Senem Çevik - 21. Yüzyıl Dergisi

Transkript

Senem Çevik - 21. Yüzyıl Dergisi
Arap Baharı’nın Rüzgarında
Osmanlı Arayışı
Dr. B. Senem ÇEVİK-ERSAYDI*
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ayaklanmalar, “Arap Baharı” olarak ifade edilmekte,
tüm halk hareketleri “Arap” kimliği etrafında toplanarak yönetim değişikliklerinin
baharla sonuçlanacağını varsayılmaktadır. Yeni yönetimlerin Batı’nın “bahar” tanımına
ne kadar uyacağı tartışmalıdır. Kimileri “Arap gururu” veya “Arap Onuru”nu uygun görmektedir. Gurur ve onur gerek iç gerekse dış politika açısından büyük öneme sahiptir.
Çünkü bu gibi psikolojik etmenlerle bir toplum istenilen yöne çekilebilmekte, toplumsal algılar şekillenebilmektedir. Bu çalışma Arap Baharı olarak adlandırılan hareketlerin
iki farklı psiko-politik yönünü ele almaktadır. Birincisi Arap Baharı hareketlerinin yansıtılmayan gerçeği, Türkiye’nin çatışma içine çekilme ihtimali, ikincisi de Arap Baharı
ülkelerinde Türkiye’nin mevcut veya abartılmış etkisinin Türk halkındaki izdüşümüdür.
Ulus Devletlerin Emperyal Hayalleri ve Arap Baharı
Ulus devlet ile ilgili büyük güçlerden gelişmekte olan ülkelere iletilen tek yönlü
mesajlarda bir algı yanılsaması mevcuttur. “Ulus devlet bitti” söyleminin gerçekçi olmadığı ve dış politikada sıfır sorun tarzı romantik yaklaşımların yarar getirmediği ABD,
Çin, İran gibi bölgesel güçlerin stratejilerinde açıkça belli olmaktadır. Büyük ulus devletler eski emperyal güçlerine kavuşma hayali ile daha küçük ülkelerde nüfuzlarını arttırmak
istemektedir. Hegemonyasını İngiltere Krallığı’ndan devralan ABD, gücünü, savaşları
psikolojik operasyonlar ile devam ettirerek sağlam bir ulus devlet olmasına borçludur.
Zakaria, ABD’nin Ortadoğu’da başat güç olduğunu, bölgedeki tüm ülkelerin Washinton
ile yakın ilişkileri önemsediğini, petrol, stratejik bağlar ve Amerika’nın İsrail ile özel ilişkisinin bölgede Amerikan müdahalesini mutlak kıldığını ifade etmektedir.1
11 Eylül sonrasında ABD, İngiltere ve Avrupa’nın asırlık Ortadoğu projeleri yeniden
canlanmıştır. ABD açısından radikal eğilimlerin törpülenebilmesi, ehlilleştirilmesi ve
zamanla daha ılımlı anlayışların hakimiyeti gerekmekteydi. Tam da bu sırada radikal
İslam’ın bir alternatifi ortaya çıkmıştır. Yönetim ve rejim değişikliklerinin “bahar” adı
altında anıldığı dikkate alındığında, bölgedeki ilk “bahar”ın Türkiye’de 2002’de gerçekleşen yönetim değişikliği ile başladığını söylemek mümkündür. İslami öğeleri barındıran, laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde AKP, hem halkta büyüyen memnuniyetsizliğe hem de Batı’da gelişen tedirginliğe bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır.
*
1
Siyasal İletişim ve Politik Psikoloji Uzmanı ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Politik, Sosyal ve Kültürel araştırmalar
Merkezi Bilimsel Danışmanı, [email protected]
Fareed Zakaria, The Future of Freedom, New York, W.W. Norton &Co, 2004, s. 151.
