MART 2013 07 - Halkların Demokratik Kongresi
Transkript
MART 2013 07 - Halkların Demokratik Kongresi
HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ BÜLTENİDİR. MART 2013 07 1 Kongre Nedir? Biz Kimiz? Halkların Demokratik Kongresi; emekçilerin, kadınların, köylülerin, gençlerin, emeklilerin, engellilerin, lgbt bireylerin, dışlanan ve yok sayılan bütün halkların, tüm inanç topluluklarının, yaşam alanları tahrip edilenlerin buluştuğu ortak bir mücadele zeminidir. Kongre; bir çok farklı parti, örgüt, kurum, inisiyatif ve bağımsız bireyin yanyana gelip güçlerini birleştirmesiyle oluştu. Bizler, aşağıda sayılan görüşlerde ortaklaşıyoruz. Elbette farklılıklarımız var, ama bunu zenginliğimiz olarak görüyoruz. Farklılıklarımızla bir arada olup, mücadele etmeyi önemsiyoruz. İÇİNDEKİLER: HDK’den: 03 Halkların Demokratik Kongresi Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi Kadın: 05 8 Mart’ta Alanlardaydık! Haberler: 07 Newrozdan... Söyleşi: 10 Milletvekilimiz, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş: Kürt Hareketi AKP ile Hiçbir İşbirliği Yapmıyor Emek: 14 Yaşamak Direnmekse İşçi Sınıfı Yaşıyor LGBT: 16 HDK Mersin Gençliği’nden Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel! Gençlik: 18 Halepçe Katliamı Unutulmadı! 19 HDK Gençliği’nden Basın Açıklaması Haberler: 20 Kızıldere Unutulmadı! 21 Öcalan’dan Kızıldere Mesajı 21 Gazi Katliamı’nı Unutturmayacağız! 22 “Oğlunuz İntihar Etti!” 23 HDK Kızıldere’yi andı Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Sahibi Ertuğrul Kürkcü Basım Yeri ve Tarihi İstanbul - Mart 2013 Sorumlu Müdür Bircan Yorulmaz 2 Kongre Neyi Amaçlıyor? Bizler halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere bir araya geldik. Bugün halktan, ezilenden, yok sayılandan, doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanların; yeni bir toplum, insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemelerinin zamanıdır. Her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığa karşı olan birey ve örgütlerin; halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak üzere, birlikte mücadele etmesinin zamanıdır. Birleşik ve güçlü bir mücadele hem gerekli hem de mümkündür. Kongremiz bunun temel gücü olacaktır. Nasıl Örgütleniyoruz? Biz, yerellerden başlayarak örgütlenmeyi esas alıyoruz. Bölge, il ve ilçe meclisleri dışında; işyerleri, okullar ve mahallelerimizde de meclisler halinde örgütleniyoruz. Ayrıca kadın ve gençlik meclisleri ile birlikte ihtiyaç duyulan alanlarda (emek, ekoloji, eğitim, anayasa, halklar ve inançlar, insan hakları vb.) komisyonlar kuruyoruz. Kongre bir parti kurma kararı aldı ve partileşme süreci işliyor. Ama Partimiz kurulduğunda Kongremiz dağılmayacak. Üstelik bütün Kongre bileşenleri partiye katılmak zorunda olmayacak. Parti, seçimlere katılmak, seçimlerde birlikte hareket edebilmek ve birlikte faaliyet sürdürebilmenin aracı olacak. Yönetim Yeri Mustafa Çelebi Mh. İstiklal Cd. No 73/3 Beyoğlu 0212 243 40 04 Basıldığı Matbaa Ezgi Matbaacılık San. Tic. Ltd. Çobançeşme mah. Sanayi cad. Altay sok. No:14 Yenibosna-Bahçelievler Tel: 0212 654 94 18 HDK’DEN Halkların Demokratik Kongresi Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi 24 Mart 2013, Ankara Dr. Ata Soyer, Barışta Erdost ve Ahmet Gönel’in anısına Bu yönelişle Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’yi yönetenlerin barış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi taleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için istismar ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarak karşıtlarını da silahsızlandırıyor. Böylelikle, Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin, sosyal hakların, ezilen inanç ve kimliklerin ve kadınların özgürlüğünün önüne dikilen bir egemen sınıf engelini de ortadan kaldırıyor. HALKLARIN Demokratik Kongresi Genel Meclisi ve HDP PM 23-24 Mart 2013 tarihlerinde toplanarak, başta Kürt sorunundaki yeni gelişmeler olmak üzere, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve uluslararası düzeyde yaşananları değerlendirmiş ve aşağıdaki Sonuç Bildirgesi’ni onaylamıştır: HDK, 2013 Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin eşitlik ve özgürlük mücadelesini silahlar olmadan sürdürmeyi benimsemesinin Türkiye’yi barış, çözüm ve demokrasi yürüyüşünde yeni bir evrenin başlangıcına ulaştırdığını saptıyor. Bu sonuç, her şeyden önce Türkiye’de 30 yıldır sürüp giden ve en az 40 bin insanın hayatına mal olan çatışmaya son vereceği için tarihseldir; bu çatışmadan türeyen etnik husumetin halklar ve kültürler arasında yol açtığı yarılmalara son vermenin de en önemli imkânıdır. Artık yoksullar, diğer yoksullarla etnik ve milli hak iddiaları için savaşmaya ve öldürmeye mecbur edilemeyecek; bu iklimde sadece Kürt düşmanlığının değil, Ermeni ve Yahudi düşmanlığının da, Ezidi ve Alevi nefretinin de, Arap ve Rum karşıtlığının da yaşaması eskisi kadar kolay olmayacak, halkları birbirine bağlayan tarihsel dostluklar yeniden canlanacaktır. Bu yönüyle çağrı, Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun vicdanında karşılık bulmuş, Kürt Özgürlük Hareketi ve lideri Öcalan’ın Türkiye’nin meşru siyasi güçleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Bu yönelişle Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’yi yönetenlerin barış, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi taleplerini bastırmayı meşrulaştırmak için istismar ettikleri silahlı çatışma bahanesini ellerinden alarak karşıtlarını da silahsızlandırıyor. Böylelikle, Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin, sosyal hakların, ezilen inanç ve kimliklerin ve kadınların özgürlüğünün önüne dikilen bir egemen sınıf engelini de ortadan kaldırıyor. Öte yandan Öcalan Türkiye’yi işgalci, fetihçi emperyalist siyasetlerin uzantısı olmaktan çıkan; Ortadoğu halklarını Orta Asya halklarına, Kürtlere, Araplara ve Acemlere bağlayan yeni bir halklar dayanışması üzerinde yükselen bir dış siyasete çağırıyor. Dış ve iç politikada savaş seçeneğini sıfırlamaya olanak sağlayan, toplumsal haklar ve siyasi özgürlükler alanının derinleşmesine ve genişlemesine olanak yaratan bu yeni yaklaşım emeğin haklarından, sosyal ve ekolojik haklardan yana, toplumsal kurtuluş mücadeleleri ve enternasyonal dayanışma için yepyeni fırsatlar sunuyor. Arap, Acem, Türk, Kürt ve tüm Ortadoğu halklarının bugün karşı karşıya bulunduğu sorunları aşmada tek çıkış yolunun, halkların birliği, dayanışması ve mücadelesi olduğu düşüncesinde olan, mezhepsel ve ulusal çatışma ve provokasyonlara karşı tüm halklarımızı dikkatli olmaya çağıran HDK, başta Tunus ve Mısır’da olmak üzere, Arap halkının ekmek, özgürlük ve onur kapsamlı demokratik ve özgürlükçü mücadelelerini desteklemeyi sürdürürken; diktatörlüklere, emperyalist müdahalelere ve her tür komploya karşı, halkların mücadelesinin yanında yer alacak ve dayanışma içinde olacaktır. Halkların Demokratik Kongresi’nin içinde yeşereceği 3 HDK’DEN ve gelişeceği çok elverişli bir iklimin habercisi olan bu süreç, HDK’nin etkinliğinin çoğalması ve çeşitlenmesini sağlamakla birlikte, sürece bilinçli müdahaleyi, uygun alanları ve zeminleri dakik bir biçimde belirleyerek bütün bileşenleriyle birlikte HDK’yi ileriye taşıyacak bir politikalar demetini yürürlüğe sokmakla yükümlü kılıyor. Buna karşılık şekillenen yeni güç dizilişi, çıkarları savaşın sürdürülmesi ve statükonun korunmasında yatan ırkçı ve gerici güçlerin sert ve saldırgan reaksiyonuna da yol açıyor. Bu kampın parlamentodaki sözcüsü MHP’nin sürdürdüğü ajitasyonun Türkler ve Kürtlerin bir arada yaşadıkları batıdaki kentlerde ırkçı saldırılara, linç girişimlerine ve şiddete yol açması mümkündür. Halkların Demokratik Kongresi, bu olası saldırılara karşı hükümeti halkı koruma görevini yerine getirmeye, halkı da öz savunma hakkına sahip çıkmaya çağırıyor. CHP ise, iç ihtilaflarının da bir ürünü olarak süreci tereddüt, kuşku ve çoğu zaman ulusalcı suçlamalarla karşılamasına karşın, konunun TBMM’ye taşınması önerisiyle ırkçı reaksiyondan ayrılıyor. Çatışmanın her iki tarafında da yer alan seçmen