Kids Dictionary İngilizce-Türkçe

Transkript

Kids Dictionary İngilizce-Türkçe
İngilizce - Türkçe
English - Turkish
Sargın Yayıncılık
Sözlük Kullanım Kılavuzu
İngilizce sözcüklerin
Türkçe anlamları
kırmızı renkte
verilmiştir.
Giriş sözcükleri bold
ve mavi renkle
verilmiştir.
shelf
163
shadow /ˈʃædəʊ/ n gölge
I like sitting in the shadow of a
tree. Bir ağacın gölgesinde
oturmayı seviyorum.
sharpener /ˈʃɑː(r)p(ə)nə(r)/ n
kalemtıraş
My sharpener is blunt. Benim
kalemtıraşım keskin değil.
Sözcüklerin fonetik
yazımı giriş
sözcüğünden
sonra verilmiştir.
shampoo /ʃæmˈpuː/ n şampuan
There is a bottle of shampoo in
the bathroom. Banyoda bir şişe
şampuan var.
she /ʃiː/ pron o (bayan için)
She is my sister. O, benim kız
kardeşim.
Sözcüğün
türü
kısaltma halinde
fonetik yazımdan
hemen sonra yer
almaktadır.
shape /ʃeɪp/ n şekil
The ball has a round shape.
Topun şekli yuvarlaktır.
Giriş sözcüğü
yada cümleler
renkli resimlerle
desteklenmiştir.
shark /ʃɑː(r)k/ n köpek balığı
The shark is a dangerous
animal. Köpek balığı tehlikeli bir
hayvandır.
sheep /ʃiːp/ n koyun, koyunlar
(pl sheep)
Sheep give us milk and meat.
Koyunlar bize süt ve et verir.
sheet /ʃiːt/ n çarşaf
S
I change the sheets of my bed
every week. Yatağımın
çarşaflarını her hafta değiştiririm.
sharp /ʃɑː(r)p/ adj keskin
Don’t play with a sharp knife.
Keskin bir bıçakla oynama!
shelf /ʃelf/ n raf (pl -elves)
There is a book on the shelf.
Rafta bir kitap var.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
Sözcüklerle ilgili örnek
cümleler italik verilmiş
ve adı geçen sözcük
cümle içinde bolt italik
gösterilmiştir.
İsimlerin çoğul
halleri sözcüğün
anlamından hemen
sonra parantez içinde
verilmiştir.
Kısaltmalar
abbr
adj
adv
conj
det
excl
n
prep
pron
pl
v
abbreviation
adjective
adverb
conjunction
determiner
exclamation
noun
preposition
pronoun
plural
verb
kısaltma
sıfat
zarf
bağlaç
belirteç
ünlem
isim
edat
zamir
çoğul
fiil
Fonetik İmlâ
iː
i
ı
e
æ
ɑː
ɒ
ɔː
ʊ
uː
u
Sesli Harfler
see / siː/
any /ˈeni/
sit /sɪt/
ten /ten/
hat /hæt/
arm /ɑːm/
got /gɒt/
saw /sɔː/
put /pʊt/
too /tuː/
usual /ˈjuʒuəl/
Sessiz Harfler
p
pen / pen/
b
bad /bæd/
t
sit /tiː/
d
did /dɪd/
k
cat /kæt/
g
got /gɒt/
tʃ
chin /tʃɪn/
dʒ
June /dʒun/
f
fall /fɔːl/
v
van /væn/
θ
thin /θɪn/
ð
then /ðen/
ʌ
ɜː
ə
eɪ
aı
əʊ
aʊ
ɔɪ
ɪə
ɛə
ʊə
cup /kʌp/
fur /fɜː(r)/
ago /əˈɡoʊ/
pay /peɪ/
five /faɪv/
home /həʊm/
now /naʊ/
join /dʒɔɪn/
near /nɪə(r)/
hair /hɛə(r)/
pure /pjʊə(r)/
s
z
ʃ
ʒ
h
m
n
ŋ
l
r
j
w
so / səʊ/
zoo /zuː/
she /ʃiː/
vision /ˈvɪʒn/
how /haʊ/
man /mæn/
no /nəʊ/
sing /sɪŋ/
leg /leg/
red /red/
yes /jes/
wet /wet/
İngilizce Telaffuz
İngilizce Örnek
ɑː father ʌ but, come
æ man, cat
ə father, ago
ə bird, heard
ɛ get, bed
i it, big i tea, see
ɔ hot, wash
ɔ saw, all
u put, book
u too, you
ai fly, high
au how, house
ɛə there, bear
ei day, obey
iə here, hear
əu go, note
əi boy, oil
uə poor, sure
dʒ gin, judge
ŋ sing k come, mock z rose, zebra
ʃ she, machine
tʃ chin, rich w water, which ʒ vision θ think, myth
ð this, the Açıklamalar
Türkçede karşılığı tam olarak bulunmaz. Uzatılmış a sesinin sonuna ğ eklenmiş halidir.
