PS-05 01 - Viral Hepatitle Savaşım Derneği

Transkript

PS-05 01 - Viral Hepatitle Savaşım Derneği
XIII. ULUSAL
VİRAL HEPATİT
KONGRESİ
17 - 20 Mart 2016 Belek - Antalya
KURULLAR
Kongre Başkanı
Prof. Dr. Fehmi TABAK
Kongre Genel Sekreterleri
Prof. Dr. Nurcan BAYKAM
Prof. Dr. Rahmet GÜNER
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Hürrem BODUR
Prof. Dr. Kenan HIZEL
Prof. Dr. Mustafa ALTINDİŞ
Doç. Dr. Ebubekir ŞENATEŞ
Bilimsel Danışma Kurulu
Canan AĞALAR
Ayhan AKBULUT
Meral AKDOĞAN
Murat ALADAĞ
Dilek ARMAN
Celal AYAZ
Kemalettin AYDIN
Halil İbrahim BAHÇECİ
Sait BAĞCI
Nurcan BAYKAM
Ahmet BEKTAŞ
Mustafa BERKTAŞ
Fatih BEŞIŞIK
Billur CANBAKAN
Atahan ÇAĞATAY
Rahmet GÜNER
Mustafa Kemal ÇELEN
Halil DEĞERTEKİN
Kutbeddin DEMİRDAĞ
Neşe DEMİRTÜRK
A.Kadir DÖKMECİ
İlyas DÖKMETAŞ
Rıza DURMAZ
Cafer EROĞLU
Can Polat EYİGÜN
Levent GÖRENEK
Ramazan İDİLMAN
Dilara İNAN
Abdurrahman KADAYIFÇI
Cem KALAYCI
Bülent KANTARÇEKEN
Oğuz KARABAY
Çetin KARACA
Ali KAYA
Sedat KAYGUSUZ
Sebahattin KAYMAKOĞLU
Sırrı KILIÇ
İftihar KÖKSAL
Figen KULOĞLU
Halil KURT
Hakan LEBLEBİCİOĞLU
Reşit MISTIK
Reşat ÖZARAS
Yusuf ÖZBAL
-3-
Nail ÖZGÜNEŞ
Hasan ÖZKAN
Recep ÖZTÜRK
Mehmet PARLAK
Engin SEBER
Cemil SAVAŞ
Fatma SIRMATEL
Abdullah SONSUZ
Mehmet SÖKMEN
Mustafa SÜNBÜL
Ebubekir ŞENATEŞ
Hakan ŞENTÜRK
Halis ŞİMŞEK
Hüseyin TURGUT
Emel TÜRKARIBAŞ
Ediz TÜTÜNCÜ
Sercan ULUSOY
Gaye USLUER
Kendal YALÇIN
Tansu YAMAZHAN
Hadi YAŞA
Zerrin YULUĞKURAL
İÇİNDEKİLER
6
Bilmsel Program
Sözlü Sunumlar
16
Poster Sunumları
36
-4-
Önsöz
13. Ulusal Viral Hepatit Kongresinin değerli katılımcıları;
Kongre Yürütme ve Düzenleme Kurulu üyeleri adına sizlerle buluşmaktan büyük bir onur
duymaktayız. Kongremize verdiğiniz destek için sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır.
Kongremizdeki tüm oturumlarda kendi alanında deneyimli öğretim üyelerine tüm bilgi ve
deneyimlerini bizlerle paylaşacakları için sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca bilimsel
düzeyi yüksek olan çalışmalarla gerek poster sunusu, gerekse sözlü sunu olarak katkı koyan
genç araştırmacı hekimlerimizi kutluyoruz.
Kongremizin bilimsel açıdan başarılı olması ve bir bilim ziyafeti şeklinde geçmesi en büyük
dileğimizdir.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Fehmi TABAK
Kongre Başkanı
VHSD Başkanı
-5-
BİLİMSEL PROGRAM
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
SÖZLÜ SUNUMLAR
-16-
SS-01
Türk ve Suriyeli Mülteci Gebelerde HBsAg Sıklığı, Aşılama Öncesi ve Sonrası Farklılıkların Araştırılması ve
Sonuçlarımızın Ülkemizden Yapılmış Diğer Çalışmalarla Karşılaştırılması
İnci Ayşe1, Yıldırım Doğukan2, Seçkin Kerem Doğa2, Gedikbaşı Ali3
1
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul
2
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Kadın doğum Kliniği
3
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Bilim Dalı
Kronik HBV infeksiyonu olan annenin perinatal dönemde bu infeksiyonu bebeğine bulaştırma riski bulunmaktadır,bu dönemde
kazanılan HBV infeksiyonu yüksek oranda kronikleşmektedir ve gebelerde hepatite yönelik tarama testlerinin yapılması oldukça
önemli bir konudur.Dünyada görülen savaşlar sağlık sorunlarını arttıran durumlardır. Suriye’de yaşanan çatışmalar, bu insanların
ülkelerini terk ederek, Türkiye ve diğer ülkelere sığınmalarına sebep olmuştur. Suriyede HBV genel prevalansı % 5.62 olduğu
bildirilmiştir. Aşı Türkiye’de ilk defa 1998 yılında GBP içinde yer almışken Suriye’de ise 1991yılında aşı programı içinde yer aldığı
belirlenmiştir(1-5).Bu çalışmada hastanemizde doğum yapmış olan Türk ve Suriyeli mülteci gebelerde HBsAg sıklığı, aşılama
öncesi ve sonrası farklılıkların araştırılması, bu verilerin ülkemizden yapılmış çalışmalarla karşılaştırılması ve son dönemlerde
oldukça sık karşılaşmaya başladığımız bu hasta grubunun takibinde ilgili hekimlere faydalı olabilmesi ile birlikte amaçlanmıştır.
Hastalar Türk ve Suriyeli gebeler olarak iki gruba ayrıldı. Ayrıca hepatit B aşısının aşılama programına dahil edildiği tarihler
göz önüne alınarak Suriyeli gebeler 1991 ve sonrasında doğan;1990 ve öncesinde doğan, Türk gebelerde 1998 ve sonrası doğan,
1997 ve öncesi doğanlar olarak gruplara ayrıldı. Bu çalışmaya 2158’si Suriyeli ve 2028 ’i Türk olmak üzere toplam 4186 gebe
alındı. Tüm gebeler değerlendirildiğinde toplamda HBsAg sıklığının % 1.4 olduğu belirlenirken, Türk Gebelerde HBsAg sıklığı
%1.8, Suriyeli gebelerde ise HBsAg sıklığının ise %1.1, olduğu belirlendi(Tablo 1)Yaş dağılımına bakıldığında Türk gebelerde aşı
sonrası doğan gebe sayısı 30 olup bu gebelerden bir tanesinde HBsAg pozitifliği saptanırken, Suriyeli gebelerden aşı sonrası
doğan gebe sayısının 958 olduğu ve bu gebelerin 10’unda HBsAg pozitifliği olduğu görüldü.(Tablo 2).Ülkemizden konuyla ilgili
yapılmış bazı çalışmalara bakıldığında oranlar bölgesel olarak farklılıklar göstermektedir(Tablo 3)(6-21).Sonuç olarak Suriyeli
mülteci sayısının giderek artması da göz önüne alındığında; hem mülteci hem de yerel toplumundaki gebelerin hepatit sıklığının
bilinmesinin, doğacak bebekleri korumak amacıyla doğum sonrası yapılacak aşı ve immünglobulin gibi girişimleri planlamak ve
bu virüslerin yol açacağı morbidite ve mortaliteyi azaltabilmek açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Türk ve Suriyeli Gebelerin HBsAg Pozitiflik oranları
Türk gebeler (2028)
Suriyeli
gebeler (2158)
toplam (4186)
HBsAg Pozitif
36(%1.8)
24(%1.1)
60(%1.4)
HBsAg negatif
1992(%98.1)
2134(%98.9)
4126(%98.6)
Türk ve Suriyeli Gebelerin aşılama öncesi ve sonrası HBsAg Pozitiflik oranları
TÜRK GEBELER
SURİYELİ GEBELER
1998 ve sonrasında
doğanlar
1997 ve öncesi
doğanlar
Toplam
1991 ve sonrasında
doğanlar
1990 ve
öncesi
doğanlar
Toplam
Toplam
29
1999
2028
948
1210
2158
HBsAg Pozitif
1
35
36
10
14
24
Tablo sayısı kısıtlı olduğundan tablo 3 ve kaynaklar bölümü eklenememiştir.
-17-
SS-02
Kronik hepatit C’li hastalar artık daha yaşlı ve daha ciddi karaciğer hastalığı ile kliniğe başvuruyor
İliaz Raim1, Yüce Tuba2, Torun Sinan2, Çavuş Bilger1, Güllüoğlu Mine3, Bozacı Mürüvvet4, Karaca Çetin1, Akyüz Filiz1, Demir Kadir1,
Beşışık Fatih1, Kaymakoğlu Sabahattin1
1
İstanbul Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul
3
İstanbul Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
4
İstanbul Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Hepatit C enfeksiyonu tedavisinde baş döndüren hızda gelişmelerin olduğu son yıllarda, hastaların kliniklere daha ileri evre
karaciğer hastalığı ve komplikasyonlarıyla başvurmaya başladıkları dikkati çekmektedir. Bu çalışmada, kronik hepatit C’li
hastaların yıllar içerisinde değişen epidemiyolojik ve klinik özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Ocak 1996-Ocak 2000 (Grup
1) ve Ocak 2011-Ocak 2015 (Grup 2) tarihleri arasında bir dekad arayla dörder yıllık 2 periyodda ilk kez kliniğimize başvuran
kronik hepatit C’li hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların başvuru anındaki demografik ve klinik özellikleri
kaydedilerek iki grup arasında kıyaslama yapıldı. Çalışmaya grup 1 için 140 ve grup 2 için 173 hasta olmak üzere toplam 313
hasta dahil edildi. Birinci ve 2. gruplar arasında cinsiyet dağılımı benzerdi (p=0,54). Grup 2, grup 1’e kıyasla daha yaşlıydı (45 vs
49yıl, p=0,01). Grup 1’deki hastaların başvuru sırasında %19,8’i tedavi deneyimli iken grup 2’de bu oran %35,5 olarak saptandı
(p=0,01). Grup 1’de kronik B hepatiti koenfeksiyonu %1,5 iken grup 2’de %3,3 olduğu tespit edildi (p=0,35). Grup 2’de başvuran
hastaların eskiden başvuranlara kıyasla daha yüksek oranda sirotik olduğu tespit edildi (%44,5 vs %18,6, p<0,001). Sirotik olan
hastalar, son dönemde (grup 2) kliniğimize daha yüksek oranda dekompansasyon ile başvurmuşlardı (%20 vs %42,9, p= 0,04).
Grup 2’de başvuru sırasında hepatosellülerkarsinom varlığı grup 1’den anlamlı olarak yüksek saptandı (%12,8 vs %3,6, p=0,004).
Bu çalışmanın sonuçları son yıllarda kronik hepatit C’li hastaların hastanelere daha ileri evrelerde ve karaciğer hastalığının
komplikasyonları ile başvurduğunu ortaya koymaktadır. Hastaların daha erken evrelerde tanınabilmesi, ancak risk gruplarına
yönelik geniş tarama programları ile mümkün olabilecektir.
-18-
SS-03
Universal HBV aşılamasının ve catchup HBV aşılamasının etkinliğinin stajyer Sağlık Meslek Lisesi öğrencileri
boyutunda irdelenmesi
Tosun Selma1, Sayın Selda2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hizmet İçi Eğitim Birimi- Eğitim hemşiresi
Amaç: Bu çalışmanın amacı ülkemizde 1998 yılında başlanan universal HBV aşılaması kapsamında aşılanmış olan 1998 ve 1999
doğumlu öğrencilerin günümüzdeki HBV prevalansının ve yapılan HBV aşılamasının etkinliğinin değerlendirilmesidir.
Yöntem: İzmir il merkezi ve ilçelerindeki Sağlık Meslek Liselerinden (SML) hastanemize staj için gelen ve 1998 -1999 doğumlu
olan öğrencilere öncelikle bir anket uygulanarak HBV aşılaması hakkındaki bilgi düzeyleri belirlenmiş, ardından eğitimler
verilmiş ve HBV ile karşılaşma durumları EIA yöntemiyle değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 17 ve 18 arasında olan, 64’ü erkek, 157’si kız toplam 234 öğrenci katılmıştır. Hiçbir öğrencide HBsAg
ve antiHBcIgG pozitifliği saptanmamıştır. AntiHBstitreleri açısından değerlendirildiklerinde 29 öğrencinin (%12)<10 IU/mL, 34
öğrencinin (%145) 10-50 IU/mL arası, 32 kişinin (%14) 51-99 IU/mL, 139 kişinin (%59) >100 IU/mL olduğu belirlenmiştir.
Tartışma: Hepatit B aşıları sağlık çalışanına uygulanması gereken aşılar arasında yer almaktadır. Çalışma grubunda yer alan
stajyer SML öğrencileri ülkemizdeki universal HBV aşılamasının başladığı 1998 yılı ve 1999 yılında doğmuş olan, bunun yanı
sıra 2005-2006 yılındaki catchup HBV aşılama kampanyası sırasında da tekrar aşılanmış olan çocuklardır. Öğrencilerin tümünde
HBsAg ve antiHBcIgG göstergelerinin negatif olmasının da bu uygulamayla ilişkili olduğu düşünülmüştür. AntiHBs pozitifliği
açısından yapılan değerlendirmede ise öğrencilerin 205’inde (%88) antiHBstitreleri koruyucu düzeyin üzerinde >10 IU/mL
olarak saptanmıştır. AntiHBstitreleri<10 IU/mL olan toplam 29 öğrenciye tek doz rapel yapıldıktan 1 ay sonra hepsinde yüksek
titredeantiHBs pozitifliği geliştiği saptanmıştır.
Sonuç olarak universal HBV aşılamasının HBV ile savaşımda son derece etkili olduğu ve doğumda aşılama yapılan ve daha sonra
catchup kampanya sırasında tekrar aşılanmış olan öğrencilerde anlamlı derecede koruyuculuk sağladığı belirlenmiştir.
-19-
SS-04
Hemodiyaliz hastalarında gizli hepatit B ve gizli hepatit C enfeksiyonunun polimeraz zincir reaksiyonu ile
araştırılması
Zanapalıoğlu Gazel Özlem, Dumlu Rıdvan
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Enfeksiyon hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Çanakkale
Hemodiyaliz hastaları parenteral yolla bulaşan hepatit virüsleri için risk altındadırlar. Serumda HBsAg yokluğunda tespit edilen
HBV – DNA varlığına gizli hepatit B enfeksiyonu denilirken, serumda anti – HCV ve HCV – RNA yokluğunda periferik kandaki
mononükleer hücrelerde HCV – RNA varlığına gizli hepatit C enfeksiyonu denilmektedir.
Amaç: Bu çalışmada hemodiyaliz hastalarında polimeraz zincir reaksiyonu yöntemiyle gizli hepatit B enfeksiyonu ve gizli hepatit
C enfeksiyonu varlığı araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem-Bulgular : Çalışmaya dahil edilen alaninaminotransferaz (ALT) seviyeleri normal olan 100 hemodiyaliz hastasının
demografik verileri, böbrek yetmezlik nedenleri, hemodiyalize giriş yolu, hemodiyaliz süresi, ALT seviyesi, hepatit göstergeleri
mevcut dosyalarından çalışma takip formuna kaydedildi. Serumda anti – HBcIgGenzymlinkedimmunosorbentassay (ELISA)
(Architecht, Abbott) ile test edildi. Serum HBV – DNA, HCV – RNA ve PKMNH’de HCV – RNA ‘gerçek zamanlı’ polimeraz zincir
reaksiyonu yöntemi ile araştırıldı. %27 hastada anti – HBcIgG pozitifliği saptanırken izole anti –HBcIgG pozitifliğine rastlanmadı.
%4 hastada serumda HBV – DNA pozitifliği ile gizli HBV enfeksiyonu tespit edildi ve bu hastaların hepatit göstergelerinden
yalnızca anti –HBs’nin pozitif olduğu gözlendi. Hastaların hiçbirinde serumda ve PKMNH’de HCV – RNA pozitifliği yoktu dolayısıyla
gizli HCV enfeksiyonu saptanamadı.
Sonuç: Hemodiyaliz hastalarında gizli HBV enfeksiyonu varlığının düşük sıklıkla olsa da görülebileceği saptanmıştır. HBV
bulaşını önlemek için sadece serolojik testlerle virus varlığının araştırılmasının yeterli olmayacağı, dolayısıyla ‘gerçek zamanlı
’ polimeraz zincir reaksiyonu gibi duyarlılığı daha yüksek testlerle bu hastaların taranmasının uygun olabileceği düşünülmüştür.
Gizli HBV enfeksiyonu saptanan hastaların genel özellikleri
Hastalar
Yaş
Cinsiyet
HD yolu
HD
HD süresi
günü(haftada)
(ay)
ALT
(42)
33
E
AVF
3
59
13
(58)
61
E
AVF
3
112
10
(98)
67
K
AVF
2
93
8
(100)
67
E
AVF
3
27
8
Gizli HBV enfeksiyonu saptanan hastaların genel özellikleri
Hastalar
HBsAg
Anti –HBs
Anti – HBcIgG
HBV - DNA
(42)
Negatif
1000 mIU/ml
Negatif
61.4 IU/ml
(58)
Negatif
270 mIU/ml
Negatif
56.9 IU/ml
(98)
Negatif
220 mIU/ml
Negatif
60 IU/ml
(100)
Negatif
21 mIU/ml
Negatif
48.6 IU/ml
-20-
SS-05
Kronik hepatit B hastalarında ABO ve Rh kan grupları ile karaciğer fibrozis şiddeti ve siroz varlığı ile ilişkisinin
irdelenmesi
Hakyemez İsmail Necati, Durdu Bülent, Bolukçu Sibel, Aslan Turan
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
Kronik hepatit B (KHB) etkili aşı ile önlenebilir olmasına ve güçlü antiviral tedavilere rağmen tüm dünyada önemli bir halk
sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Kronik viral hepatitler ile ABO kan grupları arasındaki ilişkiyi gösteren bazı çalışmalar
literatürde mevcuttur. Ancak, kan grupları ile şiddetli karaciğer fibrozisi ilişkili çalışmalar hepatit C infeksiyonu ile sınırlı olmak
üzere çok azdır. Bu çalışmada, ABO ve Rh kan gruplarının KHB’de prevalansını saptamayı, fibrozis şiddeti ve siroz varlığı ile
ilişkisini irdelemeyi amaçladık. Çalışmamız Bezmialem Vakıf Üniversitesi (BVU) Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde
KHB tanısı ile izlenen hastalarda retrospektif olarak gerçekleştirilmiştir. Yaş, cinsiyet, ABO-RH kan grubu ve fibroz skoruna ait
hasta verileri kaydedilmiştir. Fibroz derecesi (F0-2: fibroz yok/hafif ve F3-6: önemli fibroz) ve siroz varlığı (F0-4: siroz yok,
F5-6: siroz) açısından biyopsi yapılan olgular gruplandırılmıştır. Çalışmaya alınan 674 olgunun 401’i (%59,5) erkek idi. Yaşların
medianı 40 (17,86) idi. Karaciğer biyopsisi uygulanan 171 (%25,4) olgunun 25 (%3,7)’i fibroz >=5 olup karaciğer sirozu kabul
edilmiştir. KHB olgularının AB0-Rh kan grubu dağılımı hastanemiz kan bağışçıları verileri ile benzer saptanmıştır (p=0.152).
Önemli karaciğer fibrozu ve siroz olan KHB olgularının ABO kan grubu antijenine göre değerlendirildiğinde 0 kan grubu
olanlarda diğer kan grubu antijenlerine kıyasla anlamlı sıklıkta önemli karaciğer fibrozu ve siroz saptandı (p=0.008, p=0.007).
Rh antijeni açısından değerlendirildiğinde ise Rh antijeni pozitif olanlarda daha sık siroz geliştiği dikkati çekmiştir (p=0.037)
ABO kan grupları çeşitli hastalıklara karşı konak faktörü olarak duyarlılıkta azalma ve artmaya yol açabilir. O kan grubu karaciğer
fibrozisini öngörmede bağımsız bir genetik risk faktörü olarak rol üstlenebilir. Literatürde hepatit B ve C üzerine yapılan
çalışmalarda başta O kan grubu olmak üzere, non-O kan grupları ile de ilişkilendirilmiştir. Çalışmamız O kan grubu ile Rh antijeni
pozitif olguların KHB’de şiddetli karaciğer fibrozisi ve siroza gidişte konak genetik risk faktörü olabileceğini düşündürmektedir.
-21-
Tablo 1: KHB vakaları ve BVU hastanesi kan bağışcıları arasında kan gruplarının dağılımı
Kan grupları
KHB olguları n (%)
BVU kan bağışçıları n (%)
A Rh +
244 (36,2)
2305 (38,2)
O Rh +
218 (32,3)
1746 (28,9)
B Rh +
89 (13,2)
744 (12,3)
AB Rh +
48 (7,1)
397 (6,6)
A Rh -
23 (3,4)
319 (5,3)
O Rh -
30 (4,5)
249 (4,1)
B Rh -
12 (1,8)
162 (2,7)
AB Rh -
10 (1,5)
119 (1,9)
Toplam
674 (100)
6041 (100)
Tablo 2: ABO-Rh kan grupları ile fibroz şiddeti ve siroz varlığı arasındaki ilişki
Parametreler
Fibroz şiddeti
Siroz varlığı
F0-2 n (%)
F3-6 n (%)
p değeri
F0-4 n (%)
F5-6 n (%)
p değeri
A kan grubu
41 (23.8)
14 (8.1)
0.209
50 (29.1)
5 (2.9)
0.292
O kan grubu
45 (26.2)
33 (19.2)
*0.008
59 (34.3)
18 (10.5)
*0.007
B kan grubu
19 (11)
6 (3.5)
0.355
23 (13.4)
2 (1.2)
0.548
AB kan grubu
12 (7)
2 (1.2)
0.138
14 (8.1)
0 (0)
0.257
Rh pozitifliği
109 (63.4)
46 (26.7)
0.051
135 (78.5)
19 (11)
*0.037
-22-
SS-06
Van yöresinde yaşayan kronik hapatit B hastalarında genotip/subgenotip analizi ve polimeraz/s gen
mutasyonlarının değerlendirilmesi
Yakan Ümit1, Sünnetçioğlu Mahmut1, Sayan Murat2, Baran Ali İrfan1, Karahocagil Mustafa Kasım1
1
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Van
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi, Kocaeli
Amaç: Hepatit B virüsünün (HBV) yapısında oluşan %8 ve üzeri değişiklikler sonucu A’dan J’ye kadar 10 ayrı genotipi
tanımlanmıştır. D genotipinin 9 adet subgenotipi bulunmaktadır. HBV genomu uzun sarmal üzerinde 4 adet açık okuma
bölgesi (ORF) yer alır. Bunlar polimeraz, S, X ve C gen bölgeleridir. Çalışmamızda Van yöresinde yaşayan 128 KHB
hastasında genotip subgenotip analizi yapılması ve aynı hastalarda polimeraz / S gen bölgesi mutasyonlarının saptaması
amaçlanmıştır. İkincil olarak hastaların KHB klinik evreleri ve subgenotip dağılımları arasındaki ilişki irdelenmiştir.
Gereç-Yöntem: 2014-2015 yıllarında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Araştırma Hastanesi Enfeksiyon
Hastalıkları polikliniğine başvuran ve HBV DNA 100 IU/mL’nin üzerinde olan 128 KHB hastası çalışmamıza dahil
edildi. HBV polimeraz geni dizilenerek HBV genotip, subgenotip, polimeraz ve S gen mutasyonları tespit edildi.
Bulgular: : 128 KHB hastasının tamamında genotip D tespit edildi. D1 subgenotipi 108 (%84,4) hastada, D2 14
(%10,9) ve D3 6 (%4,7) hastada saptandı. KHB klinik evreleri ve subgenotip dağılımı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı
(p>0,05). Polimeraz gen mutasyonuna bağlı ilaç direnci mutasyonları 40 hastada saptandı, bu hastalrdan 13’ü
tedavi almaktaydı (tablo:1). S gen mutasyonuna bağlı HBsAg kaçak mutasyonları 47 hastada saptandı (tablo:2).
Tartışma: Çalışmamızda hastaların tamamında D genotipi ve sıklıkla D1 subgenotipi tespit edilmiştir. Bu sonuç
ülkemizde yapılan çalışmalarla uyumlu olarak değerlendirilmiştir. Polimeraz gen mutasyonlarının gerek naif
gerekse tedavi alan hastalarda ortaya çıkması KHB tedavi öncesi ilaç direnci mutasyon tespitini gerekli kılmaktadır.
Sonuç: Bölgemiz genotip ve subgenotip sonuçları komşu ülkeler ve ülkemiz sonuçları ile benzer şekilde tespit edimiştir. Polimeraz
gen mutasyonlarının KHB hastalarının tedavi öncesi ve takibinde saptanması gerekmektedir. S gen mutasyonlarının hastalarda tanı
testi kaçağından HBIg direncine kadar farklı şekillerde karşımıza çıkabileceğinin unutulmaması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır
Tablo 1:
Tablo 2:
HBV polimeraz geni mutasyonları ve bu mutasyonların
klinik önemi
HBV S geninde ortaya çıkan HBsAg kaçış mutasyonları
-23-
SS-07
Farklı Antiviral Tedavi Almakta Olan Kronik Hepatit B Olgularında Antivirallerin Histopatolojik Düzelmeye
Etkilerinin Karşılaştırılması
Şahin Ahmet1, Namıduru Mustafa1, Sarı İbrahim2, Balkan Ayhan3, Karaoğlan İlkay1, Boşnak Vuslat Keçik1, Gülşen Murat Taner3
1
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Gaziantep
2
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Gaziantep
3
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Gaziantep
Giriş ve Amaç: Kronik hepatit B, dünyada ve ülkemizde siroz ve hepatosellüler karsinomun en önemli sebeplerindendir. Kronik
hepatit B tedavisinde nükleotid ve nükleozid analoglarının kullanılmaya başlanmasıyla biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik
yanıtlarda artışlar sağlanmıştır. Ancak ülkemizde bu konuyla ilgili yapılmış çalışma sınırlıdır. Bu tez çalışmasında en az üç yıl
antiviral tedavi alan kronik hepatit B’ li olgularda histopatolojik bulgularındaki değişiklikler, tedavi öncesi ile karşılaştırıldı.
Yöntem: Çalışma Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji
polikliniklerinde Mart 2015-Mart 2016 tarihleri arasında yürütüldü. Çalışmaya 18-70 yaşında, en az 3 yıl oral antiviral tedavi alan
kronik hepatit B’ li 79 olgu alındı. Hastalar lamivudin, entekavir ve tenofovir alanlar olarak 3 gruba ayrıldı, kontrol karaciğer
biyopsileri yapıldı. Demografik özellikleri ve tedaviye yanıtları değerlendirildi. Histopatolojik değerlendirmede Modifiye Knodell
skorlama sistemi kullanıldı. Olguların ilk ve son karaciğer biyopsileri aynı patolog tarafından değerlendirildi.
Bulgular: Kronik hepatit B’ li 79 hastanın 28 (%35,4)’ i kadın, 51 (%64,6)’ i erkekti. Olguların yaş ortalaması 40,93 (20-70) idi.
Hastaların 23 (%29,1)’ ü lamivudin, 21(%26,6)’ i entekavir, 35(%44,3)’i tenofovir alıyordu.
Üç farklı antiviral tedavi alan gruplardaki tedavi başlangıcındaki biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik bulgular ile tedavisi
en az üç yıldır veya daha fazla süren olguların kontrol biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik bulguları karşılaştırıldı (Tablo 1).
Kontrol biyopsilerde fibrozis yanıtı için entekavir-tenofovir arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Entekavirlamivudin ve tenofovir-lamivudin arasında anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0.01 ve p=0.005) (Tablo 2).
Sonuç: Bu çalışmada oral antiviral tedavi kullanan hastalarda histopatolojik iyileşme (histolojik aktivite indeksi ve fibroziste
gerileme) saptandı. Antiviral alan hastalarda lamivudin, entekavir ve tenofovir gruplarında tedavi öncesi ve kontrol HAİ’ de
anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0,011, p=0,002, p=0,001). Fibrozis değişikliği için ise lamivudin ve tenofovir gruplarında
tedavi öncesi ve kontrolde anlamlı farklılık (sırasıyla p=0,033, p=0,001) varken entekavir grubunda görülmedi (p=0,090).
-24-
Tablo 1: Hasta özellikleri ve tedavi yanıtları
Hasta özellikleri
Toplam (n:79)
Antiviral alma süresi (yıl)
5,13 (±1,21)
Yaş
40,91(±10,90)
Tedavi öncesi HBV DNA IU/ml
99275015,7 (±217489661)
Kontrol HBV DNA IU/ml
4390,94 (±22436,75)
Tedavi öncesi ALT U/L
98,39 (±137,00)
Kontrol ALT U/L
38,27 (±22,38)
Tedavi öncesi HAİ
4,98 (±2,16)
Kontrol HAİ
2,92 (±1,33)
Tedavi öncesi fibrozis
2,97 (±1,15)
Kontrol fibrozis
2,30 (±1,02)
Tablo 2: Tedavi gruplarının fibrozis değişikliği açısından karşılaştırılması
Gruplar
p değeri
Entekavir-tenofovir
0,957
Entekavir-lamivudin
0,010
Tenofovir-lamivudin
0,005
-25-
SS-08
Entekavir Tedavisi ile Parsiyel Virolojik Yanıt Sağlanan Kronik Hepatit B Hastalarımızın Değerlendirilmesi
Altun Demircan Şerife, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Bulut Cemal, Kaya Kılıç Esra, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara
Giriş: Entekavir, yüksek genetik bariyere sahip potent bir antiviral ajan olarak yıllardır Kronik hepatit B (KHB) tedavisinde
kullanılmaktadır. Bu çalışmada parsiyel virolojik yanıt (PVY) gelişen entekavir kullanan hastaların değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01.07.2007 ile 01.02.2016 tarihleri arasında kliniğimizde entekavir tedavisi başlanan KHB hastaları
alındı. Hastalar 3 aylık aralıklarla HBV-DNA ve biyokimyasal testler yönünden takip edildi. PVY, tedavinin 48. haftasında HBVDNA seviyesinde başlangıç seviyesine göre 1 log’dan fazla düşme görülmesine rağmen HBV-DNA’nın hala pozitif saptanması
olarak tanımlandı. PVY görülen hastalar uyum açısından sorgulandı. Tedavi uyumu tam olduğu düşünülen hastalar 6 ay daha
takip edildi. HBV-DNA seviyesi düşerek devam edenlerde aynı tedaviye devam edilirken, bu sürede 1 log’ dan fazla artış
olanlarda tenofovir tedavisine geçildi.
Bulgular: Çalışma döneminde 168 hastaya entekavir tedavisi başlandı. Bu hastalardan 29’unda (%17) PVY görüldü. Takibe
gelmeyen 4 hasta çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan 25 hastanın 13’ü kadın, 12’si erkekti. Median HBV-DNA seviyesi 329
IU/ml (min:21-max:8x105) idi. Takip boyunca hastaların 11’inde tenofovir tedavisine geçildi. Kalan 14 hastadan birinci yılını
yeni tamamlayan 3’ünde takiplere devam edilmektedir. Geriye kalan 11 hastadan 2’sinde tedavinin 18 ayında diğerlerinde ise
24. ayında HBV-DNA negatif saptandı. Hiçbir hastada direnç gelişmedi. PVY görülen hastaların tedavi başlangıcındaki HBV-DNA
değerleri daha yüksekti (p<0.05). Tenofovir tedavisine geçilen hastalarda, tedavi değişikliği yapılmayan gruba göre başlangıç
HBV-DNA seviyesinin daha yüksek olduğu ama bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü (p>0.05).
Sonuç: Entekavir tedavisi uzun dönemde viral yükün tam olarak baskılanmasında etkili olarak görülmektedir. Tedavi
başlangıcındaki viral yükü yüksek olanlarda kalıcı viral yanıtın daha geç görülebileceği akılda tutulmalıdır.
-26-
SS-09
Paraoksonaz-1 ve İnterlökin 28B Gen Polimorfizminin Hepatit C Virüs Enfeksiyonunun Seyrine Etkisinin
Araştırılması
Güven Emre1, Gül Hanefi Cem1, Artuk Cumhur1, Öztuna Ali2, Kozan Salih2, Tunca Yusuf2, Beşirbellioğlu Bülent Ahmet1
1
GATA Enfeksiyon Hast. AD. Etlik/Ankara
2
GATA Genetik. AD. Etlik/Ankara
Amaç: Bu çalışmada IL28B ile PON1 enzimine ait gen polimorfizmlerinin HCV enfeksiyonu üzerindeki etkisi
incelenmiştir. IL28B gen bölgesinde lokalize rs12979860 ve rs8099917, PON1 enzimine ait gen bölgesinde ise rs854560
(55. bölge) ve rs662 (192. bölge) polimorfizmleri saptanmıştır. HCV enfeksiyonu bulunan hastalardaki değiştirilemez
faktörlerden olan PON1 ve IL28B gen polimorfizmleri ile spontan iyileşen ve kronikleşen hastalar arasındaki ilişkiyi
inceleyerek, tedavi edilmeksizin iyileşme üzerine bu polimorfizmlerin etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Çalışmamıza spontan iyileşen 36 ve kronikleşen 48 hasta dahil edilmiştir. Araştırma tutum belirleme
çalışması olarak planlandı. Alınan kan örneklerinden “spincolumn” yöntemi ile deoksiribonükleik asit (DNA) izolasyonu
yapıldı. IL28B ve PON1 gen polimorfizmleri ilgili 4 gen bölgesindeki polimorfizmlergenotiplendirme kiti ile saptandı.
Bulgular: PON1 polimorfizm analizleri sonucu; Spontanklirenslilerde, 55. pozisyonda MM genotipi 12 (%33,33),
LM genotipi 16 (%44,44), LL genotipi 8 (%22,22) (p<0,05). 192. pozisyonda ise QQ genotipi 20 (%55,55), QR
genotipi 11 (%30,55) ve RR genotipi ise 5 (%13,89) olarak belirlendi (p>0,05). IL28B gen bölgesinin rs12979860
polimorfizmindespontanklirenslilerin 19’u (%52,78) CC genotipi ile, rs8099917 polimorfizminde ise 23’ü (%63,89) TT genotipi
ile daha fazla saptandı. M/L55 ve kombine polimorfizmlerde (LL/QR, MM/RR, MM/QR) kronik HCV ve spontanklirens
arasındaki ilişki istatiksel olarak anlamlı saptandı (p<0,05), Q/R192 polimorfizminde ise anlamlı fark bulunamadı (p>0,05).
Sonuç: PON1 için M/L55 polimorfizminin MM genotipi ya da MM/RR ve MM/QR kombine genotipleri olması ve İL28B rs12979860
polimorfizminde CC genotipinin olması HCV’li hastalarda spontanklirens gelişme ihtimalini arttırdığını saptadık. Bu polimorfizmler
HCV enfeksiyonlu hastalarda tedavi başlama kararının alınmasını kolaylaştırarak gereksiz tedavi kullanımının önüne geçecektir..
-27-
SS-10
Pegile-İnterferon /Ribavirin İle Birlikte Telaprevir Veya Boseprevir Tedavisi Alan Genotip 1 Kronik Hepatit C
Hastalarında Klinik Çalışmalarla Uyumlu Sonuçlar: Gerçek Yaşam Kohortu
Erayman İbrahim, Kandemir Bahar, Bulut Rukiyye, Bitirgen Mehmet
Necmeddin Erbakan Üniversitesi MeramTıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Kronik HCV infeksiyonunun tedavisinde uzun yıllar kullanılan standart İnterferon (İFN), Pegile İnterferon (PEGİFN) ve PEG-İFN / ribavirin kombinasyon tedavileri ile başarılı sonuçlar alınamamış, genotip 1 hastalarda
kombinasyon tedavisinde başarı oranı % 50’lerde kalmıştır. Telaprevir ve Boseprevir gibi Hepatit C virus NS3/
NS4A proteaz inhibitörleriyle kombine PEG-İFN/RBV üçlü tedavilerinde ise başarılı sonuçlar bildirildi.
Bu çalışmada daha önce kombinasyon tedavisi sonrası relaps olan veya primer cevapsız Genotip 1 Kronik Hepatit C (KHC) hastalarında
PEG-İNF/RBV ile birlikte telaprevir veya boseprevir üçlü tedavi alan hastalarda virolojik cevap oranları; yaş, fibrozis skoru ve siroz
durumunda alt grup analizleri, biyokimyasal parametreler ve literatürde belirtilen yan etkilerin değerlendirilmesi amaçlandı.
Çalışma Necmeddin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Meram tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
kliniğince üçlü tedavi önerilen ve kabul eden hastaların tedavi sonuçlarının değerlendirildiği retrospektif kohort çalışmadır.
Çalışmada 12 kadın (%52), 11 erkek toplam 23 hasta değerlendirildi.Hastaların %69’u relaps ve %31’i primer
cevapsız olgulardı. Hastaların %14’ünde fibrozis skoru 1-2; % 86’sında fibrozis 3-5, % 57 hasta sirozlu ve 1 hastaya
kontrendikasyon nedeni ile karaciğer biyopsisi yapılmadı. Hastaların 21’i telaprevirli (%91), 2 tanesi ise (%9) boseprevirli
kombinasyon ile tedavi edildi.Hızlı virolojik cevap, erken virolojik cevap ve kalıcı virolojik cevap oranları sırasıyla
% 96, % 91 ve % 82 olarak saptandı.Tedavi süresince halsizlik (% 96) ve anemi (%65) en sık saptanan yan etkiler oldu.
-28-
SS-11
Tedavisi Zor Hasta Grubunda Daklatasvir+Asuneprevir; Erken Erişim Programı, Türkiye Deneyimi
Köklü Seyfettin1, Akarca Ulus2, Köksal İftihar3, Balkan Ayhan4, Güner Rahmet5, Demirezer Aylin6, Şahin Memduh7, Akhan Sıla8,
İliaz Raim9, Özaras Reşat10, İdilman Ramazan11
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara
2
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İzmir
3
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Trabzon
4
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Gaziantep
5
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştıma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Ana Bilim Dalı, Ankara
6
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
7
Mersin Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Mersin
8
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
9
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul
10
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul
11
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara
Giriş: Ülkemizde hepatit C virüs genotip 1b hakim genotipdir. Daklatasvir (pangenotipik NS5A inhibitörü) ve asuneprevir (HCV
NS3 proteaz inhibitörü) kombinasyon tedavisi, genotip 1b kronik hepatit C virüs enfeksiyonunun tedavisi için onaylanmış
tedavilerdendir. Erken erişim kapsamında ülkemizde bu tedavinin başlanmış olduğu hastaların izlemlerinin ve tedavi sonuçlarının
paylaşılması amaçlanmıştır.
Hastalar ve Metod: Erken erişim programı kapsamına dahil edilmiş olan 62 hastanın birinin genotip 2a olarak belirlenmesi
ve iki hastanın tedavi altında 8.hafta içerisinde eks olması nedeni ile 59 hasta üzerinden veriler analiz edilmiştir. On
hasta (%16.9) tedavi naiv, tedavi deneyimli hastaların %35.6’sı (21/59) yanıtsız, %22’si (13/59) nüks ve %25.4’ü (15/59)
interferon uygunsuz hasta olarak saptanmıştır. Hastaların %59.4’ü sirotik ve %55.9’u yüksek viral yüke (>800.000IU/
ml) sahip hastalardı. Hastalar 24 hafta süreyle daklatasvir 1x60mg/gün ve asuneprevir 2x100 mg/gün ile tedavi edildi.
Sonuçlar: Tedavi sonu yanıt %96.6 (57/59), tedavisiz 12.hafta kalıcı virolojik yanıt (KVY12) oranı %93.2 (55/59) idi. Hastaların
alt grup analizlerine göre KVY oranları tablo 1’de özetlenmiştir. Hastaların hiçbirinde ciddi yan etki saptanmadı ve herhangi bir
yan etkiye bağlı tedavinin bırakılması gerekmedi. Sonuç olarak, 24 hafta daklatasvir+asuneprevirinterferonsuz tedavi rejimi,
tedavisi zor hasta grubunda iyi tolere edilmiş ve yüksek düzeyde etkin bulunmuştur.
-29-
Tablo 1: Hastaların alt grup analizlerine göre KVY oranları
Hasta populasyonu
KVY 12 % (n/toplam)
Siroz varlığına göre
Sirotik
91.4 (32/35)
Nonsirotik
95.8 (23/24)
Önce ki tedavi durumuna göre
Naiv
100 (10/10)
Peg/RBV deneyimli
92.5 (38/41)
Peg/RBV/PI deneyimli
87.5 (7/8)
Viral yüke göre
<800.000 IU/ml
96.1 (25/26)
>800.000 IU/ml
90.9 (30/33)
Böbrek fonksiyon testlerine göre
Hemodiyaliz hastaları
83.3 (5/6)
Normal böbrek fonksiyonlu hastalar
94.3 (50/53)
-30-
SS-12
Hepatit C Hastalık Yönetiminde Kanıta Dayalı Öneriler: Sistematik Literatür Taraması ve Geniş Katılımlı Uzman
Panelinin 3E Girişiminde Birleşimi
Akarca Ulus1, Beşışık Fatih2, Güner Rahmet3, Gürel Selim4, İdilman Ramazan5, Köksal İftihar6, Özkan Hasan5, Şimşek Halis7, Tabak
Fehmi8, Alpay Yeşim9, Karakaya Fatih5, Yemişen Mücahit8, Hatemi Gülen10
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İzmir
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul
3
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara
4
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Bursa
5
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara
6
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Trabzon
7
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara
8
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
9
Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Balıkesir
10
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı, İstanbul
Amaç: Hepatit C enfeksiyonunun yönetiminde kanıta dayalı önerilerin geliştirilmesi.
Metodlar: Çalışma grubu Hepatit C konusunda uzman 3 Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, 6 Gastroenteroloji uzmanı
ve sistematik literatür taramasından sorumlu 3 uzman hekim ve sistematik literatür taraması metodolojisi konusunda deneyimli
bir uzman hekimden oluşturuldu. Sistematik literatür taraması sonuçları ile birlikte konunun uzmanlarının görüşlerinin bir araya
getirildiği, kanıta dayalı bir yöntem izlendi. Hepatit C ile ilgili öncelikli sorunlara yönelik sorular, her bir soru için literatür
taramasında kullanılacak anahtar kelimeler ve hangi özelliklere sahip makalelerin analize alınacağı, analizde kullanılacak
değerlendirme ölçütleri ve analiz yöntemi belirlendi.
Sonuçlar: Hepatit C ile ilgili tanı / tedavi ve monitorizasyon / tedavi sonrası takip başlıkları altında sorunlara yönelik 9 soru
üzerinden sistematik literatür taraması sonucunda total 3154 makale tanımlandı ve 341’i analize dahil edildi. Çalışma grubunca
oluşturulan taslak öneriler, tüm Türkiye’den toplantıya katılan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji
uzman hekimlerince oylandı. Ülkemizde HCV bulaşı açısından riskli olan ve taranması önerilen gruplar, hastalığın ilerleyişine etki
eden, interferon bazlı ve interferonsuz tedavi rejimlerinin başarısını etkileyen faktörler ve tedavi sonrası izlemin özelliklerine
dair hasta temelli yaklaşımlara ait önerileri içeren son metin oluşturuldu (Tablo 1). Bu metin katılımcı uzman hekim grubunca
en az %88 oy oranıyla kabul edildi.
-31-
Tablo 1: Hepatit C Yönetiminde Kanıta Dayalı Öneriler
Tablo 1 devam
-32-
SS-13
Gentamisin ile nefropati oluşturulan ratlarda telbivudin ve lamivudinin böbrek fonksiyonları üzerine etkisinin
araştırılması
Kader Çiğdem1, Sünbül Mustafa2, Daş Yavuz Kürşad3, Yarim Murat4, Bedir Abdulkerim5, Karaca Efe4, Çelikbilek Mehmet6
1
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Yozgat
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Samsun
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim Dalı, Samsun
4
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Samsun
5
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Samsun
6
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Yozgat
Nükleos(t)ide analogları (NAs), kronik Hepatit B (KHB)’nin tedavisinde viral DNA polimerazıinhibe ederek, antiviral etki gösteren
ilaçlardır. NAs, böbreklerden atılmaktadır. Bu nedenle glomerülerfitrasyon hızı (GFH)’na göre doz ayarlaması gerekmektedir.
Uzun sureli NA(s) tedavileri sırasında telbivudin (LdT) dışındaki NA(s) ile nefrotoksisite bildirilmektedir. Az sayıda klinik
araştırmada LdT’inGFH’da anlamlı düzeyde artışa neden olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda deneysel olarak gentamisin ile
nefrotoksisite oluşturulan ratlardaLdT ve lamivudine (LAM)’in böbrek fonksiyonları üzerinde olası etkileri araştırılmıştır.
28 adet Wistar albino ratrandomize olarak; negatif kontrol (NK), pozitif kontrol (Geç Pozitif Kontrol =GPK), LdT ve
LAM grupları olmak üzere dört deney grubuna ayrıldı. LdT, LAM ve GPK gruplarında gentamisin ile nefrotoksisite
oluşturuldu. Dokuzuncu günden itibaren iki gruba LdT ve LAM altı hafta süreyle verildi. LdT, LAM ve GPK gruplarındaki
ratlardan 0, 8, 15, 22, 29, 36, 43 ve 50. günlerde, NK grubundaki ratlardan ise 0 ve 50. Günlerde kuyruk venlerinden
kan örneği alındı. Rat serum sistatin C düzeyleri; ratsistatin C ELISA kiti kullanılarak kantitatif olarak ölçüldü. Ratlar
çalışmanın 50. Gününde sakrifiye edilerek, böbrek dokuları histopatolojik olarak incelenmek üzere çıkarıldı (grafik-1).
Serum sistatin C seviyeleri LdT grubu ile LAM grubu arasında (p<0.007) ve LdT grubu ile GPK grubu arasında istatistiksel olarak
farklı bulundu (p<0.001) (resim-1). Bununla beraber LAM grubu ile GPK grubu arasında fark saptanmadı (p>0.05). LdT grubunda
antiviral tedavinin başlangıcı olan sekizinci gün ve tedavi sonu olan 50. gün sistatin C düzeylerinde, böbrek fonksiyonlarının
iyileşme düzeyi diğer gruplara göre daha iyi idi (p=0.001 ve p=0.007). Histopatolojik incelemede LdT grubunda, GPK ve LAM
tedavi grubuna göre glomerular hasarın, akut tubular nekrozun ve total skorun anlamlı derecede hafif olduğu gözlendi (p<0.05).
Sonuç olarak, ratlardaLdT’nin böbrek fonksiyonları üzerindeki renoprotektif etkisi, biyokimyasal ve histopatolojik olarak
gösterilmiştir. Altta yatan böbrek hastalığı olan KHB hastalarında tedavi planlandığında LdT’nin bu etkisi bir avantaj olabilir.
-33-
Grafik 1: Çalışma diyagramı
Grafik 1: Çalışma diyagramı (NK: negatif kontrol, GPK:geç pozitif kontrol, LdT: Telbivudin, LAM: lamivudin)
Resim 1:
Resim 1: GPK, LdT ve LAM gruplarında Sistatin C düzeyleri (GPK: geç pozitif kontrol, LdT: Telbivudin, LAM: lamivudin)
-34-
SS-14
Türkiye’de Hepatit B enfeksiyonlu hastalarda sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi ve ilgili faktörlerin değerlendirilmesi:
Çok merkezli çalışma
Karacaer Zehra1, Çakır Banu2, Erdem Hakan3, Uğurlu Kenan4, Durmuş Gül5, İnce Nevin Koç6, Öztürk Çınar7, Batırel Ayşe8, Yılmaz
Esmeray Mutlu9, Bozkurt İlkay10, Sünbül Mustafa10, Aynıoğlu Aynur11
1
Etimesgut Asker Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,Halk Sağlığı Enstitüsü,Ankara
3
GATA Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul
4
25 Aralık Devlet Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Gaziantep
5
Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Bursa
6
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Düzce
7
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Rize
8
Kartal Lütfü Kırdal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,İstanbul
9
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun
10
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun
11
Atatürk Devlet Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Zonguldak
Amaç: Bu çalışmada, Türkiye’de kronik hepatit b (KHB) hastalarında sağlıkla ilişkili yaşam değerlendirilmesi ve ilişkili faktörlerin
incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Bu çok merkezli çalışma 01 Ocak-15 Nisan 2015 tarihleri arasında Türkiye’de 30 ilde gerçekleştirildi.
