Haziran 2014 - Adana Eczacı Odası

Transkript

Haziran 2014 - Adana Eczacı Odası
Haziran 2014
N
e kadar çok sarfederiz “nerde o eski bayramların tadı” hayıflanmasını. Bugüne değin
bu hayıflanmayı belli bir yaşın üstündeki insanlardan duyardık. Ancak gencecik bir
arkadaşımız gösterdi ki biz geçen zaman içerisinde sadece eski bayramların tadını değil
sayısız güzel kavramlarımızı da kaybetmişiz. Ve o kavramlar birer birer kaybolurken yerlerini
bize hiç de yakışmayan başka kavramlar almış. Bir zamanların fakir ama onurlu genci yerini
işini bilen memurlara onlar da işini çok daha iyi bilen üstdüzey yöneticilere bıraktı ve ne yatak
odalarında ortaya çıkan kasalar utandırdı bizi ne de 700 asgari ücreti bileğinde taşıyan
bakanlar. Ancak gözardı etmemek gerekir ki başkalarına kızarken kendi saygınlığımızdan
kendi etiğimizden de ödün vermemek gerekir.
Son zamanlarda giderek popülerlik kazanan bir başka kavram var; homeopati. Aslında bu
kavram yeni duyuluyor olmasına karşın ilk ortaya atılışı çok uzun yıllar önceye dayanıyor. Özet
olarak ilacı olabidiğince seyrelterek hastayı tedavi etmeye çalışmak şeklinde tanımlanabilir.
Ancak görünen o ki uygulanan tasarruf tedbirleri sonucu biz ülke olarak önümüzdeki yıllarda
bu yöntemi sonuna kadar kullanacağız. Çünkü sosyal güvenlik kurumunun dayatmaları
sonucu ülkedeki tüm ilaç firmaları yakında bu işten vazgeçecek gibi görünüyor. Ya da biz
sudan da tasarruf etmek için kavramın içeriğini değiştireceğiz ikna odalarından sonra dua
odalarını da hayata geçireceğiz.
Önümüzdeki yıllarda sayıları hızla artacak olan ama yakın zamana kadar hep ihmal
edilmiş bazı arkadaşlarımız var ve biz onlara kamu eczacıları diyoruz. Belki de Türk Eczacılar
Birliği serbest eczanelerin sorunları ile o kadar yorulmuş ki kamu eczacılarının sorunları hep
gözardı edilmiş, keza yeni mezun eczacıların kendilerini TEB içerisinde konumlandırmakta
zorlandıkları gibi.
İleri demokrasiler için ortaya konulan sandıklarda “yetmez ama evet” diyenlerin gözardı
ettiği bir gerçek vardı. Gerçek demokrasi için yasaları değil beyinleri, anlayışları, değiştirmek
gerekiyordu. Bu gerçekleşmediği müddetçe yasal değişimler insanların hayatlarında, asla
yansıtılamıyordu. Hasta hakları konusunda hiçbir ülkede olmayan gelişimlere de imza
atsanız anlayış değişmezse şikayete kural ihlali yok yanıtı alırsınız. İnsan haklarına saygınız
yoksa havaya atılması gereken gaz fişeğini kişiye nişan alıp sıkarsınız. Ve destan yazan bu
polislerimiz için “nasıl sabrediyor anlamıyorum” dersiniz. İşçi haklarına saygınız yoksa hiçbir
ülkede ölüm yokken dört dörtlük dediğiniz madenlerde facia olur resmi rakamlara göre 302
işçiniz ölür ve bu işin fıtratında vardır dersiniz ve diğer ülkelerde 1800’ lü yıllarda yaşanan iş
kazalarından örnekler verirsiniz.
ADEO Yayın Komisyonu
3
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.FSIBCB
Bilimsel Doğruluk ve Güvenilirlik
Varolan Sistemde Mümkün mü?
0h&$'(/(0h'$+$/(
6$<*,'(»(5(&=$&,0
'V[VMƌ'V[VMƌƞǵMFS
)PNFPQBUƌ/FEƌS
Saç Dökülmesi
Z‘M‘
hasta hakları
rı
ƌTUBUƌTUƌLMFSƌ
Tiroid İlaçları İle Olumsuz Etkileşim
Gösterebilecek 29 İlaç
700%¶<(9(5½/(1620$
½/(½/*½/½g1(5*(
%½/½06(/'2»58/8.9(
*h9(1½5/½/½.
+20(23$7½
1('½5"
<(1½
<g1(70(/½»½0½=
6$d
'g.h/0(6½
.$<,3$5$1,<25
)8=8/½
)8=8/½½¿/(5
+$67$+$./$5,
½67$7½6/½./(5½
/2+86$/,.
*(1d(&=$&,/$5
1('(15$+$76,="
7½52½'½/$d/$5,9(
2/8068=(7.½/(5½
)$$/½<(7/(5½0½=
+$67$1(9(
.$08(&=$&,/,»,
<('½
.,=.$5'(¿/(5½16,55,
¿½½56$<)$6,
t4")ƞ#ƞ Ecz. Ersun ÖZKAN TEB 4. Bölge Adana Eczacı Odası Başkanı t:";*ƞƵ-&3ƞ.Ã%Ã3Ã Ecz. Ö.Mürsel YALBUZDAĞ
"EBOB&D[BD‘0EBT‘(FOFM4FLSFUFSJt:":*/,636-6Ã:&-&3ƞEcz. Hayriye GÜLTEKİN KARABULUT, Ecz. KezbanTANGERLİ
ATICI, Ecz. Betül TAŞTEPE, Ecz. Buğra ÜSGÜLOĞLU, Ecz. Esra HAKÖVER, Ecz. Fatma Feyza ÇETİN, Ecz. Hikmet GÜNEŞ,
Ecz. İbrahim ŞUMNU, Ecz. Mehmet Serkan KILIÇ, Ecz. Nihal ŞEN, Ecz. Zeynep BİÇER, Ecz. Zuhal Seher CENGİZ, Ecz.
Özlem DÜNDAR, Ecz. Gürkan KÖSE t:½/&5ƞ.:&3ƞWF:";*Ƶ.""%3&4ƞReşatbey Mah. Adalet Cad. No: 24 Seyhan"%"/"5FM 'BLT t8FC XXXBEBOBFPPSHUS t FQPTUB ZPOFUJN!BEBOBFPPSHUS
ZBZJOLPNJTZPOV!BEBOBFPPSHUSt(3"'ƞ,5"4"3*."SU‘5BO‘U‘N-UEƵUJFQPTUB!HNBJMDPNt#"4*.:&3ƞ
Yeni Koza Matbaacılık Ltd. Şti.
4
Adana Eczacı Odası Bülteni
t#V4BZ‘EB
mücadele, müdahale
H
Ecz. Ö. Mürsel YALBUZDAĞ
Adana Eczacı Odası Genel Sekreteri
ayat bir mücadeledir. İnsanoğlu, yaşamın başladığından bu yana
doğayla, hayatla, yaşamın kendisiyle mücadeleyle yaşamaya
başlamıştır. Günümüzde ise insanoğluna her yerden müdahale başlamış,
insanoğlunun mücadele gücünü düşürmeye başlamıştır. Bir güç olarak
bakılırsa mücadeleye, mücadelenin müdahaleden üstün ya da baskın olması
beklenmektedir ki mutlu, huzurlu, başarılı bir yaşam devam edebilsin...
Nedenler, niçinler, savaş tehdidi, küresel ısınma, stres, çevre kirliliği, gürültü
kirliliği, hormonlu gıdalar, aşırı güç, GDO, fast food... Aslında hayatla mücadele
eden insanoğluna ne kadar da çok müdahale var farkında mısınız?
Çok bilindik bir cümle haline gelmişti: “Artık hiçbir
şey eskisi gibi olmayacak!!!” cümlesi. Ne zamanlarda, hangi anlarda söylendiğini hatırlıyor muyuz?
Körfez Krizi, Irak’a müdahale, 11 Eylül, 12 Eylül, Madımak, Taksim 1 Mayıs, Taksim Gezi Parkı; eczacılıkla
ilgili düşünürsek, %4-7 ticari ıskontoların kalkması,
SSK’nın serbest eczanelerden hizmet alması, eczane
kapatma eylemleri, Artık Yeter mitingini sayabiliriz.
Geri dönen var mı diye soruyor insan kendi kendine.
Eskisi gibi müdahalenin olmadığı bir yaşam, müdahalenin olmadığı bir eczacılık istiyor insan. Saygının-sevginin yok olmadığı, hastanın eczacıya, eczacının hastaya saygı ve sevgiyle baktığı, sanatı ile şifa
verdiği, hasta ile arasında ilaçtan, sağlıktan başka
bir müdahalenin bulunmadığı bir eczacılık istiyoruz.
Eczacının bilgisi, sanatı, sağlıkla ilgili verdiği hizmetler insan sağlığının olmazsa olmazıdır. Emeğinin,
bilgisinin, sanatının, verdiği hizmetlerin bedelini de
alması en doğal hakkıdır. Üzerinde kalan, kendisiyle
ilgili alakasız muayene ücreti ve kamu kurum ıskontosundan kurtulması gerekmektedir.
Son günlerde İlaç Fiyat Kararnamesi değişikliği
sektörde görüşülmektedir. Yıllardan bu yana aynı
sektörde bulunduğumuzun farkında olmayanlar,
Devletin ve Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun ilaç
harcamalarını düşürme taleplerine, kendilerini taca
atarak, eczacıyı yok sayarak, kendi formüllerini sunmaları asla kabul edilemez. Hiçbir şey kapı arkasında
saklı kalmaz, eczacının emeği ve sermayesi üzerinde
gözü olanlar, kendi tasarruf tedbirlerini kesinlikle
eczacı üzerinden uygulayamazlar. Bu müdahaleye
eczacının tepkisi şüphesiz ki az olmayacaktır. Kapalı
kapılar ardında pazarlıklarla değil, sektörün tüm bileşenleri buna çözüm aramalıdır, ancak unutulmamalıdır ki eczacıların yapacağı başka bir fedakârlık
kalmamıştır. Emeğinin karşılığını ve hakkını alması
gerekmektedir.
2005 yılından bu yana gerek SSK’lı hastaların
serbest eczanelerden ilaç temini, gerekse ilaç fiyat
düşüşleri konularında destek olan eczacılar, halkın
faydasına olan her uygulamaya sahip çıkmış; stok
5
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.àDBEFMF.àEBIFMF
santrallerinde bile kendi kömürünü kullanamayan
bir ülkeyiz. Peki neden hala nükleer santralde inatçıyız? Su kaynaklarına sayısız baraj yaparken, doğanın dengesini bozarken hiç mi düşünülmüyor? Çok
mu ihtiyaç var enerjiye? Kapitalizmin, sermayenin
ihtiyacı var. Ben şahsen doğamı kirleten, yok eden
bu enerjiyi istemiyorum.
zararı, sistemin çalışmayıp hasta ile karşı karşıya
kalma, muayene ücretini Devlet adına tahsil ettiğini
hastalara anlatma gibi sıkıntılara da göğüs germiştir. Bundan sonra geleceğe güvenle bakmak, hastalarımıza sağlık hizmetini sunmak istemekteyiz.
Mücadeleden bıkmamak, mücadeleye devam
etmek gerekmektedir. Güçlü oldukça, birlikte, yan
yana durdukça müdahalelere karşı dik duruş oluşturulabilir. Örnek mücadelelerden biri de 1991’de gerçekleşen Büyük Madenci Yürüyüşü’dür. Madenciler,
mücadelenin en güzel örneğini vermişlerdir. Emeğin, hak ve özgürlüğün simgesi olmuşlardır. Ancak
ne yazık ki yeterli önlemlerin alınamaması, tedbirsizlik, taşeron sistemiyle adeta köleleştirilen madencilerimizin Soma’da yaşadıkları vahim olay hepimizi
derinden yaraladı. Yitirdiğimiz madencilerimizi bir
kez saygıyla anıyoruz. İş güvenliği ve işçi sağlığının
kağıt üzerinde kalmadığı, yerin metrelerce altında
çalışanların da insan olduğunun unutulmadığı bir
dünya istiyoruz. Soma’nın bereketli topraklarında
tarımın yok edilmesiyle, ekmek parası için toprak altında çalışmak zorunda kalmaları kabul edilemez.
Örgütlü mücadelenin simgeleri madencilerimizin
sorunlarının çözülmesi gerekmektedir ve mücadeleye inanan herkesin bunun takipçisi olması gerekmektedir.
Yeni yasamız ve yeni yönetmeliğimiz ile eczacılık
da eski bildiklerimiz artık değişiyor. Sektör değişirken, teknoloji gelişirken sanatımız ve insan sağlığını
iyileştirme çabamız son bulmamalıdır. Etik ve deontolojiye sahip çıkmalı, daha fazla para kazanma
hırsına bu güzel mesleğimizi heba etmemeliyiz. Yeni
bir beyaz sayfaya hepimizin ihtiyacı vardır. Bazen
yeniden başlamak gerek hayata, mücadeleye. Biz
yöneticiler, bize emanet edilen mesleği ve meslektaşlarının hak ve menfaatlerini korumak için var gücümüzle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz.
Mesleğimizin değerini kaybetmemesi, gelecekte de
var olması için el birliği ile çalışmak zorundayız. Biz
olmadan ilacın var olmayacağını unutmamalıyız.
Hayat her zaman gülmeyecek insanın yüzüne,
ama umutların yeşermesi adına mücadele bırakılmamalıdır.
Mücadele gücünüzün yok olmaması
dileğimle…….
Müdahalenin akut zamanında mücadelenin
gösterilmesi gerekmektedir. Acının da akut döneminde müdahale etmek gerekir. Halkımızın acısını
dindirmeye hepimizin destek olması gerekmektedir.
Üzerinden zaman geçtikçe, unutulmaya başlanırsa
asıl travma burada başlayacaktır.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştim yazımın
başında. Hayata, insan hayatına müdahaleye karşı mücadelenin zamanıdır. Doğayı kirleten termik
6
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.àDBEFMF.àEBIFMF
Manisa Milletvekilimiz Ecz. Özgür ÖZEL’ in de içinde bulunduğu 3 Milletvekili TBMM’ye 23 Ekim 2013’de
Soma’daki tüm maden ocaklarındaki iş kazalarının ve yaşanan ölümlerin sorumluları ile nedenlerinin
araştırılmasını istedi ve bu istekleri çoğunluktaki iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedildi…
40."%".":*4%&5Ã.)"-,*.*;*:"4"#0Ɨ"/
:Ã;-&3$&."%&/$ƞ.ƞ;ƞ/:ƞ5ƞ3ƞ-%ƞƗƞ"ƞ-&-&3ƞ/:0,0-%6Ɨ6'"$ƞ"
4"%&$&,"%&3ƞ4&
#6.&$-ƞ4"3"Ƶ5*3."4*/*3&%%&%&/-&3ƞ/0-"/-"3%"1":4")ƞ#ƞ0-."4*%"
4"%&$&,"%&3.ƞ%ƞ3y
7
Adana Eczacı Odası Bülteni
t5àSLJZF#àZàL.JMMFU.FDMJTJ#BǵLBOM‘ǘ‘OB
6D\JÕGH÷HU (F]DFÕP
Saygı nedir? Neye saygı duyulur ve kime saygı duyar insanlar?
Kelime anlamı ile “saygı”; değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu,
hürmet, ihtiramdır.
Sorumluluklarımızı yerine getirmemizin yolu da mesleki
donanımı tam olan Eczacılar olabilmekten geçer.
Örneğin mesleğini aktif olarak icra etmekte olan Eczacının Farmakoloji bilgilerine hakim olması şarttır. Ve bu
anlamda kendisini sürekli yenilemelidir Eczacı. İlacın vücut
üzerindeki olası tüm etkilerini, ilaç etkileşmelerini, yan etki
ihtimallerini bilmelidir. Eczacı ilaç uygulama metodlarını
ve cihazlarını yakından tanımalı, iyi bilmelidir. Elbette bir
insandan her şeyi eksiksiz bilmesi beklenemez; ancak bilgilerimizi sürekli tazelemeli, sürekli güncellemeliyiz. . Şunu
unutmamamız gerekiyor ki; İlaç Eczanelerin ve Eczacıların
vazgeçilmezidir. İlaç dışı ürünler asla ilacın yerini tutamaz.
Bu bakımdan sadece ilaç dışı ürünlere, dermokozmetiklere
yönelim kayıplar getirecektir. Bunların yanı sıra bilgi donanımına sahip olan meslektaşlarımızın görevi başında aktif olarak faaliyet göstermesi de bir diğer önemli husustur.
Meslek odalarımızda faaliyet göstererek mesaisini bizler
için feda eden meslektaşlarımızın özel durumlarını da göz
ardı etmemeliyiz.
Bazıları “Dürüstüğe”, bazıları “Emeğe”, bazıları “Güce”,
bazılarıysa “Bilgiye” saygı duyarlar. Kimileri de sevdiğine
gösterir saygısını. Peki biz Eczacılara ne için saygı duyarlar?
Maddi gücümüz, imkanlarımız veya gösterişimize mi saygı duyuyorlar? Öyleyse insanlar sadece bir kısmımıza saygı
duyacaktır. Mesleki anlamda değil de şahsına münhasır bir
şekilde yani. Gözlerinizi kapatın ve şuan sahip olduklarınızı
kaybettiğinizi düşünün. Kaç kişi size hala! Saygı göstermeye
devam edecektir?
İnsanlar öncelikle mesleğimize saygı göstermeli; yani bilgimize saygı göstermelidir. Şahsımıza duyacakları sevgi ve
saygı bunların ardından gelmelidir.
Değerli meslektaşlarım; biz Eczacıların acil ve kati suretle
mesleğimize saygınlık kazandırmak hususunda çaba göstermesi gerekmektedir. Toplumun gözündeki yerimizi muhafaza etmek ve hatta mümkünse yukarılara çıkartmak
zorundayız. Bunu yapabilmemizin ön şartı ise mesleğimize
yatırım yapmak, mesleğimize dört elle sarılmaktır. Bu yatırım maddi bir yatırım değildir.
Toplumun bizlere ve mesleğimize olan bakış açısı bu
süreçte zamanla değişecektir. Toplumda daha saygın bir
meslek; bunun doğal sonucu olarak daha saygın insanlar
olacağımızdan hiç kuşkum yoktur. Bu sayede her aklına
esen Eczacılık ve Eczacılar ile ilgili ahkam kesmeğe, atıp
tutmaya, çeşitli girişimlerde bulunmaya cesaret dahi edemeyecektir.
Hastanın ilaca ulaşması aşamasında bizler yalnızca
birer aracı vazifesi görüyor isek; bu durum bu şekilde süremez, sürdüremeyiz... Bu işleyişte Eczacının vazgeçilmez
olması için bir takım etkenler olmalıdır. Bu etkenleri bizim
yaratmamıza gerek yoktur. Bunlar hali hazırda mevcuttur
zaten. Hali hazırda mevcut olanı koruyabilmek lazımdır
ve bunun için bir misyonumuz, bir görevimiz olmalıdır. Bu
görevin bize yüklediği sorumluluklar olmalıdır. Mesleğimizi
icra edebilmemizin ön şartı olmalıdır bu sorumluluklar.
Saygıdeğer meslektaşlarım, lütfen kendimizi sorgulayalım. Bilgi birikimimiz ne durumda? Neleri unuttuk, neler halen hafızalarımızda? Eksiklerimizi tamamlamak adına ne
gibi girişimlerde bulunabiliriz ve neler yapabiliriz?
Ecz. Gürkan KÖSE
8
Adana Eczacı Odası Bülteni
t4BZH‘EFǘFS&D[BD‘N
Bir araştırma ve akıllara getirdiği eski bir soru :
Bilimsel Doğruluk ve
Güvenilirlik Varolan Sistemde
Mümkün mü?
Ecz. Fatma Feyza ÇETİN
Kapitalizm…
Ekonomistler, sosyologlar, felsefeciler yüzlerce yazı yazdı hakkında… Her biri bir şekilde açıkladı…
Herkes kendi yaşam anlayışı, algı yeteneği ölçüsünde anladı…
Kimileri insanı yok sayan bu anlayışı hem kendi, hem herkes için olumsuzlaştırdı, kimileri de onun
getirdiklerini yaşamı algılayışına paralel buldu...Kimileri daha katlanılabilir olsun diye liberalizm falan diye
adlandırarak sözde sosyalleştirmeye çalışıp evrilmiş halini savunur oldu… Kapitalizm insanın eğitilmemiş
hırslarına uygun geldi, doğru oranda gelişti(!)
