu bitkilerdir.
Bu çalışmada Chenopodiaceae familyasının üyesi olan “Beta maritima L. var. pilosa Del.” deney materyali olarak
seçilmiştir. Bu bitkinin Türkiye’de yayılış alanı Batı ve Kuzey Anadolu’nun kıyı ve iç kesimleridir. Beta maritima L.
var. pilosa Del. bitkisininin toprak üstü ve kök kısımları kurutularak toz haline getirilip hekzan, diklorometan ve etonol
ile ekstre edildikten sonra altı bakteri (Staphylococcus aureus, Staphylococcus epidermidis, Escherichia coli, Klebsiella
pneumoniae, Pseudomonas aeruginosa, Proteus mirabilis) ve bir fungus (Candida albicans) ) türüne karşı
antimikrobiyal aktiviteleri incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Beta maritima L. var. pilosa Del., Chenopodiaceae, antimikrobiyal aktivite
Determination of Antimicrobial Activity of Exracts from Wild Beet (Beta maritima L. var.
pilosa Del.)
Abstract
Chenopodiaceae family contains about 103 genera and 1400 species worldwide. In Turkey there are about
129
species from 33 genera. The members of the family are annual or perennial herbaceous plants that are spreaded out in
many places all over the world but especially on dry regions, gravel soil, sea coasts, sides of the roads, sides and insides
of fields and soils that are rich in nitrogen and potassium nitrate. In this study Beta maritima L. var. pilosa Del., will be
investigated. The spread zone of this variety in Turkey is the coastal and inner parts of Western and Northern Anatolia.
In this study, after the aerial parts and roots of “Beta maritima L. var. pilosa Del.” were dried and ground. After
exracting with hexane, dichloromethane and ethanol the antimicrobial activity of the extracts from the aerial parts of
Wild Beet (Beta maritima L. var. pilosa Del.) were determined against the six bacteria (Staphylococcus aureus,
Staphylococcus epidermidis, Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Pseudomonas aeruginosa, Proteus mirabilis)
and one fungus (Candida albicans) genus.
Keywords: Beta maritima L. var. pilosa Del. ,Chenopodiaceae, antimicrobial activity,
57
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü herbaryumu'ndaki (ANK) Saxifragaceae
Familyasının Revizyonu ve Veritabanının Hazırlanması
Fatmagül Geven1, Ebru Özdeniz1, Ümit Bingöl1, Kerim Güney2
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan-ANKARA
Kastamonu Üniversitesi,Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, KASTAMONU
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü herbaryumu'ndaki (ANK) Saxifragaceae familyasına
ait bitki önekleri tek tek elden geçirilmiş ve listelenmiştirANK’ ta bulunan Saxifragaceae familyasına ait 193 bitki
örneğine ait cins, tür ve tür altı taksonları tepit edilmiştir. Ayrıca taksonların grid sistemine göre dağılımları ve oranları
grafikler halinde gösterilmiştir. Bu işlemler (FG-HERB, ver: 0.2) bilgisayar programı kullanılarak yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: ANK, Herbaryum, Revizyon, Saxifragaceae, Veritabanı.
The Revision of Saxifragaceae Family in Science of Faculty Herbarium (ANK) Ankara
University and Building up the Database
Abstract
The plant samples (Saxifragaceae family) deposited in ANK herbarium (Ankara University, Science Faculty, Biology
Department) were revised and listed by this project. Saxifragaceae family was revised at ANK and found out that 193
plant specimens belonging to genera and taxa were deposited. Moreover, according to grid system distribution and rate
of taxa were shown by grafic. This process were done by using computer program (FG-HERB, ver:0.2).
Keywords: ANK, Database, Herbarium, Revision, Saxifragaceae.
58
Lactuca virosa, Lactuca viminea subsp. viminea ve Lactuca viminea subsp. ramosissima
(Asteraceae); Türkiye için yeni 3 kayıt
Feruzan Dane, Bediha Köse
Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 22030 Edirne
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Lactuca virosa L., Lactuca viminea (L. ) J. & C. Presl subsp. viminea ve Lactuca viminea (L. ) J. & C.
Presl subsp. ramosissima (All. ) Bonnier (Asteraceae), A1 (E) Edirne’den (Trakya) toplanan örneklerle Türkiye
Florasına eklenmiştir. Asteraceae familyasına ait olan Lactuca L. cinsi dünyada 98 tür içerir. Ilıman ve sıcak bölgelerde
yayılış gösterir. Avrupada 17, Amerikada 12, Afrikada 43, Asyada ise 51 türü bulunur. Bu türlerin bazıları
Avustralya’da doğallaşmıştır. Balkanlarda 1’i endemik olmak üzere 12 türü bulunur. Türkiye florasında 8 türü
kayıtlıdır. Trakyada ise sadece 2 tür (L.saligna and L. serriola) kayıtlanmıştır. Lactuca türleri ekolojik olarak kirli
alanları, çöp kenarlarını, yol kenarlarını, deniz kenarlarını ve insanların yoğun olarak yaşadıkları habitatları tercih
ederler. Trakya Florası araştırmaları sırasında 2012-2013 yılları arasında Edirne ve Uzunköprü’den toplanmış Lactuca
örnekleri dikkatimizi çekti. Bu örnekler Avrupa Florası’na göre Lactuca virosa, Lactuca viminea subsp. viminea ve
Lactuca viminea subsp. ramosissima olarak tanımlandı. Bibliyografya incelendikten sonra bu taksonların Türkiye
Florası için yeni kayıt olduğu ortaya çıktı. Yeni kayıtlar Trakya’daki benzer türlerle (L. seriola and L. saligna)
karşılaştırıldı. Türlerin tanımı, dağılımı ile fotoğrafları verildi. Örnekler EDTU herbaryumunda saklanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Lactuca, Taksonomi, Türkiye, Yeni kayıt
Lactuca virosa, Lactuca viminea subsp. viminea and Lactuca viminea subsp. ramosissima
(Asteraceae); 3 news record for Turkey
Abstract
In this study, Lactuca virosa L. Lactuca viminea (L. ) J. & C. Presl subsp. viminea and Lactuca viminea (L. ) J. & C.
Presl subsp. ramosissima (All. ) Bonnier (Asteraceae) was added to the flora of Turkey with specimens collected from
European Turkey, A1(E): Edirne. The genus Lactuca L., which belongs to Asteraceae, is represented worldwide by 98
wild species. Lactuca L. includes wild species of annual, biennial or perennial herbs with erect or ascending habit,
which are predominantly self-pollinating. It is distributed throughout the temperate and warm regions with 17 species in
Europe, 12 species in America, 43 species in Africa and 51 species in Asia. Some of these species are naturalized in
Australia. There are 12 species of this genus in the Balkans 1 of which are endemic. 8 species of Lactuca in Flora of
Turkey are recorded. Only 2 Lactuca species (L.saligna L. and L. serriola L.) are present in European Turkey. Genus
Lactuca is variable from the ecological viewpoint and its species occupied various habitats including seashores, fields,
highways, ditches, roadsides, waste places, ruderal habitats and woodland communities. During our ongoing efforts to
further study the flora of European Turkey, we came across some interesting Lactuca specimens that were collected in
2012–2013 from Edirne and Uzunköprü. According to Europaea Flora these specimens was determined as Lactuca
virosa, L. viminea subsp. viminea ve L. viminea subsp. ramosissima After examination of the known bibliographical
references, it became clear that this taxon is a new record for the flora of Turkey. The present study aimed to describe of
L. virosa, L. viminea subsp. viminea ve L. viminea subsp. ramosissima which were collected from Edirne. These new
records were compared with similar species (L. seriola and L. saligna) in European of Turkey. Descriptions,
distributions, and figures of these new records were given. The specimens are kept at EDTU.
Keywords: Asteraceae, Lactuca, New record, Taxonomy, Turkey.
59
Obezite ve Diyabet ile ilgili olarak Bitki Biyoteknolojisi ve Translasyonel Araştırmalar
Çerçevesinde Elde Edilen Verilere Dayalı Proteomik ve Biyoinformatik Uygulamalar
Filiz Altan1, Reşat Ünal1
1
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Muğla
[email protected]
Özet
Obezite ve diyabet günümüzde gitgide daha ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek gelişmiş, gerekse
gelişmekte olan ülkelerde obezite ve diyabetin halk sağlığı harcamalarındaki payı büyük bir hızla artmaktadır. Bu da
obezite ve diyabet konusunda yapılan araştırmaların yoğunluk kazanmasıyla sonuçlanmaktadır. Translasyonel
araştırmalar ile laboratuvar ortamında elde edilen bilgi birikimi, klinik uygulamalar için kullanılmaktadır. Bu nedenle
de obezite ve diyabet konusunda yapılan çalışmaların önemli bir kısmı translasyonel araştırma kapsamında gerçekleşen
çalışmalardır. Bunun yanı sıra bitki ve bitki ekstraktlarının, obezitenin ve diyabetin tedavisine yönelik kullanımlarının
uygunluğuna yönelik çalışmalar da yoğunluk kazanmaktadır. Bu kapsamda, bitki biyoteknolojisi ve tıbbi bitkiler
kavramları alanda önem kazanmaya başlamışlardır. Translasyonel ve bitki araştırmaları sonucunda önemli ölçüde
ortaya çıkan bilgiler eşliğinde, proteomik ve biyoinformatiğin avantajlarından faydalanmak kaçınılmaz olmuştur. Bu
derlemede, obezite ve diyabet konusunda yapılan çalışmalara translasyonel araştırma ve tıbbi bitkiler çerçevesinde
odaklanılmıştır ve bu çalışmalar sonucunda elde edilen bilgilerin proteomik ve biyoinformatik kapsamında işleme tabi
tutulmasının önemi vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Biyoinformatik, Diyabet, Obezite, Proteomik, Tıbbi Bitkiler, Translasyonel Araştırmalar
Proteomics and Bioinformatics Applications of Data Derived from Translational Research
and Plant Biotechnology Investigations
Abstract
Diabetes and obesity are diseases that emerge as serious health problems to our day to day life. In both developed and
developing countries the share of public health expenditures for obesity and diabetes increases rapidly. This results in
an intense expansion of research in the area of the pathogenesis of these diseases. Translational research which defines
studies where knowledge obtained in research laboratories is used to understand the molecular bases of these disases
and implement it for clinical applications is a major part of efforts to have knowledge of and potentially cure obesity
and diabetes. Additioanally, there is a significant number of studies researching on the potential use of plants and plant
extracts to cure these metabolic anomalies. In this context, concepts of plant biotechnology and medicinal plants began
to gain a special importance in the area. The supply of a considerable number of information based on translastional and
plant research on the field of obesity and diabetes made it inevitable to make use of the advantages of proteomics and
bioinformatics. We in our mini review focused on the studies regarding obesity and diabetes in a frame of translational
research and plant research. We also highlighted the importance of proteomics and bioinformatics for the systematic
dissection of accumulated data on the pathogenesis of these diseases.
Keywords: Bioinformatics, Diabetes Mellitus, Medicinal Plants, Obesity, Proteomics, Translational Research
60
Al 2 O 3 (Aluminyum Oksit) Nanopartiküllerinin Buğday (Triticum aestivum L.) Kökleri
Tarafından Alınımı
Fatma Yanık, Filiz Vardar
Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Göztepe Yerleşkesi, 34722, Kadıköy, İstanbul
[email protected]
Özet
Nanoteknolojinin gelişimi ile çevre kirliliğine sebep olan üretilmiş metal oksit nanopartiküllerinin miktarı artmıştır.
Nanopartikül miktarının artması ile birlikte toksisite ile ilgili değerlendirmeler de önem kazanmaktadır. Aluminyum
oksit (Al 2 O 3 ) nanopartikülü kişisel bakım ürünlerinde olduğu gibi endüstride yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Bu
çalışmada farklı konsantrasyonlardaki (5, 25 ve 50 mg/ml) Al 2 O 3 nanopartikül çözeltisinin 96 saat içerisinde buğday
(Triticum aestivum L.) kök korteks hücreleri tarafından alınışı ve korteks hücrelerinde meydana getirdiği değişimi
ortaya koymak amaçlandı. Kontrol ve uygulama gruplarına ait buğday kökleri 0.1 M fosfat tamponunda (pH 7.0)
hazırlanmış %6’lık glutaraldehitte fikse edilip epona gömüldü. Yarı ince kesitler toluidin mavisi ile boyandı.
Nanopartikül çözeltileri ve kökteki çözünmüş aluminyum iyonunun analizi ICP-OES ile yapıldı. Al 2 O 3 nanopartikülleri
ile muamele edilmiş buğday köklerinden 96 saat sonunda alınan enine kesitlerde, korteks hücrelerinde kontrole göre
bozukluklar meydana geldiği gözlendi. Elektron mikroskobu çalışmaları sonucunda ise nanopartiküllerin 50 mg/ml’de
daha yoğun olmak üzere sitoplazmada biriktiği belirlendi. ICP-OES cihazıyla yapılan analizlere göre çözünmüş
aluminyum iyonlarının kökte ölçülemeyecek kadar az olduğu belirlendi. Dolayısıyla toksisitenin tamamiyle
nanopartiküller tarafından oluşturulduğu belirlendi. Sonuç olarak bu çalışma nanopartikülleri de içeren atıkların yok
edilmesindeki ekolojik sorumluluğun ihtiyacını vurgulamakta, ve nanopartiküllerin çevre ve tarımsal sistemlerdeki
etkileri üzerine daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğunun altını çizmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aluminyum oksit nanopartikülü, buğday, kök korteksi, ICP-OES.
The Uptake of Al 2 O 3 (Aluminum Oxide) Nanoparticles by Wheat (Triticum aestivum L.)
Roots
Abstract
The development of nanotechnologies has increased the amount of manufactured metal oxide nanoparticles emerging
environmental pollution. In view of increasing amount of nanoparticle, their toxicity assessment becomes important.
Aluminum oxide (Al 2 O 3 ) nanoparticles have wide range of applications in industrial as well as personal care products.
The present study aims to reveal the uptake of different concentrations of Al 2 O 3 nanoparticles (0, 5, 25 and 50 mg/ml)
by wheat (Triticum aestivum L.) roots within 96 h, and the occurrence of changes in the root cortex cells. The wheat
roots of control and treated groups were fixed in 6% glutaraldehyde (0.1 M phosphate buffer, pH 7.0) and embedded in
epon. The semi sections were stained with toluidine blue. The solubilized aluminum ions in nanoparticle solutions and
roots were analyzed by ICP-OES. In the cross sections which are taken from the wheat roots exposed to Al 2 O 3
nanoparticles after 96 h, it has been observed that cortex cells were deformed in compare to control. The results of
electron microscopy studies determined that nanoparticles were accumulated in the cytoplasm more dense in 50 mg/ml.
According to ICP-OES analyzis aluminum ions were immeasurably in the root. Therefore the toxicity was generated by
nanoparticles completely. In conclusion, this study emphasizes the need for ecologically responsible disposal of wastes
containing nanoparticles and highlights the necessity for further study on the impacts of nanoparticles on agricultural
and environmental systems.
Keywords: Aluminum oxide nanoparticles, wheat, root elongation, peroxidase activity, DNA fragmentation.
61
Symphytum orientale L.’de Embriyolojik Analizler
Ertuğrul Ali Yavuz, Filiz Vardar, Meral Ünal
Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Göztepe Yerleşkesi, 34722, Kadıköy, İstanbul.
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Symphytum orientale L. (Boraginaceae)’nin erkek ve dişi gametofitlerinin gelişim özellikleri
tanımlanmıştır. Doğal habitatında gelişen S. orientale L.’nin çiçek tomurcukları Göztepe- İstanbul civarından, Mart ve
Nisan aylarında toplandı. Çiçek tomurcukları asetik asit:etanol (1:3) içerisinde oda sıcaklığında 24 saat fiske edildi.
Materyal parafine gömüldü. Kesitler (8-10 µm) Delafield’s Hematoksilin ile boyandı. S. orientale’nin anterleri
tetrasporangiat tipte, kalıcı epidermisli ve anter çeper gelişimi Dikotiledon tiptedir. Endotesyumu genellikle lifli
kalınlaşmalar gösterir. Ara tabaka geçicidir ve salgı tipi tapetum hücreleri çok nukleuslu yapıdadır. Mikrospor ana
hücrelerinde simultane tip mayoz görülür ve takip eden sitokinez sonunda oluşan mikrospor tetratları, tetrahedral ve
isobilateral yapıdadır. Polen tanecikleri 3 hücreli olarak dağılırlar. Tohum taslağı hemianatrop, tek integümentli ve
tenuinusellat tiptedir. Arkespor hücresi doğrudan megaspor ana hücresi olarak fonksiyon gösterir ve genellikle mayoza
sitokinez eşlik etmektedir. Oluşan linear tetratın kalazal megasporu Poligonum tip embriyo kesesi şeklinde
gelişmektedir. Sinerjit hücreler piriformdur ve polar nukleuslar döllenmeden hemen önce birbirleriyle kaynaşır. Antipod
hücreleri büyük ve kalıcıdır, ancak tek hücreli kalarak ritmik büyüme gösterirler. Hücresel endosperma evresinde iken
körelirler. Embriyo gelişimi Chenopodiad tiptedir.
Anahtar Kelimeler: Symphytum orientale, anter, tohum taslağı.
Embryological Analysis on Symphytum orientale L.
Abstract
The presented study describes developmental features of male and female gametophyte in Symphytum orientale L.
(Boraginaceae). Flower buds of S. orientale growing in natural habitats in the vicinity of Göztepe-İstanbul were
collected in March and April. Flower buds were fixed in acetic acid:alcohol (1:3, v/v) for 24 h at room temperature. The
material was embedded in paraffin. Sections (8-10 μm) were stained with Delafield’s hematoxylin. The anthers of S.
orientale are tetrasporangiate with a persistent epidermis and its wall development conforms to the Dicotyledonous
type. The endothecium usually develops fibrous thickenings. The middle layer is ephemeral and the cells of the
glandular tapetum become multinucleate. Simultaneous cytokinesis in the microspore mother cells follows meiosis and
the microspore tetrads are tetrahedral or isobilateral. Pollen grains are 3-celled when shed. The ovule is hemianatropous,
unitegmic and tenuinucellar. The archesporial cell functions directly as the megaspore mother cell in which cytokinesis
usually accompanies meiosis and the chalazal megaspore of a linear tetrad develops into a Polygonum type embryo sac.
The synergids are pyriform and the polar nuclei fuse just before, fertilization. The antipodal cells are large and
persistent but remain uninucleate and show rhythmical growth. They degenerate in the cellular endosperm stage.
Embryogeny follows the Chenopodiad type.
Keywords: Symphytum orientale, anther, ovule.
62
Yeni Bir Öjenol Kaynağı: Orthurus heterocarpus Juz.
Fulya Yüceol
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Antalya
[email protected]
Özet
Orthurus heterocarpus (Boiss.) Juz (Syn. Geum heterocarpum), memleketimizde Batı, Güney ve İç Anadolu bölgesinde
yayılış gösteren çok yıllık rizomlu bir bitkidir. Bitkinin toprakaltı kısımları kuruyunca karanfil gibi bir koku
yaydığından karanfil ya da karanfil kökü olarak adlandırılmıştır. Kimyasal içeriğinde: Flavonoit, kumarin(Tanker N.,
vd. 1990) köklerinde tanen, reçine, acı maddeler ve uçucu yağ(% 0.99-1.1) içermektedir(Baytop, T., 1994). Halk
arasında çaya lezzet katmak için kullanılmaktadır Diyare ve mide ağrısının tedavisi için kaynatılarak içilmektedir. Toz
halde karabiber yerine köfteye ve yemeklere konulmaktadır. İçeriğindeki en önemli uçucu yağ bileşeni Öjenol’dür
(Tanker ve Şener 1977). Öjenol, Türkiye’nin ithal ettiği başlıca ilaç hammaddelerinden biridir. Tıpta antiseptik,
anestezik ve antienflamatuar olarak kullanılmaktadır. En güçlü antimikrobiyal bileşiklerdendir. Ayrıca gıda sanayi ve
kozmetikte önemli kullanım alanına sahiptir. O.heterocarpus (Boiss.) Juz ülke ekonomisine öjenol kaynağı olarak
katkıda bulunabilecek bir türdür.
Anahtar Kelimeler: Orthurus heterocarpus (Boiss.) Juz, Öjenol
A New Source of Eugenol: Orthurus heterocarpus Juz.
Absract
Orthurus heterocarpus (Boiss.) Juz (Syn. Geum heterocarpumI), in our country, spreaded in West, South and Central
regions is a perennial plant with rhizomes. The underground parts of the plant when dried because of a spreading smell
like cloves , cloves or clove root has been called. Chemical content: flavonoids, coumarin (Tanker N., et al. 1990) roots
tannin, resin, bitter substances and essential oil (0.99-1.1%) contents (Baytop, T., 1994). People are used to add this
plant to tea for flavoring. For the treatment of diarrhea, it is used as boiled for stomach pain . ıt is added to the meals
instead of the powdered black pepper The most important essential oil component is eugenol. Eugenol, is one of the
Turkey's imports is one of the main raw material drugs. In medicine, it is used as antiseptic, anesthetic, and antiinflammatory. It is one of the most powerful antimicrobial compounds. Also, it is used in the food and cosmetic
industry. O.heterocarpus (Boiss.) Juz is a species that could contribute to our economy as a source of eugenol
Keywords Orthurus heterocarpus (Boiss.) Juz, Eugenol
63
Kadmiyum Uygulamasına Bağlı Olarak Buğday (Triticum aestivum L.) Bitkisinde Nitrik
Oksit ve Poliamin Düzeylerinin Araştırılması
Füsun Yürekli1, Fatma Mutlu2
İnönü Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Malatya
İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Öğretmenliği Programı, Malatya
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada serbest poliaminler (putresin, spermin, spermidin), nitrik oksit ve içsel kadmiyum düzeyleri kadmiyum
stresine maruz kalan ağır metale dayanıklı ve duyarlı buğday (Triticum aestivum L.) çeşitlerinde araştırılmıştır.
Çalışmada, 12 çeşit buğday bitkisine değişik konsantrasyonlarda kadmiyum sülfat (CdSO4) uygulaması yapılarak Cd’a
dayanıklı ve duyarlı buğday çeşitleri saptanmıştır. Sönmez-2001 buğday çeşidi dayanıklı, Quality buğday çeşidi ise
duyarlı olarak belirlenmiştir. Seçilen çeşitler Hoagland kültür çözeltisinde kontrollü koşullarda bitki büyütme odasında
20 gün büyütüldükten sonra bu bitkilere 9 mM CdSO4, 100 µM nitrik oksit (NO) donorü sodyum nitroprussid (SNP)
ve 100 µM NO süpürücüsü olan 2-(4-carboxyphenyl)-4,4,5,5-tetramethylylimidazoline-1-oxyl (c-PTIO) uygulaması
yapılmıştır. Yapılan çalışmada, kontrol ve uygulama gruplarından alınan bitki yaprak dokularında her iki çeşitte de SNP
ve CdSO4 uygulanan gruplarda NO düzeylerinin kontrol grubuna göre arttığı, cPTIO uygulanan gruplarda ise azaldığı
saptanmıştır. Cd+SNP uygulanan grupta ise Sönmez-2001 çeşidinde 24. saat kontrol grubunda azalma 72. saatte ise
artış, Quality çeşidinde ise, her iki saatte de artış belirlenmiştir.Çalışmamızda, uygulama gruplarında en fazla Spermidin
amini belirlenmiştir. Her iki buğday çeşidi karşılaştırıldığında; bütün amin tipleri duyarlı çeşit olan Quality'de 72. saatte
daha yüksek düzeyde belirlenmiştir. Her iki buğday çeşidinde kadmiyum birikiminin kök dokusunda yaprak dokusuna
göre daha fazla olduğu bulunmuştur. Her iki çeşidin kök dokusunda kadmiyum birikimi karşılaştırıldığında, en yüksek
kadmiyum birikimi Quality çeşidinde 72. saatte Cd uygulama grubunda saptanmıştır. Çalışmada her iki çeşitte Cd+SNP
uygulama gruplarında kadmiyum birikiminin Cd ve Cd+cPTIO uygulama grubuna göre daha az olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kadmiyum, cPTIO, Nitrik Oksit, Poliamin, SNP, Triticum aestivum
Investigation of the Levels of Nitric Oxide and Polyamines Depending on the Application of
the Cadmium in Wheat (Triticum aestivum L.)
Abstract
In this study, changes in free polyamines (putrecine, spermin, spermidin), nitric oxide (NO) and endogenous cadmium
levels have been investigated in heavy metal resistant and sensitive wheat (Triticum aestivum L.) varieties exposed to
cadmium stress. The resistant and sensitive wheat varieties have been determined by cadmium sulfate (CdSO4)
application in different concentrations on 12 types of wheat plants. Sönmez-2001variety identified as resistant and
Quality identified as sensitive wheat variety. Resistant and sensitive wheat varieties have been grown in the plant
growth chamber for 20 days under controlled conditions in Hoagland culture solution. Then plants were exposed to 9
mM CdSO4, 100 µM nitric oxide donor, sodyum nitroprussid (SNP) and 100 µM NO scavenger 2-(4-carboxyphenyl)4,4,5,5-tetramethylylimidazoline-1-oxyl (c-PTIO) after 20 days of growth. In the present study, NO level increased in
SNP and CdSO4 treatment group when compare to control in leaf tissue. NO level decreased in Cd+cPTIO group and
nearly same in Cd+SNP group compare to control. In this study, spermidine amine was determined highest in all
treatment groups. However, in comparison to their kinds, higher levels of all kinds of amine were determined in the
sensitive Quality variety by 72 nd hours. Cadmium accumulations in root tissues were higher than in leaf tissue in both
of the wheat varieties. When Cd accumulation in between varieties was compared, higher Cd accumulation was
observed in Cd group by 72 hours in Quality variety. The accumulation of cadmium in both cultivars Cd + SNP treated
groups compared to Cd and Cd + cPTIO application was found to be less. The cadmium accumulation in Cd+SNP
application group was found to be less comparing to Cd+cPTIO group in both varieties.
