Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri

Transkript

Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri
The GLOBAL
A Journal of Policy and Strategy
Issue: 1, Volume: 1, pp. 69-101, 2015
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon
Dönemleri: Cumhurbaşkanı ile
Başbakan Çatışması ve Uyumu
Examining Cohabitation in French Case: Harmony and
Clash Between President and Prime Minister
Emel Baykal Benlioğlu
Hitit Üniversitesi
Özet: Yarı-başkanlık sisteminde yürütme ikili bir yapıya sahiptir: halk tarafından
seçilen bir cumhurbaşkanı ve parlamentonun çoğunluğunun oluşturduğu bir bakanlar kurulu ile başbakan. Yürütmenin her iki organının halkın iradesi ile ortaya
çıkması, şayet ayrı partilerdense, aralarında yaşanılacak çatışmaları da kaçınılmaz
kılmaktadır. Kohabitasyon, yarı-başkanlık sisteminin 1962’den beri yaşandığı Fransa’da
güçlü cumhurbaşkanının kendi partisinden olmayan güçlü bir başbakan ile birlikte
yaşayabilmeleri için ortaya atılmış bir kavramdır. Çalışmamızda, Fransa örneğinden
yola çıkarak, güçlü bir cumhurbaşkanının karşısına, halk desteğini de arkasına alarak
çıkan başbakanın çatışması üzerinde durularak, sorunu çözmek için buldukları
çözüm yollarına değinilecektir. Bu kapsamda öncelikle genel bir yarı-başkanlık sistemi
bilgilendirilmesi yapıldıktan sonra, Fransa özeline inilerek tıkanıklıklara da yol açabilen yarı-başkanlık sistemi incelemesi yapılacaktır. Ardından Fransa’nın toplam üç
kere yaşadığı ve başlangıçta büyük bir kriz olarak gördüğü kohabitasyon dönemleri
değerlendirilecek, son olarak ise çatışmanın uyuma dönüşmesi için atılan adımlar ve
yarı-başkanlık siteminin işlevselliğinin artırılması için öngörülen önlemler üzerinde
durulacaktır. Ayrıca kohabitasyon dönemlerinin ülkemizde de yaşanma ihtimali dikkate alınarak konunun incelenmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yarı-başkanlık sistemi, cumhurbaşkanı, başbakan, kohabitasyon,
Fransız anayasası.
Abstract: In the semi-presidential system, the executive branch has two wings: a president which is elected by popular vote and a prime minister with council of ministers
The emergence of two wings of the executive branch with the votes of people makes it
inevitable that there will be conflicts between two wings, particularly if they are from
different parties. The term of cohabitation refer to the functional coordination of the
president and the prime ministers from different political parties, in France where semipresidential system has been implemented since 1962. With focusing of the French case
, this study aims to discuss on the conflicts between the presidents and prime ministers
69
Emel Baykal Benlioğlu
in French semi-presidential system and solutions to work these two effectively. In this
context, after a general discussion of semi-presidential systems with an emphasis on the
example of France, other problems caused by the semi-presidential system c will be examined.The periods of cohabitation experienced in France will be discussed. And finally,
the efforts turns the conflicts into agreement, and solutions, measures are increase the
functionality of the semi-presidential system will be examined.*
Keywords: Semi-presidential system, president, prime minister, cohabitation, constitution of France.
Giriş
Bütün Fransız anayasal tarihi devlet başkanı ve parlamento çoğunluğu arasındaki çekişme üzerine kurulmuştur. Fransa’da yönetim sistemi; ister monarşi,
ister meşruti monarşi isterse de cumhuriyet olsun yönetim değişikliklerinin
sıklıkla yaşanmasının asıl nedeni, devlet başkanının ve muhalefetin güçlü olmaları durumunda yaşanılan çatışmaların hukuk yoluyla çözülememesidir.
Siyasi istikrarsızlığın sebebi ve sonucu olarak görülen kohabitasyon terimi de
bu şekilde ortaya çıkmıştır. Kohabitasyon kelime anlamı olarak birlikte yaşama
olarak tanımlanmaktadır, kavram olarak ise iki farklı anlamı bulunmaktadır.
Medeni hukuk ve sosyolojik anlamı açısından kohabitasyon, resmi anlamda
evli olmasalar dahi çiftlerin birlikte yaşamalarını ifade ederken; anayasa hukuku ve siyaset bilimi açısından kohabitasyon, aynı partilerden olmayan devlet
başkanı ve başbakanın birlikte yaşayabilmeleridir. Bu çalışma ülke anayasalarında açıkça düzenlenmese de politik hayatta yer bulan kohabitasyonu Fransız
temelinde ele almaktadır.
İnsanların, diğer insanlarla birlikte yaşayan birer sosyal varlık olmaları beraberinde, toplu yaşamın nasıl belirli bir düzen içinde sürdürülebileceği
sorununu da beraberinde getirmektedir. Birlikte yaşamanın belirli bir düzen
içinde sürmesini sağlamak amacıyla devletin kontrolü altında bir takım kurallar konulmaya başlanmıştır. Modern devlet anlayışı içerisinde ise, konulan bu
kurallar toplumu ilgilendirdiği kadar kanun yapıcıları ve bunları yürütenleri
de bağlamaktadır. Dolayısıyla birlikte yaşamanın gerçekleştirilmesi için devleti
idare etme gücüne sahip erklerin, öncelik olarak farklılıklarını çatışma konusu
yapmak yerine sistemin gereklerine uygun bir uyumu sağlamaları gerekmektedir. Bu uyumun sağlanabilmesi için de devlet tarafından kabul edilen hükümet
sisteminin, birlikte yaşamak için gerekli olan tıkanıklıkları ve aksaklıkları nasıl
çözüleceğine ilişkin tercihleri açıkça ortaya koyması gerekmektedir.
Günümüzde anayasa hukukunun ve siyaset biliminin en gündemde olan
konularından birisini oluşturan hükümet sistemi kavramı, devletin temel fonk*
70
An extended summary of this study in English is presented after the reference list.
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
siyonlarını yerine getirecek organların kuruluşu, işleyişi ve birbirleri ile olan
ilişkilerini ifade etmektedir. Ancak kavram ülkelerin tercihlerine göre ülkeden
ülkeye farklılık göstermektedir. Hükümet sistemleri ile ilgili çalışmalar öncelikle1 parlamenter sistem ve başkanlık sistemi üzerine kurulmuşken, günümüzde
sayısı iki yüzü aşmış devletlerin hükümet sistemlerini ikili bir sınıflandırmayla
sınırlandırmak imkânsızlaşmaktadır. Ayrıca sınıflandırma sorununun yanında
hangi sistemin daha avantajlı olduğu, doğru ifade ile ideal sisteminin hangisi
olduğu sorunsalı gerek politik boyutta gerekse de akademik boyutuyla cevabı
tam olarak netleştirilemeyen bir tartışmadır.
Ülkemizde 1980’lerde başlayan hükümet sistemi tartışmalarının Türkiye’ye
özgü olmadığı hatta sadece yeni demokrasilerde değil, eski demokrasilerde
dahi alternatif hükümet sistemi arayışlarının zaman zaman gündeme gelebildiği muhakkaktır (Gönenç, 2005:10). Son dönemde ise özellikle 2007 Anayasa
değişikliği ile cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin kabul edilmesi,
2014’te cumhurbaşkanının ilk defa halk tarafından seçilmesi ve 2015 Genel
Seçimleri sırasında yaşanılan sistem değişikliği tartışmaları konuyu oldukça
güncel kılmaktadır.
2007 Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
ve seçimlerin 2014 yılında uygulanması genel olarak yarı-başkanlık sistemine
yaklaşma olarak değerlendirilmektedir.2 Çalışmamız 2015 Genel Seçimlerinde
yaşanılan tartışmalara girmeden ülkemizde de yaşanabilme ihtimalini dikkate
alarak, yarı-başkanlık sistemlerinin doğasından gelen bir sorun üzerinde duracaktır: Halk tarafından seçilmesinden dolayı güçlü hale gelen bir cumhurbaşkanı ile parlamento çoğunluğu arkasına almasından dolayı zaten güçlü olması
beklenen bir başbakanın, ayrı partilerden olması durumunda ne olacaktır? Yaşanabilecek çatışmalardan dolayı sistemin tıkanması nasıl giderilecektir?
Bu kapsamda yarı-başkanlık sisteminin uygulanabilirliğinin önemli bir
temsilcisi olan Fransa’nın ayrıntılı olarak incelenmesinde fayda vardır. Fransa halk tarafından doğrudan seçilen bir cumhurbaşkanının yanında, yine halk
tarafından seçilen parlamento içinden belirlenen bir başbakan ve bakanlar
kurulu tarafından idare edilmektedir. Yürütmenin her iki kanadının halkın
iradesi sonucu belirlenmesi ise ilk başta çok demokratik görünmesine karşın
krizleri de beraberinde getirebilmektedir. Bu krizlerin belki de en önemlisi
cumhurbaşkanın ve başbakanın ayrı partilerden olması ile görülmektedir. Gerçekten de Fransız yarı-başkanlık geçmişinde, ilki 1986-1988 arasında François
Mitterrand’ın Cumhurbaşkanı ve Jacques Chirac’ın Başbakanlığı döneminde,
1
2
Hükümet sistemlerine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. (Erdoğan, 2011:14-22; Gözler, 2012:217257; Hekimoğlu, 2009:5-25; Küçük, 2012:38-51; Özbudun, 2013:349-360; Teziç, 2007:395439; Turhan, 1993:3-14; Yazıcı, 2011;24-98).
Ayrıntılı bilgi için bkz. (Elgie, 2011:14; Gözler,2012:242).
71
Emel Baykal Benlioğlu
ikincisi 1993-1995 arasında François Mittérand’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde ancak bu kez Edouard Balladur Başbakanken ve üçüncüsü 1997-2002
arasında Jacques Chirac’ın Cumhurbaşkanlığı ve Lionel Jospin’ın Başbakanlığı
döneminde olmak üzere toplam üç kere kohabitasyon süreci yaşanmıştır (Özçer, 2010:1).
1958 Fransız Anayasasının kurmuş olduğu sistemin en önemli siyasi aktörleri cumhurbaşkanı ve başbakandır. Cumhurbaşkanının dış ilişkiler ve savunma siyasetindeki belirleyiciyken; başbakan, hükümet siyasetinin belirlenmesinde, iç işler alanında geniş yetkilere sahiptir. Dolayısıyla cumhurbaşkanı
dış siyasette, başbakan ise kamusal siyasetin ve halkın günlük ihtiyaçlarının
giderilmesiyle yoğun biçimde uğraşmak durumundadırlar. Bu aşamada hangi
siyasi aktörün sistem içinde daha baskın ve etkin olduğunu söyleyebilmek, aslında büyük ölçüde içinde bulunulan siyasi koşullara bağlıdır. Çünkü cumhurbaşkanı; başbakanı ataması, Ulusal Meclis’i feshedebilmesi, kanunları yeniden
görüşülmek üzere yasama organına geri gönderebilmesi, bakanlar kuruluna
başkanlık yapması, olağanüstü hâllerde kanun koyucu konumunda olabilmesi
bakımından güçlü anayasal yetkilerle donatılmıştır. Cumhurbaşkanının gücü,
kendisiyle aynı siyasi görüşe sahip hükümetlerin varlığında daha çok hissedilmektedir. Ancak cumhurbaşkanının, başbakan ve hükümet karşısındaki
üstünlüğü, özellikle kohabitasyon dönemlerinde dengelenmektedir (Çopur,
2009:855). Çünkü önemli yetkilere sahip olmasına rağmen, cumhurbaşkanının
gölgesinde kalan başbakan, bu dönemlerde cumhurbaşkanına karşı bir yasama çoğunluğunun içinden çıkmanın gücüyle, kendi siyasetini oluşturmakta
ve siyasetini cumhurbaşkanına dayatma olanağına sahip olmaktadır. Hatta bu
dönemlerde cumhurbaşkanını sadece Versailles Sarayı’nda yaşayan bir devlet
adamı durumunda kaldığı dahi söylenebilir (Elgie, 2011:68).
Ancak unutmamak gerekir ki, kohabitasyon dönemleri yarı-başkanlık sisteminin en büyük sakıncası ve tehlikesi olarak kabul edilmektedir. Güçlü bir
demokrasiye sahip olunmasından ve devlet başkanlarının ülkeyi krize götürmek istememelerinden kaynaklanan yetki paylaşımı, sorunsuz yaşanıyor gibi
görünse de, temelinde hiçbir cumhurbaşkanının yaşamak istemediği bir süreçtir.
Bütün hükümet sistemlerinin olumlu ve olumsuz özeliklerinin bulunması
ve aynı sistemin, farklı ülkelerde farklı şekillerde görünmesi, ideal bir sistemin
bulunmadığı gerçeğini bize açıkça göstermektedir. Hükümet sistemleri siyaset
bilimi, sosyoloji ve anayasa hukukunun ilgi alanı içerisindedir. Çalışmamızda
yarı-başkanlık sisteminin belki de en büyük dezavantajı olan kohabitasyon dönemlerini Fransa örneği üzerinden gidilerek bu dezavantajın bir avantaj olarak
da değerlendirilebileceği anayasal boyutuyla göstermeyi hedeflemekteyiz. Bu
kapsamda yarı-başkanlık sisteminin ve Fransız yarı-başkanlık sistemini ince72
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
leyerek, Fransız kohabitasyon dönemlerinde yaşanılan sürece değinecek ve
Fransa’nın bu süreci çözmek için bulduğu çözümlere yer vereceğiz.
