Ocak - Şubat - Mart 2007 Sayı:1

Transkript

Ocak - Şubat - Mart 2007 Sayı:1
‹Ç‹NDEK‹LER
▲
▲
MAKROHABER 6-17
MAKRO TÜKETİCİ 30-33
Av. M. Bülent Deniz:
“Tüketici artık
hakkını arıyor”
Müşterisinin
gözüyle
Makromarket
▲
MAKRO TARİH 38-41
▲
MAKRO RÖPORTAJ 42-45
▲
▲
MAKRO ÖZEL 34-37
MAKRO HABER 46-47
Sofralardan eksilmeyen
lezzet: Et
MAKRO GÜNCEL 22-28
Bereketin tatlısı: Aşure
14 Şubat’ta Romantizm
Dünya Kadınlar Günü
2
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
İki Cihan Serveri
dünyayı şereflendirdi
GIDA KÜLTÜRÜ 18-21
En kaliteli, en sağlıklı, en
hesaplı et Makromarket’te
▲
▲
• Makromarket, Nazar Mağazalar Zinrici’ni satın aldı.
• Makromarket 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladı
• Ece ürünleri Makromarket'te kazandırıyor
• Makromarket şehitlerimizi andı!
• Makromarket’in tatlı aşure fırsatları
• Makromarket,Yayla Margarin alan müşterilerine kazandırdı
• Makromarket’ten lider markaları alan kazandı
• Makromarket Kırıkkale Hizmete Açıldı
• Makromarket Nielsen işbirliği…
• Makromarket, Dünya Tüketiciler ünü'nde tüketicileriyle el ele...
• Makromarket'te paranız değerlendi
• Makromarket'e “Tüketici Kalite Ödülü”
• Private Label Oscarlar Verildi
İnsanlık tarihinin
en onurlu
kalpazanlık öyküsü
Nejat Uygur:
Komiklik yapılmaz,
komik olunur...
Makrobirlik Uluslararası
Sigorta Aracılık Hizmetleri
▲
MAKRO SAĞLIK 50-53
Çocuklar için sağlıklı beslenme önerileri
▲
MAKRO EĞİTİM 54-55
Hayat Koleji
▲
MAKRO HABER 56-57
Makromarket büyümeye devam ediyor
▲
İÇİMİZDEN SESLER 58-59
▲
RAFIN KONUKLARI 60-63
▲
GÜZELLİK MODA 64-65
▲
MAKRO KARİYER 66-67
Saçlarınızda küçük önerilerle büyük değişim
Makromarket’in aktif insan kaynakları birimi
▲
GÖZ NURU 68-69
Kişinin elinde renklenir taşlar
▲
YAŞAM KAYNAKLARI 70-71
Buğday tanesinden sofralara
▲
MAKRO KÜLTÜR 72-73
▲
MAKRO TARİF 74-75
▲
PÜF NOKTASI 76-77
▲
MAKRO BULMACA 78
MAKROVİZYON
OCAK-ŞUBAT-MART 2007
SAYI:1
MAKROMARKET Adına Sahibi
Mustafa Songör
Genel Yayın Yönetmeni
Nuray Erdoğan
Yazı İşleri Müdürü
Hünkar Sibel Görel
Yazı İşleri
Merve Damcı
Nilay Saraçoğlu
Görsel Yönetmen
Mehmet Emin
Sayfa Uygulama
Numan İlhan
Mustafa Özen
Reklam Tasarım
Hatice Erdoğan
Aydın Güdüllü
Hamit Dumlupınar
Fotoğraf Editörü
Salih Yılar
Naz Güler
Yayına Hazırlık:
Simurg Sanat Yapımları
Renkayrım/Baskı ve Cilt:
Portakal Basım
Yayın Türü:
Yerel Süreli
Yönetim Yeri:
Kocatepe Mh. 12. Sk. C32 Blok Kat: 9
Mega Center-Bayrampaşa/İstanbul
Tel: 0212 640 60 11 (pbx)
Fax: 0212 640 82 62
www.makromarket.net
[email protected]
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
3
MAKRO
editör
Merhabalar sevgili dostlar,
Uzun yıllardan beri hep gerçekleştirmeyi hayal ettiğimiz bir çalışmayı
sonunda sizlere sunuyoruz. Kurumsal bir markaya değer katmak adına
kurumsal bir dergiye hayat veriyoruz. Bu hayalimizi Makromarket
Mağazalar Zinciri'nin marka gücünü, sektördeki istikrarlı çizgisini ve
müşterisine verdiği değeri ifade etmek için hazırlıyoruz.
2007 yılı uğurlu geldi. Çünkü Makro Vizyon, 2007 yılında yayın hayatına
başladı. Peki Makromarket Mağazalar Zinciri neden Makro Vizyon'u
müşterilerine sunuyor? Çünkü bizi bizden daha iyi kimse anlatamaz! Bizi
anlatmak için ruh, bağlılık, sevgi, hoşgörü ve sadakat lazım. Biz de bu
duygularla Makro Vizyon'u hazırladık ve sizlere sunuyoruz. Hem
kendimizi anlatıyoruz hem de sizlere hayatınızı daha güzel hale getirecek
bir dünyanın kapılarını açıyoruz. Bu da Makrolu olmanın farkı...
Makro Vizyon, geçmişten günümüze “Müşterisine Çizgi Ötesi Hizmet”
kalitesini sunan Makromarket Mağazalar Zinciri'nin kurumsal yapısına ve
birlikte çalıştığı ürünlerin marka değerine katkıda bulunmak ve
müşterilerimizi her konuda bilgilendirmek amacıyla hazırlandı.
Makro Vizyon'un Makromarket Mağazaları'nın faaliyet gösterdiği
bölgelerde alışveriş kültürünün ve yaşam şeklinin değişmesine katkıda
bulunacağına inanıyoruz. Böylece Makro Vizyon, müşterilerimizin alışveriş
konusunda bilinçlenmesini sağlayarak marka ve müşteri arasındaki ilişkiyi
sağlamlaştıracaktır.
Makro Vizyon, Makromarket müşterilerinin tüketim konusundaki
alışkanlıklarının değişmesine ve gelişmesine katkıda bulunarak farklı ve
faydalı bilgilerle yaşamlarını kolaylaştıracak.
Sonuç olarak, Makro Vizyon sayesinde müşterilerimizle daha sağlam
bağlar kurararak her konuda hem zihinlerimizi bilgiyle doyuracağız hem
de değişen dünya ihtiyaçlarına paralel olarak sürekli gelişeceğiz. Makro
Vizyon ile ilgili görüş ve önerilerinizi bizlere ulaştırın, dergimizin içeriğini
birlikte belirleyelim.
“Makromarket, önce hizmet
Kalite makro, fiyatları mikro
Evdeki hesap Makro'ya uyar
Hesabını bilen Makro'ya uğrar “
Nuray Erdo¤an
[email protected]
4
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
haber
Makromarket
Nazar Mağazalar Zinciri’ni
satın aldı
Ülkemizin önemli market incirlerinden biri olan Makromarket
Mağazalar Zinciri, Ankara'nın en köklü zincirlerinden
Nazar Mağazalar Zinciri'ni satın aldı.
Konuyla ilgili olarak Türkiye Perakendeciler Federasyonu, “Federasyonumuza
bağlı Ankara PERDER üyesi olan, Nazar
Marketler Zinciri Yönetimi, perakende
sektöründen çıkma kararı almıştır. Bu
doğrultuda, yine üyelerimizden biri olan
Makromarketler Zinciri ile yaptıkları görüşmeler, kısa sürede sonuçlanarak anlaşmayla noktalanmıştır. Böylece Makromarket Grubu, Nazar Mağazalar Zinciri'ni de
bünyesine katarak sektördeki gücünü ve
etkisini daha da arttırmıştır” şeklinde bir
açıklama yaptı.
Ortaya çıkan bu yeni oluşumla mağaza sayısını 35'ten 60'a çıkaran, sektörün
en önemli temsilcilerinden biri olma misyonunu güçlendiren ve geliştiren Makromarket, ülkede yerli perakendeciliğin güçlenmesi için önemli bir adım atmış oldu.
Konuyla ilgili olarak Makromarket Yönetimi de şu açıklamayı yaptı: “Bilindiği gi-
6
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
bi Makromarket Mağazalar
Zinciri, 35 mağazasıyla halka
kaliteli bir hizmet sunmaktadır.
Bu hizmeti yaygınlaştırmak ve
geliştirmek amacıyla, 25 mağazası ile başkentin en köklü kuruluşlarından
biri olan Nazar Mağazalar Zinciri'ni bünyemize kattık. Nazar Mağazalar Zinciri'nin
sahibi olan Ahmet Özdoğan ve Levent
Gündoğdu, sektörden çekilmeyi uygun
görmüşlerdir. Onların bu kararı doğrultusunda 14 Şubat 2007 Çarşamba günü iki
kardeş kuruluş olarak yapılan görüşmelerde, bir sinerji oluşturulmuş çok daha
başarılı bir yapılanmayı gerçekleştirmek
adına karşılıklı olarak anlaşmaya varılmıştır.
Nazar Mağazalar Zinciri 1992 yılından
bugüne 200 ile 2500 m2 arasında değişen
25 farklı satış noktasında 572 personel ile
hizmet veriyordu. Ortaya çıkan bu yeni
oluşumla birlikte, Makromarket Mağazalar
Zinciri olarak mağaza sayımızı 60'a, çalışan
sayımızı ise, 2182'ye yükseltmiş bulunuyoruz. Sahip olduğumuz yeni gücümüzle ve
müşteri odaklı hedeflerimizle ülkemiz perakendeciliğinde çok önemli bir marka olma niteliğine ulaştığımızı düşünüyoruz. Bu
olgu, toplumumuza ve müşterilerimize
olan sorumluluğumuzu daha da arttırmıştır. Gurubumuza dahil olan bu 25 mağazanın, Makromarket'in hiç bulunmadığı bölgelerde olması, çok daha geniş kitlelere,
“Hizmette Çizgi Ötesi” anlayışı ile Makromarket'in güçlü ve kaliteli hizmetini ulaştırmamızı sağlayacaktır. Bu birleşmenin
mutluluğunu ve heyecanını tüm ekibimizle
birlikte yaşıyoruz.”
MAKRO
haber
Makromarket
şehitlerimizi andı!
Makromarket olarak, sosyal sorumluk çerçevesinde bu
çalışmayı düzenlemek ve müşterilerimize sunmak hepimizin vefa borcu…
Makromarket
8 Mart Dünya Kadınlar
Günü'nü kutladı
Her gün mağazalarında binlerce
müşteriye hitap
eden Makromarket, sosyal sorumluluk çerçevesinde alışveriş
sektörünün bel
kemiği olan kadın müşterilerini unutmuyor. Bu vesileyle
mağazalarında özel görsel çalışmalar ile 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü'nü kutluyor. Makromarket ayrıca, 8 Mart
günü mağazalarında dağıtacağı 20 bin karanfille bayan
müşterilerini hem onore edecek hem de sevindirecek.
Neticede kadınlar bir çiçektir ve her şeyin en güzelline
layıktır.
8
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
18 Mart Çanakkale Zaferi dolayısıyla yaptığımız
görsel çalışmadaki bu resim, millet olarak bu kutsal vatan topraklarına sahip olmak adına atalarımızın ve şehitlerimizin
nelerden vazgeçtiğini neleri hiç gözünü kırpamadan feda ettiğinin resmidir. Ay yıldızlı bayrağımızı
şehit kanıyla bu topraklarda çizdik. Düşmanı
Çanakkale'de Gelibolu
Boğazı'na püskürterek
dosta güveni bu topraklarda verdik. Yüzyıllarca
dünya dengelerini, barış
ve adaleti bu topraklarda
yaydık. Kuvva-yi Milliye
ruhuyla vatan savunmasının en unutulmazını bu topraklarda yaşadık.
Gözünü vatan topraklarına diken düşman devletlerine kurtuluş örneğinimizi bu topraklarda gösterdik. İşte bunun içindir ki, vatan toprakları,
annemizin sütü gibi helal, şehitlerimizin kanı gibi duru, gazilerimizin teri
gibi saf ve kutsaldır.
Ece ürünleri
Makromarket’te
kazandırıyor
Makromarket mağazalarında
geniş ürün yelpazesi ile
müşterilerine farklı ürün
içeriklerinde farklı ürün
seçenekleri sunan Ece markalı
ürünler (zeytin, çay, turşu vs.),
hediye kazandırıyor. Makromarket
mağazalarından tek seferde Ece
markalı ürünlerden 20 YTL'lik
alışveriş yapan Makromarket müşterileri, Paşabahçe'den 6'lı kase kazanıyor.
Her türlü kazanç fırsatlarını müşterisinin tercihine sunan Makromarket,
başkentte en çok tercih edilen mağaza zinciri olmaya devam ediyor. Çünkü
artık müşteriler alışveriş noktalarından birden fazla yarar bekliyor.
MAKRO
haber
Makromarket, Yayla Margarin
alan müşterilerine kazandırdı
Sofraların lezzeti Yayla Margarin, bayram ve yılbaşında hediyeler
dağıttı.
Makromarketler'in 35 şubesinden 15 Aralık 2006-31 Ocak 2007
tarihleri arasında 4 adet Yayla Margarin alan müşteriler, 30 süper
hediyeden birini kazandı.
Makromarket ve Henkel işbirliğiyle gerçekleşen Yayla Margarin
kampanya hediyeleri,
• 5 Adet Regal Buzdolabı
• 5 Adet Regal Çamaşır Makinesi
• 5 Adet Beko Bulaşık Makinesi
• 5 Adet Beko Fırın
• 10 Adet Regal 51 Ekran TXT TV
15 Aralık 2006-31 Ocak 2007
tarihleri arasında Makromarket
müşterileri ne kadar çok Yayla
Margarin alırlarsa o kadar çok
hediye kazandılar.
35 şubesiyle hizmet veren
Makromarket, kaliteli ve hesaplı
alışverişin yanında, müşterilerine
yönelik kampanyalarıyla da
kazandırmaya devam ediyor.
Makromarket’in
tatlı aşure fırsatları
Makromarket, bereketin tatlı aşı “aşure” için müşterilerine birbirinden güzel fırsatlar sundu.Aşure yapımında kullanılan tüm malzemeler, çok uygun fiyatlarla Makromarket müşterilerine sunuldu.Türk mutfağının en zor ama en
güzel tatlılarından biri olan aşureyi yapmak, Makromarket
fırsatlarıyla daha da kolay hale geldi. Makromarket müşterilerinin evine aşure bereketinin yanı sıra bir de Makromarket bereketi girdi.
10
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Makromarket’ten lider
markaları alan kazandı
Makromarket, bayram ve yılbaşında da yeni kampanyalarıyla
müşterilerinin yüzünü güldürdü. Makromarket şubelerinden 27 Aralık
2006-28 Ocak 2007 tarihleri arasında lider markalardan 50 YTL
değerinde alışveriş yapan müşteriler, anında Ariel Automat 2.5 kg
kazandı.
Her zaman alışverişin en keyiflisini sunan Makromarket, kaliteli ve
uygun fiyatlı ürün portföyü ve sürekli geliştirdiği hizmet anlayışıyla
müşterilerine ikinci kazanımlar sunmaya
devam ediyor.
Makromarket, birlikte çalıştığı üretici
ve tüketici firmalarla müşterek
gerçekleştirdiği tüketici kampanyalarıyla,
sektörde örnek olmaya devam ediyor.
Makromarket, müşterilerine yönelik
yapılandırdığı ürün bazlı kampanyalarıyla
söz konusu ürün veya ürün gruplarının
satışını %700 ve üzeri oranlara
ulaştırdığından, birçok firmanın aktivite
yapmak için birinci sırada tercih ettiği
bir zincir mağaza grubu haline geldi. Bu
özelliğiyle tüketicilerine daha zengin ve
kapsamlı aktivite alternatifleri sunuyor.
MAKRO
haber
Kırıkkale'de Makromarket ile alışverişe yeni bir yorum geldi
Makromarket Kırıkkale Hizmete Açıldı
Makromarket,“Kırıkkale artık kendine yetecek, alışverişe yeni yorum geliyor” sloganlarıyla Makro Alışveriş Merkezi'ni aşama aşama faaliyete geçiriyor.
Makro Alışveriş Merkezi, 5 kattan oluşuyor.Alışveriş merkezinin en üst katında 4
adet salonuyla Tüzün Sinemaları, 3. katın-
da birçok ulusal markanın bulunduğu self
servis fastfood salonları, 2 katında yine
bir çok ulusal markanın bulunduğu giyim,
elektronik ve bilişim teknoloji mağazaları
ve 1. kat ile zemin katta da 2 kattan oluşan Makromarket Mağazası yer alıyor.
Bunun yanında Makro Alışveriş Merkezi,
250 araç kapasiteli kapalı otoparkı ve 150
araç kapasiteli açık otoparkı ile müşterisine geniş bir otopark imkanı sunuyor.
Makromarket Mağazalar Zinciri, ulusal bir zincir olma noktasında ilk adımını
Kırıkkale Makromarket mağazası ile attı.
Makromarket Kırıkkale Mağazası'nı 25
Aralık 2006 pazartesi günü bölge halkının
hizmetine açtı. Makromarket bulunduğu
bölgelere çizgi ötesi hizmet kalitesini ve
kayıtsız şartsız müşteri memnuniyetini
taşımaya devam ediyor. Kırıkkale Makromarket 6000 m2'lik alanda teknolojinin
tüm nimetleri kullanılarak hazırlandığı
modern mağazasında 17 kasası, 120 çalışanı binlerce non-food ve food ürün çeşidi ile Kırıkkaleli müşterilerin vazgeçilmeyen bir yaşam merkezi haline geldi.
Mağaza kapsamında sıcacık unlu mamuller üreten fırından, günlük, sağlıklı ve doğal balık çeşitleri sergileyen balık reyonuna ve geniş bir ürün kategorisini kapsayan giyim reyonundan kültür reyonuna
kadar binlerce farklı ihtiyaca cevap veren
zengin ürün çeşitleri Kırıkkaleli müşterilerin beğenisine sunuldu.
Makromarket Mağazalar Zinciri,
2006 yılı hedefleri arasında yer alan Kırıkkale Mağazası'nın açılışını gerçekleştirerek zirveye giden yolda tırmanışına
devam ediyor. Kırıkkale halkı tarafından
sevgi ve samimiyetle karşılanan Makromarket Mağazalar Zinciri, ulusal zincir sayısını 2007 yılında da arttırmaya devam
edecek.
Makromarket'in iş ortaklarından biri olan Nielsen Araştırma Şirketi'yle
olan ilişkisi 2002 yılından bugüne kadar
gelişerek devam etti ve yeni çalışmalarla gelişmesini sürdürüyor.
Karşılıklı bilgi alışverişine bağlı olarak sürdürülen bu işbirliğinde Makromarket, sektördeki diğer perakendeciler gibi satış bilgilerini düzenli olarak
Nielsen ile paylaşıyor ve pazardaki gelişmeleri takip edebilecek verileri Nielsen'den alıyor.
Ülkemizde 1987 yılından bu yana
faaliyetlerini sürdüren Nielsen Türkiye'de ve dünyada araştırma sektörünün
lideri durumunda. Bu birikim ve tecrübelerini Makromarket'le paylaşan Nielsen, özellikle hızlı tüketim ürünleri pazarındaki gelişmeleri, firma ve sektör
büyümelerini, markaların pazar paylarını, ürünlerin fiyat yapılarını haftalık ola-
rak Makromarket çalışanlarıyla paylaşıyor. Böylece Makromarket olarak perakende pazarındaki gelişmeleri takip
ederek kendi performansımızı pazar
trendleri ile karşılaştırma şansı buluyoruz. Buna bağlı olarak da pazara göre
avantaj ve dezavantajlarımızı tespit ederek gerekli önlemlerimizi hemen alabi-
liyoruz. Haftalık olarak aldığımız bu hizmetler dışında her 6 ayda bir Nielsen
ekibi bütün yönetici personelimizin katıldığı toplantılarda genel ülke ekonomisini, genel olarak perakende pazarındaki gelişmeleri Avrupa ve Dünya perakende pazarı ile karşılaştırmalı olarak
bizlerle paylaşıyor.
Makromarket Nielsen işbirliği…
12
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
haber
Makromarket, Dünya Tüketiciler
Günü'nde tüketicileriyle el ele...
Mağazalarında daima müşteri memnuniyetini ve mutluluğunu hedefleyen
Makromarket, tüketicileri yararına tüm
sosyal çalışmaları hayata geçiriyor.
Sosyal sorumluluk çalışmalarına
önem veren Makromarket, 15 Mart
Dünya Tüketiciler Günü'nde müşterilerine, sürpriz kampanyalar düzenleyerek
süper hediyeler dağıttı. 15 Mart Tüketi-
ciler Günü'nde mağaza ortamında müşterilerine ilginç sorular yönelten Makromarket, aldığı doğru cevaplar karşılığında yüzlerce ürünü müşterilerine hediye etti.
Makromarket müşterileri, 15
Mart'ta karşılaştıkları bu sürpriz kampanyadan ve aldıkları hediyelerden son
derece memnun kaldılar ve bu tür
kampanyaları sürekli beklediklerini belittiler.
Makromarket'te 15 Mart Tüketiciler
Günü dolayısıyla müşterilere yöneltilen sorulardan bazıları:
15 Mart'ta doğanlar…/ Doğum günü
pastası hediye
Yanında evlilik cüzdanını bulunduran kişilere özel baklava 1 kg hediye kazandı.
Hamile kadınlar / Prima Anne Oluyorum paketi hediye
Makromarket'in şube sayısını bilenler…
Makro FM frekansını bilenler…
Kravatı çizgili olan müşterilerimiz...
Üzerinde beyaz düz gömlek olan
müşterilerimiz...
Gözlüklü müşterilerimiz...
Çantasında ayna taşıyan müşterilerimiz...
Şu an ayağında kahverengi ayakkabı
olan müşterilerimiz...
Cebinde tarak taşıyan müşterilerimiz...
Ayakkabı numarası 39 olan bayan
müşterilerimiz...
50 yaşında olanlar (kimlik kontrolüne göre verilecek)
Makromarket'in sevimli maskotunun adı nedir?
Makromarket'te paranız değerlendi
2007 yılı itibariyle Makromarket mağazalarında “ne
alırsan 1 TL ve 5 TL” kampanyaları düzenlendi.