Araştırmaya toplam 57 merkez katıldı. Araştırmaya 18 yaş üstü erişkinler dahil edildi. Hastalar üç grupta incelendi.
Grup 1; inaktifHBsAg taşıyıcısı, grup 2; antiviral tedavi altında olan vakalar, grup 3; antiviral tedavi altında
olmayan ve inaktifHBsAg taşıyıcısı olmayan hastalardan oluşturuldu. Araştırma verileri yüzyüze görüşme yöntemi ile
Genel Bilgi Formu, Short Form-36 (SF-36) ve Hepatitis B Quality of Life (HBQOL) ile toplandı. İstatistik analizlerle
SİYK’ne etki eden faktörler belirlendi. Analizlerde p<0,05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Araştırmaya 4257 hasta katıldı. Hastaların 2559’i (%60,1) erkekti. Hastaların 1529 (%35,9)’u grup 1, 1721
(%40,4)’i grup 2, 1007 (%23,7)’si grup 3’te yer aldı. Hastaların ALT ortalancası 25 U/L (0-961 U/L), HBV DNA ortancası
76 IU/ml (0-19 x109 IU/ml) saptandı. Hastaların 3657’si (%85,9) HBeAg negatifti. Eğitim seviyesi (p=0,028), tedavi
altında olma (p=<0,001) ve ALT düzeyi (p=0,004) ile SF-36’nın fiziksel komponenti, tedavi altında olma (p=0,012) ve ALT
düzeyi (p=0,038) ile SF-36’nın mentalkomponenti arasında anlamlı ilişki saptandı. Cinsiyet (p=0,001), medeni durum
(p=0,002), antiviral tedavi altında olma durumu (p=0,011), başka bir kronik hastalık varlığı (p=<0,001), takip eden
hastane türü (p=<0,001), HBeAg durumu (p=<0,001), ALT düzeyi (p=0,001) toplam HBQOL skoru ile ilişkili bulundu. Tüm
bu faktörlerin eş zamanlı kontrolü sağlandığında inaktif HBV hastalarında SİYK anlamlı düzeyde daha yüksek saptandı.
Tartışma: HBV hastalarının yaşam kalitesi literatür verilerine ve klinik gözlemlere kıyasla beklenenden daha yüksek bulunmuştur.
Hasta grubunda yaşam kalitesi çok sayıda kişisel ve hastalık ile ilişkili faktörle ilişkili saptanmıştır. SİYK’nin temel belirleyicilerinin
saptanması ve değiştirilebilir risk faktörlerine müdahale edilmesi temelli sağlık politikaları ile SİYK’ni arttırmak mümkündür.
Sonuç: KHB hastalarında, hastalığın aktifleşmesi ile SİYK kötüleşmektedir. Antiviral tedavi kullanımı SİYK’ne katkı sağlamamaktadır.
-35-
POSTER SUNUMLARI
-36-
Viral Hepatitlerin Epidemiyolojisi
-37-
PS-01 01
Dört Farklı Merkezde Öğrenci Hemşirelerde Yapılan Hepatit A Seroprevalansı Çalışması
Alıravcı Işıl Deniz1, Çınar Aydın Güle2, Tunca Berivan3, Yardımcı Cem4
1
Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi
2
Afyon Karahisar Devlet Hastanesi
3
Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesi
4
Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Amaç: Bu çalışma, Merzifon Kara Mustafa Paşa, Afyonkarahisar ve Mardin Kızıltepe Devlet Hastaneleri ile Şanlıurfa Mehmet Akif
İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde staj yapan öğrenci sağlık personellerinde yapıldı. Öğrencilerde Hepatit A antikoru IgG
(Anti-HAV IgG) pozitifliği araştırılması ve bölgesel farklılıkların ortaya konması amaçlandı.
Gereç-Yöntem: Bu hastanelerde 2015 yılı ekim ve kasım aylarında staj yapan, yaşları 15 ila 18 arasında değişen toplam 495
öğrenci hemşirenin Anti-HAV IgG sonuçları incelendi.
Bulgular: Tüm öğrencilerin 126’sının(%25) Anti-HAV IgG’si negatif, 369(%75) öğrencinin Anti-HAV IgG’si pozitifti. Her hastane AntiHAV IgG negatifliği açısından ayrı ayrı incelendiğinde, Anti-HAV IgG negatifliği Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde
çalışan öğrenci sağlık personellerinde %77, Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesinde %10, Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde %15,
Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde %12 olarak bulundu.
Sonuç: Afyonkarahisar, Mardin Kızıltepe Devlet Hastaneleri ve Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma hastanesindeki
Anti-HAV IgG pozitifliği benzer bulunurken, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde Hepatit A hastalığı hiç geçirmemiş
öğrencilerin sayısının fazlalığı dikkat çekti. Bu oran Türkiye ortalamasının da çok üstünde bulunarak öğrencilere hepatit A aşısı
yapılması planlandı.
Tablo 1:
Hastanelerin Anti HAV Ig G sonuçları
-38-
PS-01 02
Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi Öğrenci Hemşirelerinde Yapılan Hepatit ve HIV Virüsleri
Serolojileri Prevalans Çalışması
Alıravcı Işıl Deniz1, Çınar Aydın Güle2, Ünlü Züleyha1, Akbulut Fatma Rüya1
1
Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi
2
Afyon Karahisar Devlet Hastanesi
Amaç: Bu çalışmada, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesinde staj yapan öğrenci sağlık personellerine ait hepatit B
yüzey antijeni (HBsAg), hepatit B yüzey antikoru (anti-HBs), Hepatit B Virüsü Core Antikoru (anti-HBc IgG), hepatit C antikoru
(anti-HCV), Hepatit A antikoru IgG (Anti-HAV IgG) ve insan immün yetmezlik virüsü antikoru (anti-HIV) seroprevalanslarının
araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde 2015 yılı ekim ve kasım aylarında staj yapan, yaşları 15 ila
18 arasında değişen toplam 94 öğrenci hemşirenin HBsAg, anti-HBs, anti-HBc IgG, anti-HCV, Anti-HAV IgG ve anti-HIV sonuçları
retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Öğrencilerin 70’i (%74)kız, 24’ü (%26) erkek’ti. Hbs Ag, anti- HCV ve anti-HIV sonuçları tüm öğrencilerde negatif
sonuçlandı. Yalnızca bir öğrencide izole anti-HBc IgG pozitifliği izlendi. Öğrencilerin%97’sinin anti-HBs sonucu pozitif geldi.
Yalnızda üç öğrencinin anti-HBs sonucu negatif geldi ve bu öğrenciler de hepatit B’ye karşı aşılandı. Anti HAV IgG sonucu 72
(%77) öğrencide negatif gelirken, 22 (%23) öğrencide pozitif geldi.
Sonuç: Hepatit B’ye karsı asılanmanın yaygınlasmış olmasının sonucu olarak öğrencilerin %97’sinin hepatit B aşısına bağlı olarak
immün olduğu görüldü. Hiçbir öğrencide hepatit B, C ve HIV virüsüne saptanmadı. Dikkat çekici olarak öğrencilerin %77’sinin
hepatit A virüs enfeksiyonu geçirmediği, Anti-HAV IgG’lerinin negatif olduğu tespit edildi. Bu sonucun Türkiye ortalamasının
çok üstünde çıkması Merzifon ilçesinde sanitasyon ve kanalizasyon-alt yapı çalışmalarının Türkiye’nin çoğu ilçesinden daha
iyi olmasının sonucu olarak HAV enfeksiyonları sıklığının az olmasıyla ilişkilendirildi. Bu öğrencilere Hepatit A aşısı yapılması
planlandı
-39-
PS-01 03
Sağlık Meslek Lisesi Öğrencilerinde HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV, Anti-HAV IgG ve Anti-HIV Sonuçlarının
Değerlendirilmesi
Çınar Aydın Güle1, Alıravcı Işıl Deniz2, Arslan Eyüp3
1
Afyonkarahisar Devlet Hastanesi
2
Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi
3
Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi
Amaç: Viral hepatitler dünyada hala önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Mesleki nedenlerle enfeksiyonun sağlık
çalışanlarına bulaşma riski daha yüksektir. Parenteral bulaşan hepatit B ve hepatit C virusu sıklıkla mesleki kazalar sonucunda
enfeksiyon nedeni olurken bu kazaların en sık öğrencilik ve işe yeni başlama döneminde yaşandığı bilinmektedir. Hepatit A riski
ise genel olarak toplumdan daha yüksek olmamakla birlikte duyarlı birey sayısının artması enfeksiyon riskinin artmasına yol
açmaktadır. Çalışmamızda sağlık meslek lisesi öğrencilerinin hepatit A, hepatit B, hepatit C virusleri ve HIV açısından taranarak
seropozitiflik durumları ve bağışıklama ihtiyaçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda yaş ortalaması 16 olan 147 kız, 103 erkek öğrencide yapılan değerlendirmelerde antiHCV ve anti-HIV tüm öğrencilerde negatif olarak saptanmıştır. 1 öğrencide HBsAg pozitif (%0.4) olarak belirlenmiş, hastanın
annesinde kronik viral hepatit B olduğu öğrenilmiştir. HBV DNA sonucu negatif bulunmuştur. Anti-HBs pozitifliği %87.6, anti-HAV
IgG pozitifliği ise %85.6 olarak tespit edilmiştir. Anti-HBs kız öğrencilerin %87.7’sinde erkek öğrencilerin %88.3’ünde, antiHAV
IgG kız öğrencilerin %87.7’sinde, erkek öğrencilerin % 70.8’inde pozitif bulunmuştur. Anti-HBs IgG pozitifliği kız ve erkek cinsiyet
açısından değerlendirildiğinde aralarında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Anti-HAV IgG açısından ise istatistiksel olarak
anlamlı fark izlenmiştir (p<0,05).
Sonuç: Sağlık çalışanları ve sağlık hizmetlerine yönelik eğitim alan öğrencilerin klinik uygulamalar öncesinde viral hepatit
taramalarının yapılarak hepatit A ve B açısından bağışık hale gelmeleri sağlanmalıdır.
-40-
PS-01 04
Sağlık Çalışanlarında Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C ve HIV Enfeksiyonu Seroprevalansı
Bekçibaşı Muhammed1, Üzel Ali2
1
Bismil Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır
2
Bismil Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır
Amaç: Kan yoluyla bulaşan enfeksiyonlar uzun yıllardan bu yana sağlık çalışanları için mesleki bir risk olarak kabul edilmiştir.
Kan veya kan ürünleri ile direkt temas ya da iğne ucu ve kesici aletlerle maruziyet ile öncelikle Hepatit B (HBV), Hepatit C
(HCV) ve İnsan immün yetmezlik (HIV) virüsü olmak üzere birçok etken sağlık çalışanlarına bulaşabilmektedir. Hepatit A (HAV)
ile enfekte olma riski ise genel olarak toplumdan daha yüksek olmamakla birlikte duyarlı sağlık çalışanlarının tespit edilip
aşılanması rehberler tarafından önerilmektedir. Bu çalışmada Diyarbakır Bismil Devlet Hastanesi sağlık çalışanlarında HAV, HBV,
HCV ve HIV seropozitifliğinin araştırılması ve duyarlı bireylerin aşılanması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda makro ELISA Abbott–Architect İ2000SR test kitleri kullanılarak HBsAg, anti-HBs, anti-HCV,
anti-HAV IgG ve anti-HIV açısından taranmış 150 sağlık çalışanının sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya dahil edilen 93 (%62,0)’ü erkek 57 (%38,0)’si kadın olmak üzere toplam 150 hastane çalışanının 142
(%94,7)’sinde HBsAg, anti-HBs ve anti-HCV, 114 (%76,0)’ünde anti-HIV, 102 (%68,0)’sinde ise anti-HAV IgG çalışılmıştı. Sağlık
çalışanlarının 124 (%87,3)’ünde anti-HBs pozitifliği, 7 (%4,9)’sinde HBsAg pozitifliği, 3 (%2,1)’ünde anti-HCV pozitifliği ve 100
(%98,0)’ünde ise anti-HAV IgG pozitifliği tespit edildi. Sağlık çalışanlarının hiçbirinde anti-HIV pozitifliğine rastlanmadı.
Sonuç: Sağlık çalışanları HBV, HCV ve HIV açısından yüksek risk grubunda bulunmaktadır. HBV’nin yüksek oranlardaki bulaştırıcılığı
ve bölgemizdeki %10’lara varan endemisitesi nedeniyle sağlık çalışanlarının aşılanması sağlanmalıdır. Ayrıca HAV duyarlı sağlık
çalışanları aşılanmalı, HCV ve HIV enfeksiyonları için standart enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır.
-41-
PS-01 05
Mardin’de Çalışan Kuaförlere Yönelik HBV, HCV, HIV Tarama Sonuçları
Tunca Berivan1, Tunç Gülistan1, Çiftçioğlu Gülcan2, Taşdemir Kenan3
1
Kızıltepe Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği
2
Mardin Artuklu Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu
3
Mardin Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi
Mayıs 2014-Aralık 2015 tarihleri arasında faaliyet gösteren Mardin Hepatit B ile Mücadele Komisyonu faaliyetleri çerçevesinde
Eylül 2015’te Mardin İli Artuklu İlçesinde çalışmakta olan berber, kuaför ve güzellik uzmanı merkezleri çalışanlarına Kronik
Hepatit B eğitimi gerçekleştirildi. Eğitimin ardından 120 gönüllüden HBV, HCV, HIV infeksiyonları için tetkik alındı. 95 erkek
(%79.2), 25 kadın (%20.8) katılımcı mevcuttu. Sonuçlar değerlendirildiğinde; hepatit C ve HIV tüm katılımcılarda negatif iken
3 kişide (%2.5) HBsAg pozitifliği görüldü. Kronik Hepatit B hastalarının tamamı erkekti. Hasta kişilerin takiplerini sürdürmekte
oldukları öğrenildi. Kalan 117 kişinin Anti-HBs durumları değerlendirildiğinde; AntiHBs sonuçları 50 kişinin (%42.7) 0-10 arası,
24 kişinin (%20.5) 10-100 arası, 43 kişinin (%36.8) >100 olduğu görüldü. Aile hekimleri tek tek belirlendi, aşısı eksik olan
katılımcılara sms yoluyla ulaşılarak aile hekimliği merkezlerinde aşı olmaları sağlandı. Bu çalışma güneydoğu anadolu bölgesi
epidemiyolojik verilerine yardımcı olması açısından önem arz etmektedir.
-42-
PS-01 06
Sağlık Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hepatit B ve C virüsü Hakkındaki Bilgi Tutum ve Davranışlarının
Değerlendirilmesi
Kader Çiğdem1, Kılıç Akça Nazan2, Polat Sevinç2, Erbay Ayşe1
1
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Yozgat
2
Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Yozgat
Amaç: Bu çalışma hemşirelik bölümü öğrencilerinin Hepatit B virüs (HBV) ve Hepatit C virüs (HCV) hakkındaki bilgi, tutum ve
davranışlarını belirlemek ve sonuçları öğrencilerin eğitim programında kullanmak amacıyla planlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki çalışmanın verileri 2014-2015 eğitim öğretim döneminde şubat ve nisan aylarında
toplandı. Çalışma evrenini 290 öğrenciden oluşan Yozgat Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu (SYO) oluşturmaktadır. SYO
öğrencilerinden gönüllü olan 258’i çalışmaya dahil edildi. Verilerin toplanmasında literatür bilgilerine dayanılarak hazırlanan
anket formu kullanıldı. Anket formunda HBV/HCV bulaş yolları, korunma yolları ve sosyodemografik özellikleri içeren toplam
29 soru soruldu. Anket formunun doldurulması yüzyüze görüşülerek gerçekleştirildi. Anket cevaplarını içeren veriler istatistik
programına aktarılarak analiz edildi. Veriler tanımlayıcı istatistiksel yöntemler ile değerlendirildi.
Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalamaları19.7±1.8(17-29), erkek/kız dağılımı sırasıyla; %20,9, %79,1 idi. Öğrencilerin %52.7’si
akut hepatitler hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığını düşünmekteydi. Hepatitler hakkındaki bildiklerini %61.2’si okuldan
öğrendiklerini belirtti. Öğrencilerin %5’inin; kendisinde %10.5’nin ise birinci derece yakınlarında HBV taşıyıcılığı/enfeksiyonu
olduğunu ifade ettiği görüldü. Öğrencilerin %68.6’sının hepatit B aşısı yaptırdığı saptandı. Öğrenciler hepatit B’nin kan yoluyla
(%73.3), korunmasız cinsel ilişkiyle (%71.7), gebelikte anneden bebeğe (%67.7) ve yiyeceklerle (%25.6) bulaşacağını ifade
etti. Öğrenciler hepatit C’nin kan yoluyla (%57.4), korunmasız cinsel ilişkiyle (%57.4), gebelikte anneden bebeğe (%51.2) ve
yiyeceklerle (%10.8) bulaşabileceğini ifade ettiler. Öğrencilerin %79.5’i sağlık personelinin hepatit B ve C açısında risk grubunda
olduğunu belirtti. Tablo-1,2, Resim-1.
Tartışma ve Sonuç: SYO öğrencilerinin HBV ve HCV ile ilgili bulaş, korunma yolları ve hastalıkları hakkındaki bilgi düzeylerinin
yeterli olmadığı saptandı. Bilgi eksikliğinin giderilmesi için eğitim programındaki eksikliklerin yeniden yapılandırılması
önerilebilir.
Resim 1: SYO öğrencilerinin Hepatit B virüsü hakkındaki bilgi düzeyleri (n=258)
-43-
Tablo 1: SYO Öğrencilerinin demografik özellikleri (n=258)
Demografik özellikleri
n (%)
Yaş ortalaması
19.7± 1.8(17-29)
Cinsiyet
Kız
204(79.1)
Erkek
54(20.9)
Sınıf
1.Sınıf
97(37.7)
2.Sınıf
69(26.7)
3.Sınıf
55(21.3)
4.Sınıf
37(14.3)
Halk arasında hepatit olarak bilinen hastalığın adı Hepatitmidir?
Evet
205(79.3)
Hayır
53(20.6)
Akut Hepatit hastalıkları hakkında yeterli bilgisi olduğunu
düşünme durumu
Evet
122 (47.3)
Hayır
136 (52.7)
Hepatitler (HCV ve HBV) hakkında bilgileri nereden
öğreniyorsunuz
Okul
158(61.2)
İnternet/televizyon
45(17.4)
Kitaplar
27(10.5)
Sağlık personeli
13(5.0)
Aile
8(3.1)
Gazete/dergi
7(2.7)
Hepatit geçirenlerin bir kısmı hastalığa ait hiçbir belirti
bulgu kendilerinde kalmadığı halde kanlarında Hepatit B-C
virüsünü taşımaya devam edebilir, 6 aydan uzun süre virüsü
taşırsa bu kişilere “taşıyıcı” denir.
Evet
163(63.2)
Hayır
95(36.8)
Altı aydan uzun süren Hepatitlere “Kronikleşmiş hepatit”
denir
Evet
138(53.4)
Hayır
120(46.6)
-44-
Tablo 2: SYO öğrencilerinin Hepatit C virüsü hakkındaki bilgi düzeyleri (n=258)
n(%)
Hepatit C hakkında yeterli bilgisi olduğunu düşünme durumu
Evet
96(37.2)
Hayır
162(62.8)
Hepatit C virusu kan yolu ile bulaşır
Evet
148(57.4)
Hayır
110(42.6)
Hepatit C virusu cinsel ilişki ile bulaşır
Evet
148(57.4)
Hayır
110(42.6)
Hepatit C virusu anneden bebeğe bulaşır
Evet
132(51.2)
Hayır
126(48.8)
Hepatit C virusu su ve yiyeceklerden bulaşır
Evet
28(10.8)
Hayır
230(89.2)
Hepatit C virusu tükürükle bulaşır
Evet
96(37.2)
Hayır
162(62.8)
Hepatit C taşıyıcı bireyin eşi ve diğer aile fertleri C tipi
sarılık için riskli gruptur
Evet
145(56.2)
Hayır
113(43.8)
Kulak deldirenler, akupunktur, dövme yaptıranlar C tipi
sarılık için riskli gruptur
Evet
132(51.2)
Hayır
126(40.8)
Damar içi uyuşturucu kullananlar Hepatit C için riskli gruptur.
Evet
128(49.5)
Hayır
130(50.4)
-45-
PS-01 07
Türkiye Hepatit E antikor prevalansında son on beş yılda izlenen değişim
Aykan Şadiye Berna1, Altındiş Mustafa2
1
Sakarya Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Bölümü, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya
Bu çalışmada ülkemizdeki HEV seroprevalansı ile ilgili yapılan çalışmalar sistematik olarak bir araya getirilerek son 15 yıllık HEV
antikor prevalansındaki değişimin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Çalışmamız PRISMA bildirisine uygun olarak planlandı ve gerçekleştirildi. Öncelikle eleme kriterleri belirlendi sonra sırasıyla
literatür taraması, bilimsel yayınların eleme kriterlerine göre seçilimi, incelenmesi, verilerin toplanması ve istatistiksel analiz
yapıldı. Literatür taramasında iki ulusal veri tabanı (ULAKBİM ve Türk Medline) ve uluslararası PubMed veritabanı kullanıldı.
2000-2015 yılları arasında yayınlanmış toplam 34 bilimsel çalışmanın anti-HEV antikor bildirimleri incelendi. Yıllara göre antiHEV IgM seroprevalansı 1.88±2.7 (Ortalama±Standart Sapma), anti-HEV IgG seroprevalansı 8.3±7.8 bulundu. Yıllara göre antiHEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim grafikte ayrıntılı olarak verildi. 13 bilimsel çalışma sonucuna göre
5000’den fazla çocuğun sonucu değerlendirildiğinde anti-HEV IgM seroprevalansı 4.1±4.7, anti-HEV IgG seroprevalansı 4.2±4.6
bulundu. Hasta gruplarına göre; gebelerde anti-HEV IgG seroprevalansı 6.67±5.1, kan dönorların da anti-HEV IgG seroprevalansı
7.9±5.9, hemodiyaliz hastalarının da anti-HEV seroprevalansı 13.1±6.7 bulundu. Yetişkin yaş gruplarında yapılan 20 çalışma
ve 11350 yetişkinin antikor sonuçları değerlendirildiğinde anti-HEV IgM seroprevalansı 2.6±3.2, anti-HEV IgG seroprevalansı
8.4±7.4 bulundu. Çalışmalar yapıldıkları coğrafi bölgelere göre değerlendirildiğinde ise ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki HEV
antikor prevalans değerlerinin batı bölgelere göre yüksek olduğu gözlendi. Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalansların
bölgelere göre değişimi tablo da ayrıntılı olarak verildi.
Ülkemizde yapılmış çalışmalarda bildirilen oranlardaki farklılıklar da bölgenin coğrafi konumu, sosyoekonomik durumu, alt yapı
hizmetlerinin gelişmişliği, çalışma kapsamındaki popülasyonların farklı olmasından kaynaklanmaktadır. HEV enfeksiyonlarından
korunmak ve koruyucu önlemler almak için toplumun HEV prevalansını hakkında bilgi sahibi olunması ise önemlidir.
-46-
Yıllara göre anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim
Grafik: Yıllara göre anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim * Mean değeri (%)Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor
prevalansların coğrafi bölgelere göre değişimi
Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalansların coğrafi bölgelere göre değişimi
Coğrafi Bölge
N*
Anti-HEV IgG**
Yetişkinlerde
Anti-HEV IgM**
Anti-HEV IgG**
Çocuklarda
4.9±5.4
3.0±3.5
6.6±8.1
Anti-HEV IgG**
Marmara
2597
Karadeniz
7521
1.1
5.1±4.7
2.8±3.7
1.9
Ege
1364
0.7
6.8±3.3
4.8
8.1±3.4
Akdeniz
92
İç Anadolu
3940
0.2
6.0±4.9
3.0±2.8
4.0±0.3
Doğu Anadolu
2400
2.3±0.5
9.1±8.7
17.3
10.28±11.1
Güneydoğu Anadolu
860
8.8
19.2±13.4
4.7
13
20.6
*İncelenen hasta örneği sayısı **(Mean±SD= Ortalama±Standart sapma)
-47-
20.6
PS-01 08
Onkolojik Hastalarda Hepatit B, C ve HIV I/II virüsü Seroprevalansı: Sakarya
Yılmaz Kübra1, Öztaş Fatma Zehra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Varim Ceyhun3, Karakeçe Engin1,
Altındiş Mustafa2
1
Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya
3
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları AD, Sakarya
İmmünsupresif hastaların, Hepatit B virüsü (HBV), Hepatit C virüsü (HCV), insan immün yetmezlik virüsü (HIV) gibi viral
etkenlerle karşılaşma riski çok daha yüksektir. Bu çalışmada, ilimizdeki onkolojik hastalarda, Hepatit B, C virüsü ve HIV ½ seropozitiflikleri değerlendirilmiştir.
Şubat 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi onkoloji kliniği tarafından takip edilen
toplam 557 hastanın, HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA)
(Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır.
Toplam 557 hastanın 549’unda HBsAg ve Anti-HCV, 544’ ünde Anti-HBs testi çalışılmış ve sırasıyla 13 (% 2,4), 3 (% 0,6), 247 (% 45,
4) hastada pozitiflik saptanmış, Anti-HIV çalışılan 469 hastadan 3’ü CMIA/Mikro ELİSA ile pozitif bulunmasına rağmen doğrulama
testinde negatif belirlenmiştir.
İmmün sistemin düşük olması, Onkolojik hastaları viral etkenlere karşı açık hale getirmektedir. Yapılan çalışmalar ve DSÖ’nün
verilerine göre ülkemizdeki pozitiflik oranları; HBsAg, % 3,99-4,02; Anti-HBs, % 10-50; Anti-HCV, % 0,3-3,5; Anti-HIV, <% 1
seviyelerindedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki onkolojik hastalarda HBsAg pozitifliği ülkemizin genel
ortalamalarından düşük bulunmuştur. Onkolojik hasta grubunda, koruma ve kontrol önlemleri çerçevesinde bu testlerin mutlaka
bakılması ve sonuçlarının yakın takibi önem arz etmektedir.
Onkoloji HAstalarında hepatit B, C ve HIV sıklığı
Test
Kadın
Erkek
Toplam
n
%
N
%
n
%
HBsAg
2/215
0,9
11/334
3,3
13/549
2,4
Anti-HBs
100/219
45,7
147/325
45,2
247/544
45,4
Anti-HCV
1/217
0,5
2/332
0,6
3/549
0,6
Anti-HIV
0
0
0
0
0/469
0
Onkoloji Hastalarında hepatit B C ve HIV sıklığı
-48-
PS-01 09
Pediatrik Yaş Grubunda Hepatit B ve C Virüsü Seroprevalansı; Sakarya
Yılmaz Kerem1, Özbek Ahmet1, Köroğlu Mehmet1, Kılıç Ümit1, Demiray Tayfur2, Terzi Hüseyin Agah2, Altındiş Mustafa1
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mİkrobiyoloji AD Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Lab, Sakarya
Hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonları aşı ile önlenebilen hastalıklardan olup, Ülkemizde 1999 yılından itibaren HBV aşısı rutin
aşı takvimine alınmıştır. Bu retrospektif çalışmada, ilimizdeki 0-16 yaş grubu çocuklarda (HBV’nin rutin aşı takvimine alındığı
tarihten sonra doğan çocuklar) Hepatit B virüsü seroprevalansı yanı sıra aynı yaş grubunda Hepatit C virüsü (HCV) sıklığının da
belirlenmesi amaçlanmıştır. Ocak 2015 ile Şubat 2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne
başvuran 0-16 yaş grubu hastalardan alınan serum örneklerinden, HBsAg, Anti-HBs ve Anti-HCV testleri, kemiluminesens
mikropartikül immunoassay (CMIA) (Architect i2000SR, Abbott Diagnostics, Almanya) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve
Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols, İngiltere) çalışılmıştır. Çalışma kapsamında; yaşları 0 ile 16 arasında değişen (ortalama
yaş 6.37), 1811 (408 kız-%22.5; 1403 erkek-%77.5) çocuğa ait sonuçlar incelenmiş, seropozitiflik oranları; HBsAg için % 0.55
Anti-HBs için % 68.2 ve Anti-HCV için ise % 0.22 olarak belirlenmiştir. Anti-HBs pozitifliği ise 0-5 yaş arası %78.8; 6-10 yaş arası
%57.9 ve 11-16 yaş arası %61.7’dir.
Sonuçlara göre; Anti-HCV ve HBsAg pozitiflik oranları Türkiye ortalamasının altında, Anti-HBs pozitifliği yönünden ise bu
ortalamanın üzerinde olduğu ve yaşla birlikte azaldığı gözlenmiştir. Ülkemizde ortalama HBsAg pozitifliğinin %4 civarında
olduğu bildirilmektedir. Bu çalışma ile rutin uygulamada olan HBV aşısının 0-16 yaş grubunda çok etkin bir koruma sağladığı
ve bu oranı toplum geneline göre yaklaşık on kat düşürdüğü görülmektedir. Elde edilen sonuçlar; erken yaştaki HBV ve HCV
enfeksiyonlarının yüksek oranda kronikleşme eğiliminde olduğu dikkate alınarak yorumlandığında bu bulguların önemi daha iyi
anlaşılacaktır. Horizontal bulaşın çok sık olduğu 6 yaş ve altı çocukların Hepatit-B’ye karşı aşılama oranlarının arttırılması, HBV
ve HCV enfeksiyonlarının bulaş yolları konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve gereksiz kan transfüzyonlarından kaçınılması
enfeksiyondan korunmada oldukça önemlidir.
Pediatrik grupta HBsAg, antiHCV ve antiHBs sıklığı
Yaş
Hasta sayısı
Anti-HCV
HBsAg
Anti-HBs
n
%
n
%
n
%
0-5
830
1
0,12
4
0,48
654
78,79
6-10
639
3
0,46
1
0,15
270
57,90
11-16
342
0
0,00
5
1,46
211
61,69
Toplam
1811
4
0,22
10
0,55
1135
68,19
sonuçlar
-49-
PS-01 10
Stajyer sağlık çalışanlarının HAV ile karşılaşma durumunun değerlendirilmesi
Tosun Selma1, Sayın Selda2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hizmet İçi Eğitim Birimi- Eğitim hemşiresi
Amaç: Son yıllarda HAV epidemiyolojisinde değişim gözlenmektedir. Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanı adayı olan Sağlık Meslek
lisesi stajyer öğrencilerinin HAV ile karşılaşma ve aşılanma durumlarının değerlendirilmesidir.
Yöntem: İzmir il merkezi ve ilçelerindeki Sağlık Meslek Liselerinden hastanemize staj için gelen ve 1997 -2000 yılları arasında
doğmuş olan öğrencilere öncelikle bir anket uygulanarak HAV enfeksiyonu geçirme ve aşılanma durumları sorulmuş ve HAV ile
karşılaşma açısından tetkikleri yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 16-19 arasında değişen, 59’u erkek, 162’si kız toplam 221 öğrenci katılmıştır. HAV IgG pozitifliği
saptanan öğrenci sayısı 43 (%19.5), HAV IgG negatifliği saptanan öğrenci sayısı ise 178 (%80.5) olarak saptanmıştır. Anket
yanıtlarına göre öğrencilerin 75’i (%34) HAV enfeksiyonunu geçirmediğini,134’ü (%61) hatırlamadığını, 12’si (%5) ise ailelerinin
geçirdiğini söylediğini belirtmiştir. Öğrencilerin hiçbirine HAV aşısı yapılmadığı öğrenilmiştir.
Tartışma: HAV enfeksiyonu epidemiyolojisi dünyada ve ülkemizde giderek değişmekte olup virüsle karşılaşma, genç erişkin ve
erişkin yaşa doğru kaymaya başlamıştır. Bilindiği gibi erişkin yaşta geçirilen akut HAV enfeksiyonu olguları, ağır seyretmesi ve
nadiren ölüme yol açabilmesi açısından önemini korumaktadır. Ülkemiz halen orta derecede endemik bölgeler arasında yer
almakla birlikte son yıllarda ülkemizde de HAV ile karşılaşma yaşı ileriye kaymaya başlamıştır. Çalışma grubumuzdaki 16-19 yaş
arası öğrencilerin %80.5’i HAV açısından seronegatif olarak saptanmıştır. Sağlık çalışanları, akut HAV olguları ile karşılaşma ve
takip/tedavilerini yapma gibi nedenlerle virüsle karşılaşma riskleri artmış olan kişilerdir. Bu nedenle hem sağlık çalışanı adayı
hem de genç yaşta olduklarından stajyer öğrencilerin de HAV ile karşılaşma açısından tetkik edilmeleri ve virüsle karşılaşmamış
veya aşılanmamış olanların aşılanmaları uygun olacaktır.
-50-
PS-01 11
Sığınmacı çocuklarda Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C ve HIV seroprevelansı
Köse Şükran, Gireniz Tatar Bengü, Ödemiş İlker, Çelik Didem, Akbulut İlkay
İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Giriş-Amaç: Hepatit enfeksiyonları karaciğer sirozu ve hepatosellüler kanser (HCC) gibi önemli sağlık sorunlarına sebep
olmaktadır. HIV farklı mekanizmalarla immün sistem disfonksiyonuna yol açarak ağır seyreden sekonder enfeksiyonların
gelişimine sebep olmaktadır. Çocukluk çağında saptanan HBV, HCV ve HIV enfeksiyonlarının daha çok vertikal yolla bulaştığı
düşünülmektedir. Çalışmamızda sığınmacı çocuklarda HAV, HBV, HCV ve HIV seroprevelansının saptanması amaçlandı.
Yöntem: 2014-2015 yılları arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma hastanesi çocuk polikliniklerine sarılık dışı nedenlerle
başvuran 0-18 yaş arasındaki 171 sığınmacı çocuk hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalardan alınan serum
örnekleri ELISA (Enzyme-Linked Immunosorbent Assay) yöntemi ile HAV IgG, HBsAg, anti-HBs, anti-HBc total, anti-HCV ve antiHIV çalışıldı.
Bulgular: Hastaların %51’inin cinsiyeti kız, yaş ortalaması 6.52 saptandı. Çalışmaya alınan hastalar arasından HBV açısından
taranmış 140 hastanın 6’sında (%4.2) HBsAg ve anti-HBc total pozitif, anti-HBs negatif saptandı. Hastaların 3’ünde (%2.1)
geçirilmiş HBV enfeksiyonuna uygun olarak HBsAg negatif, anti-HBc total ve anti-HBs pozitif saptandı. Çalışmada retrospektif
veri taraması yapıldığı için hastaların 31’inin HBsAg, anti-HBs, anti-HBc total, 62’sinin anti-HCV, 83’ünün anti-HIV, 85’inin HAV
IgG verilerine ulaşılamadı. Hepatit seroprevelansları Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tartışma ve Sonuç: Sığınmacı aileler genellikle sosyoekonomik ve sosyokültürel düzeyleri düşüktür. Suriye’de annesi HBV pozitif
olan çocukların doğumu sırasında HBV profilaksisinin her bölgede rutin yapılamaması ve çocukların HBV aşılamasının düzenli
takip edilemediği bölgelerden göç edilmesi nedeniyle sığınmacı çocukların HBV seroprevelansı Türkiye’deki diğer çocuklara
göre daha yüksek olabileceği ve anti-HBs pozitifliğinin daha az olacağı düşünülmektedir. Son yapılan çalışmalarda Türkiye’deki
0-18 yaş grupta HBV seroprevelansının %1-3 aralığında olduğu saptanmıştır. Çalışmamızda sığınmacı çocuklarda bu oranın daha
yüksek olduğu, anti-HBs pozitifliğinin ise daha düşük olduğu gözlenmiştir.
Çalışmamız sonucunda sığınmacı çocuklarda HAV, HCV ve HIV seroprevelansının Türkiye’deki çocuklarla benzer olduğu, HBsAg
pozitifliğinin daha sık görüldüğü saptandı. Bu sonuçlara göre sığınmacı çocuklara yapılacak ulusal HAV ve HBV aşılama programı
ile hepatit enfeksiyonları ve komplikasyonlarının gelişmesinin önüne geçilmesi sağlanabilir.
Tablo 1: Hastaların serolojik göstergeleri ve yüzdeleri
HBsAg
HBsAg
Anti-HBs
Anti-HBs
Anti-HCV
Anti-HCV
Anti-HIV
Anti-HIV
HAV IGG
HAV IGG
Sayı ve
Yüzde
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Pozitif
6
4.2
74
52.8
2
1.8
2
2.2
41
47.7
Negatif
134
95.8
66
47.2
107
98.2
86
97.8
45
52.3
Toplam
140
100
140
100
109
100
88
100
86
100
-51-
PS-01 12
HCV genotiplendirme sonuçları yönünden Türkiye ve Gürcistan hastalarının karşılaştırılması
Göktaş Şafak
Gelişim Tıp Laboratuvarları
Amaç: Bu çalışmada, HCV genotiplendirme çalışması yapılan Türk ve Gürcü hastalarda, tedavi şansı yönünden önemli kriter olan
HCV genotipinin belirlenmesi ve iki ülke hastaları arasında genotip kıyaslaması yapılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmamızda, 2013-2016 arasında HCV genotiplendirme için gönderilen 743 Türkiye ve 2015-2016 yıllarında gönderilen
236 Gürcistan hasta örneği değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmalar, NLM ( İtalya) firmasının Real-Time PCR kiti kullanılarak
gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: 2013-2016 yılları içinde, çeşitli kurumlardan 743 hasta örneği HCV genotiplendirme için gönderilmiştir. Bu hastalardan
97’ sinin HCV RNA’ sı negatif bulunarak değerlendirme dışı bırakılmış ve 646 hastada HCV genotiplendirme çalışması yapılmıştır.
Ayrıca, 2015-2016 yılları içinde Gürcistan’da merkezi bir hastaneden gönderilen 236 hasta örneğinde de genotiplendirme
çalışması yapılmıştır.
646 Türk hastada;
435 (% 67,3) genotip 1 b,
107 (% 16,5) genotip 3 a,
43 (% 6,6) genotip 1 a,
29 (% 3) genotip 2b,
15 (% 2,3) genotip 2 a,
7 (% 1) genotip 4 c/d,
4 (% 0,6) genotip 2 a/c,
4 (% 0,6) genotip 4 a,
1 (% 0,1) genotip 5 a,
1 (% 0,1) genotip 6 a/b
236 Gürcistan hastasında;
105(% 44,4) genotip 1b,
80 (% 33,8) genotip 3a,
42 (% 17,7) genotip 2 a/c,
6 (% 2,5) genotip 1a,
2 (% 0,8) genotip 2b
1 (% 0,4) genotip 6m
Sonuç: Çalışmamızda, Türk hastalarda HCV genotip 1b’nin % 67, genotip 1a’nın % 6 olduğu, tedavisinin daha zor olduğu bilinen
genotip 1, 4 ve 5’in toplamda %75,6’i bulduğu görülmektedir. Bu oran, Gürcü hastalarda % 46,9’ da kalmaktadır. Tedaviden
daha fazla yarar gördüğü belirtilen genotip 2 ve 3’ün oranı Türk hastalarda yalnızca % 22.4 iken, Gürcü hastalarda % 52,3’dır.
Bu durumda, Gürcü hastaların tedavi yönünden Türk hastalara göre daha şanslı olduğu görüşüne varılmıştır. Ayrıca Gürcistan
hastaları içinde, daha çok Uzak Doğu Asya’da görülen Genotip 6m’ in de saptanmış olması dikkat çekici olarak değerlendirilmiştir
-52-
PS-01 13
Genotype distribution of hepatitis C virus in patients applied to clinics of Azerbaijan Medical University
Haciyev Yaver, Bayramli Ramin, Bagirova Fidan
Azerbaijan Medical University
Background: Due to the absence of exact treatment and vaccination, high rate of chronic infection and severe liver diseases
hepatitis C is a worldwide health problem. Both chronic infection causing serious liver failure, hepatocellular carcinoma, liver
transplantation and individuals with asymptomatic infection being reservoir of infection emphasize the importance of the
problem. Despite the wide distribution of HCV genotypes, 1a, 1b, 2a, 2b, 3a and 3b genotypes are the most common. Detection
of genotype before treatment is important. Evaluation of HCV genotype distribution in patients applied to clinics of Azerbaijan
Medical University was the aim of the research.
Material/Methods: 129 specimens of anti-HCV and HCV-RNA positive patients applied to Clinics of AMU in 05.01.201201.11.2015 were included in research. 76 (58.9%) of 129 patients were women and 53 (41.1%) men. Retrospective evaluation
of epidemiological data and HCV genotype analysis were performed. Siemens Advia Centaure CP was used for anti-HCV level
detection, “real time” PCR (COBAS Ampli-Prep/COBAS Taqman Roche Diagnostic, USD)-for HCV RNA level detection and HCV
genotypes were detected by real-time PCR (Magnesia 16, Anatolia Geneworks). 6 genotypes and subtypes (1a, 1b) were checked
for each specimen. Anti-HCV positive and HCV-RNA negative 8 patients were excluded from the research. Statistic analysis were
performed on SPSS.
Results: 1 b genotype was detected in 92 patients (71.3%). There were no patients with 4, 5, and 6 genotypes. 2 and 3
genotypes distributions were 10.1% (13/129) and 18.6% (24/129) respectively.
Conclusions: Knowledge about HCV genotypes is important for the selection of the appropriate drug and treatment regimen.
Thus, genotype detection before treatment is necessary. 1b genotype was the most prevalent in our research (71.3%). However,
these data do not provide enough information about HCV genotype distribution in our country. Researches including more
amount of patients and another regions of the republic are must be conducted.
-53-
PS-01 14
HBsAg pozitif olguların olası risk faktörlerinin değerlendirilmesi
Demir Seval, Tosun Selma, Sevgi Mehmet
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Bu çalışmada HBsAg pozitifliği saptanan inaktif veya aktif kronik hepatit B hastalarının olası risk faktörlerinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: İzmir Bozyaka EAH servisinde yatırılarak veya Viral Hepatit polikliniğinde ayaktan izlenen kronik HBV enfeksiyonu olan
olgulara yüzyüze bir anket uygulanarak risk faktörleri sorgulanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 18-76 arasında olan 40’ı kadın, 46’sı erkek olmak üzere toplam 86 olgu katılmıştır. Sorgulanan risk
faktörlerinin varlığı Tablo 1.de gösterilmiştir.
Tartışma: Kronik HBV enfeksiyonu olan olgularda sorgulanan risk faktörlerine verilen yanıtlar değerlendirildiğinde 50 kişide
hastanede yatmış olma, 47 kişide ameliyat yapılmış olma öyküsünün bulunduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte olguların
%75’inde HBsAg pozitifliği tanısı hastaneye yatış veya operasyon hikayesinden önce konulmuş olduğu için bunlar gerçek risk
faktörü olarak düşünülmemiştir ve bu nedenle HBsAg pozitiflikleri bu iki faktöre bağlanamamıştır. HBV bulaşmasında geçmiş
yıllarda önemli rol oynayan kan nakli öyküsü olgularımızda oldukça düşük bulunurken horizontal geçişe yol açabilen diğer
faktörler de düşük bulunmuştur. Bununla birlikte diğer aile bireylerinde HBsAg pozitifliği bulunup bulunmadığı sorgulandığında
12 kişinin (%14) bu durumu hiç bilmediği, ailesine HBV tetkiki yapılmış olan 74 kişinin 52’sinin (%71) ailesinde ise en az bir (veya
daha fazla) HBsAg pozitif olgu bulunduğu ve çoğunluğun annesinin ve/veya kardeşlerinin HBsAg pozitifliği olduğu belirlenmiştir.
Saptanan bu sonuçlar olgularımızda vertikal geçişin horizontal geçişe göre daha ön planda olduğunu düşündürmüştür.
Tablo 1: HBsAg pozitif olgularda saptanan risk faktörleri
Sorgulanan Risk Faktörü
EVET
HAYIR
Hastanede yattı mı ?
50 (%58)
36 (%42)
Ameliyat oldu mu ?
47 (%55)
39 (%45)
Piercing-hızma taktırdı mı ?
7 (%8)
79 (%92)
Yurt dışında bulundu mu ?
6 (%6)
66 (%94)
Dövme yaptırdı mı ?
5 (%6)
81 (%94)
Alnını-ensesini kestirdi mi ?
3 (%3)
83 (%97)
Kan nakli yapıldı mı ?
2 (%2)
84 (%98)
-54-
PS-01 15
HBsAg pozitif olguların coğrafi bölgelere göre dağılımının incelenmesi
Selma Tosun, Gülsüm Altın, Meltem Zencir, Ogün Akbaş, Halil Erkan, İrem Altaş, Aslı Keleş, Seher Ayten Coşkuner, Şebnem Çalık
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Bu çalışmanın amacı HBsAg pozitifliği saptanan olguların ve ailelerinin doğdukları coğrafi bölgelerin araştırılmasıdır.
Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit polikliniğinde izlenmekte olan HBsAg pozitif olguların
doğum yerleri ve annelerinin doğum yerleri sorgulanmıştır.
Bulgular: Çalışmada yaşları 18-76 arası, 312’si erkek, 286’sı kadın olmak üzere toplam 598 kişinin verileri değerlendirilmiştir.
HBsAg pozitif olguların doğdukları coğrafi bölgeler Tablo 1.de, annelerinin doğdukları coğrafi bölgeler Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tartışma:Hepatit B virüs enfeksiyonu görülme sıklığının coğrafi bölgelerle ilişkili olduğu bilinmektedir. Ülkemizde özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olanlarda HBsAg pozitifliği daha yüksek oranda görülmektedir. Yine Balkan
ülkelerinde doğmuş olan kişilerde de HBsAg pozitifliği toplumdaki diğer bireylere göre daha fazladır. Çalışmamızda HBsAg
pozitif olguların doğum yerleri arasında ilk sırada Ege ve Marmara bölgeleri yer almaktadır, ilimiz batıda yer aldığından bu
şekilde bir sonuç olması beklenen bir durumdur. Hemen ardından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş
olan kişiler gelmektedir. Olgularımızın annelerinin doğum yerleri incelendiğinde ise en yüksek oranın Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde doğmuş olan anneler olduğu ve üçte birinin annesinin bu bölgelerde doğmuş oldukları belirlenmiştir.
Annelerin doğum yerlerine göre HBsAg pozitifliği Ege ve Marmara bölgelerinde doğmuş olanlarda daha düşük bulunmuştur.
Balkan ülkelerinde doğmuş olanlar da da %10 civarındadır. Çalışma verilerine göre sadece HBsAg pozitif olguların doğum yerleri
dikkate alınırsa batı bölgelerinde doğmuş olan kişilerde HBsAg pozitifliği yüksekmiş şeklinde algılanmaktadır. Oysa olgularımızın
annelerinin doğum yerleri incelendiğinde en yüksek oranın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olan annelere
ait olduğu ve olgularımızın üçte birinin annesinin bu bölgelerde doğmuş oldukları belirlenmiştir. İlimiz doğudan sürekli göç
alan bir il olduğundan sonuç olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi doğumlu kişilerde HBsAg pozitifliğinin daha yüksek
olduğu gerçeği değişmemektedir. Özetle, ülkemizde viral hepatitle savaşım çalışmaları halen sürdürülmeli ve sadece doğu
bölgelerimizde değil göç gerçeği nedeniyle batı bölgelerimizde de aynı şekilde konuya özen gösterilmelidir.