Ülkemizde kohabitasyon dönemlerini ayrıntılı olarak incelenmemesi,
Türk sisteminde kohabitasyon kavramının bilinmemesine yol açmaktadır. Çalışmamız ile kohabitasyonun avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendirilmesi
yapılarak, demokratik anlamda güçlü bir ülke de olsa Fransa’da dahi sistem
tıkanıklıklarının yaşanabileceğini göstermektedir. Kohabitasyon dönemleri bu
bakımdan, her ne kadar güçlü bir devlet başkanına sahip de olunsa hiçbir zaman anayasal sınırların dışına çıkılamayacağını gösteren güzel bir örnektir.
1. Fransa’da Yarı-Başkanlık Sistemi
1.1. Yarı-Başkanlık Sistemi
Yarı-başkanlık sistemi uygulama alanı olarak ilk defa Westminster parlamenter sisteminin bir türevi olarak tasarlanmış3 ve 1919 Weimar Anayasası’yla
Almanya’da (Onar, 2005:71)4 karşımıza çıkmıştır. Yine aynı dönemde
Finlandiya’da uygulanan yarı-başkanlık sistemi, 1962 yılında Fransa’da yaşama
geçirilmesinden sonra dikkat çekici bir hal almıştır (Yücel, 2009:24). Literatürde iki kutuplu yürütme, bölünmüş yürütme, parlamenter başkanlık cumhuriyeti, başbakancı-başkanlık, başkancı-parlamenter (Shugart ve Carey, 1992:24)5
ve iki başlı yürütme (Uluşahin, 2003:199) sistemleri gibi isimlendirmeler yapılsa da en yaygın kullanılış şekli yarı-başkanlık ifadesidir (Yazıcı, 2011:91-92).
Terim olarak, ilk defa Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Mery
tarafından 1959’da kullanılan (Elgie, 1999:1) “yarı-başkanlık (semi-presidential) sistemi”ni, akademik alana kazandıran kişi ise Maurice Duverger olmuştur.
Duverger’in kavramı ortaya atmasından sonra sıkı tartışmalara konu olan kavram yine Duverger’ in tanımıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Duverger, 1970
yılında yaptığı ilk tanımında yarı-başkanlık sistemini, devlet başkanının genel
oyla doğrudan halk tarafından seçildiği ve normal bir parlamenter sistemdeki
devlet başkanının yetkilerinden daha fazla yetkilere sahip olduğu bir sistem
olarak tanımlamıştır. Sonrasında ise Duverger, yarı-başkanlık sisteminin üç te3
Yarı-başkanlık rejiminin ortaya çıkma amacı hem başkanlık rejiminin seçilmiş yürütme
ve devlet başkanına dayanan, ancak parlamenter rejimlerde görülen yürütmeye tabii hale
gelmiş güçsüz bir yasama organı fikri ile bağdaştırılarak, adeta seçilmiş krallık gibi bir yapı
oluşturmaktır. (Onar, İsrail’in Kendine Özgü Bir Hükümet Sisteminden Eskisine Geri Dönüşü,
Ankara, 2003, s.46’dan aktaran Onar, 2005:71.)
4 “Weimar rejiminin bir yarı-başkanlık rejimi olduğu, belki de Nazi Partisi’nin iktidara
yürüyüşünü engelleyemediğinden olacak, yarı-başkanlık tartışmalarında hiç sözü edilmeyen
bir husus olagelmiştir” (Kalaycıoğlu, 2005:17).
5 Matthew S. Shugart ve John M. Carey adlandırmayı eleştirerek, sistemin içeriğinin
anlaşılması bakımından yarı-başkanlık teriminin okuyucuyu yanıltacağını ileri sürmüşlerdir.
Yarı-başkanlık yerine sistemi daha açık, belirgin ve içeriğine uygun biçimde tanımlayacağını
düşündükleri başbakancı-başkanlık ve başkancı-parlamenter terimlerini önermişlerdir.
73
Emel Baykal Benlioğlu
mel özelliğini şu şekilde çizmiştir. Birincisi, devlet başkanının genel oyla halk
tarafından seçilmesi, ikincisi devlet başkanının önemli yetkilere sahip olması
ve üçüncüsü de yürütme içinde devlet başkanı ile birlikte yasama organına karşı sorumlu başbakan ve bakanlardan oluşan bir kurulun bulunmasıdır (Duverger, 1980:165; Onar, 2001:75; Turhan, 1993:78; Uluşahin, 2003:201).
O’Neil ise yarı-başkanlık terimini yürütme yetkisinin hükümetin başı olan
bir başbakan ve devletin başı olan bir başkan arasında paylaşıldığını ve başkanın büyük yetkilere sahip olduğu sistemleri ifade etmek için kullanmıştır
(Dunbay, 2012:298).
Sartori, terminolojik eleştiriye katılmayarak “yarı” nitelemesini çok da isabetsiz bulmamakta (Sartori, 1997:161), halk tarafından seçilen başkanlık otoritesinin, yine halk tarafından seçilen yasama organının güvenine dayalı bir
hükümet ile paylaşıldığına vurgu yaparak, bu özelliğe bağlı üç belirleyici koşul
getirmektedir. Buna göre yarı-başkanlık sistemi:
•
Devlet başkanı yasama organından bağımsız olsa da tek başına ya da doğrudan hükümet etme yetkisine sahip değildir. Dolayısıyla iradesini hükümet aracılığıyla açıklayabilmektedir.
•
Başbakan ve kabinesi ise parlamentonun güvenoyuna ya da güvensizlik
oyuna tabidirler. Bu nedenle yasama çoğunluğunun desteğine muhtaçtırlar.
•
Yürütmenin ikili otorite yapısı, özerklik potansiyellerini korumaları koşuluyla, her iki kanadın birbirlerine karşı yürütme içinde farklı dengelere ve
değişken üstünlüklere sahip olması olanağını tanır (Sartori, 1997:173-174).
Lijphart, yarı-başkanlık sisteminin, başkanlık ve parlamenter sistemlerin
bir sentezi olmadığını, daha çok, belirtilen bu iki sistem arasında gidip-gelen
bir yapıya sahip olduğunu savunmaktadır. Özellikle parlamenter ve başkanlık
sistemleri arasında gidip gelen bu sistem uyarınca iki sistemdeki dezavantajlar
yenilmekte ve yürütme-yasama kilitlenmesi sorununu çözdüğü iddia edilmektedir (Lijphart,1992:20). Linz’e göre ise dolaylı ya da doğrudan halk tarafından
seçilen bir devlet başkanı ve parlamentonun güvenoyuna dayanan bir başbakanın beraber bulunduğu sistemler yarı-başkanlık sistemidir (Elgie, 1999:4).
Elgie ise Duverger ve diğerlerinin tanımlarını ayrıntıya kaçtığını iddia
ederek daha yalın bir tanım yapmaktadır. En kısa tabiriyle yarı başkanlığı halk
tarafından seçilen bir devlet başkanı ile parlamentonun güvenoyuna tabi hükümetin birlikte yer aldığı hükümet sitemi olarak tanımlayan Elgie bu tanımlamasıyla, Türkiye’de dâhil 60’a yakın ülkenin yarı-başkanlık sistemini benimsediğini belirtmektedir (Elgie, 2008).6 Shugart ve Carey ise her ne kadar diğer
6
74
Elgie’ ye göre, Avusturya, Bulgaristan, İzlanda, İrlanda ve Slovenya uygulamalarında sis-
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
yazarlar tarafından yarı-başkanlık sistemi olarak tanımlanan kavramı başbakancı-başkanlık olarak adlandırsalar da özünde Duverger’in tanımına yakın
bir tanım benimsemektedir. Onlara göre ilk ölçüt, başkanlık sistemindeki gibi
yürütmenin başı olmasına gerek olmayan ve halk tarafından seçilen bir başkan ile hükümetin başı olan başbakanın birlikte varlığını sürdürmesidir. Ayrıca başkanın parlamentoyu fesih hakkı gibi bir takım ayrıcalıklı haklara sahip
olmasıyla parlamenter sistemden bir adım başkanlık sistemine yaklaşması da
olması gereken unsurlar arasında görmektedirler (Shugart ve Carey, 1992:11).
Yazıcı’ya göre yarı-başkanlık sistemi, başkanlık sistemi ile parlamenter sistemin bazı unsurlarını birleştiren bir ara ya da melez bir hükümet modelidir.
Gerçekten yarı-başkanlık sistemi başkanlık sistemine yakındır; çünkü devlet
başkanı halk tarafından seçilir. Ancak parlamenter sisteme de yakındır; çünkü
parlamentonun güvenine dayanan bir başbakan ve bakanlar kurulu bulunmaktadır (Yazıcı, 2011:92).
Özbudun ise yarı-başkanlık sistemi üzerindeki değerlendirmelerini Fransa üzerinden yapmaktadır. İncelemesinde Fransız hükümet sisteminin, parlamenter sistem ile olan benzerliklerinden yola çıkmakta; ancak önemli noktalarda parlamenter sistemden uzaklaştığına vurgu yaparak, V. Cumhuriyet
Anayasasını klasik parlamenterizmden hayli uzaklaşan bir hükümet sistemi
olarak değerlendirmektedir. Ona göre de yarı-başkanlık sistemi başkanlık ve
parlamenter sistem arasında yer alan melez veya karma bir hükümet sistemidir
(Özbudun, 2013 :353).
Görüldüğü gibi yarı-başkanlık sistemi birçok yazar tarafından farklı tanımlansa da özünde şu temel özellikleri barındırmaktadır; halk tarafından
genel oyla seçilen bir devlet başkanının bulunması, bu devlet başkanı, parlamentodan çıkan ve onun güvenoyuna tabi olan başbakan ve onun kabinesi ile
birlikte, yürütmenin bir unsuru olarak varlığını sürdürmeli, devlet başkanının
anayasal bağlamda düzenlenen geniş bir takım yetkileri bulunmalı ve bu yetkiler içerisinde, parlamentoyu fesih yetkisi gibi onu güçlü kılan asli yetkiler
bulunmalıdır.
temin başından itibaren başbakan; Rusya Federasyonu’nda ise tam tersi olarak başkan baskın
karakter olarak kurgulanmıştır. Başkan ve başbakan arasındaki bu üstünlük durumu, bazı
uygulamalarda sistemin işleyişi içinde yer değiştirmiştir. Finlandiya’da önceleri başkanın sahip olduğu belirleyicilik, zamanla başbakana kayarken; Portekiz’de bu kayış başkanın lehine
gerçekleşmiştir. Elgie, ne başkanın ne de başbakanın hakim olmadığı daha çok dengeli bir
başkan-başbakan ilişkinin görüldüğü üçüncü bir ayrım yapmış, Fransa, Litvanya, Polonya,
Romanya uygulamalarını buna örnek gösterilmektedir.
75
Emel Baykal Benlioğlu
1.2. Fransız Hükümet Sisteminin Tarihi Gelişimi
Yarı-başkanlık sistemini başarıyla uygulayan (Hekimoğlu, 2009:64; Sartori,
1997:161; Uluşahin, 2003:199; Yazıcı, 2011:96) Fransa’daki sisteme ilişkin özellikleri incelemeye geçmeden önce, sistemi daha iyi anlayabilmek için sistem
değişikliğine götüren nedenleri incelemek gerekmektedir. Bundan dolayı öncelikle bir tarihi süreç değerlendirmesi yaparak 1958 tarihli V. Fransız Cumhuriyet Anayasasında7 1962 anayasa değişikliğine kadar ki süreçte Fransa’da
yaşanılanları anlamak yarı başkanlık sisteminin doğuşuna ve bu sisteme duyulan ihtiyacı da anlamak anlamına gelmektedir. Çünkü 1958 Anayasasının oluşturduğu güçler dengesinin oluşumunda dönemin siyasi koşullarının belirleyici
bir rol oynadığı çok açıktır (Özçer, 2010:1).
1789 Devriminden günümüze kadar ondan fazla anayasal rejim8 değiştiren
Fransa bu dönemlerin en uzununu III. Cumhuriyet’te9 yaşanmış10, en kısası ise
100 gün süren I. İmparatorluk sonunda Napolyon’un Elbe’den ayrılarak kurduğu rejim olmuştur. Fransız tarihi boyunca yaşanan devrimlerin11 eseri olan bu
siyasal sistem çeşitliliği (Karahanoğulları, 2004:9), günümüz Fransız hükümet
sisteminin şekillenmesinde de etkili olmuştur.
1946 tarihli IV. Cumhuriyet Anayasası, teorikte parlamenter sistemin kurumlarını uygulanabilir hale getirmeye çalışmış; ancak uygulamada parti bölünmelerini ve meclis kilitlenmelerini engelleyememesi sonucunda on üç yılda
yirmi yedi hükümet tarafından yönetilmek zorunda kalmıştır.12 II. Dünya Savaşı sonrası gerçekleşen ikinci demokratikleşme dalgası (Yücel, 2003:327) sonrası
Fransa, tarihi sürecinde parlamenter sistemi uygulamaya çalışan ancak sıklıkla
iktidar istikrarsızlığı yaşayan bir ülke durumuna düşmüştür. O dönemde yapılan demokrasi kriterleri dikkate alındığında demokrasisi yaşanılan hükümet
müdahaleleriyle kesildiği bir ülke olan Fransa (Powell, 1990:238) sorunların çözümünü daha güçlü bir cumhurbaşkanında görmüştür. Gerçekten da Fransız
7
4 Ekim 1958 tarihli Fransa Anayasası’ nın tam metni için bkz. https://yenianayasa.tbmm.gov.
tr/docs/Fransa-TR(4.10.1958).pdf, ET.:10.05.2015.
