Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Cumhuriyet Neden Öteki?
Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
Prof. Dr. Nadim Macit (*)
Giriþ
Cumhuriyet neden öteki? Bu sorunun anlamýný ve içeriðini belirleyen
unsur öteki sözcüðüdür. Öteki ilânýn, yaslandýðý gerekçelerin ve hedeflerin
iki yüzünden bahsedebiliriz. Birinci yüzünü; tek kutuplu dünya sistemine
geçiþle birlikte Batý merkezli “politik-stratejik modeller” inþa eden siyaset
bilimciler ve stratejistler oluþturur. Diðer bir deyiþle bunlarýn Türkiye biçtiði
jeo-politik konumdur. Ýkinci yüzünü ise cumhuriyetin kuruluþundan bu
yana çeþitli gerekçelerle “muhaliflerin” inþa ettiði etnik, dini ve politik duruþ
oluþturur. Ýki yüzün birleþtiði ana çizgide þekillenen tablo ilginç bir ortaklýðý açýða çýkartmaktadýr.
I. Dünya Sistemi ve Sýnýrdaki Türkiye
Dünya-Sistem analizleri açýsýndan Soðuk Savaþ Dönemi; Dengeleme Mantýðý denilen duruma denk düþer. Karþýlýklý belirleme, kontrol etme, denetleme ve sýnýrlama özellikleriyle öne çýkan bu dönemde, Türkiye iki
güç yörüngesinin son derece hassas ve dengeyi deðiþtirecek sýnýrda yer aldýðý
için liberal kapitalist sistemin özel ihtimamýna haiz olmuþtur. Ýç muhalefet
tarihi sayýklamalarýný muhafaza etse de bu dönemde fazla etkili olamadý. Ancak 1960'dan itibaren batý düþüncesinde modernite eleþtirilerinin baþlamasý
ve Post-modern düþüncenin ABD'den Avrupa ülkelerine sýçrayarak taraftar
bulmasý ve yaygýnlaþmasý, buna ilâveten Soðuk Savaþ Dönemi'nin sona ermesi hem felsefî hem de politik anlamda yeni bir dönemin kapýsýný açmýþ ve
Türkiye ilginç bir ortak cepheyle karþý karþýya gelmiþtir.
(*)
A 21. Yüzyýl Türkiye Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi, Hitit Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi
Öðretim Üyesi
[47]
Prof. Dr. Nadim Macit
Bir taraftan dünya tek-kutuplu sisteme giderken, diðer taraftan modern
dünya görüþünün ana dayanaklarý akýl, bilim, politika ve kültür gibi konular
entellektüel coþkunun sýnýr tanýmaz eleþtirisine tâbi tutuldu. Böyle bir
dünya ve felsefî haritanýn biçimlendiði süreçte Türkiye 1980 ihtilâlini yaþamýþtýr. Belki ihtilâle gerekçe yapýlan nedenler, belki de yenidünya sistemine
politik ve bürokratik hedeflerine alan açma giriþimleri yüzünden, toplumunun en duyarlý politik aðlarý tasfiye edildi. Politik ve kültürel alan post-modern izafîliði dinle ve et-nik retorikle sentezleyen çevrelere býrakýldý. Ýþte bu
tarihi dönem, öteden beri cumhuriyetin kuruluþ felsefesine karþý muhalif olan çevrelerin, batýnýn fikri ve siyasî diliyle buluþtuðu dönemdir. 1960'dan beri post-modern düþüncenin giderek neo-muhafazakâr duruþu meþrulaþtýran boyutu ve uzun süredir ülkemizde zaten muhafazakâr
politikalarýn belirleyici olduðu dikkate alýnýrsa, ülkemizde cumhuriyetin kuruluþ felsefesine yönelik olarak oluþturulan dinî-politik aðýn niçin bu
kadar geniþlediði anlaþýlabilir.
Tek kutuplu dünya sisteminin öteki arayýþýna baðlý olarak ürettiði merkez-boþluk ayrýmý ekseninde Türkiye'yi sýnýr ülke konumuna yerleþtirmesi
fikrî ve politik durumu bir kez daha altüst etti. Çünkü Sýnýr Ülke tanýmý bir
taraftan Türkiye'nin tehdit altýnda olduðunu ilân etmekte, bir taraftan da egemen gücün yeni ortaklar ve seçenekler peþinde olduðunu tembihlemektedir. Zaten deðiþen dünya sisteminin si-yasî ve felsefî aktörleri, Türkiye'nin
konumunun deðiþtiðini defalarca dile getirdiler. Hem post-modern politiðin
gereði hem de cumhuriyet konusunda duyarlý olan çevrelerin tasfiyesi, dinîetnik retoriði demokrasi, özgürlük gibi deðer içerikli kavramlarla gündeme
taþýyan sektörlerin desteklenmesi ve yüceltilmesi merkezi devletlerin yeni
ortaklar bulmasýný kolaylaþtýrdý. Artýk merkezi devletlerin ortaklarý uzun
süreden beri cumhuriyete karþý muhalif olan liberal, dini ve etnik cemaatler
oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni merkez-boþluk arasýnda sýnýra yerleþtiren ve anýlan cemaatlerin ortak örgüsü olan siyasî güçle ittifak eden merkezi
güçler yeni durumun dýþýna düþen fikri ve politik hareketleri tasfiye etme yolunu seçti. Elbette ki bu tasfiyenin kökten ve uzun ömürlü olmasý için yapýlmasý gereken ilk iþ, Cumhuriyetin kuruluþ felsefesinin içini boþaltmak olacaktý. Zaten Türkiye 1980 ihtilâlinden sonra böyle bir iç dinamiði üretmiþti.
Ortada hiçbir þey olmadýðý halde darbeye karþý olduklarýný ve gerekirse tankýn üstüne çýkacaklarýný ilân edenler ve insafsýzca bazen din, bazen özgürlük
gibi deðer içerikli kavramlar üzerinden cumhuriyetin kuruluþ felsefesine saldýranlar darbenin çocuklarýdýr. Yeni döneme giriþin sýnýrýný belirleyen bu
[48]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
dönemle ilgili yazýlan anýlar belli bir kesimin korunduðunu ve desteklendiðini açýða çýkartmaktadýr.
Muhafazakârlýðýn yükseliþe geçtiðini keþfeden ya da böyle bir dünyayý
inþa etmek isteyen batýlý stratejistler Türkiye'nin jeo-politik konumunu þu
ifadelerle açýkladýlar: Ýslâm dünyasýnýn lider ülkesi olmak en fazla Türkiye'ye yakýþýr. Fakat burada önemli bir sorun bulunmaktadýr. Atatürk'ün emaneti, Türkiye'yi modern, laik,
batýlý bir ülke olarak ta-nýmlýyor. Atatürk, Tek kutuplu dünya sisTürkiye için öngördüðü altý temel maddeyi
temine geçiþle birlikte
üç çeyrek yüzyýl önce düzenlemiþti. Bu öðretilerin üzerinde biraz düþünülmesi ve de- stratejik deðiþimin
ðiþtirilip düzeltilmesi zamaný muhakkak ki ürettiði bütünleþme ve
gelmiþtir.1 Öyle anlaþýlýyor ki Türkiye'ye biçilen cepheleþme karþýsýnda
jeo-politik konum gereðince yapýlmasý gereken Türkiye iki kapsamlý
iþ, Cumhuriyetin kuruluþ felsefesini deðiþtirmek ve düzeltmek olacaktýr. Bunun anlamý, ba- projeyle karþý karþýya
ðýmsýzlýðý Türk Milleti'nin haysiyeti gören anla- kalmýþtýr: AB ve BOP.
yýþý tahrif ederek Türkiye'yi küresel sistemin
parçasý yapmaktýr.
Tek kutuplu dünya sistemine geçiþle birlikte stratejik deðiþimin ürettiði
bütünleþme ve cepheleþme karþýsýnda Türkiye iki kapsamlý projeyle karþý
karþýya kalmýþtýr: AB ve BOP.* Türkiye'nin hem AB'ye girme hem de küresel
güç politikasýnýn ördüðü yeni politik yörüngede rol alma isteði, deðiþen
1
Samuel Huntington , “Kültür, Güç ve Savaþ: Yeni Küresel Politikalarda Türkiye'nin Rolü”,
Zaman Gazetesi, (26-27 Mayýs 2005); Ayný görüþü farklý bir üslupla dile getiren Graham E. Fuller
þöyle der: “Modern Türk Devleti'nin sýký Ýslâm karþýtý yapýsýna raðmen Türkiye, sadece Türkiye için
deðil, ayný zamanda günümüz Ýslâm'ý için oldukça önemli iki dinamik Ýslami hareket üretmiþtir:
Gayet politik AKP ve büyük ölçüde apolitik Fetullah Gülen Hareketi”. Bkz: Yükselen Bölgesel
Aktör: Yeni Türkiye Cumhuriyeti, (Çev: M. Acar) Ýstanbul: 2008, 100. Ýslâm konusunda ayný
anlama gelen özel vurgunun ne anlama geldiði oldukça önemlidir. Bu konuda bakýnýz: Nadim
Macit, Öteki Din: Moderate Ýslam ve Türkiye, Ankara: 2009, Kripto Yay.
*
Her ne kadar bazý yorumcular BOP'un bittiðini ileri sürseler de, biten BOP deðil, uygu-lanan
stratejidir. Doðrudan müdahaleye yaslanan strateji B. Obama ile birlikte yerini Yu-muþak Stratejiye
býrakacaktýr. Çünkü Judeo-Hýristiyanlýk merkezli küresel sistem, yani Mesihçi Kraliyeti
gerçekleþtirmenin teolojik arka plânýnda Babil ve Kudüs önemli bir yere sahiptir. Bunlar, inþanýn ve
iþgalin giriþ kapýlarýdýr. ABD'nin uydurma bahanelerle Irak'ýn aleyhine inþa ettiði imaj ve iþgal,
Ýsrail'in Hamas'ý bahane ederek Suriye'ye doðru yöneliþi söz konusu teolojik arka plânýn uzantýsýdýr.
Türkiye'ye biçilen konum ya bu süreçte sus-masý ya da ikili dil kullanmasýdýr. Bir taraftan küresel
sistemin parçasý olarak ilân edilen Tür-kiye, diðer tarafta olup-biteni kýnayan Türkiye var. Buna ek
olarak AB uyum yasalarý üze-rinden iç gerilimlere ve uysallýða çekilen Türkiye'yi eklemek lâzým.
Derin Strateji altýnda geliþtirilen ve yüceltilen çok yönlü stratejinin anlamý budur.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[49]
Prof. Dr. Nadim Macit
dünya sisteminin aktörleri ve yeni ortaklar tarafýndan sürekli olarak istismar
edilmektedir. Ýstismarýn arka plânýnda yer alan ana saik, Türkiye'nin milli
devlet yapýsýný tahrip etmektir. Dikkat edilirse bütün tartýþmalarýn düðümlendiði nokta burasýdýr. Nitekim bu görüþ, küresel aktörlerin izlediði
farklý politik yöntemlerle bazen sesli bazen de sessiz olarak sisteme karþý
olan ve özel desteklerle siyasî ve kurumsal alana doðru geniþleyen liberal,
dini-etnik yapýlar tarafýndan ayný tonda ve ayný kalýpta seslendirilmektedir.