Tablo 1: HBsAg pozitif olguların doğdukları coğrafi bölgeler
DOĞUM YERİ
SAYI (YÜZDE)
Ege-Marmara bölgeleri
228 (%38)
Doğu Anadolu- Güneydoğu Anadolu bölgeleri
169 (%28)
Diğer bölgeler
162 (%27)
Balkan ülkeleri
(Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya)
39 (%7)
TOPLAM
598
Tablo 2: HBsAg pozitif olguların annelerinin doğdukları coğrafi bölgeler
DOĞUM YERİ
SAYI (YÜZDE)
Doğu Anadolu- Güneydoğu Anadolu bölgeleri
181(%34)
Diğer bölgeler
157 (%30)
Ege-Marmara bölgeleri
120 (%23)
Balkan ülkeleri
(Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya)
TOPLAM
67 (%13)
525
-55-
PS-01 16
Ülkemizdeki yenidoğan HBV aşılamasının çocuk ve adolesanlarda HBsAg pozitifliğine olumlu etkisi
Tosun Selma1, Buran Tahir2, Aksu Selahattin3, Köroğlu Galip4, Eskicioğlu Fatma5, Kasırga Erhun6
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İzmir
2
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Manisa
3
Merkez Efendi Devlet Hastanesi Moris Şinasi Çocuk Hastanesi Pediatri Manisa
4
Manisa İl Halk Sağlığı Müdürlüğü Manisa
5
Merkez Efendi Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Manisa
6
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji Manisa
Amaç: Ülkemizde 1998 yılında başlanan universal HBV aşılamasının çocuklar ve adolesanlardaHBsAg pozitifliğine etkisinin
araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmanın birinci bölümünde Manisa Devlet Hastanesi, Merkez Efendi Devlet Hastanesi ve Çocuk Hastanesi’nde 20002006 yılları arasında takip edilmiş olan HBsAg pozitif olguların kayıtları incelenerek 19 yaştan küçük olanların HBsAg pozitiflik
oranları çıkartılmıştır. Bunun ardından 2005-2012 yılları arasında değişik nedenlerle bu hastanelere getirilmiş olan ve hepatit
göstergeleri açısından tetkikleri yapılan, doğum yılları 1993-2012 yılları arasındaki çocuk ve adolesanların tetkik sonuçları
otomasyon sisteminden alınarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmanın birinci bölümünde yer alan 2005-2006 yılları arasında saptanan verilere göre kişilerdeki HBsAg
pozitifliklerinin yaş gruplarına göre dağılımı Tablo 1’de gösterilmiştir. Bu tabloda esas olarak yaşları 0-19 arasında değişen
çocuk ve adolesanların verileri değerlendirmeye alınmıştır.Çalışmanın ikinci kısmında saptanan ve 1993-2012 yılları arasında
doğmuş olan çocuk ve adolesanlarınHBsAg pozitiflik oranları ise Tablo 2’de gösterilmiştir. Veriler değerlendirildiğinde 2000-2006
yılları arasında saptanmış olan HBsAg pozitif olgular arasında küçük yaş gruplarında bile pozitifliğin olduğu 0-5 yaş grubunda
(%1.5, 6-11 yaş grubunda %4.3) gözlenmektedir. Çalışmanın ikinci bölümündeki verilere göre ise 1993-1997 doğumlu çocuklarda
HBsAg pozitifliği %1.6 iken 1998 yılından sonra doğmuş olan çocuk ve adolesanlarda bu pozitifliğin belirgin şekilde azaldığı
gözlenmektedir. HBsAg pozitifliği giderek azalıp %0.3 - %0.8 aralığına kadar inmiştir. Bu sonucun ülkemizde 1998 yılından
itibaren başlanmış olan universal HBV aşılamasına bağlı olduğu sonucuna varılmıştır.
Tartışma: Universal HBV aşılamasının çocukluk dönemindeki HBV enfeksiyonunu azaltmada son derece etkili olduğu çok sayıda
çalışmada gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda da aşılamanın başladığı ilk yıllar olan 2000 yıllarında çocuklarda HBsAg pozitifliği
%1.6 iken aşılama sonrası dönemde ciddi şekilde azaldığı ve %0.3-0.8 ‘e düştüğü belirlenmiştir. Sonuç olarak yenidoğan HBV
aşılaması Manisa ilindeki çocuk ve adolesanlardaHBsAg pozitifliğini azaltmada son derece etkili olmuştur. Bu durumun tüm
ülke genelinde benzer olduğunu düşünmekteyiz. Bu durumu saptamaya yönelik olarak çok merkezli bir çalışma başlatmış
bulunuyoruz.
-56-
Tablo 1: HBsAg pozitif olguların yaş gruplarına göre 2000-2006 yılları arasındaki dağılımı
YAŞ GRUPLARI
SAYI
YÜZDE
0-5 yaş
9
%1.5
6-10 yaş
27
%4.3
11-15 yaş
51
%8.2
16-19 yaş
105
%17
20-30 yaş
237
%38.3
31-40 yaş
118
%19
41-50 yaş
48
%7.7
51 +
25
%4
TOPLAM
620
%100
*Sütun yüzdeleri alınmıştır.
Tablo 2: Doğum yılları 1993-2012 arasında olan çocuk ve adolesanlarda saptanan HBsAg pozitifliğinin doğum tarihlerine göre
dağılımı
DOĞUM YILLARI
HBSAG POZİTİF
TETKİK EDİLEN TOPLAM SAYI
1993-1997
50 (%1.6)
3057
1998-2002
18 (%0.9)
2083
2003-2007
10 (%0.3)
3233
2008-2012
18 (%0.6)
2979
TOPLAM
96 (%0.8)
11 352
*Sütun yüzdeleri alınmıştır.
-57-
Viral Hepatitlerin Tanısı
-58-
PS-02 01
Hepatit B virüs enfeksiyonu bulunan kişilerde trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi, trombosit dağılım
genişliğinin ve eritrosit dağılım genişliğinin araştırılması
Kıratlı Kazım1, Çevik Erdem2
1
İzmir Asker Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Servisi, İzmir
2
Van Asker Hastanesi, Acil Tıp Servisi, Van
Amaç: Bu çalışmanın amacı; HBV enfeksiyonu bulunan hastalarda bakılan trombosit sayısı ve endeksleri olan ortalama trombosit
hacmi (MPV), trombosit dağılım genişliği (PDW) ile eritrosit dağılım genişliği (RDW) parameterelerini, sağlıklı bireylerin sonuçları
ile birlikte değerlendirip, bu değerlerin mevcut hastalık ile ilişkisini ortaya koymaktır.
Yöntem: 1 Ekim 2013-1 Aralık 2014 tarihleri arasında Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine HBsAg pozitifliği nedeni başvuran;
biyokimyasal bozukluk yapmış HBV enfeksiyonu ve inaktif HBV taşıyıcısı tanısı konan hastalar çalışma grubunu, aynı tarihlerde
polikliniğine portör muayenesi için başvuran, çalışma grubu ile benzer sosyodemografik özelliklere sahip bireyler de kontrol
grubunu oluşturdu. Hastane bilgi sisteminden ICD–10 tanıları ile taranarak, hastaların tam kan sonuçları retrospektif olarak
değerlendirildi ve mevcut sonuçlar arasında herhangi bir ilişki olup olmadığı incelendi.
Bulgular: 1 Ekim 2013-1 Aralık 2014 tarihleri arasında HBsAg pozitifliği nedeni ile başvuran 259 hastanın yaş ortalaması 23,64±5,01
(19-49), 245 sağlıklı kişinin bulunduğu kontrol grubunun yaş ortalaması 22,05±2,04 (20-33) olarak hesaplandı (p<0,001). Hasta
grup ile kontrol grup arasında platelet sayısı ve RDW düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0,002, p=0,001) (Tablo 1).
Kronik aktif enfeksiyon grubu ile sağlıklı grup arasında platelet sayısı açısından anlamlı farklılık saptanırken (p=0,009), inaktif
taşıyıcı grup ile sağlıklı grup arasında da RDW açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0,003) (Tablo 2). Bununla birlikte MPV ve
PDW açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmadı.
Sonuç: HBV enfeksiyonu olan kişilerde platelet ve RDW azalırken, MPV’nin ve PDW’nin değişmediği gözlendi. HBsAg pozitif
hastalarda platelet ve RDW’nin birlikte değerlendirilmesini, ayrıca bu konu ile ilgili çalışmaların daha geniş gruplarda devam
etmesi gerektiğini düşünmekteyiz
Tablo 1: HBsAg + hastalar ile Sağlıklı Grup arasındaki ilişki
Parametre
HBsAg (+) hastalar
Sağlıklı grup
P değeri
Yaş
23,64±5,01
22,05±2,04
<0,001
Platelet x 1000 (K/ul)
245,28±60,78
262,59±62,13
0,002
Ortalama trombosit hacmi
(MPV)
8,64±4,29
8,5±1,03
0,724
Trombosit dağılım genişliği
(PDW)
12,1±2,7
12,02±4,06
0,704
Eritrosit dağılım genişliği
(RDW)
12,14±1,05
12,49±1,28
0,001
Tablo 2: İnaktif taşıyıcı, Kronik enfeksiyon ve Sağlıklı Grup arasındaki ilişki
Parametre
İnaktif Taşıyıcı
Kronik enfeksiyon
Sağlıklı grup
P değeri
Platelet x 1000 (K/ul)
247,97±55,30
241,75±67,40*
262,59±62,13*
0,009*
Eritrosit dağılım
genişliği (RDW)
12,08±1,0**
12,23±1,11
12,49±1,28**
0,003**
-59-
PS-02 02
Kronik Viral Hepatitli Hastalarda Ultrasonografi Eşliğinde Yapılan Karaciğer Biyopsilerinin Değerlendirilmesi
Yardımcı Ahmet Cem, Karaağaç Leman
Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobyoloji Kliniği, Şanlıurfa
Giriş ve Amaç: Karaciğer biyopsisi, kronik viral hepatitli (KVH) hastalarda karaciğerdeki fibrozis ve nekroinflamatuar aktiviteyi
belirlemede altın standart olarak kabul edilmektedir İnvaziv bir yöntem olmasından ötürü komplikasyonlar görülebilmektedir.
Bu işlemin ultrasonografi (USG) eşliğinde yapılması komplikasyonları azaltabilmektedir.Bu çalışmada USG eşliğinde karaciğer
biyopsisi yapılan KVH’ li hastalar, gelişen komplikasyonlar yönünden değerlendirilmişitr.
Materyal-Metod: 2013 Mayıs-2016 Ocak tarihleri arasında kliniğimizde karaciğer biyopsisi yapılan KVH tanılı hastaların dosyaları
geriye dönük olarak incelendi. 143 (%57)’ ü erkek olmak üzere toplam 247 hastaya karaciğer biyopsisi yapılmıştı. Hastaların yaş
aralığı 14-76 arasında değişmekteydi. 14 (%5.6) hastada yansıyan ağrı, 20 (%8) hastada biyopsi yerinde ağrı ve 2 (%0.8) hastada
ağrı şoku görülürken hayati tehdit eden major komplikasyon görülmedi.
Sonuç: Karaciğer parankim hasarını saptamada USG eşliğinde yapılan karaciğer biyopsisi minimal invaziv ve güvenilir bir
yöntemdir. Çalışmamızdaki bu bulgular da karaciğer biyopsisinin USG eşliğinde yapılması gerekliliğini göstermiştir
-60-
PS-02 03
Kronik Hepatit B ve C’de Non İnvaziv Testlerin Değeri ve Karşılaştırılması
Demirdal Tuna, Balık Recep, Nemli Salih Atakan, Özdemir Selin, Sarı Ümmü Sena, Ural Serap
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
Amaç: Perkütan karaciğer biyopsisi (PKB) kronik Hepatit B (KHB) ve C (KHC) hastalarında fibrozis evrelemesinde referans test
olarak tanımlanmaktadır. Bununla beraber PKB invaziv bir testtir. örnekleme hataları, uygulama zorluğu ve nadir de olsa gelişen
ciddi komplikasyonlar en önemli dezavantajlarıdır. Çalışmamızda KHB ve KHC hastalarında, APRI, modifiye APRI, FIB-4, Fİbro
indeks (FI) gibi non invaziv (Nİ) testlerin PKB ile karşılaştırılarak tanısal performanslarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Mayıs 2014 tarihleri arasında İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde ultrason eşliğinde PKB uygulanan 236 hasta çalışmaya alındı. Histolojik değerlendirme ve
fibrozis evrelemesi Knodell ve ISHAK skorlama sistemlerine göre yapıldı. APRI, modifiye APRI, FIB-4, Fİ skorları formüllerine
uygun olarak hesaplandı. İstatiksel analiz SPSS paket programı kullanılarak yapıldı.
Bulgular: Hastaların 183’ü (%77,5) KHB, 53’ü (%22,5) KHC nedeniyle izlenmekteydi. Yüz otuz altı (%57,9) hasta erkek, 99
(%42,1) hasta kadın cinsiyetteydi. PKB’lerin değerlendirilmesiyle fibrozis evre F0, F1, F2, F3, F4, F5, F6 hasta sayısı sırasıyla 57
(%24,2), 59 (%25), 45 (%19,1), 35 (%14,8), 24 (%10,2), 10 (%4,2), 6 (%2,5) olarak izlendi. KHB ve KHC hastalarında her bir fibrozis
evresi için NI test sonuçları PKB sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Hafif (F0, F1, F2) ve ileri (F3, F4) fibrozisli hastalarda m-APRI ve
FIB-4; şiddetli fibrozislilerde (F5,F6) tüm Nİ testler istatiksel olarak anlamlı sonuçlar sağladı.
Youden Metodu kullanılarak optimal cut-off değerleri hesaplandı. Her fibrozis evresi için KHB ve KHC hastalarında ayrı ayrı
duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değerleri (PPD), negatif prediktif değerleri (NPD) hesaplandı. PKD ile karşılaştırıldığında
tüm Nİ testlerde NPD’ler istatiksel olarak anlamlıydı, fakat PPD’ler oldukça değişken sonuçlar gösterdi (Tablo 1).
Tartışma: Çalışmamız KHB ve KHC hastalarında fibrozisin saptanmasında NI testlerin PKB ile karşılaştırılabilir NPD ve PPD
sonuçları sağladığını göstermektedir. Özellikle FI yüksek duyarlılık ve özgüllük değerleriyle diğer NI testler içinde daha iyi
tanısal performans göstermektedir.
Tablo 1:
-61-
Akut Viral Hepatitler
-62-
PS-03 01
Akut Karınla Prezente Olan Akut Hepatit B Tablosu: Olgu Sunumu
Erdoğan Mehmet Ali1, Aksakal Gökhan1, Baykal Ali Rıza2, Kayhan Burçak2
1
Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Gastroenteroloji Bilim Dalı,Karabük
2
Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Karabük
Giriş: Akut hepatit B; HBV’nin neden olduğu karaciğer hücresi nekrozu ve karaciğerin inflamasyonu ile giden bir tablodur.
Hepatit tablosu asemptomatik bir seyir gösterebileceği gibi fulminan karaciğer yetmezliğine kadar uzanan değişik klinik seyir
gösterebilir. Yine klinik prezantasyonu basit gribal enfeksiyonudan akut batına kadar uzanan geniş bir klinik tabloyu taklit
edebilir.
Olgu: 41 yaşında erkek hasta sarılık,bulantı ve karın ağrısı nedeniyle genel cerrahiye baş vurmuş. Görüntülemede perfore
keseyi düşündüren kese ve karaciğer çevresinde sıvı izlenmiş ve muayenesinde akut karın saptanması üzerine opere edilmiş.
Operasyonda kesenin intakt olması üzerine post op gastroenteroloji konsültasyonu istendi. Hasta ikterik ve uykuya meyilli
izlendi. AST 3075, ALT 4003 T.BİL 17.7, D.BİL 13.3, GGT 132, LDH 906, INR 1.23, HBsAg: pozitif(9 S/CO) ANTİ HBS: negatif Anti
HBcIgM: pozitif(32 S/CO) Anti HBcIgG: pozitif Anti HBe:negatifHBe: negatif saptandı. Mevcut tablo pencere dönemine ilerleyen
Akut Hepatit B olarak değerlendirildi ancak hastada ansefalopati gelişmesi üzerine fulminan hepatite gittiği düşünülerek
trasplantasyon yapılabilen merkeze sevk edildi. Hastanın sonraki takibinde 10 günlük süre zarfında önce HBsAg negatifleşti ve
sonrasında Anti HBsAgpozitifleşti.
Sonuç: Akut viral hepatitler kesede ödem oluşturabilir ve akut karını taklit edebilir.Akutviralabdominal hadiselerde karın içinde
bilhassa kese çevresinde asit olabilir. Bizim hastada olduğu gibi pencere dönemine giden hastalarda HbsAg negatif saptanabilir.
Bu nedenle akut karınla açıklanamayacak kcft yüksekliği olan hastalarda viralmarkırlarla birlikte Anti HBcIgM de istenmesi hayati
önem arz etmektedir. Bütün bunlardan anlaşılmaktadırki, akut karın olan her tablo genel cerrahi yanı sıra gastroeneterolojiyide
ilgilendirmektedir.
-63-
PS-03 02
Aile İçi Bulaşan Hastalık: Akut hepatit A
Çetinkaya Aydın Özlem, Kostakoğlu Uğur, Yıldız İlknur Esen, Ertürk Ayşe, Sönmez Emine
Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Rize
Giriş: Hepatit A virüs (HAV) ünün en sık bulaşıfekal-oral yolla olmakla beraber nadiren parenteral yolla ve aile içinde özellikle
kalabalık yaşam koşullarında yakın temas sonucu bireyden bireye bulaşmaktadır. Akut viral hepatit A (AVHA) olgularının önemli
bir kısmında da bulaş yolu saptanamamaktadır.
Amaç: Çalışmamızda sarılık ve/veya halsizlik şikayeti ile başvuran ve aynı aileden gelen dört AVHA olgusu irdelenmiştir.
Olgular :
Olgu 1: 31 yaşında, erkek hasta, bir haftadır bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk, cilt ve skleralarda sarılık şikayetiyle başvurdu.
Serolojik tetkiklerinden anti-HAV Ig M pozitif olarak saptandı. Bulaş yolu ve kaynağı tesbit edilemedi (Tablo 1).
Olgu 2: 28 yaşında, bayan hasta (olgu 1’ in eşi). Olgu 1 taburcu olduktan iki hafta sonra halsizlik, yorgunluk şikayeti ile
acile başvurdu. Hastanın anti-HAV Ig M pozitif geldi. Olgu 1 bulaş kaynağı olduğu düşünüldü. Bulaş yolu tesbit edilemedi.
Akrabalarında (Olgu 1’ in kardeşi) misafir kaldığı öğrenildi (Tablo 1).
Olgu 3: İki yaşında, erkek hasta (olgu 1’ in oğlu). Olgu 1 taburcu olduktan 24 gün sonra; iştahsızlık, huzursuzluk şikayeti ile
pediatri polikliniğine başvurduğu öğrenildi.
Anti-HAV Ig M pozitif saptanarak AVHA tanısı aldı. Bulaş kaynağı olgu 1 ve 2 olabilir. Bulaş yolu bulunamadı (Tablo 1).
Olgu 4: 28 yaşında, erkek hasta (olgu 1’ in erkek kardeşi). Olgu 1,2 ve3 ile aynı evde kalma öyküsü mevcut. Olgu 1 taburcu
olduktan yaklaşık bir ay sonra halsizlik, yorgunluk, cilt ve skleralarda sarılık şikayeti üzerine acil servise başvurdu. Anti-HAV Ig
M pozitif saptandı. Bulaş kaynağı 1,2 ve 3 olabilir. Bulaş yolu tesbit edilemedi (Tablo 1).
Sonuç: AVHA çocuklukta genelikleasemptomatik-hafif klinikle, erişkin yaşta semptomatik ve daha ağır klinikle seyretmektedir.
HAV’ ü, fekal yolla uzun süre atılabildiğinden bulaş uzun süre devam edebilir. Hastalıktan korunmada ve bulaşın önlenmesinde
en önemli adımın kişisel hijyen kurallarına uyumun yanısıra HAV aşısı ve HAV duyarlı temaslılara 7 gün içinde sIg yapılmasıdır.
Tablo 1: Olguların başvuru anındaki laboratuvar bulguları
-64-
PS-03 03
Anti-HBs pozitif lenfomalı bir hastada akut hepatit B
Aktuğ Demir Nazlım1, Ural Onur1, Sümer Şua1, Torun Ayşe1, Derin Çölkesen Fatma1, Yılmaz Bülent2
1
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Konya
2
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Ana Bilim Dalı, Konya
Altmış dört yaşında erkek hasta, iki gündür olan gözlerde sararma, bulantı, kusma, halsizlik şikâyeti ile polikliniğimize başvurdu.
Akut hepatit etiyolojisi araştırılmak üzere servisimize yatırıldı. Anamnezde 2009’da Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma tanısı aldığı ve
ritüksimab kemoterapisi verildiği öğrenildi. Aşılanma öyküsü olmayan hastaya kemoterapi verilmeden önce bakılan tetkiklerinde
HBsAg(-), AntiHBs: 88 ıu/ml saptanmış, anti-HBc-IgG bakılmamıştı. Fizik muayenesinde bilinci açık, konjunktivalar ve tüm vücut
ikterikti. Hastada Trombosit:138.000K/ul, ALT:733u/l, AST:432 u/l, INR:2.1, Total bilirübin: 33 mg/dl, direkt bilirübin: 24 mg/
dl, HBsAg(+), anti HBs(-), anti HBc-IgM(+), anti HBc-IgG(-), HBeAg(+), anti HBe(-) saptandı. Hastaya entekavir tedavisi başlandı.
Takipleri sırasında asit ve şuur bulanıklığı gelişen hasta nakil yapılabilecek bir merkeze sevk edildi. Lenfoma tanısı nedeni ile nakil
yapılamayan hasta hastanemiz dahiliye yoğun bakımına tekrar yatırıldı. Fulminan hepatitle takip edilirken hepatorenal sendrom
gelişen hasta kaybedildi. Bu olgu sunumu ile immünsupreyon öncesi aşılanma öyküsü olmayan hastalarda anti HBs pozitif olsa
bile anti HBc-IgG bakılması ve yoğun kemoterapi verilecek ise hastanın yakından takip edilmesi gerektiği vurgulanmak istendi.
-65-
PS-03 04
Akut hepatit A, akut hepatit E ve kronik hepatit B akut alevlenmenin beraber olduğu bir olgu
Ural Onur, Aktuğ Demir Nazlım, Sümer Şua, Çölkesen Fatma, Torun Ayşe
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Konya
Kırk iki yaşında bayan hasta akut hepatit tanısı ile dış merkez enfeksiyon hastalıkları kliniğine yatırılmış.
Takiplerinde karaciğer enzimlerinde ve kliniğinde bozulma olması üzerine kliniğimize sevk edimiştir.
Anamnezinden hastada 15 gündür olan halsizlik, vücutta yaygın ağrı, çay rengi idrar yapma, midede şişkinlik şikayetleri olduğu
öğrenildi. Hastanın özgeçmişinde ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde skleralar ve cilt ikterikti ve karaciğer
kot altında 1-2 cm ele geliyordu. Diğer sistem muayeneleri doğaldı. Yatış rutinlerinde ALT: >942 u/L, AST: >913 u/L, total
bilirubin: 10,92 mg/dL, direkt bilirubin: 8 mg/dL, albumin: 3 g/dL, LDH: 380 u/L, GGT: 48 U/L, WBC: 6330 K/uL, Hb: 11,9
g/dL, PLT: 222 K/uL, PT INR: 0,98 olarak saptandı. Hasta kliniğimize yatırılıp mayi ve semptomatik tedavi başlandı. Geniş
hepatit markerları istendi. Sonuçlarda HBsAg (+), HBeAg (-), Anti HBs (-), Anti HBe (+), Anti HBcIgM (+), Anti HBcIgG (+),
HBV DNA: 69 IU/ml, Anti HDV (-), Anti HCV (-), Anti HIV (-), Anti HAV IgM (+) Anti HAV IgG (-), Anti HEV IgM (+), Anti HEV
IgG (-) olarak tespit edildi. Hastanın takiplerinde HBsAg (+), Anti HBe (+), Anti Anti HBcIgG (+), HBV DNA: <2000 IU/ml, Anti
HAV IgG (+) Anti HEV IgG (+) olarak saptandı. Hastaya akut hepatit A, akut hepatit E ve kronik hepatit B akut alevlenme
tanısı kondu. Kronik hepatit B akut alevlenmenin akut hepatit A ve E’ye bağlı olduğu düşünüldü. Takiplerinde şikayetleri
geriledi. Laboratuvar parametreleri düzeldi. Hasta kronik hepatit B inaktif taşıyıcı olarak poliklinik takibine devam etmektedir.
-66-
PS-03 05
Aile İçi Temas Sonucu Gelişen Erişkin Hepatit A: Olgu Sunumu
Kürklü Bozkır Filiz
Aksaray Devlet Hastanesi
Tüm dünyada Hepatit A virüsü yaygın bir sağlık sorunudur. Genellikle çocukluk çağında görülen oral-fekal yol ile bulaşan akut
viral enfeksiyon hastalığıdır.Nadir olarak erişkin yaşta görülmektedir. Erişkin yaşta geçirilen viral Hepatit A yaşamı tehdit eden
komplikasyonlara neden olabilmektedir. Bu olgu ile erişkin yaşta sarılıkla gelen hastalarda Hepatit A enfeksiyonunu da göz önünde
bulundurarak ayırıcı tanıda yer alması gerektiği, fekal-oral yolla bulaş olduğu için kişisel temasın önemliliği vurgulanmak istenmiştir.
Olgu: Bu olguda 39 yaşında erkek hasta 3 gün önce başlayan gözlerde sararma, idrar renginde koyulaşma ve halsizlik şikayetiyle
enfeksiyon hastalıkları polikliniğine başvurdu. Hastanın son 6 ay içerisinde ameliyat, kan transfüzyon,şüpheli cinsel temas
ve ilaç alım öyküsü yoktu.Fakat hastanın hikayesinden eşinin yaklaşık 1 ay önce akut Viral Hepatit A tanısı aldığı öğrenildi.
Laboratuar tetkiklerinde ALT:906, AST: 444, GGT:378,LDH:438, ALP: 294, Total bilirubin:3.4, direkt bilirubin:2.7, Anti HAV
IgM (+), HbsAg(-), Anti Hbs:(-),Anti HbcIgM:(-),Anti HCV:(-) olarak tespit edildi. Hastaya Akut Viral Hepatit A tanısı konuldu.
Takipinin 7.gününde ALT:155, AST:68, GGT:194,LDH:438, ALP: 183, Total bilirubin:1.3, direkt bilirubin:1.1’e geriledi.
Bu olguda da görüldüğü gibi aile içi temas sonrası gelişen akut Viral HepatitAenfeksiyon olguları görülebilir.İyi bir anamnez,fizik muayene
ve laboratuar desteği ile kolaylıkla tanı konulabilmektedir. Erken dönem aşılama ile komplikasyonların önüne geçmek mümkündür.
-67-
PS-03 06
Hepatit A Virüsünün Değişen Epidemiyolojisi
Özbay Haliloğlu Elif Nur, Yalçı Aysun, Ayan Fazilet, Balık İsmail
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Giriş: Hepatit A virüsü (HAV) picornaviridea ailesinde yer alan zarfsız, tek sarmallı bir RNA virusudur. HAV enfeksiyonları sıklıkla
fekal-oral yolla bulaşır. Virusun yayılımı kontamine gıda, su ve kirli ellerle gerçekleşir. Hepatit A, toplumda yaygın görülen,
önemli morbidite ve ileri yaşlarda mortalite nedeni olabilen bir hastalıktır. Hastalığın yaygınlığı, sosyoekonomik koşullarla ve
çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. HAV viral hepatit etkenleri arasında sık rastlanmasına rağmen kronikleşmeye yol açmaz.
HAV enfeksiyonları çocuklukta asemptomatik enfeksiyonlara yol açarken ileri yaşlarda ciddi komplikasyonlara yol açabilen
fulminan seyirli klinik tablolar oluşturabilmektedir. Bu çalışma, hastanemize çeşitli nedenlerle başvuran farklı erişkin yaş
gruplarındaki hastaların anti-HAV IgGseropozitifliğini saptamak ve HAV enfeksiyonuna duyarlılık oranlarını belirlemek amacı ile
yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmamızda son bir yıl içinde Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi’ne başvuran ve Anti HAV testleri istenilen
hastaların sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Hepatit A için serolojiktesleri istenen 791 hastanın 273’ünde (%34.5) anti
HAV IgG pozitifliği mevcuttu, 518 hastada (%65.5) ise Anti HAV Ig G negatifti. Anti HAV IgGseropozitif kişilerin 157’si (%57.5)
kadın; kadınların 94 ‘ü (%59) 20-30 yaş grubundaydı. Seropozitif hastaların 116’sı (%42.9) ise erkekti ve erkeklerin ise 62’ si
(%53.4) 20-30 yaş grubundaydı. Anti HAV IgGseronegatifliği olan hastaların 307’si (%59.2) kadın; kadınların ise 249 ‘u(%81.1 )
20-30 yaş grubundaydı. Seronegatif hastaların 211’i ( %40.7 ) erkek; erkeklerin 147’ si (%69.6 ) 20-30 yaş grubundaydı.
Sonuç: HAV seroprevalansı tüm dünyada ve ülkemizde yaş, bölge ve sosyoekonomik düzeye göre farklılıklar gösterir.
Ülkemizdeki farklı bölgelerden erişkin popülasyonunda yapılmış çalışmalar incelendiğinde yaş arttıkça enfekte kişi sayısının da
arttığı gözlenmektedir.Hastalığın yaygınlığı, sosyoekonomik koşullarla ve çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. Genç erişkin
dönemde hepatit A enfeksiyonuna duyarlı büyük bir kesimin olduğunu, toplu yaşam ortamlarında bulunan bu duyarlı kesimde
olası salgınların morbidite ve mortalitesinin yüksek olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Erişkin yaş grubunda hepatit A açısından
kişilerin immundurmunun belirlenerek aşılanmaları gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir.
-68-
PS-03 07
Erişkin Yaş Grubunda Akut Hepatit B Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi: 4 Yıllık Deneyim
Nemli Salih Atakan, Demirdal Tuna, Çayıröz Umut
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
Amaç: Akut Hepatit B virüs (HBV) enfeksiyonu, erişkinlerde akut ikterik hepatitin en sık sebeplerinden biridir. Çalışmamızda
akut semptomatik HBV enfeksiyonu tanısıyla izlenen erişkin hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2010 -2014 yılları arasında akut HBV enfeksiyonu tanısıyla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde izlenen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Tanı klinik ve
laboratuvar özellikleri ile konuldu.
Bulgular : Çalışma periyodu boyunca toplam 78 akut Hepatit B enfeksiyonu tanısı alan hasta çalışmaya alındı. Hastaların
30’u (%38,5) kadın, 58’i (%61,5) erkekti. Yaş ortalaması 36,4 ± 13,6 (22-90) olarak saptandı. Ortalama yatış süresi 17,3 ± 11,3
gündü. Hastalarda geçirilmiş cerrahi öyküsü (%21,8), korunmasız cinsel ilişki (%14,1), kan transfüzyonu (%9), dövme-piercing
uygulanması (%5,1), kan veya vücut sıvılarıyla temas öyküsü (%2,6) risk faktörleri olarak tanımlandı. Hastaların 24’ünde (%30,8)
herhangi bir risk faktörü tanımlanamadı. Başvuru sırasında en sık karşılaşılan semptomlar sırasıyla sarılık (%85,9), halsizlik
(%57,7), idrar renginde koyulaşma (%56,4), bulantı – kusma (%51,3), olarak izlendi. Başvuruda ortalama ALT, AST ve bilirubin
değerleri sırasıyla 2056,8±1153,3 IU/ml, 1247,7±808,6 IU/ml ve 10,1±7,4 mg/dl olarak bulundu. Hastaların izleminde ikinci
haftada değerlerin progresif olarak sırasıyla 649,9 ± 688,4 IU/ml, 409,4 ± 509,2 IU/ml ve 7,3 ± 8,0 mg/dl’ye gerilediği gözlendi.
Hastalarda tepe INR değeri ortalama olarak 1,44 saptandı. İki (%2,5) hastada eş zamanlı olarak anti HDV, 1 (%1,3) hastada
anti HIV pozitif bulundu. HAV’e karşı bağışık yanıt hastaların 55’inde (%70,4) saptandı. Üç (%3,9) hastada izlem sırasında
hepatikensefalopati gelişti, 1 (%1,3) hasta yaşamını kaybetti.
Tartışma: Merkezimizin verileri değerlendirildiğinde, genç erişkin yaş grubunda olma, erkek cinsiyet, geçirilmiş cerrahi
ve korunmasız cinsel ilişki akut HBV enfeksiyonunda en sık karşılaşılan epidemiyolojik özellikler olarak izlendi. Akut HBV
enfeksiyonlarının büyük bir çoğunluğu tam kürle sonuçlanır. Ancak akut hepatik yetmezlik ve hepatikensefalopati gibi mortal
komplikasyonlara karşı dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle HBV enfeksiyonlarının önlenmesinde risk gruplarının aşılanması önemlidir.
-69-
PS-03 08
Erişkin Yaş Grubunda Akut Hepatit A Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi: 4 Yıllık Deneyim
Demirdal Tuna, Nemli Salih Atakan, Çayıröz Umut
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
Amaç: Hepatit A enfeksiyonu, Hepatit A virüsünün (HAV) sebep olduğu, fekal-oral yolla bulaşan, genellikle akut, kendi kendini
sınırlayan bir enfeksiyondur. Çocuklarda erişkinlerden farklı olarak genellikle asemptomatik seyreder. Bu çalışmada akut Hepatit
A tanısı alan hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem : 2010 -2014 yılları arasında akut Hepatit A enfeksiyonu tanısıyla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde izlenen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Tanı klinik
ve laboratuvar özellikleri ile konuldu.
Sonuçlar: Çalışma periyodu boyunca toplam 51 akut Hepatit A enfeksiyonu tanısı alan hasta çalışmaya alındı. Hastaların
29’u (%56,9) kadın, 22’si (%43,1) erkekti. Yaş ortalaması 24,9±5,7 (15-38) olarak saptandı. Ortalama yatış süresi 8±3,2 gündü.
Hastaların 7’sinde (%13,8) herhangi bir risk faktörü tanımlanamadı. En sık karşılaşılan semptomlar sırasıyla sarılık (%94,1), idrar
renginde koyulaşma (%86,3), iştahsızlık (%84,3), bulantı – kusma (%76,5), halsizlik (%58,8) olarak izlendi. Başvuruda ortalama
ALT, AST ve bilirubin değerleri sırasıyla 1832,2±1004,8 IU/ml, 1011,6±803,3 IU/ml ve 8,5±7,0 mg/dl olarak bulundu. Hastaların
izleminde ikinci haftada değerlerin progresif olarak sırasıyla 173,1±125,2 IU/ml, 43,2±66,8 IU/ml ve 3,51 ± 5,8 mg/dl’ye
gerilediği gözlendi. Hastalarda tepe INR değeri ortalama olarak 1,22 saptandı. Hastaların hiçbirinde eşlik eden Hepatit B ve C
enfeksiyonu için serolojik bir kanıt gözlenmedi. HBV’ye karşı bağışık yanıt hastaların 12’sinde (%23,5) saptandı. Bir (%2) hastada
hepatikensefalopati gelişti, hasta destek tedavisiyle düzeldi.
Tartışma: Hepatit A enfeksiyonu özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve erken çocukluk çağında daha sık görülen bir hastalıktır.
Bununla beraber morbidite ve mortalite ileri yaş gruplarında daha yüksektir. Hastaneye yatış gerektirebilmesi, önemli iş gücü
kayıplarına ve ciddi komplikasyonlara sebep olabilmesi nedeniyle günümüzde hala önemini korumaktadır. HAV enfeksiyonunun
insidansının düşürülmesinde aşılama programlarının düzenlenmesi, hijyen koşullarının iyileştirilmesi yararlı olabilir.
-70-
PS-03 09
Hepatit A’ lı Hastalar İleri Yaşa mı Kayıyor?
Cinislioğlu Nazan, Parlak Emine, Parlak Mehmet
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum
Amaç: Hepatit A virüsü picornavirüs ailesinden tek iplikli RNA virüsüdür. Hepatit B VE C’nin aksine kronikleşmez. Hastalık
kişiden kişeye fekal oral yolla bulaşır. Virüs bulaştıktan 2-6 hafta sonra belirtiler başlar. Hastalık çocuklarda genellikle belirtisiz
seyreder. Yaş ile birlikte belirtiler daha sık görülür. Erişkinlerin %70’inde ikter, hafif ateş, yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve
koyu renk idrar gibi bulgularla kendini gösterir. Sarılık bulguları 3-4 haftada kaybolur. Hastalar 6-8 haftada tamamen iyileşir.
Bağışıklık hayat boyu devam eder. Hepatit A’nın spesifik bir tedavisi yoktur destek tedavisi ve istrahat uygulanır. Hastalık
yetişkinlerde nadiren de olsa fulminan seyredebilir. İleri yaşlarda çocukluk döneminden daha fazla ölüme neden olabilir. Hepatit
A nın ileri yaşta daha ağır seyrettiğini vurgulamak ve aşıya dikkat çekmek için bu olguyu paylaştık.
Olgu : Karaciğer enzim yüksekliği ile acil servise başvuran 20 yaşında erkek hastanın yaygın vücut ağrısı, halsizlik ve sarılık
şikâyeti vardı. Daha önce bilinen bir hastalığı yokmuş. Acil serviste çekilen ultrasonografisinde taş, darlık tespit edilmedi. Akut
hepatit ön tanısı ile kliniğimize yatırıldı. Hastanın özgeçmişi sorgulandığında daha önce hepatit aşısı yaptırmadığı öğrenildi.
Fizik muayenesinde hepatosplenomegalisi cilt ve skleralarda ikter vardı. Laboratuar bulgularında ALT: 3074 U/L, AST: 1826 U/L,
LDH: 824 U/L, GGT: 366 U/L, ALP: 261 U/L, TB: 5.37 mg/dl, DB: 3.02 mg/dl, anti HAV IgM (+), HBs Ag (-), Anti HBs (+), anti
HCV (-) idi. Hastaya bu seroloji ile akut A hepatiti tanısı konuldu. Destek tedavisi uygulandı. Takibinin 20. gününde karaciğer
enzimlerinin (ALT: 40 U/L, AST: 32 U/L) düşmesi, kliniğinin düzelmesi ve komplikasyon gelişmemesi üzerine, poliklinik kontrolü
önerilerek hasta taburcu edildi.
Sonuç: Karaciğer enzimlerinde yükseklik ve halsizlik nedeni ile başvuran hastada akut viral hepatitler araştırılmalıdır. Hepatit
A virüsü fekal oral yol ile bulaşan enfeksiyöz bir hepatitdir. Hepatit A hastalığı özellikle yetişkinlerde fulminan seyrederek
ölümlere neden olabilmektedir. Aşılama özellikle çocukluk döneminde önerilmektedir çünkü bulaşmanın en önemli kaynağı
çocuklardır. Yetişkinlerin de poliklinik kontrollerinde hepatit A açısından taranması ve aşılanması gerekmektedir.
-71-
Hepatitleri Taklit Eden Klinik
Tablolar
-72-
PS-04 01
Hepatit kliniğini taklit eden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi olguları
Parlak Emine1, Koşan Zahide2, Parlak Mehmet1, Cinislioğlu Nazan1, Özkurt Zülal1, Özden Kemalettin1, Albayrak Ayşe1
1
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum
Giriş: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), ilk kez 1944 yılında Kırım’da tanımlanmış bir zoonozdur. Aynı zamanda dünya
coğrafyasında en sık görülen viral kanamalı ateştir. Etkeni, Bunyaviridae ailesinin Nairovirus cinsine mensup bir RNA
virüsüdür. İnkübasyon dönemi 3-7 gündür. Ani ateş yükselmesi, baş ağrısı, kas ağrıları ve baş dönmesi ile karakterize
başlangıç semptomlarına ishal, bulantı ve kusma eşlik edebilir. KKKA’da esas hedef hücreler mononükleer fagositler,
endotel hücreler ve hepatositlerdir. KKKA çok sayıda organı ve bu arada karaciğeri de etkilemektedir. Sarılıkla birlikte veya
sarılık olmaksızın transaminaz düzeylerinde yükselmeler görülebilmektedir. İnfeksiyöz hepatitlerin çoğunluğunu viral (A,
B, C, D ve E) etkenler oluşturmaktadır. Bu posterde hepatitler ile karışan Kırım-Kongo kanamalı ateşi olguları sunulmuştur.
Amaç: KKKA hastalarının klinik, epidemiyolojik, laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi ve akut hepatit benzeri klinik
tabloya yol açabileceğinin gösterilmesi amaçlanmıştır.
Materyal-Metod: Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde yapıldı. KKKA tanı RSHM’de
hasta serumlarında anti-CCFV IgM ve/veya virüs antijeni varlığı ve/veya real time PCR yöntemi ile konuldu. Transaminaz
yüksekliği olan hastalar çalışmaya alındı.
Bulgular: Toplam 100 olgu alındı. Hastaların 46 (%46)’sı erkek, 54 (%54)’ü kadın olup, yaş ortalaması 50.84±18.12
(16-86) yıl idi. Hastaların %60’ında kene teması saptanmıştır. İnkübasyon süresi 3.9±2.7 gün idi. Hastalardan 5
(%4)’i ölmüştür. Hastaların tamamı kırsal alanda yaşıyordu ya da kırsal alana ziyaret öyküsü mevcuttu. Hastalardan
25’ı (%25) hayvancılık, 35’si (%35) çiftçilik ile uğraşırken, 28’ü (%28.) ev hanımı, Hastalarda en sık rastlanan fizik
muayene bulguları hepatomegali (%75), splenomegali (%66), fasiyalhiperemi (% 67), konjunktivalhiperemi (% 52) idi.
Sonuç: Özellikle bahar ve yaz aylarında transaminaz yüksekliği saptanan hastalarda kene teması, meslek, yaşadığı
yer sorgulanmalıdır. KKKA ve hepatitler ülkemiz için önemli bir sorundur. Hastaların çoğunda transaminaz enzim
seviyeleri yüksektir. Ölen hastalarda serum AST, ALT düzeyleri yaşayanlardan anlamlı olarak daha yüksek bulundu.
Sonuç olarak, KKKA ve hepatitlerin ayırıcı tanısında endemik bölgelerden gelen hastalarda dikkatli olunmalıdır.
-73-
Kronik Hepatit B
-74-
PS-05 01
Kronik Hepatit B Tanısı Almış HBeAg pozitif ve HBeAg Negatif Hastaların Karşılaştırılması
Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, İkidağ Mehmet Ali4, Cüce Mehmet Ali4, Sökücü Mehmet5
1
Özel SANKO Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep, Türkiye
2
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye.
3
25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
4
Özel Sanko Hastanesi, Radyoloji Birimi, Gaziantep
5
Özel Sanko Hastanesi, Patoloji Birimi, Gaziantep
Giriş: HBeAg pozitif hastalar enfeksiyonun erken aşamasında oldukları için genellikle yüksek HBV DNA (>20.000 İU/mL) ile
prezente olurlar. Transaminaz düzeyleri ise immüntoleran veya immunklirens fazda olmalarına göre normal veya yüksek olabilir.
HBeAg negatif hastalar, HBeAg pozitif hastalara göre daha düşük HBV DNA seviyelerine sahiptirler (1,2). Karaciğer hasarı hafiften
(%24-42), orta veya ciddi hepatite (%44-63), hatta siroza (%10-24) kadar değişebilir(3). HBe Ag negatifliği HBe Ag pozitifliğinden
anti HBe’ye serokonversiyonu izleyerek immun reaktif fazda veya inaktif taşıyıcılık durumundan yıllar sonra meydana gelebilir.
HBV DNA ve ALT seviyelerinde dalgalanmalar gösterir. Tanı konulduğunda ciddi nekroinflamasyon hastaların %50’ den fazlasında
görülür(4,5). HBeAg serokonversiyonu olanların çoğu inaktif HBsAg taşıyıcılığına dönüşmektedir. Serokonversiyon gelişen
olguların %5 kadarında ise HBeAg negatif kronik hepatit B gelişmektedir(6).
Materyal metod: Bu çalişmaya HBV DNA değeri >2000 IU/ml olan Kronik Hepatit B (KHB) tanısı almış 67 hasta alındı. HBeAg
negatif ve HBeAg pozitif olarak hastalar iki ana başlık altında toplandı.
Bulgular: Tüm hastaların %79’ u HBeAg negatifti. ALT değeri HBeAg negatif hastalarda %38 oranın da yüksek iken, bu oran
HBeAg pozitif hastalarda %53 idi. HBeAg negatif hastaların %57’ si 40 yaş altında idi. HBeAg pozitif hastaların ise %86’ si 40 yaşın
altındaydı. HBV DNA değeri 20.000 IU/mL ve üzeri olan hasta sayısı HBeAg pozitif hastalarda % 92 oranında iken, HBeAg negatif
hastalarda ise %51’di. Nekroinflamatuvar aktivite indeksi (HAİ) HBeAg negatif hastada hastalarda %11 oranında 5 ve altında
çıktığı ancak HBeAg pozitif hastada tüm hastaların HAİ değerinin 6 ve üzeri olduğu görüldü. Fibroblastik evrelere bakıldığında
Fibrozisi 1 ve altında olan hasta oranı HBeAg negatif hasta grubunda %34, HBeAg pozitif hasta grubunda ise %21 olarak bulundu.
Fibrozisi 5 olan hasta oranı ise HBeAg negatif hasta grubunda %6, HBeAg pozitif hasta grubunda ise %14’di.
-75-
PS-05 02
Kronik Hepatit B Hastalarında Tenofovirin Etkinliği
Kaya Şafak1, Aksöz Selçuk2, Baysal Birol3, Çomoğlu Şenol4, Cabalak Mehmet5, Arslan Eyüp6, Akmirza Nuran5, Çolak Habibe6
1
Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Diyarbakır
2
Adıyaman Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Adıyaman
3
Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji, İstanbul
4
Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, İstanbul
5
Şehit Kamil Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Gaziantep
6
Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Diyarbakır
Amaç: Tenofovir disoproxil fumarat (TDF) kronik hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılan etkin ve güvenilir bir nükleotid reverse
transkriptaz inhibitörüdür. Bu çalışmada 5 ayrı merkezde takip edilen ve TDF tedavisi alan KHB hastalarında virolojik yanıtın
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 2008-2013 yılları arasında beş ayrı merkezde takip edilen 187 hasta dahil edilmiştir.
Hastaların ALT, AST, HBeAg, anti-HBe, HBVDNA düzeyleri hasta dosyaları incelenerek kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan 187 hastanın 105 (%56.1)’i erkekti. Yaş ortalaması 38±14 idi. Hastaların 56 (%29.9)’sı HBeAg pozitif,
131 (%70.1)’i ise HBeAg negatif olarak saptandı. ALT ve AST ortalamaları sırasıyla 43±26, ve 36±18 idi. Tedavi öncesi 78 (%41.7)
hastanın HBVDNA düzeyi >107 idi. Hastaların 141(%75.4)’inde tedavinin 1. yılının sonunda virolojik yanıt gelişti. İkinci yılın
sonunda bu oran (%87.7) idi.
Sonuçlar: TDF KHB tedavisinde potent bir antiviral ajandır.