Kampanya kapsamında yüzlerce ürün piyasa değerlerinin altında özel fiyat yapılarıyla müşterilere sunuldu.Yapılan kampanyalardan son derece memnun
kalan Makromarket müşterileri, mağaza ortamında
hazırlanan 1 ve 5 TL reyonlarından birçok ürünü
uygun fiyata aldılar. Gerçekleştirilen tüm kampanyaları ilgiyle takip eden Makromarket müşterileri,
bu tür kampanyaların sürekli olmasını talep ettiler.
14
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
haber
Makromarket'e
“Tüketici Kalite Ödülü”
Yılın tüketici ödülleri sahiplerini
buldu. Bu yıl 20.'si düzenlenen Uluslararası Tüketici Zirvesi, 15 Mart Perşembe günü Çırağan Sarayı'nda, tüketiciye ürün ve hizmet sunan ulusal ve
uluslararası markaların yöneticileri ile
birlikte sanat, siyaset ve medya dünyasının önde gelen isimlerinin katılımıyla
gerçekleşti.
Zirve sonunda,Tüketici Dergisi tarafından gerçekleştirilen "Markaların
tüketici üzerindeki etkileri" konulu
araştırma sonuçlarına göre, Makromarket “Tüketici 2007 Kalite Ödülü”ne layık görüldü. Ödülü, Makromarket Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Songör aldı.
Tüketici 2007
Kalite Ödülü,
Makromarket’e
verildi.
Private Label Oscarları Verildi
Özel markalı ürünlerin üreticilerini ve marka sahiplerini bir araya
getiren ve 15-17 Mart tarihleri arasında CNR Expo Center'da gerçekleşen 6. Private Label Fuarı'nın, En İyi Private Label Yarışması
Ödülleri'nden birinin sahibi Makromarket oldu. Ödül, Mustafa Songör'e takdim edildi. Bunun yanında Türkiye Perakendeciler Federasyonu Başkanı Şref Songör ve İstanbul Perder Başkanı Erdal Tüfekçi de vermiş oldukları desteklerden dolayı ödüle layık görüldü.
16
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
GIDA
kültürü
Sofralardan eksilmeyen lezzet
İnsanın doğal ihtiyaçlarından biri olan et, en önemli tüketim alışkanlıklarımızın başında geliyor. Et ürünlerinin,
özellikle kırmızı et tüketiminin ülkemizde yerinin büyük
olması, üretimi etkiliyor ve etin sofralardaki yerinin korunmasını sağlıyor.
Etin kalitesi
Etin içerdiği nem, yağ ve protein miktarı et kalitesinin belirlenmesinde
önemli bir kriterdir. Protein hem vücuttaki dokuların gelişebilmesi, yeni
dokuların oluşabilmesi ve hasar gören
dokuların tamiri için hem de vücuda
enerji sağladığı için büyük bir önem
arz eder.Araştırmalar sonucunda elde
edilen bilgiler, et proteinlerinin normal miktarda tüketilmesiyle, başka
protein desteği sağlanmasa bile, vücudun doğal büyüme ve gelişimini sürdürdüğünü göstermiştir.
Et çeşitleri
Kırmızı etler, kimyasal yapıları ve protein içerikleri bakımından da birbirine çok benzerler. Kırmızı et denildiğinde ilk akla sığır, koyun, keçi ve
manda gelir. Gelişmiş yetiştiricilik uygulamalarıyla günümüzün hayvanları
eskiye göre daha yağsızdırlar. Genç ve
büyüme çağındaki hayvanların etleri
daha sulu, protein ve yağ miktarı da-
18
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
ha düşük olduğu için gelişimlerini tamamlamaları beklenir. Çeşitli hayvanların iskelet kası ve iç organlarından
kesme, parçalama ve işleme koyma
aşamaları sonucunda elde edilen etin,
kasaplardaki sunumu çeşitlilik gösterir. Sığırdan, nuar, tranç biftek, tranç
rosto, fileto, kontrfile, bonfile, yahnilik
gerdan-kol; danadan, kotlet, kürek veya kol bifteği, kaburga, pirzola veya
kontrfile; kuzudan but, kontrfile, pirzola, kol ve önkol parçaları elde edilerek satışa sunulur.
Pişirme önerileri
Kırmızı et ve sağlığımız
Her besin öğesinin vücuttaki işleyişi
ve sindirim biçimi farklılık gösterir. Bazı kırmızı et çeşitleri çok fazla yağ barındırırlar.Yüksek miktardaki doymuş
yağ, kandaki kolestrol seviyesini yükseltir. Bunun sonucunda koroner kalp
rahatsızlıkları baş gösterir. Et, aşırı posalı bir yiyecek grubundan olmadığı
için sindirimi zordur. Yüksek miktarlarda et tüketimi sindirimi güçleştireceğinden midesinde problem olan kişilerin porsiyonlarına dikkat etmesi
Yumuşak ve lezzetli bir et elde etmek, düşünüldüğü kadar zor değildir.
Öncelikle etin yumuşak olması isteniyorsa pişirmeden önce mutlaka
oda sıcaklığında tutulup bekletilmesi gerekir. Sonra kızgın tavaya yerleştirilip çok
sık çevrilmeden, yeteri kadar pişirilmelidir. Eti satın alırken 2-3cm'den ince olmamasına dikkat etmeyi unutmamak gerekir.
Ekstra yumuşak ve lezzetli bir et için, bir
kabın içinde 1 yemek kaşığı soya sosu,
çeyrek limon ve 1 yemek kaşığı zeytinyağında 3 saat beklemeye alın.
Vitamin kaynağı et
Protein ihtiyacının birçoğu etten sağlanmaktadır. Bu nedenle et yemeyi tercih
etmeyenler, vücudun ihtiyacı olan proteini süt, peynir, yumurta, kuru fasulye,
nohut, mercimek gibi kuru baklagillerden sağlamalıdır. Etin aşırı tüketiminin
yaratabileceği sağlık sorunlarının dışında faydaları üzerinde durmakta yarar
var. Ette gelişme, büyüme, sağlıklı göz, deri ve kemikler için gereken A vitamini, kan hücreleri için gereken B12 vitamini, kemik hastalıklarının oluşumunu
engellemek için D vitamini, deri sağlığı ve yeni hücrelerin yapılanması için de
çinko bulunmaktadır.
gerekir. Aşırı tüketimin yarattığı kabızlık probleminin önüne geçebilmek
ve kırmızı ette bulunan fazla demirin
yararlılığını arttırmak için, etin yanında
C vitamini yönünden zengin, sebze ve
meyve tüketiminin sağlanması gerekir.
Diyabet, tansiyon ve kalp-damar hastalıklarından biri ya da birkaçı bulunan
kişilerin beslenmelerine özen göstermeleri gerektiği için aşırı miktarda et
tüketmeleri sakıncalıdır. Çünkü fazla
miktarda ve uygun koşullarda pişirilmemiş et, tansiyonun ve şekerin yükselmesine yol açar. Günlük enerjinin
%12-15'i proteinlerden sağlanmalıdır.
Et satın alırken
Etler, hayvandan çıkarıldıkları bölgeye ve yağ içeriğine
göre sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle diğerlerinden
daha pahalı olan sı-
ğır eti, lezzetli ve sulu olmasını sağlayan yağı az oranda içerir. Kırmızı eti
satın alırken yağlarının iyi ayrılmış olmasına dikkat edilmelidir. Etin içinde
bulunan sert yağ kitlesi, kesilip atılamayacağı için uygun pişirme yöntemiyle arındırılabilir. Kıyma alırken en
düşük yağ oranına sahip olanı alın.
Kıymada en yağsız olanı but (tranç,
nuar) kısmından yapılan kıymadır. Bunu fileto kıyması, gerdan kıyması ve
normal kıyma takip eder.Taze et, kendini renginden belli eder. Sığır eti parlak kırmızı renkteyken, genç dana eti
griye kaçan bir pembedir. Gelişmiş dana eti koyu pembe, kuzu eti ise beslenmesine bağlı olarak açık
pembeden koyu pembeye kadar değişebilir. Et satın alırken
üretim tarihini
kontrol etmeyi
unutmayın.
GIDA
kültürü
En kaliteli, en sağlıklı,
en hesaplı et,
Makromarket'te
ırmızı ve beyaz et reyonlarımızda sunulan ürünler, son derece modern ve hijyenik örnek et işleme tesislerimizde, veteriner hekim kontrolünde, uzman personellerce hazırlanıyor. Titizlikle hazırlanan bu ürünler vakumlanarak
sağlıklı ve hijyenik şartlarda frigofirik
araçlarla Makromarket mağazalarına
sevk edilerek soğuk zincir sistemleri
kırılmadan reyonlarımızdaki yerini
alıyor.
K
Makromarket
Et İşleme Tesisleri
Genel işleyiş
Canlı hayvan alım süreci
Mağazalarımızda müşterilerimizin
beğenisine sunduğumuz kırmızı et
ürünlerimizin canlı hayvan alımını
gerçekleştirirken Tarım Bakanlığı'na
bağlı il ve ilçe müdürlüklerinin besi
süresince kayıt altına aldığı özel besi
dana ve kuzuları seçiyoruz. Satın alınan özel besi kuzu ve danalar, veteriner hekim tarafından yaşı, kilogramı
ve cinsi kontrol edildikten sonra kesimhaneye getiriliyor.
20
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Kesim işlemi İslami kurallara
göre yapılır
Kesimhaneye getirilen canlı hayvanlar kesimhane veterineri tarafından
kontrol ediliyor.
Tarım İl veya İlçe Müdürlükleri tarafından hazırlanan belgelerle mezbahalarda kesim işlemi İslami kurallara
göre gerçekleştiriliyor. Bu işlemden
sonra karkas etler mezbahaların soğuk hava odalarında minimum 12 saat dinlendiriliyor. Etler dinlenme işleminden sonra daha önce dezenfeksi-
Dünya
standartlarında
örnek et işleme
tesislerinde
üretim
yapıyoruz
yon belgeleri alınmış
araçlara yüklenmek üzere kefenlenerek hazırlanıyor.
Karkas etlerin
işlenme süreci
Veteriner hekimimiz tarafından mezbahanede Tarım İl veya İlçe Müdürlükleri tarafından verilen sağlık raporu, dezenfeksiyon belgesi ve etin iç ısı
derecesi kontrol ediliyor.
Ürün ve hizmet kalitesini her tesisinde en yüksek seviyede tutan Makromarket Et
İşleme Tesisi'nde, ilk önce temizliğe önem veriliyor. Tesisin sorumlu müdürü Ertuğrul Gülhan hayvanların yetiştirilmesinden, tüketicinin sofrasına gelinceye kadarki her aşamada, son
derece hijyenik koşullarda çalışıldığını belirtirken,
müşterilerin sağlığının her şeyden önemli olduğunu belirtiyor. Devlet kontrolünde ve veteriner gözetimdeki kesimhanede yapılan kesme işleminden
sonra işleme bölümüne geçiliyor. Özenle kemiklerinden ayrılan etler, soğuk zincir halkası kırılmadan Makromarket noktalarına dağıtılıyor. Gönül
rahatlığı ile etlerini tüketen Makromarket müşterileri, teknolojinin son ürünleri kullanılarak oluşturulan tesisi arzu ederlerse ziyaret edebiliyorlar.
Karkas etler, Et İşleme Tesisleri'nin
330 ton kapasiteli, günlük 4 kez derece ve temizlik kontrolü, veteriner hekimimiz tarafından titizlikle yapılan
soğuk hava odalarına alınıyor.
Etlerin parçalanma işlemi
Soğuk hava odalarına alınan karkas
etler, ilk aşamada profesyonel personellerimiz tarafından kemiklerinden
ayrılıyor. Kemiksiz etler ikinci aşamada tüketim özelliklerine göre lop et
şeklinde parçalara ayrılarak vakum
işlemine hazırlanıyor. Etiketlenen etler mağaza sevkiyatına hazır hale getiriliyor. Et işleme tesislerimizde kırmızı et ürünlerinde gerçekleştirilen
vakumlama işlemi, ürünlerin mağazalarımıza sevkiyatı sırasında herhangi
bir dış temas ve zararlı bakteri üretimine karşı korunmasını sağlamak için
gerçekleştiriliyor.
Mağazalarımıza sevkiyat
Farklı özelliklerde hazırlanmış ve vakumlanmış olan kırmızı et çeşitleri
özel frigofirik araçlarımızla soğuk
zinciri kırılmadan mağazalarımıza
ulaştırılıyor.
Beyaz et alımı ve
mağazalarda sunum
Seçkin markalardan tedarik edilen
beyaz et çeşitleri, veteriner hekimimiz tarafından veteriner sağlık belgesi, et iç derecesi ve dezenfeksiyon
belgeleri kontrol edildikten sonra
teslim alınır. Soğuk hava odalarında
uzman personel tarafından işlenmek
üzere çıkartılan ürünler, tüketim
özelliklerine göre farklı çeşitlere ayrılır ve mağazalara sevk edilmek üzere kasalara yerleştirilir.
İşlenmiş kırmızı et çeşitleri
Et işleme tesislerimizin köfte hazırlama bölümünde, farklı alternatif ve
lezzetlerde köfte çeşitleri üretiliyor.
Hazırlanan kıyma, üretilen köftenin
özelliklerine göre baharatları ilave
edilmek üzere karıştırma makinesine
alınır. Bu makine ile homojen bir karışım haline getirilen ürün, soğuk
odalarda24 saat dinlendirilir. Farklı
lezzet ve şekillerde üretilen köfte çeşitleri paketlenir ve Gıda Kodeksi'ne
uygun bir şekilde etiketlenerek soğuk zincir kırılmadan frigofirik araçlarımızla mağazalarımıza sevk edilir.
Nefis Makro Döner üretimi
Döner yapımında kullanılacak kırmızı
ve beyaz et çeşitleri, uzman personellerimiz tarafından ince zarlar halinde dilimlenir. Dilimlenen et çeşitleri, Makromarket'e özel terbiye ünitesine alınır.Terbiye işlemi tamamlanan
etler soğuk odalarda 24 saat dinlendirilir. Hazırlan ürünler döner şişlerine özenle takılarak dış etkenlerden
korunmak üzere ambalajlanır.
Gıda Kodeksi'ne göre
etiketlenme işlemi
yapılan döner, frigofirik araçlarımızla mağazalarımıza, Makro Piknik'lere gönderilir.
Nefis dönerimiz sağlıklı, hesaplı lezzetlerin adresi
Makro Piknik Dinleme Alanları'nda
müşterilerimize sunulur.Tüm müşterilerimize afiyet olsun.
Farklı özelliklerde
hazırlanmış
ve vakumlanmış olan
kırmızı et
çeşitleri özel
frigofirik
araçlarımızla
soğuk zinciri
kırılmadan
mağazalarımı
za ulaştırılır.
Bu kasaların üzerine Tarım Bakanlığı
Onayı, ürün özellikleri, üretim ve son
kullanma tarihiyle Gıda Kodeksi'nde
bulunan tüm şartların bulunduğu etiketler yapıştırılır. Etiketlenen beyaz
et çeşitleri, frigofirik sevk araçlarımıza yüklenerek mağazalarımıza soğuk
zincirleri kırılmadan sevk edilir.
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
21
güncel
Bereketin
tatlısı:
Aşure
MAKRO
ürk mutfağının en zor ama en güzel tatlılarından biri olan aşureyi
pişirme vakti geldi. Kurban Bayramı'ndan sonra gelen ay, "aşure ayı"
olarak anılır ve her yıl Muharrem
Ayı'nın 10. günü pişirilmeye başlanan
aşure,Türk mutfağının en eski ve geleneksel tatlılarındandır.
Aşure günü, hicri yılın ilk ayı olan
Muharrem ayının onuncu günüdür ve
bugünün İslam dininde önemli bir yeri
ve önemi vardır. Aşure günü, aynı zamanda bereketin günüdür. Aşure gününde evinize bereket gelmesi için ufak
tefek de olsa mutfak alışverişi yapmayı
ve aşure pişirmeyi ihmal etmeyin.
T
Aşure gününün mucizeleri
İslam inancında önemli bir yer tutan
ve aşure gününde olduğu söylenen çeşitli olaylar vardır: Âdem Peygamber'in
işlediği hatadan sonra ettiği tövbenin
kabulü, Nuh Peygamber'in gemisinin tufandan kurtulması, Yunus Peygamber'in
bir balığın karnından çıkması, İbrahim
Peygamber'in ateşte yanmaması, İdris
Peygamber'in diri olarak göğe yükseltilmesi, Yakub Peygamber'in oğlu Yusuf
Peygamber'e kavuşması, Eyyüb Peygamber'in hastalıklarının geçip iyileşmesi,
Musa Peygamber'in Kızıldeniz'den geçip
İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması,
İsa Peygamber'in doğumu ve ölümden
kurtarılıp göğe yükseltilmesi. Bu olayların hepsi İslam dini içinde önemli bir
yere sahip olan mucizelerdir.Yine de bu
olayların aşure günü gerçekleştiğine da-
22
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
YAYLA BAKLİYAT’IN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR.
ir İslam dininin kutsal kitabı olan
Kur'an'da bir ifade bulunmaz.
Aşure'nin hikayesi
Aşure'nin ortaya çıkışıyla ilgili en bilindik hikayeyse, Nuh Peygamber ve tufanla ilgili olandır. Nuh'un gemisi tufan
dinip, Ağrı Dağı'na oturduğunda gemidekiler Allah'a şükretmek için, bir kutlama yapmak isterler. Fakat geminin yiyecek ambarları neredeyse boşalmak üzeredir. Bunun üzerine yiyecek olarak ne
bulurlarsa hepsini biraraya getirip bir
çorba pişirirler ve aşure ortaya çıkar.
Tatlısı ve tuzlusu birçok malzemenin
karışmasıyla böyle bir lezzetin ortaya
çıkması oldukça ilginçtir.
Enerji deposu aşure
Aşure tam bir vitamin deposudur.
İçine kaç çeşit malzeme katılırsa katılsın, Türk mutfağının en besleyici tatlısı
aşuredir.Tahıl ve kuru baklagiller birlikte kullanıldığı için protein, kuru meyveler kullanıldığı için de vitamin deposudur. Vitamin, protein ve mineral içeriği
çok dengelidir. İçinde sadece bitkisel yağlar olduğu için kolesterol barındırmaz. Enerji
deposudur. B2, B1, C, A
vitamininin yanı sıra
bol miktarda demir,
çinko, fosfor, kalsiyum
ve sodyum içerir. Hazır
gıdalar yerine çocuklara, doğal olan bu tatlı bol
bol yedirilmelidir.
Malzemeler
• 2 su bardağı aşurelik buğday • 1 su
bardağı nohut • 5 su bardağı tozşeker
• 1 su bardağı kuru fasulye • 15 su
bardağı su • Yarım su bardağı pirinç •
1 su bardağı kuru üzüm • 1 su bardağı küp doğranmış kayısı • 1 su bardağı doğranmış kuru incir • 1 portakal
Süsleme için
• 1 su bardağı kuş üzümü • Çekilmiş
ceviz içi, Antep fıstığı • Tarçın, nar taneleri
Hazırlanışı
Buğday, fasulye, nohut ve üzümü yıkayıp ayrı kaplarda bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün buğdayı süzüp büyük
bir çelik tencereye alın. 15 su bardağı
su ekleyip kaynatın. Üzerinde biriken
köpüğü bir kevgirle alıp tencerenin
kapağını kapatın ve 30 dakika kaynatın. Fasulye ve nohutu süzüp ayrı kaplarda haşlayın.
Pirinci yıkayıp süzün ve buğdaya ilave
edin. Buğday taneleri iyice yumuşayıncaya kadar yaklaşık 4.5 saat kısık ateşte arasıra karıştırarak pişirin.
Buğdayın suyu un çorbası kıvamına
gelmek üzereyken tozşeker, nohut ve
kuru fasulyeyi ekleyin. Portakalın kabuğunu ince ince doğrayıp karışıma
ekleyin. Kuru üzüm ve kuru kayısıyı
ilave edip karıştırın. Birkaç taşım kaynattıktan sonra ateşten alın.
Aşure piştikten sonra doğranmış inciri ekleyip karıştırın. Sıcakken kaselere
boşaltın. Soğuyunca üzerini ceviz içi,
Antep fıstığı, kuş üzümü, tarçın ve nar
taneleri ile süsleyerek servis yapın. İsteğe bağlı olarak gülsuyu da serpebilirsiniz.
MAKRO
güncel
14 fiubat’ta
romantizm
Her yıl 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak kutlanıyor.
Gelenekler, efsaneler ve büyük aşklar yaratmış
bugünü. Dünyanın kalbi daha hızlı atar 14 Şubat'ta
ve etraf, romantik mum ışıklarıyla aydınlanır!
Sevgililer Günü'nün tarihi, Roma
İmparatorluğu'na kadar uzanır. Eski Roma takviminde Şubat ortası
baharın başlangıcı olarak biliniyor. Baharın başlamasından bir gün önce, yani 14
Şubat'ta “Lupercalia Bayramı” ya da
“Kurt Bayramı” adı verilen bir bayram
kutlanırdı. Roma'nın Tanrı ve Tanrıçalarının kraliçesi olan Juno onuruna düzenlenen bu bayramda, bir kutsama töreni
düzenlenirdi. Ertesi gün ise bir yıl boyunca işlenen tüm günahlardan arınmak,
insanların doğurganlığını ve sürülerin,
tarlaların verimliliğini arttırmak amaçlarıyla, diğer iki Roma tanrısı olan, çobanların ve sürülerin
Tanrısı Lupercus'un
ve Yunan mitolojisindeki Pan'a benzeyen
bir tanrı olan bereket Tanrısı Faunus'un
onuruna
“Lupercalia Festivali” adıyla bir aşk
festivali düzenlenirdi.
S
Makromarket
bu Sevgililer
Günü’nde de
sevginin
gününü
unutmadı!
Onlara sevgilerini anlatacak ürünler
armağan etti.
“Lupercalia
Festivali”
Lupercalia
Festivali'nde geleneksel olarak hediyeler verilir ve
24
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Büyük Roma İmparatorluğu'nun
kurucusu “Romus” ve “Romulus” kardeşlerin bir kurt tarafından evlat edinilip büyütüldüğüne
inanılan Palatine Dağı'nda keçiler ve köpekler kurban edilirdi.