Ýki kutuplu dünya düzeninde üretilen bazý
Ülkemizde, daha öncele- dini içerikli politik ve kültürel hareketlerin yeni
ri siyasal ve kültürel nite- dönemde, küresel aktörlerin politik ve stratejik
lemelerle kendilerini ifa- eylemlerini bu bölgede dini adýna meþrulaþtýran
hareketlere dönüþtürülmesi bunun göstergeside eden ve birbirini uç
dir. Din adýna meþrulaþtýrma kalýbýna uygun
kavramlarla tanýmlayan düþmeyen radikal çevrelerse boþlukta yer aldýðý
dini gruplarýn ortak po- söylenen ve dünyanýn geleceði için tehlikeli gölitik zeminde birleþmele- rülen devletlerin devreden çýkarýlmasý için kullagereken ara elemanlar olarak görülmekrini dini duyarlýlýðýn so- nýlmasý
2
tedir. Ülkemizde, daha önceleri siyasal ve kültünucu olarak okumak
rel nitelemelerle kendilerini ifade eden ve birbisafdillik olur.
rini uç kavramlarla tanýmlayan dini gruplarýn ortak politik zeminde birleþmelerini dini duyarlýlýðýn sonucu olarak okumak safdillik olur. Bu ittifak “dünya sistemini tahkim
etmenin” ve bu yayýlma politikasýna dayalý olarak milli devlet esasýna göre
kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni federal sisteme taþýma amacýnýn bir ürünüdür. Hem politik alaný belirleyen ve denetleyen hem de Sivil Toplum Kuruluþlarý* aracýlýðýyla toplumu yönlendiren ve politik eylemleri meþrulaþtýran
bu hareketler þu an devlet kurumlarýndan halk kesimlerine kadar uzanan
geniþ alanda oldukça etkindirler.
2
Bkz: Angel Rabasa, Cherly Benard, Lowell H. Schwartz, Peter Sickle, Building Moderate
Muslim Network, Santa Monica: 2007. Bu çalýþma bütün Ýslam coðrafyasýnda ve Türkiye'de küresel sistemin parçasý olmak isteyen bir aðýn nasýl oluþturulduðunu anlatmaktadýr. Bir tarafta belirlenen ortaklar ve onlara saðlanan imkânlar ve yüceltmeler, diðer tarafta tasfiye edilmesi gerekenler
ve kul-lanýlan etiketler, doðrudan cumhuriyetin kuruluþ felsefe-sine yönelik teknik giydirmeler nasýl bir sürecin baþlatýldýðýný ve Türkiye için bunun ne anlama geldiðini yeterince anlatmaktadýr.
*
Son zamanlarda Kürt Sorunu baþlýklý bir rapor yayýmlayan ve önerdiði görüþlerle doðru-dan ülkenin parçalanmasýnýn zemin oluþturmaya çalýþan TESEV(Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler
Vakfý) Türk düþünce kuruluþlarýnýn öncüsü olarak sunulmaktadýr. ABD'nin Irak'ý iþgali sýrasýnda
siyasî iktidarýn ülkenin dýþ politika atmosferini dönüþtürüp, barýþ çemberi yaratmak istedikleri yönündeki açýklamaya TESEV'in iþtirak etmesi çok olumlu görülmektedir.(Bkz: G. Fuller, 2008:98)
Bu taným ve gerekçe Türkiye'ye biçilen rolün ne olduðunu somut olarak ortaya koymaktadýr. Çün-
[50]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
Cumhuriyetin kuruluþ felsefesi niçin yeniden tanýmlanmalý ve düzenlenmelidir? Ýleri sürülen ve kullanýlan önermeleri þöyle sýralayabiliriz;
r
Türkiye
Cumhuriyeti'nin Kuruluþ Felsefesiyle Ýslâm Arasýnda
Derin Bir Uçurum Vardýr.
CIA görevlisi ve CFR üyesi ve kendisini
Anglo-Protestan Yahudi olarak tanýmlayan Türkiye bir noktada batý
Huntington bu görüþü þöyle ifade eder: Tür- dünyasýna üyelik için yalkiye Ýslâm'ýn çekirdek devleti olmak için varýp duran bir dilenci
gerekli tarihe, nüfusa, orta düzey ekonomik olarak oynadýðý hüsran
geliþmiþliðe, ulusal birliðe, askeri güce ve
verici ve aþaðýlayýcý rolgeleneðe sahiptir. Ne var ki Atatürk'ün
Türkiye'yi net bir þekilde laik bir toplum o- den vazgeçip, Batý'nýn telarak tanýmlamasý, Türkiye Cumhuriyeti'- mel Ýslamî muhatabý ve
nin bu rolü Osmanlý Ýmparatorluðundan düþmaný olarak oynadýðý
devralmasýný önlemiþtir. Türkiye kendisini çok daha etkileyici ve olaik bir ülke olarak tanýmladýðý sürece Ýslâm'ýn liderliðine soyunmasý mümkün deðil- nurlu tarihi rolü yeniden
dir. Peki, Türkiye kendisini yeniden tanýmladýðý üstlenmeye hazýr hale
takdirde ne olur? Türkiye bir noktada batý dün- gelebilir.
yasýna üyelik için yalvarýp duran bir dilenci olarak oynadýðý hüsran verici ve aþaðýlayýcý rolden vazgeçip, Batý'nýn temel
Ýslamî muhatabý ve düþmaný olarak oynadýðý çok daha etkileyici ve onurlu
tarihi rolü yeniden üstlen-meye hazýr hale gelebilir.3
CIA görevlisi ve RAND diye bilinen düþünce kuruluþunun üyesi olan
G. Fuller ayný görüþü þöyle dile getirir: “Türk devleti, Ýslâm Dünyasýnda en
militan bir þekilde anti-Ýslâmcý olanýdýr. Ýslam dünyasýnda görece geliþmiþ
demokrasilerden biri olarak, devletin üstünlüðü kavramý popüler düzeyde
Türkiye'de ancak son zamanlarda sorgulanýr hale gelmiþtir. Anayasa'da
Türk Devleti ölümsüzdür, anlayýþý yer almaktadýr. Ýslâmcýlar bu temaya
yüklenmektedirler. Bunun baþlýca nedeni, mevcut devletin kendilerinin siyasî sisteme katýlmalarýnýn önündeki anahtar engeli oluþturmasýdýr. Ýslâmcýlar, iktidarda olmadýklarý sürece egemen devlete karþý milleti savunacaklarkü hem siyasî iktidarýn sözcüsü, hem bunu destekleyen TESEV ve bu desteði yücelten G. Fuller,
barýþý dillendirirken Irak'ýn iþgal edildiðini söylüyorlar. Irak'ýn iþgal edildiði bir durumda dile getirilen “barýþýn” adý nedir?
3
Samuel Huntington, (2004: 263) Medeniyetler Çatýþmasý ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulmasý, (Çev: M. Turhan, Y.Z. Cem Soydemir) Ýstanbul: Okuyan Us Yay. Bu tema ülkemizde þu
ifadelerle dile getirilir: “Atatürk'ün yönetimi altýnda Türkiye'deki Müslüman-lar dini geleneklerinden zorla koparýldýlar.”
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[51]
Prof. Dr. Nadim Macit
dýr.4 Fuller bu tahliline þu sözleri de ekler: Türkiye'de ordu ve güvenlik güçleri, aþaðýdan yukarýya doðru uzun dönemde katý seküler düzene karþý, ezilebilecek Ýslâmcý bir siyasal parti ve hatta þiddet yanlýsý grubun dýþa açýk yaklaþýmýna kýyasla, daha sinsi bir tehdit oluþturduðu korkusuyla apolitik ýlýmlý dini hareketin dini yandaþ kazanma ve teblið faaliyetlerini bile kökünden kazýmak çabasý içindedir.5
CIA ve RAND merkezli çözümlemenin iç-dýþ baðlantý noktasýnda yer
alanlar ayný görüþü þöyle dile getirirler: “Türk devleti, Ýslâm'ý kendi maksatlarý için kullanmaya çalýþmakla birlikte, yine de hiçbir zaman dinin serbestçe
ifadesine ve dini ibadetlerin açýktan yerine getirilmesine izin vermemiþtir.”6
Görüldüðü üzere alýntýladýðýmýz üç metin ayný þeyi söylemektedir. Hangi açýdan bakýlýrsa bakýlsýn sorunlu olan bu ifadeler Türkiye'ye karþý oluþturulan cephenin haritasýný sunmaktadýr. Fakat burada tarihi durumu çarpýtan, sosyal ve ilmi kaygýlarý askýya alan þu sözdür: Türkiye'de hiçbir zaman dinin serbestçe ifadesine ve dini ibadetlerin açýkça yerine getirilmesine izin verilmemiþtir. Ýþte bu ifade cumhuriyet karþýtlýðýnýn hangi
boyuta ulaþtýðýný göstermesi açýsýndan oldukça dikkat çekicidir. 1980'den
sonra þu veya bu þekilde iktidar olan bir anlayýþý temsil eden bir aydýnýn böyle
bir ifade kullanmasý devleti ele geçirme kaygýsýnýn hangi boyutta olduðunu
ye-terince gösterir.
Burada þu sorunun cevabýný aramamýz gerekir: Cumhuriyete karþý tahkim edilen politik muhalefet bunu niçin din üzerinden yapmaktadýr? Bu sorunun cevabýný Building Moderate Muslim Network* ve benzeri çalýþmalarý analiz ettiðimizde anlayabiliriz. 1990'dan sonra ABD'nin bu coðrafyaya dönük politik-stratejik hedefleriyle Türkiye'nin var oluþ temellerine
baðlý olarak varlýðýný sürdürme kararlýlýðý arasýnda yaþanan çeliþki izlenen
yöntemin deðiþtirilmesine neden olmuþtur. Dolayýsýyla ABD, milli devleti
4
Graham Fuller (2004:144,145) Siyasal Ýslâm'ýn Geleceði, (Çev: M. Acar) Ýst.: Timaþ Yay.
G. Fuller (2004: 214)
6
M. Hakan Yavuz, John L. Esposito (2004:27) “Türkiye'de Ýslâm: Laik Yoldan Geri Dönüþ
mü?”, Laik Devlet ve Fetullah Gülen Hareketi, (Çev: Ý. Kapaklýkaya) Ýstanbul: Gelenek Yay.