Türkçedeki a sesidir. Örnek olarak kapı verilebilir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. a ile ı sesleri arasındaki bir sese benzer.
Türkçede tam olarak karşığı bulunmaz. a ile e sesleri arasındaki bir sese benzer.
Köprü, göz gibi sözcüklerdeki ö sesinin biraz daha uzatılmış halidir.
Türkçedeki e sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak Eylül verilebilir.
Türkçedeki i sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak simit verilebilir.
Türkçedeki i sesinin uzatılmış halidir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. Yine de o sesine çok benzer. Tam
olarak o sesinin sonuna hafif bir a eklenmiş hali denilebilir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. Uzunca söylenen ağ sesine benzer.
Türkçedeki u sesinin karşılığıdır. Örnek olarak dokuz verilebilir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. Uzunca söylenen ıu sesine benzer.
Hızlıca ai sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca au sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca eı sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca ei sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca iı sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca ıu sesinin çıkarılmasına benzer. Fakat buradaki ı sesi, ı ile a arası
bir sestir.
Hızlıca oi sesinin çıkarılmasına benzer.
Hızlıca ıuı sesinin çıkarılmasına benzer. Buradaki ikinci ı sesi yine ı ile a
arası bir sestir.
Türkçedeki c sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak cuma verilebilir.
Türkçede tam karşılığı bulunmaz. ng sesinin çıkarılmasına benzer fakat sondaki g sesi tam olarak söylenmez, böylelikle uzatılmış bir n sesine
benzer bir ses elde edilir.
Türkçedeki k sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak kapı verilebilir.
Türkçedeki z sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak zor verilebilir.
Türkçedeki ş sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak şeref verilebilir.
Türkçedeki ç sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak çocuk verilebilir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. v sesinden önce u sesi varmış gibi okunur fakat u sesinin yalnızca son kısmı söylenir.
Türkçedeki j sesinin tam karşılığıdır. Örnek olarak ajanda verilebilir.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. t ile s sesleri arasındaki bir sese benzer. Bu sesi çıkartmak için dil dişler arasında sıkıştırılarak sert bir
şekilde t sesi çıkartılmaya çalışılır.
Türkçede tam olarak karşılığı bulunmaz. d ile s sesleri arasındaki bir sese
benzer. Bu sesi çıkartmak için dil dişler arasında sıkıştırılarak sert bir
şekilde d sesi çıkartılmaya çalışılır.
Aa
5
accommodation
abroad /əˈbrɔːd/ adv yurt dışında
We always go abroad in the
summer. Yazın her zaman
yurtdışına gideriz.
absent /ˈæbsənt/ adj bir yerde
bulunmayan, yok olan
A, a /əı/ İngiliz alfabesinin ilk harfi
Today John isn’t at school. He’s
absent. Bugün John okulda
a /ə/ or an /ən/ det bir, herhangi bir değil. O, yok.
This is an apple. Bu bir elma.
accept /əkˈsɛpt/ v kabul etmek
able /ˈeɪbəl/ adj (yap)abilir, (ed)ebilir Okay, I accept the agreement.
Tamam,anlaşmayı kabul
My sister is able to speak three
ediyorum.
languages. Kızkardeşim üç
yabacı dil konuşabilir.
accident /əkˈsɛpt/ n kaza
about1 /əˈbaʊt/ prep hakkında
There is a car accident in
What’s the book about? Kitap ne
our street. Sokağımızda bir
hakkında?
trafik kazası var.
about2 /əˈbaʊt/ adv yaklaşık, aşağı
yukarı
There are about 70 million
people in Turkey. Türkiy’de
yaklaşık 70 milyon insan vardır.
above /əˈbʌv/ prep üzerinde
The bird is above the tree.