Keywords: Cadmium, cPTIO, Nitric oxide, Polyamine, SNP, Triticum aestivum
64
Hakkari İlinden Toplanan Propolisin Botanik Orijini
Nesrin Ecem Bayram1, Kadriye Sorkun2,3, Gül Cevahir Öz4
1
Hakkari Üniversitesi Yüksekova Meslek Yüksekokulu, Hakkari
Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beytepe, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Beytepe, Ankara
4
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Vezneciler, İstanbul
2
[email protected]
Özet
Propolis bal arıları tarafından kovanların korunmasında kullanılmak için çeşitli bitki kaynaklarından toplanan reçinemsi
bir maddedir ve çok uzun yıllardan beri insanlar tarafından da ilaç olarak kullanılmaktadır. Propolisin yoğun olarak
toplandığı bitki çeşitleri bölgeye ve mevsime göre değişiklik göstermektedir. Bu çalışmada Hakkari ilinden elde edilen
propolis örneğinin botanik kökenini oluşturan bitkilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Hakkari ilinden elde
edilen propolis örneği etanol-eter-aseton (1:1:1) karışımında bekletildikten sonra polen preparatı hazırlanmış ve daha
sonra mikroskop altında polen yoğunluğu incelenmiştir. Analiz sonucu, tespit edilen polenlerin yoğun olarak
Asteraceae, Apiaceae, Fabaceae, Brassicaceae ve Lamiaceae familyalarına ait oldukları saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Botanik Orijin, Hakkari, Polen, Propolis
Botanical Origin of Propolis Collected from Hakkari Province
Abstract
Propolis is resinous material collected by honeybees from various plant sources and has been used for many years as a
folk medicine. The plant varieties which is collected propolis varies to areas and seasons. The aim of the present work
was to determine the plants that form the botanical origin of propolis collected from Hakkari region. For this purpose,
after incubation in a mixture of ethanol-ether-acetone (1:1:1) propolis sample, pollen slides were prepared and then
pollen intensity were investigated by a light microscope. At the end of the microscopic analyses of propolis sample,
pollens belonging to different plant families were identified. During the microscopic analyses, plant taxa pollens were
primarily identified belong to the Asteraceae, Apiaceae, Fabaceae, Brassicaceae, Lamiaceae plant families.
Keywords: Botanical Origin, Hakkari, Pollen, Propolis
65
Senecio viscosus L. (Asteraceae : Senecio)’ de aken yapısı ve polen morfolojisi
H. Nurhan Büyükkartal1, Hatice Çölgeçen2, Münevver Pınar3, Ümit Budak4, Barış Aşçı5
1
1,3
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zonguldak
4
Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yozgat
5
Ardahan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu
2
[email protected]
Özet
Türkiye’de bulunan Senecio cinsinin Obaejacae seksiyonuna ait taksonlarından Senecio viscosus L.’de akeni (meyve
çeperi + tohum) oluşturan tabakaların sitolojik yapısı ve polen morfolojisini ortaya koyarak cinsin taksonomik
problemlerinin çözümlenmesine ve dolayısıyla revizyonuna katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Aken yapısı geçirmeli elektron mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu ile polen morfolojisi ise ışık mikroskobu
ve taramalı elektron mikroskobu ile incelenmiştir.
Obaejacae seksiyonu taksonlarından Senecio viscosus L.’de aken meyvede sklerankima demetleri gözlenmiştir. Akenin
rengi sarı veya kahverengi, şekli fusiform, ornamentasyon striat-retikulat ve yüzeyde basit tüyler mevcuttur. Polen şekli
prolat-sferoidal, apertür trikolporat ve operkulat, membranı granülattır.
Türkiye Florası’nda cins içinde verilen 30’dan fazla sinonim ve 15’den fazla ilgili taksonun durumu yeniden
değerlendirilecektir. Ülkemizde varlığı şüpheli olan bazı taksonların durumu netleştirilecek, taksonların betimlemeleri
genişletilecek, yayılış bilgileri ve tehlike kategorileri güncelleştirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Aken meyve, polen, Senecio, SEM, TEM
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 107T510)
Achene structure and pollen morphology of Senecio viscosus L.
Abstract
The aim of this study was to determine the cytological structure of the layers of achene of Senecio cilicius Boiss., in this
wise approaching to solve problems related to taxonomy and aiding in the revision studies.
The structure of achene was studied by Transmission Electron Microscopy (TEM) and Scanning Electron Microscopy
(SEM). Polen morphology was studied LM and SEM.
A section of the taxa Obaejacae Senecio viscosus L. achene sclerenchyma bundles were observed in fruit. Achene a
yellow or brown, fusiform shape, and surface ornamentations striatum-reticulat simple trichomes available. Pollen
prolate-spheroidal shape, aperture and operculat tricolporate the membrane is granular.
In the flora of Turkey, more than 30 synonim and more than 15 taxa can be revisied for the concerned genus. It can be
spesified that the taxa exist in Turkey or not, improved the description for taxa and it’s spread and danger categories can
be updated.
Keywords: Achene, pollen, Senecio, SEM, TEM
66
Lathyrus cicera L.’ de tohum kabuğu yapısı
H. Nurhan Büyükkartal¹, A. Selçuk Ertekin2
¹Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Ankara
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Diyarbakır
2
[email protected]
Özet
Türkiye’de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan Lathyrus cicera L. de tohum kabuğunun
(testa) yapısı incelenmiş; morfolojik ve sitolojik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik problemlerinin
çözümlenmesine katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Tohum kabuğunun en dış tabakası makrosklereid hücrelerinden oluşur. Bu hücrelerin çeperleri kalındır ve
vakuollerinde tanin vardır. Bunun altında geniş hücre arası boşluklarına sahip osteosklereid tabakası yer alır. En içte ise
parenkimatik hücreler vardır. İnce çeperli isodiyametrik parenkima hücrelerinde bol nişastalı amiloplastlar, protein
cisimcikleri mevcuttur.
Lathyrus cinsine ait taksonlarda tohum kabuğu yapısı Geçirmeli Elektron Mikroskobu (TEM) ile incelenip morfolojik
ve sitolojik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik ve filogenetik açıdan değerlendirilmesine katkıda
bulunulacaktır
Anahtar Kelimeler: Cicercula, Fabaceae, Lathyrus, Tohum kabuğu.
The seed coat structure of Lathyrus cicera L. (Fabaceae)
Abstract
Seed coat ultrastructure in Lathyrus cicera L. taxon of belonging to Lathyrus L. genus in Turkey is examined. Its aimed
that differantiations of cytological and morphological features have been revealed and to solve classification problems.
The outer layer of the seed coats was composed of macrosclereid (Malpighian) cells. The walls of the macrosclereid
cells were thickened. The cell vacuoles were filled with tanin. Under this layer, there was a hypodermal layer made up
of osteosclereids, these cells were separated by large intercellular spaces and beneath osteosclereid layers there were
parenchyma cells. Thin-walled isodiametric or globoid parenchyma cells were filled with amyloplasts which contain
large starch grains, protein bodies.
Taxa of Lathyrus the seed coat structure will be studied by Transmission Electron Microscopy (TEM) and
morphological and cytological differences will be determined, so this study aid for the knowledge of the genus as
taxonomical and phylogenetical.
Keywords : Cicercula, Fabaceae, Lathyrus, Seed coat.
67
Katyonik Gemini Surfaktant (10-2-10), (12-2-12) ve Ticari Surfaktant CTAB nın
cepa L. Üzerindeki Fitotoksik Etkisi
Allium
Halide Akbaş1, Sinem Leventer2, Feruzan Dane2, Müge Türkoğlu2 , Bediha Köse2
1
2
Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü 22030 Edirne
Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 22030 Edirne
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, alkanedil-a-ω-bis (alkil dimetil amonyum) dibromür tipi, m-2-m ile gösterilen farklı alkil gruba sahip
(m= 10 ve 12) cationic Gemini surfaktantlar ile ticari katyonik surfaktant hekzadesil trimetil amonyumun (CTAB)
Allium cepa L. üzerinde fitotoksik etkileri incelenmiştir. Dimerik surfaktantlar laboratuarımızda sentezlendi ve
saflaştırıldı. Allium cepa L nın kök büyümesi üzerine surfaktantların fitotoksik etkisi laboratuar şartlarında 7 gün
boyunca gözlendi. Çalışmada kullanılan surfaktantlar 0.624 , 0.312 and 0.156 g/L olmak üzere üç farklı
konsantrasyonda hazırlandı. Fitotoksite neticeleri % 50 lık azaltılan kök büyümesi ile ifade edilen (EC 50 ) etkili
konsantrasyona dayanır. Çalışılan üç farklı surfaktant arasında farklı etkiler gözlenmiştir. En büyük inhibasyon etki
(10-2-10) Gemini surfaktantda oluşurken en az inhibasyon etki ise (12-2-12) Gemini surfaktantın 0.156 g/L
konsantrasyonunda gözlenmiştir. Artan surfaktant konsantrasyonu ile inhibitör etkinin arttığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Allium cepa L, Katyonik Gemini surfaktant, CTAB, Surfaktant etkisi surfactant, (10-2-10),
(12-2-12)
Phytotoxic Effects of Cationic Gemini Surfactants (10-2-10), (12-2-12) and Conventional
Surfactant CTAB on Allium cepa L.
Abstract
In this study, the phytotoxic effects of cationic Gemini surfactants of the alkanediyl-a- ω -bis (alkyl dimethyl
ammonium) dibromide type, with different alkyl groups, referred to as ‘‘m-s-m’’(m = 10 and 12) and conventional
surfactant hexadecyl threemethyl ammonium bromide, CTAB on Allium cepa L. were examined. These dimeric
surfactants were synthesized and purified in our laboratory. During the 7 days the phytotoxic effects on root growth
were observed at the laboratory conditions. Surfactants used in study were prepared at three different surfactant
concentrations, 0.624, 0.312 and 0.156 g/L concentrations. The phytotoxicity results were based on the effective
concentration that reduced root growth by 50 % (EC 50 ). Some differences were observed between the effects of three
types of cationic surfactants. While the largest inhibitory effects occur in Gemini (10-2-10), the smallest inhibitory
effects occurred in Gemini (12-2-12) at 0.156 g/L concentration. . It was observed that inhibitory effects increased with
increasing concentrations of in all cationic surfactants.
Keywords: Allium cepa L, Cationic Gemini surfactant, CTAB, Effect of surfactant, (10-2-10), (12-2-12)
68
Farklı Bitkilere Ait Su Ekstrakları ve İmidakloprid İnsektisiti Arasındaki Antagonistik
Etkileşim ile AChE Arasındaki İlişki
Sedat Ünver,1 Handan Uysal2
1
2
Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Neonikotinoidler, günümüzde yaygın olarak kullanılan insektisitlerin bir grubudur. Bu gruba dahil olan imidakloprid
(İMİ) ise neonikotinoidlerin en önemli üyesidir. İnsektisitlerin çeşitli canlı grupları üzerinde toksik etkili olduğu ve
farklı gelişim parametrelerini de etkilediği bilinmektedir. Bu çalışmada, Drosophila melanogaster’in Oregon R soyuna
ait hem ♀♀ hem de ♂♂ bireylere farklı konsantrasyonlarda uygulanan İMİ, beyin hücrelerinde asetilkolinesteraz
(AChE) aktivitesini kontrol grubuna göre artırmıştır. Kontrol grubunda ♀♀ bireylerde enzim aktivitesi dakikada 0.047,
♂♂ bireylerde 0.048 enzim ünitesi (EÜ) olarak ölçülmüştür. Bu değerler, 0.5, 1.0, 1.5 ve 2.0 ppm uygulama gruplarında
♀♀ bireyler için sırası ile 0.054, 0.057, 0.072 ve 0.073 EÜ; ♂♂ bireylerde ise 0.055, 0,058, 0.074 ve 0,077 EÜ’dür. ♀♀
ve ♂♂ bireylerde doza bağlı olarak artan enzim aktivitesi kontrol grubuna göre istatistikî olarak önemli bulunmuştur
(P<0.05). ♀♀ ve ♂♂’de gözlenen AChE aktivitesindeki artışa bağlı toksik etkilerin giderilebilmesi için, en yüksek İMİ
uygulama grubu (2.0ppm) ile birlikte Capsella bursa-pastoris (CBP su ), Hypericum scabrum (HS su ), Salvia
lavandulifolia (SL su ) ve Teucrium orientale (TO su ) bitkilerine ait su ekstraktları (1:1 v/v) kullanılmıştır. İMİ + CBP su /
HS su / SL su / TO su deney gruplarında AChE aktivitesi ♀♀ için sırası ile 0.048, 0.051, 0.052 ve 0.052; ♂♂ için de 0.049,
0.054, 0.057 ve 0.055 EÜ olarak ölçülmüştür. Elde edilen bu verilere göre, kullanılan tüm bitkisel ekstraktlar 2.0 ppm
İMİ uygulama grubuna göre AChE enzim aktivitesini düşürmüştür (P<0.05).
Anahtar Kelimeler: Drosophila melanogaster, İmidakloprid, Capsella bursa-pastoris, Hypericum scabrum, Salvia
lavandulifolia, Teucrium orientale
Relationship Between The Acetylcholinesterase Enzyme and Antagonistic Interactions of
Water Extract of Different Plants and Imidacloprid Insecticide
Abstract
Neonicotinoids are widely used group of insecticides nowadays. Imidacloprid (IMI) which is included in this group, is
the most important member of the neonicotinoids. Insecticides are known to have toxic affect on a variety of different
animal groups and to be effective on growth parameters. In this study, in both ♀♀ and ♂♂ individuals of Drosophila
melanogaster Oregon R treated by different concentrations, IMI increased the activity of acetylcholinesterase (AChE)
compared to control group in the brain cells. Enzyme activity was measured as 0.047 enzyme unit (EU) for ♀♀
individuals, 0.047 EU for ♂♂ individuals in the control group. These values were respectively 0.054, 0.057, 0.072 and
0.073 EU for ♀♀; 0.055, 0,058, 0.074 and 0,077 EU for ♂♂, in 0.5, 1.0, 1.5 and 2.0 ppm application groups. Dosedependently increased enzyme activity was found to be statistically significant compared to control in ♀♀ and ♂♂
individuals (P<0.05). The water extracts (1:1 v / v) of Capsella bursa-pastoris (CBP wtr ), Hypericum scabrum (HS wtr ),
Salvia lavandulifolia (SL wtr ) and Teucrium orientale (TO wtr ) plants were used together with the highest application
group of IMI (2 ppm) to remove the toxic effects depending on the increase of obtained AChE activity in ♀♀ and ♂♂.
AChE activity was, respectively, measured as 0.048, 0.051, 0.052 and 0.052 for ♀♀; 0.049, 0.054, 0.057 and 0.055 EU
for ♂♂ in IMI + CBP wtr / HS wtr / SL wtr / TO wtr application groups. According to these obtained data, all used herbal
extracts decreased the AChE enzyme activity compared to 2.0 ppm IMI application group.
Keywords: Drosophila melanogaster, Imidacloprid, Capsella bursa-pastoris, Hypericum scabrum, Salvia
lavandulifolia, Teucrium orientale
69
Kuşburnu (Rosa canina L.) Bitkisine Ait Su ve Etanol Ekstreleri ile Fenvalerat İnsektisitine
Ait Genotoksisitenin Giderilmesi
Handan Uysal1, Caner Kasımoğlu2
1
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
2
Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum
[email protected]
Özet
Çalışmamızda; piretroid insektisitlerden birisi olan fenvaleratın olası genotoksik etkileri somatik mutasyon ve
rekombinasyon testi (SMART) ile araştırılmıştır. Ayrıca kuşburnu (Rosa canina L.) bitkisine ait su (RC su ) ve etanol
(RC eta ) ekstreleri ile fenvaleratın genotoksik etkileri giderilmeye çalışılmıştır. Deneylerimiz için, Drosophila
melanogaster’in multiple wing hair ve flare mutant soyları çaprazlanmıştır (♀♀ flr3 X ♂♂ mwh). Bu çaprazlamadan
elde edilen trans-heterozigot larvalar, 2.5, 5, 7.5 ve 10 ppm fenvalerat içeren besiyerinde 24 h beslenmiştir. Diğer deney
grubunda ise mutant bireylere 10 ppm fenvalerat ile RC su ve RC eta ekstreleri (%1) birlikte uygulanmıştır. Erginleşen
bireylere ait normal ve serrat kanat preparatları hazırlanmış ve ışık mikroskobu altında (10X40) incelenmiştir.
İncelemelerimiz sonucunda; normal kanat için negatif kontrol grubunda (%1 DMSO) 0.13 olan toplam klon frekansı
fenvaleratın en yüksek uygulama grubunda (10 ppm) 0.31’e kadar yükselmiştir. Serrat kanatta ise; kontrol grubunda
0.09 olan toplam klon frekansı, 10 ppm uygulama grubunda 0.23 olarak belirlenmiştir. Kontrol ve deney grupları
arasındaki fark istatistiki olarak pozitif önemli (+) bulunmuştur (P<0.05). Ancak, R.canina’ya ait RC su ve RC eta
ekstrelerinin toplam klon frekansını düşürdüğü ve bu sonuçların pozitiften (+) negatife (-) dönüştüğü de gözlenmiştir.
Şöyleki; fenvalerat için toplam klon frekansı normal kanatta 0.31’den 0.23 (RC su ) ve 0.21 (RC eta )’e ;serrat kanatta ise
0.23’den 0.15 ve 0.18’e kadar düşmüştür. Hem normal hem de serrat kanat için bu düşüş P<0.05 düzeyinde önemlidir.
Elde edilen tüm bu verilere göre, doz artışına bağlı olarak genotoksik etki gösteren fenvalerat için, R.canina’ya ait su ve
etanol ekstreleri antigenotoksik etkili bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Fenvalerat, Rosa canina, SMART
Removal of Genotoxicity of Fenvalerate Insecticide with Water and Ethanol Extracts of
Rosehip Plants (Rosa canina L.)
Abstract
In our study, the possible genotoxic effects of fenvalerate which is the one of the pyrethroid insecticides were
investigated by somatic mutation and recombination test (SMART). Additionally, the genotoxic effects of fenvalerate
were tried to be eliminated by the water (RC wtr ) and ethanol (RC eta ) extracts of rosehip plants (Rosa canina L.). For our
experiments, the multiple wing hair and the flare mutant strains of Drosophila melanogaster were crossed (♀♀flr3 X
♂♂ mwh). Trans-heterozygous larvae obtained from these crosses were fed in medium containing 2.5, 5, 7.5 and 10
ppm fenvalerate for 24 h. In other experimental groups, 10 ppm fenvalerate and RC wtr and RC eta extracts (1%) were
applied together to the mutant individuals. The slides of normal and serrated wings belonging to the maturing
individuals were prepared and examined under a light microscope. As a result of our analysis, the total clone frequency
which was 0.13 in the negative control group (1% DMSO) for normal wings increased up to 0.31 in the highest
application group of fenvalerate (10 ppm). In serrate wing, the total clone frequency which was 0.09 in the control
group was determined as 0.23 in 10 ppm application group. The difference between the control and experimental groups
was determined statistically positive significant (+) (P<0.05). However, it was observed that RC wtr and RC eta extracts
decreased the total clone frequency and these results turned from positive (+) to negative (-). Namely; the total clone
frequency of fenvalerate decreased from 0.31 to 0.23 (RC wtr ) and 0.21 (RC eta ) in normal wings and from 0.23 to 0.15
and 0.18 in serrate wings. These decreases are important for both normal and serrate wings in P<0.05 level. According
to the whole data obtained the water and ethanol extracts of R.canina were found to be antigenotoxic for fenvalerate
showing genotoxic effects as the dose increases.
Keywords: Fenvalerate, Rosa canina, SMART
70
Globularia trichosantha ssp. trichosantha’ da Organogenez
Hatice Çölgeçen1, Havva Atar1, Gençay Akgül2, Yasemin Aydeniz1
1
Bülent Ecevit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Zonguldak
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat FakültesiBiyoloji Bölümü,Nevşehir
2
[email protected]
Özet
Yaptığımız çalışmada küre çiçeği olarak adlandırılan Globularia trichosantha ssp. trichosantha bitkisinde direk
organogenez yoluyla sürgün elde edilmesi amaçlandı. Hormonsuz Murashige ve Skoog(MS) ortamında Globularia
trichosantha ssp. trichosantha tohumları çimlendirildi. Elde edilen 30 günlük aseptik fidelerden hipokotil, kotiledon,
epikotil, genç primer yapraklar, apikal meristem ve kök eksplantları alındı. Eksplantlar Naftalen asetik asit(4 mg/L), 6Benzilaminopurin(2 mg/L) ve aktif kömür(1, 2.5, 5, 7.5, 10 g/L) içeren MS ortamına ekildi. Beş gün sonra hipokotil,
epikotil, apikal meristem ve kök explantlarının kallus oluşturmadan direkt olarak sürgün oluşturduğu gözlendi. Ayrıca
en az sürgün oluşumu apikal meristem eksplantlarında en fazla sürgün oluşumu ise hipokotil eksplantlarında gözlendi.
Anahtar Kelimeler: Globularia trichosantha ssp. trichosantha, organogenez, in vitro.
Organogenesis In Globularia trichosantha ssp. trichosantha
Abstract
The aim of this study get shoot by direct organogenesis in Globularia trichosantha ssp. trichosantha. Globularia
trichosantha ssp. trichosantha seeds were germinated in hormone-free Murashige and Skoog(MS) medium. From 30
days seedlings were taken hypocotyls, cotyledons, epicotyl, young primary leaves, apical meristem and root explants.
Explants were cultured in MS medium with Naftalen asetic acid(4 mg/L), 6-Benzylaminopurine(2 mg/L) and activated
carbon(1, 2.5, 5, 7.5, 10 g/L). in explants callus weren’t form, but after five days, it was observed that shoots were
formed directly from hypocotyls, epicotyl, apical meristem and root explants. Minimum shoot formation was observed
in the apical meristem explants, maximum shoot formation was observed in the hypocotyl explants.
Keywords: Globularia trichosantha ssp. trichosantha, organogenesis, in vitro.
71
Ayvacık (Çanakkale) ve İvrindi (Balıkesir)’de Yayılış Gösteren Bazı Liken Türleri Üzerinde
Doğal Boyama Çalışmaları
Hazin Şen, 2Aslı Aksoy, 3Gülşah Çobanoğlu, 1Selami Selvi
1
1
Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı, Edremit, Balıkesir
2
Ayvacık Meslek Yüksekokulu, Geleneksel El Sanatları Programı, Ayvacık, Çanakkale
3
Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kadıköy, İstanbul
[email protected]
Özet
Likenler; dünya genelinde gıda, boya, ilaç, kozmetik, dekorasyon, deri sanayii vb alanlarda sıklıkla kullanılan
simbiyotik canlılardır. Dünyada likenler üzerine yapılmış doğal boya çalışmaları bulunmasına rağmen ülkemizde
etnobotanik kullanımına rastlanılmamıştır.
Bu çalışmada Ayvacık (Çanakkale) ve İvrindi (Balıkesir) yöresinden toplanan bazı liken türleri (Cladonia convoluta
(Lam.) Anders, Xanthoria parietina (L.) Th.Fr., Ramalina fastigiata (Pers.) Ach., Pleurosticta acetabulum (Neck.) Elix
& Lumbsch , Pseudevernia furfuracea (L.) Zopf, Xanthoparmelia pulla, Xanthoparmelia somloensis (Gyelnik) Hale,
Ramalina farinacea (L.) Ach., Hypogymnia physodes (L.) Nyl.) üzerinde mordansız ve mordanlı doğal boyama
yöntemleri araştırılmıştır. Mordanlı çalışmalarda Aliminyum şapı (KAl(SO4)2.12H2O) kullanılmıştır. Boyama
işlemleri süresince 2,5 numarametrik yün iplik kullanılmıştır. Boyama sonucunda liken türlerinin yün ipliğe koyu
sarıdan kızıl-kahverengi tonlarına doğru renk verdiği gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Liken, Doğal Boyama, Mordan, Ayvacık, İvrindi.
Ref:
Prof. Dr. Fatih Satıl – Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Prof. Dr. Gülendam Tümen – Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
A Natural Dyeing Working on Some Lichens Species Which Show Distributed Ayvacık
(Çanakkale) and İvrindi (Balıkesir) Surrounding
Abstract
Lichens are symbiotic livings which used in food, dye, medicine, cosmetics, decoration, leather industry, etc. in all over
the world. Although there are researchs on lichens about their natural dyeing feature in the world, but they are not
ethnobotanically used in our country.
In this paper using mordant or without mordant natural dyeing techniques are investigated on some lichens species
(Cladonia convoluta (Lam.) Anders, Xanthoria parietina (L.) Th.Fr., Ramalina fastigiata (Pers.) Ach., Pleurosticta
acetabulum (Neck.) Elix & Lumbsch , Pseudevernia furfuracea (L.) Zopf, Xanthoparmelia pulla, Xanthoparmelia
somloensis (Gyelnik) Hale, Ramalina farinacea (L.) Ach., Hypogymnia physodes (L.) Nyl.) which are assembled from
Ayvacık (Çanakkale) and İvrindi (Balıkesir) regions. In this study, aluminium alum (KAl(SO4)2.12H2O) is used as
mordant. During dyeing prosedures 2,5 number-metric wool fibre is used. As a result it is seen that lichens can give
colour in an interval from dark yellow to red-brown to wool fibres.
Keywords: Lichen, natural dyeing, mordant, Ayvacık, İvrindi
Ref:
Prof. Dr. Fatih Satıl – Balıkesir University The Faculty of Arts and Sciences, Turkey
Prof. Dr. Gülendam Tümen – Balıkesir University The Faculty of Arts and Sciences, Turkey
72
Hypericum retusum Aucher’in Proliferasyonu ve Hiperisin İçerikleri Üzerine Farklı BAP
Konsantrasyonlarının Etkisi
Hilal Surmuş Asan1, Hasan Çetin Özen1, Ahmet Onay1, Nurettin Asan1
2
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Diyarbakır
[email protected]
Özet
Bitkiler yüzyıllardır tedavi amaçlı olarak kullanılmaktadırlar. Hypericum türleri de sahip oldukları tıbbi olarak önemli
kimyasallar nedeniyle üzerinde oldukça fazla ilgi toplamaktadır. Hypericum cinsi Guttiferae familyasına aittir ve
yaklaşık 485 türü bulunmaktadır. Hypericum türleri, hiperisin, psödohiperisin, hiperforin, adhiperforin, ksantonlar,
flavonoidler, biflavonoidler, tanenler ve fenolik asitler gibi pek çok biyolojik aktif bileşiği içermektedirler. Bu türlerin
anti-inflammatuar, antiviral, antimikrobiyal, antifungal, sitotoksik ve antidepresant aktivite gösterdikleri bilinmektedir.