8 Fransa tarihindeki bu rejimler çeşitli şekillerde görünmektedir; Mutlakiyet (Konsüllük, I.
ve II. İmparatorluk), Anayasal Monarşi (1791 Anayasası, 1814 ve 1830 Şartları), Başkanlık
(II. Cumhuriyet) ve Parlamenter cumhuriyet (III. ve IV Cumhuriyet). Ayrıntılı bilgi için bkz.
(Eroğul, 2006:28).
9 III. Cumhuriyet 1875-1940 tarihli arasında yaşanmıştır, dolayısıyla 65 yıl sürmüştür. 2015 yılı
itibariyle V. Cumhuriyet ise 57 yıldır yürürlüktedir.
10“III. Cumhuriyet, cumhuriyetin kurumlarının dokunulmazlığını vurgulamış ve
cumhurbaşkanının görev süresini yedi yıla çıkarmıştır. Bu dönemde, parlamenter rejim
doruk noktasına varmış, ancak parlamentonun üstünlüğü anlayışına yapılan bu vurgu, parti
sisteminin dağınıklığı ile birleşince, hükümetlerin istikrarsızlığı sonucunu doğurmuştur. 1871
ile 1940 arasında 104 hükümet kurulmuştur.” (Karahanoğulları, 2004:9)
11 Zira bu süre içerisinde Fransa’da dört “devrim”, iki “darbe” ve üç “yabancı müdahalesi”
yaşanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Duverger, 1980:165)
12 Fransa’da yaşanan III. ve IV. Cumhuriyetleri çoğunluksuz parlamenter sistem olarak
adlandıran Bakır Çağlar’ın görüşü için bkz. (Çağlar, 1989:288).
76
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
Liberasyon Ordusunun II. Dünya Savaşındaki lideri olan General Charles de
Gaulle hazırladığı ve IV. Cumhuriyete oranla daha güçlü bir başkanlığa dair
kurallar içeren Anayasa 1958 yılında halkın neredeyse %80’i tarafından kabul
görmüştür (Hekimoğlu, 2009:61-62).
V. Cumhuriyet rejimini kuran 1958 Anayasası, Charles de Gaulle’un etkisiyle yürütme organını güçlendirerek ve sistemde cumhurbaşkanına merkezi
bir rol vererek istikrarsızlık üreten siyasal gelenekten ayrılmış ve cumhuriyetçi,
liberal ve parlamenter geleneğe bağlılığını korumayı amaçlayan ikili bir amaç
ile oluşturulmuştur (Karahanoğulları, 2004:10). 1962 yılında devlet başkanının
yetkileri açısından daha da ileri gidilerek, V. Cumhuriyet Anayasasında yapılan
değişiklikle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi sağlanmıştır. Dolayısıyla Fransız politik sistemi halk tarafından seçilen ve geniş yetkilere
sahip olan bir devlet başkanı ve parlamentonun güvenine dayanan ve onun
içinden oluşan bir hükümetten oluşturulmuştur (Hekimoğlu, 2009:62). Çareyi
halk tarafından seçilen ve önemli yetkileri sahip bir başkan ile parlamentoya bağımlı bir başbakandan oluşan yarı-başkanlık sisteminde bulan Fransa,13
esasında güçlü bir devlet başkanına ihtiyaç duyarken diğer taraftan da Fransız devriminin en önemli eserlerinden olan parlamentonun etkisiz olmasını
da kabullenememiş dolayısıyla ortaya iki başlı bir yürütme organı çıkarmıştır
(Duverger, 1980:167-8).
1.3. Fransa’da Yarı-Başkanlık Sisteminin Özellikleri
1958 Anayasasında 1962 yılında yapılan değişikle kurulan Fransız sistemi; yedi
yıllık14 bir süre için doğrudan halkoyu ile seçilmiş ve parlamentoya karşı sorumlu olmayan bir cumhurbaşkanı, çift meclisli bir yapıya sahip olan parlamento, cumhurbaşkanı tarafından atanan, parlamentoya karşı sorumlu olan
bir başbakan, başbakan tarafından seçilip, devlet başkanı tarafından atanan
bakanlardan oluşan bir bakanlar kurulu ve bağımsız yargı organlarından oluşmaktadır (Çam, 2000:160). 1962 yılında yapılan değişiklik ile cumhurbaşkanı, Fransa’da politik hayatın temel taşı haline gelmiş (Çam, 2000:162; Eroğul,
2006:24) dolayısıyla yasama organı kısmen zayıflatılarak yürütme organı güçlendirilmiştir (Çam, 2000:155; Oytan, 1982:86). Fransız sistemini parlamenter
sistemden ayıran en önemli yanı cumhurbaşkanın doğrudan halkoyuyla seçilerek meşruiyetini parlamentoya değil halka borçlu olmasıdır. Diğer yandan
cumhurbaşkanına, karşı-imza kuralına bağlı olmadan tek başına yapabileceği
13 Göze’ye göre, karakter olarak kuvvetler ayrımı ilkesinin keskin uygulamalarına uygun
değildir. Fransız sisteminde güçlü kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulamaları meclis üstünlüğü
şeklinde olduğunda toplumsal anarşinin ortaya çıktığını, yürütmenin güçlü olduğu durumlarda ise diktatörlükle sıklıkla karşılaşıldığını, üstelik Fransız halkının da tek kişinin siyasal
iktidarı elinde bulundurmasını tercih ettiğini belirtmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Göze,
2000:600).
14 2000 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile bu süre beş yıla indirilmiştir.
77
Emel Baykal Benlioğlu
birçok işlem öngörülmüştür (Turhan, 1993:79-80). Dolayısıyla cumhurbaşkanı, partiler üstü ve politik sistemin işleyişinde garanti edici konumda görülmüş
ve anayasal hak olarak, ülkenin düzeni ve gelişimden birinci derece sorumlu
tutulmuştur (Knapp ve Wright, 2001:89).
Sartori’nin ifadesiyle Fransa yarı-başkanlık sistemi ile başları eşit olmayan
fakat aynı zamanda kendi aralarında sarkaç hareketi gösteren iki başlı bir sistem kurmuştur. Sarkaç hareketi deyimi, cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki durumu, birinin diğeri karşısındaki çoğunluk konumunu ifade etmektedir. Her iki güç de birbirini dengede tutmak zorundadır, yani cumhurbaşkanı,
parlamentodaki çoğunlukla aynı siyasi çizgiden geliyorsa, rejimin temel taşı
ve sistemi harekete geçiren temel unsurdur. Ancak cumhurbaşkanı parlamentodaki çoğunluktan ayrı bir partiden geliyorsa, bu durumda çok önemli yetkilerin sahibi olmasına rağmen, uygulanan politika açısından gücün asıl sahibi
başbakandır (Sartori, 1997:169).
1.3.1. Cumhurbaşkanı
IV. Cumhuriyet Anayasası döneminde sembolik nitelikte olan cumhurbaşkanının konumu V. Cumhuriyet Anayasası ile birlikte değişmiştir. Artık cumhurbaşkanı tam anlamıyla yürütmenin başı konumuna gelmiştir (Çopur,
2009:865). 1958 V. Cumhuriyet Anayasasının kabul ettiği hükümet sisteminde yetkiler cumhurbaşkanı ile başbakan arasında paylaştırılmıştır (Yavuz,
2008:73). Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bir yetki paylaşımdan bahsedilse de,
cumhurbaşkanın yetkilerinin asli, başbakanın yetkilerinin ise talidir (Çam,
2000:164). Anayasanın 5 ila 19. maddeleri arasında düzenlenen cumhurbaşkanı açıkça bakanlar kuruluna başkanlık etme, dış politika, savunma, üst düzey
görevlilerin atanması, olağanüstü durumlara ilişkin önemli yetkileri cumhurbaşkanına vermiştir. Ayrıca ulusal savunma ve dış siyaset konularında yürütmenin tek yetkilisi cumhurbaşkanıdır (Yavuz, 2008:73).
Cumhurbaşkanı seçiminde aday olabilmek için en az 23 yaşını doldurmuş
olmak ve askerlik hizmetini yerine getirmek gerekmektedir. Ayrıca bir kişinin
seçimlerde aday olabilmesi için, deniz aşırı topraklardan ya da 30 farklı idari
birimden seçilmiş en az 500 resmi görevli tarafından desteklenmesi koşul tutulmuştur (Eroğul, 2006:25, Yücel, 2003:345). 1958 Anayasasına göre cumhurbaşkanını destekleyen resmi görevlilerin 1/10’dan fazlası tek bir birimden ya da
deniz aşırı topraklardan olmamalı ve hiçbir adaylık en az 500 imza olmaksızın
kabul edilmemelidir (Yücel, 2003:346).
Fransız Anayasasında cumhurbaşkanının görevleri şu şekilde düzenlenmiştir; cumhurbaşkanı Anayasaya uyulmasını gözetir, bakanlar kuruluna başkanlık eder, yargıçlar yüksek konseyi üyelerinin atamasını yapar ve konseye
başkanlık eder, Anayasa konseyinin sadece üç üyesini atar. Cumhurbaşkanı,
78
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
tarafsız kişilikleriyle çatışan partiler, gruplar ve özellikle anayasal organlar arasında “hakemlik” görevi yapar; siyasi mücadeleyi kontrol eder. Ayrıca cumhurbaşkanının iktidarlarının düzenli çalışmasını sağlamaya da hakemlik yapma
görevi bulunmaktadır (Gözler, 2001:104-105).
Anayasanın 12. maddesi cumhurbaşkanının şartsız fesih hakkını düzenlemiştir. Maddeye göre, başbakan ve meclis başkanlarının görüşünü aldıktan
sonra, Millet Meclisi’ni feshedebilir. Ancak feshin kullanılabilmesinin istisnaları 16. maddede düzenlenen haller ve cumhurbaşkanına vekâlet edildiği
dönemlerdir. Cumhurbaşkanını güçlü kılan anayasal yetkilerden biri de 16.
maddede düzenlenmiş olan, olağanüstü durumlarda “durumun gerektirdiği
tedbirleri alma” yetkisidir. Anayasanın 16. maddesine göre, cumhurbaşkanı,
“Cumhuriyetin kurumları, ulusal bağımsızlık, ülke bütünlüğü, uluslararası taahhütlerin yerine getirilmesinin tehdit altında olması, kamu gücünün düzenli
çalışmasının engellenmesi durumunda, durumun gerektirdiği tedbirleri alabilir” (Çam, 2000:166). “Durumun gerektirdiği tedbirler” ifadesinin son derece
muğlâk oluşu, cumhurbaşkanını bir diktatör haline getirebilecek niteliktedir
(Çam, 2000:160; Turhan, 1993:80). Cumhurbaşkanı, olağanüstü hallere ilişkin
yetkilerini kullanacağı zaman başbakan, iki meclisin başkanları ve Anayasa
Konseyi Başkanının görüşlerini almak zorundadır. Ancak, buradaki görüş bildirmeler bağlayıcı nitelikte değildir (Çam, 2000:166).
Anayasanın 12. maddesinde düzenlenen şartsız fesih yetkisi cumhurbaşkanları tarafından birçok kez kullanmıştır. Örneğin 1968 yılında ülke kurumlarının meşruluğunu yitirdiği iddiası sonrasında Cumhurbaşkanı Charles de
Gaulle, Millet Meclisini feshetmiştir. Feshin sonrasında gidilen seçimleri Charles de Gaulle’ün partisi kazanmıştır. Fransa siyasi sisteminde bu tarz fesihlere
“taktik fesihler” denilmektedir. Fransa’da gerçekleştirilmiş taktik fesihlerin en
önemlileri, 1981 ve 1988 yıllarında Cumhurbaşkanı François Mitterand tarafından Millet Meclisinin art arda iki defa feshedilmesidir. Fesihlerinden ardından seçimleri hepsinde de François Mitterand istediğini elde etmiş ve sosyalist
parti mecliste çoğunluğu elde etmiştir. Meclisin Cumhurbaşkanı tarafından
feshedilmesiyle kaosa gitmek istemeyen halk Cumhurbaşkanını destekleyen
partiyi iktidara getirmiştir. Yine aynı şekilde 1997 yılında Cumhurbaşkanı
Jacques Chirac da Millet Meclisini feshetmiş; ancak bu defa taktik feshi ters
tepmiş ve yapılan seçimlerde halk, Chirac’ın partisi yerine ona karşıt bir çoğunluğun kazanmasını sağlamıştır. Taktik feshi sonrasında istediği sonucu elde
edemeyen Fransız devlet başkanları istifa etmeyi tercih edebilirken, Chirac istifa etmemiştir (Gözler, 2001:134; Dunbay, 2012:301); ancak sarayına hapsolmuş ve başbakanın ülkeyi yönetmesine izin vermiştir.
