Doğuyu Tüketmek

Transkript

Doğuyu Tüketmek
Söyleşi
Doğuyu Tüketmek
01. Paul Leber ve Charlotte Schmid, “Uniball 70”. Doğu’yu seviyor musunuz? Öğrenci balosu için tasarlanmış afiş, 1970.
Osmanlı Bankası Müzesi
15 Kasım - 2 Mart tarihleri
arasında önemli bir
sergiye ev sahipliği yaptı.
“Doğuyu Tüketmek” adını
taşıyan sergi batıda
üretilen çok sayıda doğu
imajını izleyiciye sundu.
Seyahat afişlerinden
sigara paketlerine,
kartpostallardan biblolara,
reklamlardan çizgi
romanlara kadar geniş bir
pazara yönelik hazırlanan
bu ürünler hakkında, sergi
küratörü ve Boğaziçi
Üniversitesi öğretim üyesi
Prof. Dr. Edhem Eldem
ile konuştuk.
$$ AYDAN ÇELİK
• Sergi küratörü: Edhem Eldem
• Sergi tasarımı: Bülent Erkmen, BEK
• Sergileme ünitelerinin tasarımı ve sergi tasarım danışmanı: Yeşim Bakırküre, Ypsilon
• Tasarım hazırlığı: Binnur Özgen Tolga, Ypsilon
• Sergi grafik tasarımı: Oğuz Yaşargil, BEK
• Fotoğraflar: Serdar Tanyeli
• Sergileme ürünlerinin üretimi ve dijital baskı: DifoLAB
• Yapım koordinasyonu: BEK Tasarım ve Danışmanlık Ltd
• Proje koordinatörü: Sima Benaroya, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi
Hocam şöyle bir yerden başlayalım
dilerseniz: “Doğuyu Tüketmek”
sergisi hakkında çok sayıda yazı
çıktı. Bunların bir kısmı da sizinle
yapılan söyleşilerdi. Sergiyle aynı adı
taşıyan bir de kitap var. Malum, sergi
2 Mart’ta bitti. Dolayısıyla bu söyleşi
Grafik Tasarım’da yayımlandığında
sergi kapanmış olacak, ama kitap
ziyadesiyle doyurucu. Hatta bazı
açılardan sergiden daha avantajlı;
zira orada “meseleye” dair daha uzun
metinler var. Siz hem kitapta hem de
söyleşilerde serginin meselesinin ne
olduğuna ilişkin birçok ufuk açıcı şey
söylediniz. Bu söyleşide de onların bir
kısmını konuşalım diyoruz. Yanı sıra
konunun görsel yanının, üsluptaki
değişimlerin, estetik arayışların, hatta
tekniğinin de ele alındığı bir sohbet
yapalım diye bir düşüncemiz var.
Biliyorsunuz biz bu sergiyi dört ana
başlık altında topladık: egzotizm,
etnografya, erotizm ve tarihsellik.
Bu başlıklar altında ele aldığımız
şey şu: Batı 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren doğuyu
bir ceşit meta haline getiriyor.
Biz kendimizi kurbanlaştırmayı
seviyoruz. Çünkü politik
kültürümüz böyle. Herkes bize
karşı, herkes bizim düşmanımız
diye düşünmekten kendimizi
alıkoyamıyoruz. Batıda özgürlük
kavramı ön plandayken, doğuda
adalet ve zulmet kavramı ön planda.
Yani ya adil var ya zalim. Paradigma
bu olunca mazlumiyet edebiyatı
ön plana çıkıyor. Demokrasi
talebi de bu mazlumiyetin
giderilmesi olarak ele alınıyor.
Buradaki afişler üzerinden gidersek,
siz bu afişleri yapan insanlar
için bir tespitte bulunuyorsunuz.
Hatta “masum oryantalizm” gibi
bir deyim bile kullanıyorsunuz.
Evet. Bu afişleri yapan insanlar mevcut
bir kültürün ve değerler sisteminin
içine doğuyorlar. Dolayısıyla bir
tahakküm aracı olarak oryantalizmi
yaratıyor değiller. Olsa olsa mevcut
bir şeyi sürdürüyorlar denebilir.
Bu serginin hem kitabı hem de
afişinde kullandığınız örnekten
bahsetmenin tam zamanı galiba.
Hem serginin afişinde hem de kitabın
kapağında kullanmak üzere, Paul
Leber ve Charlotte Schmid tarafından
tasarlanmış o afişi seçtim (Resim 01).
1970 yılında yapılan bu çalışma doğuyu
en soyut, en tarafsız biçimde temsil
ediyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse
ben Uniball kelimesini görünce bunun
kalem reklamı olduğunu düşündüm. r
3
Batının doğuya bakışı deyince aklımıza
otomatik olarak Edward Said’in
ünlü yapıtı Oryantalizm geliyor.
Bu sergide Said’in ruhu ne kadar var?