…Sonuç ; adaletsizlik, eşitsizlik, yoksulluk, kölelik, savaşlar ve toplu ölümler…
Biz Soma’ da kapitalizmi - hiç de ihtiyaç yokken - yeniden tanıdık… Yerin altındaydı,
yüzlerce insanı yeraltına gömerken yeryüzüne çıktı, görünür oldu…
Soma sadece kapitalizmin değil onun alt başlıklarının - kârın, köleliğin, gerçekleri örtmenin ve ölümün de
resmi oldu… Artık kapitalizmin yüzünü sorana gösterilecek kanıtlara Soma’daki fotoğraflar da eklendi …
Ne yazık ki yaşadığımız çağın dünyası düzenin kapitalizmin araçları ile desteklenip, denetlendiği bir dünya…
9
Adana Eczacı Odası Bülteni
t#JMJNTFM%PǘSVMVLWF(àWFOJSMJL7BSPMBO4JTUFNEF.àNLàONà
iƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
Her alanda dayanılmaz kâr arzusu ile davranan sistem sağlıkta da aynı yolu izliyor. Tüm elemanlarıyla; eczacısı, doktoru,
ilaç firması ve siyasi otoritesi ile nasıl kâr edilebilineceğinin, maliyetlerin nasıl düşürülüp sermayenin nasıl artacağının
hesabı inceden yapılıyor… İlaç üreticileri büyük birer finans güç haline getiriliyor. Mesleğe başlarken insan odaklı yeminler
ettirilen doktorlar ve eczacılar gereksiz ilaç tüketiminin aracıları haline getirilirken kendine yabancılaşıyor, siyasi otorite
ilacı denetleyen ve kullanımı ile ilgili düzenlemeleri sağlayan güç olması gerekirken, denetlemeden ve düzenlemeden bu
tüketimde yerini alıyor…
Denetlemelerin bu biçimde yapılması ilaçlara ilişkin olumlu olumsuz tüm verilere tam olarak ve zamanında
ulaşmayı engelliyor…
İşte bunlara kafayı takan, üstüne vazife olmayanı dert edinen bazı aydınlık insanlar ilaçlar ve tedavi yöntemlerine
ilişkin yeni çalışmalar yaparak halkın ve sağlık çalışanlarının olanlardan haberdar olmasını sağlıyor…
Bunun bir örneğini geçtiğimiz Nisan ayında Tamiflu ve Relenza ile yaşadık….
10
Adana Eczacı Odası Bülteni
tiƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
İlaçlar nöroaminidaz inhibitörleri
denilen bir ilaç grubuna dahildir. Olası
bir küresel grip salgını için birçok ülkede bolca stoklanmakta olan, dünya çapında resmi ilaç kurumlarınca
onaylanmış bir ilaç olan Tamiflu, Dünya Sağlık Örgütünce de “temel ilaçlar”
listesinde yer almıştır…
2002 yılından bu yana ABD’de her
yıl daha grip aşısı hazırlanırken milyarlarca dolarlık Tamiflu stoklanmakta….
Sadece ABD’de değil başka ülkelerde de özellikle
H1N1 virüs salgınları ile bu stoklama eğilimleri artmakta…
TAMIFLU VE RELENZA GRİP TEDAVİSİ VE
SALGINLARDA GERÇEKTEN ETKİN Mİ.. ?
Her yıl sonbahar ve kış aylarıyla beraber grip ve
benzeri hastalık ve salgın vakaları dünyanın en çok
konuştuğu konuların başında gelir… Hastalığın yarattığı sıkıntılar kadar önlem ve tedavi yöntemleri
de konuşulur. Grip hastalığının salgın etkeni olması
ile de hem tedavi ve hem de korunma amacıyla
harcanan paraların ülkelerin ekonomilerine verdiği
zarar da sürekli tartışılır....
Stoklamanın nedeni ise her iki ilacın da salgınlarda hastanede yatış sürelerini ,pnömoniyi ve grip
komplikasyonlarını önlediğine olan inançtı.
Aynı biçimde düşünmeyenler de vardı elbette.
İlk günden bu yana bu farklı düşüncede olan insanları kaygılandıran konu üretici firmaların çalışmalarla ilgili bilgiyi paylaşmaktan kaçınması nedeniyle ilacların etkinlik ve yan etkileri konusunda çok
az bilgiye sahip olunmasıydı…(1)
Aşılar ve grip için kullanılan ilaçlar tedavi potansiyelleri kadar yan etki ve ilaç ekonomisine etkileri konusunda iyi izlenmek zorundadır…. Elbette ilaç derken Roche ‘un üretimi olan Tamiflu (oseltamivir) ve
GSK’ nın Relenza (zanamivir) ‘ sından söz ediyoruz…
Az sayıda duyarlı bilim adamı ile başlatılan ama
giderek yaygınlaşan “tüm deneysel araştırmaların
yayınlanması ” isteğinden daha önceki sayımızda
söz etmiştik .(Aşağıdaki adresten bu konu ile ilgili
gelişmeler izlenebilir… (2)
İşte bu kampanya ile savunulanları doğrulayacak
önemli bir araştırmadan söz etmek istiyoruz bu sayımızda da…
Bağımsız ve saygın bir araştırma kuruluşu olan
Cochrane Collaboration ‘a bağlı Cochrane ‘in akut
11
Adana Eczacı Odası Bülteni
tiƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
solunum yolu enfeksiyon grubu ile birlikte çalışan
Avustralya, İtalya, İngiltere, ABD’de ve Japon kökenli
bilim adamlarının oluşturduğu bir uluslar arası araştırma grubu, grip tedavisinde kullanılan yukarıda
sözettiğimiz 2 ilacın bilimsel yayınlarını incelediler..
Grup, Cochrane Collaboration’ ın bu konu ile ilgili
ilk araştırmalarından bu yana son 6 yıl boyunca 160
binden fazla araştırmayı inceledi ve bu araştırmalarda nöro aminidaz inhibitörlerinin etkinliğini “çok
küçük bir yüzde “ olarak rapor etti…
10 Nisan 2014’de son güncellemesi yapılan ve
sunulan bu araştırmalarda 20 kadar Tamiflu ve 26
Relenza deneysel çalışmaları incelendi…
Bu çalışmalar 24 binden fazla insanı kapsıyordu ve bulgular nöraminidaz inhibitorlerinin grip
ile savaşta etkili olduğu yolundaki tarihsel varsayımı
değiştiriyordu…
Çalışma, ilaçların hastalığın semptomlarını erişkinlerde ortalama yarım gün kadar kısalttığı (çocuklarda ise etkisinin daha belirsiz olduğu ) biçiminde
küçük bir yarar sağladığını doğrulamakta… Bununla beraber erişkin ve çocuklarda pnomoni, bronşit,
sinüzit, ya da kulak enfeksiyonları
gelişme riskini azalttığı ya da hastane yatışını azalttığı biçiminde bir
inancı destekleyecek yeterli kanıt
olmadığını belirtilmekte... Ayrıca
Tamiflu ‘nun bulantı ve kusma
riskini erişkinlerde yaklaşık yüzde
4 ve çocuklarda yüzde 5 oranında
arttırdığını da, ilaçların hastalığın
bulaşmasını önlemede yeterli zemin oluşturmadığını da gösteriyor… (3)
12
Adana Eczacı Odası Bülteni
Bu rapor Cochrane araştırmacılarının 4.5 yıl boyunca ulaşmaya çalıştıkları klinik araştırmalara ilişkin
incelemelerinin sonucuydu .
ABD ve diğer ülkelerin yaptığı gibi İngiltere de
bu ilaçları stoklamaktaydı… İngiltere hükümeti
2006 dan bu yana Tamiflu için 473 milyon sterlin ,
Relenza için ise 136 milyon sterlin harcadı… Hükümet bu ilaçları stoklama kararı aldığında , adını ilaç
ve sağlık ürünleri düzenleme kurulu olarak çevirebileceğimiz MHRA (Medicines and Healthcare
Products Regulatory Agency) henüz tüm çalışmaları görmemişti. (4)
British Medical Journal ( BMJ ) baş yazarı Dr. Fiona
Godlee var olan tüm ilaçlar için klinik çalışmalarının tüm verilerine ulaşabilmek gerektiğini ve yeni
Avrupa Klinik Araştırmalar Yönetmeliği (European
Clinical Trials Directive) ile gelecekte ilaç verilerine
daha fazla şeffaflık getirileceğini söylüyor. ”Tamiflu
üreticisi Roche tarafından düzenlenen - daha önce
ilgililerce kısmen görülmüş - belgeler Cochrane yazarları tarafından titizlikle belirlenen yeni standartlarla ayrıntılı biçimde incelendi “ diyen yazara göre;
veriler için eskisinden daha ayrıntılı inceleme yapmak için ortaya koydukları çaba ilaç değerlendirme
tiƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
ve düzenlemeye ilişkin tüm sistemin nasıl kusurlu
olduğunu gösterdi … Godlee bu çalışmanın Tamiflu için daha önce sağlıkçılara ,yasa koyuculara ve
halka sunulandan daha az olumlu bir tablo ortaya
koyduğunu söyledi. “Bu inceleme gösterdi ki Tamiflu’ nun stoklanmasını haklı çıkaracak herhangi bir
kanıt da yoktur ve ilaç değerlendiricilerinde ciddi
hassasiyet aranması gerektiği biçiminde bir sonuca
da gidilmelidir…” diyen Godlee şu soruyu da sordu:
“neden bir ilaca böylesine büyük meblağ yatırılmadan önce bu biçimde bir araştırma yapılmasını kimse istemedi….?” (5)
The Times’ da çıkan bir diğer yazıda ise da bu çalışmanın sonucunda vergi mükelleflerinin trilyonlarca lirasının parasetamolden daha etkin olmayan
bir ilaç için boşa harcandığı yorumu dikkat çekiyordu…(6)
Araştırmayı yapan grubun içerisinde yer alan İngiltere Oxford Üniversitesi deneysel tıp profesörü
Carl Heneghan, bu ilaçların salgınları önlediği konusunda inandırıcı olmadığını söylerken “Bir ilacın
yararının zararını aşması beklenir, yararı bulunamı-
13
Adana Eczacı Odası Bülteni
yorsa zararı vurgulanır…” dedi. Londra’ da araştırma
hakkında yaptığı sunumda Heneghan; hükümetler,
ilaç kurumları, doktorlar ve hastalar şimdiye dek
tüm verilere ulaşamadığından ilacın stoklanması
için harcanan paraların da boşa gittiğini söyledi.
Bilimsel Doğrular ve Kamuoyu Baskısı ;
Tamiflu’ nun Avrupa’ da satışını onaylayan Avrupa İlaç Dairesi diyebileceğimiz European Medicines
Agency (EMA) da onaydan önce tüm verileri görmemişti. EMA ilaç değerlendirme başkanı Enrica
Alteri ise yeni araştırmanın kurumun ilaç hakkındaki
endişelerini arttırmadığını, yararının risklerden daha
fazla olduğu hakkındaki görüşünü değiştirmediğini
söyledi…
Cochrane ile herhangi bir bağlantısı olmayan ImQFSƌBM$PMMBHF-POEPO EBHSƌQV[NBO‘PMBO8FOEZ
Barcley araştırma sonuçlarına rağmen ilacın dünya genelinde olabilecek bir salgın durumunda hala
değerli olduğuna inandığını söylerken. ”Yarın bir
salgın olsa ve hükümet binlerce grip hastasını tedavi edecek ilacının ellerinde olmadıgını söylese halktan buna büyük itiraz gelecektir…”
tiƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
Cocharne Collaboration ‘un Tamiflu verilerine sınırsız erişim izni istemini daha önce reddettigi için
birkaç yıldır ateş altında olan Roche ise, bu son araştırma bulgularını reddederek, temelden sonuçlara
katılmadıklarını, verilerinin kalitesinin ve güvenilirliğinin arkasında durduklarını, izleyen gerçek dünya ölçeğindeki kullanımları ile Tamiflu’nun gripten
korunma ve tedavide etkin bir grip ilacı olduğunu
gösterdiğinden ilacı ve verileri savunmaya devam
etmekte…
Bilimde Güvenilirlik Ve Dürüstlük
“Bilimde gerçek başarıya ulaşmanın tek yolu
varılması gereken amacı düşünmeden, büyük bir
dikkatle kanıtları açıklamaktır. Eğer bir teoriniz
varsa, o teoriye neyin uygun olduğunu belirlemek kadar, neyin uygunsuz olduğunu da belirlemeye gayret etmelisiniz. Bilimden öğreneceğiniz
şey, bir tür standart güvenilirlik ve dürüstlüktür.”
Richard Feynman
Sonuç olarak araştırmacı Dr .Fiona Godlee ‘in değerlendirmesi olayı özetliyor. Roche ile olan savaşı;
“dünya genelinde hükümetler stoklama ve satın
alma için milyarlarca lira harcamakla uğraşırken
ilaçla ilgili verilere ulaşmaya çalışmak adeta Alice
Harikalar Ülkesinde uzun süren bir kedi fare oyunu“
diyerek tanımlayan Godlee neden milyarlarca lira
harcamadan önce bir ilacın bütün verilerine ulaşmanın istenmediğini soruyor. Ve ekliyor “bütün
olay bize ilaç degerlendirme ve düzenleme
ile ilgili varolan sistemin yerleşik hale gelmiş
olan kusurlu yapısının sıradışı bir görüntüsünü verdi…(7)
14
Adana Eczacı Odası Bülteni
SİSTEM TÜM ARAÇLARI İLE VAR OLMAYI
SÜRDÜRÜRKEN BİLGİ GERÇEK SAHİBİNE
ULAŞABİLECEK Mİ…?
Birkaç kişinin çıkar uğruna sahip olmak
için uğraştığı herşey aslında insanların ortak
malı… Yaşanılacak tek dünya için gereken ise
dürüst bilgi… Eğer dünyanın ve nefes aldığımız
herşeyin insan yararına olduğuna karar verilirse ortada ne daha hızlı arabalar, ne daha büyük evler, ne fosil yakıtlar ne ihtiyaç varmış gibi
gösterilen ilaçlar, ne çıkar için saklanan bilimsel gerçekler sorunu kalacak, ne de haklı göstermeye çalışılan hayali ihtiyaçlar için birkaç
kişi iyi yaşayacak diye yüzlerce yoksul insanın
ölümüne seyirci kalınacak…
Bu yazı sadece grip ilaçları üzerine yapılan araştırma ile sınırlı kalacaktı ne yazık ki
SOMA felaketi yazının her yanını değiştirdi…
Daha önce düşünemeyen bizler ve sonra unutacak olanlar adına af diliyorum…
Kaynak
1. http://www.forbes.com/sites/harlankrumholz/2013/01/08/the-myth- of-tamiflu-5-things-you-should-know/
2. http://www.alltrials.net/ )
3. http://www.cochrane.org/features/tamiflu-and-relenza-getting-full-evidence-picture
4. http://www.alltrials.net/2014/we-need-all-information-from-clinical-trials-tomake-decisions-about-medicines-tamiflu-relenza-study-shows/
5. http://www.independent.co.uk/voices/the-entire-system-of-drug-evaluationis-flawed-9249405.html
6. http://www.thetimes.co.uk/tto/health/news/article4059372.ece
7. http://www.foxnews.com/health/2014/04/10/millions-dollars-wasted-on-fludrug-tamiflu-review-finds/
tiƞMBÎ"SBǵU‘SNBMBS‘O‘O5àNà:BZ‘OMBOT‘Ow
Ecz. Hayriye GÜLTEKİN KARABULUT
'V[VMƌ'V[VMƌƞǵMFS
Azgelişmişlik sosuna bulandırılmış modern
zamanların ileri demokrat ülkelerinde; kimi gelenek, kültürel kalıntı ve davranış kalıplarının kırılmaya uğramasıyla ‘’özgürlük’’ ile baş başa kalan
ancak özgürlüğün getirdiği sorumluluklarla başa
çıkamayan insanın; totaliter bir anlayışı kucaklayıp yasa ve kararnamelere teslim olmayı seçmesi,
sosyoloji bilimi açısından neyi ifade eder?
15
Adana Eczacı Odası Bülteni
Kanunların rasyonel bir izahı şart mıdır?
Hukukçu olmadığım gibi tarihçi de değilim ama
Nazi Almanya’sı da dahil ol mak üzere otoriter yönetimlerin totaliter rejimlere evrildiği dönemler incelendiğinde ‘’yönetmelik’’lerle yönetilen ‘’kararname’’
toplumlarının nasıl yaratıldığının tarihsel belirleyiciliği ile kaçınılmaz olarak karşılaşırsınız.
t'V[VMJ'V[VMJƞǵMFS
O dönemlerin tek adamlarının, toplumu ‘bulunduğu kabın şeklini alma’ dayatmasıyla çıkardığı yasa
ve kanunların, basit aklın anlayıp algılayabileceği ve
genel kabule uygun evrensel değerlerin olmadığı
açıkça görülür. Ancak bir uzmanın detaylarını bilebileceği, sürekli değişen, sınırları hem belirsiz hem
de geçişken kurallar silsilesi vardır. ‘Kararname’ toplumlarında ‘yönetmelik’lerle yönetilenler, onlara neyin hükmettiğini hiçbir zaman bilemezler.
Kararnamelerin sürekli değişim istikrarı ve anlamanın olanaksızlığının yanı sıra; siyasi erki elinde
bulunduranlar, yönetimleri altındaki yığınlara yasa
ve yönetmeliklerle yarattıkları durumların güncel ve
pratikteki sonuçları hakkında bilgi vermezler. Böylece bireylerin algısının erişemeyeceği, dil ve akılla
anlaşılıp tanımlanamayacak karmaşık durumlar yaratıp, halkın politik muhakeme yetisini hedef alırlar.
‘’Kararname toplumları’’nda konulan kanunlar,
anonim bir his bırakır o toplumun belleğinde. Yetki sahipleri alınan kararları gerekçelendirme gereği duymazlar. Sadece kararnameleri uygulayarak
kendisine ve çıtkırıldım demokrasi prensiplerine
varlık alanı yarattığına inanan ve kendisini sürekli,
her daim, mutlak ve zaruri bir eylemin içinde sanan
bürokrat, toplumun geri kalanına karşı güçlü bir üstünlük duygusu taşımaya başlar.
Tam da bu noktada başlangıçtaki soruya geri dönecek olursak, cevap ‘’sosyolojiyi sizden öğrenecek
EFǘƌMƌ[ PMBDBLU‘S 5X‘UUFSB FSƌǵƌNƌO FOHFMMFONFTƌnin anayasaya uygun olup olmadığını anayasa hukukçusundan, harç karıştırmayı inşaat isçisinden, ,
atom içi ilişkilerdeki aerodinamiği Heısenberg’den,
fotosentez yapmayı ayrık otundan, hidroelektrik
santrallerinin tehlikelerini endüstri mühendislerinden, sağlıkta dönüşümün sonuçlarını eline 2 kuruş
16
Adana Eczacı Odası Bülteni
sıkıştırılan kanser hastası Dilek’ten, trafolara girip
ülkenin yarısını elektriksiz bırakmanın eşzamanlıteknik usullerini kedilerden, felsefede yabancılaşma
sorunsalını Tanıl Bora’dan, yapı denetim ruhsatlarının eczacılık mesleği ve hizmet kalitesi açısından
gelecek ufkumuzda yaratacağı çığır açıcı sıçramayı
eczacılardan, tiyatral zekâyı Beckett’ten öğrenemeyeceğimiz gibi…
Uzatılabilir…
Bitirmeden önce şunu da belirtmeli… Aslında
her bir birey; aklı, duygusu ve önsezileriyle kendiliğinden davranabilme ve bu özelliğinden dolayı
da bulunduğu çevreyi ve kurallarına tabi tutulduğu
sistemi değiştirebilme potansiyeli taşır.
Totaliterlik işte tam da bu yüzden önceden kestiremediği davranış biçimlerine karşı tahammülsüzlüğün adıdır.
Tektip toplumlar yaratarak, insanların kolayca
birbirlerinin yerine geçebileceği, kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan, hissetmeyen herkesin eşit
ölçüde fuzuli olduğu algısı oluşturan totaliter siyasi
figürler için, özellilikle başkanlık-yarı başkanlık sisteminin hararetle kamuoyuna tartıştırıldığı bu günlerde, önümüzdeki yıllar hükümdarlık olacaktır.
Kaynak : ‘’Otorite nedir?’’ Geçmişle Gelecek Arasında Seçme Eserler – Hannah Arendt
Kişisel acı ve isyanın çok ötesinde bir halkın kolektif
vicdan azabıdır artık Soma…
Tek tek 301 cansız bedenin vebalidir Soma…
İsyan edene tokat, yerde yatana tekme atılan şuursuzluğa karşı,
insanlığın utanıp başını eğdiği, gözlerini kaçırdığı yerdir Soma…
Ne olur, UNUTMA….
t'V[VMJ'V[VMJƞǵMFS
)PNFPQBUƌ
/FEƌS
Ecz. Buğra ÜSGÜLOĞLU
)PNFPQBUƌ)PNFPQBUƌ%FSOFǘƌUBSBG‘OEBOiIFSƌOTBO‘OLFOEƌOFÚ[HàCƌSWàDVEV
WFTBǘM‘LEVSVNVPMEVǘVOVLBCVMFEFOIBTUBO‘OTÚ[FMIƌLBZFTƌOFCBǵWVSVMBSBL
VZHVMBOBO CàUàOàZMF EPǘBM ZÚOUFNMFS LVMMBOBO Gƌ[ƌLTFM [ƌIƌOTFM SVITBM WF
EVZHVTBMƌZƌMFǵNFEFFULƌMƌCƌSUFEBWƌZÚOUFNƌwPMBSBLUBO‘NMBON‘ǵ#ƌSB[EBIB
BΑLMBZ‘D‘ PMVSTBL IPNFPQBUƌ TFNQUPNMBSB TFCFQ PMBO FULFOƌO EBIB EàǵàL
EP[MBSMB IBTUBZB WFSƌMNFTƌOƌO WàDVUUBLƌ ƌZƌMFǵUƌSƌDƌ HàÎMFSƌ PSUBZB ΑLBSUBDBǘ‘
ƌEEƌBT‘OEBPMBOCƌSUFEBWƌZÚOUFNƌEƌS#FO[FSƌOCFO[FSƌƌZƌMFǵUƌSFDFǘƌWFƌMBD‘OOF
LBEBSTFZSFMUƌLPMVSTBPLBEBSFULƌMƌPMEVǘVƌMLFMFSƌOFEBZBO‘S
İlk defa Samuel Hahnemann (1755-1843) isimli
bir Alman doktor tarafından 18. yy’ın sonlarında ortaya atıldı. Hahnemann döneminin kan akıtma gibi
tıbbi uygulamalarından şikayetçiydi. Kan akıtmanın özellikle hipertansiyonda başarılı kullanımları
olsa da Hahnemann haklı olarak bu uygulamaların
hastalara faydadan çok zarar verdiğini düşünüyordu. Hahnemann çok sayıda dil biliyordu ve hastalarını iyileştirememenin de verdiği hayal kırıklığıyla
tıbbı bırakarak yazarlık ve çevirmenlikle uğraşmaZB CBǵMBE‘8ƌMMƌBN $VMMFO UBSBG‘OEBO ZB[‘MN‘ǵ PMBO
Tıbbi Materyallerin Bilimsel İncelemesi (A Treatise
on Materia Medica) adlı eseri çevirirken Avrupa’ya
Amerika kıtasından henüz 17. yy’da ulaşmış olan
$ƌODIPOB ,‘OBL‘OB
ağacının etkileri dikkatini
çekti. Kınakınanın sıtma tedavisindeki etkinliği şüphesizdi ve Cullen’a göre bunun sebebi kınakına kabuklarının astrenjan etkisiydi. Hahnemann ise baş-
17
Adana Eczacı Odası Bülteni
t)PNFPQBUJ/FEJS
ka anstrenjanların sıtma tedavisi için herhangi bir
etkisi olmadığından hareketle bu çelişkiyi çözmek
için kınakınayı kendi üzerinde denemeye karar verdi. Yüksek dozda aldığı ilacın Hahnemann’da sıtma
benzeri etki göstermesi homeopatinin temel ilkesinin doğmasına yol açtı: “Benzer benzeri iyileştirir”.