-76-
PS-05 03
Poliklinikten takip edilen Hepatit B olgularının değerlendirilmesi
Öztürk Durmaz Şenay1, Baş Bilge2
1
Antalya Atatürk Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Antalya
2
Antalya Atatürk Devlet Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği,Antalya
Ülkemiz diğer Akdeniz ve Orta Doğu Ülkeleri gibi HBV endemisitesi yönünden orta sıklık kuşağında yer almaktadır.(HBsAg
pozitifliği %2-7).Bu çalışmada Hastanemiz İnfeksiyon hastalıkları ve Gastroenteroloji polikliniklerinden takip edilen Kronik
Hepatit B hastalarının genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eylül-Aralık 2015 tarihleri arasında İnfeksiyon hastalıkları
ve Gastroenteroloji polikliniğinden takip edilen 46 Hepatit B li olgu yaş,cinsiyet,hepatit serolojisi ve tedavi verilerine
göre retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya alınan 46 hastanın 26 sı erkek(%57),20 si bayan(%43)idi.Erkeklerin yaş
ortalaması:41,2 (19-70),Bayanların yaş ortalaması:39,7 (25-66) idi. Takibe gelen bayan hastalardan (n:20) 3’ ü gebe(%15), 3’
ü lohusa (%15) idi. 28 hasta (%61) HBeAg negatif inaktif taşıyıcılık fazında idi.14 hasta (%30) oral antiviral tedavi almakta idi.
Oral antiviral tedavi alanların(n:14) 3’ü(%21) HBeAg pozitif, 11’i(%79)HBeAg negatif idi.Kompanse karaciğer sirozu olarak takip
edilen 4 hastanın tamamı(%100) HBeAg negatifti.Hastaların hepsinde Delta antikoru negatifti. Ülkemizde HBV bulaşı büyük
oranda horizontal olduğu için immuntoleran faz 15-20 yıl sürmekte immunklirens 30 lu yaşlarda görülmektedir.Toplum sağlığı
açısından çok sayıda genç-doğurganlık çağındaki insanımız HBV bulaşı riski ile yaşamaktadır.Bu çalışmada da toplam 46 hastadan
3’ ü gebe ve 3’ ü lohusa idi.Ülkemizde gebeler HBV açısından taranmalı,infekte annelerin bebeklerine HBIG ve aşı uygulanmalı
gerekirse anneye 3. Trimestirde tedavi verilmelidir
-77-
PS-05 04
Pegileinterferon alfa 2b Tedavisi Alan Kronik Hepatit B Hastalarının 3 Yıllık Tedavi Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, İkidağ Mehmet Ali4, Cüce Mehmet Ali4, Sökücü Mehmet5, Eyigün Canpolat6
1
Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
2
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun
3
25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
4
Özel Sanko Hastanesi, Radyoloji Birimi, Gaziantep
5
Özel Sanko Hastanesi, Pataloji Birimi, Gaziantep
6
Özel Sanko Üniversitesi Tıp fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
Bu çalişmaya HBV DNA değeri 2000 ıU/ml olan Kronik Hepatit B (KHB) tanısı almış naif 47 hasta alındı. Hbe Ag negatif ve Hbe Ag
pozitif olarak hastalar iki ana başlık altında toplandı. Tedavi planları Karaciğer biobsisi yapılarak Fibrozisi >=2, Nekroinflamatuar
aktivite indeksi veya (HAİ) >=6 olan hastalara kilograma göre önerilen dozda Pegileinterferon alfa 2b başlanarak yapıldı. Tedavi
süreleri HBV DNA değerlerine bakılmaksızın tüm hastalarda 48 haftaya tamamlandı. Hipertansiyon haricinde altta yatan hastalığı
olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Tüm hastaların % 74’ ü erkekti, yaş ortalaması 37 olan hastaların vücut kitle indeksi yaklaşık %25’ di. Hastaların %85’ i Hbe
Ag negatifti. Tedavi başlanan hastaların ALT değerleri iki katından yüksekti ve ortalama ALT değeri 116 olarak saptandı. Tüm
hastalara karaciğer biobsisi yapıldı. Hastalar tedavi sonu 72 hafta takip edildi. 48. Haftanın sonunda 40 ( %85) hastanın HBV
DNA değeri negatif oldu. Diğer 7 hastanın da başlangıç HBV DNA değeri 10⁶ ve üzeri idi. Bu hastalar yanıtsız olarak kabul edildi.
Bu hastaların 5 tanesi HBe Ag pozitif olan hastalardı, kalan 2 hasta HBe Ag negatifti. HBV DNA’sı negatifleşmeyen ve 2000 ıu/
ml’ nin üzerinde olan bu hastalarda tedavi oral antivirallere geçilerek devam edildi. 40 hasta tedavi pegileinterferon tedavisi
sonrası 72 hafta takip edildi. Hastaların %17,5’i ilk 6 ayda, %5’i sonraki 6 ayda ve %10’u da 2. yıl içinde HBV DNA’sı 2000 ıu/ml’
nin üzerinde olması nedeni ile oral antivirallere geçildi. Hastaların 72. haftalık takipleri sonucu HBV DNA’sı negatif olan hasta
oranı %57 olarak saptandı. Diğer %43 hastanın tedavileri oral antivirallere geçilerek devam edildi. Üç yıllık takip sonucu HBe Ag
pozitif olan hastalarda HBe Ag negatifleşmesi saptanmadı. Tüm hastalarda Hbs Ag pozitifliği devam etmektedir.
-78-
PS-05 05
Lamivudine Belgelenmiş Direnci Olan Kronik Hepatit B Hastalarında Tek Başına veya Emtrisitabin ile
Kombinasyon Halinde Verildiğinde Tenofovir Disoproksil Fumarata Saptanabilir Direnç Görülmemiştir: 5 Yıllık
Final Sonuçlar
Yurdaydın Cihan1, Berg Thomas2, Gane Ed3, Jablkowski Maciej4, Urbanek Petr5, Corsa Amoreena C.6, Liu Yang6, Kim Kyungpil6,
Flaherty John F.6, Fung Scott7, Kitrinos Kathryn M.6
1
Ankara Üniversitesi, Ankara, Türkiye
2
Leipzig Üniversite Hastanesi, Almanya
3
Auckland Şehir Hastanesi, Auckland, Yeni Zelanda
4
Łódź Tıp Üniversitesi, Polonya
5
Merkezi Askeri Hastane, Prag, Çek Cumhuriyeti
6
Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA
7
Toronto Karaciğer Hastalığı Merkezi, Toronto, Ontario, Kanada
Kronik hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonunun bir nükleozid analogu olan lamivudin (LAM) ile tedavisi, 5 yıldan sonra hastaların
yaklaşık %70’inde direnç gelişimi (LAM-R) ile ilişkilendirilmiştir. Tenofovir disoproksil fumarat (TDF), daha önce tedavi almamış
hastaların çoğunda 8 yıla kadar sürdürülebilir HBV DNA supresyonu, olumlu bir güvenlilik/tolere edilebilirlik profili göstermiş ve
direnç kanıtı elde edilmemiştir LAM-R hastalarda TDF, emtrisitabin (FTC)/TDF ile benzer etkililik göstermiş, 2 yılda saptanabilir
TDF direnci görülmemiştir
Amaçlar:
Belgelenmiş LAM-R olan hastalarda aşağıdakilerle TDF direnci profilini belirlemek:
– En fazla 240 hafta TDF monoterapisi veya FTC/TDF kombinasyon tedavisinin ardından polimeraz/ters transkriptaz (pol/RT)
içinde amino asit substitüsyonlarının belirlenmesi
– TDF’ye ve FTC/TDF’ye klinik yanıt üzerindeki bu substitüsyon etkilerinin karşılaştırması
– İn vitro HBV replikasyon (fenotipik) miktar tayinleri kullanılarak bu substitüsyonların tenofovir ve/veya FTC’ye duyarlılığı
değiştirip değiştirmediğinin belirlenmesi
Sonuçlar: FTC/TDF’ye kıyasla TDF ile uzun süre (5 yıl) tedavi edilen kronik HBV olan LAM-R hastalarda:
– Tek başına TDF, FTC/TDF ile eşit düzeyde etkili olmuştur
– Ortaya çıkan TDF direnci kanıtı gözlenmemiştir
– ETV-R varlığının veya önceki ADV/ETV maruziyetinin HBV DNA düzeyleri üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır
-79-
PS-05 06
Tenofovir Disoproksil Fumarat ve Pegile İnterferon ile Tedavisinde HBsAg Kaybının Öngörücüleri
Tabak Fehmi1, Chan Henry L. Y.2, Ahn Sang Hoon3, Chuang Wan Long4, Mehta Rajiv5, Petersen Joerg6, Wu George7, Lim Seng8,
Fung Scott9, Foster Graham R.10, Buti Maria11, Gaeta Giovanni B.12
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
2
Hong Kong Çin Üniversitesi
3
Yonsei Üniversitesi Tıp Fakültesi, Seoul, Güney Kore
4
Kaohsiung Tıp Fakültesi Chung-Ho Memorial Hastanesi, Kaohsiung, Tayvan
5
Karaciğer Kliniği, Surat, Hindistan
6
Hamburg Üniversitesi, Almanya
7
Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA
8
Yong Loo Lin Tıp Fakültesi Ulusal Singapur Üniversitesi
9
Toronto Üniversitesi, Genel Toronto Hastanesi, Ontario, Kanada
10
Queen Mary Londra Üniversitesi, BK
11
Hospital Universitari Vall d’Hebron, Barselona, İspanya
12
Seconda Università degli Studi di Napoli, İtalya
Giriş: Tenofovir disoproksil fumarat (TDF) ve pegile interferon (PEG) ile kombinasyon tedavisi, iki ajandan yalnızca biriyle
tedaviye kıyasla hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) kaybı oranlarını artırmıştır. Erken viral kinetiğin nükleos(t)id veya interferon
tedavisi ile nihai HBsAg kaybının öngörücüsü olduğu gösterilmiştir.
Gereç-Yöntem: TDF ve PEG monoterapisi ile TDF + PEG kombinasyon tedavisinin erken viral kinetiğindeki farkları belirlemek
– Erken yanıt öngörücülerini belirlemek
– Nihai HBsAg kaybı için erken HBsAg düşüşünün öngörücü eşiklerini belirlemek
Sonuçlar: Çoğu hastada ilk 12 haftada <1 log10 HBsAg düşüşleri meydana gelmiştir
– Yavaş ve hızlı yanıt verme durumu TDF + PEG kombinasyon tedavisi ile en yüksek olmuştur
- Kombinasyon tedavisi ile HBV DNA değişiklikleri büyük oranda TDF’den kaynaklanmıştır – HBsAg düşüşlerinin büyük oranda
PEG’den kaynaklandığı görülmüştür
- HBV DNA ve HBV Genotip B ve C’de yükselme erken HBsAg düşüşlerinin en tutarlı öngörücüleri olmuştur
- 12. Haftada 1 log10 HBsAg düşüş nihai HBsAg kaybının test edilen en iyi öngörücüsü olmuştur
-80-
PS-05 07
Kronik Hepatit B Hastalarında Tenofovir Disoproksil Fumarat veya Adefovir Dipivoksil ile Tedavi Sırasında ALT
Alevlenmeleri ile HBeAg Kaybı ve HBsAg Düşüşü Arasındaki İlişki
Gurel Selim1, Marcellin Patrick2, Gane Edward3, Krastev Zahary4, Dusheiko Geoffrey5, Gaggar Anuj6, Massetto Benedetta6, Kim
Kyungpil6, Flaherty John6, Subramanian Mani6, Janssen Harry7, Buti Maria8
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bursa, Türkiye
2
Hôpital Beaujon, Clichy, Fransa
3
Auckland Şehir Hastanesi, Auckland, Yeni Zelanda
4
St. Ivan Rilski” Üniversite Hastanesi, Sofya, Bulgaristan
5
Royal Free Hastanesi, Londra, BK
6
Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA
7
Toronto Üniversitesi, Ontario, Kanada
8
Universitari Vall d’Hebron ve CIBERehd, Barselona, İspanya
Giriş: Alanin aminotransferaz (ALT) alevlenmeleri, oral antiviral ilaçlarla (OAV) anti-hepatit B virüsü (HBV) tedavisi sırasında
meydana gelebilir 1,2
OAV’ler ile tedavi sırasındaki ALT yükselmelerinin artan konak immün yanıtından kaynaklandığı düşünülmektedir 3,4
Amaçlar:Adefovir dipivoksile (ADV) kıyasla tenofovir disoproksil fumaratın (TDF) değerlendirildiği iki Faz 3 çalışmaya kaydedilen
hepatit B e antijeni (HBeAg) pozitif veya negatif kronik HBV olan hastalarda ALT alevlenmelerini takiben klinik sonuçları
değerlendirmek
Varılan Sonuçlar: TDF veya ADV ile tedavinin ilk 48 haftasında, ALT alevlenmeleri HBeAg pozitif hastaların %9.4’ünde ve HBeAg
negatif hastaların %1.4’ünde gözlenmiştir ALT alevlenmeleri olmayan hastalara kıyasla ALT alevlenmeleri olan hastalarda HBeAg
kaybı ve serokonversiyon daha sık görülmüştür – ALT alevlenmesi yokluğunda hastaların %8’i HBeAg kaybı ve serokonversiyon
elde etmiştir ALT alevlenmeleri olmayan hastalara kıyasla ALT alevlenmeleri olan hastalarda daha fazla HBsAg düşüşü ve HBV
DNA azalması görülmüştür En güçlü bağımsız ALT alevlenmesi öngörücüsü yüksek başlangıç HBV DNA düzeyi olmuştur (olasılık
oranı 2.91)
-81-
PS-05 08
Antiviral tedavi kesildikten sonra HBsAg negatifliği sağlanan bir KHB olgusu
Konya Petek Şarlak, Demirtürk Neşe
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD
Giriş: KHB tedavisinde son nokta HBsAg serokonversiyonudur. Antiviral tedavi alan hastalarda, bu süreç çok uzun sürmekte,
HBsAg pozitif iken tedavi kesilmek zorunda kalınan hastaların büyük bir kısmında HBV DNA pozitifleşmekte, HBsAg kaybı da
gözlenmemektedir.
Olgu: Yirmi altı yaşında kadın hasta Kasım 2004 de halsizlik, uyku hali, çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu, yapılan
tetkiklerinde HBsAg pozitif, antiHBs(-), HBeAg (-), antiHBe (+), antiHBcIg G (+), antiHCV (-), antiDV (-) ve HBVDNA 2250000IU/
ml, AST 46 IU/ml, ALT 65 IU/ml, ALP 80 IU/ml saptandı. Bu bulgularla hastaya kronik aktif hepatit B ön tanısı ile karaciğer
biyopsisi yapıldı. Histopatolojik incelemede HAI 3/18, fibrozis evre 0 olarak degerlendirildi. Hastada histopastolojik olarak hafif
hepatit saptanmasına rağmen, viral yükü yüksek ve hasta tedaviye çok istekli olduğu için Adefovir 10 mg/gün tedavi başlandı.
Hasta 3 ayda bir transaminaz takibi, 6 ayda bir HBVDNA takibi, yılda bir ultrasonografi ve AFP ile takip edildi. 1. yıl HBVDNA
düzeyi 330 kopya/ml, 2. yıl HBVDNA negatif saptandı. Adefovir tedavisinin 46. ayında ilaç temininde güçlük nedeniyle tenofovir
tedavisine geçildi. Tedavinin 60. ayında gebe olduğunu öğrenen hastanın tedavisi kesildi.Gebelik boyunca aylık karaciğer enzim
takibi ve 3 ayda bir HBVDNA ve HBsAg kontrolü ile takip edildi,gebelik boyunca karaciğer enzimleri normal HBVDNA negatif
seyretti.Tedavi kesildikten 8 ay sonra bakılan HBsAg pozitif saptandı. Doğum sonrası ilk kontrolünde, yani tedavi kesildikten
1 yıl sonra bakılan HBsAg negatif, antiHBs negatif, HBVDNA negatif saptandı. HBsAg 6 ay ara ile iki kez kontrol edildi. HBsAg
negatifliği devam eden hasta antiHBs oluşumu açısından hala takip edilmektedir.
Sonuç: KHB hastalarında histopatolojik olarak karaciğerde orta ve üzerinde nekroinflamasyon olanlara tedavi önerilir. Ancak,
burada sunulan olguda olduğu gibi, histolojik evreden bağımsız olarak HBVDNA pozitifliği olanlarda tedavi başlanmasının tedavi
yanıtına olumlu etkisi olabilir. Zira bu hastada olduğu gibi, tenofovir tedavisi kesildikten bir yıl sonra HBsAg kaybı beklenen bir
sonuç değildir. Bu konuda daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.
-82-
PS-05 09
Tenofovir kullanan hastalarımızda olgular eşliğinde renal fonksiyon bozukluk deneyimlerimiz
Yeşil Cihan, Su Harun Reşid, Çiçek Kolak Çiğdem, İnan Dilara
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,Antalya
Tenofovir 2008 yılından itibaren kronik hepatit B tedavisinde kullanılan bir nükleotid revers transkriptaz inhibitörüdür. Tedavide
kullanımı sonrasında nadiren renal yan etki görülebilmektedir. Tenofovirin yol açığı renal fonksiyon bozukluğunun mekanizması
tam olarak bilinmemekle birlikte, proksimal tübüllerde mitokondriyal hasarın yol açtığı sitotoksisitenin patogenezde rolü
gösterilmiştir. Polikliniğimizde Ocak 2014 - Aralık 2015 tarihleri arasında takipli ve kronik hepatit B tedavisi alan 200 hasta
değerlendirildi. Sunulan iki olgu dışında kalan otuz hastanın renal fonksiyon bozukluğunu açıklayacak nefrotoksik ilaç kullanımı;
hipertansiyon, diyabetes mellitus gibi komorbit hastalıkları mevcuttu. Kalan iki olguda renal fonksiyon bozukluğunun tenofovirle
ilişkili olabileceği düşünüldü. Olgu1: 2005 yılında kronik hepatit b tanısı alan 56 yasında erkek hastanın tedavisi 7 yıllık adefovir
kullanımı sonrası yan etki nedeniyle tenofovir olarak değiştirilmişti. Başlangıçta bazal glomerüler filtrasyon hızı: 80 ml/dakika/
m2, kan fosfor düzeyi:3.2 mg/dl iken 3 yıllık tenofovir tedavisi sonrası glomerüler filtrasyon hızı 61 ml/dakika/m2, fosfor:2,6
mg/dl olarak sonuçlandı. Olgu2: 2009 yılında kronik hepatit b tanısı alan 31 yaşında erkek hastanın başlangıçta glomerüler
filtrasyon hızı: 124 ml/dakika/m2, fosfor:4,2 mg/dl iken 6 yıllık tenofovir tedavisi sonrası glomerüler filtrasyon hızı 95 ml/
dakika/m2, fosfor:2,8 mg/dl olarak sonuçlandı. Renal fonksiyonlarında progresif bozulma izlenen iki hasta yan etki açısından
yakın takibe alındı. Viral baskılanma hızı %99 olarak bildirilen genetik bariyeri yüksek potent antiviral olan bu ajan yaygın olarak
tedavide kullanılmaktadır. Ancak; halsizlik, bulantı, trombositopeni gibi sık yan etkilerle beraber renal fonksiyon bozukluğu ve
hipofosfatemi de ilacın kullanımını kısıtlayabilmektedir. Adefovire kıyasla tenofovir kullanımının renal hasar konusunda daha
güvenli olduğu bilinse de, özellikle kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber bu açıdan da dikkatli olunması gerekebilir
-83-
PS-05 10
Bulaş Zincirinin İlk Halkası Gebelik ve Hepatit B
Seyman Derya, Yıldırım Figen, Üser Ülkü, Berk Hande, Kızılateş Filiz, Öztoprak Nefise
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya
Amaç: Hepatit B virüsü (HBV) aşısı olmasına rağmen halen önemini koruyan bir hepatit etkenidir. HBV’ nin en önemli bulaş yolu
taşıyıcı veya kronik hepatit B’li anneden doğum sırasında bebeğe vertikal yolla bulaştır. Aşı ve HBIG uygulamasına rağmen HBV
DNA düzeyi yüksek olan annelerden vertikal bulaş %5-15 oranında seyretmeye devam etmektedir. Bundan dolayı rehberler viral
yükü yüksek olan (HBV DNA >106 kopya/ml) gebelere antiviral tedavi verilmesini önerir. Bu çalışma, gebelik döneminde antiviral
tedavinin etkinliğini değerlendirmek amacıyla yapıldı.
Gereç-Yöntem: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Hepatit polikliniğine
başvuran HBsAg pozitif gebeler çalışmaya dahil edildi. Tedavi planlanan gebeler tedavinin amacı ve olası yan etkiler hakkında
bilgilendirildi. Tedavi ve emzirme kararı gebelere bırakıldı ve onam alındı.
Bulgular: 64 gebenin ortalama yaşı 26.92 (19-42) yıldı. Altı gebe HBeAg pozitifti. Gebelik süresince toplam 12 olguya antiviral
tedavi verildi. HBeAg-pozitif ve negatif gebelerde 24-26. hafta ortalama bazal HBV DNA seviyesi sırasıyla 1.7x 108 ve 2.7x 105
IU/mL olarak saptandı. Son trimesterde 8 gebeye tenofovir, 2’sine telbivudin başlandı. Kronik hepatit B tanılı ve tenofovir
kullanan iki olguda gebelik döneminde de aynı tedaviye devam edildi. Gebelerin hepsi emzirmeyi tercih etti. Doğum sonrası 3
ay antiviral tedaviye devam edildi. Takiplerde hiçbir hastada akut alevlenme izlenmedi. Bebeklerin hiçbirinde periatal bulaş,
konjenital anomali saptanmadı.
Tartışma: Gebelik öncesinde antiviral tedavi alan veya tedavi planlanan gebelerde Hepatit B yönetimi zordur. Gebelerin konu
hakkında ayrıntılı bilgilendirilmesi; tedavi ve emzirme kararının gebeye bırakılması esastır.
Sonuç: Son trimesterde başlanan antiviral tedavinin perinatal bulaşı önlemede etkin olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca gebelerde
hepatit taramasının rutin testler içine alınması ve gebe takibi yapan hekimlerde farkındalığın arttırılması toplum sağlığı için en
önemli adımdır.
-84-
PS-05 11
Kronik Hepatit B’li Hastalarda Nükleoz(t)id Analoğu Tedavilerinde Gelişen HBV pol/S Geni Mutasyonları
Kırdar Sevin1, Aydın Neriman1, Yaşa Mehmet Hadi2, Sayan Murat3
1
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Aydın.
2
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Aydın.
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi, Kocaeli
Giriş-Amaç: Hepatit B virus (HBV) enfeksiyonu; akut, fulminan ve kronik hepatitin yanı sıra karaciğer sirozu ve kanserine
yol açması nedeniyle tüm dünyada önemini koruyan bir halk sağlığı sorunudur. Kronik hepatit B (KHB) tedavisinde uzun
süreli nükleoz(t)id analoğu kullanımı ile ilaca dirençli mutasyonlar ortaya çıkabilmekte bu da tedavi başarısızlığına neden
olabilmektedir. Bu çalışmada, bölgemizdeki KHB hastalarnda nükleoz(t)id analoğu tedavilerinde, klinik ve epidemiyolojik önemi
olan HBVpol/S geni mutasyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Çalışmaya, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Ünitesinde
Mayıs 2010 ile Haziran 2014 tarihleri arasında KHB tanısı ile takip edilen, bir yıl ve/veya daha uzun süre antiviral tedavi alan
100 hasta dahil edildi. Serum örneklerinden HBV DNA düzeyleri gerçek zamanlı PCR yöntemi ile, HBV genomundaki Pol/S
genlerindeki mutasyonlar direkt dizi analizi ile belirlendi.
Bulgular: Onaltı hastada, HBVDNA düzeylerinin düşük (<200 IU/ml) olması nedeniyle değerlendirme yapılamadı. HBV pol geni
dizilenebilen 84 hastanın 53 (% 63.09)’ü erkek, 31 (%36.91)’i kadın olup yaş ortalaması 47 ± 14.99 (yaş aralığı: 20-67) yıl olarak
belirlendi. Çalışılan 84 örneğin 36 (%43)’sında ilaç direnciyle ilişkili primer/kompansatuvar mutasyonlar (rtI169S, rtL180M,
rtT184L, rtA194V, rtM204I/rtL91I, rtQ149K, rtQ215H/S, rtN238D) saptandı. Yedi hastada (%8.3)’inde pol/Sgeni çakışmasına bağlı
olarak HBsAg aşı kaçağı mutasyonları (sT126I, sP120S, sG145A, sS193L), 9 hastada HBIg kaçağı (sP120R, sT123N, sE164D, sY134F,
sQ129H, sT118A, sP127K), 27 hastada immün kaçak mutasyonu (sI110L, sT127P, sS114A, sT123A) ve bir hastada sT131I tanı
kaçağı HBsAg mutasyonu saptandı. Ayrıca 13 (%15.4) hastada potansiyel aşı kaçağı mutasyonları (ADAPVEM) (rtM204I/sW172C,
rtA181V/sL173F, rtQ149K/sW182*, rtM204V/sI195M ve rtM204I/sW196L) belirlendi.
Sonuç: Çalışmamızda KHB’li hastalarda yaygın olarak kullanılan lamivudin ve diğer NA tedavileri sırasında ADAPVEM oluşturma
potansiyeli bulunduğu gözlenmiştir. Bu nedenle KHB’li hastaların NA ile tedavilerinde antiviral ilaç direnç ve ADAPVEM’ler
ortaya çıkarılmalı ve halk sağlığı yönünden değerlendirilmelidir.
-85-
PS-05 12
Gebelerde kronik hepatit B virus (HBV) tedavisinde interferon kullanımı
Sırmatel Fatma1, Aksoy Halil İbrahim1, Sırmatel Pınar2
1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi
2
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Amaç: Kronik HBV olgularında interferon kullanımı gebelerde önerilmez. Kronik HBV olarak izlenen iki hastaya pegile interferon
tedavisi başlanmıştır. Gebelik durumu ortaya çıkınca tedavileri kesilmiştir. Olgular sunularak gebelerde pegIFN kullanımı
değerlendirilmiştir.
Olguların sunumu: Aile içi bulaş olan iki bayan hasta virolojik, serolojik ve histolojik olarak kronik HBV olarak tanımlanmıştır.
Olgular, pegIFN 2b başlandıktan sonra farkında olmadan gebe kalmışlardır. Birinci olgu 10, ikinci olgu 16 haftada gebe olduklarını
fark edince kliniğimize başvurmuşlar ve tedavileri kesilmiştir. Her iki olgununda normal sağlıklı bebekleri miyadında doğmuş ve
daha önceki çocuklarının aksine aşı+antiserum korunması ile bebeklerde antiHBs gelişmesi izlenmiştir. Tablo 1 de her iki olgunun
demografik verileri izlenmektedir.
Tartışma ve Sonuç: Hamilelikte kronik HBV tedavisi viral yüke bağlı olarak son trimestrde oral antiviral ajanlarla önerilmektedir.
Hamilelikte HBV bulaşı her dönemde olabilir. Bazı hematolojik ve kronik HCV olgularında kullanılan interferon tedavisi gebelikte
C kategorisinde kabul edilmektedir(1,2). İmmunomodulatör etkisi nedeni ile kullanılan pegIFN tedavisi, ilerde yapılacak çalışma
ve gözlemlerle, beklide hamile kadınların tedavisinde kullanılacak ilaçların arasında değerlendirilebilir.
Tablo1: Hastaların izleminde demografik ve laboratuar bulguları:
Olguların bulguları:
1. olgu
2. olgu
yaş
39 yaş
28 yaş
hepatit b öykü süreci
11 yıl
4 yıl
aile içinde HBV
annesi ve iki çocuğu
eşi/ bir çocuğu
Tedavi Başlangıcı:
Haziran 2006
Eylül 2010
HBV DNA
>2.107 kopya/ml
>3.10 7 kopya/ml
ALT/AST
120/60 i.ü/ml
HBe Ag
pozitif
Karaciğer biyopsi sonucu
HAİ: 6/18
HAİ: 5/18
Fibrozis skoru:2/6
Fibrozis skoru: 2/6
Hepato-bilier US
Hafif heterojenite, organomegali yok
normal sınırlarda, organomegali yok
Tedavinin 1. ayı
Erken cevap
Kısmi cevap
ALT/AST
45/25 i.ü/ml
25/20 i.u/ml
HBV DNA
negatif
>104 kopya/ml
HBe Ag
pozitif
Pozitif
Tedavinin 3. ayı
evet
Evet
Biyokimyasal cevap
evet
Evet
Virolojik cevap
evet
Kısmi
HBV DNA
negatif
>102 kopya/ml
İlaç tedavisinin kesilme süreci
10.hafta
16. hafta
Interferondan sonra kullanılan ilaç
Lamivudin 100 mg/gün
Tenofovir 245 mg/gün
-86-
PS-05 13
Kronik viral hepatit B olgularında anti HBs gelişmesi:Olguların irdelenmesi
Sırmatel Fatma, Akdeniz Hayrettin
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi
Amaç: Hepatit B virus (HBV) olgularında anti HBs gelişmesi iyileşme olarak değerlendirilmektedir. Şimdiye kadar izlediğimiz
ve anti HBs gelişen kronik viral HBV olguları değerlendirilerek HBV enfeksiyonlarının farklı yönlerini ve halen bilemediğimiz
patogenezini değerlendirmeye çalıştık.
Olguların sunumu: 1995-2015 tarihleri arasında izlediğimiz toplam 1562 kronik HBV olgularının 14 kişisinde anti HBs geliştiği
gözlenmiştir. Toplam beş hasta (birisi oral antiviral, dördü interferon) tedavisi alan hastaların, sekizinde anti HBs pozitifliği
devam ederken birinde nuks, beşinde ise tamamen kaybolduğu izlenmiştir. Özellikle üzerine eklenen diyabet, hepatit D ve C,
olgularda anti HBs titresinin kaybına neden olmuştur. Hatta tip2 Diyabetes mellitus gelişen hastada tekrar HBs Ag pozitifliği
izlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Kronik HBV halen patogenezi tam açıklanamayan ciddi ve tedavi edilemeyen kronik bir viral hastalıktır.
Hastalığın tedavisinde kullanılan oral antiviral ajanlar HBV replikasyonunu baskılamakta ancak karaciğer dokusunda bulunan
HBV virusunu tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Halen interferon tedavisi kronik HBV tedavisinde HBs kaybına en fazla yol
açan bir immunmodulatör ajan olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak kronik HBV kişiye özel olarak immunolojik cevabı tam olarak
açıklanamayan uzun süreli izlenmesi gereken bir hastalıktır.
.
-87-
PS-05 14
Kronik Hepatit B Tanılı Hastalarda Viral Yük ile Karaciğer Histopatolojisi İlişkisi
Akdağ Damla, Yamazhan Tansu, Pullukçu Hüsnü, Taşbakan Meltem, Durusoy Raika İsabel
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: HBV-DNA düzeyi ile histoloji arasında her zaman net bir ilişki saptamak mümkün olmamaktadır. Yaş,HBeAg pozitifliği,ALT
düzeyi,genetik özellikler gibi birçok faktör değişikliklerden sorumludur. Bu çalışmada kronik hepatit tanılı olup, tedavi başlanması
planlanan hastalarda, HBV-DNA düzeyi ile karaciğer histopatolojisi arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2008-2016 yılları arasında kronik hepatit B tanılı 361 hasta; yaş,cinsiyet,HBeAg’i durumu,ALT ve HBVDNA
düzeyleri ile modifiye Ishak’a göre karaciğer biyopsi skorları retrospektif olarak incelenmiştir. HBV-DNA düzeyi ile grade/stage
skorları arasındaki istatistiksel ilişkinin araştırılması açısından hastalar,HBV-DNA düzeyine (RealArt HBV PCR(Abbott, ABD) göre
5 gruba (<105,105-106,106-107,107-108, >=108) histopatolojik değerlendirmede ise grade:1-6 hafif, 7-18 orta/yüksek; Stage 1-2
hafif,3-6 orta/yüksek olmak üzere olmak üzere 2’şerli gruplara ayrılmıştır.Analizlerde çapraz tablo ve Pearson’un ki-kare testi
kullanılmıştır.
Bulgular: Üç yüz altmış bir hastanın %62.3(225/361)’si erkek olup yaş ortalaması 40.32(±12,79)idi.Hastaların %82’sinin AntiHBe’si
(296/361)pozitif olup,biyopsi esnasındaki ALT, HBV-DNA ortalamaları sırasıyla; 83.17 U/L(±125,1); 57298951.01 IU/ml saptanmış
olup, Grade ve Stage ortalamaları yine sırasıyla; 5.34 ve 1.76 olarak bulunmuştur.HBV-DNA grupları ile Grade’in 2li grupları
karşılaştırıldığında orta/yüksek grupta sırasıyla HBV DNA <105 iken %17.2, 105-106’de %37, 106-107 %46.9, 107-108’de %48.6 ve
>=108 grupta %35.1’dir ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0.000).Aynı şekilde HBV-DNA grupları
ile Stage’nin 2li grupları karşılaştırıldığında orta/yüksek grupta sırasıyla HBV DNA <105 iken %17.2, 105-106’de %32.6, 106-107 %51,
107-108’de %48.6 ve >=108 grupta %35.1’dir ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0.000)
Sonuç: Orta/ileri histopatolojik düzeyi belirleyen eşik bir HBV-DNA düzeyi bulunamamıştır.Ancak grupsal analizde DNA düzeyi
ile histopatolojik ilişki doğru orantılıdır.
Tartışma: Kronik Hepatit B tanılı hastalarda karaciğer histolojisi,hastalığın progresyonu belirleyen önemli bir belirteçtir.
-88-
PS-05 15
Kronik Hepatit B Enfeksiyonunun Doğal Seyrinde Serum Neopterin Değeri
Karaşahin Ömer1, Hızel Kenan1, Aybay Cemalettin2
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, enfeksiyon Hast. ve Klin. Mikrob. Ad., Ankara
2
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, İmmünoloji Ad., Ankara
Neopterin makrofajlar tarafından üretilmekte ve hücresel immünitenin aktivasyonunu gösteren bir belirteç olarak son yıllarda
çeşitli hastalıklarda kullanılmaktadır. Bu çalışmada, kronik hepatit B virüs enfeksiyonunun çeşitli evrelerinde serum neopterin
değerlerini araştırmak ve doğal seyrinde bir belirteç olarak kullanılıp kullanılamayacağını saptamak amaçlanmıştır. GereçYöntem: Dokuz immün tolerans (HBVDNA>2000 IU/mL, ALT <40 U/L, ve HBeAg pozitif), 13 immün klerens (HBVDNA <2000 IU/mL,
ALT >40 U/L, ve HBeAg pozitif) ve 38 inaktif taşıyıcı (HBVDNA<2000 IU/mL, ALT < 40 U/L, ve HBeAg negatif) durumundaki toplam
60 hastanın serumları çalışmaya alınmıştır. Serum neopterin değerleri kompetitif ELISA yöntemiyle bakılmıştır. İstatistiksel
değerlendirme için Kruskal-Wallis yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: HBV DNA, ALT, ve neopterin (nm/L) değerleri sırasıyla, immün
toleran olgularda 1,7x108 (1,3x107-6,7x108), 28 (20-44), ve 7,43 (3,11-13,85), immün klerens durumunda 1,7x108 (1,4x1056,7x108), 84 (59-193), ve 15,47 (3,01-27,47), ve inaktif taşıyıcılarda 1,6x103 (20-1x105), 26 (10-63), ve 6,75 (2,44-15,51) olarak
bulunmuştur. Serum neopterin değeri immün klerens durumunda diğerlerinden yüksek bulunmuştur (p<0,001). immün toleran
ile inaktif taşıyıcılarda fark gözlenmemiştir. Yüksek neopterin değerleri yüksek ALT değeriyle uyumlu bulunmuştur. HBV DNA
değerinin neopterin değeri ile ilişkisi saptanmamıştır.
Sonuç: serum neopterin ölçümü kronik hepatit B enfeksiyonun doğal seyrini izlemede kullanılabilecek ek bir belirteçtir. Yüksek
serum neopterin değeri, viral replikasyon durumu ile ilgili bilgi veremezken hastanın immün klerens fazına geçtiğinin bir
göstergesi olarak kullanılabilir.
-89-
PS-05 16
Kronik Hepatit B Hastalarının Tedavisinde Telbivudin
İnan Dilara, Yeşil Cihan, Su Harun Reşid, Şahiner Melike
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Antalya
Telbivudin ya da L-deoksitimidin (LdT), sentetik timidin nükleozid analoğu bir antiviraldir. Timidinin L-izomeridir. Fosforilasyon
sonrası, aktif formu HBV DNA polimeraz tarafından sentezlenen DNA zincirine katılabilmek için timidin ile yarışır. Günlük
dozu oral olarak alınan 600 mg’dır. Bu yazıda Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Polikliniği’ne son iki yıl içerisinde başvuran ve telbivudin tedavisi alan 28 kronik hepatit B hastası değerlendirildi.
Hastaların yaşı 25-68 arasındaydı, 12’si kadın, 16’sı erkekti. Tedavi öncesi HBV DNA değerleri 1,2x104- 1,1x106 kopya/ml
arasında değişiyordu. Hastaların tümünde telbivudin tedavisinin 24. haftasında HBV DNA düzeyi 350 kopya/ml’nin altındaydı.
Tedavinin 1. yılında HBV DNA düzeyinde artış saptanan hasta olmadı, ancak bir hastada yan etki nedeniyle tedavinin yedinci
ayında telbivudin kesildi. Tedavinin 2. yılında sadece bir hastada HBV DNA’da yükselme olması (2426 kopya/ml) nedeniyle
tedavi değişikliği yapıldı. Ancak toplam yedi hastada (%25) semptomatik CPK yüksekliği ve kas ağrısı nedeniyle telbivudin
kesilerek tedavi değişikliği yapılması gerekti. Hastaların hiçbirisinde böbrek toksisitesi gelişmedi.
Telbivudin başlangıç viral yükü düşük hastalarda, HBV DNA baskılaması yönünden başarılı bir antiviraldir, bu grupta direnç oranı
düşüktür. Ancak kas ağrısı yönünden hastalar dikkatli izlenmelidir.
-90-
PS-05 17
Telbivudin kullanan olguların izlemi ve tedavi değiştirme gereken olguların irdelenmesi
Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma, Arı Alpay
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Kronik HBV enfeksiyonu olan olguların tedavisinde kullanılan ilaçlardan biri de telbivudindir. Bu amaçla kullanılan diğer
tüm ilaçlar gibi telbivudine kullanımı sırasında da yan etki açısından yakından izlem gereklidir. Bu çalışmanın amacı telbivudine
kullanılan olguların yan etki açısından izlemi ve yan etki saptanan olguların yönetiminin değerlendirilmesidir.
Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit Polikliniğinde izlenmekte olan ve telbivudine kullanılmaya
başlanan olguların tetkik sonuçları değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 27-67 arasında, 16’sı erkek, 11’i kadın olmak üzere toplam 27 olgu dahil edilmiştir. Tüm olgularda
başlangıç HBV DNA düzeyi >20.000 IU/mL, ALT düzeyleri yüksek, sadece 1 olguda HBeAg pozitif diğerlerinde antiHBe pozitif olarak
saptanmıştır. Olgulardan 17’sine 2012 yılında, sekizine 2013 yılında, ikisine de 2014 yılında telbivudine tedavisi başlanmıştır.
Kreatinin fosfokinaz (CPK) düzeyleri başlangıçta bakılmış ve her üç ayda bir izlenmiştir. Ayrıca her kontrolde myopati açısından
da kişiler sorgulanmıştır. İzlemler sırasında CPK düzeyi artışı saptanan bazı olgularda izlem sırasında normale dönmekle birlikte
bazı olgularda yüksek düzeyde seyretmiş, ayrıca bazı olgularda aynı zamanda belirgin kas ağrısı ve aşırı halsizlik-çabuk yorulma
gibi şikayetler olmuş ve sonuçta toplam altı olguda telbivudine tedavisinin değiştirilmesi gerekmiştir. Üç olguda entekavir, üç
olguda da tenofovire geçilmiştir.
Tartışma: Telbivudine tedavisi sırasında CPK artışı %10-15 oranında görülebilmektedir. Olguların özellikle myopati açısından da
yakından izlenmesi gereklidir. Çoğu olguda CPK artışı asemptomatik seyredip tedavi sürdürüldüğünde normale dönmektedir.
Çalışma grubumuzun sayısı az olmakla birlikte telbivudine tedavisi sırasında takipte dikkat edilmesi açısından sunulması uygun
bulunmuştur.
-91-
PS-05 18
Tenofovir ne kadar nefrotoksik?
Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Alan Sevgi, Karabay Oğuz
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya
Amaç: Tenofovir disoproxil fumarate (TDF) kronik hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılır. Bu ilacın nefrotoksik etkisiyle ilgili
sonuçlar çelişkilidir. Bu çalışma ile KHB nedeniyle TDF kullanan hastaların yıllar içinde gelişen böbrek fonksiyon kaybı olup
olmadığının incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma hastanesinde 2009-2016 yılları arasında en az bir yıl TDF kullanan
hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. En son ölçülen glomerul filtrason hızı (GFR) değeri ile başlangıç GFR değerine
göre ± 5 mL/dk/1.73 m2 olanların GFR’si değişmedi olarak kabul edildi. GFR’de 5-20 mL/dk/1.73m2 arası hafif azalma, 2150 mL/dk/1.73m2 arası orta azalma, > 50 mL/dk/1.73m2 düşüşler ciddi azalma olarak tanımlandı. Gözlemler arasındaki fark
istatistiki olarak incelendi. P<0.05 anlamlı olarak kabul edildi.
Bulgular: Çalışma dönemi içinde kriterlere uyan 127 hasta tespit edildi. Hastaların 84 (%66,1)’ü erkek 43 (%33,6)’ü kadın, yaş
ortalamaları 41,5 ±12,8 yıldı. Tedavi başlangıcı GFR 101,8 ±22mL/dk/1.73m2 idi. Tedavi ile GFR 40 (%31,5) hastada değişmez
iken, 39 (%30,7) hastada düştü, 47 (%37)’sinde ise yükseldi (Tablo 1). GFR’de düşüş oranı her iki cinsiyette benzer bulundu
(p=0.3) (Tablo 2). GFR’deki düşüş 29 (%74,4) olguda hafif, 8 (%20,5)’inde orta, ikisinde (%5,1) ise ciddiydi. Ciddi GFR düşmesi
olanların biri kadın diğeri erkek olup, her ikisinin başlangıç GFR’si > 115 mL/min/1.73m2 idi ve sırasıyla 6. ve 36. aylarda ciddi
düşüş görüldü. Her ikisinde de tedavi doz değişikliği gerektirecek sınırın altında değildi. GFR’sinde orta düşüş görülen 8 hastanın
6’sında başlangıç GFR değeri > 130 mL/min/1.73m2 idi.
Sonuç: TDF ile GFR yaklaşık 1/3 hastada değişmezken, 1/3 hastada yükseldi, 1/3 hastada ise düştü. Düşüş görülen hastalardaki
GFR değişikliği genellikle hafif olup tedavi değişikliği gerekmedi.
Tablo 1: Tenofovir tedavisi altında glomerül filtrasyon hızı düşen ve yükselen hastalar
Alınan tedavi süresi
GFR'si düşenler
GFR'si yükselenler
12 ay n=20
3
8
18 ay n=22
6
14
24 ay n=12
2
6
36 ay n=16
9
3
48 ay n=26
11
5
60 ay n=12
2
3
66 ay n=19
6
8
Toplam n=127
39 (%30,7)
47 (%37)
Tablo 2: Tenofovir tedavisi ile glomerül filtrasyon hızındaki değişime cinsiyetin etkisi
GFR'si düşen
GFR'si yükselen
P değeri
Erkek n=84 (%)
24 (28,6)
36 (42,9)
0.29
Kadın n=43 (%)
16 (37,2)
15 (34,9)
-92-
PS-05 19
Antiviral Tedavi Almakta Olan Kronik Hepatit B Hastalarında Antidepresan Kullanım Sıklığı
Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Alan Sevgi, Karabay Oğuz
Altun Demircan Şerife, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Kaya Kılıç Esra, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan
Sağlık bakanlığı ankara eğitim ve araştırma hastanesi
Amaç: Ülkemiz hepatit B prevalansı açısından orta endemik bir ülke olup, ülkemiz için hepatit B enfeksiyonu önemli bir sağlık
sorunudur. Kronik hepatit B hastalarında depresyon sık görülen bir psikiyatrik bozukluk olup hastanın hayat kalitesini oldukça
düşürmektedir. Kronik hepatit B hastalarında çeşitli ölçekler kullanılarak psikiyatrik değerlendirme yapılmış olmasına rağmen
bu hastaların antidepresan kullanım oranları ile çok fazla bilgi yoktur. Bu çalışmadaki amacımız kronik bir hastalık olan hepatit
B enfeksiyonlu antiviral tedavi alan hastalarda antidepresan kullanım oranının değerlendirilmesidir.
Gereç-Yöntem: Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğince antiviral tedavi verilen 645 kronik
hepatit B hastasında antidepresan kullanım oranı araştırıldı.
Bulgular: Tenofovir kullanan 216 hastanın 10’u, lamivudin kullanan 131 hastanın 9’u, entekavir kullanan 155 hastanın 13’ü
ve telbivudin kullanan 143 hastanın 19’u tedavi almakta olduğu sırada uzun süreli ya da birkaç kereye mahsus olmak üzere
antidepresan tedavi almıştır. Antidepresan tedavi almakta olan 51 hastanın 33’ü düzenli olarak antidepresan kullanmakta iken
19’u ise düzenli olmasa da antidepresan tedavi almaktadır. Düzenli antidepresan tedavi almakta olan 33 hastanın 21’i kadın,
12’si erkek idi.
Tartışma: Sağlıklı populasyona göre kronik hepatit B hastalarında depresyon sıklığı anlamlı oranda yüksek saptanmaktadır.
İnterferon kullanan hasta grubunda depresyon düzeyi daha yüksek olmasına karşın antiviral alan hasta grubunda da
azımsanmayacak düzeydedir. Hastanın antiviral tedaviye uyumunun sağlanması açısından da nöropsikiyatrik değerlendirme
düzeyi önemlidir.
Sonuç: Kronik hepatit B hastalarının tedavi öncesi ve takipleri sırasında psikiyatrik yönden sorgulanması ve gerekli olduğu
durumlarda psikiyatrik desteğin sağlanması önemlidir.
-93-
PS-05 20
Kronik Hepatit B Hastalarında Karaciğer Fibrozisi ve Histolojik Aktivite İndeksi ile Steatoz İlişkisinin
Değerlendirilmesi
İlgar Tuba, Çerçioğlu Duygu, Alev Mehtap, Kınıklı Sami, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Demiröz Ali Pekcan
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Giriş: Yapılan çalışmalarda steatoz ile kronik hepatit b arasındaki ilişki gösterilmiştir ancak steatoz ile karaciğer histolojisi
arasındaki ilişki net değildir. Bu çalışmada karaciğer steatozu ile kronik hepatit b hastalarında karaciğer fibrozisi ve modifiye
histolojik aktivite indeksi (HAI) arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
Gereç-Yöntem: Hastanemizde 1 Ocak 2015 – 1 Ocak 2016 tarihleri arasında karaciğer biyopsisi yapılan kronik hepatit B hastaları
çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara hepatobiliyer ultrasonografi (USG) ile karaciğer steatoz evrelemesi yapıldı (grade 0-3).
Karaciğer biyopsi materyallerinin patolojik değerlendirmesinde modifiye Knodell sınıflaması ile HAI (0-18) ve Scheuer indeksi ile
fibrozis (0-6) belirlendi. Bulgular IBM SPSS Statistics 21.0 programında değerlendirildi.
Bulgular: Hastanemizde bir yıl içinde kronik hepatit b tanısıyla karaciğer biyopsisi yapılan 93 hasta çalışmaya dahil edildi.
Hastaların 41’i (%44) kadındı. Ortalama yaşları 38,9 ± 12,2 yıl olarak bulundu. Median HAI skoru 3, median fibrozis skoru
2 olarak saptandı. Karaciğer USG’de steatoz evreleri değerlendirildiğinde hastaların 34’ünde (%36) steatoz saptanmazken,
48’inde (%51,6) grade 1, 11’inde (%11.8) grade 2 steatoz saptandı, grade 3 steatoz saptanmadı. Karaciğer steatozu ile HAI ve
fibrozis değerleri arasında anlamlı ilişki saptanmadı (sırasıyla p=0,32, p=0,11).
