Küresel İnsani Gelişme raporu açıklandı Ülkeler gaz salınımını

Transkript

Küresel İnsani Gelişme raporu açıklandı Ülkeler gaz salınımını
Sayı: Aralık 2007
Özel Sayı 2007
Küresel İnsani Gelişme
raporu açıklandı
Ülkeler gaz salınımını azaltmalı
İzlanda, Norveç'i Geride Bıraktı
‘Günümüzün
en önemli mücadelesi’
İklim Raporunda Türkiye
Küresel İnsani Gelişme Raporu 2007/2008
UNDP'nin hazırladığı 2007/2008 Küresel İnsani Gelişme Raporu, ülkelerin,
yoksulluğu azaltma, gıda, sağlık ve eğitimde benzersiz gerilemelere yolaçabilecek
olan iklim değişikliğinin kalkınma üzerindeki etkilerine odaklanması gerektiği
konusunda uyarıda bulundu. Rapor, 27 Kasım 2007 tarihinde Brezilya’da UNDP
Başkanı Kemal Der viş tarafından açıklandı. Raporun tanıtımı İstanbul dahil olmak
üzere dünyanın birçok ülkesinde aynı anda yapıldı.
Ankara, Aralık 2007
“İklim değişikliği her ne kadar tüm insanlığa karşı bir tehdit oluşturuyor olsa da, ilk ve en ağır bedelleri ödeyecek
olanlar, bugünkü ekolojik borçta hiçbir suçu bulunmayan yoksullar olacaktır” diyor UNDP Başkanı Kemal Derviş. İklim
Değişikliğiyle Mücadele: Bölünmüş bir Dünyada İnsani Dayanışma başlıklı rapor, dünya yoksulluğu azaltma, gıda,
sağlık ve eğitimde benzersiz gerilemelere yol açabilecek olan iklim değişikliğinin kalkınma üzerindeki etkilerilerine
odaklanması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.
Rapor ayrıca küresel ısınma tehdidinin katî bir hesabını ortaya koyuyor. Rapor, dünyanın en yoksul ülkeleri ve onların
en yoksul vatandaşları başta olmak üzere dünyayı aşağıya doğru bir sarmalın içine hapsedebilecek, yüzlerce milyon
insanı yetersiz beslenmeyle, su eksikliğiyle, ekolojik tehditlerle ve geçim kaynaklarının yok olmasıyla karşı karşıya
bırakabilecek bir “kırılma noktası”na doğru sürüklendiğini savunuyor.
Rapor, 2012 yılından – Kyoto Protokol’ünün taahhütlerinin bitiş süresi - sonra çok taraflı bir anlaşma imzalanmasıyla
ilgili görüşmelerinin kilit bir döneminde yayınlanıyor. Rapor, adaptasyon (uyum) üzerine güçlendirilmiş uluslararası
işbirliği yoluyla 21. yüzyılda ısınmayı iki derecenin altına (3.6F) zorunlu indirmeyi öngören bir “çift izleme” yaklaşımı
sunuyor.
Azaltma konusunda, raporun yazarları, gelişmiş ülkeleri liderlik göstererek 2050 yılına kadar sera gazlarını 1990’lı
yıllardaki düzeyden %80 oranında azaltmaları için çağrıda bulunuyor. Rapor ayrıca bir çeşit karbon vergilendirmesi,
daha sıkı bir permi ticareti programı, enerji düzenlemeleri ve düşük karbonlu teknoloji transferinin finansmanı için
uluslararası işbirliğinin savunuculuğunu yapıyor.
Uyum konusunda, rapor, iklim değişikliğiyle mücadelede ortaya çıkan eşitsizliklerin, ülke bazında ve ülkeler arasında
daha da geniş eşitsizliklere yolaçan güçlü bir unsur olduğu konusunda uyarıda bulunuyor ve zengin ülkelere, iklim
değişikliği uyumunu yoksulluğun azaltılması ile ilgili uluslararası ortaklıklarının merkezine yerleştirme çağrısında
bulunuyor.
“Eylem için çağrıda bulunuyoruz, umutsuz olanı teselliye çalışmıyoruz.” diyen başyazar Kevin Watkins ekliyor
“Kararlılıkla çalışırsak, iklim değişikliğine karşı bu savaşı kazanabiliriz. Fırsat penceresinin kapanmasına göz yummak,
insan tarihinde eşi görülmemiş ahlaki ve siyasi bir başarısızlık olur”. Watkins, Bali’deki görüşmeleri, dünyanın
yoksullarının çıkarlarını, iklim değişikliği görüşmelerinin merkezine yerleştirmek için benzersiz bir fırsat olarak
tanımlıyor.
Rapor, iklim değişikliğinin yoksulları etkileyeceğinin kanıtını sunuyor. Günde 2 doların altına geçinen 2.6 milyar kişiye
dikkat çekilen raporda, küresel ısınma yüzünden serbest kalan güçlerin nesiller boyu süren ilerlemeleri
durdurabileceği hatta geriletebileceği konusunda uyarılarda bulunuluyor. İklim Değişikliğiyle Mücadele raporunda
insani gelişmeye tehdit olarak şunlar gösteriliyor:
· Aşırı kuraklık, yükselen ısılar ve düzensiz yağışların sebep olduğu tarımsal sistemlerin çökmesi sonucu 600 milyon
insanın yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalması. Dünyadaki yoksulluğun en yoğun olduğu Afrika’nın güneyindeki
yarı kurak bölgelerde 2060 yılına kadar tarımsal ürünlerde potansiyel %26 kayıpların olması
· 2080 yılına kadar 1.8 milyar insanın su sıkıntısı çekmesi. Buzulların erimesi ve yağışların düzeninin değişmesi sonucu
Güney Asya ve Kuzey Çin’de ciddi ekolojik krizlerin yaşanması
· Sel baskınları ve tropikal fırtınalar nedeniyle kıyı şeridinde ve deniz seviyesine yakın bölgelerde yaşayan 332 milyon
insanın yerinden olması. 70 milyon Bangladeşli, 22 milyon Vietnamlı ve 6 milyon Mısırlı, küresel ısınmanın sebep
olduğu sel baskınlarından etkilenebilir.
· Ortaya çıkan yeni sağlık risklerinin yanısıra, fazladan 400 milyon kişinin sıtma riskiyle karşı karşıya kalması
Yeni bir araştırmanın kanıtlarını ortaya koyan İnsani Gelişme Raporu yazarları, iklim değişikliğinin insana çıkacak
faturasının küçümsendiği görüşünde. Yazarlar, iklim değişikliği ile beraber daha sık ve yoğun yaşanacak olan kuraklık,
seller ve fırtınalar gibi iklim olaylarının, yoksulluk ve eşitsizliğin şimdiden en önemli faktörleri olduğunu belirtiyorlar
ve küresel ısınma bu etkileri güçlendirecek.
“Milyonlarca insan için bu, yoksulluğa tek yönlü bir bilet ve uzun dönemli dezavantajlar sunan olaylar” diyor rapor.
Hayatları tehdit etmek ve acıya sebep vermek dışında bu gibi doğal afetler, tüm varlıkları yokediyor, yetersiz
beslenmeye sebep oluyor ve çocukların okuldan alınmasına yolaçıyor. Rapor, Etiyopya’da çocukluğunun ilk dönemleri
kuraklığa rastlayan bir çocuğun %36 daha yetersiz besleneceğini ortaya koyuyor ve bu, iki milyon çucuğun yetersiz
beslenmesi anlamına geliyor.
Rapor, tehditlerin, yoksullar üzerindeki ilk etkilerine odaklanırken, iklim değişikliğiyle mücadele etmedeki
başarısızlığın gelecek nesilleri ekolojik bir felakete sürükleyebileceği konusunda da uyarıda bulunuyor ve Batı
Antartika’daki buz tabakalarının kırılabileceğini, buzulların eriyebileceğini ve insanlığa sistematik tehditler olarak
denizlerdeki ekosistemin bozulabileceğini belirtiyor.
“Elbette belirsizlikler var ama bu büyüklükteki risklerle karşılaştığınız zaman belirsizlikler eyleme geçmemek için bir
sebep olamaz. Isınmayı kendi isteğimizle azaltma, bunun gibi olası çok büyük risklere karşı satın aldığımız bir sigorta
gibidir. İklim Değişikliğiyle Mücadele bugün insani gelişmeye olan bağlılığımız ve çocuklarımız ve torunlarımız için
ekolojik güvenlik sağlayacak olan bir dünya yaratmak ile ilgilidir” diyor Derviş.
Tehlikeli İklim Değişikliğinden Kaçınmak
İnsani Gelişme Raporu’nun yazarları, hükümetleri tehlikeli iklim değişikliklerinden kaçınmak için toplu hedefler
koymaya çağırıyor ve sanayi öncesi düzeyin 2 derecelik (3.6F) üstünün eşik olarak hedeflenmesini savunuyor (şu
andaki düzey 0.7 derece, 1.3F).
Yeni bir iklim modelinden esin alan rapor bu sınırlar içinde kalmak için bir “21. yüzyıl karbon bütçesi/kotası” koymayı
öneriyor. Kota, bu hedefe uyumlu sera gazı salımlarının (emisyonlarının) toplam seviyesini sayılara döküyor.
Önümüzdeki mücadelenin boyutunu ölçmeyi amaçlayan bir egzersizde, rapor, mevcut eğilimlerin devam etmesi
durumunda 21. yüzyıl için hesaplanan karbon bütçesinin 2032 yılına kadar tükeneceğini tahmin ediyor. Yazarlar,
mevcut eğilimler devam ettiği takdirde 2 derecelik (3.6F) sınırda kalmak yerine 4 derecelik bir kota ihlalinin
olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
İnsani Gelişme Raporu, Bali’de görüşülen bazı çok önemli konulara ışık tutuyor. Gelişmekte olan önemli ülkelerin
salımlarının oluşturduğu tehditlerin gerçekliğini onaylayan yazarlar, gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin en derin ve en
acil kısıntıları yapmaları gerektiği görüşünde... Yazarlar, zengin ülkelerin, bu problemin ortaya çıkışında tarihi
sorumluluk taşıdıklarının, görece daha fazla karbon salımı yaptıklarının ve eyleme geçmek için gerekli finansal ve
teknolojik kapasiteleri olduğunun altını çiziyor.
