Rapor 1

Transkript

Rapor 1
Rapor 1
Petroldeki fiyat kırılması, küresel ekonomik dengelerde 'yeniden
pozisyonlanma' anlamına geliyor. Bu tablonun Türkiye'nin yararına çalışacağı
beklentisi güçlendikçe, yatırım araçlarına yansımalarını dikkatle izleyeceğiz.
Yılın son ECB toplantısı ve ABD istihdam verisi yine favori başlıklar olacak

Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı OPEC'in 27 Kasım perşembe günü Viyana'da
'üretimi kısmama' kararı sonrasında, Batı Teksas Ham Petrolü'nün bir varilinin
66,15 doları, Brent Petrol'ün bir varilinin ise 70,15 doları gördüğü bir haftaya
başlıyoruz. Son bir ay içerisinde ons başına 1.200 doları test etmiş olan altın fiyatı
ise, petroldeki çözülmeye bağlı olarak 1.167 doların altına gerilemiş durumda.
Türkiye'nin dış ticaret dengesi dikkate alındığında, petrol fiyatlarındaki gerileme
orta vadede cari açığımızı 4-5 milyar dolar arasında azalma yönünde olumlu
etkileyecek bir gelişme. Petrol fiyatındaki çözülme bu tempoyla giderse, 2015 yıl
sonunda, Türkiye'nin cari açığına olumlu etki 6 milyar doları dahi geçebilir.

Nitekim, Rusya'nın petrol devi Rosneft'in Başkanı İgor Seçin, petrolün varil
fiyatının 60 dolar ya da daha altına düşmesini beklediklerini belirtiyor.
Bununla birlikte, söz konusu fiyat gerilemesinin 2015 yılının ortasını ya da yıl
sonunu bulması bekleniyor. OPEC zirvesi öncesi Viyana'da petrol üreticisi
ülkelerin temsilcileri ile görüştüğünü de hatırlatan Seçin, petrol fiyatlarının düşük
kalmaya devam etmesi durumunda, Rusya'nın bir kısım projeleri durdurarak
günlük üretim kapasitesini 200-300 bin varil düşürebileceğini vurguladı. ABD'nin
kaynaklarına bağlı olarak 2025 sonrası üretim kapasitesinde düşüş yaşayanacağı
öngörüsünde bulunan Seçin, söz konusu kriz durumunda, bir kısım şirketlerin
düşük fiyatlarla operasyonlarına devam edemeyeceğini, fiyat krizinin piyasanın
yeniden şekillenmesine neden olacağına işaret ediyor.

OPEC ülkeleri günlük 30 milyon varil üretimi devam etme kararı ala dursun,
üretimin artmasının fiyatların düşmesinde en önemli etken olduğunu
belirten Seçin, uzmanların 2017-2025 döneminde üretimin tavan yapacağını
düşündüklerini; 2025 sonrası ise üretimin düşmeye başlayacağını ifade
ediyor. Şu an için ABD'nin üretim artışının fiyatları düşürdüğünü vurgulayan
İgor Seçin, gelecekte üretim azalmasının da fiyatların yükselmesine neden
olacağı değerlendirmesinde de bulundu. Seçin'e göre, petrol piyasalarının
kartel tarzı bir organizasyon yerine; üretici, tüketici ve düzenleyicilerin dahil
olduğu bir konseye ihtiyacı var.

Küresel piyasa profesyonellerinin beklentileri, önümüzdeki dönemde talep zayıf
seyretmesine rağmen, arzın özellikle OPEC dışı ülkeler kaynaklı artmaya devam
edeceği yönünde. Uluslararası Enerji Ajansı'nın tahminleri, 2015 yılında talebin
günlük 1,1 milyon varil artması beklendiğine işaret ediyor. Bununla birlikte
talepteki bu artış, OPEC dışı üreticilerin günlük petrol üretimini 1,4 milyon varil
artırmaları ile fazlasıyla karşılanacak gibi gözükmekte. O halde, 27 Kasım'da
üretimi kısmama kararı almış olan OPEC, bir bakıma küresel petrol piyasasındaki
arz fazlasını da teyit etmiş oldu. Uzmanlar, petrol piyasasındaki söz konusu arz
görünümüne bağlı olarak, üretim kesintisine gitme kararının hiçbir taraf için
optimal olmadığını hatırlatıyorlar. Çünkü, kararı ilk veren taraf gelirdeki düşme
maliyetini üstlenmek durumunda kalabilir. Bu noktada, kimi uzmanlar, OPEC'in
son kararının ve üretimi günlük olarak 30 milyon varilde sürdürme
stratejisinin ABD'nin kaya petrolünün çöküşünü garantileyeceğini de iddia
ediyorlar.

Küresel petrol fiyatlarında haziran ayından bu yana gözlenen ve 116 dolara yakın
bir seviyeden, bugün 70 doların bile altını test ettiğimiz süreç, uluslararası
ekonomi çevrelerinde ve medyada 'Rusya'ya gözdağı verme' olarak
yorumlanmakta. Kendi mecrasında, bu tür bir yorumun haklı yönleri olabilir.
Ancak, petrol piyasası uzmanları ve üretici ülkeler, piyasada sınırlı ölçüde de olsa
bir petrol arz fazlası olduğunu da hatırlatıyorlar. Söz konusu fiyatın 65 dolara
kadar çekilmesinin dahi Rusya'yı ekonomik açıdan kısa vadede kolay kolay
sarsamayacak bir husus olduğunu da hatırlatalım.

Rusya'nın bütçe açığının milli gelire oranı 2012'de -0.22, 2013'de ise -0,5. Bu yıl
ise, -0,85 bekleniyor. Yani, AB bütçe açığı kriteri olan yüzde -3'ün çok altında.
Kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 14 bile değil. Bu oranın da AB
kriterlerine göre yüzde 60'ın altında olması gerekiyor. Rus Merkez Bankası'nın
uluslararası rezerv büyüklüğü ekim ayı itibariyle 430 milyar dolar. Bu nedenle,
Ukrayna Krizi'ne ve petrol fiyatlarındaki gerilemeye ciddi boyutlarda bir dış
borçlanma yükü ve ihtiyacı ile, ağır bir bütçe açığı sorunu ile yakalanmış bir
Rusya ile karşı karşıya değiliz.

Uluslararası finans kurumlarının analizleri, petrol fiyatları bir miktar daha
gerilese bile, Rusya'nın kamu borçlarının milli gelire oranının ancak
2025'lerde yüzde 70'lere çıkabileceğine işaret ediyor. Kaldı ki, büyümesini
sürdüren Dünya ekonomisinin enerji ihtiyaçları dikkate alındığında, petrol
ne kadar zaman daha 80 dolarların altına kalacak. Sonuç olarak, tüm 'algı
operasyonu'na rağmen, Rusya'nın burnunu sürtmek o kadar kolay
gözükmüyor.

OPEC'in bu derece hızla gerileyen petrol fiyatlarına rağmen, neden üretimi
'kısmama' kararı aldı diye sorgulanır ise, bunun en temel nedeni 'alanı
boşaltmamak'. Anlamı şu, siz bir marketin rafından, fiyatlar geriledi diye, malınızı
çekerseniz, boşalan rafı rakipler doldurur ve o rafı bir daha size asla vermezler.
Bu nedenle, önemli market zincirlerinde, bazen kardan ciddi fedakarlık ederek,
bazen de zararı göze alarak, firmalar o raftaki pozisyonlarını kaybetmemek için
mücadele ederler. Eğer, fiyatlar geriliyor diye, OPEC üyesi ülkeler üretimi
azaltırlar ise, onlar petrol piyasasından çekildikçe, ABD'nin bu alanı dolduracağını
ve bir daha küresel petrol piyasasında 'boşalttıkları' alanı elde edemeyeceklerini
biliyorlar. Bu nedenle, 'taktik savaşı'nda terse düşmeyip, üretimi azaltma kararı
almadılar. Rus yetkililer, petrol fiyatlarındaki gerilemenin geçici olduğunu ve
fiyatların orta vadede yeniden 85-90 dolar aralığına oturacağını ifade etmekteler.

Türkiye, 1 Aralık'ta (bugün) Rusya Devlet Başkanı Putin'i ağırlamaya
hazırlanırken, Rusya'nın Türkiye'den ROSATOM'a stratejik yatırımcı statüsünün
verilmesini talep edeceğine dair yorumlar ortalığa döküldü. Buna göre, Rusya'nın
ROSATOM'dan alınan vergilerin yüzde 2'ye indirilmesini isteyeceği konuşuluyor.
Türkiye ise, Rusya'nın yeni stratejik ortaklıklar teklif edeceği ve Cumhurbaşkanı
Erdoğan ile Putin arasında imzalanması beklenen anlaşmalar boyutunda,
doğalgaz fiyatının azaltılmasına yönelik bir jest de beklemekte. Bu noktada,
Rusya bir yandan komşularıyla stratejik ortaklıklarını yoğunlaştırmaya çalışırken,
gerileyen petrol fiyatlarına bağlı olarak, kendi ekonomisine yönelik algıyı
yönetmeye, bozulan algı nedeniyle değer kaybetmeyi sürdüren rubleyi de
dengelemeye çalışıyor.

Başta petrol ve ona dayalı olarak gerilen küresel altın fiyatları ve bu iki kritik
önemde emtiayı takip eden diğer emtia, yani tarım ve metal gibi hammadde
fiyatlarındaki gerileme Türkiye'nin enflasyonunu da olumlu yönde etkileyecek.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 3-4 yıldır iki hassasiyet konusu var;
birincisi fiyat istikrarı riski, yani enflasyon; diğeri ise finansal istikrar riski, yani cari
açık. Şimdi, küresel petrol fiyatlarındaki ve onu takip eden emtia fiyatlarındaki
gerilemenin, piyasa profesyonelleri ve küresel yatırımcılar açısından hem
enflasyon, hem de cari açık risklerinde belirgin bir iyileşmeye sebep olacağı
hissedilince, Türk hisse senedi ve Hazine kağıtlarına olan ilgi, hem Borsa İstanbul
100 Endeksi'ni 86 bin-87 bin puan aralığına taşıdı, hem de Hazine kağıtlarının 2.
el faizini yüzde 7,6-7,5 düzeyine getirdi. Söz konusu faiz oranı, temmuz 2013'den
beri ki en düşük oran.

Dolar-TL kuru ise, 2,22-2,18 TL bandına oturmak adına, önemli bir hamle
yapmış durumda. Petrol ve onu takip eden emtia fiyatlarındaki çözülme
devam eder ve küresel ölçekte enflasyon baskısı azalır ise, dünyanın önde
gelen merkez bankaları, 'dezenflasyon' sürecinin sağladığı rahatlamaya
bağlı olarak, genişletici para politikalarını 2015 yılının sonuna kadar
uzatabilirler. Bu da, Türkiye gibi yabancı kaynağa ihtiyacı olan ekonomilerin
bir süre daha hayli makul koşullarda dünyadan kaynak kullanmasını
sağlayacaktır. Bu noktada, TL'nin değerlenmesinin hızlanmamasına da
dikkat etmek gerekiyor. Çünkü, hızla değer kazanan TL dış ticaret hadlerini
de olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, TCMB'nin 28 Kasım cuma
akşamı açıkladığı kararla, 1 Aralık'tan (bugün) itibaren günlük dolar satım
ihalesi kotasyonunu 40 milyon dolardan 20 milyon dolara çekmesi gözden
kaçmamalı.

Türkiye olarak, küresel ölçekte süren bu sert rekabeti, bir anlamda 'savaşı' iyi
değerlendirmek adına, reformları hızlandırmak adına önemli bir imkan
yakaladığımızı söyleyebiliriz. 2015-2017 döneminde büyük ölçüde hayat bulması
planlanan 25 temel başlıkta yürütülecek ve bin 200 alt adımdan doluşan makro
ekonomik reform sürecinin anlamlı bir bölümünü hayata geçirmek adına, kendi
lehimize döndürmemiz gerekiyor. Petrol fiyatları, 2015 yılı içerisinde yeniden
normalleşmeye başladığında ve ABD Merkez Bankası FED için faiz artırım süreci
yaklaştığında, bizim taze reform adımlarının önemli bir bölümünü hayata geçirmiş
olmamız elimizi güçlendirecektir.

İlginçtir, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin yaşandığı ağustos ayında ve küresel
piyasaların hararetle ABD Merkez Bankası'nın 2015 yılının hayli erken bir
tarihinde para politikası faizini arttırabileceğini tartıştıkları eylül ayında,
Türkiye'den portföy amaçlı yabancı sermaye çıkışı yaşanmış. Buna göre, 110,3
milyon doları hisse senedinden, 865 milyon doları ise Hazine kağıtlarından
kaynaklanan çıkışa karşılık, 249,9 milyon dolarlık repo girişi ile ağustos ayında
725,4 milyon dolar net portföy çıkışı gerçekleşirken, eylül ayında bu rakam hisse
senedinde 409,3 milyon dolar, Hazine kağıtlarında 1 milyar 299 milyon dolar ve
repoda da 339,3 milyon dolar olmak üzere 2 milyar 48 milyon dolar çıkışa
ulaşmış. Buna karşılık, hisse senedine yatırım amaçlı olarak ekim ayında 398,6
milyon dolar, 21 Kasım tarihine kadar ise 175 milyon dolar para girmiş. Hazine
kağıtlarında ise, ekim ayında giren portföy yatırım amaçlı yabancı sermaye 880,4
milyon dolar iken, 21 Kasım'a kadar aynı rakam 3 hafta 586 milyon dolar olmuş.
Repo kanalından ise ekim ayında 659,7 milyon dolar, 21 Kasım'a kadar da 356
milyon dolar çıkmış.

24 ile 28 Kasım arası giren net sermayeyi gelecek hafta göreceğiz; ama,
petrol fiyatlarındaki gevşeme ve Fitch'den sonra, uluslararası
derecelendirme kuruluş S&P'nin de Türkiye'nin not ve görünümünü teyit
etmesi sonrasında, Borsa İstanbul 100 Endeksi, kasım ayında dünyanın en
çok yükselen üçüncü hisse senedi endeksi oldu. BIST 100 Endeksi, en son
Gezi Parkı olayları patlak vermezden hemen önce, 31 Mayıs 2013 cuma günü 85
bin 990 puan olan kapanışın üzerine çıkarak, 28 Kasım cuma gününü 86 bin
168,66 puandan tamamladı. BIST 100, özellikle OPEC'in üretim kotasını sabit
bırakma kararının ardından petrol fiyatlarında yaşanan sert düşüşün cari açık ve
enflasyonda bir rahatlama sağlayacağı beklentisiyle, kasım ayı genelinde yüzde
7.59 yükseldi.

Böylece, dünya genelinde önemli 93 borsa arasında en fazla yükseliş kaydeden
üçüncü hisse senedi endeksi oldu. Ayı zirvede tamamlayan endeks ise yüzde
14.25 artış sağlayan Şanghay SE Bileşik Endeksi oldu. Yabancı ve yerli finans
kurumları tarafından hazırlanan raporlar, ham petrol fiyatlarındaki düşüşün
Türkiye'nin yıllıklandırılmış manşet enflasyonu üzerinde 0,8 puan ile 1,1
puan arasında bir iyileşmeye sebep olacağını, cari açıkta da 4,5-5 milyar
dolarlık bir iyileşmenin beklendiğine işaret ediyor. Bu noktada, TL'nin
değerinin döviz kurları karşısında sabitlenmesi de, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası'nın elini enflasyonla mücadele boyutunda güçlendirecek.

Düşen petrol fiyatlarının ulaştırma sektöründe yer alan şirketlerin maliyetlerini
azaltacağı ve kar marjlarını olumlu yönde etkileyeceği beklentisi, Borsa
İstanbul'da işlem gören ulaştırma hisselerine talebi artırdı. Borsa İstanbul'da işlem
gören paylardan hesaplanan sektörler içinde, son bir ayda yatırımcısına en fazla
kazandıran ulaştırma sektörü oldu. Ulaştırma sektörü bir aylık dönemde yüzde
24,69 artış kaydederek yatırımcısına en fazla kazandıran sektör oldu.
OPEC'in perşembe günü petrol üretim seviyesini koruma kararı almasının
ardından, "ulaştırma" sektörü hisseleri, haftanın son işlem günü olan,
sadece 28 Kasım cuma günü bile, yüzde 6,36 ile en fazla değerlenen sektör
endeksi oldu. Ulaştırma sektörü endeksinin içinde yer alan Türk Hava Yolları
ve Pegasus hisseleri de bu dönemde yatırımcısına en fazla kazanç sağlayan
hisseler arasında yer aldı. Türk Hava Yolları hisseleri son bir aylık dönemde
yüzde 27,39, Pegasus hisseleri de yüzde 17,18 kazanç sağladı.