*
Batý'da yapýlan çeþitli çalýþmalarda “Atatürk'ün yönetimi altýnda Müslümanlar dini geleneklerinden koparýldýlar. Dolayýsýyla Müslümanlar dini geleneklerini ve inançlarýný cumhuriyetin kuruluþ
felsefesiyle çeliþtiðini düþünüyorlar,” þeklindeki iddia dile sýkça dile getirilmiþtir. Bkz: M. Meeker,
“The New Muslim Intellectuals in the Republic of Turkey”, Richard Topper, Islam in Modern
Turkey, Londra: 1991. Söz konusu çalýþmalarda 'Ýslam-Cumhuriyet' karþýtlýðý üzerine yapýlan yorumlar ve kullanýlan gerekçeler ülkemizdeki bazý aydýnlar tarafýndan aynen tekrar edilmektedir.
Eðer karþýlaþtýrýlmalý bir çalýþma yapýlýrsa bu ortak dilin, seçilen ortaklarýn ve sürdürülen ortak projelerin ne anlama geldiði görülebilir.
5
[52]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
sürdürme amacýnda ve kararlýlýðýnda olan kurumlara karþý yeni ortaklar üretmeyi amaçlamýþ ve kendi politik-stratejik hedeflerini paylaþan “að inþa
etmenin” en köklü ve etkili yolunu dinde bulmuþtur. Bazý dini gruplarýn “ortak” seçilmesinin nedeni budur. Ancak kabul etmemiz gerekir ki böyle bir
zeminin ve seçeneðin üretilmesinde ülkemizde sürdürülen siyasetin önemli
bir payý vardýr.
Peki, iç çeliþkileri ve dinamikleri kullanarak Türkiye'yi ehlîleþtirmek niçin bu kadar önemlidir? Çünkü bu coðrafyada Türkiye’nin, gerek tarihi birikimi ve gerekse baðýmsýzlýk ruhunu ateþleyen inançlarý ve deðerleri açýsýndan özel bir yeri vardýr. Özel nitelikleri olan ve bölgesel güç olma potansiyelini taþýyan bir ülkedir. Öyleyse Türkiye'yi sýnýrlayan ve baðlayan araçlarýn
sürekli olarak kullanýlmasý ve hassas noktalarýn sürekli olarak deþilmesi ve
derinleþtirilmesi gerekir. Liberal etiketler, dini ve etnik gerilim hatlarý üzerinden ayrýþtýrma ve cepheleþtirme faaliyetinin arka plânýnda dýþ etkiler ve iç
yetersizlikler yatmaktadýr. AB 2008 Ýlerleme Raporu’na* bakýldýðý zaman dýþ
etkinin ne anlama geldiði görülebilir. Ýç yetersizliðe gelince bunun en açýk
*
En son AB ilerleme raporunda dini özgürlükler konusunda yer alan hususlara bakýlýrsa bunlarýn
tümünün cumhuriyetin kuruluþ felsefesini ya etkisizleþtirme ya da tahrip etme amacýný taþýdýðý görülür. AB'nin tek hoþnut olduðu konu 20 Þubat 2008'de kabul edilen 27 Þubat 2008'de Resmi
Gazete’de yayýnlanan Vakýflar yasasýdýr. Bu yasanýn 6, 12, 25, 33, 77 mad-delerine bakýlýrsa bu
hoþnutluðun ne anlama geldiði görülür.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[53]
Prof. Dr. Nadim Macit
göstergesi þudur: Siyasî ayrýþmalar ne uzlaþma ne de hukuk yoluyla çözülebiliyor. Her siyasî parti, iktidarý ve hukuku yandaþý korumak, muhalefeti aþaðýlamak, etkisiz hale getirmek için kullanmaktadýr. Her on, yirmi yýlda siyasî
ayrýþma ve tartýþmalarýn niçin karakolda bittiði üzerinde iyi düþünmemiz
gerekiyor.
Türkiye üç noktada bunalýma sokulmak istenmektedir: Din hürriyeti,
mezhepçilik, etnik ayrýmcýlýk. Üç ana çizgi üzerinden sürdürülen faaliyet,
1990 yýlýndan itibaren son derece teknik bir þekilde deðer içerikli kavramlar
üzerinden sürdürülmektedir.7 Fakat neyin kontrol altýna alýnmak, neyin öne
çýkarýlýp kullanýlmak istendiði açýktýr. Nitekim ABD'de faaliyet gösteren
Din Hürriyeti Bürosu'nun yayýnladýðý raporda
Türkiye üç noktada bu- din hürriye-ti ve dini ibadetleri serbestçe yerine
nalýma sokulmak isten- getirmek konusu belirleyici deðil. Çünkü bu
mektedir: Din hürriyeti, hak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütün anayasalarýnda teminat altýna alýnmýþtýr. Raporda
mezhepçilik, etnik
yer alan din hürriyeti, kendi ifadelerince, din üayrýmcýlýk.
zerinden, “aydýnlanmýþ yönetimi”8 gerçekleþtirmek konusu yer almaktadýr. Zaten belirlenen üç
konu doðrudan Cumhuriyet'in kuruluþ felsefesine yöneliktir. Bu noktada
“seçilen or-taklar” cumhuriyetin kuruluþ felsefesine karþý din adýna dýþ güçlerle iþbirliði içine girmiþ dini-etnik-politik hareketlerdir. Ýslâm tarihinde politik ve fikri duruþun ve geleneðin adý olan mezhepleri ve etnik milli-yetçiliði
ayrýþmanýn göstereni yapmak son derece teknik bir stratejinin devrede
olduðunu gösterir.
r
Cumhuriyetin Dayandýðý Ýlkeler Türkiye'yi Parçalanmaya
Müsait Ülke Haline Getirmiþtir.
Bu görüþün dayandýðý gerekçelerin baþýnda laiklik gelir. Laik devlet tanýmýný Ýslâm'a aykýrý gören bu anlayýþa göre Türkiye, bu ilkeden vazgeçer ve
Ýslâm'ýn liderliðini üstlenirse büyük bir güç olabilir. Dayandýðý gerekçe ise
þöyledir: Atatürk, Osmanlý Ýmparatorluðunun kalýntýlarýndan yeni bir
Türkiye yaratmýþ ve ülkeyi modernleþtirmek, yani batýlýlaþtýrmak için büyük çabalara giriþmiþtir. Bu yola baþ koyan Atatürk, ülkenin Ýslamî geçmiþini reddederek Türkiye'yi “parçalanmýþ ülke” durumuna getirmiþtir. Bir yanda dini gelenek, görenek ve kurumlarý Ýslâm'a
7
ABD'de faaliyet gösteren Din Bürosu tarafýndan yayýnlanan rapor ve içeriði için bkz: Mustafa
Yýldýrým (2005:406), Sivil Örümceðin Aðýnda, Ýstanbul: Toplumsal Dönüþüm Yay.
8
G. Fuller (2004:220)
[54]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
dayanan, ama diðer yanda da ülkeyi batýlýlaþtýrmak, modernleþtirmek ve batý ile bir yapmak isteyen yönetici elitlere sahip bir ülke.9 Bu
ifadeler, deðiþen duruma göre yöntem deðiþtirmenin açýk göstergesidir. Osmanlý Devleti'nin düþtüðü krizi aþmasý için modernleþmesi ve batýlýlaþmasýný telkin ederek devletin ideolojik temelini yýkanlar, bu kez modernleþme ile
Ýslâm arasýnda zorunlu bir çeliþki olduðunu telkin ederek cumhuriyetin kuruluþ felsefesini tahrip etmek istemektedirler.
Bu iddia tarihi temellerden yoksun bir görü- Baðýmsýzlýk mücadelesini
þün sonucudur. Çünkü baðýmsýzlýk mücadelesi- parçalanmýþ ülke ile niteni parçalanmýþ ülke ile nitelemek ve Atatürk'ü
batýlýlaþtýrma projesi içinde göstermek sadece lemek ve Atatürk'ü batýbir yorum hatasý deðildir, Türkiye'ye yönelik lýlaþtýrma projesi içinde
plânlý ve özel amaçlý bir stratejinin sonucudur. göstermek sadece bir
Ülkenin Ýslâmi geçmiþini yok etmek isteyen bir yorum hatasý deðildir,
lider; “Dini öðretiminin yeri mekteptir” demez.
Dini hizmetlerin yerine getirilmesi için Diyanet Türkiye'ye yönelik plânlý
Ýþleri Baþkanlýðý'ný kurmaz. Kaldý ki cumhuriye- ve özel amaçlý bir stratetin karþý çýktýðý din, kaynaklarýna dayalý Ýslâm ve jinin sonucudur.
Ýslâm anlayýþý deðildir. Karþý çýkýlan din, “ruhanî
iktidar biçimi”' þeklinde tanýmlanabilecek siyasal Ýslâm'dýr.
“Türkiye parçalanmýþ ülke konumundadýr” iddiasýnýn ikinci gerekçesi
milliyetçiliðin -toplumu böldüðü görüþüdür. Eðer cumhuriyetin kuruluþ felsefesinde yer alan milliyetçilik, bir tarih ve kültür yorumu deðil de “etnik seçkinlik ve imtiyazlýlýk” anlamýnda olsa idi, bu iddia doðru sayýlabilirdi. Ancak
söz konusu milliyetçiliðin bizzat kurucu akýl tarafýndan “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkýna Türk denir” þeklinde tanýmlamýþtýr. Bu ortak
tarihin, ortak kültürün ve ortak katýlýmýn yorumudur. Bu bilindiði halde
Cumhuriyetin kuruluþ felsefesini bölünmenin zorunlu unsuru göstermenin
arkasýnda milli devleti tasfiye etme amacý yatmaktadýr. Þu deðerlendirme söz
konusu amacýn somut ifadesidir: Türk politikacýlarý, Atatürk geleneðini
izlemekte ve Türkiye'yi modern, seküler batýlý milli devlet olarak tanýmlamaktadýrlar. NATO üyesi olan Türkiye'yi Körfez Savaþý'nda
Batý ile ittifaka soktular. Bununla birlikte Türk toplumundaki bazý
9
S. Huntington (2004: 98-99). Gerek dipnot düþtüðümüz kaynakta gerekse yayýnladýðý birçok
makalede Huntington bu görüþünü farklý kavramlar ve tanýmlar eþliðinde dile getirir. “The Clash
of Civilizations”, Foreign Affairs, (1993, 22-49) adlý makalesinde özet olarak þöyle der: Türkiye
kendi içinde bölünmüþ, dolayýsýyla batý ile geri kalan kesim arasýnda belirmekte olan çatýþmanýn
belirleyici alanlarýndan biri olmaya aday ülkedir.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[55]
Prof. Dr. Nadim Macit
unsurlar, ayný zamanda Ýslâmi bir silkiniþi desteklemiþ ve Türkiye'nin esas itibariyle bir Ortadoðu ülkesi olduðunu ileri sürmüþlerdir. Türkiye'nin seçkinleri her ne kadar Türkiye'yi batýlý ülke olarak sunsalar da batýlý seçkinler, Türkiye'nin öyle oldu-ðunu ka-bule
yanaþmýyorlar. Türkiye, AB'nin bir üyesi olmayacaktýr. Gerçek sebebi dini ve kültürel farklýlýktýr. Fakat bunu açýkça söylemiyorlar.10 Görüldüðü üzere küresel politik haritanýn Türkiye'ye yönelik en belirgin kýrmýzý çizgisi cumhuriyetin deðerleri ve özellikle milli devlettir. Beklenen ve istenilen þey milli devleti tasfiye ederek batýlý aktörler tarafýndan üretilmiþ Yeni
Osmanlýcýlýk veya Ilýmlý Ýslâm projesi adý altýnda farklý bir yapýya çekmektir.