Bundan sonra Hahnemann çalışmalarını yoğunlaştırdı ve 1807 yılında yayınlanan makalesinde ilk
defa homeopati kelimesini kullandı. Homeopatinin
karşısına koyduğu allopati terimi “farklının farklıyı
iyileştirmesi” anlamındaydı. Günümüzde de allopati
tanımı homeopatlar tarafından modern tıbbı nitelemek için kullanılmaktadır.
Hahnemann’ın ilk dönem kullandığı maddeler
arsenik, civa gibi genellikle oldukça zehirli madde-
18
Adana Eczacı Odası Bülteni
lerdi ve deneklerin hayatta kalmaları için, hazırlanan
çözeltilerin oldukça seyreltik olması gerekiyordu.
Bu durum Hahnemann tarafından çözelti ne kadar
seyreltik olursa o kadar etkili olur şeklinde yorumlanarak homeopatinin “seyreltme” ilkesini ortaya atmasını sağladı.
Ne kadar seyreltmeden bahsediyoruz?
Çok fazla. Etken madde suda veya alkolde çözündürülerek hazırlanan tentürün 9 ölçü seyreltici
sıvıyla (su, alkol) karıştırılmasıyla 1X gücünde çözelti
elde edilir. Burada X, 10’un Roma rakamı olarak karşılığıdır. 1X gücündeki çözeltinin 9 ölçü sıvı kullanılarak seyreltilmesiyle elde edilen çözelti ise 2X gücündedir (1/100, 10-2) ve 1C olarak da kabul edilir
t)PNFPQBUJ/FEJS
(C= Roma rakamıyla 100). Hahnemann tarafından
sıklıkla tavsiye edilen derişim ise 30C’dir ve bugün
de piyasada satılan birçok homeopatik ilaç bu derişimde hazırlanır. Bu derişimdeki ilaçta ana tentürün oranı artık 10-60’tır. Bunun tam olarak ne demek
olduğunu anlamak için Samanyolu Galaksisi’ndeki
yaklaşık atom sayısının 1069 veya hesaplanan evrendeki tahmini atom sayısının 1080 olduğu bilgisini kullanabiliriz. Bu, 30C gücündeki bir homeopatik
ilaçta etken madde molekülüne rastlama ihtimalinin pratikte 0 olduğu anlamına gelir. Bu oranlarda
hazırlanan çözeltiler sıvı olarak kullanılabildiği gibi
şeker tabletlerine damlatılarak hap şeklinde de satışa sunulmuştur. Homeopati oldukça tartışmalı bir
yöntem olsa da böylesi bir seyreltme ilaçların güvenliği konusunda tartışma yaşanmamasını sağlıyor.
Homeopati nasıl çalışıyor?
me bakışımızı kökten değiştirebilecek bir fenomen
olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar, özellikle 1988 yılında Jacques Benveniste
isimli bir Fransız immunolog tarafından yürütülen
çalışma, oldukça ses getirmişti fakat aynı çalışmalar
çift-kör olarak tekrarlandığında su hafızasının varlığına işaret edecek herhangi bulguya ulaşılamadığı
için suyun hafızası olduğu görüşü bilim dünyası tarafından kabul görmedi.
Bazı homeopatlar suyun hafızasının elektromanyetik sinyaller üreten nanoyapılarla ilişkisi olduğunu,
henüz ispatlanamamış bu mekanizmanın yaşayan
bütün canlıları birbirine bağlayan bir hayat gücünü
(vital force) harekete geçirdiğini düşünseler de ispatlanmış bir mekanizma üzerinde hemfikir değiller. Skeptiklere göre ise herşeyin oldukça kolay bir
açıklaması var, plasebo etkisi ve post hoc safsatası...
Peki bilim ne söylüyor?
Homeopatlar tarafından bu konuda en sık öne
sürülen ve kabul görüyor gibi gözüken görüş su
moleküllerinin daha önce temasta bulunduğu
maddelere ait bilgiyi depolayabilen bir çeşit hafızası
olduğu görüşüdür. Suyun hafızası konusundaki tartışmalar konumuzu oldukça dağıtacaktır ancak çok
ayrıntıya girmeden, bunun eğer kanıtlansaydı bili-
19
Adana Eczacı Odası Bülteni
Homeopati araştırmaları ilginç şekilde hem inananlara hem şüphecilere oldukça fazla malzeme
sunmakta. 1991 yılında yapılan bir meta analiz 107
homeopati araştırmasını içeriyordu. Bunların içinde
81 araştırma sonucunda homeopatik ilaçlar etkili
bulunmuştu. Bu elbette homeopatlar için oldukça
t)PNFPQBUJ/FEJS
sevindirici bir sonuçtu ancak araştırmayı yürütenler
o kadar aceleci değillerdi: “Şu anda klinik denemelerin sonuçları pozitif ancak araştırmaların çoğunluğunun düşük metodolojik kalitede olmaları ve
yayınlamada yan tutuculuğun (publication bias pozitif sonuç veren araştırma sonuçlarının yayınlan-
araştırmanın analizinde homeopatinin plasebodan
etkili göründüğünü ancak bulguların metodolojik
kusurlar ve tutarsızlıklar yüzünden inandırıcı olmadığını belirtiyordu. 1999 yılında yayınlanan makalesinde ise araştırmalar titizleştikçe homeopatinin
daha az umut verici sonuçlar sunduğu neticesine
ma olasılığı daha yüksektir) bilinmeyen rolü yüzünden kesin sonuçlara ulaşmaya elverişli değil”. 1997
yılında yayınlanan bir başka çalışmada Klaus Linde
ve meslektaşları 89 araştırmayı analiz ederek homeopatinin etkileriyle plasebo etkisini karşılaştırıyordu
ve vardıkları sonuç homeopatinin etkilerinin plasebo olduğu hipotezinin meta analizi sonuçlarıyla
uyumsuz olduğuydu, homeopatlar için bir başka
güzel gelişme... Oysa Linde için sonuçlar o kadar güvenilir değildi. 1998 yılında yayınladığı makalede 32
varıyordu: “Bu nedenle meta analizimiz (Linde et al.
1997) homeopatik tedavinin sonuçlarını en azından
fazla büyütmüş gözüküyor”. 2002 yılında yayınlanan
bir diğer incelemede de (Ernst et al.) homeopatinin
klinik kullanımını teşvik etmek için yeterli delil olmadığı sonucuna varılıyordu.
20
Adana Eczacı Odası Bülteni
The Lancet dergisinde 2005 yılında Aijing Shang
ve meslektaşları tarafından yayınlanan meta analiz
benzer sonuçlara varıyordu: “Hem homeopati hem
de konvansiyonel ilaca yönelik plasebo kontrollü
t)PNFPQBUJ/FEJS
çalışmalarda yan tutuculuk mevcut. Analizde bu
yan tutuculuk hesaba katıldığında homeopatinin
spesifik etkilerine dair deliller zayıf ama konvansiyonel müdahalelerin spesifik etkilerine dair deliller
kuvvetliydi. Bu bulgu homeopatinin klinik etkilerinin plasebo etkisi olduğuna dair görüşle uyumludur”. Bu sonuca ulaşırken yüksek kalitedeki büyük
çalışmalarda homeopatinin etkilerinin plasebodan
farksız olduğuna dikkat çekmekteydiler. Bu makaleden sonra Linde The Lancet’a gönderdiği mektupla
Aijing Shang ve meslektaşlarını hem kutluyor hem
de eleştiriyordu. Ona göre Aijing Shang ve meslektaşları meta analizlerin raporlanmasında kullanılan
kabul edilmiş ve yayınlanmış prensipleri takip etmemişlerdi. Örnek büyüklüğü ise hastalıktan ve
sonuçlarından bağımsız olmadığı için analizi büyük çalışmalarla sınırlandırmak yanlış-negatif sonuç
üretme riskine girmek demekti. Bununla birlikte homeopatinin makul olmadığı ve plasebo kontrollü
çalışmalardan elde edilen delillerin güçsüz olduğu
konusunda hemfikir olduklarını ve 1997 meta analizinin homeopatinin ispatlandığı şeklinde kötüye
kullanıldığını belirtiyordu.
Dünyada durum nedir?
19. yy tıbbına kan akıtma, zehirli müshiller kullanma, sterilizasyonsuz ve anestezisiz cerrahi gibi hastaya
zarar verme ihtimali yüksek ve zaman zaman korkunç
uygulamalar hakimdi. Bağışıklık sistemi sayesinde
iyileşme ihtimali olan hastaları bile ölüme götürebilecek olan bu tarz uygulamalara kıyasla homeopati en
azından hastaya zarar vermiyordu. Bu durum özellikle
19. yy’daki kolera salgınında net olarak gözlenmiştir,
salgın sırasında Londra Homeopati Hastanesi’ndeki
ölüm oranı Middlesex Hastanesi’nin sadece üçte biriydi. Allopatinin geçmişteki benzer başarısızlıkları homeopatiye yayılma olanağı sağladı. Şu anda da ho-
21
Adana Eczacı Odası Bülteni
meopati dünyanın pek çok bölgesinde, ülkeden ülkeye
değişen düzenlemeler olmakla birlikte, alternatif bir tıp
yöntemi olarak kullanılmaktadır. Birçok ülkede kamu
ve/veya özel sağlık kurumları tarafından geri ödeme
kapsamına alınmıştır. Özellikle Hindistan modern tıbba ulaşımın zorluğuyla homeopatinin en yaygın kullanım alanı bulduğu ülkedir.
Bununla birlikte homeopati zaman zaman oldukça sert olabilen itirazlarla karşı karşıya. İsveç’te 5 yıllık
bir araştırmanın ardından homeopati diğer birkaç
alternatif tedavi yöntemiyle birlikte geri ödeme kapsamından çıkartıldı. Ancak 2009 yılında yapılan bir referandumla homeopatlar bu ülkede 2017 yılına kadar
bilimsel olarak homeopatinin etkinliğini ispatlamaları
şartıyla ikinci bir şans kazanmış gözüküyorlar. Avustralya’da Nisan ayında Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırma
Konseyi homeopatinin 68 hastalıkta etkisiz olduğunu
açıkladı. Birleşik Krallık’ta 2010 yılında Avam Kamarası Bilim ve Teknoloji Komitesi NHS (National Health
Service-Ulusal Sağlık Hizmetleri)’den homeopati yatırımlarını durdurmasını talep etti. Derby, Westminster
ve Salford Üniversiteleri 2012 yılında homeopati dahil
t)PNFPQBUJ/FEJS
Çin tıbbı, akupunktur, naturopati, refleksoloji gibi alternatif tıp programlarına son verdiler.
Daha eğlenceli bir muhalefet yöntemi ise Merseyside Skeptik Topluluğu (The Merseyside Skeptics Society)
tarafından 2010 ve 2011 yıllarında sergilendi. Avogadro sayısına atıfta bulunan 10:23 kampanyalarında
yüzlerce insan homeopatik ilaçların herhangi bir etkili
içeriğe sahip olmadığını ispatlamak amacıyla birer
kutu homeopatik ilacın tamamını tek seferde içtiler.
2012 yılında düzenlenen Berkeley SkeptiCal konferansında 100 gönüllü toplu halde aşırı doz caffea cruda
(homeopatik uyku ilacı) aldılar. Bekleneceği üzere,
gönüllülerde herhangi bir etki gözlenmedi. Eski illüzyonist ve dünyaca ünlü skeptik James Randi’nin 1 kutu
homeopatik uyku ilacının tamamını içerek başladığı
gösteriler de bu bağlamda izlenebilir.
Türkiye’de durum nedir?
rumdaki yurttaş, bilimsel tıptan uzaklaştırılmamalıdır.
Suiistimale açık bir yöntem bu. Bu tehlikeli yöntem
iyi denetlenmeli. TTB olarak, örgütlü yapıları da sürecin içinde olmaya davet ediyoruz. Başarısı kuşkulu bir
yöntemdir, esas bilimsel eczacılık öğretilmelidir” diye
konuştu.”
Görüleceği üzere, Türkiye’de tartışma henüz
başlamış sayılmaz.
Kaynakça
1- J Kleijnen, P Knipschild and G ter Riet, Clinical trials of homoeopathy,
BMJ 302 (1991)
2- K Linde, N Clausius and G Ramirez, Are the clinical effects of homoeopathy place
bo effects? A meta-analysis of placebo-controlled trials, Lancet 350 (1997)
“Hacettepe Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Murat
Tuncer, 2. Uluslararası Homeopati Konferansı’nda yaptığı konuşmada, “Homeopati Eczacılık Fakültesi’nde
seçmeli derslerden biri olacak” dedi. Rektör Tuncer,
“Modern tıp sadece hastalık belirtilerini ortadan kaldırmaya çalışırken, homeopati belirtilere sebep olan
hastalıkları ortadan kaldırıyor” diye konuştu...
Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Beyazıt İlhan,
“Tıbbın alternatifi olmaz. Kanıtlanan bir tedavi yöntemi varsa zaten bilimin içindedir. Bu terimlerle zor du-
22
Adana Eczacı Odası Bülteni
3- K Linde and D Melchart, Randomized controlled trials of individualized
homeopathy: a state-of-the-art review, J Alter Complement Med 4 (1998)
4- K Linde, M Scholz, G Ramirez and N Clausius, Impact of study quality on outcom
in placebo-controlled trials of homeopathy, J Clin Epidemiol 52 (1999)
5- E Ernst, A systematic review of systematic reviews of homeopathy, Br J Clin
Pharma col 54 (2002)
6- A Shang, K Huwiler-Müntener and L Nartey et al., Are the clinical effects of
homoeopathy placebo effects? Comparative study of placebo-controlled trials of
homoeopathy and allopathy, Lancet 366 (2005)
7- Are the clinical effects of homoeopathy placebo effects? Klaus Linde,Wayne Jonas
The Lancet - 17 December 2005 ( Vol. 366, Issue 9503, Pages 2081-2082 )
8- The Lancet (2005), “The end of homoeopathy”, The Lancet 366 (9487): 690
9- Dacey J (14 January 2011), Alternative therapies are put to the test, swissinfo.ch,
retrieved 2011-01-17
10- http://www.parliament.uk/business/committees/committees-a-z/commons-sele
ct/science-and-technology-committee/inquiries/homeopathy-/
11- http://www.dw.de/uk-universities-drop-alternative-medicine-degreeprograms/a-15673133-1
12- http://birgun.net/haber/alternatif-tip--hacettepede--secmeli-ders-12955.html
t)PNFPQBUJ/FEJS
:FOƌ:ÚOFUNFMƌǘƌNƌ[
i&D[BD‘MBSWF&D[BOFMFS)BLL‘OEB:ÚOFUNFMƌLw
Ecz. Ö. Mürsel YALBUZDAĞ
Adana Eczacı Odası Genel Sekreteri
M
esleğe başladığım 90’lı yıllardan bu yana
6197 sayılı yasada değişiklik yapılmasıyla
ilgili geçmişten de süregelen çalışmalar yapılmaktaydı. Görüşmeler seviyesinde kalmış, Sağlık Bakanlığı’ndan TBMM’ye bile gönderilecek bir mutabakat
sağlanamamış, madde sayısının fazlalığından çalışmalar hep bir sonraki döneme aktarılmıştı. 2011 yılı
itibariyle görüşmeler hız kazanmış, olumlu adımlar
atılmış, değişiklik madde sayısı azaltılmış Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülmeye
başlamıştır. Daha sonra da 17/05/2012 tarihinde de
TBMM’de bütün partilerin ortak kararı ile 6308 sayılı
kanun kabul edilerek, 31 Mayıs 2012 tarihli Resmi
Gazete’de 6197 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmasına dair kanun yayımlanmıştır. Uzun emek ve uğraşlardan sonra yasa değişikliğinin çıkmasında emeği
ve katkısı olanlar bir kez daha teşekkür ederiz.
Eczacılık tarihinde 31 Mayıs 2012 tarihi bir milat
olarak yerini alacaktır. 31 Mayıs 2012 den sonraki
altı ay içinde yeni yönetmeliğin hazırlanması gerekiyordu, ancak altı ay içinde gerçekleşemedi. Önce
23
Adana Eczacı Odası Bülteni
Sağlık Bakanı değişti, daha sonra 6308 sayılı yasada
yerleştirme puanı ile ilgili bölümde ileride yeni eczacılar için sorunlar yaratabileceğinden ilgili bölümde değişiklik yapılması gerekti. Çünkü yerleştirme
puanı hesaplamasında eczacının hizmet puanı ile
meslekte geçirilen yıl sayısının çarpımı bir eşitsizlik
yaratabileceğinden burada düzeltme yapılarak, çarpımı ifadesi toplamı olarak değiştirildi. Bu değişikliğin yapılması da 18 Ocak 2014 tarihinde mümkün
olmuştur, ayrıca yine bu torba yasa değişikliği ile
6197 sayılı yasamıza takas ve yönlendirme ile ilgili
de maddeler eklenmiştir. Bu değişikliklerin ardından 12 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetmelik yayımlandı.
13.10.1992 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik artık yok, eczacılar ve eczaneler artık yeni yönetmelik
hükümlerine göre işlemlerine yürütmeye başlayacaklar. Eski yönetmelikle dikkat çeken ilk fark yönetmeliğin ismi ile başlamaktadır. Yönetmeliğin ismi,
Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’den Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetme-
t:FOJ:ÚOFUNFMJǘJNJ[i&D[BD‘MBSWF&D[BOFMFS)BLL‘OEBLJ:ÚOFUNFMJLw
bedel de kiralayacak olan eczacılara bir maliyet olarak yansıyacaktır.
Yeni yönetmelikle birlikte eczacının görev ve yetkileri ile eczacının sorumlulukları ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur.
lik şeklinde değişmiştir. Yönetmelik taslağı ile ilgili
olarak TİTCK tarafından 20.09.2012 tarihinde Türk
Eczacıları Birliği’nden görüş istenmiş, Türk Eczacıları
Birliği de Bölge Eczacı Odalarının görüşleriyle birlikte Yönetmelikle ilgili görüşlerini bildirmişti.
Önemli değişikliklerden biri Yönetmeliğin Tanımlar kısmında önümüze çıkmaktadır. “Madde 4- (1) 1)
Bağımsız dükkan: Yapı ruhsatı veya yapı kullanım
izni belgesinde dükkan veya işyeri olarak kaydedilmiş mekanı” ifadesi ile serbest eczane olarak kullanılacak yerin/binanın yapı kullanım izin belgesi
veya yapı ruhsatının bulunması ayrıca bu belgede
dükkan veya işyeri olarak kaydedilmiş olma zorunluluğu yeni açılacak, nakil olacak eczaneler için getirilmiştir. Yönetmeliğin yayımlandığı 12 Nisan 2014
tarihinden itibaren ki başvurularda bu husus aranacaktır. Adana’yı düşündüğümüzde Güney Seyhan
ve Yüreğir Karşıyaka Bölgesinde imarlı yerlerin zor
bulunduğu, ruhsatsız yapılaşmanın yoğunlukta olduğu, imar ve yapı ruhsatının olmadığı, bir çok yerin
halen tarla olarak tapulu olduğu görülmektedir. Bu
belgenin yapılmış bir bina üzerinde yapılması içinde izin ve denetim belgeleri ile projelerin hazırlanarak onay alınması ve harç yatırılmasını gerektirmektedir. Yeni yönetmelik, yeni eczane açılmasına
özellikle bu bölgelerde kendiliğinden sınırlama
getirecektir.
Bu belgeyi alabilmek için de
mülk sahipleri bedel ödemek zorunda kalacak, bu
24
Adana Eczacı Odası Bülteni
Yeni yönetmelikte yer alan eczane açılmasına ilişkin maddelere bakarken aşağıda yer alan hususlara
dikkat etmek gerekmektedir;
2012 yılında eczacılık yapma hakkına haiz eczacılar ile eczacılık fakültelerinde okumakta olan ve
okumaya hak kazanmış bulunanlar bir defaya mahsus olmak üzere nüfusa göre eczane açılmasına ve
nakline dair sınırlamalara ve yardımcı eczacı olarak
çalışma zorunluluğu olmadan eczane açabilir, nakledebilir veya devredebilir.
31 Mayıs 2012 tarihinde serbest eczanesi bulunan eczacılar, bir defaya mahsus olmak üzere herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın eczanesini bulunduğu ilçe dışına nakledebilir veya devredebilir.