Kuş ağacın üzerindedir.
accommodation /əˌkɒməˈdeɪʃən/ n
yatacak/kalacak yer
I travel to another country, I
always arrange my
accommodation. Başka bir
ülkeye seyahat etmeden önce,
her zaman kalacak yerimi
ayarlarım.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
A
according to
6
according to /əˈkɔːdɪŋ tə/ prep -e achievement /əˈtʃiːvmənt/ n başarı
göre
This is a big achievement for
According to me, Anakara is the me. Bu benim için büyük bir
most beautiful city. Bana göre en başarıdır.
güzel şehir Ankara’dır.
accountant /əˈkaʊntənt/ n
muhasebeci
My father is an accountant.
Babam muhasebecidir.
accustomed to /əˈkʌstəmd tə/ adj
alışkın
I’m accustomed to eating late
in the evening. Akşamları geç
yemeğe alışkınım.
ache /eɪk/ n ağrı, acı
I have got a headache. Başım
ağrıyor.
acid /ˈæsɪd/ n asit
There is a lot of acid in cola.
Kolada çok asit vardır.
acid rain /ˈæsɪd reɪn/ n asit
yağmuru
Acid rain is harmful to the trees.
Asit yağmuru ağaçlara çok
zararlıdır.
acrobat /ˈækrəˌbæt/ n akrobat
I like watching the acrobats
in the circus.
Sirkte akrobatları izlemeyi
severim.
achieve /əˈtʃiːv/ v başarmak,
yapabilmek
across /əˈkrɒs/ adv karşıda, diğer
Tom generally achieves what he tarafta
wants. Tom genellikle istediğini
My house is across the road.
elde eder.
Evim yolun karşısındadır.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
7
act1 /ækt/ n davranış, hareket
Her act was not normal. Onun
davranışı normal değildi.
act2 /aekt/ v oynamak, rol almak
My sister is acting in a movie.
Kız kardeşim bir filmde oynuyor.
adjective
actress /ˈæktrɪs/ n kadın oyuncu
(tiyatro/ sinema) (pl -es)
My favourite actress is Nicole
Kidman. En sevdiğim aktris
Nicole Kidman’dır.
action /ˈækʃən/ n olay, davranış,
hareket
add /æd/ v eklemek, toplamak
Our teacher always warns us for
Add some milk in my coffee,
our actions. Öğretmen bizi
please. Kahveme biraz süt
davranışlarımız için uyarır.
ekleyin lütfen.
active /ˈæktɪv/ adj hareketli, etkin addition /əˈdɪʃən/ n toplama işlemi
There is not an active volcano in We learn addition and
Turkey. Türkiyede etkin bir
substraction at School. Toplama
volkan yoktur.
ve çıkarma işlemini okulda
öğreniyoruz.
activity /ækˈtɪvɪtɪ/ n etkinlik (pl -ties)
address /əˈdrɛs/ n adres (pl -es)
Surfing is a good activity. Sörf
yapmak iyi bir etkinliktir.
Write your address on the
envelope. Zarfın üzerine
adresinizi yazın.
actor /ˈæktə/ n erkek oyuncu
(tiyatro/sinema) My favourite
actor is Al Pacino. En
sevdiğim aktör Al Pacino’dur.
adjective /ˈædʒɪktɪv/ n sıfat
The word ‘small’ is an adjective.
‘Küçük’ kelimesi bir sıfattır.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
A
admiral
8
admiral /ˈædmərəl/ n amiral (deniz
subayı)
The admiral of that ship is a
brave man. O geminin amirali
cesur bir insandır.
adverb /ˈadvəːb/ n zarf, belirteç
The word ‘slowly’ is an adverb.
‘Yavaşça’ kelimesi bir zarftır.
admission /ədˈmɪʃən/ n bir yere
giriş hakkı
No admission for people under
18! 18 yaşından küçüklere giriş
yasak.
advice /ədˈvaɪs/ n öneri, tavsiye
What is your advice about
spending free time? Boş
zamanları değerlendirme
konusunda önerin nedir?
adult /ˈædʌlt, əˈdʌlt/ n yetişkin
Tom is thirty-four years old. He
is an adult. Tom 35 yaşında. O
bir yetişkin.
advise /ədˈvaɪz/ v önermek, tavsiye
etmek
Teacher advises studying lesson
to students. Öğretmen
öğrencilerine ders çalışmalarını
tavsiye eder.
advantage /ədˈvɑːntɪdʒ/ n avantaj
The advantage of the plane is
that it’s very fast. Uçağın
avantajı çok hızlı olmasıdır.
advertisement /ədˈvɜːtɪsmənt/ n
reklam
My sister likes watching
advertisements on TV.