Türkiye'nin AB'ye alýnmayacaðý kesin ve bu
gayet açýk bir þekilde söylenmektedir. Meselenin
bu yönüyle ilgili deðerlendirme doðru, fakat
Türkiye'ye biçilen jeo-politik konum ve yüklenen rol özel bir amacýn parçasýdýr. Kaldý ki yukarýda tanýmlandýðý gibi Atatürk batýlýlaþmadan
deðil, çaðdaþlaþmadan bahseder. Tarihi ufkun etkinlik alaný ise deðiþkendir.
Yani batý coðrafî olarak Türkiye'nin kýblesi deðildir. Bilimsel bilgi ve hukuk
alanýnda üretilen ve geliþtirilen fikirlerden yararlanmak için hedef gösterilmiþtir. Batýnýn sömürgeci mantýðýna ve yayýlýþýna karþý verilen baðýmsýzlýk
mücadelesi bugün birilerinin sahnelediði fikri ve siyasî duruþa verilen tarihi
cevaptýr. Atatürk'ün devlet ve toplum felsefesiyle bugünkü batýlýlaþma fikri
arasýnda bað kurmak için ne söylersen gider mantýðýnýn sözcüsü olmak gerekir. Üstelik Türkiye'nin AB'ye alýnmamasýnýn nedeni sadece kültürel farklýlýk deðildir. Esas sebep, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliðinin AB'nin sýnýrlarýný zorlayacaðý gerçeðidir. Çünkü ekonomik ve politik etkinliðini yitirmiþ
AB bünyesinde Türkiye'yi taþýyamaz. Hazmedilecek Türkiye, parçalanmýþ
bir Türkiye'dir. Asýl hedef budur. Aklý baþýnda olan her Türk aydýný da bunun farkýndadýr. Etnik ayrýmcýlýðý tezgâhlayan batýnýn teknik sözcüsü þöyle
der: Türkiye'nin tarihi olarak geri dönüþü mümkün olmayacak bir
eðilimi durdurmaya çalýþmasý halinde yaþanacak karmaþa ve maliyet
çok yüksek olacaktýr. Bu tür bir teþebbüs sadece Türkiye'nin büyük
bir toprak kaybetmesine yol açmakla kalmayacak, ayný zamanda
Kürt nüfusunun neredeyse yarýsýnýn Güneydoðu'daki etnik bölgeden diðer bölgelere yayýlmýþ olmasý nedeniyle tüm Türkiye çapýnda
etnik iliþkilerin bozulmasýna kaçýnýlmaz olarak yol açacaktýr. Dolayýsýyla Kürt konusu Türkiye'nin istikrarýný ve geleceðini, bölgedeki
Türkiye'nin AB'ye alýnmayacaðý kesin ve bu gayet açýk bir þekilde söylenmektedir.
10
S. Huntington (2004: 33)
[56]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
rolünün niteliðini, AB ve ABD ile iliþkilerini büyük ölçüde etkileyecektir.11
Burada Kürt sorunu olarak sunulmak istenen þey PKK ve terör örgütünün faaliyetleridir. Bu anlayýþa göre PKK terör örgütü ve onun talepleri geri
dönüþü mümkün olmayan toplumsal bir harekettir. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bu talepleri karþýlamak durumundadýr. Eðer söz konusu talepler
karþýlanmazsa ülkenin her tarafýna yayýlmýþ ve karýþmýþ etnik unsurlar arasýnda çatýþma kaçýnýlmazdýr. Irak'ýn kuzeyinde yaþanan hadiseler ve terörist
faaliyetlerin arkasýnda yer alan ve bunlarý destekleyen aktörlerin neyi plânladýklarý hem alýntýladýðýmýz metinde hem de politik pratiklerde oldukça açýktýr.
Yeni dönemde savaþlarýn dini-etnik gruplar arasýnda olacaðý þeklinde
üretilen kehanetin Türkiye'de gerçekleþmesi için her þey yapýlmaktadýr.
Huntington gruplar arasýnda gerçekleþecek çatýþmanýn alanýný þöyle belirler: Bunlar yerel ve mikro düzeyde çatýþmalardýr. Bunlar, farklý mede11
Graham Fuller (2000: 223), Balkanlar'dan Batý Çin'e Türkiye'nin Yeni Jeo-politik Konumu, (Çev: Y. Bülbül) Ýstanbul: Alfa Yay.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[57]
Prof. Dr. Nadim Macit
niyetlere mensup komþu devletlerarasýnda, bir devletin içinde farklý
medeniyetlerin mensubu gruplar arasýnda ve Sovyetler Birliði ve Yugoslavya'da olduðu gibi eski kalýntýlar üstünde yeni devletler kurmaya çalýþan gruplar arasýnda olacaktýr.12 Bu metin, Türkiye etnik görüntülü ve bölünük ülkedir, sözünün ne anlama geldiðini net olarak anlatmaktadýr. Post-modern göreceliði özgürlük arayýþý olarak sunan, bunu dini ve etnik ayrýþmanýn temeli yapan iç ve dýþ mahfillerin sözcüleri: Eðer dini ve etnik
cemaatlerin talepleri yerine getirilmezse Türkiye bölünür, görüþünü ýsrarla
vurguluyorlar. Etnik ayrýþma düzleminde ileri sürdükleri bütün gerekçeler
siyasal sistemin yapýsý ve sosyolojik açýdan geçersiz olduðu halde, “Türkiye
özgürleþmezse bölünür” vurgusunun sýkça dillendirilmesi “özel bir amacýn
dolaylý anlatýmý” olan psikolojik savaþýn devreye sokulduðunu gösterir.
r
Türkiye, küreselleþmenin uyum saðlayamamýþ boþluðu
tanýmýnýn ya da küresel ekonomiye en az baðlantýlý ve bu
yüzden de kitlesel þiddet ve çatýþma riskine en açýk ülkelerin
içinde yer almaktadýr.
Bu görüþ, merkez-boþluk ayrýmýna dayalý olarak stratejik model üreten
ve meseleleri bu model üzerinden yorumlayan Barnett'e aittir.13 Neo-muhafazakârlýðýn sözcüsü görüntüsü veren stratejist; çok açýk ve net olarak Türkiye'nin merkezle boþluk arasýnda yer alan ülke olduðunu söylüyor. Türkiye'nin küresel müdahaleye açýk olmasýný ekonomik yetersizliðe baðlamanýn
geçerliliði bir yana, kitlesel þiddet ve çatýþma riskine açýk bir ülke tanýmý,
küresel haritada Türkiye'ye biçilen yerin ne olduðunu göstermesi açýsýndan
oldukça manidardýr. Bu taným ve AB'nin tutumu Türkiye'nin bazý yaptýrýmlarla bekleme odasýnda tutulup ehlileþtirilmesi, daha sonra da ötekileþtirilmesi anlamýna gelmektedir. Bu çýkarýmýn gerekçesi ayný merkez tarafýndan yapýlan þu açýklamadýr: Avrupa'nýn güçlü devletleri, Müslüman bir ülke
olan Türkiye'yi AB içinde gör-mek istemediklerini açýkça belli ettiler. Birçok yetkili bu gerçeði dile getirdi.14 Meselenin gerçek boyutu bu olduðu halde muhalifler, hatta modernleþme sürecinde sürekli batýyý referans gösterenleri tanýmlayan bu çevreler, birdenbire kalýp haline getirdikleri düþünce12
Huntington (2004:306) Ayný görüþü farklý dil ve tanýmlarla Z. Brzezinski dile getirir: Türkiye dini
ve etnik alanda yaþadýðý parçalanmýþ durumu aþma noktasýnda üzerine düþeni demokratik yollardan gerçekleþtirmezse iç çatýþmanýn içine sürüklenebilir. (Bkz: Büyük Satranç Tahtasý, Çev: E.
Dikbaþ, E. Kocabýyýk) Ýstanbul: Sabah Yay.
13
Thomas P.M. Barnett (2005:7) Pentagon'un Yeni Haritasý: 21. Yüzyýlda Savaþ ve Barýþ, (Çev: C.
Küçük) Ýstanbul: 1001 Kitap Yay.
14
Huntington (2004: 174)
[58]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
den vazgeçerek batý medeniyetini insan haklarýnýn ve özgürlüðünün kaynaðý
ve adresi görmeye baþladýlar. Böyle bir dönüþ ne felsefî anlamda ne de sosyolojik anlamda mümkün deðildir. Öyle ise sahnelenen çeliþkinin altýnda
baþka bir gerçek yatmaktadýr. Bu gerçek te cumhuriyet karþýtý fikirlerini sürdürmek ve politik varlýklarýný güçlendirmek için “insan haklarý ve özgürlük
kalýplarý” altýnda batýlý devletlere yaslanmaktýr.
II. Politik-Stratejik Aðýn Yol Haritasý: Ortaklar ve Seçenekler
Türkiye'ye yönelik olarak 1990'dan sonra yayýlan politik-stratejik aðýn
ortaklarý “dünya sisteminin bir parçasý olmalýyýz” talebi altýnda demokratikleþme ve özgürleþme üzerinden cumhuriyetin kuruluþ felsefesine muhalefet etmektedirler. Seçilen ortaklar ayný þeyleri neredeyse ayný ifadelerle
dile getiriyorlar. Seçilen ortaklara göre de Cumhuriyetin kuruluþ felsefesi deðiþtirilmeli ve esas- Radikal bir deðiþmenin
larý yeniden tanýmlanmalýdýr. Milli devlet geçer- adý olan modernite; bililiðini yitirmiþtir. Türkiye'nin tarihi mirasýyla lim, kültür, politika, tekbuluþmasý için milli devlet barajýný aþmak gere- nik ve endüstri alanlarýnkir. Dolayýsýyla iki fikri ve siyasî duruþun ne ölçüde ortaklýðý yansýttýðýný görmek için cumhuri- da köklü deðiþimin ifadeyet karþýtý iç muhalefetin görüþlerini baþlýklar al- sidir.
týnda sunma-mýz yol gösterici olacaktýr.
r
Cumhuriyetin
modernleþme politikasý Ýslâm'dan kopuþun
gösterenidir.