Burada bir sorun ortaya çıkmaktadır; yasanın yürürlüğe girdiği tarih olan 31.05.2012 ile yönetmeliğin yayımlandığı 12.04.2014 arasında eczanesini
kapatanlar ile eczanesini ilçe dışına nakledenlerin
durumu. 31.05.2012’den sonra eczanesini nakledecekler için Sağlık Bakanlığı mevcut yönetmelik hükümlerine göre yapılmasına dair görüş bildirmişti.
Eczanesini aynı ilçe dışında başka bir ilçeye nakledenler bir sefere mahsus nakil hakkını kullanmış sayılabileceklerdir. 31/05/2012’den sonra eczanesini
kapatanlara ise hiçbir ayrıcalık tanınmamış olarak,
eczane açılmasına ve nakline dair sınırlamalara tabi
tutulmuş duruma düşmüşlerdir.
Yeni yasa ve yönetmelik ile ilçe sınırları içindeki
nüfusa göre en az 3500 kişiye bir eczane olacak şet:FOJ:ÚOFUNFMJǘJNJ[i&D[BD‘MBSWF&D[BOFMFS)BLL‘OEBLJ:ÚOFUNFMJLw
kilde sınırlama gelmiştir. İkinci eczane açılmasına
nüfus 7000 kişi olduğunda izin verilebilecektir. Aynı
ilçe içerisindeki nakiller, ilçedeki eczane sayısını değiştirmediğinden herhangi bir sınırlama uygulanmamaktadır.
Hiç eczanesi olmayan yerleşim birimlerinde nüfus kriterine bakılmaksızın eczane açılmasına müsaade edilirken eczane olacak yerin yapı kullanım izni
veya yapı ruhsatı olması gerekmektedir. Bu yerler
genelde kırsal ya da merkezden uzak yerler ve arazi vasıflı yerler olduğundan yapı kullanım izni veya
yapı ruhsatını almak ve eczane açmak zorlaşacaktır.
Bu bölgeler içinde muafiyet sağlanmalıydı.
5 yıl Adana Tufanbeyli İlçesi’nde (ilçe katsayısı örnek olarak 2 olsun) kamu eczacısı olarak, 5 yıl Adana Seyhan İlçesi’nde (ilçe katsayısı örnek olarak 0,5
olsun) mesul müdür olarak, 5 yıl Adana Seyhan’da
serbest eczacılık yapan bir meslektaşımızın yerleştirme puanını hesaplarsak;
5 yıl*2=10 hizmet puanı
5 yıl*0,5=2,5 hizmet puanı
5 yıl*0,5=2,5 hizmet puanı
Toplam 15 yıl hizmet, toplam 15 hizmet puanı
(10+2,5+2,5)
Yerleştirme puanı 15+15 =30 ‘dur.
Sınırlamalara tabi olacak eczacılar için yeni yönetmelikle beraber eczane açılması ile ilgili süreç,
Ocak ayında başvurular ile başlayacak, yerleştirme
sonucuna göre Mayıs-Haziran ayında ruhsat alma
aşamasına gelebilecektir.
Eczacılık mevzuatında, artık ruhsat düzenlenen
eczanelerin belediyelerden ayrıca bir işyeri ruhsatı
alması ve belediyeye harç ödemesi gerekmemektedir. Ruhsat düzenlenen eczanelerden de herhangi
bir kurum veya kuruluştan kayıt veya onay belgesi
aranmayacaktır. Tarım İl Müdürlüklerinden eczanelerin İşletme Kayıt Belgesi alma zorunluluğu yasa ve
yönetmelik değişikliği ile birlikte yoktur.
Eczane açılmasına ilişkin kriterlerde yer alan ilçe
katsayısı hesaplaması, Kalkınma Bakanlığı’ndan alınan verilere göre belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre yapılan sınıflandırmayla
yapılmaktadır. Eczacıların o ilçede mesleki faaliyetlerini sürdürdükleri yıl ile ilçe katsayısının çarpımı
suretiyle hizmet puanı hesaplanır, meslekte geçen
toplam yıl sayısı ile hizmet puanı toplamı ile yerleştirme puanı verilir. Bunu örnekle açıklayacak olursak;
25
Adana Eczacı Odası Bülteni
İkinci eczacı çalıştırılmasıyla ilgili olarak; şu anda
yıllık KDV hariç 3.000.000 TL ve üzerinde ciro yapan
serbest eczanelerde ikinci eczacı çalıştırılması gerekmektedir. Bu meblağa eklenen her 2.000.000 TL
ciro için bir eczacı daha çalıştırılması gerekir. İkinci
eczacılara da asgari ücretin üç katından aşağı olmamak üzere ücret ödenecektir. Yardımcı eczacılık ile
ilgili hükümler 2013 yılından itibaren eczacılık fakültelerine girip mezun olan eczacıları kapsadığından
daha ileriki yıllarda gündeme gelecektir.
t:FOJ:ÚOFUNFMJǘJNJ[i&D[BD‘MBSWF&D[BOFMFS)BLL‘OEBLJ:ÚOFUNFMJLw
Serbest eczanelerde 12 Nisan 2016’ya kadar buzdolabı ve eczane içi sıcaklık nem takibi yapacak,
kayıtları düzenli tutacak, kritik durumlarda uyarı verecek erken uyarı sisteminin ve geriye dönük hafıza
kaydı bulunan termometrenin bulunması gerekli hale gelmiştir. Bu sistem ile buzdolabınız +2-+8
0C dışına çıktığında sistem uyarı verecek, saklama
koşullarına uyulmadığında bu ilaçlar artık kullanılamayacaktır. Yine eczane içi sıcaklık ve nemin de (15250C ve max. %65 nem) belirlenen sınırlarda olması
gerekmektedir. Özellikle yaz aylarında Adana için
mesai saatleri dışında da belki de klimalar çalışmak
zorunda kalacak, ayrıca elektrik kesintisine karşı da
otomatik devreye giren jeneratör satın almak zorunluluk olmasa da, eczanelerimize koymamız gerekecektir. Bu da ekstra bir maliyet, masraf olarak
eczanelerimize yansıyacaktır.
Yeni yönetmelik ile eczanelerin önüne, cadde ve
sokaklara seyyar veya totem tabela, afiş ve benzeri
gibi haksız rekabet oluşturacak tabela ve cisimlerin
konulması, vitrinlere ürün tanıtımı amacıyla levha
veya ilan yapıştırılması yasaklanmıştır. Ayrıca nöbetçi eczaneler tarafından haksız rekabete yol açacak
şekilde ilan yapılması da yasaklanmıştır. Görüntü
kirliliği oluşturan ve eczane imajını zedeleyecek şekilde gelişigüzel kavşaklara konulan afiş/tabela yasaklanmıştır. Meslektaşlarımızın bu hususlara özellikle dikkat etmesi gerekmektedir.
Eczane açılması ile ilgili ilerleyen zamanlarda
özellikle eşi devlet memuru olup, tayin nedeniyle
zorunlu yer değiştirmesi gereken eczacılar mağdur
olacaklardır. Adana dahil olmak üzere bir çok ilde
yapı kullanım izni ve yapı ruhsatı ile ilgili kriterlere
uygun yer bulmak zorlaşacaktır.
İçinde sağlık kurum ve kuruluşu bulunan bina ve
bahçesi ile müştemilatında hali hazırda açılmış olan
serbest eczaneler açısından da sıkıntı yaşanacak, bu
eczaneler ya kapanmak ya da nakil olmak zorunda
kalacaklardır.
Takas ile ilgili mevzuat takasın tanımını yaparak
eczaneler arası takasa izin verirken diğer yandan
bunu sadece aynı il içerisinde faaliyet gösteren eczaneler arasında sınırlandırması, ilaçların bulunabilirliği ve temin edilebilirliği yönünden sıkıntı yaratacaktır. Adana’da bulunmayan bir ilaç, Ankara’daki
bir eczacı arkadaşımızda mevcut ise bu ilaç takas
yapılamayacaktır.
31 Mayıs 2012’de 6197 sayılı yasamızda yapılan
değişiklik neticesinde, 12 Nisan 2014 tarihinden itibaren yeni yönetmeliğimiz değişmiş durumdadır.
Geleceğin neler getireceğini kimse bilemez ancak
bazı maddelerle ilgili sıkıntı yaşanacaktır. Artık yeni
mevzuatımıza göre işlemler yapılacağından eczane
açılışları ve nakillerle ilgili Eczacı Odamızdan her zaman bilgi alabilirsiniz.
Hastalık ve sair mazeretlerle 24 saatten fazla, 15
güne kadar olan eczaneden ayrılma durumunda,
Sağlık Müdürlüğü’ne bir yazıyla veya kayıtlı elektronik posta ile bildirilmesiyle eczaneye varsa ikinci
eczacı ya da yardımcı eczacı, yoksa eczanesi bulunmayan bir eczacı nezaret edebilecektir.
26
Adana Eczacı Odası Bülteni
t:FOJ:ÚOFUNFMJǘJNJ[i&D[BD‘MBSWF&D[BOFMFS)BLL‘OEBLJ:ÚOFUNFMJLw
Uzm. Ecz. Nihal ŞEN
Saç Dökülmesi
4BÎƌOTBOMBS‘OLBSBLUFSƌTUƌLÚ[FMMƌLMFSƌOEFOCƌSƌPMVQTBÎM‘EFSƌEFLƌL‘MUPQMVMVǘVEVS
4BÎEÚLàMNFTƌCƌSÎPLƌOTBOƌÎƌOT‘L‘OU‘WFSFOCƌSEVSVNEVS
#VZà[EFOCƌSÎPLƌOTBOQTƌLPMPKƌLSBIBUT‘[M‘LƌÎƌOFHƌSFCƌMƌS
#VIBZBU‘OEFWBN‘ƌÎƌOHFSFLMƌEFǘƌMEƌSBODBLLƌǵƌOƌOƌNBK‘ƌÎƌOÎPLÚOFNMƌEƌS
27
Adana Eczacı Odası Bülteni
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
Saç kaybı birçok sistemik hastalığın göstergesi
olarak ortaya çıkabilir. Saç hasarı uzun saçta daha
fazla görülür. Bu hasarlanma saç uçlarında daha
fazladır. Saç ayda 1 cm uzar. Örneğin, bir kişinin
haftada 3 gün saçını yıkadığını varsayarsak ve dışarıdan boya, perma, köpük, jöle, saç şekillendiricileri
uygulamalarını, hava değişimleri, havuz suyu ya da
ùHNLO6DoÕQ<DSÕVÕ
deniz suyu gibi çevresel etmenler nedeniyle saçlar
kolaylıkla yıpranırlar. Hatta akıllarda saç tarandıkça
güzelleşir sözü bulunmaktadır. Fakat uygulanan çok
fazla gereksiz taramadan hatta dolaşıklıkları açmak
için sertçe taradığımız saçlar, saç dökülmesine ve
saç kırılmalarına yol açar.
ùHNLO6ROGDNLúHNLOQRUPDONXWLNXOWDEDNDVÕVD÷GDNLúHNLOGHKDVDUOÕNXWLNXOWDEDNDVÕ
Saçın % 95 protein yapısından oluşmaktadır.
Saçın dış kısmı üst üste dizilen kütikul tabakasından
oluşur.
Her kıl folikülü bağımsız sikluslarla seyreder. Bazı
kıl folikülü büyürken, bazı kıl folikülü istrahat eder
veya dökülür. Kılın oluşum evreleri anagen, katagen, telogen olarak adlandırılır. Anagen evresine
büyüme evresi de denir. Anagen evresi ortalama
2-6 yıl devam eder. Anagen evresinin sonunda hücre ölümü meydana gelir. Bu evreye katagen evresi
denir. Katagen evresinde kıl folikülünün büyümesi
durur. Bu evre ortalama 4-6 hafta sürer.
Katagen evresi sonunda kıl folikülü papilladan
ayrılır. Bu evreye telogen evresi denir. Telogen evresi
3-4 ayda sonlanır. Bu evrenin sonunda folikül tekrar
anagen evresine geçer.
ùHNLO6DoÕQE\PHHYUHVL
28
Adana Eczacı Odası Bülteni
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
Foliküllerin yaşamı boyunca bu siklus 10-30 kez
tekrarlanır ve normal kıl siklusu bütün saçların ortalama 3-5 yılda bir tamamen değişimiyle sonuçlanır.
İnsan saçlı derisinin kıl foliküllerinin %80-90’ı anagen ,% 13 ‘ü telogen , %1 ‘den azı katagen evresidir.
Örneğin telogen evresinde günlük 100-150 tel saç
dökülür.
Saçın dökülmesininin (alopesi) pek çok nedeni
vardır. Bunlar genetik faktörler, sistemik hastalıklar
(anemi, diyabet), bazı ilaçların yan etkileri, stres,
gebelik, yoğun diyetler ve vitamin eksikliklerinden
kaynaklanabilir. Diğer bir sebep ise DHT (dihidrotestosteron) dur. Her insan kafa derisinde DHT hormonu bulunur. Ancak saçların dökülmesi için DHT
hormonuna karşı duyarlı olmalıdır. Saç dökülmesini
durdurabilmenin en etkili yolu DHT hormonun saç
köklerine etki etmesini engellemektir.
Saç dökülmesinin diğer bir nedeni ise gebelik ve
doğumdur. Bu süreçte oluşan hormonal değişimlerde saçların dökülmesine neden olur. Genellikle
6-7 ay gibi bir süre sonrasında ortadan kalkar.
Dengesiz ya da yetersiz beslenmede saç dökülmesi nedenlerindendir. Özellikle vücudumuzdaki B
vitamini eksikliğinden de kaynaklanır.
Erkek Tipi Saç Dökülmesi
ùHNLO(UNHNOHUGHVDoG|NOPHVL
Kadın Tipi Saç Dökülmesi
Kadınlarda saçın ön çizgisi normal halde kalırken
tepeye doğru orta kısım açılmaya başlıyor. Ön tarafta seyrekleşme tepede veya tepenin çevresinde
taç şeklinde seyrekleşme meydana gelir. Dolayısı ile
erkek tipi alın açılması meydana gelmez.
Erkeklerde saç dökülmesi erkek hastalarda saçlı
derinin ön çizgisinin yan kısımlarındaki saçlarda incelme şeklinde başlar. Zamanla ön saç çizgisi yanlardan geriye doğru çekilir. Saçın ön kısmı üçgen
şeklini alır. Daha sonra tepe kısmından dökülmeye
başlar. Bu durumun genellikle 3 nedeni vardır. Genetik faktörler (ailevi saç dökülme), erkek hormonları ve ilerleyen yaşlardır.
29
Adana Eczacı Odası Bülteni
ùHNLO.DGÕQODUGDVDoG|NOPHVL
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
Androjenik Alopesi
Saç dökülmesi (alopesi) kafa derisinde yaygın
veya birkaç bölgede sınırlı olabilir. Günümüzde en
çok androjenik alopesi yani erkek tipli saç dökülmesine rastlanıyor. Daha çok erkeklerde ancak menopoz sonrası kadınlarda da görülen saç dökülmesidir.
Androjenik alopesi, nonskatrisyel bir saç dökülmesidir ve genellikle sistemik hastalıklarla birlikte görülür. Androjenik alopesi , anagen evrenin kısalmasıyla
terminal kıllar kısa ve ince vellus kıllarına dönüşürler. Telojen evre süresi aynı kalırken, telojen ile yeni
anagen evre arasındaki süre uzamaya başlar. Testesteron, dihidrotestesteron ve dihidroepiandrotestesteron sülfat saç dökülmesine neden olur. Androjenlerin fazlılığıyla görülen hiperandrojenizmde bazı kıl
kökleri kısalarak, ince saçların oluşumuna yol açar.
Aşırı androjen üretiminin olduğu akne, hirsutizm ve
menstrüel bozukluklarda androjenik alopesi görülür.
BESLENMENİN SAÇ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Diyette kalori kısıtlaması 1000 kcal/gün altına
düştüğünde 1 ile 5 ay arası saç dökülmesi başlamaktadır. Protein alımının artmasıyla dökülme duraklamakta ya da azalmaktadır.
Protein Eksikliği;genellikle saçlar ince, seyrek, düz
ve depigmentasyon ve saçın günlük büyüme hızı düşük olduğu görülmektedir.
Pantotenik Asit (Vitamin B5) Eksikliği; 30 ve 45.
günlerde keratinik örtüde bozulmalar meydana gelir
ve çok sayıda saçta kırılma meydana gelir.
Esansiyel Yağ Asidi Eksikliği; saç ve saçlı deride
yetersiz alımı 2-4 aylarda gelişir. Alopesi gelişebilir. Saç
ve kaşlarda kızarıklılık ve dökülmeler oluşur. Esansiyel
yağ asitleri omega 3, 6, 9 olmak üzere 3 gruptan oluşur.
30
Adana Eczacı Odası Bülteni
Yapılarında linoleik asit, linolenik asit, oleik asit türevleridir. Deride stratum korneumun önemli bileşenlerindendir.
Vitamin C Eksikliği; kıl kıvrılmıştır (tribüşon kıl ) saç
birçok bölgeden bükülebilir.
Selenyum İntoksikasyonu; eksikliği ya da fazlalığı
saç dökülmesi görülür. Saç ve dişlerde kırmızı pigmentasyon görülebilir.
Çinko Eksikliği; saç folikülüne nasıl etki ettiği bilinmemekte fakat eksikliği saç dökülmesine neden olmaktadır.
Demir Eksikliği; telogen saç dökülmesi görülürken
mekanizması bilinmemektedir. Demir eksikliği kadınlarda sikatrisyel olmayan alopesiye neden olmaktadır.
İLAÇLARIN SAÇ DÖKÜLMESİ ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ
Günümüzde kullandığımız birçok ilaç saç kaybına neden olmaktadır. İlaça bağlı olduğunu anlamak için iki yol vardır. İlaçı kullandığımız zaman
saç kaybının artığı, bıraktığımız zaman saç kaybının
azaldığı ya da saç kaybına sebep olan sistemik bir
hastalığın bulunmaması gerekir. Örneğin; ACE inhibitörleri özellikle kaptopril içeren ilaç kullanımı (çinko düzeyini azalma ) saç kaybına neden olmaktadır.
Kolesterol düşürücü ilaçlar, kırılgan saçların arttığı
ve alopesi görüldüğü gözlenmektedir. Antitiroid
ilaçlar, hipotiroid oluşumuna bağlı saç dökülmesi
meydana gelir. Beta blokerlerin kullanımı sonrası
saç kaybının epidermal mitozu baskılayan siklikadenozin monofosfat düzeyinin azalmasına bağlı
olduğu düşünülmektedir. Androgenetik alopesi
tedavisinde sık olarak kullanılan minoksidil tedavisi
sırasında, tedavinin 2 ile 6. Haftalarında başlayan telogen saç kaybı görülebilir.
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
Ancak saç kaybı tedavi devam ettirildiğinde kısa
süre içinde geriler. Kadınların bazılarında oral kontraseptif ilaçların kullanımını bıraktıklarında, bazıları
ise kullanımı sırasında saç kaybı görülebilir. Psikotropik ilaç kullanımı sonrası özellikle kilo vermek
amacıyla kullanılan anfetaminler saç dökülmesine
neden olur.
Aloe vera saçın bulunduğu epidermis tabakasını
tedavi eder. Ayrıca saç UVB-UVA ışınlarından saçı
korur. Cildin PH değerini düzenler, nemlendirir ve
gözenekleri temizler. Saçın kolay çıkmasını sağlar.
Saç dökülmesinde neden olan kepeğide, anti-bakteriyel özelliğinden dolayı, önler. Saçı besleyerek
güçlü çıkmasını sağlar. Saç şekillendirici jel olarakta
kullanılabilmektedir. Kollajen üretimini uyararak, cilt
elastin bir hale gelir.
Isırgan otu
7DEOR6DoND\EÕQDQHGHQRODQLODoODUYH\DNLP\DVDOODU
SAÇ DÖKÜLMESİNDE ETKİLİ BİTKİLER
Günümüzde bitkilerin önemi hastalıkların tedavisinde çok önemlidir. Saç dökülmesinde de birçok
bitki kullanılmaktadır. Saç hastalıkların tedavisinde
kullanılan bitkiler;
Aloe vera
Latince adı “Urtica dioica” ısırgan Urticaceae familyasında ait bitkidir. Isırgan otunun yaprak yüzeyinde bulunan yakıcı tüylerde birçok kimyasal maddeler bulunmaktadır. Bu yakıcı özelliği formik asit,
histamin, serotonin ve kolinden oluşmaktadır. Yapraklarında klorofil, aminoasitler, lesitin, flavonoidler,
taninler ve vitaminler bulunur. Erkeklik hormonu
testosteron’un erkek tipi saç dökülmesine neden
olan dehidrotestosterona (DHT) çeviren 5-AlfaReduktase enzimini bloke eder. Genellikle ısırgan
otunun kök kısmının saç dökülmesine etkilidir. Saç
dökülmesini önleyerek saçları güçlendirerek saç
kırılmalarını azaltır. Saçlara parlaklık vererek kepek
oluşumunu önler.
Sarımsak
Aloe vera günümüzde sarısabır olarak adlandırılan liliaceae familyasına ait bir bitkidir. Yapısında B12
vitaminin yanı sıra vitamin A,B,C,E vitamini ve folik
asit içerir. Yaprağının jel kısmında bulunan ‘’acemannan ‘’ maddesi cildin dokusunu yenileyen 1920 çeşit aminoasitten almaktadır. Aminoasitlerin dışında, 12 vitamin, birçok mineral ve enzimler yeralır.