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[59]
Dr. B. Senem Çevik-Ersaydı
Türkiye’deki bu yeni yönetime mesafeli duran ABD’deki muhafazakar çevreler dahi
artık daha modern ve ılımlı duruşu ile Ortadoğu’da yegane örneğin AKP modeli olabileceğine kanaat getirmiştir. Batı devletleri Ortadoğu’da “din” olgusunu dışlayamayacaklarına, benzeri modellerle aşırı uçlardan ılımlıya geçişin gerektiğine ikna olmuşlardır. Bu
bağlamda, Türkiye laiklik ve demokrasinin yanı sıra dinin sosyal-siyasal hayata uyum
sağladığı en başarılı ülke olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya örnek teşkil etmektedir.
Batı’nın Türkiye desteği ile bölgede yeni bir siyasal yapı ve akabinde yeni bir ekonomik düzen inşa etme niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, Obama başkan seçildikten sonra ilk ziyaretlerinden birini Türkiye’ye yapmış, kendisinden önce de Dışişleri
Bakanı Clinton’ı göndererek Türkiye’nin Obama dönemi politikalarındaki stratejik
konumunu netleştirmiştir.2 Bu çerçevede Türkiye’nin bir taşeron mu yoksa ekonomik
pastadan pay kapmaya çalışan ortak mı olduğu tartışmaları, Arap Baharı olarak lanse
edilen olayların bir başka yüzünü gölgelemektedir.3
Afganistan ve Irak’ın “teröre karşı savaş” propagandasıyla işgal edilmesi yeni emperyal düzenin önemli bir adımıdır. Ekonomik kriz, Avrupa’nın içindeki düşmanlık duygularını ve güçlenen ulus devleti ortaya çıkarmıştır. Kendini Avrupa medeniyetinin beşiği olarak gören Fransa ve İngiltere, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sömürgelerini canlan2
3
[60]
Clinton In Turkey, Obama Next To Go, CBS News,
http://www.cbsnews.com/stories/2009/03/07/politics/main4851650.shtml, 8 Mart 2009, (Erişim 14 Kasım 2011;
Turkey Warms to Clinton’s Candor, 9 Mart 2009, http://www.csmonitor.com/World/2009/0309/p06s01wogn.html, (Erişim 14 Kasım 2011.
Sami Kohen, “Turkey a Partner, Not a Subcontractor”; UK-Turkey Relations and Turkey’s Regional Role, 14 Ekim
2011, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/cmfaff/writev/turkey/turk05.htm, (Erişim
14 Kasım 2011.
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36
Arap Baharı’nın Rüzgarında Osmanlı Arayışı
dırmak niyetini belli etmektedir. Bu bağlamda tarih tekerrür etmekte, eski güçler yeniden dünya siyasetinde yer bulmaktadır.4
Arap Baharı mı, Yoksa Arap Aldatılışı Mı?
Tek yönlü bilgi akışı ile zihinleri ve algıları isyanlar lehine yönlendiren propaganda
mekanizması bölgedeki bu hareketleri bir uyanış, bahar olarak sunmaktadır. Yüzyıllarca
Osmanlı topraklarının parçası olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika gerileme ve yıkılış
dönemlerinde İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından işgal edilmiştir. Uzun yıllar bölgede
sömürgeci varlıklarını sürdüren devletler şimdi Ortadoğu’ya barış, demokrasi getiriyor
algısı oluşturmaktadır. Oysa ki, Ortadoğu’daki karmaşayı, çatışmayı, otoriter rejimleri yaratan, 1917’de bölgeyi
Yönetim ve rejim
şekillendiren bizzat 19. ve 20. yüzyılın bu emperyalist
değişikliklerinin “bahar”
güçleridir.
adıyla anıldığı dikkate
alındığında bölgedeki ilk
Ortadoğu’da İngiltere’nin, Batıcı liderlerin ve İsrail’in
“bahar”ın Türkiye’de
kurulmasının Arap dünyasında bir ezilmişlik ve aşağılan2002’de gerçekleşen
mışlığa yol açarak Arap milli kimliğinde bir yaraya dön5
üştüğü söylenebilir. Arap kimliğindeki Filistin travması
yönetim değişikliği ile
da göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla Arap halkının
başladığı açıktır.