“Gelişmekte olan dünyadaki insanlar, Kuzey Amerika’da olduğu kadar karbon salımında bulunsalardı, sonuçlarına
katlanmak için dokuz gezegenin atmosferine ihtiyaç duyardık” diyor Watkins.
İklim değişikliğinden kaçınmaya uyumlu bir salım yolu için örnek bir çerçeve kullanan İnsani Gelişme Raporu şu
önerilerde bulunuyor:
· Gelişmiş ülkeler sera gazı salımlarını 2050 yılına kadar 1990’lı seviyelerin %80’i kadar ve 2020’ye kadar da %30 kadar
azaltmalı.
· Gelişmekte olan ülkeler, salımlarını 2050 yılına kadar 1990’lı seviyelerin %20’si kadar azaltmalı. Ancak, bu kısıntılar
2020’den sonra yapılmaya başlanmalı ve finans ve düşük karbon transferi yollarıyla uluslararası işbirliği tarafından
desteklenmeli.
Bu ölçeğe göre hesaplandığında, yazarlar, gelişmiş ülke hükümetleri tarafından belirlenen hedeflerin gerekenin
altında kaldığını görüyor. Rapor ayrıca, en gelişmiş ülkelerin en mütevazi ve iddiasız kısıtlamaları yapmakta bile
başarısızlığa uğradığını belirtiyor (bu oran Kyoto Protokol’ünde anlaşmaya varıldığı üzere salımları 1990’lı yılların
seviyesinden %5 oranında azaltmayı öngörüyor). Rapor, iddialı hedeflerin konmuş olduğu durumlarda bile gelişmiş
ülkelerden çok azının belirtilen iklim güvenlik hedeflerini somut enerji politikalarıyla uyumlu hale getirdiğini
belirtiyor.
Gelecekteki salımlar için yazılan senaryolar, bizi bekleyen mücadelenin boyutunu destekliyor. Mevcut eğilimlerle
karbon salımlarının 2030 yılına kadar %50 artacağı öngörülüyor. Böyle bir sonuç tehlikeli iklim değişikliğini kaçınılmaz
kılacaktır. “Sonuç olarak, küresel enerji sisteminin gezegenimizin sürdürülebilirliğini sağlayan ekolojik sistemle
uyumlu olmadığı aşikardır” diyor Watkins ve ekliyor “bu iki sistemi birbirine uyumlu hale getirmek, düzenlemelerde
önemli değişimleri, pazar teşviklerini ve uluslararası işbirliği gerektirecektir”.
İklim Değişikliğiyle Mücadele, tehlikeli iklim değişikliğinden kaçınmak amacıyla iklim güvenliği ile enerji politikaları
arasındaki uçurumu kapatmak için gereken bir dizi politikayı belirliyor. Bunlardan en önemlileri:
· Karbonu fiyatlandırmak. Rapor, hem karbon vergilendirmesinin hem de permi ticaretinin önemli rol oynayacağı
görüşünde. Karbon vergilerini giderek arttırmak yatırımcıların önündeki teşvik yapılarını değiştirmede güçlü bir araç
olacaktır. Rapor ayrıca karbon vergilerinin ekstra bir vergi yükü oluşturmak zorunda olmadığı ve bunun, iş vergilerinin
düşürülmesiyle dengelenebileceğinin altını çiziyor.
· Daha güçlü denetim standartları. Rapor, hükümetleri araç salımları ve bina ve elektrikli aletlerin yaydığı salımlar
konusunda daha sıkı standartlar uygulamaya çağırıyor.
· Düşük karbon enerji tedarikinin gelişmesini desteklemek. Rapor, kullanılan yenilenebilir enerji payında
kullanılmamış bir potansiyelin ve karbon yakalama ve tutma gibi teknoloji devrimlerinin öneminin altını çiziyor.
· Finans ve teknoloji transferi üzerine uluslararası işbirliği. Yazarlar, giriş için hiçbir teşvik sağlamayan ve enerji
maliyetlerini arttırmayı öngören anlaşmalara gelişmekte olan ülkelerin katılmayacağını belirtiyor. Rapor, bir İklim
Değişikliği Azaltma Tesisinin kurulmasını ve bu tesisin gelişmekte olan ülkelerdeki aşamalı düşük-karbonlu enerji
yatırımlarını ortak iklim değişikliği hedeflerini finanse etmede yıllık 25-50 milyar dolar sağlamasını istiyor.
Ekonomik modelleme çalışmasından yola çıkarak, İnsani Gelişme Raporu, sera gazlarını 450 ppm’de dengelemenin
maliyetinin 2030’a kadar dünya gayrı safi yurtiçi hasılasının ortalama %1.6’lık bir orana sınırlandırılabileceğini
öngörüyor. Derviş “Bunlar gerçek maliyetlerken, eyleme geçmemenin maliyeti gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse
insani bakımdan çok daha fazla olacaktır” diye uyarıyor. Rapor tehlikeli iklim değişikliğinden kaçınmanın maliyetini,
dünyanın orduya yaptığı mevcut harcamaların üçte ikisinden daha az olacağına dikkat çekiyor.
Adaptasyon çabalarının dikkate alınmaması
İklim Değişikliğiyle Mücadele azaltmanın orta-vadeli rolünün altını çizerken, uyum mücadelesinin ihmal edilmesine
karşı da uyarıda bulunuyor ve sıkı bir azaltmayla bile dünyanın yirmi birinci yüzyılın ilk yarısına kadar devam eden bir
ısınmanın olacağına dikkat çekiyor. Rapor, insani gelişmede gerilemelere neden olan iklim değişikliğini önlemek ve
yetersiz azaltma tehlikesine karşı korunmak için uyumun öneminin altını çiziyor.
Rapor ayrıca uyum kapasitesindeki aşırı eşitsizliğe de değiniyor. Zengin ülkeler, hükümetler başrolde olacak şekilde
iklim değişikliği savunma sistemlerine büyük yatırımlar yapıyor. Bunun tersine, gelişmekte olan ülkelerde “insanlar
batmaya veya kendi kaynaklarıyla yüzmeye bırakılıyorlar” diyor Cape Town Başkiposu Profesor Desmond Tutu,
raporda ve bunun “adaptasyon ayrımcılığının yaşandığı bir dünyaya” yolaçtığını vurguluyor.
Watkins ise “kimse iklim değişikliğinin zengin ülkelere getireceği uzun dönemli ekolojik zorlukları olduğundan az
göstermek istemiyor” diyor. “Ancak yakın dönemde hassas durumda olan Manhattan ya da Londra, Bangladeş’in sel
tehlikesinin olduğu bölgeler ve Afrika’nın güneyinde kuraklık tehlikesinin olduğu bölgeler”.
İnsani Gelişme Raporu, uluslararası işbirliğinin uyum sürecinde yavaş kaldığını gösteriyor. Rapora göre, uyuma çok
taraflı sistemler tarafından yapılan toplam mevcut harcama 26 milyon dolara ulaştı. Bu sayı Birleşik Krallık’ın bir
haftalık sel savunma harcamasına hemen hemen denk. Mevcut sistemler, yüksek işlem maliyetleriyle küçük
finansmanlar sağlıyor diyor raporun yazarları.
Yazarlar şu reformların gerekliliğini savunuyorlar:
· İklim denetleme altyapısı için ekstra finansman ve esneklik sağlayacak şekilde gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin
2015 yılına kadar yılda en az 86 milyar dolar sağlaması (tahmini gayrısafi yurtiçi hasılasının %0.2’si oranında).
· Sahra altı Afrikası’nın iklim denetleme kapasitesini geliştirmek ve halkın meteorolojik bilgiye erişimini sağlamak için
arttırılmış uluslararası destek.
· Uyum planlamalarını yoksulluğu azaltma strateji belgeleri dahil olmak üzere yoksulluğu ve aşırı eşitsizlikleri azaltma
için daha geniş stratejilere entegre etmek
İklim Değişikliğiyle Mücadele raporu “iklim değişikliğinin bize öğrettiği en zor dersin tarihi karbon yüklü büyümenin
ve zengin ülkelerdeki aşırı tüketimlerin ekolojik olarak sürdürülebilir olmadığıdır” diyerek bitiriyor. Ama yazarlar,
“doğru reformlarla, sera gazı salımlarını, ekonomik büyümeyi feda etmeden (artan zenginlik ve iklim güvenliği
birbirleriyle çelişen amaçlar değildir) sürdürülebilir düzeylerde azaltmak için çok geç kalınmadığını” vurguluyor.
RAPOR HAKKINDA: İnsani Gelişme Raporu insanlığın yüzleştiği en zorlu mücadeleler üzerinde tartışmaları sunmaya
devam ediyor. Bu rapor, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yazılan bağımsız bir rapordur. BM
Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un, Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz Inacio Lula da Silva’nın, New York Belediye Başkanı
Michael R. Bloomberg’ün, Arktik iklim değişikliği savunucusu Sheila Watt-Coultier’in, Sürdürülebilir Kalkınma Dünya
Komisyonu Başkanı ve eski Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland’ın, Cape Town Başkiposu Profesor Desmond
Tutu’nun ve Bilim ve Çevre Merkezi Başkanı Sunita Narain’in katkılarını içeren 2007/2008 raporunun baş yazarıdır
Kevin Watkins’dir. Rapor bir düzineden fazla dile çevrildi ve yıllık 100’den fazla ülkede tanıtıldı. Daha detaylı bilgi
http:hdr.undp.org/en/reports/global/hdr2007-2008/ adresinden edinilebilir. 2007/2008 İnsani Gelişme Raporu
Palgrave Macmillan tarafından İngilizce olarak basıldı.
Ülkeler Salımları Azaltmalı
Zengin ülkelerin karbon salımları Afrika’daki ilerlemeyi tehdit ediyor ama
2007/2008 İnsani Gelişme Raporu bir çıkış öneriyor
Ankara, Aralık 2007
İklim değişikliği üzerine 27 Kasım 2007 tarihinde açıklanan 2007/2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre, gelişmiş
ülkelerin karbon izleri, bu salımları kısıtlamak ve yoksulların geçim kaynaklarını iklim değişikliğinden korumak için
yatırım yapılmadıkça, Afrika’nın güneyinde sağlık, eğitim ve yoksulluğu azaltma alanlarında yapılan ilerlemeleri
durduracak hatta geriletecek.