Aloe vera derinin epidermis yapısını yenilemektedir. Ayrıca antiseptik ve antibiyotik özelliğinden
dolayı kesiklerde kullanılarak iltihabı azaltmaktadır.
31
Adana Eczacı Odası Bülteni
Latince adı “Allium satium “ olan sarımsak familyası Alliaceae ait bir bitki türüdür. Sarmısağın yapısında 200 den fazla kimyasal bileşik içermekte olup en
önemlilerde kükürtlü uçucu yağ (alliin, alisin, ajoen
) uçucu yağlar, enzimler, karbonhidratlar, mineraller,
biyoflavanoidler, aminoasitler, C,E ve A vitaminleri
ile niasin, B1, B2 vitaminleri, karotenler, biyoflavaboidler gibi 200 den fazla maddelerden oluşmaktadır.
Kükürtlü uçucu yağda alil-disülfür vardır. Bu bileşik
aminoasit olan alliin’in allinaz isimli enzimi parçal-
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
yarak allisin su ve su buharı karşısında allil disülfür ‘e
dönüşmesi sonucunda meydana gelir. Sarmısağın
keskin kokusu ve lezzetini veren bu uçucu yağdır.
Sarımsak saç ve cilt üzerinde sülfür açısından
zengin selenyum ile E vitamini vücut tarafından
saç sağlığı üzerinde olumlu bir etki yapar. Saç sağlığı açısından önemli C, B6, B1 vitaminlerini içeren
yıpranmış saçları besleyerek, kollajen üretimini arttırırlar. Vücuttaki E vitamini eksikliği saç dökülmesine neden olur. Sarmısağın içerisindeki selenyum
yoluyla alınan E vitamini vücut tarafından emilimini
artırarak hücre yapısına zarar veren serbest radikalleri engeller. Selenyum aynı zamanda cilt elastikiyetini artırır.
ürünlere çevresel etmenlere ve daha nicelerine
bağlıdır. Bunlardan en önemlisi çevresel faktörler
(beslenme, stres, hava kirliliği), genetik faktörler,
otoimmun ve sistemik hastalıklar, deri hastalıkları ve
bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar, hatta
cinsiyet, ırk, yaşa bağlı olarak da değişebilir. Alopesi,
bir insanların psikolojik dengesinde önemli bir yere
sahiptir. Slogan olarak sağlıklı saçlar daima güzeldir
diyebiliriz.
Kaynaklar
1. Harrison S., Bergfeld W., Diffuse hair loss : its triggers and manager,
Cleveland Clinic Journal Of Medicine 76(6), 361-367,2009
2. Marks R., Roxburgh Sık Görülen Deri Hastalıkları, Nobel Tıp Kitabevleri,
17 baskı,1-279, İstanbul, 2004
3. Sinclair R., Patel M., Dawson T.L, Yazdabadi A., Yip L.Rıfalt, Rufaut N.W.,
Hair loss in women medical and cosmetic approaches to increase
scalp hair fullness, British Journal of Dermetology 165(3),12-18,2011
4. Han A., Mirmirani P., Clinical Approach to the Patient with Alopecia,
Semi narsi in Cutaneous Medicine and Surgery 25:11-23, 2006
5. Moeinvaziri M., Mansoori P., Holakooee K., Naraghi Z. S., Abbasi A., Iron
Status in Diffuse Telogen Hair Loss Among Woman, Acta Dermatovenerol
Croat, 17(4) , 279-284, 2009
6. Daud F.S, Kulkarni S.B., Comparative evaluation of photo-protective effet of
Aloe vera Tourn. Ex.Linn on UV damage in different Asian hair types, Indian
Journal of Natural Products and Resources, 2(2), 179-183, 2011
7. Rajeswari R., Umadevi M., Rahale S.C., Pushpa R., Selvavenkadesh S.,Kumar
K.P.S., Bhowmik D., Aloe vera the miracle plant its medicinal and traditional
uses in India, Journal of Pharmacognosy and Phytochemistry, 1(4),118-124, 2012
Sarmısağın içerisindeki C vitamini ile kolajen üretimini artırarak, saç dökülmesini ve saçtaki kırılmayı
engeller. İçerindeki kalsiyum kaynağı saç yapısını
güçlendirir. Ayrıca sarımsak kan dolaşımını hızlandırarak saç derisine oksijen gitmesini ve toksinlerden
temizlemesini sağlar. Genellikle saç kıran hastalığının tedavisinde kullanılır.
8. Blumental M., Busse WR., Goldberg A., The Complete German Commission E
Monographs, American Botanical Council ,216,1998
9. Karaca F. ,Önder M. , Beslenmenin Saçlar Üzerindeki Etkileri, Türkiye Klinikleri,
1(3),9-14, 2008
10. Oğuz O., Küçüktaş M., Semptomatik Saç Dökülmesi Tanı ve Tedavisi,
Türkiye Klinikleri,1(3), 1-8, 2008
Saç dökülmesinin birçok nedeni vardır. Saçın yapısından günlük aldığımız besinlere, kullandığımız
ilaçlara, güzel görünmek için sürdüğümüz bitkisel
32
Adana Eczacı Odası Bülteni
t4BÎ%ÚLàMNFTJ
K-ayıp Aranıyor!
'XUXPXN|WRODQNRPúXVXQD\HPHN
J|WUPHNLoLQKDYDQÕQNDUDUPDVÕQÕEHNOH\HQ
LQVDQÕPÕ]ND\ÕS
$÷DoODUÕPÕ]RUPDQODUÕPÕ]PLVNRNDQ
oLoHNOHULPL]ND\ÕS
%X÷GD\GDQHNPH÷LQLNHSH÷LQGHQ
KD\YDQÕQÕQ\HPLQL\DSDQ
UHWNHQOL÷LPL]ND\ÕS
0LVJLELNRNDQGRPDWHVOHULPL]LQ
WRKXPODUÕPÕ]ND\ÕS
$LOHFH\DSÕODQ]L\DUHWOHULPL]
NRPúXPXKDEEHWOHULPL]ND\ÕS
.DUúÕOÕNVÕ]\DUGÕPODUÕPÕ]ND\ÕS
0HQIDDWVL]GúQFHOHULPL]ND\ÕS
øGHDOLVWLQVDQODUÕPÕ]ND\ÕS
%\NOHUHVD\JÕNoNOHUHVHYJLPL]ND\ÕS
6RNDNWDR\QD\DQúHNHUWRSOD\DQ
oRFXNODUÕPÕ]ND\ÕS
*]HOWUNOHULPL]GHULQVHYGDODUÕPÕ]ND\ÕS
*HOHQHNJ|UHQHNOHUHX\DQLQVDQODUÕPÕ]
ND\ÕS
%HNOHQWLOHULPL]XPXWODUÕPÕ]ND\ÕS
9LFGDQÕPÕ]ND\ÕS
%XODQODUÕQLQVDQOÕNQDPÕQD
RGDND\ÕS
33
Adana Eczacı Odası Bülteni
t,BZ‘Q"SBO‘ZPS
Ecz. Zuhal Seher CENGİZ
Z‘M‘
hasta hakları
ƌTUBUƌTUƌLMFSƌ
Ecz. İbrahim ŞUMNU
H
astane ve ağız ve diş sağlığı merkezlerine
başvuran hasta ve hasta yakınlarının sorunlarının yerinde çözüldüğü, görüş ve önerilerinin
alındığı, şikayet ettikleri konuların hasta hakları kurullarında değerlendirildiği, hasta hakları uygulamalarına ilişkin 2010 ve 2011 yılına ait istatistiki bilgiler
aşağıda yer almaktadır. 2010 yılında hasta hakları
birimlerine başvuran 125.387 vatandaşımızın sorunu yerinde çözülmüştür. Yine 2010 yılında hasta
hakları kurulunda görüşülen şikayet ve önerilere
ilişkin başvuruların sayısı 17.299’dur. 2011 yılında
sorunları yerinde çözülen vatandaşlarımızın sayısı
artarak 150.076 olmuştur. 2011 yılında kurulda görüşülen dosya sayısı da artarak 29.190 olmuştur.
Hasta hakları kültürünün oluşması ve vatandaşlarımızın bir sağlık kuruluşuna başvurduğundaki hak
ve sorumluluklarını bilmesi için topluma ve yatan
hastalara yönelik eğitimler de düzenlenmektedir.
Bu kapsamda 2010 yılında topluma yönelik yapılan
eğitimde 2.090.700 kişiye ulaşılmış ve bilgilendiril-
34
Adana Eczacı Odası Bülteni
miştir. 2010 yılında yatan hastalara yönelik hasta
hakları bilgilendirme kapsamında 2.899.796 kişiye
hak ve sorumluluklar anlatılmıştır. Sağlık kuruluşlarında çıkabilecek sorunların önlenmesinde, iletişim
kazalarının önüne geçilmesinde bu tür eğitimlerin
katkısı büyüktür. Aynı konuda 2011 yılında yapılan
topluma yönelik eğitimlerde 3.626.263 kişi, yatan
hastalardan bilgilendirilenlerin sayısı da 4.021.032
olmuştur.
Sağlık çalışanlara yönelik olarak düzenlenen eğitimlerinde 2010 yılında 349.332 kişiye hasta hakları
anlatılmıştır. 2011 yılında da bu eğitimlere devam
edilmiş ve 317.412 sağlık çalışanına bu eğitimler verilmiştir.
2011 yılında Kamu Hastane ve Ağız ve Diş Sağlığı
Merkezlerine 179.266 başvuru yapılmış olup, bunlardan 150.076’ sı Hasta Hakları Birimleri tarafından
yerinde çözülmüştür.
t:‘M‘)BTUB)BLMBS‘ƞTUBUJTMJLMFSJ
2011 Yılında Hasta Hakları Kurullarında görüşülen
29.190 başvurunun % 57’ si erkek başvuranlara ait.
2011 Yılında Hasta Hakları Kurullarında görüşülen
29.190 başvurudan % 29’ u 41 yaş ve üzerine ait.
2011 Yılında Hasta Hakları Kurullarında görüşülen 29.190
başvuruda lise ve üniversite eğitim düzeyine sahip olanlar
% 34 lük paylara sahip.
Başvuranların meslek dağılımları yaklaşık eşit paylara sahip olup
kamu personeli, serbest meslek, ev hanımları ve işçilerin toplamı %
65’ lik dilimi oluşturmaktadır.
Poliklinik hizmetleri başvuru yapılan birimler arasında % 42 ile en
büyük paya sahip, ardından acil servisler başvuru sıralamasında en
çok şikayet edilen ikinci birim konumunda yer almakta.
Hizmetten faydalanamama % 46 ile başvurularda en fazla paya
sahip durumda.
35
Adana Eczacı Odası Bülteni
t:‘M‘)BTUB)BLMBS‘ƞTUBUJTMJLMFSJ
Hizmetten faydalanamama % 46 ile başvurularda en fazla paya
sahip durumda.
36
Adana Eczacı Odası Bülteni
t:‘M‘)BTUB)BLMBS‘ƞTUBUJTMJLMFSJ
Hasta hakları birimleri kendilerine gelen şikayetleri öncelikle yerinde çözmeye çalışır. Eğer çözüm
gerçekleşmez ya da hasta isterse hasta hakları birim
sorumlusu şikayetle ilgili dosya hazırlayıp hasta hakları kuruluna sunar. Kurul, başhekim yardımcısının
başkanlığında birim sorumlusu, şikayet edilen kişinin amiri, hastane sendika temsilcisi, il genel meclisi
üyesi, valilikçe atanmış bir vatandaş, varsa sivil toplum örgütü temsilcisi ve varsa hastanın avukatı toplanıp şikayeti görüşerek “kusur var” ya da “kusur yok”
şeklinde alınan neticeyi hastane yönetimine bildirir.
Bu kararlar herhangi bir bağlayıcı özelliği olmayan
tavsiye niteliğinde kararlar olmaktadır. Ayrıca her ne
kadar dört hastane çalışanı, dört de dışardan olmak
üzere toplam sekiz kişiden oluşan bir kurul gibi görünse de hastanın avukatı, valilikçe atanmış kişi, sivil
toplum örgütü üyesi ve il genel meclisi üyesi kendi
yoğunlukları ya da değişik gerekçelerle toplantılara
düzenli katılamadıkları için kurul genelde hastane
çalışanları ile toplanmakta ve bu şekilde karar verilmektedir. Bu durum hem kurulun görevini sağlıklı
olarak yapamamasına hem de sağlık bakanlığı tarafından açıklanan raporlarda da görüleceği üzere
kararların hastanın aleyhine sonuçlanmasına neden
olmaktadır.
3. Tıbbi hatalarla ilgili şikâyetlerin değerlendirilememesinin, en önemli hasta haklarından biri olan
“Tıbbi müdahalenin tıbbi gereklere uygun yapılması” hakkının ihmal edilebileceği;
Özel sektörün de sağlık hizmetleri vermeye başlaması ve hizmet pazarından aldığı payın giderek
artması sonucu geldiğimiz süreçte henüz su yüzüne çıkmamış olan hasta - kurum sorunlarının bu
grupta da artacağını işaret etmektedir.
Ayrıca artan ihlal ve şiddet olayları da göstermektedir ki sistemin aksayan yönleri tüm tarafların
eşit olarak temsil edildiği kurullarda tartışılılıp çözümlenmedikçe, sistemi maliyet odaklı konumdan
çıkartıp insan odaklı hale dönüştüremedikçe ve taraflar kendi hak ve sorumluluklarını sonuna kadar
içselleştiremedikçe ilgili yönetmelikler ve bu kurullar güdük bir şekilde kağıt üzerinde kalmaya devam
edecektir.
.FWDVUà[FSƌOEFZBQ‘MBOBOBMƌ[MFSTPOVDVOEB
1. Bir ilde çok sayıda hasta hakları kurulu olmasının enflasyonist bir etki oluşturacağı;
2. Kurul toplantısına katılanların çoğunluğunun
hastane çalışanı olması, alınacak kararların adalet ve
hakkaniyetinin sorgulanmasına yol açacağı;
37
Adana Eczacı Odası Bülteni
4. Özel ve diğer kamu hastanelerinde oluşan şikâyetlerin değerlendirilememesinin, sağlık bakanlığının sağlık hizmetleri üzerindeki denetim yetkisini
zayıflatacağı;
5. Kararlarının tavsiye kararı olması sonucu kurulun aldığı kararlar, kurumlar tarafında göz ardı edilebileceği;
6. Ve kanun düzeyinde açık bir düzenlemenin olmamasının bu çalışmaların mevcut bakanla sınırlı
kalacağı endişesini doğurmaktadır.
Hasta hakları kurulunun kurumların tamamı
kapsayacak şekilde tek bir çatı altında toplanması,
katılımcıların kurum ve sivil kişiler açısından eşitlenmesi ve bunların toplantılara katılımının sağlanması, tıbbi hatalarla ilgili şikâyetlerin araştırılması için
uzman komisyonlar oluşturulması, kurulun aldığı
kararlara mahkeme yolu açık olmak üzere bağlayıcı
nitelik kazandırılması bu kuruma işlevlik kazandıracaktır.
Kaynak : 1- T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
2- DOÇ. DR. SEDAT BOSTAN Gümüşhane Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana bilim Dalı
t:‘M‘)BTUB)BLMBS‘ƞTUBUJTMJLMFSJ
anne olma
sınavında
ilk adım
lohusalık
Ecz. Esra HAKÖVER
G
ebelik ve gebelik sonrası
dönem çoğu bayanın
yaşamı boyunca psikolojik,
biyolojik ve duygusal değişimleri
en yoğun şekilde yaşadığı süreçtir.
Her ne kadar kadın, anne olmasıyla
beraber toplum tarafından - annenin
iç dünyası hesaba katılmadan - yeni
roller biçiliyor olsa da çoğu anne
yaşadığı hızlı değişimlerden dolayı
bu duruma ayak uyduramamakta
ve kendini çıkmazda hissetmektedir.
Özellikle bu ruhsal bunalımın dışa
çok yansıtılmamaya çalışıldığı,
eşten ve aileden destek alınamadığı
durumlarda anneler psikoza varabilen
ciddi psikolojik rahatsızlıklarla karşı
karşıya kalabilmektedir.
38
Adana Eczacı Odası Bülteni
t"OOF0MNB4‘OBW‘OEBƞML"E‘N-PIVTBM‘L
Gebelikle birlikte başlayan yoğun anksiyete, gebeliğin üçüncü trimesterinde fazlalaşmaktadır. Anksiyete uterusta hormonal seviyenin artmasında ve
sonuçta obstetrik komplikasyonların gelişmesinde
etkisi olan bir durumdur. Buna ek olarak bazı anne
adayları bebeğin sağlığından endişelenmekte veya
gebelikte ve doğumda hayatta kalamama korkusu
yaşamaktadır. Bu kaygıların yanında anne adayları
kilo alma, kişisel bakımına yeterince zaman ayıramama gibi nedenlerden dolayı gerek gebelik süresince gerek doğum sonrasında özgüven kaybı yaşamaktadır. Doğum sonrasında vücutta meydana
gelen değişimlerin etkisi çoğu zaman annelerde
mutsuzluk yaratmaktadır. Bu dönemde bebek bakımından dolayı kendilerini ihmal eden annelerde
lohusalık etkisi daha belirgin şekilde görülmektedir.
Annelerin bu süreçte yaşadıkları fizyolojik ve psikolojik değişimleri göz önünde bulundurmak onların
kendileriyle, bebekleriyle ve sosyal çevreleriyle iletişimini anlamakta yol gösterici olacaktır.
LOHUSALIKTA GÖRÜLEN FİZYOLOJİK
DEĞİŞİMLER
Lohusalık genel olarak doğumdan sonraki 6 haftalık süreci kapsar. Bu dönemde öncelikle hızlı şekilde gerçekleşen fizyolojik değişimler dikkat çekmektedir. En belirgin hacimsel değişiklik uterusta
meydana gelir. Doğuma yakın süreçte gebe uterusu fetüs ve ekleri hariç 1000 gr civarındayken altı
hafta sonunda uterus 50- 100 gr civarına düşerek
gebelik öncesi haline düşer. Bu dönemin sonunda
abdominal kaslar eski kas tonusunu yeniden elde
eder. Endometriyum hızla kendini yeniler. Üriner
sistemde gebelikte üreterlerin tonusunda azalma
olması , doğumda mesanede ödem olması ve perinenin hassasiyetinden kaynaklı doğumdan sonraki
süreçte idrara çıkmak zor olur. Üreterler postpartum
39
Adana Eczacı Odası Bülteni
dört-altı haftada normale döner. Gastrointestinal
sistemde barsak fonksiyonları üç-dört gün sonra
normale döner. Endokrin sistemde plasentanın
doğmasıyla plasentadan salgılanan hormonlar ortadan kalkar. Hipofiz ön ve arka lop hormonları
yükselir. Plasental laktojenik hormon ortadan kalktığı için insülin normal işlevine kavuşur.
Gebelik süresince yoğun hormonal baskı altında olan annelerin gebeliğin sonlanmasıyla bulantı,
kusma, sık idrara çıkma, rahat nefes alamama, sırt
ve bel ağrılarının verdiği rahatsızlık şikayetleri son
bulmuş olur. Ancak idrar yolu enfeksiyonları, normal
doğum sırasındaki epizyotomi kaynaklı ağrılar kısa
süreli de olsa annelerde şikayetlere neden olmaktadır.
t"OOF0MNB4‘OBW‘OEBƞML"E‘N-PIVTBM‘L
LOHUSALIKTA GÖRÜLEN PSİKOLOJİK
DEĞİŞİMLER
Bebeğin doğumuyla başlayan ve yaklaşık altı hafta süren postpartum dönem annenin gebelik öncesi döneme dönmeye çalıştığı süreçtir. Bu dönemi
annelik hüznü, lohusalık depresyonu ve lohusalık
psikozu olarak üç aşamada inceleyebiliriz:
1- ANNELİK HÜZNÜ (POSTPARTUM BLUES)
Yeni doğum yapmış annelerin %30’ u ve % 75’i
arasında görülen ruhsal durumdaki geçici bozukluklardır. Belirtiler doğumdan sonra üçüncü yada
dördüncü günde başlamaktadır ve onuncu günde
sona ermektedir. En yaygın belirtiler anksiyete, ağlamaklı olma durumu, baş ağrısı, irritabilite, hassasiyet olarak özetlenebilir.
Fizyolojik nedeni tam olarak bilinememekle birlikte hormon düzeylerindeki ani düşüşün neden
olabileceği görüşü ağırlıklı olarak kabul görmektedir. Belirtileri genel olarak tedavi gerektiren durumlar olmadığı için ilaç tedavisi gerekmemektedir.
Anne adaylarına yardımcı olmak ve işlerini kolaylaştırmak adına doğum öncesi gerekli bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmalı ve aile fertlerince de gerekli
destek –bebek bakımı ve psikolojik anlamda- sunulmalıdır.
2- LOHUSALIK DEPRESYONU
Doğum sonrasında dördüncü ve on ikinci haftalar arasındaki süreci kapsayan dönemde gözlemlenen psikotik olmayan depresif bozukluklar olarak
tanımlanabilir. Gözlemlenen belirtiler; uyku bozukluğu, yorgunluk, yetersizlik düşüncesi, zarar verme
endişelerinin varlığıdır. Doğum sonrası depresyon
için risk faktörleri; kendine değer vermeme, bebek
bakım stresi, yaşam stresi, sosyal destek eksikliği,
olumsuz evlilik ilişkileri, önceki depresyon öyküsü,
medeni durum olabilmektedir. Ayrıca sık aralıklarla
gebe kalma, ilk kez anne olma, doğumdan sonra işe
başlama durumu da depresyon için risk yaratabilmektedir.