Her þeyden önce modernleþme Islah, Nizam-ý Cedit ve Tanzimat gibi
tarihi ve sos-yolojik süreçlerle baþlar. Radikal bir deðiþmenin adý olan modernite; bilim, kültür, politika, teknik ve endüstri alanlarýnda köklü deðiþimin ifadesidir. Modern olmak ise artýk düne ait olmayan ve baþka yöntemlerle ele alýnmasý gereken bir dünyada yaþamak demektir. Böyle bir deðiþim
dalgasýna karþý durmak, farklý bir seçeneði geliþtirmeye ihtiyaç duyar. Islah
kavramý üzerinden sürdürülen çabanýn baþarýsýz olduðu bilinen bir gerçektir. Bunun ardýndan baþlayan modernleþme hareketi, Osmanlý Devleti'nin
uygulamaya soktuðu projedir. Eðer modernleþme Ýslâm'dan bir kopuþ ise
kanlý bir þekilde bunu baþlatan halife unvanýný taþýyan Osmanlý sultanlarýdýr.
Dolayýsýyla modernleþme ile gelenek, modernleþtirme ile toplum arasýnda
yaþanan mesafe tek baþýna cumhuriyetin ürettiði bir konu deðildir.
“Türk modernleþmesini, Ýslâm karþýtý göstermek ne kadar doðru-dur?”,
sorusu modernleþme algýsý ve sýnýrlarýyla doðrudan baðlantýlý-dýr. Tarihin
içinden konuþan insanýn bütün dünyayý kuþatan olgunun dýþýnda kalmasý
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[59]
Prof. Dr. Nadim Macit
mümkün deðildir. Kaldý ki modernleþme sürecinde üretilen gelenekçilik anlamýný karþýtýndan aldýðý için “modern olmak” zorundadýr. Türk toplumunun tarihini, dilini ve kültürünü esas alan cumhuriyetin kuruluþ felsefesi “ölçülü ve rasyonel” bir modernleþme yolunu benimsemiþ, dolayýsýyla dinin geleneksel yapýsýný ve kurumlarýný eleþtirmiþ ve yeniden yapýlandýrmýþtýr. Fakat “modernleþme ve batýlýlaþma” karþýtý olduðunu söyleyen ve kendini bu
þekilde konumlandýran dinî-politik hareketler sonuçta “AB'nin ya da küresel
sistemin parçasý” olmayý özgürlüðün ve Ýslâm'ýn gereði olarak takdim etmiþlerdir. Bu noktada diyebiliriz ki en ölçüsüz ve kaba biçimde batýlýlaþma “gelenekçiliðin” kanallarýndan sýzan ve baraja dönüþen “eklemlenme” ve “küresel sisteme ortak olma” þeklinde açýða çýkmýþtýr. Söz konusu temalar üzerinden cumhuriyete muhalefetin fikri ve politik temelleri çöktüðü için kendi
var oluþunu “maga-batýlýlaþma” tezine baðlama yolunu tercih etmiþtir. Bu
gerçeði kavramak için cumhuriyetin kuruluþ esaslarýyla bu gün sürdürülen
politik pratikleri karþýlaþtýrmamýz gerekir.
r
Milli Devlet, bir kopuþun adýdýr. Aþýlmasý gereken barajdýr.
Bunu aþmak devletle milletin buluþmasýný saðlayacaktýr.
Her þeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çözülmüþ ve ayrýþmýþ
bir yapýnýn yeniden kuruluþunu simgeleyen siyasî modeldir. Birinci dünya
savaþýndan sonra hükümet merkezinin galipler tarafýndan askeri iþgal altýna
alýnmasý üzerine hükümetin fiilen baðýmsýzlýðýný ve egemenliðini kaybetmesi siyasî ve sosyal alanda yaþanan çözülüþün sonuçlandýðýný gösterir. Anadolu'da baþlatýlan siyasî eylem hükümet merkezini deðiþtirip, fiili bir hükümet
kurma giriþimiyle hem yeni bir söylemle hem de yeni semboller ve mitlerle
siyaset düþüncesini þekillendirmeye yönelmiþtir. Bu yöneliþin en büyük amacý; milli devleti kurmaktýr. Tarihi süreç ve modernleþme hareketinin ürettiði durum dikkate alýnýrsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kuruluþ
felsefesi bir kopuþun deðil, bir çýkýþ yolunun ve milli iradenin adýdýr.
Milli devleti kurma amacý ve kararlýlýðý uzun bir tecrübenin sonucu olarak ortaya çýkmýþtýr. Bu gerçeði Tunaya þöyle anlatýr: “Uzun ve sarsýntýlý olmakla beraber, deðiþmelere takaddüm eden fikir hareketlerinin inkýlâp fikriyatýný beslediði, yeni açýlacak devrin dayanacaðý manevî esaslarý, siyasî müesseselerini ve kuvvetlerini tayin ve izah edecek bir öneme sahiptir. Ýnkýlâp ve
aksiyon adamlarý ideallerine ve zihniyetlerine, geleceðe ait projelerine temel
olacak fikri malzemesini inkýlâp hadisesine mukaddem dönemden, bir fikir
ve iþtiyak hazinesi olan yakýn tarihin fikri besleyiþ ve davranýþýndan alýrlar.
Bu devredeki muharrik fikirler inkýlâp hareketinin infilak anlarýný, þiddetini,
ilerideki yönelme ve baþarýsýný tayin bakýmýndan birinci plânda bir kuvvettir[60]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
ler.”15 Bu fikri ve politik tecrübe, kurulacak devletin niteliði ve esaslarý konusunda bazý ipuçlarý veriyordu. Hedef, politik ve ekonomik baskýyý devletin
ve toplumun üzerinden atmaktýr. Baðýmsýzlýk ve milli iradenin din karþýtý
olduðu söylenemez. Ýslâm'a ve milletin kültürel bilincine ve deðerlerine aykýrý olan þey; Türkiye'yi küresel sistemin “ayartýlmýþ ve uysallaþtýrýlmýþ” parçasý yapmaktýr.
r
Türkiye küresel
sistemin parçasý olursa daha demokratik ve
daha müreffeh bir ülke olacaktýr.
Bu görüþ mandacýlýðýn post-modern tanýmýdýr. Biliyoruz ki mandacýlýk
telkinlerine karþý geliþtirilen milli direniþin parolasý ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin ilk esasý baðýmsýzlýk oldu. Atatürk bunu þöyle ifade eder; “Ýki
þeyden birine karar vermek lâzýmdýr. Ferit Paþa kabinesinin kabul ettiði þeyi
kabul etmek, þerefimizi, hayatýmýzý, her þeyimizi býrakmak, yani esir olmak,
ya da milleti namus ve þerefi ile yaþatmak için bizi ortadan kaldýrmaya çalýþan
düþmanlarýn emellerini kýrmak.”16 Görüldüðü üzere milleti namus ve þerefi ile yaþatmayý tercih eden kurucu iradenin politik zihniyetini oluþturan ilk esas tam baðýmsýzlýktýr. Baðýmsýzlýk ideali, daha sonra kültürde,
politika-da ve ekonomide gerçekleþtirilir. Cumhuriyetin vazgeçilmez esasý
olarak kabul edilen baðýmsýzlýk esasý þu ifadelerle dile getirilir;
r
Türkiye Büyük Millet Meclisi ülkenin bir karýþ baðýmsýz topraðý kalsa
bile onun üzerinde yine baðýmsýzlýk davasýný sürdürmeye karar vermiþtir.17
r
Türkiye ve Türk halký, baðýmsýzlýðýný ve varlýðýný imhaya yönelik acý
darbeler karþýsýnda kaldýðý gün, insanlýk dünyasýnda hiçbir dayanak
noktasýna sahip bulunmuyordu. Yalnýz ve ancak kalp ve vicdanýndaki
azim ve imana güvenerek, ya baðýmsýzlýðýna sahip ve egemen olarak
yaþamaya veyahut ölmeye karar verdi. Bu kararýn tabii gereði olmak
üzere þu anda devam etmekte olan milli mücadelesine baþladý.18
15
Tarýk Z. Tunaya, (1956: 167) “Türkiye'nin Siyasi Geliþme Seyri Ýçinde Ýkinci Jön-Türk
Hareketinin Fikri Esaslarý, Tahir Taner'e Armaðan, Ýstanbul: Ýstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yay.
16
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý: 19211922 (2004:35) (Haz. Ý. Sâdi Öztürk) Ank: ATO Yay.
17
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý:
1921-1922 (2004:232)
18
Utkan Kocatürk, (1999:9) Atatürk'ün Fikir ve Düþünceleri, Ankara: Atatürk Araþtýrma
Merkezi Yay.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[61]
Prof. Dr. Nadim Macit
r
Dýþ etkilere ve belirlemelere karþý örülen bu duvar; tam baðýmsýzlýðýn
gereðidir. Mandacýlýk þu sözlerle açýk bir þekilde reddedilir: Ne kadar
zengin ve müreffeh olursa olsun baðýmsýzlýktan yoksun bir millet
çaðdaþ milletler karþýsýnda uþak olmak konumundan yüksek bir muameleye tâbi tutulamaz. Yabancý bir devletin koruma ve dostluðunu
kabul etmek insanlýk özelliklerinden yoksunluðu, acizliði ve tembelliði itiraftan baþka bir þey deðildir.19
Osmanlý Devleti'nin çöküþ sürecinde dile getirilen mandacýlýkla günümüzde küresel sistemin parçasý olmak iddiasý arasýnda hem dil ve politik duruþ, hem de politik varlýðýný dýþ güçlerle birlikte olmaya baðlama arasýnda
benzerlik vardýr. Eðer mesele bir milletin varlýðýný ve deðerlerini korumak
ise, bu, küresel sistemin parçasý olmakla deðil, baðýmsýzlýkla mümkündür.
Cumhuriyetin baðýmsýzlýk ilkesinin yerine “küresel sistemin parçasý olmayý”, yani mandacýlýðýn post-modern biçimini ikame etmeye çalýþanlarýn “batýlýlaþma” kalýbý altýnda cumhu-riyeti eleþtirme haklarý yoktur.
r
Cumhuriyetin kuruluþu “ýrka” dayandýðý için günümüzde
“etnik Taleplerin” önünü týkamaktadýr. Sorunlar bu kurucu
ilkeden kaynaklanmaktadýr.
Her ne kadar Osmanlý Ýmparatorluðunun varlýk temeli Türk toplumuna dayansa da imparatorluðun politik mantýðý farklý yaþantý alanlarýný hukukî zemine taþýmýþ, meþrulaþtýrmýþ ve korumuþtur.20 Fakat geçerliliðini yitiren ve daðýlan sistemin yerine, kurucu akýl milli devlet sistemini ikame etmiþtir. Cumhuriyetin politik mantýðýna göre bir milleti bir arada yaþatan unsur tek baþýna ne ýrk ne de kültürdür. Bir milleti birlikte yaþatan bütün halka
mal olmuþ tarih, tarihi ve kültürel olarak belirlenmiþ ölçüler, ortak akýl, ortak
kader ve mücadele, bütünleþmiþ kültürel unsurlar ve herkesin katýldýðý eðitim ve iradeye dayalý politik katýlýmdýr. Bu esas ise þöyle ifade edilir;
21
r
Milli sýnýr olarak çizilen alan içinde herkes kardeþtir. Bu ifade
milli sýnýrlar içerisinde milli ittifaka dayanan ortak vatandaþlýðý, kültürel birlikteliði ve baðýmsýzlýk mücadelesi içinde yer alan herkesi kapsar. Görülüyor ki politik zihniyeti belirleyen bu esas; milli mücadele
19
Kemal Atatürk (1981: 1/13) Nutuk: 1919-1920, Ankara: Milli Eðitim Basýmevi.