tabanının doğası gereği, CHP’nin bu tereddütleri aşarak çözümün bir parçası haline gelmesi, çatışmasızlıktan barış ve çözüme geçişte önemli bir dönüm noktası olabilir. Halkların Demokratik Kongresi, CHP’yi MHP ile milliyetçilik ve ırkçılık yarışından vazgeçmeye ve barış güçleri arasına katılmaya, barış ve müzakere sürecini AKP hakimiyetine terk etmemeye çağırıyor. Halkların Demokratik Kongresi, doğmakta olan barış iklimini tüm bileşenleriyle birlikte ilerletmek, Türkiye’nin batısına taşımakta kararlıdır. Bununla birlikte kimlik 4 hak ve iddiaları nedeniyle halkların birbirini boğazlaması ve devletin bir milliyeti diğerinden üstün tutması zemininin ortadan kalkması olasılığı zenginle-yoksul, ezilenle-ezen, mazlumla-zalim arasındaki mücadelenin gündemden kalkacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine, barış iklimi bu mücadelelere halklar arasında etnik barikatlar olmadan girişmek için yeni bir imkan yaratıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının çatışmasızlık yönünde üstlendiği inisiyatif, hükümetin işçi ve emekçilere, kadınlara, Alevilere, öğrencilere, kent yoksullarına karşı siyasetini gözlerden saklayamaz. HDK, bu çerçevede, AKP iktidarı eliyle yürütülen sermaye hakimiyeti, sömürü, şiddet ve baskı düzenine karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. HDK, AKP’yi ağzına almaktan bile kaçındığı kalıcı barış yönünde baskı altına almaya kararlıdır. Barışın yükü yalnızca Kürt Özgürlük Hareketi’nin omuzlarına yüklenemez. Kürt halkı ve ezilenler arasında sürece yönelik güveni tesis AKP iktidarının da omuzlarındadır. AKP’nin “kardeşlik” belagatının sahiciliğinin yeni dönemdeki ilk sınavı, çoğunluğunu AKP’li üyelerin oluşturduğu TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda görüşülecek olan Uludere Alt-Komisyonu Raporu’dur. Halkların Demokratik Kongresi, bu çerçevede İnsan Hakları Komisyonu’nu katliam sorumlularını aklayan bu raporu iade ederek, Roboski halkından özür dilemeye ve katliamın askeri ve siyasi sorumlularını ortaya çıkararak yargıya teslim etmeye çağırıyor. HDK Genel Meclisi 23-24 Mart 2013 KADIN 8 Mart’ta alanlardaydık! HDK KADIN MECLİSİ olarak ilk 8 Mart’ımızı İstanbul, İzmir, Muğla, Kayseri, Antalya ve Antep’de alanlarda kutladık. Diğer kadın örgütleriyle birlikte, erkek egemenliğine, savaşa, kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze karşı isyanımızı haykırdık. İstanbul 8 Mart Platformu’nun bileşeni olan İstanbul Kadın Meclisimiz, 10 Mart günü Kadıköy’de düzenlenen 8 Mart mitingine “Savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına karşı örgütleniyoruz” pankartıyla katıldı. HDK’nin barış kampanyasını da “Kadınlar barışın tarafıdır, müzakerelerin muhatabıdır” pankartıyla 8 Mart alanına taşıdık. İzmir Kadın Meclisi üyelerimiz, “Şiddete, savaşa, erkek egemenliğine karşı ayaktayız” pankartını taşıyarak Basmane’den Konak eski Sümerbank önüne yürüdü. KESK’li kadınlarla birlikte Paris’te katledilen Kürt kadın devrimciler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in fotoğraflarının olduğu dövizler taşındı. Milletvekilimiz Sabahat Tuncel, kadınların, özgürlük, barış ve adalet talepleriyle ön saflarda yer aldığını belirterek, Türkiye’de başlatılan ‘barış süreci’nin de öncüsü olduğunu söyledi. Kayseri’de KESK’li kadınlarla birlikte, Eğitim-Sen önünden Meydan Parkı’na yürüyüş düzenlendi. “Kadına şiddete hayır”, “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları atarak, cinsel saldırı ve şiddeti protesto ettik. Muğla Kadın Meclisimiz, 8 Mart’ı kent merkezinde yaptığı basın açıklamasıyla kutladı. “Jin aşiti dixwazin” yazılı pankart açan HDK’li kadınlar, “Yaşasın 8 Mart mücadele günümüz. Sömürüye, şiddete, kadın cinayetlerine, savaşa karşı yürüyoruz” dedi. Yapılan açıklamada barış sürecine de değinildi, “Taleplerimizin güvencesinin biz kadınlar olduğunun bilinciyle, bütün çözüm süreçlerinin de muhatabıyız” denildi. Antalya’da kadın örgütleriyle birlikte düzenlenen eylemde “Erkek egemen sisteme karşı, sömürüye karşı, savaşa karşı, tacize, tecavüze karşı, şiddete karşı direniyoruz” yazılı pankart açtık. Eylemde AKP’nin kadın düşmanı politikaları protesto edildi. Antep’de Kadın Meclisimizin de bileşeni olduğu Demokratik Kadın Platformu, Kırkayak Parkı’ndan Balıklı Meydanı’na yürüyüş düzenledi. Halaylarla 8 Mart’ı kutlayan kadınlar, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesini istedi. Yeni kurulan Bursa Kadın Meclisimiz’in ilk etkinliği 8 Mart dolayısıyla düzenlenen panel oldu. “Eşitlik, özgürlük, barış istiyoruz” başlığıyla düzenlenen panele Eren Keskin ve Yıldız İmrek konuşmacı olarak katıldı. Salonun kadınlarla doldurulmuş olması, önümüzdeki günlerde HDK kadın çalışmalarımızın çok daha güçlü ilerleyeceğini gösterdi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ise Gençlik Meclisimiz, 8 Mart dolayısıyla “Rosalardan Sakinelere Kadınlar Direniyor” başlıklı bir panel düzenledi. 5 KADIN 6 HABERLER Milyonların Şahitliğinde Demokratik Çözüm PKK Lideri Öcalan, ‘‘yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum’’ diyordu. Ve milyonlarca insan bu hassasiyete sahip çıktığını Amed’de ilan ediyordu. Newroz 2013 Kürt sorununda yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Sadece Türkiye’nin çeşitli illerinde milyonlarca kişinin Newroz kutlamalarına katılması değildi bu durumu yaratan. Aynı zamanda Amed’de PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın haftalardır beklenen ‘Barış ve Çözüm Manifestosu’ da bu sonucu yaratan önemli nedendi. Bu yıl Newroz kutlamaları 17 Mart’ta başladı. Ve elbetteki ilk kutlamaların içinde en büyük ve muhteşemi İstanbul’da gerçekleşti. İSTANBUL Geçtiğimiz yıl, Newroz günü olan 21 Mart’a denk gelmediği bahanesi ile birçok kentte olduğu gibi İstanbul’da da kutlamalara izin verilmemişti. Büyük bir saldırı dalgası yaşanmıştı. 2012 yılı Newrozu’nu İstanbul’lular biber gazı, coplar ve gözaltılar ile karşılamıştı. O dönem uygulanan ‘güvenlikçi plan’ Kürt halkının kitlesel gösterilerinin engellenmesi üzerine bina edilmişti. Ama bu sindirme planı tutmadı. İstanbul’da 17 Mart’ta yüzbinlerce insan Kazlıçeşme Meydanı’nı hınca hınç doldurdu. Kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı ile Kürt halkı geleneksel giysileri içinde ‘Demokratik Çözüm ve Demokratik Kurtuluş Newrozu’nu kutladı. Yıllar sonraki en kalabalık Newroz kutlaması gerçekleşti. İstanbul, yüzbinlerce katılımcı ile ilk selamı Amed’e gönderdi, en ufak bir olumsuzluk yaşanmadan taleplerini haykırdı, halaylarını çekti ve geçtiğimiz yıl sokakları birbirine katan polise, Emniyet’e bir yıl sonra en güzel cevabı verdi. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Halkların Demokratik Kongresi adına konuşma ve selamlama yapan Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel, demokratik çözüm ve demokratik kurtuluş taleplerini dile getirdiler. Kürt halkının barış, çözüm ve eşitlik hedefine nasıl kilitlendiğini vurguladılar. 17 Mart ile 21 Mart arasında Türkiye’nin onlarca kentinde, mahallesinde, meydanında, sokağında Newroz kutlamaları çok büyük katılımlarla gerçekleşti. Kürt halkı, ağır baskıcı döneme rağmen direndiğini, ayakta olduğunu, eşitlik ve özgürlük mücadelesini sürdürdüğünü gösterdi. Her kutlamada Amed’e selam gönderildi. Kutlamalara katılan herkes 21 Mart mesajını beklediğini ve Amed’in alacağı tutumun arkasında olacağını ilan etti. 7 HABERLER AMED Beklenen gün, yani 21 Mart 2013’de Amed’de şimdiye kadar görülmemiş bir kalabalık buluştu. Ucu bucağı görünmeyen bir insan denizinden barış ve çözüm mesajları yükseliyordu. Amed, Türkiye’nin farklı köşelerinden günlerdir gönderilen selamları almış, milyonlarca insanla cevabını veriyordu. Meydanda buluşanlar, heyecanlarını temkinli bir şekilde paylaşıyordu. Fırat’ın doğusundan da batısından da aydınlar, yazarlar, gazeteciler, farklı siyasi partilerin temsilcileri, yöneticileri, HDK Yürütme Kurulu üyeleri, HDK bileşenlerinin temsilcileri, demokratik kitle örgütlerinin sözcüleri, herkes bir aradaydı. İmralı’dan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelen mektup okunmaya başladığında, ‘Milyonların Şahitliği’ yaşanıyordu. Hem meydanda hem de televizyonların ve radyoların başında mesajı dinleyen milyonlar ‘Barış Manifestosu’na şahitlik ediyorlardı. Mektup okunurken, o devasa kalabalık nefesini tutmuştu. Dinliyor ve anlamaya çalışıyordu, tek bir kelimeyi bile kaçırmamak için dikkatle kulak kabartıyordu. İnsanlar her bir kelimeyi, her bir cümleyi kafasında tartıyor, biçiyor, zihninin süzgecinden geçiriyordu. Verilen mesajlar anlaşıldıkça, gösterilen yeni hedefler kavrandıkça destek ve coşku da yavaş yavaş artıyordu. Bu kez yıllar öncesindeki Habur karşılamalarından 8 farklı bir hava vardı. İnsanlar temkinli, ama kararlı bir şekilde verilen mesajın arkasında olduklarını açık ve net bir şekilde gösteriyorlardı. Bu sefer duygulardan, heyecandan çok akıl, geçmiş deneylerin birikimi, kararlılık ön plandaydı. 