Yakın zamanda yayınlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporundan yola çıkan Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı’nın İklim Değişikliğiyle Mücadele: Bölünmüş bir Dünyada İnsani Dayanışma başlıklı İnsani Gelişme
Raporu, Endonezya’nın Bali adasındaki iklim değişikliği görüşmelerinin yolunu aydınlatıyor ve 10 yıllık fırsat
penceresinin hala uygulamaya konulabileceğinin altını çiziyor.
Bu fırsat penceresi kaçırılırsa, iki derecenin üstündeki ısı artışları Afrika’nın güneyinde fazladan 600 milyon insanın aç
kalmasına, Rift Valley gribi ve sıtma gibi sivrisinek kaynaklı hastalık salgınlarının yaygınlaşmasına ve bölgede 2060
yılına kadar 26 milyar dolarlık zirai kayıpların yaşanmasına sebep olabilir – 2005 yılında Afrika’nın güneyine giden
toplam ikili yardımdan daha fazla.
“Yirmibirinci yüzyılın karbon bütçesi – ısının iki derecenin üstüne çıkmamaması olasılığında emilecek karbon miktarı –
şimdiden harcanmış durumda; 2032 yılına kadar tükenme tehdidi altında” diyor raporun baş yazarı ve UNDP’nin
İnsani Gelişme Raporu Ofisi Direktörü Kevin Watkins. “yoksullar, en az karbon salımı yapan ve kendilerini korumak için
en az araca sahip olanlar, gelişmiş ülkelerin “enerji-zengini hayat tarzlarının” ilk kurbanları” diye de ekliyor.
Dokuz gezegenlik yaşam biçimi
Afrika’nın güneyinde yaklaşık 550 milyon kişinin enerjiye erişimi yok. Aileler dumanlı taşlar üzerinde bitki ve hayvan
gübresiyle yemek yapmaya terkedilirken, gelişmiş ülkelerdeki zenginler enerji faturalarını şişirmekle meşgul. Solunum
yolları hastalıklarının bir bölümüne neden olan bu duman, günümüzde çocukların en büyük katili.
İklim Değişikliğiyle Mücadele raporu gezegendeki her yoksulun, bir Amerikalı ya da bir Kanadalı kadar enerji zengini
yaşam biçimleri yaşıyor olsalardı, ortaya çıkan kirlilikle 9 gezegene ihtiyaç duyulacağını ortaya koyuyor. Gerçekte, 23
milyon vatandaşıyla Amerika’nın Teksas eyaleti, Afrika’nın güneyinde 750 milyon kişinin toplamının salacağı
karbondiyoksitten daha fazla karbondiyoksit salıyor, diyor rapor.
Bu kesin farklılıklar karşılaştırıldığında, yazarlar, önemli küresel salım kısıntılarının, yoksullara temel enerji hizmetleri
götürme çabalarını zayıflatmaması gerektiğini vurguluyor. Dünyanın en zengin ülkeleri 2050 yılına kadar salımları en
az %80 azaltarak karbon bütçesini dengelemede öncülük etmek için tarihi bir sorumluluğa sahipler, diyor rapor ve
dünyanın yoksullarını korumak için uluslararası uyum çabalarına yıllık 86 milyar dolar küresel yatırım yapmaları
gerektiğini ekliyor.
UNDP Başkanı Kemal Derviş “Afrika yeni bir yüzyıla adım atıyor. Umut var. Büyüme ve kalkınma hızlanıyor ve barış,
kıtanın birçok bölgesinde pekişiyor” diyor ve ekliyor “iklim değişikliğiyle mücadelede doğru yolda olmak, önemli
insani gelişme ilerlemelerine de katalizör etkisi yapar ama iklim değişikliğiyle ilgili herhangi bir faaliyete geçmezsek
en az karbon izi olan Afrika’nın umudu bastırılmış olur”.
İnsani Gelişme Tuzakları
Mevcut deliller iklim değişikliği ile seller, kuraklık gibi iklimsel afetlerin arttırılmış risklere ve bunlardan etkilenen
birçok insanın gelişmekte olan ülkelerde yaşadıkları bağlantısına işaret ediyor, İklim Değişikliğiyle Mücadele raporu....
Yazarlar 2000-2004 yılları arasında Ekonomi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne üye ülkelerdeki her 1500 kişiden bir kişiye
oranla, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan her 19 kişiden birinin, her yıl iklim felaketlerinden etkilendiğini ortaya
koyuyor.
Bir sel veya kuraklık felaketi sonrasında Afrika’daki yoksul insanların uğradığı zararların boyutunu resmetmek
imkansızdır. Sigortaya, birikmiş paraya ve varlıklara sınırlı erişimi olan yoksul evler, ekinleri yokeden, iş fırsatlarını
azaltan, gıda fiyatlarını arttıran ve mülkleri harap eden iklim felaketleri sonrasında zorlu seçeneklerle karşı karşıya
kalıyor.
1999 yılında Malawi’de yaşanan kuraklık sonrasında, birçok insan daha az yiyerek hayatta kaldı diyor İklim
Değişikliğiyle Mücadele raporu. Bu insanlar ayrıca tüm birikimlerini kullandılar ya da para ödünç aldılar, geçim
kaynaklarını, kümes hayvanlarını ve ev eşyalarını sattılar. Daha sonra 2002 yılında, kuraklık yeniden başladığında
neredeyse 5 milyon insanın acil yemek yardımına ihtiyacı vardı. Bu yardım hemen gelmedi, diyor rapor ve ailelerin,
hırsızlık ve fuhuş gibi aşırı hayatta kalma yöntemlerine başvurduğunu belirtiyor.
Rapor, iklim felaketlerinin insanları nasıl yokuş aşağı bir yoksulluk döngüsünde hapsedebileceğini gösteriyor. Örneğin
yazarlar kuraklık sırasında doğmuş çocukların yetersiz beslendiklerini ve sağlıklı büyüyemediklerini ortaya koyuyor.
Dünyanın en çok kuraklık çeken iki ülkesi olan Etiyopya ve Kenya’da kuraklık sırasında doğan beş yaş ve altı çocuklar
kuraklık sırasında doğmamış çocuklara oranla sırayla %36 ve %50 daha yetersiz beslenmiş oluyor. Rapora göre bu,
Etiyopya için 2005 yılında fazladan 2 milyon çocuğun yetersiz beslenmesi anlamına geliyor. Nijerya’da kuraklık
esnasında doğmuş iki yaş ve altı çocukların sağlıklı büyüyememeleri %72 daha olası.
“Adaptasyon Ayrımclığı”yla Mücadele
Yazarlar, karbondiyoksit salımlarının sınır tanımadığını belirtirken – Texas’tan yapılan 1 tonluk salım, Niamey,
Nijerya’dan yapılacak 1 tonluk salımla aynı zararı verir –, bu bölgelerde oturanların iklim değişikliğinin etkileriyle
mücadele etme kapasiteleri önemli ölçülerde farklılık gösteriyor.
Küresel ısınma, Afrika’nın geniş bölgelerinde hava düzenini değiştirdikçe, ekinler tahrip oluyor ve insanlar aç kalıyor
diyor İklim Değişikliğiyle Mücadele raporu. Bunun tersine, “zengin ülkelerde iklim değişikliğiyle mücadele bugüne
kadar termostatı ayarlama, daha uzun ve daha sıcak yazlarla başa çıkma ve mevsimsel geçişler yaşamaktan ibaretti”.
Örneğin Kaliforniya’da, yükselen ısıların Sierra Nevada dağ sıralarındaki - burası Eyalet’in su depolama sistemi
niteliğinde - kar yağışını azaltması bekleniyor. Bu yıl boyunca mevcut olan suyun miktarını tehdit ederken, Kaliforniya
kuru bölgelere su akışını devam ettirmek için geniş rezervuar sistemleri ve su kanalları geliştirirken su geri dönüşüm
çalışmalarına da büyük yatırımlar yapıyor.
Buna karşılık Kuzey Kenya’da, artan sıklıkta görülen kuraklık, kadınların su bulmak için daha uzun mesafeler
yürümeleri anlamına geliyor– bu mesafe günde genel olarak 10 ile 15 kilometre arasında değişiyor – diyor rapor. Bu
durum kadınları kişisel güvenlik riskleriyle karşı karşıya getiriyor, genç kızların okula gitmesini engelliyor; son derece
büyük fiziksel bir sıkıntı oluşturuyor – 20 litre su barındıran plastik bir taşıma kabı yaklaşık 20 kilo ağırlığında.
Cape Town, Güney Afrika Başkiposu Profesor Desmond Tutu “iklim değişikliğinin oluşturduğu tehditlerde, dünyanın
yoksullarının batmaya veya kendi yetersiz kaynaklarıyla yüzmeye bırakılmaları ahlaki açıdan yanlıştır” diyor. “ama bu
tam da şu an olan şey. Dünya, bir adaptasyon ayrımcılığına doğru sürükleniyor”.
Gelişmekte olan ülkelerde, çok taraflı uyum sistemlerine yapılan mevcut harcamalar bugüne kadar 26 milyon doları
buldu. Bu sayı Birleşik Krallık’ın sel savunma sistemlerine harcadığı haftalık paraya eşdeğer. Bu miktar, yeterli olmaktan
çok uzak diyor rapor ve iklim altyapı çalışmalarına uyum çabaları ve yoksulların iklim değişikliklerine uyumunu
sağlamak için, gelişmiş ülkeleri yıllık en az 86 milyar dolar ya da Ekonomi ve İşbirliği Örgütü’ne üye ülkelerin toplam
gayrısafi yurtiçi hasılanın %0.2’si kadar yeni küresel yatırımları desteklemeleri için çağrıda bulunuyor.