Sonuç: Bu çalışmada HAI ve fibrozis değerleri ile steatoz evreleri karşılaştırılmış ancak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Hastalarımızın yaş grubunun genç olması ve çalışmaya alınan hastalarda siroz bulunmaması, çalışmamızın zayıf yönleri olarak
değerlendirilmiştir. Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
-94-
PS-05 21
HBeAg negatif Kronik Hepatit B tedavisinde Pegile interferon-alfa tedavisinin değerlendirilmesi
Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Karabay Oğuz
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bişim Dalı, Sakarya
Amaç: Kronik Hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılan pegile interferon-alfa’nın (PegIFN) cilt altı uygulanması gereksiniminin bir
dezavantaj olması yanında sadece 48 hafta süreyle kullanılması bir avantajdır. Bu çalışmada sınırlı süre kullanımı ile ön plana
çıkan PegIFN’nin uzun dönem yanıt oranlarının araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntem: Sakarya Üniversitesi Eğitim ve araştırma hastanesinde 2009-2014 yılları arasında PegIFN tedavisi verilen ve
tedavi bitiminden sonra en az bir yıl takip edilen HBeAg negatif (KHB) olguları çalışmaya alındı. Planlanan 48 haftalık tedavinin
sonunda HBV DNA değeri <2000 IU/ml ise tedavi sonu virolojik yanıt (TSVY), tedavi tamamlandıktan 6 ay sonra HBV DNA <2000
IU/ml tespit edilmişse kalıcı virolojik yanıt (KVY) olarak tanımlandı.
Bulgular: Çalışma döneminde 32 olguya (22 erkek, 10 kadın) PegIFN tedavisi verilmiş olup yaş ortalaması 40±9,3 yıl idi. olguların
9 (%28,1)’unda HBV DNA >1 milyon IU/ml iken, 10 (%31,3)’unda < 100.000 IU/ml idi. ALT ortalamaları 110,3 IU/ml idi. Olguların
Histolojik aktivite index ve fibrozis skoru ortancası sırası ile 6 (min:4, Max:16) ve 2 (Min:0, Max:5) idi. Planlanan tedavi 9
(%28,1) olguda primer yanıtsızlık veya yan etki nedeniyle tamamlanamadı. TSVY 15 (%46,9), KVY 9 (%28,1) olguda elde edildi.
KVY elde edilen olguların üçünde KVY elde edildikten sonraki 1 yıl içinde virolojik nüks görülmesi üzerine nükleozit/nükleotid
analogları başlanıldı. Diğer 6 (%18,8) olgu da ise KVY hala devam etmektedir (Tedavi tamamlandıktan sonra 9. ay, 42. ay, 54. ay
ve üç olguda 72. ay). Olgunun birinde (%3,1) tedavi bitiminden sonra 60. ayda HBsAg serokonversiyonu görüldü. Serokonversiyon
görülen hasta 40 yaşında, erkek ve başlangıç HBV DNA’sı 24.493 IU/mL idi.
Tartışma ve Sonuç: KHB’de PegIFN tedavisi ile olguların yaklaşık üçte birinde KVY elde edilebilmektedir. Uzun dönem yanıt
ise olguların yaklaşık %20’sinde görülmektedir. HBeAg negatif KHB olgularında maliyeti oldukça yüksek olan PegIFN tedavisini
başlarken düşük HBV DNA, genç yaş gibi tedaviyi olumlu yönde etkileyen yanıt belirteçleri çok iyi değerlendirilmelidir.
-95-
PS-05 22
Naiv Kronik Hepatit B Hastalarında Entekavir ve Tenofovir Tedavisinin Etkinliğinin Karşılaştırılması ve Hastaların
Üçüncü Ay HBV DNA Yanıtlarının Virolojik Yanıt Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
Okan Aslı1, Tütüncü Ediz2, Karagülle Semanur2, Şencan İrfan2
1
Çan Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Çanakkale
2
S.B. Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara
Çalışmamızda; kronik hepatit B enfeksiyonu nedeni ile ETV veya TDF tedavisi almakta olan naiv hastalarda, tedavinin üçüncü
ayında saptanan HBV DNA düzeyindeki azalmanın, tedavinin birinci yılındaki yanıtı öngörmede yol gösterici olup olmayacağının
belirlenmesi ve her iki tedavinin virolojik, serolojik ve biyokimyasal yanıtlar açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Mart
2007-Şubat 2015 tarihleri arasında S.B. Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt E.A.H. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Kliniği’nde kronik hepatit B tanısı ile ETV (0,5 mg/gün) veya TDF (245 mg/gün) tedavisi alan ve az bir yıldır takip edilen naiv
hastalar virolojik, biyokimyasal, serolojik yanıtlar ve yan etki açısından karşılaştırılmıştır. Ayrıca tedavinin üçüncü ayındaki HBV
DNA düşüşü ile birinci yıl tedavi yanıtı arasındaki ilişki açısından da değerlendirilmiştir. Çalışmaya ETV alan 38 (%51), TDF alan
36 (%49) hasta dahil edilmiştir. Her iki koldaki hastaların demografik özellikleri, tedavi öncesi HBV DNA, ALT düzeyleri ve HBeAg
pozitifliği açısından anlamlı fark saptanmamıştır. Entekavir ile HBV DNA yanıtı birinci yıldan altıncı yıla sırasıyla %71, %96,6,
%95,6, %100, %100, %100 olarak bulunurken; TDF ile 12. ayda %69,4, 24. ayda %96,9, 36. ayda %95,8, 48. aydan sonra %100 olarak
saptanmıştır. Her iki tedavi kolunda tedavi süresince saptanan ortalama ALT düzeyleri, ALT normalizasyonu oranları, HBeAg
klirensi ve antiHBe serokonversiyonu oranları arasında fark bulunmamıştır. İki ilaç da iyi tolere edilmiş, tedavi kesilmesi ya da
değişikliğini gerektirecek yan etkiye rastlanmamıştır. Bazal HBV DNA düzeyi <=8 log10 IU/mL, başlangıçta HBeAg-negatif olan
ve tedavinin üçüncü ayında HBV DNA düşüşü >4 log10 IU/mL olan bireylerde birinci yıl sonunda HBV DNA yanıtının daha yüksek
olduğu saptanmış, iki ilaç arasında fark bulunmamıştır. Entekavir ve tenofovir uzun dönemde potent etkiye sahip ilaçlardır.
İki ilaç arasında virolojik, biyokimyasal, serolojik yanıtlar ve yan etki açısından fark saptanmamıştır. Tedavi ile üçüncü ayda
HBV DNA düzeyindeki düşüşün birinci yıldaki virolojik yanıtın belirleyicisi olabileceği düşünülebilir. Ancak tedavinin ilerleyen
dönemlerinde yanıtın arttığı bilinmektedir ve tedavi değişikliğinin gerekmediği söylenebilir.
-96-
PS-05 23
Kemoterapinin Anti-HBs Titresi Üzerine Etkisi
Ünver Ulusoy Tülay, Yılmaz Hava, Atay Memiş Hilmi, Turgut Mehmet, Sünbül Mustafa, Leblebicioğlu Hakan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun
Giriş: Çeşitli sitotoksik kemoterapilerin yaygın kullanımı ile, hepatit B virus (HBV) reaktivasyonu kemoterapi alan hastaların
tedavisinde önemli bir klinik sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda, hematolojik malignite nedeniyle kemoterapi alan
hastalarda kemoterapinin Anti-HBs titresi üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır
Gereç ve Yöntemler: 2011-2015 yılları arasında erişkin hematoloji servisinde çeşitli hematolojik malignite tanısı ile kemoterapi
alan, HBsAg negatif, Anti-HBs ve Anti-HBs + anti-HBcIgG pozitif olan 35 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş,
cinsiyet ve hematolojik tanıları, kemoterapi öncesi ve kemoterapiden 3 ay ve daha sonrası serolojik test sonuçları hastane
otomasyon sistemi üzerinden alındı.
Bulgular: 35 hastanın 17 (% 48.5)’si erkek, 18 (% 51.5)’i kadındı. Yaş ortalaması 48.4 (aralık 18-77 yıl), Çalışmaya alınan
35 hastadan 26 (% 42.6)’sında izole Anti-HBs pozitif ve 9 hastada (%14.7) Anti-HBs ve Anti HBc Ig G pozitifti. Tanıları akut
myeloid lösemi (n=17), akut lenfoblastik lösemi (n=10), non-Hodgkin lenfoma (n=2), Hodgkin lenfoma (n=2), myelodisplastik
sendrom (n=3) ve multiple myeloma (n=1) idi. Kemoterapotik ajanlar heterojendi ve bir kişi birden fazla protokolde kemoterapi
alabilmişti. Kemoterapi öncesinde Anti-HBs titresi 10-50 IU/L olan hasta sayısı 10 (% 16.3), 50-100 IU/L olan hasta sayısı 2 (%
3.2), >100 IU/L olan hasta sayısı 23 (% 37.7)’ tü. Kemoterapi sonrasında Anti-HBs titresi 0-10 IU/L olan hasta sayısı 4 (% 11.4),
10-50 IU/L olan hasta sayısı 7 (% 20), 50-100 IU/L olan hasta sayısı 4 (% 11.4), >100 IU/L olan hasta sayısı 20 (% 57.1)’ idi.
Kemoterapi öncesinde sadece Anti-HBs değeri pozitif olan 26 hastadan üçünde ve Anti-HBs ve Anti Hbc Ig G değeri pozitif olan
dokuz hastadan birinde, toplamda 35 hastadan dördünde Anti-HBs değerinin kemoterapi sonrasında negatifleştiği görüldü,
tanıları ve verilen kemoterapotikler birbirinden farklıydı, hiçbirinde HBsAg reversiyonu görülmedi.
Sonuç: Hematolojik maligniteli hastalardan kemoterapi öncesi Anti HBs titresi pozitif olan 35 hastanın 4 (% 11.4) ünde Anti HBs
düzeyinin negatifleştiği fakat hiçbirinde HBsAg reversiyonunun olmadığı saptanmıştır
Grafik 1: Kemoterapi öncesi ve sonrası anti-HBs
titrelerindeki değişim
Tablo 1: Demografik özellikler ve hematolojik tanılar
-97-
PS-05 24
Hastanemiz çalışanlarının Hepatit B enfeksiyonu bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi
Hatipoglu Mustafa1, Karagoz Ergenekon2, Turhan Vedat3
1
Çanakkale Asker Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Çanakkale
2
Van Asker Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Van
3
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul
Amaç: “Sağlık çalışanları” tanımı doktordan hastane idarecilerine kadar geniş bir çalışan grubudur. Sağlık çalışanlarının tümü
aynı oranda enfeksiyon riski taşımasa da dolaylı olarak idari kısım çalışanları da yardımcı sınıf diğer personelde bazı enfeksiyonlar
açısından risk altındadır. Buradan hareketle hastanemiz tüm çalışanlarından gönüllü olanlara Hepatit B enfeksiyonu ile ilgili
temel bilgi düzeyleri ölçülerek Hepatit B enfeksiyonuna karşı duyarlılıklarının arttırılması ve buradan elde edilen bilgilerle
uygun formasyonda eğitimlerin düzenlenmesi planlandı
Yöntem-Gereçler: Hepatit B ile ilgili bulaşma yollarını, prognozunu, korunma yollarını ve yaralanma durumunda yapılması
gerekenleri içeren 32 soruluk anket yapıldı. Sağlık çalışanları hastaya doğrudan temas eden doktor, hemşire, diş hekimi, diş
teknisyeni, sağlık memuru, hasta bakıcı birinci gruba, diğer idari personel, marangoz, güvenlik, vbz ikinci grub olarak belirlendi.
Bulgular: Ankete katılan 55 çalışanının %37’si kadındı. Yaş ortalaması 33.6 ± 9.9 idi. Birinci ve ikinci grup da Hepatit B bulaş
yolları bilinirliği değerlendirildiğinde sırası ile kan yoluyla (%100 ve %94) ve cinsel yolla bulaş açısından (%90,5 ve 64.7)
istatistiksel anlamlı fark yokken hemodiyalizle bulaş ( %85.7 ve %44.1) iki grup arasında farklı bulundu (p=0,037). Hepatit B
prognozunun bilinirliği karşılaştırıldığında karaciğer kanseri yapabileceği bilgisi farklı (%66.7 ve %35.3 p=0,047) idi. Bu iki grup
arasında hepatit B ye karşı korunmak için aşılanma oranları istatistiksel olarak anlamlı fark içeriyordu (%85.7 ve %44.1 p=0,006).
Ayrıca yaralanma sonrası sabunla yıkarım sorusuna yanıtta iki grup arasında anlamlı fark saptandı (%57.1 ve %23.5 p=0,026).
Sonuçlar: Bulgular içerisinde hepatit B aşılanma oranlarının ikinci grupda düşük bulunması önemli bir bulgu idi. Bu nedenle
çoğu zaman hastane için ortak alanları paylaştığımız aslında sağlık çalışanı olarak da kabul edilen personelimizin hepatit
B ye karşı yeterince duyarlılığa sahip olmadığını, bu konuda eğitim faaliyetlerimizde farklı bir kategoride değerlendirilerek
ihtiyaçları ölçüsünde hepatit B enfeksiyonuna karşı bilgilendirme ve hepatit aşısının tanıtılarak uygulanmasının yararlı olacağı
değerlendirilmiştir.
-98-
PS-05 25
Diş Hastanesi Çalışanlarının Hepatit A ve B Aşılarına Yaklaşımının Değerlendirilmesi
Onlu Ozlem1, Candan Ümit1, Tosun Selma2
1
İzmir Eğitim Diş Hastanesi
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Bu çalışmanın amacı Diş Hastanesi’nde görev yapan sağlık çalışanlarının viral hepatit A ve B hastalıkları ile hepatit A ve
B aşıları hakkındaki farkındalıklarının ve aşılanma durumlarının belirlenmesidir.
Yöntem: İzmir Eğitim Diş Hastanesi’nde görev yapmakta olan sağlık çalışanlarına yıllık olarak yaptırdıkları kan tetkiki kontrolleri
nedeniyle öncelikle yüzyüze bir anket uygulanarak hepatit A ve B tetkiklerini yaptırma ve aşılanma durumları sorulmuştur. Daha
sonra yapılan eğitimlerle viral hepatitlerle ilgili güncel bilgiler kendilerine aktarılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 20-63, meslek yılları 1 yıl-42 yıl arası olan; 72’si erkek 172’si kadın olmak üzere toplam 221 sağlık
çalışanı katılmıştır. Katılımcıların %6’sı hepatit A aşısını hiç duymadığını, %11’i hepatit A aşısını gerekli bulmadığını belirtmiştir.
Hepatit B açısından aşı yaptırdığını belirten sağlık çalışanı oranı %80 olup %11’i hiç aşılanmadığını belirtmiştir.HBV aşısı şemasını
sadece %33’ü hatırlayabilmiştir. Katılımcıların %78’i HBV aşısının hangi enjektörle yapıldığını hatırlayamamıştır.
Aşı sonrası antiHBs yanıtını tetkik ettirme açısından katılımcıların %19’u hiç kontrol yaptırmadığını belirtirken %26’sı aşıları
bittikten sonra, %42’si de her yıl antiHBs kontrolü yaptırdığını belirtmiştir.
Tartışma ve Sonuç: Diş hastanesi çalışanları hepatit B ve C bulaşması açısından daha risklidir. Bu nedenle HBV açısından tetkik
edilmeleri ve seronegatif olanların aşılanması önerilmektedir. Çalışmamızda Diş hastanesi çalışanlarının HBV aşılaması hakkında
farkındalıklarının oldukça yüksek olduğu ve aşılanma oranlarının da yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak yine de %11 oranında hiç
aşılanmamış ve tetkik yaptırmamış sağlık çalışanı vardır. Çalışmamızda HAV aşılaması açısından farkındalığın daha düşük olduğu
ve HAV aşısının fazla bilinmediği gözlenmiştir. HAV enfeksiyonu epidemiyolojisi son yıllarda değişmekte olup ülkemiz halen orta
derecede endemik olduğundan en az toplumdaki bireyler kadar sağlık çalışanlarının da HAV enfeksiyonu riski bulunmaktadır. Bu
nedenle özellikle genç yaştaki sağlık çalışanlarının HAV açısından da tetkiki ve seronegatif olanların aşılanması uygun olacaktır.
Sonuç olarak Diş hastanesi çalışanlarına HBV ve HAV aşıları açısından bilgi güncellemelerinin yapılması ve farkındalıklarının
arttırılması yararlı olacaktır.
-99-
PS-05 26
Tenofovir kullanan hastalarda böbrek fonksiyonlarının etkilenmesinde rol oynayan faktörlerin değerlendirilmesi
Arı Alpay, Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Kronik hepatit B tedavisinde kullanılan ve halen direnç gözlenmeyen tenofovirin böbrek fonksiyonlarını etkilemesi ve
kemik yoğunluğunu azaltması gibi bazı yan etkileri olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada kronik hepatit B enfeksiyonu nedeniyle
tenofovir başlanan hastaların böbrek fonksiyonlarının etkilenmesi açısından değerlendirilmesi ve bu etkide rol oynayan
faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Kronik HBV nedeniyle 8.9.2008 ile 10.11.2014 tarihleri arasında tenofovir başlanan ve ortalama 55,6 (±20,7) aydır ilaç
kullanmakta olan 129 hasta bu açıdan incelendi.
Bulgular: Hastaların 96’sı erkek (%74.4), 33’ü bayan (%25,6)olup yaş ortalamaları 50 ± 13 olarak hesaplandı. Tenofovir tedavisi
başlanan hastaların 44’ü (%34,2) nüklez(t)idnaiv olup 37’si (%28,7) öncesinde hiç tedavi almamıştı, yedi hastada (%5,5) ise
sadece interferon kullanımı mevcuttu. Kırk yedi hastada(%36,4) lamivudin, 34 hastada(%26,4) adefovir ve 21(%16,3) hastada da
önceden entekavir kullanımı vardı. Tedavi altındaki hastaların izlemleri sırasında bir (%0,8) hastada HBsAg ve üç (% 2,3) hastada
HBeAgserokonversiyonu, beş (%3,9) hastada kreatinin yüksekliği ve üç (%2,3) hastada diğer yan etkiler nedeniyle ilaç kesildi.
Hastaların 117’sinde (%90,7) halen tenofovir tedavisi devam etmektedir. Yirmi üç (%17,8) hastada fosfor 2,6 mg/dl’in altına
düşmüş olarak saptandı. Tenofovir kullanımı ile 24 ayda tedavi öncesi kreatinin değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı
yükselme görüldü. Kreatinin yüksekliğini etkileyen en önemli faktör olarak 60 yaş üzeri ilaç kullanımı olduğu saptandı. Tedavi
başlangıcında lamivudin ile birlikte tenofovir kullanan hastalarda, lamivudin kullanmayanlara göre kreatinin yüksekliğinin
istatistiksel anlamlı olmasa da daha yüksek olduğu gözlendi. Önceden adefovir, entekavir ve interferon kullanımının kreatinin
yüksekliği üzerine etkisi saptanmadı.
Sonuç: Kronik HBV tedavisinde kullanılan ve henüz direnç sorunu yaşanmaması nedeniyle sıklıkla tercih edilen tenofovir
kullanımı sırasında böbrek fonksiyonlarının yakından izlenmesi ve özellikle hastalar 60 yaş üzerinde ise daha fazla dikkat edilmesi
gerektiği belirlenmiştir.Bu nedenle özellikle yaşlı hastalarda takipler sırasında böbrek fonksiyonları ihmal edilmemelidir.
-100-
PS-05 27
Entekavir ve Tenofovir tedavilerinin APRI skoruna etkisinin karşılaştırılması
Bal Tayibe, Önlen Yusuf, Evirgen Ömer, Şahin Selma İlkay, Köksaldı Motor Vicdan
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Hatay
APRI (aspartataminotransferaz/trombosit oranı) skorunun antiviral tedaviye alınan histolojik yanıtın takibinde kullanılabileceğini
destekleyen yayınlar artmaktadır. Bu çalışmada naif kronik hepatit B hastalarında entekavir ve tenofovir tedavilerinin bir yıllık
tedavi sonrasında APRI skoruna etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Bu çalışmaya karaciğer biyopsisi sonrasında kliniğimizde
takip edilerek en az bir yıl süre ile entakavir veya tenofovir tedavisi almış 54 naif kronik hepatit B hastası dahil edildi. Hastaların
antiviral tedavi öncesi karaciğer biyopsilerindeki HAİ ve fibrozis skorlarına ve biyopsi öncesindeki laboratuar verileri (AST,
trombosit, HBV DNA ve HBeAg) ile bir yıllık tedavi sonrasındaki laboratuar verilerine retrospektif olarak ulaşıldı. Hastaların
tedavi öncesi ve sonrası APRI skorları hesaplandı. Çalışmaya 19’u entekavir, 36’sı tenofovir tedavisi almakta olan toplam
54 hasta dahil edildi. Cinsiyet dağılımının benzer olduğu entekavir ve tenofovir tedavi gruplarında yaş ortalaması sırasıyla
47,8±10,5 ve 44,2±15,7 idi (p=0,014). Tenofovir grubunda tedavi öncesi histolojik aktivite indeksi, fibrozis skoru, APRI skoru
ve HBV DNA düzeyleri entekavire göre daha yüksekti. (sırasıyla p=0.053, p=0.25, p=0.048 ve p=0.028). Tedavi gruplarının her
ikisinde de tedavi ile AST değerlerinde ve APRI skorlarında anlamlı düşüş görüldü (p<0.01). Ancak, iki grup arasında HBV DNA
klirensi, HBeAgserokonversiyonu, serum AST normalizasyonu ve APRI skorunu iyileştirmede anlamlı bir fark görülmedi. Her iki
grupta da tedavi ile platalet sayılarında anlamlı artış gözlenirken, bu artış tenofovir grubunda anlamlı oranda daha yüksek
bulundu (p=0.012). Tenofovir ve entekavir APRI skorunu iyileştirmede benzer etkinlikte bulunmuştur. Her ikisi de trombosit
sayısında anlamlı artış sağlamakla birlikte, tenofovirtrombosit sayısını arttırmada entekavire göre daha üstün görünmektedir.
-101-
PS-05 28
Kliniğimizde HBsAg Pozitifliği İle İzlenen Hastalarda anti-HBsSerokonversiyon Oranları: 15 Yıllık Deneyim
Türkoğlu Emine, Şarlak Konya Petek, Demirtürk Neşe
Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Afyonkarahisar
Amaç: HBV infeksiyonu erişkin yaşta,semptomatik olarak geçirildiğinde %90 spontan anti-HBsserokonversiyonugelişir.İnaktifHBsAg
taşıyıcılığı olan hastalarda bu oran her yıl için %1 iken tedavi alan kronik hepatit B(KHB)’li hastalarda %1-7 arasındadır. KHB
tedavisinde esas amaç anti-HBsserokonversiyonunusağlamaktır.Çalışmada kliniğimizde HBsAg pozitifliği nedeniyle takip edilen
hastalarda anti-HBsserokonversiyon oranlarının saptanması amaçlanmıştır.
Yöntem: Ocak 2001-0cak 2016 tarihleri arasında HBsAg pozitifliği nedeniyle polikliniğimizde takibe alınan ve 2015 yılına kadar
yılda enazbirkez kontrole gelerek HBsAg,anti-HBs,HBV-DNA bakılmış hastalar çalışmaya dahil edildi.Çalışmaretroospektif olarak
planlandı.Hastalarinaktif taşıyıcı ve KHB olmak üzere iki gruba ayrılarak her grupta anti-HBsserokonversiyon oranları hesaplandı.
Sonuç: Çalışmaya 430 hasta dahil edildi.Hastaların 229’u(%53.3) erkek,201’i(%46.7) kadındı.Erkeklerin yaş ortalaması 47(16-87
yaş) iken;kadınların 39(17-77 yaş) idi.Hastaların 159’u(%37) KHB,271’i(%63) inaktifHBsAg taşıyıcısı idi.İnaktif taşıyıcı hastaların
16’sında(%5.9),KHB’li hastaların ise 9’unda(%5.6),anti-HBsserokonversiyonugelişmişti.KHB grubundaki 159 hastanın 148’i tedavi
almaktaydı.Onbir hastaya daha önce tedavi verilmiş olup 3 hastada gebelik,8 hastada ise kalıcı virolojik yanıt geliştiğinden
tedavileri kesilmişti.Tedavi alan 148 hastanın 86’sı(%58.1) tenofovir,42’si(%28.3) entekavir,11’i(%7.4) lamivudin,7’si(%4.7)
telbivudin,2’si(%1.3) ise tenofovir ve entakavirkullanmaktaydı.KHB ile izlenen ve anti-HBsserokonversiyonu gelişen 9 hastanın
4’ünde pegile interferon tedavisiyle kalıcı virolojik yanıt geliştiğinden;ikisinde ise gebelik nedeniyle tedavi kesilmişti(biri
1yıl lamivudintedavisi;diğeri ise 4yıl adefovir takiben 5yıl tenofovir tedavisi almıştı).Üçünde ise tedavi altında iken antiHBsserokonversiyonu gelişmişti(1hasta tenofovir, 1hasta telbivudin, 1hasta lamivudin tedavisi).
Tartışma: HBV ile infekte olan hastalarda, olası en iyi sonuç anti-HBs antikorlarının gelişmesidir.HBV ile karşılaştıktan sonra HBsAg
taşıyıcılığı kalan kişilerde bu sonuca ulaşma oranları oldukça düşüktür.KHB gelişip tedavi alan hastalarda da,istenilen yüksek
serokonversiyon oranlarına ulaşılamamaktadır.Çalışmamızda tedavi alan KHB hastalarında anti-HBsserokonversiyon oranı %5.7
olarak bulunmuş sonuç literatürle benzerdir.Serokonversiyon gelişen hastaların aldıkları tedaviler değerlendirildiğinde,9 hastanın
dördünün interferon aldığı görülmektedir.Bu nedenle KHB tedavisinde son hedefe ulaşmakta immunomudulasyonunantiviral
tedaviden daha önemli olduğunu düşünülebilir.Gelecekte,ülkemizde farklı merkezlerden tedavi altındaki hastaların retrospektif
olarak değerlendirileceği çok merkezli çalışmalar planlanarak kendi verilerimizin oluşturulmasının,doğru tedavi yaklaşımlarının
belirlenmesi açısından yararlı olacağı düşüncesindeyiz.
-102-
PS-05 29
Kronik Hepatit B Hastalarında Karaciğer Fibrozisini Değerlendirmek İçin Globulin/Platelet Modelinin Anlamı
Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Haç Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1
1
AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu
2
İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu
3
AİBÜ Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu
Karaciğer biyopsisi karaciğer fibrozisini değerlendirmek için en iyi metoddur. Bununla birlikte yan etkilerinden dolayı invaziv
olmayan başka metodların geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada karaciğer biyopsisi yapılan hastalarda globülin/trombosit
(G/T) modelinin fibrozisi belirlemedeki etkinliği araştırılmıştır. Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu olduğu bilinen ve karaciğer
biyopsisi yapılan 145 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar fibrozis skorlarına göre 0-2 (hafif veya yok)
ve 3-6 (orta veya şiddetli) olmasına göre 2 gruba ayrılmıştır. Grupların G/T modeli; globülin (mg/dl)x100/trombosit (x109/L)
formülü ile hesaplanmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasında trombosit ortanca değerleri arasında anlamlı
bir fark saptanmamakla birlikte (p: 0.11), ileri fibrozisli gruptaki globülin değerleri anlamlı olarak yüksekti (p: 0.035). G/T
modelimizin ileri fibrozisli grupta daha yüksek olduğunu tespit etmekle birlikte gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı
(p: 0.20) (Tablo.1). Korelasyon analizinde ise fibrozis skorları ile globülin değerleri arasında doğrusal (r: 0.31, p:0.003), fibrozis
ile trombosit ve G/T modeli değerleri arasında ters ilişki saptandı (sırasıyla; r:-0.32, p: 0.001; r: -0.32, p: 0.003). Fibrozis
skorları yükselmesi ile globülin değerlerinin yükseldiği, trombosit ve G/T modeli değerlerinin düştüğü gösterilmekle birlikte
gruplar arasında anlamlı fark olmaması G/T modeli ile ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir.
Gruplar arasında Çalışılan Parametrelerin Farkı
Grup-1
Grup-2
p
225.500
210.000
0.11
(139.000-378.000
(22.100-397.000
Globülin
3.14+0.50
3.38+0.54
0.035
G/T modeli
1.44
1.50
0.20
(0.45-2.18)
(0.81-13.12)
Trombosit
p<0.05 için anlamlık düzeyi
-103-
PS-05 30
On Haftalık Pegileinterferon Tedavisi ile Gelişen HBsAg Serokonversiyonu
Yardımcı Ahmet Cem, Karaağaç Leman
Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobyoloji Kliniği, Şanlıurfa
Kronik Hepatit B (KHB) infeksiyonun tedavisinde temel amaç viral yükün baskılanması, cccDNAnın eliminasyonu ve
HBsAgserokonversiyonun sağlanmasıdır. Günümüzde tedavi seçenekleri arasında nükleoz(t)id analogları ve pegileinterferonlar
(Peg-İFN) kullanılan ajanlardır. Seçilmiş hasta gruplarında uygun süre ve dozda verilen Peg-İFN ile HBsAgserkonversiyonu
oluşabilmektedir. Bu bildiride on haftalık Peg-İFN tedavisi sonrasında HBsAgserokonversiyonu gelişen olgu sunulmuştur.
Olgu: Yirmi dokuz yaşında erkek HbsAg pozitif, HBeAg negatif hastanın rutin izleminde ALT:138 U/L, AST:64 U/L ve HBV DNA
düzeyinin 9.311.841 kopya/ml olması üzerine yapılan karaciğer biyopsisi modifiye ISHAK skoruna göre evre 2 fibrozis ve histolojik
aktivie indeksi 6 ile uyumlu olarak sonuçlandı. Hastaya Peg-IFN alfa-2a başlandı ve hasta birinci aydaki kontrollerinden sonra
rutin kontrollerine başvurmadı. Üçüncü ay halsizlik ve yorgunluk yakınması nedeniyle iki haftadan beri Peg-İFN tedavisini
yapmadığını belirterek başvuran hasta, tedaviye devam edemeyeceğini belirtti. Yapılan tetkiklerinde HBV DNA <34 kopya/ml
ve karaciğer fonksiyon testleri normal olarak saptandı. Hemogram değerlerinde ve tiroidfonskiyon testlerinde patolojik bulgu
yoktu. Tedavisi kesilen hastanın üç ay sonraki kontrollerinde HBV DNA <34 kopya/ml devam ederken HBsAg negatifleşmesi
gerçekleşti. Takibinin birinci yılında da HbsAbtitresi pozitif sonuçlanan hastanın daha sonraki üçüncü ayında da HbsAbtitresi
artarak devam etmektedir.
Tartışma ve Sonuç: İnterferonlar Hepatit B virüsüne karşı antiviral etkinliği olan immunmodülatör ajanlardır. Kadın cinsiyet,
düşük viral yük ve ALT yüksekliği tedavi yanıtını olumlu belirleyen faktörlerdir. Bununla birlikte HBV genotiplerinin de bağımsız
etkileyen bir faktör olduğu belirlenmiştir. Sunulan bu olguda tedavi öncesi viral yükün yüksek olmasına karşın kısa süreli tedavi
alarak HBsAgserkonversiyonun gelişmiş olması belki de interferon tedavisi planlanan hastaların tedavisinde HBV genotipinin de
bakılması gerekebileceğini düşündürmüştür.
-104-
PS-05 31
İlaç Uyumu: Kronik Viral Hepatit B Olgu Sunumu
Bozkurt Fatma, Çelen M.kemal, Mete Hüseyin, Aslan Emel
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır
39 yaşında bayan yaklaşık 9 yıldır kronik hepatit B nedeniyle takipte olan ve 22.05. 2012 tarihinde HBsAg (+), HBeAg (+), Anti
HCV (-), Anti Delta (-), ALT: 40 U/L, HBV DNA 34500000 IU/mL ve KC biyopsisi HAİ 6/18 ve Fibroz evre 3/6 gelen hastaya Entekavir
0.5 mg/gün başlandı. Yapılan takiplerinde HBV DNA’ sı kademeli olarak azalarak altıncı ayın sonunda 447 IU/mL ve birinci yılın
sonunda negatifleşerek Anti HBe (+) olarak saptandı. 16.01. 2014 tarihinde HBV DNA 48000 IU/mL, HBeAg (+) ve ALT: 67 U/L
olunca ilaç uyumu açısından hasta sorgulandığında hergün sabah saat 8.00’de ilacını aldığı söylendi. Her kontrolünde beraber
gelen oğlu sorgulandığında annesinin ilaçları düzenli aldığını ve her 3 ayda bir ilacının bittiğini açıklaması üzerine antiviral
direnç düşünülerek Tenofovir tedavisine geçildi. 6 ay sonra HBV DNA negatif, Anti HBe (+) ve ALT: 47 U/L iken 3 ay sonra HBV
DNA 64400 IU/mL, HBsAg (+), Anti HBe (+), Anti Delta (-), Anti HCV (-), ALT: 122 U/L ve AST: 70 U/L olarak saptandı. Hasta ilaç
uyumsuzluğu açısından tekrar sorgulandığında ilacı düzenli aldığını söylemesi üzerine haftalık ilaç kutusu ile beraber kontrole
çağrıldı. Sayılan ilaç adetinin fazla olduğu görülünce hastaya yapılan tetkiklerde ilacı düzenli almadığı sonucu çıktığı söylenilip
sorgulama derinleştirildiğinde bitkisel ilaç kullanmak amacıyla bir önceki ay ilacını hiç almadığını ve tedavi başlangıcından
bu yana ara ara ilaç almayı unuttuğunu itiraf etti. Hastaya gelişebilecek komplikasyonları açısından tekrar açıklamalarda
bulunularak ve hergün akşam oğlunun tedaviyi kendi elleriyle vermesi sağlanarak Tenofovir tedavisine devam edildi. 3 ay
sonra tekrar HBV DNA’sı negatifleşerek karaciğer enzimleri normale geldi. Güçlü genetik bariyerli antivirallerin kullanımında
direnç oranının çok çok düşük olması nedeniyle HBV DNA’ sıpozitifleşen hastaların dirençten ziyade uyumsuzluk açısından iyice
sorgulanırken yakın takip ile düzenli kullanımlarının teyit edilmesi gerekmektedir.
-105-
PS-05 32
Kronik Viral Hepatit B+C Olgu Sunumları
Bozkurt Fatma, Dayan Saim, Aslan Emel, Deveci Özcan
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır
Kırk üç yaşında uzman doktor yaklaşık 11yıldır takibimizde olan ve anamnezinde 2000 yılında kendisi ve eşinin akut hepatit
B+C koenfeksiyon nedeniyle 1 yıl boyunca klasik interferon ve ribavirin tedavisi aldıkları ve sonrasında bakılan serolojik
parametrelerde eşinin kronik hepatit B+C olarak kaldığı kendisinin ise HBsAg kaybı ancak hepatit C açısından kronikleştiği
öğrenildi. 2005 yılında yaklaşık 10 gündür halsizlik, yorgunluk şikayetleri olması ve hepatit açısından rutin tetkiklerini yaptırmak
amacıyla kontrole gelen hastanın yapılan tetkiklerinde HBsAg (-), Anti HBs 1000 IU/L, Anti HAV Ig G (+), Anti HCV (+), HCV RNA
608.781 IU/mL, ALT: 54 IU/L, AST:34 IU/L olup hastaya biyopsi yapıldı. HAİ 6/18 ve fibroz evre 2/6 idi. Hastaya pegasys 180
mcg haftada bir ve ribavirin 1000 mg/gün tedavisi başlandı. Yapılan takiplerinde ilaç yan etkisi görülmedi ve 12. haftada HCV
RNA negatifleşti ve ALT’ si normale indi. Hastanın eşine ise 2007 yılında yine halsizlik ve çabuk yorulma şikayetlerinin olması
ve hepatit takibi açısından yapılan tetkiklerinde HBsAg (+), HBeAg (+), Anti HAV Ig G (+), Anti HCV (+), HBV DNA 56000 IU/mL,
ALT: 123 IU/L, AST: 54 IU/L olup hastaya biyopsi yapıldı. HAİ 6/18 ve fibroz evre 2/6 idi. Hastaya pegasys 180 mcg haftada bir
tedavisi başlandı. 12. haftada HBV DNA negatifleşip ALT ve AST’ si normale indi ve 24. haftada Anti HBepozitifleşti. Hastaların
3-6 ay aralıklarla yapılan takiplerinde şimdiye kadar HCC ve siroz açısından herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Akut Hepatit
B ve C koenfeksiyonun çok nadir görülmesi ve Hepatit C’nin horizontalbulaşının minimal de olsa görülebileceği, Hepatit C
dominantlığının HBsAg kaybı yapacağı ve uzun dönem takiplerinde hepatoselüler kanser ve siroz gelişme olasılığının yüksek
olmasına karşın yakın takip ve erken tedavi başlanmasıyla komplikasyon gelişmemiş olabileceği düşünülerek vakaların sunulması
amaçlandı.
-106-
PS-05 33
Akut Viral Hepatit A + B Koenfekte Olgu Sunumu
Bozkurt Fatma, Deveci Özcan, Aslan Emel, Çelen Mustafa Kemal, Dayan Saim
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır
Kırk yedi yaşında erkek hasta yaklaşık 6 gündür devam eden karın ağrısı, bulantı, miyalji, baş ağrısı, titreme, ateş, halsizlik,
yorgunluk, iştahsızlık, sigara kokusuna tahammülsüzlük şikayetleri ile polikliniğe başvurdu. Anemnezinde 3 gün önce özel bir
hastaneye başvurduğu ve yapılan muayene sonucu soğuk algınlığı denilerek destek tedavisiyle eve gönderildiği ayrıca bir yıl
önce görevi nedeniyle Aydın ilinden Diyarbakır’a geldiği öğrenildi. Hastanın yapılan fizik muayenesinde hafif sağ üst kadran
hassasiyeti dışında patoloji tespit edilmedi. Laboratuar bulgularında ALT: 1501 U/L, AST: 1105 U/L, LDH: 319 U/L, GGT: 119
U/L, ALP: 159 U/L, TB: 15.43 mg/dl, DB: 13,51 mg/dl, İB: 1.92 mg/dl, HBsAg (+),anti HAV IgM (+), anti HBcIgM (+), anti HCV
(-) ve anti Delta Total (-) idi. 8 ay önce yapılan rutin tetkiklerinde karaciğer enzimleri normal, HBsAg ve Anti HCV (-) olması
üzerine hasta B + A koenfekte akut hepatit olarak kabul edildi. Dış merkezde anti HEV Ig M çalışıldı. Takiplerinde hastanın
karaciğer enzimlerinde düşme (ALT: 650 U/L, AST: 367 U/L ), anti HEV Ig M (-) gelmesi, kliniğinde düzelme olması ve hastanın
taburcu olmak istemesi üzerine poliklinik kontrollerine devam etmesi gerektiği anlatılarak taburcu edildi. Haftalık poliklinik
takiplerinde yapılan tetkiklerinde ortalama 3 ay sonra ALT: 31 U/L, AST: 22 U/L, LDH: 43 U/L, GGT: 48 U/L, ALP: 39 U/L, TB:
1.62 mg/dl, DB: 1,15 mg/dl, İB: 0.47 mg/dl, HBsAg (-), anti HBs 39 IU/mL, anti HAV IgM (-), anti HAV IgG (+), anti HBcIgM (-),
anti HBcIgG (+), anti HCV (-) idi. Hepatit açısından endemik olan yerlerde 3 aydan fazla kalınması durumunda hepatit A ve B
serolojisi bakılıp seronegatif olanların, akut hepatit ve koenfeksiyon durumunda gelişebilecek fulminan karaciğer yetmezliğinin
önüne geçilmesi açısından aşılanmaları hayati önem taşımaktadır
-107-
PS-05 34
Nötrofil/Lenfosit ve Trombosit/Lenfosit Oranları Kronik Hepatit B’de İnvaziv Olmayan Bir Fibroz Testi Olarak
Kullanılabilir mi?
Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Yüce Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1
1
AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu
2
AİBÜ, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu
3
İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu
Karaciğer biyopsisi karaciğer fibrozisini değerlendirmek için iyi bir metod olmakla birlikte yan etkilerinden dolayı invaziv
olmayan başka metodların geliştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmada karaciğer biyopsisi yapılan kronik hepatit
B hastalarında Nötrofil/Lenfosit (N/L) ve Trombosit/Lenfosit (T/L) oranlarının fibrozisi belirlemedeki rolü değerlendirilmiştir.
Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu nedeniyle karaciğer biyopsisi yapılan 145 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Hastalar fibrozis skorlarının 0-2 (hafif veya yok) ve 3-6 (orta veya şiddetli) olmasına göre 2 gruba ayrılmıştır. Grupların N/L ve
T/L oranları karşılaştırılmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasında nötrofil, lenfosit ve trombosit ortanca
değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı (sırasıyla; p: 0.28, 0,99, 0,11). N/L ve T/L değerleri grup-1’de sırasıyla 1.67
(0.64-4.06) ve 109.17 (61.75-253.30) iken grup-2’de sırasıyla 1.60 (0.69-24.24) ve 95.84 (6.86-876.47) idi (sırasıyla; p: 0.35
ve 0.084). Korelasyon analizinde; fibroz skorları ile T/L (r: -0.28, p: 0.003) ve trombosit sayısı (r: -0.32, p: 0.001) arasında
ters ilişki saptandı. Bununla birlikte; fibroz skorları ile N/L, nötrofil ve lenfosit değerleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit
edilmedi. N/L ve T/L oranlarının karaciğer fibrozisini belirlemede etkin bir yöntem olarak kullanılabileceğini düşünmüyoruz.
-108-
PS-05 35
Trombosit İndekslerinin Kronik Hepatit B Hastalarındaki Karaciğer Enflamasyonunda Önemi
Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Yüce Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1
1
AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu
2
İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu
3
AİBÜ Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu
Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu (HBV) nedeniyle karaciğer biyopsisi yapılan hastaların trombosit ilişkili parametrelerinin
incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada 145 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalara kronik HBV öntanısıyla
karaciğer biyopsisi yapılmıştır. Biyopsi materyalleri histopatolojik olarak değerlendirilmiş ve histolojik aktivite indeksleri (HAİ)
kayıt altına alınmıştır (Ishakskorlaması). Hastalar HAİ skorlarına göre; 0-5 (grup-1) ve 6-18 (grup-2) olarak 2 gruba ayrılmıştır.
Hastaların tedavi başlanmadan önce biyopsi yapıldığı dönemdeki trombosit sayıları, ortalama trombosit hacimleri (OTH) ve
trombosit dağılım aralıkları (TDA)kayıt altına alınmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasındaki trombosit
parametrelerinin farklılığı Tablo.1’de sunulmuştur. Nekroenflamasyon yüksek olan grupta trombosit sayılarının anlamlı olarak
düşük olduğu görülmektedir (p: 0.002). Aynı zamanda; korelasyon analizinde HAİ’nin yükselmesi ile trombosit sayılarının düşüşü
arasında da anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r: -0.232, p: 0.02). Bu ilişki enflamasyon skorları ile OTH ve TDA arasında görülmemiştir.
(sırasıyla; r: 0.130, p: 0.19 ve r: 0.101 ve p: 0.323). Yapılan ROC analizinde ise; trombosit sayısının 221.000’in altında olması
durumunda karaciğer enflamasyonunun>6 olması ile ilgili; sensitivite %56.1, spesifite %58.3, pozitif prediktif değer %66, negatif
prediktif değer %47.9, AUC 0.646 (0.536-0.756) olarak bulunmuştur. Çalışılan parametrelerden sadece trombosit sayısı karaciğer
enflamasyonunu göstermesi açısından anlamlıdır.
-109-
Trombosit sayısı İçin ROC analizi
Nekroenflamasyon Grupları arasında Trombosit Parametreleri Farkı
Trombosit sayısı
OTH
TDA
Grup-1
246.180±70.827
8.90
(6.60-12.80)
Grup-2
206.748±59.405
8.90
(6.48-12.00)
p
0.002*
0.91
15.6
(11.7-21.7)
16.5
(12.2-23.0)
0.28
*p<0.05 anlamlık düzeyi OTH: Ortalama Trombosit Hacmi TDA: Trombosit Dağılım Aralığı
-110-
Kronik hepatit C
-111-
PS-06 01
Pegile Interferon Alfa 2b ve Ribavirin Tedavisi Alan Kronik Hepatit C Genotip 1b Hastalarının Haftalara Göre
Yan Etki ve Tedavi Yanıt Oranları
Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3
1
Özel SANKO Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep, Türkiye
2
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye
3
25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey.
Bu çalışmada sunulan vakalar Özel SANKO Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji polikliniğine başvuran ve
Pegileinterferon alfa 2b ve ribavirin tedavisi verilen toplam 40 Genotip 1b hastasından oluşmaktadır. Pegileinterferon alfa 2b
ve ribavirin dozları kiloya göre ayarlanmıştır. Hastaların tümünde HCV RNA ve diğer tüm labaratuvar verileri aynı yöntemle
çalışılmıştır. Tedavisi tamamlanan hastalar toplam 96 hafta boyunca takip edilmiştir.
Bulgular: Kronık Hepatit C nedeni ile tedavi başlanan 40 hastanın yaş ortalaması 52’ dir. Tüm hastaların 14’ü erkek, 27’ si
kadın hastadır. Tedavi esnasında ilk 4 haftada hastaların 3’ü ateş, halsizlık ve yaygın kas eklem ağrıları nedeni ile tedaviyi
kendileri sonlandırmıştır. İlk 12 haftada benzer nedenlerle 5 hasta daha tedavisini kendi isteği ile sonlandırmıştır. Bunun yanı
sıra 2 hastada da majör depresyon nedenleri ile tedaviler kesilmek zorunda kalmıştır. Dört hastada da tam yanıtsızlık nedeni ile
tedavi kesilmiştir.24. haftada tedavisi devam eden 27 hasta olup bunların 23’ ün de yavaş virolojik yanıt alınmıştır. Bu dönemde
4 hastanın tedavisi yanıtsızlık nedeni ile sonlandırılmıştır. 48. haftanın sonunda 23 hastada tedavi sonu yanıt alınmış olup, kalıcı
virolojik yanıt 15 hastada sağlanmıştır.Tüm tedavi süresince toplam 7 hastada anemi gelişmiş ribavirin dozu ayarlanarak tedaviye
devam edilmiştir. Hiçbir hastada eritrosit transfüzyonu ya da eritropoetin kullanılmamıştır. Hastalarda tedaviyi sonlandıracak
derecede trombositopeni ve lökopeni ise gözlenmemiştir. Dermatolojik yan etkilerin hiçbiri tedaviyi etkilememiştir.
Tartişma: Bu çalışmada pegileinterferon ve ribavirin tedavisi alan 40 hastada kalıcı virolojik yanıt sayısı 15 (%37.5) olarak tespit
edilmiştir. Hastaların %15’ i yan etkiler nedeni ile tedaviyi kendileri sonlandırırken, %7.5’ in de hekim tarafından kesilmiştir.
Ülkemizde rehberlerde hala pegileinterferon ve ribavirin tedavisi KHC’de birinci seçenek olarak gösterilirken kullanım zorluğu,
yan etkiler ve kalıcı virolojik oranlarındaki değerler yeni antivirallerin başarısı yanında başarısızlık olarak değerlendirilmelidir.
Kullanım kolaylıkları ve başarı oranlarının %100’ e yakın olması yeni oral antivirallerin naif hastalarda da birinci seçenek ilaçlar
olarak kullanılmasını gerektirmektedir.
-112-
PS-06 02
Gaziantep Bölgesi Kronik Hepatit C Hastalarının Genotip Dağılımı
Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, Işıksal Fatih Yüksel4
1
Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey
2
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye.