Kız kardeşim televizyondaki
reklamları izlemeyi çok sever.
aerobics /ɛəˈrəʊbɪks/ n aerobik
My mother does aerobics every
morning. Annem her sabah
aerobik yapar.
adventure /ədˈvɛntʃə/ n macera,
serüven
Hunting in Africa is a great
adventure. Afrika’da avlanmak
müthiş bir maceradır.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
9
agree
aeroplane /ˈɛərəˌpleɪn/ n uçak
against /əˈgɛnst/ prep karşı,
There is an aeroplane in the sky. aleyhinde, aykırı
Gökyüzünde bir uçak var.
The students are against my
idea. Öğrenciler benim fikrime
karşılar.
afraid /əˈfreɪd/ adj korkmuş,
korkma duygusu
My father is afraid of snakes.
Babam yılandan korkar.
after /ˈæf.tər/ prep -den sonra
Z comes after Y in the alphabet.
Alfabede Z, Y den sonra gelir.
age /eɪdʒ/ n yaş
She doesn’t know her mother’s
age. Annesinin yaşını bilmiyor.
agency /ˈeː.ʤən.si/ n acente
(pl -cies)
My father works in a travel
agency. Babam bir seyehat
acentasında çalışıyor.
agent /ˈeɪ.ʤɛnt/ n ajan, temsilci
James Bond is a secret agent
and works for CIA. James Bond
gizli ajandır ve CIA için çalışır.
afternoon /ˌæftəˈnuːn/ n öğleden
sonra
We can have a party in the
afternoon. Öğleden sonra parti
verebiliriz.
ago /əˈɡəʊ/ adv ... zaman önce
...5 years ago ...5 yıl önce
again /əˈgɛn/ adv tekrar, yine, bir
daha
Can you repeat that again?
Bunu bir daha tekrar eder
misiniz?
agree /əˈɡriː/ v aynı fikirde olmak,
katılmak
I agree with you! You are right.
Sana katılıyorum! Haklısın.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
A
agreement
10
agreement /əˈɡɹiːmənt/ n anlaşma air force / ɛə fɔː(r)s/ n hava
There is a political agreement
kuvvetleri
between two countries. İki ülke
Turkish Air Force has got a
arasında siyasi bir anlaşma var.
lot of war planes. Türk Hava
Kuvvetleri’nin bir çok savaş
uçağı vardır.
agriculture /ˈægrɪˌkʌltʃə/ n ziraat,
tarım
Agriculture is very important for
Turkey. Tarım, Türkiye için çok
önemlidir.
airhostess / ɛə ˈhəʊstɪs/ n uçuş
hostesi
Jale is an airhostess. Jale bir
uçuş hostesidir.
ahead /əˈhɛd/ adv önde, ileri doğru airline /ˈeə(r)ˌlaɪn/ n havayolu
Walk straight ahead and turn left! I want to be an airline pilot.
İleri doğru yürü ve sola dön!
Havayolu pilotu olmak istiyorum.
aid /eɪd/ n yardım
There is a first aid box in our
car. Arabamızda bir ilk yardım
kutusu var.
airport /ˈeə(r)ˌpɔː(r)t/ n hava limanı
Esenboğa Airport is in Ankara.
Esenboğa Havalimanı
Ankara’dadır.
air /ɛə/ n hava
People need fresh air. İnsanlar
taze havaya ihtiyaç duyar.
air-conditioning /ɛə kənˈdɪʃ(ə)nɪŋ/ n
klima (iklimleme sistemi)
The room is very hot. Turn on the
air-conditioning, please. Oda
çok sıcak. Lütfen klimayı açın.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
11
alone
aisle /aɪl/ n koridor
alive /əˈlaɪv/ adj canlı, yaşayan,
Aisles of the planes are very
hayatta olan
narrow. Uçakların koridorları çok My grandfather is alive. Büyük
dardır.
babam hayattadır.
alarm /əˈlɑː(r)m/ n alarm
I can’t hear the alarm in the
mornings. Sabahları alarmı
duymam.
alarm clock /əˈlɑː(r)m klɒk/ n çalar
saat
There is an alarm clock on the
table. Masanın üzerinde bir çalar
saat var.
all /ɔːl/ det hepsi, tüm
I like all cartoons. Tüm çizgi
filmleri severim.
alligator /ˈælɪɡeɪtə/ n timsah
Alligators live in the rivers.