Şanghay SE Bileşik Endeksi'ndeki yükseliş ise Çin'in 2012'den bu yana ilk kez
faiz indirimi yapması ve 1990'dan bu yana en düşük büyümeye yaklaşan
ekonomiyi desteklemek için daha ileri adımların atılmasının beklenmesi ile
açıklanıyor. Endeksteki yükselişin bir diğer nedeninin de, Şanghay ile Hong Kong
borsaları arasındaki bağlantının 17 Kasım'da hayata geçmesi olduğu belirtiliyor.
Yabancı yatırımcılar bu bağlantı sayesinde Çin’in 4.2 trilyon dolarlık hisse senedi
piyasasına erişim sağlamaya başlamıştı. Kasım'da dünyada en çok yükselen
ikinci hisse senedi endeksi ise yüzde 7.85'lik kazanç ile Mısır'ın EGX 30 Endeksi
oldu.

Petrol fiyatlarındaki gerilemeye bağlı olarak da gevşeyen altın fiyatlarını
toparlayacak ve yeniden altının ons fiyatının yükselmesine sebep olabilecek
referandumdan ise, 'hayır' çıktı. İsviçre Merkez Bankası'nın altın rezervlerini tüm
rezervlerinin yüzde 20 seviyesinde tutmasını öneren teklif için, İsviçre'deki
referandumda halkın yüzde 76'sı ret oyu kullandı. Referanduma 'evet' oyu
çıksaydı İsviçre 5 yıl içinde dünya yıllık üretiminin yarısından fazlası oranında altın
almak durumunda olacaktı. Bu da küresel altın fiyatlarını uçuracaktı. İsviçre
merkez bankası referandum sonucu olumlu olsaydı 5 yıl içinde 1600 ton altın
alacaktı. Yılda altın üretiminin ortalama 2.700 ton olduğu düşünülürse rakamın
büyüklüğünün küresel altın fiyatlarını nasıl yukarı çekeceği anlaşılabilir.

İsviçre Halk Partisi tarafından sunulan teklife İsviçre hükümeti, İsviçre Merkez
Bankası ve birçok siyasi parti karşı çıkıyor. İsviçre Maliye Bakanı Eveline WidmerSchlumpf, Merkez Bankası'nın bin 40 ton altın ile gereğinden fazla altını olduğunu
ve teklifi destekleyenlerin istikrarsız ve riskli bir metal olan altını olduğundan daha
önemli gösterdiğini söylemişti. İsviçre'nin sahip olduğu altın rezervinin yaklaşık
yüzde 70'inin ülke içinde, yüzde 20'sinin ülke dışındaki bankalarda ve yüzde
10'unun İngiltere ve Kanada merkez bankalarında tutulduğu belirtiliyor.
Referandumdan "evet" oyu çıksaydı, İsviçre'nin yurt dışındaki altın rezervlerinin
de ülkeye getirilmesi gerekecekti.

Petrol fiyatlarındaki gerileme sonrası, gözler bir kez daha Rusya'ya dönmüş
durumda. Ukrayna Krizi nedeniyle ambargo uygulanan Rusya'nın para birimi
Ruble değer kaybederken, bir darbe de petrol fiyatlarındaki gerilemeden geldi.
Ruble, 28 Kasım cuma günü hem dolar hem de euroya karşı “tarihi düşüş” yaşadı.
Dolar, bankalar arası piyasada ilk kez 50 rubleyi, euro ise 62 rubeyli aştı.
Piyasalarda bu hareketlilik yaşanırken, rubleyi serbest dalgalanmaya bırakan
Rusya Merkez Bankası’nın önemli bir müdahalesi olmadı. 28 kasım için, Merkez
Bankası resmi kuru dolar için 49,32 ruble, Euro için 61,41 ruble olarak açıkmıştı.
Ruble böylece yıl içinde dolara karşı 32'den 50 rubleye kadar düşmüş oldu.

Ekonomi Bakanı Aleksey Ulyukayev 28 Kasım cuma gecesi yaptığı açıklamada,
petrol ve rubledeki düşüşün “panik nedeni olmaması gerektiğini” söyledi. Rusya
Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina'ya göre ise, banka, gelecek yılın ikinci
yarısından başlayarak, para politikasını gevşetebilir. Nabiullina, tüketici fiyatlarının
gelecek yılın ikinci çeyreğinden itibaren yavaşlamaya hazırlandığını belirtti. Rus
Merkez Bankası yetkilileri, uluslararası finans kurumlarının ekonomistlerini
şaşırtarak, gösterge faizi yüzde 8'den yüzde 9.5'e yükseltmişti. Nabiullina,
rubledeki satışlar ve yaptırımlara misillemelerin desteği ile üç yılın en yüksek
seviyesine çıkan enflasyonu kontrol altına alabilmek için yüksek borçlanma
maliyetlerini kullandıklarını belirtiyor.

Rusya para birimi bu yıl, petrol fiyatlarının son dört yılın en düşük seviyesine
inmesi ve ABD ve müttefiklerinin Ukrayna'daki anlaşmazlıklardan dolayı ilave
yaptırımlara gitmesinin etkisi ile yüzde 30'a yakın değer kaybetti. Nabiullina, 26
Kasım çarşamba günü Rusya parlamentosunun üst meclisinde yaptığı
konuşmada, "Enflasyon ve enflasyon bekleyişleri, yavaşlamakta olduklarını
gösterir göstermez, para politikasını gevşetmeye hazır olacağız" dedi ve
"Tahminlerimize göre, bu, gelecek yılın ikinci yarısında mümkün olacak" şeklinde
görüş bildirmişti.

Bu arada, Türk hane halkı ve reel sektör de, dolar-TL kurundaki yumuşamayı,
döviz mevduatı toplamak için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Nisan ayında 151,3
milyar dolara çıkan bankalardaki yabancı para mevduatı toplamı, haziran ayında
143 milyar dolara kadar inmişti. Temmuz ayında tekrar döviz satın almaya
başlayan halk ve işletmelerin etkisi ile, ağustos ayında döviz mevduatı toplamı
tekrar 149,4 milyar dolara çıktı. Eylül ayında kısmi bozdurma ile, rakam 146,2
milyar dolara gerilemiş olsa da, ekim ayı sonunda döviz mevduatı toplamı önce
152,7 milyar dolara, ardından 21 Kasım itibariyle 152,9 milyar dolara gelmiş
durumda. 28 Kasım'da da eğer tablo değişmemiş ise, bu durum, ay sonu veya yıl
sonu kapanışları karşılaştırıldığında, döviz mevduatı toplamının geldiği en yüksek
seviyeye işaret ediyor. Bunun anlamı, Fitch, IMF ve S&P'nin rapor ve
değerlendirmelerinde öne çıkan 'reel sektör ve şirketlerin döviz açık pozisyonu
Türk ekonomisi için büyük risk' ifadelerine karşı, reel sektörün de önlem aldığına
işaret etmekte.

Bu arada Dolar Endeksi de, yeni haftaya 88,45 puanı test ederek, son 52
haftanın en yüksek değerini test ettikten sonra, 88,27 puana gevşeyerek
başlıyor. Dolar Endeksi, bu seviyeyi kırar ve 90 puana ilerler ise, dolardaki
değer kazancı, ABD'li şirketlerin de ihracat çabalarını zorlaştırabilir. Bu
arada, Şükran Günü ile başlayıp, yılbaşı alışverişine kadar süren alışveriş
çılgınlığı dönemi de 'kara cuma' ile başladı. Şükran Günü'nden bir sonraki gün,
yani cuma günü başlayan alışveriş çılgınlığı için, Amerika Ulusal Perakendeciler
Federasyonu, Noel öncesi alışverişin bu yıl yüzde 4,1 artışla 617 milyar dolar
düzeyinde olmasını beklediklerini açıkladı. Artış 2011’den bu yana kaydedilen en
büyük oran. Amerika’nın en büyük internet alışveriş sitesi Amazon.com da Kara
Cuma satışlarına Perşembe’den başlattı.

Amerikalı tüketiciler, indirimli alışverişlerin tüm ülkeye yayıldığı "Kara Cuma"
olarak adlandırılan günde yaklaşık 9,1 milyar dolar harcadı. Merkezi Şikago'da
bulunan uluslararası araştırma şirketi ShopperTrak'ın verilerine göre, Amerikalılar
yılın en büyük indirimlerinin uygulandığı "Kara Cuma"da mağazalardan 9,1 milyar
dolarlık alışveriş yaptı. Geçen yıl yaklaşık 9,8 milyar dolar olarak belirlenen "Kara
Cuma" hasılasının bu yıl düzelen ekonomiyle yüzde 3,8 artış göstererek, 10
milyarın üzerine çıkması bekleniyordu.

ShopperTrak'ın kurucusu Bill Martin, satış verilerinin sadece mağazalarda yapılan
alışverişleri kapsadığının altını çizerken, birçok tüketicinin uzun sıralarda
beklemek yerine çevrim içi (on line) sipariş verdiğini hatırlatarak, rakamların
tüketici talebinde düşüş olduğu şeklinde yorumlanmaması gerektiğini savundu.
Beklentinin altında kalan mağaza satışlarının tüketicilerin alışveriş
alışkanlıklarında yaşanan değişimi yansıttığını belirten Martin, mağazaların cuma
sabahı yerine perşembe akşamından açılmasının da "Kara Cuma" hasılasını
etkilediğini ifade etti.

ABD'de birçok perakende zinciri önceki yıllarda yaşanan arbedeler ve meydana
gelen can kayıpları nedeniyle açılış saatlerini cuma sabahı yerine perşembe
akşamına çekmişti. ShopperTrak'ın verileri, "Şükran Günü"nde yapılan
harcamaların geçen seneye kıyasla, yüzde 24 artarak 3,2 milyar dolara çıktığını
ortaya koydu. "Şükran Günü" ve "Kara Cuma"da yapılan alışverişlerin toplamı
böylece yaklaşık 12 milyar 300 milyon dolara ulaşmış oldu. Ancak bu rakam da
geçen senenin aynı döneminde elde edilen 12 milyar 350 milyon dolarlık satış
hasılasının gerisinde kaldı.

Öte yandan, ABD Ulusal Perakende Federasyonunun (NRF) verilerine göre,
yaklaşık 1 ay sürecek alışveriş sezonunun "Kara Cuma" ile başlayan ve "Siber
Pazartesi" ile son bulan ilk dört günlük döneminde 134 milyon civarında Amerikalı
yaklaşık 51 milyar dolar tutarında alışveriş yaptı. NRF, yapılan alışverişlerin yüzde
26,2'sinin çevrim içi gerçekleştirildiğine işaret ederken, en çok rağbet gören ürün
kategorilerini giyim, oyuncak ve elektronik eşya olarak sıraladı.

2004'den itibaren Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası'nın (TCMB) ortak çalışması ile yayınlanmaya başlanmış olan Tüketici
Güven Endeksi, 2006 yılı mayıs ayındaki Danıştay saldırısı ve ardından patlak
veren orta şiddette bir küresel finans krizinin yurtiçi piyasalarda döviz kurlarını ve
faizleri oynatmasından bu yana 100 puanın altında. Tüketici Güven Endeksi'nde
100 puanın altı ekonomiye duyulan güvenin azaldığını gösteriyor. Endeks 100
puandan ne kadar geriler ise, o kadar sıkıntı var, demektir.

Tüketici güveni en dip noktayı, 2008 küresel krizinin çıktığı kasım ve aralık
aylarında 70 puanın dahi altına kadar gerileyerek gösterdi ve 2011 yılı haziran
ayında, AK Parti'nin genel seçimlerden başarıyla çıktığı tarihte, 96,42 puan ile,
2007 yılı eylül ayından bu yana ki en yüksek değerine ulaştı. Ama, sonrasında
düşüş başladı ve geçtiğimiz ekim ayında Tüketici güveni tekrar 70,3 puana geri
geldi. İlginçtir, makro ekonomik göstergeler daha iyi durumda olmasına rağmen,
Türk halkı Türk ekonomisine 2008 küresel krizinin çıktığı günlerdeki kadar
güveniyor; veya güvenmiyor. Ekonomi Yönetimi'nin ve biz akademisyenlerin
bunun detaylı analizini yapmamız gerekmekte.

Küresel krizin etkilerinden en hızlı kurtulan ve söz konusu kriz döneminde ciddi
yeni istihdam imkanı oluşturabilmiş bir Türk ekonomisinde, Türk halkı önümüzdeki
12 ay için Türk ekonomisiyle ilgili endişelerinin arttığına, işsizlik ile ilgili
endişelerinin arttığına, maddi durum ile ilgili olarak da endişelerinin arttığına işaret
ediyorsa, bu durumda, hem iç, hem de dış, bölgesel siyasi gelişmelerin, sıcak
çatışma ve gerginliklerin hane halkının ekonomik endişelerini tetiklediği
belirtilebilir. Elbette, bu endişeler gerçekleşecek diyen de yok, riskin hissedildiği
kadar yüksek olduğunu söyleyen de. Ancak, Türk hane halkının ortaya koyduğu
söz konusu endişeler iyi yönetilemez ise, risk algısını azaltacak tedbirler
alınamazsa, artan risk algısı, risklerin gerçekleşmesi ihtimalini de güçlendirir.

Bir başka tuhaf konu ise, tüketici güveni bu derece kırılgan iken, Türk reel
sektörünün nasıl daha moralli olduğu? Ha, bu arada iyi ki reel sektör daha moralli.
Çünkü, tüketici güven endeksindeki moralsizlik reel sektörde de olsa, ilk karşı
karşıya kalacağımız sosyo-ekonomik sıkıntı işsizliğin çok artması olurdu.
TCMB'nin Reel Kesim Güven Endeksi, bunca zorlu iç ve dış gündeme rağmen,
hala 102,7 puan düzeyinde. Yani, reel sektör iç ve dış ekonomi-politik gündeme
daha iyi göğüs geriyor.

Gelen sipariş miktarından memnun değil, ama önümüzdeki üç ay için hem üretim,
hem istihdam, hem de ihracatını aynı düzeyde korumak ve arttırmak adına
umutlu. Makine ve fabrika yatırım iştahı sürüyor ve genel gidişatı, sınırda da olsa,
iyi görüyor. Ama, endeksin ekim ayına göre 4,2 puan gerilemesi, onun da 'dişlerini
sıktığını' gösteriyor. Açıkçası, reel sektörün halen yatırım yapma ve istihdamını
arttırma iştahı, Türk ekonomisi için bir umut ve avantaj. Ancak, reel sektör de
heyecanını kaybeder ise, beklediğimizden daha zor bir 2015 yılı geçirebiliriz.

Bu nedenle, Türk Ekonomi Yönetimi, 2012 yılından bu yana, reel sektöre 'ayağını
yorganına göre uzat' mesajı veriyor; bankacılık sektörünün reel sektöre açtığı
kredi hacmindeki hacmi yüzde 15 ile sınırlamaya çalışıyor. TCMB Başkanı
Başçı'nın ifadesi ile, reel sektörün iş planlarıyla uyumlu, riskleri de bir gözeten
borçlanma stratejisine gitmesi gerekiyor. Türk hane halkının da geliriyle orantılı
borçlanması gerekmekte. Başkan Başçı, 'basiretli borçlanma' konusunda
bilinçlendirmenin artması için, finans okuryazarlığın yaygınlaştırılmasını da
önermekte. Reel sektör eğer basiretli borçlanır ve Türk bankacılık sektörü de
mevduat artışı ölçüsünde kredi kullandırır ise, dünyadan aşırı miktarda yabancı
kaynak çekmeden ve hayli tehlikeli bir tasarruf açığı sorunu oluşturmadan,
Türkiye bu süreci yönetebilir.

Evvelsi günkü Bakanlar Kurulu sunumunda, Başkan Erdem Başçı, bu süreci
'faydalı döngü' ifadesi ile, basiretli borçlanmanın düşük faiz ve risk primi anlamına
geleceği noktasında da vurguluyor. Faydalı döngü de, beraberinde güçlü ve
sürdürülebilir büyüme, dengeli gelir dağılımı ve istihdam getirmekte. Sözün özü,
2014 yılında yüzde 3 civarında büyüyeceği beklenen Türk ekonomisi, 2015 yılı
için de yüzde 3,5-4 civarında bir büyüme ile, 'Faydalı Döngü'yü perçinlemeye
çalışacak. Ama, bu arada, Türk halkının tüketici güveni nasıl yükseltilebilir, buna
da vakit kaybetmeden zihin yormamız gerekiyor.
Rapor 2
300 binin üzerinde artan ABD tarım dışı istihdamı, küresel piyasalardaki
denklemi alt üst etti. Türkiye'nin ticaret ve finans kanalı Avrupa
coğrafyasından gelen bilgiler sıkıntılı. Türk halkının döviz mevduatına olan
ilgisi ise, 'kurların yükseleceği' beklentisinin hayli kuvvetli olduğuna işaret
ediyor

ABD Çalışma Bakanlığının 5 Aralık cuma günü açıkladığı tarım dışı istihdam ve
işsizlik verileriyle birlikte, küresel piyasalarda tüm denklem bozuldu. Piyasa
profesyonelleri ve finans kurumlarının ekonomistleri ortalama 230 bin kişilik
bir istihdam artışı beklerken, kasım ayında tarım dışı istihdamın 321 bin kişi
arttığı açıklandı. İşsizlik oranı ise, beklendiği gibi, yüzde 5,8 açıklanarak, son
6 yılın en düşük seviyesini korudu. Verinin açıklanması ile birlikte, Dolar
Endeksi ciddi bir sıçrama gösterdi. Hatırlayalım, kasım ayının son iş günü, halen
son 5 yılda gördüğü işlem günü içi en yüksek seviye olan 88,705 puanı, kapanış
değeri olarak da 88,405 puanı geçemeyen bir Dolar Endeksi söz konusuydu.