3
25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey.
4
Özel Antalya Yaşam Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Antalya
Giriş: Hepatit C virüsü(HCV), karaciğer parankim hasarına yol açan temel sebeplerden biri olup bugün dünyada ikiyüz milyon
insanın (Dünya nüfusunun 3’ü) bu virüsle enfektedir. Ülkemizde sıklığı %0.5-1 arasında değişmekle birlikte özellikle Güneydoğu
Anadolu bölgelerimizde bu oran %1.9’ a ulaşmaktadır. Hepatit C virüsü RNA virüsü olup günde yaklaşık 10 üzeri 12 kere çoğalır.
Bu çoğalma sırasında kodlama hataları oluştuğu için 6 genotipi ve seksenden fazla subtipleri mevcuttur. Ülkemizde enfazla
Genotip 1 gözlenmektedir.Subtip dağılımında Tip 1a sıklıkla Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da saptanırken, Tip 1b Japonya,
Güney ve Doğu Avrupa’daki en yaygın genotiptir. Ülkemizde ki HCV’li olgularda en sık saptanan genotip, genotip 1b’dir (%6894). Kayseri’de 57 olgunun %96.5’inin genotip 1b, %3.5’inin ise genotip 1a, Şanlıurfa’da da hastaların genotip dağılımlarının
%82.3’ü genotip 1 ve %17.7’si genotip 2 olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde halen tedavide birinci seçenek olan pegileinterferon
ve ribavirin tedavileri ile Genotip 1 hastalarında ki tedavi başarısı %30-40 civarında kalmaktadır. Bu oranlar Genotip 2ve 3’te
ise %80’nin üzerindedir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 5 yıl süresince Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji polikliniğine
başvuran KHC hastaları alınmıştır.
Bulgular: Çalişmaya toplam 160 hasta dahil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 56’dır. 18-50 yaş grubun da hastaların %25’i,
50 yaş üstünde ise % 75’i bulunmaktadır. Hastaların %65’i kadın hastadır. Hastaların hepsi Gaziantep bölgesinde doğmuş ve
yaşamakta olan hastalardır. Tüm hastaların genotip dağılımı aynı yöntemle belirlenmiştir. Sadece bir hastada genotip 2 ve iki
hastada da genotip 3 tespit edilmiş olup kalan 158 hasta (% 98) genotip 1b olarak saptanmıştır.
Tartışma: Tüm bu veriler ile de Gaziantep bölgesinde ki genotip dağılımının büyük çoğunluğunun Genotip 1b olduğunu
söyleyebiliriz. Bu grupta ki tedavi başarı oranlarının Pegileinterferon ve ribavirin tedavileri ile başarının %30-40 civarında olduğu
düşünüldüğünde yeni tedavi seçeneklerinin başarısı yanında başarısızlık olarak değerlendirilmesi gerektiği de söylenebilir. Yine
aynı nedenlerle yeni tedavi seçeneklerinin ülkemizde öncelikli tedavilerde yer alması gerekliliğini düşünmekteyiz.
-113-
PS-06 03
Yan Etki Nedeni ile Telaprevir Tedavisi Kesilen Kronik Hepatit C Tanılı Hastanın Boceprevir ile Başarılı Tedavisi
Harman Rezan1, Horasan Elif Şahin2, Yıldırım Elif Fatma3, Günal Özgür4, Daldal Abdulkadir5
1
Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
2
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Mersin
3
Özel Sanko Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Gaziantep
4
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye
5
25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep
Giriş: Kronik Hepatit C’nin (KHC) 6 genotip olup ülkemizde hakim olan genotip 1’dir. Genotip 1 tüm dünyadaki enfeksiyonun
%69’undan sorumludur.
Olgu: 30 yaşında ek hastalığı olmayan Hepatit C genotip 1b ile enfekte olan hasta 2009 yılında PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta
ve ribavirin 1000 mg/gün 48 hafta tedavi aldıktan sonra takiplerde tekrar nüxse gelişmesi üzerine 2. kez aynı doz ve sürede
tedavi aldı. Hastanın tedavi süresince anemi, halsizlık, kilo kaybı (6kg) dışında yan etki görülmedi. Tedavi bitiminden 6 ay sonra
tekrar nüks gelişen hastaya endikasyon dışı ilaç onayı alınarak PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta, Ribavirin 1000 mg/gün ve
Telaprevir 3x 750 mg/gün tedavisi başlandı. Tedavinin 1. gününde başlayan papulomaküler döküntüleri olan hasta dermatoloji
doktoru tarafından değerlendirildi. Dermatoloji dokturunun önerisi ile prednizolon tedavisi 40 mg/gün başlandı. Ancak 3.
günde döküntüleri giderek artan hastanın PEG-İFN/Ribavirin/ Telaprevir tedavisi kesildi. Prednizolon tedavisi azaltılarak bir
hafta verildi. Tekrar değerlendirilen hastaya 7 ay sonra Boceprevir ile yeniden tedavi için endikasyon dışı ilaç onayı alınarak
PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta, Ribavirin 1000 mg/gün ve Boceprevir 3x800 mg/gün başlandı. Öncü tedavi uygulanarak 5.
haftada Boceprevir eklendi. 32 haftalık Boceprevir tedavisi boyunca cilt reaksiyonu gelişmeyen hastanın tedavisi tamamlandı.
Tartışma : PEG-IFN ve ribavirin tedavisi esnasında birçok yan etki izlenmektedir. Cilt bulguları bu yan etkiler içinde daha az
görülmektedir. Cilt bulgularının çoğunluğunu lokal enjeksiyon yerinde oluşan eritem oluşturmaktadır. Lokal eritem hastaların
%25-50’sinde görülmektedir. Telaprevir ve Boceprevir PEG-FN/Ribavirin kombinasyonu ile kullanıldığında kalıcı viral yanıtı
önemli ölçüde arttırmaktadır. Boceprevir/ Telaprevir tedavileri ile PEG-IFN, Ribavirin tedavilerinde yan etkilerde artmaktadır.
Telaprevire bağlı önemli yan etkilerden biride döküntüdür. Bunlar primer eksantem şeklinde olabilir ve tedavinin kesilmesini
gerektirebilir. Döküntüler genellikle tedavinin ilk 4. haftasında ortaya çıkar. Gerektiğinde hastalara topikal steroid ve
antihistaminik verilebilir. Sistemik etkili kortikosteroid vermekten kaçınmak ve mutlaka dermatoglardan profesyonel yardım
almak gereklidir.
-114-
PS-06 04
Kronik HCV Enfeksiyonunda Güncel Tedavileri Beklerken
Şahin Meyha, Altuntaş Aydın Özlem, Kumbasar Karaosmanoğlu Hayat, Zerdali Esra, Demirok Berna
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul
Giriş: Uzun dönemde karaciğerde hepatoselüler karsinomun (HCC) eşlik ettiği yaygın fibroza, siroza neden olabilen kronik
hepatit C virus (HCV) enfeksiyonu, güncel ilaç seçenekleri ile artık tedavi edilebilir hale gelmiştir.
Gereç-Yöntem: Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği’nde 2010-2014 yılları arasında takip
edilen Kronik HCV enfekte hastaların klinik-laboratuvar bulguları ve HCV enfeksiyonu tedavisine yanıtları retrospektif olarak
araştırılmıştır. Bu hastalardan güncel kronik HCV enfeksiyonu tedavisine ihtiyacı olanların klinik ve laboratuvar özellikleri
değerlendirilmiştir.
Bulgular: Polikliniğimize başvuran 90 kronik HCV enfekte olgunun 45’i kadın, yaş ortalaması 45 (18-67) ve 10’u yabancı
uyrukludur. Hastaların 15’inde damar içi ilaç kullanımı, 6’sında kan transfüzyonu HCV’nin bulaş yolu olarak düşünülmüştür.
Olguların 70’inde HCV’nin genotipi 1, 15’inde 3, ikisinde 4, ikisinde 1+4, birinde 2 olarak tespit edilmiştir. Karaciğer biyopsisi
yapılan 43 hastanın 17’sinin fibrozu 1, 7’sinin 0, 7’sinin 2, altısının 3, dördünün 4, ikisinin 6 olarak değerlendirilmiştir. Dört
olguda psikiyatrik hastalık nedeniyle interferon içeren tedavi başlanamamıştır. Hayatı tehdit edici düzeyde yan etki gelişen
iki olguda da interferon içeren tedavi sonlandırılmak zorunda kalınmıştır. Pegile interferon ve ribavirin tedavisi kullanan 77
hastanın 58’inde (%75) kalıcı viral yanıt (KVY) elde edilmiş, 11’i (%14,5) yanıtsız, 8’i (%10,5) nüks olarak değerlendirilmiştir.
Pegile interferon, ribavirin ve proteaz inhibitörü (telaprevir/boseprevir) içeren tedaviyi kullanan 7 hastanın 6’sında KVY elde
edilmiş, biri yanıtsız olarak kabul edilmiştir. Nüks ve yanıtsız olarak değerlendirilen hastaların %66’sının karaciğer fibrozu 2 ve
üzerindedir. Nüks olan olgulardan birinde HCC tespit edilmiş ve hasta opere olmuştur.
Sonuç: Pegile interferon ve ribavirin içeren rejimle öngörülen başarı oranlarının oldukça üzerinde yanıt almış olmamıza rağmen
halen hastalarımızın %25’inde KVY sağlanamamıştır. Psikiyatrik hastalığı bulunan olgularımızda interferon kontrendike olduğu
için kullanılamamış, ayrıca interferon içeren rejime başlanan bazı olgularda da yaşamı tehdit edici yan etkiler ortaya çıkmıştır.
İnterferon içermeyen, kür şansı %95 ve üzerinde olan güncel tedavi seçenekleri HCC riskinin de yüksek olduğu bu olgularda
hayati önem taşımaktadır.
-115-
PS-06 05
Kronik hepatit C Enfeksiyonlu Damar İçi İlaç Kullanıcılarında Hepatit C Virus Genotiplerinin Dağılımı
Kandemir Özlem, Gültekin Onur
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Amaç: Kronik hepatit C enfeksiyonu olan damar içi ilaç kullanıcılarında (DİİK) hepatit C virus (HCV) genotip-subtiplerinin
dağılımını saptamak
Gereç ve Yöntem: HCV RNA izolasyonundan (MagNA Pure LC Total Nucleic Acid Isolation Kit, Roche) sonra, viral yük tayini
COBAS TaqMan 48 (Roche Diagnostic, ABD) prosedürüne göre “real time” polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) tekniği ile
gerçekleştirildi. HCV genotiplerinin belirlenmesi “line prob assay, (LIPA)” olarak adlandırılan, AMPLIQUALITY HCV-TS (AB
Analitica) test kiti yöntemi ile gerçekleştirildi.
Bulgular: Toplam 238 kronik HCV enfeksiyonlu DİİK’nın 120’si (%50.4) genotip 1 ile enfekteydi. Bunların 112’si (%93.3) subtip
1a ve 8’i (%6.7) subtip 1b ile enfekteydi. Genotip 3 olguların 81’inde ( %34), genotip 2 olguların 22’sinde ( %9.3) ve genotip 4
ise 15’inde (%6.3) saptandı. Genotip 5 ve 6 çalışma popülasyonunda saptanmadı. Bu çalışmada HCV genotipleri ile hasta yaşı ve
HCV RNA düzeyleri arasında bir ilişki saptanmadı.
Tartışma: Hepatit C virüsü çeşitli yollarla bulaşabilmesine rağmen, gerek tüm dünyada gerekse belli bölgelerde HCV
enfeksiyonunun yayılmasında katkı sağlayan en önemli risk faktörü damar içi ilaç kullanıcılarıdır. Değişik çalışmalarda belli
gruplar ve HCV genotipleri arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Buna örnek olarak HCV genotip 3a ve 1b batı ülkelerinde
DİİK’larında yaygın genotipken, genotip 4 Polonya’nın kuzey doğusunda DİİK’larında kronik HCV’den en sık sorumlu genotiptir.
Ülkemizde HCV ile kronik olarak enfekte damar içi ilaç kullanıcılarında yapılmış çalışma sayısı oldukça kısıtlıdır.
Sonuç: Çalışmamızda DİİK’larında genotip 1a ve genotip 3’ün egemen genotip olduğu gösterilmiştir.
-116-
PS-06 06
Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesi’ne Başvuran Hepatit C Pozitif Hastalarda Genotip Dağılımının İrdelenmesi
Erdoğan Haluk, Arslan Hande
Başkent Üniversitesi Tıp fakültesi Enfekriyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Ankara
Giriş: HCV genotip tayini Kronik Hepatit C (HCV) enfeksiyonun tedavisinde yol göstericidir. Ülkelere ve bölgelere göre HCV
genotipi farklılıklar göstermektedir. Burada Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesine Başvuran HCV pozitif hastalarda çalışılan
Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) sonuçları irdelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesine 2001-2015 tarihleri arasında başvuran HCV pozitif
olup PCR çalışılan hastalar dahil edilmiştir. HCV PCR ve genotip tayini Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde çalışılmıştır.
Mikrobiyoloji ve Bilgisayar kayıtları retrospektif taranmış, HCV PCR çalışılan tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.
Bulgular: Çalışma süresince 115 hastada HCV PCR çalışmış ve 23 hastada Genotip bakılmıştır. Genotip tayini yapılan 23 hastanın
8’i Erkek olup yaş ortalaması 46 yıl (minumum:26 -maksimum:67) bulunmuştur. Hastaların yedisi yabancı uyrukludur. Oniki
hastada genotip 1b, altı hastada genotip 3a, üç hastada genotip 1a ve iki hastada genotip 4a saptanmıştır.
Sonuç: Çalışmamıza alınan hastaların yaklaşık yarısında genotip 1b dışındaki genotipler saptanmıştır. Alanya’dan gelen HCV
pozitif hastalar değerlendirilirken bu durum göz önünde bulundurulmalıdır.
-117-
PS-06 07
Ülkemizdeki Mevcut İlaç Seçenekleri İle Kronik HCV Enfeksiyonu Tedavisinde Görülen Yan Etkiler
Zerdali Esra1, Şahin Meyha1, Altuntaş Aydın Özlem2, Demirok Berna1, Kumbasar Karaosmanoğlu Hayat2
1
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul
2
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul
Giriş: Kronik hepatit C enfeksiyonunun ülkemizdeki mevcut tedavi seçenekleri interferon, ribavirin, telaprevir ve boseprevirdir.
Bu ajanların kombinasyonlari ile yapılan tedavilerle yaşamı tehdit eden yan etkiler de görülebilmektedir.
Gereç-Yöntem: Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği’nde 2010-2014 yılları arasında kronik HCV
enfeksiyonu tanısıyla tedavi verilen hastalarda görülen yan etkiler ve tedaviye yansıması retrospektif olarak araştırılmıştır.
Bulgular: Kronik HCV enfeksiyonu olan 86 olgunun 79’unda pegileinterferon ve ribavirin, 7’sinde pegile interferon, ribavirin ve
telaprevir/boseprevir içeren rejimler kullanılmıştır. Pegile interferon ve ribavirin alan hastaların 50’sinde (%63,3) tedaviye bağlı
yan etki izlenmiş olup, en sık (42 hastada) hematolojik yan etkiler gözlenmiştir. Hematolojik yan etkilerin ayrıntıları tablo 1’de
sunulmuştur. Bu olguların 4’ünde tiroidit, üçünde saç dökülmesi, ikisinde kaşıntı, birinde eritema nodosum ve birinde miyalji
eşlik etmiştir. Diğer 8 hastanın ikisinde tiroidit, birinde depresyon, birinde immun trombositopenik purpura+tiroidit+epilepsi,
birinde impotans+Raynoud fenomeni, birinde lupus benzeri sendrom, birinde oral aft ve birinde saç dökülmesi görülmüştür.
Lupus benzeri sendrom gelişen hastanın perikardit-kardiyak tamponat nedeniyle tedavisi 4. ayda kesilmiş, iki ay sonra da
kavernöz sinüs trombozu gelişmiştir. Pegile interferon, ribavirin ve telaprevir/boseprevir alan 7 hastanın ikisinde kaşıntı ve
ciltte kuruluk, ikisinde anemi+ lökopeni, birinde diyabet ve kaşıntı, birinde anemi görülmüştür..
Sonuç: Mevcut tedavilerin en sık yan etkileri hematolojik sistemde izlenmiş olup, ilaç dozları azaltılarak veya atlanılarak takip
edilmiştir. Otoimmunite ile ilgili yan etkilerin çoğu ek tedavilerle kontrol edilebilmiş, ancak lupus benzeri sendrom hayatı
tehdit edici tablolarla karşımıza çıkmıştır. Kronik HCV enfeksiyonunda güncel tedaviler, yüksek etkinliklerinin yanında yan
etkilerinin az olması nedeniyle, hastaların artık küre doğru giden süreci konforlu şekilde geçirmelerini sağlayacaklardır.
Hematolojik yan etkiler ve tedaviye etkisi
Yan etki
Görülen kişi sayısı
Ribavirin doz
değişikliği
Anemi
24
8
Lökopeni
2
Anemi+ lökopeni
7
3
Anemi+ trombositopeni
7
2
Lökopeni+ trombositopeni
1
Pansitopeni
1
Pegile interferon
doz değişikliği
Ribavirin+ pegile
interferon doz
değişikliği
Tedaviyi erken
sonlandırma
1
1
1
-118-
PS-06 08
Telaprevir Deneyimimiz
Güner Rahmet1, Koçak Tufan Zeliha1, Kayaaslan Bircan1, Güven Tümer1, Yılmaz Gül Ruhsar2, Taşyaran Mehmet Akın1
1
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
2
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Telaprevir (TVR), pegile-interferon (PEG-IFN) ve ribavirin (RBV) ile kombine kullanıldığında kronik hepatit C’de
(KHC) tedaviye yanıt oranlarını artıran bir proteaz inhibitörüdür. Bu çalışmada, KHC hastalarındaki TVR içeren üçlü tedavi
deneyimimizin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç-Yöntem: Kliniğimizde takip ettiğimiz, biri standart tedaviye parsiyel yanıtlı, diğerleri relapser olan ve TVR+PEG+RBV
kombinasyonu ile tedavi edilen toplam yedi KHC hastası değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların dördü kadın, yaş ortalamaları 55.85±7.01 yıl (45-66) ve hepsi genotip 1b idi. HCV RNA düzeyleri 29x10370x106 kopya/ml arasında ve ALT ortalamaları 90 U/L idi. Karaciğer histopatolojik incelemesi olan beş hastanın HAI ve fibrozis
median değerleri sırasıyla 9 (7-14) ve 3 (2-4) idi. Hastaların biri hariç hepsinde 4. haftada HCV RNA negatif saptandı. Dördüncü
haftada HCV RNA pozitif saptanan hastada ise viral yük altıncı haftada negatifleşti. Hastaların üçü altı ay, dördü ise 12 ay süre
ile tedavi aldılar. Hepsinde tedavi sonu yanıt ve kalıcı virolojik yanıt sağlandı.
Tedavi sırasında en sık gözlenen yan etki anemi (%100), bulantı-kusma (%57) ve kilo kaybı idi (%57). Üç vakada döküntü, ikisinde
ishal ve bir vakada kaşıntı diğer önemli yan etkiler arasında idi.
Hastaların hepsinde RBV doz ayarı, ikisinde PEG-IFN dozunun ayarlanması gerekti.
Tartışma: TVR içeren üçlü tedavi rejimi, KHC tedavisinde artmış etkinlik ve bazı hasta gruplarında tedavi süresinde kısalma gibi
olumlu sonuçlara sebep olurken, artmış yan etki sıklığı, tedavinin güç tolere edilmesine sebep olmakta ve hekim tarafından
hastaların çok yakın takibini zorunlu kılmaktadır.
Sonuç: Günümüzde direk etkili oral antiviral rejimlerle, interferon ve çoğu durumda RBV içermeyen kombinasyon tedavileri
ile daha yüksek başarı oranlarının minimal yan etki ile sağlanması mümkün hale gelmiştir. Ancak bu tedavilerin öncesindeki
dönemde TVR içeren tedavi rejimlerinin, yan etkilerin iyi yönetimi ile yüksek KVY oranları sağladığı söylenebilir.
-119-
PS-06 09
Kriyoglobulinemi ile Seyreden Bir Kronik Hepatit C Olgusu
Kayaaslan Bircan1, Küçükşahin Orhan2, Koçak Tufan Zeliha1, Güner Rahmet1
1
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
2
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği
Giriş: Kriyoglobulineminin eşlik ettiği KHC hastaları zaman zaman eklem ağrısı, purpurik döküntüler gibi nonspesifik semptomlarla
farklı polikliniklere başvurmaktadır. Olgumuz ile eklem ağrıları nedeniyle antiinflamatuar tedavi almakta olan ve takip altında
kriyoglobulinemi tanısı koyduğumuz bir KHC hastası deneyimimizin paylaşılması amaçlandı.
Olgu: Altmış dört yaşında erkek hasta son bir yıldır bilinen KHC enfeksiyonu nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Öyküsünde
birkaç yıldır eklem ağrısı nedeniyle anti-inflamatuar ilaç kullanımı dışında dikkati çeken bir özellik yoktu. HCV RNA 5.9X106
kopya/ml, HCV genotip 1b olan hastaya pegile-interferon (PEG-IFN) ve ribavirin (RBV) kombinasyonu başlandı ve KHC’ye eşlik
eden ekstrahepatik patolojiler araştırıldı. Artrit bulguları olan ve plazmada serum kriyoglobulin düzeyi yüksek titrede pozitif
saptanan hastaya kriyoglobulinemi tanısı konularak hidroksiklorokin ve düşük doz metil prednizolon (8 mg/gün) başlandı.
Başlangıç hemoglobin (Hgb) değeri normal olan hastanın izleminde derin anemi (Hgb 8.3 g/dL) gelişti, sık sık RBV doz ayarı
yapıldı. Tedavi altında kilo kaybı (~20 kg) gelişen hastada pulmoner tromboemboli gelişti, ancak tedavi ile düzeldi. PEG-IFN ve
ribavirin tedavisine yanıt alınan hastanın tedavisi bir yıla tamamlanarak kesildi. Ancak tedavisiz 3. ayda hastada relaps gelişti.
Kriyoglobulin düzeyi takipte negatifleşen hastanın tedavisi 6 aya tamamlanarak kesildi. Hasta kriyoglobulinemi açısından şu an
remisyonda takip ediliyor.
Sonuç: Kriyoglobulinemi en sık KHC seyri sırasında görülmekte olup şüphelenilmediği takdirde tanıda gecikmeler yaşanmaktadır.
Tip II kriyoglobulinemik hastaların %90’ı anti-HCV pozitiftir. Sebep viral antijenle gerçekleşen immun reaksiyon olduğu için
kriyoglobulinemi tedavisinde öncelikli amaç HCV eradikasyonudur. Kriyoglobulinemi zaman zaman pulmoner emboli, yaygın
vaskülit gibi hayatı tehdit eden ciddi durumlara yol açmaktadır. Olgumuz ekstrahepatik tutulumların sık görüldüğü hepatit C
enfeksiyonunda, hastaların bu açıdan da değerlendirilmeleri, tedavi planlanması yönüyle önemli bulunmuştur.
-120-
PS-06 10
Hepatit C Virüs Enfeksiyonu Olan Olguların Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi
Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma, Arı Alpay
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Bu çalışmada antiHCV ve HCV RNA pozitifliği saptanmış olan olguların HCV bulaşması açısından risk faktörlerinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit Polikliniğinde izlenmekte olan HCV hastaları ile yüzyüze
görüşülerek risk faktörleri sorgulanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 24-83 arasında, 33’ü erkek, 45’i kadın olmak üzere toplam 78 olgu dahil edilmiştir. Risk faktörü
olarak saptanan durumlar sırasıyla; en az 1 operasyon yapılmış olan 55 kişi, kan transfüzyonu yapılmış olan 25 kişi, herhangi bir
şekilde diş tedavisi olan 19 kişi, şüpheli cinsel ilişki olan 3 kişi, eşi antiHCV pozitif olan 1 kişi, IV uyuşturucu kullanımı olan 1 kişi
şeklindedir. Bazı olgularda aynı anda birden fazla risk faktörünün olduğu belirlenmiştir.
Tartışma: Hepatit C virüsünün başlıca bulaşma yolları deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda kan ve vücut sıvılarıyla temas,
cinsel ilişki ve gebeden bebeğe geçiş şeklindedir. Bununla birlikte inkübasyon süresinin uzun oluşu ve genellikle anikterik/
asemptomatik seyrettiği için akut enfeksiyon döneminin çoğunlukla fark edilememesi nedeniyle kişilere HCV bulaşmasındaki
risk faktörleri çoğu zaman saptanamamaktadır. Çalışmamızda HCV enfeksiyonu söz konusu olan olgularda en fazla rastlanan
risk faktörleri herhangi bir operasyon yapılmış olması ve kan nakli yapılmış olmasıdır. Bunları şüpheli diş tedavisi izlemektedir.
Tüm bunlar deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda kan yoluyla geçişin önde gelen risk faktörü olduğunu düşündürmektedir.
HCV’den korunmak için henüz etkin bir aşı bulunmadığından koruma önlemlerine özen gösterilmesinin önemi açıktır.
-121-
PS-06 11
Hepatit C Enfeksiyonu ve Mahkumlar
Seyman Derya, Yıldırım Figen, Üser Ülkü, Öztoprak Nefise, Berk Hande, Kızılateş Filiz
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya
Amaç: Hepatit C virus (HCV) enfeksiyonu mahkumlarda sık görülmektedir. Prevalansı %3.1-38 arasındadır. Mahkumlarda
intravenöz uyuşturucu madde kullanımı (İVUMK) ve dövme en önemli bulaş yoludur. Bu çalışmada, HCV enfeksiyonlu mahkumlarda
karaciğerdeki histopatolojik değişiklikler, virus genotipi ve virolojik yanıt araştırıldı
Gereç-Yöntem: Haziran 2014-Aralık 2015 tarihleri arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Hepatit polikliniğinde kronik hepatit C tanısıyla takip edilen mahkumlar çalışmaya dahil edildi. Hükümlülük
süresinin dolmasına az süre kalan sonrasında özel hayatta sosyal güvence problemi nedeniyle tedavi devamını sağlayamayacak
veya tekrar İVUMK endişesi olan mahkumlara tedavi başlanmadı. Peg-IFN-α ve ribavirin, cezaevinde bir sağlık personeli
tarafından doğrudan gözetimli tedavi şeklinde verildi.
Bulgular: Toplam 48 mahkumun hepsi erkek, yaş ortalaması 26.37±3.55 yıldı. Hepsinde İVUMK ve dövme öyküsü vardı. Genotip
bakılan 40 mahkumda, genotip 1a (%57.5) en sık görülen genotipti. Biyopsi yapılan 28 mahkumda ortalama histolojik aktivite
indeksi 6.6 ve fibrozis skoru birdi. Sosyal güvence problemi veya tedaviye uyum konusunda endişe duyulan 18 hastaya tedavi
planlanmadı. Bir mahkumda ciddi kardiyomyopati, beş mahkum yeni tedavi seçeneklerini beklemek istediği için toplam 24
mahkuma Peg-IFN-α ve ribavirin tedavisi uygulandı. Tedaviyle mahkumların 16’sında hızlı virolojik yanıt (VY), 21’inde erken
VY, birinde ise primer yanıtsızlık saptandı. Tedaviyi tamamlayan 14 hastanın hepsinde tedavi sonu VY izlendi. Tedavi başlanan
mahkumların hepsinde tedavi uyumu tamdı.
Tartışma: Çalışmamızda mahkumların genç yaşta olması ve %37.5 ’ine tedavi önerilememiş olması dikkat çekicidir. Bu kişiler
serbest hayatta tedavi sansı bulamazlar ise önümüzdeki dekatlarda hastalığa bağlı komplikasyonların gelişmesi kaçınılmazdır.
Sonuç: Günümüzde HCV enfeksiyonu toplum sağlığını tehdit eden en önemli bir sosyomedikal problemdir. Cezaevi yetkilileri ve
sağlık çalışanları HCV enfeksiyonunun yayılımı azaltmak için özellikle İVUMK öyküsü olan mahkumlarda hepatit taramalarının
rutin yapılması ve kronik hepatit C’li mahkumların tedavisi ve takibi konusunda birlikte çalışmalıdır.
-122-
PS-06 12
Direk Etkili Antivirial Ajanlı Yıllarda Kronik Hepatit C’li Hastaların Başvuru Anındaki Viroloik Özellikleri
Demir Mehmet
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp fakültesi Gastroenteroloji BD, Hatay
Giriş-Amaç: Direk etkili antivirial ajanlı yıllarda, interferonlu tedaviler ile tedaviyi etkiliyen IL28B gibi bir çok faktör artık
önemsiz hale gelse de, virolojik yük ve genotip hala tedavi kararında göz önünde bulundurulması gereken özelliklerdir. Biz bu
çalışmada son 1 yılda polikliniğe başvuran kronik hepatit C (KHC) hastaların viroloik özellikleri belirlemek idi.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya ocak 2015 ile aralık 2015 tarihleri arasında gastroenteroloji polikliniğine başvuran ve kronik
hepatiti C tanısı koyulan 138 hasta alındı. Başvuru anında tedavi alan hastalar çalışma dışı bırakıldı
Bulgular: Hastaların 68 (%49.2)’i kadın, 70 ( %50.08)’i erkek, ortalama yaşı 62.11±12.13 idi. Hastaların 61 (%44,2)’si siroz, 77
(%55,8)’si nonsirotik idi. Hastaların 105 (%76,1)’i daha önce tedavi almış idi. Sirotik hastaların ortalama HCVRNA (mil IU/ml )
4.01±3.44 idi. Hastaların 15/61 (%29,5)’i düşük viral yüklü (HCV RNA <=800 000 IU/ml) idi. Nonsirotik hastaların HCVRNA (mil
IU/ml) 5.21±2.18 idi. Hastaların 19/77 (%24,6)’i düşük viral yüklü, 65/77 (%84,4)’ü HCV RNA <=6000000 IU/ml idi. Hastaların
121/138 (%87,7) genotip 1b, 1/138 (%0.7) genotip 1a, 8/138 (%5.8) genotip 2, 1/138 (%0.7) genotip 3, 7/138 (%4,4) genotip 4,
1/138 (%0.7) genotip 5 idi.
Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, ülkemizde yakın gelecekte gireceği bir dönemde, klinik pratikte hastaların büyük çoğunluğunun
daha önce tedavi almış ve sirotik hastalardan oluşmakta olduğunu, viral yük açısından nisbeten düşük viremili hastalardan
oluştuğunu düşündürmüştür. Ayrıca sıklıkla NS5A inhibitörlere rezistans geliştiği bilinen genotip 1a sıklığı çok nadir saptanmıştır.
Bu çalışmada daha önce ülkemizde saptanmayan muhtemelen göçlere bağlı olduğu düşünülen genotip 5 de saptanmıştır.
-123-
PS-06 13
Kronik Hepatit C de Çift Genotip Dönemi
Yetişgen Azize1, Turan Çetin2
1
Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
2
Osmaniye Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
Dünyada yaklaşık 200 milyon kronik hepatit C vakası mevcut olup bizim ülkemizde Antihcvseropozitifliği % 0.5-1.8 arasındadır.
Ülkemiz için tahmini vaka sayısı 700 bin-1 milyon arasındadır HCV’nun 6 genotip ve 80’den fazla alt tipi mevcuttur (1). Genotip 1,
2 ve 3 tüm dünyada yaygın bir şekilde görülmektedir. Bizim ülkemizde en sık görüleni, tedaviye yanıtı diğerlerine göre daha düşük
olduğu bilinen genotip 1b’dir (2). Kronik hepatit C nin tedavisinde henüz Interferon ve ribavirin kombinasyonu kullanılmaktadır.
Bununla birlikte hasta yanıtı değişkenlik göstermektedir. Tedaviye yanıtı etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır ve yanıtı
olumsuz etkilediği düşünülen bazı faktörler şunlardır; genotip 1, erkek cinsiyet, 45 yaşın üzerinde olmak, yüksek viral yük,
ileri evre fibrozis, alkolizm, immunsupresif durumlar ve obezite olarak sayılabilir (3). Biz çalışmamızda iv madde bağımlısı
ve muhtemel ortak enjektör kullanımı sonrası Kr Hepatit C enfeksiyonu gelişen 3 erkek hastayı sunduk. Vakalarımızın sıra dışı
özelliği 3 hastada da çift genotip saptanmış olmasıdır. Hastalarımızın 3 ü ülkemizde en çok saptanan genotip 1b ile enfekte
olup,2 hastada IV madde bağımlılarında daha sık rastlanan genotip2 ve 1 hastada da genotip 4 birlikteliği vardı. Hastalarımızın
yaş ortalaması 24.3, obeziteleri yok ve viral yükleri fazlaydı.
-124-
PS-06 14
Association of Hepatitis C virus genotype with viral load and ALT levels
Bayramli Ramin, Haciyev Yaver, Cavadov Samir, MammadovaUlviyya
Microbiologyand Immunology Department, Azerbaijan Medical University, Baku, Azerbaijan
Determination of relationshipbetweenvirusgenotype, viralloadand ALT levels (alanineamynotransferase) in HCV
infectedpatientswas an aim of research. 83 anti-HCV positivepatientswithdetected HCV-RNA, HCV-genotype, and ALT
levelsappliedtoclinics of AzerbaijanMedicalUniversitywereincluded in investigation. Normal range of valuesfor ALT is 10-65 IU/
mL. ALT levelsweredetectedby Siemens DimensionXpanddevice, HCV-RNA levels - by “real time” PCR (COBAS Ampli-Prep/COBAS
TaqmanRocheDiagnostic,USA), virusgenotypes - by PCR (Rt-PCR) method (Magnesia 16, Anatolia Geneworks). Ineachspecimen
6 genotypesandsubtypes (1a, 1b) wereanalyzedusingthesemethods. PatientsreceivingtreatmentagainstHepatitis C virus,
drugselevatinglevels of liverenzymesandbeing at 6 month post-treatmentperiod had not icluded in research. Duetosimilarities
in treatmentduration, replytotreatmentandclinicalmanifestations 1st genotypewereincluded in firstgroup, 2nd and 3hd
genotypeswereincluded in secondgroup. SPSS 15 program used in statisticanalysis, resultswith p<0.05 considered as significant.
Among 83 specimens 44 werewomen (53.01%), 39 - men (46.99%). An averageage of femalepatientswas 45.2±2.16 (agerange 22-68),
of malepatients - 39.26±2.03 (agerange 18-74). No significantdifferencebetweenmaleandfemalepatientswasdetected(p>0.05).
An averageage of thefirstgrouppatientswas 39.38±2.12 (agerange 19-74), of thesecondgrouppatients – 40.22±5.67 (agerange
18-65). No significantdifference in agedistrubutionwasdetected (p>0.05). Viralload of firstgrouppatients (genotype 1) was
1359558±270070 (range 701-5607845) IU/mL, of secondgroup (genotype 2,3) –890007±332500 (range 39526-5153580) IU/mL. No
significantdifferencebetweengenotypeswasdetected (p>0.05). (Table 1) ALT values in firstgroupevaluated as 71.49±7.14 IU/mL
(17.76-165.12) and in secondgroup - 63.16±10.97 IU/mL (22.43-279.61). No significantdifferencebetween ALT valuesandgenotypes
(p>0.05).
HCV-RNA viralloadand ALT levels of genotypes
Group
ALT level
HCV-RNA viralload
P
I (genotype 1)
71.49±7.14
1359558±270070
p>0.05
II (genotype 2 and 3)
63.16±10.97
890007±332500
p>0.05
-125-
PS-06 15
Pegile-interferon Alfa Tedavisi Altında Gelişen Psöriazis Olgusu
Damar Çakırca Tuba1, Önlen Yusuf1, Evirgen Ömer1, Köksaldı Motor Vicdan1, Bal Tayibe1, Taş Zeynel Abidin2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı, Hatay
Kronik hepatit C enfeksiyonu tedavisinde kullanılan interferonların, psöriazis gibi otoimmün hastalıkların ortaya çıkmasına
veya bu hastalıkların agreve olmasına neden olabileceği bilinmektedir. Bu olguda, öncesinde bilinen dermatolojik yakınması
olmayan bir hastada interferon tedavisi altında psöriazis gelişimi sunuldu. 58 yaşında erkek hasta, kronik hepatit C genotip 1b
enfeksiyonu nedeni ile pegile-interferon alfa-2b ve ribavirin tedavisi almaktaydı. Tedavi öncesinde ek bir kronik hastalığı veya
dermatolojik problemi bulunmamaktaydı. Tedavinin 39. haftasında karında ve her iki ekstremiteninproksimalinde keskin sınırlı
eritemli-skuamlı plak şeklinde döküntüler gelişti. Hasta dermatoloji tarafından değerlendirilerek lezyonlarından punch biyopsi
alındı. Alınan dokunun histopatolojik incelemesinde epidermisteparakeratoz, yer yer granüler tabakada kaybolma, retelerde
uzama, suprapapillerdermiste incelme ve üst dermiste hafif derecede perivaskülermononükleer iltihabi hücre infiltrasyonu
izlendi. Patolojik bulguları psöriazis ile uyumlu bulunan hastaya klobetazolpropiyonat ve mupirosin tedavileri başlandı. Pegileinterferon alfa-2b ve ribavirin tedavilerine devam edildi. Psöriazise yönelik verilen tedaviyle bir haftanın sonunda lezyonlar
geriledi. Takiplerinde yeni lezyon gelişmeyen hastanın kronik hepatit C nedeniyle almakta olduğu pegile-interferon alfa-2b
ve ribavirin tedavisi 48 haftaya tamamlandı ve hastada kalıcı virolojik yanıt elde edildi. Tedavisi tamamlandıktan sonraki
izlemlerinde yeni lezyon oluşumu gözlenmedi. Günümüzde interferonlar kronik hepatit C tedavisinde önemini kaybetmiş olsa
da halen multiple skleroz ve malignmelanom gibi bazı hastalıklarda yaygın kullanılmaktadır. Sonuç olarak; interferon tedavisi
almakta olan hastalarda gelişen dermatolojik yakınmalarda ilaç yan etkisi ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır.
-126-
PS-06 16
Harvoni Deneyimimiz
Beştepe Dursun Zehra, Çelik İlhami
Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Kayseri
Giriş: Harvoni tedavisi Sofosbuvir ve Ledipasvir (SOF/LDV) kombinasyonundan oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu tedavi
ile HCV hastalarında yüksek oranda kalıcı yanıt bildirilmiştir. Çalışmada SOF/LDV tedavisi başlanan Genotip 1b HCV hastasının
tedaviye yanıtı değerlendirildi.
Olgu: 68 yaşında, erkek, 2014 yılında HCV tanısı alan hastaya aynı zamanda Peg-inf 2a ve Ribavirin(RBV) tedavisi başlandı. Bu
tedavinin 4 haftasında tedaviyi tolere edemediği için tedavisi kesildi. Hasta Harvoni tedavisi açısından tekrar değerlendirildi.
Child-Pugh sınıflamasında kategori C, MELD skoru ise 17 olarak yorumlandı. Hastaya günlük LDV (90 mg)/SOF (400 mg) başlandı.
Tedavi 24 hafta olarak planlandı. Hastanın takiplerinde 2. haftanın sonunda HCV RNA negatifliği saptandı. Tedavisinin 20.
haftasında olup HCV RNA negatifliği devam etmektedir.
Sonuç: Çalışmada SOF/LDV tedavisinin HCV RNA’yı hızlı ve etkin şekilde negatifleştirdiği aynı zamanda hastanın ilaca
tolerasyonunun yüksek olduğu gözlemlendi. Peg-inf 2a ve RBV tedavisini tolere edemeyen yada bu tedavilerle başarı
sağlanamayan hastalarda SOF/LDV tedavisinin umit verici olabileceğini düşünmekteyiz.
-127-
PS-06 17
Gözden Kaçan Akut Viral Hepatit C Olgu Sunumu?
Bozkurt Fatma, Aslan Emel, Deveci Özcan, Dayan Saim
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır
Altmış üç yaşında bayan hasta yaklaşık iki ay önce ileri mitral kapak yetmezliği nedeniyle İstanbul’da özel bir üniversitede
mitral kapak replasmanı yapıldıktan sonra şiddetli bacak ağrısı olması ve arteryaldopler USG’ de akım azalması nedeniyle
periferikanjio yapmak amacıyla hastanemiz kardiyoloji servisine yatırıldı. Yapılan rutin tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-),
Anti HCV (+) olması nedeniyle tarafımıza konsülte edildi. Hastanın alınan anamnezinde yaklaşık 1.5 yıl önce hastanede kardiyak
problemleri nedeniyle anjio olduğu ve anjio öncesi rutin tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-), Anti HCV (-), ALT: 15 U/L, AST: 11
U/L, aPTT 32.4 sn, PTZ 16.9, INR 1.3 ve tam kan değerleri normal olduğu ve anjio yapıldıktan yaklaşık bir ay sonra halsizlik,
iştahsızlık, yaygın eklem ve baş ağrısı, kilo kaybı, çabuk yorulma, bulantı, titreme ve hafif ateş şikayetleri nedeniyle ile
tekrar hastaneye başvurduğu ve yapılan tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-), Anti HCV (+), ALT: 467 U/L, AST: 380 U/L ve tam
kan değerleri normal olan hastaya viral bir enfeksiyon geçirildiği söylenilerek haftalık karaciğer enzim kontrolleri yapıldığı
ve karaciğer enzimleri kademeli olarak 2 ay içinde normale geldikten sonra takiplerine son verildiği öğrenildi. Tarafımızca
istenilen tetkikler sonrası Anti HAV Ig G (+) ve anti HBs değerinin 2 IU/L olması nedeniyle hepatit B aşısı önerildi. Anti HCV (+),
HCV RNA (-) ve tam kan, kan biyokimyası, karaciğer USG ve AFP değerlerinin normal olması üzerine hastaya kronik hepatit C
hastası olduğu ve rutin poliklinik kontrollerine gelmesi önerildi. Her türlü cerrahi girişim sonrası hepatit bulaşının olabileceği ve
postop takiplerde karaciğer enzim yüksekliğinin akut hepatit göstergesi olabileceği bu nedenle ilgili branşa konsülte edilmesinin
gelişebilecek kronik hepatitlerin önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır.
-128-
PS-06 18
Primer Yanıtsız HCV Genotip 5a Hastasında Telaprevir deneyimi
Horoz İsmail Hakkı
Hatay Antakya Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
Tüm dünyada 6 majör Hepatit C virüsü (HCV) genotipi tespit edilmiştir. Tüm HCV genotipleri hem akut hem de kronik hepatite
neden olabilmektedir. HCV ilaç gelişiminde genel olarak genotip 1.2 ve 3’e ağırlık verilmiştir. Bu genotipler Avrupa ve Amerika’da
en yaygın genotiplerdir. Genotip 4,5 ve 6 dünyanın belli bölgelerinde kümelenme yapmıştır.Genotip 5’in en yaygın olduğu bölge
ise Güney Afrika’dır (Şekil 1). Genotip 5 enfeksiyonu tedavisi ile ilgili veriler kısıtlıdır. Genotip 4,5 ve 6 enfeksiyonları için geniş
çalışmalarla ortaya konmuş net bir antiviral tedavi seçeneği yoktur.Bu vakalarda peginterferon ve ribavirin içeren tedavilere
devam edilmektedir. 55 yaşında Suriyeli sığınmacı olan bayan hasta kliniğmize 2014 yılı Mart ayında AntiHCV pozitifliği ile
başvurdu. Yapılan tetkiklerde HCV RNA düzeyi 1314945 IU/mL olan hastanın HCV genotipi ise ülkemizde pek görülmeyengenotip
5a idi. Hastaya peginterferon alfa 2a 180 mcg/hafta s.c. ve ribavirin 1200 mg/gün (hasta >75 kg) tedavisi başlandı. Tedavinin
4. haftası sonunda HCV RNA düzeyinde 1 log düşüş gözlendi. 12. hafta sonunda gönderilen HCV RNA 143385 IU/mL gelmesi
üzerine hasta primer yanıtsız olarak kabul edildi ve tedavi sonlandırıldı. 3 ay sonra hasta kontrole geldi, HCV RNA’sı 140181
IU/mL olan ve yeniden tedavi için çok istekli olan hastaya peginterferon alfa 2b 120 mcg/hafta + ribavirin 1200 mg/gün ve
telaprevir 3x750 mg/gün olarak 3’lü tedavi başlandı. Tedavinin 4. haftası sonunda HCV RNA negatifleşti. 3’lü tedavi 12 hafta
sürdürüldü. 12. hafta sonunda HCV RNA negatifliği devam etti. 12 hafta daha peginterferon ve ribavirin tedavisine devam edildi.
Tedaviye uyumlu olan hastada herhangi bir yan etki veya laboratuvar değerlerinde bozulma izlenmedi. Toplamda 24 hafta süren
tedavi sonunda HCV RNA negatifliğinin devam ettiği görüldü. Tedavi sonrası 6. ay ve 12. ayda yapılan kontrollerde HCV RNA
negatifliğinin devam ettiği hastada telaprevir içeren 3’lü tedavi sonrasında kalıcı viral yanıta ulaşıldı. Telaprevir içeren rejimler
tedavisi zor HCV genotip 5 hastalarında alternatif tedavi seçeneği olarak düşünülebilir.
Şekil 1:
Dünyada HCV Genotip Dağılımı
-129-
Kronik Hepatit D
-130-
PS-07 01
Peglile-Interferon Alfa ile tedavi edilen Kronik Delta Hepatitinde HBsAg kaybı tedavide rehberlik edebilir
Ayaz Celal, Çelen Mustafa Kemal
dicle üniversitesi tıp fakültesi enfeksiyon kliniği
Amaç: Bu çalışmanın amacı Pegile-Interferon Alfa ile tedavi edilen Kronik Delta Hepatitli hastalarda HBsAg kaybını araştırmak.
Materyal-Metod: Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi ile 13 hastanın 9’nda HDV-RNA tespit edildi. HDV-RNA tespit edilen
9 hastanın tedavisinde pegile interferon alfa 2a (haftada 180 µg ) 48 hafta kullanıldı.
Sonuç: Pegile interferon kronik delta hepatitinde kullanılan tek tedavi seçeneğidir. Yapılan çalışmalarda pegile interferon
ile birlikte kullanılan anti-virallerin tedaviye bir katkısı olmadığı görülmüştür. HDV replikasyonunun HBsAg kaybından sonra
olmadığı düşünülmektedir. HBsAg.kaybı tedavide yol göstermede rehberlik edebilir.
-131-
PS-07 02
Delta mı Baskın, Yoksa Hepatit B mi?
Cinislioğlu Nazan, Parlak Emine, Parlak Mehmet
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum
Giriş: Hepatit D virüsü (HDV) defektif bir RNA virüsüdür. Hepatit B virüsünün varlığında enfeksiyona yol açabilmektir. Bu hastalarda
karaciğer harabiyetinin esas nedeni hepatit D virüsüdür. Koenfeksiyon ve süper enfeksiyon olmak üzere iki şekilde seyreder.
Kronik hepatit B hastalarının delta süperinfeksiyonunda klinik olumsuz etkilenir. Bu hastalar %70-80 oranında kronikleşir. Hepatit
D’nin tedavisinde tek seçenek Pegile interferondur. Birinci yılın sonunda biyokimyasal ve virolojik yanıt alınamayanlarda siroz
ve son dönem karaciğer yetmezliğine gidiş hızlıdır. Ayrıca tedavinin kesilmesinden sonra nüks oranı %50-90 oranındadır. Delta
hepatiti olan hastalarda tedavinin zorluklarını vurgulamak için bu hastayı paylaşmak istedik.