Tarýk Zafer Tunaya (Ts: 217-218) “Hakimiyet-i Siyasiye ve Milli Egemenlik: Türkiye'-de
Siyasal Rejimin Meþruluðunun Dayandýðý Temeller”, Türkiye'de Siyaset: Süreklilik ve
Deðiþim, (Der: E. Kalaycýoðlu, A. Yaþar Sarýbay) Ýst: Der Yay.
21
I. TBMM'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý, (2004:110)
20
[62]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
hareketini halk hareketine dönüþtüren ve bütün dünyaya ortak
bir bilinci tembihleyen milli bilinçtir.
r
Meclis-i Âlinizi teþkil eden zevat yalnýz Türk deðildir. Yalnýz Laz deðil-
dir. Yalnýz Kürt deðildir. Fakat hepsinden mürekkep anasýr-ý Ýslâmiye(Ýslâm'a mensup unsurlarýn) samimî bütünlüðüdür. Türkiye halký
ýrken ve dinen, tarihen ve harsen(kültürel olarak) birleþmiþ, birbirine
karþý karþýlýklý saygý ve fedakârlýk hissiya-týyla dolu, geleceði ve menfaatleri ortak bir topluluktur.22
r
Türkiye Cumhuriyeti her þeyin temeline Batýcýlýðý
koymuþtur. Toplumun kültüründen kopuþu saðlayan bu
giriþimin adý: Ahmak Otudur.
Batý açýsýndan bakýldýðýn-
Bu gerekçenin içeriðini ve ne kadar temelsiz
olduðunu göstermek için bazý alýntýlar yapma- da çað-daþlaþma, yeni
mýz gerekiyor. “En ilerlemiþ Ýslâm ülkeleri bile dünya düzeni, serbest piBatý teknolojisinin pazarý halindedir. Bu bir me- yasa düzeni, liberalizm
deniyet-kültür deðiþimi olduðu kadar batýnýn gibi kliþelerle Ýslâm ülkeþuurlu olarak sürdürdüðü bir politikanýn sonucudur. Batý açýsýndan bakýldýðýn da çaðdaþlaþ- lerinin önündeki ahmak
ma-batýlýlaþma hem Ýslâm toplumlarýný kendi otudur.
kimliklerinden uzaklaþtýrma hem de kimliksizlik sürecinde hiçbir baltaya sap olamama gibi bir araf alanýnda tutma anlamýna gelmektedir. Batý açýsýndan bakýldýðýnda çaðdaþlaþma, yeni dünya düzeni,
serbest piyasa düzeni, liberalizm gibi kliþelerle Ýslâm ülkelerinin önündeki
ahmak otudur.”23 Oysa tarihi sürece ve içinde bulunduðumuz duruma bakarsak ahmak otunu milletin önüne koymanýn tarzýný ve yöntemini daha iyi
anlarýz.
Osmanlý devletinin dayandýðý siyasî model iç yetersizlikler ve dýþ etkilerle parçalanma sürecine girince yeniden yapýlanma adý altýnda baþlayan dönem dýþ etkilere açýk hale geldi. Bunun siyaset düþüncemizdeki adý batýlýlaþmadýr. Bu süreç dýþ siyasî etkilere ve önerilere açýk yapýda olup, sonuç olarak
mandacýlýðý beraberinde getiren dönemi simgeler.24 Ýslâm üzerinden cumhuriyete muhalefet edenler bu kalýp üzerinden hareket etmiþlerdir. Oysa
22
Bilal Þimþir, (1981: 102-104) Atatürk Ýle Yazýþmalar, Ankara:
Ahmet Taþgetiren “Bir Deli Gömleði”, Altýnoluk, (Ocak 1994, Sayý: 95) 3-4.
24
Geniþ Bilgi Ýçin Bakýnýz: Tarýk Zafer Tunaya (2000) Türkiye'de Siyasal Partiler, I-III, Ýst:
Ýletiþim Yay.
23
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[63]
Prof. Dr. Nadim Macit
Cumhuriyetin kurucu iradesi bu noktada oldukça net ve açýktýr. Bu tavýr
sadece politik alanda deðil ekonomik, teknolojik ve kültürel alanda da geçerlidir. Buna göre cumhuriyetin politik mantýðýnýn dayandýðý esas; varlýðýmýzý
korumak ve milli hedefimizi saðlamak için gerçek dayanaðý dýþarýda
deðil, içeride kendi vicdanýmýzda aramaktýr.25
Milletin iradesini siyasî gücün kaynaðý gören Atatürk batý ile ittifak yapmak ile batýcý olmak, Rusya ile ittifak yapmakla Bolþevik olmak arasýný ayýrmýþtýr. 3 Temmuz 1920 tarihinde ve meclisin 26. birleþimi üçüncü oturumunda þöyle der: “Bazý arkadaþlar illa Bolþevik olalým gibi düþüncededirler.
Biz bir milletiz, kendimize özgü adetlerimiz vardýr ve biz bunlara baðlýyýz.”26
Yine 131. birleþim üçüncü oturumda ise þöyle der: “Büyük Millet Meclisi'nin ve onun hükümetinin bugüne kadar izlediði politika tümüyle milli amaçlara uygundur. Bu politikanýn ne olduðunu tekrara gerek görmem. Yalnýz iki
sözcük söyleyeceðim ki, o da milli sýnýrlar içinde
Milletin iradesini siyasî milletin baðýmsýzlýðýdýr ve bu çok güçlü ve anlam taþýyan bir temeldir. Bu güne kadar bu tegücün kaynaðý gören
melden ayrýldýðýmýzý gösterecek en küçük bir iAtatürk batý ile ittifak
þareti bile göstermek mümkün deðildir. Dýþarýyapmak ile batýcý olmak, dan gelen düþüncelere karþý en etkili çare taþýnan
Rusya ile ittifak yapmak- düþünce akýmýna düþünce ile cevap vermektir.
la Bolþevik olmak arasýný (Bunlarýn) ülkemiz için, dinimizin icaplarý için
kabul edilmez olduðunu anlatmak, yani kamuoayýrmýþtýr.
yunu aydýnlatmak en yararlý çözüm-dür”.27
Yukarýdaki ifadeler, farklý düþüncelerle yüzleþme cesaretini ve olgunluðunu kazanmayý, farklý düþüncelere açýk olmayý içerdiði kadar, yaþantý alanlarýný kuran ve yönlendiren kültürün ve dini düþüncenin özgün olmasý gerektiðini de içerir. Tam bu noktada cumhuriyetin siyasî mantýðýný belirleyen
dördüncü esasý þöyle ifade edebiliriz; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
kuruluþu batýya raðmen modernleþme azminde olan bir tercihin ve
iradenin sonucudur. Oysa siyasî söylemini anýlan eleþtiriyi “tanýmlayan
öðeler açýsýndan” yýllardýr sürdüren dini-politik durumun evrimleþerek ve
yön deðiþtirerek ahmak otuna talip olduðu bir gerçektir. Bu durumda sormak gerekir ahmak otuna talip olmak dini duyarlýlýkla mý yoksa siyasî koþullanmýþlýkla mý bað-lantýlýdýr? Evrimleþme ve dönüþüm sürecine bakýlýrsa
25
I. TBMM'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý, 92
I. TBMM'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý: 1921-1922, 108
27
I. TBMM'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý: 1921-1922, 213.
26
[64]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
“din anlayýþýnýn askýya alýnarak” siyasetin iman haline getirildiði ve deli gömleðinin giyildiði görülür. Çünkü siyasî tarihimizde kültür-medeniyet deðiþiminin aktörü en radikal biçimiyle anýlan anlayýþ oldu. Sadece AB uyum yasalarý adý altýnda alýnan kararlar ve çýkarýlan yasalar bunu kanýtlamaya yeter.*
Kaldý ki sözler burada kalmýyor, daha ileri noktalara taþýnýyor: “Çok daha özelde siyasî þuur; Ýslâm'ýn inþa edeceði bir siyasî-sosyal-ekonomik düzen inþa etme þuurudur.”28 Peki, bu þuura ne oldu? AB'nin siyasî-sosyal-ekonomik
düzeni söz konusu söylemin þeriatý oldu. Bunun en çarpýcý örneði çýkartýlan
vakýflar yasasýdýr.
Yýllardýr cumhuriyeti “batýlýlaþma” üzerin- Siyasî reformlar ifadesine
den “ahmak otu ve keler deliðine girme þeklinde yüklenen anlama ve iseleþtirenlerin” AB uyum yasalarý altýnda ne yap- teklere bakýldýðý zaman;
týklarýný görmek için 5 Kasým 2008'de açýklanan
demokratikleþme talebiAB Ýlerleme Raporu’nda “din ve inanç özgürlüðü” baþlýðý altýnda yer alan hususlarý ve önerileri nin ötesine düþen ve pookumak yeterlidir. Her þeyden önce 5 Kasým litik-mesiyanik geniþle2008'de açýklanan AB Ýlerleme Raporu “Türki- meyi hedefleyen istekleye denen meçhul” anlatýmýna uygun düþen ifa- rin yer aldýðý görülüyor.
delerle dolu. Takdir edilen ya da edilmeyen kiþiler ve kurumlara yer verilmekte “öyle ama aslýnda öyle deðil”, “öyle deðil ama aslýnda öyle” ironisi üzerinden Türkiye'nin
AB üyeliði macerasýnýn bitmeyen hikâye olduðu anlatýlýyor. Ana cümle þu:
Türkiye, beklenen reform sürecini tamamlayamadý. AB üyeliðine alýnan ülkeler açýsýndan bu gerekçenin ikna edici olmadýðý yönünde yöneltilen soruya, Olli Rehn þu cevabý veriyor: “AB yolu bahanelerden deðil, siyasî reformlardan geçiyor.” Siyasî reformlar ifadesine yüklenen anlama ve isteklere bakýldýðý zaman; demokratikleþme talebinin ötesine düþen ve politik-mesiyanik geniþlemeyi hedefleyen isteklerin yer aldýðý görülüyor. Din özgürlüðü
bölümüne baktýðýmýz-da “demokratikleþme isteðine” eklenen hususlarla,
Türkiye'ye giydi-rilmek istenen gömleðin ayný olduðunu görürüz.