Dolar Endeksi, 1-5 Aralık haftasına düşüş ile başlasa da, önce çarşamba 89
puana dayandı, ardından perşembe günü 88,704 puanla kapandı ve 5 Aralık
cuma günü tarım dışı istihdam verisi ile birlikte, gün içi en düşük 88,615
puanı görebilmiş iken, 89,334 puanla haftayı kapattı. Dolar Endeksi'nin
sıçraması ile birlikte, dolar-TL kuru 2,2365 TL seviyesindeyken, bir ara
2,2654 TL'yi de gördü ve 2,2606 TL'den haftayı kapattı. Euro-dolar paritesi de,
haftaya 1,2453 dolardan başlamış ve perşembe günü ile cuma açılıştan itibaren
1,24'ün hemen altında hareket etmesine rağmen, 1,2271 dolara kadar geriledi ve
5 Aralık cuma gününü, yani haftayı 1,2283 dolarla kapattı. Parite, yeni haftaya
1,23 doların üstüne çıkma mücadelesi ile başlamışken, dolar-TL kuru de 2,26
TL'nin altına sarkmaya çalışıyor.

Kasım ayının son haftasından itibaren açıklanan ABD verileri, iki çeyrek üst üste
yüzde 3,9 düzeyinde gelen büyüme verileri başta olmak üzere, ABD
ekonomisindeki hareketlenmenin piyasa beklentilerinin üzerinde seyrettiğine
işaret ediyordu. Açıklanan her olumlu veri, ABD Merkez Bankası'nın (FED)
2015 yılı içerisinde gerçekleştirmesi neredeyse kesin gibi gözüken faiz
artırım kararını erkene çekeceği beklentisini güçlendiriyor. ABD Başkanı
Obama ise, Amerikan ekonomisinin 2014'ün başından bu yana 2,65 milyon kişiye
iş imkanı yarattığı belirtirken, bunun 1990'dan bu yana en büyük istihdam artışı
olduğunu vurguladı. Amerikan şirketlerinin kasım ayında, 300 binin üzerinde
insana iş imkanı yaratması ile birlikte, 1990'lı yıllardan bu yana kaydedilen en
hızlı istihdam artışının devamının sağlandığını hatırlatan Başkan Obama,
ülke ekonomisinin son 57 ayda ise toplam 10,9 milyon kişiye istihdam
yarattığının altını çizdi. Obama, ayrıca işçi ücretlerinin de artmakta olduğuna
dikkati çekerek, bunun milyonlarca Amerikalıyı memnun edici bir gelişme
olduğunu da belirtti.

Piyasa profesyonelleri ve finans kurumlarının ekonomistleri, beklentilerin çok
üzerinde gelen istihdam verisinin ardından, FED'in 2015 yılında faiz oranlarının
artırılması için piyasaları hazırlama çabalarına hız vereceği değerlendirmesini
dillendirmeye başladılar. Societe Generale'in New York ofisinden kıdemli ABD
ekonomisti Brian Jones, haziran ayında bir artırım gerçekleşecekse, FED'in
şartları buna göre hazırlanması gerektiğini vurguladı. Ekonomistler, FED
yetkililerinin para politikasının belirli bir tarih yerine stabil bir enflasyon ve tam
istihdam hedeflerine ulaşmadaki sürece bağlı olduğunu vurgulayacağını ifade
ediyor. Söz konusu vurgunun yapılmasının arkasında bir sebep yattığı da dile
getiriliyor. Eğer, piyasa beklentileri FED'in yönelimi ile paralel olmaz ise, ABD
Merkez Bankası'nın tahvil faizlerinde istenmeyen bir yükseliş riskini göze almak
zorunda kalabileceğini de hatırlatıyorlar.

New York'ta bulunan Renaissance Macro Research ABD Ekonomisi
yöneticisi Neil Dutta, "Piyasalar, ekonomik veri nasıl olursa olsun, FED'in
2015 yılı sonuna doğru harekete geçeceği fikrini benimsemiş görünüyor"
diye konuştu. Dutta, piyasa beklentilerinin aksine, FED'in ilk faiz yükselişini
Mart veya Haziran ayında gerçekleştireceği tahmininde bulunuyor. Cleveland
FED Başkanı Loretta Mester ise, "İstihdam verisi güçlü geldi. Ekonominin gelişme
göstermeye devam etmesi ile birlikte 2015 yılı içerisinde bir zamanda faiz artırımı
yapılacağını düşünüyorum" dedi. İstihdam verisinin açıklanması sonrasında faiz
artırımlarının zamanı ve hızına yönelik FED tahminleri ve piyasa beklentileri
arasındaki fark hafif bir daralma göstermiş durumda.

Türk kökenli olan ABD'nin tanınmış ekonomistlerinden Prof. Nouriel Roubini,
uluslararası ekonomi ve finans haber ajansı Bloomberg'e yaptığı
değerlendirmede, ABD ekonomisinin diğer gelişmiş ülkelere göre daha iyi
performans gösterdiğini ifade ederek, faiz artışına ilişkin beklentisini, FED'in,
enflasyona rağmen, gelecek yılın ortasına doğru faiz artışına
başlayabileceği yönünde paylaştı. "Kriz Kahini" olarak da adlandırılan Roubini,
Avrupa, Japonya ve gelişen ülkelerin ABD'nin büyümesinde etkili olacağını
savundu. Roubini, ABD'de büyümenin gelecek yıl yüzde 3'e yakın
olabileceğini öngördü.

Roubini'nin sözleri, cuma gününden bu yana alevlenen şu tartışmayı da
beraberinde getiriyor; ABD'de petrol fiyatlarındaki gerilemenin, ABD hane
halkının bütçesindeki akaryakıt masrafından 400 dolarlık bir tasarrufa dahi
sebep olabileceği değerlendiriliyor. Bu durumda, ABD ekonomisinde iç
talep beklenenden daha hızlı bir canlanma sürecine bile girebilir. Bu arada,
enerji fiyatlarındaki gerileme ise, ABD'de enflasyonun yüzde 2 düzeyinin uzağında
kalmasına da sebep olabilir. Bu durumda, yıllık enflasyon yüzde 2'yi zorlamadığı
müddetçe, FED'in faiz artırımında aceleci davranmayacağını ifade eden
ekonomistler olduğu gibi, Roubini'nin yukarıda yer alan ifadeleri doğrultusunda,
enflasyon yükselmese de, FED'in hızla ısınan ABD ekonomisinin makro dengeleri
açısından, FED'in en geç yıl ortasında faiz artırımı sürecine gireceğini ifade eden
ekonomistler de söz konusu. Eğer, Roubini'nin görüşüne benzer görüşler ağır
basarsa, FED'den gelen sinyaller de böyle bir gelişmeye işaret ederse,
Türkiye gibi, uluslararası kurum ve derecelendirme kuruluşları nezdinde,
makro ekonomik kırılganlıkları sürekli gündeme getirilen ekonomiler için,
2015 zorlu bir yıl olacak.

Nitekim, geçtiğimiz hafta detayları paylaşılan Uluslararası Para Fonu'nun (IMF)
Türkiye Raporu incelendiğinde, IMF'den Türk ekonomisi için 'resesyon' uyarısı
gelmiş olması dikkat çekiyor. IMF, Türkiye'de ekonomi politikalarında bir
değişiklik olmaması durumunda, orta vadeli ekonomik performansın yakın
geçmişten daha zayıf olacağı tahmininde bulunmuş durumda. Türkiye'nin
düşük iç tasarrufları ve rekabetle ilgili sınırlılıklarının yatırım ve ihracatı
sınırladığını belirten IMF, mevcut politikalar ve ulusal tasarruf oranlarıyla orta
vadeli yıllık büyüme oranını yüzde 3.2'ye revize etti. Türkiye için IMF uzman
görüşleri, Türk yetkililerin buna cevapları ile, IV. Madde Konsültasyon Raporu
hakkında değerlendirmelerin yer aldığı raporda, Türkiye'de özel tüketim ve yatırım
zayıflarken kamu harcamaları ve net ihracatın sürüklediği büyümenin 2014'ün ilk
yarısında yıllık yüzde 2.7'ye gerilediği belirtildi.

Raporda bu yıl ve gelecek yıl için yüzde 3 büyüme öngörülürken, azalan dış
açığın büyük ölçüde dönemsel faktörlere ve net altın ithalatının bir kerelik etkisine
bağlı olduğu belirtildi. IMF uzmanları özel yatırımların uzun seçim dönemi sonuna
kadar baskılanmış kalacağını belirtirken "Bununla birlikte dengesizlikler önemli
olacak. Erken parasal gevşeme, liranın değer kaybı ve gıda fiyatları enflasyonu
yıllık enflasyonu, hedefin 5 puan üzerinde yüzde 9'a çıkaracak. Ve değişmeyen
politikalarla, enflasyonun gelecek yıl da hedefe çekilmeyeceği bekleniyor. 2015'te
GSYH bir kez daha iç talebe dönerken cari işlemler açığının bu yılki yüzde
5.75 düzeyinden yüzde 6'ya çıkması öngörülüyor" denildi.

Raporda "Politikalarda bir değişiklik olmazsa orta vadeli ekonomik performansın
yakın geçmişten daha zayıf olacağı tahmin ediliyor. Türkiye'nin düşük iç
tasarrufları ve rekabetle ilgili sınırlılıkları yatırım ve ihracatı sınırlıyor. Böylece
uzmanlar mevcut politikalar ve ulusal tasarruf oranlarıyla yıllık orta vadeli yıllık
büyüme oranını yüzde 3.2'ye revize etti. Daha düşük büyüme oranının enflasyonu
sınırlaması ve cari işlemler hesabını kötüleştirmesi bekleniyor, ancak her ikisi de
yaklaşık yüzde 6'larda kalacak. Kırılganlıkta artış öngörülmese de yatırımcıların
büyük dış açığa finanse etme isteklerinin süreceğini varsayıyor" denildi.

Türk yetkililerin IMF uzmanlarının görüşünü büyük ölçüde paylaştıkları, 2014 için
özgün resmi büyüme tahminleri üzerindeki aşağı yönlü risklerle, enflasyonun
hedefin üzerinde gerçekleşeceğini kabul ettikleri belirten raporda "Ancak yetkililer,
iç talebin daha büyük bir rol oynayacağını bekledikleri 2015 için büyümede yüzde
4 dolayında bir hızlanma öngörüyor. Reel döviz kurunun bir dengeye
yaklaşacağına inanıyor, dış dengedeki iyileşmenin artan net ihracatla süreceği
yargısında bulunuyorlar. Yetkililer orta vadede ekonominin yatırım ve ihracata
doğru yeniden dengelenmesinin büyümede bir trend düşüşünden sakınmak için
gerekli olduğunu kabul ediyor. Ancak reform programlarının bu hedefi başarmak
için yeterli olacağına inanıyor" denildi.

IMF uzmanlarına göre, Türkiye'nin sermaye akışlarında terse dönüş ana risk
olarak kalıyor. Gelişmiş ekonomilerde para politikasının normalleşmesi ya da
yükselen ekonomilerdeki büyüme tahminlerine ilişkin beklentilerde değişiklik,
sermaye akışlarında bir azalma ya da ekstrem durumlarda ani bir duruşa yol
açabilir. Akışlarda ani azalış dış açığı kapatmada büyük sıkışmayla sonuçlanabilir
ve bir resesyona yol açabilir. Dengesizlikler büyük kalır ve ekonominin
sunduğu tamponlar eksilirken, etki 2009 resesyonundan daha vurgulu
olabilir. Bu ortamda büyümeyi korumaya yönelik gevşek makroekonomik
politikalar riskleri artırır. Ve hatta sermaye akışlarında çalkantıya ilişkin
kırılganlıkların önemli kalacağı bir dönemde, dış dengesizliklerle ilgili son
tedrici düzenlemeler sürerse, büyük dış finansman gereksiniminde anlamlı
bir azalış birkaç yıl alır.

Türk ekonomisi için diğer riskler, Avrupa'da daha yavaş bir büyüme,
jeopolitik sorunlar ve politika çerçevesinin gücü merkezinde birleşiyor.
Avrupa'da beklenenden düşük büyüme Türkiye'nin ana ihracat piyasasında talebi
yaralar. Suriye ve Irak'taki çatışmaların Türkiye'ye ekonomik yayılımı ihracatı
negatif etkiledi. Ukrayna ve Rusya arasındaki gerginliğin etkileri şimdiye kadar
sınırlı kaldı, fakat finansal piyasalarda riskten kaçınmada bir genelleşmeye neden
olursa etkisi önemli hale gelebilir. Petrol fiyatlarında ani artış dış açığı daha da
genişleterek, Türkiye'nin ithalat faturasında hemen belirgin bir etkiye sahip olur.

IMF, Türkiye'nin cari işlemler açığının ağırlıklı olarak düşük ulusal tasarruflar ve
yüksek olmayan yatırım düzeyinin bir sonucu olduğunu bildirdi. Türkiye'nin
ulusal tasarruf oranlarının 2013'te yüzde 14'ten az olduğunu, bunun
yükselen piyasa ekonomileri arasında en düşüklerden biri noktasında
bulunduğunu kaydeden IMF, "Yatırımlar GSYH'nın yüzde 22'si düzeyinde ve
yükselen piyasalar ortalamasının biraz altında bulunuyor. Bu nedenle cari işlemler
açığını düşürmeye yönelik politikalar yatırımları düşürmeden ulusal tasarrufları
artırılmasını hedeflemeli" dedi.

Özel tasarrufu artırma arayışındaki politikaların cari açıkta iyileşme sağlayacağı,
kamu tasarruflarındaki artışın cari açıklarda direkt iyileşmeye yol açacağı belirtilen
raporda şu ifadeler yer aldı: "Kamu ya da özel tasarrufları doğrudan artırmaya
yönelik politikaların yokluğunda sıkı para politikasının getirdiği daha yüksek reel
faiz oranları tasarrufu canlandırır. Sonuçta dış dengesizlikleri azaltmaya
yönelik politikaların olası sonucu artan bir ülke risk primi olur. Hedefleme
rejiminin uygulanması, 2006 yılında kurulduğu günden beri kötü bir sicile
sahip oldu. Ek olarak 2010'da Merkez Bankası alışılmamış bir para politikası
çerçevesi uygulamaya başladı. Hedefin kaçırılması ve karmaşık çerçeve
Merkez Bankası için güvenilirlikte bir boşluk üretti. Güvenilirlik boşluğunu
yüksek döviz kuru da etkiledi. Karmaşık para politikası parasal aktarım
kanalını zayıflattı. İlan edilen yüzde 5 enflasyon hedefi hem kısa hem orta
vadeliler için güvenilir değil enflasyonun aynı vadedeki hedef bandında düşüp
düşmeyeceği net değil."

IMF Türkiye Ülke Raporu'nda Merkez Bankası'nın bankalara tek bir ana politika
oranı kullanmak yerine çoklu oran ve çoklu araçlarla likidite temin ettiğini, bunun
piyasaların Merkez Bankası işlevinin reaksiyonunu ölçme yetisini engellediğini,
enflasyon beklentilerinin çapa olmaktan çıkmasına katkı yaptığını, parasal aktarım
mekanizmalarına zarar verdiğini ve Merkez Bankası içi bir güven boşluğu
ürettiğini iddia etti. IMF, reel faiz oranı gerektiren para politikası duruşunun,
enflasyon hedefi ile tutarlı olması gerektiğini belirtti "Makro ihtiyati araçlar
para politikasının bir yedeği değildir ve finansal istikrarı temin etmek için
kullanılmalıdır" dedi.

Türkiye açısından bir diğer kırılgan nokta da, Avrupa'nın makro ekonomik
performansı. Çünkü, 2015'de de Türkiye'nin ticaret ve finans kanalı olarak,
Avrupa'ya etkili ihracat yapmaya ve Avrupa bankalarından finansman kaynağı
bulmaya ihtiyacı olacak. Ancak, Avrupa Merkez Bankası(ECB), 2014-16 dönemi
için büyüme ve enflasyon beklentilerini aşağı çekti. ECB Başkanı Draghi, Euro
Bölgesi'nde son büyüme rakamlarının aşağı yönlü revizyonu gerekli kıldığını
belirtti. ECB Başkanı Mario Draghi'nin açıkladığı rakamlara göre, 2014 yılı
büyüme beklentisi yüzde 0,9'dan yüzde 0,8'e indirildi. ECB, önümüzdeki yıl
için büyüme beklentisini yüzde 1,6'dan yüzde 1,0'a, 2016 yılı için yüzde
1,9'dan yüzde 1,5'e çekildi.