Timsahlar nehirlerde yaşarlar.
album /ˈælbəm/ n albüm
She is looking her father’s
photograph album.O, babasının
fotoraf albümüne bakıyor.
all right /ˌɔːlˈraɪt/ peki, tamam,
pekâlâ
All right. I’m coming. Tamam.
Geliyorum. All right! I can do it
for you. Pekâlâ, onu senin için
yapabilirim.
alcohol /ˈælkəhɒl/ n alkol
Alcohol is very harmful for us.
Alkol, bizim için çok zararlıdır!
almost /ɔːlˈməʊst/ adv hemen
hemen
It is almost two o’clock. Saat
hemen hemen iki.
alien /ˈeɪ.li.ən/ n uzaylı, yabancı
E.T. is a film about aliens. E.T.,
uzaylılar hakkında bir filmdir.
alone /əˈləʊn/ adj yalnız
Tuncay is alone at home. He is
studying. Tuncay evde yalnız.
Ders çalışıyor.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
A
along
12
along /əˈlɒŋ/ prep boyunca,
süresince
I walk along the river every
morning. Her sabah nehir
boyunca yürürüm.
alphabet /ˈæl.fəˌbɛt/ n alfabe
There are twenty-six letters in
the English Alphabet. İngiliz
alfabesinde yirmi altı harf vardır.
am /ˈæm/ v birinci tekil şahıs için
‘olmak’ (be) fiili
I am a good student. Ben iyi bir
öğrenciyim.
ambulance /ˈæmbjʊləns/ n
cankurtaran
Call an ambulance! This man is
very ill! Ambulansı ara. Bu adam
çok hasta.
an /æn/ ‘bir’ anlamı taşır ve ünlüyle
başlayan sözcüklerden önce
kullanılır
also /ˈɔːl.səʊ/ adv aynı zamanda
There is an apple on the table.
My uncle is a teacher. He is also Masanın üzerinde bir elma var.
a writer. Amcam öğretmendir. O
aynı zamanda bir yazardır.
and /ænd/ conj ve
My uncle has got a cat and a
dog. Amcamın bir kedisi ve bir
altogether /ɔːl.tʊˈɡɛð.ə(ɹ)/ adv hep köpeği vardır.
birlikte
Sing the song altogether. Şarkıyı angel /ˈeɪn.dʒəl/ n melek
hep birlikte söyleyin.
He is an angel. He always
helps poor people. O bir melek.
Fakir insanlara her zaman
always /ˈɔːl.weɪz/ adv her zaman
yardım eder.
I always get up at eight o’clock.
Her zaman saat sekizde
kalkarım.
a.m. /ˈeı ɛm/ n gece 24:00- öğleyin
12:00 arası zaman dilimi
The first lesson is at 7:30 a.m. İlk
ders sabah 7:30 dadır.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
13
apartment
angry /ˈæŋ.ɡri/ adj sinirli, kızgın
He is very angry man. O çok
sinirli biridir.
ant /ænt/ n karınca
Ants are very hardworking.
Karıncalar çok çalışkandır.
animal /ˈænəməl/ n hayvan
A cat is an animal, not a plant.
Kedi bir hayvandır, bitki değil.
antelope /ˈæntɪˌləʊp/ n antilop
The antelope is a very fast
animal. Antilop çok hızlı bir
hayvandır.
ankle /‘aeqkl/ n ayak bileği
There is pain in my ankle.
Ayak bileğimde bir ağrı var.
A
any /ˈɛnɪ/ adj hiç (olumsuz tümce ve
sorularda)
Have you got any brothers? Hiç
erkek kardeşin var mı?
anybody /ˈɛn.i.ːbɒd.i/ pron hiç
kimse (soru ve olumsuz tümcelerde)
another /əˈnʌðə(ɹ)/ det bir diğer, bir Is there anybody in the
başka
classroom? Sınıfta kimse var mı?
I’d like another coffee, please.
This is cold. Bir başka kahve
anything /ˈɛniθɪŋ/ pron hiçbir şey
istiyorum lütfen. Bu soğuk.
(soru ve olumsuz tümcelerde)
There isn’t anything in her bag.
It’s empty. Çantasında hiçbir şey
answer1 /ˈɑːn.sə(ɹ)/ v yanıtlamak
yok. O boş.