*
Batýlaþma, batýnýn hukukî ve siyasî modellerini taþýmak ahmak otu olduðunua göre Jose Manuel
Durâo Barraso'nun 11 Nisan 2008 tarihinde “Winning Hearts and Minds: The EU/Turkey Partnership' adlý konuþmasýnda “Türkiye'nin birliðe alýnmasý bir günde baþarýlacak bir iþ deðil, dedikten sonra mevcut iktidarýn AB’ye uyum konusunda çýkardýðý yasalarý ve bu konuda sarf ettiði gayreti övmektedir. Daha önce Ýslâm üzerinden sarf edilen sözlerle bu durumu karþýlaþtýrdýðýmýzda
ortaya çýkan çeliþkiyi hangi otla tanýmlamak gerekir? AB taraftarý siyasî iktidarlarý yerden yere vuran kalemlerin bu geliþmeler karþýsýnda bütün söylediklerini unutmalarý ne anlama gelmektedir?
28
Ahmet Taþgetiren, “Kalýcý Çizgi”, Altýnoluk, (Haziran 1994, Sayý: 100), 6.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[65]
Prof. Dr. Nadim Macit
r
Türkiye Cumhuriyeti
modernleþmenin deðil, modernleþtirici
kadronun eseridir. Bu nedenle baskýcý bir sistemdir.
XIX. yüzyýlýn etkinlik alaný imparatorluk geleneðinin yýkýlarak milli devletlere geçiþe eþlik eden politik sürece ve batýlýlaþma faaliyetlerine eþlik eden
felsefî görüþlere dayanýr.29 Fakat baðýmsýzlýk mücadelesi, baþka bir deyiþle Anadolu ihtilâli batýlýlaþma kalýbýný çaðdaþlaþ-ma kalýbýna, imparatorluk siyasî kalýbýný milli devlet siyasî kalýbýna dönüþtürme çabasý olarak tezahür eder. Söz konusu iki anlayýþý ifade eden kavramlar ve siyasî duruþlar birbirinden farklýdýr. Milli devlet ve çaðdaþlaþma fikrini tercih eden ve
bunu laik ve demokratik toplum oluþturma amacýna baðlayan irade her ne
kadar tarihi durumun kendine özgü hassasiyetleri açýsýndan bunu fiili duruma dökme imkânýný tam olarak bulamamýþ olsa da, bu irade cumhuriyetin
erken döneminde temel politik amaç olarak beCumhuriyetin kuruluþu lirlenmiþtir.
30
Þahsi hegemonyaya dayanan siyane salt siyasî hislerin
sî anlayýþýn terki, siyasî sistemi belli ve açýk huürünüdür ne de belli bir kukî kurallara baðlama, bu kurallarýn tespitinde
istikrara sahip toplumun halk çoðunluðunun onayýný alma ve katýlýmýný
zoraki deðiþtirilmesidir. saðlama gibi esaslar demokratik toplumsal modelin oluþturulmak isteðinin göstergeleridir.
Bu baðlamda belirtmemiz gerekir ki Cumhuriyetin kuruluþu ne salt siyasî hislerin ürünüdür ne de belli bir istikrara sahip toplumun zoraki deðiþtirilmesidir. Yeniden yapýlanma süreci, yaþanýlan krizin uç noktalara ulaþtýðý bir
zeminde her þeyini kaybetme durumuna düþmüþ bir milletin yeniden diriliþ
sürecidir. Söz konusu deðiþim sürecini siyasî mücadelenin tabiatý, baðýmsýzlýk ve deðiþim modellerinin mantýðý açýsýndan düþünürsek, deðiþim sürecinin ve kurulmasý hedeflenen politik sistemin tarihi ufku oluþturan yönlendirici ve etkileyici unsurlarla iç içe olduðunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü bu
süreç anîden ortaya çýkan bir olgu deðildir. Bunun tarihî, felsefî ve kültürel
sebepleri vardýr. Deðiþimi zorunlu kýlan iç ve dýþ dinamikler kararlarý ve
oluþturulan yapýlarý çok derinden etkilerler. Çünkü bir çöküþün akabinde
baðýmsýzlýk mücadelesi veren ve yeni bir siyasî model oluþturan siyasî güç,
tarihi yöneliþin izlerini okunaklý biçimde taþýr ve dönüþtürür.
Cumhuriyetin erken döneminde demokratik siyasî kültür oluþturma çabasýnýn olduðunu gösteren siyasî uygulamalardan birisi þahýsla anýlan siyasî
gücü milletin iradesine devretmektir. Daha ilk yýllarda bu öncül þöyle ifade
29
30
Oral Sander, (2003: 415) Siyasî Tarih: Ýlkçaðlardan 1918'e , Ank: Ýmge Yay.
Bkz. I. TBMM'nin Gizli Oturumlarýnda Atatürk'ün Konuþmalarý, 139
[66]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
edilir. Bizim için güç kaynaðý millettir. Milletin iradesini siyasî gücün
kaynaðý gören bu öncül oldukça önemli ve anlamlýdýr. Çünkü siyasî meþruluðu milli irade temelinde tanýmlamak; siyasî eylemi yaymaya ve herkesin
katýlýmýný gerçekleþtirmeye yönelik olduðu kadar, siyasî pratikleri eleþtirme
imkânýný oluþturmaya da yöneliktir.
r
Cumhuriyet,
Ýslâm'dan kopuþun adýdýr. Bunun ana göstereni
Hilâfetin kaldýrýlmasýdýr.
Dini, diyaneti ve imaný öðrenmenin yeri mekteptir diyen ve dini bilginin
konusu yapmayý amaçlayan siyasî iradeyi din dýþý göstermek tarihi ve sosyal
olgularý çarpýtmaktýr. Tekke, zaviye ve medrese gibi devrini tamamlamýþ ve
muhabbet ocaðýna dönüþmüþ mekânlarýn kapatýlmasý dine karþý deðil, kutsalýn büyülü dilini Bir çöküþün akabinde
þahsî ve politik çýkar uðruna kullanmaya karþý
tavýrdýr. Cumhuriyetin politik mantýðýnda din ve baðýmsýzlýk mücadelesi
mezhep herkesin vicdanýna kalmýþ bir iþtir. Hiç veren ve yeni bir siyasî
kimse, hiç kimseyi ne bir din ne de bir mezhep model oluþturan siyasî
kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiçbir za- güç, tarihi yöneliþin izleman politika âleti olarak kullanýlamaz.31 Dini ve
rini okunaklý biçimde
mezhebi baský ve politika aracý olmaktan kurtarmaya yönelik bu tavýr; dinin kendi kaynaklarýna taþýr ve dönüþtürür.
baðlý olmasýný ve bilginin konusu yapýlmasýný
saðlamaya yöneliktir. Bu veriler doðrultusunda altýncý esasý þöyle ifade edebiliriz: Cumhuriyetin siyasî mantýðýna göre ne diyanet iþleri baþkanlýðý ne de her hangi bir resmi kurum kendini mezhep adýyla niteleyemez. Devletin ve devlet kurumlarýnýn siyasî, entelektüel ve ahlâkî yöntem olan lâiklik esasýna göre yürütülmesinin anlamý budur ve cumhuriyet düþüncesi bunu gerçekleþtirmiþtir.
Dini ve mezhebi; baský ve politika aracý yapmanýn dýþýnda her fert dinini
seçmede ve yaþamada serbesttir. Atatürk'ün deyiþiyle her fert istediðini düþünmek, istediðine inanmak, kendine özel siyasî bir fikre malik olmak, seçtiði bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir.
Kimsenin fikrine ve vicdanýna hâkim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve
taarruz edilemez. Türkiye Cumhuriyetinde her olgun kiþi dinini seçmede
hür olduðu gibi, bu dinin merasimi de serbesttir. Tabiatýyla ayinler, asayiþ ve
genel adaba aykýrý olamaz; siyasî gösteri þeklinde yapýlamaz. Geçmiþte çok
görülen bu gibi hallere, artýk Türkiye Cumhuriyetinde asla tahammül edile31
Kýlýç Ali (1955: 57) Atatürk'ün Hususiyetleri, Ýstanbul: Sel Yay.
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[67]
Prof. Dr. Nadim Macit
mez.32 Bu ifadelerden çýkarýlmasý gereken esas ise þudur: Türkiye cumhuriyetinde herkes inancýnda ve o inancýn gereði olan ibadetleri yerine
getirmede hürdür. Ne var ki hiçbir inanç özel çýkar ve politik var oluþa malzeme yapýlamaz. Yapýlamaz, çünkü dinin her hangi bir yorumu
hangi gerekçe ile olursa olsun siyasî güç perspektifini elde ettiði zaman, ortaya çýkan sonuçlar toplum kesitlerini ayrýþtýrýr ve çatýþtýrýr. Bu nedenle cumhuriyet öznel yorumlarý deðil, ortak vicdaný esas alýr. Laik devlet anlayýþýyla
farklý anlayýþlarý korumayý amaçlar.
Bir taraftan din adýna arkaizmin mucitliðine
soyunmak diðer taraftan batýlý merkezi ülkelerin
politikalarýna kapanmak izahý güç bir çeliþkidir.
Bunun en çarpýcý misali ise cumhuriyet döneminde hilâfetin ilgasý üzerinden yapýlan yorumlardýr. Halifeliðin kaldýrýlmasý amacýna dönük
olarak meclise sunulan teklif çerçevesinde bu
konu tartýþýlýr. Farklý fikirler olmasýna karþýn ana
eðilim halifeliði ilga etme üzerinde yoðunlaþýr.
Bu konuyu mecliste tarihî, hukukî ve dini boyutuyla ortaya koyan ünlü
Usûli'd Din âlimi ve hukukçu Seyyid Bey'dir. Yaptýðý çözümlemenin özeti
þudur: Hilâfet kurumu, dinî deðil; tarihî ve siyasî bir kurumdur. Tarihî
rolünü oynamýþ ve bitirmiþ bu modeli ilga etmek dine aykýrý deðildir.
Din adýna arkaizmin mucitliðine soyunmak diðer
taraftan batýlý merkezi
ülkelerin politikalarýna
kapanmak izahý güç bir
çeliþkidir.
Þimdi olayýn deðerlendirilme biçimine bakýn; “Hilâfetin kaldýrýlmasý di-ni noktayý nazardan safsatayla sadece Adliye Vekili Seyyid Bey tarafýndan savunulmuþtur. Maksat: Müslümanlarý tatmin etmektir. Bunu saðlamak için
“hilâfet otuz senedir, otuz seneden sonra hilâfet de-ðildir, fiilen saltanattýr.
Bizim ilga ettiðimiz þeriatýn emrettiði hilâfet deðildir. Hadiste meliken aduda olduðunu söylüyorlar. Oysa o “mülken adudadýr.” Yani otuz yýldan
sonra sýkýntýlý bir yönetim olacaktýr. Kaldý ki Seyyid Bey; itikaden ve amelen
bozuk adamdý. Berlin Adlon otelinde nasýl þarap içip, þeriat döneminde karýsýna nasýl þapka giydirmiþtir. Usûli Fýkýh okutan adam þarap içiyor... Bu gibi
adamlarýn getirdiði deliller aldatmadan ibarettir.”33 Bu ifadeler hem tarihi
açýdan hem de dine giydirilen “siyasî model” açýsýndan temelsizdir. Sýkýntýlý
dönem Hz. Osman döneminde baþlamýþ, Hz. Ali ve Muaviye arasýnda kanlý
çatýþmaya dönüþmüþtür. Kaldý ki bu dönemde üç halife þehit edilmiþ, ardýn32
A. Afetinan (1971: 85, 98), Mustafa Kemal Atatürk'ten Yazdýklarým, Ýstanbul: Milli Eðitim
Basýmevi.