Festival boyunca “luperci” adı
verilen genç erkekler şehrin sokaklarında ellerinde “februa”
denilen ve keçi derisinden kırbaçlarla dolaşırlar ve kendilerini
bekleyen kadınların bir senelik günahlarının ve hatalarının Tanrılar tarafından affedileceği inancıyla, bu kırbaçlarla vururlardı. Kamçılama töreninin ayrıca kadınların doğurganlıklarının arttırdığına ve
kolay doğum yapılmasını sağladığına da
inanılırdı. Pagan inancına göre “arınma
ayı” anlamına gelen “Şubat” yani Latince
kökenli “February” kelimesi de işte bu
“februa” kelimesinden türemiştir. Romalılar, içinde Tanrı Kurt'un yaşadığı varsayılan bir mağaranın önünde toplanıyorlar
ve kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilen Şubat ayında, festival günü, genç kızlar isimlerini yazdıkları bir
kağıdı büyük bir kaba koyuyorlardı ve
genç erkekler de bu kaptan birer kağıt
seçerek o günkü eşlerini belirliyorlardı.
1800'lerden günümüze...
Geçen zaman içinde 14 Şubat, sevgililerin birbirlerine aşk mesajları yollaya-
rak duygularını paylaştığı bir gün haline
geldi. Günümüzde de Sevgililer Günü,
Roma'daki gibi sevenlerin birbirlerine
sevgilerini küçük kartlar ve hediyelerle
sunmaları şeklinde kutlanmaya devam
ediyor. Bu anlayışın temelinde de yine
birliktelik ve bütünleşme var.Amerika'da
Esther Howland'ın ilk “Sevgililer Günü”
kartını yollamasıyla, “Sevgililer Günü”
1800'lerden günümüze değin pek çok
insanın kutladığı bir olay haline gelmiştir.
Kaçınılmaz olarak Sevgililer Günü'ne artık ticari bir yaklaşım hâkim oldu. Özellikle kadınlar için özel bir anlam ifade
eden bugünde eşinize ya da sevgilinize
alacağınız bir buket çiçek ya da çikolata,
onu çok mutlu edecektir. Fakat sadece
alınacak bir armağanla bugünün hakkı
tam olarak verilmiş sayılmaz. Çiçeğinizin
arasına sıkıştırdığınız bir yemek daveti
kartıyla eşinizi şaşırtabilir ve birlikte romantik bir akşam geçirebilirsiniz.
MAKRO
güncel
Eşitsizliklere ve
ayrımcılığa karşı
mücadele için
Dünya
Kadınlar
Günü
lkemizde kadınlar, bastırıldıkları,
yok sayıldıkları için bırakın istediği mesleği yapmayı, istediği kıyafeti bile giyemiyorlar. Taciz ediliyor,
dayak yiyor, özgürlüğün ne demek olduğunu bilmeden, saygı görmeden, kuşlar
gibi kafeslerde yaşamaya mahkum ediliyorlar.
Ancak bu çalışan kadınların da sorunları olmadığı anlamına gelmiyor. Dışarıdan şanslı azınlık olarak görülebilecek çalışan kadınlar da işyerlerinde ciddi sorunlar yaşayabiliyor. Hala erkek
egemen toplumun yazısız kurallarıyla
yönetiliyor olmamız, kadınların işyerlerinde de ezilmesini, yükselememesini
ve çeşitli engelleri beraberinde getiriyor.
Kadınları ve sorunlarını yok sayamayız, görmezlikten gelemeyiz. Kadın
ya da erkek olalım, dünya nüfusunun yarısının, cinsel ayrımcılıktan kaynaklanan
sorunlarını çözmeden mutlu olmamız
imkansız.
Ü
Makromarket’in Anneler
Günü’nde de size özel sürprizleri
olacak. Makromarket’teki
yenilikleri takip edin, kazanç
fırsatlarını yakalayın.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü,
kadın haklarının kazanılmasında
neler yapıldığını ve bugün
nerelere gelindiğini göstermesi
açısından çok önemli bir gün.
Dünyada en fakir ve eğitim
almamış insanların büyük
çoğunluğu, erkeklere oranla
%20-25 düşük ücretle çalışan
kadınlarken, dünya üzerinde her
5 kadından birisi işkenceye
maruz kalıyor.Türkiye’de de
durum farklı değil.
26
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
8 Mart'ın tarihçesi
Dünya Kadınlar Günü olarak bilinen 8 Mart'ın kökeni, 1857 yılına kadar
dayanıyor. 1857 yılında New York'lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir
yaşam isteyerek eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü mücadeleyle
başlayan süreçte 8 Mart, tüm kadınların
kutladığı, uluslararası bir güne dönüştü.
8 Mart 1957 günü, New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yaklaşık
40 bin kadın dokuma işçisi, düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto
etmek için grevler yapmaya başladılar.
Çalıştıkları fabrikayı işgal eden kadınlar,
polis müdahalesiyle karşılaştılar. Olaylar
sırasında çıkan çatışma ve yangında, 129
kadın hayatını kaybetti.
Bu olaylardan uzun zaman sonra,
1910 yılında, Danimarka'nın Kopenhag
şehrinde düzenlenen Kadın Sosyalist
Enternasyonal toplantısında, Clara Zetkin'in önerisi üzerine, 8 Mart tarihi,
Amerika'da grev sırasında çıkan yangında ölen işçi kadınların anısına “Dünya
Emekçi Kadınlar Günü” ilan edildi.
MAKRO
güncel
1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı'nı
ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16
Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak
kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara
eşit haklar verilmesinin, dünya barışını
güçlendireceği kabul edildi.
Kadınlar her çağın
izlerini taşıdı
Dünya tarihinde avcılık ve toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik
yaşama geçiş süreçlerinde önemli rol
üstlenen kadınlar, modern çağda da
haklarını elde etme konusunda ilerlemeyi sürdürdüler. Sanayileşmeyle başlayan gelişimin insan yaşamını kolaylaştırdığı düşünülse de, kentleşmeyle birlikte
yaşam koşulları, kadınları da birçok bakımdan etkiledi. Sanayi devrimiyle birlikte, daha yüksek ücret, daha iyi yaşam
koşulları isteyen binlerce insan kentlere
geldi. Kadınların da kente gelişi olumlu
sonuçlarla birlikte olumsuz sonuçları
da beraberinde getirdi. Kadınların tarım
işçiliğinden kurtulup, ucuz işgücü olarak
görülmeye başlanması, buna örnek gösterilebilir. Sanayileşmede kadınlar
önemli bir işgücü iken çalışan kadınlar
için tek kamusal alan işyeri oldu.
Zor yaşam koşulları, kadının çalışmasını gerekli kılarken, böylece kadın,
evinin dışında bir yaşam oluşturmaya
başladı. Ancak ev içi görevlerinde herhangi bir değişiklik olmadı. Ev işleri ve
ev düzeninin korunması, çocukların yetiştirilmesi, kadının görevi olmaya bugün hala devam ediyor.
Kadınlar
hakkında ne
söylediler?
Kadınlar hakkında Allah'tan
korkunuz! Çünkü siz onları ancak
Allah'ın emaneti olarak aldınız ve
kendileri ile evlenmeyi de,Allah'ın
kelimesi emir ve müsaadesi ile
helal edindiniz.
Hz. Muhammed (sav)
e
Toprak da kadınlar gibidir,
kendisine karşı ne sert, ne de
çekingen davranılsın ister.
Anatole France
e
Dünyada hiçbir milletin kadını,
milletini kurtuluşa ve zafere
götürmekte,Anadolu kadınından
daha fazla çalıştım diyemez.
Mustafa Kemal Atatürk
e
Bir kadının yüzündeki ifade,
üzerindeki giysiden
çok daha önemlidir.
Dale Carnegie
e
Kadın öyle bir konudur ki,
onu ne kadar incelersen incele her
zaman yepyenidir.
Lev Nikolayeviç Tolstoy
e
Güzel kadın gözü,
iyi kadın gönlü okşar.
Napoleon Bonoparte
e
Kadın kendi başına ne gül
goncasıdır, ne de diken.
Koklamasını bilirsen gül, tutmasını
bilmezsen diken olur.
Refik Halid Karay
28
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
tüketici
“Tüketici, artık
hakkını arıyor”
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz:
Her geçen gün daha çok tüketiyoruz ve ticari büyüme
için reklamlarla yönlendirilen insanlar haline geliyoruz.
İhtiyacımızdan çok, o şeye sahip olma düşüncesiyle hareket ettiriliyoruz. Bu durumdan bir nebze de olsa sıyrılmak için 15 Mart Tüketiciler Günü güzel bir vesile. Biz de
bu vesileyle dosya konusu olarak “tüketici hakları”nı seçtik ve Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz'le bir söyleşi gerçekleştirdik. Deniz bize, Tüketiciler
Birliği'nin faaliyetlerinden ve Türkiye'de tüketicinin durumundan bahsetti.
Tüketiciler Birliği'nin kuruluşundan ve amaçlarından bahsedebilir misiniz?
Tüketiciler Birliği 1997'de kuruldu. Kurulduğumuz zaman, bizden önce çalışma yapan pek çok tüketici örgütü vardı. Biz de yapılan olumlu çalışmalara yeni bir halka eklemek amacıyla kurulduk. Amacımız, tüketicilerin haklarını rahat aramasını sağlamak ve
bunun toplumda yaygınlaşmasına ilişkin bir
etki yapmaktı. 1997'den bugüne, 10 yıllık
dönem içerisinde büyük ilerleme kaydettik. Bugün 23 şubemiz, 12 bin civarında üyemiz var. Etki alanımızı sadece
tüketici hakları olmaktan çıkardık artık.
Biz bu coğrafyada bulunan bir tüketici
örgütü olarak bu coğrafyada yaşayan
insanları ilgilendiren her konuda bir tavır içerisindeyiz. O bakımdan, hasta
hakları gibi, engelli tüketici hakları gibi,
aslında çok
da tüketici
örgütlerinin çalışmaları içerisinde
30
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
olmadığı düşünülen konularda da çalışmalar
yapıyoruz.
Ne gibi çalışmalar bunlar?
Birincisi, çok klasik anlamda, hak ihlaline
uğramış tüketicilere yol göstermek ve onları hak arama mekanizmasının içerisine katmak adına oluşturulmuş bir çalışma.
Bu anlamda derneğimizin bünyesinde
2000 yılında oluşturduğumuz bir başvuru
merkezimiz var. Başvuru merkezi, hak ihlaline uğramış tüketicilerin başvurusu üzerine
harekete geçen, onlara ücretsiz hukuki yardım yapan, hak arama sürecinde partnerlik
yapan bir yapılanma. Bu sene başvuru merkezimizin 7. yılı.
Buraya yapılan başvuruları cevaplandırıp
bir köşeye bırakmıyoruz.Toplayıp analiz ediyoruz ki önümüzde dönemde tüketicilerin
nelerden şikayet edeceğini belirleyebilelim.
Bu yolla tüketicinin hangi sektörlerde endişe taşıyacağına veya Türkiye'de tüketici fotoğrafının ne olduğu konusunda net belirlemeler yapıyoruz.
Örnek vermek gerekirse, 2005 yılında
Türkiye’de tüketici,
firmalara güvenmiyor.
Özellikle bankacılık ve
iletişim sektörüyle adeta
küs. Çünkü firmalar,
tüketiciyle dost olmayı
başaramamışlar.
bize 3200 civarında tüketicinin başvurusu
var. 2006 yılında, 6185 başvuru geldi. Yani
%100'den fazla bir artış söz konusu. Buradan da Türkiye'de tüketici hareketinin kök
salmaya başladığı sonucunu çıkarıyoruz.Tüketici artık hakkını aramaya başladı.
Güvenli gıda konusunda çalışmalarınız neler?
Bizim 2006-2007 konseptimiz içinde
ana gündemlerimizden bir tanesi güvenli gıda ve gıda tüketimi. 2006'da gazozlardaki alkol meselesiyle ilgili çok ciddi bir analiz yaptık ve çok çarpıcı sonuçlar çıktı. Kamuoyu
bundan çok etkilendi. Hazır kıymadaki yabancı maddelerle ilgili Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği ve İstanbul Perakendeci Kasaplar Odası'yla beraber yürüttüğümüz çalışmanın sonuçlarını açıkladık. Çok hazin sonuçlar, bunlar. Tüketici sağlığının gıda bakımından ne kadar göz ardı edildiğini ortaya
koyan sonuçlar.
Biz çalışmalarımıza devam ediyoruz.Tabi çalıştıkça tüketicinin bize yönelimi de artıyor. Biz bir çalışma yaptıktan sonra şikayet
oranlarında artış oluyor.Türkiye'de tüketici,
firmalara güvenmiyor. Özellikle bankacılık
ve iletişim sektöründe firmalarla adeta küs
durumda. Çünkü yıllarca firmalar, bankalar
tüketiciyle dost olmayı başaramamışlar. Tüketicinin haklarını sürekli ihlal etmişler. Tüketici sığınacak bir yer arıyor. Bu yer de dernekler oluyor. Bizim derneğimiz de bu derneklerin arasında yer alıyor.
Tüketiciye ne gibi önerileriniz var?
Tüketici çok uyanık olmalı. Biz tüketiciye üç tane adım öneriyoruz. Birincisi, ihtiya-
cınızı tespit edin. Benim çamaşır makinesine
ihtiyacım var, diye bir tespitinizin olması lazım.Yoksa sabahleyin kalkıp, uyanır uyanmaz
ben gidip bir çamaşır makinesi alayım demiyorsunuz. Market alışverişinde de böyle olmalı. Bir listeyle alışveriş yapılmalı.
İkincisi bütçe meselesi. Çamaşır makinesi almaya karar verdiğinizde hemen gidip
alamıyorsunuz. Ona bir de bütçe ayırmanız
lazım. Benim bu ay fırın taksitim bitiyor, önümüzdeki ay çamaşır makinesi taksitine başlarım, demeniz gerekiyor. Onun için de cebinizdeki parayı harcamak zorundasınız. Burada kredi kartı devreye giriyor ki çok tehlikeli bir şey. Nasıl olsa bir sonraki ay asgari
ödeme tutarını öderim diyerek alışveriş
yaptığınızda işler kötü boyutlara ulaşıyor.
Biz bir hesap yaptık. Kredi kartınızdan
100 YTL harcarsanız ve başka hiçbir harcama yapmazsanız, bu parayı 5,5 yılda kapatabiliyorsunuz. Dehşet bir sonuç bu. Bir sonraki ay, hesabınızın tamamını ödeyecekmişsiniz gibi hareket etmeniz gerekiyor.
Üçüncü adımda da kıyaslama yapmanız
gerekiyor. Size en uygun olanını en ucuza almak durumundasınız. En kaliteliyi değil, size
en uygun olanını en ucuza almak… Yani bir
evde tek kişi yaşıyorsanız, derin donduruculu, kocaman bir buzdolabı gerekmiyor. Çok
kalabalık bir aileyseniz, çok ucuzdur diye az
emiş gücü olan bir süpürge sizin işinizi görmez. Kalabalık bir aile gıda alışverişini toptan yapmazsa zarar eder. Bunları alt alta yazmak lazım.
Tüketici, bu üç adımı uygularsa hem
marketten, hem beyaz eşya dükkanından
hem de giyim mağazasından çok karlı ayrılacaktır.
MAKRO
tüketici
Bizim Eski Bakkal
Nursel Karacay Emekli Fizik Öğretmeni
Çok çok eskide kalan
mahalle bakkalları ile ilgili masalları yaşlılardan dinlemiş olabilirsiniz. Onlar sanki sokaktaki
her ailenin dostuymuş.Yaşlıların,
hastaların alışverişlerine yardım
ederler, gerekirse eve kadar servis
yaparlarmış. Hile-hurda bilmezlermiş. Hep iyi mal satarlarmış.
Ben 63 yaşında emekli bir
fizik öğretmeniyim. Çocukluğum ve
gençliğim, söz konusu mahalle
bakkallarının sokak içinde ve köşe
başlarında yer aldığı semtlerde
geçti. Hiçbir zaman o eski
öykülerdeki gibi bir bakkalla
karşılaşmadım. Şimdi düşünüyor
Salim
G
üneş
Teknisy
en
Ben M
ak
erek e romarket'e
ailemle
vimizin
g
a
tayım.
İkinci g lışverişini ya elpmakelişimd
ki pers
e bile
onel, b
bu
e
oğlum
u tanıy nim 3 yaşınd radaarak o
aki
Bu biz
nun
im
Oğlum çok hoşum la ilgilendi.
uz
“
çok m dino” resimle a gitti.
utlu olu
rini gö
r
y
ürünle
rin kali or. Eşim ve b ünce
teli, fiy
e
ve per
n ise,
atla
so
olmasın nelin güler y rın cazip
üz
d
çok be an dolayı Ma lü
ğeniyo
kroma
ruz.
rket'i
32
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
ve kendime soruyorum: o eski
bakkal tipi, insanların arzuladığı
ama hiç var olmayan bir masal
kahramanı mıydı?
Yıllar geçti, nüfus arttı, kentler
büyüdü. Semtler büyük değişimlere
uğradı. Büyük marketler çoğaldı,
süperleri, hiperleri açıldı. Bu hızlı
sosyo-ekonomik ve kültürel
değişim içinde, kendimizi daima
kentin sakin kenarlarına atmaya
çalıştık.
Şimdi oturduğumuz yer,
Emek Mahallesi'nin girişinde bir
sitedir. Bu semti, hem kent içinde,
hem kentin kalabalığından
uzakmışçasına sakin, ulaşımı rahat
İbrahim-Sevil Gülistan
Serbest
Makromarket'i bize komşum
nönerdi. Fiyatlardan, ürün kalitesi
a
dah
Biz
den bahseder dururdu.
ini
çok, büyük alışveriş merkezler
gün
tercih ederdik. Bir
Makromarket'e girdik ve
karşılaştığımız güler yüzden o
bir
kadar çok etkilendik ki biz de
uk.
old
isi
şter
mü
et
ark
rom
Mak
e
Artık biz de tanıdığımız herkes
.
ruz
Makromarket'i anlatıyo
bir yer olarak tercih etmiştik. Bir
süre sonra hemen önümüzde
Makromarket açıldı. Artık alışveriş
için başka yerlere gitmez olduk.
Tertemiz, sakin mekanlarda rahat
bir alışveriş ortamı yaratılmış. Açık
kapalı otoparkları, genellikle başka
yerlerde karşılaştığımız otomobil
izdihamını yok etmiş. Markette
çalışan herkes güler yüzlü, dost ve
cana yakın. Kaliteli mal, mümkün
olan en ucuz fiyatla sunuluyor.
Düşünüyorum da, bizim
Makromarket, o eski masallardaki
güzel bakkaldır. Belli ki o masal
kahramanı gelip bizim semte
yerleşmiş.
Necme
ttin Ars
lan
Diş hekim
i
Makrom
ark
olduğunu et'in sosyal bir k
uru
d
karşı gör üşünüyorum.Top m
evlerinin
luma
bilincind
ona göre
e ve
da
kimliğe s vranıyor. Yeşilayc
ahip olm
ı bir
as
ormanla
rı çalışm ı, hatıra
alar
verdiği ö
nem ve ç ı, özel günlere
alış
görünce
hayranlık maları
duyuyor
destekliy
ve
oru
kalitelerin m. Mağaza içi h
izmet
den de b
ir
memnun
iyet duyu o kadar
yorum.
MAKRO
özel
‹ki Cihan Serveri
dünyay›
flereflendirdi!
Yeryüzünü manevi bir karanlık kaplamıştı. Gözyaşı döken gözler değil, ruh
ve kalplerdi. Kalp ve ruhların keder ve
gözyaşına evren de katılmış, sanki her
tarafta bir yas ilân edilmişti. Küfür ve
şirk fırtınası ruh ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Ruh ve kalpleri manevi kıskacı
altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu
küfür ve şirke, bu hüzün ve sıkıntıya insanlığın daha fazla katlanmasına Allah'ın
sonsuz merhameti elbette müsaade
edemezdi. 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının 12. günü, Pazartesi gecesi Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed (S.A.V) dünyayı şereflendirdi. O doğduğunda, dünyanın dört bir yanında
mucizeler oldu,
hidayet güneşi,
karanlığa sürüklenen insanlığı
aydınlığa çıkardı. Sapkınlık ve zulmün hüküm
sürdüğü, kardeşlik, eşitlik gibi kavramların olmadığı bir zamanda,Allah,
en büyük nimetlerinden birini sundu.
Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade
edilmektedir:
"And olsun ki Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir pey-
34
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
gamber göndermekle büyük bir lütufta
bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri
apaçık bir sapıklıkta idiler."
Hz. Muhammed'in
doğum müjdeleri
Hz. Muhammed'i (S.A.V) dünyaya
getiren bahtiyar anne Hz.Amine, hamileyken çok manalı rüyalar gördü. Âmine, o anı şöyle anlatır: "Hamileliğimin altıncı ayında bir gece rüyâmda karşıma
bir zât çıkıp dedi ki, “Sen insanların en
hayırlısına ve bu ümmetin efendisine
hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin
zaman 'Her hasetçinin şerrinden korunması için bir ve tek olana sığınırım'
de, sonra O'na Ahmed yahut Muhammed ismini ver”.
Peygamberimiz'i, doğum gününün
bir adeti olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine çanak koymak ve gündüz
olmadan ona bakmamak adetti. Fakat,
Peygamber Efendimiz'in üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu. Bu işaret her türlü
küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü batıl
inanç ve adetlerin yok olması, imanın,
nurun ve hidayetin kainatı aydınlatması
için gönderilmiş peygamber olduğu anlamındaydı.
Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan
cansız putların çoğu devrildi.
Kisra Sarayı'nın beşik gibi sallanarak
on dört balkonun parçalanıp yere düştüğü öğrenildi.
Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.
Bin senedir yanan ve söndürülemeyen Mecusi ateşi söndü.
Bütün bu yaşananlar, dünyaya gelen
mübarek zatın Allah'ın izni olmadan
kutsal tanınan şeyleri ortadan kaldıracağına işaretti.
Kutlu Doğum Haftası
İnsani değerlerin kaybedildiği, birbirini incitmekten zevk alan bir toplumun
türediği, ahlaki bağların tamamen koptuğu, kötülüğün kalpleri kararttığı bir
gecenin sonunda doğan Hz. Muhammed'in (S.A.V) insanlığa olan çağrısını,
bütün dünyaya doğru bir şekilde tanıtmak, O'nun bizlere sunduğu sevgiyi ve
gösterdiği yolu anlatan birlik ve beraberlik mesajlarını herkese sunmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından ülkemiz başta olmak üzere, bütün İslam dünyasında
1989'dan beri Kutlu Doğum Haftası
kutlanmaktadır.