Anayasanın 19. maddesinde, cumhurbaşkanının karşı imzaya gerek kalmaksızın hareket edebileceği haller şu şekilde düzenlenmiştir; başbakanı ve
79
Emel Baykal Benlioğlu
başbakanın önerisi ile bakanları atamak ve görevlerine son vermek; referanduma gitmek, cumhuriyetin kurumları, ulusun bağımsızlığı, ülke bütünlüğü,
uluslararası taahhütlerin yerine getirilmesi ağır ve yakın bir tehdit altındaysa
ve anayasal güçlerin işleyişi kesintiye uğramış durumda ise, başbakana, meclis
başkanlarına ve Anayasa Konseyi’ne danışıp ulusa bildiri yayınladıktan sonra
gerekli gördüğü önlemleri almak için tek başına işlem yapabilmektedir (Dunbay, 2012:305). Yani yukarıda belirtilen durumlarda yetkilerin başbakanın veya
ilgili bakanın imzasına gerek duymaksızın kullanmaktadır. Bunların yanında
cumhurbaşkanı; bağışlama, meclisi olağanüstü toplama ve toplantıyı kapatma
ile kendisine gönderilen kanunları geri gönderme yetkileri karşı imza olmaksızın, yani tek başına kullanamaz (Dunbay, 2012:308). Bu yetkilere ek olarak
cumhurbaşkanının tek başına kullanamayacağı; ancak imzası olmadan da kullanılması mümkün olmayan yetkileri bulunmaktadır. Bakanlar kuruluna başkanlık etme, sivil ve asker memurları atama, kararnameleri ve yasaları imzalama ve dış politika alanındaki yetkileri bu türden yetkilerindendir (Duverger,
1980:172).
Cumhurbaşkanının görev süresince yargılanabilmesi için, 1982
Anayasası’na benzer şekilde “görevini sürdürmesiyle açıkça bağdaşmayacak
şekilde görevleri ihlal etmesi” şartı aranmaktadır. Anayasa’nın 68/1 fıkrasına
göre ise, cumhurbaşkanı devlet yönetimindeki uygulamaya açıkça aykırı olan
kusurlu fiili neticesinde görevinden alınabilir. Ayrıca 67/2-3. cumhurbaşkanının, beş yılla sınırlanmış görev süresi boyunca herhangi bir yargı mercii önünde tanıklık etmesi ve bir soruşturma yahut kovuşturmanın konusu yapılması
yasaklanmıştır (Dunbay, 2012:299; Gözler, 2001:104).
1.3.2 Bakanlar Kurulu
1946 Anayasası’nda parlamenter sistemin bir gereği olarak cumhurbaşkanının,
bakanlar kuruluna başkanlık etmesi ancak olağanüstü bir durumun mevcut
olması durumunda mümkündür. Cumhurbaşkanını ve bakanlar kurulunun
yetki paylaşımını gerçekleştirmeleri konusunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen yürütmenin asıl yetkili gücü parlamentonun güvenoyuyla kurulan
bakanlar kuruludur. Örneğin Anayasaya göre, “ulusun siyasetini belirleme ve
yürütme yetkisi” hükümete aittir (Dunbay, 2012:308).
1958 Anayasasının 20 ila 23. maddeleri arasında düzenlenen bakanlar kurulu, milli politikayı belirleme ve yürütme yetkisine sahiptir. Bakanlar kurulunun başkanı cumhurbaşkanıdır ve başbakanın, bakanlar kuruluna başkanlık
etmesi ancak gündemin önceden belirlenmiş olması ve cumhurbaşkanının
yazılı biçimde vekâlet vermesi halinde mümkündür. Ayrıca parlamenter sistemlerinin unsurlarından olan siyasi sorumluluğa 49. ve 50. maddelerinde yer
verilmiştir. 49. maddenin 1. fıkrası güvenoyunu, 2. fıkrası güvensizlik önerge80
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
sini, 3. fıkrası ise hükümetin bir yasa metninden dolayı güven istemini düzenlemektedir. (Dunbay, 2012:305) Hükümet kurulduktan sonra başbakan tarafından Millet Meclisinden güvenoyu istenmektedir. Ancak belirtmek gerekir
ki Anayasa’da güvenoyu istemek için belirli bir süre belirtilmemiştir. Hükümet
kurulduktan hemen sonra güven oylamasının zorunlu olmadığı, bu konuda
hükümetin takdir yetkisi olduğu kabul edilmektedir. Örneğin, 1969 yılında
kurulan bir hükümet, kurulduktan üç ay sonra yasama organından güvenoyu
almıştır (Teziç, 2007:442). Güven oylaması sadece hükümet göreve başlarken
değil, başbakanın gerekli görmesi durumunda, göreve devam ederken de istenebilir. (Yavuz, 2008:74). Başbakanın, bakanlar kuruluna başkanlık etmesi
ancak gündemin önceden belirlenmiş olması ve cumhurbaşkanının yazılı biçimde vekâlet vermesi halinde mümkündür.
1.3.3 Başbakan
1958 Anayasası’nın kurduğu sistem içinde cumhurbaşkanı ve başbakan arasında işbölümü olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı, dış ilişkiler ve savunma
siyasetindeki belirleyici görevi nedeniyle devletin yüksek siyaseti ile ilgili konularda, başbakan ise daha çok gündelik işler diyebileceğimiz içişleri politikası, maliye politikası, istihbarat gibi konularda söz sahibi olduğu görülmektedir
(Eroğul, 2006:85). Bu hizmet alanları olmaksızın siyaset üretme ve yapma süreci gerçekleşemeyeceğinden başbakanlar sistem içinde esasında stratejik bir
öneme sahiptir. Çünkü cumhurbaşkanının siyasal nitelikli görevlerinin ağırlıklı olmasına karşılık, başbakanın idari nitelikli görevlerinin ağırlıklıdır (Çopur,
2009:865); ancak başbakan isterse cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayabilecek kilit yetkilere sahiptir.
Anayasanın cumhurbaşkanına tanıdığı geniş yetkilerle ve 1962 Anayasa
değişikliği ile cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönteminin benimsenmesiyle birlikte başbakanın gücü kısmen zayıflamıştır. Başbakan, kararname çıkarabilme, parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırma, Millet Meclisi
ile Senato arasında anlaşmazlık çıktığı takdirde bir karma komisyonu göreve
çağırma, çeşitli memurları atama gibi görev ve yetkilere sahiptir. Bu yetkiler,
başbakanın etkinliğini nispeten arttıran yetkilerdendir (Yavuz, 2008:75).
Ayrıca başbakan, parlamenter hükümet sisteminde bir başbakanın genel
olarak sahip olduğu bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlama, idareyi organize etme, hükümetle parlamento arasındaki ilişkileri düzenleme gibi görevlere sahiptir. Anayasanın 9. maddesinde cumhurbaşkanının bakanlar kurulunun
başkanı olarak düzenlenmesi sebebiyle, cumhurbaşkanına artık devlet başkanlığı yanında hükümet başkanlığının da verildiği (Lijphart, 1992:100) kabul edilmektedir. Fransız Anayasası’nın 19. maddesi, cumhurbaşkanının işlemlerinin
başbakan ve gerekli hallerde sorumlu bakan tarafından imzalanacağını düzen81
Emel Baykal Benlioğlu
lemiştir (Gözler, 2001:121). Böylece Fransız Anayasası da karşı-imza kuralına
yer vermiştir. Bu karşı-imza kuralı sayesinde hükümet cumhurbaşkanını frenleyebilme imkanına sahiptir (Yavuz, 2008:75).
Özetleyecek olursak, Fransız sisteminde cumhurbaşkanı önemli yetkilere
sahip olsa da, başkanlık sisteminde olduğu gibi tek yetkili değildir. Parlamenter
sisteme uygun olarak, yürütmenin içinde devlet başkanının yanında başbakan
ve bakanlar kurulu da yer almaktadır. “Başbakan ve Bakanlar Kurulu parlamentoya karşı yürütme organının sorumlu kanadını oluşturmaktadır. Milletin
siyasetini yürütmek ve silahlı kuvvetleri emri altında bulundurmak” (Yavuz,
2008:75) gibi yetkiler hükümetin görevleri arasındadır. Ancak, belirtmek gerekir ki, çalışma konumuzu oluşturan kohabitasyon dönemlerine gelindiğinde
aşağıda da açıkça göreceğiz ki yetki anlamında güçlendirilen başkanının partisi
ile parlamentoda çoğunluğu sağlayan partinin farklı olduğu durumlarda cumhurbaşkanları geri plana çekilmekte (Çam, 2000:167) ve sadece ulusal savunma
ve dış siyaset konularında yetkilerini doğrudan kullanmaktadır.
Sonuç olarak Fransa’daki sistemi, üç unsurun bir araya gelmesiyle nitelendirmek mümkündür (Beceren ve Kalagan, 2007:167);
•
Yarı-başkanlık sisteminin doğal getirileri olan seçilmiş cumhurbaşkanı ve
yetki paylaşımı yaptığı bir bakanlar kurulu,
•
1962 yılından beri genel olarak (kohabitasyon dönemleri hariç), Millet
Meclisi’nde cumhurbaşkanı ile aynı partiden disiplinli ve uyumlu bir çoğunluğun varlığına bağlı parlamenter çoğunluk niteliği,
•
Kohabitasyon dönemleri hariç, cumhurbaşkanın çoğunluğun lideri ve başbakanın yalnızca bir tür cumhurbaşkanın sekreteri olması.
2. Fransa’da Yaşanılan Kohabitasyon Dönemleri
2.1. Kohabitasyon Kavramı
Latince cohabitare kökünden türeyen kohabitasyon, Fransızca ve İngilizce
cohabitation kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Sözlük anlamı olarak birlikte yaşama, birlikte oturma anlamına gelen kavram, esas olarak özel hukuk ve sosyolojik anlamıyla bilinmektedir. Bu anlamı ile evli olmayan çiftlerin birlikte
yaşamalarını ifade eden kavram, anayasa hukuku ve siyaset bilimi açısından
ise “devlet başkanı ve onun rakibi parlamento çoğunluğu arasında kurumsal
anlamda birlikte yaşayabilme”dir (Knapp ve Wright, 2001:40). Başka bir deyiş
ile kohabitasyon, politik olarak birbirine rakip olan meclis çoğunluğunu elinde
bulunduran başbakan ile halk tarafından doğrudan seçilen devlet başkanının
bir arada var olmayı sürdürmeleridir (Hayward, 1994:56; Elgie, 1999:75). Gerçekten de devlet başkanının ve başbakanın karşıt düşünceler ile birlikte yaşa82
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
ması aslında devlet başkanı ve parlamento çoğunluğunun karşıt görüşlerde olması probleminin uygulamadaki göstergesidir (Cohendet, 2005:1) ve sistemin
asıl sınavı bu süreci nasıl çözdüğüne bağlıdır.
V. Fransız Cumhuriyeti’nin ürünü olan kohabitasyon kavramı, Fransa’da
yarı-başkanlık sisteminin en büyük tehlikesi olarak ortaya çıkmıştır. Esasında
bütün Fransız anayasal tarihi, devlet başkanı ve parlamento çoğunluğu arasındaki çekişme üzerine kurulmuştur.15 Fransa’da yönetim sistemi; ister monarşi,
ister meşruti monarşi isterse de cumhuriyet olsun yönetim değişikliklerinin
sık yaşanmasının asıl nedeni, devlet başkanının ve muhalefetin güçlü olmaları
durumunda yaşanılan çatışmaların hukuk yoluyla çözülememesidir. Örneğin
1780 ve 1790’larda iki karşıt görüş birlikte yaşama görüşünü sürdüremedikleri
için sıklıkla hükümet darbeleri yaşanmıştır.16 Birlikte yaşayamama problemini;
1800’lerin sonundan 1958’e kadar ya devlet başkanın idamı ile ya darbe ya da
istifasıyla çözmeye çalışan Fransa, 1962 yılında gerçekleştirdiği Anayasa değişikliğiyle güçlü bir başkan yapısı çizerek çözmeyi amaçlamıştır (Elgie, 1999:68).
Tarihi sürece bakıldığında darbelerin önüne geçilse de parlamento ve
devlet başkanı arasındaki çatışma V. Cumhuriyet’te de kohabitasyon şeklinde
yaşanmıştır (Cohendet, 2005:2-3). V. Cumhuriyet kurulduktan sonra, seçimler neticesinde farklı siyasal eğilimlerin iktidarda olması ve rejimin gerçek bir
imtihana tabi tutulması, beklenen ve aynı zamanda da korkulan bir durumdur
(Sağlam ve Şengül, 2001:34). Korkulan ve beklenen kohabitasyonun yaşanması
ilk defa 1986-1988 arasında François Mitterrand’ın Cumhurbaşkanı ve Jacques Chirac’ın Başbakanlığı döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde cumhurbaşkanlığına seçilince parlamento seçimini yenileyerek halk desteğini arkasına alan Mitterand, cumhurbaşkanlığının son iki yılında parlamentoda halkın
desteğini kaybetmesinden kaynaklanan yenilgiyi kabul etmiş ve kohabitasyon
dönemi çatışmasız atlatılmıştır. İkinci kohabitasyon dönemi 1993-1995 arasında François Mitterand’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde ancak bu kez Edouard
Balladur Başbakanken ve üçüncüsü ise 1997-2002 arasında Jacques Chirac’ın
Cumhurbaşkanlığı ve Lionel Jospin’ın Başbakanlığı döneminde yaşanmıştır
(Özçer, 2010:1).