33
Kadir Mýsýrlýoðlu, “Boynuna Haç Taksan Avrupalý Seni Takdir Etmez”, Altýnoluk, (Mart:
1994, Sayý: 97), 16.
[68]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
dan da bütün müslümanlarý üzen kanlý olaylar yaþanmýþtýr. Eðer bu sýkýntý
deðilse, sýkýntý olan nedir? Üstelik deðiþen tarihi duruma göre siyasî dil ve
model deðiþmiþtir. Maverdi'nin geliþtirdiði modelle erken dönemde geliþtirilen model birbirinden tamamen farklýdýr. Þimdi soralým: “Þeriat bunlardan
hangisini emretti?” Seyyid Bey'e dönük karalama politikasýnýn anlamý açýk
olduðu için bunun üzerinde durmaya bile deðmez.
Peki, cumhuriyete geçiþ döneminde bu deðiþiklikler niçin yapýlmýþtý?
“Ýþin esasý bunlar nefislerine uymuþlardý. Ýslâm ise nefse karþýdýr. O yüzden
Ýslâm'dan nefret ediyorlardý. Yaptýklarý þey: Ýslâm'a ve onunla yoðrulmuþ olan maziye karþý umumî bir nefretin tezahürüdür.”34 Neden? Bu soruya verilen cevap daha ilginçtir: “Hilafet Ýslâmi idarenin temel rüknü olduðundan
müesseseler Ýslâmî bir renk taþýyordu. Bu renkten vazgeçilmiþ oldu. Hilâfetin temsil ettiði mü- Hilâfet kurumu, dinî deesseseler Haç'ýn temsil ettiði davaya göre þekil ðil; tarihî ve siyasî bir
aldý... Osmanlý Devleti'nde daðdaki çoban ile
Topkapý Sarayý Hümayunundaki padiþahýn ha- kurumdur. Tarihî rolünü
yatý, inanýþý, hedefi ayný idi. Çoban kendisini yö- oynamýþ ve bitirmiþ bu
neten insanýn evliya olduðuna inanýyordu. Bu i- modeli ilga etmek dine
mân ile padiþah ona öl dediði zaman ölüyordu. aykýrý deðildir.
Bugün herkes askerden kaçýyor. Çünkü hissiyat
farklý…”35 Meseleyi bu þekilde takdim etmek
hem tarihi, hem sosyo-politik açýdan hem de Usûli'd Din açsýndan sorunludur.
Eðer mesele “batýlý” ruhu aktarmak nefse oymak ve Haç'ý boyuna takmak ise tam burada sormak lâzým: Doðrudan AB'nin içinde yer alma arzusunu dinle tahkim etme eðilimi, Irak'ý iþgal eden ABD askerlerine
dua etme mistisizmi bu anlayýþa göre Haçý boynuna takmak deðilse,
nedir? Hilâfeti kaldýrmak mý Hýristiyanlaþma oluyor, doðrudan AB'nin siyasî-sosyal ve ekonomik düzeni içinde yer almak mý? Hangisi?
Yoksa ikincisi Haç'ý koynunda saklamak mý oluyor? Belki de papaz
elbisesi giymek oluyordur? Böyle bir biçimsiz düþüncenin sonu zaten
reddettiðini yapmaktýr. Ancak yine de iddialarý sunarken kullanýlan cümlelerin ucunu açýk býrakmak da yarar var. Çünkü hilâfet meselesi üzerine yürütülen bütün faaliyetlerin mahreci ve mekâný Ýngiliz mahfilleridir. Öyleyse
Haçý boynuna takmak Ýngil-tere'nin ördüðü politik-stratejik yörüngenin
34
35
K. Mýsýrlýoðlu, (1994:17).
K.Mýsýrlýoðlu, (1994:17-18)
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[69]
Prof. Dr. Nadim Macit
içinde yer almakla olur. Çünkü 1924'te Türkiye'de hilâfet kaldýrýldýktan sonra baþta Ýngiltere olmak üzere Avrupalý iktidarlar Müslüman dünyaya hükmedebilecek yeni bir halife arayýþýna girdiler. Ýki kutuplu dünya sisteminde
kutsal cephe, 1990'dan sonra da Ýslâmi köktencilik ve Dinler Arasý Diyalogu stratejisinin iki yönlü kaldýracý haline getiren AB ve ABD Ýslâm'ýn araçsallaþmasýný saðladýlar.36 Ýslâm üzerinden Türkiye Cumhuriyeti'ni ruhundan
kopmuþ bir yapý gösterme çabasý bu mahfilin ürünüdür. Ýngiltere merkezli
hilâfet söylemleriyle Türkiye'de din üzerinden siyaset yapanlarýn söylemleri
arasýndaki benzerlik araþtýrmaya deðer bir konudur.
Olay üretmeye ve tüketmeye doymayan baHilâfet meselesi üzerine kýþ açýsý sanki hiçbir sorun yokmuþ, bir güç ortayürütülen bütün faaliyet- ya çýkmýþ toplumun dünya tasavvuruna uygun
düþmeyen kararlar alarak her þeyi deðiþtirmiþ
lerin mahreci ve mekâný kolaycýlýðý içinde meseleyi takdim etmektedir.
Ýngiliz mahfilleridir.
Bunun farkýnda olan yazar, anýlan boþluðu doldurmak için sözlerini þöyle sürdürüyor: “O gün
Âlem-i Ýslâm kâmilen esirdi. Þimdi içlerinde türetilen yabancýlarýn esaretindedir. Bu ikinci bir safhadýr. Türkiye kendi içindeki batýcý adamlardan kurtulma mücadelesi vermektedir.”37 Þimdi bu ifadelere bakýn, birde ayný çevrenin siyasetçisinden, gazetecisine, bürokratýndan iþ adamýna kadar AB'nin
mahfillerinde uzanan manzaraya bakýn. O kadar kaba ve itici manzara ki
AB'ye karþý olanlar, anýlan söylemin içinden gelenler tarafýndan enayilikle
suçlanmakta, stratejik müttefiklikten, BOP eþ baþkanlýðýndan dem vurmaktadýrlar. Hatta Bilderberg toplantýlarýnýn ýlýman iklimlerinde soluklanan zevata, ezoterik mahfillerin batý ve doðu yakasýnda niþanlar takýlmaktadýr. Çeliþkilerin biçimsizleþtirdiði þu manzaraya bakýn; sahnelenen din oyununu anlamaya çalýþýn. Çünkü ülkenin geleceði bu sahte din oyununun büyülü dilini
çözmekle müm-kün olacaktýr.38
Bu oyun, mýzraklarýnýn ucuna Kur'ân'ý takarak siyasî hâkimiyeti ele geçiren ve Ýs-lâm'ý kabile, ganimet ve saltanat kalýbýna oturtan Muaviye oyunudur. Þu ifadeler izle-nen yöntemi ve taktiði açýk biçimde ele vermektedir:
36
Georges Corm, 21. Yüzyýlda Din Sorunu, (Çev: Þule Sönmez) Ýst: 2008, 85.
Kadir Mýsýrlýoðlu, “Boynuna Haç Taksan Avrupalý Seni Takdir Etmez”, Altýnoluk, (Mart:
1994, Sayý: 97), 19.
38
Ýslam'ý anlamak ve toplumu aydýnlatmak yerine onu, kendi toplumuna ve siyasi geleneðine karþý
muhalefet etmenin aracý olarak kullanmak veya egemen güçlerin kendi mahfillerinde inþa ettikleri
etiketler ve tanýmlar çerçevesinde yaptýklarý yorumlarý kopyalamanýn adý öteki dindir. Bkz: Nadim
Macit, Öteki Din: Moderate Ýslam ve Türkiye, Ankara: 2009, Cripto Yay.
37
[70]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
Cumhuriyet Neden Öteki? Bir Fikrî ve Siyasî Bunalýmýn Tahlili
“Türkiye'de bir zihniyet vardýr. Baraj çok doldu mu önündeki bendi zorlar.
O zaman kapaklarý açar. Su akýtýrlar. Aksi halde baraj gider. Ýslâmi potansiyel
önünde Kemalizm ve batýcýlýk barajýný zorluyor. Ýþte bu noktada “Müslümanlarý tatmin edecek bir þeyler yapalým diyecekler.” Yakýnda Ahkâm-ý Þahsiye'ye müsaade edecekler. Diyecekler ki ister-sen vasiyet yoluyla mirasýný
þeriata göre taksim edebilirsin. Ýstersen resmi nikâhtan sonra dini nikâh
yaptýrabilirsin. Sonra diyecekler: Bakýn serbest býraktým. Þeriatý isteyen uygulasýn. Þeriat sanki ahkâm-ý þahsiyeden ibarettir. Bununla müslümanlarý
tatmin etmek isteyeceklerdir... Halbuki Ýslâm'ý bütünüyle kabul etmek gerekir.”39 Tatmin olma derdine düþmüþ bu anlayýþýn nikâh akdini, miras paylaþýmýný çarpýtmasý bir yana, politik ve fikri duruþ açýsýndan geldiði nokta;
demokratik kültüre karþý duruþtur.
Türkiye'nin geleceði açýsýndan bu söylemin nihaî beklentisi nedir? Bu
sorunun cevabý uydurma bir hadise atýf yapýlarak þöyle verilir: “Benden
sonra hilâfet otuz senedir. Ondan sonra sýkýntýlý bir yönetimdir. Ondan
sonra Cebabire'dir. Ondan sonra sünnet yolu üzere bir hilâfet gelecektir.”
39
K. Mýsýrlýoðlu, (1994: 19)
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008
[71]
Prof. Dr. Nadim Macit
Yani aynen, kâmilen hilâfete benzer, bir hilâfet nöbeti gelmiþtir. Bu amaca
ulaþmak için izlenmesi gereken yöntem nedir? Bu sorunun cevabý ise þöyle
verilir: Meþrebi Sûfiye'nin yumuþaklýðýna bu devirde çok ihtiyaç vardýr. Kusurlu insanlara müteþerrî bir üslûpla yaklaþýrsak randýman alamayýz. O, Ýslâm'ýn galebesinden sonraki üslûptur.40 Ýþte bu, hem Ýslâm'ý hem de reddettiðini aþýrý uçlara taþýyarak yeniden üretip ülke aleyhine
kullanmanýn tablosudur. Diðer bir deyiþle bir fikri ve siyasî bunalýmýn adýdýr.
40
K. Mýsýrlýoðlu (1994:20)
[72]
21. YÜZYIL Ekim / Kasým / Aralýk 2008

Benzer belgeler