Bu çalışmamızda, in-vitro ortamda çimlendirdiğimiz Hypericum retusum Aucher bitkicikleri farklı BAP
(Benzilaminopürin) konsantrasyonlarının (0.1 -0.25- 0.5-1.0 mg/L BAP) bulunduğu MS (Murashige & Skoog)
ortamlarında kültüre alındı. Proliferasyon için kullanılan gruplardan, sürgün sayısı (52 adet) ve uzunluğu (2.58 cm)
bakımından en yüksek değer 0.5 mg/L BAP kullanılan gruptan elde edilmiştir. Fenolik bileşik (kuersetin, klorogenik
asit, hiperosid, psödohiperisin ve hiperisin) analizleri LC-MS/MS metoduyla yapılmıştır. Bu gruplar içerisinde en
yüksek fenolik bileşen içeriği 0.25 mg/L BAP ortamında prolifere edilen sürgünlerden elde edilmiştir. Kullanılan BAP
konsantrasyonu arttırıldıkça fenolik bileşen içeriğinde düşüş meydana gelmiştir. En düşük fenolik bileşen içeriği 1.0
mg/L BAP ilaveli MS besi ortamından elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: BAP, Doku Kültürü, Hypericum, Hiperisin, LC-MS/MS
Effect of Different Concentration of BAP on Proliferation and Hypericin Contents of
Hypericum retusum Aucher
Abstract
Herbs are used in medicine for centuries. Hypericum species also have received considerable interest for their
phytomedicinal chemical compounds. The genus Hypericum L. belongs to the family of Guttiferae and includes about
485 species. Hypericum species contain a number of biologically active compounds such as hypericin, pseudohypericin,
hyperforin, adhyperforin, xanthones, flavonoids, biflavonoids, tannins, and phenolic acids. It’s known that this species
show anti-inflammatory, antiviral, antimicrobial, antifungal, cytotoxic, and antidepressant activity. In this study the
plantlets of Hypericum retusum Aucher germinated in vitro conditions were cultured in MS (Murashige & Skoog)
medium supplemented with different concentrations (0.1 -0.25- 0.5-1.0 mg/L BAP) of BAP(Benzylaminopurin). The
best shoot number (52.00 number) and shoot lenght (2.580 cm) obtained from MS medium supplemented with 0.5 mg/L
BAP. The phenolic compound analiyses were performed by LC-MS/MS method.The highest phenolic compound
contents obtained from shoots of prolifered in from MS medium supplemented with 0.25 mg/L BAP. The phenolic
compound contents decreased as BAP concentration increased. The lowest contents of phenolic compound were
obtained from MS medium supplemented with 1.0 mg/L concentration of BAP.
Keywords: BAP, Hypericum, Hypericin, LC-MS/MS, Tissue culture
73
Farklı Hasat Dönemlerinde Toplanan Çay Yaprakları Üzerine Oksidatif Stres Çalışması
Işıl İsmailoğlua, Zeynep Mine Coşkunb, Melike Ersözb, Murat Ali Turanc
Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye
İstanbul Bilim Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, İstanbul, Türkiye
c
Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Bursa, Türkiye
a
b
[email protected]
Özet
Camellia sinensis’in yapraklarından elde edilen yeşil ve siyah çayın, ülkemizde fazla miktarda tüketilen ekonomik bir
içecek olmasının yanında faydalı tıbbi özellikleri de bulunmaktadır. C. sinensis’in antioksidan olmasından dolayı farklı
medikal özelliğinin olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmadaki amacımız, farklı hasat dönemlerinde toplanan C. sinensis
(çay) yaprak ekstraktlarında oksidatif stres değişikliklerini değerlendirmektir.
Çalışmada Rize/Türkiye’den toplanan C. sinensis (çay) yaprakları kullanıldı. Çay yaprakları homojenize edildi.
Malondialdehit (MDA) ve redükte glutatyon (GSH) düzeyleri ile süperoksit dismutaz (SOD) ve katalaz (CAT)
aktiviteleri ölçüldü. Çay yapraklarında MDA düzeyi ilk hasatta en yüksek seviyede iken ikinci ve üçüncü hasat
dönemleri arasında belirgin bir farklılık göstermedi. GSH seviyesi ise üçüncü hasat döneminde ikinci döneme göre
anlamlı bir yükselme gösterdi (P<0.05). SOD aktivitesi, ikinci dönemde birinci döneme göre anlamlı bir düşüş
gösterirken üçüncü dönemde ikinci döneme göre anlamlı derecede artış gösterdi (P<0.05). CAT aktivitesi ikinci ve
üçüncü dönemlerde ilk hasata göre anlamlı olmayan bir artış gösterse de, son iki hasat dönemleri arasında belirgin bir
fark gözlenmedi. Sonuçlarımıza göre, farklı dönemlerde hasatı yapılan çay yapraklarında oksidatif stresin en düşük
olduğu dönemin üçüncü hasat dönemi olduğunu söyleyebiliriz.
Anahtar Kelimeler: Camellia sinensis, oksidatif hasar, antioksidan
A Study of Oxidative Stress on Tea Leaves in Different Harvest Periods
Abstract
Green and black tea obtained from Camellia sinensis L. leaves are the most widely consumed and economic drink in
our country. Furthermore, It is suggested that C. sinensis have varied medicinal properties one of which is its antioxidative attribute. The present study aims to evaluate the alteration of oxidative stress of C. sinensis L. (tea) leaves in
different harvest periods. In this study, C. sinensis (tea) leaves were collected in Rize/Turkey. The tea leaves were
homogenized. The levels of malondialdehyde (MDA) and reduced glutathione (GSH), the activities of superoxide
dismutase (SOD) and catalase (CAT) were measured in C. sinensis leaf samples. While, MDA level in tea leave extracts
was the highest, a different was not seen between second and third periods. GSH levels in tea leave extracts showed a
significant increase in third period as compared to second period (P<0.05). SOD activity decreased significantly in
second period as compared with first period while, SOD activity in third period increased significantly compared to
second period (P<0.05). CAT activities of second and third periods showed an insignificant increase compared to first
period. There is no any different between second and third periods. In our results, we suggested that the oxidative stress
of Camellia sinensis L. leaves is the lowest in third harvest period.
Keywords: Camellia sinensis, oxidative stress, antioxidant
74
Phlomis kurdica (Lamiaceae)’nın Biyolojik Aktivitesi
Leyla Arslan1, Sedef İnceoğlu1, Nazmiye Erkoç1, Betül Aydın1, Osman Karabacak2, Leyla Açık1
1
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06500, Ankara
Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06900, Ankara
2
[email protected]
Özet
Lamiaceae familyası içerisinde 100’den fazla tür ile temsil edilen Phlomis L. cinsi ile ilgili yapılan çeşitli biyolojik
aktivite çalışmaları bulunmaktadır. Bu cinse ait birçok tür halk arasında geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Bu çalışmada
Phlomis kurdica bitkisinin metanol özütünün çeşitli patojen mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktivitesi ve DNA
etkileşimlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla özütün antimikrobiyal etkileri kuyu difüzyon yöntemiyle
incelenmiştir. Metanol özütünün Bacillus subtilis ATCC 6633, Bacillus cereus NRRL B-3711, Klebsiella pneumoniae
bakterilerine karşı etkili olduğu belirlenmiştir. Çalışılan diğer mikroorganizmalar olan Escherichia coli ATCC 35218,
Escherichia coli ATCC 25922, Staphylococcus aureus ATCC 25923, Salmonella typhimurium, Enterococcus faecalis
ATCC 29212, Candida albicans ATCC 10231, Candida krusei, Candida tropicalis’e ise özütün herhangi bir etkisinin
olmadığı tespit edilmiştir. Özüt ile plazmit DNA arasındaki etkileşim agaroz jel elektroforezi yöntemiyle incelenmiştir.
Özütün konsantrasyona ve inkübasyon süresine bağlı olarak DNA’yı parçalama ve kesme şeklinde etki gösterdiği
bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Antimikrobiyal aktivite, DNA etkileşimi, Phlomis kurdica.
Biological Activity of Phlomis kurdica (Lamiaceae)
Abstract
There are several biological activity studies about Phlomis L. genus which is in the Lamiaceae family and consists of
more than 100 species. Several species of this genus are used for folk medicine. In this study antimicrobial activity on
several pathogen microorganisms and DNA interactions of methanolic extract of Phlomis kurdica were investigated.
For that purpose the antimicrobial activity of the extract was analysed by using agar well diffusion method. It was
observed that methanol extract had antimicrobial activity aganist Bacillus subtilis ATCC 6633, Bacillus cereus NRRL
B-3711, Klebsiella pneumoniae. (inhibition zone diameter 9 ± 0, 9 ± 1, 10 ± 1 mm respectively). The extract had no
effect on Esherichia coli ATCC 35218, Esherichia coli ATCC 25922, Staphylococcus aureus ATCC 25923, Salmonella
typhimurium, Enterecoccus faecalis ATCC 29212, Candida albicans ATCC 10231, Candida crusei, Candida
tropicalis. The interaction between extracts and DNA was analyzed by agarose gel electrophoresis. It was found that
extract caused DNA destruction and cleavage activity. The advanced studies should make to rate this extract as
antimicrobial drug and anticancer agent.
Keywords: Antimicrobial activity, DNA interactions, Phlomis kurdica.
75
Türkiye’de Yayılış Gösteren Chorispora DC. (Brassicaceae) Türleri Üzerinde Karşılaştırmalı
Anatomik Çalışmalar
Mehmet Aytar1, Fatih Dayı1 , Fatih Satıl2 , Murat Ünal3
1
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji A.B.D. Çağış Yerleşkesi, Balıkesir
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış Yerleşkesi, Balıkesir
3
Yüzüncüyıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Van
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren Chorispora cinsine ait C. tenella, C. iberica, C. pupurescens türlerinin gövde
ve yaprak anatomileri karşılaştırmalı olarak çalışılmıştır. Anatomik çalışmalarda kullanılan bitki örnekleri VANF
Herbaryumundan temin edilmiştir. Anatomik incelemeler Nikon Eclips E600 mikroskobunda yapılmıştır. Gövde enine
kesitlerinde çalışılan tüm türlerde benzer anatomik yapı görülmüştür: En dıştan sırasıyla; kalın bir kutikula ile kaplı tek
sıralı epidermis tabakası, parankima dokusu, tek sıralı endodermis tabakası ardından periskl tabakası, floem, ksilem ve
öz yer almaktadır. Türlere ait gövde anatomik yapısında periskl hücre sırasında bir farklılık tespit edilmiştir. Yaprak
enine kesitinde, tüm türlerin bifasiyal tip yaprak yapısına sahip oldukları görülmüştür. Ancak mezofildeki palizat ve
sünger parenkima hücre sıra sayısında türler arasında farklılıklar vardır. Salgı ve örtü tüyleri, türleri ayırmak için yararlı
olabilir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Brassicaceae, Chorispora, Flora, Türkiye
Comparative Anatomical Studies on Chorispora DC. (Brassicaceae) in Turkey
Abstract
In this study, the comparative anatomical structure of Chorispora DC. (C. tenella, C. iberica, C. purpurescens) in
Turkey was investigated. Chorispora taxa were obtained VANF herbarium. Cross-sections of stems and leaves were
taken manually. The anatomical structures of the species, such as stem and leaf are described in detail was made using
Light microscopy (LM) techniques. Anatomical sections were examined by Nikon Eclipse E600 phase contrast
binocular microscope. The common and distinct characters of Chorispora species have been determined by comparison
of the stem and leaf anatomical structure. Stem cross-sections of types are similar: Most externally, respectively:
covered with a thick cuticle single row layer of the epidermis, parenchyma, endodermis and periskl layer, floem, xylem
and pith is located. It were detected difference in periskl cells layer. In leaf cross-section; Mesophyl type is bifasiyal in
all species. However, it was observed difference in cell row of palisade and sponge parenchyma. Glandular and
eglandular hairs can be used to separate the species.
Keywords: Anatomy, Brassicaceae, Chorispora, Flora, Turkey
76
Endemik Aubrieta canescens subsp canescens (Brassicaceae) üzerine Taksonomik, Morfolojik,
Anatomik ve Sitolojik Notlar
Mehmet Cengiz Karaismailoğlu
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 034116, İstanbul
[email protected]
Özet
Aubrieta cinsinin kökeni Orta Asya ve Güney Avrupa arasında kalan bölgededir ve günümüzde Avrupa bahçelerinde
kültüre alınmıştır. Türkiye; cinsin en fazla çeşitlilik gösterdiği yerlerin başında gelmektedir. Ülkemizde 6’sı endemik
olan 10 kadar Aubrieta taksonu doğal yayılışa sahiptir. Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren endemik Aubrieta
canescens subsp canescens BORN. üzerinde taksonomik, morfolojik, anatomik ve sitolojik olarak detaylı araştırmalar
yapılmıştır.
2013 yılında araziden toplanmış çiçekli ve meyveli örnekler populasyonlara ait lokasyon bilgileri ve çiçeklenme
zamanları ile çeşitli herbaryumlardan elde edilen veriler derlenerek bir veri tabanı oluşturulmuştur.
Morfolojik çalışmalarda, endemik taksonun Türkiye Florası’nda belirtilen teşhisi; çok sayıda örneğin detaylı ölçümleri
sonucunda revize edilmiş ve türe özgü özellikler verilmiştir. Ayrıca, mikromorfolojik olarak taksonun tohum yüzeyi
taramalı elektron mikroskobu ile resimlenmiştir. Anatomik çalışmalarda, gövde enine kesitlerdeki yapılar incelenmiş ve
ölçümleri yapılmıştır. Sitolojik çalışmalarda, taksonun temel kromozom sayısı 2n=16 (x=8) olarak bulunmuştur.
Bu çalışma, endemik A. canescens subsp. canescens BORNM. alttürünün mikromorfolojik, anatomik ve sitolojik
özelliklerinin ortaya çıkarıldığı ilk çalışmadır.
Anahtar Kelimeler: Aubrieta canescens subsp canescens, Anatomi, Mikromorfoloji, Sitoloji, Taksonomi
Taxonomical, Morphological, Anatomical and Cytological Notes on Endemic Aubrieta
canescens subsp canescens (Brassicaceae)
Abstract
Origin of Aubrieta genus lies in the area between Middle Asia and South Europe, and it has been cultivated in gardens
of Europe today. Turkey is the leading location where the genus has the most diversity. In Turkey, circa 10 Aubrieta
taxa which 6 of these are endemic distributed naturally. In this investigation, taxonomical, morphological, anatomical
and cytological studies were made with endemic Aubrieta canescens subsp canescens BORNM. distributed in Turkey.
A data base was created by gathering the information on location and flowering time on populations, and the data on
specimens bearing fruits and flowers collected from field in 2013 from various herbaria.
In morphological studies, description of the endemic taxon stated in the Flora of Turkey revised in the light of detailed
evaluations of many specimens, and features exclusive to the taxon. Additionally, seed surface of the taxon was
photographed using scanning electron microscope micromorphologically. In anatomical studies, it was examined and
measurements were made on structures in stem cross-sections. In cytological studies, the chromosome number of the
taxon was found as 2n=16 (x=8).
This study is the first study where micromorphological, anatomical and cytological features of endemic Aubrieta
canescens subsp canescens was revealed.
Keywords: Aubrieta canescens subsp canescens, Anatomy, Micromorphology, Cytology, Taxonomy
77
Bazı Crepis (Asteraceae) Taksonlarında Aken Morfolojik ve Anatomik Özelliklerinin
Araştırılması ve Onların Taksonomik Uygulamaları
Mehmet Cengiz Karaismailoğlu
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 034116 İstanbul
[email protected]
Özet
Meyve morfolojisi ve anatomisi Asteraceae familyasında taksonomik öneme sahiptir. Bu araştırmada Türkiye’de
yetişen Crepis foetida L. subsp. foetida, C. foetida L. subsp. rhoeadifolia (Bieb.) Čelak., C. alpina L., C. smyrnaea DC.
ex Froehlich, C. pulchra L., C. zacintha (L.) Babcock ve C. sancta (L.) Babcock’ nın meyvelerinin (akenlerinin)
morfolojik ve anatomik karakterleri cluster analizi ve principal component analizi (PCA) ile analiz edildi. İncelenen
taksonların meyve boyutu, şekil, renk, gaga varlığı ve apeks genişliğini içeren makromorfolojik özellikleri
stereomikroskop ile gözlenmiştir. Buna ilaveten, meyve ve papus yüzey yapıları taramalı elektron mikroskobu (SEM)
kullanılmasıyla incelenmiştir. Ayrıca, akenlerdeki testanın kalınlığı, endosperm kalınlığı ve rib sayısı (varsa) anatomik
olarak çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlar gösterdi ki; aken boyutları, aken üzerinde gaganın varlığı, apeks genişliği,
meyve ve papus yüzeyleri, testa kalınlığı ve rib sayısı incelenen taksonlar arasındaki interspesifik ilişkilerin
aydınlatılmasında büyük öneme sahiptir. Ayrıca, bu araştırma cins içindeki taksonların sınıflandırılmasında onların
pratik olarak uygulanması için morfolojik ve anatomik karakterlerin kullanıldığı ön çalışmadır.
Anahtar Kelimeler: Aken, Crepis, Morfoloji, SEM, Taksonomi, Türkiye
Investigation of the Achene Morphological and Anatomical Features in Some Crepis
(Asteraceae) Taxa and Its Taxonomic Applications
Abstract
Fruit morphology and anatomy have taxonomic importance in Asteraceae family. In this investigation, morphological
and anatomical characters of fruits (achenes) of Crepis foetida L. subsp. foetida, C. foetida L. subsp. rhoeadifolia
(Bieb.) Čelak., C. alpina L., C. smyrnaea DC. ex Froehlich, C. pulchra L., C. zacintha (L.) Babcock and C. sancta (L.)
Babcock taxa growing in Turkey were analyzed with cluster analysis (UPGMA) and principal component analysis
(PCA). Macromorphologic features of examined taxa including fruit size, shape, color, the presence of beak and the
width of apex were observed with stereomicroscope. However, fruit and pappus surface patterns were examined using
scanning electron microscopy (SEM). Also, thickness of testa, endosperm thickness, and number of rib (if any) in
achenes were studied anatomically. Obtained results indicated that achene sizes, the presence of beak on the achene, the
width of the apex, fruit and pappus surfaces, thickness of testa and number of rib are of major importance to illuminate
interspecific relations among the examined taxa. Furthermore, this investigation is a preliminary study, which was
performed to use morphological and anatomical characters of the achenes practically on the classification of taxa within
the genus.
Keywords: Achene, Crepis, Morphology, SEM, Taxonomy, Turkey
78
Marrubium eriocephalum (Lamiaceae); Türkiye Florası için Yeni Bir Kayıt
Mehmet Fırat
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Van
[email protected]
Özet
Marrubium eriocephalum 2013 yılında gerçekleştirilen floristik çalışmalar esnasında Türkiye kareleme sistemine göre
B9 karesi içerisinde yer alan Başkale’den (Van) toplandı. Bitkinin genel ve makro fotoğrafları çekildikten sonra,
lokalite kayıtları alındı ve herbaryum kurallarına göre preslendi. Irak Florasından bilinen tür, ‘Flora of Turkey and East
Aegean Islands’, ‘Flora of Iraq’, ‘Flora Iranica’ ve ilgili çalışmalar kullanılarak teşhis edildi. Marrubium
eriocephalum’un polen morfolojisi Wodehouse (1935)’e göre IM çalışmaları için araştırıldı. Polenlerin polar ve
ekvatoral eksenleri, kolpus uzunluğu ve eni, ekzin ve intin kalınlıkları Gauss eğrisi elde edilinceye kadar ölçüldü.
Ayrıca bu çalışmada, polen ve tohum morfolojileri ışık ve elektron mikroskobuyla ilk kez tanımlandı. Yeni kayıtın,
karakteristik özellikleriyle tanımı ve Türkiye ve dünya yayılışlarını da içeren harita sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Marrubium eriocephalum, Van, Yeni kayıt
Marrubium eriocephalum (Lamiaceae); New Record for Flora of Turkey
Abstract
Marrubium eriocephalum was collected from Başkale (Van) during floristical studies in 2013. The study area is belong
to B9 according to Turkish grid system. After taking habit and macro photograps, it was pressed according to herbarium
rules and collection locality was recorded. The new species which is known from Iraq Flora was identified using ‘Flora
of Turkey and East Aegean Islands’, ‘Flora of Iraq’ and ‘Flora Iranica’ and relevant studies. The polen morphology of
Marrubium eriocephalum was investigated according to Wodehouse (1935) for IM studies. Pollen polar and equatorial
axes, kolpus length and width, and inter exine thickness was measured to obtain Gaussian curve. And also in this study,
the pollen and seed morphplogy were firstly described by Scanning Electron and light Microskobe. A short description
of the new record with characteristic remarks and distribution maps including Turkey and World are presented.
Keywords: Marrubium eriocephalum, New Record, Van
79
Satureja avromanica (Lamiaceae); Türkiye Florası için Yeni Bir Kayıt
Mehmet Fırat
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Van
[email protected]
Özet
Satureja avromanica 2013 sonbaharında gerçekleştirilen floristik çalışmalar esnasında Türkiye kareleme sistemine göre
C9 karesi içerisinde yer alan Şırnak ve Bitlis illerinden toplandı. Bitkinin genel ve makro fotoğrafları çekildikten sonra,
lokalite kayıtları alındı ve herbaryum kurallarına göre preslendi. İran Florasından bilinen tür, ‘Flora of Turkey and East
Aegean Islands’, ‘Flora of Iraq’, ‘Flora Iranica’ ve ilgili çalışmalar kullanılarak teşhis edildi. Satureja avromanica’un
polen morfolojisi Wodehouse (1935)’e göre IM çalışmaları için araştırıldı. Polenlerin polar ve ekvatoral eksenleri,
kolpus uzunluğu ve eni, ekzin ve intin kalınlıkları Gauss eğrisi elde edilinceye kadar ölçüldü. Ayrıca bu çalışmada,
polen ve tohum morfolojileri ışık ve elektron mikroskobuyla ilk kez tanımlandı. Yeni kayıtın, karakteristik
özellikleriyle tanımı ve Türkiye ve dünya yayılışlarını da içeren harita sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yani kayıt, Satureja avromanica, Siirt, Şırnak
Satureja avromanica (Lamiaceae); New Record for Flora of Turkey
Abstract
Satureja avromanica was collected from Şırnak and Siirt during floristical studies in 2013 autum. The study area is
belong to C9 according to Turkish grid system. After taking habit and macro photograps, it was pressed according to
herbarium rules and collection locality was recorded. The new species which is known from Iran Flora was identified
using ‘Flora of Turkey and East Aegean Islands’, ‘Flora of Iraq’ and ‘Flora Iranica’ and relevant studies. The polen
morphology of Satureja avromanica was investigated according to Wodehouse (1935) for IM studies. Pollen polar and
equatorial axes, kolpus length and width, and inter exine thickness was measured to obtain Gaussian curve. And also in
this study, the pollen and seed morphplogy were firstly described by Scanning Electron and light Microskobe. A short
description of the new record with characteristic remarks and distribution maps including Turkey and World are
presented
Keywords: New Record, Satureja avromanica, Siirt, Şırnak
80
Endemik ve Kritik Tehlikedeki (CR) Tür: Campanula troegerae’nın Morfolojik,
Anatomik ve Sitolojik Özellikleri
Melahat Özcan1, Özgür Eminağaoğlu2
1
Artvin Çoruh Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Artvin
Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Artvin
2
[email protected]
Özet
Kuzey yarımküre ve ılıman bölgede geniş oranda yayılış gösteren ve yaklaşık 420’ye yakın tür ile temsil edilen
Campanula L. cinsi, ülkemizde 125 takson ihtiva etmektedir. Taksonların yarıya yakını Türkiye için endemiktir. Bu
çalışmada Artvin’de lokal olarak yayılış gösteren ve endemik olan Campanula trogerae Damboldt (Çoruh çan
çiçeği)’nın morfolojik, anatomik ve sitolojik özellikleri açısından, detaylı olarak incelenmiştir. Çalışmada kullanılan
bitkisel materyaller, türün vejetasyon döneminde, Artvin, Yusufeli’nden toplanmış ve herbaryum örnekleri
hazırlanmıştır. Morfolojik incelemeler herbaryum örnekleri üzerinden, anatomik incelemeler ise %70’lik alkolde fiske
edilen örnekler üzerinden yapılmıştır. Elle gövde yapraklardan enine ve yapraklardan yüzeysel kesitler hazırlanmıştır.
Sitolojik incelemelerde tohumlardan çimlendirilen aktif kök uçları kullanılmış ve ezme yöntemiyle preparatlar
yapılmıştır. Anatomik incelemelerde gövdelerin hemen hemen yuvarlak olduğu, iletim demetlerinin kesintisiz halka
şeklinde gövdeyi çevrelediği ve özde boşluk meydana geldiği görülmüştür. Yaprak tipi bifasiyal olup, palisat sıra sayısı
ve kapladığı alan gövde yaprağı ile taban yaprağında farklılık göstermiştir. Epidermis hücreleri üst yüzeyde düz çeperli,
alt yüzeyde ise dalgalıdır. Tüy tipi unisellular ve flagellattır. Yapraklar amfistomatik tipte olup anomositik-anizositik
stomalara sahiptir. Sitolojik incelemeler sonucu, türün 2n = 30 kromozomlu diploid bir tür olduğu görülmüştür. Bu
çalışmayla türün morfolojik özellikleri detaylandırılmış, anatomik ve sitolojik özellikleri ilk defa ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Artvin, Campanula, Kromozom, Risk Kategorisi, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 2012.F15.02.21 no’lu
proje ile desteklenmiştir.