Banka, enflasyon için beklentilerini bu yıl yüzde 0,6'dan yüzde 0,5'e, gelecek yıl
yüzde 1,1'den yüzde 0,7'ye ve 2016 yılı için yüzde 1,4'ten yüzde 1,3'e indirdi.
Draghi, varlık alımlarına başladıklarını ve en az 2 yıl devam edeceklerini
hatırlatarak, "Planladığımız varlık alımları bilançomuzun büyüklüğü üzerinde
kayda değer etki yapacaktır." dedi. Draghi, Euro Bölgesi projeksiyonlarının düşük
enflasyon ve zayıf büyümeyi işaret ettiğini kaydetti. Draghi, "Yapacağımız gözden
geçirme gelecek yılın başlarında tedbirlerin büyüklüğü ve hızına uygulanacak"
diye konuştu. Draghi, açıklanan son verilerin zayıf büyüme ve düşük
enflasyon profilini teyit ettiğini kaydetti.

Draghi, ''uygulanan tedbirlerin 2015 başlarında gözden geçirileceği ifadesi
gelecek toplantı anlamına gelmiyor. ECB, yeni tedbirlere Ocak ayında karar
vermeyebilir. Petrol fiyatlarının 2015'e enflasyon üzerine doğrudan ve dolaylı
etkisini yüzde 0,4, 2016'da yüzde 1 olarak tahmin ediyoruz. Petrol fiyatlarının
etkisinin enflasyon beklentilerinin içine girmemesi önemli'' diye konuştu. ECB
Yönetim Konseyi'nin 4 Aralık perşembe günkü toplantısından yeni bir adım
çıkmamasına neden olarak ise, petrol fiyatlarında son haftalarda görülen kayda
değer düşüşün, enflasyon ve enflasyon beklentilerine orta vadeli etkilerini
değerlendirilmesi ihtiyacını işaret eden Draghi, petrol fiyatlarının enflasyona
etkisinin dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Draghi, ECB Yönetim Konseyi'nin 4 Aralık perşembe toplantısında da parasal
genişleme dahil birçok tedbirin ele tartışıldığını belirtti. Parasal genişleme
konusunda karar alınması için ECB içinde bir oybirliği olması gerekmediğini ifade
eden Draghi, "Geçmişte önemli politika kararlarını oybirliği olmadan aldık. O
nedenle parasal genişlemenin gündeme gelmesi halinde ECB içinde ne kadar bir
çoğunluğun buna destek vereceği konusunda spekülasyon yapmak anlamsız"
diye konuştu. Parasal genişleme konusunda farklı seçenekler üzerinde
müzakereleri devam ettirdiklerini ifade eden Draghi, parasal genişleme
kapsamında altın hariç her türlü varlığı tartıştıklarını da belirtti. Draghi
ayrıca, parasal genişlemede, devlet tahvili alımının ECB'nin yetkileri
dahilinde olduğuna emin olduğunu da da vurguladı.

Ambargoların kıskacında olan ve petrol fiyatlarındaki gerilemeden de olumsuz
yönde etkilenen Rusya'nın Merkez Bankası, rubledeki düşüşü yavaşlatmak ve
dolar kıtlığını hafifletmek için, bankaların döviz borçlanmalarına uyguladığı faizi
düşürdü. Banka, minimum bir hafta, 28 gün ve 12 ay vadeli repo faizlerini, Libor
artı 150 baz puandan Libor artı 50 baz puana indirdi. Rusya Merkez Bankası,
rublenin temel değerinden "önemli ölçüde" saptığını ve bu durumun finansal
istikrar için riskler yarattığını ve enflasyon ve değer kaybı beklentilerini
güçlendirdiğini kaydetti. Banka, "Döviz likidite operasyonları faizlerindeki indirim
bunların verimliliğini artıracak ve döviz piyasasında arz-talep dengesinin
sağlanmasına yardımcı olacaktır" dedi.

Rusya'da hükümet geçtiğimiz hafta ilk kez, dünyanın en büyük enerji ihracatçı
ekonomisinin gelecek yıl resesyona gireceği konusunda bilgilendirme yaparken,
eski bir merkez bankası yetkilisi, Ukrayna sorunu nedeniyle uygulanan
yaptırımların olumsuz etkisi ile birlikte, finans sisteminde "biraz panik" olduğunu
dile getirdi. Ruble bu yıl yüzde 38 değer kaybetti ve Bloomberg'in izlediği 24
gelişen ülke para birimi içinde en fazla kaybettiren para oldu.

Moskova'da Bank of America'nın Rusya baş ekonomisti Vladimir Osakovskiy,
bugün e-posta yoluyla gönderdiği yorumda, "Döviz repo faizlerinin indirilmesine
yönelik hareket bariz bir şekilde ruble için destekleyici bir faktör," dedi ve "Genel
olarak, piyasa etkisi doğrudan bankaların buyeni imkana gösterecekleri ilgiye
bağlı. Bu ilgi şimdiye kadar oldukça zayıftı" şeklinde görüş bildirdi. Rusya para
birimi dolar karşısında 54 rubleyi bile gördü. Türk ihracatçısı ise, rubledeki değer
kaybı nedeniyle, Rusya'ya yaptığı ihracatı tahsil edememe riskinin telaşını
yaşıyor. Bu nedenle, Rusya ile Türkiye arasında ruble ile TL cinsinden işlem
yapılabilmesi için, çabalar ve arayışlar hızlanmış durumda. Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası'nın dolar-ruble paritesi adına, değeri sabitleyip, ihracat alacakları
için destek vermesi talep ediliyor. Konu üzerine çalışmalar başlamış olsa da,
henüz bir çözüm bulunamadı.

Son bir kaç haftadır, hızla gerileyen petrol fiyatları üzerinden, kimi ekonomi
çevrelerince sıkça gündeme getirilen 'iyimser' yorumları dinleyip duruyoruz. Petrol
fiyatlarındaki gerilemenin, enflasyon baskısının azalması, Türkiye gibi enerji
ağırlıklı cari açık veren ülkelerin açığının kapanmasına yardımcı olması, ülke
içerisinde akaryakıt ve enerji fiyatlarının, maliyetlerinin azalmasını sağlayarak,
hane halkı ve şirketlerin bütçesine olumlu yönde katkı sağlaması ve buradan elde
edilecek tasarrufun, ülke ekonomisine iç talep olarak dönmesi halinde, büyümeye
katkı sağlaması gibi yönleri olduğu doğru.

Ancak, bu hususlar makrodan mikroya doğru, 'iyimser beklentileri' beslerken, ana
resimdeki, çerçevedeki kimi 'kritik' başlıkları atlar isek, söz konusu 'iyimser'
başlıklarla oyalanmak, 'öz'de hissedilen riskleri ihmal etmek bir sıkıntıyı da
beraberinde getirebilir. İşin 'özü', küresel anlamda, dünya ekonomisiyle ilgili
büyüme sorunudur. 'Küresel Vasat Büyüme' başlığı, Türkiye'nin da kayıtsız
kalabileceği bir husus değildir. Çünkü, 'vasat büyüme' riski, Türkiye'nin 'net
ihracat'a dayalı büyüme çabasına, mücadelesine de ciddi sekte anlamına
gelmektedir.

Türkiye'nin en öncelikli ihracat pazarı olan Euro Bölgesi ve AB kanadında
'durgunluk' riski demektir; Avrupa'ya ihracat yapan ve bundan beslenen Orta
Doğu ve Kuzey Afrika'daki büyümenin de yavaşlaması demektir. Rusya'nın, hem
Ukrayna'dan kaynaklanan ambargo etkisi, hem de petrol fiyatlarındaki gerileme ile
hayli keyifsiz olması demektir. Çin'in Avrupa'ya yeterince ihracat yapamaması
nedeniyle ve kendi içsel sorunları nedeniyle, büyümesini yüzde 7'ler çekmesi
demektir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin de, enerji ihracatından elde ettikleri
kazancın azalması demektir. Bu keyifsizliğin bütünü, Türkiye'nin öncelikli
ihracat pazarlarının keyifsiz olması, ülkemize turist gönderen ülkelerin
keyifsiz olması anlamına gelmektedir. Yani, 2015'de Türkiye'nin döviz
gelirlerinin akışkanlığı açısından dikkatli olmamız anlamına gelmektedir.

Şimdi, Başbakan Yardımcımız Ali Babacan'ın mesajlarını bir kez daha okumaya
gayret edelim; 2015 yılı için 'basiretli borçlanma' kavramı çerçevesinde, Türk
halkının kritik ölçüde tüketici ve ihtiyaç kredisi kullanması suretiyle, hane halkı
borç yükümlülüğünün ölçüsüz artması da, tüketim harcamaları ağırlıklı bir büyüme
arzu edilmiyor. Ekonominin sanayileşmede sağlanacak yeni bir hamle ve ivme ile,
özel sektör yatırımları ağırlıklı olarak büyümesi arzu ve tercih edilmekte. Nitekim,
Bakan Babacan, bankacılıkla ilgili olarak, 2015 yılında uygulanacak bir
düzenleme ile, sanayi yatırımları için verilen kredileri bankacılık sektörümüz
açısından cazip hale getirecek adımlar atılacağını ifade ediyor.

Ali Babacan, özel sektörün yurt dışı borçlanmalarında vadenin ağırlıklı olarak 2
yıldan fazla olduğunu hatırlatarak, bundan endişe duymadıklarını, tersine,
bankacılık sektörünün yurt dışı borçlanmalarındaki '1 yıllık' borçlanma ağırlığını
da uzatmak istediklerini vurguluyor ve bankaların uzun vadeli borçlanmasını daha
cazip kılacak, kısa vadeyi daha az tercih edecekleri tedbirler üzerinde Merkez
Bankası, SPK ve BDDK çalıştıklarını hatırlatıyor. Buradaki temel mesaj,
bankacılık sektörünün KOBİ, sanayi ve proje kredilerine ağırlık verdiği bir
ortamda, özel sektör yatırımlarının büyümedeki ağırlığını artırmak.

İşte, burada kritik nokta öne çıkıyor; özel sektörü yatırım yapmaya ne teşvik eder?
Ya, hane halkı tüketim harcamalarındaki ve kamu harcamalarındaki hareketlilik,
ya da ihracattaki hareketlilik; ya da ikisi birden. Oysa, 2015 yılı için diyoruz ki
'hane halkı tüketim harcamalarında ve kamu harcamalarında hareketlenme
istemiyoruz'. Üstüne, ihracat hacmimiz önemli sıçrama gösterebileceği bir
2015 gözükmüyor. Üstelik, TL de değerlenerek, ihracatçımızın işini
zorlaştırmakta. Bu durumda, iç taleple canlanmaya kalkarsak da, enflasyon
ve cari açık köpürecek. O halde, 2015 yılı için, mevcut küresel ortama
rağmen, hatta ona inat, 'net ihracat'ın büyümeye katkı sağlayacağı tedbir
almamız gerekiyor.

Bu arada, Türk halkının son 11 ayda TL cinsinden mevduatı 867,1 milyar TL'den
937,6 milyar TL'ye gelerek, sadece yüzde 8,1 artarken, yabancı para mevduatın
134,2 milyar dolardan, 152,4 milyar dolara ulaşarak yüzde 13,6 artmış olması,
dikkate alınması gereken bir husus. TL cinsinden mevduat reel olarak daralmış
anlamına gelebilecek bu veri, TL mevduatının üzerine işleyen faiz, TL
mevduatlarının üzerine işleyen faizin de ana para üzerine eklendiği gerçeği
dikkate alındığında, daha da önemli bir daralmaya işaret ediyor. 2010 yılında
yabancı para mevduatın toplam mevduat içinde payı yüzde 29,7 iken, bu oran şu
anda yüzde 40'a dayanmış durumda. Yani, 2004'e geri dönülmüş durumda.
Demek ki, Türk halkı ve iş dünyası orta vadede kurların artmasını bekliyor ve
bu nedenle, döviz mevduatına eğilim daha yüksek oranda.
Rapor 3
Beklenenden iyi gelen ABD verilerinin üstüne, FED'in 'kayda değer bir süre
daha' ifadesini kaldıracağı beklentisi gelince, piyasalar ikinci 'çalkantı'
haftasını daha ağır geçirdi. 16-17 Aralık'taki FED toplantısının fiyatlandırması
dolar-TL'yi 2,30 TL'nin üzerine taşımış durumda. 'TCMB'nin faiz indirmesini
bırak; arttırmak zorunda bile kalabilir' cümlesi daha fazla dillendirilebilir.

Son 3-4 raporumuzdaki başlıkları hatırladığımızda, piyasaların 'iyimserlik'ten
'kötümserlik'e geçişinin 'ışık hızı'na ulaştığını söyleyebiliriz. Daha iki hafta önce,
dolar-TL kurunun 2,22-2,18 TL bandında hareket ettiği ve Hazine kağıtlarının 2. el
faizinin yüzde 7,4 seviyesini gördükten sonra, yüzde 7,7-7,5 bandına oturduğu bir
tablodan, dolar-TL kurunun 2,31 TL düzeyini test ettiği ve 2. el faizlerin yüzde
8,4'e dayandığı bir tabloya geldik. ABD Merkez Bankası'nın (FED) bundan
sonraki adımlarına yönelik beklentiler giderek sertleşirken, petrol
fiyatlarındaki gevşemenin durmaması da, belirsizliği ve keyifsizliği iyice
arttırmış durumda. Küresel ölçekte hisse senedi piyasalarındaki
keyifsizlikten Borsa İstanbul da nasibini almış durumda.

Geçtiğimiz hafta 89,55 puanı görerek, son 5 yılın en yüksek değerini yukarı
taşımış olan Dolar Endeksi, ABD dolarının önde gelen para birimleri karşısında
ciddi değer kazanması sonrasında, ABD'li ihracatçıların canını sıkacak bir
seviyeye gelindiğinden midir bilinmez, gevşeyerek, yeni haftaya 88,32 puandan
başlıyor. 16 Kasım'da 1,2550 dolar düzeyinin üzerindeyken, 21 Kasım'da 1,24
doların altını test eden, 26 Kasım'da 1,25 doların üstündeyken, 5 Aralık'ta 1,23
doların altını gören ve 12 Aralık'ta tekrar 1,25 dolara yaklaşan bir euro-dolar
paritesi salınımı görüyoruz. Parite 1,2247 doları tekrar dener ve burayı kırar
ise, 52 haftanın en dip noktasının kırılması, paritede aşağı yönlü hareketi
hızlandırabilir. Bununla birlikte, henüz paritede aşağı yönlü hareketi
hızlandıracak bir trend netleşmiş değil.

İlginçtir, hane halkı ve şirketler, ekim ve kasım ayını döviz cinsinden mevduatı
arttırmak adına önemli bir fırsat dönemi olarak değerlendirmişler. Buna göre, eylül
ayında 147,3 milyar dolar olan Türk bankalarındaki döviz mevduatı toplamı, ekim
ayında 152,7 milyar dolara ulaştıktan sonra, kasım ayı sonunu da 152,4 milyar
dolarla kapatmış. Yani, iki ay Türk halkı ve şirketlerimiz 5 milyar dolar daha fazla
döviz mevduatı tutmayı tercih etmişler. Bu noktada, dolar-TL kurunun 2,27 TL'ye
dayandığı 1-5 Aralık haftası, bankalardaki döviz mevduatından 2,5 milyar dolar
azalma olmuş. Dolar-TL kurunun üç hafta önce 2,22-2,18 TL bandındayken,
önceki hafta 2,22-2,26 TL bandına, 8-12 Aralık haftası ise 2,26-2,30 TL
bandına bu kadar hızlı geçmesi, 1-5 Aralık haftası 2,5 milyar dolara yakın
döviz mevduatı bozdurmuş olan tasarruf sahiplerinin keyfini kaçırmıştır.

Yeni haftaya dolar-TL kurunun 2,30 TL bandının üzerinde başlaması, üstelik
Dolar Endeksi 88,32 puana kadar gerilemişken 2,30 TL bandının üzerinde
başlaması, düşündürücü. Ekonomistler, bu tablo çerçevesinde, TCMB'nin
en geç şubat ayı sonuna kadar faiz indirimi yapabileceği yönündeki beklenti
ve değerlendirmelerin, 'TCMB, döviz kurlarındaki dalgalanmayı
sakinleştirmek için, faiz artırabilir' değerlendirmesine dönüştüğünü
belirtiyorlar.