hafızasında Batı ve Batı’nın aleti olan liderleri tarafından
aldatılmış duygusu hakimdir. Mısır’da da kırılma noktalarından bir tanesi Süveyş
Kanalı’ndaki İngiliz hakimiyeti ve İsrail’in bağımsızlığı olmuş, Arap milliyetçisi Nasır,
Arapların kırılan onurunu tamir etmeye çalışmış vizyonu tüm bölgeyi etkisi altına almış
ancak Enver Sedat Camp David görüşmeleri sebebiyle Amerika’nın piyonu olarak
görülmüştür.6 Ekonomik ve sosyal adaletsizlik ile toplumsal baskı Mısır halkının
Tahrir’e giden yolunda tetikleyici unsurlar olmuştur. Bu unsurların yüz yıllık Arap psikolojisi ile birleşmesi meşru nedenleri bulunan halk isyanların katalizorü olmuştur.
Arap Baharı tartışmalarında Mısır ve hatta Tunus’u, Libya ve Suriye’den ayırmak
yerinde olacaktır. Çünkü Tunus ve Mısır’daki yönetimler son ana kadar Batı’nın dostu
olmuştur. Zakaria, Ortadoğu yönetimlerinin otoktarik, baskıcı ve yolsuzluğa batmış
olmasına rağmen yerlerine geçebilecek alternatiflerden çok daha liberal, anlayışlı ve
çoğulcu olduğunu; bu liderler yerine daha İslami yönetimlerin gelebileceği tehlikesini
savunmaktaydı.7
Oysa ki Suriye’de Esad yönetimi Bush döneminde “şer ekseni”nin bir parçası olarak
tanımlanmıştır.8 Kaddafi yönetimi sevilmemekle birlikte son dönemde Batı ile işbirliğine girmiş fakat bu bile onu hazin sondan kurtaramamıştır. Bu tutum farkı büyük ulus
devletlerin emperyal güç olma hevesi ışığında daha net anlaşılacaktır. İran’ın müttefik4
5
6
7
8
Robert Kagan, The Return of History and The End of Dreams, London: Atlantic Books.
Fareed Zakaria, s. 134; Lloyd C. Gardner, The Road to Tahrir Square, London, Saqi, 2011, s.9,10
Lloyd C. Gardner, a.g.e, s. 23-40; Fareed Zakaria, age, s. 132-141.
Fareed Zakaria, The Future of Freedom, New York, W.W. Norton & Co, 2004, s. 120.
Bush State of the Union Address, CNN.com, 29 Ocak 2002, http://edition.cnn.com/2002/ALLPOLITICS/01/29/bush.speech.txt/, US Expands Axis of Evil, BBC News, 6 Mayıs 2002,
http://news.bbc.co.uk/2/hi/1971852.stm, (Erişim 15 Kasım 2011.
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[61]
Dr. B. Senem Çevik-Ersaydı
leri konumundaki Libya ve Suriye’deki yönetim değişikliği, İran’ın köşeye sıkışması,
Rusya’nın bölgedeki etkisinin azalması ve ABD başta olmak üzere Batı’nın bölgedeki
artan nüfuzu ile sonuçlanmıştır.
Kaddafi liderliğindeki Libya demokratik bir yönetim olmamakla birlikte diğer Arap
ülkelerine göre refah içinde yaşamaktaydı.9 Libya özellikle son yıllarda İngiltere ve İtalya
başta olmak üzere Batı ülkeleri ile iyi ilişkiler içindeydi.10 Libya’nın 11 Eylül sonrası
teröre karşı duruşu Batı’nın takdirini görmüş, Kaddafi Libya’nın kaynaklarını Batı’ya
açmaya başlamıştı. Bunlar hazin sonu engelleyememiştir. Kaddafi’nin Libya’yı “özgürleştiren” saldırılarda hunharca katledildiği görüntülerin bir amacı da Libya’da Kaddafi
yönetimine olan desteği söndürmek, bölgedeki liderlere psikolojik baskı kurmak olabilir. Verilen mesaj benzeri bir olayın bölgedeki bir başka liderin de başına gelebileceğini
“korku” teması ile işlemektedir .
Libya’yı “özgürleştirme” ve “insani yardımın” ardında Libya’yı sisteme dahil ederek
9
Michael Chossudovsky, “Destroying a Country’s Standard of Living: What Libya Had Achieved, What Has Been
Destroyed”, Global Research, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=26686, 20 Eylül 2011,
(Erişim 5 Kasım 2011.