Morphological, Anatomical and Cytological characteristics of endemic and critically
endangered species: Campanula troegerae
Abstract
The genus Campanula L., widely distributed in temperate and Northern hemisphere, and represented about 420 species
and Mediterranean Region, contains 125 taxa in our country. Half of them are endemic to Turkey. In this study,
morphological, anatomical and cytotaxonomical features of Campanula trogerae Damboldt (Çoruh bellflower),
endemic and restricted in small area, has been investigated in detail. Plant material used in this study was collected from
Artvin, Yusufeli in vegetation period of the species and herbarium samples were prepared. While morphological
observations were performed on herbarium samples, anatomical examinations were carried out the samples fixed in
70% alcohol. Cross section of stem, and cross and peripheral sections of leaf were prepared by hand. Cytological
investigations were performed in root tips germinated from seeds and squashing technique was used for preparing
slides. In anatomical examinations, it was observed that stem more or less rounded, vascular bundles surrounded the
stem in a circle continuously and a pith cavity is present in the pith. Leaf is bifacial type, number of palisade layer and
thickness of its differ in cauline leaf and basal leaf. Epidermal cells with straight wall in adaxial cells and sinous wall in
abaxial one. Trichome is flagellate and unicellular type. Leaves are amphistomatic and have anomocytic-anisocytic
stomata. As a result of cytological investigations, it was determined that the species is diploid with 2n = 30
chromosome. In the present study, morphological features of the species were detailed, and anatomical and cytological
characteristics were given for the first time.
Keywords: Anatomy, Artvin, Campanula, Chromosome, Risk Category, Turkey
Acknowledgement: This research was supported by the Research Fund of Artvin Coruh University (project number:
2012.F15.02.21).
81
Cirsium Seksiyonunda Bazı Taksonlarının Yaprak Anatomileri
Melahat Özcan, Mehmet Demiralay
Artvin Çoruh Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Artvin
[email protected]
Özet
Cirsium cinsi Cardueae tribusunda (Asteraceae) yer alan taksonomik açıdan problemli cinslerden biridir. Bu cins
dünyada yaklaşık 250 tür, ülkemizde ise 78 takson ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada 4 Cirsium taksonu (C.
hypoleucum DC, C. pseudopersonata Boiss & Bal. ssp. kusnezowianum (Somm. & Lev.) Petrak, C. rhizocephalum C.
A. Meyer ssp. rhizocephalum, C. rhizocephalum ssp. sinuatum (Boiss.) Davis & Parris) yaprak anatomik özellikleri
açısından, detaylı olarak incelenmiştir. Çalışmada kullanılan bitkisel materyaller Trabzon, Artvin, Gümüşhane ve Rize
illerinden taksonların vejetasyon dönemlerinde toplanmıştır. Toplanan örneklerden bir kısmı kurutularak herbaryum
materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise anatomik incelemeler için % 70 alkolde stok edilmiştir. Anatomik incelemeler
için, elle yapraklardan enine ve yüzeysel kesitler hazırlanmıştır. Hazırlanan preparatlardan detaylı ölçümler yapılmış,
yüzeysel kesitlerden her bir taksonun tüy tipi, stoma tipi ve büyüklüğü ile yaprak yüzey stoma indeksleri, tespit
edilmiştir. İncelemeler sonucu, bifasial yaprak enine kesitlerinde orta damar mezofil kalınlıklarının, iletim demetleri
sayı ve büyüklüklerinin önemli derecede farklı olduğu bulunmuştur. Çalışılan taksonlardan ikisinin hipostomatik tip,
diğerinin ise amfistomatik tip stomalı olduğu tespit edildi. Ayrıca palisat sıra sayısı, trake çapları, stoma uzunluğu ve
mm2’de stoma sayısının taksonomik olarak önemli özelliklerden olduğu görülmüştür. Stoma sayısı taksonlar arasında
abaksial yüzeylerinde daha yoğundur. Bu çalışma ile Cirsium seksiyonunda yer alan dört taksonunun anatomik
özellikleri ilk defa ortaya konmuştur. Bulgular literatür verileriyle ilişkilendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Cirsium, Stoma, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje
No: 2011.F15.02.16).
Leaf Anatomies of Some Taxa in the Sect. Cirsium
Abstract
The genus Cirsium, present in the tribe Cardueae, is one of the taxonomically problematic genera. This genus is
represented more or less 250 species in the world and 78 taxa in Turkey. In this study, leaf anatomies of 4 Cirsium taxa
(C. hypoleucum DC, C. pseudopersonata Boiss & Bal. ssp. kusnezowianum (Somm. & Lev.) Petrak, C. rhizocephalum
C. A. Meyer ssp. rhizocephalum, C. rhizocephalum ssp. sinuatum (Boiss.) Davis & Parris) has been investigated in
detail. Plant materials used in this study were collected from Trabzon, Artvin, Gümüşhane and Rize in vegetation
periods of them. Some of specimens were dried as herbarium materials and other samples were stored in 70% alcohol.
Handmade cross sections and peripheral sections were performed for anatomical investigations. Detailed measurements
were carried out on the prepared slides. Trichome types of each taxon, types and size of stomata and stomatal indexes
from leaf surfaces were determined. As a result of anatomical investigations, it was found that mesophyll region in the
midrib, number and sizes of vascular bundle differ significantly. It was determined that two of investigated taxa have
hypostomatic type and other has amphistomatic type stomata. In addition, it is observed that the number of palisade
layers, size of trachea, length of stomata and number of stomata per mm2 are taxonomically important features. The
present study indicated anatomical characteristics of four taxa for the first time. The significance of the results was also
discussed in relation to previous studies.
Keywords: Anatomy, Cirsium, Stomata, Turkey
Acknowledgement: This research was supported by the Research Fund of Artvin Coruh University (project number:
2011.F15.02.16).
82
Marrubium trachyticum (Lamiaceae)’da yaprak ve gövde anatomisi
Meltem Tuylu1, Hatice Nurhan Büyükkartal2, Gençay Akgül3, Hatice Çölgeçen4
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandoğan, Ankara
3
Nevşehir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 50100 Nevşehir
4
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zonguldak
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Marrubium cinsine ait olan Marrubium trachyticum türünde gövde ve yaprağın anatomik yapısı
incelenerek cinsin taksonomik problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Yaprak ve gövde örnekleri Epon 812 içine yerleştirilmiş ve yarı ince kesitler toluidin blue ile boyandıktan sonra ışık
mikroskobunda incelenerek fotoğrafları çekilmiştir.
M. Trachyticum’da yapraklar bifasiyal (dorsiventral) dir. Mezofil palizat ve sünger parankiması şeklinde farklılaşmıştır.
Küçük demetler kolleteral tiptedir. Yaprak amfistomatiktir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinde örtü ve salgı tüyleri
mevcuttur. Gövde köşeli ve kalın bir kutikulaya sahip tek sıra epidermis ile çevrilidir. Gövde köşelerinde epidermis
altında 2-3 sıra lamellar kollenkima bulunmaktadır. Ksilem merkeze, floem epidermise doğru yer almaktadır. Gövde
enine kesitlerinde epidermisde stomalara da rastlanmıştır.
Marrubium cinsine ait olan M. trachyticumm türünde yapılan bu çalışma ileride diğer türleri de kapsayacak şekilde
genişletildiğinde taksonların akrabalık düzeylerinin belirlenmesinde önemli bir veri oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, M. trachyticu,m gövde ve yaprak anatomisi
Stem and leaf anatomy of Marrubium trachyticum (Lamiaceae)
Abstract
In this study, it is aimed to contribute to solve taxonomic problems of species by examining anatomic structure of stem
and leaf in Marrubium trachyticum belonging to the genus Marrubium. The samples of stem and leaf were put in Epon
812 and semi-thin sections were stained with toluidine blue. Then they were taken photographs after having been
examined in light microscope. In M. trachyticum leaves are bifacial (dorsiventral). Mezofil was differentiated in the
form of palisade and spongy parenchyma . Small bunches are in the type of colleteral. Leaf is amphystomatic.
Glandular trichome in the upper and lower surfaces of the leaf were observed. Stem is surrounded by a single row
epidermis which has square and thick cuticle. There are 2-3 rows of lamellar colenchyma under the epidermis in the
corner of stem. Xylem is located towards the center and phloem is located towards epidermis. In stem cross sections in
epidermis, stomas were found.
This study which was carried out in M. trachyticum belonging to the genus Marrubium will supply important data to
determine the relation ships of taxons when it is expanded to cover the other species in the future.
Keywords: Lamiaceae, M. trachyticum, leaf and stem anatomy
83
Armutlu Yarımadası (Bursa - Yalova) Briyofit Florası
Merve Can Gözcü1, Recep Kara2, Güray Uyar1
1
Gazi Üniversitesi Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Ankara
2
Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Niğde
[email protected]
Özet
Bu çalışmayla, Marmara Bölgesi’nde, Yalova ve Bursa il sınırları içerisinde yer alan Armutlu Yarımadası’nın briyofit
florasının ortaya çıkartılması amaçlanmıştır. Araştırma bölgesine 2013 - 2014 yıllarında, farklı vejetasyon dönemlerinde
yapılan 6 arazi çalışması ile alanın genel yapısını yansıtacak şekilde seçilen farklı habitatlardan briyofit örnekleri
toplanmıştır. Toplanan örnekler öncelikle direk güneş görmeyen ve iyi bir hava akımının olduğu bir ortamda
kurutulmuş ve teşhis öncesi bir ön zarflaması ve etiketlemesi yapılmıştır. Akabinde örnekler çeşitli briyofit flora,
revizyon ve monograf eserlerinden faydalanılarak teşhis edilmişlerdir. Yapılan teşhis çalışmaları sonucunda alandan
şimdiye kadar Anthocerotophyta (Boynozlu Ciğerotları) bölümünden 1 takson, Marchantiophyta (Ciğerotları)
bölümünden 4 familya ve 4 cinse ait 5 takson ve Bryophyta (Karayosunları) bölümünden ise 18 familya ve 49 cinse ait
89 takson olmak üzere, toplamda 95 tür ve tür altı taksonun tespiti yapılmıştır. Bu taksonlardan 10 tanesi
Henderson’nun (1961) Türkiye Kareleme sistemine göre A1 karesi için yeni kayıttır. Çalışma alanından belirlenen bu
taksonlar içerisinde tür sayısı bakımından en zengin familyalar 19’ar taksonla Pottiaceae ve Brachytheciaceae’dir. Cins
kategorisinde ise takson çeşitliliği açısından en zengin olanlar Didymodon (8), Bryum (7) ve Orthotrichum (6)’dur.
Anahtar Kelimeler: Armutlu Yarımadası, Bursa, Ciğerotu, Karayosunu, Yalova.
The Bryophyte Flora of Armutlu Peninsula (Bursa – Yalova Provinces)
Abstract
In this study was aimed to determinate the bryophyte flora of Armutlu Peninsula situated within the borders of Yalova
and Bursa provinces in the Marmara Region of Turkey. Bryophyte specimens were collected during 6 excursions at the
different vegetation periods and habitats which were selected in order to reflect the general structure of the area in
between 2013 - 2014. The specimens were dried in an area which has shadow and a good air flow. After that the
specimens made pre-enveloping and labelling before the identification. Finally the specimens were identified by using
various bryophyte flora, revisions and monographs. As a result of this study, so far found out from Anthocerotophyta
(Hornworts) 1 taxon, belonging to 4 families and 4 genera from Marchantiophyta (Liverworts) 5 taxa, belonging to 18
families and 49 genera from Bryophyta (Mosses) 89 taxa, in total 95 specific and infraspecific taxa. Among them 10
taxa were reported for the first time from A1 square according to the Henderson (1961) Turkey Grid System. The
richest families are; Pottiaceae and Brachytheciaceae with 19 taxa, and also the richest genus are; Didymodon (8),
Bryum (7) and Orthotrichum (6) in this area.
Keywords: Armutlu Peninsula, Bursa, Moss, Liverwort, Yalova.
84
Stachys L. Cinsinin Olisia Dumort. Seksiyonu Üzerinde Anatomik ve Mikromorfolojik Bir
Önçalışma
Mikail Açar1, Fatih Satıl2, Ekrem Akçiçek3
1
Tunceli Üniversitesi, Tunceli Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Tunceli-Türkiye
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir-Türkiye
3
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi, Balıkesir-Türkiye
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren Stachys L. cinsinin Olisia Dumort. seksiyonu taksonları anatomik olarak
incelenecek ve seksiyona bağlı taksonlar arasında ayırt edici anatomik karakterler tespit edilmeye çalışılacaktır. Stachys
cinsi, Lamiaceae familyasının taksonomik anlamda büyük ve kompleks bir cinsidir. Dünyada yaklaşık olarak 300 türle
temsil edilen cinsin Türkiye'de 2 alt cins ve 15 seksiyona ait 90 tür ve 115 taksonu bulunmaktadır. Sect. Olisia ise 4
subseksiyon (Rectae, Distantes, Annuae ve Rosulatae) 15 tür ve 21 takson içermektedir. Çalışmamızda şu ana kadar
taksonlardan 16 tanesi toplanmış olup Balıkesir Üniversitesi Herbaryumunda muhafaza altına alınmıştır. Yapılan
önçalışmalarda bu taksonlardan bazılarının yaprak ve gövde anatomileri ile tohum yüzey mikromorfolojileri
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Anatomi, Lamiaceae, Mikromorfoloji, Olisia, Stachys
A Preliminary Anatomical and Micromorphological Study on the Section Olisia Dumort. of
the Genus Stahcys L.
Abstract
In this study, anatomical and micromorphological features of the genus Stachys L. in section Olisia Dumort. which
distributed Turkey will be investigated and diagnostic anatomical characters among the taxa belonging to section Olisia
will be determined. Genus Stachys is one of the largest and taxonomically complex genus of Lamiaceae. With
representing by 300 species all over the world, Stachys has 90 species and 115 taxa belonging to 15 sections, and 2
subgenera in Turkey. Section Olisia contains also 15 species and 21 taxa belonging to 4 subsections (Rectae, Distantes,
Annuae, Rosulatae). So far in this study, of 16 taxa have been collected and stored in the Herbarium of Balikesir
University. During this preliminary study, stem-leaf anatomy and nutlet surface micromorphology of some of the taxa
have been examined.
Keywords: Anatomy, Lamiaceae, Micromorphology, Olisia, Stachys
85
Hakkari’ de Doğal Olarak Yetişen ve Yaygın Olarak Kullanılan Bazı Yabani Bitkiler
İdris Uce1, Murat Tunçtürk2
Hakkari Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarla Bitkileri Bölümü
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışma Hakkâri ili ve çevresinde, bölge halkı için tıbbi değeri olan ve bölgede doğal olarak yetişen bazı bitkilerin
belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Mart 2013- Ekim 2013 tarihleri arasında bitkileri doğadan toplayan kişilerle Hakkâri
merkez ve köylerine geziler düzenlenerek bölgede yoğun olarak toplanıp tüketilen yabani bitkiler tespit edilmiş ve
bitkiler hakkında yerel halk tan bilgiler toplanmıştır. Araştırma sonucunda bölgede yetişen bitkilerin, yöresel ve
bilimsel isimleri, kullanım alanları, bazı özellikleri ve tıbbi bitki olarak kullanımları hakkında bilgiler derlenmiştir.
Yörede doğal olarak yetişen, Diplotaenia cachrydifolia Boiss., Rheum ribes L., Arum elongatum Steven, Lepidium
latifolium L., Pelargonium quercetorum agnev, Alchemilla hessii. Rothm., Plantago major L., Melilotus alba L., Alcea
hohenackeri (Boiss. & Huet. ) Boiss., Tanacetum argyrophyllum (C.Koch) Tvzel. var. argyrophyllum, Scornozara
tomentosa L., Urtica dioica L. vb. bitkilerin, bölge halkı tarafından sıkça kullanılan ve tıbbi değer açısından yörede
önemsenen bitkiler olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hakkari, kullanım alanları, tıbbi etkileri, yabani bitkiler
Some Wild Plants Grown Naturally and Used Widely in Hakkari
Abstract
This study Hakkari province and surrounding regions with medicinal value for people and some of the plants that grow
naturally in the area was conducted in order to determine. March 2013 - October 2013 Date of Hakkari with people who
collect plants from the nature center and organized trips to villages in the region consumed intensively collected wild
plants and herbs have been identified diagnostic information was collected about the local people. As a result of the
plants grown in the region, local and scientific names, uses, some features and information has been compiled for use as
medicinal plants. Which grows naturally in the area, Diplotaenia cachrydifolia Boiss., Rheum ribes L., Arum elongatum
Steven, Lepidium latifolium L., Pelargonium quercetorum agnev, Alchemilla hessii. Rothm., Plantago major L.,
Melilotus alba L., Alcea hohenackeri (Boiss. & Huet. ) Boiss., Tanacetum argyrophyllum (C.Koch) Tvzel. var.
argyrophyllum, Scornozara tomentosa L., Urtica dioica L. and so on. plants, often used by people in the region in terms
of value and medicinal plants in the region was determined to be complimented.
Keywords: Hakkari, medicinal effects, usage, wild plants
86
Bazı Salvia L. Taksonlarına Ait Flavonoid ve Reseveratrol İçeriklerinin Belirlenmesi
Mustafa Yunus Emre1, Murat Kurşat2, Ökkeş Yılmaz3, İrfan Emre4, Sevda Kırbağ3,
Şemsettin Civelek3
Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Mardin
Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bitlis
3
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ
4
Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Elazığ
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Elazığ’da doğal yetişen 5 Salvia türünün tohumlarındaki bazı flavonoid ve resveratrol içeriklerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, Salvia hypargeia Fisch. & C.A. Mey. (Siyahot), Salvia ceratophylla L.
(Tarak şalba), Salvia trichocloda Benth. (Meşe şalba), Salvia verticillata L. subsp. verticillata (Dadırak), Salvia
russellii Benth. (Kurdeşk) bitkilerinin tohumları kullanılmıştır. Kromatografik analiz, mobil fazı % 10’luk asetik asit
içeren methanol/su/acetonitril olan (46/46/8; v/v/v) PREVAIL C18 reversed-phase column (15x4.6mm, 5µm, USA) ile
yapılmıştır (Zu vd. 2006). Catechin (CA), Naringin (NA), Rutin (RU), Resveratrol (RES), Myricetin (MYR), Morin
(MOR), Naringenin (NAR), Quercetin (QU) ve Kaempferol (KA) DAD seperasyon ile 280 nm (CA,NA), 254 nm (RU,
MYR, MOR ve QU), 306 nm (RES) ve 265 nm’de (KA) flavonidler belirlenmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre,
Salvia ceratophylla, Salvia verticillata subsp. verticillata ve Salvia russellii’ nin yüksek oranda catechin (sırasıyla, 88,4
µg/g , 584,2 µg/g ve 307,8 µg/g) içerdikleri bulunmuştur. Ayrıca Salvia verticillata subsp. verticillata ve Salvia
russellii yüksek oranda naringin (sırasıyla, 128,8 ve 24,4 µg/g) içermektedirler. Aynı zamanda sonuçlar incelendiğinde,
rutinin çalışılan bütün taksonlarda bulunduğu görülmektedir. Çalışılan diğer flavonoid ve resveratrolün ise taksonlarda
ya iz miktarda oldukları veya hiç bulunmadıkları belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Flavonoidler, HPLC, Salvia L.
Teşekkür: Bu çalışma Fırat Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 2041 nolu proje ile
desteklenmiştir.
Determination of Flavonoid and Resveratrol Contents of Some Salvia L. Taxa Grown in
Elazığ
Abstract
In this study, it is determined some flavonoid and resveratrol contents in 5 Salvia L. taxa grown in Elazig by using
HPLC. In this study, Salvia hypargeia Fisch. & C.A. Mey. (Siyahot), Salvia ceratophylla L. (Tarak şalba), Salvia
trichocloda Benth. (Meşe şalba), Salvia verticillata L. subsp. verticillata (Dadırak), Salvia russellii Benth. (Kurdeşk)
extracts were used. 2 g seed material was homogenized in 5 ml 80% methanol. Homogenates were centrifuged at 5000
rpm at +4oC. After centrifugation, the supernatant was concentrated by reduced-pressure rotary evaporation. Each
extract was re-suspended in dimethyl sulphoxide (DMSO) to produce a stock solution. The chromatographic analysis
was carried out using a PREVAIL C18 reversed-phase column (15x4.6mm, 5μm, USA); the mobile phase was
methanol/water/acetonitrile (46/46/8, v/v/v) containing 1.0% acetic acid (Zu et al., 2006). This mobile phase was
filtered through a 0.45 μm membrane filter (Millipore), then de-aerated ultrasonically prior to use. Catechin (CA),
naringin (NA), rutin (RU), resveratrol (RES), myricetin (MYR), morin (MOR), naringenin (NAR), quercetin (QU) and
kaempferol (KA) were quantified by DAD separation at 280 nm for CA and NA, 254 nm for RU, MYR, MOR and QU,
306 nm for RES, and 265 nm for KA. According to the present study, Salvia ceratophylla, Salvia verticillata subsp.
verticillata and Salvia russellii (88,4 µg/g, 584,2 µg/g ve 307,8 µg/g, respectively) have catechin content. In addition,
Salvia verticillata subsp. verticillata and Salvia russellii have high naringin (128,8 ve 24,4 µg/g respectively). Also,
studied other flavonoids and resveratrol were absent or trace amounts.
Keywords: Flavonoids, HPLC, Salvia L.
87
Bazı Salvia L. Taksonlarına Ait Fenolik Asit İçeriklerinin HPLC ile Araştırılması
Mustafa Yunus Emre1, Murat Kurşat2, Ökkeş Yılmaz3, İrfan Emre4, Sevda Kırbağ3,
Şemsettin Civelek3
Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Mardin
Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bitlis
3
Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ
4
Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Elazığ
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Elazığ’da doğal yetişen 5 Adaçayı (Salvia ) taksonunun tohumlarındaki bazı fenolik asit içeriklerinin
HPLC ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, Salvia frigida Boiss. (Sağır şalba), Salvia euphratica Montbret &
Aucher ex Benth., var. euphratica (Fırat şalbası) , Salvia microstegia Boiss. & Balansa (Yağlambaç), Salvia palaestina
Benth. (Sürmeli şalba), Salvia multicaulis Vahl (Kürt reyhanı) bitkilerinin tohumları kullanılmıştır. Alınan 2 gram
tohum havanda un haline getirildikten sonra 100 ml metanol’de (%80) homojenize edilmiş ve daha sonra homojenatlar
500 rpm’de +4 C’de santrifüj edilmiştir. Santrifüjden sonra, supernatant kısım rotary evaporate’de 50 C’de
kurutulmuştur. Ardından her bir ekstrakt DMSO (dimethyle suplhoxide) ile tekrar muamele edilerek -20 C’de analiz
safhasına kadar bekletilmiştir. Fenolik asitlerin analizi Wojdylo vd. (2007) çalışması modifiye edilerek yapılmıştır.
Çalışmada vanilik asit, cinnamik asit, kafeik asit, ferulik asit ve rosmarinik asit içerikleri belirlenmiştir. Araştırmanın
sonuçlarına göre, Salvia frigida ve Salvia microstegia’nın çalışılan diğer taksonlarına göre daha fazla fenolik asit
içeriğine sahip oldukları belirlenmiştir. Çalışılan taksonlarda, rosmarinik asit içeriğinin yüksek olduğu belirlenmiştir
(12,6-154 µg/g). Cinnamik asit içeriğinin ise ya çok az olduğu ya da hiç olmadığı görülmüştür. Ayrıca vanilik asit
içeriğinin Salvia multicaulis dışında çalışılan diğer taksonlarda yüksek miktarda bulunduğu tespit edilmiştir (9,2-88,6
µg/g).
Anahtar Kelimeler: Fenolikler, HPLC, Salvia L.
Teşekkür: Bu çalışma Fırat Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 2041 nolu proje ile
desteklenmiştir.
Investigatıon of Phenolic Acid Contents of Some Salvia L. Taxa by Using HPLC
Abstract
In this study, it is determined some phenolic acid contents in 5 Salvia L. taxa grown in Elazig by using HPLC. In this
study, Salvia frigida Boiss. (Sağır şalba), Salvia euphratica Montbret & Aucher ex Benth., var. euphratica (Fırat
şalbası) , Salvia microstegia Boiss. & Balansa (Yağlambaç), Salvia palaestina Benth. (Sürmeli şalba), Salvia
multicaulis Vahl (Kürt reyhanı) extrats were used. 2 g seed material was homogenized in 5 ml 80% methanol.
Homogenates were centrifuged at 5000 rpm at +4oC. After centrifugation, the supernatant was concentrated by reducedpressure rotary evaporation. Each extract was re-suspended in dimethyl sulphoxide (DMSO) to produce a stock
solution. The chromatographic peaks of the extracts were confirmed by comparing their retention times with those of
the reference standards. Quantification was carried out by the integration of the peak using the external standard
method. All chromatographic operations were carried out at a temperature of 25°C. In this study, vanillic acid, cinnamic
acid, caffeic acid, ferulic acid and rosmarinic acid contents were determined. According to the results, we determined
that Salvia frigida and Salvia microstegia have more phenolic acid contents than other studied taxa. In this study, we
find that studied taxa have high rosmarinic acid contents (12,6-154 µg/g). On the contrary, it was found that cinnamic
acid content absent or trace amounts in studied Salvia L. taxa. In addition, it was determined that studied taxa (apart
from Salvia multicaulis) have high vanillic acid content (9,2-88,6 µg/g).
Keywords: HPLC, Phenolic acids, Salvia L.
88
Farklı Bölgelerden Toplanan Sarı Çamlarda (Pinus sylvestris) Bazı Mineral Elementlerin
Birikiminin Tespiti
Güven Karakoyun1, Müjgen Elveren1, Etem Osma1
1
Erzincan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Erzincan
[email protected]
Özet
Mineral elementler, genel olarak ihtiyaca göre makro ve mikro elementler olarak sınıflandırılabilmektedir. Bitkilerin
büyümeleri, gelişebilmeleri ve sağlıklı olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için makro elementlere daha fazla ihtiyaç
duymaktadırlar. Bu elementlerin eksikliğinde veya fazlalığında bitkilerde olumsuz yönde fizyolojik değişimler
olabilmektedir. Yaptığımız çalışma ile Erzincan’ da farklı bölgelerden toplanan sarı çamlarda bazı mineral elementlerin
konsantrasyonu tespit edilmiştir. Erzincan il sınırları içerisinde belirlediğimiz bölgelerden toprak, kabuk, dal ve yaprak
örnekleri toplanmıştır. Daha sonra örnekler laboratuvarda ön işlemlerden geçirildikten sonra, mineral element (Mg, Ca
ve K) konsantrasyonları ICP-OES cihazında analizi yapılmıştır. Elde edilen veriler üzerinde SPSS 19 İstatistik Paket
Programı ile yapılan istatistiksel analizler sonucunda kontrol bölgesi ile diğer lokaliteler arasında güçlü yönde anlamlı
farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak, elde ettiğimiz veriler ışığında kontrol bölgesi ile diğer lokaliteler
arasında sarı çamların yetişmiş olduğu habitatların özelliklerine bağlı olarak mineral element bakımından farklılıklar
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Erzincan, ICP-OES, Mineral Element, Pinus sylvestris
Determining the Accumulation of Some Mineral Elements in Scots Pines (Pinus sylvestris)
Collected from Different Regions
Abstract
In general, the mineral elements can be categorized as micro and macro elements according to needs. Macro elements
are needed more for plants to grow, develop, and maintain their lives healthily. In deficiency and abundance of these
elements, negative physiologic changes can occur in plants. With the study we carried out, we determined the
concentration of some mineral elements in yellow pines collected from different areas in Erzincan. Soil, bark, branch,
and leaf samples were collected from the areas we determined within the border of Erzincan province. Then, after the
initial-processing of the samples in laboratory, mineral element (Mg, Ca and K) concentrations were analyzed in ICPOES device. As result of the statistical analyses performed upon the obtained data through SPSS 19 Statistical Package
Program, strong significant differences were determined between the control area and other localities. Consequently, in
the light of the data we obtained, differences between the control area and other localities were noticed in terms of
mineral elements depending upon the habitats yellow pines have grown.