Olgu: Daha önce bilinen bir şikâyeti olmayan 66 yaşındaki erkek hasta 4 aydır yaygın kemik ve eklem ağrıları olması üzerine dış
merkezde devlet hastanesine başvurmuş. Bruselloz düşünülen hasta tetkiklerinde sarılık olduğu söylenerek hastanemize sevk
edilmiş. Hasta hepatit ön tanısıyla yatırıldı. Hastanın fizik muayenesinde hepatomegali tespit edildi. Laboratuar tetkikleri HBsAg
pozitif, HBeAg pozitif, HDV Ab pozitif, ALT 302, AST 361, HBV DNA 470482 IU/ml, HDV RNA negatif olarak sonuçlandı. Çekilen
batın ultrasonografisinde karaciğer parankiminde kabalaşma izlendi. Hastaya pegile interferon alfa 2a başlandı. Takiplerinde
şikâyetleri gerileyen hasta rapor çıkarılarak taburcu edildi. Poliklinik kontrollerine gelen hastanın karaciğer enzimleri normale
döndü (AST 33IU/L, ALT 29IU/L). Viral yükü negatifleşti. HBsAg kaybı olmadı. Hastanın izlemi devam etmektedir.
Sonuç: Delta hepatiti viral hepatitlerin en az sıklıkta görülen formudur. Hızla ciddi karaciğer hasarına ve siroza ilerleyebilmektedir.
Delta enfeksiyonu karaciğer hastalıklarına bağlı mortalitenin önemli nedenlerindendir. Bu hastada olduğu gibi zaman zaman B
hepatiti baskın virüs olabilir. Mild tip delta hepatiti olup olmadığı araştırılmalıdır. Verdiğimiz tedavi B hepatitine de etkili olmuş
olabilir. İnterferon tedavisinin yan etkileri, yüksek maliyeti, tedavi sonrası yüksek nüks oranı tedavide karşılaşılan zorluklardır.
Hepatit B aşısı kullanarak HBV enfeksiyonu önlenerek HDV enfeksiyonundan da korunulabilir.
-132-
İmmunsupresif Hastalarda
Viral Hepatitler
-133-
PS-08 01
Hastanemizde İmmünsüpresyon Nedeniyle HBV Profilaksisi Alan Hastaların Değerlendirilmesi
Koçak Funda
Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları
Amaç: HBV’ye maruz kalan bir kişi immünitesi baskılandığında, aminotransferazların dalgalanması ile karakterize olan HBV
reaktivasyonu riski altındadır.HBV için risk faktörü olan olgular immunsüpresif tedavi öncesi HBV açısından taranmalı ve uygun
hastalarda profilaksi başlanmalıdır.Çalışmamızda ımmunsupreyon nedeniyle HBV profilaksisi başlanan hastaları değerlendirmeyi
amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Aralık 2015 yılları arasında immunsupreyon nedeniyle HBV profilaksisi başlanan 43 hasta dosyaları
üzerinden geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: 8 hastanın meme kanseri,8 hastanın kolon kanseri,12 hastanın romatoid artrit, 4 hastanın multiple myelom, 10 hastanın
organ transplantasyonu ve 1 hastanında mide kanseri nedeniyle immunsupresif tedavi aldığı görüldü.24 hastaya lamivudin, 13
hastaya tenofovir ve 6 hastaya da entekavir ile profilaksi yapıldı.Bir hastada izole antiHBc pozitifliği vardı.Hastaların tamamında
HBeAg negatif ve 1 hasta dışında HBV DNA < 2000 IU/ml idi. Profilaksi tamamlandıktan sonra 1 yıl izlenen 5 hastada reaktivasyon
görülmedi.İmmünsüpresif tedavi planlanan tüm hastalar HBV infeksiyonu açısından değerlendirilmelidirler.
Sonuç: İmmünsüpresif tedavi verilirken HBV’ye bağlı hepatit alevlenmesi düşünülen HBsAg pozitif olgularda profilaktik antiviral
tedavi önerilmektedir
-134-
PS-08 02
Kronik Hepatit B Nedeniyle Antiviral Tedavi Alan İmmunsupresif Hastaların İzlemi
Seyman Derya, Yıldırım Figen, Berk Hande, Üser Ülkü, Kızılateş Filiz, Öztoprak Nefise
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya
Amaç: immunsupresif tedavi alan hastalarda HBV enfeksiyonunun yönetimi önemlidir. Kronik veya geçirilmiş HBV enfeksiyonu
olan immunsupresif hastalarda HBV reaktivasyonu gelişebilir. Bu çalışmada, immunsupresif tedavi alan ve HBV reaktivasyonunu
önlemek amacıyla antiviral tedavi başlanan hastaların özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç-Yöntem: İmmunsupresif tedavi başlanması planlanan yapılan tetkiklerinde HBsAg (+) veya HBsAg (-), Anti HBcIgG (+)
saptanıp 2013-2015 yılları arasında hepatit polikliniğimize başvuran hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların biyokimyasal ve
virolojik testleri bazal ve tedavi başlandıktan sonra 3-6 ayda/bir yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya alınan 26 hastanın %61.5’i kadın, yaş ortalaması 50.56±1.3 (32-84) yıldı. Hastaların %65.4’ü (17/26) kollajen
doku hastalığı, %26.9’u (7/26) hematolojik malignite, %7.7’si (2/26) karaciğer transplantasyonu nedeniyle immunsupresif
tedavi almaktaydı. Hastaların %73.1’i (19/26) HBsAg (+) idi. Hematolojik malignitesi olan hastaların hepsinde sadece Anti HBc
IgG pozitifliği vardı. Hematolojik malignitesi olan hastaların hepsi, HBsAg pozitifliği olan hastaların beşi HBV reaktivasyonu için
yüksek risk grubundaydı. Tedavi öncesi sadece dört hastanın HBV DNA düzeyi 2000 IU/ml’den yüksek ve ortalama bazal HBV DNA
düzeyi 99323 IU/ml olarak saptandı. Tedavinin 6. ayında tüm hastalarda HBV DNA saptanamaz düzeye düştü. Takiplerde hiçbir
hastada reaktivasyon gözlenmedi.
Tartışma: Onkoloji kliniğinden polikliniğimize yönlendirilen hasta olmaması çalışmamızda ki en ilginç sonuçtur. Bundan dolayı
immunsupresif tedavi reçete eden hekimlerde farkındalığın arttırılması ve yoğun iş temposunda hepatit taramasının rutin
tetkikler içinde yer alması uygun bir yaklaşımdır.
Sonuç: immunsupresif tedavi alan hastalarda ölümcül sonuçlanabilen HBV reaktivasyonlarının önlenmesinde profilaktik antiviral
tedavinin etkin olduğu unutulmamalıdır.
-135-
PS-08 03
Uşak Devlet Hastanesi Hemodiyaliz Hastalarında HBV, HCV ve HIV Seroprevalansı
Bayar Filiz1, Demir Murat2
1
Uşak Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Uşak
2
Uşak Devlet Hastanesi, Nefroloji, Uşak
Amaç: Bakteriyel infeksiyonların yanı sıra Hepatiti B virüsü (HBV), Hepatit C virüsü (HCV) ve insan immün yetersizlik virüsü
(HIV) gibi viral infeksiyonlar Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY ) hastalarında sık karşılaşılan bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütünün
verilerine göre HBV infeksiyonu 400 milyondan fazla kişide kronik infeksiyona neden olmaktadır. HCV infeksiyonunun sıklığı ise
dünya genelinde ortalama %3 olup 210 milyon hepatit C ile infekte hasta bulunmaktadır. Ülkemizde ise, yapılan çalışmalara
göre HBsAg pozitifliği sağlıklı bireylerde %1-3, Anti-HCV pozitifliği ise %1 civarlarında olup hemodiyaliz hastalarında ise bu
oranlar sırası ile %4 ve %8,5 olarak bildirilmektedir. Dünyada 1981 yılında, Türkiye’ de ise 1985 yılında ilk vakanın bildirildiği
HIV infeksiyonu yaygınlaşmakta olup hemodiyaliz ünitelerinde gelecekte problem olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada
hastanemizde KBY sebebi ile hemodiyalize giren hastaların HBV, HCV ve HIV seroprevalansının değerlendirilmesini amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Hastanemiz diyaliz ünitesinde 2015 yılında hemodiyaliz uygulanan 100 hastanın HBV, HCV ve HIV’e ait
serolojik sonuçları retrospektif olarak hasta dosyalarından tespit edildi. Hasta serum örneklerinde HBsAg, anti-HBs, anti-HCV
ve anti-HIV pozitiflikleri enzim immunoassay (Makro-ELISA, architect I2000SR-abbott, USA) yöntemi ile değerlendirildi. Anti-HBs
düzeyleri mIU/mL olarak ölçüldü ve 10 mIU/mL’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edildi.
Bulgular: Tedavi gören 100 hastanın 42’si (%42) kadın, 58’i (%58) erkek olup yaş ortalaması 60.9 idi. Hastaların üçünde (%3)
HBsAg pozitifken bir hastada (%1) anti-HCV pozitifliği saptandı. Hiçbir hastada HIV pozitifliği yoktu. Hastaların 64’ünde (%64)
anti-Hbs pozifliği mevcuttu (Şekil 1).
Tartışma: Dünya genelinde hemodiyaliz merkezlerinde HBsAg pozitifliği %38-50 olarak bildirilmektedir. Ülkelere göre değişmekle
birlikte anti-HCV pozitifliğinin sıklığı ise (%4-70) ortalama %20’dir. Türk Nefroloji Derneği’nin 2014 verilerine göre hemodiyaliz
hastalarında HBV prevalansı %4.52, HCV prevalansı %6.64 ve HIV prevalansı %0.35 olarak bildirilmiştir. Bu çalışmada hastanemiz
hemodiyaliz hastalarının HBsAg, Anti-HCV ve anti-HIV pozitifliklerinin ülkemiz ortalamasının altında olduğu görülmektedir. Bu
sonucun enfeksiyon kontrol önlemlerinin etkin bir şekilde uygulanması, bu konularla ilgili eğitimlerin düzenli olarak yapılması,
hastaların serolojik takip ve aşılarının yapılması ile ilgili olabileceği düşünülmektedir.
Hemodiyaliz Hastalarında HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV seroprevalansı
-136-
PS-08 04
İmmünsüpresif Hastalarda HBV Profilaksisinin Önemi
Firdevs Aksoy, Hanife Nur Karakoç, Gürdal Yılmaz, Serhat Atalar, İftihar Köksal
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD/Trabzon
Giriş ve amaç: HBV enfeksiyonu ile karşılaşmış kişiler immünitesi baskılandığında HBV reaktivasyonu riski altındadır. Bu çalışmada
immünsüpresif tedavi alan hastalarda HBV enfeksiyonun seyri ve profilaktikantiviral kullanımının öneminin değerlendirilmesini
amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışma 01.01.2010-30.11.2015 tarihleri arasında KTÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda gerçekleştirildi.Çalışmaya altta yatan hastalık nedeniyle immunsüpresif tedavi başlanacak
ve/veya başlanmış olan HBsAg pozitif veya HBsAg negatif olup,AntiHBcIgG pozitif olan 18 yaş üstü hastalar dahil edildi.
Hastalartransaminaz düzeyleri aylık,HBVDNA düzeyleri üç ayda bir bakılacak şekilde izleme alındı.
Bulgular: Çalışmamıza 31(%54.4)’i erkek, 26(%45.6)’sı kadın toplam 57 hasta alındı.Hastaların yaş ortalaması 51.4±5.7 idi.
57 hastanın 51’i HBsAg pozitif, AntiHBcIgG pozitif, AntiHBs negatifdi.5 hastanın HBsAg negatif, AntiHBcIgG pozitif, 1 hastanın
AntiHBs pozitif, diğerlerinin negatifdi.Bu hastaların 42’sine immünsüpresif tedavi ile birlikte profilaksi başlanmış,15 hastaya
profilaksi zamanında başlanmamıştı. Hastaların özellikleri tablo 1’de verilmiştir.
Proflaktikantiviral seçiminde 41 hastaya lamivudin, 10 hastaya tenofovir,6 hastaya entekavirbaşlandı.Tenofovir alan 10 hastanın
8’i(%80) öncesinde lamivudin deneyimliydi. İmmünsupresif tedavi başlandıktan sonra profilaksi almayan hastalardan 3’ü akut
alevlenme tablosu ile başvurdu. Profilaksi zamanında başlanan bir hastada ise tedavi uyumsuzluğu nedeni ile akut alevlenme
görüldü. Profilaksi almayan hastalardan biri fulminant hepatit nedeniyle öldü. Başlangıç HBVDNA 2000 IU/mL’den yüksek olan
31 hastanın 25’ine lamivudin başlandı. HBVDNA 2000 IU/mL’den düşük olan 26 hastanın ise 24’üne lamivudin başlandı.
Hastaların 6.ay sonundaki izlemlerinde 46 hasta immunsüpresif tedavi almaya devam etti. 10 hastanın almakta olduğu
immusüpresif tedavi stoplandı.6.ayın sonunda 3 hastanın HBVDNA’sı 2000 IU/mL’nin üstündeydi. Bu hastalardan 2’sinin
immunsupresif tedavisi devam ediyordu.3 hastanın da 12.ay sonunda HBVDNA düzeyleri negatifleşti.
12.ayın sonunda 6.ayda HBVDNA negatif olan,immunsupresif tedavi alan iki hastanın HBVDNA 2000 IU/mL üstüne çıktı,tedavisini
düzenli kullanmayan 1 hastada 12.ay sonunda alevlenme olurken,diğer tüm hastaların 12.ay sonundaki HBVDNA negatif olarak
tespit edildi.
Sonuç: Çalışmamız immunsüpresif tedavi alan hastalarda profilaktik amaçlı başlanan antiviral tedavinin HBV’nin alevlenmesini
önlediğini,tedavi geciktiğinde ise hastalığın mortal seyredebileceğini ortaya koymaktadır.
-137-
İmmünsüpresif tedavi alan ve HBV profilaksisi başlanan hastaların özellikleri
n=57
%
Yaş
51.4 ± 15.7
Cinsiyet (Erkek/Kadın)
31/26
54.4/45.6
Romatolojik Hastalık
33
57.9
Hematolojik Malignite
17
29.8
Solid Organ Tümörleri
3
5.3
Kemik İliği Transplantasyonu
3
5.3
Renal Transplantasyon
1
1.7
HBsAg
51
89.4
AntiHBs
1
1.8
AntiHBcIgG
57
100
HBeAg
7
12.3
Lamivudin
41
71.9
Tenofovir
10
17.5
Entekavir
6
10.5
Altta yatan hastalıklar
Hastaların HBV serolojisi
Profilaksi seçenekleri
-138-
Ko-Enfeksiyonlar
-139-
PS-09 01
Kronik Hepatit B Alevlenmesi Akut Toksoplazmoz Birlikteliği Olan Bir Olgu
Tunca Berivan1, Acar Kaya İlkem1, Çelen Mustafa Kemal2
1
Kızıltepe Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği
2
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği
Olgu: 21 yaşında erkek hasta. Rutin tetkikleri sırasında HBsAg pozitif saptanması üzerine polikliniğimize yönlendirilen hastanın
başvuru anında HBeAg:pozitif, AntiHBe:negatif, KCFT normal, HBV-DNA: 5x10^7 IU/ml saptandı, hasta immuntoleran olarak
takibe alındı. 1 yıl sonra aşırı halsizlik şikayeti ile başvuran hastanın 16.06.2015 tarihli tetkiklerinde HBeAg:neg, AntiHBe:pozitif,
HBV-DNA:>1.7x10^8IU/ml, ALT:391, AST:157 saptanması üzerine ileri tetkikler istendi. Anti-HBcIgM:negatif idi. Etiyolojideki
diğer etkenler için istenen tetkiklerden Hepatit A, Hepatit C, CMV, brusella, tifo, sifiliz tetkikleri akut markerları negatif
saptanırken Toxo IgG:negatif, Toxo IgM:pozitif bulundu. Batın USG normaldi. Hasta öncelikle destek tedavisine alındı, ancak
ALT:1128, AST:508 olması üzerine 01.07.2015’te spiramisin 3*X1 + telbivudin 1*1 po tedavisi elden başlandı. Hastanın karaciğer
biyopsisinde HAİ:8, F:2 saptandı, toxo bulgusu görülmedi.3 haftalık tedavinin sonunda Toxo IGM negatifleşti, ALT:363, AST:63
idi. 13.08.2015’te KCFT tamamen normale döndü. 4. ayın sonunda HBV-DNA negatifleşti. Hastanın takipleri sürüyor. Akut
toksoplazmoz ve kronik hepatit B akut alevlenme aynı anda geliştiği düşünülen hasta erken tedavi ile kontrol altına alındı.
Bu olgu KCFT yükselmesi saptanan kronik HBV hastalarında diğer etkenlerin de mutlaka araştırılması gerektiğini göstermesi
açısından önem arz etmektedir.
-140-
PS-09 02
Fulminan Seyir Gösteren Bir Hepatit D Virüs Ko-Enfeksiyonu Olgusu
Yılmaz Sevgi, Özgüneş İlhan, Erben Nurettin, Nayman Alpat Saygın
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Eskişehir
Giriş: Dünyadaki Hepatit B virüsüyle (HBV) infekte kişilerin %5’inin Hepatit D virüsüyle(HDV) infekte olduğu düşünülmektedir.
Hastalığın seyri asemptomatik infeksiyondan fulminan hepatite değin değişebilmektedir. HBV ile HDV’ünün eşzamanlı olarak
alınmasıyla koinfeksiyon, HBsAg-pozitif bir kişinin sonradan HDV ile infekte olmasıyla süperinfeksiyon gelişir. Bu olguda; HDV
koenfeksiyonlu hastada karaciğer nakline giden süreç rapor edilmektedir.
Olgu: 58 yaşında erkek hasta 15 gün önce sarılık, kaşıntı, idrar renginde koyulaşma yakınmalarıyla başvurmuş ve hepatit ön
tanısıyla gastroenteroloji servisine yatırılmış. Tetkiklerinde HbsAg pozitif, Anti Hbs negatif, Anti Hbc IgM pozitif, Anti Hbc IgG
pozitif, Anti HCV negatif, Anti HIV negatif, Anti HDV negatif, HDV Ag pozitif gelmiş. HBV ve HDV koenfeksiyonu tanısı alan hasta
karaciğer enzim takibi sonrası taburcu edilmiş. Poliklinik kontrolünde karaciğer fonksiyon testlerinde yükselme olması üzerine
tekrar yatırılmış. Yatışının 4. gününde tarafımızca devir alındı. Servise kabulünde genel durumu iyi, bilinci açık, oryantekoopere olan hastanın vital bulguları stabildi. Sklera ve tüm vücuttaki sarılığı dışında diğer sistem muayeneleri normaldi.
Hastaya bilinç-kanama takibi yapılıp, gaita deşarjı laktulozla sağlandı, proteinden kısıtlı diyet verildi, proton pompa inhibitörü
ve ursodeoksikolik asit verildi. Takiplerinde bilinç değişikliği olan, ALT 2127 U/L, AST 2685 U/L, INR 1.7 gelen hasta yoğun
bakıma alındı. Tedavisine rifaksimin, K vitamini, dekstrozlu mai eklendi. Destek tedavisine rağmen ALT 2852 U/L, AST 4095
U/L, TB 25 mg/dl, DB 19 mg/dl, INR 1.8’e yükselen ve bilinç değişikliği devam eden hasta gastroenterolojiye konsülte edilerek
karaciğer transplantasyonu için sevk edildi.
Tartışma: HBV enfeksiyonu olan hastalarda ko-enfeksiyon veya süperenfeksiyon gibi akut delta hepatitinde akut karaciğer
yetmezliği(AKY) riski artmaktadır. AKY ilerleyici sarılık, hepatik ensefalopati, koagulopati ve multiorgan yetmezliğiyle seyreden
mortalitesi yüksek bir kliniktir. AKY’nde nakil sonrası sağkalım %60’lardadır. Bu nedenle erken tanı, hastanın yoğun bakım ve
transplantasyon ünitesinin olduğu bir merkezde takibi gerekmektedir.
-141-
PS-09 03
Bir Eğitim Araştırma Hastanesi’nde HIV ile HBV ve HCV Koenfeksiyonlarının Değerlendirilmesi
Sönmezer Meliha Çağla, Erdinc Fatma Sebnem, Tülek Necla, Gürkaynak Pınar, İlgar Tuba, Özsoy Metin, Ertem Günay Tuncer
S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Giriş: İnsan immun yetmezlik virusu (HIV) ile enfekte hastalarda ortak bulaş yollarının olması nedeniyle Hepatit B virüs (HBV)
ve Hepatit C virüs (HCV) koenfeksiyonları birlikteliği sık görülmektedir. Bu çalışmada HIV ile enfekte olgularda HBV ve HCV
enfeksiyonu sıklığının belirlenmesi ve olguların retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniğinde 2011-2016 yılları arasında takip edilen 27 HIV ile
enfekte olgu retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Yirmi yedi HIV enfekte hastanın yaş ortalaması 43.8 (22-77) olup,bu hastaların 6 ‘sı (%22.2) hepatit virüleri ile
koenfekte idi. Hastaların tümü erkekti (%100). Yapılan çalışmada toplam 5 (%22.7) olguda HBV enfeksiyonu, 1 olguda da (%4.5)
HCV enfeksiyonu tespit edildi. HIV/Hepatit B ve Hepatit C koenfeksiyonlu olguların demografik bulguları ve antiretroviral tedavi
rejimleri Tablo 1 de özetlendi. Olgularımızın hiçbirinde IV ilaç kullanımı öyküsü yoktu. Olgularımızdan 3’ü HBV pozitifliğini daha
önceden bilmekteydi. Ancak diğer hastalar HIV pozitifliği saptandığı sırada yapılan ayrıntılı tetkikler sırasında hepatit virüsü ile
enfekte olduklarını öğrendi. Olgularımızın hiçbirinde aile öyküsü yoktu. Olguların takip süresi değerlendirildiğinde, takip süresi
ortalamasının 3.8 ay (1-12 ay) olduğu belirlendi. HBV DNA pozitif olan ve tedavi başlanan 5 olgumuzda da HBV DNA düzeyinin
düştüğü belirlendi. HCV RNA pozitif olan bir olgumuzun da antiretroviral tedavinin 1. ayında H CV RNA düzeyinin düştüğü
belirlendi.
Tartışma: HIV enfeksiyonlu olgularda HBV ve HCV birlikteliğinde hastalığın seyri ve tedavisi farklılıklar göstermektedir. HIV
enfeksiyonu saptanmış olgularda HBV ve HCV serolojisi araştırılmalıdır. Antiretroviral ilaç toksisitesi ve ilaç etkileşiminin sık
olması bu grup hastaların tedavisini zorlaştırdığından özellikle koenfekte hastalar siroz ve hepatoselüler karsinom açısından
yakın takip edilmelidir.
Tablo 1: HIV/Hepatit B ve Hepatit C koenfeksiyonlu olguların demografik bulguları ve antiretroviral tedavi rejimleri
-142-
Doktor, İlaç Sanayi ve
SGK Yönünden Kronik Hepatit
Tedavisi
-143-
PS-10 01
Kronik Hepatit B ve C Hastalarının Eşdeğer İlaç Uygulamasına Yaklaşımının Değerlendirilmesi
Çetinkaya Hasan, Güler Alihan Kubilay, Genç Nejdet
Tarsus Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Mersin
Amaç: Ülkemizde 2009 yılından itibaren eşdeğer ilaç uygulaması sistemine geçilmiştir. Bu çalışmada kronik hepatit B ve C
tanıları ile takip ve tedavi edilen hastaların eşdeğer ilaç uygulamasına yaklaşımları irdelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Tarsus Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde kronik hepatit B ve C tanıları ile takip
ve tedavi edilen, 18 yaşından büyük kadın ve erkek 200 hasta dâhil edilmiştir. Hastaların demografik özelliklerinin yanında ‘’–
Doktorunuzun size yazmış olduğu reçetedeki ilacın yerine, aynı etkiye sahip, benzer (eşdeğer) ilacı alıp kullanmak ister misiniz?
‘’ ve ‘’ - Cevabınız hayır ise yazılan ilaç ile eşdeğer ilaç arasında fiyat farkı bulunduğunda yazılan ilacı fiyat farkını ödeyip alır
mısınız? ‘’ soruları sorulmuştur. Enfeksiyon hastalıkları kliniklerinde yoğun olarak takip ve tedavi edilen kronik hepatit B ve
C hastaları uzun süreli izlendiğinden, hastaların ilaç uyumu, kullanılan ilacın etkinliği ve hastalığın ilaca yanıtı çok önemlidir.
Hastayı tedavi eden doktorun önerdiği ilacın temin edilip kullanılması arzu edilir. Ancak birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde
de eşdeğer ilaç uygulaması mevcuttur.
Bulgular: Çalışmamızda hastaların %85’i reçetede yazılan ilacı almak istediğini belirtirken, eşdeğer ilaç uygulamasından dolayı
fiyat farkı çıkarsa bu oran %66’ya düşmüştür. Tanı bazlı incelendiğinde kronik hepatit B’li hastaların %86’sı kronik hepatit
C’lilerin %79’u reçetede yazılan ilacı almak istediklerini belirtir iken yazılan ilaç ile eşdeğeri arasında fiyat farkı çıktığında bu
oranlar sırası ile %71 ve %32 olmuştur.
Sonuç: Sonuç olarak kronik hepatit B ve C tanıları ile tedavi gören hastaların büyük çoğunluğu eşdeğer ilaç uygulaması olmasına
rağmen reçete edilen ilacı kullanma eğilimindedirler.
-144-
Sosyal Yönleriyle Hepatitler
-145-
PS-11 01
Başakşehir Devlet Hastanesinde HBsAg Pozitif Annelerden Doğan Bebeklerde Hepatit B Seroprevalansı
Koçak Funda1, Kömeç Selda2
1
Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları
2
Başakşehir Devlet Hastanesi, Mikrobiyoloji Laboratuvarı
Bu çalışmanın amacı,hastanemize başvuran hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) pozitif annelerden doğan yenidoğanlarda HBsAg
seroprevalansının araştırılmasıdır. Ocak 2010-Aralık 2014 tarihleri arasında Kadın Doğum polikliniklerine başvuran gebe kadınlar
HBsAg varlığı açısından taranmıştır. HBsAg pozitif annelerden doğan bebekler 6-9 aylık dönemlerinde bir kez HBsAg pozitifliği
açısından değerlendirilmiştir. HBsAg varlığı kemilüminesans enzim immunoassay yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışmaya alınan
gebe hastaların yaş ortalaması 29,24±3,12 yıl idi. Çalışmaya HBsAg açısından taranan 12.155 gebe dahil edildi. Gebelerde HBsAg
pozitiflik oranı %1,2 (155/12.155) olarak saptandı. 12 (%7.7) gebede HBeAg pozitif bulundu.10 hastada HBV DNA >200 000 İÜ/ml
(>1.000.000 kopya/ml) tespit edildi.Bunlardan 5 gebeye 3. trimesterde antiviral tedavi verildi.Takip edilebilen 132 yenidoğanda
ımmunprofilaksi uygulandı, 6.-9. aylık dönemlerinde HBsAg taraması yapıldı. HBsAg pozitifliği saptanmadı. Gebelerde HBsAg
seropozitiflik oranı Türkiye’ den daha önce bildirilmiş çalışmalarla benzer oranda bulunmuştur. HBsAg pozitif anneden doğan
yenidoğanlara tam ve uygun immunoprofilaksinin yapılması HBV bulaşının önlenmesi için gereklidir.
-146-
PS-11 02
20012-2015 Yılları Arasında Hastanemize Başvuran Hastalarda HBsAg, Anti-Hepatit C Virüsü ve Anti-HIV
Seroprevalansı
Koçak Funda1, Kömeç Selda2
1
Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları
2
Başakşehir Devlet Hastanesi, Mikrobiyoloji Laboratuvarı
Bu çalışmada hastanemize başvuran hastalarda HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV seropozitiflik oranlarının yıllara, cinsiyetler ve yaş
gruplarına göre dağılımlarını belirlemeyi amaçladık. Ocak 2012-Aralık 2015 tarihleri arasında hastanemize başvuran hastalarda
HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV test sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir. Testler kemilüminesans mikropartikül immunoassay
yöntemi ile çalışılmıştır. Çalışılan örnek sayıları ve seropozitiflik oranları; HbsAg 73.360 hastada 2472 (%3,3), anti HCV 56.000
hastada 24 (%0,42) ve anti HIV 45.024 hastada bir (%0,002) olarak bulunmuştur. Pozitiflik oranlarının cinsiyetler göre dağılımlar;
HBsAg için %38,25 kadın, %61,75 erkek, anti-HCV için %51,84 kadın, %48,16 erkek olarak tespit edilmiştir. Anti-HIV testinde
pozitif bulunan tek örnek erkek hastaya aittir. Çalışmamızda HCV, hepatit B ve AntiHIV seroprevalansı Türkiye den yapılan diğer
çalışmalarla benzer oranda bulunmuştur.
-147-
PS-11 03
Diabetli Hastalarında Hepatit B, C ve HIV 1/2 virüsü Seroprevalansı; Sakarya
Öztaş Fatma Zehra1, Yüksel Büsra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Altındiş Mustafa2
1
Sağlık Bakanlığı Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya
Yaygın kronik hastalıklardan Diabetes mellitus (DM)’un önemli bir komplikasyonu da immunsupresyondur. Bu durum çeşitli
mikroorganizmaların oluşturabileceği enfeksiyonlar için önemli bir predispozan faktör oluşturmaktadır. Bu çalışmada, ilimizde
Tip-1 ve 2 DM tanısı almış hastalarda, HIV ½, Hepatit B ve C virüsü sero-pozitiflikleri değerlendirilmiştir. Şubat 2015-Ocak 2016
tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları kliniği tarafından takip edilen toplam 177
hastanın (Tip 1; 11, Tip 2; 166), HBsAg, Anti HBs, Anti HCV ve Anti HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay
(CMIA) (Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır.
Tip 1 DM’li 11 hastada HBsAg, Anti HCV, Anti-HBs pozitiflik oranları sırasıyla 1 (% 9), 1(% 9), 9(% 56) olup Tip 2 DM’li 166
hastadaki pozitiflik oranları ise; 16(%10), 3(%2), 55(%34) olarak saptanmıştır. Anti HIV ½ çalışılan olguarın hiçbirinde pozitiflik
saptanmamıştır. Ülkemizde çoğunlukla Tip 2 DM’li hastalarda çalışmalar yapılmış olup pozitiflik oranları sırasıyla HBsAg; %3,69,1, Anti HBs; %33,8-41,9 ve Anti HCV; %4-10,9 aralıklarında bildirilmektedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki
DM hastalarında Anti HCV pozitifliği ülkemizin genel ortalamalarından daha düşük bulunmuştur. DM hastalarında, koruma
ve kontrol önlemleri çerçevesinde bu testlerin mutlaka periyodik bakılması ve sonuçlarının izlenmesi önem arz etmektedir.
Hastalar, kullandıkları şeker ölçüm cihazları ve insülin enjektörlerinin ortak kullanmaması ve diğer hijyen kuralları açısından
eğitilmelidir.
-148-
PS-11 04
Hemodiyaliz Hastalarında Hepatit B, C ve HIV-1/2 virüsü Seroprevalansı: Sakarya
Yüksel Busra1, Yılmaz Kübra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Karakeçe Engin1, Sipahi Savaş3,
Altındiş Mustafa2
1
Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya
3
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Sakarya Eğitim Araştırma Hast, Nefroloji Bilim dalı, Sakarya
Hemodiyaliz hastaları sıkça yapılan invaziv girişim ve kan transfüzyonlarından dolayı viral etkenlerle karşılaşma ve enfekte olma
riski daha yüksek grupta yer almaktadır. Bu etkenlerin başında Hepatit B, Hepatit C ve HIV ½ gelmektedir. Bu çalışmada, ilimizde
hemodiyaliz tedavisi gören hastaların HIV ½, Hepatit B ve C virüsü sero-pozitiflik oranları retrospektif olarak incelenmiştir.
Şubat 2015-2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz kliniğinde tedavisi ve takibi
yapılan 144 hastanın HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA)
(Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır.
Sonuçta; HBsAg, Anti-HCV, Anti-HBs pozitiflik oranları sırasıyla 6 (%4), 2 (%1), 98 (%68) olarak bulunmuş, Anti-HIV ½ pozitif
olguya rastlanmamıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda HBsAg, Anti-HCV, Anti-HBs; Anti-HIV ½ pozitifliği sırasıyla; %3,6–8,1;
%10,6–28; %44,6–73,5; <%1 oranları arasında değişmektedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki hemodiyaliz
hastalarında Anti-HCV pozitifliği ülkemizin genel ortalamalarına göre çok düşük düzeyde bulunmuştur. Periyodik testler yanı
sıra söz konusu enfeksiyonları önlemek amacıyla sağlık çalışanları, hemodiyaliz hastaları ve yakınlarına eğitimlerin verilmesi
de önemli olacaktır.
-149-
PS-11 05
Sığınmacı Gebelerdeki Hepatit B, Hepatit C VE HIV Seroprevalansı
Köse Şükran, Tatar Bengü Gireniz, Akbulut İlkay, Albayrak Hazal, Ödemiş İlker
Tepecik Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,İzmir
Amaç ve giriş: Savaş, doğal afet ve göç gibi durumlarında rutin sağlık hizmetlerinin aksaması, kan ve cinsel yol ile bulaşan
hastalıklar açısından önemli bir halk sağlığı problemi meydana getirmektedir. Eğer tedavi ve uygun immünoproflaksi sağlanmazsa
özellikle viral yükü yüksek gebelerde vertikal yol ile bulaşan HIV ve hepatit virüs enfeksiyonu bulaş açısından ciddi riskli bir
kaynak olmaktadır. Bu çalışma tedavi ve proflaksi gereksinimini belirleyebilmek amacıyla ilgili kliniğine başvuran sığınmacı
gebelerdeki Hepatit B,C ve HIV seroprevalansını tespit etmek amacıyla yapılmıştır.
Materyal-Metod: 2013 Ocak ve 2015 Aralık tarihleri arasında İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Kliniğine başvuran toplam 2802 sığınmacı gebedeki HbsAg, AntiHBs, AntiHCV ve AntiHIV bilgileri retrospektif olarak
taranmıştır. Bu markerların değerlendirilmesi ELISA yöntemiyle yapılmıştır. Teknik yetersizlik ve hasta uyumsuzluğu sebebiyle,
çalışmaya dahil gebelerde bu viral testler farklı oranlarda çalışılabilmiştir.
Bulgular: HBV, HCV ve HIVde vertikal bulaş virüs bulaşının kontrol altına alınmasında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bu
çalışmada 2802 gebenin ilgili kliniğe toplam 13.042 poliklinik başvurusundaki veriler değerlendirilmiştir. Bu başvurularda bakılan
HBsAg sayısı 2707 olup 36(%1.32) gebede pozitiflik, AntiHbs açısından taranan 509 gebede 63(%12.1) pozitiflik saptanmıştır. 621
hastada bakılan AntiHCV pozitifliği sayısı 3 (%0.48) olduğu saptanmıştır. 606 gebede bakılan AntıHIV için pozitiflik saptanmamıştır.
Ayrıca tüm bu markerlerin ikili veya üçlü birlikteliği saptanmamıştır.
Sonuç: Ulusal resmi kaynaklardan alınan verilere göre Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun doğurganlık çağındaki kadınlar
oluşturmaktadır. Bu veriler ışığında ülkemizin gelecekteki sağlık planlamalarında bu bireylerin epidemiyolojik verileri oldukça
önemlidir. Toplumu koruma adına önlenebilen bulaşıcı hastaları tespit etmek ve önlemek için bu tarz calışmaların cok merkezli
ve dinamik bir şekilde genişleyerek devam etmesi gerekmektedir.
Tablo 1:
HBsAg
AntiHbs
AntiHCV
AntiHIV
pozitif
36
63
3
0
negatif
2671
446
618
606
toplam
2707
509
621
606
-150-
Aşılar
-151-
PS-12 01
Ülkemizde Tıbbi Laboratuvar Çalışanlarının Hepatit B Enfeksiyonuna Karşı Bağışıklanma Durumları: Çok
Merkezli Bir Çalışma
Aydemir Özlem1, Köroğlu Mehmet2, Yüksel Büşra1, Demiray Tayfur1, Özbek Ahmet2, Altındiş Selma3, Aslan Ferhat Gürkan2,
Altındiş Mustafa2, Grubu Labbiosafetytr Çalışma4
1
Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya
3
Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü Sakarya
4
LabBioSafetyTR çalışma Grubu Türkiye*
Sağlık çalışanları mesleki maruziyet nedeni ile kan yolu ile bulaşan hastalıklar açısından yüksek risk altındadır. Hepatit B
enfeksiyonuna yakalanma sıklığı normal popülasyondan 3-8 kat fazladır. Hepatit B virüsü enfeksiyonundan aşı ile korunulabilmekte
olup, tüm sağlık çalışanlarının Hepatit B virüsü enfeksiyonlarına karşı aşı programına alınmaları gereklidir. Bu çok merkezli
çalışmada Ülkemizde Tıbbi Laboratuvar çalışanlarında Hepatit B virüsüne karşı aşılama düzeyinin saptanması amaçlanmıştır.
Bu çalışmaya ülkemizin farklı şehirlerinden toplam 25 merkez ve 1253 laboratuvar çalışanı dahil edilmiştir. Konuyla ilgili veri
toplamak amacıyla oluşturulan anket formu çalışanlara yüzyüze görüşülerek uygulanmış, verilerin değerlendirilmesi SPSS
programı ile yapılmıştır. Çalışmaya katılanların 127’i(%10.4) uzman doktor, 77’si(%6.2) araştırma görevlisi, 845’i (%67.4)
laboratuvar teknisyeni olup diğerleri temizlik personeli idi. Hepatit B aşılaması ile ilgili soruda toplam 1253 laboratuvar
çalışanının 218’i (%17.4) hiç aşı olmadığını bildirmiştir. HBV aşısı yapılan çalışanlardan 696’sı (%55.5) AntiHBs antikor titresinin
10 IU/ml’nin üzerinde, 95’i (%7.5) bu düzeyin altında olduğu şeklinde cevaplarken, geri kalan 244 (%19.4) kişi antikor titresini
bilmediğini belirtmiştir. Bu çalışma ülkemiz genelini yansıtabilecek düzeyde ilk çok merkezli bir çalışma olup, neticede;
laboratuvar çalışanlarının yaklaşık %20’sinin HBV yönünden hiç aşılanmadığı, %7.5’inde ise aşılandığı halde koruyucu düzeyde
antikor titresinin mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Sonuçta laboratuvar çalışanlarının yaklaşık %30’u aşı ile korunulabilir bir
enfeksiyona karşı savunmasızdır. Mesleki riskler göz önüne alındığında ülkemizde laboratuvar çalışanlarının tümünün aşılanması
bir an önce tamamlanmalı ve gerekli hizmet içi eğitimleri verilerek çalışanların bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
LabBioSafetyTR çalışma Grubu
LabbiosafetyTR çalışma Grubu: Keramettin YANIK (OMÜ Tıp Fakültesi, SAMSUN), Sebahat AKSARAY (İstanbul Haydarpaşa
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Nevzat ÜNAL (Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Fikriye Milletli SEZGİN
(AEÜ Tıp Fakültesi, KIRŞEHİR), Bayhan BEKTÖRE (GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi), Selçuk KAYA (İzmir Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesi), Barış GÜLHAN (Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi), Mehmet ÖZDEMİR (NEÜ Tıp Fakültesi, KONYA),
Emel UZUNOĞLU (Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi), Sevin KIRDAR (ADÜ Tıp Fakültesi, AYDIN), Canan KÜLAH (BEÜ Tıp
Fakültesi, Zonguldak), Elife BERK (Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi), Ergenekon KARAGÖZ (Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Devrim DÜNDAR (Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi), Hüseyin GÜDÜCÜOĞLU (YYÜ Tıp Fakültesi, VAN), Gül DURMAZ (EOÜ
Tıp Fakültesi, ESKİŞEHİR), Rukiye BERKEM (S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi), İdris KANDEMİR (Siirt Devlet Hastanesi), Yeliz ÇETİNKOL (Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi), Muhammet Güzel KURTOĞLU (Konya Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi), İdris ŞAHİN (Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi), Mehmet Sinan DAL (Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve
Araştırma Hastanesi), Gülfem ECE (İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi), Ayşe ERTÜRK (Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi)
arastirma grup listesi
-152-
PS-12 02
Hemodiyaliz hastalarında antiHBcIgG ve antiHAV IgG tetkikleri yapılmalı mı?
Toraman Yasemin1, Tosun Selma2, Tatar Erhan1
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz birimi
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Hepatit B virüsü (HBV) bulaşıcılığı oldukça yüksek olan ve bulaşma yolları nedeniyle hemodiyaliz hastaları açısından risk
oluşturan enfeksiyon etkenlerinin başında yer almaktadır. Bu nedenle ilgili yönetmelik uyarınca diyaliz hastaları düzenli olarak
HBsAg, antiHBs ve antiHCV göstergeleri açısından tetkik edilmektedir. Bu çalışmanın amacı hemodiyaliz hastalarına antiHBcIgG
ve anti HAV IgG bakılma ve hepatit A açısından aşılanma durumlarının değerlendirilmesidir.
Yöntem: İzmir Bozyaka EAH Diyaliz merkezinde hemodiyaliz uygulanmakta olan hastaların son sekiz yıllık kayıtları incelenmiş,
yapılan tetkikler arasında antiHBcIgG ve anti HAV IgG tetkiklerinin yer alıp almadığı değerlendirilmiş ve eksik tetkikler
tamamlanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 27-86 arasında toplam 27 kişi (16 erkek, 11 kadın) dahil edilmiştir. Mevcut kayıtlar incelendiğinde
tüm olgulara ilgili yönetmelik gereği üç ayda bir HBsAg, antiHBs, Anti-HCV tetkiklerinin yapıldığı ancak hiçbirine antiHBcIgG
ve antiHAV IgG bakılmadığı saptanmıştır. Bu kişilere antiHBcIgG bakıldığında 9 kişide pozitiflik saptanmıştır. Bir kişide HBsAg
pozitifliği saptanırken, altı kişinin bağışık olduğu, iki kişide de tek başına antiHBcIgG pozitifliği olduğu belirlenmiştir. HBsAg
pozitifliği olan kişi 64 yaşında erkek olgu olup, bağışık olanlar 53 (K), 54, 58, 64,69, 79 yaşlarında kişiler, tek başına aHBcIgG
pozitifliği olanlar da 60 ve 74 yaşında iki erkek olgudur. HAV IgG tüm olgularda pozitif olarak saptanmıştır.
Tartışma: Hemodiyaliz hastalarında HBV aşısına yanıtın yetersiz olabileceği/oluşan antikorların hızla kaybolduğu bilinmektedir.
Bu açıdan antiHBs titrelerinin yakından takibi önemlidir ve anlamlıdır. Ancak yönetmelikte yer almadığı için diyaliz
merkezindeki hastalara antiHBcIgG bakılmamaktadır. Bu gösterge HBV ile karşılaşma açısından önemli olup HBV enfeksiyonunu
erken tanıyabilme açısından anlamlı olduğundan yönetmeliğe eklenmesinin yararlı olacağını düşünmekteyiz. Son yıllarda HAV
epidemiyolojisindeki değişim nedeniyle genç yaştaki kişilerde HAV seronegatifliği artmaktadır. Diyalize giren genç yaştaki
hastalar da bulunduğundan ve akut hepatit tablosu bu hastalar için ölümcül seyredebileceğinden diyaliz hastalarına diyaliz
programının en başında antiHAV IgG bakılmasın ve seronegatif olanların aşılanması yararlı olacaktır.
-153-
PS-12 03
Diyaliz merkezinde görevli sağlık çalışanlarının HBsAg tetkikleri her yıl kontrol edilmeli mi, anti HAV IgG
bakılmalı mı ?
Tosun Selma1, Toraman Yasemin2, Tatar Erhan2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz birimi
Amaç: Bu çalışmada diyaliz çalışanlarının viral hepatitlerle karşılaşma/aşılanma durumlarının araştırılması; yönetmelik
gereğince yapılan periyodik izlemlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyaliz merkezinde görev yapmakta olan sağlık çalışanlarının viral hepatit
A, B ve C ile karşılaşma ve aşılanma durumları son sekiz yıllık kayıtlardan çıkartılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya 25-60 yaş arası; toplam 25 sağlık çalışanı dahil edilmiştir. Çalışanların tümüne HBsAg, antiHBs ve antiHCV
bakıldığı ve yönetmelik gereğince her yıl tekrarlandığı belirlenmiştir. HBsAg pozitifliği hiç kimsede saptanmamış olup antiHBcIgG
sadece iki sağlık çalışanına bakılmıştır. AntiHBs beş kişide <10 IU/mL, diğerlerinde >10 IU/ml olarak saptanmıştır. AntiHAV IgG’nin
bir kişi hariç hiçbir sağlık çalışanına bakılmadığı gözlenmiş ve tüm çalışanlara yapıldığında 28 ve 37 yaşında iki teknisyende
negatif olduğu belirlenmiştir.
Tartışma: HBV aşısı ile bir kez koruyuculuk sağlandıktan sonra özel bir durum olmadıkça antiHBs bakılması önerilmemektedir.
En son 2012 yılında güncellenen Diyaliz merkezleri hakkındaki yönetmelik gereğince diyaliz birimindeki sağlık çalışanlarına işe
başlarken ve daha sonra da her yıl antiHCV, HBsAg ve antiHBs göstergeleri bakılmaktadır.
Aşıyla sağlanan koruyucu antiHBs düzeyinin herhangi bir immünsüpresyon durumu söz konusu olmadıkça neredeyse ömür boyu
kişiyi koruduğundan antiHBs titreleri yüksek olan sağlık çalışanlarına her yıl tetkik yapılması hem gereksiz hem de ekonomik açıdan
uygun değildir. Her yıl tekrardaki amaç, sağlık personeline herhangi bir bulaşmayı ya da HBV enfeksiyonu gelişimini saptamaksa
o zaman tetkiklerin arasında antiHBcIgG tetkikinin de yer alması gerekmektedir. Konunun bu açıdan da değerlendirilmesinin ve
diyaliz biriminde görevli sağlık çalışanlarının tetkikleri arasına antiHBcIgG tetkikinin eklenmesinin; ayrıca antiHBs titresi yeterli
olan sağlık çalışanlarına herhangi bir tıbbi zorunluluk olmadıkça (yaralanma, immünsüpresyon vb) her yıl HBsAg bakılması
uygulamasından vazgeçilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Hepatit A virüsü enfeksiyonu diyaliz birimi çalışanlarında ek
bir risk oluşturmamakla birlikte son yıllarda HAV epidemiyolojisindeki değişim nedeniyle genç yaştakilerde HAV seronegatifliği
artmaktadır. Bu nedenle diyaliz çalışanlarının HAV açısından da tetkik edilip seronegatif olanların aşılanmasının uygun olacağını
düşünmekteyiz.
-154-
PS-12 04
Hekimlerin viral hepatitlere ilişkin farkındalıkları ve aşılanma durumları
Güner Emine1, Tosun Selma2
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği
2
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
Amaç: Bu çalışmanın amacı üçüncü basamak bir sağlık kuruluşunda görev yapan hekimlerin viral hepatit A ve B’ye ilişkin
farkındalıklarının ve aşılanma durumlarının belirlenmesidir.
Yöntem: Etik kurul iznini takiben bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapmakta olan hekimlere yüzyüze anket
uygulanarak hepatit A ve B bulaşma yolları, kendilerinin bu hastalıkları geçirip geçirmedikleri ve aşılanma durumları sorulmuştur.
Ayrıca HAV ve HBV ile ilgili olarak şu ana kadar yapılmış olan tetkik sonuçları incelenmiştir.
Bulgular: Çalışmaya yaşları 25-64 arası, 25’i kadın 44’ü erkek toplam 69 hekim katılmıştır. Katılımcıların %91’inin HAV bulaşma
yollarını, %87’sinin ise HBV bulaşma yollarını doğru olarak bildiği gözlenmiştir. HAV geçirip geçirmedikleri sorulduğunda 36 kişi
(%52) geçirmediğini belirtmiştir. Ancak HAV açısından tetkik yapılma oranı oldukça düşük olup katılımcıların sadece 15’inin
(%22) HAV açısından tektik yaptırdığı belirlenmiştir. HAV IgG açısından tetkik yapılmış olan 15 kişinin dokuzunda anti HAV
IgG pozitif, altısında ise negatif olarak saptanmıştır. Seronegatif hekimlerin yaşlarının 27-32 arasında değiştiği gözlenmiştir.