Kutlu Doğum Haftası denildiğinde,
Hz. Muhhammed'i anmak, bunun da
ötesinde O'nu anlamaya çalışmak, temsil ettiği aşkın değerler bütününü tanı-
MAKRO
özel
Aray› aray› bulsam izini
Aray› aray› bulsam izini
‹zinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed cân›m arzular seni
Bir mübârek sefer olsa da gitsem
Kâbe yollar›nda kumlara batsam
Hub cemâlin bir kez düflde seyretsem
Ya Muhammed cân›m arzular seni
Zerrece kalmad› gönlümde hile
S›dk ile girmiflem ben bu hak yola
Ebu Bekir, Ömer, Osman da bile
Ya Muhammed cân›m arzular seni
Yunus Emre
mak ve hayatımızı aydınlatarak doğru
yolda ilerlememizi, yanlış yollara sapmamamızı sağlayan bir meşale yapabilmek
çabası akla gelir. İnsanoğlunun var oluşundan bugüne dek kendine sorduğu
“Nereden geldim, nereye gidiyorum?”
gibi soruların cevapları, hayatın anlamını
bulmanın yolu, ancak Hz. Muhammed'in
örnek şahsiyetinde ve Kur'an-ı Kerim'in
evrensel mesajında saklıdır.
Peygamberimizin dünyayı teşrifleri
olan Mevlid-i Nebevi, asırlardır milletimiz tarafından 'Mevlid Kandili' olarak
kutlanır. İlk defa 13. asırda Erbil Atabeği
Muzafferüddin Gökbörü tarafından iki
ay süreyle kutlanmaya başlandı. Mevlid
Kandili münasebetiyle ilim adamları bir
36
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
araya gelip ilmi, fikri sohbetler yapıyor,
halk sokaklarda mevlidi bir bayram havasında kutluyordu.
Yüce dinimiz, huzurlu ve mutlu
dünyanın en büyük hayat kaynağıdır. Bu
noktadan hareketle dini bilgileri cami
dışına taşırmak, değerli ilim adamlarımızın araştırmalarını ve düşüncelerini halka aktarabilmek için bu yıl 30 Mart
Mevlid Kandili'ni takiben 5 Nisan'a kadar Kutlu Doğum Haftası'nı çeşitli etkinliklerle kutlayacağız.
Kutlu Doğum Haftası'nda
neler yapılır?
Hz. Muhammed'i (S.A.V) anlamak
ve anlatmak için her yıl çeşitli etkinlik-
ler ve programlar yapılır. İnsanlar O'na
karşı olan aşklarını ve sevgilerini dile
getirmek için çaba gösterirler. Türkiye
Diyanet Vakfı tarafından yapılan Kutlu
Doğum Haftası kutlamaları çerçevesinde, 1995 yılından beri yüz binlerce gül
dağıtılır. Bu güller, hiç bitmeyecek olan
bir sevginin en güzel hatırlarındandır.
Konserler, konferanslar ve özel
programlarla Kutlu Doğum Haftası her
yıl dolu dolu geçer. Gönüllerdeki iman
gücü, toplumumuzu sarıp sarmalayarak,
birlik ve beraberliğin katlanarak artmasına sebep olur.
Öğrencilerin, bu alandaki bilgilerinin
derinleştirilmesi, Kutlu Doğum Haftası'na ilgilerinin sağlanması ve Hz. Peygamber sevgisinin yaygınlaştırılması
amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı'yla ortak
bir çalışma ile Türkiye genelinde lise ve
meslek liseleri arasında bilgi yarışması
düzenlenir.
İmam-Hatip Lisesi öğrencilerine,
araştırma yapıp düzgün bir şekilde yazma alışkanlığı kazandırmak ve İslam ile
aktüel kavramlar arasında irtibat kurup
düşünmelerini temin etmek amacıyla
Türkiye genelinde İmam-Hatip Liselerindeki öğrenciler arasında düzenlenen
kompozisyon, hutbe metni hazırlama
vb. yarışmalar düzenlenir.
Her yıl değişik konularda özellikle
Türk cumhuriyetleri, Balkanlar ve Türk
topluluklarına yönelik Peygamber sevgisi, vatan ve millet sevgisi konularında
düzenlenen şiir yarışmaları neticesinde
edebiyatımıza yeni eserler kazandırılır.
İlki 1996 yılında başlatılan "Kutlu
Doğum Aşı", Türk kültürüne uygun bir
şekilde yapılır. Misafir ağırlama bilindiği
gibi Türk insanının vazgeçilmez bir özelliğidir. Bu düşünceden hareket eden
Türkiye Diyanet Vakfı, hazırladığı 3500
kişilik etli pilav ve ayranı, Kocatepe Camii avlusunda misafirlerine ikram eder.
Hz. Muhammed'in (S.A.V) sevgisi
birçok halk ozanına feyz vermiş ve şiirleri sevgilerinin bir göstergesi olarak efsaneleşmiştir.
Kaynak: www.diyanet.gov.tr
MAKRO
tarih
İnsanlık tarihinin en onurlu
kalpazanlık öyküsü*
Ali Murat Güven
Gazeteci - Yazar
Muzaffer
Asteğmen'in
yalnızca çini
mürekkebi ve
kalem kullanarak, elinde
ikinci bir
örnek bulunmaksızın
kusursuza
yakın bir
benzerlikte
çizdiği
efsanevî 100
Osmanlı
“kaime”si…
38
Bu sayfadaki soluk fotoğrafta yer alan
eski paraya lütfen çok dikkatle bakın. Çünkü söz konusu fotoğrafta, ülkemizin
1923'te kuruluşunun sırrı gizli.
O, bugün mezarı bile belli olmayan büyük bir vatanseverden geriye kalan tek hatıra olmasının yanı sıra, mantıksal açıdan
da “imkânsız”ın fotoğrafıdır.
Şubat 1915 ile Ocak 1916 tarihleri
arasında gerçekleşen Çanakkale Savaşları'na, Osmanlı ordusuna karşı toplam 16
İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan
ve Fransız tümeni katıldı. Bölgede 11 ay
süren dehşetli çarpışmaların sonunda, İngiliz Uluslar Topluluğu'nun resmî kayıp bilançosu 214 bin, Fransızlar'ın 50 bin, Osmanlı ordusunun kayıpları ise 190 bindi.
Askerî tarihte Çanakkale savunması
için sıklıkla “subay ve astsubayların savaşı”
nitelemesi kullanılır. Bu niteleme hiç de
isabetsiz değil. Çünkü Osmanlı Devleti'nin
Çanakkale Savaşları sırasında cepheye
gönderdiği rütbeli personelin genel askerî
mevcuda oranı öylesine yüksekti ki, ancak
savaş sonunda tam dökümü çıkarılabilen
subay ve astsubay kayıpları, diğer cephelerde sürüp giden çarpışmaları komuta
edecek üst düzey rütbeli personelin temininde sonradan çok büyük sıkıntılara yol
açmıştı.
Kasım 1914'teki “Yavuz ve Midilli
Zırhlıları” olayının ardından, Osmanlı Devleti ile İhtilaf Devletleri arasında uzun süredir beklenen savaş patlak vermiş ve İstanbul yönetimi, Almanlarla askerî ittifak
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
gerçekleştirerek Birinci Dünya Savaşı'na
katılmıştı.
İngiliz siyasî yetkilileri, gerçekte 19041911 yılları arasında Çanakkale Boğazı'nı
ele geçirmeyi ve ardından da İstanbul'u işgal etmeyi hedefleyen bir çok plan yapmışlardı.Ancak, bu amaçla ortaya atılan bütün
planlar, içerdikleri büyük riskler nedeniyle
hem İngiliz Hava Kuvvetleri'nin, hem de
Deniz Kuvvetleri'nin üst düzey komutanlarından yoğun biçimde tepki görünce rafa kaldırılmıştı.
Fakat, uzun süredir raflarda bekletilen
işgal planları, Rus orduları başkomutanı
Grandük Nikolay'ın başvurusu üzerine yeniden gündeme getirildi. İngiliz Hükümeti,
Kafkas cephesinde Osmanlılara karşı savaşan Rus birliklerinin üzerindeki baskıyı hafifletmek için, sonunda Osmanlı Devleti'ne
karşı bir “gövde gösterisi”ne girişmeyi kabul ediyordu (2 Ocak 1915).
İngiliz Hükümeti'nden bu kararın çıkmasında en fazla etkili olan siyasetçiler
arasında ise hayli tanıdık bir isim göze
çarpmaktaydı. Dönemin deniz kuvvetleri
bakanı, gelecekte ise ülkesinin başbakanlık
koltuğuna oturacak olan Winston Churchill… Churchill'in hararetle desteklediği
birleşik deniz ve kara harekâtı için en uygun yer olarak da stratejik öneme sahip
Çanakkale Boğazı seçilmişti.
“Muafiyet Kanunu”na rağmen
askere yazılan gençler
Londra'daki bu işgal hesapları sürerken, İstanbul'da yaşayan gençler ise bir
başka hesabın içindeydiler: “Askere gidebilme hesabı”…
Osmanlı yönetimi, yükseköğrenimlerini sürdüren genç Osmanlıları savaşın yıkıcı etkilerinden korumak ve onlara eğitimlerini tamamlayıp toplumsal alanda çok
daha yararlı olabilecekleri mesleklere atılma imkânı tanıyabilmek için 1909 ve 1914
yıllarında iki ayrı “Askerî Muafiyet Kanunu” çıkarmıştı. Bu kanunlar uyarınca, henüz öğrencilikleri süren ya da eğitimlerini
tamamlamış olup mesleklerine atılmaya
hazırlanan yükseköğrenim görmüş İstanbullu gençler, ufukta belirlemeye başlayan
Çanakkale Savaşı'na katılmaktan muaf tutulmaktaydılar. Kanunun kapsamı, daha
sonradan yapılan eklerle daha da genişletilmiş ve askerlik çağındaki bütün İstanbullu gençleri içine alacak bir içerik kazanmıştı.
Bugünkü toplumsal anlayış içinde belki bizlere inanılmaz görünebilir; ancak dönemin askerlik şubeleri kısa süre içinde
ordu birliklerine “gönüllü” olarak katılmak
istediklerini söyleyip bu muafiyeti aşmaya
çalışan onbinlerce İstanbullu genç ile dolup taşmaya başlamıştı! Cepheye gitmek
için şubelere başvuran gençler arasında
Londra, Paris, Berlin gibi Avrupa başkentlerinde sürdürdükleri üniversite eğitimlerini hiç tereddütsüz terkedip derhal İstanbul'a dönenler, oldukça büyük bir oran
teşkil etmekteydiler. Bunların ezici bir çoğunluğunun yaşları ise 17 ilâ 22 arasındaydı.
Askerlikten muaf tutulmalarına rağmen ısrarla cepheye gitmek isteyen bu
gençlerin başvurularından bunalan dönemin Millî Savunma Bakanlığı, sonunda bir
“orta yol” bulmak zorunda kaldı. İsteyen
yükseköğrenimli gençler askere alınacaklar, ancak bunların büyük bir bölümü mükemmel düzeyde yabancı dil bildiklerinden, kendilerinden cephede değil de karargâh hizmetlerinde yararlanılacaktı.
Devletin bulduğu bu orta yolcu çözüm, vatan savunması için şubeleri dolduran genç Osmanlıları yine de pek tatmin
etmedi. Önceleri karargâh hizmetinde görevlendirilmek üzere askere yazılan ve üç
aylık yedeksubaylık eğitimi gören bu onurlu insanların bir bölümü, sonradan ne yapıp edip komutanlarının kendilerini Çanakkale'deki cephelere göndermelerini
sağlayacaklardı.
Tıpkı, İstanbullu Muzaffer Asteğmen
gibi…
“Oğlum, ne yapıp edip
bu malzemeyi al!”
Gönüllü olarak askere yazılan İstanbullu Muzaffer, bütün arkadaşları gibi önce
üç aylık temel yedeksubay eğitiminden
geçti. Ardından bir süre de merkezde görev yaptı ve en sonunda kalbinde yatan aslana kavuşarak cepheye, Çanakkale'ye
gönderildi.
Ancak, zabit (subay) namzedi olarak
Çanakkale Savaşı, bu savaşa katılmış olan bütün taraflar için unutulmaz bir
onur mücadelesine dönüşürken, ardarda birkaç kuşağın belleğinde de son
derece derin izler bıraktı. Sahi, dünyadaki başka hangi savaşın ardından,
cephede birbirlerine ölesiye saldırmış olan düşmanları ömürlerinin sonbaharında bu şekilde birbirlerine dostça sarılmış hâlde görebilirsiniz ki?
Çanakkale'deki birliğine katıldığında, genç
Muzaffer'in keyfi biraz kaçmıştı. Çünkü 11
aylık ümitsiz saldırılardan sonra bu işin altından kalkamayacaklarını anlayan İngiliz
ve Fransızlar, 9 Ocak 1916 günü itibarıyla
Çanakkale'deki bütün birliklerini geri çekmişlerdi. Muzaffer, büyük zaferin son evresinde -çok arzu etmesine karşın- aktif bir
görev alamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyordu. Ancak, Çanakkale'deki işgalcilere
unutulmaz bir ders veren birliklerin büyük
bir kısmının terhis edilmeksizin doğrudan
Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine nakledileceklerini öğrenince yeniden sevindi.
Vatan topraklarının bu kısmındaki savunma görevi hakkıyla başarılmıştı. Buna
karşılık, dört bir taraftan akıl almaz bir kuşatma altında bulunan vatanın kurtarılmayı bekleyen daha bir sürü cephesi vardı ve
o cephelerde de aylardır çarpışan birlikler,
dirençlerinin son sınırına ulaşmış bir hâlde
“takviye güç” beklemekteydiler.
Çanakkale'deki bütün Osmanlı birlikleri, çok geçmeden İstanbul'dan “hazırlanma ve noksanlarını tamamlama” emri alarak çalışmalara başladılar.
Asteğmen Muzaffer, bağlı bulunduğu
birliğin alay karargâhında görev yapmaktaydı. Alay komutanı sonraki bir kaç gün
içerisinde kendisini çağırdı ve “büyük görev”i ona açtı.
“Muzaffer Asteğmenim” demişti albayı sıkıntılı bir sesle, “Senin de bildiğin gibi,
Almanların verdiği iki binek arabamız ve
iki tane de Mercedes-Benz kamyonumuz
var. Ama bunların hepsi lastiksiz. Ortadoğu'daki cephelere giderken bu araçları da
beraberimizde götürmemiz hayatî önem
taşıyor. Çünkü oradaki çöl ortamında motorlu araçlara büyük ihtiyaç var.”
“Biliyorum komutanım” diye cevap
verdi Muzaffer.
“Oğlum, seni hemen İstanbul'a göndereceğim. Çünkü sen bir İstanbul çocuğusun, bu malzemelerin nereden ve ne şekilde alınacağını en iyi sen bilirsin. Savunma
Bakanlığı'na hitaben resmî bir yazı yazacağız. Onu alıp bakanlığa gideceksin ve derdimizi iyice anlatacaksın. Onlardan bize lâzım olan parayı ne yapıp edip mutlaka kopart. Reddedilirsen ve eli boş dönersen
mahvoluruz. Sen de işin içindesin ve hâlimizi görüyorsun. O arabalar çalışmak zorunda.”
“Mutmain olun, eli boş dönmeyeceğim komutanım” dedi Muzaffer.
Ertesi günkü ilk vapurla İstanbul'a
doğru yola çıkmıştı bile.
“Biz burada postal
alamıyoruz, sen ise…”
O yıllarda değil İstanbul'da, bütün Türkiye'de dahi motorlu araçların toplam sayısı 100'ü geçmemekteydi. Dolayısıyla, oldukça pahalı ve son derece de az sayıda
olan bu araçların yedek parçalarına da öyle her köşe başında rastlamak mümkün
değildi. Otomobil lastiği gibi “lüks” malzemeler yalnızca Karaköy semtindeki bazı
Yahudi esnaflarda bulunabiliyordu.
Bu durumu iyi bilen Muzaffer, İstanbul'a vardığında, fiyat araştırması yapmak
üzere önce Karaköy'deki dükkanları dolaştı. Saatler süren aramalardan sonra nihayet bir Yahudi'de aradığı yedek parçalara rastlamıştı. Fiyatları öğrendiğinde ise te-
MAKRO
tarih
Muzaffer asker selamını çaktı ve dışarı
çıktı. Aslında ülkede yaşanan büyük ekonomik sıkıntılar karşısında buna benzer
bir tepkiyle karşılaşacağını az buçuk tahmin ediyordu.Ama yine de içi ezilmişti.
Komutanının sözlerini düşündü. Ne
demişti onu uğurlarken yaşlı ve yorgun subay, “Sen İstanbul çocuğusun; ne yapıp et
ve bu malzemeyi getir. Başka hiç bir çıkış
yolumuz yoktur oğlum!”
Bu sözleri kendi kendine tekrarlaya
tekrarlaya Beyazıt Meydanı'na vardı. Canı
müthiş sıkılıyor, göğüs kafesi, yaşadığı
üzüntüden dolayı âdeta yüreğine dar geliyordu.
Bu halet-i ruhiye içindeyken, aniden
yerine çivilendi kaldı.Aklına parlak bir fikir
gelmişti.
Gerçek bir
100
“kaime”nin
alt kısmında
bulunan
resmî ibare:
“Bedeli
Dersaadet'te
altın olarak
tesviye olunacaktır.”
40
peden tırnağa sarsıldı. Her şey çok pahalıydı ve alacaklarının toplam bedeli de 100
Osmanlı Lirası'nı bulmaktaydı.
“Yapacak bir şey yok” diye düşündü.
Çünkü Karaköy'de aynı malın topu topu
üç-beş satıcısı bulunuyordu ve bunlar da
söz birliği etmişçesine hep aynı fiyatı talep
ediyorlardı genç subaydan. Şimdi tek hedef, ordunun ihtiyaç listelerinden bunalmış
olan Harbiye Nezareti'ni ne yapıp edip iknâ etmekti.
Muzaffer, günümüzde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak kullanılan
Bakanlık binasından içeri girdi ve birliğinden aldığı resmî yazıyı tediye merciîne havale ettirdi. Genç subayı kısa bir beklemeden sonra yaşlı bir kaymakamın huzuruna
aldılar.
Kaymakam, katibin kendisine uzattığı
tezkereyi okudu. Karşısında hazırolda duran subaya baktı. Daha ihtiyaç duyulan paranın miktarını bile sormadan, sert bir
sesle,“Ne alınacak?” dedi.
“Oto ve kamyon lastiği” cevabı verilince de bir an durdu.Ardından, Muzaffer'e
dik dik bakarak şunları söyledi:
“Bana bak oğlum, ben askerin ayağına
postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen ise bana otomobil lastiğinden
bahsediyorsun! Haydi yürü git, bu dediklerimi aynen komutanına ilet! İnsanı da günaha sokmayın, lastik almaya falan paramız
yok!”
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
“Malzemeyi sabaha
dek hazırla!”
Öğleden sonra yeniden Karaköy'e indi ve lastikleri satan Yahudi'nin dükkanına
gitti. “İş oldu Moiz Efendi” diyerek ihtiyar
Yahudi'ye gülümsedi, “Paranın tediye işi
akşam üzeri tamamlanacak, ben de gidip
bakanlıktan alacağım. Fakat, akşam ezanından sonra buraya gelip malları alamam.
Çünkü, onları gece koyacak yerim yok.
Çanakkale vapuru yarın öğleden önce kalkıyor; ona mutlaka yetişmem lazım.”
“Dert değil paşam” diyerek gevrek
gevrek güldü Yahudi satıcı,“O zaman mallarını sabah ezanına hazır edeyim. O saatte gelir alır, sonra da vapura yükletirsin.”
“Hah işte” dedi Muzaffer,“Ben de senden tam bunu isteyecektim. Ezan vakti geleceğim, malı hazır et. Bu arada, haberin olsun, bakanlık altın ile ödeme yapmıyormuş. Bana kâğıt para verecekler, ben de
sana onu getirecğim.”
Yahudi yine dert etmedi, “Tamam paşam” dedi, “Sen bana 100 lira getir de, ister altın olsun ister kâğıt, hiç farketmez.”
Muzaffer ertesi sabah Merkez Komutanlığı'ndan sağladığı at arabası ve erlerle
beraber Yahudi'nin kapısındaydı. Ortalık
henüz ışıyordu.Tüccar, malları söz verdiği
gibi hazır etmişti. Lastikler havagazı fenerinin solgun ışığında arabaya yüklendi. İş bitince Asteğmen Muzaffer dükkan sahibine
dönüp ”Sağol Moiz Efendi” dedi,“Buyur, al
paranı.” Ona gıcır gıcır bir “kaime” (yüz liralık kâğıt para) uzattı.Yahudi bunu alıp çenesine sürdü,“Berhüdar olasın paşam, yolun açık olsun” diyerek onu yolcu etti.
Arkası lastiklerle yüklü, ön tarafında
da Muzaffer'in oturduğu at arabası dört
nala Sirkeci'ye doğru yol alıyordu. Malzeme süratle Çanakkale Vapuru'na aktarıldı.
Muzaffer, yükleme bittikten sonra va-
pura çıktı, müsait bir yere oturdu. Alnını
kaplayan boncuk boncuk terleri sildikten
sonra derin bir “oh” çekti ve bir sarma sigara yaktı. Görev başarılmıştı.
“Bedeli Çanakkale'de
ödenecektir”
Yahudi tüccar Moiz, üç-dört gün sonra elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak
üzere Osmanlı Bankası'na gitti.Ancak kendisini orada acı bir sürpriz beklemekteydi.
Parayı eline alan memur, “Bu para sahte
efendi” deyince dünya Yahudi'nin başına yıkıldı. Parayı derhal memurun elinden kaptı ve hışımla evirip çevirdi. Evet, gerçekten
de bu sahte bir yüzlüktü ve tamamen el ile
çizilmişti!
Muzaffer, İstanbul sokaklarında çaresizlik içinde kendini oradan oraya vururken aklına gelen bir fikir doğrultusunda,
evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan
kâğıdın aynından bir tabaka aramaya başlamış, aradığı nitelikteki kâğıdı da sonunda
yine Karaköy'deki bir kırtasiyecide bulmuştu.Yanında bir şişe çini mürekkebi ile
bir kalem almış, bütün gece mum ışığında
çalışarak banknotu “çizmişti”. Bu, el becerisi olan biri için belki de öyle çok abartılacak bir başarı sayılmazdı. Fakat işin asıl ilginç yanı, Muzaffer bu işi elinde örnek alabileceği ikinci bir para bulunmaksızın, sadece ve sadece hafızasını zorlayarak, kimbilir en son ne zaman görebildiği bir 100
liralık banknotu hatırlamaya çalışarak başarmıştı.