Said, tabii ki halen çok önemli bir
referans. Ama onun yaptığı daha çok
edebiyat üzerinden bir eleştiriydi. Said,
resim vb. şeylerle ilgilenmemiştir.
Dolayısıyla doğuyu tüketmek gibi bir
sergide Said’in ruhu çok var denemez.
Ayrıca şunu belirtmek lazım: Onun kitabı
yazdığından bu yana 30 yıl geçti. Bu süre
zarfında bazı şeyler de bir değişim oldu.
Bunu da gözetmek lazım. Ayrıca bir şey
daha var ki söylemeden geçemeyeceğim.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Bu metalaştırma sürecinde çok sayıda
tüketim nesnesi üretiliyor. Bu alanda
üretilen afişler, ambalajlar, kartpostallar,
pullar, biblolar vb. batının nasıl bir
doğu algısına sahip olduğunu gösteriyor.
Ama bu tek boyutlu, sadece belli bir
amaca odaklanmış bir algı değil; tam
tersine kendi içinde çeşitlilik barındıran
geniş bir yelpazeyi içeriyor. Dolayısıyla
bu projenin amacı batı uygarlığının
“günahlarını” sergilemek değil, kültürel
bir olgunun ve evrimin bağlamını
tarihi bir çerçeve içinde sunmaktır.
Edhem Eldem ve Aydan Çelik
(Fotoğraflar: Bingül Özcan)
Doğu’yu Tüketmek
Afiş konuyu çok minimalist
bir biçimde ele alıyor; ne bir
deve, ne bir palmiye, ne de
benzer bir klişe kullanmadan
çok yaratıcı olunabildiğini
gösteriyor. Zaten Leber ve Schmid
Edhem Eldem
4
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Aydan Çelik ve Edhem Eldem
Ama Leber ile temas kurunca öğrendim
ki, Uniball “üniversite balosu” manasında
bir kısaltmaymış. Bu afiş ise Zürih
Üniversitesi’nde verilen bir balonun
afişiymiş. Lacivert bir gökyüzünün
ortasında yaldızlı şişman bir hilal, son
derece başarılı bir grafik tasarım örneği
olarak göründü bana. Altındaki yazıda
öyle. “Doğuyu sever misiniz?” gibi
çarpıcı ve gizemli bir slogan kullanılmış.
tarzları itibariyle iki öncü yaratıcı. Yine
1969’da “Durgun Dalga” temasını konu
alan bir afişte beyaz bir fon üzerinde tek
bir dalga yer almakta, ki o da çok başarılı.
Tabii bu benim okumam. Doğuyu
hilalle temsil edebilirsiniz, aynı soğuğu
buz kristali ile temsil etmek gibi. Başka
birisi “Doğu sadece bu mudur?” diye
itiraz etse onu da anlarım. Burada
aklıma İngilizler’in bir sözü geliyor.
İngilizler: “Güzellik bakanın gözündedir”
derler. Oryantalizm de biraz öyle. Eğer
oryantalizme takılmış iseniz, her yerde
buzağı bulursunuz. (gülüşmeler)
Acaba hilal, yaldız değil de mesela
beyaz renkte olsaydı, o kadar
doğu etkisi yapar mıydı?
Bilemiyorum. Ama batı kültüründe
hilal artık doğunun hatta İslamiyetin
simgesi olarak kabul ediliyor. Oysa hilal
her yerde görülen ve kullanılan bir şey.
Bu bir deformasyon aslında. Demin
ki konudan devam edecek olursak;
tarih boyunca neredeyse her kültür
diğerini ötekileştirmek konusunda
yetkin olmuştur. Oryantalizmin en
büyük suçu burada kazanan taraf
olmasıdır. “Ötekine Saygı” mefhumu
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır;
oryantalizm, emperyalizm, faşizm gibi
seylerin eleştirisinden doğmuştur.
Siz her tarihi olguyu kendi
konteksi içinde değerlendirmek
gerektiğini söylüyorsunuz zaten.
Elbette. Mesela Tenten’in ünlü ve çok
tartışmaya vesile olan Kongo macerasını
ele alalım. “Tenten Kongo’da” (Resim 02)
1932’de yapılmış bir albümdür ve orada
felaket şeylerle karşılaşırsınız. Siyahlar
sevimli ama salaktır. Kafaları bir şeye
basmaz, olayları hep yanlış algılarlar filan.
Onu geçtim hayvan hakları konusunda
çok fena şeyler vardır. Gergedanın
sırtına bir delik açıp oraya bir dinamit
lokumunun yerleştirildiğini, böylece
hayvanın patladıldığını görürsünüz.
Bugünden baktığımızda korkunç bir
şey bu. Ama o albüm bugün çizilmiş
değil. Kongo’nun bir Belçika sömürgesi
olduğu zaman çizilmiş bir konu olarak
ele almasanız anakronizme düşersiniz.