10 Tony Blair Libya’ya askeri eğitim, daha az riskli savunma stratejileri ve ekonomik ilişkileri geliştirme önerisinde
bulunmuştur. Blair and Qaddafi: Tony Blair’s Big Tent, The Economist, 25 Mart 2004,
http://www.economist.com/node/2545931, (Erişim 5 Kasım 2011) ; İngiltere’nin 2010 döneminde Libya ile 55
milyon dolarlık silah ve askeri anlaşması bulunmaktaydı. Reza Pankhurst, “Gaddafi, Imperialism and Western
Hypocrisy”, 22 Ekim 2011, http://www.foreignpolicyjournal.com/2011/10/22/gaddafi-imperialism-and-westernhypocrisy/, (Erişim 5 Kasım 2011.
[62]
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36
Arap Baharı’nın Rüzgarında Osmanlı Arayışı
enerji kaynaklarını kullanma, yeni bir saha açma yatmaktadır.11 Nitekim “isyancıların”
Kaddafi’yi öldürmesinden sonra İtalya ve Fransa ganimet bulmuşcasına yıktıkları ülkeyi yeniden inşa etmek için yarışa girmiştir. İngiltere Savunma Bakanı Yardımcısı Philip
Hammond Libya liderinin öldürülmesinden sonra İngiliz şirketlerine derhal Libya’ya
gidip ülkenin yeniden inşasında aktif yer almalarını önermiştir.12
Suriye’deki Esad yönetimi de baskıcı bir yönetimdir, fakat Bayreyn’den, Suudi
Arabistan’dan daha baskıcı olduğu söylenemez. Bu durum Bush’un şer ekseni tanımlaması bağlamında düşünülmelidir. Medyada Suriye protestolarında Esad yönetiminin
3000’e yakın sivili öldürdüğü iddia edilmektedir.13 Bu protestolar dünya medyasını
tekelinde bulunduran Batı medyası tarafından barışcıl hareketler olarak tanımlanmış;
ABD muhaliflere destek verdiğini açıklamıştır.
Suriye’deki Londra merkezli Adalet ve Kalkınma
İsrail’in kurulması,
Hareketi’ne ve Barada TV adlı televizyon kanalına $6.3
Arap dünyasında bir
milyon, fazladan bir 6 milyon dolar da muhalif gazeteciezilmişlik ve
lere 2006-2010 arasında dağıtılmıştır.14 Suriye’deki gelişaşağılanmışlığa yol
melerin bir özelliği de muhalefetin kısmen dışarıdan desaçarak Arap milli
tek görmesi ve karışıklıktan istifade yabancı güçleri ülkekimliğinde bir yaraya
ye müdahale etmek için provoke etmeleridir.15
dönüşmüştür.
Batı, Libya ve Suriye’de değişim, demokrasi ve insan hakları arayışında iken
Bahreyn’de ve Yemen’de Suudi Arabistan desteği ile ezilen muhalefeti görmezden gelmektedir. Aksine Suudi Arabistan’ın baskıcı yönetimi ABD tarafından 60 milyar dolarlık bir silah satış anlaşması ile ödüllendirilmiştir.16 Mübarek sonrası İngiltere Başbakanı
yanına sekiz silah sanayi -savunma firmasını alarak Mısır’da demokrasi turuna çıkmıştır.17
Batı’nın Libya ve Suriye’de iki yüzlü davrandığı aşikarken Ortadoğu emellerinin rafa
kaldırıldığını beklemek bir hayal olacaktır. Bölgedeki etkin güç ABD, Fransa ve
İngiltere, Suriye ve Libya’yı kendi ekonomik ve siyasal sistemine katmak istemektedir.
Türkiye de ya bu dönüşüm içinde Batı saflarında yer alarak ekonomik pastadan payını
alacaktır ya da etik gerekçelerle Batı’nın karşısında olacaktır. Türk dış politikasının karar
yapıcıları neticede Türkiye’nin reel, pragmatik bir anlayış benimsemesini uygun görerek
11 Iftekhar A. Khan, “The Lynching of Libya”, 3 Kasım 2011,
http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27441, (Erişim 16 Ekim 2011.