Lohusalık depresyonun fizyolojik nedeni tam
olarak ortaya konmamışsa da doğumdan hemen
sonra ortaya çıkan hormonal değişiklikler sorumlu
tutulmaktadır. Doğum sonrası ortaya çıkan östrojen, progesteron ve kortizol düzeylerindeki ani düşüşün, lohusalıkta sıklığı artan tiroid fonksiyon bozukluğunun postpartum depresyonla ilişkili olduğu
kabul görmektedir.
Annelik hüznü sürecindeki tedavi gerektirmeyen
ruhsal durum depresyon süresince anne açısından
içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir.
40
Adana Eczacı Odası Bülteni
t"OOF0MNB4‘OBW‘OEBƞML"E‘N-PIVTBM‘L
Anneye bu süreçte emzirdiği göz önüne alınarak
paroksetin veya sertralin tedavisi başlanabilir. Bunun dışında fluoksetin ve venlafaksinin de tedavi
sürecinde etkili olduğu gözlemlenmiştir. İlaç tedavisi dışında psikososyal ve psikolojik müdahaleleri
kapsayan tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Örneğin
bilişsel- davranışsal danışmanlık ve terapi anneyi
doğum sonrası depresyondan koruyan faktörlerdir.
Lohusalık döneminde emzirme nedeniyle ilaç tedavisi almak istemeyen annelere yönelik uygulanan
profesyonel terapi etkinliği gösterilmiş yaklaşımlardan biridir. Yapılan araştırmalarda bebeğin sağlık
sorunun varlığıyla postpartum depresyon arasında
anlamlı bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Bu yüzden
anneye yapılan psikolojik ve farmakolojik yardımın
yanında; bebek bakımı ve sağlığı ihmal edilmemelidir.
41
Adana Eczacı Odası Bülteni
3- LOHUSALIK PSİKOZU
Doğum sonrası psikoz durumu depresyondan
farklılık göstermektedir. Genellikle doğumdan
sonraki bir ay içerisinde ortaya çıkar. Uykusuzluk ,
halsizlik, üzüntü, sinirlilik durumlarına işitsel halüsinasyonlar, suçluluk düşünceleri, bebeğe yönelik
olumsuz ve reddedici bir tutum varlığı eklenmiştir.
Ayrıca hızlı duygudurum dalgalanmaları, paranoya
ve şüphecilik gözlenmektedir.
Her 1000 anneden bir yada ikisinde görülme sıklığı vardır. Nedenleri arasında en kabul göreni östrojen düzeylerindeki ani düşüşün dopamin reseptölerinde duyarlılığı arttırarak psikoza yol açtığıdır.
Hastalığın ilerlemesi durumunda anne kendisine ya da bebeğe zarar verebilecek duruma gelebilmektedir. Bu yüzden bu tip vakalarda anneler
t"OOF0MNB4‘OBW‘OEBƞML"E‘N-PIVTBM‘L
hastanede yatarak tedavi görmektedir. İlaç tedavisi olarak risperidon ve ketiapin kullanılırken; ek bir
seçenek olarak elektrokonvulsif tedavi (EKT) uygulanmaktadır. EKT’ nin özellikle şiddetli bir dönemin
tedavisinde çoklu ilaç kullanımına kıyasla daha az
teratojenik etkiye neden olduğu düşünülmektedir.
LOHUSALIKLA İLGİLİ GELENEKSEL
YAKLAŞIMLAR
Lohusalık sürecinde annenin eşinden, ailesinden
ve sosyal çevresinden destek alması bu sürecin yıkıcı etkisini azalttığı kabul edilen bir gerçektir. Ancak
bu süreçte yapılan ve geleneksel olarak doğru olduğu düşünülen hatalar hem anne hem de bebek
sağılığı tehlikeye sokabilmektedir. Örneğin doğum
sonrası dönemde annede görülebilen enfeksiyon
kaynaklı yüksek ateş, sayıklama, iştahsızlık gibi durumlar - halk söyleminde albasması- doktor tedavisi gerektirebilecek bir durumken anneye evde bakımın bilinçsizce yapılması anne sağlığı açısından
oldukça zararlıdır.
Annenin bedensel ve ruhsal sağlığının aile temellerinden biri olduğu göz ardı edilmemelidir.
Bu yüzden annelerin bu zorlu süreçlerinde onlara
yardımcı olmak ve anlamaya çalışmak onların işini
biraz olsun kolaylaştırmakta ve normal hayatlarına
dönmelerinde yardımcı olmaktadır. Özellikle aile
fertlerinin bu konuda özen göstermeleri bu süreci
herkes açısından daha da sağlıklı kılacaktır.
Kaynaklar
Puerperium ( Lohusalık)-Pelin Öcal, Onur Güralp ( İstanbul ÜNİ. Kadın Hastalıkları ve
Doğum Anabilim Dalı)
Annelerin Erken Lohusalık Dönemindeki İlgilerinin Belirlenmesi-Nezihe Kızılkaya (1. Ü.
Florence Nightingale Hemşirelik yüksekokulu , Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı)
Doğum Sonrası Depresyon- Dr. Bülent Kara, Dr. Pınar Çakmaklı, Dr. Emel Nacak, Dr.
Lohusa döneminde bebeğin ve annenin kırk gün
dışarıya çıkarılmamasının ve bu süreç boyunca bebeğin çevreden uzak tutulmasının, enfeksiyona duyarlı
yenidoğanın enfeksiyondan korunması açısından
yararlı olduğu söylenebilir. Diğer bir geleneksel yaklaşım doğum sonu dönemde anneye şerbet, boza,
pekmez içirilmesidir. Bu durumun annede direnç
arttırıcı olduğu ve süt çoğalmasına yardımcı olduğu
modern tıp tarafından kabul görmektedir. Bunlara ek
olarak nazar korkusuna karşı anneye ve bebeğe mavi
boncuk takmak, bebeği yabancılara göstermemek
toplumda kabul gören uygulamalardandır.
42
Adana Eczacı Odası Bülteni
Filiz Türeci (Üsküdar AÇS-AP Eðitim Merkezi, istanbul)
Doğum Sonrası Depresyonu Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi- Serap Taşdemir, Sene
Kaplan, Aynur Bahar(Öğr. Gör., Gaziantep Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Halk Sağlığı
Hemşireliği Uz.
Hemşire, Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitim Genel Müdürlüğü Öğr. Gör.,
Gaziantep Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Psikiyatri Hemşireliği)
Pschosocial and Psicological interventions for Preventing Postpartum DepressionCindy- Lee Dennis, Therese Dowswell
Kadınlara Özgü Ruhsal Hastalıklar- Fisun Akdeniz, Ebru Aldemir ( Ege Üni. Tıp Fakültesi,
Psikiatri Ana BİLİM Dalı)
Gebelerde Doğum ve Postpartum Döneme İlişkin Endişeler: Bir Ölçek Geliştirme ve Validasyon Çalışması- Gül Kitapçıoğlu, Emre anıkkerem, Ümran Sevil, Derya yüksel (Ege
üni. Tıp Fakültesi, Bioistatistik Ve Tıbbi Bilişim AD, Celal Bayar Üni. Manisa Sağlık Yüksek
Okulu, Ege ÜNİ. Hemşirelik yüksek Okulu , Manisa 10 nolu SAĞLIK Ocağı)
Türkiye’ de Doğum Öncesi, Doğum ve Doğum Sonrası Çocuk Gelişimi ve Eğitimine İlişkin Gelenek , Görenek ve İnançlar- Handan Asude Başal ( Uludağ Üni. Eğitim Fakültesi)
t"OOF0MNB4‘OBW‘OEBƞML"E‘N-PIVTBM‘L
hastane ve kamu
eczacılığı
Eczacılığın belki de en tanımsız alanı; genel olarak
“kamu eczacılığı” diye ifade edilen, net olarak hiçbir alana
sığdırılamayan ama her yerde var olan eczacıların bulunduğu alandır.
“Eczane eczacılığı dışında kalan her alan” olarak ifade etmek de
eczane eczacılığının aynı zamanda bir kamu hizmeti olduğu
gerçeğini göz ardı etmek anlamına geliyor.
43
Adana Eczacı Odası Bülteni
t)BTUBOFWF,BNV&D[BD‘M‘ǘ‘
Bütün bu kavram karmaşasıyla birlikte eczacılar;
kamu hastaneleri, sağlık kurumları, ilaç-kozmetik
endüstrisi, ecza depoları, özel hastaneler,vb gibi
geniş bir çalışma alanında görev almaktadır. Bu tanımsızlık sadece mesleki olarak değil yasa
ve yönetmeliklerde de
kendini göstermektedir.
Sayılan her bir alanın
kendi içinde farklı alt
kolları bulunmakla beraber birbirinden çok
farklı görev ve sorumlulukları içeren çalışma
alanlarının olması tanımsızlığı daha çok arttırmaktadır. “ İlacın üretiminden dağıtımına, tüketiminden
takibine kadar her alan” olarak ifade etmek oldukça
uzun ve karmaşık bir süreci tarif etmektedir.
gerekli olan kadro, alt yapı, yetkinlik henüz hiçbir
kamu hastanesinde tam olarak sağlanamamıştır.
İlacın tedavideki kontrolü sağlanamamışken tıbbi
sarf ve malzemenin sorumluluğunu da eczacıya
yüklemek, eczacının asıl
olması gereken alandan
uzaklaşması anlamına
gelmektedir. Hastane
gelir ve giderlerinin
mali açıdan önemli bir
kısmını yöneten eczacıların idari kadroda temsili, kime bağlı olarak
çalıştığı, yine yetki ve
sorumluluklarındaki belirsizlik, karar alıp yönetme
konusunda sorunları ortaya çıkarmaktadır.
Kamu hastanelerinin bile eczacılık uygulamaları
birbirinden farklılık gösterirken eczacının sorumlu
olduğu alanlar, görev tanımı, yetkinliği, hastane organizasyonu içerisindeki yeri, ücretlendirilmesi gibi
sorunlar bu alanda çalışan eczacıların en başta gelen sorunlarıdır.
Hasta odaklı tedavinin, akılcı ilaç kullanımının,
klinik eczacılığın, eczacılıkta uzmanlaşmanın tartışıldığı ortamda kamu hastanelerindeki oldukça az
sayıdaki eczacıyla, yetersiz personelle, net olmayan
yetki,görev ve sorumlulukla, yetersiz ücretlendirmeyle, uygun olmayan çalışma ortamıyla doğru bir
hastane eczacılığı uygulamasının yapılacağını düşünmemekteyiz.
Hastane eczacıları bir taraftan klinik olarak ilacın
sorumlusu(tedavi etkinliği, doz-uygulama koşulları,
uygun saklama koşulları, dağıtım süreci, etki-yan
etki-advers etki takibi, vb) olarak görevlendirilirken
Sağlık kurumlarında reçete kontrolünden ruhsatlandırmaya, Sağlık Müdürlüklerinden İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumuna kadar pek çok kurumda eczacılar
çalışmaktadır. Görev ve sorumluluklar birbirinden
diğer taraftan stok yöneticisi(ilacın temini, ihale süreçleri, stok-miad takibi,maliyet kontrolü, vb) olarak
görevlendirilmektedir. Her iki sorumluluk alanında
da eczacının yetkisi nedir ve sorumluluk alanı nereye kadardır sorusu karşımıza çıkmaktadır. Hastane
eczacısının belki de en temel görevi olan; iIFLƌN
ƌTUFNƌOƌOFD[BD‘UBSBG‘OEBOEFǘFSMFOEƌSƌMEƌLUFO
TPOSB IBTUBZB VZHVMBONBT‘O‘ TBǘMBNBLw için
oldukça farklılık göstermekle beraber en temelinde
ücretlendirme, iş yükü, iş tanımı konusunda yetersizlik bu alanda çalışan eczacıların en önemli sorunlarını oluşturmaktadır. Kamu kurumlarında hizmet
veren eczacılar arasındaki ücret dengesizliği, sözleşme-kadro durumları, idari yapıdaki belirsizlikler, yetersiz sayıdaki kadrolar nedeniyle eczacılar bu alanda olması gerektiği gibi istihdam edilememektedir.
44
Adana Eczacı Odası Bülteni
t)BTUBOFWF,BNV&D[BD‘M‘ǘ‘
Özel sektörde çalışan eczacıların en büyük sorunları diğer özel sektör çalışanları gibi iş güvencesi
ve ücretlendirmeyle başlamaktadır. Gerek sanayide
çalışan gerekse ecza depoları, ilaç firmaları, üretim
tesisleri ve özel hastanelerde çalışan eczacıların;
eğitim, hizmet verilen alan, mesleki sorumluluk,
yetkinlik açısından niteliği diğer sektör çalışanlarından farklı bir yerde durmaktadır. Pek çok alanda
“yasal zorunluluğu yerine getiren diploma sahibi
kişi” olarak konumlandırılmak eczacıları oldukça
atıl, mesleki sorumluluklardan uzak bir noktaya taşımaktadır. İş veren açısından; ilacın üretimi, kalite
kontrolleri, saklanması, depolanması ve uygun koşullarda dağıtımı aşamalarında eczacı yerine diğer
meslek grupları ve yetkin olmayan personel tercih
sebebi olabilmektedir. Dolayısıyla ücretlendirme ve
yasal haklar konusunda oldukça yetersiz ve güvencesiz bir ortamda hizmet verilmektedir.
İlaçla ilgili olarak başta GMP/GLP uygulamaları olmak üzere stabilite-geçimlilik sorunları, depolamada ısı-ışık-nem koşulları, yasa ve mevzuata uygunluk gibi konularda yetkin kişi şüphesiz eczacıdır. Bu
nedenle üretim tesislerinden ecza depolarına kadar
eczacının mesleki yetkinliği ve görev tanımı uygun
şekilde tanımlanmalı ve hayata geçirilmelidir.
45
Adana Eczacı Odası Bülteni
Özel hastane eczacılarının sorunları, görev-yetki
tanımı, sorumluluk alanı, iş yükü, personel yetersizliği gibi konularda kamu hastanesi ile benzerlik
göstermektedir. Diğer taraftan hastane bütçesinin
önemli bir kısmını oluşturan ilacın; karlılık, maliyet,
faturalandırma, geri ödeme sistemleri gibi konularında sorumlu tutulmaktadırlar. Özel hastane eczacıları; kalite ve klinik süreçler açısından ilaç yönetimi, mevzuat ve yasalar doğrultusunda hastane
eczanesinin işleyişi, maliyet yönetimi gibi karmaşık ve iş yükü açısından oldukça fazla zaman alan
tüm süreçleri çoğu zaman tek eczacı ve yetkin olmayan personelle yürütmek zorunda kalmaktadırlar. Kamu hastanelerinde olduğu gibi tıbbi sarf ve
malzeme yönetimi yine eczacının sorumluluğuna
verilerek iş yükü arttırılmaktadır. Artan iş yükü nedeniyle eczacılar; hastanın klinik değerlendirilmesi,
hekimin tedavisinin değerlendirilmesi, hemşirenin
ilaç uygulamalarının kontrolü, hastane içerisinde
her alanda ilacın uygun şekilde saklanması gibi konularda mesleki sorumluluklarının çok uzağındadır.
Özel sektör çalışanı olmaktan kaynaklı iş güvencesi,
ücretlendirme ve yasal haklar gibi sorunlar eczacıları da etkilemektedir.
t)BTUBOFWF,BNV&D[BD‘M‘ǘ‘
Ne Yapmalı ?
Yukarıda sıralamaya çalıştığımız sorunlar şüphesiz tamamını yansıtmamaktadır. Her alanın kendi
içinde daha farklı ve öznel sorunları vardır. Komisyon olarak yaptığımız çalıştayda farklı alanlardan
gelen meslektaşlarımızla sorunları ve çözüm önerilerini tartıştık. Çözüm noktasında genel olarak;
- Eczacının görev yaptığı her alanda görev
tanımı ve yetkilerinin net olarak tarif edilmesi,
- İş tanımının yasa ve mevzuatlara uygun olarak
yapılması,
- Kurumlar arası farklı uygulamaların giderilmesi,
- Eczacı istihdamının arttırılması, iş tanımına
göre eczacı sayısı belirlenmesi,
- Ücretlendirme, kadro, iş güvencesi, çalışma saatleri gibi konularda standartların belirlenmesi,
- Mesleki olarak kurum içerisinde yetkinliklerin
arttırılması,
- Özel sektör eczacıları için ücüretlendirme,
görev - yetki tanımlamaları, yasal haklar konularında bağlayıcı, standart sözleşme hazırlanması ve
uygulamanın takibinin sağlanması,
- İlgili yönetim kademelerinde eczacıların yer
almasının sağlanması gerektiği ifade edilmiştir.
Özlük haklarıyla ilgili olarak yasa ve yönetmeliklerdeki eksikliklerin tespit edilmesi, uygulamadaki
aksaklıkların giderilmesiyle için yasal süreçler işletilmelidir. Yasal süreçlerin işletilmesi, bağlayıcı kararların alınması ve ilgili bakanlıklarla görüşmelerin sağlanması için Türk Eczacıları Birliği ile temas halinde
olunmalıdır.
Sonuç olarak;
Hepsinden önce çözüm önerilerinin hayata geçebilmesi için tüm kamu-kurum eczacılarının bir
arada durmasının ve birlikte hareket etmesinin oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Başta çalıştığımız kurumların ilgili kademeleri ve Eczacı Odası
olmak üzere gerek işleyişle ilgili olarak gerekse yasa
ve yönetmelik düzeyinde alınacak kararların içinde
olmak bu birliktelikle mümkündür.
Bilimsel eczacılığın 175. Yılında eczacılık mesleğinin her alanında eczacıların hak ettiği yerde olması
dileğiyle…
Sorunların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin
hayata geçirilmesi için komisyon olarak yapılan bu
çalışmanın sonuçları öncelikle yerel düzeyde bölge
eczacı odaları aracılığıyla kurum-hastane yöneticileriyle görüşülerek sonrasında ise Türk Eczacıları Birliği’nin ilgili kurulları devreye sokularak takibi sağlanmalıdır.
46
Adana Eczacı Odası Bülteni
Adana Eczacı Odası Hastane ve
Kamu Eczacıları Komisyonu Adına
Ecz. Özlem DÜNDAR
t)BTUBOFWF,BNV&D[BD‘M‘ǘ‘
Genç Eczacılar
Neden Rahatsız?
H
areketli bir seçim uzun bir sayım gündeminden sonra
yine meslek sorunlarımızla başbaşayız. Seçimlerin hemen
sonrasında mesleğimiz adına çok önemli olan eczacılık
yasasının uzun zamandır beklenen yönetmeliği Resmi
Gazete’de yayınlandı. Yasadaki değişikliklere açıklık getirilmesi
amacıyla yayınlanan yönetmeliğin anlaşılabilmesi için yeni bir
yönetmelik daha hazırlanması gerekecek gibi görünüyor.
Ecz. Hikmet GÜNEŞ
Gelelim bu yasanın da çözmeyi amaçladığı
mesleğimizin geleceğini çok yakından ilgilendiren
en önemli sorunumuz olan istihdama. TEB’nin
soruna bakışının yıllardır çok tehlikeli bir noktada
olduğunu tedirginlikle gözlemliyorum. Meslek
örgütümüz sorunun nedenlerini ortadan kaldırmak
ve o yönde çözüm üretmek yerine, sabit eczaneleri
korumak ve onların zarar görmelerini engellemek
amaçlı bir politika yürütmektedir.
nedeninin bu olduğunu bu kadar iyi bilip neden
buna izin verildiği en önemli soru işaretlerinden
biridir. Sonrasında bu gençler okulları bitirip iş
bulamazken eczane de açamazsın, çünkü hali
hazırda çalışan eczaneler iş yapamıyor artık demeye
hakkınız var mı? Fakülte sayısını sınırlandıramazken
eczane sayısını sınırlandırarak ekonomik sıkıntılara
çözüm üretmeye çalışmak gençlere yapılan büyük
bir haksızlık değil midir?
İstihdam sorununun nedeni nüfus artışından
doğan ihtiyaca göre orantısız artan mezun sayısıdır.
Mezun sayısının artmasının sebebi amaçsızca bir virüs
gibi çoğalan fakültelerdir. Bu fakültelerin açılmasına
engel olamayan TEB hazırlanmasına katkı verdiği ve
büyük bir başarı olarak nitelendirdiği eczacılık yasası
ile yeni mezun meslekteşlarımızın eczane açmasına
sınırlandırma getirmektedir. 2009’da 13 olan fakülte
sayısının ozamanda sayının fazlalığından şikayet
eden ve bunu bir çok röportaj ve konuşmada
dillendiren örgüt yöneticileri tarafından bugün 35’e
kadar çıkmasına göz yumulmuştur. Sorunun temel
Eczacılıkta nicelik değil nitelik öne çıkarken,
istihdam konusunda sadece nitelikli genç
meslektaşlarımızın şansı varken, eksik kadrolarla
açılan fakültelerden, en önemlisi henüz istahdam
amaçlı ihtiyaca yönelik eczacı yetiştirmeyi
amaçlayan bir eğitim sistemine geçilememişken,
halen fakülteye giren öğrencilerin %80’nin
hayalinin eczane açmak olduğu bir dönemde böyle
bir sınırlandırma yapmak doğru değildir. Fakülte
sayısının artmasına engel olunabilseydi; eğitimde
istahdam konusunda yönlendirilebilecek gençler
yetiştirmek adına düzenlemeye gidilebilseydi;
47
Adana Eczacı Odası Bülteni
t(FOÎ&D[BD‘MBS/FEFO3BIBUT‘[
sanayide, hastanelerde ve kamuda çalışmak üzere
eczacı yetiştirmek amaçlansaydı ve bu bilinçle
gençler mesleki tercihlerini yapsalardı evet yeni
eczane açılması sınırlandırılabilirdi. Fakat bunların
hiçbiri yapılamamışken, ne yeni fakültelere engel
olunabilmiş, ne kontenjanlara müdahale edilebilmiş,
ne emeklilik hayata geçirilmiş, ne eğitim sisteminde
gerekli düzenlemeler yapılabilmiş, ne sanayi ve
kamuda istihdam yaratılabilmiş, ne uzmanlaşma
adına adımlar atılabilmişken genç eczacılara,
eczaneler ekonomik çıkmazda siz yakınlarına
eczane açarsanız durumları daha kötü olucaktır bu
yüzden siz açamazsınız, peki siz ne mi yapacaksınız;
ileride ona da bir hal çaresi buluruz yaklaşımıyla
meslek geleceğini belirlemek bir gaflettir. Bunun
hesabını genç meslektaşlarım bu örgütten ve yaşça
büyük meslektaşlarından birgün soracaktır. Bu yasa
ve bu mantık gençlerin hakkını yemekten başka bir
anlam ifade etmemektedir.