Bali için bir yol haritası
İklim Değişikliğiyle Mücadele raporu hem ulusal hem de uluslararası seviyelerde çok büyük değişiklikler yapılmadığı
takdirde, iklim değişikliğinin Afrika’da Binyıl Kalkınma Hedefler’ine ulaşma çabalarını durduracağının ya da
gerileteceğinin altını çiziyor. Mevcut yardım yatırımları, iklime bağlı olaylar yüzünden risk altına girmiş olacak ve
kalkınma parasının büyük bir bölümü uzun-vadeli kalkınma yerine, iklim değişikliğinin acil etkileriyle mücadeleye
aktarılacak.
Bu zorlukları akılda tutmak kaydıyla, rapor, iki set öneride bulunuyor. İlk set, başarılı bir uyum planlamasının
temelleriyle ilgili:
· Kıtanın meteorolojik izleme ağını genişletmek: Böylece çiftçiler bölgedeki iklim şekilleri hakkında daha iyi bilgiye
daha hızlı ulaşabilirler. Şu anda kıtada her 25,460 metrekarelik alan için bir tane meteoroloji istasyonu var. Buna
karşılık Hollanda’da her 716 metre karelik alan için bir istasyon var.
· Su-depolama ya da su-toplama tesisleri gibi iklime uyum altyapılarına yatırım yapmak: Bu tesisler, Etiyopya, Kenya ve
Tanzanya gibi yılın birkaç haftası şiddetli yağmur alan ülkeler için özel önem taşıyor.
· Ulusal sosyal sigorta programlarını geliştirmek: İklim değişikliğine bağlı felaketlerden çiftçileri ve yoksul kentlileri
korurken esneklik sağlamak. Ekonominin en alt yüzde 10’luk bölümünde yeralan ailelere ayda 6 dolar vermeyi
öngören Zambiya’daki Kaloma pilot projesi bu gibi programlar için bir örnek teşkil edebilir.
· Erken-uyarı sistemlerine yatırım yapmak: 2000 yılının büyük tahripli sellerini takiben Mozambik’te oluşturulan erken
uyarı ve erken-cevap sistemleri raporun yazarları tarafından verilen iyi bir örnek.
İkinci set öneriler, Aralık ayında Bali’de biraraya gelen tüm liderler için kesin bir yapılacaklar listesi oluşturuyor. – bu
liste, raporun yazarlarının gezegenimizi ve içinde yaşayan yoksulları, iklim değişikliğinin en kötü etkilerine karşı
korumak için gerekli gördüğü, 2012 yılı çok-taraflı anlaşma sonrası bağlayıcı ve uygulanabilir olan bir yol haritası
niteliğinde.
· Salımları kısıtlamak: Gelişmekte olan ülkeler için 2050’ye kadar 1990’lı seviyelerden en az %20 ve gelişmiş ülkeler için
2020’ye kadar 1990’lı seviyelerden en az %30 ve 2050’ye kadar ise en az %80 kesinti yapmak
· İklim Değişikliği Etkilerini Azaltma Tesisi kurmak: bu tesis, gelişmekte olan ülkelerdeki giderek artan düşük-karbonlu
enerji yatırımlarını finanse etmek ve gelişmekte olan ülkelere hem düşük salımlı yollar sağlamak hem de bağlayıcı
uluslararası salım kesintileri teşvik etmek için kurulmalı. Bu yıllık 25-50 milyar dolar yatırımı gerektiriyor.
· Karbonu fiyatlandırmak: bir dizi karbon vergilendirmesi ve permi ticareti sistemlerinin küresel anlamda
genişletilmesi yollarıyla karbon vergilendirilmeli.
· Karbon pazarına katılmalarını sağlamak amacıyla gelişmekte olan ülkelerin kapasitelerini arttırmak
· Düzenleyici standartları güçlendirmek: Araç, bina ve elektrikli aletlerin salımları üzerinde daha sıkı verimlilik
standartları uygulama yoluyla düzenleyici standartları güçlendirmek.
· Düşük karbonlu enerji geliştirilmesini desteklemek: yenilenebilir enerji payındaki kullanılmamış potansiyelin ve
karbon tutma ve saklama gibi devrimsel teknolojik atılımlara yatırım yapma ihtiyacının farkına varırken, büyümeyi ve
enerjiye erişimi de teşvik etmek.
· Adaptasyon için yıllık 86 milyar dolar ya da kuzey ülkelerinin gayrısafi yurtiçi hasılalarının toplamının yüzde 0.2sini
ayırmak: bu, iklim koşullarından etkilenmeyen altyapılar ve iklim değişikliğinin etkilerine yoksulun esnekliğini ve
uyumunu sağlamak için gerekli.
· Adaptasyonu, yoksulluğu ve aşırı eşitsizliği azaltma gibi tüm planların bir parçası yapmak: yoksulluğu azaltma strateji
belgeleri dahil olmak üzere.
İzlanda, Norveç'i Geride Bıraktı
2007 İnsani Gelişme Raporu, Birleşmiş Milletler Yıllık Endeksi’nde ar tık İzlanda’nın
Başı Çektiğini Belir tiyor
Ankara, Aralık 2007
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 27 Kasım 2007 tarihinde yayımladığı 2007/2008 İnsani Gelişme Raporu’na
göre İzlanda, Norveç’i küçük bir farkla geride bırakarak İnsani Gelişme Endeksi’nin (HDI) en üst sırasına yerleşti.
Norveç, son altı yıldır listenin başında yeralıyordu. Raporun yazarları, sıralamadaki bu değişikliğin, yeni ortalama
yaşam süresi ve kişi başına düşen gayrısafi yurtiçi hasıla tahminlerinden kaynaklandığını belirtiyor.
İlk kez 1990 yılının İnsani Gelişme Raporu’nda tanıtılan İnsani Gelişme Endeksi, BM ortaklarından ve diğer resmi
kaynaklardan edinilen en son verilere dayanılarak, ortalama yaşam süresi, yetişkinlerde okur-yazarlık, ilköğretim,
ortaöğretim ve üst öğretime kayıt ve gelir düzeyleri incelenerek hazırlanıyor. Ölçümler, ülkelerin sunduğu verilere
dayanıyor ve Endeks düzenli olarak yeniden uyarlanıyor.
2007 İnsani Gelişme Endeksi, Çin’in özel yönetim bölgesi olan Hong Kong ve işgal altındaki Filistin toprakları dahil
olmak üzere 175 BM üye ülkesinin 2005 istatistiklerini değerlendiriyor. Bu yılki İnsani Gelişme Endeksi sıralaması,
aralarında Afganistan, Irak ve Somali gibi 17 BM üyesi ülkeyi yetersiz güvenilir veri eksikliği sebebiyle içermiyor.
Tümü Afrika’nın güneyinde bulunan yirmi iki ülke “düşük insani gelişme” kategorisinde yeralıyor. Bu ülkelerin onunda,
her beş çocuktan ikisi 40 yaşına kadar yaşayamayacak. Bu oran Zambiya’da her iki çocuktan bir çocuğa denk geliyor.
Buna karşılık sıralamada yeralan ilk 20 ülkeden sadece Danimarka ve Amerika Birleşik Devletleri’nde çocukların yüzde
onundan azı 60 yaşına kadar yaşayamayacak.
Brezilya, Çin ve Hindistan dahil olmak üzere birçok ülkede, insani gelişme son 30 yılda arttı ancak bazı ülkelerde ise
gerileme görülüyor. Toplamda 16 ülkenin insani gelişme endeksi 1990 yılına oranla daha düşük. Bu ülkelerden üçü
olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Zambiya ve Zimbabve 1975 yılındaki insani gelişme sıralamalarının da altına
düştü.
Ne Kadar Kalkınma, O Kadar Salım
İklim değişikliğinin, dünyanın yoksulları ve savunmasızları üzerindeki etkilerini ele alan İklim Değişikliğiyle
Mücadele: Bölünmüş bir Dünyada İnsani Dayanışma başlıklı bu seneki İnsani Gelişme Raporu, enerjinin insani
gelişmedeki rolünün, o ülkenin karbondiyoksit salımlarına yansıdığını belirtiyor.
Rapora göre, İnsani Gelişme Endeksi sıralamasında ilk 20’de yeralan ülkeler 2004 yılında, orta ve düşük insani gelişme
kategorisinde yeralan tüm ülkelerden daha fazla karbondiyoksit salımı yaptı. Diğer yandan Çin ve Hindistan
gelişmekte olan ülkeler arasında en çok karbondiyoksit salımı yapan ülkeler ancak yine de bu iki ülke 2004 yılında
İnsani Gelişme Endeksi’nde en üst sırada yeralan 32 ülkeden – Amerika Birleşik Devletleri hariç – daha az salım
yaptılar. Amerika Birleşik Devletleri tek başına Çin ve Hindistan’ın 2004 yılında beraber yaptığı salım kadar çok salım
yaptı.
Ülkelerin İnsani Gelişme Endeksi değerlerine göre sıralamaları aşağıdaki listede mevcuttur:
İnsani Gelişme Endeksi
İnsani Gelişme Endeksi (HDI), ortalama ömür, eğitim ve ayarlanmış gerçek gelir alanlarındaki seviyeleri ölçer.