Katılımcıların hiçbiri HBV enfeksiyonunu geçirmediğini belirtirken 59’u (%85.5) HBV aşısı yaptırdığını belirtmiştir. Tetkik
sonuçları incelendiğinde hiçbirinde HBsAg pozitifliği ve doğal enfeksiyon sonrası bağışıklık saptanmazken aşılandığını belirten
59 katılımcının tümünde antiHBstitrelerinin>10 IU/mL olduğu belirlenmiştir.
Sonuç ve Tartışma: Sağlık çalışanlarının mesleki riskleri nedeniyle özellikle HBV açısından tetkik edilmeleri ve seronegatif
olanların aşılanmaları önerilmektedir. Ülkemizde sağlık çalışanlarının en yüksek oranda uyum gösterdiği ve benimsediği aşı HBV
aşısıdır. Çalışmamızda da HBV için tetkik ve aşı yaptırmış olan sağlık çalışanı oranı oldukça yüksek bulunmuştur. Bununla birlikte
çalışmamızda hekimler arasında HAV enfeksiyonu açısından tetkik ve aşı yaptırma oranı çok düşük olup çalışmamıza katılan
69 hekimden sadece beşte birine HAV açısından tetkik yapıldığı belirlenmiştir. HAV açısından seronegatif olduğu saptanan
hekimlerin yaş grupları incelendiğinde genç erişkin yaş grubunda oldukları gözlenmiştir. Bu sonuç HAV epidemiyolojisindeki
güncel değişimle ilişkili olarak genç erişkin yaş grubunda HAV seronegatif olguların artmaya başladığını ve bu sağlık çalışanlarının
da belirlenip aşılanmalarının uygun olacağını düşündürmektedir.
-155-
Olgular
-156-
PS-13 01
İnterferon tedavisi alırken gebe kalan bir Hepatit B olgu sunumu
Öztürk Durmaz Şenay1, Baş Bilge2
1
Antalya Atatürk Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Antalya
2
Antalya Atatürk Devlet Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği, Antalya
Giriş: İnterferon kullanan hastaların kontraseptif önlemler almaları ve tedaviden sonraki 6 ay boyunca gebe kalmamaları
gerekir.İnterferonun gelişmekte olan fetüs üzerinde antiproliferatif etkileri nedeniyle,gerek standard gerekse pegile interferon
gebelikte kontrendikedir.Yakın bir tarihte (en az 18 ay)gebe kalmayı planlamayan kadınlarda; pegile interferonun 48 haftalık
belirli süre kullanılması ve HBeAg serokonversiyonuyla birlikte klinik iyileşme beklentisi nedeniyle nükleoz(t)id tedavilerinden
avantajlı olabilir.
Olgu: 28 yaşında bayan hasta,Hepatit B infeksiyonunu 2 yıldır bilmekte idi.Baba hepatit B ye bağlı Karaciğer sirozundan ex
idi..HBsAg ve HBeAg pozitif,anti HBc total antikor pozitif,HBV DNA düzeyi 1.669.895 IU/ml,ALT değeri 120 U/L olup son 6 aydır
yüksek seyretmekte,Delta antikor negatif idi,Batın ultrasonugrafik incelemesi,protrombin zamanı, serum albümin,total protein
düzeyleri normaldi.Hastanın bilgilendirilmiş onamı alınarak ultrason eşliğinde karaciğer biyopsisi yapıldı ve fibrozis skoru 2
olarak rapor edildi.Tedavi hakkında ve gebelikten korunması hususunda hasta ve eşine gerekli bilgilendirme yapılarak PEG-IFN
alfa 2a 180mcg/haftada tek doz subkutan başlandı.İlk bir ay haftada bir,daha sonra ayda bir kontrole alınarak izlenirken pegile
interferon tedavisinin 4.ayı içinde 2 aylık gebe olduğu öğrenilerek tedavi kesildi.Tedavi kesildiğinde karaciğer enzimleri normal,
HBeAg pozitif,HBV DNA<2000 k/ml idi.Hastanın 3.trimestr da HBV DNA düzeyi 142.000.000 k/ml HBsAg ve HBeAg pozitif olması
üzerine tenofovir tedavisi başlanılıp izlendi.Doğum sonrası 1. ayında karaciğer enzimleri normal,HBV DNA 22 IU/ML idi.Bebek
15 aylıkken HBsAg negatif, Anti HBS pozitif idi.
Sonuç: Doğurganlık çağındaki bayanlara interferon tedavisi verilirken iyi düşünülmeli, gebeliğin 3. Trimestrinde tenofovir ile
tedavi edilen HBeAg pozitif ve yüksek viremili(106kopya/ml)kadınların bebeğinde immunoprofilaksi başarısı da yüksektir.
-157-
PS-13 02
Pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan kronik Hepatit C’li bir hastada gelişen akciğer tüberkülozu
Erdoğan Haluk
Başkent Üniversitesi Tıp fakültesi Enfekriyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Ankara
Giriş: Hepatit C tedavisi alan hastalarda tüberküloz hastalığı nadiren bildirilmistir. Burada pegile interferon ve ribavirin tedavisi
alan kronik hepatit C’li bir olguda gelişen akciğer tüberkülozu sunulmuştur.
Olgu: Kronik hepatit C nedeniyle yaklaşık dört aydır pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan 35 yaşında, yabancı uyruklu
bayan hasta öksürük gece terlemesi ve halsizlik şikayeti ile başvurdu. Hikayesinde iki haftadır şikayeti olduğu ve levofloksasin
tedavisine kısmi yanıt alındığı öğrenildi. İki yıl önce de adını bilmediği akciğer hastalığı geçirdiği öğrenildi. Fizik muayenesinde
sol hemitoraksta sesler azalmış ve posterior anterior akciğer grafisinde sol akciğerde yaygın yamalı infiltrasyon saptandı.
Akciğerin bilgisyarlı tomografisinde sol akciğer apikoposterior segmente iki adet konsolide alan içerisinde kaviter lezyonlar,
sol akciğer apikoposterior ve alt lob süperior segmente endobronşial yayılıma bağlı yaygın tomurcuklanmış ağaç görünümü
saptandı. Balgamın boyalı mikroskobisinde ARB pozitif basiller görüldü. Hastanın Hepatit C tedavisi kesildi ve tüberküloz
tedavisine başlandı.
Sonuç: Pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan kronik hepatit C’li hastalarda tüberküloz hastalığı gelişebileceği akılda
tutulmalıdır. Kronik hepatit C tedavisinde kullanılan pegile interferonun tüberküloz prevelansına etkisini irdeleyen çalışmalara
ihtiyaç vardır.
PA Akciğer grafisi
-158-
PS-13 03
Entekavire Bağlı Perivasküler Dermatit: Olgu Sunumu
Karakök Taliha, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ankara
Amaç: Entekavir kronik hepatit B tedavisinde kullanılan potent bir guanozin analoğudur ve yapılan kontrollü çalışmalar
sonucunda tedavide etkin ve güvenli olduğu bilinmektedir. Nadiren olgu sunumları şeklinde yan etkileri bildirilen ilacın az
görülen bir yan etkisi de ilaç erupsiyonudur. Burada entekavir tedavisi sonrası ilaç erupsiyonu gelişen bir vaka sunulmaktadır.
Olgu: 8 yıldır kronik hepatit B nedeni ile takip edilen 34 yaşında erkek hasta alt ekstremitelerinde döküntü şikayeti ile
polikliniğimize başvurdu. Hikayesinde hastanın 3 yıl önce interferon tedavisi aldığı, ancak kalıcı virolojik yanıt sağlanamadığı,
sonrasında telbivudin tedavisi başlandığı öğrenildi. Bir ay önce kas ağrıları ve kreatin fosfokinaz yüksekliği (359 U/L) nedeni ile
telbivudin tedavisi ikinci yılında kesilerek entekavire geçilmişti. Hastanın 3 yıl önce almış olduğu Pitriazis Rozea tanısı dışında
başka hastalığı yoktu. Hastanın döküntüleri entekavir kullanımının ilk haftasında başlamıştı ve giderek artmıştı. Başvuru anında
vital bulguları stabil idi, bilateral alt ektremitede çok sayıda basmakla solmayan, en büyüğü 1 cm çapına ulaşan, makulopapuler
lezyonlar görüldü (Resim1), diğer sistem muayeneleri doğal idi. Laboratuvar bulguları WBC:8400x106 /L, PLT:260.000x106 /L,
Hb:16.9 g/dL, AST:39 U/L, ALT:62 U/L, HBV DNA negatif ve diğer parametreler normal olarak saptandı. Dermatoloji bölümüne
konsülte edilen hastada ilaç erupsiyonu ve vaskülit düşünülerek deri biyopsisi alındı. Alınan deri biyopsisinin histopatolojik
incelemesi orta şiddetli yüzeyel perivasküler dermatit- ilaç erupsiyonu ile uyumlu geldi. Hastanın entekavir tedavisi tenofovir
olarak değiştirildi. Kontrollerinde lezyonları gerileyen hasta tenofovir tedavisi ile takip edildi.
Sonuç: Entekavir tedavisinin nadiren de olsa ilaç erupsiyonuna sebep olabileceği akılda tutulmalı ve tedavi altındaki hastada
şüpheli lezyon varlığında ilaç ile ilişkisi araştırılarak gerekirse tedavi değiştirilmelidir.
Resim 1:
Hastanın cilt lezyonları
-159-
PS-13 04
Cinsel Yol İle Bulaşan Ağır Seyirli Akut Hepati B Olgusu
Parlak Emine1, Parlak Mehmet1, Koşan Zahide2, Özkurt Zülal1
1
Atatürk Üniversitesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum
Giriş: Akut hepatite yol açan nedenler arasında en sık viral etkenler (›%50) görülür. Akut viral hepatitler (AVH) ülkemizi ve
dünyayı ilgilendiren önemli bir halk sağlığı sorunudur. Hepatit B enfeksiyonu, Hepatit B virüsünün etken olduğu, kronikleşme
eğilimi olan ciddi seyirli bir enfeksiyon hastalığıdır.
Olgu: 25 yaşında erkek hasta halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, yediklerini içerir kusması, gözlerde sararma şikâyeti ile
şehir dışında bir devlet hastanesine başvurmuş. Bilirubin değerleri ve enzim düzeyi artan hasta başka bir hastaneye oradan da
üniversitemize sevk edilmiş. Fizik muayenesinde sklera ve tüm vücut ikterik, sağ üst kadran hassasiyeti ve hepatosplenomegalisi
vardı. Alkol, ilaç, kan transfüzyonu, diş tedavisi aile hikâyesi yoktu. Evli olmadığını söyledi. Öykü derinleştirdiğinde nikah
işlemleri yapmadan nişanlısı ile yaşadığı öğrenildi. Nişanlısı ve onun annesinde kronik hepatit B vardı. Laboratuvar bulguları
yatışta ALT: 2584 U/L, AST: 1084 U/L, LDH: 553 U/L, GGT: 60 U/L, ALP: 216 U/L, TB: 19.9 mg/dl, DB: 11.04 mg/dl, INR 1.53
idi. ELISA testi ile serolojik hepatit göstergelerinden anti HAV IgM (-), HBs Ag (+), anti HBc IgM (+), anti HCV (-) idi. Hastamızı
akut hepatit B olarak kabul ettik. Hastaya destek tedavi başlandı. Takiplerinde hastanın karaciğer enzimlerinde ve bilirubin
düzeyinde artış görüldü (ALT max: 2800IU/L; Tbil max: 22.8). INR de artış ve PT uzaması da olunca ağır akut hepatit olarak
düşünülüp lamivudin 100mg/gün antiviral tedavi başlandı. Kliniğinin düzelmesi üzerine takip önerilerek hasta taburcu edildi.
Sonuç: İkter ile başvuran AVH ayırıcı tanıda çok sayıda hastalık vardır. Özellikle genç erişkinlerde hepatit klinik ve laboratuvar
bulguları ile karşılaşıldığında hepatit A, B, C üzerinde durulmalıdır. Seroloji erken tanı konmasını sağlar. Özgül bir tedavisi
yoktur. Yatak istirahati, destek tedavi önerilir. Şiddetli akut hepatit B’de lamivudinin erken başlanması önemlidir. Diyet gerekli
değildir. En önemli korunma yolu aşılanmadır. Erişkinler için ayrıca ortak malzeme kullanılmamalı ve güvenli cinsel ilişkidir
tercih edilmelidir. Nikah öncesi yapılan testler eşleri koruma açısından önemlidir.
Hastanın ALT değerleri
-160-
PS-13 05
Kimyasal Maddeye Bağlı Toksik Hepatit Olgusu
Parlak Emine1, Parlak Mehmet1, Albayrak Ayşe1, Koşan Zahide2
1
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum
Giriş: İlaçların, kimyasal maddelerin ve gıdaların karaciğerde yaptığı hasara hepatotoksisite denir. Toksik hepatite neden
olabilen ajanlar ilaçlar, doğal toksik ajanlar ve kimyasal maddelerdir. Fulminan hepatitlerin %10-20’sinde, akut hepatitlerin ise
%10’unda rol oynamaktadır. Bu posterde kimyasal maddeye bağlı gelişen toksik hepatit olgusu sunulmuştur.
Olgu: 63 yaşında kadın hasta halsizlik, ishal, gözlerde sararma, idrar renginde koyulaşma ve idrar yaparken yanma şikâyetleri ile
kliniğimize yatırıldı. Daha önceden bilinen kalp kapak hastalığı öyküsü olan hastaya her ay penisilin profilaksisi uygulanıyordu.
Bunun dışında kullandığı ilaç yoktu. Bir hafta önce idrar renginde açılma, gaita renginde koyulaşma ve aralıklı ishal nedeni
doktara başvurmuş. Kardiyoloji bölümünde verilen tahlillerde enzim yüksekliği tespit edildiği için kliniğimize yönlendirilmiş.
Kronik başka hastalık hikâyesi, operasyon, kan transfüzyonu, sarılıklı hasta teması, diş çekimi ve alkol öyküsü yoktu. Ev hanımı
olan hastamız hayvancılık ile uğraşıyordu. Ayrıntılı sorgulandığında 5 gün önce hayvanları için ahırlarını ilaçladıkları öğrenildi.
Hastanın fizik muayenesinde hepatosplenomegalisi vardı. Sklera ve tüm vücutta ikter vardı. Diğer sistem muayeneleri doğaldı.
Laboratuvar incelemelerinde HBsAg(-),AntiHAV IgM(-), AntiHAV total (+), AntiHCV(-), AntiHIV(-), rose bengal, Wright testi, AntiCMV IgM, AntiToxo IgM, AntiRubella IgM, EBV VCA IgM, AMA ve AntiSM değerleri negatif olarak bulundu. Yapılan biyokimyasal kan
tetkiklerinde ALT:1724 IU/L, AST: 1524IU/L, GGT:87 U/L, ALP:193 IU/L, LDH: 554IU/L, CK: 193 IU/L, Total kolesterol:142 mg/dl,
trigliserit: 225 mg/dl bulunurken, total bilirubin 11.13mg/dl, direkt bilirubin 6.48mg/dl, total protein 7.2, albümin 3.7 bulundu.
Diğer laboratuvar değerleri normal sınırlarda idi. Anamnez, fizik muayene ve laboratuvar bulguları birlikte değerlendirilerek
hastada kimyasal madde inhalasyonuna bağlı “Toksik Hepatit” düşünüldü. Semptomatik tedavi verildi. Enzimleri ve kliniği
geriledi.
Sonuç: Ev ve iş yerinde maruz kalınan kimyasallar toksik hepatite neden olabilir. Hafif biyokimyasal anormallikten akut
karaciğer yetmezliğine değişen bir klinik ile karşımıza çıkabilir. Karaciğer testlerinde yükseklik olan hastalarda toksik hepatitler
ayırıcı tanıda yer almalıdır. Tedavi spesifik değildir. Destek tedavi uygulanmalıdır. Hayvancılık ile uğraşanlar kimyasal madde
kullanımında dikkatli olmalıdır.
Hastanın ALT değerleri
-161-
PS-13 06
Splenektomili ve komorbid hastalığı olan olguda erken gelişen Kronik Hepatit B
Bilek Heval, Bozkurt İlkay, Sünbül Mustafa, Leblebicioğlu Hakan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Samsun
Giriş ve amaç: Kronik hepatit B (KHB) hastalığı, subklinik enfeksiyondan siroza, karaciğer yetmezliğine veya kanserine kadar
uzanan çok değişik klinik seyirler izleyebilir. Altta yatan komorbid hastalıkları olan ve akut hepatit B (AHB) tanısı ile izlenen bir
hastada 6 ay sonra gelişen KHB ve erken tedavinin önemi değerlendirilmiştir.
Vaka sunumu: 44 yaşında erkek hasta, 1994 yılında Hodgkin lenfoma tanısı ile kemoterapi ve radyoterapi almış. 2007 yılında
idiyopatik trombositopenik purpura tanısı sonrası splenektomi yapılmış. Bilinen klinik tanıları nedeni ile ilgili bölümler tarafından
ilaç tedavisi veya transfüzyon yapılmadan takip edilen hastanın, Kasım 2014’de rutin poliklinik takipleri sırasında ALT;851 IU/L,
AST;361 IU/L saptandı. Hepatit etiyolojisi araştırılan hastada hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), ve hepatit B kor antijenine
karşı antikor (Anti HBcIgM) pozitif olarak tespit edildi. Hasta, AHB tanısı ile kliniğimize yatırıldı. Hastada aile öyküsü, kan
tansfüzyonu, diş tedavisi, cinsel yolla bulaş açısından değerlendirildi, ancak bulaş yolu tespit edilemedi. Klinik durumu stabil
olarak seyreden hasta bir hafta sonra istirahat önerilerek taburcu edildi. Hasta 2-3 hafta aralıklarla poliklinik kontrollerinde
değerlendirildi. 6. ay izleminde HBsAg ve hepatit B e antijeni (HbeAg) pozitif ve ALT:52 IU/L idi. Serum HBV DNA 170 milyon
UI/mL tespit edildi. Hastanın tüm takip dönemi boyunca ALP, GGT ve bilürubin değerleri normaldi. Hastaya karaciğer biyopsi
yapıldı. Knodell histolojik aktivite derecesi:6, fibrozis 1 olarak raporlandı. Hastaya 300 mg/gün tenofovir tedavisi başlandı.
2015 Aralık ayında yapılan tetkiklerde serum HBV DNA seviyelerinde 3 log’dan daha fazla düşme tespit edildi.
Sonuç olarak: altta yatan ciddi komorbid hastalıkları olan, altı aylık takip sonrası HBsAg pozitifliği devam eden, ALT düzeyi
normal veya hafif yüksek seyreden bu tür hastalarda, biyopsi yapılarak hastalığın aşamasının belirlenmesi
Hastanın ALT değerleri
-162-
PS-13 07
İzole AntiHbcIgG Pozitif Olan Hastada Otolog Hematopoetik Kök Hücre Transplantasyonu Sonrası Gelişen
Hepatit B Reaktivasyonu: Olgu Sunumu
Demirelli Meryem, Çeken Sabahat, İskender Gülşen, Ertek Mustafa
Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Giriş: Hematopoetik kök hücre transplantasyonu (HKHT) olan hastalarda yoğun kemoterapi ve immünsüpresiflerin kullanımı ile
immündisfonksiyon gelişir. Bu hastalar virüsler dahil çeşitli enfeksiyonlar açısından risk altındadırlar. Hepatitis B virus (HBV)
reaktivasyonuda bu risklerden biridir. Özellikle de myeloablatif tedavi yapılan hastalarda bu risk daha yüksektir. Literatürde
otolog HKHT sonrası reaktivasyon olgusu nadirdir. Bu yazıda otolog HKHT sonrası hepatit B reaktivasyonu gelişen bir hasta
sunuldu.
Olgu: Kırk altı yaşında erkek hasta üç yıl önce nonhodgkinlenfoma tanısı almış. Hastaya bir yıl önce Siklofosfamidli hazırlık
rejimi ile otolog HKHT yapılmış. Tam remisyonda takipli hastanın transplantasyon öncesi yapılan tetkiklerinde HbsAg (-), Anti
Hbs (-), HbcIgG (+), Anti Hbe (+), HBV DNA (-) saptanmış. Transplantasyon sonrası 1.yılda halsizlik, bulantı şikayetleri ile
başvuran hastanın yapılan tetkiklerinde AST: 567 U/L, ALT: 713 U/L olması üzerine, hepatit etyolojisi araştırılmış; HbsAg (+),
Anti Hbs (-), Anti HbcIgM (+), HbeAg (+), Anti delta (-), Anti HCV (-), Anti HAV IgM (-) bulunmuştur. HBsAg pozitifliği saptanan
hasta, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nce değerlendirildi. Fizik muayenesinde skleralarikterik, diğer sistem muayeneleri
doğaldı. Hb: 12 g/dl, lökosit:4700 103/µl, plt:55.000 103/µl, PTZ: 15,3sn, APTT: 32 sn, INR: 1.2, T.bil:2,5 mg/dl, D.bil:1,6
mg/dl, GGT: 778 U/L, HBV DNA: 2,7x10^9 copy/ml saptandı. Hastada, hepatit B reaktivasyonu düşünülerek Entekavir 0,5 mg/
gün tedavisi başlandı. Takiplerinde ALT: 415 U/L, AST: 372 U/L, T.bil: 5,7 mg/dl, D.bil: 3,3, plt: 16.000 103/µl, İNR: 2,8 olması
ve hematürisinin başlaması üzerine hasta kliniğimize yatırılarak destek tedavi başlandı. Semptomları düzelen ve İNR: 1,3 e
gerileyen hasta poliklinikten takip edilmek üzere taburcu edildi.
Sonuç: Hepatit B reaktivasyonu, allogeneik HKHT yapılan hastalarda daha sık görülmesine rağmen, bizim hastamızda olduğu gibi
otolog HKHT sonrası da gelişebilir. Hastalarda AntiHBs oluşmuş veya izole AntiHBcIgG pozitifliği saptanmış olsa da immünsüpresif
tedavi süresince HBV DNA ve ALT düzeyleri ile takip edilmeli HBV DNA pozitifliği saptandığında antiviral tedavi başlanması
önerilmektedir.
-163-
PS-13 08
Gebe Akut Hepatit A Olgusu
Parlak Emine, Parlak Mehmet
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Erzurum
Giriş: HAV tek sarmallı fekal oral bulaşan bir RNA virüsüdür. Hijyenik şartları kötü bölgelerde görülür. Hepatit A infeksiyonu
özellikle çocuk yaş gruplarında ve yetişkinlerde görülür. Akut hepatitlerin en sık nedenidir. Hastalığı geçirenlerde yaşam boyu
bağışıklık bırakır. Yetişkinlerde klinik belirti ve bulgular belirgindir. Bu dönemde sarılık görülme oranı %70’dir. Gebelik sırasında
karaciğer hastalıkları belirtisiz tablodan fulminan hepatite kadar değişen bir spektrumu vardır. Gebelikte görülen sarılığın en
sık nedeni akut viral hepatitlerdir. Bu çalışmada gebe akut hepatit A’lı bir olgu paylaşıldı.
Olgu: 29 yaşında gebe hasta gözlerinde, vücudunda sararma, idrar renginde koyulaşma, iştahsızlık ve bulantı şikayetleri ile
kadın doğum kliniğine yatırılmış. 26 haftalık gebeliği varmış. Öz ve soy geçmişinde özellik yoktu. İki hafta önce halsizlik,
iştahsızlık ve bulantıları olan hastanın son bir haftadır ikter ve gaita renginde açılma eklenmiş. Son olarak vücudunda döküntü
ve kaşıntı eklenince doktora başvurmuş. Genel durumu orta, şuur açık oryante ve koopere idi. Vital bulguları stabil idi. cilt
ve skleradaikter vardı. Hepatosplenomegalisi tespit edildi. Traube kapalı ve gebeliğe bağlı bombelik vardı. Laboratuvar
incelemelerinde, hemoglobin: 11.7g/dL, lökosit: 8900/mm3, platelet: 218000/mm3, ALT: 1152IU/L, AST: 2904IU/L, total
bilirubin: 4.2, direkt bilirubin:2.8, ALP:193IU/L, GGT:25IU/L idi. Ultrasonograsinde safra kesesi, Koledok ve intrahepatik safra
yolları normal idi. Viralserolojik testlerde (ELISA testinde) Anti HAV Ig M (+), HBsAg(-), Anti HBcIgM(-), Anti HCV(-) olan hasta
kliniğimize devir alındı. Takiplerde lomber yan ağrısı olması nedeni ile üriner ultrasonografi çekildi. Sağ pelvikalisyelgrade 3
hidronefroz tespit edilen hasta üroloji kliniği tarafından takibe alındı. Hastanın enzimleri ve şikayetleri geriledi.Bebekte ve
annede problem olmadı.
Tartışma ve sonuç: Gebelikte sarılığın en sık nedeni akut viral hepatitlerdir. En belirgin semptom ve bulgu sarılıktır. Ayırıcı tanı
için serolojik testler istenmelidir. Gebelikte akut viral hepatit A’nın teratojen etkisi yoktur. Evlilik öncesi viralserolojik testler
istenmelidir. Aşı uygun hastalarda önerilmelidir.
-164-
PS-13 09
Acil Servisteki Ekimotik Lezyondan Konvansiyonel HCV Kürüne Yolculuk
Turhan Vedat1, Özalper Veysel2, Eroğlu Murat3, Önem Yalçın2, Solmazgül Emrullah2, Kaptan Kürşat4
1
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Kl.Mikrobiyoloji Servisi
2
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, İç Hastalıkları Servisi
3
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Acil Servisi
4
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Hematoloji Servisi
42 yaşında bayan bir hasta Acil servisimize vücudunda morarma ve ekstremitelerde leke şikayetleriyle (ekimoz) başvurdu.Beyaz
küresi 5490/mm3, eritrosit 4.51x106/mm3, Hb 13.4 g/dl, trombosit sayısı ise 1.550/mm3 idi.Hasta ITP tanısı ile Hematoloji
polikliniği tarafından takibe alınmış (Temmuz 2013). Çocukluk döneminde lenfoma tanısı ile kemoterapi almış ve remisyona girmiş.
Sertralin kullanımı mevcut. Ateş36.5 C, Nb: 76/dk, TA: 115/75 mmHg idi. Hastanın takip-tedavisi döneminde (08–16.09.2014)
1 mg/kg/gün metil-prednizolon (8 gün) uygulandı daha sonra da 56 mg prednizolon/gün po tedavisi ile taburcu edildi.Taburcu
olurken Trombosit184000/mm3, Anti-HCV+HCV-RNA 3464000 IU/mL (11.09.2014), ALT 33, AST 23, AFP 11.8(1-8), Hb12.8 g/
dl idi.Enfeksiyon Hastalıkları konsültasyonunda hastanın bu haliyle idiopatik (İTP) değil “HCV aracılı immüntrombositopeni”
olabileceği değerlendirildi. Hastanın HCV Genotip-2, IL-28B:C/T polimorfizmi olduğu saptandı. Hastaya PEG-İFN başlanması
düşüncesi İFN’nuntrombositopenik etkisi nedeniyle şüphe ile karşılandı.Ancak mevcut trombositopeni tablosunun KHC
enfeksiyonundan kaynaklanmış olabileceği ve hastanın direk etkili ajanlara ulaşımının olmadığı düşünülerek KHC’yi tedavi etme
düşüncesi ön plana geçti. Karaciğer Biyopsisi “Kronik Hepatit C” olarak sonuçlandı.Bununla birlikte HAİ:3/18, fibrozis’in “0”
olarak saptanması hastada mevcut olan HCV enfeksiyonunun henüz çok yeni olduğunu düşündürdü.Bu sebeple hastadaki bilinen
Anti-HCV ve HCV RNA pozitifliğinin süresi gözden geçirilmek zorunda kalındı. Sonuçta serolojik olarak 6 ayı aşan bir süre ile
devam eden KHC hepatitinin varlığı ortaya kondu.Hastanın 8.ay takibinde WBC6.880/mm3, HGB15 g/dl, PLT 117000/mm3, HCVRNA: 515300 IU/mL idi. Peg-IFN alfa2b 150mcg 1x1sc/hf ve RBV 800 mg/gün olmak üzere tedaviye başlandı.Tedavinin 3.haftası
sonunda WBC4830/mm3, Hb12.8 g/dl, PLT 123.000/mm3 ve HCV-RNA. 1.274 IU/mL idi. Tedavinin 10.haftasında (05.08.2015)
WBC4.530/mm3, Hb12.7g/dl, PLT65.000/mm3, HCV-RNA (-) olarak saptandı. Trombositopeninin<80.000 olması nedeniyle PegIFN alfa2b150mcg 1x1sc/hf dozunda %50’lik azaltmaya gidildi ve 75mcg 1x1sc/hf’ya düşürüldü.Tedavinin 19.haftasında trombosit
sayılarının yükselmeye başlaması (107.000/mm3) üzerine PEG-İFN alfa2b normal dozuna çıkarıldı ve 24 hafta komplikasyonsuz
olarak tedavi tamamlanarak sonlandırıldı.Aynı zamanda hastadaki ITP’nin şifa bulması anlamına gelen HCV-kalıcı virolojik yanıtı
(kür) açısından değerlendirilmek üzere PEG-İFN+Ribavirin tedavisinin tamamlanmasının ardından 6 ay geçmesi beklenmektedir.
-165-
Diğer
-166-
PS-14 01
Sağlık personelinin HBV açısından riskli temasının ve uygulanan profilaksilerin değerlendirilmesi
Gulıyeva Gunel, Yamazhan Tansu, Pullukçu Hüsnü, Taşbakan Meltem, Sipahi Oğuz Reşat
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ana Bilim Dalı,İzmir
Giriş: Global aşı çalışmalarına rağmen hepatit B virüsünün(HBV)sağlık bakımı ile ilgili uygulamalar sırasında bulaşımı halen
yüksek oranlarda karşımıza çıkmaktadır. Yetersiz enfeksiyon kontrol önlemlerinin yanı sıra, sağlık personelinin HBV aşılanmaları
konusundaki kurumsal ve bireysel duyarsızlığı, kişisel sağlığı tehdit ettiği gibi ciddi ekonomik kayba da neden olmaktadır. Bu
çalışmada hastanemizde HBV’ye riskli maruziyet sonrası aşı ve hiperimmunglobulin uygulanan sağlık personeli verilerinin analiz
edilerek, profilaksi sonrası antikor düzeyinin takibi ile aşı uygulamasına duyarlılığın artırılması amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Ocak 2011- Kasım 2015 tarihleri arasında HBV’ye duyarlı, riskli maruziyeti olan sağlık personeli yaralanmanın
tipi ve uygulanan hepatit B hiperimmunglobulin(10 IU/ml/kg) ve aşısının(0,1 ve6. aylarda) etkinliği açısından retrospektif
olarak incelenmiştir.
Bulgular: Seksen hasta çalışmaya dahil edilmiştir (47 erkek, 33 kadın, yaş ortalaması 34.1± 7.8).Sağlık personelinin; 40’ı
hemşire, 1’i tıp fakültesi öğrencisi,39’u yardımcı sağlık personelidir. Altmış yedi personelin eline, ikisinin ayağına kaynağı belli
olmayan enjektörle, 7 personelin ise kronik hepatit B tanılı hastadan perkütan yaralanma ile teması olmuştur. Dört personelin
gözüne hepatit B tanılı hastanın kanının sıçraması sonrası mukozal temas olmuştur. Seksen personelinin, 76’sının HBV’ye duyalı
olduğu, dört personelin yetersiz antikor yanıtına(antiHBs<10 IU/ml) sahip olduğu saptanmıştır. Kırk üç personelin(%53) bir ay
sonrasında antikor yanıtına bakılabilmiş ve hepsinde anti HBs’nin>10IU/ml olduğu saptanmıştır. Yirmi personelin 6.ay antikor
yanıtları kontrol edilebilmiş (% 32) ve tüm personelin antiHBs düzeyi koruyucu düzeyin üzerinde bulunmuştur. Bir personelin 6.
aydaki AntiHBs’si negatiftir.
Tartışma: Sağlık Bakanlığı ve personel sağlığı merkezlerinin tüm çabalarına rağmen, HBV’ye duyarlı sağlık personelin olması
kaygı vericidir. Yine sağlık personelinin çok azının yeterli antikor seviyesinin oluşup, oluşmadığının takibi konusunda duyarlı
olması bir diğer önemli problemdir.
-167-
PS-14 02
Transaminaz yüksekliği ile başvuran hastalarda etyoloji
Kıraç Utku İrem, Çınar Ahmet, Özkan Hanişe, Tabak Ömür
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi/ İstanbul
Giriş: Transaminaz yüksekliği değişik nedenlerle olabilir. Bu çalışmada son altı ayda kliniğimizde transaminaz yüksekliği
nedeniyle yatırdığımız hastalarda etyolojiyi değerlendirmeyi amaçladık.
Materyal-Metod: Temmuz 2015-Aralık 2015 tarihleri arasında transaminaz değerleri üst sınırın 2 kat ve üzeri yüksek saptanan
ve akut karaciğer hasarı ön tanısıyla kliniğimize yatırılan 28 olgunun dermografik, klinik ve laboratuvar sonuçları retrospektif
olarak incelendi. Tüm olguların viral serolojileri ELISA ile çalışıldı. Tüm olguların batın ultrasonografileri yapıldı. Ayrıca tanıyı
kesinleştirmek için 5 hastaya karaciğer biyopsisi yapıldı.
Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen 30 hastanın 13’si kadın, 17’sı erkekti. Ortalama yaş 38,6±11 idi. En sık rastlanan yakınmalar;
gözlerde sararma (%69), vücutta sararma (%62), halsizlik (%57), karın ağrısı(%22), kilo kaybı(%2) ve kaşıntı (%2) idi. Transaminaz
yüksekliği bulunan olgularda etyolojik olarak 8 hastada toksik hepatit, 6 hastada kalp yetmezliğine bağlı iskemik hepatit, 4
hastada akut kolesistit ve koledokolitiyazise bağlı kolanjit atağı, 3 hastada alkolik hepatit, 2 hastada akut HBV enfeksiyonu, 2
hastada akut HAV enfeksiyonu, 1 hastada delta ko-enfeksiyonu ve 2 hastada otoimmun hepatit bulundu. Ayrıntılı incelemelere
karşın 2 hastada etyoloji saptanamadı. Toksik hepatit saptanan hastaların 1’ i anabolizan steroid, 2’si allopürinol, 1’i
siklofosfamid, 1’i anastrazol, 1’i bitkisel ilaç, 1’i amoksisilin-klavulonik asit, 1’i izoniyazid kullanımı sonrası gelişmiştir. Tüm
olguların 5 (%16,6)’inde akut viral hepatit saptanmıştır.
Sonuç: Karaciğer hastalıkları yaygın olmakla birlikte genelde klinik olarak sessiz seyreder. En sık karşılaşılan semptomlar ikter,
halsizlik, sağ üst kadran ağrısı ve kaşıntıdır. Asemptomatik hastalarda anormal karaciğer testleri sonuçları ile karşılaşılabileceği
gibi ciddi karaciğer hastalığı olanlarda tamamen normal sonuçlar görülebilir. Bizim çalışmamızda en sık semptom sarılık olarak
tespit edildi. Etyolojide ise en sık bildirilen neden viral hepatitlerdir. Bizim çalışmamızda ise toksik ve iskemik hepatitlerin
sayısı daha yüksek olarak bulunmuştur. Bunun sebebi ülkemizde 1998 yılında yenidoğanlarda Hepatit B aşısının rutin aşılama
programına alınması olabilir. Daha fazla hasta sayısı ile yapılacak benzer çalışmalar Türkiye’ deki yeni dağılım hakkında daha
fazla bilgi verecektir.
-168-
PS-14 03
Kronik Hepatit B tedavisi sırasında şaşırtıcı bir yan etki
Yuluğkural Zerrin, Güngör Kültüral
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Edirne
Giriş: Kronik Hepatit B günümüzde oral antivirallerin sunduğu düşük yan etki avantajı ile sıklıkla sorunsuz bir şekilde tedavi
edilebilmektedir. Ancak ortaya çıkabilen birtakım yan etkiler uzun süreli de olan bu tedavide, uyumsuzluk ya da sonlandırılmaya
kadar gidebilmektedir. Yazıda tenofovir tedavisi ile ortaya çıktığını düşündüğümüz kıllı dil oluşumu bildirilmiştir. Kıllı dil,
dilin dorsal yüzeyinin anormal saç benzeri oluşumlarla kaplanmasıyla karakterize selim bir hastalıktır ve sebebi tam olarak
bilinmemektedir. Kötü oral hijyen, alkol ve sigara kullanımı, radyasyon ve bazı ilaçlar etyolojide suçlanmıştır.
Olgu: Hastamız kırk yaşında kadındır. Kronik hepatit B nedeniyle oral antiviral tedavi olarak lamivudin başlanan hastamıza
tedavi sürecinde direnç gelişimi üzerine tenofovire değişim yapılmıştır. Tenofovir başlanmasının yaklaşık ikinci ayında hastada
kıllı dil şikayeti gelişmiştir. Sigara, alkol kullanımı olmayan, oral hijyeni düzgün, tenofovir dışında ilaç kullanımı bulunmayan
hastamızda sebep olabilecek etkenler araştırılmış, tenofovir dışında neden olabilecek bir durum tespit edilmemiştir. Hastamıza
dil fırçalama ve topikal tedaviler uygulanmış ancak tenofovir kullanımı devam eden hastada şikayet devam etmiştir.
Sonuç: Hepatit B tedavisi yönetiminde daha sık beklenen yan etkilere odaklanmışken karşımıza çıkan bu durum, direnç gelişimi
nedeniyle uygun şekle değiştirilmiş olan tedavimizde de sorun oluşturmuştur. Aynı zamanda genellikle semptomsuz seyreden
kıllı dil, hastamızda ağız kokusu, tad duyusunda azalma, öğürme hissi ve estetik görünümle ilgili şikayetler oluşturmuştur. Hem
tıbbi hem sosyal açıdan ortaya çıkan bu sorunlar tedaviye uyumda hastayı oldukça zorlamıştır.
Kıllı dil
-169-
PS-14 04
Tedavide zorlayıcı bir sorun; impotans
Güngör Kültüral, Yuluğkural Zerrin
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Edirne
Giriş: Kronik Hepatit B’li hastalar günümüzde farklı seçenekler ile tedavi sürecindedir ancak ortaya çıkabilen birtakım yan etkiler
nedeniyle uzun bir süreyi de kapsayan bu tedaviye uyumsuzluk ya da tedavi sonlandırılmasını da beraberinde yaşamaktadırlar.
Sık görülen ve beklenenler yanında nadir görülen ya da akla gelmeyen farklı yan etkiler tıbbi sorunların yanında hastaların
sosyal hayatlarında da sorunları beraberinde getirmektedir ki bunlardan biri impotanstır.
Olgu 1: 39 yaşında erkek hasta. Kronik hepatit B nedeniyle interferon tedavisi başlandı, başlangıçta halsizlik, yorgunluk,
uykusuzluk gibi sık görülen yan etkiler ortaya çıkmışken tedavi ortasına doğru impotans şikayeti gelişti. İmpotans için altta
yatabilecek tüm olasılıklar araştırıldı ve interferon tedavisi durumdan suçlandı.
Olgu 2: 59 yaşında erkek hasta. Kronik hepatit B nedeniyle tedavi olarak lamivudin başlandı, direnç gelişimi sonucu tenofovire
değiştirildi. Hasta değişimden kısa süre sonra impotans şikayeti ile geldi. Diyabeti de olan hasta impotans için bu açıdan da
değerlendirildi ancak diyabeti kontrol altında ve komplikasyonları olmayan hastada ilaç öncelikli şuçlu olarak değerlendirildi.
Hasta şiddetle ilacın değiştirilmesini istedi ve tedavi entekavire çevrildi. İmpotans açısından rahatlayan ancak bu tedaviyle
şiddetli baş ağrıları ortaya çıkan hasta isteksiz olarak yeniden tenofovir tedavisine döndü.
Sonuç: Hepatit B tedavisinde hasta yaşamını etkileyen yan etkilerin yönetiminde sorunun boyutu, hastanın da bu sürecin
yönetiminde söz sahibi olmasını gerektirir. İmpotans gibi bir yan etkide hasta önünde duran tedavi şansı ile sosyal hayatının
bozulması arasında çelişki dolu bir seçimde kalmaktadır. Bu süreçte hekimin, hastalığın durumu ile yan etki açısından
yapılabileceklerin değerlendirilmesinde hasta ile güven verici bir işbirliğinde olmalıdır.
-170-
PS-14 05
Aksaray Devlet Hastanesi Sağlık Çalışanlarında Hepatit B, Hepatit C ve HIV Seroprevalansı
Kürklü Bozkır Filiz, Ersoy Kılıç Ayla, Demir Önder Kübra, Sönmez Yıldırım Seval, Yeşilbağ Selma, Öztürk Ayşegül
Aksaray devlet hastanesi
Amaç: Hepatit B virüs (HBV), hepatit C virüs (HCV) ve İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) enfeksiyonları insan sağlığını tehdit
eden önemli sağlık sorunlarındandır. Sağlık çalışanlarının kan ve kan ürünlerinden kaynaklanan patojenlerle karşılaşma ve
enfekte olma riski yüksektir. Bu çalışmada 2015-2016 yılları arasında Aksaray Devlet Hastanesi sağlık çalışanlarında HBV, HCV ve
HIV seropozitifliğinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: 800 sağlık çalışanından alınan kan örneklerinde Mikropartikül Enzim Immuno Assay Metodu (Axsym Plus
Immunoanalizör-ABD) ile hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), hepatit B yüzey antikoru (anti-HBs), HCV antikoru (anti-HCV) ve HIV
antijen ve antikoru (HIV Ag/Ab) araştırılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen tüm sağlık çalışanların 12’sinde ( %1,5) HBsAg,703’ ünde (%85.37) anti-Hbs pozitif bulundu. Bir
(% 0,125)kişide anti-HCV pozitif saptandı. Sağlık çalışanlarının hepsinde anti-HIV negatif olarak bulunmuştur.
Sonuç: HBV, HCV, HIV için risk altında bulunan sağlık çalışanlarının aralıklı olarak bu virüsler açısından taranması ve HBV’ye
karşı bağışık olmayanların aşılanması gerekmektedir. Kan yoluyla bulaşan hastalıklardan etkili bir korunma için aşılama ve
standart enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır.
-171-
PS-14 06
Bir üniversite hastanesinde kan ve vücut sıvıları ile riskli teması olan sağlık çalışanlarında Hepatit B seropozitiflik
oranlarının değerlendirilmesi
Özgen Özge, Tekin Zeynep, Aysert Yıldız Pınar, Özer Fatma, Hızel Kenan
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Bu çalışmada kan ve vücut sıvıları ile riskli teması olan sağlık çalışanlarında Hepatit B seropozitiflik oranının saptanması,
çalışanlar arasındaki en riskli meslek grubu ve bölümün belirlenmesi ve yıllara göre riskli temas sayısındaki değişimin incelenmesi
amaçlanmıştır. Bir üniversite hastanesinde Sağlık Çalışanları Enfeksiyon Kontrol Polikliniği’ne 2009-2015 yılları arasında kan ve
vücut sıvıları ile temas sonrası başvuran 309 sağlık çalışanının başvuru sırasındaki HBs Ag, Anti HBs, Anti HBc total sonuçları,
meslek grupları, çalıştığı bölümler ve başvuru tarihleri geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Sağlık çalışanlarında riskli
temasa neden olan en sık materyalin kan (%97,1), en sık temas şeklinin iğne (%91,2) ve iğne temaslarının sıklıkla (%32,6) atık
malzemelerin toplanması sırasında olduğu belirlenmiştir. Riskli temas kadınlarda (%63,7) ve 20-30 yaş grubunda (%54,6) daha
yüksek saptanmıştır. Riskli temasın en sık temizlik personelinde (%40,7) ve acil serviste gerçekleştiği belirlenmiştir. Riskli temas
gerçekleşen personelin risk gerçekleştiği andaki tetkiklerinde; %82,2’sinin aşılı, %13,5’inin seronegatif, %3,2’sinin doğal bağışık,
ve %0,6’sının kronik hepatit B olduğu anlaşılmıştır. Sağlık personeli için Hepatit B hala önemini korumaktadır. Temas oranlarının
hala yüksek olması ve Hepatit B’nin aşı ile önlenebilir bir enfeksiyon olması nedeni ile sağlık çalışanlarının Enfeksiyon Kontrol
Polikliniği ile işbirliği artırılmalı ve aşılamanın önemi vurgulanmalıdır.
-172-
PS-14 07
Kronik Hepatit’li Hastalarda Uygulanan Karaciğer Biyopsi Komplikasyonlarının Değerlendirilmesi
Kurtaran Behice, Kuşçu Ferit, Erdoğan Damla, Ulu Aslıhan, İnal Seza Ayşe, Kömür Süheyla, Taşova Yeşim, Aksu Hasan Salih Zeki
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD
Amaç: Günümüzde invaziv olmayan tanısal yöntemlerde gelişmeler kaydedilse bile karaciğer biyopsisi hala karaciğerdeki
inflamasyon ve fibrozisisn gösterilmesinde altın standart tanısal yöntemdir. Bu çalışmada kronik hepatit B ve C’li hastalarda
uygulanan karaciğer biyopsilerinin komplikasyonlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğinde Şubat 2009 ile Şubat 2016 yılları
arasında takip edilen ve karaciğer biyopsisi uygulanan Kronik hepatit B ve C’li hastaların verileri retrospektif olarak gözden
geçirilmiştir. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, karaciğer biyopsi endikasyonları, patoloji sonuçları, biyopsiye bağlı gözlenen
komplikasyonlar kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya, 211 erkek (%58.3) 151 kadın olmak üzere (%41.7) 362 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalamaları
41.7±13.8 idi. Kronik HBV enfeksiyonu olan 299, kronik HCV enfeksiyonu olan 50, HBV+HDV koenfeksiyonu olan yedi, HBV+HCV
koenfeksiyonu olan altı hastaya biyopsi yapıldı. Biyopsi işlemi, hastaların 347’sine (%95,9 ) Tru-cut iğnesi ile 15’ine ise (%4.1)
Menghini yöntemi ile gerçekleştirildi. İşlem sonrası 362 hastadan 249’unda (%68.8) analjezi gerektiren ağrı olmazken, 113
(%31.2) hastada analjezik kullanma ihtiyacı oldu. Analjezi ihtiyacı olan 113 hastanın ağrıları, 53 (%47) hastada işlem yapılan
bölgede, 38 (%34) hastada omuzda, 26 (%23) hastada epigastrik bölgede, 14 (%12) hastada ise göğüs veya sırtta idi. Hastaların
ağrıları ortalama 6 gün (30 dakika - 90 gün) devam etmişti. komplikasyon olarak 4 (%1.1) hastada yüksek ateş, 4 (%1.1) hastada
küçük intrahepatik kanama gözlendi. Hastaların hiç birinde geniş hematom, inraperitoneal kanama ve hemobilia gözlenmedi.
Bir (%0.3) hastada kolesistit, bir (%0.3) hastada ise safra kesesi duvarında hematom gelişti.
Tartışma ve Sonuç: Karaciğer biyopsisi, kronik hepatitlerin tanısında ve takibinde hâlen en iyi yöntemdir. İşlem sonrası
komplikasyon oranları, çalışmamızda da ortaya konulduğu gibi çok düşük olmasına rağmen, işlemin riskleri dikkatlice
değerlendirilmeli ve hasta bilgilendirilmelidir. İşlem sonrası hasta takibinde gelişebilecek komplikasyonlara yönelik uyanık
olunmalı ve erken müdahale için hastalar yakın takip altında tutulmalıdırlar.
-173-