Answer my question please.
Sorumu yanıtlayın lütfen.
apartment /əˈpɑː(ɹ)t.mənt/ n
apartman dairesi
answer2 /ˈɑːn.sə(ɹ)/ n yanıt
I haven’t got a garden because I
What is the answer of this
live in an apartment. Bahçem
question? Bu sorunun yanıtı
yok çünkü apartman dairesinde
nedir?
oturuyorum.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
ape
14
ape /eɪp/ n şempanze
Apes eat banana and leaves.
Maymunlar muz ve yaprak yer.
apple /ˈæpəl/ n elma
I eat an apple evey day.
Hergün bir elma yerim.
application /ˌæp.ləˈkeɪ.ʃən/ n
başvuru
I am filling in the application
form for the job. İş için başvuru
formunu dolduruyorum.
aquarium /əˈkwɛərɪəm/ n akvaryum
I have got four fish in my
aquarium. Akvaryumumda
dört balığım var.
architect /ˈɑːkɪtɛkt/ n mimar
My sister is an architect, and
she designs buildings.
Kızkardeşim bir mimardır ve bina
tasarımı yapar.
are /ɑː(ɹ)/ v çoğul şahıslar için
‘olmak’ (be) fiili
Our neighbours are very friendly.
Komşularımız çok dost canlısıdır.
area /æriə/ n alan, bölge
This parking area is for disabled
people. Bu park alanı engelli
insanlar içindir.
apricot /ˈeɪprɪkɒt/ n kayısı
Malatya is famous for its apricot.
Malatya kayısısı ile ünlüdür.
arm /ɑːm/ n kol
Monkeys have got long arms.
Maymunların uzun kolları
vardır.
April /ˈeɪprɪl/ n nisan
April is the fourth month of the
year. Nisan yılın dördüncü ayıdır.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
15
armchair /ˈɑːmˌtʃɛə/ n koltuk
My grandfather’s armchair is
very comfortable. Dedemin
koltuğu çok rahattır.
army /ˈɑːmɪ/ n ordu (pl -mies)
My brother is a soldier in the
army now. Abim şu anda orduda
asker.
around /əˈraʊnd/ adv çevresinde
They are dancing around the
fire. Ateşin çevresinde
dansediyorlar.
ashtray
arrow /ˈærəʊ/ n ok, ok işareti
You can’t get lost. Just follow the
arrow. Kaybolmazsın. Sadece
ok işaretini takip et.
A
art /aːt/ n sanat
There is only one art gallery in
the city. Şehirde sadece bir adet
sanat galerisi var.
artist /ˈɑːtɪst/ n sanatçı, ressam
My favourite artist is Leonardo
Da Vinci. Benim gözde ressamım
Leonardo Da Vinci’dir.
arrive /əˈraɪv/ v gelmek
My father arrives home too late.
Babam eve çok geç gelir.
ashtray /ˈæʃˌtreɪ/ n kül tablası
I never smoke, so I don’t have
any ashtrays at home. Hiç sigara
içmediğim için, evde hiç kül
tablam yok.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
ask
16
ask /ɑːsk/ v soru sormak
Don’t ask me difficult questions,
please. Bana zor sorular sorma
lütfen.
astronaut /ˈæstrəˌnɑt/ n astronot
I want to be an astronaut in
the future. Gelecekte astronot
olmak istiyorum.
asleep /əˈsliːp/ adj uykuda, uyuyor
The baby is still asleep now.
Bebek hala uykuda.
astronomer /əˈstrɒnəmə/ n gök
bilimci
Astronomers use telescopes.
Gök bilimciler teleskop
kullanırlar.
aspirin /ˈæsprɪn/ n aspirin
You can take an aspirin for your
headache. Baş ağrın için aspirin
alabilirsin.
assistant /əˈsɪstənt/ n yardımcı,
asistan
The manager has a new
assistant. Müdürün yeni bir
asistanı var.
astrology /əˈstrɒlədʒɪ/ n gök bilim
(no plural)
I don’t believe in astrology.
Astolojiye inanmam.
at /æt/ prep -de, -da
The children are at home.