21 Mart’ta Diyarbakır’da yapılan ve milyonların katıldığı kutlamada PKK Lideri Öcalan’ın gönderdiği mektupla yeni bir döneme girildiği ilan edildi. Yeni dönemin miladı oldu bu Newroz. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyordu. Ama mesaj sadece mücadeleyi demokratik yöntemlerle devam ettirme kararlılığını içermiyordu. ‘‘Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler’’den söz HABERLER ediliyor, böylelikle yeni dönemin özellikleri de tanımlanıyordu. Mektup, ‘‘yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigmanın yerle bir olduğunun’’, ‘‘baskıcı ve inkarcı anlayışların artık miadını doldurduğunun’’ da ilanıydı aslında. ‘‘Meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor’’ cümleleri okunurken, yeni bir dönemin başladığını Diyarbakır’daki meydanın büyük coşkusu da müjdeliyordu. ‘‘Çağrıyı bağrına basan gençler, mesajı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemleri baş-göz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sese kulak kesilen’’ milyonlar hem şahitlik ediyor hem de yeni dönemdeki mücadelenin temel anlayışına vurgu yapıyorlardı. ‘‘Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur’’ sözleri bundan sonra da yapılacaklara ışık tutuyordu. Yeni dönemde ‘‘siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor’’ ifadeleri mücadelenin ağırlık noktalarına da işaret ediyordu. Evet, Diyarbakır’da bir kapı açıldı. Bu açılışa milyonlar şahitlik etti. Şimdi bu kapıdan geçmek için adımların atılması gerekiyor. Kürt halkı ilk adımı attı. Şimdi hem Türkiye’nin bütün halklarının, ezilenlerinin, horlananlarının; hem de AKP Hükümeti’nin, devlet kurumlarının ve Meclis’in adımlar atmaya başlaması gerekiyor. Şimdi sıra hem halklarda ve barışın toplumsallaşmasında; hem de siyasi iktidarda, bu ülkeyi yönetenlerde. PKK Lideri Öcalan, ‘‘yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum’’ diyordu. Ve milyonlarca insan bu hassasiyete sahip çıktığını Amed’de ilan ediyordu. Şimdi Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır bir şekilde tüm halkların ve kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Herkesin özgürce ve kardeşçe bir arada yaşayacağı yeni bir model ve ortak gelecek kurma arayışı, ekmek ve su kadar nesnel bir ihtiyaç olarak bir kez daha ortada duruyor. HDK, zamanın ruhunu doğru okuduğunu ve ‘Newroz Manifestosu’nu desteklediğini, sürecin aktif bir parçası olduğunu, barış ve eşitlik mücadelesinin sesi ve kürsüsü olacağını sözcüsü Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile o meydanda, o gün bir kez daha ilan etti. Halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için 21 Mart’ta büyük mesaj verildi. Umutlar yeşerdi, ama tedirginlikler silinip gitmedi. Cumhuriyet tarihini bilenler, son 30 yılı yaşayanlar beklentileri ile kaygılarını birlikte yaşamaya başladılar. Barışın ve çözümün, eşitlik ve özgürlüğün ancak mücadele ve örgütlü bir duruşla gerçekleşebileceğini unutmadan kollarını bir kez daha sıvadılar. Milyonlar hem şahit oldu hem de verdikleri sözleri, coşkuları ve sloganları ile özgürlük ve eşitlik mücadelesinin sahibi olacaklarını ilan etti. 9 SÖYLEŞİ Milletvekilimiz, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş: Kürt Hareketi AKP ile Hiçbir İşbirliği Yapmıyor PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeniz nasıl geçti? Bunu kısmen de olsa bazı demeçlerimde ifade ettim. Önemli bir toplantı, önemli bir siyasi dönemde gerçekleşmiş bir görüşmeydi. Son derece verimliydi, bütün gündemdeki temel konulara ilişkin tartışma yürütebildik. Kendisi de BDP’nin bugüne kadar ki çalışmalarından daha fazla bilgilenmiş oldu. Çözüm önerilerimize dair bilgilenmiş oldu. Biz de kendisinin sürece nasıl baktığını yüz yüze kendisinden birebir dinlemiş olduk. Bu yüzden oldukça faydalıydı. Zannedersem, kendisi de o toplantıdan memnun 10 kaldı çünkü, bazı netleşmeyen konular orada yapılan toplantıyla, karşılıklı fikir alışverişiyle netleşmiş oldu. Bir defa Sayın Öcalan stratejik değişikliğin hayata geçmesi konusunda kararlı olduğunu bu konuda net olduğunu o toplantıda da vurguladı. Kendi üzerine düşen ne varsa yaptığını ve yapmaya devam edeceğini belirtti. Ama sürecin hızını, sürecin kalıcılaşmasını belirleyecek şeyin de hükümetin atacağı adımlar olduğunu orada belirtti. Bazı somut konuşmalarımız, tespitlerimiz oldu tabi ki. SÖYLEŞİ “Kürt hareketi AKP ile hiçbir işbirliği yapmıyor, koalisyon yapmıyor, ittifak yapmıyor, ideolojik bir bütünleşmeye gitmiyor. Resmi olarak devleti yöneten, hükümet olan iktidarla müzakere yürütüyor. Bunun ötesinde başka bir ilişki, başka işbirliği sözkonusu değil. Bir defa şu tartışmayı da hatırlatarak sonuçlandırmak gerekir, önümüzde seçimler var. Size göre gerçekten müzakere süreci başlamış mıdır? Nasıl bir süreçten geçiyoruz şu anda? Bence müzakerenin resmileşmesine az bir süre kaldı, resmi müzakere başladı demek için, daha süreç tamamlanmadı. Sayın Öcalan da bu görüşmede aynen şunu söylemişti: “hükümet bu geri çekilmeyle sürecin takibi, komisyonların kurulması konusunda adım atarsa resmi olarak da müzakereler başlamış olur. Önemli mesafeler kat ettik ancak müzakereler hükümetin atacağı ilk adımlardan sonra başlamış olur benim için” diyordu, biz de katılıyoruz buna. Öcalan mesajlarında Meclis’e vurgu yapıyor, ciddi görevlerin düştüğünü söylüyor. Meclis bileşenleri bu durumun ne kadar farkında? Ve üzerine düşen görevleri yerine getirebiliyor mu? Bir kere BDP ve Blok vekilleri olarak biz bu mesajları tartıştık, tartışıyoruz. Sürecin ciddiyetinin farkındayız. Sorumluluğumuzun farkındayız bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat MHP’nin tavrı ortada, zaten MHP’den bir beklentimiz de yok. CHP çok yalpalayan bir pozisyon izliyor. Süreci anlamaktan uzak, değişimi, dönüşümü yönetme isteğinden uzak, biraz statik bir duruş sergiliyor ve sürekli kendi konumunu garanti altına almaya çalışıyor. Türkiye’deki özgürlüklerin gelişmesi konusunda bir hamle yapmıyor, yapma gibi bir niyeti de yok. Böyle bir iradesinin de olmadığı anlaşılıyor. AKP’yi çok değerlendirmeye gerek yok AKP’nin potansiyelini biliyoruz. Ama bizim resmi muhatabımızdır. İktidardadır AKP. Bu süreçte bazı adımları atma zorunda olduğunun kendileri farkında. Fakat bu atılacak adımlar ne kadar demokratik olacak, ne kadar özgürlükçü olacak bu biraz bizim mücadelemize bağlı. Yani parlamentoyu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, barışa çok hevesli, barışa hazır, barışa destek veren bir parlamento görüntüsü yok. Çok sığ ve geri tartışmaların, partizan çekişmelerin günlük siyasete, geleceğin mahkum edildiği, harcandığı bir politik anlayış var parlamentoda. Dolayısıyla parlamento çok da umut vermiyor. Umut varsa parlamento dışındaki halkın özgürlük mücadelesinde, halkın kendi taleplerinin arkasında durmasındadır. O nedenle parlamentoya çok umut bağlamamak lazım. Bu süreçte sosyalist, devrimci, demokrat güçlerin üzerine düşen görevler nelerdir sizce? Bu önemli bir konu tabi ki. Çünkü çok farklı tartışmalar yapılıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı sonrası sanki AKP’yle bir ittifak var, İslam bayrağı altında Türk Kürt birlikteliğinin yeniden inşası ve kabulü gibi bir mesaj ısrarla, çarpıtılarak verilmeye çalışılıyor. Bu doğru değil. Bir defa mektubun baştan sona bütünlüklü ele alınması, her paragrafın ayrı ayrı değil, diğer paragraflarla, diğer mesajlarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü orada sadece muhafazakar İslami kesimlere çağrı yok, onun dışındaki bütün kesimlere çağrı var. Tek bir ideolojik perspektiften bakmak yerine herkese aynı barış duygusu altında buluşma çağrısıdır. Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın Kürdistan’ın, Anadolu’nun bütün halklarına, kültürlerine, tarihten gelen bütün inançlarına, mezheplerine bir helalleşme, bir kucaklaşma çağrısıdır. Birbirine düşmanlığı bitirme çağrısıdır, yoksa birbirlerine karşı demokratik mücadeleyi bıraktırma çağrısı değildir. Bu demokratik mücadele sürecek. Silahlı mücadele bitse de kendisi de gösteriyor ki fikir mücadelesine, demokratik siyaset sahasına geçilmiş olacak. Dolayısıyla burada silahlı mücadelenin bırakılma aşamasında, ortaya konulan perspektifin doğru anlaşılması lazım. Demokrat, sol, sosyalist kesimler bugüne kadar Kürt hareketinin onurluca yanında olmuş kesimlerdir. Birçoğu en azından böyledir. Ve tereddütsüz bir şekilde Kürt halkının kendi kaderini belirlemesi konusunda son derece onurlu, ilkeli durmuşlardır. Bundan sonra da aynı ilkelilik çerçevesinde hem Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yanında olmak, hem işbirliği, ittifak yapmak, hem de Türkiye’nin genel demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapmak Türkiye demokratlarının, sosyalistlerinin, ilericilerinin görevidir. Ben bu görevi bugüne kadar yaptıkları gibi layıkıyla yapacaklarını düşünüyorum. Bir defa şu net olarak anlaşılmalıdır, Kürt hareketi AKP ile hiçbir işbirliği yapmıyor, koalisyon yapmıyor, ittifak yapmıyor, ideolojik bir bütünleşmeye gitmiyor. Resmi olarak devleti yöneten, hükümet olan iktidarla müzakere yürütüyor. Bunun ötesinde başka bir ilişki, başka işbirliği sözkonusu değil. Öbür türlü değerlendirmelerin hepsi hepimizi zayıflatacak, kafa karışıklığına yol açacak şeylerdir. 30 yıllık, 40 yıllık Kürt özgürlük hareketine güven duyan herkesin bu müzakere sürecinde de Kürt hareketinin arkasında olması hepimiz açısından önemlidir. Çünkü demokratik siyaset aşamasına geçilince ortaya çıkacak boşluğu bizler dolduracağız. Türkiyeli, ilericiler, devrimcilerle bizler dolduracağız. Şimdi AKP’ye karşı demokrasi, özgürlük mücadelesi siyaset aracılığıyla ilerici bir mücadeleyi bizler yürütmeyeceksek ve sanki AKP’yle bir ittifak varmış gibi, aynılaşmış gibi bir havaya girersek bütün sahayı AKP’ye teslim etmiş, terk etmiş oluruz. Bu, çok tehlikeli bir şeydir. Buna herkesin çok dikkat etmesi lazım. Özellikle de bizim bugüne kadar Türk İslamcı, yeşil faşizme karşı ideolo- 11 SÖYLEŞİ olmamalıydı. Şimdi diyor “siz yeniden bu hukuka saygı duyuyorsanız -muhafazakar çevrelere seslenerek bunu söylüyor-, bu hukukun gereğini yerine getirin. Zorla asimilasyon, katliam, fetih anlayışından vazgeçerek birlikte yaşamayı kabul edin; çağrım budur” diyor. Şimdi buradan yola çıkarak, “gelin, geçmişte olduğu gibi İslam bayrağı altında başkalarını keselim, ezelim biz birlikte bir emperyal güç olalım”, böyle bir çağrı değil. Solcuların sosyalistlerin okumayı bu kadar dar yapmaması lazım.Yani bizim Müslüman, muhafazakar, İslami kesim dediğimiz bir mahalleye sıkışmış dar bir grup değil. Ortadoğu’da on milyonlarca yüz milyonlarca halk topluluğundan söz ediyoruz. Solcular, Sosyalistler toplumun realitesine, gerçeğine bakacaksa bunlar yokmuş, bu değerler yokmuş gibi davranarak hareket edemez, siyaset yapamazlar. Sayın Öcalan bütün bu çevrelere ayrı ayrı seslenerek, hepsinin duygularına ve hepsinin anlayışına ve hukukuna hitap etmeye çalışıyor sadece. Bunu doğru anlamak gerekiyor. jik duruşumuzun biliniyor olmasına rağmen sanki bu çerçevede bir işbirliği ve gelecek tezahürü varmış gibi eleştirilere kimsenin kulak asmaması, bugüne kadar yürüttüğümüz mücadeleyle, işbirliğiyle, ortaklıkla, ittifakla, aynı cephede omuz omuza yürüttüğümüz mücadeleye herkesin güvenmesi lazım. Kimi çevrelerde PKK’nin sosyalizmi unuttuğu, sosyalist ideolojik bakış açısını unuttuğu ve daha geriden bir bakış açısının olduğu suçlamaları da var? Doğru, onları okuyoruz, izliyoruz. Bir defa PKK sol karakterini, merkez itibariyle sol karakterini hiç bir zaman terk etmedi. Bu çağrıda da öyle bir mesaj yok. Sadece tarihi referansların ve bu referansların uyulmayan hukukuna atıfta bulunuyor. Yani, “o tarihi referanslardaki hukuka uysaydınız” diyor, “aslında bu sorunların birçoğu yaşanmamış olacaktı.” Çünkü o tarihteki daha ortada Sosyalizm yokken, ortada etnik kimlik yokken Türklük, Kürtlük yokken, ortada ulus diye bir şey yokken Kürt kavmi, Türk kavmi ve diğer kavimler Anadolu, Mezopotamya coğrafyasında birlikte yaşıyorlardı ve özellikle Türk ve Kürt kavmini bir arada tutan şey İslamiyet’ti. Fakat o zamanki hukukta ne katliam vardı, ne birbirini inkar vardı, ne soykırım vardı, ne de zorla asimilasyon vardı... Sayın Öcalan mektubunda bunlara değiniyor. Dolayısıyla aslında şunu demek istiyor. Bir taraf bu hukuka uymadı ve bunları yaptı. Aslında İslam hukukunda bunlar yoktu, 12 Şimdi sürecin ikinci boyutu olarak anayasal haklar konusu öne çıkacak. Böylesi taleplerde olacak. Bunları biraz açar mısınız, nasıl anayasal haklar? Birinci aşama dediğimiz silahların susması aşaması. Henüz tamamlanmış bir süreç değil. Daha bu süreç tamamlanmadan herkes şunu sorgulamaya çalışıyor, “ne kazanıldı da silahlar susuyor”. Oysa bunlar aşamalardır. Ve AKP’den biz, Kürtlerin veya Türkiye’deki bütün ezilenlerin tamamının taleplerinin karşılığında silahların susması gibi bir pazarlık içerisinde değiliz. Bir mücadele değişikliği aşamasına geçiliyor. O nedenle AKP’ye karşı, ikinci aşamada, hak ve özgürlüklerin kazanılacağı aşamada, bir demokrasi mücadelesi yürüteceğiz ve orada demokratik muhalefetimizi yükselteceğiz. Görünür hale getireceğiz talepleri, daha fazla bastıracağız ve şunu isteyeceğiz; “madem demokratik siyaset aşamasına geçiliyor o halde demokratik siyasetin bütün kanallarını açmak zorundasınız.” Seçim barajı, ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı, gösteri ve yürüyüş hakkı, miting hakkı, siyasi partilere hazine yardımı, basın özgürlüğü tüm bu konularda ve Terörle Mücadele Kanunu’nda, engelleyici bütün yasalarda değişiklik yapması lazım. Şimdi AKP bu değişiklikleri yaparsa gerisi artık önemli ölçüde bizim işimiz, bizim görevimizdir. AKP’den bütün ezilenlerin hakkını, hukukunu teslim etmesi diye bir beklenti içersinde olmak AKP’yi devrimci sanmaktır. Bu yanlış olur, yanılgı olur. Ama AKP demokrasi mücadelesi için, barışçıl bir mücadele için asgari standartları yaratmak zorundadır ve giderek bu standartları azamiye doğru götürmek zorundadır. AKP SÖYLEŞİ bunun taahhüdünü vermiştir. Bunu söyleyebilirim. Çünkü Başbakan da kamuoyuna açıkça çağrı yaparken, “silahı bırakın gelin siyaset yapın” diyor. O halde siyasetin kanallarını açmak zorundasın. Bunları bir reform ile açmak zorundasın. Ötesi zaten bizim mücadele ile kazanacağımız şeylerdir. İkinci aşamada bütün özgürlükler bir defada kazanılacak diye bir şey yok. Ama özgürlüklerin bir kısmıyla birlikte özgürlüğe giden yolun açılması söz konusu olacaktır. Yeni Anayasada olmazsa olmazlarınız var mıdır, nelerdir? Bir kere tekçi millet, tekçi devlet konularında, ulusdevlet, yargı bağımsızlığı, anadil hakkı, vatandaşlık tanımı ve diğer kültürlerin, inançların, mezheplerin özgürlüğü konusunda biz asla geri adım atmayız. Bu bizim ilkesel duruş ve tutumuzdur. Ama bunu bir defada başarabilir miyiz, keşke bunu yapabilsek, bu biraz zaman alacaktır. Bu, biraz mücadele işidir. Biz bu özgürlüklerden asla vazgeçmeyeceğiz. Peki HDK’nin tüm bu müzakere sürecinde nasıl bir rol oynayabileceğini düşünüyorsunuz? Nasıl bir rol alması gerekir? Halkların Demokratik Kongresi önümüzdeki dönem belki bu yaz aylarında büyük bir konferans toplayabilir. Zaten Sayın Öcalan’ın önerilerinden biridir bu. Doğu’da DTK, Batı’da HDK çözüme dair büyük bir konferans toplayıp, bütün bir