Anakronizim sizin iyi bildiğiniz bir
şeydir. Toplumsal Tarih dergisinde
çizdiğiniz şeyler öyle değil mi? Örneğin
Asterix’te (Resim 06) anakronizm
çok kuvvetlidir. Ama onu bir bakıma
masum yapan da odur. Bugüne ait
bazı olguları, çok eski bir zamana
taşıyor Asterix. Bunu çok kuvvetli bir
mizah duygusuyla harmanladığı için
herkesin sevdiği bir şey olabiliyor.
Hazır konu Tenten’e gelmişken
komik bir detayı aktarmak isterim.
Türkiye’nin en eski telif ajanslarından
biri olan ONK’un sahibi Osman Necmi
Karaca anlatmıştı: Tenten’in yayın
haklarını Türkiye’de ilk, ONK Ajans
alıyor. Sanırım 60’lı yıllar. Ama o
dönemde de korsan hadisesi çok yaygın;
piyasada bir sürü korsan Tenten var.
Osman N. Karaca bir taraftan da
bu yayınları izliyor ve davalar filan
açıyor. Bir gün çok orijinal bir şeyle
karşılaşıyor ve bunu artık dost olduğu
Herge’ye de yazıyor: “Bizim burada
20 tane Tenten albümü var”. Herge şok
oluyor: “Nasıl olur, ben 19 tane albüm
yaptım. Lütfen bana o 20. albümü
yollar mısın?” diyor. Necmi Bey albümü
yolluyor ve bir süre sonra Herge’den
şöyle bir mektup alıyor: “Osman,
bunlar benim çizgilerim. Oturdum
her bir kareyi tek tek inceledim. r
03. Roger Broders, Tunus’ta Soukra Golf Kulübü,
1932. 106 x 68.5 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
05. F. H. Coventry, Kahire. Mısır Devlet Demiryolları,
1935. 104.6 x 73.6 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
06. Uderzo, L’Odyssée d’Astérix,
Éditions Albert René’nin izniyle.
07. Victor-Jean Desmeures, Uluslararası Sömürge
Sergisi. Paris 1931. Bir Günde Dünya Turu, 1931.
125 x 84.4 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
5
04. Hergé, Les aventures de Tintin.
Tintin au pays de l’or noir (Tournai:
Casterman, t.y.). Küratörün koleksiyonu.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
02. Hergé (Georges Rémi), Les aventures de
Tintin. Tintin au Congo (Tournai: Casterman,
1984). Küratörün koleksiyonu.
6
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Doğu’yu Tüketmek
08. “Türkiye İmparatoru, Padişah,”
Sultan II. Abdülhamid. Guérin-Boutron
çikolataları reklam kartı, yakl. 1900.
10.2 x 6.3 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
10. R. H. Pesle, İstanbul. Claude Farrère’in L’homme
qui assassina adlı romanından (Cinayet İşleyen
Adam) uyarlanmış lirik dram, yakl. 1922.
127.5 x 84 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
09. A. Hoen, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye
Bankası. Milli istikraz 1920, 1920.
120 x 81 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
11. Gilbert Galland, Messageries Maritimes
ile Akdeniz’de, 1925. 108 x 68 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
12. Sydney Clark, Turkey for the Best [Güzelliklerin
Türkiye’si] (New York: Turkish Information
Office, yakl. 1955). Osmanlı Bankası Müzesi.
13. N. Ergüven, Haliç. İstanbul. Türkiye.
Türkiye Cumhuriyeti Basın Yayın ve
Turizm Dairesi, yakl. 1960. 106 x 68.5 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
16. Anonim, Mısır’da kış. 1909-1910 sezonu, 1909.
98.3 x 66.5 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
George Hare, “Geride bıraktığı kız,”
The Graphic, 10 Mart 1900.
Küratörün koleksiyonu.
17. Jacques Majorelle, Paris-Lyon-Akdeniz.
Marsilya yoluyla Fas, 1926. 116 x 86.3 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
18. Jacques Ferrandez, Carnets d’Orient. Rue de la
Bombe (Brüksel: Casterman, 2004). Osmanlı Bankası
Müzesi. Yazarın ve Éditions Casterman’ın izniyle.
7
15. Anonim, Paris-Lyon-Akdeniz. Compagnie
générale translatlantique ile Cezayir ve
Tunus, yakl. 1900. 107.2 x 73.5 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
14. La Turquie Kamâliste. Kapak.
8
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Doğu’yu Tüketmek
19. Alparslan tasvirli sigara tabakası,
yakl. 1975. Osmanlı Bankası Müzesi.
20. Selam sigara kutusu, yakl. 1920.
5 x 9 x 2 cm. Küratörün koleksiyonu.
21. Türkiye Tütünleri İnhisar İdaresi
İstanbul Fabrikası sigara kutusu,
yakl. 1925. 7.1 x 9.4 x 1.6 cm.
Osmanlı Bankası Müzesi.
22. İnhisar-ı Duhan-ı Devlet-i Aliyye-i
Osmaniyye (Osmanlı Tütün Rejisi)
sigara kutusu, İstanbul, yakl. 1900.