Yaşanılan ilk kohabitasyon döneminin beklenen kadar korkutucu geçmemesi, sonraki dönemlere de örnek olmuştur. Gerçekten de ikinci ve üçüncü dönemlerde de cumhurbaşkanları yetkilerini anayasal sınırlara çekmiş ve
15 Örneğin Kral XVI Lois ile Parlamento arasında yaşanan sorun ve onun veto hakkını suiistimal etmesi onu idama götürmüştür.
16 Bu süreçte yaşanılan kohabitasyon dönemlerinde sonuç genelde devlet başkanının öldürülmesiyle son bulmuş ve Fransızların sıklıkla yaşadıkları darbe korkusu tohumları bu dönemde
atılmıştır. III ve IV. Cumhuriyet dönemlerinde parlamenter sistemi yaşayan Fransa sorunu
genelde devlet başkanının istifasıyla biten kohabitasyon dönemlerini tekrar yaşamıştı; ancak
belirtmek gerekir ki bu dönemde parlamento tarafından seçilen devlet başkanı geniş yetkilere
sahip bir durumda değildir.
83
Emel Baykal Benlioğlu
parlamento desteğiyle yönetime gelen başbakanla birlikte uyumlu yaşamayı
tercih etmişlerdir. Güçlü bir demokrasi geçmişine sahip olan Fransa’da devlet
başkanlarının ülkeyi krize sokmamak uğruna güçsüz kalmayı kabul etmeleri
kohabitasyon dönemlerinin beklenilenin aksine rahat geçmesini sağlamıştır;
ancak kohabitasyon sorunsuz geçiyor gibi görünse de hiçbir cumhurbaşkanının yaşamak istemediği bir süreçtir. Yaşanılan kohabitasyon dönemleri göstermiştir ki, yarı-başkanlık sisteminin en önemli tehlikesi ve sistem tıkayıcısı
olmasına rağmen, birlikte yaşamak için adım atıldığında korkulan çatışmalar
ve kaos yaşanmaz.
Fransız hükümet sisteminde yukarıda bahsedildiği gibi ikili bir yapılanma bulunmaktadır. Cumhurbaşkanın (doğrudan) ve başbakanın (dolaylı olarak) halk tarafından seçilmeleri ve önemli kararları ancak beraber alabilmeleri bunun birer göstergesidir. Fransız sisteminde cumhurbaşkanı önemli ve
güçlü bir siyasi aktördür. Esas olarak hükümetin uluslararası bağlamdaki tek
lideridir. Çünkü ikili görüşmeler ya da uluslararası zirve toplantılarında ülkeyi
temsil etme yetkisine sahiptir. Gerçekten de birbirini izleyen tüm başkanlar,
Fransa’nın nükleer caydırıcılığı için başkanın sorumluluğundan kaynaklanan savunma politikası konularında kontrollerini sürdürmektedirler. (Çopur,
2009:872). Sistemin iki başlı yapısı açısından cumhurbaşkanının doğrudan
seçmene karşı sorumlu olması, bakanlar kurulunun ise parlamentoya karşı sorumlu tutulması, ikisi arasında çatışma çıktığı zaman bir tıkanıklığın meydana
gelmesi sonucunu çıkarabilmektedir.
Kohabitasyon, başkanla başbakanın karşıt partilerden olduğu bir süreçtir.
Ve bu sürecin galibi parlamento çoğunluğunu elde eden güç olacaktır. Örneğin 1986 seçimlerinde cumhurbaşkanının partisi parlamentoda sandalyelerin
çoğunluğunu elde edememiştir (Yavuz, 2008:83). Bu dönemde cumhurbaşkanını başbakanla hiçbir tartışmaya girmeyerek köşesine çekilmiş, ekonomik ve
sosyal konulara karışmamış; sadece devletin kurumlarının uyumunu sağlama,
silahlı kuvvetlerin başkomutanlığı ve dış politika gibi konularda etkili olmuştur
(Turhan, 1993:81-83).
Fransa esasında cumhurbaşkanı üzerine kurulu bir siyaset kursa da yaşanan kohabitasyon dönemleri ibreyi başbakana doğru çevirdiği rahatlıkla söylenilebilir (Çopur, 2009:872). Yani kohabitasyon sırasında güç dengesi başbakana
doğru kayar, bunun nedeni, cumhurbaşkanının kontrolünün parlamentodaki
çoğunluğunun desteğine dayanmasıdır. Ayrıca, cumhurbaşkanı parlamento
çoğunluğuna muhalif olduğu durumlarda sahip olduğu ayrıcalıklı yetkileri çok
kullanamaz. Bu durumda parlamento desteğini arkasına alan başbakan her
zaman ki sırf politika düzenleyen rolünden çıkarak politika başlatan, yöneten
yetkisini eline alır. Kohabitasyon dönemlerinde cumhurbaşkanı ve başbakan
arasında nispeten açık bir sorumluluk paylaşımı bulunmaktadır (Cohendet,
84
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
2005:6). Ülkede iç politika kapsamında başbakan lider konumdadır. Çünkü bu
dönemde başbakanın programı hükümetin programı kabul edilir. Buna karşılık
başkanın rolü minimal düzeydedir. Örneğin, hükümet politikalarını eleştirmek
ya da kanunların yayımlanmasını geciktirici bazı yetkilerini devreye sokabilir.
Ancak başkan yasaları veto etme ya da onlar üzerinde etkide bulanabilme gibi
fiili güçlerini kaybeder. Ancak az önce de belirttiğimiz gibi uluslararası politikalarda hala tek söz sahibidir. Her ne kadar bu dönem başbakanları uluslararası
boyutta da söylemlerde bulunmaya çalışsa da başkan hala bu kapsamda Fransız
çıkarlarının savunucusu olarak kalmıştır.
Fransız Anayasası’nda cumhurbaşkanı, başbakan ve parlamentonun yetkinlikleri açıkça ifade edilmediği için her organ kendi farklı politik hedefleri
için, kendine özgü değerlendirmede bulunmuştur (Eroğul, 2006:25). Bu durum, akla şu soruyu getirmektedir: Partizan farklılıklar ve güç potansiyelindeki
kaymalar, yürütme organının siyasi karar verme yeteneğinde bir tıkanmaya yol
açar mı? Esasında bu sorunun cevabı “birlikte yönetmenin” ve kohabitasyon”un
hem olumlu hem de olumsuz yönlerini ortaya çıkarmaktadır. Elgie’ ye göre,
birlikte yaşamanın istikrar üzerinde olumsuz bir etkisi vardır, kısa vadede
çözüm gibi görülen sürecin uzun vadede ülke yönetiminde tıkanıklığa sebep
olacaktır. Ayrıca cumhurbaşkanının ve başbakanın kanunların onaylanması ve
atamalar gibi önemli konularda diğerlerinin onayına ihtiyaçları vardır. Örneğin
cumhurbaşkanı ordunun başkomutanı ve dış politika belirleyici kişidir; ancak
bu yetkilerini uygulamada başbakanın referansı olmadan kullanamamaktadır.
Dolayısı ile Elgie, kohabitasyon döneminde sistemin başbakanlık hükümeti
sistemine dönüştüğünü belirtmektedir (Elgie, 1999:78). Her ne kadar kohabitasyonun olumsuz yönünü daha çok vurgulayan Elgie gibi görüşler olmasına
rağmen, farklı politik görüş ve düşünceden gelen hükümetin ve cumhurbaşkanın, Fransız politikasında birlikte yaşama, birlikte yönetme ifadesinin simgesi
olarak değerlendirilmektedir.
Sorunun cevabına dönecek olursak, kohabitasyon terimi anayasada açık
bir ifade ile tanımlanmamıştır; ancak ülkenin istikrarı için Fransız politik yapısı
kohabitasyon sistemini belli dönemlerde zorunlu kılmıştır (Hancock ve Conradt ve Peters ve Safran ve White ve Zariski, 2001:129) ve bu dönemlerde ilk
başta beklenildiği gibi karmaşa yaşansa da toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilebilecek bir uyum da sağlanabilmektedir. Ancak şunu da belirtmemiz
gerekir ki yaşanmış üç olumlu örnekten yola çıkarak, kohabitasyon dönemlerinde cumhurbaşkanın ve başbakanın dengeli bir siyaset izlemeleri ile sistemin
tıkanmayacağı genellemesini yapmak da doğru değildir. Cumhurbaşkanı ile
başbakan veya cumhurbaşkanı ile yasama organı arasında uyuşmazlığın çıkması ve tıkanıklığın yaşanması ihtimali her zaman mümkündür. Zaten Fransız Anayasası’nda 2000 yılında yapılan değişiklik de kohabitasyon döneminde
yaşanabilecek problemler göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Cumhur85
Emel Baykal Benlioğlu
başkanının görev süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi ile kohabitasyon
dönemleri engellenmeye çalışılmıştır. Şöyle ki, aynen genel seçimler gibi cumhurbaşkanlığı seçimleri de beş yılda bir aynı yıl içinde yapılacağı için, dönemin
siyasi eğilimine göre cumhurbaşkanı ile yasama organı içindeki çoğunluğun
aynı partiden olma ihtimali kuvvetlenmektedir (Çopur, 2009:869).
Genel çerçeve bu şekilde çizilse de her kohabitasyon dönemi, başbakana
bağlı olarak değişime uğramıştır. İlk dönemde Chirac tüm önemli iç politika
kararlarını alma görevini üstlenmiştir. Örneğin, özelleştirilmesine gerek gördüğü devlet kanallarının özelleştirilmesi konusunda acilen karar alıp uygulamış, buna ek olarak bütçe politikası konusunda sosyalist cumhurbaşkanı ile
uyuşmayacak adımlar atmıştır. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Mitterand, başbakanın politikalarının içeriğini değiştirmeye çalışsa da parlamentoda yeterli
çoğunluğu sağlayamadığı için başarıya ulaşamamıştır (Elgie, 1999:73-74).
Yarı-başkanlık sisteminde gerçekleşen kohabitasyon dönemleri, Fransa ile
sınırlı olmasa da ilk olarak bu ülkede yaşanmasından ve çok ses getirmesinden
dolayı Fransa ile özdeşleşmiştir. Özellikle son dönemde Doğu Avrupa ülkelerinin Fransa’ya benzer bir sistem benimsemeleri sonucunda Romanya, Makedonya, Moldova gibi ülkelerde yaşanabilmektedir.
Sonuç olarak Fransa yarı-başkanlık sistemi tarihinde 3 kez yaşanılan bu
süreç sonucunda varılan kanı esasında yarı-başkanlık sisteminin özünde bir
parlamenter sistem olduğu ve bunun sınırlarına geçilmemesi gerektiğidir.
Dolayısıyla her ne kadar halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı da olsa,
cumhurbaşkanının asli görevi yurtdışında ülkeyi temsil etmekle sınırlanmalı,
içişlerde asıl yetkiyi ise başbakana devretmesi gerektiğidir. Ayrıca sistemin tıkanmaması için her iki gücün de birlikte yaşamaya açık olmasının sağlanması
gerekmektedir. Fransa’da yaşanılan kohabitasyon tecrübeleri özellikle cumhurbaşkanlarının önemli geri adımları sayesinde sistem krizine dönüşmese de,
anayasa değişiklikleri ile kohabitasyon dönemleri engellenmeye çalışılmıştır.
2.2. Kohabitasyon Dönemleri
2.2.1. Kohabitasyon’un I. Periyodu (1986 – 1988)
Sosyalist Parti Lideri Mitterand 10 Mayıs 1981’de yedi yıllığına V. Cumhuriyetin ilk sosyalist cumhurbaşkanı seçildiğinde, merkez sağda bulunan Başbakan
Barre hükümetinin istifasını kabul ederek, sosyalist bir hükümet kurdurmuş ve
parlamentoyu da feshederek halktan yeni hükümeti destekleyecek sol bir meclis çoğunluğu sağlamalarını istemiştir. Halktan destek gören Mitterand, yeni
hükümetin Başbakanları Mauroy ve Fabius ile yetkileri paylaşmaksızın ülkeyi
yönetmiş (Yaşın, 2011) ve bu şekilde, bir sol demokrat çoğunluk elde ederek
tutarlı reform politikalarını uygulamaya koymuş, yerinden yönetme politikası,
86
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
kamulaştırma ve diğer sosyal politikalara önem vermiştir (Cohendet, 2005:4).
Ancak Mitterand’ın ilk yılları özellikle ekonomik ve sosyal politikalarda beklentiyi karşılayamaması, işsizlik oranlarındaki artış ve halkın alım gücündeki
ciddi düşüşler, ona gösterilen desteğin azalmasına neden olmuştur (Knapp ve
Wright, 2001:44).
1986 yılına gelindiğinde parlamentonun beş yıllık süresi dolmuş; 277 zorunlu net çoğunluğa ulaşan merkez sağ çoğunluğu bir koalisyon hükümeti
kurmaya hak kazanmışlardır.17 Mitterand, sağcı Paris Belediye Başkanı Jacques
Chirac’ı başbakan olarak belirlemesinin ardından 2 yıl sürecek kohabitasyon
dönemi başlamıştır (Cohendet, 2005:5).