Keywords: Erzincan, ICP-OES, Mineral Element, Pinus sylvestris
89
Bazı Isatis Köklerinin Eter ve Metanol Ekstraktlarındaki Yağ Asidi Kompozisyonunun
Belirlenmesi
Nazan Çömlekcioğlu1, Şengül Karaman1, Yusuf Ziya Kocabaş2, Emel Dıraz1
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kahramanmaraş
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu Meslek Yüksek Okulu, Tıbbi Bitkiler Programı, Kahramanmaraş
1
2
[email protected]
Özet
Isatis cinsi, önemli tıbbi ve ekonomik özellikleri olan bir bitki grubudur. Isatis köklerinin immün sistemi üzerine
olumlu etkileri vardır ve sahip olduğu antibiyotik etki ile çeşitli gram pozitif ve gram negatif bakterileri inhibe eder. Bu
çalışmada bir kültür formu olan Isatis tinctoria ve Kahramanmaraş’ta doğal olarak yetişen I. candolleana (endemik), I.
tinctoria subsp. corymbosa ve I. buschiana kullanılmıştır. Bu bitkilere ait kökler eter ve metanolde bekletilerek çözücü
ekstraktları elde edilmiştir. Her iki ekstrakttaki yağ asidi profili GC-MS kullanılarak analiz edilmiştir. I. tinctoria, I.
candoleana, I. tinctoria subsp. corymbosa ve I. buschiana köklerinin eter ekstraktında sırasıyla 5, 9, 10 ve 12 yağ asidi,
metanol ekstraktında ise 5, 6, 1 ve 6 yağ asidi tanımlanmıştır. Miristik, heptadekanoik, stearik ve erusik asitler sadece
eter ekstraktında tespit edilmiştir. Tüm köklerin eter ekstraktlarında palmitik, stearik, oleik, linoleik ve linolenik yağ
asitleri ortak olarak görülmüştür. Metanol ekstraktlarında bu yağ asitlerine ek olarak stearik asit yerine araşidik asitin
ortak yağ asidi olduğu belirlenmiştir. Eter ekstraktındaki başlıca yağ asitleri linolenik (% 27.39), oleik (%17.95),
linoleik (%13.84) ve erusik (%13.80) asitlerdir. Metanol ekstraktında ise linolenik (%24.51), palmitik (%15.59) ve
araşidik asitlerin (%14.51) başlıca bileşenler olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eter, GC-MS, Isatis spp., Kök, Metanol, Yağ asidi
Determination of Fatty Acid Composition in Ether and Methanol Extracts of Some Isatis
Roots
Abstract
The Isatis genus is a plant group that has important medicinal and economical traits. Isatis roots has positive effects on
immun system and has antibiotic effect that inhibit variety of gram negative and gram positive bacteria. In this study,
cultural form of I. tinctoria and natural species I. candoleana (endemic), I. tinctoria subsp. corymbosa and I. buschiana
from Kahramanmaras were used. Solvent extracts were obtained by maceration of roots in ether and methanol. Fatty
acid profiles of both extracts were analyzed by using GC-MS. In ether extracts 5, 9, 10 and 12 fatty acids and in
methanol extracts 5, 6, 1 and 6 fatty acids were determined for I. tinctoria, I. candolleana, I. tinctoria subsp. corymbosa
and I. buschiana roots, respectively. Myristic, heptadecanoic, stearic and erucic acids were only identified in ether
extracts. Palmitic, stearic, oleic, linolenic and linoleic fatty acids were common for ether extracts of all roots. However,
arachidic acid was detected instead of stearic acid in methanol extracts of all roots. Linolenic (%27.39), oleic (%17.95),
linoleic (%13.84) and erucic (%13.80) acids were the major fatty acids in ether extracts. In methanol extracts, the major
components were found to be linolenic (%24.51), palmitic (%15.59) and arachidic (%14.51) acid.
Keywords: Ether, Fatty acid, GC-MS, Isatis spp., Methanol, Root
90
Bazı Bitki Ekstraktlarının Antimikrobiyal Aktivitelerinin Belirlenmesi
Nazan Çömlekcioğlu1, Mehtap Kutlu1, Ashabil Aygan1, Yusuf Ziya Kocabaş2, Sedat Köstekçi1
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kahramanmaraş
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Bitkiler Programı, Kahramanmaraş
1
2
[email protected]
Özet
Bu çalışmada gıda ve tedavi amacıyla kullanılan bazı tıbbi bitkilerin antimikrobiyal aktiviteleri well-difüzyon
yöntemiyle araştırılmıştır. Ebegümeci (Malva parviflora L.), hibiskus (Hibiscus sabdariffa subsp. edilus), menengiç
(Pistacia terebinthus subsp. terebinthus), papatya (Matricaria chamomilla L.), aspir (Cartamus tinctorius L.),
sığırkuyruğu (Verbascum orientale All.), zerdaçal (Curcuma longa) yaprak veya çiçek gibi toprak üstü kısımlarından
sıcak su ekstraktları elde edilmiştir. Mikroorganizma olarak Klebsiella pneumonia, Escherichia coli, Sarcina lutea,
Bacillus subtilis, MRSA (Methicillin-resistant Staphylococcus aureus), Enterococcus faecalis, ve Proteus sp.,
Saccharomyces cerevisia ve Candida albicans kullanılmıştır. Bitki ekstraktlarının bu suşlar üzerine minimal inhibitor
konsantrasyon (MIC) değerleri de belirlenmiştir. Papatya, sığırkuyruğu ve zerdeçal antimikrobiyal aktivite
göstermemiştir. Diğer taraftan Hibiskus’un S. cerevisia dışındaki tüm organizmalar üzerinde yüksek oranda
antimikrobiyal aktivite gösterirken, Aspir, menengiç ve ebegümecinin antimikrobiyal etkilerinin düşük olduğu
gözlenmiştir.
AnahtarKelimeler: Antimikrobiyal, Aspir, Hibiskus, Menengiç, Tıbbi bitki
Determination of Antimicrobial Activity of Some Plants Extract
Abstract
Antimicrobial activities of some medicinal plants, which are used for food and health purposes, were investigated by
using well diffusion method. Hot water extracts were obtained from aerial parts such as leaves or flowers of mallow
(Malva parviflora L.), hibiscus (Hibiscus sabdariffa subsp. edilus), menengic (Pistacia terebinthus subsp. terebinthus),
camomile (Matricaria chamomilla L.), safflower (Cartamus tinctorius L.), mullein (Verbascum orientale All.), turmeric
(Curcuma longa). As test microorganisms, Klebsiella pneumonia, Escherichia coli, Sarcina lutea, Bacillus subtilis,
MRSA (Methicillin-resistant Staphylococcus aureus) , Enterococcus faecalis, and Proteus sp., Saccharomyces cerevisia
and Candida albicans were used. Minimum inhibition concentration (MIC) values of plant extracts were also
determined on these strains. Camomille, mullein and turmeric had no antimicrobial activity. On the other hand, low
antimicrobial activity of safflower, terebinth and mallow was recorded while Hibiscus had significant antimicrobial
activity on test microorganisms except S. cerevisia.
Keywords: Antimicrobial, Hibiscus, Medicinal plant, Safflower, Terebinth
91
In Vitro Koşullarda Farklı Humik Madde Konsantrasyonları İlavesinin Bitki Besin Maddesi
Noksanlığının Giderilmesinin Kolza Bitkisinin Fizyolojik Özellikleri Üzerine Etkisi
Yusuf Koç 1, Mustafa Yıldız2, Nurgül Ergin3, E. Selcen Darçın3
Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı, Sakarya, Türkiye
2
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara, Türkiye
3
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 11100, Merkez,
Bilecik, Türkiye
1
Özet
Bu çalışmada, bitki besin maddesi eksikliği durumunda humik madde kullanılarak bitkinin stresten korunması
amaçlanmıştır. In vitro koşullarda yürütülen çalışmada, model bitki olarak kolza (Brassica napus L.) bitkisinin
Gladyatör çeşidi kullanılmıştır. Murashige& Skoog temel besi yerinin üç farklı konsantrasyonuna (Tam doz MS, ½
oranında MS ve ¼ oranında MS ) 25, 50 ve 100 ppm potasyum humat (KH) ilave edilmiştir. Araştırma sonuçlarına
göre, en yüksek kök uzunluğu 50 ppm potasyum humat ilavesi MS ¼ ortamında; en yüksek gövde boyu 100 ppm KH
ilave edilen MS ¼, en yüksek taze ağırlık ve kuru ağırlık 100 ppm KH ilave edilen tam doz MS besiyerinde
gözlenmiştir. Potasyum humat konsantrasyonu arttıkça, kontrol gruplarına oranla klorofil a, klorofil b toplam klorofil ve
toplam karotenoid miktarında azalma tespit edilmiştir. Toplam protein miktarında ise kontrol grupları ile potasyum
humat ilave edilen besiyerleri arasında anlamlı bir değişim gözlenmemiştir. Kontrol gruplarına oranla potasyum humat
dozları arttıkça glutatyon redüktaz, süperoksit dismutaz ve katalaz aktivitesinin de arttığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Bitki besin eksikliği, Brassica napus L., Humik madde
Effect of Elimination of Plant Nutrition Deficiency by The Addition of Humic Substances on
Physiological Properties of Rapeseed via In Vitro Conditions
Abstract
In order to elimination of plant nutrition deficiency stress, effect of the addition of humic substances on physiological
properties of rapeseed (Brassica napus L. c.v. Gladiator) were investigated in this study. Different doses of
Murashige& Skoog medium,MS ½ and MS ¼ and 25, 50 and 100 ppm potassium humate concentrations were used.
According to the results, the highest root length was observed at MS ¼ medium by the addition of 50 ppm potassium
humate. The highest stem length was obtained at MS ¼ medium by the addition of 100 ppm potassium humate. The
highest value of fresh and dry weight was seen at full dose of MS medium by the addition of 100 ppm potassium
humate. Increaces of potassium humate caused reduction of chlorophyll a, chylorophyll b, total chylorophyll and total
carotenoids contents. There is no significant difference on total protein content all humate doses. Raises of potassium
humate caused to increase glutation reductase, super oxide dismutase, and catalase activity.
Keywords: Brassica napus L., Humic substance, plant nutrition deficiency
92
Bor humatın Arpa (hordeum vulgare L.) c.v. Tarm-92 çeşidi için bitki büyüme parametreleri
üzerinde ki etkisi
E. Selcen Darçın3 , Yusuf Koç1, Mustafa Yıldız2, Nurgül Ergin3
Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı, Sakarya, Türkiye
2
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara, Türkiye
3
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 11100, Merkez,
Bilecik, Türkiye
1
Özet
Arpa bitkisinin Tarm-92 çeşidi için 5 ve 10 ppm bor humat dozlarının fizyolojik parametreler üzerinde ki etkisi
incelenmiştir.Kontrol grubunda kök uzunluğu 17,2 cm, 5 ppm bor humatta 18,8 cm , 10 ppm bor humatta 14,7 cm
olarak gözlenmiş ve 10 ppm bor humat istatistiksel olarak anlamlı bir azalmaya neden olmuştur. Gövde boylarında
kontrol grubu 17,7 cm, 5 ppm bor humat 16,9 cm, 10 ppm bor humat 18,1 cm olarak bulunmuştur ve istatistiksel
farklılık bulunmamıştır. Uygulanan bor humat konsantrasyonları taze ve kuru ağırlık üzerinde herhangi anlamlı bir
etkisi bulunmazken en yüksek taze ağırlık 0,39512 gr ile en yüksek kuru ağırlık 42,69 mg ile 5 ppm bor humatta
bulunmuştur Fotosentetik pigment aktivitesi üzerinde klorofil a, klorofil b , toplam klorofil, toplam karotenoid
miktarları üzerinde 10 ppm bor humat olumsuz etki yaparak düşüşe neden olmuştur.
Anahtar Kelimeler : Arpa , bor humat , fizyolojik parametre
Effect of boron humate on Barley ( hordeum vulgare L.) c.v. Tarm-92 plant growing
Abstract
This study about effect of 5 and 10 ppm boron humate on barley ( hordeum vulgare L.) c.v Tarm-92 plant growing and
physological parameters. The root lenght measured in control group 17,2 cm, 5 ppm boron humate 18,8 cm, 10 ppm
boron humate 14,7 cm and also 10 ppm boron humate decrease root lenght significantly. The stem lenght measured in
control group 17,7 cm, 5 ppm boron humate 16,9 cm, 10 ppm boron humate 18,1 cm and there is no significant
discrepancy. Also all boron concentrations didnt effect fresh and dry weight significantly and the highest level of fresh
weight 0,39512 gr and 42,69 mg in 5 ppm boron humate. 10 ppm boron humate have decreased on photosynthetic
activities such as chlorophyll a , chylorophyll b content, total chlorophyll content and total carotenoids content
significantly.
Keywords : Barley , boron humate , physological parameters
93
Kuraklık Stresi Altındaki Farklı Buğday Bitkilerinde Antioksidan Savunma ve Sinyal İletimi
Arasındaki İlişki
Füsun Yürekli1, Oğuz Ayhan Kireçci2
İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Malatya
Bitlis Eren Üniversitesi Hizan Meslek Yüksekoklu Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Bitlis
1
2
[email protected]
Özet
Kuraklık stresi reaktif oksijen türleri (ROT)’nin hücrelerde toplanmasını uyararak membran lipitlerine, proteinlere ve
nükleik asitlere zarar verir. Potansiyel olarak oldukça zararlı olabilen reaktif oksijen türlerini nötralize edebilmek için
bitkilerde özel enzim sistemleri bulunur ve bu sistem süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), guaiakol peroksidaz
(GPX), askorbat peroksidaz (APX), glutatyon redüktaz (GR) gibi enzimler ile askorbat ve glutatyon gibi enzimatik
olmayan savunuculardan oluşur. Toksik O 2 -, süperoksitdismutaz (SOD) tarafından dismutasyonla hidrojen peroksit
(H 2 O 2 )’e dönüştürülür. Katalaz ve GSH-Px enzimleri ise hidrojen peroksidi su ve moleküler oksijene çevirerek
metabolize eder. Katalazın oksidatif strese karşı önemli enzimlerden biri olduğu bilinmektedir. Substrat olarak
glutatyon kullanan GSH-Px ise radikallere karşı savunmada bir diğer önemli enzimdir. Bu çalışmada kuraklığa hassas
(Triticumaestivum L. Yıldırım) ve toleranslı (Triticumaestivum L. Doğu-88) buğday bitkilerinin yapraklarında kuraklık
stresi ile dışşsal olarak uygulanan farklı konsantrasyonlardaki SNP ve H 2 O 2 uygulamalarının süperoksit dismutaz
(SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzim aktiviteleri ile malondialdehit (MDA) içerikleri üzerine
etkileri açıklanmaya çalışılmıştır. Buğday bitkileri Hoagland kültür çözeltisinde 15 gün boyunca yetiştirilmiş ve
ardından 2. ve 4. günlerde %10 PEG (kuraklık) uygulaması ile farklı konsantrasyonlardaki (10 μM, 100 μM, 1000 μM)
SNP ve H 2 O 2 uygulamaları yapılmıştır. Kuraklık uygulamasıyla birlikte SNP ve H 2 O 2 uygulamalarıda yapılarak
PEG+SNP ve PEG+H 2 O 2 grupları da oluşturulmuştur. Sonuçlar; yaprak dokularında meydana gelen stress cevapları ve
antioksidan sistem mekanizmalarının farklı olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Antioksidan savunma, Buğday, Kuraklık, Stres
Relationship Between Antioxidant Defense and Signal Transduction Under Drought Stress
in Different Wheat Plants
Abstract
Drought stress, stimulates the accumulating of reactive oxygen species (ROS) in the cells and damages membrane
lipids, proteins and nucleic acids. Reactive oxygen species may be potentially quite harmful and plants have the specific
enzyme systems to neutralize ROS. This system includes enzymes such as superoxide dismutase (SOD), catalase
(CAT), guaiacol peroxidase (GPX), ascorbate peroxidase (APX), glutathione reductase (GR) and non-enzymatic
defences such as glutathione. Toxic O 2 - is converted to hydrogen peroxide (H 2 O 2 ) by SOD via the dismutation.
Catalase and GSH-Px enzymes metabolize the hydrogen peroxide by turning to water and molecular oxygen. Catalase is
one of important enzymes against oxidative stress. GSH-Px uses glutathione as a substrate. In this study, the effects of
drought stress, and externally applied sodium nitroprusside (SNP) and hydrogen peroxide (H 2 O 2 ) at different
concentrations, on SOD, CAT, GSH-Px activities and malondialdehyde (MDA) content of the tolerant
(Triticumaestivum L. Dogu-88) and sensitive (Triticum aestivum L. Yildirim) wheat plant’s leaf tissues were
investigated. Drought stress was created by the application of Polyethylene glycol (PEG). Plants were grown in
Hoagland culture solution for 15 days and then during the second and fourth days SNP, H 2 O 2 (10 μM, 100 μM, 1000
μM) and drought (10% PEG) applications were applied. SNP and H 2 O 2 applications were also used together with the
drought application and PEG+SNP and PEG+H 2 O 2 groups were formed. According to results, including the response of
the plant leaf tissues against stress and mechanisms of antioxidant systems were found to be different.
Keywords: Antioxidant defence, Wheat, Drought, Stress
94
Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsi Fragilicaulis Seksiyonuna ait Fragiles Alt
Seksiyonun Karyotip Analizleri
Özal Güner1, Fahim Altınordu2, Esra Martin2, Ekrem Akçiçek1
1
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, Balıkesir
2
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, Konya
[email protected]
Özet
Stachys cinsine ait Fragilicaulis seksiyonu ülkemizde Fragiles ve Multibracteolatae olmak üzere iki alt seksiyona
ayrılır ve 21 takson ile temsil edilir. Bu çalışmada, Fragiles alt seksiyonuna ait 6 endemik türün kromozom sayılarını
belirlemek için ezme-yayma preparasyon tekniği kullanılırken, karyomorfolojik özellikleri belirlemek için Görüntü
Analiz Sistemi (Bs200Pro) kullanılmıştır. Böylece cinse ait karyolojik bilgiyi arttırmak ve bu bilgilerin sistematik
açıdan kullanılabilirliğini sağlamak hedeflenmiştir. Bu bu seksiyona ait türlerde 2n=30 ve 34 olmak üzere iki farklı
kromozom sayısı tespit edilmiştir. S. anamurensis, S. buttleri, S. pseudopinardii ve S. longiflora’da kromozom sayısı
2n=34 iken, S. chasmosericea ve S. pinardii türlerinde ise kromozom sayısı 2n=30 olarak gözlemlenmiştir. Çalışılan
taksonlarda kromozomlar metasentrik ve submetasentrik tiptedir. En küçük kromozom uzunluğu 0.90 µm ile S. buttleri
taksonunda, en büyük kromozom uzunluğu 2.12 µm ile S. pinardii taksonunda gözlemlenmiştir. En büyük toplam
haploid kromozom uzunluğu (24.24 µm) S. pseudopinardii’de gözlemlenmiştir. En küçük toplam haploid kromozom
uzunluğu ise (19.08 µm) S. chasmosericea’de gözlemlenmiştir. Böylece Türkiye’de doğal olarak yetişen Fragiles alt
seksiyonuna ait altı endemik türün karyotip analizleri ilk kez belirlenmiştir. Araştırma sonuçları cinsin karyolojisine
katkıda bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Görüntü Analiz, Fragiles, Karyotip, Kromozom, Stachys
Karyotype Analysis of subsect. Fragiles belonging to sect. Fragilicaulis of genus Stachys
(Lamiaceae) growing in Turkey
Abstract
Fragilicaulis section, belonging to genus Stachys, is divided into two subsection as Fragiles and Multibracteolatae, and
contains 21 taxa in Turkey. In this study, while squashing-spreading preparation techniques was used to determine the
chromosome numbers of six endemic species belonging to subsect. Fragiles, Image Analysis System (Bs200Pro) was
used to determine the karyomorphological features. In this way, besides improving karyological information, this
information is aimed to contribute to the systematic. Two different chromosome numbers of the taxa belonging to
subcestion which are as 2n=30 and 34 were determined. While the somatic chromosome number of S. anamurensis, S.
buttleri, S. pseudopinardii and S. longiflora was determined as 2n = 34, the somatic chromosome number of S.
chasmosericea and S. pinardii was observed as 2n=30. The chromosome types of the studying taxa are metacentric and
submetacentric. S. buttleri has the smallest chromozon that is 0.90 µm length, on the other hand S. pinardii has the
largest chromozon that is 2.12 µm length. Length of the largest haploid chromosome was totally observed (24.24 µm) in
S. pseudopinardii. Length of the shortest haploid chromosome was totally observed (19.08 µm) in S. chasmosericea. As
a result, karyotype analysis of the six endemic species distributing naturally in Turkey were identified for the first time.
Research results have contributed to karyology of the genus.
Keywords: Chromosome, Fragiles, Image Analysis, Karyotype, Stachys
95
Türkiye’de Yetişen Stachys L. (Lamiaceae) Cinsi Fragilicaulis Seksiyonuna ait Fragiles Alt
Seksiyonun Tohum Mikromorfolojisi
Özal Güner1, Fatih Satıl2, Ekrem Akçiçek1
Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, Balıkesir
1
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir
1
[email protected]
Özet
Stachys L. cinsine ait Fragilicaulis seksiyonu ülkemizde Fragiles ve Multibracteolatae olmak üzere iki alt seksiyona
ayrılmakta olup, 15’i endemik 21 takson ile temsil edilir. Fragiles alt seksiyonu 7 taksona, Multibracteolatae alt
seksiyonu ise 14 taksona sahiptir. Bu çalışmada Fragiles altseksiyonuna ait 7 endemik türün (S. longiflora Boiss. &
Bal., S. euadenia P.H.Davis, S. anamurensis Sümbül, S. pinardii Boiss., S. buttleri R.Mill, S. pseudopinardii
R.Bhattacharjee & Hub.-Mor. ve S. chasmosericea Ayaşligil & P.H.Davis.)
tohumlarının morfolojik ve
mikromorfolojik özellikleri ışık (LM) ve Elektron mikroskobunda (SEM) ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır. Çalışılan
türlerin tohum boyutları 1.7 – 3.75 x 0.75 – 2.2 mm arasında değişiklik göstermektedir. Tohumların şekilleri çoğunlukla
trigonal ve bazende oblong-elongattır. Tonum yüzeyleri tüm taksonlarda retikulattır. S. longiflora, S. euadenia ve S.
buttleri’nin tohum yüzeyinde tüberkül yokken, S. anamurensis, S. chasmosericea, S. pinardii ve S. pseudopinardii’de
vardır. S. longiflora, S. euadenia, S. anamurensis ve S. pseudopinardii tohumlarında kanat varken diğerlerinde yoktur.
Tüy sadece S. euadenia ve S. pseudopinardii türlerinde tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda, tohum boyutu, şekli,
yüzey yapısı, tüberkül, kanat ve tüy gibi taksonomiye katkı sağlayacak karakterler tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fragiles, mikromorfoloji, Stachys, tohum
Nutlet micromorphology of subsect. Fragiles belonging to genus Stachys (Lamiaceae) Sect.
Fragilicaulis growing in Turkey
Abstract
Sections Fragilicaulis which belongs to genus Stachys is divided two subsection and contains 21 taxa in Turkey. These
subsect. are Fragiles and Multibracteolata. 15 of these taxa are endemic. While subsect. Fragiles has 7 taxa, subsection
Multibracteolata has 15 taxa. In this study, the nutlet morphology of 7 endemic taxa of subsect. Fragiles has been
studied by scanning electron microscopy (SEM), and the nutlet morphological features of all examined taxa is provided.
The sizes of nutlets varies between 1.7 – 3.75 x 0.75 – 2.2 mm. The shape of nutlets is mostly trigonous and sometimes
oblong-elongate. The nutlet surface of all taxa is reticulate. S. longiflora, S. euadenia and S. buttleri have not tubercule
on the nutlet surface, but S. anamurensis, S. chasmosericea, S. pinardii and S. pseudopinardi tuberkul. While nutlets of
S. longiflora, S. euadenia, S. anamurensis ve S. pseudopinardii have wing, others have not. Hair was determined only
on surface of nutlet of S. euadenia and S. pseudopinardii. As a result, some nutlet micromorphological character such as
surface structure, wing, hair, tubercule and nutlet shapes that will contribute to taxonomy have been identified within
subsect. Fragiles
Keywords: Fragiles, micromorphological, nutlet, Stachys
96
Dioik Ficus carica L. (Moraceae)’de Sikonyumun Gelişim döngüsü
Özlem Aytürk, Meral Ünal
Marmara üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü İstanbul
[email protected]
Özet
Bu çalışmada F. carica’da sikonyumların gelişimi incelendi. Morfolojik analizler stereomikroskop ile yapıldı.