7.4 x 17.9 x 4.5 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
25. Memalik-i Osmaniyye Tütünleri Müşterekü’lMenfa Reji İdaresi (Osmanlı Tütün Rejisi)
sigara kutusu, İstanbul, yakl. 1910. 7.3 x
12.9 x 2.9 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
23. Murad sigarası paketi, New Jersey,
USA, yakl. 1910. 7.4 x 0 x 1.9 cm.
Osmanlı Bankası Müzesi.
26. “Alaeddin ve sihirli lambası.”
Çikolata ve şekerleme kutusu, yakl. 2000.
9 x 14 x 4.5 cm. Küratörün koleksiyonu.
24. Turmac sigara kutusu, yakl. 1920.
11 x 14 x 4 cm. Küratörün koleksiyonu.
27. Balkan Soberanie Türk sigaraları paketi, yakl.
1930.8.5 x 8.5 x 2.3 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
31. Anonim, Dirtoff sabunu her şeyi temizler, 1930.
107 x 78.3 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
32. Anonim, Palmolive, yakl. 1920. 124.3 x 80 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
9
29. Century Türk hamamları reklamı,
The Graphic, 1900. Küratörün koleksiyonu.
30. Cemal Nadir, “Dantos dünyada imal edilen
diş macunlarının en mükemmel ve en
sıhhisidir.” Reklam, yakl. 1920.50 x 35 cm.
Abdi İbrahim Türk Eczacılık Tarih Arşivi.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
28. Eugène Ogé, Algeciras çamaşırhanesi sadece La
Coquille sabunu kullanır. Couret Biraderler, Marsilya,
1906. 129 x 191 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
10
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Doğu’yu Tüketmek
Yani çizimler sahte değil. Bu adam
benim 19 albümümden parçalar
çıkarmış sonra onları kendi yazdığı
senaryoya göre montajlamış ve
yepyeni bir kitap yapmış”. Herge
böyle bir kurnazlığa hem çok
şaşırmış hem de deyim yerindeyse
hayran kalmış. (gülüşmeler)
Biz bu sergiyi hazırlarken Tenten’in ajansı
Mouilnsart ile görüştük. Bazı örnekleri
kullanmak istediğimizi belirttik. Ama
izin vermediler. Tenten’e vaktinde
yöneltilen ırkçılık suçlamasından
korkuyorlar. Bir yerde anlıyorum. Çünkü
halen “Tenten Kongo’da” albümü
yasaklansın diyenler var. Ama dediğim
gibi, o hikâyeyi tarihi bağlamı içinde
değerlendirmek lazım. Kaldı ki Herge
daha sonra çizdiği “Mavi Lotus”ta
(Resim 36) karşılaştığı bir Çinli’ye karşı
çok daha duyarlı bir tavır sergiler.
Mouilnsart izin vermeyince
ne yaptınız?
Benim bir akademisyen olarak
alıntı yapma hakım var. O hakkım
çerçevesinde alıntı yaptım.
Madem Tenten’den başladık devam
edelim. Grafik Tasarım dergisinin
16. sayısında Sait Maden ile bir söyleşi
yapıldı. Üstat orada: “Türk Grafiği
köksüz. Türk grafiği minyatürü
bilmiyor ki, nereden bilsin?” diyor.
Tam olarak aynı şey değil ama, yine
de söylemekte fayda var: “Ottokar’ın
Asası”nda (Resim 33), Herge bir
minyatür kullanır (Resim 34). Siz
de sergiye almışsınız. 15. yüzyıla ait
Zileherum Muharebesi adındaki
bir minyatür diye gösterir okura.
Aslında o hikâyedeki ülke Syldavia
adında uydurma bir ülkedir. Tenten
uçakla Sydlavia’ya giderken ülkeyle ilgili
bir turizm boşürü okuyor. Minyatür
orada var. Osmanlı ve İran minyatür
sanatından etkilenmiş çok başarılı
bir çalışma bu. Çizgi roman geleneği
içinde özgün bir örnek bence.
Çizgi roman üzerinden konuşmaya
devam edelim o zaman. Biraz
da İznogoud (Resim 35) ve Corto
Maltese’den (Resim 37) söz edelim...
İznogoud Goscinny ve Tabary’nin
birlikte yarattığı bir karakter.
İngilizcesi “is no good”. Türkçeye
“işe yaramaz” olarak çevrilebilir.
Türkçeye “Tilki Vezir Yallah Fettah”
olarak çevrildi. Biliyorsunuz bizde
çizgi roman karakterlerinin adları
değiştirilir. Lucky Luke, Red-Kit olur;
İl Grande Blek, Teksas ya da Çelik
Blek olur; Captain Miki, Tommix
olur. Özellikle Halit Kıvanç’ın Asterix
çevirileri çok yaratıcıdır. Obelix’i
Hopdediks yapmıştır mesela. Neyse
bu başka bir yazının konusu galiba.