süreci yakından takip edecek bir yürütme kurulu, komisyon vb çıkarabilir. Bu konferansla birlikte çözüm sürecinin muhataplarından, taraflarından biri haline gelebilir. Batıda özellikle, çözüm sürecinin halka anlatılması halkın taleplerinin hükümete karşı görünür hale getirilmesi ve demokratik siyaset alanı genişleyeceği için sokakların örgütlenebilmesi, seçimlere güçlü hazırlanabilmesi bütün bunlar HDK’nin önünde duran temel görevleridir. Bunu yapabilecek potansiyeli vardır HDK’nin. Biz HDK bileşenleri, içindeki partiler, şahsiyetler, bütün kurumlar eğer bu yeni sürece büyük bir fırsat olarak bakarsa ve silahların sustuğu ortamda siyasete daha fazla fırsatın ortaya çıktığını görür ve iyi değerlendirirsek, hızla büyüme imkanına sahibiz diye düşünüyorum. bileşenlerinin de çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekecek. Bir defa şu tartışmayı da hatırlatarak sonuçlandırmak gerekir, önümüzde seçimler var ve bizim her halükarda ittifak yapacağımız, birlikte hareket edeceğimiz şu andaki tek platform HDK zeminidir. Bunun dışında hiçbir ittifak arayışımız yoktur. Tabi ki yeni ittifaklara HDK olarak açık olmalıyız. Başka ittifaklara, dışarıdan yeni katılımlara açık olmalıyız ama HDK’yi bir tarafa bırakıp başka siyasi partilerle, başka güçlerle bir ittifak arayışımız asla olmayacak. HDK bunu kabul ettiği müddetçe, bu ilişkiye açık olduğu müddetçe biz BDP olarak başka bir zemin arayışı içinde asla olmayacağız. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlere güçlü hazırlanabilmenin bu yaz itibariyle büyük bir zemini, fırsatı doğmuştur. Bütün HDK bileşenlerini, partimiz dahil olmaz üzere herkesi bu duygularla görev başına davet ediyorum. Görev artık bizdedir. Bugüne kadar çok can yakan, çok acılı olan silahlı mücadele artık son aşamasına geldi. Görev demokratik siyasetindir, hepimizindir diye düşünüyor, daha sıkı çalışmaya, mücadeleyi yükseltmeye davet ediyorum. Bütün HDK bileşenlerini saygıyla selamlıyorum. HDK’ye bir çağrınız, eklemek istediğiniz bir şey var mı? Halkların Demokratik Kongresi bizim çok önemli bir platformumuzdur. Bizim de bileşeni, üyesi olduğumuz, bileşeni ve üyesi olmaktan onur duyduğumuz güçlü bir platformdur, kongredir. Ben HDK’deki arkadaşlara bugüne kadarki yaptıkları özverili çalışmalardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. HDK gençliğine, HDK kadın çalışanlarına, daimi meclisine, sözcülerine, bütün arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum. Bu bağ, bu birliktelik bizim Türkiye’de Kürt özgürlük mücadelesi ile Türkiye’deki devrimci mücadele arasındaki şu anda en etkili, güçlü bağdır. Bu bağın daha da güçlenmesi, kopmaması için bizim de, HDK 13 HABERLER Yaşamak Direnmekse İşçi Sınıfı Yaşıyor Direnişler birbirinden öğreniyor, birbirine güç veriyor. İTÜ Asistanları “Biz Hey Tekstil işçilerinin öğrencisiyiz” diyorlar. Deri işçisi Emine Arslan’ın verdiği dersler hala akıllarda, deneyimleri Deri-İş’in Kuzu Deri ve Ismaco direnişlerine güç veriyor. İşçiler toplumun ezilen diğer kesimleriyle de buluşuyor. Kentsel dönüşüm mağdurları grev çadırına yemek getiriyor. ESKİDEN “ekmek aslanın ağzında” derdik. Oysa şimdi ekmeğimizi kazanmak için adeta bir aslan sürüsüyle dövüşmek gerekiyor… Milyonlarca işçi, açlık sınırının altında yaşıyor, sigortalı ve güvenceli bir işin sadece hayalini kuruyor. Uzun saatler ve kötü koşullar altında, iş kazalarıyla burun buruna çalıştığımız bir ayın sonunda söz verilen ücretin tamamını alabiliyorsak ve sigorta primlerimiz tam yatırılıyorsa kendimizi şanslı hissediyoruz. Emeklilik planı zaten yapmıyoruz, yeter ki işten atılmayalım ve maaşlar yatsın… Çoğu zaman en temel haklarımızı kullanabilmek için hatta yasaların uygulanması için bile mücadele etmemiz gerekiyor. Yaşamak direnmekse işçiler nefes alıyor, işçi sınıfı yaşıyor. Çünkü Türkiye’nin dört bir yanında hakları için mücadele eden işçiler fabrikaların, şirketlerin veya resmi kurumların önünde direniş ve eylemlere devam ediyor. Bazen bir çadır bazen bir sandalye, bazen kalabalık bir halayda bazen tek başımıza… Yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes, mesleği ve eğitimi ne olursa olsun bu kavganın içinde… İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesi için “doktoralı işsiz olmamak” için mücadele ediyor. Söz konusu işçiler olunca zaten uygulansa dahi eksik olacak kanunlar toptan askıya alınıyor. Tekirdağ Çorlu’da Daiyang SK fabrikasında Birleşik Metal-İş greve devam ediyor resmi makamlar yasaya aykırı şekilde devam eden grev kırıcılığını koruyor. İşçiler her türlü baskı ve şiddete rağmen greve ve açlık grevine devam ediyor. Başka bir usulsüzlük de İstanbul Ecza Kooperatifi’nde devam ediyor. Patron Çalışma Bakanlığı’nın verdiği Toplu Sözleşme Yetkisini kabul etmiyor. İşçiler yemek boykotu, kitlesel eylemler ve fiili grevle kararlıklılarını gösteriyorlar. Yurtiçi Kargo’da Nakliyat-İş’e üye işçilere karşı patron tehdit, 14 rüşvet, baskı, şubeleri kapatmak hatta işçilerden sendikaya üye olmadıklarına dair belge istemek gibi her türlü yöntemi kullanıyor. İşçiler bir yandan çalışma arkadaşlarını sendikaya üye yaparken bir yandan da kargo şubelerinin önünde eylemlerine devam ediyorlar. Ülkenin dört bir yanında sendikasız sigortasız çalıştırılan inşaat işçileri eylemlerle haklarını arıyorlar. UPS’nin ardından başka bir çokuluslu kargo şirketi olan DHL’de TÜMTİS’in işten atılmalara ve sahte/sarı sendikacılığa karşı mücadelesi devam ediyor. Bursa’da Bosch fabrikasında işçilerin özgürce sendika seçme mücadelesi devam ediyor. Hey Tekstil işçileri bir yılı aşkın süredir, İstanbul’da eylem yapılmadık yer bırakmadılar. Sokaklar, mağazalar, alışveriş merkezleri, sermaye kuruluşları hepsi hakkını arayan işçilerle tanıştı. Direnişler birbirinden öğreniyor, birbirine güç veriyor. İTÜ Asistanları “Biz Hey Tekstil işçilerinin öğrencisiyiz” diyorlar. Deri işçisi Emine Arslan’ın verdiği dersler hala akıllarda, deneyimleri Deri-İş’in Kuzu Deri ve Ismaco direnişlerine güç veriyor. İşçiler toplumun ezilen diğer kesimleriyle de buluşuyor. Kentsel dönüşüm mağdurları grev çadırına yemek getiriyor. Grevciler tutuklu gazetecilerin arkadaşlarını ziyarete gidiyor. Sermaye düzeni bizi işyerlerimize hapsetmek istiyor. Biz hak arayışlarımızı işyerleriyle sınırlı tutmamalıyız. HDK bugüne kadar direnişçi işçilerin sorunlarını hem kamuoyuna hem de TBMM gündemine getirdi. Blok milletvekilleri direnişçi işçilere ilişkin yazılı ve sözlü soru önergeleri hazırladılar. İşçilerin katılımıyla mecliste basın açıklamaları düzenlediler. Grev ve direnişleri ziyaret ettiler. Direnişlere ve grevlere yönelik kitlesel dayanışma faaliyetleri düzenlemeliyiz. İşçi sınıfı hareketinin nabzını tutmalıyız. Sınıftan öğrenmeli ve direnişlerin birbirleriyle buluşmasını sağlamalıyız. Çünkü dayanışma ezilenlerin inceliğidir. İşçi direnişleri arasında bağımsız bir meclis veya bir koordinasyon kurmayı önümüze hedef olarak koyabiliriz. Ayrıca sendikaların örgütlenme faaliyetlerine güç vermeli demokratikleşmeleri için çaba sarf etmeliyiz. 15 LGBT HDK Mersin Gençliği’nden Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel! Mersin Üniversitesi’ni “Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel” afiş ve pankartlarıyla adeta gökkuşağı renklerine boyayan HDK Gençliği, giydikleri HDK önlükleri ile bildiri dağıttı. Panel üniversitede yoğun ilgiyle karşılandı. 200 kişilik bir salonda gerçekleştirilen etkinliğe yaklaşık 400 kişi katıldı. HDK Mersin Gençlik Meclisi tarafından, homofobi ve transfobiye karşı Mersin Üniversitesi Vural Ülkü Konferans Salonu’nda bir panel düzenledi. 27 Şubat Çarşamba günü saat 15.00’de gerçekleştirilen panele; HDK Genel Meclis üyesi ve Lambdaistanbul LGBT Dayanışma Derneği aktivisti Yıldız Tar, Keskêsor LGBT aktivisti Loren Elva ve Hebûn LGBT aktivisti Ümit Manay konuş- 16 macı olarak katıldı. Mersin Üniversitesi’ni “Homofobi ve Transfobiye Karşı Panel” afiş ve pankartlarıyla adeta gökkuşağı renklerine boyayan HDK Gençliği, giydikleri HDK önlükleri ile bildiri dağıttı. Panel üniversitede yoğun ilgiyle karşılandı. 