Para, ilk bakışta kesinlikle ayırt edilemeyecek kadar gerçeğine benzemekteydi.
Bankadaki uzmanlar el ile çizilen 100 lirayı yakından incelediklerinde, köşesinde
yer alan mânidar ifadeyi güçlükle fark edebilmişlerdi.
Dönemin bütün kâğıt paralarının üzerinde Arap harfleriyle şöyle bir ibare yer
alırdı:“Bedeli dersaadette altın olarak tesviye olunacaktır.” Oysa Muzaffer bir değişiklik yaparak, bu ibarenin bulunması gereken köşeye aynen şöyle yazmıştı: “Bedeli
Çanakkale'de altın olarak tesviye olunacaktır.”
Elbette ki Muzaffer'in burada kastettiği altın, Mehmetçiğin Çanakkale'de akıttığı,
altından da değerli olan şehit kanlarıydı.
Muzaffer tarafından “zorunlu” olarak
kandırılan Yahudi tüccar, bu olayı fazla büyütmedi ve -belki iyi niyetinden, belki de
askerî makamlardan çekindiğinden- taklit
parayı hatıra olarak saklamak üzere tekrar
cebine koyup bankadan çıktı. Sonraki günlerde de zararını unutmayı yeğledi.
Ancak, yanına uğrayan tüccar arkadaşlarına bu olayı sık sık anlatmasından dola-
Çanakkale, binlerce subay, astsubay ve Mehmetçiğin kahramanca mücadelesinin yanısıra, o
günlerde Anafartalar'da albay
olan genç Mustafa Kemâl'in de
askeri dehasını ilk kez gösterdiği
savaş oldu.
yı, Muzaffer'in banknotunun şöhreti giderek önce Karaköy esnafı arasında, sonraki
aylarda da bütün İstanbul'da dalga dalga
yayılacaktı.
En nihayet olay Saray'a, Şehzade Abdülhalim Efendi'nin kulağına kadar gitti.
Hemen lalasını göndererek Karaköylü
tüccarı bulduran Şehzade Efendi, bedelini
altın olarak ödeyerek taklit 100 lirayı
“devlet adına” satın aldı. Sonra da gerçek
bir devlet büyüğüne yaraşan bir tavırla,
onu sedef kakmalı, içi kadifeyle kaplı çok
zarif bir mücevher kutusuna koyarak İstanbul Polis Mektebi'ndeki Emniyet Müzesi'ne armağan etti. Bu eşsiz parça, Osmanlı Devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da yıllarca müzedeki şeref mevkiînde muhafaza olundu.
1970 yılında Ankara'ya taşınan Polis
Okulu “Polis Enstitüsü”ne dönüştülünce,
müze de oraya götürüldü. Şehzadenin armağanı olan para muhafazası bu dönemde
ciddiyetsizlik yüzünden kayboldu, ancak
Muzaffer'in eşsiz parası orada da koruma
altına alındı.
Sina Cephesi'nde şehadet
Kamyon lastiklerini sağ salim Çanakkale'ye ulaştıran Muzaffer, ikmal işlemlerinin tamamlanmasının ardından, birliğiyle
Sinâ Cephesi'ne hareket etti. Burada Birinci ve İkinci Gazze Savaşları'na katılan vatansever subay, her iki çarpışmada da zafer
sevincini tattı. Ancak bu dönemde, İstanbul'daki okul arkadaşı Kasap Faik'e yazdığı
bir mektuptan, onun İkinci Gazze Savaşı'nda kolundan yaralandığını ve bir süre
hastanede tedavi gördükten sonra “kahramanlık madalyası”yla taltif edilerek, kendi
isteğiyle yeniden cepheye gönderildiğini
öğreniyoruz. Bu mektupta “Artık teğmen
oldum Faik” diyordu genç adam, “Ancak
basit bir yaralanma vesilesiyle aldığım bu
madalyayı içime sindiremiyorum. Cephede
nice arkadaşım kollarını, bacaklarını kaybetti. Onların bu madalyayı almaları gayet
normaldir, ama ben öyle kalıcı bir yara almadım. Bu sebeple, benim gibilere madalya verilmesini yersiz ve lüzûmsuz görmekteyim.”
Muzaffer'in ömrünün son gününe ilişkin bilgileri ise, 6. Ordu komutanı Halil Paşa'nın hatıratından öğreniyoruz. “Muharebeler sırasında bir ara göğüs göğüse çarpışmaya girdik ve 18. Kolordu, 51.Tümen,
9. Alay Emir subayı İstanbullu Muzaffer o
gün gırtlağından ağır şekilde yaralandı” diye yazıyor Halil Paşa.
“Genç komutan hayatının son dakikalarına geldiğini anlamıştı. Gırtlağındaki yara
ses tellerini parçaladığından konuşamıyordu. Bunun üzerine sükûnet içinde cebinden bir mektup zarfı çıkardı ve üzerine
'Kıble ne yöndedir?' diye yazdı. Çok güzel
bir el yazısı vardı.Yanında bulunan askerler
yazıyı okuyunca, ona derhal Kıble yönünü
gösterdiler. Kalbindeki şehâdeti diliyle
söyleyemediğinden, kanıyla boyanan zarfın
ortasına okunaklı bir şekilde kelime-i şehadeti yazdı.Altına da ekledi:
'Bölük cihada devam etsin. Benim de
kanım yerde kalmasın.'
Bir kaç dakika sonra teğmen Muzaffer
şehadet makamına ulaşmıştı.”
Muzaffer'in olağanüstü öyküsü burada
noktalanıyor. Bu konudaki kayıtlara bakılırsa, son nefesini verirken kelime-i şehadetini yazdığı o kanlı zarf, komutanları tarafından özenle saklanıp, barış zamanında İstanbul'daki Askerî Müze'ye ulaştırılmıştır.
Çanakkale'den Sina Çölü'ne giden
kamyonlara tekerlek alan o sahte Osmanlı 100 lirası ise -eğer bir kaybolma durumu
söz konusu değilse- halen Ankara'da, Polis
Laboratuarları Daire Başkanlığı'na bağlı
Grafoloji ve Sahtecilik Şubesi arşivlerinde
saklanmaktadır.
(*) Tüyleri diken diken bu tarihsel olay, 1996 yılına kadar daha çok Çanakkale Savaşları'ndan anılara yer veren küçük tirajlı yerel dergilerin ve unutulmuş kitapların sayfalarına hapsolmuş bir durumdaydı. Olaya ilişkin en derli toplu bilgi ise
1950'li yılların ünlü gazetecilerinden Ziyad Ebuziya'nın anılarında yer alıyordu. Muzaffer Asteğmen'in ibretlerle dolu, ancak
aradan geçen uzun zamanda iyice küllenmiş olan trajik öyküsü, Ekim 1996'da gazeteci-yazar Ali Murat Güven tarafından
haftalık haber dergisi Yörünge'de yıllar sonra ilk kez ayrıntılı olarak ülkemiz kamuoyuna aktarıldı. Güven'in bu dört sayfalık araştırma haberi medyada büyük yankı buldu ve pek çok gazete ile dergi haberden alıntılar yaptı. Ardından, konu reklâm sektörünün de ilgisini çekti ve sahte yüz liranın öyküsü 1997 yılında motorlu araç lastikleri üreten büyük bir firmanın
televizyon reklâm kampanyasına uyarlandı. İddialı bir prodüksiyonla 75 saniyelik bir reklâm filmine dönüştürülen öykü, filmin televizyonda haftalarca yayımlanması sayesinde 80 yılı aşkın bir süre sonra yeniden Türkiye kamuoyuna mâledilmiş oldu. Öte yandan, gayrımüslimlerin ağırlıkta olduğu bazı sivil toplum örgütleri, öyküdeki fırsatçı Yahudi karakterden hareketle, olayın bir reklâm filmine dönüştürülmesine yoğun tepki gösterdiler.
MAKRO
röportaj
“Komiklik yapılmaz,
komik olunur...”
Hayat arkadaşı Nejla Hanım'ın tabiriyle, 80 yaşında yaramaz bir çocuk; izleyicinin tabiriyle, 69 yıldır sanatını icra eden Türk tiyatrosunun usta ismi, bir komedi sanatçısı o.Anadolu yollarını arşınlayarak tiyatro sahnesinde binlerce oyun sergileyen, en çok büstü yapılan sanatçı ünvanına sahip, kendisi gibi tiyatrocu ailesiyle hayatı turnelerde geçen bir
gezgin. Cibali Karakolu, Kaynanatör, Minti Minti,Aman Özal Duymasın, Miğferine Çiçek
Eken Asker gibi çok sayıdaki oyunuyla güldürü sanatının en başarılı isimlerinden sayılan
Nejat Uygur'la geçmişe doğru uzun ama bir o kadar da keyifli bir yolculuğa çıktık.
Ortaokuldaki
öğretmenlerim
rol verirlerdi
Tiyatroya olan ilgim çocukken başladı. Çocukken yaramazlıklarımın karşılığında annemden dayak yememek için onu güldürürdüm.
Babam gülmezdi, askerdi.
Çok okul değiştirirdim. Siirt'te okudum.
Annem
edebiyat
öğretmeni, babam
askerdi. Türkiye'nin
h e r
ye-
rini gezerdik. Tarih dersinde Çanakkale Harbi'ni anlatırdım. Sınıf ağlar, müdür ağlar, öğretmenler ağlardı. İlkokuldan itibaren ortaokuldaki öğretmenlerim rol verirlerdi. En büyük dershanelerden birisi Sarıyer Halkevi'ydi o
zamanlar. Halkevleri o zamanlar konservatuar
gibiydi. Çok başarılıydık ama ne yazık
ki sonradan kaldırdılar. Ben orada
okurken arkadaşımla düğünlerde
şov yapar, bayağı
da para kazanırdık. O
zamanlar
çift ko-
mikler vardı,Ateşböcekleri. Ben ve arkadaşım da hamamböcekleriydik. İstanbul'da çok mutlu olmuştuk. Bir gün
arkadaşımla konuşurken dedim ki,“Biz
neden bir tiyatro kurmuyoruz?”. Nejat
Uygur Tiyatrosu'nu kurduk ve ilk olarak Yalova'ya gittik. Ancak zarar ettik
çünkü kimseyi tanımıyorduk. Ama yılmadım. Tiyatro her zaman kazançlı
olamaz. Zarar olduğu zaman resim yapıyorduk.
Anadolu'ya en çok giden
tiyatro ünvanım var
Anadolu'da ilk defa Tire'ye gittik.
Orada da bir anım vardır. Ramazandı.
Toptepe'de belediye mensupları gelip
topu patlatıp, ertesi akşama hazırlıyorlardı. Barut, kibrit kutusu ne lazımsa
“Yönetmenlik yaptığım
oyunlarda da medyadan iyi
notlar aldım. Benim bir
avantajım, halkla beraber
olmamdır. Halkın ne istediğini biraz daha iyi biliyorum. Gülmeyen adam bile
güler bana.”
42
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
“Tiyatroya olan ilgim çocukken başladı. Çocukken yaramazlıklarımın
karşılığında annemden dayak yememek için onu güldürürdüm.”
orada duruyordu. Ben de evde oturuyordum. Şeytan mı dürttü ne, “git bir
topu patlat” dedi. 4 saat evvel top patladı ve bütün Tire beni 1.5 ay dövdü.
Tabi İstanbul'da, Anadolu turnelerinde, asker ocağında, ordu komutanlarımız sanata çok açıktılar. Oralarda çok
eğitildim ve birkaç arkadaşı da eğittim.
Askerlik bittikten sonra profesyonel bir
tiyatroya yeniden başlayacaktım. Avni
Dilligil, İlhan Feyman'a tanıdığı bir arkadaşı olup olmadığını sormuş. O da Nejat diye Sarıyerli bir arkadaşım var demiş. Eve gelen bir telefonla annem bavulumu hazırladı ve hemen Yalova'ya
gittim.Avni Bey “Sana bir rol vereceğim,
uşağı oynayacaksın, ezberle” dedi. Oyunu oynadık, bitti. Uşağın
ismi Ali'ydi. Bütün tiyatro Ali diye bağırmaya
başladı. Selam veriyorduk, şaşırdım bende.
Avni Bey elimden tuttu ve Ali diye seslendiğiniz bu çocuk Nejat'ım, ilk defa profes-
yonel seyircinin karşısında oynadı. Anadolu'ya en çok giden tiyatro ünvanım
var. Anadolu insanının da gülmeye çok
ihtiyacı var. Anadolu'ya çıktığım zaman
arabaya kitaplar, defterler, çoraplar, boyama kitapları, resim defterleri koyarım. Çocuklara vermek için…
Pervaneli tayyarenin
sesi başkadır
Benim diğer ismim Pilot Nejat. Bir
havacı şiirim var. “Ne kadın sesi, ne su
sesi, ne saksafon sesi, ne dağın sesi, seslerin en güzeli, pervaneli tayyarenin sesi.” Pervaneli tayyarenin sesi başkadır.
Bazen Hava Kuvvetleri'nin üst subaylarından Hava Kuvvetleri'nin Nejat Ağbisi'nin bayramını kutlarız diye tebrikler gelir, zevkten dört köşe
olurum. Talim
uçakları düşüyor
ya, ciğerim yanıyor. Nur içinde
yatsınlar.
MAKRO
röportaj
“Anadolu'ya çıktığım zaman arabaya kitaplar, defterler, çoraplar, boyama kitapları,
resim defterleri koyarım. Çocuklara vermek için…”
Benim bir avantajım halkla
beraber olmamdır
Bütün yönetmenlik yaptığım oyunlarda medyadan iyi notlar aldım. Benim
bir avantajım, halkla beraber olmamdır.
Halkın ne istediğini biraz daha iyi biliyorum. Gülmeyen adam, güler bana.
Askerler için bir komedi oynuyoruz.
General teftişe gelir.Tahtadan, yürüyen
bir savaş tankı vardı. General oradayken işaret ettim. Tankı bıraktılar. Tank,
generalin önünden ilerlemeye başladı.
General,“Bu nedir?” dedi.“Tank!”,“Ne
biçim tank”, “Yıkaya yıkaya çekti efendim, her gün bana yıkattırıyorlar” dedim. Bu Cumhuriyet gazetesinde “esprinin alası, esprinin nezihi” diye yazılmıştı. Haldun Taner de benim için bir
yazı yazmıştı, Milliyet gazetesinde. Nejat Uygur'u seyredin diye… “Öyle bir
oynuyor ki komikliğinin farkında değil”
diyor.“Öyle oynarsanız gülünür. Mühin
olan o”. Komiklik yapılmaz, komik olunur. Benim felsefem de budur.
Beni en çok memnun eden,
kahkahalar ve alkışlardır
Allah razı olsun ödüller de veriyorlar. Çok var, seviniyorum tabi. Şimdi andavallı kavuk verdiler. Birkaç yerde, altın kelebek, altın kavuk, altın salatalık… Madalya nedir? Zafer kazananların hakkıdır. Onun için hoşuma gidiyor. Ama beni en çok memnun eden
kahkahalar ve alkışlardır. Alkışlar biraz
azalırsa ertesi güne kadar sinirlerim
bozuk olur. Nejla anlar,“oyun kötü mü
gitti?” diye sorar. Şimdi burada sizin
huzurunuzda Nejla'yı yılların anası seçiyorum. Neden diye bana bir sual sorabilirsiniz. Nejla hamileydi. Oynama
desek de “seni yalnız bırakamam, ben
oynayacağım” dedi. Bu fedakarlığı hiçbir zaman ödeyemem. Hiçbir erkek
ödeyemez. Oyun başladı, sancısı başladı. Çok güzel de bir rolü vardı. Hemen
öteki arkadaşa devam etmesini söyledim ve Nejla'yı hemen hastaneye götürdüler. Oyun devam etti. Birinci perdenin sonuna doğru tiyatro müdürü
44
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
gelip, kulisten bana seslendi.“Nejat Abi
çok heyecanlıyım. Bir şişe rakını alacağım, oğlunuz oldu” dedi. İlk çocuk. Ben
de seyirciden bir şey saklamam, akrabamdırlar. “Size bir müjde vereceğim,
oğlum olmuş” dedim. Alkışladılar ve
biz de neşeli bir şekilde oyuna devam
ettik. Biraz sonra müdür yeniden geldi.
“Nejat Baba, rakıyı ikiledik, bir tane daha oldu” dedi. O Samsunlu seyircinin
bir bayram sevinci vardı ki görün. İnsanlık başka bir şey.
Mezar taşıma bakıp
gülsünler istedim
Mezar taşımı çaldılar benim, biliyorsunuz değil mi? Babasının kemiklerini
çıkaracak da sanki. Herkes onu espri
zannediyor. Ama espri değil. Beni çok
seven bir mermer ustası yapmıştı. Mezar taşında da şöyle yazıyordu, “Hastayım, hastayım derdim de, kimse inanmazdı”. Orada da gülsünler istedim.Velhasıl götürdüler. Belki beni seven birisi
almıştır. Babasına koyacak hali yok ya!
Getirin de demedim.
Bazı tiyatroların
çok müşterisi var
Benim oyun seyretme şansım çok
az çünkü oynadığımız saatlerde başkaları da oynuyor. Birbirimizi izleme şansı bulamıyoruz. Ama bazı tiyatroların
çok müşterisi var. Gazanfer Özcan, Ali
Poyrazoğlu, Nokta'nın tiyatrosu var.
Anadolu turnelerinde mükemmel iş
yapıyorlar. Bu konu açılmışken üzüntü
duyduğum bir şey var, onu söylemek
istiyorum. Buradan sayın başbakanım
ve maliye bakanıma küçük bir ricada
bulunuyorum. Ben 2 senedir devlet
yardımı almıyorum ama birçok özel tiyatronun ihtiyacıdır. Bu sene devlet
yardımı gecikti. Çok sıkıntılı günleri
geçti. Karınca kararınca o tiyatrolara
bir şeyler verilmeye yine başlanılsın.
Bunun yanında bütün kadınlara sevgilerimi ve hürmetlerimi sunuyorum.
Kadınlar günü senede bir gün değil,
her gün olsun.
MAKRO
haber
Makrobirlik Uluslararası
Sigorta Aracılık Hizmetleri
K
uruluş amacı, öncelikle Şeref
Makromarket A.Ş. ve grup şirketlerinin artan sigorta ihtiyaçlarını karşılamak olsa da, kısa bir süre
içinde hızla gelişen ve ulaştığı hizmet
kalitesiyle hedeflerini büyülten Makrobirlik Sigorta, zamanla faaliyet alanını da
genişletti. 1995 senesinden sonra da
Şeref Makromarket A.Ş bünyesinde,
Makrobirlik Uluslararası Sigorta Aracılık Hizmetleri adı altında faaliyetlerini
sürdürmeye başladı.
Kurumsal güvenilirlikten,
bireysel çözümlere
Sigorta sektöründeki yerel ve uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek değişikliklere hızla uyum sağlayan
yapısıyla kısa sürede "kurumsal sigortacılık" alanında adından söz ettiren Makrobirlik Sigorta, müşterilerinin gelişen
ihtiyaçlarını karşılamak ve güvenilir hizmet yelpazesini daha da genişletmek
amacıyla “bireysel sigortacılık” alanında
da hizmet vermeye başladı. Sektöründe
tercih edilen, örnek bir kurum olma
vizyonuyla, rekabet gücünü arttırmak
hedefine sahip olan Makrobirlik Sigorta, işinde uzman, profesyonel ve hizmetine güvenilen sigorta şirketlerinin
acenteliklerini bünyesine dahil ederek
sektördeki yerini de perçinledi.
46
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Vizyonumuz
Hayat standardı ve kalitesini güvence altına alacak, ihtiyaca dönük ürün ve
hizmetleri, en uygun koşullarda sunarak
sektöründe tercih edilen örnek bir kurum olmak.
Levent Yavuz
Makrobirlik Sigorta
Geniş ürün ve hizmet
yelpazesi, alternatif
çözümler
Makrobirlik Sigorta, kurumsal ve bireysel müşterilerine elementer (yangın,
mühendislik, kaza, nakliyat, tarım vb.),
sağlık ve hayat branşlarında hizmet veriyor. Profesyonel hizmet anlayışı çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren ve çalıştığı sigorta şirketleriyle sağlam ilişkiler
kuran Makrobirlik Sigorta, kaliteli, hızlı
ve uygun fiyatlı hizmet anlayışı ile “standart çözümler” sunmak yerine, müşterilerinin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen en uygun alternatifleri sunarak
farklılığını ortaya koyuyor. Uygulamada
çıkan problemlerde müşteri hakkını gözeterek, çözümler sunarak yaygın bilgi
paylaşımı ve tecrübesi neticesinde müşterilerinin avantajına olabilecek gelişmelerden süratle kendilerini haberdar
edip faydalandırıyor. İlgili teminatlar konusunda anlaşma sağlandıktan sonra,
poliçenin en kısa sürede ve hatasız olarak sigortalıya ulaştırılması da hizmetinin vazgeçilmez bir unsuru. Bu sayede
sigortalılar, zaman kaybı neticesinde
oluşabilecek verimsizliklerden dolayı sıkıntı yaşamadan, hasarlarını daha zamanlı tahsil edebilip, muhasebe kayıtlarını daha sağlıklı tutabiliyor.
Misyonumuz
Kişi ve kurumların değişen ihtiyaçlarına yönelik geliştirdiği uygun çözümlerle, sadık müşteri anlayışını yaratacak,
çağdaş ve güvenilir hizmetler sunmak.
Değerlerimiz
Dürüst olmak
Müşteri odaklı çalışmak
Güvenilir olmak
Nitelikli insan kaynağına
sahip olmak
Değişim ve gelişime açık olmak.
İlkelerimiz
Müşteri değeri yaratmak. Müşteriyi
zorlamadan yönlendirmek ve müşteri
istek ve şikayetlerine dönük öncelikli
çözümler bulmak. Müşteri ilişkilerinde
bilgilendirme, hizmet kalitesi, güvenlik
konularında gerekli hassasiyeti göstermek. Yenilikçi düşüncelerle ürünler yaratıp hizmetler sunarak, müşterilerine
yarar sağlamak.
Çalışan değeri yaratmak
Çalışanlarının kendilerini geliştirmeleri ve potansiyellerini gerçekleştirmeleri için gereken ortamlar hazırlamak.