Konu oraya geldiği için ben de bir şey
söylemek istiyorum. Biliyorsunuz
Asterix, Red-Kit, İznogoud, Le Petit
Nicolas (Pıtırcık) hepsi Goscinny’in
dehasının ürünleri. O öldükten sonra
bu eserler yoluna devam etti ama o eski
tadı vermiyorlar. Neyse biz dönelim
İznogoud’a. Burada iki ana kahraman var.
Bir tanesi bizim işe yaramaz, entrikacı,
ahlaksız vezirimiz İznogoud, diğeri
ise iyi huylu, aptal ve tembel halifemiz
Harun Hacıyatmaz. Her macerada vezir,
halifenin yerine geçmek için bir plan
yapar ve her seferinde bu plan geri teper.
Hikâyelerde Arap dünyasına ait her çeşit
klişe kullanılır. Ama hiçbirine Arapları
aşağılamak gibi bir tuzağa düşülmez.
Hatta şu sıralar tam tersi bir şey oluyor:
Fransa’da çok ilginç bir gelişme yaşanıyor.
Herkes İznogoud’u Cumhurbaşkanı
Sarkozy’le özdeşleştiriliyor. Birilerinin
üstüne basarak yukarıya çıkmak,
entrika, hile hurda filan söz konusu
olunca Fransızlar’ın aklına kendi
cumhurbaşkanları geliyor. Adam seçileli
bir yıl bile olmadı. Ama itibarı inanılmaz
bir biçimde yerlerde sürünüyor.
Biraz da Corto Maltese’i konuşalım.
Onu, yaratıcısı Hugo Pratt’tan
ayırt etmek mümkün değil.
Hugo Pratt ve Corto çok özel bir
örnek. Doğunun tarihi meselelerine
ciddi olarak eğilmiş, önyargılardan ve
kalıplardan uzak yaklaşmayı bilmiştir.
Son yıllarda konuya böyle yaklaşan başka
örneklerde çıkmaya başladı. Ama biz
bu sergide tamamına yer veremedik.
Corto’nun “Semerkant’taki Altın Yaldızlı
Ev” macerasında Enver Paşa’ya dair çok
çarpıcı bir bölüm yer alır. Enver Paşa Rus
Türkistan’ında yarınsız hayali peşinde
yürüttüğü Turancı mücadelesinin
son zamanlarını yaşamakta ve onu
sürgüne zorlayan 1918’deki Osmanlı
yenilgisinin sonuçlarını tersine çevirmek
için umutsuzca gayret göstermektedir.
Pratt, paşanın hayatının son anlarını
bir Bolşevik taburuna saldırmak için
karargahtan ayrılışından düşman ateşi
altındaki ölümüne kadar son derece r
CV_Iznogoud
34. Hergé, Le sceptre d’Ottokar (Ottakar’ın Asası).
Sayfa: 20. Küratörün koleksiyonu.
9:32
Page 2
37. Hugo Pratt, Corto Maltese. La maison dorée de
Samarkand (Brüksel: Casterman, 2005). Corto
Maltese – La maison dorée de Samarkand © 1980
Cong S.A. www.hugopratt.com Tüm hakları saklıdır.
36. Hergé, Les aventures de Tintin. Le lotus bleu
(Tournai: Casterman, 1983). Küratörün koleksiyonu.
38. Pratt, La maison dorée de Samarkand, s. 119. Corto
Maltese – La maison dorée de Samarkand © 1980
Cong S.A. www.hugopratt.com. Tüm hakları saklıdır.
11
35. René Goscinny ve Jean Tabary, Les aventures
du grand vizir Iznogoud. La tête de Turc
d’Iznogoud (Paris: Dargaud, 1975). Osmanlı
Bankası Müzesi. Éditions Tabary’nin izniyle.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
33. Hergé, Le sceptre d’Ottokar (Ottakar’ın Asası).
Küratörün koleksiyonu.
14/09/07
12
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Doğu’yu Tüketmek
39. Zuhuri Danışman, Sahte Şehzade
(Ankara: Cep Yayınevi, 1950).
Osmanlı Bankası Müzesi.
41. Cafer Zobu, Akbaba, cilt 26, 1,
19 Aralık 1973. 34.5 x 25 cm.
Osmanlı Bankası Müzesi.
40. Salih Erimez, Tarihten Çizgiler
(İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1941).
Küratörün koleksiyonu.
42. Turistin Rehberi.
43. Rıza Çavdarlı, Theodora.
Tarihin Evliya Fahişesi
(İstanbul: Tuna Basımevi, 1946).
Osmanlı Bankası Müzesi.
44. Ramiz, Karikatür, 41, 10 Ekim 1936.
Osmanlı Bankası Müzesi.
49. Anonim, Yenice sigara kâğıdı, yakl. 1910.
38.5 x 28 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
46. “Türkiye.” Reklam kartı, yakl. 1880.
7.3 x 3.4 cm. Cengiz Kahraman koleksiyonu.