Sikonyumlar FAA (formalin-asetik-alkol) ile fikse edilerek parafin yöntemine göre hazırlandı ve 4-8μm kalınlığında
kesitler alındı. Işık mikroskobu bulgularımız SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu) ve Floresan mikroskobu ile
desteklendi. F. carica’da erkek ağaçlar monoiktir; biseksüel sikonyumlarında erkek ve gal çiçekler gelişir. Dişi ağaçlar
ise dioiktir ve sikonyumlarında dişi çiçekler gelişir. Sikonyumlar reseptakulum dokusu, sikonyumun tabanında bulunan
ostiol (göz) açıklığını kaplamış olan pullar (brakte) ve reseptakulum duvarı boyunca dizilmiş olan çiçeklerden
oluşurlar. Erkek ağaç sikonyumunlarında erkek çiçekler ostiole yakın yerde meydana gelir, gal çiçekler ise sikonyumun
iç yüzeyine dağılmışlardır. İlkbahar döneminde erkek ağaçlarda yeni gelişmeye başlayan sikonyum tomurcukları ve bir
önceki sonbahar döneminden kalmış olan, genişlemiş sikonyumlar görülür. Sonbahar döneminde meydana gelen bu
sikonyumlar kış boyunca ağaç üstünde kalarak sıkı ve sert dokusuyla B. psenes’i kış soğuklarından korumaktadırlar.
Yaz döneminde erkek ve dişi ağaçlarda yeni sikonyumların gelişiminin başladığı görülür. İlkbahar ve yaz döneminde
oluşan sikonyumlardaki gal ve dişi çiçeklerin morfolojik farklılıklar taşıdıkları erkek çiçeklerin ise herhangi bir
farklılık içermedikleri görülür. Erkek ve dişi ağaçlarda en genç sikonyumlarda ostiol brakteleri sikonyumun iç kısımını
neredeyse tamamen doldurmuşlardır. Presikonyumlar (genç sikonyumlar) gelişirken reseptakulum çukuru derinleşmeye
başlar ve brakteler üst kutupta kalarak ostiolü çevrelerler. Olgun sikonyumların derisi sert, iç kabuğu beyazımsıdır.
Sikonyumun dış epidermisindeki tek hücreli sivri ve çok hücreli tüyler sikonyuma tüylü bir görünüm katarlar. Olgun
sikonyumlar erkek ağaçlarda yuvarlak, dişi ağaçlarda sivri ve koni şeklinde bir görünümdedirler. Erkek ağaç
sikonyumları olgun halde 8.8±0.2cm, dişi ağaçtakiler ise 10.4±0.3cm boyutuna ulaşırlar.
Anahtar Kelimeler: Ficus carica L., Dioik, Sikonyum, İncir, Gelişim Döngüsü
The Developmental Cycle of The Syconium In Dioecious Ficus carica L. (Moraceae)
Abstract
In the present study, the development of syconium was investigated in dioecious Ficus carica L.. The morphological
analysis of syconium was analyzed by stereomicroscope. Syconia were fixed in FAA (formalin-acetic-alcohol), then the
material was embedded in paraffin and sections (4-8μm) were prepared. Our findings of light microscope were
supported by SEM and fluorescence microscope.The male trees of F. carica is monoecious; and both male and female
flowers develop in the same bisexual syconium. The numerous female flowers cover the inner surface of syconium. A
syconium cosists of a receptacle, scale-like bracts surrounding the ostiole and flowers located on receptacle. In a male
tree, male flowers are located in a narrow band surrounding the ostiole while gall flowers line in the rest of syconium.
In spring period, the buds of syconium in male fig and the previous syconia coming from autumn are seen on the trees.
These syconia are protected by tight and hard tissue in the course of winter. New syconia develop on male and female
tress during the summer period. The morphological differences of gall and female flowers in spring and summer are
obvious whereas the male flowers do not show any differences. The ostiole bractes almost completely fill the inner
surface of the youngest syconium in the male and female trees. While presikonia grow, the cavity of receptacle start to
deepen and the bracte enclose the ostiole. Skin of mature syconium is tough and the inner bark is whitish .The external
epidermis of syconium bears unicellular and multicellular hairs. Mature syconia in male trees are rounded, however
they are pointy and conical in the female trees. Although the syconia in mature male trees are 8.8 ± 0.2cm of size, they
reach 10.4 ± 0.3cm in the female trees.
Keywords: Ficus carica L., Dioecious, Syconium, Fig, Developmental Cycle
97
Türkiye endemiği Lathyrus czeczottianus (Fabaceae)’un antioksidan kapasitesinin incelenmesi
Ramazan Ceylan, Gökhan Zengin, Abdurrahman Aktümsek
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Konya
[email protected]
Özet
Lathyrus cinsinin üyeleri geleneksel Anadolu tıp hekimliğinde çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Lathyrus czeczottianus’dan elde edilen metanolik ekstraktının antioksidan kapasitesi, demir (FRAP) ve bakır
(CUPRAC) indirgeme gücü testlerini içeren iki farklı kimyasal test ile araştırıldı. Buna ek olarak bu ekstraktın toplam
fenolik ve flavonoid içeriği hesaplandı. Antioksidan kapasite EC 50 (absorbansın 0,5 olduğu etkili konsantrasyon) olarak
verildi. Toplam fenolik ve flavonoid içeriği sırasıyla 222.96 mgGAE/g ve 24.66 mgRE/g olarak bulundu. EC 50
değerleri, FRAP testinde 0.40 mg/ml ve CUPRAC testinde 0.28 mg/ml’dir. Bu bulgular, bu türün gıda, farmakoloji ve
kozmetik dahil bazı sektörlerde, önemli bir doğal antioksidan kaynağı olarak kullanımını önermektedir.
Anahtar Kelimeler: Lathyrus, Antioksidan, Fenolikler, Flavaonoidler
Screening for antioxidant capacity of Lathyrus czeczottianus (Fabaceae), endemic to Turkey
Abstract
The members of Lathyrus genus have been used for treatment of several ailments in traditional Anatolian medicine.
Antioxidant capacity of methanolic extract obtained from Lathyrus czeczottianus was investigated two different
chemical assays including ferric (FRAP) and cupric reducing power (CUPRAC) assay. Moreover, total phenolic and
flavonoid content in this extract was calculated. Antioxidant capacity was expressed as EC 50 (the effective
concentration at absorbance was 0.5). Total phenolic and flavonoid content were found to be 222.96 mgGAE/g extract
and 24.66 mgRE/g extract, respectively. EC 50 values were 0.28 mg/ml in FRAP assay and 0.40 mg/ml in CUPRAC
assay. These findings suggest that this species could serve as an important natural resource of antioxidants for using in
the some industries, including food, pharmacology and cosmetics.
Keywords: Lathyrus, Antioxidant, Phenolics, Flavanoids
98
Bucak Sığla Ormanı Tabiat Parkı ve Karacaören Barajları Çevresinin Epifitik Bryofit Florası
ve Vejetasyonu (Burdur, Türkiye)
Recep Kara¹, Mevlüt Alataş², Tülay Ezer¹, Nevzat Batan³, Turan Özdemir³
Nigde Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Niğde
2
Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü, Zonguldak
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Trabzon
1
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Bucak Sığla Ormanı Tabiat Parkı ve Karacaören Barajları çevresinin epifitik bryofit florası ve
vejetasyonu araştırılmıştır (Burdur, Turkey). 2012-2013 yılları arasında, ağaç gövdeleri üzerinden toplanan 221 bryofit
örneğinin değerlendirilmesi sonucunda 15 familya ve 19 cinse ait 37 takson (8 ciğerotu, 29 karayosunu) tanımlanmıştır.
Ağaç gövdelerinden alınan farklı boyutlardaki 29 örneklik alanın Braun-Blanquet metodu ile değerlendirilmesi
sonucunda ise Fabronion pusillae alyansına ait Leptodonto smithii-Leucodontetum sciuroidis ve Cryphaeetum
heteromallae birlikleri ile Cryphaeetum heteromallae-orthotrichetosum diaphani alt birliği Türkiye’den ilk kez
belirlenmiştir. Ekolojik ve floristik yönden incelenen sintaksonların hayat formu ve yaşam stratejisi analizleri
yapılmıştır. Yaşam formlarından weft (saçak şeklinde) ve cushion (yastık)’un, yaşam stratejilerinden ise Ag (oldukça
yüksek eşeyli üreme gücüne sahip perennial kalıcı)’nin baskın olduğu görülmüştür. Ayrıca, floristik listedeki
taksonların çoğunun; mezofit (yarı kurak), fotofit (açık alan veya kısmen gölge seven) ve subnötrofit karakterde olduğu
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Epifitik, Bryofit, Flora, Vejetasyon, Burdur.
The Epiphytic Bryophyte Flora and Vegetation of Bucak Sweetgum Forest Nature Park and
Karacaören Dams Environment (Burdur, Türkiye)
Abstract
In this study, epiphytic bryophyte flora and vegetation were investigated of the Bucak Sweetgum Forest Nature Park
and Karacaören Dams Environment (Burdur, Turkey). Between the years 2012-2013, as a result of identification of the
221 epiphytic bryophyte samples collected from the trunks of trees; total of 37 taxa (8 liverworts, 29 mosses) belonging
to 19 genera and 15 families were determined. As a result of the evaluation of 29 relevés in different sizes taken from
trunks of trees by Braun-Blanquet method, Leptodonto smithii-Leucodontetum sciuroidis and Cryphaeetum
heteromallae associations with Cryphaeetum heteromallae-orthotrichetosum diaphani subassociation which belonging
to the Fabronion pusillae alliance were detected for the first time from Turkey. The life forms and life strategies of
syntaxa have been analyzed with regard to ecological and floristic. Weft and cushion are dominant of the life forms
while Ag (Perennial permanents with high sexual reproductive effort) is dominant of the life strategies. In addition, the
most taxa of floristic list are determimed mesophyt, photophyt and subneutrophyt as a character.
Keywords: Epiphytic, Bryophyte, Flora, Vegetation, Burdur.
99
Chlorella vulgaris’de Yüksek Sıcaklığın Askorbat Peroksidaz Gen İfadesi Üzerine Etkisi
Sedef Akcaalan, Dilek Unal-Ozakca
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Bilecik, Türkiye
[email protected]
Özet
Sıcaklık stresi en temel çevresel faktörlerden biridir ve bitkinin büyüme, gelişme ve fotosentetik birimleri ile ilgili
süreçlerde önemli değişimleri teşvik eder. Bu çalışmada bir yeşil alg olan Chlorella vulgaris de kısa süreli yüksek
sıcaklığın etkileri fizyolojik ve transkripsiyonal seviyede araştırılmıştır. Sonuçlarımıza gore 45 °C sıcaklığa maruz
bırakılan kültürlerde büyüme oranı ve klorofil a/b oranında sıcaklığa bırakma süresinde bağlı olarak değişimler tespit
edilmiştir. Kloroplastik askorbat peroksidaz (APX) genin ifadesi yarı-nicel RT-PCR kullanılarak belirlenmiştir. apx
genin transkripsiyonal seviyesine ait sonuçlarımıza göre, C. vulgaris’de yüksek sıcaklık koşullarında apx transcript
seviyesinin önemli bir faktor olabileceğine işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler: askorbat peroxidaz, Chlorella vulgaris, yüksek sıcaklık stresi, klorofil
The Effect of High Temperature on Ascorbate Peroxidase Gene Expressions in The Chlorella
vulgaris
Abstract
Temperature stress is one of the major abiotic factors and induces significant changes in normal physiological processes
such as plant growth, development, and photosynthetic apparatus. In this study the effects of short term higher
temperature condition in green algae Chlorella vulgaris were investigated at physiological and transcriptional level. Our
results suggest that exposed to 45 °C temperature leads to physiological processes such as growth rate, and chlorophyll
a/b ratio in an exposure temperature and time dependent manner. The expression of chloroplastic ascorbate peroxidase
(APX) gene was quantified using semi-quantative RT-PCR. According to our APX gene transcription level results, we
found that transcription of this gene was significantly reduced for 48 and 72 h. These results indicated that high
temperature condition could be an important factor that affects the photosynthetic and ascorbate peroxidase transcript
level in C. vulgaris.
Keywords: Ascorbate peroxidase, C. vulgaris, heat stress, chlorophyll
100
Bazı Endemik Stacyhs Türlerine Ait Tohum Morfolojilerinin Elektron Mikroskobuyla
İncelenmesi
Sema Leblebici1, Sabri Özyurt2
1
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Bilecik
2
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kütahya
[email protected]
Özet
Lamiaceea familyası tropikal ve subtropikal bölgelerde yayılış gösteren fakat orijini Akdeniz bölgesi olan bir
familyadır. Lamiaceae familyasının en büyük cinslerinden biri olan Stachys cinsi yaklaşık 300 tür içerir ve tek ya da çok
yıllık, otsu ya da çalı formunda olan bir cinstir. Bu cins Türkiye’de 101 takson ile temsil edilir. Bu 101 taksonun, 72
tanesi teşhis edilmiştir ve 29’u endemiktir. Stachys cinsinin endemizm oranı ise %40’tır.
Bu çalışmada Eskişehir ve Kütahya’da yayılış gösteren 6 farklı endemik Stachys taksonuna ait tohumlar kullanılmıştır.
Stachys taksonlarının tohum yüzey morfolojisini incelemek için Scanning Electron Mikroskobu kullanılmıştır.
Taksonlara ait tohum mikromorfolojik karakterleri arasında belirgin farklılıklar tespit edilmiştir. Bu farklılıklar Stachys
cinsine ait türler için belli bir düzeyde taksonomik kriter olarak diğer morfolojik özellikler ile kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Stachys, Tohum, Scanning Elektron Mikroskobu
Scanning Electron Microscopic Examination of the Seeds Morphalogy of Some Endemic
Stachys Species
Abstract
The family Labiatae (Lamiaceae) is widespread in tropical and subtropical regions, but the chief centre is the
Mediterranean region. Stachys, occurring in about 300 species as annual or perennial herbs or small shrubs and is one of
the largest genera of the Lamiaceae. This genus is presented as 121 taxa in Turkey. Of the 101 Stachys species reported
in Turkey, 72 are described, and of these 29 are endemic. The rate of endemism for the Stachys genus is 40%.
In this study six different endemic Stachys taxa (Stachys annua subsp. cilicia, S. setifera subsp. lycia, S. sosnowskyi, S.
tmolea, S. cretica subsp. anatolica, ve S. iberica subsp. iberica var. densipilosa)seeds were used which is spread in
Eskişehir and Kütahya. Scanning electron microscopy was used to examine the seeds surface of the Stachys species.
Distinct differences were found among the micromorphological characters of the seeds of Stachys taxa. These variations
can be used as a taxonomic criterion of specific level for genus with other morphological features.
Keywords: Lamiaceae, Stachys, Seed, Scanning Electron Microscop
101
Ayçiçeğinde (Helianthus annuus L.) Anter Kültürü Üzerine Araştırmalar
Sergun Dayan1, Hayati Arda2
1
Trakya Üniversitesi Havsa Meslek Yüksekokulu, Havsa, Edirne
2
Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Edirne
[email protected]
Özet
Bu çalışmada orabanş ve mildiyöye dayanıklılık geni taşıyan melez ayçiçeği ıslah hattı kullanılmıştır. Tohumlar Trakya
Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nden elde edilmiştir. Ayçiçeği kapitulumları 70 günlük bitkilerden elde edilmiş önce
%15’lik ticari Domestos çamaşır suyunda 20 dk ardından % 70’lik alkol çözeltisinde 2 dk süre ile çalkalanmış ve üç
defa steril distile su ile durulanmıştır. Değişik boylardaki kapitulum ve çiçeklerden elde edilen anterler besi ortamına
aktarılmıştır. MS temel besi yeri NAA’nın ve/veya BA’nın dört farklı konsantrasyonu (0-0,5-1-2 mg/l) ile kombine
edilmiştir. Yapılan gözlemler sonucunda en uygun gelişim evresindeki mikrosporların 3-4 mm boyundaki çiçeklerde
bulunan anterlerde olduğu belirlenmiştir. En yüksek kallus oluşum yüzdesi 2 mg/l NAA ve 2 mg/l BA içeren MS
ortamda %100 olarak bulunmuştur. Anterlerde gözlenen kararmayı engellemek için PVP (% 0,1 ve 0,5) kullanımının
başarılı olmadığı tespit edilmiştir. Elde edilen kalluslar (0,5-1 veya 2 mg/l BA) ve/veya 0,1 mg/l NAA içeren MS besi
ortamına aktarılmış fakat rejenerasyon elde edilememiştir. Anterlerden elde edilen kallus hücreleri incelendiğinde
bazılarının haploid bazılarınınsa diploid olduğu gözlenmiştir. Bu sonuçlara dayanarak gelişen kallusların mikrospor
kökenli olduğu değerlendirilmektedir. Son olarak, Türkiye tarımında önemli bir yeri olan ayçiçeğinin ıslah
araştırmalarında in vitro tekniklerin kullanılması açısından çalışmamızın yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu araştırma
Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından TÜBAP 2009-92 no’lu proje ile desteklenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Androgenesis, Ayçiçeği, Haploid Kültür, in vitro
Researches on Anter Culture of Sunflower (Helianthus annuus L.)
Abstract
In this study, hybrid sunflower breeding line that carries resistance genes to orobanche and downy mildew was used.
Seeds were taken from Trakya Agricultural Research Institute. Capitula obtained from 70 days old plants were shaken
with commercial bleach (15%, 20 minutes) and ethanol (70%, 2 minutes) respectively and then were rinsed with sterile
distilled water. Anthers obtained from different sized capitula and flowers were transferred to the nutrient media. MS
basic nutrient medium was combined with four different concentrations (0-0,5-1-2 mg/l) of NAA and/or BA. As a result
of observations, it was determined that microspores at appropriate stages of development were found in anthers
obtained from flowers 3-4 mm in length. Maximum callus induction (100%) was observed when MS medium including
2 mg/l NAA and 2 mg/l BA was used. It is determined that the usage of PVP (0,1 or 0,5 %) was not successful to
overcome the anther browning. There was no regeneration when anthers were transferred to MS medium including BA
(0,5-1 or 2 mg/l) and/or 0,1 mg/l NAA. When the anther-derived callus was investigated it was observed that there were
both haploid and diploid cells too. According to these results, it is believed that callus were formed from microspores.
Finally, it is considered that our study will be useful for in vitro investigations on breeding of sunflower that is an
important agronomic plant in Turkey. This research was supported by Trakya University Academic Research Projects
Unit (Project number: TÜBAP 2009-92).
Keywords: Androgenesis, Haploid Culture, in vitro, Sunflower
102
Bayat (Afyonkarahisar) Kilimlerinde Kök Boyası için Kullanılan Bitkiler ve Elde Edilişi
Süleyman Arı1, Mustafa Kargıoğlu1, Mehmet Temel1
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, Afyonkarahisar
[email protected]
Özet
Bu çalışma, 2013 yılında Bayat (Afyonkarahisar) ve köylerinde yaygın olarak yapılan kök boyalı kilimlerin yapılışı,
kök boyasının elde edilişi ve boyalar için kullanılan bitkiler üzerine yapılmıştır. Kök boyalı kilimlerin daha sağlıklı
oldukları için tercih edilmeleri kök boyacılığının gelişmesine ve bu alanda çalışan insanların daha da bilinçlenmesine
sebep olmaktadır. Kök boyası için kullanılan bitkilerden elde edilen renk kalitesi ve özelliği, yörede kullanım açısından
oldukça önemlidir. Bayat kilimlerinin dünyaca ünlü olmasının sebebi, bitkilerden elde edilmiş boyalara kimyasal madde
katılmaması ve elde edilen renklerin saf yüne işlenmesidir. Ayrıca bu yöreye ait doğal balçık çamuru siyah rengin
oluşmasına, renklerin birbirine karışmamasına ve renklerin solmamasını sağlamaktadır. Yörede, dokumacılıkta
Cistaceae, Rubiaceae, Juglandaceae, Fabaceae, Fagaceae, Liliaceae, Berberidaceae, Papaveraceae, Malvaceae, Moracea
familyalarına ait 11 takson kullanılmaktadır. Kilim dokumacılığında kilimleri özel kılan renklerin ve motiflerin
oluşmasını Cistus laurifolius L., Rubia tinctorum L., Juglans regia L., Indigofera tinctoria, Quercus ithaburensis Decne.
subsp. macrolepis (Kotschy) Hedge et Yalt. taksonlarından elde edilen boyalardır.
Anahtar Kelimeler: Kök boya, Bayat kilimleri, Afyonkarahisar
The Plants Used for Root Dyes in Bayat Rugs (Afyonkarahisar) and the Way of Getting Dyes
Abstract
This study is done to explain how to make Bayat Rugs by root dyes, the way of getting root dyes, and the plants used
for dyes in Bayat (Afyonkarahisar) and in its vilages in 2013. Preference of root dyed kilim for being more healthy has
caused development of root dyes and becoming conscious for local people. Quality of collor and properties of root dyes
from plants are very important to use in this region. The main reason for being famous Bayat Rugs in the world is not
to mix natural dyes with chemical matter and to be dyed to pure wool. Natural mud in this region provides to form dark
collor, not to mix collors with each other and not to get pale of collors. 11 taxa belong to Cistaceae, Rubiaceae,
Juglandaceae, Fabaceae, Fagaceae, Liliaceae, Berberidaceae, Papaveraceae, Malvaceae, Moracea families have been
used for dying textile. The dyes getting from Cistus laurifolius L., Rubia tinctorum L., Juglans regia L., Indigofera
tinctoria, Quercus ithaburensis Decne. subsp. macrolepis (Kotschy) Hedge et Yalt. give special collars and motif to the
Bayat Rugs.
Keywords: Root dye, Bayat rugs, Afyonkarahisar
103
Türkiye’den bazı Ribes L. örneklerinde SSR polimorfizmi
Ayşe Gül Çelenk1, Tamer Özcan1
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Süleymaniye, Fatih, İstanbul, Türkiye
1
[email protected]
Özet
Bu çalışma kapsamında, doğal populasyonlarından toplanan 7 Ribes alpinum, 2 Ribes bieberstenii ve 1 Ribes uva-crispa
örneğinde, taksonomik sınırları ve tür içi varyasyonları gözlemlemek amacıyla SSR bant profillerindeki farklılıklar
analiz edilmiştir. 10 SSR primeri kullanılarak üretilen toplam bant sayısı 172 olup, 50 ila 330 bç. arasında dağılım
göstermektedir (her bir primer için ortalama 17.2 bant). İncelen Ribes örneklerinde %91.2’lik genetik çeşitliliğe karşılık
gelen toplam 157 bant polimorfiktir. Her bir primer için üretilen bant sayısı 6 ila 32 arasında değişmektedir.
Çalışmadaki verilere dayanarak, Ribes örneklerinin türler arası ve tür içi düzeylerde taksonomik ve filocoğrafik
ilişkilerini gösteren bir ayırım sağlanmıştır. Elde edilen sonuçlar, Anadolu’daki Ribes gen havuzunun
karakterizasyonunda ve ıslah çalışmalarında uygun genotiplerin seçilmesi amacıyla tamamlayıcı veriler olarak
kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Polimorfizm, Ribes, SSR, Taksonomi
SSRs polymorphism in some Ribes L. accessions from Turkey
Abstract
The variability of SSRs patterns were analysed for taxonomical delimitations and intraspecific variations in 7 Ribes
alpinum, 2 Ribes bieberstenii and 1 Ribes uva-crispa accessions collected from their natural populations. The total
amplified producs of 10 SSRs primers were 172 between 50 and 330 bp (average of 17.2 bands per primer), of which
157 bands were polymorphic between Ribes accessions, corresponding to 91.2 % genetic diversity. The number of
bands for each SSRs primer varied from 6 to 32. Segregations of Ribes accessions at specific and intraspecific levels
were accomplished showing taxonomical and phylogeographical relations. Obtained results can be used as
complementary data in characterisations of Ribes gene pool in Anatolia and selection of the germplasms suitable for
crop improving.
Keywords: Polymorphism, Ribes, SSR, Taxonomy
104
Anadolu’nun Capparis L. gen havuzundaki varyasyona retrotranspozonlar arası polimorfizm
(IRAP) ve tohum protein profilleri açısından bir bakış
Mehmet Çelik1, Tamer Özcan1
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Süleymaniye, Fatih, İstanbul, Türkiye
[email protected]
1
Özet
Türkiye’nin 10 farklı grid sistem karesini temsil eden toplam 15 lokaliteden toplanan örnekler, Capparis L. gen
havuzundaki polimorfizmi gözlemlemek amacıyla IRAP ve tohum protein profilleri açısından analiz edilmiştir. Çalışma
sonucunda incelenen örnekler arasında IRAP (%93) ve tohum protein (%55) bant modellerinde yüksek düzeyde
polimorfizm tespit edilmiştir. C. spinosa ve C. ovata’nın tür düzeyinde ayırımı, tür içi varyasyonları ve eko-coğrafik
dağılımları, dendrogramlar ve PCA analizleriyle değerlendirilmiştir. IRAP ve tohum proteinlerinden elde edilen veriler,
her iki markör sistemi arasında anlamlı bir korelasyon olduğunu göstermektedir (p< 0.0001). Genomik/proteomik
markör sisteminin kombinasyonu, Capparis gen havuzundaki genetik çeşitliliğin belirlenmesinde, ekolojik olarak
toleranslı ve ürün verimi yüksek genotiplerin kimliklendirilmesinde yararlı bir yaklaşım olarak kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: Capparis, Gen Kaynakları IRAP, Tohum Proteini, Varyasyon
An aspect of genetic variation in Capparis L. gene pool in Anatolia revealed by IRAP and seed
protein patterns
Abstract
15 accessions from 10 different grid square of Turkey were analysed based on IRAP and seed protein patterns in order
to observe the polymorphism in the gene pool of Capparis. High levels of polymorphisms were detected with IRAP
primers (93%) and seed protein electrophoresis (55.5%). Specific delineation between C. spinosa and C. ovata, and
segregations of the accessions related to infraspecific status and eco-geographical distributions were presented in the
dendrograms and PCA analysis. Significantly correlation between IRAP markers and seed protein profiles of the
specimens was detected (p< 0.0001). Combination of genomic/proteomic marker systems may be useful approach for
determining the broad genetic diversity in gene pool of Capparis, identification of the germplasms and ecologically
tolerant genotypes in breeding programs.