HDI Seviyesi
HDI Seviyesi
HDI Seviyesi
Yüksek insani gelişme
Or ta insani gelime
Düşük insani gelişme
1 İzlanda
71 Dominika
156 Senegal
2 Norveç
72 Saint Lucia
157 Eritrea
3 Avustralya
73 Kazakistan
158 Nijerya
4 Kanada
74 Venezüla
159 Tanzanya
5 İrlanda
75 Kolombiya
160 Gine
6 İsveç
76 Ukrayna
161 Ruanda
7 İsviçre
77 Samoa
162 Angola
8 Japonya
78 Tayland
163 Benin
9 Hollanda
79 Dominik Cumhuriyeti
164 Malawi
10 Fransa
80 Beliz
165 Zambiya
11 Finlandiya
81 Çin
166 Cote d’Ivoire
12 Birleşik Devletler
82 Gırnata
167 Burundi
13 İspanya
83 Ermenistan
168 Kongo
14 Danimarla
84 Türkiye
169 Etiyopya
15 Avusturya
85 Surinam
170 Çad
16 Birleşik Krallık
86 Ürdün
171 Merkezi Afrika Cumhuriyeti
17 Belçika
87 Peru
172 Mozambik
18 Lüksemburg
88 Lübnan
173 Mali
19 Yeni Zelanda
89 Ekvator
174 Nijer
20 Italya
90 Filipinler
175 Gine-Bissau
21 Hong Kong, Çin (SAR)
91 Tunus
176 Burkina Faso
22 Almanya
92 Fiji
177 Sierra Leone
22 Almanya
92 Fiji
23 Israil
93 Saint Vincent ve Grenadinler
24 Yunanistan
94 Iran
25 Singapur
95 Paraguay
26 Kore Cumhuriyeti
96 Gürcistan
27 Slovenya
97 Guyana
28 Kıbrıs
98 Azerbaycan
29 Portekiz
99 Sri Lanka
30 Brunei Darussalam
100 Maldivler
31 Barbados
101 Jameika
32 Çek Cumhuriyeti
102 Cape Verde
33 Kuveyt
103 El Salvador
34 Malta
104 Cezayir
35 Katar
105 Viet nam
36 Macaristan
106 İşgal altındaki Filistin toprakları
37 Polonya
107 Endonezya
38 Arjantin
108 Suriye
39 Birleşik Arap Emirlikleri
109 Türkmenistan
40 Şili
110 Nikaragua
41 Bahreyn
111 Moldova
42 Slovakya
112 Mısır
43 Litvanya
113 Özbekistan
44 Estonya
114 Moğolistan
45 Letonya
115 Honduras
46 Uruguay
116 Kırgızistan
47 Hırvatistan
117 Bolivya
48 Kosta Rika
118 Guatamala
49 Bahamalar
119 Gabon
50 Seyşeller
120 Vanuatu
51 Küba
121 Güney Afrika
52 Meksika
122 Tajikistan
53 Bulgaristan
123 Sao Tome ve Principe
177 Sierra Leone
54 Saint Kitts ve Neviler
124 Botsvana
55 Tonga
125 Namibya
56 Libya Arap Cumhuriyeti
126 Fas
57 Antigua ve Barbuda
127 Ekvotoral Gine
58 Oman
128 Hindistan
59 Trinidad ve Tobago
129 Solomon Adaları
60 Romanya
130 Lao Demokratik Cumhuriyeti
61 Suudi Arabistan
131 Kamboçya
62 Panama
132 Myanmar
63 Malezya
133 Butan
64 Beyaz Rusya
134 Komoros
65 Morityus
135 Gana
66 Bosna Hersek
136 Pakistan
67 Rusya Federasyonu
137 Moritanya
68 Arnavutluk
138 Lesoto
69 Makedonya
139 Kongo
70 Brezilya
140 Bangladeş
141 Swaziland
142 Nepal
143 Madagaskar
144 Kamerun
145 Papua Yeni Gine
146 Haiti
147 Sudan
148 Kenya
149 Djibouti
150 Timor-Leste
151 Zimbabve
152 Togo
153 Yemen
154 Uganda
155 Gambiya
‘Günümüzün en önemli
mücadelesi’
UNDP Başkanı Kemal Der viş, iklim değişikliği ve kalkınma
konusunda yazdığı makalede, iklim değişikiğiyle mücadelenin,
günümüzün en önemli mücadelelerinden olduğunu ve
ülkelerin bununla mücadele için gerekli mali ve teknolojik
kaynaklara sahip olduğunu vurguluyor.
Ankara, Aralık 2007
‘Bir meteor taşının Dünya’ya doğru hızla gelmekte olduğunu düşünün.
Bilimadamları çarpma riskinin yüzde 10 olduğunu ve bunun da 10 yıl
sonra olacağını söylüyor ve çarpmanın sonuçları bir felaket olacak.
Hükümetiniz size paniklememenizi ve meteor taşının yüzde 90 ihtimalle
Dünya’yı esgeçeceğini söylüyor. Bunun için kaygılanmamayı mı seçersiniz
yoksa hükümetinize tüm riskleri ortadan kaldırması için elinde olan tüm
kaynakları seferber etmesini mi talep edersiniz?
Küresel konular üzerine Scott Barrett’ın yazdığı bu muhteşem kitabın
girişini oluşturan yazının bir benzeri olan bu hayali – ama imkansız
olmayan – senaryo karşısında dünyanın bir çözüm bulmak için 2 saniye
düşünmeden çalışmaya başlayacağını biliyoruz. Hükümetler, meteor
taşının öngörülmüş rotasını değiştirmek için ellerinden gelen tüm yatırımı
yapacaklardır.
Meteor taşının iklim değişikliğinin etkileriyle yapılan bu benzetme
mükemmel değil. İklim değişikliğinin dünya üzerindeki potansiyel felaketi
daha uzun vadeli bir risk içeriyor. Diğer yandan, iklim değişikliğini bir
yerine bir dizi meteor taşıyla kıyaslamak daha doğru olacaktır. Diğer bir
deyişle bir büyük meteor taşının hepimizi tehdit ettiği ama daha uzak bir
gelecek olan ve daha kısa bir zaman içinde orta büyüklükteki meteor
taşlarının dünyanın daha düşük enlemlerinde bulunan yoksul ülkeleri
büyük bir ihtimalle vuracağı benzetmesi gibi. Orta büyüklükteki bu
taşların dünyayı vurması büyük meteor taşının ilerideki bir zamanda
vurmasından daha olası...
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporundan da çıkan
sonuç gibi, iklim değişikliği artık kanıtlanmış bir gerçek. Birçok belirsizlik
hala varlığını sürdürüyor ama Grönland ve Batı Antartika’daki buz
katmanlarının erimesi, biyoçeşitliliğin büyük ölçeklerde yokolması, ve
hava şekillerini ciddi şekilde değiştirebilecek ve insanlık için genel
anlamda risk oluşturacak Körfez Akıntısı’nın yönünün değişmesi dahil
birçok uzun vadeli riskin olacağını biliyoruz.
Brezilya’da bu hafta Cumhurbaşkanı Lila’nın ev sahipliğini yaptığı bir
etkinlikle açıklanan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2007/2008
İnsani Gelime Raporu olan İklim Değişikliğiyle Mücadele: Bölünmüş bir
Dünyada İnsani Dayanışma iklim değişikliğinin kalkınma üzerinde
oluşturduğu zorluklara odaklanıyor. Mevcut ısıların iki ya da üç derece
kadar daha artmasına izin verilirse, Afrika’nın güneyinde fazladan 600
milyon insan daha aç kalabilir, 300 milyondan fazla yoksul insan seller
yüzünden evinden olabilir ve fazladan 400 milyon insan sıtma, menenjit
ve dang hastalığı risklerine daha açık hale gelebilir. Diğer bir deyişle, iklim
değişikliğiyle mücadele edilmezse, sonuçları dünyanın en yoksul
yerlerinde yaşayan toplumların insani gelişmesi açısından çok ağır olacak
ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için şu ana kadar verilmiş çabaları
tehlikeye düşürecek.
İklim değişikliğinin kısa vadeli etkilerinin sıkıntısını en çok çekecek olanlar,
aynı zamanda atmosferdeki ısı-tutucu gazları salmakta en az rolü olan en
yoksul ülkeler olacak. Bu etik bir mücadeleyi de beraberinde getiriyor:
zengin ülkelerin geçmişte ve şu anda yaptığı faaliyetler, dünyanın en
savunmasız insanları tehdit ediyor.
İklim değişikliğiyle mücadele, küresel katılımla toplu bir çabayı
gerektirecek, ama adalet ve siyasi imkanlar zengin ülkelerin öncülük
göstermesi gerektiğini ve ilk hareket etmesi gerekenler olduğunu
belirtiyor. Düşünün ki gelişmekte olan dünyada herkes, Kanada veya
Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan sıradan bir insanın karbon izine
sahip olsaydı, tüm kirliliği emmesi için dokuz gezegene ihtiyaç duyardık.
Ancak sadece bir gezegenimiz var.
Zengin ülkeler, derin ve erken salım kesintileri başlatmak için gerekli mali
kaynaklara ve teknolojik yeteneklere sahipler. İnsani Gelime Raporu,
karbonu fiyatlandırmanın en gerekli politika olduğunu vurguluyor. Düşük
karbona geçiş için acilen güçlü fiyatlandırma işaretlerine ihtiyacımız var.
Dünyanın büyümesini ve dünya çapında çocuklarımız için iş yaratmaya
destek vermeye devam etmek için gereken enerjiyi sağlamak amacıyla
büyük yatırımlar gerekecek. Bu yatırımların, iklimimizi koruyacak şekilde
olmaları çok önemli. Etkin bir azaltmaya şimdiden başlansa bile, geçmişte
yapılan salımların Afrika’nın çoğu üzerinde, birçok küçük ada ülkesi ve
büyük Asya Nehri deltaları üzerinde kaçınılmaz ve ciddi iklim değişikliği
etkileri var. Kullandığımız enerjinin yapısını değiştirmek ve iklim
değişikliğini kısıtlamanın diğer yolları üzerinde çalışırken, en çok etkilenen
ülkelerin daha fazla gecikmeden kaçınılmaz olanla mücadele etmesine
yardımcı olmalıyız.
Raporun da sonunda belirtildiği gibi, gelecek nesiller, iklim değişikliğinin
kanıtını bulan, sonuçlarını bilen ama sonra dünyanın en savunmasız
milyonlarca insanını yoksulluğa ve gelecek kuşakları ekolojik bir felakete
iten faaliyetlerde bulunmaya devam eden bir kuşağı ağır bir şekilde
yargılayacak.
İnsanların refah, fırsatlar ve ulusal sınırlar gibi derin uçurumlarla
birbirinden ayrıldığı bir dünyada yaşamamıza rağmen, kaderlerimiz,
paylaştığımız tek ortak şeyle ayrılmaz bir şekilde birbirine örülü. Bu ortak
şey: gezegenimiz Dünya.’
İklim Raporunda Türkiye
Dünya nüfusunun %1.1’ini oluşturan Türkiye nüfusu, küresel emisyonların %0.8’ini
oluşturuyor – kişi başına or talama 3.2 tonluk karbondiyoksit emisyonu. Dünyadaki
tüm ülkeler Türkiye’ye benzer seviyelerde karbondiyoksit emisyonu yapsalardı,
sürdürülebilir karbon kotamızı or talama %44 oranında aşmış olurduk. Bu, iklim
değişikliği üzerine yazılmış 2007/2008 Küresel İnsani Gelişme Raporu’nun
bulgularından bir tanesi.