ABD Merkez Bankası'nın (FED) bu hafta, 16-17 Aralık'taki Açık Piyasa Komite
(FOMC) toplantısından çıkacak kararın adeta önceden fiyatlandırıldığı ve kimi
önde gelen merkez bankalarının da 2015 yılına, faiz artış kararları ile, önceden
hazırlık yapmaya başladıkları bir döneme girmiş durumdayız. Üzerindeki ambargo
baskısı yetmezmiş gibi, petrol fiyatlarındaki gerilemeden de etkilenen Rusya, para
birimi rublenin değerini korumakta zorlanırken, Meksika Merkez Bankası, uzun
zamandan beri ilk defa piyasaya doğrudan müdahale edip, dolar satarak,
pezonun değerini koruma hamlesi yaptı.

Önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin hem para birimlerini, hem 2.
el faizlerini, hem de hisse senedi fiyatlarını vuran bir detay, bir türlü düşüşünü
durduramayan petrol fiyatları ise, diğer bir detay da uluslararası ekonomi ve
finans gazetesi Wall Street Journal'da yayınlanan bir anket oldu. Ankete katılan
ekonomistlerin çoğunluğu, FED'den 2015 Haziran ayında faiz artışı
beklediklerine işaret ettiler. Ankete katılan 45 ekonomist, faizlerin 2015
sonunda ortalama yüzde 0,96 seviyesine çıkacağını öngörürken, haziran
2015 için FED'den beklenen ilk faiz hamlesi, para politikası faizinin yüzde
0,35 seviyesine çıkaracağı yönünde tammin edilmiş durumda. Ayrıca, bir
çok ekonomist, bu hafta 16-17 Aralık'taki FOMC toplantısında, 'faizlerin
kayda değer zaman düşük kalacağı' ifadesinin karar metninden
çıkarabileceğini düşünüyor.

Fransa'nın önde gelen uluslararası bankalarından Societe Generale'in
ekonomistlerinden Aneta Markowska, FED'in kaydadeper zaman ifadesini çıkarıp
haziran ayındaki faiz artışı için ilk adımı atacağı beklentisinin kuvvetli olduğunu
ifade etti. 15-19 Aralık haftasının öne çıkan gündem maddelerini hatırlamak
gerekir ise, FED iki gün sürecek olan toplantıya salı günü başlayacak ve alınacak
kararlar çarşamba akşamı bizim yerel saat ile 21'de açıklanacak. Tekrar
hatırlatmak açısından, FED'in faiz oranlarını "kayda değer bir süre daha" düşük
tutacağına yönelik sözlü yönlendirmesini bu toplantıda kaldırabileceği
spekülasyonu, haftanın piyasalar ve yatırımcılar açısından en kritik önemdeki
başlığını oluşturuyor.

15-19 Aralık haftası, İngiltere Merkez Bankası (BoE) İngiliz bankalara yönelik
stres testi sonuçlarını açıklayacak. Japonya'da pazar günü gerçekleşen genel
seçimler, Başbakan Shinzo Abe liderliğindeki Liberal Demokrat Parti'nin
başarısıyla sonuçlandı. Aşağıdaki satırlarda, bu konuya döneceğiz. Bu hafta aynı
zamanda, Japonya merkez Bankası (BoJ) da para politikası kararlarını
açıklayacak. 14 Aralık pazar günü, Japonya'da genel seçimlerini gerçekleştirirken,
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de, Roma'da İsrail Başbakanı Benjamin
Netanyahu ile bir araya geldi. Türkiye'de ise, 17-25 Aralık 2013'den beri
Türkiye'nin öncelikli gündem maddesi haline gelen iç siyasi çalkantıların bir
devam olarak, aralarında Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem
Dumanlı'nın da yer aldığı 32 kişi gözaltına alındı ve sonrasında 3 kişi serbest
bırakıldı.

Bu vesile ile, 15 Aralık pazartesi, yani bugün, dünkü gözaltıların siyasi çalkantısı
sürecektir. Bugün, Türkiye'de işsizlik rakamları da açıklanacak, ki, geçen hafta
açıklanan ve beklenenden bir hayli düşük gelen yüzde 1,7'lik 3. çeyrek büyümü
rakamının istihdam ve işsizlik verileri üzerindeki etkisi açısından, bugün
açıklanacak olan veri ipucu teşkil edecek. 15 Aralık pazartesi, ABD cephesinde
ise sanayi üretimi verisi açıklanacak. Uluslararası ekonomi ve finans haber ajansı
Bloomberg'in anketine katılan ekonomistler, üretiminin kasım ayında yükselmesini
beklediklerini belirtmişler ki, ABD'nin sanayi üretiminin ekim ayında beklenmedik
şekilde gerilediğini dikkate alındığında, kasım ayında üretiminin arttığının
gözlenmesi, ABD'nin son açıklanan verileri ile örtüşecektir.

15 Aralık pazartesi günü Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları da Brüksel'de bir
araya gelerek, Suriye, Irak ve Libya'daki durumu görüşecekler. Bu arada,
Başbakan Abe'nin seçim zaferini değerlendirdiği bugün, Japonya'da dördüncü
çeyrek Tankan iş dünyası güven endeksi sonuçları da açıklanacak ki, bu veri de
Abe'nin yapması gerekenler noktasında gereken ipucunu sağlayacak. 16 Aralık
salı günü, İsveç, Fas ve Macaristan merkez bankaları politika faizi kararlarını
açıklayacak. ABD'de Kasım ayı konut başlangıçları ve inşaat izinleri verisi
açıklanacak. Son bir kaç hatadır iyi ve güçlü gelen ABD verilerinin bir uzantısı
olarak, konut başlangıçları verisinde de artış bekleniyor. BoE İngiltere bankalarına
yönelik stres testi sonuçlarını açıklanacak ve İngiltere'de Kasım ayı enflasyon
rakamları açıklanacak.

17 Aralık çarşamba günü, FED Aralık ayı toplantısı sonrasında para politikası
kararlarını açıklayacak. ABD'de ayrıca Kasım ayı tüketici fiyat endeksi (TÜFE)
verileri paylaşılacak. Yine, Bloomberg'in anketine katılan ekonomistlere göre
ABD'de tüketici enflasyonunda düşüş bekleniyor. Bununla birlikte, kimi FED
yetkilerinin 'enflasyon yüzde 2'ye gelmesi bile, FED faiz artırmalı' sözleri
nedeniyle, enflasyonun yüzde 2 olan enflasyon hedefinden uzak kalması, FED'in
faiz artırım kararını 2015 sonuna ertelemesi gibi bir beklentiyi desteklemiyor. BoE
ise, aralık ayı toplantı tutanaklarını yayımlayacak. İngiltere'de para politikası
faizinin değiştirilmediği ve yüzde 0,5'da bırakıldığı toplantıda, 9 üyenin görüşlerini
tutanaklardan anlamış olacağız.

17 Aralık'ın bir başka gündem maddesi, Yunanistan'da Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin yapılacak olması. Başbakan Antonis Samaras'ın adayı olan Stavros
Dimas'ın 300 koltuklu parlamentoda 200 oya ihtiyacı var. Seçim, bir ölçüde
Samaras için de bir güvenoyu niteliği taşımakta. Yeterli oyun sağlanamaması
durumunda ikinci tur 23 Aralık, üçüncü tur ise 29 Aralık tarihinde yapılacak. 18
Aralık perşembe günü ise, bu defa AB liderleri Brüksel'de iki günlük zirve için bir
araya gelecek ve Ukrayna'nın Rusya politikasına verilecek olan destek, Euro
Bölgesi ekonomisi ve bütçesi, bir süredir tartışılan yatırım programı gibi başlıklar
ele alınacak. ABD'de haftalık işsizlik başvuruları, öncü göstergeler ve Filadelfiya
FED endeksi açıklanacak.Geçtiğimiz hafta açıklanan haftalık işsizlik verisinin
düşük gelmesi de, doların değer kazanmasına sebep olmuştu. Avrupa
cephesinde ise, öne çıkan makro veri olarak, İngiltere'de perakende satışlar,
Almanya'da ise meşhur IFO iş dünyası güveni endeksi verileri öne çıkıyor.

Bu haftayı, 19 Aralık cuma günü, BoJ'un iki günlük toplantısı sonrasında
açıklanacak para politikası kararları ile tamamlayacağız. Başbakan Abe'nin
seçimden zaferle çıkması sonrasında, BoJ'dan farklı bir karar çıkabilir mi, merak
konusu olacak. Hatırlatmak açısından, Japonya Merkez Bankası geçtiğimiz ekim
ayında parasal genişlemeyi artırmasının ardından, geçen ay değişiklik
yapmamıştı. Haftanın son işlem günü, İngiltere'de bütçe rakamları açıklanırken,
Brezilya'da da işsizlik ve enflasyon verisi açıklanacak. Ayrıca, Kolombiya Merkez
Bankası faiz kararını duyuracak. Gelişmekte olan ülkelerin belirli bir
bölümünün merkez bankası faiz kararlarını açıklayacağı bu hafta, TCMB için
de bir ölçüde ipucu teşkil edecek.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2015 yılı için küresel petrol talebi beklentisini
5 ayda dördüncü kez düşürmesinin ardından, Batı Teksas türü ham petrol
(WTI), varil başına 60 doların altını gördü. Batı Teksas türü ham petrol (WTI)
vadelileri, geçtiğimiz hafta genelinde yüzde 12'lik kayba yaklaşmış durumdalar. 29
ülkeye danışmanlık yapan Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı, kasım
ayındaki tahminini bir kez daha aşağı revize ederek, küresel petrol tüketimindeki
genişleme beklentisini günlük 230 bin varile kadar düşürmüş durumda. Malum,
Brent ve WTI petrol fiyatları, OPEC’in petrol üretimini sabit tutma kararının
ardından en az yüzde 20 gerilemiş durumda. ABD’de ise, petrol üretimi 30 yıldan
uzun bir sürenin en yüksek oranında gerçekleşirken, bu durum küresel arz
fazlasını şiddetlendiriyor.

OPEC’in üç en büyük üreticisi Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak, aralık ayı
için, Asya’ya yapılan ihracatlara yönelik fiyat indirimlerini genişletmiş
durumdalar. 3 ülkenin fiyat indirim kararları, pazar paylarını korumak için
mücadele ettikleri spekülasyonlarını artırmış durumda. Chicago merkezli
Price Futures Group kıdemli piyasa analistlerinden Phil Flynn, “Fiyat savaşı
olduğu endişesinin olduğu ortada. Geri çekilme olacağına yönelik bir işaret
olmaması ile petrol fiyatları düşmeye devam edecektir” dedi. Ocak vadeli WTI
petrol kontratı, Nymex elektronik işlemlerde 2.04 dolar gerileyerek, geçen haftanın
son işlem gününde varil başına 57.91 doları dahi gördü.

Fiyatlar, haziran ayına göre, petrolün varil fiyatının yüzde 41 ile 44 gevşediğine
işaret ediyor. Ocak vadeli Brent petrolü kontratı ise, 1.75 dolar kadar düşerek,
Londra merkezli ICE Futures Europe borsasında varil başına 61.93 dolardan alıcı
buldu. Petrol fiyatlarındaki bu sert kırılma, ilginçtir, ABD ekonomisindeki güçlü
toparlanma sinyallerinden daha fazla ABD hisse senedi piyasalarını etkilemiş
gözüküyor. Dow Jones Endeksi, 2011 yılından bu yana en kötü haftalık
performansı kaydederken, fon yöneticileri müşterilerle aralarında sıkıntılar
olduğunu dile getirmekteler. Geçtiğimiz hafta, ABD hisse piyasalarından 1.2
trilyon doların üzerinde çıkış yaşanırken, petrol fiyatlarının varil başına 58
doların altına dahi gerilemesinin, hisse senedi yatırımcıları nezdinde, küresel
ekonominin gücüne yönelik endişeleri artırdığı gözleniyor.

Dow Jones Endeksi, geçtiğimiz hafta 677.96 puan, yani yüzde 3.8
gerileyerek 17,280.83 puan düzeyine geldi. Standard & Poor's 500 Endeksi
ise yüzde 3.5 düşüşle 2,002.33 puana gelmiş durumda. MSCI Dünya Endeksi
ise, geçtiğimiz hafta yüzde 3.8 kayıpla 2012'den bu yana en dik haftalık
düşüşü kaydetti. Bun nedenle, Borsa İstanbul 100 Endeksi'nin de 4 Aralık'ta
86 bin 200 puan civarındayken, geçtiğimiz haftayı 83 bin 200 puandan
kapattığını atlamamamız gerekiyor. Yunan Borsası'nda ise, hisseler
1987'den beri en sert kayıpları yaşayarak, Avrupa hisselerinin de üç yıldan
uzun bir sürenin en kötü haftasını geçirmesine sebep oldu. Geçtiğimiz hafta,
Kanada hisseleri de yüzde 5.1 gerilerken, Brezilya'da hisseler eylül ayı
zirvesinden bu yana kayıpları yüzde 20'nin üzerine taşıyarak ayı piyasasına
girmiş durumda.

Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin erken seçime gitme kararı zafer ile
sonuçlansa da, Abe üzerindeki ekonomiyi canlandırma baskıları daha da artacak.
Japonya halkı ekonomik programın sonuç vermesini bekliyor ve Abe'ye bu
beklentisinin gerçekleşmesi adına, önemli bir fırsat vermiş durumda. Abe’nin
koalisyonu Meclisteki 475 koltuğun üçte ikisinden fazlasını kazanarak, en az 325
koltuğa sahip oldu. 60 yaşındaki Abe, döneminin eylül ayında sona ermesi
öncesinde, bu sayede Liberal Demokrat Parti’de yetkisini güçlendirmiş oldu ve
2018’e kadar görevi sürdürme şansını artırdı. Abe 2018’e kadar görevde kalırsa,
Japonya’da kırk yıl içerisinde en uzun başbakanlık görevinde kalmış siyasetçi
olacak.

Abe’nin reflasyon (anti-deflasyon) programı, gösterge endeks Topix’teki hisse
senetlerinin görevde bulunduğu iki yıl süresinde yüzde 70’den fazla yukarı
çıkmasını sağladı. Ancak, Abe’nin halen Japon çalışanlar için reel gelirleri
artırması gerekiyor. Abe, Japon sanayicileri nezdinde güvenin zayıflaması ile
birlikte, ekonominin 2014 yılı ortasındaki resesyondan toparlanmasını
hızlandırmaya çalışacak. Nitekim, bu haftanın açıklanan ilk ekonomik verisi
olarak, Japonya’nın büyük ölçekli imalatçılarında güven, resesyonun zayıflayan
yenin olumlu etkilerini gölgede bırakması ile, 4. çeyrekte düşüş gösterdi. BoJ'un
açıkladığı meşhur Tankan Endeksi'ne göre, büyük ölçekli üreticiler endeksi, eylül
ayındaki 13 puan düzeyinden, aralık ayında 12 puan seviyesine gerilemiş
durumda.

Anketler, ekonomistlerin tahmin ortalamasının, Tankan Endeksi'nin 13 puan
seviyesinde açıklanacağı tahminine işaret ediyordu. Endeksin, 2015 yılı mart
ayında ise 9 puan seviyesine düşmesi bekleniyor. Ülkedeki resesyon riski ve
kazanılan seçim zaferi, Abe’nin üzerindeki büyümeyi destekleyici reformların
gerçekleştirilmesi baskılarını artırırken, dünyanın üçüncü büyük ekonomisini
canlandırma çabalarını daha da önemli hale getiriyor. Citigroup Inc.
ekonomistlerinden Kiichi Murashima, “Şirketler halen tedbirli davranıyor. Sermaye
yatırımlarının planlandığı gibi uygulanacağından şüphe ediyorum. Şirketler
ekonomideki büyümenin güçlü olacağını düşünmüyorlar. Abe Hükümeti için
büyümeyi destekleyici politikaların uygulanması önemli bir görev olacak” diyerek,
bu konudaki beklentileri özetlemiş.

Bu arada, 'küresel vasat büyüme' tartışmalarının ağırlık kazandığı bir dönemde,
uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, küresel ekonominin her bölgede
eşit şekilde olmasa da, 2015 ve 2016 yıllarında güçlenmesinin beklendiğini
belirterek, şaşırttı. Fitch'in açıklamasında, "Küresel ekonomik büyümenin eşit
şekilde olmasa da 2015 ve 2016 yıllarında güçlenmesi bekleniyor. Fitch küresel
ekonominin 2014 yılı sonunda yüzde 2,4 seviyesinden 2015'te yüzde 2,9'a,
2016'da da yüzde 3'e yükselmesini öngörmektedir" değerlendirmesi yapıldı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Fitch Ülke Derecelendirme Direktörlerinden
Gergely Kiss ise şunları kaydetti: "Eylül ayındaki son değerlendirmemizden bu
yana Euro Bölgesi'ndeki, Japonya'daki ve gelişmekte olan büyük ekonomilerdeki
koşullar sebebiyle küresel ekonomik büyüme görünümü bir miktar zayıfladı.
ABD'de güçlü büyüme, küresel ekonomideki mevcut büyümenin itici gücü. Bu,
özel tüketim ve daha yüksek harcanabilir hane halkı geliri ve güçlenen istihdam
piyasası ile destekleniyor." Fitch'in açıklamalarında, petrol fiyatlarındaki yüzde
20'lik düşüşün gelecek iki yıl boyunca küresel ekonomik büyümeyi yüzde 0,3
artırmasının beklendiği de vurgulandı.

Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina’nın ekonomiye daha derin zara
vermeden rubleyi stabil hale getirmek için kullanabileceği politika opsiyonları
daralıyor. Nabiullina bir yandan enflasyonu yavaşlatmak için para birimini
desteklemek ve Rusyalıları rubleyi terk etmekten uzak tutmak isterken, diğer
yandan bunu gerçekleştirmek için gereken geniş ölçekli faiz artırımları resesyonun
eşiğinde olan ekonomiyi daha da sıkıntıya sokabilir ve yaptırımlar dolayısıyla
uluslararası piyasalara erişimi kısıtlanan ve borçlarını yeniden finans etmeye
çalışan şirketlerin üzerindeki baskıların artmasına neden olabilir.

Başkan Nabiullina, 11 Aralık perşembe günü, faiz oranlarını 1 puan artırarak
yüzde 10.5’e çekti. Kararın hemen ardından ruble rekor düşük seviyeye geriledi.
Kopenhag’daki Danske Bank A/S gelişen piyasalar baş ekonomisti Lars
Christensen’e göre, daha büyük bir hareket Rusya ekonomisindeki sıkıntıları
şiddetlendirebilir ve petrolün düşüşü sürdürmesi halinde sert bir girişimin para
birimindeki gerilemeyi durdurmasına kesin gözüyle bakılamıyor. Petrol fiyatları bu
yıl yüzde 42 geriledi. Christensen, “Rublenin düşüşünü engellemeye yönelik her
girişim faydadan çok zarar getirir. Para birimini stabilize etmek için sermaye
kontrolleri gibi daha çaresiz bir şey yapılabileceğinden endişe edebiliriz” dedi.

Ruble, petrol fiyatlarında yaşanan sert düşüşlerin resesyonun kıyısındaki
ekonominin görünümünü kötüleştirmesinin ardından, iki gün üst üste rekor düşük
seviyelere inerek, Rusya Merkez Bankası’nın değer kaybını durdurmak için kura
müdahale ettiği söylentilerini artırdı. Rusya devlet tahvilleri de geriledi. Rublenin
yüzde 2.7 değer kaybederek 57.9860 seviyesine gelmesi, OAO Bank Otkritie ve
BCS Financial Group’a göre, merkez bankasının ruble almasına neden oldu. Rus
para birimi, Ukrayna krizi nedeniyle uygulanan ekonomik yaptırımların şirketleri
Batı’daki tahvil piyasalarından alıkoyması ve petrol fiyatlarının ayı piyasasına
girmesinin ardından, 1998’deki iflastan bu yana en kötü yılı kaydetmeye
hazırlanıyor.

Merkez bankasının 5 defa faiz artırması dahi rubledeki değer kayıplarını
durduramazken, ülkedeki enflasyon 3 yılın en yüksek seviyesine yaklaşıyor.
Moskova’daki Rye, Man & Gor’dan yatırım yöneticisi Anvar Gilyazitdinov
“Petrol Rus varlıklarına yatırım yapanlar için bir öncelik, 60 dolara hızla
yaklaşıyor ve bu ivme son derece tehlikeli. Petroldeki düşüş ve 2015’te
resesyon ihtimali ruble üzerine ciddi baskı yaratıyor” yorumlarını yaptı.
Ruble'nin bu durumu, Rusya'ya mal satan Türk ihracatçılarını da üzüyor ve
endişelendiriyor.

Sona ermekte olan yıl boyunca devam eden küresel tedirginliğe istinaden büyük
şirketlerin finans direktörleri (CFO), Çin'deki yavaşlayan büyümenin ve euro
bölgesinde baş gösteren deflasyon tehdidinin firmaların karşılaştığı iki büyük
sorun olduğunu söylediler. Uluslararası ekonomi ve finans kanalı CNBC’nin
küresel CFO toplantısına katılan Avrupa ve Asya'dan gelen ellibir CFO’ya
firmalarının şu anda karşı karşıya olduğu önemli risklerin ne olduğu soruldu. Açık
farkla öne çıkan risk Çin'deki yavaşlayan büyüme oldu. Bu tehdit Asya CFOları
için listenin üst sırasında yer alırken Avrupalı meslektaşları için üçüncü en büyük
risk oldu.

2014 yılında işlerine en çok etki eden jeopolitik ve ekonomik risklerin hangisi
olduğu sorulduğunda, CFOların yüzde 57’si dünyanın en büyük ikinci
ekonomisinden gelen uyarı işaretlerini gösterdi. Sonuçlar, Çin'in küresel güven
için ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Dünyanın en büyük hammadde tüketicisi
olan Asyalı dev, neredeyse son 25 yılın en yavaş büyüme rakamları ile karşı
karşıya. Yılın 3. Çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre 7,3 oranında
büyüyen Çin, Pekin’in yıllık yüzde 7.5 hedefini tehlikeye attı. Yavaşlama, yıllar
süren çift haneli büyümeden sonra ve ülkenin yeni liderlerinin kredi piyasasını
frenlemek için düzenleyici çalışmaları hızlandırdığı zamana denk geldi. Pekin’in
sert duruşuna karşılık Çin Merkez Bankası'ndan piyasaya daha yumuşak
dokunuşlar geldi.

Çin Merkez bankası geçen ay faiz oranlarında sürpriz bir azaltmaya giderek
büyümedeki düşüşün kontrol altına alınmasına hazır olduğunu vurguladı.Lombard
Street Research Makroekonomik Araştırma Başkanı Diana Choyleva, Çin'de
büyümenin ve parasal koşulların aslında resmi rakamların gösterdiğinden çok
daha zayıf olduğuna inandığını belirtti. Geçen hafta yayımladığı notta Çin’in
piyasalardaki düzeltmeler ve sermaye kaçışları ile mücadele ettiğini kaydeden
Choyleva; “Çin bankaları Pekin'in geçmiş aşırılıkları kurbanlarından oldu ve
finansal piyasaları temizlemek için yapılan reformların bedelini onlar ödemek
zorunda kalacak" dedi.
Rapor 4
FED, faiz artışı ile ilgili mesajında 'kayda değer bir süre daha' ifadesinden,
'sabırlı olacağı' ifadesine geçti. Bu ifade, 2015 yılının ilk yarısı sonunda faiz
artırımı ihtimalini güçlendirmiş durumda. TCMB'nin bu haftaki PPK
toplantısından her hangi bir faiz değişikliği beklenmiyor. Dolar kuru 2,32-2,28
TL bandına oturabilir. TCB'nin tercihi ise, 2,28-2,24 TL bandı gibi gözüküyor.

Geçtiğimiz hafta birbirinden zor başlıkların gündemi belirlediği, bu nedenle döviz
kurlarının çok daha sert dalgalanmalar gösterdiği, yerli ve yabancı yatırımcının
alım-satım kararlarının hisse senedi cephesinde daha belirgin, buna karşılık bonotahvil cephesinde daha sınırlı etkilere sebep olduğu bir haftaydı. Bu derece sert
dalgalanmaların yaşandığı bir haftadan, Noel tatili nedeniyle, neredeyse yarısı
piyasaların tatil olduğu bir haftaya geçiyoruz. Bu nedenle, bu hafta ağırlıklı olarak
geçen haftanın bir analizi ile geçecek. Bununla birlikte,bu hafta ABD ekonomisinin
makro ekonomik görünümüne yönelik bir dizi veri açıklanmaya devam edecek.
Euro Bölgesi'ndeki kimi ülkelerin ve ABD'nin 3. çeyrek revize büyüme verileri de
dikkatle takip edilecek.

Geçen haftanın öncelikli gündem maddesi ve en kritik önemdeki gelişmesi, ABD
Merkez Bankası'nın (FED) 2006’dan bu yana gerçekleştireceği ilk faiz artışı
konusunda 'ifade'sini değiştirmesiydi. Söz konusu ifade değişikliği sonrası, her
makro ekonomik hareketlilik ve toparlanmaya işaret eden yeni ABD verisi,
piyasalarda 'beklenen' faiz indirimine bir adım daha yaklaşıldığı yönünde
yorumlara sebep olacak. Çünkü, FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC), para
politikasına yönelik toplantılarının sonucunda açıkladığı karar metninde,
uzun bir zamandır yer verdiği "faizlerin kayda değer bir süre daha düşük
kalacağı" ifadesi yerine, karar tutanağına “Komite para politikasındaki
duruşunda normalleşmeye başlamak konusunda ‘sabırlı’ olabileceğini
kaydetmektedir” ifadesini yerleştirdi.

FED, bu adımı ile, takvime dayalı bir ifadeden vazgeçerek, kendisine
ekonomik verilere bağlı olma konusunda daha ciddi bir esneklik sağlamış
oldu. FED'in ifade değişikliği, piyasa profesyonelleri ve ekonomistler
tarafından, daha düşük bir ihtimalle 28-29 Nisan 2015, daha yüksek bir
ihtimalle 16-17 Haziran 2015 tarihlerindeki FOMC toplantısında ilk faiz
artırımı kararının alınabileceği yorumlarına sebep oldu. 28-29 Temmuz 2015
toplantısını da unutmamak gerekiyor. FED'in ifade değişikliği, bundan 8-9 yıl
önce, yine FOMC tutanağına 'sabır' ifadesini yerleştirmiş olan iki önceki FED
Başkanı Greenspan'ın vermek istediği mesajdan ise farklı algılandı. FOMC
açıklamasında, “Komite bu yönlendirmesini daha önce ifade ettiği ‘faizlerin kayda
değer bir süre’ düşük kalacağı taahhüdü ile uyumlu görmektedir” de denildi.

Yorumlar, FED'in faiz artırımı kararı konusunda 'sabır' gösterilmesi ifadesini,
enflasyonun gidişine bağladığına işaret ediyor. Bu nedenle, petrol fiyatları bu
şekilde devam ettikçe ve küresel enerji fiyatlarının seyri enflasyonist baskıyı
hafiflettikçe, FED'in faiz artırımı konusunda aceleci olamayacağı vurgulanmakta.
Bununla birlikte, FED'in istihdam piyasası ile ilgili değerlendirmesini de iyileştirmiş
olması da gözlerden kaçmadı. FOMC karar tutanağında, istihdam piyasasındaki
toparlanmanın arttığı belirtilirken, istihdam piyasasındaki atıl kapasitenin azalmayı
sürdüğü görüşünü de yinelendi. Eylül ayındaki toplantıdaki tahminlerle
karşılaştırıldığında, FOMC üyelerinin federal fonlama oranı için 2015 yıl sonu
tahminlerinin ortalaması, yüzde 1.375'den yüzde 1.125 geri gelmiş durumda.
Üyeler, 2016 yıl sonu için ise yüzde 2.5 tahminini yapmışlar.

FOMC tutanağında, küresel piyasalarda son dönemde görülen
istikrarsızlıktan bahsedilmezken, Kocherlakota, Plosser ve Fisher karara
muhalefet etmiş gözüküyorlar. Nitekim, Minneapolis FED Başkanı
Kocherlakota, karar sonrasındaki değerlendirmesinde, FED'in para politikasında
sıklaşma niyetini açıklayarak, düşük enflasyon beklentisi olan bir dönemde
güvenilirliğini tehlikeye attığını belirtti. Kocherlakota, politika yapıcıların düşük
enflasyona çare bulmak konusundaki başarısızlıklarının, Japonya ve Avrupa’da
olduğu gibi enflasyonda ve uzun vadeli enflasyon beklentilerinde tehlikeli bir
düşüş ihtimaline yol açabileceğine işaret ediyor. Yani, Kocherlakota, Japonya
ve Avrupa gibi, ABD ekonomisi için de deflasyon riskine işaret etmekte.

Kocherlakota'nın FOMC üyeliği bu yılın sonunda biterken, 2015'de FOMC
kararlarını belirleyecek üyeler arasında yer alacak olan San Francisco FED
Başkanı Williams ise, FED'in para politikası için kullandığı ‘sabır’ ifadesinin,
faizlerde artış dönemine girilmesinin ilk adımı olduğunu ifade etti. Williams, bu
değişimin para politikasında normalleşmeye yaklaşılması nedeniyle doğal bir
süreç olduğunu dile getirdi. Williams’a göre politika yapıcılar politikada
normalleşmeyi yakında değerlendirmeye başlayacak. San Francisco FED
Başkanı, Haziran 2015’in faiz artışına başlamak için uygun bir zaman
olacağını belirtti ki, bu açıklama yukarıdaki tespitlerimizle de örtüşüyor.

FOMC karar metninin tartışmalara yol açtığını gözlemleyen FED Başkanı Yellen
ise, toplantı sonrasındaki basın toplantısında, FED’in hemen olmasa da faiz
oranlarını artırmaya yaklaştığını belirterek, FED’in en az ilk çeyrek dönemde
faizleri sıfıra yakın seviyede tutma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtti. Yellen
ayrıca ekonomik parametrelerin faiz artırımı için uygun olması gerektiğini ve
bundan sonra faizlerin kademeli olarak artırılabileceği belirtti. Yellen 2017’ye
kadar faizlerin daha normal seviyelere dönemeyeceğini de sözlerine ekledi. New
York'taki TD Securities'in ABD ofis yöneticilerinden Eric Green ise “açıklama pek
net değildi; ancak Yellen'ın oldukça net olduğunu düşünüyorum. Yılın ikinci yarısı
faizler artacak ve piyasa bunu fiyatlamak zorunda” diyerek, haziran veya temmuz
FOMC toplantısını işaret etti.

Türkiye cephesinde ise, geçen hafta hiç kolay geçmedi. 14 Aralık pazar günü
gündeme damgasını vuran ve haftanın ilk iş günü olan 15 Aralık pazartesi günü
de ciddi bir tartışma konusu olan 'operasyon' haberleri, Rusya'nın para birimi
rubledeki ciddi boyutlardaki değer kayıplarıyla birleşerek, 'kötümser' algıyı daha
da derinleştirdi. Aynı gün gelen (15 Aralık) işsizlik verilerinin de yüzde 10,7 gibi
hayli yüksek bir işsizlik oranına işaret etmesi, esasen imalat sanayi, inşaat ve
hizmetler sektörü istihdamını arttırmayı sürdürürken, işsizlikteki sıçramanın 500
bin civarındaki istihdam kaybı ile tarım sektöründen kaynaklandığının öne
çıkmaması, moralleri bir hayli bozdu. Rusya Merkez Bankası'nın geçtiğimiz
haftanın ilk gününde, para politikası faiz oranını 650 baz puan artırarak, yüzde
10.50'den yüzde 17'ye taşıması da, rublenin değer kaybındaki hızlanışı
durduramadı.

Rus Merkez Bankası'nın sert faiz artışı müdahalesi ruble dolar karşısında 64
rubleye geldiğinden dolayı yapılmış olmasına rağmen, sert değe kaybı ile, dolarruble kuru 80 rublenin bile üzerini gördü. Rusya Merkez Bankası'nın para
birimini korumak adına, 1998'den bu yana ki en sert faiz artırma kararına
rağmen, Ruble dolar karşısında bir günde yüzde 19 değer kaybederek, 80.10
seviyesini görmesinin ardından, tekrar 80 rublenin altına geriledi. 10 yıl
vadeli devlet tahvilinin faizi 317 baz puan artarak yüzde 16.4 seviyesine geldi.
Rusya MB Başkanı Nabiullina, rubledeki zayıflamanın ekonomi üzerindeki
etkilerinin yüksek olduğunu ifade ederken, Rus şirketlerinin şu an için dış
borçlarını ödeme kabiliyetine sahip durumda olduklarını ve Rusya'nın kendi finans
imkanları çerçevesinde yaşamayı öğrenmesi gerektiğini de vurguladı.

3 hafta içerisinde, küresel ve dolayısı ile yerel piyasaların 'iyimserlik'ten
'kötümserlik'e hızlı bir geçiş yapmalarına birlikte şahit olduk. 'İyimserlik'in
geçerli olduğu günlerde, 2,22-2,18 TL bandına oturan dolar kuru nedeniyle,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı (TCMB), günlük döviz satım ihalelerinin
kotasyonunu 20 milyon dolara indirmeye teşvik eden piyasa ortamı, 'kötümserlik'in
geçerli olması ile, dolar kuru 2,26-2,30 TL bandına doğru hareket edince, önce
TCMB'yi günlük döviz satım ihalesi tutarını (kotasyon) yineden, 40 milyon dolara
çıkarmaya yönlendirdi; ardından dolar-TL kuru 16 Aralık günü 2,4147 TL'yi
zorlayınca, TCMB kotasyonu bu defa 60 milyon dolara çıkardı.