200 kişilik bir salonda gerçekleştirilen etkinliğe yaklaşık 400 kişi katıldı. Açılış konuşması ve Halkların Demokra- LGBT tik Kongresi’nin homofobi ve transfobiyle mücadeleye dair programının okunmasının ardından Yıldız Tar sözü alarak HDK Genel Meclisi adına yapılan etkinliği selamladı. HDK’nin homofobi ve transfobiye dair eylemsellikleri ve etkinliklerinden bahseden Tar, cinsel yönelim, cinsiyet kimliğie ve heteronormativite kavramları üzerinde durdu. Nefret cinayetlerinin sistemin her konudaki tekçi zihniyetinden kaynaklı olduğuna değinen Tar, “Homofobi, transfobi ve nefret cinayetleri, devletin ve toplumun heteroseksist, tekci zihniyetinden kaynaklanmaktadır. Özellikle de son 5 yılda nefret cinayetleri katlanarak artmıştır” dedi. Nefret cinayetlerinin ve LGBT mücadelelerinin tarihsel sürecine de değinen Tar, 12 Eylül döneminde transların nasıl işkencelerden geçirilerek imha edilmeye çalışıldığından bahsetti. Devletin LGBT toplumuna dönük inkar, asimilasyon ve imha politikalarını sürdürdüğünü belirten Tar, konuşmasının devamında aile kavramı üzerinde durdu. Tar aile kavramını “söylendiği gibi sevgi bağlarıyla kurulan bir yapı değil; savaşa asker, fabrikaya işçi üreten bir kurumdur” diyerek özetledi. Basının da ötekileştirme politikalarının aracı haline geldiğini anlatan Tar “Egemen sistem işçi sınıfına, Kürtlere, gençlere, kadınlara olduğu gibi LGBT bireylere de saldırıyor. Biz bütün bu baskılara karşı örgütlenerek mücadelemizi yükselteceğiz” dedi. Tar’dan sonra sözü alan Hebûn LGBT aktivisti Ümit Manay, nefret suçlarıyla ilgili “Nefretin kaynağı sevgisizliktir” dedi. Hebûn LGBT’nin R.Ç. nin katili babası ve amcasının yargılanması sürecine dönük kampanyasından da bahseden Manay, nefret suçlarının cezalandırılmasının caydırıcı olacağını belirtti. Son olarak Keskêsor LGBT aktivisti Loren Elva bir konuşma yaptı. Loren de konuşmasının başında Kürt, Müslüman ve eşçinsel kimliklerini birlikte taşıdığından ve bunun zorluğundan bahsetti. Konuşmasına devam eden Elva, “Sistem hayatın her yerine sürekli olarak nefreti ve tekçi zihniyeti pompalıyor” dedi. Elva konuşmasının sonlandırırken mücadele etmenin önemine değinip, “LGBT birey olarak ölüm sürekli ensemde ama ben mücadeleyi seçtim ve hep birlikte mücadele etmeliyiz, kazanacağız” dedi. HDK’nin Mersin’deki etkinliğinin ardından Mersin’de yaşayan lezbiyen, gey, biseksüel ve translar Mersin LGBT adı altında yeni bir oluşum kurma çalışmalarına başladı. Mersin’de ve civar illerde yaşayan LGBT toplumunun örgütlenme çabaları HDK’nin de katkılarıyla hız kazandı. 17 Unutmayacağız, Unutturmayacağız! Halepçe Katliamı’na değinen öğrenciler, “Dün Halepçe’de katledilen Kürt halkı bugün Roboski’de bir kez daha katlediliyor. Devletin Kürt halkına yönelik uyguladığı imha ve inkâr politikasının en belirgin örneği olan Roboski, Kürt halkına verilen gözdağı, sindirme, umutsuzluğa düşürme politikasını katliamlarla başlayıp katliamlarla sürdürüyor.” açıklamasında bulundu. 16 MART Halepçe ve Beyazıt Katliamları üniversite öğrencileri tarafından protesto edildi. İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen üniversite öğrencileri katliamları kınayarak katliamların hesabını soracaklarını ifade etti. Yapılan açıklama “Beyazıt katliamı artan öğrenci gençlik hareketini bastırmak amacıyla düzenlendi ve Türkiye’de işlenen onca katliam gibi karanlıkta bırakıldı. 7 devrimci öğrencinin katledildiği, onlarca kişinin yaralandığı Beyazıt katliamı’nda dava dosyası kapatıldı. Katliamın polis şeflerinden Reşat Altay AKP tarafından valiliğe terfi ettirildi. Bizler bu katliamcı, inkârcı, halkları yok sayan zihniyetin varlığını; Hrant Dink davasında, Sivas katliamı davasında bir kez daha gördük. ” ifadeleri yer aldı. Halepçe Katliamı’na değinen öğrenciler, “Dün Halepçe’de katledilen Kürt halkı bugün Roboski’de bir kez daha katlediliyor. Devletin Kürt halkına yönelik uyguladığı imha ve inkâr politikasının en belirgin örneği olan Roboski, Kürt halkına verilen gözdağı, sindirme, umutsuzluğa düşürme politikasını katliamlarla 18 başlayıp katliamlarla sürdürüyor.” açıklamasında bulundu. Açıklamanın devamında baskı ve katliamların, inkâr ve tutuklama politikalarının, savaş söyleminin gençlerin birleşik mücadelesini ve örgütlü gücünü zayıflatamayacağı ve AKP’nin savaş çığırtkanlığına karşı gençliğin barış talebini yükseltmeye, halkların eşitliğini dillendirmeye devam edeceği belirtilerek açıklama sonlandırıldı. Açıklamanın ardından Eczacılık Fakültesi önüne karanfillerin konulması ve burada yapılan konuşmaların ardından anma eylemi sona erdi. Beyazıt ve Halepçe katliamları, pek çok ilin yanında Kırklareli Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Muğla Üniversitesi’nde öğrenciler tarafından gerçekleştirilen protesto eylemleriyle kınandı. Yapılan açıklamalarda katliamların unutturulamayacağı ve katillerden hesap sorulacağı vurgulandı. GENÇLİK Basına ve Kamuoyuna HAFTA başından beri devrimci, demokrat, yurtsever üniversite gençliğine yönelik faşist-polis-rektör işbirliği ile saldırılarla karşı karşıyayız. Üniversitelerde gerçekleşen saldırılar, yaşanan gözaltılar ve artan soruşturmalar AKP’nin üniversite gençliğini susturma hedefini taşımaktadır. Buna karşın gençlik olarak alanlarda ve üniversitelerimizde direnerek, karşı çıkarak gerekli cevabı vermekteyiz, vermeye de devam edeceğiz! İlk olarak Bartın’da iki gün süresince HDK Gençlik Meclisi üyesi öğrencilere yönelik faşist saldırılar gerçekleşti. 18 Mart günü Bartın Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan HDK Gençlik Meclisi üyesi Hüsnü Aslan ve Yusuf Koçak 20 kişilik faşist grup tarafından bıçaklandı. Şehir merkezindeki marketten çıkan Aslan ense ve bacağından, Koçak ise karnında bıçaklandı. Yaralanan arkadaşlarımız daha önce de çeşitli şekillerde faşist saldırılara ve tehditlere maruz kalmış, polisler ise saldırıyı gerçekleştirenleri serbest bırakmıştı. Gerçekleşen son saldırı sonrası şehirdeki Kürt öğrencilerle faşistler karşı karşıya gelmiş, saldırıya maruz kalındığı yetmiyormuş gibi Kürt öğrenciler de gözaltına alınmıştır. Ertesi gün ise Bartın Üniversitesi’nde öğrenciler saldırıları protesto etmek için toplanmış ve faşist grubun saldırısına maruz kalmışlardır. Faşistlere müdahale etmeyen polis, saldırıları protesto eden gençlere copla sert müdahalede bulunmuş, yaşanan saldırılarda öğrenciler yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Hacettepe Üniversitesi’nde de faşist bir grubun üniversitelerinde etkinlik yapmasına müdahale eden devrimci-demokrat, yurtsever öğrencilere, polisler okula TOMA’larla girerek gaz bombaları ve plastik mermiler kullanarak saldırmış ve öğrencilere yönelik gözaltılar yaşanmıştır. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde rektörlüğün Newroz kutlaması yapmak isteyen öğrencilere okul yönetiminin iznine rağmen önce ÖGB, ardından ise polis saldırısı gerçekleşti, bu saldırılarda özel güvenlik elemanları bıçak kullanarak öğrencileri yaralamaya teşebbüs etti ve bir öğrenci yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Üniversiteye giren polis, gaz bombaları, plastik mermi ve tazyikli suyla müdahale etti. Fakat Newroz kutlamalarıher şeye rağmen gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi’nde ise gene Newroz kutlaması yapmak isteyen öğrencilere yönelik her defasında olduğu gibi faşistler ve polis işbirliği ile benzer bir saldırı gerçekleşti. Biri ağır olmak üzere birçok arkadaşımız yaralandı ve gözaltılar yaşandı. Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerine yönelik de bir süredir faşist ve çeteci bir grubun özellikle kadın öğrencileri hedef alan saldırı, bıçaklı tehdit ve tacizleri hızla sürüyor. Hafta içerisinde bir arkadaşımız telefonla aranarak tehdit ve taciz edilmiştir. Geçtiğimiz hafta ise Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin yemekhane zamlarına karşı boykot eylemlerine ÖGB ve polisler saldırmış, zamlara karşı öğrencilerin kurduğu masanın kaldırılması için saldırılar gerçekleşmiş, gözaltılar yaşanmıştır. Bizler, gençliğin direngenliğini hiçbir gücün kıramayacağını, bu direncimiz bastırılamayacağını ısrarla vurguluyoruz. Akademik-demokratik, anti-faşist mücadelemizin üniversitelerimizde giderek yükseleceğini belirtiyoruz! Son zamanlarda gençliğe dönük artan saldırıları ve toplumda yükseltilmek istenen şovenist ve ırkçı dalganın karşısında; halkların eşitliğini ve barışı savunmaya devam edeceğiz! Eğitim hakkımıza, örgütlenme özgürlüğümüze ve bilime yönelik saldırılara karşı sessiz kalmayacağız! Mücadelemizi büyüteceğiz!Bizlere yönelik her tür baskı, tehdit, taciz ve faşist saldırının hesabını soracağız! Newroz’u istediğimiz tüm alanlarda ve üniversitelerimizde kutladık, kutlamaya devam edeceğiz. Bu bahar gençliğin sesinin, gücünün, direncinin, direngenliğinin yükseleceği bir dönem olacaktır. Bahar ayları katliamlarınızla değil, mücadelelerimizle anılacaktır. Baharın gelişini engelleyemeyeceksiniz. Bu bahar bizimdir, bahar devrimcidir! Baharı ve mücadeleyi selamlıyoruz! Newroz pîroz be! HDK Gençlik Meclisi 19 HABER Kızıldere Unutulmadı! 12 MART darbesinden sonra yakalanan ve hızla idam kararları verilen Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için, THKP-C kurucularından Mahir Çayan başta olmak üzere, dönemin en etkili gençlik örgütü DEV-GENÇ yönetici ve üyeleriyle birlikte, THKO üyeleri Cihan Alptekin, Ömer Ayna 27 Mart 1972 de NATO’nun Ünye’deki üssünden iki İngiliz Gorden Banner ve Charls Turner ile Kanadalı John Law isimli görevlileri kaçırmışlardı. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde NATO kuvvetlerinin desteği ile Tümgeneral Tefik Türün tarafından yapılan operasyonda Mahir Çayan, Ömer Ayna, Hüdai Arıkan Sinan Kazım Özüdoğru, Cihan Alptekin Nihat Yıldırım, Ertan Sarıhan, Ahmet Atasoy, Sebahattin Kurt, Saffet Alp katledildiler. Halkların Demokratik Kongresi Ankara yürütmesi tarafından gerçekleştirilen anma etkinliği döneme tanıklık edenler ve katliamda kardeşlerini kaybedenlerin katılımı ile gerçekleştirildi. Saygı duruşu ile başlayan etkinlikte dünyada ki sosyalist sınıf mücadeleleri i ve liderlerin görüntülerinin ardından Türkiye’de ki mücadele tarihine kısa bir bakış içeren bir video gösterisi ile devam etti. Kızıldere de katledilen Saffet Alp’in Ablası Fikret Alp tarafından yazılan mektup HDK Ankara Yürütmesinden Gülistan Aydoğdu tarafından okundu. Fikret Alp mektupta “Kızıldere tabi ki çok büyük acıdır. Ancak bize asıl ışık tutan tarafı Devrimci dayanışma ruhu dur. Bir örgütün THKP-C nin en üst düzey yöneticileri, başka bir sol örgütün THKO liderle- 20 rini idamdan kurtarmak için ölümden kaçınmamış ve öldürülmüşlerdir. Dünya sol tarihinde buna benzer kaç örnek vardır bilmiyorum, ama biliyorum ki Türkiye sol tarihimizde başka örneği yok. 2005 ten Nihat Erim’in yayınlanan anılarında; Kızıldere operasyonunda sağ kalanların, Operasyona katılan devlet güçleri tarafından öldürülmüşlerdir” diyordu. Sinan Kazım Özüdoğru nun ağabeyi Emin Özüdoğru Cenazeleri ni nasıl aldıklarını ve Ankara’ya getirdiklerini anlatırken İlk günkü acısını yaşıyordu.”Yıllar geçse de kardeşim Kazım’ın bir ayağının olmadığını unutmayacağım. Elimizden alınarak kanlı giysileri ile defnedilmesini unutmuyorum. Bu hangi insanlığa hangi vicdana, hangi inanca sığar? Bunun hesabını bana kim verecek “diyordu. Etkinlikte Milletvekilimiz İdris Baluken Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Sırrı Süreyya tarafından getirilen, Kızıldere katliamı nedeniyle Türkiye sol hareketine gönderdiği mektubu okudu. Milletvekilimiz Ertuğrul Kürkçü ise konuşmasında Kızıldere katliamı ile başlayan Türkiye’deki sol harekete dikkat çekti. Daha sonra Kürt hareketi ile Türk sol, sosyalist hareketinin birlikte yol yürümesinin zeminin nasıl oluştuğunu anlatan Kürkçü, o zamandan başlayan ortak mücadele sonrasında Kürt özgürlük hareketinin daha kararlı, dirençli, direngen mücadelesinin Türk soluna örnek oluşturduğunun altını çizdi. Kürt hareketinin doğudan başlattığı bu mücadelenin şimdi Batıya doğru yayılmasının vakti gelmiştir diyen Kürkçü, bunu gerçekleştirecek olanın da Halkların Demokratik Kongresi olduğunun altını çizdi. HABERLER Kızıldere için Abdullah Öcalan’dan mektup Değerli Arkadaşlar, Saygıdeğer Yoldaşlar Kızıldere’nin üstünden geçen yıllar ne Anadolu coğrafyasında hakça, eşit yaşam sürmek isteyen halk çocuklarının ne de tüm dünyanın her bir karışı kadar eski olan özgürlük ve eşitlik mücadelesine canını adamış diğer evlatlarının izini silemedi. Buradan geçmişe bakmanın en hazin yanı en devrimci, en güçlü, en arzulu olan yoldaşlarımızın, arkadaşlarımızın yanımızda olmayışıdır. Anadolu coğrafyasında kardeşlik ve barış adına sözünü söylemiş, bambaşka coğrafyalara gidip özgürlük ve eşitlik için, barış içinde ve onurlu yaşam için savaşanlar, onlarca değil yüzlerce yıllık bir özgürlük arzusunun sesi oldular. Sesleriyle, sözleriyle, yazılarıyla, eylemleriyle ortaya koydukları anlayış kapitalist modernite karşısında hem öncü niteliği taşıdı, hem de oluşturdukları devrimci dil toplumun tüm direnen parçalarında ortak bir duygu haline geldi. Hepimiz biliyoruz ki modernitenin üç atlısı kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizm Anadolu ve Mezapotamya tarihinin etnik, mezhepsel, milli kırımlarının sebebiydi. Kızıldere’de ölenler, kırımların, açlığın ve eşitsizliğin fikriyatına ve sistemine, kapitalist moderniteye karşı reddedişin öncüsü oldular. Onlar geçmişte de söylediğim üzere halkların bahçesi olan Ortadoğu’yu halkların mezarlığı haline dönüştürmeye çalışanlara verilecek en güzel cevabı canlarını ortaya koyarak verdiler. Ben, Ortadoğu’nun tüm halkları için aynı samimiyet ve arzuyla yaşayan, ölen ve ömrü her daim kapitalist modernitenin iktidar ve sömürüsüne karşı durmak için mücadeleyle geçenlerin uğruna mücadele ettiği düşünceye sahip çıkıyor, kapitalizmin kırımcı, kıyımcı, halkların düşmanlığı ve bölgemizin mezarlaştırılması üstüne kurduğu politikalarına inat toplumsal barış ve eşitliği savunuyorum. Kapitalist modernite, ulus devlet ve onun karanlık geçmişine karşı, Ortadoğu coğrafyasının alnı ak insanlarının Kızıldere’de devrettikleri bayrağı, tekçi ulus devletçiliğin soykırımcı pratiğine ve burjuva mantığına karşı inançla taşıyanları selamlıyorum. Hakim tekçi ulus anlayışı haricindeki ulusların yokluğu üstüne kurgulanan ve Kürdistan ile Anadolu halklarının esirliğini esas alanların devrinin sonuna geliyoruz. Olgunlaştırmaya çalıştığımız bu Anadolu barışını, bu uğurda mücadele ederken hayatını kaybeden başta Mahirler, Denizler ve İbrahimler olmak üzere bütün devrimcilerin anısına ithaf ediyoruz. Halkların düşmanlığı üstüne kurulu bu düzene karşı duran tüm devrim şehitlerini, mezarlarının yeri bile bulunamayan çocuklarının hatırası ile yaşayan tüm insanları, sömürge mekanizmalarına mahkum olmayı reddeden tüm devrimci kadınları selamlıyorum. Bölge halklarının ortak yazgısı olan kıyımcı ve kırımcı kapitalist moderniteye karşı alacağımız zafer ve ardından gelecek kardeşçe yaşam için herkesi bu onurlu barış, halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü yürüyüşüne davet ediyorum. Bu duygularla Kızıldere devrimci şehitlerini saygıyla anıyorum. Gazi Katliamı’nı Unutturmayacağız! HDK Sultangazi İlçe Meclisimiz Gazi Katliamı’nın 18. yılında yaptığı anmada “Gazi katliamının asıl sorumluları o dönemin siyasi iktidarıdır. 