Ankara, Aralık 2007
Diğer yandan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye yüksek gelirli ülkeler de “karbondiyoksit
aşımı” yapan ülkelerin başında geliyor. Dünya nüfusunun %15’ini oluşturan bu ülkeler neredeyse tüm
emisyonların yarısından sorumlu... Eğer tüm dünya bu yüksek gelirli OECD ülkeleri gibi emisyon yapsalardı – kişi
başına ortalama 13.2 ton karbondiyoksit emisyonu olurdu – sürdürülebilir karbon kotamızın altı katı emisyon
yapıyor olurduk.
Tablo 4: Karbondiyoksit emisyonları
CO 2 salımı
Bütün salımlar
(MtCO 2 )
CO 2 Üreticileri
CO 2 salımı
Nüfus
yıllık
toplam dünya payı
farklılıklar
(%)
payı (%)
(%)
Kişi başı
CO 2 salımı
(tCO 2 )
1990
2004
1990 – 2004
1990
2004
2004
1990
2004
Birleşik
Devletler
4,818.3
6,045.8
1.8
21.2
20.9
4.6
19.3
20.6
Çin
2,398.9
5,007.1
7.8
10.6
17.3
20.2
2.1
3.8
Rusya
Federasyonu
1,984.1
1,524.1
- 1.9
8.8
5.3
2.2
13.4
10.6
146.2
226.0
3.9
0.6
0.8
1.1
2.6
3.2
4.6
6.7
3.2
0.0
0.0
0.0
6.8
9.2
Türkiye
Kıbrıs
Küresel bütün
–
yüksek
gelirli
OECD
ülkeleri
10,055.4
12,137.5
1.5
44.3
41.9
14.3
12.0
13.2
Or ta
İnsani
Gelişme
5,944.4
10,215.2
5.1
26.2
35.2
65.1
1.8
2.5
Dünya
22,702.5
28,982.7
100.0
100.0
100.0
100.0
4.3
4.5
Son zamanlardaki karbondiyoksit (CO2) ve diğer sera gazları(GHGs) emisyonlarının bir sonucu olarak, dünya
artık gelecekte yaşanacak bir iklim değişikliğine doğru seyrediyor. Bu seneki İnsani Gelişme Raporu, ısıdaki 2
derecelik bir artışı, tersine çevrilemez ve tehlikeli iklim değişiklerinin kaçınılmaz olacağı bir başlangıç noktası
olarak belirliyor. Rapor aynı zamanda yaşam tarzımızın seyrini değiştirerek yirmibirinci yüzyılın sonuna kadar yıllık
14.5 gigaton olarak belirlenen bir küresel karbon kotasında yaşamaya başlamamız için neden on yıldan az bir
süremiz olduğunu da anlatıyor. Şu anda, emisyonlar bu seviyenin iki katı... Bu eğilimler devam ederse, karbon
kotasının bitiş tarihi 2030lu yıllar olarak aşağı çekilmek durumunda olacak ve bu da yüzyılın sonuna kadar 5 ya da
daha fazla derecelik bir ısı artışına sebep olacak bir süreci başlatmış olacak – bunlar hemen hemen, 10 bin yıl
önce yaşanan Buzul Çağı’ndaki ısı değişikliklerine benzer değişiklikler.
Türkiye’nin adı 2007/2008 İnsani Gelişme Raporu’nda diğer birkaç ülkeyle birlikte geçiyor. Türkiye’nin 1990
yılında toplam karbondiyoksit salımı 146Mt’ydi Bu oran 2004 yılında 226Mt’ye yükseldi. Bu sayılara göre 2004
yılında Türkiye’nin dünyadaki tüm salımlardaki katkısı yüzde 0.8 kadardı. Türkiye’nin kişi başına düşen
karbondiyoksit salımı ise 1990 yılında 2.6 tonken 2004 yılında 3.2 tona çıktı.
Türkiye, 177 ülke arasında 84. sırada
Türkiye’nin insani gelişme endeksi 0.775 ve bu endeks ülkeyi, verisi mevcut olan
177 ülke arasında 84. sıraya koyuyor. Geçen senenin İnsani Gelişme Raporu’nda
ise, Türkiye’nin insani gelişme endeksi 0.757’ydi ve bu endeks ülkeyi 177 ülke
arasında 92. sıraya koyuyordu. Dolayısıyla Türkiye geçen senenin raporu ile bu
senenin raporu arasında sıralamada 8 basamak yükseldi.
Ankara, Aralık 2007
İnsani Gelişme Endeksi (HDI), insani gelişmenin üç boyuttaki ortalama seviyesini uzun dönemde gözlemlemek için
kullanılan özet bir ölçüttür. Bu boyutlar: uzun ve sağlıklı bir yaşam, bilgiye erişim ve iyi bir yaşam standardı. Bu temel
boyutlar; doğumdan sonra ortalama ömür, yetişkinlerde okur-yazarlık oranı, ilköğretim, ikinci öğretim ve üçüncü
öğretime brüt kayıt olma oranı ve alım gücü paritesinin1dolarla ölçülen kişi başına düşen gayrısafi milli hasıla ile
ölçülür (PPP US$). 2005 yılı verilerine göre Türkiye’nin İnsani Gelişme Endeksi değeri 0.775’tir.
İnsani Gelişme Raporu’nda (HDR) yayınlanan İnsani Gelişme Endeksi, uluslararası veri örgütlerinden2 her yıl alınan
mevcut verilerle hesaplanıyor. Verinin elde edildiği zaman ile İnsani Gelişme Raporu’nun yayınladığı zaman arasında
genelde iki yıl oluyor. Bu nedenle, 2007/2008 İnsani Gelişme Raporu’ndaki değerler ve sıralamalar 2005 yılının
verilerine göre yapıldı. Bu bilgi notu, hem geçen senenin İnsani Gelişme Raporu (HDR 2006) ile bu seneki rapor (HDR
2007/2008) arasındaki gözle görülür değişiklikleri inceliyor hem de en son elde edilen tutarlı verilere
dayanan gerçek değişiklikleri ele alıyor.
Raporlar arasında gözle görülür HDI değişiklikleri
İki rapor arasındaki İnsani Gelişme Endeksi değerleri ve sıralamalarındaki değişiklikler, HDI’nin üç öğesinde yapılan
güncellemelerin ve düzeltmelerin bir sonucu olmasının yanısıra farklı ülkelerde insani gelişmenin seviyesindeki
gerçek değişikliklerin de sonucudur. Bu sebeplerden dolayı HDI değer ve sıralamaları HDR’ler arasında
karşılaştırılabilir değildir.
Her yıl ilgili uluslararası örgütlerden alınan veriler, mümkün olan en yakın yılların değerlerini içermenin yanısıra
önceden basılan verileri etkileyecek güncellemeleri ve yöntemsel düzenlemeleri de içerir. Dolayısıyla, farklı yıllarda
yayınlanmış İnsani Gelişme Endekslerindeki değer ve sıralamalar, bileşen göstergelerdeki gerçek değişiklikleri
yansıtmayabilir, bunun yerine hesaplamalarda kullanılan verilerdeki düzenlemeleri yansıtır – hem ülkeye özgü hem
de diğer ülkelere dair.
2006 İnsani Gelişme Raporu’nda Türkiye, 0.757 HDI değeriyle 177 ülke ve bölge arasında 92’inci sırada yeralıyordu. Bu
değer, rapor hazırlanırken, 2004 yılına ait veriler kullanılarak hesaplandı. Bu verilere dayanarak, Türkiye’nin geçen
seneki rapor ile bu seneki rapor arasında 8 basamak atlayarak 0.018’lik bir değer kazandığı görülüyor (tablo A’ya
bakınız).
Tablo A: (2006 HDR'sindeki) 2004 HDI'sinin Türkiye için güncellenmiş verilerle karşılaştırılması
İlköğretim,
Doğum
or taöğretim
Yetişkinlerde
HDI
sonrası
ve üçüncü
Kişi
HDI değeri
okur-yazarlık
sıralaması or talama
öğretime brüt başı
başıGSYİH
GSYİH
oranı (%)
ömür (yaş)
kaydolma
oranı
oranı(%)
2004* Önceki verilere dayanarak
0.757
92
68.9
87.4
69.1
7,753
2004
0.771
83
71.2
87.4
69.1
7,930
2005*
0.775
84
71.4
87.4
68.7
8,407
Şu anki verilere dayanarak
* 2006 HDR’sindeki HDI
** 2007/2008 HDR’sindeki HDI
Ancak, uluslararası veri örgütlerinden alınmış en güncel veri dizileri kullanılmış olsaydı, Türkiye’nin 2004 yılı için HDI
değerinin 0.771 olması gerekirdi, güncellemeler mevcut olsaydı ve son raporda kullanılmış olsalardı, bu, ülkeyi
83’üncü sıraya yerleştirirdi. Bu bilgilerin ışığında Türkiye 8 basamak yükselmek yerinde 1 basamak düştü ve HDI
değeri 0.018’lik bir artış yerine 0.004’lük bir artış gösterdi. HDI değerindeki değişiklik, kişi başı GSYİH’daki
güncellemeler (2005’e sabit PPP US$) ve doğumdan itibaren ortalama ömürdeki yeni tahminler sonucu oluştu – bu
değerler geçen senenin raporundaki değerlerden daha yüksek ve iki rapor arasında HDI değerindeki gözle görülür
artışı açıklıyor.
Türkiye’nin insani gelişme endeksi 0.775 ve bu endeks ülkeyi, verisi mevcut olan 177 ülke arasında 84. sıraya koyuyor
(Tablo 1).