12 Libya’s Image ‘stained’ by Gaddafi Death-Hammond, 23 Ekim 2011, http://www.bbc.co.uk/news/uk-15420312,
(Erişim 16 Kasım 2011.
13 The Syrian Opposition Before and After The Outbreak of the 2011 Uprisings, http://www.gloriacenter.org/2011/10/the-syrian-opposition-before-and-after-the-outbreak-of-the-2011-uprising/, (Erişim 17 Kasım
2011.
14 US Admits Fuhnding Syrian Opposition, http://www.cbc.ca/news/world/story/2011/04/18/syria-united-statesbacking-wikileaks.html, (Erişim 17 Kasım 2011.
15 Bayram Sinkaya, İran Suriye İlişkileri ve Suriye’de Halk İsyanı, Ortadoğu Analiz, Cilt 3, Sayı 33, ss. 38- 48.
16 US Confirms $60 bn. Saudi Arms Deal, Al Jazeera, 20 Ekim 2010 http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2010/10/20101020173353178622.html, $60 bn US-Saudi Arms Deal Sends Message to Iran, CBS News,
21 October 2010,http://www.cbsnews.com/stories/2010/10/21/world/main6977941.shtml, (Erişim 16 Kasım
2011.
17 Prime Minister David Cameron Takes Arms Dealers to Egypt to Promote Democracy, 22 Şubat 2011)
http://www.dailymail.co.uk/news/article-1359316/Prime-Minister-David-Cameron-takes-arms-dealers-Egypt-promote-democracy.html, (Erişim 16 Kasım 2011)
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[63]
Dr. B. Senem Çevik-Ersaydı
kazananı belli olan tarafta açıkca yer almasını sağlamıştır. Bu politikaların doğruluğu
tartışılabilir olsa da, bunlara toplumun onay vermesi de önemlidir. Bu ikna sürecinde
Türk halkı Osmanlı rüzgarında savrularak belki de farkında olmadan Türkiye’nin etki
alanını genişletme hayallerine onay vermiştir.
Geçmişe Dönüş
Yüzyılların verdiği hantallık ve büyük güçlerin Ortadoğu’daki siyasi-ekonomik çıkarları nedeni ile Birinci Dünya Savaşı sonunda fiilen yıkılan Osmanlı İmparatorluğu görkemli tarihi ve hatırlattıkları ile Türk toplumunun tarihi belleğinde önemli bir yer tutmaktadır. İmparatorluğun hatırlanmak istenmeyen yönü
kaybedilen topraklar, savaşlar, Balkanlar ve Kafkaslar’dan
Mazlumun hakkını
büyük göçler ve neticede çöken bir imparatorluk, yıkım
savunan bir Erdoğan
içindeki halktır. Yine aynı dönemde, özellikle
imajı Arap belleğindeki
Osmanlı’nın gerileme döneminden itibaren Türkler ve
yüz yıllık makus talih
Müslüman dünyası Batı tarafından hor görülmüş,
algısı bağlamında
küçümsenmiş ve aşağılanmıştır. Yüzyılların getirdiği bu
panzehir etkisi
hor görülme duygusundan ancak Türk’ün Batı’nın bölgeyaratmaktadır.
sel emellerini kursağında bırakan bağımsızlık savaşı yani
Kurtuluş Savaşı sonunda kurtulabilmiştir.
Son dönem gelişmeleri, çevresindeki ülkeleri etki altına alabilecek bölgede sosyoekonomik olarak en güçlü ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. AKP’nin iktidara
gelmesi ile partinin dindar imajı gereği Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile yakınlık kurması, bir etki alanı oluşturması daha kolay olmuştur. Bu durum bir açıdan Türkiye’nin
kendi emperyal geçmişini de hatırlaması, bu geçmişi kucaklaması açısından önemlidir.
Son yıllarda Türkiye’nin Balkanlar ve Ortadoğu’daki artan etkisi başarılı bir kamu diplomasisi ve yumuşak güç stratejisinin ürünüdür. Ticaretin gelişmesi, Türk dizilerinin
ihraç edilmesi gibi faktörler bu gücü oluşturmaktadır.