Yeni hükümet, güç paylaşımı konusunda V. Cumhuriyet döneminde örneği olmayan bir süreç başlatmıştır. Chirac, sosyalist bir cumhurbaşkanı ile
beraber yaşamak zorunda kaldığı bu sürecin ilk dönemlerinde, özellikle kamu
işletmelerinin özelleştirilmesi, iç politikalarının oluşturulması ve yürütülmesinde, terörle mücadele ve ikamet eden yabancı hareketlerinin kontrol edilmesi
konularında tek lider olarak hareket etmiştir. Dolayısıyla 1986- 1988 dönemleri Fransa’da parlamenter sisteme yaklaşmıştır (Hancock vd., 2001:131). Mitterand ise kendini dış politika beyanları ile kısıtlamış, ancak aralıklarla da olsa
Chirac’ın iç politikalarına ilişkin dikkat çeken eleştirilerde bulunmuştur. Bu çatışmaların görünümünde, Chirac’ın liderliği sürecinde yaygın hoşnutsuzluğunun en önemli hedefi haline gelen Mitterrand ise, Chirac’ın aksine, uzlaştırıcı
ve birleştirici bir devlet adamı olarak 2 yıllık devlet başkanlığı görevini yerine
getirmiştir (Elgie, 1999:83).
2.2.2. Kohabitasyon’un II. Periyodu (1993 – 1995)
Mayıs 1988 yılında yapılan başkanlık seçimini % 54.01 gibi açık bir farkla
kazanan Mitterand yeniden başkan seçilmiştir. 1988 yılında başkan olarak
Mitterrand’ın yeniden seçilmesinden sonra Chirac’ın Başbakan olduğu meclisi
feshetmiş ardından seçime giden ülke Mitterand’ın da teşvikiyle parlamento
çoğunluğu olarak sosyalist partiyi seçmiştir. Bu dönemde kendi partisinden
Başbakan olan Michel Rocard ile durum “normal”e dönmüş ve başkan, kontrolü yeniden ele geçirmiştir (Hancock vd., 2001:100). Aynı yıllar Avrupa’daki
para krizi ve Fransa’daki işsizlik sayısının 3 milyon sınırına dayanması, sosyalist
partiye olan güveni azaltmış bunun yanına Sovyet İmparatorluğu’nun dağılması ve dış politikadaki belirsizlikler de eklenmiştir (Knapp ve Wright, 2001:769).
21 ve 28 Mart 1993 tarihinde yapılan Parlamento seçiminde halk desteğini alamayan sosyalist parti tarihinin en kötü sonucunu almış ve yalnızca 57
17 Sosyalist parti 196 sandalye ile oyların yalnızca % 31.04’ ünü alabilmiş, Muhafazakar – Liberal
Gaulist Parti ( RPR ) ve Liberal – Merkeziyetçi Fransız Demokrasisi için Birlik Partisi ( UDF )
oyların % 40.98’ ini alarak 277 sandalyeyle koalisyon hükümetini kurmuşlardır.
87
Emel Baykal Benlioğlu
sandalyeyle parlamentoda temsil edilebilmiştir (Hancock vd., 2001:135). Parlamentoda yaşanılan yenilgi Mitterand’ın da tüm karizmasını yıkmış ve tamamen pasif bir başkan haline dönüşmesine neden olmuştur. Rassemblement
Pour la République18 (RPR) ve Union Pour La Démocratie Française19 (UDF)
birlikte 458 sandalyeye sahip olmuşlardır.20 29 Mart 1993’de farklı partilerden
olan Başbakan Edouard Balladur ve Cumhurbaşkanı Mitterand, ikinci kohabitasyon döneminin aktörleri olmuşlardır (Hancock vd., 2001:100).
İkinci kohabitasyon döneminde, ilkinde yaşanılanlara benzer durumların
yaşandığı gözlenmekteyse de parlamentonun asıl çoğunluğun Balladour’da olması ve Balladour’un sakin ve makul yapısı ılımlı bir birlikte yaşam sürmeleri sonucunu doğurmuştur (Elgie, 1999:88). Gerçekten de süreç olarak ilkine
oranla başkanın hükümete karışması dolayısıyla da birlikte yaşayamama neredeyse tamamen azalmış, başbakan uluslararası ticaret alanında büyük adımlar
atması da halk tarafından desteklenmesi sonucunu beraberinde getirmiştir.
Mittereand’ın geride durmasının diğer nedeni ise, 1995’te başkanlık seçimlerine çok az kalması ve ülkede sosyalist politikacılar ile ilgili yaşanılan skandalların önünün alınamamasıdır (Knapp ve Wright, 2001:89). Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Mitterand, II. Kohabitasyon döneminde sadece iki istisna dışında
tüm hükümet yönetimini başbakana devretmiştir. İstisnalardan ilki kısmen de
olsa eski statüsünü koruma amacıyla başkanın on iki yıllık başkanlık sürecinde
gerçekleştirdiği işlemlerin geri alınarak eski güçlülüğüne müdahale edilmemesi ricasıdır. İkincisi ise bu dönemde kendisini güçlü hissetmesini sağlamak
amacıyla uluslararası bağlamdaki yetkilerinin elinden alınmaması şartıdır (Cohendet, 2005:8).
1995 başkanlık seçimlerine gelindiğinde hem Sosyalist partiye güvensizlik
daha da artmış hem de 14 yıldır başkan olan Mitterand’ın artık değişim zamanının geldiğine olan inanç, ülkede çoğunluk görüşü haline gelmiştir (Hancock
vd., 2001:105). 1993 yılında Balladur Başbakan olurken, 1995 yılında başkanlık
için destek olması şartıyla, Balladur’a destek veren Chirac’ın aday olmasının
ardından Balladur da (Chirac’a rağmen) adaylığını ilan etmiştir. 1995 yılının
Ocak ayına kadar başkanlık anketlerinde önde olan Başbakan Balladur; eğitim,
istihdam gibi konularda etkisiz duruma düşmesi ve aristokrat tavırları nedeniyle sıradan Fransız vatandaşlarının tepkisiyle karşılaşmış ve Cumhurbaşkanı,
eski Başbakan Chirac olmuştur.
2.2.3. Kohabitasyon’un III. Periyodu (1997 – 2002)
V. Fransız Cumhuriyeti döneminde yaşanılan üçüncü ve son kohabitasyon,
1995 yılında J. Chirac’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yaşanmıştır. Öncelik olarak kendisine ihanet eden Balladur’u Başbakanlıktan alarak, yine aynı
18 Cumhuriyet için Birlik Partisi
19 Fransız Demokrasisi için Birlik Partisi
20 Bu rakam parlamentonun % 80’ine denk gelmektedir.
88
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
partiden olan Alain Juppe’yi Başbakanlığa getirmiş ve 1997 yılına kadar ülkeyi
yöneten güç olarak etkisini korumuştur (Elgie, 1999:83). Ancak işler planlandığı gibi gitmemiş, Alain Juppe döneminde işsizlik en yüksek orana dayanmıştır.
Juppe’un emeklilik reformlarına karşı büyük grevlerin yapılması üzerine Chirac, 1997’de seçmenden ‘açık çek’ almak umuduyla sağın çoğunlukta olduğu
parlamentoyu feshedip erken seçim kararı almıştır ki bu fesih siyasi hayatının
en büyük hatalarından biri olmuştur. Zira seçimleri Lionel Jospin liderliğindeki
Sosyalist Parti’nin kazanmasıyla üçüncü kez sağ ile solun birlikte idaresi başlamıştır. Sosyalist lider Lionel Jospin’in Başbakan olduğu bu dönemde, 3 Haziran
1997 – 6 Mayıs 2002 tarihleri arasında yaşanan kohabitasyon, Fransız tarihinin
en uzun süren kohabitasyon dönemi olmuştur (Hancock vd., 2001:137).
Gerçekten, diğer kohabitasyonlarla kıyaslama yapıldığında 2 yıl süren diğer iki kohabitasyona karşılık sonuncusu başkanın fesih hakkını kullanmadığı
ve süreci parlamentonun görev süresinin sonuna kadar devam ettirdikleri bir
birlikte yaşama algısı yaşanmıştır. Diğer kohabitasyonlardan farklarından biri
de, birlikte yaşama diğer ikisinde sosyalist bir başkan ile sağcı bir başbakan arasında yaşanırken, son kohabitasyonda sağcı bir başkan ile sosyalist bir başbakan arasında yaşanmıştır. Son ve aslında en önemli fark ise etkisinde olmuştur
(Knapp ve Wright, 2001:119). Esasında diğer iki kohabitasyonda başkan, muhalif başbakanın gelmesinden sonra sadece kısmi ve sınırlı konularda hükümetin işlerine karışması olarak gözlemlenirken, üçüncüsünde güçler arasındaki
çatışma daha sınırsız olarak yaşanmıştır (Cohendet, 2005:9). Ancak sonuç olarak, tüm kohabitasyonlar ülkede güçlü cumhurbaşkanı algısını yıkarak aslında
ülkenin başbakan tarafından yönetilmesi gerektiğinin göstergesi olmuşlardır.
3.Kohabitasyon Dönemindeki Tıkanıkları Çözme Amaçlı Anayasa İle
Oyun
V. Cumhuriyet’in 1958 Anayasası 2015 yılına kadar yirmi dört kez değiştirilmiştir. Değişiklikler arasında sınıflandırma yapacak olursak değişikliklerin
aslında iki kollu bir yapılanması dikkatimizi çekmektedir. Değişikliklerden ilk
grupta Fransa’nın yarı-başkanlık sistemini güçlendirmeye ilişkin rejimsel değişiklikleri yer almaktadır. Bu değişikliklerin başında 1962 yılında gerçekleştirilen cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğine ilişkin değişiklik gelmektedir.21 Bu bağlamda yapılan diğer değişiklikler de esasında cumhurbaşkanının
gücünü artırmaya yöneliktir. Değişikliklerden ikinci grupta yer alanlar ise ülkede yaşanılan kohabitasyon dönemindeki aksaklıkları çözmeyi amaçlayan başta
2000 ve 2008 yıllarında gerçekleştirilen değişikliklerdir.
1958 Fransız Anayasası’nın cumhurbaşkanının görev süresini düzenleyen
6. maddesi, 2000 yılında değişikliğe uğrayarak yedi yıllık olan görev süresi beş
21 Bu değişiklik 28 Ekim 1962 halkoylamasında kabul edilmiş ve 6 Kasım’da ısdar edilmiştir.
89
Emel Baykal Benlioğlu
yıla indirilmiştir (Teziç, 2007:442). Ancak bu değişikliğin o dönemde başkan
olan Chirac’ın 7 yıllık süresi dolunca, 2002 yılında uygulanmaya başlayacağı öngörülmüştür. Yine aynı madde de 2008 yılında yapılan değişiklikle ise
aynı kişinin arka arkaya ikiden fazla kez seçilmesini yasaklamıştır (Dunbay,
2012:295). Cumhurbaşkanının görev süresi ilişkin değişiklik III. Kohabitasyon
döneminde, yani Lionel Jospin’in Başbakan, Chirac’ın da Cumhurbaşkanı olduğu dönemde gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında 7 yıllık görevi biten Chirac’ın
tekrar 5 yıllığına seçilmesinin ardından kendisiyle aynı eğilimde bir hükümetin
kurulması, belki de Fransa tarihinde son kohabitasyon döneminin bitmesini
sağlamıştır. Anayasa’da gerçekleştirilen değişiklikler, çalışma konumuzu oluşturan kohabitasyon dönemlerinin yaşanmamasını sağlamak amacıyla yapılan
oldukça olumlu adımlardır. Çünkü söz konusu değişikliklerle beraber, cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu dönemlerde gündeme gelen kohabitasyonun yaşanma ihtimali azalmıştır (Dunbay, 2012:295).
2000 yılında Anayasa’da kohabitasyon dönemlerini engellemek amacıyla
yapılan değişikliklerden biri de yasama organı üyelerinin belirlenmesi için yapılan seçimlerin, cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından yapılmasının düzenlenmesidir. Böylece cumhurbaşkanının ve yasama organı üyelerinin beş yıl için
seçilmeleri sağlanmıştır. Bu değişik ile ulaşılmak istenen hedef, yasama organı
seçimlerinin cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından gerçekleştirilmesiyle cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisinin, yasama organı seçimlerinde de başarılı
çıkacağı düşüncesidir. Ancak gözden kaçan nokta; olası bir erken seçim kararı
veya erken cumhurbaşkanlığı seçim kararı durumunda kohabitasyon engelleme çabalarının boşa çıkacak olabileceğidir (Dunbay, 2012:296).
2008 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikler ile kohabitasyon dönemlerinin engellenmesi için yine birtakım adımlar atılmıştır. Tıkanıkları engelleme
amacı ile cumhurbaşkanının, Türk sisteminde de olduğu gibi, ikiden fazla seçilemeyeceği düzenleme altına alınmıştır. Diğer taraftan yapılan değişikliklerle
cumhurbaşkanının yetkileri parlamentonun kontrolüne bağlanması amacıyla
cumhurbaşkanının yapacağı birtakım atamaları parlamentoya danışmasını öngören düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda cumhurbaşkanının yetkisi dahilindeki tüm üst düzey atama işlemlerinde Parlamentonun her iki kanadında
oluşturulacak komisyonlara danışılması şartı getirilmiştir. Eğer cumhurbaşkanı tarafından yapılan öneri, parlamentonun her iki kanadındaki ilgili komisyonlarda kullanılan toplam oyların beşte üçlük bir çoğunluğuyla reddedilirse
cumhurbaşkanı atamayı yapamamaktadır (Şencan, 2014:45).