Keywords: Capparis, Genetic resources, IRAP, Seed Protein, Variation
105
Teucrium (Lamiaceae) Cinsine Ait Bazı Taksonların Karyotip Analizleri
Taner Özcan1, Fahim Altınordu2, Esra Martin2, Tuncay Dirmenci1
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, Balıkesir
Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoteknoloji Bölümü, Konya
1
2
[email protected]
Özet
Ülkemizin farklı doğal populasyonlarından 2012-2014 yılları arasında toplanan Teucrium L. (Lamiaceae) cinsine ait
Teucrium chamaedrys L. subsp. chamaedrys (2n=64), T. hircanicum L. (2n=32), T. lamiifolium d'Urv. subsp.
stachyophyllum (P.H.Davis) Hedge & Ekim (2n=32), T. multicaule Montbret & Aucher ex Benth. (2n=30) ve T.
orientale L. var. puberulens Ekim (2n=28) taksonlarının kromozom sayıları ezme-yayma preparasyon tekniği ile
karyomorfolojik özellikleri ise Görüntü Analiz Sistemi (Bs200Pro) aracılığı ile belirlenmiştir. Karyotip Analizleri
yapılarak idiyogramları çizilmiştir. Cinse ait taksonlarda 2n=28, 30, 32 ve 64 olmak üzere dört farklı kromozom sayısı
tespit edilmiştir ve T. orientale var. puberulens taksonunun kromozom sayısı tür için yeni kayıttır. Çalışılan taksonlarda
kromozomlar metasentrik ve submetasentrik tipdedir. En büyük kromozom uzunluğu 2,71 µm ile T. multicaule
taksonunda, en küçük kromozom uzunluğu 1,03 µm ile T. orientale var. puberulens taksonunda gözlemlenmiştir.
Sırasıyla en büyük toplam haploid kromozom uzunluğu (45,37 µm), en büyük kol oranı (2,85) ve en küçük nispi boy
yüzdesi (2,34) T. chamaedrys subsp. chamaedrys taksonunda gözlemlenmiştir. Sırasıyla en küçük toplam haploid
kromozom uzunluğu (19,68 µm), en küçük kol oranı (1,00) ve en büyük nispi boy yüzdesi (10,67) T. orientale var.
puberulens taksonunda gözlemlenmiştir. Böylece Türkiye’ de doğal olarak yetişen Teucrium cinsinin bazı taksonlarında
yapılan karyolojik incelemeler sonucunda her taksonun karyotip analizleri ilk kez belirlenmiştir. Araştırma sonuçları
cinsin karyolojisine katkıda bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Karyotip, Kromozom, Teucrium, Görüntü Analiz
Karyotype Analysis of Some Taxa Belonging to Teucrium (Lamiaceae) Genus
Abstract
Chromosome numbers of Teucrium chamaedrys L. subsp. chamaedrys (2n=64), T. hircanicum L. (2n=32), T.
lamiifolium d'Urv. subsp. stachyophyllum (P.H.Davis) Hedge & Ekim (2n=32), T. multicaule Montbret & Aucher ex
Benth. (2n=30) and T. orientale L. var. puberulens Ekim (2n=28) belonging to Teucrium L. (Lamiaceae) genus which
are collected from the different natural populations of our country among the 2011-2014 years were determined with
using squashing-spreading preparation techniques and also karyomorphological features were determined with using
Image Analysis System (Bs200Pro). The Karyotype Analysis were done ideograms were drawn. Four different
chromosome numbers of the taxa belonging to the genus which are as 2n=28, 30, 32 and 64 were identified and the
chromosome number of T. orientale var. puberulens is a new record for this species. The chromosome types of the
studying taxa are metacentric and submetacentric. Length of the largest chromosome was observed as 2.71 µm in T.
multicaule taxon, length of the shortest chromosome was observed as 1.03 µm in T. orientale var. puberulens taxon
Length of the totally largest haploid chromosome, the largest arm ratio and the smallest percentage of proportional
length were observed as 45.37 µm, 2.85 and 2. 34 in T. chamaedrys subsp. chamaedrys taxon, respectively. Length of
the totally haploid chromosome, the shortest arm ratio and the biggest proportional length ratio were observed as 19.68,
1,00 and 10,67 in T. orientale var. puberulens taxon, respectively. So, karyotype analysis of the some taxa distributing
naturally in Turkey and belonging to Teucrium genus were identified for the first time as a result of the some
karyological investigations. Investigation results are contributing to karyology of the genus.
Keywords: Lamiaceae, Karyotype, Chromosome, Teucrium, Image Analysis
106
Teucrium (Lamiaceae) Cinsi Stachyobotrys Seksiyonu Üyelerinin Mikromorfolojik Olarak
Karşılaştırılması
Taner Özcan1, Gülay Ecevit Genç2, Tuncay Dirmenci1
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, Balıkesir
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik A.B.D., İstanbul
1
2
[email protected]
Özet
Dünya üzerinde 360’tan fazla taksona sahip olan Teucrium L. cinsinin Türkiye’de son yapılan çalışmalarla tür sayısı
34’e (46 takson) yükselmiştir. Bu cins Türkiye ve Doğu Ege Floraları’nda sekiz seksiyona ayrılmıştır. Yeni keşfedilen
Teucrium aladaghense Vural & H.Duman türü ile birlikte takson sayısı 4’e yükselen Stachyobotrys (Benth.) Kæstner
seksiyonu ise bu seksiyonlardan birisidir. Stachyobotrys seksiyonunu oluşturan diğer taksonlar ise T. lamiifolium d’Urv
subsp. lamiifolium, T. lamiifolium d’Urv subsp. stachyophyllum (P.H.Davis) Hedge & Ekim ve T. hircanicum L.’dur.
Teucrium cinsinde tüy mikromorfolojisi seksiyonların ve seksiyon içi teşhislerin yapılmasına katkı sağlamaktadır.
Nutlet, kaliks, gövde ve yaprak tüyleri teşhiste en çok kullanılanlardır. Bu çalışmada Stachyobotrys seksiyonuna ait dört
taksonun nutlet ve yaprak tüy mikromorfolojisi incelenmiştir. Yaprak alt ve üst yüzeyleri ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
Ayrıca nutletlerin şekilleri de incelenmiştir. Sonuç olarak; sapsız peltat salgı tüyleri bütün taksonların yaprak (alt ve üst)
ve nutletlerinde görülmüştür. Kısa saplı salgı tüyleri ise sadece T. lamiifolium s.l.’da bulunmakta olup sadece
yapraklardadır. T. hircanicum ve T. aladaghense yapraklarında ince duvarlı örtü tüyleri bulunurken T. lamiifolium s.l.
ise kalın duvarlı örtü tüyleri içermektedir. En uzun örtü tüyleri T. hircanicum’da bulunmaktadır. T. hircanicum ve T.
lamiifolium subsp. lamiifolium nutletlerinde örtü tüyleri de bulunurken diğerleri sadece salgı tüyü içermektedirler.
Nutlet şekilleri ise T. lamiifolium s.l.’da yuvarlak, küresel; T. hircanicum’da yuvarlak, dikdörtgenimsi ve T.
aladaghense’de ise yuvarlak, eliptik-ters yumurtamsıdır. Yapılan bu çalışma ile yeni türün diğer seksiyon üyelerinden
farkları da açıkça ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Teucrium, Stachyobotrys, Mikromorfoloji, Türkiye
Comparison of the Members of Teucrium (Lamiaceae) Genus the Section Stachyobotrys With
Micromorphologically
Abstract
The number of species of the genus Teucrium L. has risen to 34 (46 taxa) with the last investigations in Turkey. This
genus divided to 8 sections in Flora of Turkey and the East Aegean Islands. The sect. Stachyobotrys (Benth.) Kæstner
whose taxa number has risen 4 with the new discovered T. aladaghense Vural & H.Duman species is one of these
sections. The other taxa of the sect. Stachyobotrys are T. lamiifolium d’Urv subsp. lamiifolium, T. lamiifolium d’Urv
subsp. stachyophyllum (P.H.Davis) Hedge & Ekim and T. hircanicum L. Trichome micromorphology contribute to
identification of the sections and the inter-sections in the genus Teucrium. nutlet, calyx, stem and leaf trichomes are the
most using ones in classification. In this study, trichome micromorphology of nutlet and leaf of the four taxa belonging
to the sect. Stachyobotrys were investigated. Abaxial and adaxial sides of leaves were separately evaluated. Also, the
shapes of the nutlets were investigated. Consequently, sessile glandular trichomes exist on the nutlets and leaves
(abaxial and adaxial) of all taxa. On the other hand, short clavate trichomes are only on T. lamiifolium s.l. and only on
the leaves. There are thin-walled eglandular trichomes on the leaves of T. hircanicum and T. aladaghense but T.
lamiifolium s.l. have thick-walled eglandular trichomes. Besides all of the eglandular trichomes are micro-papillated.
Also, the longest eglandular trichomes are on T. hircanicum. There are also eglandular trichomes on the nutlets of. T.
hircanicum and T. lamiifolium subsp. lamiifolium, the other taxa have only glandular trichomes. As the nutlet shapes,
nutlets are rotund-orbicular on T. lamiifolium s.l., rotund-oblong on T. hircanicum and rotund, elliptic-obovate on T.
aladaghense. Differences of the new species from the other members of the section clearly put forth.
Keywords: Lamiaceae, Teucrium, Stachyobotrys, Micromorphology, Turkey
107
Zea mays L. ve Amaranthus retroflexus L. üzerinde 2-[(5-Kloropiridin-2-il)imino]-3-fenil-5(tiyofen-2-il metiliden)-1,3-tiyazolidin-4-on Bileşiğinin Herbisidal Etkilerinin Araştırılması
Tuğçe Erürker1, Tülay Tuğcu2, Gül Cevahir Öz1
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Botanik Bölümü, İstanbul
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, İstanbul
1
2
[email protected]
Özet
İminotiyazolidinonlar ve türevleri, makro halkalı kompleks ilâçların yapılarında yer alıyor olmaları, endüstrideki
uygulamaları ve biyolojik özelliklerinden dolayı farmasötik amaçlı araştırmalarda kullanılmaları nedeniyle
heterohalkalı bileşikler içinde önemli bir yer tutmaktadırlar. Bu heterosiklik bileşikler; herbisidal, fungusidal,
bakterisidal ve pestisidal gibi farklı biyolojik aktiviteler de göstermektedir. Yabancı kırmızı köklü tilki kuyruğu türleri
(Amaranthus spp.) dünyada ekonomik bakımdan oldukça önemli yabancı ot türleridir. Bu türlerden de özellikle
Amaranthus retroflexus L. Avrupa ve Türkiye'de büyük öneme sahip 10 yabancı ot türünden birisidir. Çok değişik
kültür bitkisi alanlarında önemli sorunlara neden olan bu cinse mensup türler ile mücadele edilmesi kaçınılmazdır.
Yabancı kırmızı köklü tilki kuyruğu(Amaranthus) mücadelesinde Türkiye'de mısır ekim alanlarının önemli yabancı
otlarından bir tanesidir. Bu çalışmada, 2-[(5-kloropiridin-2-il)imino]-3-fenil-5-(tiyofen-2-ilmetiliden)-1,3-tiyazolidin-4on bileşiğinin laboratuvar ortamında Zea mays L. ve Amaranthus retroflexus L. üzerindeki herbisidal aktivitesi
incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda, petri çalışmaları yürütülmüştür. Uygulama; su ön işlemi yapıldıktan sonrabeş
farklı dozda ve sırasıyla 10, 20, 40, 60 mL/L ön işlemleri yapıldıktan sonra suda yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Amaranthus retroflexus L., İminotiyazolidinon, Zea mays L.
Zea mays L., and Amaranthus retroflexus L. on the 2 - [(5-Chloropyridin-2-yl) imino]-3phenyl-5-(thiophen-2-yl methylidene)-1,3-thiazolidine-4-one Compound of the Effect of
herbicidal
Abstract
Iminothiazolidinones and derivatives have an important place in the area of heterocyclic compounds because of their
presence in the structures of macrocyclic complex drugs, their applications in industry and usage in pharmaceutical
researches due to their biological properties. These heterocycles display diverse biological activities such as herbicidal,
fungicidal, bactericidal and pesticidal. Pigweeds, Amaranthus spp. (Amaranthaceae) species economically important at
worldwide. Especially, Amaranthus retroflexus L. is one of the ten weed species of greatest economic importance in
Europe and Turkey. To control of the species belonging this genus which are causing important problems in several
agricultural crops land is inevitable. Redroot pigweed (Amaranthus retroflexus L) is a major grass weed in sereals in
Turkey. In this study, 2-[(5-chloropyridin-2-yl)imino]-3-phenyl-5-(thiophen-2-ylmethylidene)-1,3-thiazolidin-4-one on
the herbicidal activity was investigated Zea mays L. and Amaranthus retroflexus L. in laboratuary setting. With this
objectives is mind, petri experiments were established. Application were made after pre-treatment with water at five
different doses and respectively 10, 20, 40, 60 ml / L of water after pretreatment.
Keywords: Amaranthus retroflexus L., Iminothiazolidinone, Zea mays L.
108
Aladağlar Milli Parkının (Türkiye) Briyofit Florası
Tülay Ezer, Recep Kara, Turgay Seyli, Şadiye Gül Bozdoğan
Nigde University, Faculty of Science, Biology Department, 51100 Nigde, Turkey
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Aladağlar Milli Parkının briyofit florası araştırılmıştır. Milli parktan toplanan 3672 briyofit örneğinin
teşhis çalışmaları sonucunda toplam 249 takson (13 ciğerotu, 236 karayosunu) bulunmuştur. Bunlar arasından
Cephalozia ambigua C. Massal. ve Orthotrichum consimile Mitt. Türkiye ve Günaybatı Asya’dan ilk kez
kaydedilmiştir. Buna ek olarak, Marchantia polymorpha L. subsp. ruderalis Bischl. & Boisselier, Preissia quadrata
(Scop.) Nees, Physcomitrium eurystomum Sendtn, Schistidium sordidum I.Hagen, Brachythecium capillaceum
(F.Weber & D.Mohr) Giacom ve Hypnum bambergeri Schimp Türkiye’den ikinci kez kaydedilmiştir. Ayrıca toplam 57
takson Henderson’un Türkiye için uyarladığı kareleme sistemine göre C13 için yenidir.
Anahtar Kelimeler: Aladağlar Milli Parkı, Briyofit, Ciğerotu, Flora, Karayosunu, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından ile desteklenmiş olup
(proje no: 111T359) desteğinden dolayı teşekkür ederiz.
Bryophyte flora of Aladağlar National Park (Turkey)
Abstract
In this study, the bryophyte flora of Aladağlar National Park were investigated. Based on the result of identifications of
3672 bryophyte specimens collected from the national park, total of 249 taxa were found (13 liverworts, 236 mosses).
Among them, Cephalozia ambigua C. Massal. and Orthotrichum consimile Mitt. are recorded for the first time in
Turkey and Southwest Asia. In addition to, Marchantia polymorpha L. subsp. ruderalis Bischl. & Boisselier, Preissia
quadrata (Scop.) Nees, Physcomitrium eurystomum Sendtn, Schistidium sordidum I.Hagen, Brachythecium capillaceum
(F.Weber & D.Mohr) Giacom and Hypnum bambergeri Schimp. are recorded for the second time from Turkey. Also, a
total of 57 taxa new to C13, according to the grid-square in the system of Turkey adopted by Henderson.
Keywords: Aladağlar National Park, Bryophyte, Flora, Liverwort, Moss, Turkey
Acknowledgements: This study was supported by Scientific and Technological Research Council of Turkey (Project
Code: 111T359). We are indebted to the TUBITAK for financial support.
109
Origanum (Lamiaceae) Cinsi Üyelerinin Moleküler Filogenetik İlişkilerine Bir Bakış
Tuncay Dirmenci1, Türker Yazıcı1, Taner Özcan1, Ekrem Dündar2
1
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, Balıkesir
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir
2
[email protected]
Özet
Origanum L. (Lamiaceae) cinsi Türkiye'de 22 tür (25 takson) ile temsil edilmekte olup bunlardan 15 tanesi endemiktir
(Ayrıca 5 tane de hibrit bulunmaktadır). Origanum cinsinin Türkiye’de yetişen taksonları Amaracus (Gleditsch) Vogel,
Anatolicon Benth., Brevifilamentum Ietsw., Longitubus Ietsw., Chilocalyx (Briq.) Ietsw., Majorana (Miller) Ietsw.,
Origanum ve Prolaticorolla Ietsw. olmak üzere 8 seksiyon içerisinde değerlendirilmektedir. Bu çalışmada Origanum
cinsine ait bazı taksonların ITS ve trnL gen bölgeleri çalışılmıştır. DNA izolasyonu için Qiagen DNA izolasyon kiti
kullanılmıştır. İzolasyon sonrası ITS ve trnL bölgeleri standart PCR tekniğiyle çoğaltılmıştır. Deneylerimizde temel
olarak Brevifilamentum seksiyonu üyelerindeki karışıklığın çözülmesine ağırlık verilmiştir. Bu dizi farklılıkları
kullanılarak Brevifilamentum (O. acutidens (Hand.-Mazz.) Ietsw., O. haussknechtii Boiss., O. rotundifolium Boiss., O.
bargyli Mouterde, O. leptocladum Boiss.) seksiyonunun filogenetik akrabalıkları belirlenmiştir. Bu çalışmalarda şu
görülmüştür ki O. haussknechtii ve O. rotundifolium birbirine en yakın taksonlardır. O. acutidens ise bu iki türe en
yakın Brevifilamentum üyesidir. Bu sonuçlar morfolojik olarak da desteklenmektedir. Bu ve diğer çalışmalarla
Origanum cinsi üyelerinin moleküler filogenetik akrabalıkları açıkça ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Origanum, ITS, trnL, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-KBAG (Proje no:113 Z 225) tarafından desteklenmiştir.
A View To Molecular Phylogenetic Relationships of the Origanum (Lamiaceae) Members
Abstract
The genus Origanum L. comprises of 22 species (25 taxa) and 15 of them are endemic in Turkey (there are also 5
hibrits). Taxa of Origanum genus growing in Turkey are evaluated in the eight sections and which they are Amaracus
(Gleditsch) Vogel, Anatolicon Benth., Brevifilamentum Ietsw., Longitubus Ietsw., Chilocalyx (Briq.) Ietsw., Majorana
(Miller) Ietsw., Origanum and Prolaticorolla Ietsw. In this study, ITS and trnL gene regions of the some taxa of
Origanum were investigated. Qiagen DNA isolation kit was used for the DNA isolation. After the isolation, ITS and
trnL regions were amplified with using standard PCR technique. It is mainly focused on resolving of the confusion on
the sect. Brevifilamentum members in our experiments. Phylogenetic relationships of the sect. Brevifilamentum (O.
acutidens (Hand.-Mazz.) Ietsw., O. haussknechtii Boiss., O. rotundifolium Boiss., O. bargyli Mouterde, O. leptocladum
Boiss.) were identified with the using these sequence differences. It is showed that O. haussknechtii and O.
rotundifolium are the most related taxa in these studies. Besides, O. acutidens is the nearest Brevifilamentum member to
these two taxa. These results are supported with the morphological. The molecular phylogenetic relationships of the
members of Origanum will clearly identify with this and the other studies.
Keywords: Lamiaceae, Origanum, ITS, trnL, Turkey
Acknowledgement: This research was supported by TÜBİTAK-KBAG (Project number: 113 Z 225)
110
Bazı Origanum (Lamiaceae) Türlerinin Nutlet Yüzey Mikromorfolojisinin Karşılaştırılması
Gülay Ecevit Genç1, Tuncay Dirmenci2, Türker Yazıcı2, Taner Özcan2
1
İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik A.B.D., İstanbul
Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, Balıkesir
2
[email protected]
Özet
Nutlet yapıları ve nutlet tüylenmeleri son yıllarda taksonomik çalışmalarda yoğun olarak kullanılmaktadır. Lamiaceae
familyası üyelerinde meyve ile ilgili çalışmaların taksonomik açıdan olumlu sonuçlar verdiği görülmektedir. Origanum
L. cinsi ülkemizde 8 adet seksiyona ayrılmıştır. Literatürde, Origanum nutletleri ile ilgili çok fazla çalışma
bulunmamaktadır. Bu çalışmada farklı seksiyonlarda bulunan O. acutidens (Hand.-Mazz.) Ietsw., O. haussknechtii
Boiss., O. rotundifolium Boiss., O. majorana L., O. sipyleum L. türlerinin nutlet yüzeylerinin mikromorfolojisi
çalışılmıştır. Aynı seksiyonda bulunan O. acutidens, O. haussknechtii, O. rotundifolium (Brevifilamentum Ietsw.)
türlerinin nutlet yüzeyleri pustikulat, farklı seksiyonda bulunan O. majorana (Majorana (Mill.) Ietsw. ) türünün nutlet
yüzeyi ruminat ve diğer bir seksiyondan O. sipyleum (Amaracus (Gleditsch) Vogel) pustikulat-ruminat olarak
bulunmuştur. Nutletların renkleri ise açık kahverengiden koyu kahverengiye değişmektedir. Ek olarak, Nutlet şekilleri
ise aynı seksiyon üyeleri arasındaki ayırımı kolaylaştırmaktadır. O. haussknechtii ve O.rotundifolium yuvarlak nutleta
sahipken, O. acutidens ise ters yumurtamsı şekildedir. Diğer seksiyonlardan O. majorana yuvarlak, dikdörtgenimsi, ters
yumurtamsı nutleta ve O. sipyleum ise yuvarlak, dikdörtgenimsi yapıda nutleta sahiptir. Bu çalışma bu taksonlar ile
ilgili ilk kez yapılmıştır ve yapılacak diğer çalışmalara örnek oluşturacaktır.
Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Origanum, nutlet, Türkiye
Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-KBAG (Proje no:113 Z 225) tarafından desteklenmiştir.
Comparison of the Nutlet Surface Micromorphology of Some Origanum (Lamiaceae) Species
Abstract
In recent years, the nutlet shapes and the nutlet indumenta have been densely using in taxonomical studies. It has been
shown that studies about the nutlets in Lamiaceae family members give some favorable results in terms of taxonomical.
The genus Origanum L. was divided to eight sections in our country. In the literature, there are no too much studies
about the Origanum nutlets. In this study, the nutlet surface micromorphology of O. acutidens (Hand.-Mazz.) Ietsw., O.
haussknechtii Boiss., O. rotundifolium Boiss., O. majorana L., O. sipyleum L. which are the members of the some
different sections were investigated. The nutlet surface of O. acutidens, O. haussknechtii, O. rotundifolium
(Brevifilamentum Ietsw.) belonging to same section are pusticulate, nutlet surface of O. majorana (Majorana (Mill.)
Ietsw. ) species belonging to different section is ruminate and O. sipyleum (Amaracus (Gleditsch) Vogel) from the other
section was found pusticulate-ruminate. Besides, the colors of the nutlets change from light brown to dark brown. In
addition, nutlet shapes facilitate the separation among the members belonging to same sections. As O. haussknechtii and
O. rotundifolium have rotund nutlets, O. acutidens has obovate nutlets. From the other sections O. majorana has rotund,
oblong, obovate nutlets and O. sipyleum has rotund, oblong-shaped nutlets. This study was made about these taxa for
the first time and will set an example for the other studies.
Keywords: Lamiaceae, Origanum, nutlet, Turkey
Acknowledgement: This research was supported by TÜBİTAK-KBAG (Project number: 113 Z 225)
111
Ardahan Yöresinde Vicia villosa, Trifolium ochroleucum ve Onobyrchis altissima’nın
Antimikrobiyal ve Antioksidatif Etkisinin Araştırılması
Nurcan Erbil1, Vesile Düzgüner1, Cenk Durmuşkahya2, Yusuf Alan3
Ardahan Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, Ardahan
2
Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Manisa
3
Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muş
1
[email protected]
Özet
Bitkilerin mikroorganizmaları öldürücü etkisi ve antioksidan içerikleri gibi insan sağlığı için önemli olan özellikleri son
yüzyılda araştırmaların odağında olmuştur. Ardahan yöresi bitki florası bakımından oldukça zengin olmasına karşın, bu
bölgede doğal olarak yetişen bitkilerin antimikrobiyal activitesi ve antioksidan potansiyeli detaylı olarak
çalışılmamıştır. Bu çalışmada Ardahan yöresinden toplanan ve Fabaceae familyasına ait olan Vicia villosa, Trifolium
ochroleucum ve Onobrychis altissima antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteleri açısından incelendi. Her bitki için ayrı
ayrı, 10 gr kurutulmuş bitki numunesinin 300 ml metanol ile 6 saat ekstraksiyonu sonucu elde edilen metanol
ekstraktları hazırlandı. Vicia villosa, Trifolium ochroleucum ve Onobrychis altissima’nın metanol ekstraktlarının her
biri 10, 20, 40, 60, 80 ve 200 µl’lik konsantrasyonlarda 3 fungus, 4 gram negatif bakteri ve 3 gram pozitif bakteriye
karşı antimikrobiyal aktivite bakımından test edildi. Bitkilerin hayati mekanizmalarına katılan Glutatyon (GSH) düzeyi
spektrofotometrik olarak, Total Antioksidan Kapasiteleri (TAK) ise ELISA yöntemi ile ölçüldü. Fabacaeae familyasına
ait çalışılan bu türlerde antimikrobiyal aktiviteye rastlanamadı. Ancak tüm örneklerde GSH düzeyinin yüksek olduğu
saptanırken Trifolium ochroleucum (462.05 mmol/L) ekstraktlarında GSH düzeyinin diğer iki örnekten daha fazla
olduğu tespit edildi. Benzer şekilde total antioksidan kapasite ölçümlerinde de örneklerin anlamlı düzeylerde
antioksidan kapasiye sahip oldukları bulundu. Ancak antioksidan kapasitenin Vicia villosa ekstraktlarında diğer
örneklerden 1.5 kat daha yüksek olduğu görüldü. Sonuç olarak çalışılan örneklerde antimikrobiyal aktivite
bulunamamasına rağmen farklı çözücülerle ekstraktların hazırlanıp farklı mikroorganizmalar denenerek ölçümlerin
tekrarlanabileceği düşünülmektedir. Yem bitkisi olan bu türlerde yüksek düzeylerde antioksidan kapasitenin bulunması,
meracılığın yaygın olduğu bu bölgede bu bitkileri tüketen hayvanların et ve süt kalitesine olumlu etki göstereceği
kanısına varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Antimikrobiyal, Antioksidan, Fabacaeae, Glutatyon
The Investigation of Antimicrobial and Antioxidant Effects of Vicia villosa, Trifolium
ochroleucum and Onobyrchis altissima in Ardahan Region
Abstract
Lethal effects of plants on microorganisms and important properties for human health such as antioxidant capacity are
the focused area of the researchs of the last century. Although Ardahan region is very rich in terms of flora, the
antimicrobial activity and antioxidant potantiel of these natural growth plants have not been studied in details. In this
study the antimicrobial activities and antioxidant capacity of Vicia villosa, Trifolium ochroleucum and Onobrychis
altissima samples which belongs to Fabaceae family was investigated. 10 gr of each dried plant sample extract with 300
ml methanol for 6 hours. Each of methanol extracts of Vicia villosa, Trifolium ochroleucum and Onobrychis altissima
was tested for antimicrobial activity against 3 fungus, 4 gram negative bacteria and 3 gram positive bacteria in 10, 20,
40, 60, 80 and 200 µl concentrations. The measuments of glutathione (GSH) levels which participate in vital
mechanism of plants was done spectrophometrically and total antioxidant capacity (TAC) was done by ELISA method.