TCMB, bununla da yetinmedi; proaktif davranarak, BOTAŞ ve TPAO gibi
enerji KİT'lerin vadesi gelen ithalat ve dış borç ödemelerinin piyasadan
değil, TCMB ve Hazine'nin döviz imkanlarından karşılanacağını belirtti ve bu
açıklama sonrasında, yurt içi piyasalarda döviz kurlarının ateşinin
düştüğüne birlikte şahit olduk. 17 Aralık çarşamba günü Enerji Bakanı Yıldız'ın
açıklamaları ile, 17-31 Aralık tarihlerinde enerji KİT'lerinin yapacakları döviz
cinsinden ödemenin 1,2 milyar dolara bulacağını öğrendik ki, KİT'lerin bu meblağı,
zaten yeterince derin olmayan, döviz piyasasından çekmeyecek olmalarının
piyasayı neden rahatlattığı da böylece anlamış olduk.

Bu noktada, 15 Aralık günü, haftaya 2,30 TL'nin hemen altından başlamış iken,
gün içi 2,40 dolara dayanan ve günü 2,37 TL'nin hemen üstünde kapatan dolarTL kuru, 16 Aralık salı günü, bu defa yeni bir tarihi rekor ile 2,4147 TL'yi
görmüş olsa da, günü 2,3650 TL'den kapattı ve 19 Aralık günü hafta kapanışı
da 2,3123 TL oldu. Dolar-TL kuru 22 Aralık ile başlayan yeni haftaya 2,3136
TL'den başladı ve 2,3169 TL'ye kadar geldi. Sepet kur ise, 15-16 Aralık
tarihlerinde 2,66-2,65 TL düzeyini görmüş olmakla birlikte, yeni haftaya 2,58
TL'den başlıyor. İkinci el faizler ise, 16 Aralık günü yüzde 9'a yaklaşmasına
rağmen, 22 Aralık haftasına yüzde 8,4'ün altından başlıyor.

Önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin para birimlerindeki değer
kayıplarının küresel rekabette yeniden konumlandırma açısından sebep olduğu
etkileri dikkate alarak, Türkiye'nin dış ticaret hadleri açısından, dolar-TL kurunun
2,32-2,28 TL bandına oturması yararlı gözüküyor. Bununla birlikte, TCMB'nin
enflasyonla mücadelesi açısından, dolar-TL kurunun 2,28-2,24 TL bandına
dönmesinin daha fazla işine gelebileceği de göz ardı edilmemeli. Bu nedenle,
24 Aralık çarşamba günü gerçekleşecek olan TCMB Para Politikası Kurulu
toplantısından bir faiz indirimi kararı çıkmasını beklemek hayal olacağı gibi, olası
bir faiz indirim kararının, TCMB'nin saygınlığına zarar verebileceğini de göz ardı
etmemek gerekiyor.

TCMB Başkanı Başçı, 17 Aralık'ta Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'na yaptığı
sunumda, ihracatın büyümeye katkısının devam ettiğini ifade etti. Dış ticaret
hadlerindeki olumlu gelişmeler ve tüketici kredilerindeki ılımlı seyrin cari
dengedeki iyileşmeyi destekleyeceğini belirten Başçı, "Yılın başında alınan
makroihtiyati önlemlerin ve para politikasındaki sıkı duruşun çekirdek malların
enflasyon eğilimi üzerinde olumlu etkileri gözlenmektedir" dedi. TCMB Başkanı
sunumda, enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu
etkileyen diğer unsurların yakından izleneceği ve enflasyon görünümünde
belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak
suretiyle para politikasındaki sıkı duruşun sürdürüleceğini de tekrar etti.
Başçı ayrıca mevcut para politikası duruşu altında enflasyonun 2015 yılında
Enflasyon Raporu'nda belirtilen görünümle uyumlu bir düşüş sergileyeceğinin
öngörüldüğünü belirtirken, "Yapısal dönüşüm programının uygulamaya
geçmesiyle birlikte Türkiye’nin büyüme potansiyeli kademeli olarak artacaktır"
ifadelerini kullandı.

Ruble ve Brezilya Reali'nden sonra, en çok kaybeden para biriminin Türk
Lirası olmasının bir diğer nedeni de, özellikle küresel yatırımcılar ve yerli
yatırımcılar açısından, ekim ayından başlayıp, kasım ayının ortasından
itibaren hızlanan uluslararası sermaye girişleri ile, Hazine kağıtlarının 2. el
gösterge faizinin yüzde 9'lardan 7,4'lere kadar gerilemesinin ve Borsa
İstanbul (BIST) 100 Endeksi'nin de neredeyse 87 bin puana dayanmış
olmasının sebep olduğu, kar realizasyonu arayışı. Noel tatili öncesi, bir çok
gelişmekte olan piyasadaki zararlarını telafi etmek isteyen küresel
yatırımcılar, Türkiye'deki karlarını realize etmek istediler. Bu nedenle, en
fazla çıkış yaşanan ülkelerden birisi de Türkiye oldu. Bu arada, iç siyasi
gerginlik başlıklarının da, Türkiye'nin uluslararası alandaki algısını
etkilediğini unutmayalım.

Dolar Endeksi ise, 88 ile 92 puan aralığındaki salınımını sürdürürken, 90 puanı
geçmekte zorlanıyor. Bununla birlikte, FED'in FOMC toplantısı öncesinde, faizle
ilgili kararın beklenenden yumuşak olacağı öngörüsü ile, Dolar Endeksi'nin 16
Aralık günü 88 puanın dahi altına sarktığına şahit olduk. Ancak, 17 Aralık günü
FOMC tutanaklarının 2015 yılının ilk yarısı biterken faiz artırımı ihtimalinin
güçlendiğine işaret etmesi sonrasında, endeks önce 89 puanın hemen üzerine
çıktı. Ardından, haftayı 89,654 puanı test ederek kapattı. Dolar Endeksi, yeni
haftaya 89,55 puanın hemen altından başlamış durumda. Bu tablonun doğal
sonucu olarak, euro-dolar paritesi, 26 Kasım'dan sonra ilk kez, 16 Aralık'ta 1,25
doların üzerini görmüş olsa da ve 19 Kasım'daki gibi 1,26 dolara yaklaşmış olsa
da, 17 Aralık'ta önce 1,2342 dolara, ardından haftanın son günü 1,2229 dolara
geriledi. Parite yeni haftaya 1,2242 dolardan başlıyor ve 1,24-1,22 dolar
bandındaki salınımını devam ettirmeye 'şimdilik' kararlı gözüküyor.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkan Yardımcısı Vitor Constancio, gelecek
aylarda Euro Bölgesi'nde enflasyonun negatife dönmesinin beklendiğini fakat eğer
sadece geçici bir olguysa deflasyon riski görmediğini söyledi. Constancio,
''Gelecek aylarda negatif enflasyon oranı bekliyoruz, bu her merkez bankasının
yakından izlemesi gereken bir olgu'' değerlendirmesinde bulundu. Aylarca
sürecek negatif enflasyonun deflasyona dönmeyeceğini bildiren Constancio ''Eğer
geçiciyse tehlike görmüyorum'' diye konuştu. Costancio, IMF, Avrupa Komisyonu
ve OECD'nin Euro Bölgesi'nde ekonomik zayıflığın 2018'e kadar süreceği
öngörüsünün, o zamana kadar enflasyonda aşağı yönlü baskının devam edeceği
anlamına geldiğini ifade etti. Euro Bölgesi'nde yıllık enflasyon kasım ayında yüzde
0,3 seviyesine gerilemişti.

Kıymetli madende dünyanın en büyük tüketicileri konumunda olan Çin ve
Hindistan’da altına olan talebin artışı, hayli durugun geçen 2014 sonrasında, 2015
için umutları hareketlendirmiş durumda. ANZ Emtia Stratejisti Victor Thianpiriya; "
Çin ve Hindistan'da Fiziksel altın talebi yüksek stoklar ve ithalat kontrolleri
nedeniyle 2014 yılında gerilemişti. Bu iki pranga çözüldü ve 2015’e girerken altın
talebi sağlam bir zemine oturdu” dedi. Uluslararası ekonomi ve finans medya
kurumu CNBC'de yer alan habere göre Thianpiriya, stokların tükenmeye
başlaması nedeniyle Çin'de fiziksel altın talebinin artmaya başlayacağını söyledi.
Victor Thianpiriya; "2013 ve 2014 başındaki güçlü talep Çin'de önemli bir kara
borsa oluşması ile sonuçlandı. Bu da 2014 yılının ikinci yarısında ithalatın
azalmasına ve kara borsa stoklarının erimesine yol açtı” dedi.

Hindistan, kaçakçılığı azaltmak ve yasal sevkiyatları artırmak için altın ithalatına
getirdiği kısıtlamaları Kasım ayının son günlerinde kaldırdı. Tacirlerin artık ithal
edilen altının yüzde 20'sini ihraç etme zorunlulukları bulunmuyor. Söz konusu
karar ülkenin cari açığı azaltmak için geçen yıl alınmıştı. Thianpiriya, söz konusu
kısıtlamaların kaldırılmasının Hindistan pazarı için manzarayı değiştirdiğini ve tüm
ithalat kanallarının açıldığını belirtti. ANZ Emtia Stratejisti, bununla beraber,
zamanla piyasada ithalat kotaları gibi başka kısıtlamalar olabileceğini söyledi.
Yükselen dolar altının cazibesini azaltmış olsa da Thianpiriya, fiziksel talebin
gelecek yıl daha güçlü bir dolar ile gelen dalgalanmalara denge getireceğine
inanıyor. Güçlü bir dolar, yabancı para sahipleri için altını daha pahalı hale
getireceği için altın talebi için negatif olabilir.

Fat Prophets Kaynak Analisti David Lennox, güçlü doların yılın ilk yarısında altının
başını ağrtıatacağını ancak ikinci altı ayda FED’in ilk faiz artırımı ile dolarda
gevşeme olacağına inandığını söyledi. Lennox, bu durumun 2015 sonlarında altın
için avantaj sağlayacağını belirtti. Lennox, Hindistan’daki Dhanteras ve Diwali
festivallerinin de altın talebine yardımcı olacağını belirtti. Hindistan’da bu festival
dönemleri yaygın olarak altın sezonu olarak adlandırılıyor. Lennox bu faktörlerin
yanı sıra altın arzında bir yavaşlamanın yılsonunda fiyatları yaklaşık ons başına
bin 350 dolara yükselteceğine inanıyor. David Lennox, altın fiyatlarındaki düşüşün
üretim maliyetleri nedeniyle üretimin azaltılmasına yol açtığını kaydetti. Global
Commodities Group CEO'su Greg Smith, önümüzdeki yıl yüksek altın fiyatlarının
yükselmesinin sağlayacak tek gerçek nedenin jeopolitik risk olacağını söyledi.
Smith; "Ortadoğu'da veya Rusya'da daha fazla gerginlik oluşursa altın yükselir,
aksi takdirde mevcut seviyelerde seyreder” dedi.
Rapor 5
Dolar, 2014 yılında, 31 önde gelen ekonominin para birimlerinin tümüne karşı
değer kazanarak, 1989'dan beri ilk kez, ciddi bir ralli yaptı. ABD Dolarının
yükselişi 2015'de de sürecek gibi gözüküyor. 2015 yıl sonu dolar-TL kur
tahmini ortalaması ize 2,40 TL olarak gözükmekte. Eğer, petrol ve rubledeki
kayıplar 2015'de devam eder ise, dolar-TL kurunu 2015 için 2,60-2,70 TL
olarak öngörenler de var.

ABD Doları, 2014 yılını, Berlin Duvarı'nın yıkıldığı ve ABD'nin tek kutuplu bir
dünyada küresel liderliğini ilan ettiği 1989'dan bu yana ki en yüksek performansı
ile kapatıyor. 2008 yılı sonbaharında patlak veren krizle birlikte, 1929
Buhranı'ndaki işsizlik ve yoksulluk sıçramasını görmemekle birlikte, ABD
ekonomisinin hayli zor bir etaptan geçtiğini, iç talepteki daralmanın etkisiyle, ABD
Doları'nın değer kaybetmesine bağlı olarak, ABD'li şirketlerin ilk kez bu ölçüde
ihracat yapmaya yüklendiklerine şahit olduk. Bu noktada, 2014 yılı itibariyle,
ABD'nin net enerji ithalatçısı bir ülkeden, net ihracatçı bir ülkeye dönüştüğünü de
unutmayalım.

2010 yılı sonunda, küresel ölçekte, uluslararası mal ticaretinde 1. sıradaki
konumunu Çin'e kaptıran Almanya açısından, 2011 yılında mal ihracatında
ABD tarafından da geçilmek kabul edilebilir bir gelişme değildi. Bu nedenle,
Almanya ile ABD arasında 2012 yılından bu yana süregelen dış ticaret
kavgasından, euro-dolar paritesinin de nasibini aldığına şahit olduk. Buna
göre, 2012 yılı başında 1,34 dolar düzeyindeyken, 2012 yılı yaz ortasına
geldiğimizde 1,20 dolara kadar neredeyse çekilen, ardından 2013 yılı şubat
ayında tekrar 1,37 doları görüp, ardından yine yaz ortasında 1,28 dolara kadar
geri çekilen, hayli dalgalı bir pariteden söz ediyoruz. 2014 yılı mayıs ayında, bir
kez daha 1,39 doları gören euro-dolar paritesinin, 2014 yılını 1,22 doların altında
kapatmaya çalışması, kimi çevrelerde 'kirli kur savaşı' (dirty currency war) olarak
da adlandırıldı.

Parite 1,24-1,22 dolar aralığında kalabilecek mi, yoksa FED'in para politikasını
adım adım sıkılaştırma sürecine bağlı olarak, ABD dolarının önde gelen para
birimleri karşısında güçlenme süreci 2015 yılında da devam edecek mi, birlikte
göreceğiz ve yaşayacağız. Soğuk Savaş'ın bitimine doğru, Sovyetler Birliği
dağılmaya doğru giderken, Dolar Endeksi 170 puana dahi yaklaşmış,
1988'de 88 puan düzeyindeyken, 1989-1990 arası 105 puanı görmüş ve bir ralli
yapmış. Ardından, 1992 sonu-1993 başı 80 puanın dahi altını test etmiş ve 1995
yılı başında 80 puan düzeyinden başladığı tırmanışını 2001-2002 döneminde
120 puan ile doruğa taşımış. Bu dönemde, euro-dolar paritesinin 0,82 dolara
kadar düştüğünü hatırlıyoruz. 2014 yılı itibariyle, son 5 yılın en yüksek
değeri olarak, artık 90 puanı geçmiş bir Dolar Endeksi var.

Dolar Endeksi, geçtiğimiz hafta iki kez 90 puanın üzerini gördü. 23 Aralık salı
günü 90,064 puan ile kapattı; 26 Aralık günü ise 90,03 puan ile. Yılın son
haftasına ise, Dolar Endeksi 90,023 puan düzeyinden başlayıp, 89,905 puana
kadar çekilmiş durumda. Sanki, 2015 yılında devam edeceği ralli öncesi,
Noel tatili ile yılbaşı tatili arası dinleniyor, gibi. ABD doları 2014'te 31 önemli
para birimi karşısında da değer kazanarak, 1989'dan bu yana bir ilke imza
atmış durumda. Doların yükselişinde, hem 2014 yılında FED'in para politikasını
sıkılaştırma sürecini, tahvil alım programını tamamlamasıyla (tapering)
başlatması, hem de ABD ekonomisindeki güçlü toparlanma etkiyi oldu.Yen ve
euro, Japonya ve Avrupa merkez bankalarının deflasyonu önlemek adına teşvik
politikalarına hız vermeleri ile değer kayıplarını sürdürdü.

Merkezi Connecticut'ta bulunan Amherst Pierpoint Securities adlı finans
kurumunun stratejisti Robert Sinche ''Bir tane para birimi dahi dolar karşısında
yükselmiyor. ABD faiz oranı beklentilerinde ciddi bir değişiklik yaşanıyor'' diye
paritelerdeki değişimi yorumladı. Doların 10 önemli para birimi karşısındaki
durumunu izleyen Bloomberg Spot Dolar Endeksi, bu yıl yüzde 11 artarak
1,130.61 seviyesine geldi ve 2004'ten bu yana en yüksek yıllık kazanca işaret
etti. Dolar yen karşısında yıl genelinde yüzde 14'lük artışla 120.31 düzeyinde ve
3. yıllık kazancı kaydedecek. Dolar euro karşısında ise, yüzde 13 ile 2005'ten bu
yana en ciddi artışı sağladı. Bu arada, euro yen karşısında ise yüzde 1.3 değer
kazanarak, 146.60 düzeyine geldi.