Yönetim değeri yaratmak
Paylaşımcı, adil bir yönetimi çalışanlarla birlikte inşâ etmek. Kalite standartlarına uygun çağdaş bir çalışma ortamı hazırlamak.
MAKRO
ÜLKER LACTUM’UN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR.
Çocuklar için sağlıklı
beslenme önerileri
ocuklarımız hayatımızdaki en
önemli varlıklarımız. Onlar bizim
hiçbir zaman büyümeyecek olan
kızlarımız/oğullarımız... Kucağımıza aldığımız o ilk andan itibaren içimizi titreten sevgi, belki de dünyadaki en büyük
aşklara bedel. Hangi anne-baba çocuğunun sağlıklı büyümesini istemez ki? Bunun ilk şartı, doğru beslenme. İşte beslenme konusunda bazı önemli tavsiyeler:
Ç
0-6 ay arası bebekler
Bebeklerin minicik mideleri vardır
ve sindirim fonksiyonları tam olarak gelişmemiştir. İlk ayda sadece anne sütü
verilmelidir. Son derece sağlıklı olan anne sütü, bebeği birçok hastalıktan korur
ve bağışlılık sistemini güçlendirir. Dört
aydan önce bebeğinizin anne sütü dışında suya ya da başka sıvılara (bitkisel
çaylar, meyve suyu gibi) ihtiyacı yoktur.
Yalnız anne sütü ile beslenen bebeklerde ek gıdalara en erken 4. aydan sonra
başlanır. Bu dönemde çocuğa verilen ek
50
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
gıdalar, anne sütünün tamamlayıcısı
olurlar. Hiçbir gıda anne sütünün yerini
tutamaz.
lidir. Çocukların hoşlanmadığı önemli yiyecekleri, 2-3 haftalık aralıklarla zaman
zaman tekrar verilmelidir.Tüm yiyeceklerin temiz ve taze pişmiş olmasına dikkat edilmelidir. Ek gıdalara başladıktan
sonra öğün aralarında su da verilebilir.
Ancak bu, kaynatılmış su olmalıdır.
6-9 ay arası
Bu dönemde verilecek ek besinler,
meyve püresi, sebze püresi, muhallebi,
yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek, yumurta gibi yiyeceklerdir. Ek besinler ka9-12 ay arası
şıkla veya bardakla az miktarda başlanaBu dönemde yetişkinler için pişirirak verilir, daha sonra öğün haline geti- len ev yemeklerinin çoğunluğu püreler
rilir. Ek besinlerin hepsine aynı hafta baş- halinde, az baharatlı, az tuzlu olarak belamamak gerekir.Yeni besinler en az bibeğe verilebilir. Günde bir kez etli
rer hafta aralıkgıda vermek yeterlidir. Çocuklar
larla beslenme
bir yaşında aile ile birlikte meme
programına ekiskemlesini sofraya yaklaştırarak
lenmelidir. Yeni
yemek yemeye alıştırılmalıdır.
verilecek yiyeKendi kendisine yemesine fırsat
ceklerin alerji yatanınmalıdır. Bu aylardan itibaren
pıp yapmadığına
balık, baharatsız köfte, mercimek
da dikkat edilmeçorbası gibi gıdalar verilmeye
arasında,
lidir. Bebeklere, Anne sütü 12-15 ay ve anne başlanır.
i yaşında
şekere veya reçele en geç ik olan bir zamanda
9 aylık örnek menü
için uygun
sike
tü
sü
batırılmış yalancı
06:00 - 06:30: anne sütü
kesilmelidir. Anne
rimeme verilmeme- lirken ailenin diğer bireyle
08:00 - 09:00 (kahvaltı): 1
ha fazla ilginin çocuk ile da
ye yardımcı
ne
lenmesi ve an
olması gerekir.
MAKRO
çay bardağı meyve suyu (evde yapılmış),
yarım yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı peynir, 1 tatlı kaşığı yağ, 1 tatlı kaşığı reçel
veya pekmez, 4-5 bisküvi
12:00 - 13:00 (öğle): 1 kase kıymalı
veya tavuk etli sebze püresi, anne sütü
16:00 - 16:30 (ikindi): 1 kase yoğurt,
yarım meyvenin püresi veya bisküvi
19:30 - 20:30 (akşam): 1 kase muhallebi, anne sütü
1-2 yaş arası
Anne sütü 12-15 ay arasında, en geç
iki yaşında ve anne için uygun olan bir
zamanda kesilmelidir.Anne sütü kesilirken ailenin diğer bireylerinin çocuk ile
daha fazla ilgilenmesi ve anneye yardımcı olması gerekir. Çocuk 13-14 aylık olduktan sonra kendisi kaşık kullanmalıdır. Aile bireyleri ile sofraya oturan çocuğun ayrı bir tabağı olmalı ve neyi ne
kadar tükettiğine dikkat edilmelidir. En
sık yapılan hatalardan biri, çocuğu yemek sularıyla beslemektir. Hiçbir besleyici değeri olmayan bu beslenme biçimi
uygulanmamalıdır. Bu dönemde çocuklar 4 öğün beslenmeli, temel besin gruplarından
Çocuğunuzun kendi
isteklerine yönelik bir
yemeği planlamasına izin
verin. Ya da çocuğunuzun
aile için yeni bir besin
seçmesine izin verin.
• Süt ve sütlü gıdalar
• Etler, yumurta ve baklagiller
• Sebze ve meyveler
• Unlu ve nişastalı besinler, yeterli
ve dengeli olarak tüketilmelidir.
3-4 yaş arası
Evde pişen her yemeği rahatlıkla yeme yaşına gelen çocuklara, besin değeri
yüksek, kalsiyum ve protein açısından
zengin gıdalar verilmelidir.
Sabah: 1 çay bardağı süt veya
meyve suyu, 1 kibrit kutusu peynir veya
bir yumurta (haftada 2-3 kez), 1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış
zeytin, 1domates, 2-3 tatlı kaşığı reçel,
bal veya pekmez, 1 orta dilim ekmek.
Ara: 1 orta boy meyve
veya 1 çay bardağı süt.
Öğle: 1 köfte kadar et, tavuk veya
balık, 4-5 yemek
kaşığı pilav, makarna veya patates
püresi, 1 çay bardağı yoğurt.
İkindi: 1
çay
bardağı
meyve suyu, 45 adet bisküvi
veya kraker.
Akşam: 1 kase çorba (mercimek,
tarhana, yayla), 4-5 yemek kaşığı sebze
yemeği, 1 çay bardağı yoğurt, 1 orta dilim ekmek.
Annelere birkaç tavsiye…
• Çocuklarınıza yemek için yeterli
zamanı tanıyın. Unutmayın, onlar kendi
kendilerine beslenmek için yeterli beceriyi henüz kazanmamışlardır.
• Oyun çağı çocukları oyun için yaşarlar. Yemekleri eğlenceli bir aile toplantısı haline getirin.Yemek yerken televizyon seyretmeyin, günün olaylarından
bahsedin, çocuklarınızla ve eşinizle birlikte yemek yemenin keyfini yaşayın.
• Çocuklarınızı yemekle ödüllendirmeyin. Çocuğunuzu yemekle ödüllendirmek veya cezalandırmak yalnızca yemekle ilgili sağlıksız alışkanlıklar kazandırmaya neden olur.
• “Yasaklanmış yemek” kavramından kaçının. Bu, çocuklarınızın onları
daha çok arzu etmesine neden olabilir
• Çocuğunuzun kendi isteklerine
yönelik bir yemeği planlamasına izin verin.Ya da çocuğunuzun aile için yeni bir
besin seçmesine izin verin.
• Yeni bir besini sunmadan önce ondan bahsedin. Çocuklarınıza o yemeği
hazırlarken size yardım etme fırsatı verin. Böylece onu tatmakta daha istekli
olacaklardır.
• Aynı besini değişik şekillerde sunun. Böylece değişik yeme stillerinin tadını çıkaracaklardır.
Kaynak: www.ailem.com
52
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
~
egitim
Hayat Koleji
Türkiye'nin “karakter okulu” patentli tek okulu
lkemizde sınavlara endeksli uygulanan eğitim-öğretim sistemi,
eğitim kurumları, öğrenciler ve
ailelerdeki başarı algılamalarını da değiştirmektedir. İlköğretimden itibaren
girilen sınavlarda elde edilen dereceler, öğrencinin
veya okulun başarı göstergesi olarak kabul edilmektedir. Küreselleşme
sürecinde genç kitlelerin
kültürel dejenerasyonu
ve toplumsal değerlerimizin zayıflamaya, hatta unutulmaya yüz tutması, yadsınamayacak bir gerçektir.
Kültürel yozlaşmanın teMehmet Songör
melinde düşünce sistemi
Hayat Koleji Kurucu Genel Müdürü
ile eğitim-öğretim sistemimizdeki yetersiz ve sağlıksız uygulamalar yer almaktadır. Sağlıklı bir toplumsal düzenin tesis edilmesine ön ayak
olacak bir takım değerlerin bilgi düzeyinden davranış düzeyine indirgenememesi problemlerin kaynağını oluşturmaktadır. Çünkü bilgiyi kullanma değil,
bilgiyi işaretleme öğretilmektedir.
Akademik başarı, bireylerin hayata
tutunmalarında ve mutlu olmalarında
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Fakat
ahlaki değerlerden yoksun bir akademik başarı tanımlaması, toplumu şekillendiren nitelikli bireylerin yetiştirilmesi açısından tek başına yeterli değildir.
Günümüzde kanun ve yasaklara
Ü
rağmen sosyo-ekonomik statüsü yüksek, eğitimli insanların da suç işliyor olması, bunun en belirgin göstergelerinden biridir. Suç oranını azaltmak birtakım yasaklarla değil, bilinç katsayısının
yükseltilmesiyle mümkündür. Bilinç katsayısının yükseltilmesi toplumsal gelişimi de beraberinde getireceğinden hem
bireysel hem de toplumsal iyileşme için
bireylerin karakterinin de eğitimi vazgeçilmez bir olgudur.
Karakter eğitiminin temel amacı, dış
disiplini değil iç disiplini geliştirmektedir. Hiç şüphesiz ki, bu eğitim de her biri karakter eğitimini içselleştirmiş bir
öğretmen kadrosu ile mümkündür. Öğretmenlerimizin en etkin metodu ise
öğrencilerimize nasihat etmek yerine
örnek olmaktır. Bu eğitim sadece bilgi
ağırlıklı derslerde değil sosyal, bedensel
ve zihinsel yeteneği geliştiren beden
eğitimi, satranç, halk oyunları, müzik,
drama, görsel sanatlar, teknoloji tasarımı ve tarım derslerinde de verilmektedir.
Temel insani değerlerin kazandırılması olarak da tanımlanan bu çabayı
okulumuz, ders programıyla somut hale getirmekte, diğer bir deyişle ete kemiğe büründürmektedir. “Karakter
Okulu Programı”, öğrencile-
rin, sorumluluklarını taşıyabilecekleri
makul seçimler yapabilmelerine imkan
sağlayacak bilgi, beceri ve yeteneklerin
geliştirilmesini hedeflemektedir.
Hayat Koleji, 2003 yılından bu yana
okulun tamamında sistematik bir şekilde “karakter eğitimi” uygulamaktadır.
“İçinde yaşadığı toplumun etkin bir
üyesi olarak kendisiyle ve çevresiyle barışık, bilimsel ve teknolojik gelişmelerden yararlanan, özgüveni yüksek, nitelikli bireyler yetiştirmek; yaşam boyu
öğrenmeyi ilke edinen, toplumsal değerlere bağlı, evrensel gelişmelere duyarlı nesiller yetiştirerek okulumuzu
çevrenin öğrenme ve gelişim merkezi
haline getirmek ve ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak” misyonuyla eğitim veren Hayat Koleji,Türkiye'nin “karakter okulu” patentli tek okuludur.
Akademik başarı,
bireylerin hayata tutunmalarında ve
mutlu olmalarında vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
54
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
haber
Makromarket
büyümeye
devam ediyor
14 Şubat 2007 Çarşamba günü atılan imzalarla Nazar Marketler Zinciri, Makromarketler'e katılmış oldu. Bu satın alma
ile Makromarketler, mağaza sayısını 35'ten 60'a yükseltti.
Makromarketler'in Genel Müdürü Mustafa Songör ile mağazalarını ve hızlı bir kararla gerçekleşen satın almayı görüştük.
Öncelikle Makromarketler'den
bahsedebilir misiniz? Mağazalarınızın metrekare olarak büyüklüğü, depo kapasitesi, çalışan personel sayısı ne kadardır?
Bizim mevcut mağazalarımız, 41 bin
metrekare müşteri alanına sahip. Bin
610 çalışan, 22 bin metrekare de lojistik ve genel merkez yapımız var.Tabi ayrıca mağazalarımızın depolama alanları,
soğuk hava alanları da var.
Nazar Zincir Mağazaları ile
Makromarketler'in yapısı uyuşuyor mu? Yeni bir konsept çalışması düşünüyor musunuz?
Nazar Marketler Zinciri'nin yarısını,
Makromarketler ile bütünleştireceğiz.
Diğer Nazar mağazaları ve birkaç tane
de Makromarket mağazasını, indirim
market olarak, yeni bir konseptle perakende sektörüne sunacağız.
Discount mağazalarına nasıl
bakıyor ve değerlendiriyorsunuz? Bu yönde çalışmalarınız
olacak mı?
İndirim marketlerini, discount mağazaları şeklinde yapılandıracağız ve bunun
56
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
çalışmalarına başladık. Discount'lar hakikaten Türkiye'de de Avrupa'da da belirli bir pazar elde etmiş, gelecekte de
var olmayı ispatlamış bir sistem. Bu anlamda da hızla büyüyerek, 2007 yılı sonunda indirim marketlerini 50 mağazaya ulaştırmayı hedefliyoruz.Yıl sonunda
indirim marketleri ve Makromarketler
olarak 100 mağazaya ulaşacağız.
Kırıkkale'ye 2006 yılında bir
mağaza açtınız ve bu mağaza
ulusal olma yolundaki ilk adımınız oldu. 2007 yılında diğer
illere mağaza açma hedefiniz
var mı? Ulusal ve güçlü bir
marka olma hedefinizi devam
ettirecek misiniz?
Çevre illerde çalışmalarımız devam ediyor.Yatırım yapmak üzere belirli arsalar
ve iş merkezleri ile görüşmelerimiz var.
Ama henüz imza atmadığımız için çok
fazla açıklama yapmak istemiyorum.Tabi ki ulusal olma konusunda çalışmalarımız var ve devam edecek.
Nazar mağazaları personeli ile
çalışmaya devam edecek misiniz? İnsan kaynaklarında bir
değişim olacak mı?
Nazar personeli ile çalışmaya devam
edeceğiz ama tabi ki uyumu artırmak
için çalışmalarımız olacak. Elbette Nazar da bizim gibi köklü bir kuruluş. Belirli bir çalışma ve iş hayatı kültürü olan
çalışanlara sahip. Böyle bir yapıyı kendi
bünyemizde geliştirerek değerlendirmeyi istiyor ve düşünüyoruz.
Peki, Nazar gibi başka bir satış
olursa, almayı düşünür müsünüz? Yoksa kendi içinizde mi
büyümeyi sürdüreceksiniz?
Zaten Makromarket olarak kendi içimizde büyümemizi devam ettiriyorduk.
Şimdi de bu süreç devam edecek.Ama,
bünyemize uygun olan birleşmelere de
açığız elbette.
‹Ç‹M‹ZDEN
sesler
Makromarket,
anlatmakla bitmez
Dudu Altındağ
Merhabalar!
Bu derginin bu köşesinde sizlerle, Makromarket'in, üst statüdeki yöneticilerinden, en alt statüdeki çalışanlarına kadar Makromarket hakkındaki düşüncelerini, yaşadıkları olayları, yani Makromarket'e bakışımızı, işimizde karşılaştığımız zorlukları ve kendimize göre çözümlerimizi paylaşmaya çalışacağım. İlginç bir yazılar zinciri olacağından emin olun. Çünkü
Makromarket, anlatmakla bitmez, yaşamak lazım. Fakat yaşayanların yaşadıklarını dinlemekten sizler de haz alacaksınız.
Bu yazımı birazcık bencillik yaparak kendi hissiyatlarıma ayırdım. Sizlere Makromarket'i benim yüreğimden anlatmak istiyorum. Öncelikle
Makromarket ailesinin bir ferdi olma özelliğimden gurur duyuyorum. Bu
3,5 yıldır sürüp giden ve hiç eksilmeden büyüyen bir gurur...
Market sektöründe çalışmanın çok zor, yorucu bir iş olduğu kesin.Ve
bu sektörde çalışmak, sadece para kazanmak için yapılabilecek işlerden
değil. Bu sektörde çalışmak sevgi ister, at gözlüklerini çıkartıp hayata geniş bakmak ister, gözlerde ışıltı ve heyecan ister.
Bu iş bedenle ruhun karışımını ister.
Bu işin güzelliği, mağazanın kepenklerinin açılmasını bekleyen müşterilerin,“günaydın”ıyla güzelleşir.
Bu iş, gelen müşterilerin tezgahtara “Siz ne önerirsiniz?” diye sormasıyla güven bulur.
Bu iş, Makrokart taşıyan müşterilerin, benim Makrokart'ım var demesiyle pekişir.
Bu iş, tebessüm ederek çıkan müşterilerin poşetlerini arabasına yüklemesiyle tekrar tekrar yeniden başlar.
Şu an bu yazıyı okuyor iseniz, mutlaka Makromarket'in bir parçasısınızdır.
...ya bir çalışanı,
...ya bir müşterisi,
...ya da aynı piyasada çalışan bir diğer aktörsünüz.
Ama mutlaka bir parçasısınızdır. Eğer ki tesadüfen gelmiş ise bu dergi sizin elinize...
...gönül vermek, çalışmak isterseniz bu sektörde, tercihiniz en iyisinde olmak olsun.
...üründe, hizmette kalite görmekse isteğiniz, “önce müşteri”dir sloganımız.
...rakibimizseniz, maalesef size şans vermeyiz.
Çünkü biz işimizi, biz kendimizi, biz
ır ki,
Makromarket'i
seviyoruz ve sahipleniNice sözler vard
daha güzel ve
yoruz.
inci kolyelerden
daha parlaktır.
Makromarket bizim ikinci evimiz ve
gece yıldızlardan
Makromarket çalışanları, ikinci ailemiz.
Hz. Ömer
Ne mutlu bize ki, bu çatının altında
bir bütünüz!
58
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Başarı, tesadüfler
sonucu oluşmaz!
Bir işe başlamak ve o işi sonuçlandırmak, bir amaç
koymak ve amaca ulaşmak,
hedefini saptamak, hedefini
bulmak, azmetmek, azmetmenin karşılığını almak…
Daha birçok, birçok deyim
ve atasözleri olabilir tabi ki.
Yıllar önce kendine hedef
koyarak başladığı üniversite
hayatını herkes yarım bıraktığını sandı.Ama o, içindeki
istek, arzu ile bir gün diplomasını sürpriz yaparak insanlara gösterdi.Artık o bir makine mühendisi. Hedefler ulaşmak için konur ve insanoğlu, içinde bir şeylerin
eksik kalmasını istemiyorsa, bunları tamamlamak için
uğraş sergilemelidir. Bizler de Sayın Osman Songör
Bey'i azmederek başardığı hedefinden dolayı tebrik
ediyoruz. Önümüzde böyle örnekler olduğu sürece,
amaç ve hedef koymaya bizler de devam edeceğiz.
Kıssadan Hisse
hayatı öğrendiğimde,
yedi yaşındaydım.
okula gidiyordum.
sırtımda okul çantam,
elimde beslenmem ve suluğu
m vardı.
okulun ilerisinde,
yaşlı bir adam gördüm.
yürümeye, bir yerlere
ulaşmaya çalışıyordu.
sonra,
caminin önüne usuldan otu
rdu,
elinde sopası, başında sarığıy
la,
o dünyaya gelmiş geleli,
acı, çilesi hepsi yüzünden bel
liydi.
o dilenci değildi.
acılarla kıvranan yaşlı bir ada
mdı, insandı.
acı çektirse de hayat ona,
o mutluluğu, yaşam arzusu
nu
hala arıyordu galiba.
usuldan oturduğu yerden,
usuldan kalmak istiyor.
bastonuna dayanıyor,
yıllardır kullanmış olduğu
baston bile dayanmıyordu.
yaşlı bir adam,
hayatta kalabilmek için çab
alıyor,
gelen geçen yaşlı adama bak
ıyor,
kendilerinin bir gün öyle ola
bileceğini
hiç mi hiç düşünmüyordu.
ben yedi yaşındaydım,
beslenme çantam, suluğumu
bırakıp,
yaşlı adama yardım edeme
dim.
Çünkü, çok korkmuştum.
ne oldu yaşlı adama bilmiyo
rum,
adamın suratındaki ,
o acı tebessümü hatırlıyoru
m sadece.
Hayatının çetelesini
tutan bir adam
Yunus Meşkul
Hayatı, ansızın yoğunlaştırılmış kararların
kakaldığımızda duracak dünyamız. O zaman,
çetelelerinden ibaret sanan bir adam.Aceleciişte o zaman, acı gerçeklerden avından kaçan
lik ruhunda var adamın. Mutluluk denemeleacziyet timsali süs balıkları gibi yüzleşmekten
riyle geçerken hayat, dönüp bakıldığında gerikaçmaya başladığımızda, geçmiş gölge gibi tade tortusu kalıyor yalnızlığın. Koca bir ölüm
kip edecektir bizi. Sessiz sakin bir kent akşaansızın bekliyorken yaşamı sonlandırmak ve
mından geriye kalan bir melodinin dizelerine
noktalamak adına, peki bu kargaşa nedendir.
tutunuyor. Geçmişini acılarıyla sorgulayan bir
Hiç kimse önemsemiyorken bir başkasının
adam…
yaşamını, ne kadar yaşanılası olabilir ki dünya?