Aynı zamanda, 2008 değişiklikleri ile bakanlar kurulu tarafından yapılacak atamalarda parlamentonun görüşünün alınması da sağlanmıştır. Bakanlar
kurulu tarafından yapılacak atamalar parlamentonun her iki kanadında oluşturulacak ilgili komisyonlar tarafından değerlendirilerek ve her iki meclisteki
komisyonun da en az üçte iki çoğunlukla atamayı reddetmesi durumunda atama yapılamamaktadır (Şencan, 2014:48).
90
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
Kohabitasyon, kısa vadede ülkedeki siyasal istikrarsızlığı gün yüzüne çıkarsa da, birçok sistemsel problemin ortaya çıkmasını sağlayarak Fransız hükümet sistemini daha uygulanabilir hale getirmiştir. Aslında Fransa’da kohabitasyon deneyimlerinin en önemli yanı, anayasal bağlamda bir değişikliğe
gidilmeden de kurumsal uygulamalarda değişik yaşanabileceğini göstermesidir
(Cohendet, 2005:8). Fransız Anayasası, politik çevreye kıyasla daha saygıdeğer niteliğe sahiptir. Kohabitasyon dönemleri siyasal sitem (Anayasa ile öngörülen kurallar) ile kurumsal uygulamalar arasında net bir ayrım yapılması
sonucunu doğurmuştur. Çünkü kohabitasyon dönemleri göstermiştir ki aynı
siyasal rejim, farklı siyasal sistemlerle beraber işleyebilir. V. Cumhuriyet, (kohabitasyon dönemleri dışında) başkanın hükümeti yönettiği ve idare ettiği bir
yarı-başkanlık sistemiyken, kohabitasyon dönemlerinde parlamentonun ve
onun desteklediği başbakanın hakim olduğu parlamenter sisteme dönüşmüştür. Siyasal sistem sınıflandırması ulusal politikayı belirleyen ve politik hayatta
egemen olan organa dayanmaktayken, siyasal rejim sınıflandırması ise rejimi
açık hatlarıyla düzenleyen ve şekillendiren anayasaya dayanmaktadır. Siyasal
sistem tartışmalarında her ülkenin kendi kurumları ve anayasal düzenlemeleri
kapsamında bakıldığında Fransa, uygulamada yarı-başkanlık sisteminden çok
başkanlık sistemini daha yakınken, kohabitasyon dönemlerinde parlamenter
sisteme dönüşmüştür. Bundan dolayı çoğu akademisyen de, kohabitasyonun
Fransız anayasa hukuku açısından rejimin yeniden düzenlenmesi için önemli
bir kazanım olduğunu düşünmektedir (Teziç, 2007:442).
Özetlemek gerekirse, 1958 tarihli Anayasada yer alan güçler dengesinin
oluşumunda, söz konusu anayasanın hazırlandığı dönemin siyasi koşullarının
etkisi büyüktür. Sık sık iktidar değişiklikleri yaşanması, güçlü bir devlet başkanı
ihtiyacını doğurmuş, sonucunda ise yarı-başkanlık sistemi oluşmuştur. Güçlü
bir devlet başkanının varlığı genel olarak makul görünse de zaman zaman iktidar problemlerini tekrar gündeme getirmektedir. Dolayısıyla, yarı-başkanlık
sisteminin en belirgin özelliği olan güçlendirilmiş devlet başkanının köşesine
çekildiği süreç olan kohabitasyon süreci ile yarı-başkanlık sistemi kendiliğinden parlamenter sisteme dönüşmüştür. 2000 yılında anayasa değişikliği ile
kohabitasyonun etkileri indirgenmeye çalışılmış, ardından 2008 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle ise, 1958 Anayasası’nın yarattığı güçler kurgusunda yeni fren ve denge mekanizmaları kurulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla
parlamentoya daha fazla yetki tanıyarak cumhurbaşkanının gücü dengelenmek
istenmiş ve böylelikle güçler kurgusu daha dengeli ve etkin kılınmak istenmiştir (Dunbay, 2012:295).
Sonuç
Kavramsal olarak isimlendiriliş şekline uygun bir anlam içeren yarı-başkanlık sistemi, halk tarafından seçilen güçlü bir devlet başkanının anayasal olarak
91
Emel Baykal Benlioğlu
da güçlendirilmesi ile başkanlık sistemine benzeyen bir yapıya sahiptir. Ancak parlamentonun içinden çıkan ve ülkenin içişlerinde büyük bir etkiye sahip bir hükümetin varlığı nedeniyle de parlamenter sisteme benzerliği de göz
ardı edilmemelidir. İdeal bir hükümet sisteminin mevcut olmamasından dolayı
her sistemin bazı aksaklıklarının olması muhakkaktır. Örneğin; başkanlık sisteminde fren ve denge aracı olan başkanın yetkilerinin senato tarafından engellenebilmesi, sistemin tıkanmasına yola açabilirken; parlamenter sistemlerde
ise hükümetin güvenoyu alamaması, sistemin aksamasına yol açmaktadır. Aynı
şekilde yarı-başkanlık sisteminde karşılaşılabilecek ve sistemi tıkayabilecek sorun ise, cumhurbaşkanının ve başbakanın farklı partilerden olması durumunda yaşanılan kohabitasyon dönemleridir.
Hükümetin istikrarını zedeleyeceği düşünülen kohabitasyon dönemleri,
cumhurbaşkanı-başbakan arasında uyumlu ilişkilerin “cumhurbaşkanının eskisine nazaran pasif bir tutum içine girmesi ve Fransız seçmeninin uyumsuz
olanı desteklememesi eğilimi dolayısıyla” problemsiz olarak çözülebilmiştir
(Dunbay, 2012:301). Fransa’daki uygulama incelendiği zaman şu sonuca varmak mümkündür: 1958 Anayasası’nın kurulan sistem, özünde yarı-başkanlık
hükümet sistemi olduğu halde cumhurbaşkanının siyaset yaptığı yapmasından
dolayı başkanlık sistemine yakın bir yapıdadır. Ancak kohabitasyon dönemleri
yaşandığında durum değişmektedir. Kohabitasyon dönemlerinde cumhurbaşkanı ile başbakan ayrı partilerden olduğu için siyaset yapan kişi başbakandır
ve parlamenter sisteme benzer bir uygulama ile karşılaşılmaktadır (Yavuz,
2008:78). Lijphart haklı olarak, bu sebeple Fransa’da uygulanan sistemi başkanlık hükümeti sistemi ile parlamenter hükümet sisteminin unsurlarını bir
arada bulunduran karma bir hükümet sistemi olarak değil de, seçim sonuçlarına göre alternatifli bir yönetim biçimini getiren özel bir hükümet sistemi
olarak ifade etmenin daha doğru olacağını belirtmektedir (Lijphart;1992:104;
Yavuz, 2008:78).
Fransa’da kohabitasyon dönemleri ile birlikte bakıldığında, yaşanılan sistem ve rejim arasındaki farkların yansıması, esasında diğer ülkelerde yaşanılan
aksaklıkların adlandırılmasında ve ideal yönetimin hangisinin olduğuna ulaşmada önemli bir adımdır. Gerçekten de Fransa’daki sistemden yola çıkarak bir
değerlendirme yaptığımızda, anayasal bağlamda yetkileri çizilen bir rejimin
bulunması, ülkenin o doğrultuda uygulamalar gösterdiği anlamına gelmemektedir. Özellikle kohabitasyon dönemleri göstermiştir ki, bir sistemin varlığına
ve gücüne ne kadar güvenilirse güvenilsin, uygulamada ortaya çıkan iki güçten
hangisinin ülkeyi yöneteceği ve esas politikayı üreteceği anayasal boyutların
dışına çıkamayacaktır. Bundan yola çıkarak yarı-başkanlık sistemini benimseyen ülkelerde güçlü devlet başkanı anlayışı, iyi niyetli kişilerin elinde normalleşmeyi sağlayabilecekken; diktatörlüğü seçmeyi tercih eden devlet başkanlarının elinde ülkeyi büyük bir krize götürebilecektir. Ayrıca, yine aynı şekilde
92
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
kohabitasyon dönemleri göstermiştir ki, sistemin dünyada en iyi uygulandığı
belki de tek örnek Fransa’da dahi devlet başkanı ve başbakanın farklı siyasi görüşlerden olması, ayrılıkçı yönetim tarzının ortaya çıkması ve ülke siyasetinin
yürümemesi korkusuna neden olabilmektedir. Fransız cumhurbaşkanlarının,
bu dönemlerde birleştirici ve dengeleyici unsur olarak sistemin tıkanmasını
engellemeye çalışmışları kohabitasyonun etkilerini azaltmıştır. Bunun nedeni
ise, muhakkak ki sahip olunan siyasal kültür ve demokrasi anlayışı sayesinde,
anayasal sınırlarda istikrarı sağlamalarıdır (Dunbay, 2012:301).
Fransa’da, özellikle 1962’den itibaren etkisiz konumda bulunan başbakanlık yapısı, kohabitasyon durumlarında birden yücelerek başkanı parlamenter
sistemlerdeki gibi sadece köşküne hapsetmiştir. Kohabitasyon kavramının etki
alanı Fransa ile sınırlı olmasa da, dünyada çok sık yaşanmamasından dolayı ender olarak karşılaşılan bir kavramdır. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin, Fransa’ ya benzer bir sistem benimsemeleri nedeniyle Romanya, Makedonya, Moldova gibi ülkelerde kohabitasyon yaşanabilmesine karşılık, bu ülkeler için çare,
Fransa’da olduğu gibi devlet başkanlığı seçimleri ile meclis seçimlerinin aynı
dönemde ve aynı süre için yapılmasının anayasal dayanağının sağlanmasıdır.
93
Emel Baykal Benlioğlu
Kaynakça
Bakır, Ç. (1989). Anayasa bilimi: Bir çalışma taslağı. İstanbul: BFS.
Beceren, E. ve Kalagan, G. (2007). Başkanlık ve yarı-başkanlık sistemi;
Türkiye’de uygulanabilirliği tartışmaları. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11, 163-181.
Çopur, O. (2009). Fransız Beşinci Cumhuriyeti karşısında Polonya hükümet
sistemi. Haluk Konuralp Anısına Armağan, Ankara, 853-876.
Dunbay, S. (2012). 23 temmuz 2008 tarihli anayasa reformu ışığında Fransa’daki yarı başkanlık sistemi. Ankara Barosu Dergisi, 3, 293-316.
Duverger, M. (1980). A New political system model: Semi-presidential government. European Journal Of Political Research, 8 (2), 165-187.
Elgie, R. (1999). Semi-presidentialism in Europe. Great Britain: Oxford Univeristy.
Elgie, R. (2011). Semi-presidentialism, sub-types and democratic performance.
New York: Oxford University.
Erdoğan, M. (2011). Anayasal hukuku. Ankara: Orion Kitabevi.
Eroğul, C. (2006). Çağdaş devlet düzenleri: İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya. Ankara: Kırlangıç.
Gönenç, L. (2005). Türkiye’de hükümet sistemi değişikliği tartışmaları olanaklar ve olasılıklar üzerine bir çalışma notu. Başkanlık Sistemi, Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları:77.
Göze, A. (2011). Siyasal düşünceler ve yönetimler. İstanbul: Beta.
Gözler, K. (2012). Anayasa hukukunun genel esasları. Bursa: Ekin.
Gözler, K. (2001). Devlet başkanları: Bir karşılaştırmalı anayasa hukuku incelemesi. Bursa: Ekin.
Hakyemez, Y. Ş. (2012). Hükümet sistemi arayışları ve yeni anayasa. Demokratik anayasa, (Ed. Ece Göztepe ve Aykut Çelebi) İstanbul:Metis.
Hancock, M. D., Conradt, D. P., Peters, B. G., Safran, W., White, S. ve Zariski,
R., (2001). Politics in Europe an introduction to the politics of the United
Kingdom, France, Germany, Italy, Sweden, Russia, and the European Union. London: Seven Bridges, Third Edition.
Hayward, J. (1994). Developments in French politics. Hong Kong: The Macmillan.
Hekimoğlu, M. M. (2009). Anayasa hukukunda karşılaştırmalı demokratik hükümet sistemleri ve Türkiye. Ankara: Detay.
Kalaycıoğlu, E. (2005). Başkanlık rejimi : Türkiye’nin diktatörlük tehdidiyle sınavı. Uluslararası Hukuk Kurultayı, Ankara: Türkiye Barolar Birliği: 77.
Karahanoğulları, O. (2004). Karşılaştırmalı kamu yönetimi dersleri: Fransa
Cumhuriyeti. Ankara: SBF.
94
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
Knapp, A. ve Wright V. (2001). The government and politics of France. Routledge: London: 4, 4th Ed.
Küçük, A. (2012), Anayasa hukuku (2. Baskı). Ankara: Orion.
Lijphart. A. (1992). Parliamentary versus presidential government. Oxford:
Oxford University.
Onar, E. (1995). Dünyada parlamento kavramının doğuşu, gelişimi ve günümüzdeki görünümü. Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı, Ankara:
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu:77.
Onar, E. (2001). Türkiye’nin başkanlık veya yarı-başkanlık sistemine geçmesi
düşünülmeli midir? Uluslararası Hukuk Kurultayı, Ankara: Türkiye Barolar Birliği: 77.
Özbudun, E. (2013). Türk anayasa hukuku. Ankara: Yetkin.