48. Fes etiketi, Çekoslovakya, yakl. 1920.
24.1 x 11.6 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
50. Fes etiketi, Çekoslovakya, yakl. 1920.
24.1 x 11.6 cm. Osmanlı Bankası Müzesi.
13
47. “Türkiye.” Reklam kartı, yakl. 1880.
11.7 x 7.4 cm. Cengiz Kahraman koleksiyonu.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
45. “Türkiye.” Reklam kartı, yakl. 1890.
10.6 x 7 cm. Cengiz Kahraman koleksiyonu.
Doğu’yu Tüketmek
“A. Ç. Bu afiş aynı zamanda
teknik olarak da bir yenilik
taşıyor sanki; airbrush
kullanılmış. Çok başarılı
bir degrade var.
E. E. Onu bilemiyorum...
Başka türlü yapılamaz mı?
A. Ç. Çok zor. Yirminci yüzyılın
başında Rus konstrüktivistleri
de kullanıyor airbrush’ı.
Bu afişteki estetiği çok
beğeniyorum ben. Önde Berberi
bir kadın, arkada ufka kadar
uzanan kolonyal bir görüntü,
kale, palmiyeler vs. Sol tarafa
yerleştirilmiş harabe halinde bir
Roma kalesi var. O da 1930’larda
İtalya’nın bir sömürgesi olan
Libya ile Roma dönemi arasında
14
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
bir bağ kurulmuş oluyor...”
51. Anonim, Trablus Fuarı. Uluslararası Sergi. 20 Şubat-20 Nisan 1930,
Faşist dönemin 8. yılı, 1930. 102.6 x 72.2 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
Aydan Çelik, Edhem Eldem ve Rauf Kösemen
(Fotoğraflar: Bingül Özcan)
Devam edelim dilerseniz...
Serginin başlıklarından birinin
egzotizm olduğunu söylemiştiniz.
Görsel dünyanın içindeki insanların
da metinlerle arası çok hoş değil.
Öyle galiba. Nihayetinde sağlam
adımlar atmayı engelleyen, tek
bacaklı bir durumla karşı karşıyayız.
Görsel ile kavramsal olanı bir
şekilde buluşturmak lazım.
Etnografi’de buna bir de
insan boyutu ekleniyor...
Bu işlerin neredeyse
tamamında sarı renk
çok baskın. Art Noveu
ve oryantalizm arası bir
tipografi kullanılmış.
musunuz, “İnsan Hayvanat
Bahçeleri” kuruluyor.
Sömürgeciliğin en karanlık ve
çirkin yüzü budur herhalde.
Şimdi Amerikalılar Fransa’ya dair
bir imge kullanmak isteseler, ya Eyfel
Kulesi kullanırlar ya da ekmek taşıyan
bir bereli kişiyi yaparlar. Özü itibariyle
doğulu bir kişiyi, kemerli bir yapının
önünde çizmekle aynı şey bu. Ama
başka bir fark var. Doğunun bir sömürge
olma tarihi var. Ama Fransa’nın böyle
bir durumu yok. Oryantalizm
kazanan tarafın ideolojisi. r
15
Bu merak zaman içinde içerik değiştirse
bile hep var oldu. Bu sergide yer alan
afişlerin çoğu söz konusu egzotizmi
yansıtır. Özellikle turizm afişlerinde
bu çok baskın. Bunlarda kurgu
Avrupalılara has bir yaşam tarzı içeriyor.
Konfor ve lüksünüzü muhafaza ederek
nasıl doğuda dolaşabilirsinizi anlatıyor.
Bir Arap stili kemer, palmiye deve vs.
1910’lardan 20’lerden itibaren daha
sofistike işlerle karşılaşıyoruz.
Doğu, batı için her zaman
bir merak malzemesi oldu.
Doğunun “renkli” insan dokusu da
başka bir merak konusu batı için.
Peyzaj egzotizmi yeterince doyurucu
bulunmuyor; o yüzden afişlere feslisarıklı adamlar, peçeli kadınlar, yarı
çıplak siyahlar, Çinliler vs. ekleniyor.
Bu da yetmiyor, 19. yüzyılın en önemli
yeniliklerinden biri olan uluslararası
fuarlar ve sergilerde insan toplulukları
sergileniyor. Düşünebiliyor
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
dramatik bir senaryoyla anlatır. Enver
Paşa’nın bir doğuludan çok, artık var
olmayan bir dünyanın trajik kahramanı
olarak idealize edildiğini görürüz. Sağ
olsun Dost Yayınları biraz rötarlı da
olsa bizi Corto ile buluşturdu. Ne yazık
ki pek ilgi gördüğünü söyleyemeyiz.
Türkiye’de böyle bir sorun var. Buradaki
okur-yazar kitlesinin görselle olan ilişkisi
çok zayıftır. Entelektüeller nedense
görsel okumayı pek bilmez. Hatta bu
tür işlere biraz da yukardan bakar. Oysa
Pratt öldüğünde Umberto Eco bile onu
göklere çıkaran bir metin kaleme aldı.