Karamsarlık rüzgarlarından arta kalan bir
Hayatlar yaşamdan çıkmıyor artık ve yaşam
hüznü parmak uçlarından kağıda döken bir
onurlandırmıyor insanları. Suskunluklar manadam... Derdi dermanında gizlenen bir seyzumeleri geride bırakacak kadar uzuyorsa,
yahtan artık bir huzur arayan bir adam... Gözanlamsız soluk alışverişler çoğalıyorsa, doğan
lerine sevdalı bir serzenişle çağın gürültüsüngüneşin kime ne faydası var. Savaşlar çağın ağden arınmaya adanan bir ömrü kalbinin meylayan çocuklarının gözyaşlarını hiçe sayıyorsa,
danında voltalarıyla süsleyen bir adam...Veda
gökyüzü mavi olmuş olmamış ne önemi var.
zamanı geldiğinde veda eden bir adam.Acılaİnsanlar yaftalarını boyunlarından eksik ederı var anlatmaya kıyamadığı adamın. Üstüne
miyorsa özgürlük anlamını yitirmiş demektir.
titrediği ve sakındığı umutlarıyla süslediği geAğaçlar baharı aramaya yüz tutmuşsa
celeri...Yalan olan aşklarının kırıntılarıyla avupuslu sabahlarda, erdem meziyet olmuşsa,
nuyor kalbi. Dokunsan ağlayacak bir ruh haedep beyhude gizleniyorsa insanlardan, umuliyle çocuk yanlarını büyütmenin provasında
dun uslarda eski küf tutmuş bir yanı kalmış
adam. Ömrü çıkmaz sokaklarda tükeniyor.
demektir. Sahte gülümseyişlerin gölgesinde
Akşam oluyor ve adam adamlığını türlü testkalıyorsa mutluluk, yağmurlar rahmeti çağrışlere tabi tutuyor.Yüreğinde acımsı buruk bir
tırmıyorsa geceleri özlemler eğreti duruyor
tat. Gözlerinde mahur bir besteden alıntı bir
demektir.Vuslatlar yalancı baharları anımsatıgülümseme, şehrin kaldırımlarını ölçmeye
yorlarsa, sadakat göstermelik süs bitkilerini
kalkıyor puslu bir kent sabahında. Yollar tüandırıyorsa keşmekeşler, ruhumuzu kaybetkendikçe, şehir insanın boğazına düğümlenimemize yardımcı olacaktır.Ve bir adam ruhuyor.Adamın heybesinde gizli bir hasret türkünu kaybetmekten korkuyor kaldırımlarında
sü var, kimselerin bilmediği ve sadece ciğerlekentin…
rine çekince gurbeti gözlerinden boşanan bir
İnsan ruhunu kaybettiğinde dipsiz kuyuhasret türküsü işte! Adamın uçurtmaları asılı
lara zincirleyecektir kendini, karanlıklar aydınkalmış, metruk bir evin balkonunda. Yeniden
lıklara açılan dehlizleri tıkadığında, ruhlarımızı
yelken açmaktan bahsediyor rüzgar adama.
arındırmak için bereket dualarının anlamı fayOysa gelip geçen gemilerde yer olmadığının
da etmeyecektir, düşsel dehlizlerimizdeki dalfarkında bir adam…
gaları dindirmeye. Rüzgarlar içselliğimizdeki alevlerimizi dindiremeyecek
Ruh Yordamı
ve bu çağ yangınında gemisini kurşlukları var
rifsiz acıların bo
ta
de
batımları
im
İç
taran kaptan rolleriyle boğuşmak
n beslediği gün
rı
la
ar
zg
rü
z
r,
Umutsu
zorunda kalacağız, geceleri kabuslarda buluşuyo
hiyetsiz akşam
la
Sa
ı
ar
sl
ra
larımızda. Kan ter uykularla böldüruhların ihti
Karanlık kaplı
ğümüzde küçük ölümlerimizi aşılnılmış bir zırh
Yalnızlık kuşa
zibesinden
maz duvarlarımızda kendimizi hapn neonların ca
ra
sa
fı
ra
ta
er
H
abı
boşluklar gird
sedeceğiz zamana karşı. Oysa zaTarife sığmayan
iği çağda
ld
ti
ke
tü
n
urlarını
man tüm ihtişamı ve hızıyla başımızı
Hüznün yağm
sürükleme
nlarını boşluğa
döndürürken, kaybettiklerimizin arlık perisi
İçimin çocuk ya
süsleyen yalnız
ı
m
rı
la
ya
rü
kasından ahlarımızı tazeleyerek bai
aktan
Geceler
çetelesini tutm
ın
an
m
za
um
Yoruld
artık içimdeki
in dervişi, çık
er
zl
sö
z
sı
am
Anl
gizli yerinden…
RAFIN
Amaze
‹çeri¤indeki D-HA formülü nedeniyle “akl›n
g›das›” olarak adland›r›lan Amaze, çocuklar›n zekas› için oldukça faydal› bir ürün.
Pril 7
Pril 7, tüketicilerinin hayat›n› kolaylaflt›rmak,
bulafl›k temizli¤i ile ilgili tüm problemlerine
çözüm üretmek düflüncesiyle yola ç›k›larak
üretildi.
Elidor Onar›c› Bak›m
Elidor Onar›c› Bak›m Serisi,
çeflitli etkenlerle y›pranm›fl
saçlara birebir.
Ülker Chewydent
Ülker, tamamen Türkiye'de üretilip
gelifltirilen, aspartam içermeyen ve
içinde hiçbir yapay renklendlrici
bulunmayan Chewy Draje
Sak›zlar›n› 4 farkl› çeflidi ile
tüketicinin be¤enisine sundu.
Calgonit
Hepsi bir arada 10
süper güç. fiimdi
çamafl›r suyu etkili.
Çaml›ca Viflne
Eflsiz Çaml›ca lezzeti,
art›k viflneli ve ince
kutusunda…
Dove Terapi
Dove Terapi Serisi,
zamanla y›pranan
saçlar›n›zda üstün
bak›m ve onar›m
sa¤lar.
Becel Light
Kalp sa¤l›¤›na yönelik ürünler konusunda
uzmanlaflan Becel, bu kez formda kalmak
ve sa¤l›¤›n› korumak isteyenlere Becel
Light'› sunuyor.
60
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
RAFIN
Prima New Baby
Prima, yeni do¤an bebe¤inize, bir
bebek bezinden bekleyebilece¤iniz her
fleyi sunuyor.
Hoflgeldin
Bebek
‹lk günden
itibaren yenido¤an
tüm bebekler için
›slak pamuk
mendil.
Trident Splash
Kent taraf›ndan üretilen s›v› dolgulu
sak›z Trident Splash, sat›fla sunuldu. Trident Splash, Limon-Çilek,
Vanilya-Nane ve fieftali-Ahududu'lu
3 farkl› çeflidiyle raflarda…
Clear Men
Kepe¤e son...
Düzenli
kullan›mla
görünür kepe¤i
önler. Clear'den
erkeklere özel
flampuanlar.
P›nar Yopi
P›nar'›n çocuklar için
yepyeni meyveli
lezzetleri, ak›ll› beyinler
ve güçlü kemikler için
GÜZELL‹K
moda
K AT K I L A R I Y L A
S
aç, insanların özellikle kadınların en önem aksesuarıdır. Özen
gösterilen, bakımlı ve sağlıklı
saç, büyük değişim sağlar.
Saçımızın iyi görünmesi
ve fark edilmesi için
çoğu zaman tüm vaktimizi kuaförde ve
saç bakım merkezlerinde harcamamız gerektiğini düşünürüz. Oysa dikkat edilmesi gereken birkaç püf noktasıyla istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz.
Saç temizliğini artırma için yöntemler,
şampuanınızı kullanma biçiminiz, saç
tipinize göre bakım önerileriyle ulaşmak istediğiniz sonuca yaklaşabilirsiniz.
Saçınızı yıkamadan önce…
• Saçın güzelliği, öncelikle temiz olmasına
bağlıdır. Şampuanınızın etkisini ve genel
saç temizliğinizi artırmak için fırçalarınızı sık sık sabun ve sıcak suyla temizleyin.
• Şampuanlamadan önce saçınızı fırçalayın. Böylece saçınız birikmiş olan tozlardan arınacak ve şampuanın temizleme
etkisi artacaktır.
Schwarzkopf
Palette saçınız için
etkin çözümler üretir.
64
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Saçla ilgili bilgiler
• Saç uzama hızı, kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama olarak ayda 1,27
cm kadar uzar. Saçınızın sağlıklı uzamasını istiyorsanız belli ve düzenli aralıklarla (8-10 hafta gibi) uçlarından kestirin. Böylece saç uzamasını durduran kırıkları ortadan kaldırmış olursunuz.
• Tıraş olmak saçın kalınlaşarak uzamasını sağlamaz. Doğal halinde uzayan saçın
ucu şekilli olduğundan yumuşaktır. Tıraş edilmiş saçın ucu ise kesilmiş olduğundan köşelidir ve çoğunlukla kalın zannedilir. Eğer tıraş olmak saçı kalınlaştırsaydı kel olmaya yüz tutan erkeklerin tıraş olup problemlerinden kurtulmaları kolay olurdu. Bu nedenle tıraş olan saçın kalınlaşarak uzamasını düşünmek
yanlıştır.
• Güneşe maruz kalmış saçın rengi hafif de olsa yeni çıkacak saça göre açık olur.
Ancak bu farkı zor fark edilir. Saçın rengini açan güneşin ultraviyole ışınlarıdır.
• Saçın belli bir model olacak şekilde terbiye edilmesi mümkün olmamasına rağmen saç senelerce hep aynı tarafa doğru taranırsa, o yöne eğilir.
• Kadınların yüzde 40'ı, erkeklerin ise yüzde 50'si yaşamlarının bir bölümünde
saç dökülmesi sorunuyla karşılaşır. Uzmanlar, sağlıklı bir saçın günde 50 ile 100
tel dökmesinin normal olduğunu söylüyor.
• Saç dökülmeleri stres, beslenme bozuklukları, doğum yapma, tiroit hastalıkları, ilaçlar, bağışıklık
sistemindeki bozukluklar, genetik ve
erkeklik hormonu, demir
ve çinko eksikliklerinden kaynaklanabilir.
• Saç derisinin asit seviyesi ciltten daha
fazladır. Bu nedenle sabun, saç için tavsiye edilmez. Sabun saç tellerinin kurumasına ve canlı hücrelerin tellerden ayrılmasına neden olur.
Şampuanınızı
kullanırken…
• Şampuan, saç bakımının ilk adımıdır.
Şampuanınızı seçerken saçınızın yapısına ve gereksinimlerine uygun olanı tercih edin. Şampuanı saçınıza uygulamadan önce avucunuza dökün.
• Şampuanlama sırasında, parmak uçlarınızla saç derinize hafif masajlar yaparak
kan dolaşımını hızlandırın.
• Şampuanın köpürme oranı, içeriğindeki
köpürtücü maddelere ve kullanılan suyun sıcaklığına bağlıdır. Kirli saçta şampuan az köpürür. Sert ve kireçli su ile
saç yıkanıyorsa fazla şampuan kullanmak gerekir.
• Saçınızı, şampuanlıyken, seyrek dişli bir
tarakla tarayın. Ilık suyla saçınızı bolca
durulayın.
• Saçınıza parlaklık kazandırmak istiyorsanız, durulandıktan sonra diplerden
uçlara soğuk su tutun.
• Krem işlemini uygularken, kullandığınız
saç kremi herhangi bir bakım özelliği taşımıyorsa saç derisine temas etmeyecek şekilde sadece uç kısımlara uygulayın. Uygulama bittikten sonra saçınızı
bol suyla durulayın.
Saça hacim
kazandırmak için…
• Saçınızı yıkadıktan sonra havluyla hafifçe
ovarak kurulayın. Daha sonra saç dibinize masaj yapın. Bu yöntemle saç dipleriniz uyarılır ve kan dolaşımı düzenlenir;
böylece saçınız tel tel ayrılacak ve kabaracaktır. Saç kurutma makinesi kullanıyorsanız, parmaklarınızla saç köklerinizi
ayırarak kurutun.
• Saçınız kuruyken hacim kazandırmak istiyorsanız, bir püskürtücü yardımıyla nemlendirin ve yuvarlak hareketlerle saç dibinize masaj yapın. Daha sonra şekillendirici bir köpük kullanın ve saçınızı kurutma
makinesi ile kurutarak köpüğü sabitleyin.
• Saçınızı fırçalarken öne doğru eğilerek
içten fırçalayın. Sonra arkaya atarak dıştan da fırçalayın. Bu işlem saçı iyice düzeltecek ve daha “havalı” durmasını sağlayacaktır.
Saç tipiniz farklıysa,
şikayetiniz de farklıdır
• Saçınız düzse, büyük olasılıkla yağlanmadan şikayetçisiniz. Bunu önlemek için günlük olarak derin temizleyici bir şampuan kullanıp, haftada bir yağ birikimini
önleyecek temizleyici jel uygulayın.
• Saçınız kıvırcıksa, muhtemelen kuruluk probleminiz
var. Bunun için nemlendirici bir şampuan ve krem kullanabilirsiniz. Yıkadıktan sonra saçınızın suyunu bir
havluyla alıp, 4-5 damla silikon bazlı parlaklık verici serum uygulayabilirsiniz. Saçınızı elinizle açmanız ve kendi kendine kurumasını beklemeniz işe yarayacaktır.
• Saçınız dalgalıysa, parlaklık artırıcı iyi çalkalanmış bir
şampuan ve krem kullanın. Geniş dişli bir tarakla saçlarınızın uçlarını açıp uçlardan köklere kadar silikon
bazlı parlaklık verici bir sprey uygulayabilirsiniz. Önüne bigo takılmış bir fönle kurutmanız saç tipiniz için
idealdir.
• Boyalı, permalı saçların özellikle bakıma ihtiyacı vardır. Saçlarınız boyalı veya permalıysa saçınıza nem verecek bakım maskeleri uygulayarak besleyin. Böylece
saçınızdaki kuruluğu ve yıpranmayı önleyecek;
canlı ve parlak
bir görünüm sağlayacaksınız.
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
65
MAKRO
kariyer
Makromarket’in aktif
insan kaynakları birimi
Mete Kurt
Makromarket İnsan Kaynakları Müdürü
İnsan kaynakları, bütün işletmeler
için çok büyük önem arz etmektedir.
Bunun nedeni, işletmenin fonksiyonları
çerçevesinde yürütülen tüm faaliyetlerin insan öğesi ile gerçekleşmesidir.
Bu çerçevede Makromarket İnsan
Kaynakları Birimi, faaliyetlerini planlarken ve yürütürken, insan öğesine gereken önemi göstermektedir. Bunun için
de dinamik bir insan kaynakları organizasyonunu kendi bünyesinde oluşturmuştur.
Yönetimde sistem yaklaşımını ilke
edinen insan kaynakları, girdileri, çıktıları ve prosesleri bir bütün olarak düşünmekte, çıktıdaki bir uygunsuzluğu
ise düzeltici veya önleyici faaliyetleri
başlatarak tekrar uygun çıktı olması
için gereken çalışmaları yapmaktadır.
Profesyonel ve stratejik insan kaynakları yönetiminin firmamızda gerçekleşmesi yönünde birçok faaliyet
yürütülmektedir. Bunları bir
program dahilinde ele alacak olursak,
oryantasyon eğitimlerinde mağazaların
tümünü kapsayacak bir program oluşturularak standart bir işe alıştırma süreci başlatılmıştır.
Kariyer planlama çalışmaları, genel
personel planlaması dahilinde değerlendirilerek, değişik yönetim kadrolarının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde,
iç ve dış kaynaklı olarak planlanmaktadır. İç kaynaklı kariyer planlamasında
çalışanlar içerisinde eğitim, deneyim ve
nitelik açısından şartlar oluşmuş, personelin sınav yöntemiyle seçimi gerçekleştirilmektedir. Personelin niteliği
ve niceliği uygun ise Makromarketler'de en üst düzeyde görev almaması
için bir neden yoktur ve liyakat esastır.
Eğitim çalışmalarında ise yıllık eğitim planları, sahanın ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Eğitimler iç ve dış kaynaklı olarak desteklenirken, saha ihtiyaçları doğrultusunda
beyaz ve mavi yakalı personel eğitimlerine gereken önem verilmektedir.
Çalışanların verimlilik ve başarıları-
Mete Kurt: 1959 yılında, Elbistan'da doğdu. 1975 yılında
askeri okula başladı ve Silahlı Kuvvetler'in değişik kademelerinde yöneticilik yaptı. 2000 yılında Silahlı Kuvvetler'den kendi isteğiyle Yzb rütbesiyle emekli oldu. Bu arada, 1994 yılı nda İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Kaynakları Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamlayarak uzmanlık ünvanını aldı. 2000
ile 2005 yılları arasında enerji sektöründe MET GRUP bünyesinde insan kaynakları ve kalite yönetim sistem müdürlüğü yaptı. 2006 yılı Ocak ayı itibarıyla da Makromarketler bünyesinde İnsan Kaynakları Müdürü
olarak görevini sürdürmektedir. Stratejik planlama ve sistem analizi ile özelleştirme konularında araştırmaları mevcuttur.
66
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
nın ölçümünü yapmak üzere, performans değerlendirme çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda iş değerleme çalışmaları tamamlanarak ücret yönetimine baz teşkil edecek veriler
oluşturulmaktadır.
Makromarketler bünyesinde kapsamlı bir iş analizi çalışması gözlem ve
görüşme yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. İş analizi çalışmaları sonunda ise
tüm anahtar işlerin görev tanımları çıkartılmış ve uygulamaya konulmuştur.
İş gücü devir analizleri çerçevesinde işten ayrılan personellere işaretleme yöntemiyle anket uygulaması yapılmakta ve iş gücü devrindeki sebep ve
sonuç ilişkileri analiz edilerek çıkan sonuca göre düzeltici ve önleyici faaliyetler başlatılmıştır.
İnsan kaynakları olarak iç müşterilerimiz olan çalışanlarımızın ihtiyaç ve
beklentilerine cevap verebilmek amacıyla 10 kişilik uzman kadromuz ile çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Önümüzdeki dönemde sektördeki
büyümeyi de göz önünde bulundurarak sürekli gelişmeyi ilke edinen bir yapı içerisinde faaliyetlerimizi yürüteceğiz. Bu çerçevede analitik düşünen, inisiyatif kullanabilen, yetenekli ve kariyer
yapmayı düşünen genç beyinleri aramızda görmek istiyoruz.
GÖZ
nuru
Kişinin elinde
renklenir basit taşlar
taşlar
Geçmişten kalan en büyük eserlerin başında gelen Mısır kalıntılarında takıların sadece kadınların değil, gücün,
kudretin göstergesi olarak erkeklerin de boyunlarında
yerlerini aldıkları görülmektedir. Kültürlerin kendilerini
ifade ettikleri tarzları, içinde bulundukları dönemleri
aktarış biçimleri vardır ve bu özellikleri ile bize bir kültür ihracatı olanağı yaratırlar.
Duygu Er
endi yaptığı takıyı bir yabancının
üzerinde görmek en büyük mutluluklardan birisidir, bir takı tasarımcısı için.
Renklerin tasarımla buluştuğu noktada, nazik bedenler üzerinde, yüzyıllardır süregelen yerlerini alır, takılar. Giysilerin, ruhun tamamlayıcısıdır çoğu zaman.Tasarımcısı için bir yaşam felsefesi
K
seçmeyi gerektirir ve bu felsefeden yola çıkarak yaşam estetiğine katkılar sağlar. Kişinin elinde renklenir basit taşlar.
Tasarımcı kendince bir araya getirir, bir
uyum oluşturur parçalarla ve oluşum
tamamlandığında tasarım çıkar ortaya.
Günlerce oturdum kerpeten elimde,
önümde boncuklar. Ne olabileceğine
baktım, bir yazar gibi, yazdığını beğenemeyen bir yazar gibi defalarca bir şeyler
yapıp yapıp bozdum. Çünkü o boncukların anlattığı farklıydı bana. Kalemi doğru kullanmayı öğrendiğim vakit, bitecekti eserim ve evet, sonunda ruhumu aktardım boncuklara ve esin kaynağım
emeğime döküldü “Tango”. Gördüğüm
zarifti, ateşli ve hareketli! Tıpkı esinlendiğim müzik gibi…
Yüzyıllar öncesine dayanan uygarlıkların bize bıraktıkları arasında yerlerini alan takılar, üniversitelerde yapılan
çalışmalarla takıya ait bir tarihi gözler
önüne sermektedir. Bugün olduğu gibi
yüzyıllar öncesinde de önemini korumaktadır renkli taşlar. Geçmişten kalan
en büyük eserlerin başında gelen Mısır
kalıntılarında takıların sadece kadınların
değil, gücün, kudretin göstergesi olarak
erkeklerin de boyunlarında yerlerini aldıkları görülmektedir. Kültürlerin kendilerini ifade ettikleri tarzları, içinde bulundukları dönemleri aktarış biçimleri
vardır ve bu özellikleri ile bize bir kültür ihracatı olanağı yaratırlar. Ancak tasarımlar uygarlıklara değil kişilere özgüdür. Özellikle son yıllarda tasarım, çok
büyük bir kitlenin hobisi haline gelen
takının her şeyidir. Tasarımın belirli sınırları yoktur, dipsiz kuyu misali. Her
Bugün olduğu gibi
yüzyıllar öncesinde de
önemini korumaktadır
renkli taşlar.
68
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Son yıllarda tasarım,
çok büyük bir kitlenin
hobisi haline gelen
takının her şeyidir.
Tasarımın belirli
sınırları yoktur, dipsiz
kuyu misali.
şey ilham verebilir tasarımcıya; dağlar,
müzik, tarih, herhangi bir şey. Özgün olduğu sürece tasarım, tasarımı yapanı
farklı kılar. Herkes kendisini ifade eder
yaptığında, ruhundan bir parçayı saklar
kullandığı çivilerin, iplerin arasına. Kişinin şıklığıdır kimi zaman takılar, giydiğini
tamamlar. Bir uyum sağlar kişinin ruhu
ile giysileri arasında. Çünkü boncuklar
en güzel duygu aktarım araçlarıdır aslında. Sevgimizi ifade edebiliriz onlarla,
mutluluğumuzu da ve hatta bazen hüznümüzü götürmesini dahi bekleriz bir
yüzükten, bir kolyeden.
Takı yapmak, her ne kadar kolay gözüküyor olsa da, elleri kullanabilmek,
boncukları doğru bir şekilde, doğru
renklerle ve doğru yerlerde konumlandırabilmek, ara malzemeleri düzgün seçebilmek ve tüm bunları bir uyum içinde gerçekleştirebilmek açısından bakıldığında, aslında işin görüldüğü kadar kolay olmadığı açıktır. Ancak önemli olan,
yapılan esere ruh katabilmektir.
Günümüzde birçok kişinin ilgi odağı haline gelen takı yapımında, ilgililerine
birçok olanak sunan internet, tasarımcıyı dünya ile buluşturmayı başaran yegâne araçtır. Kişi, internet üzerinden takı
yapımını, değişik stilleri öğrenebilmekte
ve hatta ürettiklerini pazarlayabilmekte,
satabilmektedir.