Peki ne yapılabilirdi? Sınırlama getirilmeden önce
açılan fakültelerin kontenjanları düşürülmeliydi.
Sanayide ve kamuda eczacı istihdamı artırılması
için çalışılmalıydı. Eğitimde gerekli düzenlemeler
yapılmalıydı. Eczacılıkta uzmanlaşma adımları
atılmalıydı. Klinik eczacılık ve farmasötik bakım
eğitimleri yaygınlaştırılmalıydı . Bu arada mezun
olan eczane açmak isteyen fakat ekonomik
sıkıntıları bilip bundan yavaş yavaş vazgeçen,
serbest eczane hayalleri olan eczacıların serbest
eczanelerde çalışabilmesinin önü açılmalıydı. Ciroya
bağlı kalmadan eczacı istihdam etmek eczanelere
mutlaka bir takım maddi külfetler getirecektir.
Eczacı çalıştırılması sebebiyle eczanelerde
doğacak bu zorluklarla ilgili gerekli kurumlarla
görüşülüp genç mezun meslektaşlarımız için teşvik
alınmalıydı. Kosgep desteği gibi maaş ve sigorta
yardımı alarak genç mezun meslektaşlarımızı
48
Adana Eczacı Odası Bülteni
eczanelerimizde rahatlıkla ve zevkle istihdam
edebilirdik. Devletle bu konuda bir anlaşmaya varıp
bu desteğin karşılığı olarak eczanelerde verilen
hizmet kalitesinin artmasını, hasta odaklı farmasötik
bakım ağırlıklı bir eczacılık modeli oluşturarak ilaç
kullanımında tasarrufa gidilebileceğini ve bu ortak
çalışmanın her iki tarafın çıkarları doğrultusunda
işleyeceğini anlatabilirdik. Ayrıca uygulamanın
sonrasında gerçekten ilaçta tasarruf edildiği ve
rasyonel ilaç kullanımı bilinci oturtulduğu takdirde,
eczanelerimizi, meslek hakkı talep edebileceğimiz,
kişiye özel hizmet veren bir sağlık birimine
dönüştürebilirdik.
Bundan sonra ne yapmalıyız? Gençler geleceğimizdir
bunu asla unutmamalıyız. O yüzden eğitimde
nicelikten çok niteliğe önem vermeliyiz. İstihdam
için çok daha fazla çalışıp genç meslektaşlarımıza
hakettikleri iş olanaklarını sağlamalıyız. Kadroların
takipçisi olmalıyız. Emekliliği biran önce hayata
geçirmeliyiz. Sanayide eczacı çalışması için baskı
yapmalıyız. Hastane eczacılarının çalışma koşullarını
düzeltmeli, klinik eczacılık için adımlar atmalıyız ve
bunları bir an önce yapmalıyız.Yoksa çok yakında
kamuda atama sırası bekleyen, KPSS’ne tabi tutulan,
iş dilenen bir mesleğin üyesi olarak, en kötüsü
değersizleşerek yok olacağız.
Meslek örgütümüz mesleğimizi geliştirmeli,
bizlerin tüm sorunlarına sahip çıkmalı ve haklarımızı
savunmalıdır. İhtiyacımız olan geleceği gören,
mesleğe yön veren adımlar atan, uzun vadeli
planları olan, değişen iktidarların değişen sağlık
politiklarıyla krizden krize savrulmayan bir eczacılık
için çalışan bir örgüttür. Tüm meslektaşlarımın
mesleğimize sahip çıkması dileğiyle,
benim hala umudum var…
t(FOÎ&D[BD‘MBS/FEFO3BIBUT‘[
Seven Sisters
Yedi Kızkardeşlerin Sırrı
28 Ağustos 1928 tarihinde, kuzey İskoçya ‘nın dağlık
arazisinin göbeğinde Achnacarry Şatosu’ nda, petrolün
gizli hikayesi başlar. Bir Hollandalı, bir Amerikalı ve bir
İngiliz üç adam bu şatoda bir araya gelirler.
Hollandalı Henry Deterding, petrolün Napolyonu lakabıyla tanınan acımasız kararlı bir adamdı.
Sumatra daki bir kuyuyu sömürdükten sonra, deniz
kabuğu satan bir iş adamıyla işbirliği yapar ve ikili
güçlerini birleştirerek Royal Dutch Shell kurarlar.
"NFSƌLBM‘ 8BMUFS $ 5FBHMF ZBǵ‘OEBZLƌ +PIO
D. Rockefeller tarafından kurulan Standart Oil Şirketini temsil ediyordu; bu şirket ilerde Exxon olarak
tanınacaktı. Petrol kuyuları, taşıma, rafineri ve petrol dağıtımı - herşey Standart Oil tarafından kontrol
ediliyordu. Şirket çok başlı bir canavarı andırıyordu.
Şirket 1911‘ de Rockefeller ‘e mal varlığını bölmesi
ve 34 ayrı şirket kurması istenir. Ama bunların hepsi
yüzyılın ilk milyarderinin kontrolü altında kaldı.
İngiliz Sir John Cadman, sonradan BP olarak tanınacak, Anglo - Persian Oil Şirketi müdürüydü.
49
Adana Eczacı Odası Bülteni
(FOÎ %FOƌ[DƌMƌL #BLBO‘ 8ƌOTUPO $IVSDIƌMMƌO
tavsiyesi ile İngiliz hükümeti BP hisselerine yatırım
yapmış ve Kraliyet Donanması kömür yerine petrol
kullanmaya başlamıştı. Bu tercihin Birinci Dünya
Savaşının sonuçlarını nasıl etkilediğini tarih ortaya
koymuştur. Gemiler, uçaklar ve tanklar da ortaya
çıkınca petrol, savaşın damarlarında akan kan halini almıştı.
Yeni otomobil endüstrisi hızla gelişmeğe devam
ediyordu ve Ford T 1 milyon satış rakamını yakalamıştı. Dünya petrole susamıştı ve şirketler acımasız
bir yarışa giriştiler, bu yarış aradaki rekabet pazarını
dengesiz hale getirmişti. Bu durumdan rahatsız olan
dönemin en büyük petrol şirketleri, Royal Dutch
Shell, Standart Oil, Anglo - Persian Oil yani bugünün
Shell, Exon ve British Petrolıum bir araya gelirler.
t:FEJ,‘[LBSEFǵMFSJO4‘SS‘
Petrol şirketlerinin bir numaraları, şatodaki gizli
toplantıda o Ağustos gecesi, üç erkek çatışmaları
durdurmak ve dünyanın petrol kaynaklarını paylaşmak için karar verirler. Üretim bölgeleri, ulaşım
maliyetleri, satış fiyatları her şey üzerinde anlaşılıp
paylaşılacaktı. Ve böylece, amacı kendi petrollerini
kontrol etmek olsa da, bunun sonucunda aslında
dünyaya hakim büyük bir kartel oluşmuştu. Her
şey büyük bir gizllikle gerçekleşmiş, bu anlaşmanın ayrıntılarının ortaya çıkması savaşın sonunda
1950‘leri bulmuştu .
29 Ağustos 1928 sabahı dünya düzeni değişmişti. Milyarderlerin komplosuna yeni şirketlerde dahil
olacaktı. Tarih onları Yedi Kızkardeşler (Seven Sisters)
olarak adlandıracaktı. Exon, Mobil, Chevron, Gulf,
Texaco, Shell, British Petrolıum.
20. yüzyılın başında petrol şirketleri İran’ın zengin petrol yataklarını kontrol etmek amacıyla burada çirkin bir savaşa girişirler. Birinci dünya savaşı
sonrası yapılan anlaşmalarla Fransa ve Britanya Ortadoğu’yu paylaşır, bunun sonucu Amerika da ki
petrol şirketleri bu duruma öfkelenirler. Bu duruma
da bir süre sonra çözüm bulunur ve artık yedi kızkardeşler Ortadoğuya hakimdir .
İran da 1951’de BP ‘nin çalışanlarının maaş artımı isteğini reddetmesi sonucu ilk isyan gerçekleşir.
Dönemin bir milletvekili de petrolün kamulaştırırılmasını savunuyordu. Yaşanan kargaşalar nedeniyle
batılı ülkeler buradan çıkan petrole ambargo uygulanmaya başlayınca ve bir şekilde yine petrol şirketleri kazanır ve ülkede askeri darbe gerçekleşir ordu
yönetime el koyar.
Petrol şirketlerinin bulundukları ülkelerde o kadar güçlenmişlerdi ki yönetimleri değiştirme gücü
olağan gibi görülmekte, karşı gelmek sıra dışı görülüyordu. Mısırda yaşanan olaylar sonucunda batı
ülkelerine karşı gelinebilir nadiren de başarı sağla-
50
Adana Eczacı Odası Bülteni
nabilir düşüncesi oluşur. Mısırda yaşananlar ve Süveyş Kanalının dönemin cumhurbaşkanı tarafından
kamulaştırılmasının ardırdan derin izler oluştu.
Arap ülkeleri için siyasi bir zafer olsa da, kanalın kapanması yine petrol şirketlerine yaramış petrolün
fiyatının artmasına neden olmuş yedi kızkardeşler
yine kazanmıştı ve yeni nesil bir sürü gemi hazırlatır.
Petrol üreticilerinden oluşan ülkeler 10 Eylül
1960’da bir araya gelir ve OPEC‘i kurarlar. Orta-Doğu’nun petrol üreticileri arasında bir güven ortamı
oluştursa da, savaş ortamında petrolün fiyatının 2,5
dolardan 25 dolara fırlaması üreticilerin pazarlık gücünü arttırmış ve neticede OPEC adında üreticilerden oluşan yeni bir kartel oluşmuştu .
Batılı ülkeler ve petrol şirketleri bunu küçümseyip
görmezden gelse de ,daha sonra Irak hükümetinin petrolünü kamulaştırması onları öfkelendirir.
Artık yedi kızkardeşlerin gücü zarar görecek gibi
görünüyordu. Irakta ki kamulaştırmadan sonra İran,
Cezayir ve Libya da petrolünü kamulaştırınca OPEC
dünya petrolünün yüzde 70’ne sahip olur. Daha
sonra Arap- İsrail çatışması ardından on yıl süren
Irak- İran savaşı sonrası da yedi kızkardeşlerin güç
savaşı devam etmiştir. Uzun yıllar boyunca en verimli petrol sahalarını elinde tutan ve bir dönem
dünya petrol üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiren
bu dev şirketlerin saltanatı 1950’lerde esmeye başlayan kamulaştırma rüzgârıyla güç kaybetmeye
başlamıştır.
Yedi kız kardeşler, ilerleyen yıllarda petrol endüstrisinin vanası olarak kabul edilen petrol kuyularını
ve değerli sahaları yerli şirketlere kaptırsa da, güçlü dağıtım ağları sayesinde, yine musluğu ellerinde
tutmayı başarırlar.
Kaynak ; http//www.trt.net.tr TRT Haber Belgeseller
Ecz. Kezban TANGERLİ ATICI
t:FEJ,‘[LBSEFǵMFSJO4‘SS‘
Tiroid İlaçları İle Olumsuz Etkileşim
Gösterebilecek 29 İlaç
Çeviri : Ecz. Dinçay BAHÇECİ
5ƌSPƌEƌMBD‘PMBOMFWPUƌSPLTƌO&VUIZSPY-FWPUƌSPO5FGPS
FOEPLSƌOCP[VLMVǘVTPOVDVPMVǵBOIƌQPUƌSPƌEƌ
IBTUBM‘ǘ‘OEBLVMMBO‘M‘SƞMBÎUƌSPƌEIPSNPOVOVOZPLMVǘVWFZBFLTƌLMƌǘƌOƌHƌEFSNFLƌÎƌOLVMMBO‘M‘S)BTUBM‘L
"NFSƌLBOàGVTVOEBPSBO‘OEBHÚSàMàSy:‘M‘OEB"#%EFNƌMZPOEBOGB[MBSFÎFUFEFZFSBMBO
MFWPUƌSPLTƌOCVàMLFEFFOÎPLSFÎFUFFEƌMFOƌMBÎMBSEBOCƌSƌPMEV
/FWBSLƌMFWPUƌSPLTƌOƌOEƌǘFSƌMBÎMBSMBCƌSMƌLUFLVMMBO‘N‘CB[‘ƌTUFONFZFOTPOVÎMBSBOFEFOPMBCƌMƌS
51
Adana Eczacı Odası Bülteni
t5JSPJEƞMBÎMBS‘ƞMF0MVNTV[&ULJMFǵJN(ÚTUFSFCJMFDFLƞMBÎ
.. Bazı ilaçlar Levotiroksin emilimini azaltarak kana
daha düşük seviyelerde karışmasına neden olabilir.
.. Bazı ilaçlar Levotiroksinin kanda bağlanmasında
değişikliklere neden olabilir.
.. Levotiroksin kandaki diğer ilaçların düzeylerini
yükselterek veya azaltarak bu ilaçların güvenirliğini
veya etkinliğini etkileyebilir.
LEVOTİROKSİNİN EMİLİMİNİ
AZALTABİLECEK İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ :
Bazı ilaçlar birlikte alındığında etkileşime girerek
levotiroksin emilimini azaltabilir. Bu etki bazı durumlarda önce levotiroksin bir süre sonra diğer ilaç alınarak engellenebilir.
Genellikle mide ekşimesinde ve diğer bağırsak sıkıntılarında kullanılan antiasitler sodyum ürünleri de
dahil olmak üzere tiroid ilaçlarının emilimi üzerinde
inhibe edici bir etki yapabilirler. Bu nedenle antiasit
ve levotiroksin alımı arasında 4-6 saat olmalıdır.
Demir takviyelerinin kişiden kişiye çok değişiklik
göstermesine karşın bazı kişilerde levotiroksinin etkilerini azalttığı görülmüştür. Bu nedenle biz yine bu
iki grup arasındaki ilaç alımına ‘’4-6 saat ara ile’’ diye
önerebiliriz.
Ülser ve diğer mide-bağırsak hastalıklarında kullanılan sukralfat (Antepsin) levotiroksin emilimini
inhibe etmektedir. Denemeler tiroid ilacının sukralfat’tan 8 saat sonra verildiğinde bu etkinin olmadığını göstermiştir.
Ağır kronik böbrek hastalığı olan kişilerde kanda
aşırı fosfat düzeyini düşürmek için kullanılan sevelamer (renagel) levotiroksin emilimini engeller. Bu iki
ilacın alımı arasında en az 6 saat olmalıdır.
52
Adana Eczacı Odası Bülteni
Kolestiramin(kolestron) kolestrolün safra asitlerine dönüşümünü arttırarak kolestrol seviyesini düşürür. Fakat aynı zamanda Levotiroksinin emilimini
ve etkilerini de düşürme eğilimi vardır. Çok fazla
kanıt olmamasına karşı kolestipol ve colesevelam
etken maddeli ilaçlar da aynı etkiye sahip olabilir. Bu
nedenle safra asit bağlayıcı olarak bu ilaçlar ile levotiroksin alımı arasında 4-6 saat olması gerektiğini
önerebiliriz.
Siprofloksasin (cipro) vaka raporlarında levotiroksinin etkisinin azalması ile ilişkili olduğu ancak bu
ilişkiyi göstermek için daha fazla bilgiye gereksinim
olduğu görülmektedir. Daha fazla bilgi edinene kadar siprofloksasin ile levotiroksin alımı arasında 4
saatlik bir süre önerilebilir. Aynı öneri diğer sınıf antibiyotikler ve levofloksasin, lomefloksasin, moksifloksasin, norfloksasin ve ofloksasin için de yapılabilir.
Osteoporoz tedavisinde kullanılan Raloksifen
(evista) güncel kanıtlarla tam olarak kanıtlanamasa
bile levotiroksin emilimini azaltabilir. Bu iki ilacın 12
saat ara ile alımı bu etkileşimi önler.
KAN DÜZEYLERİNİ DÜŞÜREREK LEVOTİROKSİN METABOLİMASINI ARTTIRAN İLAÇLAR :
Enzim uyarıcılar vücutta levotiroksin azaltan enzimlerin üretimini yapar. Tiroid fonksiyonları normal
olan hastalarda vücut daha fazla tiroid hormonu
üreterek bu durumu dengeler ve tiroid seviyeleri
normalize olur. Ancak bu geri bildirim mekanizması
levotiroksin alımında bozulur ve vücudun uygun bir
şekilde yanıt vermesi mümkün olmayabilir. Bunun
sonucunda enzim uyarıcı ilaçlar almak hipotiroidiye
neden olabilir ve levotiroksin düzeyini arttırmak gerekebilir.
t5JSPJEƞMBÎMBS‘ƞMF0MVNTV[&ULJMFǵJN(ÚTUFSFCJMFDFLƞMBÎ
Kan tiroid seviyelerini düşürebilecek olan enzim
uyarıcılar çeşitli katagorilerde sıralanabilir.
... Epilepsi nöbetlerinin önlenmesi ve tedavisi için
St. Jhon’s bitkisi de aynı zamanda enzim indükleyicidir. Bir çalışmada levotiroksin metabolizmasını
arttırmış olabileceği bulunmuştur.
kullanılanan tiepileptik ilaçlar - karbamazepin (tegretol), okskarbazepin (trileptal), fenobarbital(luminal),
primidon(mysoline) ve fenitoin(epanutin) ---levotiroksinin metabolize olmasını arttırabilir ve daha
yüksek dozda levotiroksine gerek duyulabilir.
Bu iki ilacın birlikte alınmasından kaçınılmalıdır.
Yine de bu kombinasyonun kullanılmasına karar verilirse doktora danışılmalı ve yorgunluk, depresyon,
baş dönmesi, kilo artışı ve anemi gibi hipotiroidizim
belirtileri için tetikte olunmalıdır.
Enfeksiyon tedavisinde kullanılan antimikrobiyal
ajanlar da levotiroksinin etkisini düşürebilir. Etkili
bir enzim indükleyici olan rifampin’in (Rifcap) levotiroksin tedavisi altındaki hastalarda hipotiroidizmi
arttırdığı bilinmektedir. Efavirenz (Stokrin), nevirapin (viramune), rifabutin(mycobutin) ve rifapentin
gibi antimikrobikler ve enzim indükleyiciler de aynı
etkiye sahip olabilir.
Lösemi ve diğer kanser türlerinin tedavisinde
kullanılan ilaçlar imatinib(glivec) dahil olmak üzere
levotiroksin ile birlikte alındığında eleminasyonu
arttırarak hipotiroidizme neden olabilirler.
53
Adana Eczacı Odası Bülteni
Selektif seratonin geri alım inhibitörleri (SSRI) ve
sertalin(lustral) gibi depresyon tedavisinde sıkça reçete edilen ilaçlarla levotiroksin etkisindeki azalma
ilişkilendirilmiştir. Ancak bu konuda ve SSRI’ların etkileri hakkında daha ayrıntılı çalışmaya gerek vardır.
t5JSPJEƞMBÎMBS‘ƞMF0MVNTV[&ULJMFǵJN(ÚTUFSFCJMFDFLƞMBÎ
LEVOTİROKSİNİN KANDA BAĞLANMASINDA DEĞİŞİKLİK YAPAN İLAÇLAR :
Tiroksin bağlayıcı globulin(TBG) tiroidin kanda
bağlandığı ve taşındığı bir proteindir. TBG düzeyi yüksek olduğunda levotiroksin kanda sıkışır ve
gerekli dokulara alınamaz. Eğer tiroid fonksiyonları
düzgün ise vücut daha fazla tiroid hormonu ürete-
54
Adana Eczacı Odası Bülteni
rek bu durumu telafi eder. Ancak hipertiroidi gibi
tiroid üretimi bozulmuşsa (levotiroksin kullanan
hastalarda olduğu gibi)tiroid daha fazla hormon
üretemediğinden TBG düzeyindeki artış hipotiroidizm belirtilerini ortaya çıkarabilir.
Östrojenler TBG düzeyini arttırılar. Bu nedenle
levotiroksin ile birlikte kullanan kadınlar ileride le-
t5JSPJEƞMBÎMBS‘ƞMF0MVNTV[&ULJMFǵJN(ÚTUFSFCJMFDFLƞMBÎ
votiroksin dozunu arttırma gereksinimi duyabilirler.
Transdermal östrojen preparatlarının TGB üzerinde
çok fazla etkisi yoktur. Bu nedenle levotiroksin kullanan kadınlarda tercih edilebilir. Östrojen içeren oral
kontraseptifler de TGB düzeyini arttırır ve levotiroksin ihtiyacını arttırabilirler.