Dolar, Türk lirası karşısında ise yıl genelinde yüzde 7,5 yükseldi. Bununla birlikte,
Dolar-TL kurunun 2,40 düzeyini gördüğü ocak ayında, TCMB'nin 5,5 puan politika
faizini arttırması ile, döviz kurlarının kademeli olarak sakinleştiğini, bir ara dolar-TL
kurunun 2,16 TL'yi dahi gördüğünü, ancak aralık ayı sonuna doğru, dolar-TL
kurunun 2,4147 TL ile, yeni bir nominal rekora da imza attığına şahit olduk.
Finans sektörü döviz kurları analistlerinin 2015 yılı için dolar-TL tahminleri,
2,20 ile 2,50 TL arasında dalgalanıyor. Uluslararası ekonomi ve finans haber
ajansı Bloomberg'in son anketine göre ise, ekonomistlerin 2015 için yıl sonu
dolar-TL tahminlerinin ortalaması 2.40 lira düzeyine işaret etmekte.

Konu 2015 yılına dönük tahminlere gelmiş ise, ABD'nin önde gelen uluslararası
finans kurumlarından Goldman Sachs'in Baş Ekonomisti Jan Hatzius'un 2015
yılında öne çıkacak sekiz önemli sorun ve bu sorunlara yönelik cevaplarını
incelemekte yarar var.

1. ABD ekonomisinde büyüme eğilimi devam edecek mi?: Evet. Yurtiçinde
güç diğer ekonomik zayıflıkları dengeleyecektir.

2. Doların güçlenmesi büyüme üzerinde baskı yaratacak mı?: Evet ancak
düşük petrol fiyatları sebebiyle kısa vadede yönetilebilir olacaktır.

3. Konut piyasasında iyileşme hızlanacak mı?: Evet, özellikle müstakil konut
sektöründe. Hanehalkı formasyonu genç yetişkinler ebeveynlerinin
evlerinden taşındıkça gelişecektir.

4. Tüketici harcamalarında büyüme hızlanacak mı?: Evet, düşük petrol
fiyatları nedeniyle harcanabilir gerçek gelir artacak.

5. Yatırım harcamalarında büyüme artacak mı?: Hayır. Sermaye harcamaları
uzun vadeli esaslara göre baskı altında görünmüyor ve petrol fiyatlarındaki
düşüşün enerji sektöründe bir engel yaratması olası görünüyor.

6. Ücretlerdeki büyüme yüzde 3-4 aralığı içinde mi olacak?: Hayır. Eksik
istihdam oranına istinaden işgücü piyasasında hala gevşeklik var.

7. Çekirdek enflasyon FED’in yüzde 2 hedefine ulaşacak mı?: Hayır. Dolar
güçlü, ücret artışı düşük ve depresif petrol fiyatlarının olumsuz etkisi
olacaktır.

8. Haziran’daki FOMC toplantısında faizler artırılacak mı?: Hayır çünkü
enflasyon muhtemelen yüzde 2 hedefine ulaşamayacak. Ücret ve fiyat
enflasyonu için mutabık olunan tahminlere dayanarak ilk faiz artırımının
Haziran 2015 tarihinden sonra olacağını düşünüyoruz. En erken Eylül’de
olabilir.

Goldman Sachs'in Baş Ekonomisti Jan Hatzius özetle der ki, "ABD
ekonomisi dolar ile birlikte, diğer büyük ekonomilere göre, daha hızlı
büyüyecek. Ama FED'in hedefi altında kalan enflasyonun, faiz artışını en
erken Eylül ayına itmesi gündeme gelebilir ve düşük petrol fiyatlarının
ekonomideki etkisi hissedilmeye devam edecek."

ABD'li ünlü yatırımcı Warren Buffett, 2015 yılı için yatırım tavsiyelerine
bakmakta da yarar var:

1- Güvenli, düşük maliyetli, uzun vadeli yatırımlar: Buffett, 2015 yılı için
Berkshire Hathaway hissedarlarına yazdığı tavsiyelerde, yatırımcıların
paralarını uzun vadeli, düşük maliyetli ve güvenli yatırımlara yöneltmesi
gerektiğine işaret etti. Buffett, kendisinin de elindeki tüm nakdi karısı için,
verimli olduğunu düşündüğü uzun vadeli ve oldukça eski bir yatırım aracına
yatıracağını söylüyor.

2- Bitcoin’den uzak durun: Her zaman teknolojiyle ilgili yatırımlara mesafeli
olan Buffett'tan, yatırımcılara son yılların en fazla yükselen yatırım
araçlarından Bitcoin’le ilgili şaşırtıcı olmayan bir tavsiye geldi. Buffett,
yatırımcıların sanal para olarak bilinen Bitcoin’den uzak durması gerektiğini
söyledi. Buffett daha önceki röportajlarından birinde Bitcoin’ler için “Ondan
uzak durun, çok belli ki bir yanılgı” diye uyarıyor.

3- Finansal okur yazarlığı geliştirin: Buffett özellikle genç yaştaki çalışanlar
ve yatırımcılar için finansal okur yazarlıklarını geliştirmeleri tavsiyesinde
bulundu. Ünlü yatırımcı, “Katılabileceğiniz tüm derslere katılın, muhasebe iş
dünyasının dilidir. Finansal okur yazarlığı geliştirmek yıllar geçtikçe sizin
için finansı daha kolay kılar” diye tavsiyede bulunmakta.

4- Hemen zengin olmaya değil, tasarrufa odaklanın: Ünlü yatırımcı, bir anda
zengin olmayı değil, tasarrufa odaklanmayı tavsiye etti. Buffett, “Finans
dünyasındaki en büyük hatalardan biri, düzgün tasarruf etme alışkanlığını
öğrenememek” diye altını çiziyor.

5- Hisseler düşünce satmayın, alın: Warren Buffett, hisselerle ilgili fiyatlar
düştükçe satmayı değil satın almayı tavsiye etti. Ünlü yatırımcı, “Ben fiyatlar
düştükçe satın aldığım hisselerden daha fazla almayı tercih ederim. Daha da
düşerse daha fazla alırım. Sonrasında ne olacağı belli olmaz” demekte.

6- Uzmanmış gibi davranmayın: Buffett, yatırımcılara bildikleri alanlara
yatırım yapmayı, bilmedikleri alanlarda uzmanmış gibi davranmamayı
tavsiye etti. Ünlü yatırımcı, “Bilmediğiniz bir alanda yatırım yaparsınız,
sadece kumar oynarsınız” demek istiyor.

ABD, İngiltere dahil Avrupa cephesinde ve Türkiye cephesinde, gerek imalat
sanayinin performansı ve güveni, gerek tüketici güveni, gerekse de gayrimenkul,
konut sektörüne yönelik performans ve fiyat endekslerinin yayınlanacağı bir
haftanın içerisindeyiz. Kimi ülkelerin satın alma yöneticileri endekslerinin de
yayınlanacağı bu hafta, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) aylık toplantısı, 1
Ocak perşembe yılbaşı sonrası tatil olduğu için bir hafta sonra, 7 Ocak Çarşamba
günü gerçekleşecek. Bununla birlikte, piyasalar 7 Ocak'taki toplantıdan çok, 22
Ocak'taki toplantıya kitlenmiş durumdalar. ABD'nin aralık ayı tarım dışı
istihdam ve işsizlik verisi de 9 Ocak'ta yayınlanacak. Bu noktada, 9 Ocak'taki kritik
önemdeki ABD verisi öncesi, 16-17 Aralık'ta gerçekleşen son FED Açık Piyasa
Komitesi (FOMC) toplantısının detaylı tutanakları 7 Ocak günü saat 21'de
geliyor ki, bu tutanaklardaki detaylar piyasayı hareketlendirebilir. Üstüne
gelecek tarım dışı istihdam ve işsizlik verilerine bağlı olarak, 8 ve 9 Ocak
günleri hayli hareketli geçebilir.

Her ne dense, bu ay Türkiye'nin tüketici güven endeksi verisi 30 Aralık salı
gününe kalmış durumda. Reel Kesim Güven Endeksi ve İktisadi Yönelim
Anketi'ne baktığımızda ise, son 2 yılın en düşük performansına ulaşılmış
durumda. 2172 firmanın cevapladığı ankete göre, daha eylül ayında 107,6
puan düzeyinde olan Reel Kesim Güven Endeksi 101,2 puana kadar
gerilemiş durumda. İmalat sanayi, kendisine gelen yurtiçi satış ve ihracat amaçlı
olarak, mevcut toplam sipariş miktarından memnun değil. Bu oran Ocak 2007 ile
Aralık 2014 arası en iyi 95,7 puanı görmüş. Küresel kriz döneminde 27,1 puana
kadar düştüğü de olmuş. Bu noktada, ekim ayında 91,8 puan düzeyindeki mevcut
toplam sipariş miktarından duyulan memnuniyet, aralık ayında 87 puana düşmüş.
Bu durum, en yüksek orana ve ekim ayına göre kötü; ama, küresel krizin
yaşandığı günlerdeki 27,1 puana göre bir hayli iyi.

Bununla birlikte, üretim hacmi ve mevcut istihdama yönelik olarak, önümüzdeki 3
aya yönelik beklentiler,bir miktar gerilemiş olmakla birlikte, halen 100 puanın
üzerinde. Bu da olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Bu tür endekslerde,
100 puanın üzeri olumlu tablo olarak kabul edilir. Gelecek 3 aya yönelik ihracat
sipariş miktarı beklentisinin artmış olması da, Türkiye'nin 2015 yılı büyümesinde
net ihracatın büyümeye katkısına ihtiyacımız olduğu gerçeği ile, yine olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilmeli. Bir başka önemli husus olarak, 2014 yılı
şubat ayından bu yana, imalat sanayinin yatırım harcaması yapma eğiliminin
de 104 ile 108 puan aralığında hareket ediyor olması ve aralık ayında halen
105 puanda olması, yine umut verici. Çünkü, bu durum, imalat sanayinin
yatırım yapma iştahını kaybetmediğini gösteriyor. Genel gidişatın ise 100
puanın altında seyretmesi, Türk imalat sanayinin iç ve dış politik-ekonomik
gelişmeler nedeniyle bir miktar keyifsiz olduğuna işaret etmekte.

2015 yılı, kendi paralarının değerini ABD dolarına korumak için, önde gelen
gelişmekte olan ekonomilerin faiz arttırabileceği bir döneme işaret ediyor. Bu
nedenle, hem FED'in, hem de pek çok gelişmekte olan ekonominin 2015 yılı
ilkbaharından itibaren faiz artırabilecekleri ihtimali ile, ülke ve şirket tahvilleri
açısından, 2015 yılının zor bir yıl olacağı vurgulanmakta. Tahvillerin 2015 yılı
performanslarına yönelik yorumlarda bulunan Wall Street uzmanları FED'in faiz
oranlarını 2015’te 10 yıla yakın bir süreden bu yana ilk kez artırmaya
hazırlanması ile birlikte, ABD Hazine tahvil faizlerinin yükseleceği tahmininde
bulunuyorlar. Gelecek yıl tahvil faizlerinde artış olacağı beklentisi, ABD
tahvillerinin rekor kayıplar kaydettiği 2009’dan bu yana en yüksek seviyede.

FED’in tahvil alım programını sonlandırması (tapering) ile birlikte, bu yıl satış
dalgası olacağı öngörüsünde bulunanların neredeyse tümü, ABD ücret
artışlarındaki zayıflık ve gelişen piyasalardaki çalkantıların ABD Hazine tahvillerini
2011’den bu yana en büyük getirilere yöneltmesi ile hazırlıksız yakalandı. Tahvil
piyasasında enflasyon görünümünün gerilemesine rağmen uzmanlar ekonominin
güçlenmesi ile birlikte ABD Hazine tahvillerinin kötü bir yıl geçireceği beklentilerini
koruyorlar. Bank of Tokyo-Mitsubishi UFJ Ltd. baş finans ekonomisti Chris
Rupkey, “Gelecek yıl nihayet patlama yılı olmalı. Piyasa, Yelen ve FOMC’un
sıkılaştırmaya yaklaştığı retoriğini görmezden geliyor” dedi.

Uluslararası finans ve ekonomi haber ajansı Bloomberg anketine katılan 74
ekonomistten biri olan Rupkey en yüksek tahminlerden birini sundu. Rupkey, 10
yıl vadeli ABD Hazine tahvil faizlerinin geçtiğimiz haftaki yüzde 2.25’lik seviyeden
2015 yılı sonunda yüzde 3.4’e yükseleceğini öngördü. Rupkey, Ocak ayında
faizlerin şu anda yüzde 3.6 seviyesine ulaşacağı tahmininde bulunmuştu.
Ekonomistlerin tahmin ortalaması, faizlerin yüzde 3.01’e ulaşacağı yönünde. 0.75
yüzde puanlık artış tahmini uzmanların 2014 yılı için olan beklentilerinin yaklaşık
iki katı seviyesinde.

Merkez bankalarının asli görevi, fiyat istikrarıdır. Enflasyonu yok etmek veya
kabul edilebilir sınıra çekmektir. Merkez bankaları fiyat istikrarında bir risk
görmüyorlar ise, enflasyon tehlikesi yoksa, o zaman büyüme ve istihdamı
da gözeten para politikası izleyebilirler. Nitekim, ABD Merkez Bankası (FED)
ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) kendi ekonomilerinde bir enflasyon riski
görmediklerinden dolayı, büyüme ve istihdamı destekleyici para politikası
uygulayabildiler. Türk ekonomisinde, son 42 yılda enflasyonu
getirebildiğimiz en düşük düzey yüzde 6. Oysa, gelişmiş ekonomilerde
2012'de yüzde 2 olan enflasyonun, 2014 sonu yüzde 1.6, 2015 sonu ise 1.8
olması bekleniyor.

Gelişmekte olan ekonomilerde ise, 2012'de yüzde 6.1 olan enflasyonun, 2014'de
5.5, 2015'de ise 5.6 olması beklenmekte. Türkiye ise, 2005'de 7.7, 2008'de 10.1
olan enflasyonu, 2009 ve 2010 yıllarında yüzde 6.5 civarında tutabilmişse de,
2011'de yeniden 10.5'e yükselmesini engelleyemedi. Ancak, 2012'de GSYH
büyümesi yüzde 2.1'e çekerek, enflasyonu yüzde 6.2 ile son 41 yılın en düşüğüne
getirebildik. 2013'de yüzde 7.4'ü gören enflasyon, 2014'ü ise yüzde 9 civarında
tamamlayacak. Oysa, Türkiye Ekonomisi'nde yıllık manşet enflasyonun artık
gelişmekte olan ülkeler ortalaması olan yüzde 5.5 civarına çoktan gelmesi
gerekiyordu. Şimdi, TCMB'nin esas görevi, yıllık enflasyonu yüzde 5.5'e getirmek
iken, "sen niye büyümeye destek vermiyorsun" demek, kurumları karıştırmak;
yanlış kurumdan talepte bulunmak anlamına gelir.

Peki, Merkez Bankamız "ben büyüme ve istihdamla ilgilenmem, gerektiğinde dahi
destek olmam" diyor mu; hayır, asla demiyor. Sadece şunu diyor; "bana enflasyon
yüzde 7'nin hemen altına gelinceye kadar izin verin, gereğini yapacağım" diyor.
Diyelim, ki 5 Ocak pazartesi günü 2014 yılı enflasyonu yüzde 9 açıklandı. Bu
durumda, 2015 yılı mart ayına sonuna kadar, 3 aylık yüzde 3,6'lık enflasyon
hesaplamadan çıkıp, yerine diyelim ki, 3 aylık 1,6'lık enflasyon girdi; bu durumda
2015 yılı mart ayı sonunda yıllık enflasyon yüzde 6,9'a inmiş olacak.

Bu durumda, benim bildiğim TCMB, en geç mart ayındaki Para Politikası
Kurulu toplantısında 1 puan, nisan ayındaki toplantısında da 0,5 puan faiz
indirmez ise, gelin o zaman benden hesap sorun. TCMB, şubat ayında 0,5
puan, mart ayında ise 1 puanlık indirim olarak ta bu süreci yönetmeyi tercih
edebilir. Dünyanın önde gelen Alman finans kurumlarından Deutsche Bank
ise, 2015'ın ilk yarısında TCMB’nin faizlerde 75 baz puanlık ılımlı ve geçici
bir gevşemeye gideceği yönündeki beklentilerini koruduğunu; ancak buna
yönelik risklerin yukarı yönlü olduğunu belirtmekte.

Tersine düşünenler de var. ABD'li finans kurumu Citibank ise, rubledeki
değer kayıplarının Türk Lirasını etkilemesine bağlı olarak, dolar-TL kurunun
2,60-2,70 TL aralığına gelebileceğini, Merkez Bankası'nın ise döviz kurunu
riskini kontrol etmek için, 2015 yılının ilk çeyreğinde en az 1 puan faiz
artıracağını öngörüyor. Rusya'nın etkili hamleler ile, kendi para birimindeki
kayıpları durdurması, petrolün varil fiyatının ise 60 dolar civarına oturması
halinde, oyumu TCMB'nin 1-1,5 puan faiz indirmesi ihtimaline veriyorum.

Benzer belgeler