Çocuklar evdeler.
athlete /ˈæθliːt/ n atlet, koşucu
He is a very fast athlete. O
çok hızlı bir koşucudur.
atlas /ˈætləs/ n atlas, harita kitabı
(pl -es)
We use an atlas in the
geography classes. Coğrafya
derslerinde atlas kullanırız.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
17
autumn
atmosphere /ˈætməsˌfɪə/ n atmosfer audio-visual /ˈɔːdɪˌəʊ ‚ vıʒuəl/ adj
There are different gases in the
işitsel ve görsel
atmosphere. Atmosferde
I use audio-visual materials in
değişik gazlar vardır.
English classes. İngilizce
derslerinde işitsel ve
attention /əˈtɛnʃən/ n dikkat
görsel araçları kullanırım.
Give all your attention to your
job. Tüm dikkatini işine ver.
A
attic /ˈӕtik/ n tavan arası
August /ɔːˈgʌst/ n Ağustos ayı
I put my old toys in the attic. Eski İzmir is very hot in August.
oyuncaklarımı tavan arasına
İzmir, ağustos da çok sıcaktır.
koydum.
attract /əˈtrækt/ v çekmek,
cezbetmek
Our teacher always tries to
attract our attention.
Öğretmenimiz her zaman
dikkatimizi çekmeye çalışır.
aunt /ɑːnt/ n hala, teyze, yenge
My mother’s sister is my aunt.
Annemin kız kardeşi benim
teyzemdir.
automatic /ˌɔːtəˈmætɪk/ adj
otomatik
attraction /əˈtrækʃən/ n çekicilik,
My mother has got an automatic
alımlılık, cazibe
washing mashine. Annemin
The city has many attractions for otomatik çamaşır makinası var.
tourists. Şehrin turistler için pek
çok çekiciliği (cazip yanı) var.
attractive /əˈtræktɪv/ adj çekici, hoş
She’s a very attractive girl. O,
çok çekici bir kızdır.
autumn /ˈɔːtəm/ n sonbahar
Schools open in autumn.
Okullar sonbaharda açılır.
audio /ˈɔːdɪˌəʊ/ adj sesle ilgili, ses
kaydı, işitsel
My father has got an audio CD in
the car. Babamın arabasında bir
ses CDsi var.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
avenue
18
avenue /ˈӕvinjuː/ n geniş cadde,
bulvar
His address is 14 Swan Avenue.
Onun adresi 14. Kuğu Bulvarıdır.
avocado /ӕvəˈkaːdəu/ n avokado
Avocado is a tropical fruit.
Avokado tropikal bir meyvedir.
award /əˈwɔːd/ n ödül
The award for the winner is a
sports car. Kazananın ödülü
spor bir araba.
awful /ˈɔːfʊl/ n berbat, çok kötü
This film is awful. Bu film çok
kötü.
axe /æks/ n balta
He cuts trees with his axe.
Baltasıyla ağaçları keser.
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
Bb
B, b /bi:/ İngiliz alfabesinin ikinci
harfi
baby /ˈbeɪbi/ n bebek (pl -bies)
She has got a baby. Onun bir
bebeği var.
back /bæk/ n arka, sırt
My back hurts. Sırtım ağrıyor.
backache /ˈbækeɪk/ n sırt ağrısı
My father suffers from
backache. Babam sırt ağrısı
çekiyor.
bad /bæd/ n kötü
The weather is bad today.
Bugün hava kötü.
19
ballerina
bake /beɪk/ v (fırında) pişirmek
My mother can bake delicious
cakes. Annem çok lezzetli
pastalar pişirebilir.
baker /ˈbeɪ.kɚ/ n fırıncı
My father can bake very good
bread. He is a baker. Babam
çok güzel ekmek pişirebilir. O
fırıncıdır.
bakery /ˈbeɪkərɪ/ n ekmek fırını
(pl -ries)
I like the bread in this bakery.
Bu fırının ekmeğini severim.
ball /bɔːl/ n top
We need a ball to play football.
Futbol oynamak için topa
ihtiyacımız var.
ballerina /ˌbæləˈriːnə/ n balerin
The ballerina is dancing on
the stage. Balerin sahnede
dans ediyor.
bag /bæg/ n çanta
Is there a pen in your bag?
Çantanda tükenmez kalem var
mı?
ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ
B

Benzer belgeler

Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik

Teens Dictionary İngilizce Sözlük içerik etmek,beraber gitmek [go with, attend] 2.(müziksel anlamda) eşlik etmek [play a musical instrument with] 3.aynı zamanda/birlikte olagelmek, refakat etmek [occur with, belong to] accomplishment /əˈk...

Detaylı