There is no antimicrobial activity in the studied species of Fabacaeae. Even though the GSH levels are high in all
species, Trifolium ochroleucum (462.05 mmol/L) extracts have the highest GSH levels amongst them. Similarly, the
recent study showed that the all the studied species have significant levels of antioxidant capacity. But Vicia villosa
extracts have 1.5 times higher antioxidant capacity. Accordingly although no antimicrobial activity was found in the
studied species, the extracts may prepare with different solvents and the measurements can be replicated. Its concluded
that having high levels of antioxidant capacity in these species which is used as a feed plant may effect positively on
meat and milk quality of the animals which consuming these plants in this region which have widespread meadow
feeding.
Keywords: Antimicrobial, Antioxidant, Fabacaeae, Glutathione
112
Türkiye’de Halk Arasında Böbrek Taşı için Kullanılan Bitkiler
Neziha Yağmur Kumser, Nurten Ezer
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Ankara
[email protected]
Özet
Böbrek taşı, tarih boyunca karşılaşılan bir rahatsızlıktır ve gün geçtikçe görülme sıklığı artmaktadır. Böbrek taşı, idrar
toplama sisteminde oluşan, anormal şekilde sert, kristal yapıda, çözünmeyen maddelerdir. Aynı zamanda idrar
sisteminde taş oluşumu ve hareketlerinin klinik sendromu olarak da tanımlanmaktadır. Böbrek taşlarının büyüklüğüne
göre genelde kendiliğinden düşürülmesi beklenir ve bu amaçla diüretik etkisi de olan bitkilerden yararlanılmaktadır. Bu
derlemede, 1985 yılından günümüze kadar Türkiye’de yapılmış etnobotanik ve halk ilaçları ile ilgili çalışmalar
incelenmiş ve böbrek taşı rahatsızlıklarında halk arasında geleneksel olarak kullanılan bitkiler tespit edilmiştir.
Ülkemizin farklı yörelerinde Asteraceae, Rosaceae ve Lamiaceae familyaları başta olmak üzere 44 familya ve 100 cinse
ait 129 türün halk arasında böbrek taşı rahatsızlıklarında kullanıldığı görülmüştür. Yöresel olarak en yaygın kullanılan
cins Helichrysum (Mill.) olup bu cinse ait 6 türün özellikle kapitulum ve/veya herbalarının kullanıldığı belirlenmiştir.
Ayrıca Tribulus terrestris L., Zea mays L., Ceterach officinarum DC., Equisetum telmateia Ehrh. ve Rosa canina L. bu
amaçla en yaygın kullanılan türler olup bu türlerin etkinliği bilimsel çalışmalarla da desteklenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Halk ilacı, Böbrek taşı, Tıbbi bitkiler, Türkiye
Plants Used as Folk Medicine Against Kidney Stones in Turkey
Abstract
Kidney stone, a disease encountered throughout history, and the incidence is increasing day by day. Kidney stone is
abnormally hard, crystalline, insoluble substances formed in the urinary system. It is also defined as clinical syndrome
of formation and movement of stone in the urinary system. According to size of stone, it is usually expected to pass
spontaneously and plants which have diuretic effect are utilized for this purpose. In this review, the studies about
ethnobotanic and folk medicine which is performed in Turkey after 1985 to the present were reviewed and the plants
used traditionally for urinary stone disease were determined. In different settlements of our country, it has been seen
that 129 species belonging to 100 genera and 44 families mainly Asteraceae, Rosaceae and Lamiaceae families are used
for treatment of kidney stone. it is determined that by local people, the most commonly used genus for kidney stones is
Helichrysum (Mill.) and especially capitulum and/or the herba of 6 species belonging to this genus is used. In addition,
Tribulus terrestris L., Zea mays L., Ceterach officinarum DC., Equisetum telmateia Ehrh. and Rosa canina L. are the
most widely used species for this purpose and the efficacy of these species were supported by scientific studies.
Keywords: Folk medicine, Kidney stone, Medicinal plants, Turkey
113
Bryum capillare, Sphagnum palustre, Thamnobryum alopecurum türlerinde bazı sekonder
metabolitlerin belirlenmesi
Yasin Hazer1, Hatice Çölegeçen1, Güray Uyar2, Ufuk Koca Çalışkan3
1
Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İncivez, Zonguldak
2
Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
3
Gazi Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilimdalı, Ankara
[email protected]
Özet
Bryofitlerin bazı türlerinin halk arasında kanamaların durdurulmasında, oluşan morluk ve yaraların iyileştirilmesinde
kullanıldığına dair kayıtlar, bazı türlerinin de güçlü antimikrobiyal ve biyolojik etkilerine dair bilimsel çalışmalar
mevcuttur. Bu türler fenolik bileşikler bakımından çok çeşitli içeriğe sahiptir, fakat dünyada bugüne kadar bryofitlerin
sadece %5’i kimyasal olarak analiz edilmiştir. Bryofitlerde yüksek biyolojik aktiviteye sahip bir bileşik veya bileşik
grubun (basit fenolikler, flavanoidler, izoflavonoidler) belirlenmesi, ekonomik ya da farmakolojik değeri yüksek
bulunan madde veya maddelerin biyoteknolojik yollarla üretimi ülkemiz için bir çok alanda kullanıma sunulması
açısından önemlidir.
Bu çalışmada, Sphagnum palustre L. Doğu Karadeniz Bölgesi Çamburnu mevkiinden, Bryum capillare Hedw. ve
Thamnobryum alopecurum (Hedw.) Gangulee ise Zonguldak Değirmezağzı mevkiinden toplanarak Bülent Ecevit
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü Bryofit Herbaryumu (ZNG)’de kesin teşhisleri yapılmıştır. Bu
türlerin biyolojik aktif bileşenlerinin kompozisyonunun aydınlatılması amaçlandı. 13 adet fenolik bileşik standardı ters
faz-yüksek basınçlı sıvı kromatografisi (RP-HPLC-DAD) ile analiz edildi.
Çalışılan bu türlerden Bryum capillare, Sphagnum palustre ve Thamnobryum alopecurum’un 9 adet fenolik bileşiğe
değişen oranlarda sahip olduğu gözlenmiş miktarları belirlenmiştir. Bu çalışma sonucunda doğadan toplanan bu türlerin
fenolik bileşiklerce zengin bir içeriğe sahip olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bryum capillare, Sphagnum palustre, Thamnobryum alopecurum, Sekonder Metabolit, Fenolik
Determination of some secondary metabolites in Bryum capillare, Sphagnum palustre,
Thamnobryum alopecurum species
Abstract
There are records which show that some species of bryophyte are used to stop bleedings, heal bruises and wounds and
also scientific studies on the strong anti-microbic and biological effects of them. These species contain various
components in terms of phenolic compounds, but until now, only %5 of bryophyte has been chemically analyzed in the
world. In bryophyte, the identification of a compound or compound groups (simple phenolic, flavanoids, isoflavonoids)
that have high biological activity and the production of substance or substances that are economically or
pharmachologically high in value are important for our country to be put into use in many fields.
In this study, Sphagnum palustre L. from Çamburnu location of Eastern Blacksea Region, and Bryum capillare Hedw.
ve Thamnobryum alopecurum (Hedw.) Gangulee from Değirmenağzı location of Zonguldak are collected and
diagnosed in Bulent Ecevit University Science and Art Faculty, Biology Department Bryophyte Herbarium (ZNG). It
has been aimed to clarify the composition of biological active components of these species. 13 phenolic compounds
standards were anaylsed by reversed-phased high perfomance liquid chromotography.
Among these species, it was observed that Bryum capillare, Sphagnum palustre ve Thamnobryum alopecurum have 9
phenolic compounds in changing rates and the amounts were determined. As a result of this study, it was identified that
these species which were gathered from nature have a rich content in terms of phenolic compunds.
Keywords: Bryum capillare, Sphagnum palustre, Thamnobryum alopecurum, Secondary Metabolites, Phenolic
114
Amsonia orientalis Decne bitkisinin GC/MS analiz yöntemiyle kimyasal bileşiklerinin
belirlenmesi
Yiğit Sabri Ünlü1, Hande Morgil1, Kadir Boztaş1,Tülay Tuğcu2, Gül Cevahir Öz1
İstanbul Üniversitesi , Fen Fakültesi, Botanik Bölümü , İstanbul
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, İstanbul
1
2
[email protected]
Özet
“Mavi yıldız” ve “Doğu razyası” gibi isimlerle anılan Amsonia orientalis Decne. (Syn. Rhazya orientalis), dünyada
sadece Yunanistan’ın kuzeydoğusunda ve Türkiye’nin kuzeybatısında son derece dar yayılış gösteren, nadir ve tükenme
tehdidi altında olan dikotil tıbbi bir bitki türüdür. Amsonia çok yapraklı gövdesi ve yarı-odunsu kökten gelişen küme
teşkil eden çok yıllık bir türdür. Bitkilerin boyu 12.5 cm ile 1.2 m arasında değişmektedir. Apocynaceae familyasının
diğer birçok üyesi gibi Amsonia türleri sütlü sapa sahiptir. Benzer Zakkum türlerinin sütlerinde toksik alkoloidler
yüksek derecede mevcut olmasına rağmen Amsonia sapı sütü nispeten zararsızdır. Ancak insan sağlığı üzerine etkileri
bilinmemektedir, birçok bahçıvan tarafından geyik ve diğer memeli hayvan türlerine karşı korunma için
kullanılmaktadır. Bu çalışmada, A.orientalis Decne bitkisinin kimyasal içeriklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. A.
orientalis Decne bitkisinin yaprak ve çiçek kısımları liyofilizasyon yöntemiyle kurutulmuş, saptan elde edilen süt salgısı
ise doğrudan diklorometan ile ekstrakte edilerek GC/MS analizleri gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Amsonia orientalis Decne, Apocynaceae, fitokimya, GC/MS analizi
The detection of chemical components of the Amsonia orientalis Decne by GC/MS
Abstract
Amsonia orientalis Decne (named as Blue Ice), a dicotyledon, is a medicinal plant which has very restricted
distribution only in Turkey and Greece in the world. Amsonia is a genus of clump-forming herbaceous perennials with
multiple leafy stems growing from a semiwoody rootstock. Plant height varies from 12.5 cm to nearly 1.2 m. Like most
other members of the Apocynaceae (dogbane family), Amsonia species have milky sap. Although the sap of some
relatives such as Nerium contains highly toxic alkaloids, the sap of Amsonia is relatively innocuous. It is not known to
be harmful to humans but does seem to discourage predation by deer and other mammals - a good thing for many
gardeners. The aim of the study is determining the chemical components of the Amsonia orientalis Decne. In this
study, the leaf and flower of “Amsonia orientalis Decne” were dried by freeze drier, the milky sap was directly
extracted. After extracting with dichloromethane the each extractes of Blue Ice (Amsonia orientalis Decne) were
researched by GC/MS analyses.
Keywords: Amsonia orientalis Decne, Apocynaceae, phytochemistry, GC/MS analysis
115
Ticari Mısır Örneklerinde Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Belirlenmesi
Yiğit Sabri Ünlü1 , Hande Morgil1, İbrahim Barış2, Mahmut Çalışkan1, Gül Cevahir Öz1
İstanbul Üniversitesi , Fen Fakültesi, Botanik Bölümü , İstanbul
Koç Üniversitesi, Kimya Biyoloji Mühendisliği, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik, İstanbul
1
2
[email protected]
Özet
Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle
oynanarak, mevcut özelliklerinin değiştirilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen
organizmalara verilen isimdir. Biyoteknoloji alanında dünyada son yirmi yılda yapılan uygulama ve
araştırma konularına göz atıldığında, özellikle sağlık, tarım, gıda sektörlerindeki iyileştirmeler ile kimyasalların çevreye
verdiği zararın giderilmesi için kullanıldığı görülmektedir. Mısır, dünyada buğdaydan sonra insan ve hayvan gıdası
olarak en yüksek miktarda üretilen bitkilerden birisidir. Çeşitli araştırmacılar tarafından; ürünlerde verimliliği sağlama,
böceklere karşı dayanıklılık oluşturma veya pazarda raf ömrünü uzatma amacıyla insan diyetinde bu denli önemli yer
tutan mısır gibi bitkilerde genetik değişiklikler yapılmaktadır. Bu çalışmada ithal olarak temin edilen ve bölgemizde
yetiştirilen 10 farklı mısır tohumları ile değişik marketlerden toplanan 10 farklı gıda ürününde genetiği değiştirilmiş
organizmaların kalitatif olarak PCR analizleri ile belirlenmesi amaçlanmıştır. DNA izolasyonları mısır tohumu örneği
ve gıda ürünlerinde yapılmıştır. DNA’sı elde edilen tüm örneklerde 35S promotör, Fmv - Nos terminatör taraması
yapılarak GDO belirleme yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO), Mısır, RT-PCR, 35S, NOS, FMV
The Detection of Genetically Modified Products on Commercial Samples of Maize
Abstract
Genetically modified organisms (GMOs) are the name given to organisms which are obtained from biotechnological
methods by tampering with the gene sequences, replacement of existing features or to gain new features to live. The last
two decades in the field of biotechnology applications which research topics have been working on processes in the
world, especially in the improvement of health, agriculture, food industry and the relieve of the chemical damage given
to the environment. Maize is one of the plants produced at the largest amount as human food and animal feed after
wheat in the world. Many researchers; ensure efficiency in products, creating resistance to insects or for the purpose of
extending the shelf life in the market are made genetic changes in plants which are important for human diet. In this
study we aimed to determine the genetically modified organisms in imported and coached maize seeds in our region and
food products from different markets by employing RT-PCR analysis. DNA isolation of the examples was made from
maize seeds and food products. GMO detection will be performed by scanning.35S promoter, Fmv and Nos terminator
in the DNA obtained from samples.
Keywords: Genetically Modified Organism (GMO), Maize, RT-PCR, 35S, NOS, FMV
116
Ozonlamanın Citrus aurantium Bitkisinin Uçucu Yağlarının Kimyasal İçeriklerine Etkisi
Yusuf Can Gerçek1, İlkin Aydın2, F. Tülay Tuğcu3, Kadir Turhan3, Gül Cevahir Öz1
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 34134 Istanbul, TÜRKİYE
2
Istanbul Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, 34381 Istanbul, TÜRKİYE
3
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü Davutpasa Kampüsü, 34220 Istanbul, TÜRKİYE
1
[email protected]
Özet
Son yıllarda ozonlanan bitkisel yağlar gıda, kozmetik, temizlik, farmasötik ve sağlık alanlarda etkin olarak
kullanılmaktadır. Ozonlamanın, yağların raf ömrünü artırdığı ve kimyasal içeriklerini tedavide daha etkin hale getirdiği
ileri sürülmektedir. Bitkilerde bulunan fenolik içerikler antimikrobiyal aktiviteleri ve antioksidan özelliklerinden dolayı
ilgi çekmektedirler. Citrus aurantium, d-limonen ve fenolik bileşenleri bakımından zengin olan turunçgiller
sınıfındandır. Bu amaçla, çalışmamızda Citrus aurantium'un kabuklarından claevenger yöntemi ile uçucu yağları elde
edilmiş ve GC-MS cihazı ile kimyasal analizleri gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucunda alınan spektrumlardan
Citrus aurantium'un terpen, flavanoid, alkoloid içerikleri ve yüzdeleri belirlenmiştir. Citrus aurantium’dan elde edilen
bu uçucu yağların ozonlanma işleminden sonra GC-MS analizleri gerçekleştirilmiş ve kimyasal içeriklerinin yüzdeleri
ozonlama öncesi verilerle karşılaştırılmıştır. Ozonlamanın fenolik bileşenlerin yüzdelerini artırdığı gözlenmiştir.
Bu sonuçlar doğrultusunda güçlü antimikrobiyel aktive sergileyen Citrus aurantium’un ozonlanarak aktivetelerini
artırdığı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Citrus aurantium, GC-MS, Antimikrobiyal aktivite
The Effects of Ozonation on the Chemical Composition of Essential Oils from Citrus
aurantium
Abstract
In recent years, ozonated vegetable oils are used effectively in industries such as food, cosmetics, cleaning,
pharmaceutics and medical.
It is suggested that ozone increases the shelf life of the oils and makes their chemical
content more effective in treatments. Phenolik contents found in the plants attract attention because of their
antimicrobial activities and antioxidant properties. Citrus aurantium (bitter orange) is from citrus family that is rich in
d-limonene and phenolic content. For this purpose, chemical analyses were carried out through GC-MS by obtaining
volatile oils from Citrus aurantium‘s shells using claevenger method. From the spectrums obtained consequently to the
analysis, terpene, flavonoid, alkoloid contents and percentages of Citrus aurantium were determined. After ozonation
process of these volatile oils obtained from Citrus aurantium, GC-MS analyses were performed and the percentages of
their chemical contents were compared with the data before ozonation. It was observed that ozonation increased the
percentages
of phenolic compounds. In line with these results, it is thought that Citrus aurantium which
demonstrate strong antimicrobial activity augment their activities by being ozonated.
Keywords: Citrus aurantium, GC-MS, Antimicrobial Activity
117
Kahramanmaraş’ta Yayılış Gösteren Fabaceae Familyası Taksonları Üzerine Gözlemler
Yusuf Ziya Kocabaş1, Nazan Çömlekcioğlu2, Murat Aydemir3
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu MYO Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bölümü, Kahramanmaraş
2
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kahramanmaraş
3
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu MYO Bitki Koruma Bölümü, Kahramanmaraş
1
[email protected]
Özet
Kahramanmaraş coğrafik konumu ile bitki coğrafyası açısından çok önemli olan Akdeniz ve İran-Turan fitocoğrafik
bölgelerinin kesişme noktasındadır. Bu bölge, farklı coğrafik yapı ve çevresel faktörlerin etkisi ile zengin ve çeşitli bir
vejetasyon yapısına sahiptir. Fabaceae familyası biyolojik ve ekonomik önemi olan ve çok cins içeren büyük bir
familyadır. Bu çalışmada Kahramanmaraş ilinde yayılış gösteren Fabaceae familyasına ait taksonların durumu yapılan
floristik çalışmalar taranarak belirlenmiştir. Bölgede Fabaceae familyasına ait 37 cins ve 306 tür yayılış göstermektedir.
Bu taksonların 96’sı endemik olup fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı; 112- İran-Turan, 50-Geniş yayılışlı,
41-Akdeniz, 13-Doğu Akdeniz, 4-Avrupa-Sibirya, 1-Öksin ve 85-Bilinmeyen şeklindedir.
Anahtar Kelimeler: Endemizm, Fabaceae, Kahramanmaraş
The Observations on Taxa of Fabaceae Family Showing Distribution in Kahramanmaras
Abstract
Kahramanmaras is at the point of the intersection of Mediterranean and Irano-Turanian phytogeographical regions
which are very important in terms of geographical location and plant geography. This area has a rich and various
vegetation structure due to complex physical geographical structure and other environmental factors. Fabaceae is a big
family containing various genus biologically and economically important. In this study, status of taxa belonging the
Fabaceae family of K.Maras were determined by scanning the floristic research. In the region, 37 genera and 306
species belonging to the Fabaceae family are widely distributed. 96 of taxa were endemic and their distribution
according to phytogeographic regions are as following 112-Irano-Turanian, 50-Cosmopolitan, 41- Mediterranean,
13-E.Mediterranean, 4-Euro-Siberian, 1-Euxin, 85-Unknown.
Keywords: Endemism, Fabaceae, Kahramanmaras
118
Bazı Odunsu Bitki Türlerinin Kahramanmaraş İl Merkezi Ölçeğinde Etnobotanik Yönleri
Yusuf Ziya Kocabaş1, Nazan Çömlekcioğlu2, Ahmet İlçim3
1
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Türkoğlu MYO Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bölümü, Kahramanmaraş
2
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kahramanmaraş
3
Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Hatay
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Kahramanmaraş kent merkezinde; geleneksel ahşap sanatı işlerinde ve ahşap malzemeleri üretip satan
atölyelerde kullanılan odunsu bitki türlerinden 8 familyaya ait 9 cins ve 10 takson belirlenmiştir. Bu bitki türlerinden
imal edilen ürünlerin bir kısmı ev işleri (mutfak), çeşitli gıda üretim çalışmaları, kışlık erzak (zahire) yapımı, oyuncak,
kişisel bakım eşyası ve mobilya amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir. Teşhisi yapılan ve kullanım alanları belirlenen
türlerin floristik ve ekolojik özellikleri ile bunlardan imal edilen ürünlerin özellikleri ve kullanım amaçları çalışmada
belirtilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Kahramanmaraş, Odunsu bitkiler,
Ethnobotanical Aspects of Some Woody Plant Species in Kahramanmaras Center Province
Scale
Abstract
In this study, 10 taxa, 9 genera of 8 families of woody plants were determined which were used on the traditional
wooden art works and wood materials in the workshop and sells of Kahramanmaras. It was observed that the use of
some product made of those woody plant species as household (kitchen utensil), various food production work, toys,
personal care article and furniture. It was also indicated that the prupose of useage, properties of product,floristic and
ecological properties of plant species.
Keywords: Ethnobotany, Kahramanmaras, Woody plants,
119
Türkiye’nin Ekzotik Bitkileri
Zafer Karayaşi, Nezaket Adıgüzel
Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye’nin ekzotik bitkileri üzerine temel bilgiler verilmiştir. 14 familya 98 cinse ait toplam 250 ekzotik
bitki türü saptanmıştır. Bunların % 18’si doğallaşmıştır. Ekzotik bitkilerce en zengin ilk üç familya Asteraceae, Poaceae
ve Fabaceae’dir. Acacia, Citrus ve Euphorbia en zengin cinslerdir. Taksonların çoğunluğunu Amerikan orijinliler
oluşturmaktadır. Bunu sırasıyla, Asya, Avrupa, Afrika ve Avustralya orijinliler takip eder. Ekzotik bitkiler ülkemizde en
fazla Akdeniz bölgesinde bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Doğallaşma, Ekzotik bitkiler, Türkiye.
Exotic Plants of Turkey
Abstract
In this study main data are given on exotic plants of Turkey. 250 exotic taxa are recorded, belonging to 14 families and
98 genera. Of them, 18% are naturalised. The three richest families are Asteraceae, Poaceae and Fabaceae. Acacia,
Citrus and Euphorbia are the richest genera. The majority of exotic taxa are of American origins followed by Asian,
European, African and Australian origins. The most exotic plants are found in Mediterranean region of Turkey.
Keywords: Exotic plants, Naturalization, Turkey.
120
Türkiye’ de Yayılış Gösteren Cistus L. (Cistaceae) Cinsi Üzerinde Taksonomik ve Morfolojik
Araştırmalar
Seyid Ahmet Sargın1, Selami Selvi2, Mikail Açar3
1
Akdeniz Üniversitesi, Alanya Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi, Alanya, Antalya-Türkiye
2
Balıkesir Üniversitesi, Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı, Balıkesir-Türkiye
3
Tunceli Üniversitesi, Tunceli Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Tunceli-Türkiye
[email protected]
Özet
Cistaceae (Ladengiller) familyası Kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde ve özellikle Akdeniz ikliminde dağılış
gösteren 8 cins ve 175 türle temsil edilmektedir. Bu familyanın önemli üyelerinden birisi olan Cistus L.cinsi dünyada
21, Türkiye’de ise 5 türle (C. creticus L.,C. salviifolius L., C. parviflorus Lam., C. laurifolius L., C. monpeliensis L.)
temsil edilmektedir. Cistus türleri ülkemizde daha çok “Laden”, Pamukluk, Karağan gibi isimlerle anılmaktadır. Bu
cinsin üyeleri hoş kokulu çiçeklerinden dolayı parfümeride, kozmetik ve süs bitkileri sektöründe sıklıkla tercih
edilmekte, ayrıca yanmaya karşı dirençli oldukları için orman yangınlarının büyümesini engellemektedir.
Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren Cistus türleri üzerinde taksonomik ve morfolojik araştırmalar yürütülmüştür.
Araştırma süresince arazi çalışmaları yapılmış ve taksonların yayılış gösterdiği alanlardan örnekler alınarak fotoğrafları
çekilmiştir. Türlerin yayılış alanları ve yeni lokaliteler tespit edilmiştir. Morfolojik çalışmalarda tüm taksonların
ayrıntılı deskripsiyonları verilmiş ve türlerin morfolojik karakterleri karşılaştırmalı olarak tablo halinde sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Cistaceae, Cistus, Morfoloji, Taksonomi,Türkiye
Taxonomic and Morphological Studies on Genus of Cistus L. (Cistaceae) Distributed in
Turkey
Abstract
Cistaceae (for Ladengil) family are represented by 8 genera and 175 species showing the distribution in the temperate
regions of the northern hemisphere and particularly in the Mediterranean climate. Genus Cistus, which is one of the
important members of this family are represented by 21 species in the world, and by 5 species (C. creticus L., C.
salviifolius L., C. parviflorus Lam., C. laurifolius L., C. monpeliensis L.) in Turkey. Cistus species in our country are
referred to with names such as "Laden", pamukluk, and Karaganda mostly. Members of this genus are often preferred
by the sector of perfumery, cosmetics and ornamental plants because of fragrant flowers. Additionally, they inhibit the
growth of forest fires since they are resistant to burning.
In this study, the taxonomic and morphological studies were carried out on Cistus species distributed in Turkey. During
the research, the field studies have been conducted, and the samples taking from the areas where the distribution of taxa,
have been photographed. Distribution area of the species and new localities has been identified. By Morphological
studies, of all taxa sampled are given a detailed, and comparative morphological characters of the species are presented
in the table.
Keywords: Cistaceae, Cistus, Morphology, Taxonomy, Turkey
121

Benzer belgeler