Tablo 1: Türkiye’nin insani gelişim endeksi 2005
HDI Değeri
Doğumdan
Yetişkin okuritibaren or talama yazarlık oranı (%
ömür (yaş olarak) 15 ve üstü yaş)
İlköğretim,
or taöğretim ve
yükseköğretim
brüt kayıt oranı
(%)
Kişi başına
GSYİH (PPP,
US$)
1.İzlanda (0.968)
1.Japonya (82.3)
1.Gürcistan (100.0) 1.Avustralya (113.0)
1.Lüksemburg
(60,228)
82.Gırnata (0.777)
83.Dominik
Cumhuriyeti (71.5)
67.Peru (87.9)
106.Bosna
(69.0)
83.Ermenistan
(0.775)
84.Lübnan (71.5)
68.Malta (87.9)
107.Saint Vincent ve 65.Tayland (8,677)
Grenadinler (68.9)
84.Türkiye (0.775)
85.Türkiye (71.4)
69.Türkiye (87.4)
108.Türkiye (68.7)
Hersek64.Bulgaristan
(9,032)
66.Türkiye (8,407)
85.Surinam (0.774) 86.El Salvador (71.3) 70.Dominik
109.Arnavutluk (68.6) 67.Brezilya (8,402)
Cumhuriyeti (87.0)
86.Ürdün (0.773)
177.Sierra
(0.336)
87.Paraguay (71.3)
71.Ekvatoral
(87.0)
Gine 110.Endonezya (68.2) 68.Tunus (8,371)
Leone177.Zambia (40.5)
139.Burkina
(23.6)
Faso 172.Nijerya (22.7)
174.Malawi (667)
Şekil 1:
İnsani gelişme endeksi gelirden daha bütüncül bir resim or taya koyuyor
2005 yılına atıfta bulunan bu senenin insani gelişme endeksi, birbirine bağlı dünyamızı bölmeye devam eden refah ve
yaşam fırsatları arasındaki uçurumun altını çiziyor. İnsanların hayatlarının ve fırsatlarının en temel unsurlarını
inceleyerek bir ülkenin gelişimini GSYİH gibi endekslerden çok daha eksiksiz bir şekilde resmediyor. Şekil 2, Türkiye
ile aynı insani gelişme endeksi seviyesinde olan Arnavutluk gibi ülkelerin nasıl çok farklı gelir düzeyleri olabileceğini
gösteriyor.
İnsani gelişme endeksinin öğelerinden sadece gelir ve brüt kayıt kısa dönem politika değişikliklerine göre değişiklik
gösterebiliyor. Bu sebeple, insani gelişme endeksinde zaman içinde oluşan değişiklikleri incelemek önemlidir.
İnsani Gelişme Endeksindeki eğilimler bu yönden önemli bir şey anlatıyor. 1970’lerin ortalarından beri hemen hemen
tüm bölgeler insani gelişme endeksi puanını kademeli olarak yükseltiyor. Doğu Asya ve Güney Asya 1990 yılından
beri ilerlemelerini hızlandırdılar. Orta Avrupa, Doğu Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu da, 1990’ların ilk yarısının
katastrofik düşüşünden sonra, düşüş öncesi seviyelerine yeniden yükseldiler. En önemli istisna Afrika’nın güneyi...
1990 yılından bu yana bir bakıma ekonomik gerileme yüzünden ama daha da önemlisi HIV/AIDS’in ortalama ömür
üzerinde oluşturduğu etkiden dolayı ilerleme duraklamaya girdi.
Şekil 2: İnsani Gelişme Endeksi Eğilimleri
İnsani Gelimede uzun vadeli eğilimler
İnsani Gelişme Endeksi, insani gelişmedeki kısa vadeli ilerlemeleri ölçmek üzere tasarlanmadı çünkü endeksin bazı
öğeleri kısa vadeli politika değişikliklerinden etkilenmiyor. Bu özellikle yetişkinlerde okur-yazarlık oranı ve doğumdan
itibaren ortalama ömür için geçerli. Durum böyle olduğu için, insani gelişmedeki gerçek değişiklikleri tespit etmek
için orta ve uzun vadede karşılaştırılması öneriliyor.
Örneğin, Türkiye için temel insani gelişme göstergelerindeki ilerleme, son 15 yıldır tutarlı. Ülke, 1990 ve 2005 yılları
arasında tüm göstergelerde ilerleme kaydetti. Bu süre zarfında, doğumdan itibaren ortalama ömür yaklaşık 7 yaş
kadar arttı, kişi başına düşen gayrısafi yurtiçi hasıla üçte bir oranında arttı ve yetişkinlerde okur-yazarlık oranı yüzde
10 ilköğretim, ortaöğretim ve üçüncü öğretime brüt kayıt oranı ise yüzde 14 puan kadar artış gösterdi. Bu
değişikliklerin toplam sonucu İnsani Gelime Endeksi değerindeki bir gelişmedir (tablo B’ye bakınız).
Tablo B: Türkiye'nin HDI eğilimleri (son veri dizisine dayanarak)
Doğum
itibariyle
or talama
ömür (yaş)
İlköğretim,
Yetişkinlerde or taöğretim ve
Kişi başı
okur-yazarlık
üçüncü
oranı (15 yaş ve öğretime brüt GSYİH (2005
üstü %)
kaydolma oranı PPP US$)
(%)
HDI
1990*
64.6
77.9
55.2
6,144
0.683
1995*
67.6
81.8
59.3
6,545
0.717
2000*
70.0
85.0
68.1
7,273
0.753
2004*
71.2
87.4
69.1
7,930
0.771
2005
71.4
87.4
68.7
8,407
0.775
* Bu yıllara denk gelen rakamlar HDRO tarafından daha önceden yayınlanan rakamlarla aynı olamayabilir.
İnsani Gelişme Endeksi hesaplanmadan önce, öğelerin göstergeleri, her gösterge için seçilmiş minimum ve
maksimum değerler kullanılarak endekslere çevriliyor (HDI’nin hesaplanmasıyla ilgili daha detaylı bilgi için 2007/2008
İnsani Gelişme Raporu’ndaki Teknik not 1’e bakınız). Şekil 1 Türkiye’nin 1975 yılından beri her öğe endeksinin katkısını
gösteriyor.
Şekil 1: Türkiye’nin HDI öğe göstergelerindeki eğilimler 1975-2005
Türkiye’nin HDI ilerlemesininin başka ülkelerle karşılaştırılmasının değerlendirilmesi
Ülkelerin uzun vadeli ilerlemelerini coğrafi açıdan yakın olan komşu ülkelerin ve benzer değerleri olan diğer ülkelerin
HDI değerleriyle karşılaştırmak yararlıdır. Örneğin 1990’da, Türkiye, Ürdün ve Lübnan benzer HDI değerlerine sahipti.
Tüm bu ülkeler 1990 ve 2005 yılları arasında HDI değerlerinde ilerlemeler gösterse de Türkiye bu iki ülkeye oranla
daha fazla ilerleme gösterdi (şekil 2’ye bakınız). Türkiye’nin HDI değerindeki gelişme, tüm HDI öğelerindeki artışın bir
sonucudur ki bu insani gelişmede gerçek ve düzenli bir ilerlemenin işaretidir.
Şu anda, Türkiye’nin 0.775’lik HDI değeri Ekonomi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) üye ülkelerin bölgesel
ortalaması olan 0.916’nın çok altında... Ama gelişmekte olan tüm ülkelerin değeri olan 0.691’in ve orta derecede
insani gelişme gösteren ülkelerin 0.698’lik değerinin üstünde. Türkiye OECD bölgesindeki sıralamada sonuncu ve en
yakın “HDI komşuları“ Slovakya (42’inci sırada) ve Meksika (52’inci sırada) (tablo C’ye bakınız).
Tablo C: Türkiye'nin OECD Bölgesi ve diğer bölgelere oranla 2005 HDI göstergeleri
Yetişkin
İlköğretim,
or taöğretim
Doğumdan
itibaren
or talama
ömür (yaş)
okuryazarlık
(15 ve
üstü %)
ve üçüncü
öğretime
brüt
kaydolma
oranı (%)
Kişi başı
GSYİH
(PPPUS$)
HDI
Sıralama
Slovakya
0.863
42
74.2
[99.0]
78.3
15,871
Meksika
0.829
52
75.6
91.6
75.6
10,751
Türkiye
0.775
84
71.4
87.4
68.7
8,407
OECD
0.916
__
78.3
..
88.6
29,197
Tüm gelişmekte olan ülkeler
0.691
__
66.1
76.6
64.1
5,282
Orta dereceli insani gelişme
0.698
__
67.5
78.0
65.3
4,876
Bu yılın HDI’sini hesaplamakta kullanılan önemli veri kaynakları ve verilerdeki önemli değişiklikler
Ülkeler arası karşılaştırmalar yapabilmek amacıyla, İnsani Gelişme Endeksi önde gelen uluslararası veri örgütlerinden
alınan ve rapor hazırlanırken mevcut olan en güncel verilere dayanarak hesaplanıyor. Ulusal ve uluslararası veriler
arasındaki olası farklardan dolayı küresel İnsani Gelişme Raporu için hazırlanan İnsani Gelişme Endeksi, bir ülkenin
ulusal istatistiklerine dayanan HDI’sinden farklı olabiliyor. Daha detaylı bilgi için Okuyucu Kılavuzu ve 2007/2008
İnsani Gelişme Raporu’ndaki tablolara bakınız.
Doğumdan itibaren ortalama ömür: Türkiye için doğumdan itibaren ortalama ömür tahminleri Dünya Nüfusuna Bakış
20063’dan (2006 Revision of World Population Prospects) alındı. Bu, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler
Dairesi’nin Nüfus Departmanı tarafından ulusal kayıt sistemleri, nüfus sayımları ve anketlerden alınan verilerle iki yılda
bir hazırlanan bir rapor.
Yetişkinlerde okur-yazarlık4: Bu gösterge, 15 yaş ve üstü okur-yazar yetişkinlerin oranını toplam yetişkin nüfusunun
yüzdesi olarak gösteriyor. İstatistiksel amaçlar doğrultusunda, okur-yazarlık günlük hayatında kısa, basit bir cümleyi
anlayarak okuyan ve yazan kişidir. Yetişkin okur-yazarlık verileri Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün
(UNESCO) İstatistik Enstitüsü’nden alınıyor. İstatistik Enstitüsü, yetişkin okur-yazarlığın mevcut tüm ulusal tahminlerini
kullanıyor. Bununla beraber, verilerin elde edilişindeki yöntem ve zamanlamalardan dolayı, ülkeler arası ve yıllar arası
karşılaştırılmalar dikkatle yapılmalı. Daha detaylı bilgi içinhttp://www.uis.unesco.org adresini ziyaret ediniz.