Büyük çizgi romancı Milo Manara,
Pratt için “ustam” der, şapka çıkartır.
Doğu’yu Tüketmek
16
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
52. “Türkiye’de.” Liebig reklam kartları serisi, 1910.
7.2 x 11.1 cm. Cengiz Kahraman koleksiyonu.
Temalar: “Arnavut dansı”, “Sultan Ahmed çeşmesinde”,
“Zengin bir Türkün haremi” , “Bir camiin içi.”
53. Krem kutuları:
1. İstanbulin (İstanbul silueti), yakl. 1920. 3.5 x 1.1 cm.
2. Crème Pertev (cami silueti), yakl. 1920. 3.6 x 1.1 cm.
3. Krem Arısın (Alman Çeşmesi (?)), yakl. 1940. 3.5 x 1.0 cm.
4. Krem Pertev (cami silueti ve ay-yıldız), yakl. 1940. 3.6 x 0.8 cm.
5. Boğaz İçi Kremi (Ortaköy Camii), yakl. 1940. 3.5 x 1.1 cm.
Abdi İbrahim Türk Eczacılık Tarihi Arşivi.
57. Gustave-Henri Jossot, Paris-Lyon-Akdeniz.
Tunus Turizm Büroları Federasyonu, 1928.
106 x 76.3 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
“E. E. G. H. Jossot, 1890’larda
Cezayir’e yerleşiyor ve 1913’te
müslüman oluyor. Hacca gidiyor.
Ve 1930’larda orada ölüyor. Dinet,
Jossot gibi yerel kıyafetlere bürünmüyor.
Ceket ve kravatını muhafaza ediyor.
Buradan hareketle şunu söylemek
istiyorum. Her şeyi indirgemek ve
kalıplarla açıklamak mümkün değil.
Oryantalizmse oryantalizm...”
17
55. Anonim (R. P.), Cezayir ve Tunus Emlak Bankası.
Milli istikraz. [Askerlerin] dönüşü için satın alınız, 1917.
82.4 x 115.7 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
56. Anonim, Büyük Fas Otomobil Haftası,
1934. 119 x 79 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
54. Vincent Guerra, Air France. Kuzey Afrika, 1950.
105.2 x 69.5 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
Doğu’yu Tüketmek
Sergininin ana temalarından biri
de erotizm. Her zaman olduğu
gibi kadın bedeni yine bir anlatı,
teşhir ya da reklam malzemesi.
Bugün reklamcılığın en çok
kullandığı malzemelerden
birisi de erotizm. Mal satmak
için kullanılan kadın bedeni burada
biraz başka bir şekilde kullanılıyor.
Burada doğunun kendisi bir kadın
olarak gösteriliyor. National
Geographic gibi dergiler yaptıkları
etnopornagrafiye antropolojik bir
kılıf geçiriyorlar. (Resim 58)
18
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
Bilimsel faaliyet yani (gülüşmeler)
Evet. Sanki Tunus’ta kadınlar çeşmeye
çıplak gidermiş gibi bir hava yaratıyor.
Erotizm meselesi de diğerleri gibi bir
derya. Bu derginin boyutlarını aşar.
Dilerseniz, oryantalizmin biraz da bu
coğrafyada tezahür eden biçiminden
söz edip konuyu bağlayalım. Bir
taraftan batılı olmak istiyoruz. Sonra
“aman özümüden uzaklaşıyoruz” diye
paniğe kapılıyoruz. Niyazi Berkes’in
deyimiyle iki yüz yıldır bocalıyoruz...
Kesinlikle. Geçen gün bir televizyonda
bir tartışmaya tanık oldum. Birisi
“1950’lere kadar Eskişehir’de herkes
kapalıydı” diyor. Buna başka biri: “Hayır
efendim o zamanlar tenis kulübünde
kadınlar şortla tenis oynar, çiftler tango
yapardı” dye itiraz ediyordu. Bu bir
modernleşme mitolojisi tabii. O zaman
kısmen böyle şeyler var tabii. Ama
kadınların %90’ı uçak kullanıyordu
gibi bir şey bir kurgu (gülüşmeler).
Dalga geçmek kolay tabii. Ama bunu
da anlamak lazım. Modernleşme
tarihimizde böyle şeyler amaçlanmış.
Ancak olmayınca başka bir tuhaflık
ortaya çıkmış, Varmış gibi davranmaya
başlamışız. İdealize edilmiş Türkiye
sanki gerçekte varmış gibi davranıyoruz.
Zamanında bir tür İsveç ve
Fransa olmuşuz da sanki şimdi
oradan geriye gidiyormuş gibi
bir ruh hali var. Bu mitoloji kuvvetli.
O ideolojiyi besleyen ikonografya da
kuvvetli olunca, sürüp gidiyor. Rüyanın
gerçeğini sergilemeye başlıyorsunuz.