VARFARİN (COUMADİN) İLE LEVOTİROKSİN
ETKİLEŞİMLERİ :
Varfarin levotiroksin ile etkileşebilir ve sonuç
önemsiz birkaç yan etkiden hayatı tehdit edici bir
yan etkiye kadar değişebilir. Bir kişinin tiroid fonksiyonları çok yüksek olduğunda normal dozda varfarinin antikoagülan etkileri de artacak bu nedenle
kan çok inceleceğinden kanamalara neden olabilecektir. Tersi durumda ise yani tiroid fonksiyonları
çok düşük olan bir kişide antikoagülan normal bir
tepki vermeyecek , varfarin’e dirençli olacak ve kan
yeterince ince olmadığından pıhtılaşmaya neden
olacaktır.
Tiroid fonksiyonları stabil olan kişilerde bu ölçü
normal sınırlarda olduğu sürece varfarin ve levotiroksin’in istikrarlı dozlarda alımında kanın inceliği,
INR(international normalized ratio= antikoagülan
ilaçların etkinliğini izlemek amacıyla kullanılan test)
sonuçları normal sınırlarda olacaktır. Ancak önce
varfarin kullanan daha sonra levotiroksine başlayan
hastalarda varfarinin etkisi artarak tehlikeli kanamalara neden olabilir. Bu durumda hasta zaten yüksek
dozda varfarin kulanmaktadır. Çünkü hipotiroidizm
onları bir şekilde varfarine dirençli hale getirmiştir.
Hipotiroidizm levotiroksin ile düzeltildiğinde varfarine normal yanıt alınmaya başlanır, kan çok incelir
ve hayatı tehdit eden bir dizi kanamaya yol açar.
Bu tür zararlı etkileşimleri önlemek için hastaların,
tiroid durumunun varfarin gereksinimlerini etkile-
55
Adana Eczacı Odası Bülteni
yebileceğini bilmeleri gerekir. Daha çok kan testi ile,
levotiroksine başlarken antikoagülan gereksinimi
izlenebilir ve ayarlanabilir.
Varfarin ve levotiroksini birlikte alan hastalar ve
başka ilaç kullanan stabilize hastalar antikoagülanların etkisinin azalması nedeniyle pıhtılaşma riski
altında olabilirler.
Kısaca:
Birbiri ile etlileşen diğer birçok ilaçta olduğu
gibi yaygın olarak reçete edilen levotiroksinin
de etkileşmelerine tıbbi uygulamalarda rastlanmaktadır. Ama uygun testler ve doz ayarlamaları ile olumsuz sonuçlar önlenebilir. Levotiroksin
kullananlar bu etkileşimlerin farkında olmalı ve
herhangi bir yan etki oluşmadan önce önlemler
almalıdır.
Kaynak : www.worstpills.org/public/page.cfm?op id=4208print-1
t5JSPJEƞMBÎMBS‘ƞMF0MVNTV[&ULJMFǵJN(ÚTUFSFCJMFDFLƞMBÎ
Ecz. Zeynep Biçer
Merhabalar,
Şiir köşemizde biliyorsunuz her sayıda bir konu seçip, büyük şairlerimizden o konuya uygun
şiirler yayınlıyoruz. Olumlu yorumlar duyuyoruz, seviniyoruz...
Kışın karanlığı soğuğu bitti, ilkbahar geldi. Bahar ; aşkın mevsimi! Hal böyle olunca bu sayıda
sadece aşk şiirleri seçtik köşemize. Daha çok devrimci şiirleriyle bilinen, dünyada Türk şairi
olarak en çok tanınan büyük Nazım Hikmet’in, aşk şiirlerini seçtik .
AŞK OLSUN DİYORUZ..!
Seni Düşünürüm
Hoş Geldin Kadınım
Seni düşünürüm
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Anamın kokusu gelir burnuma
Yorulmuşsundur;
Dünya güzeli anamın
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Binmişsin atlıkarıncasına içimdeki bayramın
Fırdönersin eteklerinle saçların uçuşur
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü
Susamışsındır;
Sebebi ne
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın
Acıkmışsındır;
Sen böyle uzakken senin sesini duyup
Yerimden fırlamamın sebebi ne?
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
Diz çöküp bakarım ellerine
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Ellerine dokunmak isterim
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Dokunamam
Arkasından camın
Ayağını bastın odama
Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Alaca karanlığımda oynadığım dramın
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin…
56
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵJJS4BZGBT‘
Vera’nın Uykudan Uyanışı
Hasret
Iskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatiyor sirtüstü kilim
yummuş nakişlarini
ayna uyuyor
pencerelerin simsiki kapali gözleri
uyuyor sarkitmiş boşluga bacaklarini balkon
karşi damda bacalar uyuyor
kaldirimda akasyalar da öyle
bulut uyuyor
gögsünde yildiziyla
evin içinde dişinda uykuda aydinlik
uyandin gülüm
iskemleler uyandi
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
dogrulup oturdu kilim
nakişlari açildi katmer katmer
ayna seher vakti gölü gibi uyandi
açti kocaman mavi gözlerini pencereler
uyandi balkon
toparladi bacaklarini boşluktan
tüttü karşi damda bacalar
kaldirimlar akasyalar ötüştü
bulut uyandi
atti gögsündeki yildizi odamiza
evin içinde dişinda uyandi aydinlik
doldu saçlarina senin
dolandi çiplak beline ak ayaklarina senin
RUBAİ
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden
kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın
etinle kemiğinleve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki
dokunamıyorum bile...
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
Kitap Okurum
Kitap okurum :
içinde sen varsın,
şarkı dinlerim :
içinde sen.
Oturdum ekmeğimi yerim :
karşımda sen oturursun,
çalışırım :
karşımda sen.
Sen ki, her yerde «hâzırı nâzır»ımsın,
konuşamayız seninle,
duyamayız sesini birbirimizin :
sen benim sekiz yıldır dul karımsın...
Hapishaneden Piraye’ye yazdığı şiirlerden(saat 21-22 şiirleri)
57
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵJJS4BZGBT‘
9 Nisan 2014
Faaliyetlerimiz
Denetleme Kurulu Üyelerimizden Ecz. Gülşah YILMAZ ve Ecz.
Ömer ÖZKARDEŞLER Türk Eczacıları Birliğinde düzenlenen
Sağlığa İlişkin Ürünler Komisyonu 1. Toplantısına katıldılar.
3 Nisan 2014
Oda Başkanımız Ecz.Ersun ÖZKAN, Genel Sekreterimiz Ecz.
Ö.Mürsel YALBUZDAĞ ve Yönetim Kurulu üyemiz Ecz. Erdem
KIZILTEPE ; Bolu’da yapılan 2. Eczacı Odası Yönetici Eğitimi
Seminerlerine katıldı. 3 gün süren eğitimde Anayasa, seçimler,
sosyal politika, sağlık ekonomisi, sağlıkta yeniden yapılanma
ve dönüşüm, sosyal haklar, ilaç ruhsatlandırma politikaları, ilaç
tüketimi alışkanlıkları, dünyada ve ülkemizde ilaca erişim gibi
pek çok konu başlığı altında seminerler verildi.
9 Nisan 2014
Yaşlılar Haftasında Adana Eczacı Odası olarak “Sosyal
Sorumluluk Projesi” kapsamında düzenlediğimiz yemekte
Adana Seyhan Huzurevinde kalan yaşlı sakinler ile bir araya
geldik.
5 Nisan 2014
TEB Eczacılık Akademisi ve İşitme Engelliler Federasyonu işbirliği
ile Odamızda “İşitme Engelliler İşaret Dili” sertifikalı eğitim
programı düzenlendi. Bu eğitim programı ile; engelli bireylerin
ve ilgili kişilerin temel insan haklarından yararlanması ve
sosyal hayata uyumunu sağlamak amacıyla, eczacılık hizmet
alanlarında engellilerle iletişim kurulabilmesi ve bu alanda
farkındalık yaratarak Eczacılara işaret dilinin öğretilmesi
amaçlanmıştır. 25 meslektaşımızın katıldığı eğitimin sunumu
Esra ALKAN tarafından yapıldı.
Etkinliğe; Yönetim Kurulumuz, Meslektaşlarımız ve Oda
personelimiz ,Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Erhan Güngör
ve Müdür Yardımcıları ile Adana Seyhan Huzurevi Yaşlı Bakım
ve Rehabilitasyon Merkezi Müdür Yardımcısı Figen Özdemir
katıldı.
Geleneksel Yaşlılar Haftası yemek organizasyonunda Huzurevi
sakinlerinin el emeği ile hazırladıkları teşekkür plaketini Aile
ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Erhan Güngör tarafından Genel
Sekreterimiz Ecz. Ö. Mürsel YALBUZDAĞ’a takdim edildi.
58
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
12 Nisan 2014
24 - 27 Nisan 2014
Niğde Eczacı Odası ev sahipliğinde Güney Bölgesi Eczacı
Odaları Toplantısı Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Mersin,
Hatay, Aksaray, Osmaniye, Karaman, Nevşehir ve Niğde Eczacı
Odalarımızın Başkan ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılımı ile
gerçekleştirilmiştir. Toplantı sonucu bir deklerasyon ile eczacı
kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Türk Eczacıları Birliği Gençlik Komisyonu 1.Ulusal Kongresi
düzenlendi. Odamızı temsilen Ecz. Mehmet Cihan SAYGICAK,
Ecz. Mehmet Kemal ÖZDOĞRU, Ecz. Barış TEKİN ve Ecz. Serkan
KILLIOĞLU Odamızı temsilen katıldılar.
29 Nisan 2014
14 Nisan 2014
Yönetim Kurulu üyemiz Ecz. Betül TAŞTEPE ve Haysiye Divanı
Yedek Üyemiz Ecz. Gökçe BOZ Adana Huzurevi Sakinlerinin
hazırlamış olduğu “Resim Sergisi”nin açılış törenine katıldılar.
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Türk Eczacıları Birliği
39.Dönem II. Başkanlar Danışma Kurulu Toplantısına katıldı.
Toplantıda; Kamu tarafından İlaç Fiyat Kararnamesi’nde
yapılması düşünülen değişiklikler ve mal fazlası ile diğer
ıskontolar” hakkında görüşme yapıldı. Toplantı neticesinde bir
Sonuç Bildirgesi yayınlanarak kamuoyuna bildirilmiştir.
30 Nisan 2014
20 Nisan 2014
Odamız Sosyal Faaliyetler Komisyonu tarafından doğa ile iç içe
olmak ve stres atmak amacıyla ÇAMLIYAYLA Doğa yürüyüşü
düzenledi.
59
Adana Eczacı Odası Bülteni
Yönetim Kurulu Yedek Üyemiz Ecz. Abid Aydın ve kamu eczacımız
Ecz. Özge UĞUR; Kamuda Çalışan ve Eczanesi Olmayan Eczacılar
Komisyonu ikinci toplantısını katıldı. Toplantı Türk Eczacıları
Birliği Merkez Heyeti Üyesi Ecz. Bülent VAREL başkanlığında
Ankara’da gerçekleştirdi.
t'BBMJZFUMFSJNJ[
1 Mayıs 2014
Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olan 1
Mayıs’ta Adana Eczacı Odası ve Adana Eczane Teknisyenleri
Derneği üyeleriyle birlikte alanlardaydık.
5 Mayıs 2014
Yönetim Kurulu Üyemiz Ecz. Tuba ULULAR DEVECİ ve Yönetim
Kurulu Yedek Üyemiz Ecz. Serdar ÜNSAL; Danişment Gazi Lisesi
tarafından düzenlenen Meslek Tanıtım Günleri seminerine
katıldılar
6 Mayıs 2014
5 Mayıs 2014
Yönetim Kurulumuz, Son günlerde yoğun şekilde tartışılan
ve eczane ekonomilerini yakından ilgilendiren İlaç Fiyat
Kararnamesinde yapılması düşünülen değişiklikler ile ilgili
bilgilendirme toplantısı yaptı.
60
Adana Eczacı Odası Bülteni
Genel Sekreterimiz Ecz. Ö.Mürsel YALBUZDAĞ, Türk Eczacıları
Birliğinde düzenlenen 39. Dönem Genel Sekreterler Toplantısı’nın
İkincisine katıldı. Toplantıda; TEB Genel Sekreteri Ecz. Harun
KIZILAY tarafından 12 Nisan 2014 Tarihli Resmi Gazete’de
Yayımlanan Eczacılar Ve Eczaneler Hakkında Yönetmelik ile
ilgili kapsamlı bir sunum yapıldı. Sunumunda yönetmeliğin
getirdiği yenilikler ve uygulamasında dikkat edilmesi gereken
konularla ilgili bilgiler verildi.
t'BBMJZFUMFSJNJ[
7 Mayıs 2014
20 Mayıs 2014
Haysiyet Divanı Başkanımız Ecz. Ali ÇEVRİM Türk Eczacıları
Birliğinde düzenlenen “Deontoloji Tüzüğü Komisyonu” İkinci
Toplantısına katıldı.
Mevzuat Komisyonu Başkanı Ecz. Yelda ERTÜRK ve Ecz. Nejla
YILDIZ Türk Eczacıları Birliğinde düzenlenen Genişletilmiş
Sut Komisyonu Toplantısına katıldılar. Toplantıda; Sut
Komisyonu’ nun görev ve yetkilerinden, 12.02.2014 tarihinde
gerçekleştirilen Sut Komisyonu Toplantısında alınan kararlardan,
İtiraz İnceleme Üst Komisyonu’nda görüşülen dosyalardan, Üst
Komisyona gönderilmesi gereken evraklardan, Sağlık Sosyal
Güvenlik Merkezleri tarafından üst komisyona sevk edilen
dosya sayılarından, Medula Provizyon Sistemi’nden, Sağlık
Uygulama Tebliği’nden ve bölgelerarası uygulama farklılarından
kaynaklanan sıkıntılar hakkında görüşmeler yapıldı.
7 Mayıs 2014
Yön. Kur. Üy. Ecz. Erdem KIZILTEPE ve Den. Kur. Yed. Üy. Ecz. Zuhal
Seher CENGİZ Türk Eczacıları Birliğinde düzenlenen İstihdam Ve
Girişimcilik Komisyonu İkinci Toplantısına katıldılar.
Toplantıda;
* Eczanelere Maddi Destek Sağlamak Amacıyla Projeler Geliştirilerek KOSGEB,
TÜBİTAK, Kalkınma Ajansı İle Görüşmeler Yapılmasına;
* Bitkisel Drogların Üretiminin Yapılarak Eczanelerde Güvenle Satılması Amacı
İle Çalışmalar Yapılmasına,
*Eczacılara Ayrıcalık Sağlayacak Bir Kimlik Kartı Yapılması İçin Gerekli Fizibilite
Çalışmalarının Yapılmasına Karar Verildi.
7 Mayıs 2014
Yönetim Kurulumuz, Oda avukatımızın da bulunduğu
“Yönetmeliğin 20-(8) ve geçici 1. maddesine göre ‘ASM /
Sağlık kurum / kuruluşu altında bulunan eczanelerin 24 ay
içinde taşınmaları veya kapanmaları” ile ilgili olarak mağdur
olan meslektaşlarımız ile toplantı yaparak görüş alışverişinde
bulundu.
12 Mayıs 2014
23 Mayıs 2014
Yönetim Kurulumuz, Ceyhan Temsilciliğinde Ceyhanlı
Meslektaşlarımız ile; son günlerde yoğun şekilde tartışılan
ve eczane ekonomilerini yakından ilgilendiren İlaç Fiyat
Kararnamesinde yapılması düşünülen değişiklikler ve yeni
yönetmelikle ilgili bilgilendirme toplantısı yaptı.
Yönetim Kurulumuz, İl Sağlık Müdürü Sayın Dr. Ahmet ÖZER,
İl Sağlık Müdür Yardımcısı Sayın Dr. Sadettin ÖZSÜREKCİGİL, İl
Sağlık Müdürlüğü Eczacılık ve Tıbbi Cihaz Şube Müdürü Sayın
Ecz. Çiçek GÜLEK ve Ecz. Hülya KAHRAMAN ile bir araya geldi.
13 Mayıs 2014
Sabah Kahvaltısının ardından yapılan toplantıda 12.04.2014 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanan Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki
Yönetmelik ile ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.
Yönetim Kurulumuz, Kozan Temsilciliğinde Kozanlı
Meslektaşlarımız ile; Son günlerde yoğun şekilde tartışılan
ve eczane ekonomilerini yakından ilgilendiren İlaç Fiyat
Kararnamesinde yapılması düşünülen değişiklikler ve yeni
yönetmelikle ilgili bilgilendirme toplantısı yaptı.
61
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
26 Mayıs 2014
14 Mayıs
Etkinliklerimiz
Genel Sekreterimiz Ecz. Ö.Mürsel YALBUZDAĞ, Suriye Arap
Cumhuriyeti Vatandaşlarının ülkemize sığınanlarının ilaç
temini konusunu değerlendirmek üzere Türk Eczacıları Birliğinde
düzenlenen toplantıya katıldı.
27 Mayıs 2014
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN ve Genel Sekreterimiz Ecz.
Ö.Mürsel YALBUZDAĞ Ankara’da Türk Eczacıları Birliği Genel
Sekreteri Ecz. Harun KIZILAY ile protokol revizyonu, dağıtım
davası ve yönetmelik ile ilgili görüşme yaptılar.
175.yılını buruk kutladığımız 14 Mayıs Eczacılık Haftasında
Adana Eczacı Odası olarak her zaman olduğu gibi yine bir dizi
etkinlik ile sizlerle birlikte olmayı amaçladık.
Etkinliklerimizde halkımızı bilgilendirmeye çalışırken diğer
yandan eczacılıkta güncel yaklaşımları uzmanların
katılımıyla sizlere aktarmaya çalıştık. Bunlarla birlikte Sporu,
sosyal sorumluluklarımızı ve toplumu yakından ilgilendiren
güncel sorunlarımızı da konusunun uzmanlarından dinleme
fırsatı bulduk.
03-04 Mayıs 2014 Cumartesi / Pazar
‘SİGARA BIRAKMA’ konusunda toplumsal bilinci arttırmak
ve farkındalık yaratmak amacıyla M1 AVM’de stand açılmış,
isteyenlere karbonmonoksit ölçümü yapılarak, sigara bıraktırma
konusunda danışmanlık yapılmıştır.
27 Mayıs 2014
Adana Eczacı Odası, Adana Eczane Teknisyenleri Derneği ve
Meda Pharma işbirliği ile Eczane Teknisyenlerimize yönelik
“HALİTOSİS VE TEDAVİSİ, YARA İZİ VE TEDAVİSİ, TIRNAK RENK VE
ŞEKİL BOZUKLUĞU” konulu eğitim düzenlendi.
28 Mayıs 2014
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN ve Genel Sekreterimiz Ecz.
Ö.Mürsel YALBUZDAĞ Ankara’da Türk Eczacıları Birliği Genel
Sekreteri Ecz. Harun KIZILAY ile protokol revizyonu, dağıtım
davası ve yönetmelik ile ilgili görüşme yaptılar.
62
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
07 Mayıs 2014 Çarşamba
Odamızda PlayStation PES 2013 Turnuvası düzenlendi. Genç
meslektaşlarımızın da katılımıyla 3 ayrı ekranda zevkli ve
çekişmeli müsabakalar yapıldı.
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Moderatörlüğünü Sayın Ecz. Burhanettin BULUT’un yaptığı,
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Sayın Dr. Mustafa
KURUCA ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Başkanı Sayın
Ecz. Erdoğan ÇOLAK’ın katılımıyla Odamız Konferans salonunda
“Eczacılık Eğitimi ve Eczacılıkta Meslek Hakkı” konulu panel
düzenlendi. Panelimize 200 meslektaşımız katılarak, eczacılıkta
meslek hakkı konusunda, konunun uzmanlarının görüşlerini
dinlediler.
08 Mayıs 2014 Perşembe
Özel Çukurova Bilfen Okullarında Basketbol Turnuvası
düzenlendi. Turnuvada birçok meslektaşımız ile birlikte
eğlenceli saatler yaşandı.
63
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
Aynı günün akşamında Adana Sheraton Hotel’de GELENEKSEL
ECZACILIK BALOSU yapıldı. Zuhal Olcay geceye şarkılarıyla renk
katarak meslektaşlarımızı eğlendirdi. Ayrıca, meslekte 30 yılını
dolduran eczacılarımıza plaketleri takdim edildi. Balomuza TEB
Başkanı Sayın Erdoğan ÇOLAK ve Adana’daki Akademik Meslek
Odaları’nın Başkan ve Yöneticileri de katıldılar.
14 Mayıs Eczacılık Günü Basın Açıklaması Odamız Konferans
Salonunda yapıldı.
14 Mayıs 2014 Çarşamba günü
Odamızda Sosyal Proje kapsamında KIZILAY işbirliği ile
“ECZACILAR SAĞLIK İÇİN KAN VERİYOR” sloganıyla KIZILAY’a
kan bağışında bulunuldu.
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Atatürk Anıtı’nda Ata’mızın huzurunda meslektaşlarımızla
birlikte çelenk koyduk, saygı duruşunda bulunarak İstiklal
Marşımızı okuduk.
64
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
21 Mayıs 2014 Çarşamba
Odamızın da yer aldığı Adana Akademik Meslek Odaları Birliği
bileşenleri ile birlikte ; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof.
Dr. Metin FEYZİOĞLU’nun konuşmacı olarak katıldığı “ Türkiye’de
Hukuk ve Demokrasi” konulu konferans düzenlendi.Konferansa
eczacılarımızın yanı sıra Akademik Meslek Odalarından da
yoğun ilgi vardı.
18 Mayıs 2014 Pazar
Kaktüskent’te Geleneksel Bahar Kahvaltısı yapıldı. Kahvaltıya
meslektaşlarımız aileleri ile katılarak keyifli bir gün geçirdiler.
65
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[

Benzer belgeler