Brüt kayıt oranları: Bu gösterge, yaşı kaç olursa olsun, ilköğretim, ortaöğretim, ortaöğretim sonrası eğitim ve yüksek
öğretim kurumlarına kaydolmuş öğrencilerin, teoride okul yaşında olan nüfusuna oranla yüzdesini gösterir. Eğitim
düzeyleri, Uluslararası Eğitim Sınıflandırması Standartları’na (ISCED) göre okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim,
ortaöğretim sonrası ve yüksek öğretim olarak sınıflandırılıyor ve bunlar da İstatistik Enstitüsü tarafından üretiliyor. Bu
bilgi, ülkelerden alınan kayıt verilerine (genelde idari kayıtlardan) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun Dünya
Nüfusuna Bakış 20045’tan (2004 Revision of the World Population Prospects) alınan verilere dayanıyor. Daha detaylı
bilgi için http://www.uis.unesco.org adresini ziyaret ediniz.
Kişi başına düşen GSYİH (PPP US$): Yerel kurlardaki kişi başına düşen gayrısafi yurtiçi hasıla ulusal hesaplardan
alınıyor. Ülkeler arasında yaşam standartlarını karşılaştırırken ekonomik istatistiklerin, ulusal fiyat seviyelerindeki
farklılıkları ortadan kaldırmak için Alım Gücü Paritelerine dönüştürülmesi gerekiyor. Türkiye’nin İnsani Gelişme
Endeksi’ni hesaplamak için kullanılan kişi başına düşen GSYİH verileri, Dünya Bankası tarafından sağlanıyor. Dünya
Bankası tarafından kişi başına düşen GSYİH’sı hesaplanan 159 ülke için bu sayılar son Uluslararası Karşılaştırma
Programı’nın (ICP) anketlerinin son fiyat verilerine dayanıyor. 1990’lı yıllarda yapılan son ICP anketleri 118 ülkeyi
kapsıyordu.
Kayıtsızlığa Yer Yok
Türkiye’nin şu andaki İnsani Gelime Endeksi değeri olan 0.775, değeri 0.916 olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü’ne üye ülkelerin bölgesel ortalamasının çok altında. Türkiye’nin en yakın “HDI komşuları” 42. sıradaki Meksika
ve 52. sıradaki Slovakya. Türkiye’nin endeksini aşağıya çeken unsur okula brüt kayıt oranı. Ayrıca HDI cinsiyet
eşitsizliklerine göre ayarlanacak olsaydı, Türkiye sıralamada 84 yerine 111. sırada olurdu. Bu, Türkiye’de cinsiyet
güçlendirilmesine verilmesi gereken sürekli dikkati gözler önüne seriyor.
Yoksulluğun çeşitli yüzleri
İnsani Gelişme Endeksi bir ülkenin insani gelişmesinin ortalama ilerlemesini ölçer.
Ankara, Aralık 2007
Gelişmekte olan ülkeler için İnsani Yoksulluk Endeksi (HPI-1), insani gelişme endeksiyle aynı olan insani gelişme
boyutlarının başlangıç seviyesinin altında olan insanların oranı üzerinde odaklanır. Bunlar, uzun ve sağlıklı bir yaşam
sürme, eğitime erişim ve iyi hayat standartları... Gelirden yoksunluğun da ötesinde, HPI-1 “günde bir dolar” yoksulluk
ölçümü için çok boyutlu bir alternatifi temsil ediyor.
Türkiye’nin HPI-1 değeri 9.2 ve bu değer ülkeyi, endeksi hesaplanmış 108 gelişmekte olan ülke arasında 22. sıraya
yerleştiriyor.
Gelişmekte olan ülkeler için İnsani Yoksulluk Endeksi şiddetli sağlık yoksunluğuna oranla 40 yaşına kadar yaşaması
beklenmeyen insanların oranını hesaplıyor. Eğitim, yetişkinlerde okur yazar olmayanların oranı ile ölçülüyor ve iyi bir
yaşam standardı ise geliştirilmiş bir su kaynağına erişimi olmayan ve 5 yaşın altında, yaşlarına göre zayıf olan
çocukların oranının ağırlıksız ortalamasına göre ölçülüyor. Tablo 2 Türkiye için bu değişkenlerin değerlerini gösteriyor
ve bu değerleri diğer ülkelerle karşılaştırıyor.
Tablo 2: Türkiye için insani yoksulluğun seçilmiş göstergeleri
Geliştirilmiş su
Yetişkin
İnsani Yoksulluk
40 yaşa kadar
Yaşına göre zayıf
kaynağına erişimi
Okumamışlık
Endeksi (HPI-1)
yaşayamama
çocuklar (% 0-5
olmayanlar (%)
oranı
(%
15
yaş
ve
2004
ihtimali (%) 2004
yaş arası) 2004
üzeri) 2004
2004
1.Barbados (3.0)
1.İzlanda (1.4)
1.Estonya (0.2)
1.Bulgaristan (1)
1.Şili (1)
20.Paraguay (8.8)
70.Panama (6.5)
92.Peru (12.1)
14.Bosna Hersek (3) 10.Singapur (3)
21.Venezüela (8.8)
71.Moldova (6.5)
93.Malta (12.1)
15.Arjantin (4)
11.Tunus (4)
22.Türkiye (9.2)
72.Türkiye (6.5)
94.Türkiye (12.6)
16.Türkiye (4)
12.Türkiye (4)
23.Brezilya (9.7)
73.Samoa (6.6)
95.Dominik
(13.0)
24.Tayland (10.0)
108.Çad (56.9)
Cum. 17.Ukrayna (4)
13.Arjantin (4)
74.Beyaz Rusya (6.7) 96.Ekvatoral
(13.0)
Gine 18.Arnavutluk (4)
14.Ermenistan (4)
173.Zimbabve (57.4) 164.Burkina
(76.4)
Faso 125.Etiyopya (78)
134.Bangladeş (48)
Kadınların kapasitesini arttırmak
Temel insani gelişmede cinsiyet eşitsizliği ne kadar fazlaysa, o ülkenin Cinsiyete
bağlı Gelişme Endeksi, İnsani Gelişme Endeksi’ne oranla daha düşüktür.
Ankara, Aralık 2007
1995 yılında İnsani Gelişme Raporu’nda tanıtılan Cinsiyete bağlı Gelişme Endeksi (GDI), başarıları aynı boyutlarda ve
İnsani Gelişme Endeksiyle aynı göstergelerle ölçüyor ama başarılarda kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikleri de
kapsıyor. Basitçe söylemek gerekirse İnsani Gelişme Endeksi’nin cinsiyet eşitsizliğine göre tersine çevrilmiş hali...
Temel insani gelişmede cinsiyet eşitsizliği ne kadar fazlaysa, o ülkenin Cinsiyete bağlı Gelişme Endeksi, İnsani Gelişme
Endeksi’ne oranla daha düşüktür.
Türkiye’nin 0.763 olan Cinsiyete bağlı Gelişme Endeksi, 0.775 olan İnsani Gelişme Endeksi’yle karşılaştırılmalıdır.
Türkiye’nin GDI’si, HDI’sinin %98.5’idir. Hem HDI hem de GDI değeri olan 156 ülke arasında, 111 ülke Türkiye’den daha
iyi oranlara sahip.
Tablo 3 Türkiye’nin GDI’sinin HDI’sine oranını diğer ülkelerle karşılaştırıyor ve aynı zamanda GDI’nin hesaplanmasında
yatan seçilmiş değerler için değerlerini ortaya koyuyor.
Tablo 3: HDI’ye oranla GDI – bir cinsiyet eşitsizliği ölçütü
HDI’nin bir yüzdesi
olarak GDI
Doğumdan itibaren
or talama ömür (yaş
olarak) 2004
Yetişkin okur-yazar oranı
(%15 yaş ve üstü) 2004
İlköğretim, or taöğretim
ve yükseköğretim brüt
kayıt oranı 2004
Erkeklerin bir
1.Maldivler (100.4 %)
Rusya
Federasyonu1.Lesoto (122.5%)
(123.1%)
1.Birleşik
Arap
(126.0%)
110.Avusturya (98.5%)
83.Ruanda (107.1%)
109.Suriye Arap Cum. (83.9%) 160.Fas (87.5%)
111.Paraguay (98.5%)
84.Panama (107.1%)
110.Ruanda (83.7%)
161.Kore (87.2%)
Emirlikleri
112.Türkiye (98.5%)
85.Türkiye (107.0%)
111.Türkiye (83.5%)
162.Türkiye (86.9%)
113.Senegal (98.4%)
86.Komoros (107.0%)
112.Libya Arap Cum. (80.6%) 163.Papua Yeni Gine (86.7%)
114.Kamerun (98.4%)
87.Birleşik
(107.0%)
156.Yemen (92.7%)
194.Nijerya (96.9%)
Devletler113.Papua Yeni Gine (80.3%) 164.Kamboçya (86.6%)
152.Afganistan (29.2%)
194.Afganistan (55.3%)
Cinsiyet Güçlendirme Ölçütü (GEM) kadınların ekonomik ve siyasi yaşamda etkin katılımlarının olup olmadığını ortaya
çıkarıyor. Ölçüt, bir meclisteki kadın koltuk sayısını, kadın kanun koyucuları, üst düzey yetkili ve müdürleri ve kadın
profesyonelleri ve teknik elemanları takip ediyor ve edinilmiş gelirlerdeki cinsiyet eşitsizliğini ölçerek ekonomik
bağımsızlığı gösteriyor. Cinsiyete bağlı Gelişme Endeksi’nden farklı olarak Cinsiyet Güçlendirme Ölçütü seçilmiş
bölgelerdeki fırsatlar arası eşitsizliğe ışık tutuyor.
Türkiye 0.298’lik bir GEM değeriyle 93 ülke arasından 90'ıncı sırada...

Benzer belgeler