1930’larda hem Nazi Almanya’sında
hem de Sovyet Rusya’sında yerleşmiş
bir tarz var. Bu tarz çok sayıda ülkeyi
etkisi altına alıyor. Buna Türkiye’de
dahil. Sağlıklı, gürbüz insanlar ufka
doğru bakıyor. Üstelik bunların çoğu da
sarışın. Şimdi siz seksen yıl öncesinin
afişlerine bakınca, onun bir kurgu değil,
hakikat olduğunu düşünüyorsunuz.
Bir çeşit Altın Çağ ya da
devr-i saadet gibi mi?
Evet, evet. Artık Rüyanızın gerçeğini
yaşamaya başlıyorsunuz. Bu, bugün de
aynı şiddetle sürüyor. Bunun üzerinden
ciddi bir kamplaşma yaşanıyor.
Oysa asıl ihtiyacımız olan şey bu değil;
sükûnete ihtiyacımız var.
Acaba edebiyat mı daha çok
etkiliyor kamu bilincini, yoksa
bu tür görsel ürünler mi?
Böyle bir ayrım yapacak olursak birine
söylem diğerine imgelem ya da gösterge
diyelim. İkisi de farklı işlevler yerine
getiriyor. Bence gösterge daha nötr
bir şey. Söylem daha ezici, hüküm
koyucu olabiliyor. Ama sonunda ikisi
de paralel yürüyor. Mesela birçok
afişte hız ve dinamizm batıyı
simgelerken, durağanlık ve
degişmezlik doğuyu simgeliyor.
(Bir önceki sayfadaki afişler). Adamın
bunu bilinçli bir şekilde yaptığını
sanmıyorum. Hatta tam tersine
adamlar değil biz yapıyoruz bunu.
Bu sergiyi açtığımız günlerde Suudi
Arabistan Kralı buraya gelmişti...
Sergiye mi? (Gülüşmeler)
Ankara’ya. Bazı ritüelleri yerine getirmedi
diye kıyamet kopmuştu. Gazeteler “işte
bedevi kafası” diye manşetler atmıştı.
Bunu batıda yapamazsınız. Mesela
Kaddafi Paris’e geldiğinde otelde
kalmamış çadır kurmuştu. Orada da
kıyamet koptu. Ama bu Kaddafi bir Arap
olduğu için değil, Meşruiyet sorunu olan,
teröre yataklık ettiği düşünülen bir lider
olduğu için yapıldı. Yani bazen biz
kendi doğumuza batılılardan
daha yukardan bakıyoruz.
Söyleşiyi toparlarken Abderrahman
Slaoui Vakfı’ndan söz etmeden geçmek
olmaz. Sergideki birçok afiş bu vakfın
koleksiyonundan ait değil mi?
Evet. Abderrahman Slaoui Faslı bir
iş adamı. Büyük bir koleksiyonu var.
Koleksiyonda yalnızca afiş değil, başka
türlü objeler de var. Saloui ölünce ailesi
Kazablanka’da bir vakıf kurmuş. Ben
350 civarında afişin ancak 53 tanesini
kullanabildim. Vakfın kendisi daha önce
arşivini sergilemiş, ama düzenlemeyi
böyle bir konsept içinde yapmamışlar.
Dolayısıyla bizim sergimizden çok
etkilendiklerini belirttiler. Bu projenin
belkemiğini o afişler oluşturur.
Eğer onlar olmasaydı, bu projenin
gerçekleştirilmesi de mümkün olmazdı.
Hocam böyle ufuk açıcı bir
sergiyi bize sunduğunuz ve bu
yoğun döneminizde bize vakit
ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. @
Aydan Çelik,
çizer ([email protected])
Görsellerin temini konusundaki desteklerinden
dolayı “BEK Tasarım ve Danışmanlık Ltd”ye
teşekkür ederiz. Tüm görseller, Sayın
“Edhem Eldem”in izniyle kullanılmıştır, 2008.
62. Henri Delval, Fas, yakl. 1935.
105 x 64 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
“E. E. Maroc afişini gücü açısından
çok etkili buluyorum... Minareyi
sadece gölge olarak verince
gücünün arttığını düşünüyorum.”
61. Anonim, Sarayın İncisi, yakl. 1900.
84.6 x 64.6 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
19
59. Kees van Dongen, Bin Bir Gece Masalları.
Van Dongen tarafından resimlendirilmiş 1955
basımının afişi, 1955. 83.6 x 61.5 cm.
Abderrahman Slaoui Vakfı.
60. Charles Lévy, Foliberjer. Güzel Fatma, yakl. 1890.
124.4 x 90 cm. Abderrahman Slaoui Vakfı.
GRAFİK TASARIM / Sayı 19
58. Walter Philipp Schulz, Die Welt des Islams, cilt. I,
Länder und Menschen von Marokko bis Persien
(Münih, 1917). Sayfa 19. Küratörün koleksiyonu.

Benzer belgeler