Bu da başka
bir açıdan
kişinin hobisini paraya dönüştürerek
bütçesine bir
katkı sağladığı anla-
mına gelmektedir. Diğer yandan kişiye psikolojik destek sağladığı, bir motivasyon aracı
olduğu da açıktır.
Takı ile ilgilenenler açısından birkaç
ipucu vermek gerekirse; takı ile uğraşan kişiler, eğer bunun eğitimini ciddi
olarak almayı düşünüyorlarsa üniversitelerin Geleneksel El Sanatları veya Bileşik
Sanatlar gibi bölümlerini tercih edilebilirler ve eğer hobi olarak yürütülmesi düşünülüyorsa çeşitli özel takı
kursları veya Halk Eğitim Merkezleri, bu
amacı karşılayabilmektedir. Bunları yapmak
da şart değil tabi takı
yapmakta. Kişi kendi yeteneklerini kendi istediği şekillerde değerlendirebilir. Boncuk almaya
gidildiğinde oradaki takı
meraklılarından birçok model kapmanın bile mümkün olması, takı tasarımının kaçınılmaz neşesidir.Ayrıca boncuklarını da kendisi yapmak isteyenler için
çeşitli cam veya seramik atölyeleri bulunmaktadır. Zamanın hızla akıp gittiği
günümüzde kendiniz adına bir şeyler
yapabiliyor olmak kadar güzeli yok maalesef. O nedenle kendiniz için bir şeyler yapın; hemen, şimdi!
YAfiAM
Buğday
tanesinden
KALECİK UN’UN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR.
sofralara
nun hikayesi, sürülen toprağa
tohumluk buğdayın verilmesiyle başlar.Tohumluk buğday ekilip iyice toprağa karıştırılınca tüm kış
boyunca yağışlarla beslenir. İlkbahar
mevsimiyle birlikte yeşillenen tohum,
gün geçtikçe büyüyerek başak haline
dönüşür.Yaz mevsiminin gelişiyle başaklar değişime uğrayarak sarı renk
alır. İyice olgunlaşan başakların sapları köklerinden ayrılarak harman yerinde ezilir. Saplarından ayrılan taneler, değirmen taşlarının arasında un
haline gelir.
U
Küçük bir buğday tanesinin toprağa
ekilişinden sonra çeşitli aşamalarla
besin maddesine dönüşmesi, asırlardır
böyle devam etti. Soframıza leziz gıdalar olarak gelen bu buğday tanesi, adeta doğanın bir mucizesiydi.
Başta buğday olmak üzere tahılların
öğütülmesi işi eskiden değirmenler-
Unun buğday unu
çeşidinin yanı sıra,
çavdar unu, yulaf unu,
kepek unu, galeta unu,
mısır unu, pirinç unu,
soya unu gibi çeşitleri de
var. Bu çeşitlerin
birçoğu, besin değerinin
yüksekliği dolayısıyla son
zamanlarda daha çok
tercih edilir oldu.
70
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
Bir buğday tanesinin toprağa ekilişinden sonra çeşitli
aşamalarla besin maddesine dönüşmesi serüveni asırlardır
devam ediyor. Soframıza lezzetli yemekler olarak gelen bu
buğday tanesi, adeta doğanın bir mucizesi...
de yapılırken günümüzde un fabrikaları çoğaldı ve un fabrikalarının içinde değirmenler de çeşitlendi. Daha
önceleri un denince akla hemen ekmek gelirdi.Ama bugün unlu mamullerin çeşitleri sayılamayacak kadar
arttı. Bu artış dolayısıyla unlu mamul
türlerinde kullanılan unun özellikleri
de çeşitlendi.
Un yaşam için
gerekli bir besindir
Tahıllar (buğday, mısır, arpa, pirinç, çavdar, yulaf) unun hammaddesini oluşturuyor.Tahıl içerikli besinler, un, ekmek,
makarna, şehriye haline gelerek vücudumuz için gerekli enerjinin temelini
sağlıyor. İnsanoğlunun buğdayı ekip
biçmesi M.Ö. 7000'lere dayanıyor.
Tahılların hasat edilerek ve öğütülerek
una dönüşmesi yıllardır değişik yöntemlerle sürmüştür. Buhar gücüyle çalışan değirmenin ilk denemede yanması yüzünden buharlı makinelerin un
üretiminde kullanılması yıllarca gecikir. 19. yüzyılda İsviçreli bir mühendisin değirmen taşları yerine birbiri üzerinde dönen iki çelik silindirle un üretimini gerçekleştirmesinden sonra
değirmenlerin yerini un fabrikaları almaya başlar.
Buğday unu yabancı maddelerden temizlenmiş ve tavlanmış buğdayların
öğütülmesiyle elde edilir. Buğdayın ve
öğütülen unun kalitesi birbiriyle ilişkili
olduğundan, un miktarının saptanması
için buğdayın kalitesinin bilinmesi gerekir. Ekmeklik buğdayların tane sertliği ve protein miktarları, tür içinde geniş bir şekilde değişir. İklim ve toprak
şartları da ekmeklik buğdayların kalitesini etkiler. Her buğday unu diğerine
göre farklılık gösterir. Buğday ununun
ekmeklik özelliğindeki değişiklikler, daha çok proteinin miktar ve kalitesindeki farklılıklardan kaynaklanır.
Her toplumun ekmeği
pişiriş şekli vardır
Unun besin özellikleri
Buğdayın içinde karbonhidratlar, proteinler, yağlar, mineral tuzları, vitaminler, enzimler ve diğer bileşenler vardır. Buğday olduğu gibi öğütüldüğünde bunlar da bütünüyle un olur.Türk
halkı için beslenmenin temeli olan ekmeğin beyazlatılması uğruna buğdayın
içindeki ana besin maddeleri, vitaminler ve mineraller çıkarılıp atılınca, halkın sağlıklı beslenmesine imkan kalmıyor.
Unun buğday unu çeşidinin yanı sıra,
mısır unu, çavdar unu, yulaf unu, kepek
unu, pirinç unu, soya unu, galeta unu
gibi çeşitlerini de unutmamak gerekir.
Bu çeşitlerin birçoğu besin değerinin
yüksekliği dolayısıyla son zamanlarda
çokça tercih edilir oldu. Özellikle beyazlaştırılmamış kepek unundan yapılan kepekli ekmek, mide ve bağırsak
sağlığı açısından çok faydalıdır. Herkes
tarafından tüketilmesi gereken kepek-
Ekmeklik
buğdayların
tane sertliği
ve protein
miktarları, tür
içinde geniş bir
şekilde değişir.
Ezilmiş tahılın suyla yoğrulmasından
oluşan hamurun, kızgın taşlar üzerinde sıcak kül ile örtülerek pişirilmesiyle ilk ekmeğin 12 bin yıl önce
yapıldığı rivayet ediliyor. Özellikle
Mısırlıların ekmek üretmek konusundaki ustalığı, buğday unundan
yoğrulmuş hamuru mayalandırarak,
kabarık ekmekler elde etmeleri ve
ekmek pişirmek için çeşitli fırınlar
geliştirmeleri kaynaklarca doğrulanmış. Yunanlılar ve Romalılar da ekmek üretimi ve pişirimi konusunda
çalışmışlardır. Osmanlılarda da ekmek üretme işlemi fırıncılık ve ekmek üretme tekniğinin sarayda gelişmesini sağlamıştır. Osmanlılar,
odun ateşi ile pişen ekmekleri üreterek ekmek kültürünü, yaşadığımız
topluma da ulaştırmıştır.
li ekmek B2 ve B6 vitaminleriyle niyasin, folik asit, demir ve çinko içeriyor.
Kepekli ekmek oldukça zengin bir vitamin kaynağı ve besin değeri yüksek
bir yiyecek olmasının yanı sıra sindirimde de kolaylık sağlıyor.
Unun kullanım alanları
Asırlar boyunca undan yapılan en
önemli besin ekmek olarak bilinir. Uygarlıkların gelişmesiyle birlikte unun
kullanım alanları da çeşitlendi. İnsanoğlunun yaratıcı ellerinde un ekmekle birlikte, pasta, börek, simit, makarna, mantı, bisküvi, pide ve çörek gibi
çeşitlerle ziyafete dönüştü. Toplumlar
unu kullanarak kendi lezzetlerini yarattılar ve tüm dünyada yaygınlaştırdılar. İtalyan makarnası, Kayseri mantısı,
Türk simidi, Kastamonu pidesi gibi yemek kültürüne katılan lezzetler, unla
yapılan yemek çeşitlerine eklendiler.
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
71
MAKRO
kültür
KÜLTÜR AJANDASI
Ankara Film Festivali
12-22 Nisan tarihleri arasında
18'incisi gerçekleştirilecek olan
“Limak Ankara Uluslararası
Film Festivali” sinemaseverleri
bir araya getiriyor. “Dünya” ve
“Ulusal Sinema” başlıkları altında Fellini filmleri özel gösterimi, Kore sinemasından seçkiler, ARTE filmleri, uluslararası
belgesel filmler, kısa filmler ve
ulusal uzun film yarışmasında
yarışan filmler gösterilecek.
Festivali düzenleyen Dünya
Kitle İletişimi Araştırma Vakfı, bu yıl da sinema sanatına
emek vermiş ve sinemayı yüceltmiş sanatçılara ve kurumlara özel ödül vermeye devam edecek. Festival kapsamında, her yıl verilmekte olan Aziz Nesin Emek Ödülü'nü Fatma Girik'e, Kitle İletişim Ödülü'nü Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne, Sanat Çınarı Ödülü'nü ise
Türk edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Erhan Bener'e verilecek. Festivalin basın toplantıları ve sinema
dünyasının tanınmış isimleriyle söyleşiler de Limak Ambassadore Otel'de gerçekleştirilecek.
• Orhan Ahıskal, Çetin Aydar, Erdoğan Davran ve
Mehmet Okonşar'ın gerçekleştireceği müzik
dinletisi 21 Mart Çarşamba saat 20.00'da Çankaya
Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde.
Tel: 467 40 52, 467 40 95 - 467 40 82
• “Kanlı Nigar” oyunu 27 ve 30 Mart'ta saat 15.00 ve
20.00'da Büyük Tiyatro'da.Tel: 324 22 10
• “Ağaçlar Ayakta Ölür” oyunu 27-31 Mart tarihleri
arasında saat 15.00 ve 20.00'da Küçük Tiyatro'da.
Tel: 311 11 69
•“Keloğlan-Keleşoğlan” çocuk oyunu 22 ve 23
Mart'ta saat 11.00'da Şinasi Sahnesi'nde.
Tel: 467 17 44-45
• “Uzun Bir Hecedir Aşk” oyunu 20-25 Mart tarihleri
arasında saat 15.00 ve 20.00'da Altındağ
Tiyatrosu'nda. Tel: 316 59 02
• “Keşanlı Ali Destanı” oyunu 18, 20, 23 ve 25 Mart'ta
saat 15.00 ve 20.00'da 125.Yıl Çayyolu
Tiyatrosu'nda. Tel: 240 00 91
“Mutluluk”
Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan
“Mutluluk” adlı film 16 Mart'tan itibaren vizyonda. Abdullah Oğuz'un yönettiği filmde, Talat Bulut, Özgü Namal, Murat Han, Lale Mansur ve Mustafa Avkıran oynuyorlar.
Film, Meryem'in perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlıyor. Ailesi kızlarının bir namussuzluk
yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar veriyor. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal'e veriliyor. Çıktıkları ölüm yolculuğunda,
Meryem ve Cemal'in yolları, Profesör İrfan Kurudal'la kesişiyor. Bu karşılaşma üçünün de kaderlerini değiştirecek
mutluluğa doğru bir yolculuğun başlangıcı oluyor.
“Mavi Gözlü Dev”
Türkiye'nin en önemli şairlerden Nazım Hikmet Ran'ın hayatının belirli bir dönemini
anlatan “Mavi Gözlü Dev” filmi, Mart'ta seyirciyle buluşuyor. Film 1941'den sonra Nazım
Hikmet'in hapishanede geçirdiği zamanı anlatıyor. Komünizm propagandası yapması
nedeniyle mahkum edilen Nazım Hikmet, hapishanede kulaktan kulağa yayılarak bir
efsane olur. Etrafındaki insanlar resimlerinden ve şiirlerinden oldukça etkilenmektedirler. Bir gün olsun sevdiği tek kadın olan eşi Piraye Hanım aklından çıkmamaktadır.
Kendisinden uzun süre haber alamadığı için merak içindedir. Savaşın tüm etkisini gösterdiği yıllarda Nazım'ın alacağı bir haber tüm hayatının seyrini değiştirir. 28 yıl hapis
cezası onaylanmıştır.
72
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
MAKRO
tarif
Mercimek Çorbası
LALE RESTAURANT’IN KATKILARIYLA
Malzemeler (6 kişilik)
• 250gr. kırmızı mercimek • 1/2 Bizim
margarin • 1 su bardağı un • 1 orta boy kuru soğan • 1 orta boy havuç • 1 orta boy patates • 1 çay bardağı Bizim ayçiçek yağı • 1
tutam tuz • 1 tutam karabiber • 2 yemek
kaşığı tereyağı • 1 yemek kaşığı pul biber •
3 adet limon
Hazırlanışı
Kırmızı mercimek ayıklandıktan ve soğuk suyla yıkandıktan sonra içinde 2 litre su
bulunan tencereye konur. Rendelediğimiz
kuru soğan, patates ve hav u ç
ilave edilerek haşlanır. Ayrı bir kapta Bizim
margarin ve Bizim sıvıyağ ile un pembeleşinceye kadar kavrulup soğuk suyla açılır. Haşlamış olduğumuz mercimek, tel süzgeçten
geçirilir ve kavurmuş olduğumuz harcın içine konup tuz, karabiber ilave edilerek orta
ateşte kaynamaya bırakılır. Kaynama esnasında devamlı karıştırmak gerekir. 20 ile 25
dakika sonra mercimek çorbanız servise
hazır.
Limonlar ikiye bölünür ve tülbentle sarılarak kişilerin kullanımına hazır hale getirilir.Tost ekmeği küp şeklinde kesilerek fırında ya da yağda kızartılır ve kraton ekmek
elde edilir. Tavada hazırladığımız tereyağı ve
pul biber sosu süzülerek bir kaseye alınır.
Hazırladığımız çorba kaselere servis
edildikten sonra üzerinde biraz pul biber ve tereyağından elde ettiğimiz
sos gezdirilir. Sofrada hazırladığımız kraton ekmek, limon ve diğer baharatlar, kişilerin istediği kadar almaları için hazır bulundurulur.
Çoban Kavurma
Malzemeler (6 kişilik)
• 900gr. kemiksiz kuzu eti •
300gr. arpacık kuru soğan • 9
adet sivri biber • 1/2 Sana
margarin • Yeteri kadar kekik
• Yeteri kadar tuz
Hazırlanışı
Kuzu eti, sinirleri ve fazla yağları temizlendikten sonra kuşbaşı şeklinde doğranır. Büyük
bir tavaya konulan 1/2 Sana
margarin kızgın hale getirilir.
Hazırlamış olduğumuz etler
pembeleşinceye kadar kavrulur ve daha sonra arpacık soğanları ilave edilir. Etler pişmeye başlayınca doğramış oldu-
74
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
ğumuz biberler ilave edilir. Karıştırarak pişirmeye
devam edilir.
Daha sonra
arzuya göre kekik
ve pul biber ilave
edilerek
pişirme işlemi sonlandırılır.
Tabaklara servis
yapılırken gene
arzuya göre yanına
pilav veya patates kızartması ilave edilerek
servis hazırlanır.
Karyağdı
Salata
Malzemeler (6 kişilik)
• 1 adet orta boy aysberg • 1 bağ
roka • 5 adet domates • 3 adet orta boy havuç • 100gr. koyun beyaz
peynir
Sosu için
Yeteri kadar Komili zeytinyağı (6
çorba kaşığı kadar) • 3 adet limon
Hazırlanışı
Aysberg ve roka ince ince doğranır.
Doğramış olduğumuz aysberg ve
rokalar bol soğuk suda yıkandıktan
sonra malzemelerin sularını süzmek
için uygun bir kaba alınır. Domatesler, kabukları soyulduktan sonra küp
şeklinde doğranır. Havuçların kabukları soyulur ve rendelenir. Hazırlanan bu malzemeler karıştırılır ve
salata tabaklarına servis edilir. Üzerine beyaz peynir rendelenir. Hazırlamış olduğumuz zeytinyağı ve limon karışımı salatanın üzerine isteğe bağlı olarak servis edilir.
PÜF
Pratik bilgiler
Kek kalıbınızın içine
hamurunuzu dökmeden
önce ortasına bir şerit
alüminyum folyo koyun.
Böylece kekinizi pişirdikten
sonra kolayca çıkarabilirsiniz.
●
●
●
● Öğünler arasında acıktığınızda
kuru erik yiyin. Kuru erik kan şekerinin
düşmesini engeller.Ancak fazla abartmayın çünkü
bir kuru erikte 8 kalori var.
●
●
●
●
●
●
76
Patates pürenize değişik bir koku vermek
istiyorsanız içine bir miktar hindistan cevizi atın.
Tadının çok değiştiğini göreceksiniz.
Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk
yıkamada bir gece soğuk suda bekletin, sonra
yıkayın, çekmeyeceklerdir.
Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için
yağın içine bir iki dal maydanoz atın.
Evinizdeki menekşelerin
daha çok çiçek
vermesini istiyorsanız,
toprağına yumurta
kabukları
karıştırın.
Böylece
menekşeleriniz
daha sağlıklı ve
daha güzel çiçekler
açacaktır.
Buzdolabınızdaki kokuları
gidermenin en iyi yolu bir kaba
biraz süt koyup dolabın bir köşesine
yerleştirmektir.
Peynir kesmeden önce bıçağı soğuk suya
tutarsanız hem peyniri daha kolay kesersiniz hem
de bıçağınız daha kolay temizlenir.
OCAK/ŞUBAT/MART 2007
●
●
Balık alırken gözlerinin
parlak, solungaçlarının
pembe ya da kırmızı renkte
olmasına dikkat edin.
Bayat ekmekleri kare kare kesip kızarttıktan
sonra soğutarak bir kavanoza koyup çorbalarda
kullanmak üzere buzdolabında saklayabilirsiniz.
Robottan geçirip galeta unu gibi tüketmek de
mümkün.
Bir kahve fincanı süt, bir kahve fincanı zeytinyağı
ve bir kahve fincanı soğan suyu karışımında
ovulup 12 saat buzdolabında bekletilen etler daha
lezzetli olur.
Patlıcanların kararmasını önlemek için limon suyu
katılmış suda bekletin. Böylece hem kararmasını
hem de acılaşmasını engellemiş olursunuz.
●
Çaydanlıklardaki kötü kokuları yok etmek için
içine bir parça kesme şeker atmak yeterlidir.
●
Karnabaharın haşlama suyuna süt katarsanız kar
gibi beyaz olacak ve kötü koku dağılacaktır.
●
Domatesi kaynar suya daldırıp bıçağın
tersini üstünde ağır ağır gezdirirseniz kabuğu
kolayca soyulur.
Dondurulmuş gıdaları çözerken çabuk
çözülsün diye sıcak bir ortama koymayın;
bakteri ve mikrop üremesine neden olursunuz.
En iyisi, buzdolabının en alt rafına koyup ağır ağır
çözdürmek.
●
●
Portakalları
sıkmadan
önce bir süre
soğuk suda
bekletirseniz
daha fazla su
verirler.
MAKRO
bulmaca
1
2
3
HAZIRLAYAN: ATEfi BÖCE⁄‹ ERCAN
4
5
6
7
8
9
10 11 12 13 14 15
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
SOLDAN SA⁄A: 1. Makromarket'in al›flverifl rehberinin
ad› - Cet. 2. Yaflça denk - Gündüz yap›lan tiyatro ya da
sinema gösterisi - Ülkemizin plaka iflareti. 3. At›n bafl›na ya da boynuna tak›lan süsler - Bol, daha fazla. 4. Arnavutluk'un para birimi - Motorlu tafl›tlar› çal›flt›rmada
kullan›lan bir tür ya¤ - Tanr›ya yalvarma. 5. Meyvelerden yay›lan güzel koku - Ödeme, verme - Gözde sar›ya
çalan renk. 6. Evcil bir hayvan - Bir renk - Bakla ezmesi - Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. 7. Torun sahibi kad›n - Favori - Diyarbak›r'›n bir ilçesi. 8. Makromarket'in logo rengi - ‹liflkin. 9. ‹laç - Türlü meyvelerin flekerle kaynat›lmas›yla yap›lan tatl› bir besin maddesi - Suçu ba¤›fllama - Demir lekesi. 10. Kirpiklere sürülen bir makyaj malzemesi
- Kutlama - Radyumun simgesi.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1. Sürekli su akan boru - Gözde
canl›l›k. 2. Beyaz - Evliya - Bir nota. 3. ‹fllenmifl timsah
derisi. 4. Demir yolu - Caminin ezan okunan yeri. 5.
Tasdik etme - Ömrün sonu. 6. Numaran›n k›sa yaz›l›fl› Dolmaya konulan pirinç ve baharat kar›fl›m›. 7. Kemiklerin yuvarlak ucu - Kur'an'› usulüne göre güzel bir sesle
okuma. 8. Bir yakacak türü - Yayvan sepet. 9. Bir gerçe¤i saklamaktan vazgeçip aç›klama. 10. Be¤enilen, istenilen nitelikte olan - Boyadan önce vurulan ince kat. 11.
Geleneksel - Bilinmeyen bir tarihi anlatan sözcük. 12. Tenis Eskrim Da¤c›l›k'›n k›sa yaz›l›fl› - fiehzade e¤itmeni.
13. Tav›r, davran›fl - Çok Önemli kifli anlam›nda ‹ngilizce
k›saltma. 14. Tafl›t dizisi. 15. Makromarket flubelerinden
biri - fiart edat›.
Bulmacay› do¤ru çözüp gönderen ilk 30 kifli bizden
Dove, Axe ve Rexona kazanacakt›r. Ad›n›z›, soyad›n›z›,
adres ve telefon bilgilerinizi bulmacan›n çözümü ile birlikte
afla¤›daki adrese gönderin.
Gönderi Adresi:
Saray Mah. G›dac›lar Cad. No: 11
06980 Sarayköy - Kazan / Ankara
78
OCAK/ŞUBAT/MART 2007