Arap tarihi belleğinde 100 yıllık bir utanç, aşağılanma olan İsrail devletinin kurulması ve bunun son yıllarda Gazze ile sembolleşmesi de önemli diğer noktadır. AKP,
Arap halkının bu hassasiyetini iyi kavramış ve tam da Türkiye’nin yumuşak gücünün
artmaya başladığı dönemde Ortadoğu ülkelerinin Filistin konusundaki başarısızlığını
kendi başarısına dönüştürmüştür. İsrail’e karşı kafa tutuyor imajı, Filistin davasını her
kulvarda savunması ve dindar imajı Başbakan Erdoğan’ı Arap halkları gözünde karizmatik bir lider yapmaktadır. Bunun yansıması Erdoğan’ın Arap Baharı ülkelerini ziyaretinde açıkça görülmektedir.
Erdoğan’ın liderlik karizmasını olarak öne çıkması hem Filistin tutumu hem de mazlumun yanında olma imajı arttırmaktadır. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal anlamda
Ortadoğu’da giderek etkinleşmesi, bu paralelde Erdoğan’ı ve Türkiye’yi öne çıkarmakta;
ülkenin gelişmişliği ve Erdoğan’ın dindar imajı Türkiye’nin etki alanını arttırmaktadır.
Arap onurunu savunamamış Batıcı yönetimler yerine gerektiğinde Batı’ya kafa tutuyor
görüntüsü çizen, delikanlı imajı ile hem sert hem de şefkatli bir lider olarak algılanan
Erdoğan, Türkiye ile özdeşleştirilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’nin artan etkisi,
Alman Stern dergisinin Kasım sayısında “Turbo Devlet” olarak tanımlanmıştır.
[64]
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36
Arap Baharı’nın Rüzgarında Osmanlı Arayışı
Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisinin attığı şu son yılLiderleri Batı önünde
larda yeni-Osmanlıcılık sıklıkla gündeme getirilmiştir.
hor görülen, ekonomik
Türkiye, Batı tarafından devamlı dışlanırken AKP iktidarının dindar imajı ile hizmetleri öne çıkarması, tek hedekrizlerden kurtulamayan
fin Batı olmadığını, eski topraklara el uzatmak gerektiğibir Türkiye yerine lideri
ni belirtmesi yeni bir kapı açmıştır.18 Erdoğan’ın Arap
takdir gören bir Türkiye
ülkelerinde “İslam’ın kurtarıcısı”, “Mısır’da Allah’ın göntoplum psikolojisinde
derdiği melek” olarak anılması,19 Erdoğan nezdinde
yaraları sarmakta,
Türkiye’yi yüceltmiş ve başarı ihtiyacı içinde olan Türk
egoları şişirmektedir.
kimliğinde gurur kaynağı olmuştur. Liderleri Batı önünde hor görülen, ekonomik krizlerden kurtulamayan bir Türkiye yerine lideri takdir
gören bir Türkiye toplum psikolojisinde yaraları sarmakta, egoları şişirmektedir.
Ortadoğu’daki etki iç siyasette etkin olarak sunularak toplumun kendine güvenmesi,
eski emperyal geçmişi hatırlaması sağlanmaktadır. Elbette, Osmanlı geçmişi sürekliliğin
idraki açısından önemlidir. Ancak Arap ve Türk belleğinde Osmanlı’nın isyanlarla dolu
son yılları hakim olduğundan karşılıklı güven sorunsalı bulunmaktadır. Türkiye’nin yol
göstericiliği beğenilse de, ağabeylik yapması, Müslüman aleminin liderliğini üstlenmesi
Arap kimliği nezdinde kabul görmeyebilir. Türk kimliği Osmanlı gururunu yaşamak
isterken Arap kimliğinin Osmanlı himayesini hissetmek istemesi şüphelidir.
21. YÜZYIL
18 Bkz.Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik Ortadoğu, Cilt 4, Sayı 2,
2010, ss.9-21
19 http://www.haberpan.com/news/gods-patron-saint-the-savior-of-islam-erdogan-joyous-welcome-in-egypt
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[65]