Özbudun, E. (2005). Başkanlık sistemi. Başkanlık Sistemi. Ankara: Türkiye Barolar Birliği: 77.
Powell, G. B. (1990). Çağdaş demokrasiler: Katılma, istikrar ve şiddet (Çev.:
Mehmet Turhan). Ankara: S.
Sartori, G. (1997). Karşılaştırmalı anayasa mühendisliği yapılar, özendiriciler
ve sonuçlar üzerine bir inceleme. Çev. Ergun Özbudun, Ankara: Yetkin.
Shugart, M. S. ve Carey, J. M., (1992). Presidents and assemblies: Constitutional design and electoral dynamics. Cambridge: Cambridge University.
Şencan, H. (2014). Çatışması parlamentarizmden melez bir çözüme: Fransa’da
yarı başkanlık sistemi. Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri: Yarı-Başkanlık
Sistemi, Ankara: TBMM Araştırma Merkezi:6.
Teziç, E. (2007). Anayasa hukuku. İstanbul: Beta.
Turhan, M. (1993). Hükümet sistemleri. Ankara: Gündoğan.
Uluşahin, N. (2003). Demokratik siyasal rejimlerin sınıflandırılmasında farklı bir yaklaşım: “Yarı-başkanlık”tan “iki başlı yürütme yapılanması’’na,
AÜHFD, 2.
Yazıcı, S., (2011). Başkanlık ve yarı-başkanlık sistemleri Türkiye için bir değerlendirme. İstanbul: Bilgi Üniversitesi.
Yavuz, B., (2008). Parlamenter hükümet sisteminde ve 1982 anayasasında başbakan. Ankara: Asil.
Yücel, B., (2009). Parlamenter hükümet sisteminin rasyonelleştirilmesi ve Türkiye örneği. Ankara: Adalet.
Yücel, B., (2003). Yarı-başkanlık sisteminin hükümet modeli üzerine karşılaştırmalı bir çalışma: Fransa modeli ve komünizm sonrası Polonya. AÜHFD,4.
Cohendet, M. A. (2005). The French cohabitation, a useful experiment?, Academia Sinica, http://www.cefc.com.hk/taipei/Cohendet20051215.pdf,
ET.:12.04.2013.
95
Emel Baykal Benlioğlu
Elgie, R. (2008). When should we start to consider a country as semi-presidential? http://www.semipresidentialism.com/?p=1041, ET.:12.05.2015.
Özçer, Ö. (2013). Fransız anayasa tartışması: Güçler kurgusunda denge arayışı. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu,
http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271251116r2721.Anayasa_Calisma_Metinleri 2.pdf, ET.:09.05.2013.
Yaşın K. G. (2011). Hükümet sistemi tartışmaları ve demokrasi. http://
www.21yyte.org/tr/arastirma/balkanlar-ve-kibris-arastirmalarimerkezi/2011/04/06/6147/hukumet-sistemi-tartismalari-ve-demokrasi,
ET. :12.04.2015.
96
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
Examining Cohabitation in French Case: Harmony and Clash
between the President and Prime Minister
Extended Summary
The entire French Constitutional history is based on the conflict between the
president and parliament majority. The main reason of often administrative
system changes in France –either constitutional monarchy or republican administration - is the fact that the conflicts could not be resolved in the frame of
law in case that the president and the opposition has power. The term co—habitation which is considered as the reason and result of political inconsistency
has arisen from this fact. Cohabitation means to exist together in the literal
meaning. In terms of Constitutional Law and political sciences, cohabitation
is the status of existence of the president and the Prime Minister who do not
belong to the same political party together. This work examines cohabitation,
which is not regulated within the Constitutions explicitly thus exist in the political life, on the basis of French form.
It is a known fact that debates and discussions related to governmental
system which started from 1980’s in turkey is not specific to Turkey and more
or less can exist in even the oldest democracies. Most recently, amendment of
2007 regulating election of the President by public votes, first election of the
President by public in 2014 and debates related to system changes during 2015
elections makes the issue very up to date.
Semi presidential system involves these essential elements even though
there are various definitions thereof:
•
A President, elected by the public votes
•
Having this elected president in coexistence with the prime minister and
his/her cabinet as a part of executive power.
•
Having the president equipped with very broad Powers including the power of dissolution of the parliament.
Historical development of French Governmental System. The 1958
Constitution has not only founded the 5th Republic regime but also has foreseen a dual purpose by giving the President a central role and with the main
effect of Charles de Gaulle, has strengthened the Executive Power in order to
maintain loyalty to liberal, republican and parliamentarian tradition. In 1962,
one step ahead is taken and an amendment in the 5th Republic constitution is
made in order to make the President to be elected by the public. Franc has created this system since there has been an inevitable need for a powerful president as well as a powerful parliament –which is considered as one of the most
important outcomes of the French Revolution- so a dualist executive organ is
put in force.
97
Emel Baykal Benlioğlu
Characteristic features of French Semi-presidential System. In the
French government system, there is a dualist structure. The president is an
important and powerful figure. Mainly, he/she is the sole leader of the government in the international basis since he/she has competence to represent the
country. Even though the president has very important power, he is not the
only authority as in the Presidential system. The President runs his powers
with the Board of Ministers. The President has the power in the matters which
can be called as the high policy of the states such as international relations,
defense; yet the prime minister is competent for more “daily errands” such as
internal affairs, financial policy and intelligence.
Concept of Cohabitation. Cohabitation, which derives from Latin word
stem cohabitare has the literal meaning of “live together” “to dwell together”.
The term is mostly known by the sociological and legal meaning. By this context, the term refers to the status of non-married couples and in respect to
political sciences, “co-existence of the president and parliamentary majority in
the institutional manner”. In other words, cohabitation is the event of sustaining coexistence between the president who has been elected by the public and
the prime minister who has the majority of the parliament. In reality, having
the president and the prime minister who have different opinions and ideologies is the very indication of the fact that the elected president and the majority
of parliament are in fact in different opinions. The real test of the system lies
under solution of this problem.
Period I. of Cohabitation (1986 – 1988). Mitterrand, the leader of socialist Party was elected as the first socialist president of 5th republic for a 7 years’
time on 10th May 1981. Mitterrand has accepted resignation of central right
wing Prime Minister Barre Government and asked to have a left wing government and then dissolved the parliament. Mitterrand, who has the support of
the public opinion, has governed the country without sharing his powers with
Prime Ministers of the government Mauroy and Fabius so that he had got a
left wing democrat majority. He has given big importance to consistent reform
policies, decentralization, nationalization and other social policies. Fist years
of Mitterrand could not correspond with the anticipations in terms of social
and economic policies and this led a significant decrease of the support towards him. In 1986, 5 years’ period of the parliament has expired and central
right wing of the parliament has reached obligatory majority of 277 deputies.
Just after Mitterrand has appointed right wing mayor of Paris Jacques Chirac
as the Prime Minister, a 2 years’ period of cohabitation has started.
Period II. Of Cohabitation (1993 – 1995). Mitterrand was elected president again in May 1988 by winning the elections with a very obvious majority
of 54.01 %. After being elected as President in 1988, Mitterrand has dissolved
98
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
the parliament governed by Chirac as the Prime Minister and the country has
elected the socialist party with strong promotion of Mitterrand. During this
term, the situation turned into “normal” with Michel Rocard from his own
political party. The President has got the power back again. The same time period. The trust towards the socialist party has decreased due to monetary crisis
in Europe and increase of unemployment number up to 3 million in France.
The socialist party has got the worst results of history in 21st and 28th March
1993 and has gotten only 57 chairs in the parliament. This defeat in the parliament has ruined entire charisma of Mitterrand and made him to be a passive
president.
As a conclusion, Mitterrand has assigned all the government power to the
Prime Minister except only two exceptions during the period II of cohabitation. The first exception was the request to keep all the deeds of the President,
during his governing of 12 years, immune from revocation so that the former
status of the President could be sustained. The second exception was the condition of not to take the powers of the President regarding to international
affairs away from the President.
Period III of Cohabitation (1997 – 2002). The third and the last cohabitation period of the 5th Republic is observed in 1995 just after J. Chirac şs
elected as president. As the fitst thing to do, he has dismissed Balladur who
has “betrayed” him and assigned Alain Juppe as prime minister and reigned
the country until 1997. But, things have not gone right and unemployment rate
has reached the peak point during the time of Alain Juppe. After the big strikes
against Retirement Reforms of Juppe, he has made one of his biggest political
mistakes and dissolved the parliament in order to get a “blank cheque” from
the voters and directed the country to an early election. The socialist part in
the leadership of Lionel Jospin has won the elections and so for the third time
joint governing of left and the right wing has started. In this period while Lionel Jospin the socialist leader was Prime Minister, the cohabitation has lasted
from 3rd June 1997 until 6th May 2002 as the longest cohabitation term od
French history.
In fact even though in the first two cohabitation periods, the president has
involved in the affairs of the government which is governed by an opponent
prime minister, the conflict between powers is observed to be more severe in
the third cohabitations. Still, as a conclusion all the cohabitations have shown
us that the country should be governed by the prime minister by destroying the
perception of omnipotent President.
Playing with the Constitution in order to overcome the Blockage in
the Cohabitation period. The 1958 Constitution of the 5th Republic has been
amended twenty-four times. These amendments can be classified in two, if
99
Emel Baykal Benlioğlu
to classify them. First group of amendments are addressed to strengthen the
semi-presidential system of France. One of the first amendment among these
is the one in 1962 which states that the President shall be elected by public. In
this context, these amendments serve to strengthen the position of the President. Second group of amendments are the ones in 2000 and 2008 and these
amendments aim to solve the problems of cohabitation times.
Article 6 of the 1958 Constitution is amended in the year 2000 and the
presidential is term is reduced to 5 years from 7 years. Yet, the amendment is
foreseen to be in force after the year 2002, the year that the presidential term
of Jacques Chirac ends. The amendment of 2008 in the same Article prohibits
a president to be elected for more than two times consecutively. Amendments
related to serving period of the president is fulfilled in the Cohabitation Period
III. Chirac, whose 7 years term has ended in 2002 is elected for 5 years period and a government with the same political view is founded. This may have
ended the last cohabitation period in French history. The amendments in the
Constitution are very positive endeavors in order to have no more cohabitation
periods. The aforementioned amendments has reduced the risk of cohabitation by determining the period of president as 5 years.
In the amendment of 2008 some cautionary steps have been taken in order
to balance the cohabitation periods. In order to prevent the blockage of the
system, the Presidential period is limited to consecutive 2 terms as in Turkey.
On the other side, some of the assignments that the President is entitled to
perform is bound by the consultancy of the Parliament so that some power of
the President could be controlled. For instance high rank appointments within
the competence of the President are bound by the limit of approval by the dual
wings of the parliament.
Cohabitation has made the French Governmental system more efficient
by showing the defaults of the system, even though it caused political instability in the short term. In fact, the most significant character of cohabitation
experiences in France is that institutional changes can be performed without
constitutional amendments. Although the 5th Republic ((except the times of
cohabitation) is defined as semi presidential era which the government is governed by the president, in the times of cohabitation it became a parliamentary
period which the parliament and the prime minister has the last word to say.
What cohabitation shows to us that the very same political regime can work
with different political systems.
Conclusion. As a conclusion, the political conditions of the time are very
effective on formation of the balance of Powers which is set forth in the 1958
constitution. Having very frequent changes of the power has led to the need of
a powerful president figure, hence a semi presidential system is created. Even
100
Fransız Örneği Işığında Kohabitasyon Dönemleri...
though having a powerful president seems to be reasonable, from time to time
questions related to “absolute power” may arise. Therefore in the period of
cohabitation which the empowered president –typical element of semi-presidential system- has retired, semi presidential system ipso facto turns into parliamentary system. By the amendment of 2000, the effects of cohabitation is
wanted to be reduced and then in the year 2008, new check and balance system
is tried to be enhanced within the construction of 1958 Constitution. Under
this pretext, the power of President is desired to be balanced by coronation of
the parliament with more power; So that the fiction of Powers is tried to be
more active and balanced.
As for the application in France, we come to this conclusion: even though
the system founded by the Constitution of 1958 is a semi-presidential system
in the essence, it is closer to presidential system due to the fact that the president is in the active politics. The position changes in case of cohabitation.
Since the prime minister is from a different political party and does the active politics by him/herself in the cohabitation terms, the application is more
similar to parliamentary system. Lijphart, in the most correct way, states that
the system in France is rather a special government system which brings alternative administrative system according to the results of elections rather than
being a combined system of presidential and parliamentary administration.
101

Benzer belgeler

PARLAMENTER SİSTEM VE BAŞKANLIK SİSTEMİ

PARLAMENTER SİSTEM VE BAŞKANLIK SİSTEMİ Yazıcı’ya göre yarı-başkanlık sistemi, başkanlık sistemi ile parlamenter sistemin bazı unsurlarını birleştiren bir ara ya da melez bir hükümet modelidir. Gerçekten yarı-başkanlık sistemi başkanlık ...

Detaylı

MODERN HÜKÜMET SİSTEMLERİNDEN YARI

MODERN HÜKÜMET SİSTEMLERİNDEN YARI Özbudun ise yarı-başkanlık sistemi üzerindeki değerlendirmelerini Fransa üzerinden yapmaktadır. İncelemesinde Fransız hükümet sisteminin, parlamenter sistem ile olan benzerliklerinden yola çıkmakta...

Detaylı