28 Şubat’ı yargılayanlar bu katliam döneminin sorumlularını da yargılamalıdır. Bu nedenle Gazi katliamı davasının yeniden görülmesini ve sorumluların yargılanmasını istiyoruz” dedi. “Gazi’den Roboskî’ye katleden devlettir” yazılı pankart ve Paris katliamında katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in fotoğraflarını taşıyan HDK’liler, eski karakol durağı önünden Gazi Mezarlığı’na yürüdü. Mezarlıkta açıklama yapan HDK Sultangazi İlçe Meclisi Sözcümüz Mustafa Gürsoy, kamuoyunda Gazi olayları olarak bilinen katliamın devletin resmi güçlerinin emekçi halka karşı işlediği faşist kontr-terör eylemlerinden biri olduğunu belirtti. Gürsoy, “Gazi ve diğer katliamların hesabını sormak için birleşelim, mücadele edelim” çağrısı yaptı. Açıklamanın ardından söz alan HDK Yürütme Kurulu üyemiz Hatice Al- tınışık, katliamın tetikçiliğini yapan hiç kimsenin yargılanmadığını, yargılananlara da göstermelik cezalar verildiğini söyledi. Altınışık, “Devlet aynı düşmanlığı Qoçgirî’de, Malatya’da da yapmıştır. O dönemin bakanları çıkıp konuşmalılar, kendi geçmişleriyle yüzleşmeliler. Gazi halkı onlara oy vermişti. Bunu Gazi halkına borçlular” dedi. BDP MYK üyesi Hayri Ateş ise “Gazi Katliamı’nda Alevilerin kimliklerine saldırılmıştır. Aleviler ve Kürtler cumhuriyetten bu yana hep inkar edilmiştir. Türkiye’de gerçek demokrasiyi kurmak hepimizin boynunun borcu ve şehitlerimize borçtur. Herkesi çözüm ve müzakere sürecinde barıştan yana olmaya davet ediyoruz” dedi. 21 HABERLER “Oğlunuz İntihar Etti!” TELEFON çalar... Kalın, tok, tek düze bir ses konuşur: “Oğlunuz intihar etti.” Bu kadar kısa ve ‘basit’... Özet bilgi verilir: “Depoda, sol şakağından kendini vurdu. Cenazesini yarın alabilirsiniz.” “Nasıl, neden” soruları cevapsızdır... Toplasan 20 kelime... Biz Çocuklarımızı Askere Gönderiyoruz, Devlet Öldürüyor Mazlum Aksu da bunlardan biri. Mazlum’un babasını da aradı bir ses. 21 Şubat günü ve 20 yaşındaki Mazlum’un askerliğini yaptığı Elazığ’ın Maden İlçesi Hazar Jandarma Karakolu’nda tehisine 5 ay kala G3 silahıyla intihar ettiğini söyledi. Telefondaki ses Mazlum’un sol şakağından kendini vurduğunu söylüyordu, ama Mazlum solak değildi. Mazlum’un ailesi çocuklarının intiharına inanmıyor, “peşini bırakmayacağız, oğlum öldürüldü” diyor baba Mahmut Aksu. “Mazlum’um ölüm haberi gelmeden 20 gün önce izne geldi. Bana diyorlar ki Mazlum’un psikolojisi bozukmuş, intihar etmiş. İzne geldi, hiçbir sorunu yoktu, birlikte Mardin’e gezmeye de gittik. Durumu gayet iyiydi. 20 günde ne oldu? Eğer psikolojisi bozulmuşsa da onlar bozmuştur. Kesin öldürülmüş, öldürüp bize yolladılar. Oğlum EMEP üyesiydi, hem de Kürt’tü. Biz çocuklarımızı askere gönderiyoruz, devlet öldürüyor bize cenaze yolluyor. Yıllardır yaşanan savaşta ölenlerden hiçbirinin Cumhurbaşkanı, Başbakan veya milletvekili çocuğu değil. 35 yıldır devam eden bu kirli savaş içinde ölen tüm insanlar, ya yoksul ya Alevi ya da Kürt’tür. Benim gibi gariban insanların çocukları öldürülüyor” Oğlum Irkçı Bir Cinayete Kurban Gitti Sevag Balıkçı. 24 Nisan 2011’de Batman’da zorunlu askerlik yaparken er Kıvanç Ağaoğlu tarafından öldürüldü. Erme- 22 ni olan Sevag’ın 24 Nisan’da öldürülmesi ırkçı bir cinayete kurban gittiğini gösteriyordu ama mahkemenin kararı öyle olmadı. Devam eden dava süreci sonlandı ve er Kıvanç Ağaoğlu’na 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası verildi. Mahkemeye göre Sevag kazayla öldürülmüştü. Sevag’ın annesi Ani Balıkçı: “Oğlum ırkçı bir cinayete kurban gitti. Çünkü 24 Nisan’da, Paskalya bayramımızda, adı Sevag olunca, mezhebi de Ermeni olunca başka bir şey düşünmek mümkün olmuyor. Biz önce insan sonra Ermeniyiz. Herhalde bu bazı kişiler tarafından kabul görmüyor. Önce mezheplerimize bakılıyor, ötekileştiriliyoruz. Sonra insan olduğumuz unutuluyor ve fırsatını bulunca da öldürüyorlar. Verilen bu karar tabii ki bizi tatmin etmedi. Bu durumda benim anladığım Sevag’ı suçlu buldular. Ne işi vardı o tüfeğin önünde? Tüfeğin önünde durursan böyle kazalar da olabilir. 24 Nisan’da bir çocuk öldürülmeliydi. Ama en uygun zemin oradaydı. Sevag tekti, malum kişiler de orada bulunuyordu diye düşünüyorum. Bu kararı verenler çocuklarına sarılırken Sevag’ı, annelerine sarılırken benim gözlerimi görsünler.” • MAZLUMDER İstanbul Şubesinin yapılan başvurular üzerinden hazırladığı raporla, 2012 yılı içerisinde intihar ettiği iddia edilen 42 askerden birinin Ermeni, 39’unun ise Kürt olduğuna dikkat çekilmişti. • Kışlada asker ölümleri de hız kesmiyor. Konuyla ilgili askeri kaynaklara dayanan son istatistik son 3 yılda en az 230 askerin “intihar” ettiği yönünde. Ancak her hafta bu sayı artıyor. Son 10 yıl içinde şüpheli şekilde ölen ve intihar eden asker sayısı, çatışmalarda ölen asker sayısını geçti. 2012 verilerine göre 10 yılda 934 erin “intihar” ettiği ileri sürülürken, çatışmalarda ölen asker sayısı ise 818 oldu. Kızıldere’de Katledilen Devrimciler, Halklarımızın Bağımsız lık ve Özgürlük Mücadelesinde Yaşıyorla r! ve üyeleriyle birlikte, THKO üyeleri Cihan Alp tek in ve Ömer Ayna, 27 Mart 1972’de NATO’nun Ünye ’de ki üssünü basmış ve iki İngiliz, Gordon Banner ve Charles Turner ile Kana dalı John Law isimli gö revlileri kaçırmışlardı. NATO Kuvvetleri’nin de deste ğiyle, Tümgeneral Tevfik Türün ’ün komutanlık ettiği Özel Kuvvetler operasyonund a on devrimci katledildi, Ertuğrul Kürkçü sağ kurtu labildi. Kızıldere, Türkiye tar ihinde, devrimci dir enişin önemli kesitlerinden bir i olarak anılıyor. Her ulu stan, her kültürden ve her inanç tan Türkiye halkl arının devrimci evlatları olarak bir araya gelen; empe ryalizme, oligarşiye, kapit alizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı ortak tut um alan dönemin genç lik liderleri, bağımsız, demo DARBELER, ter tipler, kra tik ve sosyalist bir Türki katliamlar ve provoka ye syonlar özlemi ve ideali taşıyorlardı. Ulusal dolu Türkiye’nin karan ba skı nın lık tarihinin unutulmaz , ink ârı n gün- ve asimilasyonun karşısında, eşitliğ lerinden biri de 30 Mart in, öz gü 1972 Kızıldere katliamı rlü ğü n ve kardeşliğin Türkiye’sin dır. Mahir Çayan, Hüdai Arıka i kurmak için çırpınıyo n, Cihan Alptek in, Nihat rlardı. Bu uğurda çıktık ları yo Yıl maz, Ertan Sarıhan Ahme lda Kızıldere’de toprağ t Atasoy, Sinan Kazım Öz a ü- düşen On’ların teslimiyete prim ve doğru, Sabahattin Kurt, rmeyen direniş Ömer Ayna ve Saffet Alp ruh u bu gü n ’in de halkların yoluna ışık Niksar ’ın Kızıldere Köyü tutuyor. ’nde bir evde katledilme leri, Onlar, dönemin devrimci-demok tüm halklarımızın belle rat ik örgütlenme ğinde ve gönlünde un utul- lerinden olan THKP-C ve THKO maz izler bırak mıştır. ’nun kadrolar ı olarak , Kızıldere direnişi ve ka tliamı tüm grupçu, rek abetçi tutum başta olmak üzere, 6 Ma lar ın aksine, hayatlayıs 1972’de Deniz, Yusu f ve rını davalar ı ve bir bir ler i için Hüseyin’in boyun eğme or taya kayacak kadar z tutumları ve idamları , 18 cesur ve karar lıydılar. Kürt, Tü Mayıs 1973’te İbrahim rk, Laz, Çerkez, Arap, Kaypak kaya’nın Diyarb ak ır iş- Süryani, Ermeni, Alevi, Sünn kencehanelerindeki dir i, Hıristiyan, Yahudi, enişi ve öldürülmesi ve daha ezilen ve sömürülen halkl bir çok olay aynı zaman arımızın evlatlar ı olarak da büyük dersler ve öğ reti- harekete geçtiler ve uzlaş lerle doludur. maz bir direniş tutum u sergilediler. Yaşananlar, sadece bu rjuvazinin sömürü ve ba Bu skı gü yı n, Kürt halkının on yıl sürdürmek için başvurdu lardır sürdürdüğü ve ğu her türlü zalimliği, ha lka yeni bir safhaya vardırdı ve devrimcilere duyduğ ğı mücadele Mahir ler u kini ve nefreti göste in, rmesi Denizler in, İbolar ın, Ma bakımından değil, aynı zlumların direniş çizgis zamanda halkın, halk ço ini n cu bır kaktığı bir ikimden ve mi larının, devrimcilerin dir rastan ayrı düşünülem encini, kararlılığını, halka ez . Mü ve cadele ve bir ikim On’la halkların kurtuluş dava rı yaşatmaya devam ed larına bağlılığını, aralar iınd a- yor. Çayanların hayatla ki siyasi ve örgütsel far rı pahasına Denizler i ku klılık lara rağmen birbir rtarleri ve mak için giriştikleri inandıkları davaları için eylemden çık arılması neler yapabilecek lerini ge rek en gö s- sonuç, her türden farklı teren önemli sonuçlarla lığı bir yana bırak arak, doludur. ba skı ya, sömürüye ve zulme Mahirler, Denizleri Kurta karşı birleşmek, mücade rmak İçin Hayatlarını Or leyi taya ve direnişi daha da Koydu büyütmektir. Her ulusta n, her dil12 Mart 1971 darbesin den, her kültürden ve he den sonra yakalanan ve r dinden Türkiye halkları hız 30 la Mart 1972’de Kızıld idam kararı verilen Deniz ere’de katledilenleri un Gezmiş, Yusuf Aslan ve utmadı, Hü- unutmayacak ... seyin İnan’ın idamlarını engellemek için, THKP -C kurucularından Mahir Ça yan başta olmak üzere , dö ne min en etk ili gençlik örg ütü olan DEV-GENÇ yö HDK Yürütme Kurulu netici 29 Mart 2013 23 NEWROZ PÎROZ BE! 24