Şubat 2016 - TC Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri
Transkript
Şubat 2016 - TC Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri
SAYFA 1:Layout 3 11.02.2016 13:27 Sayfa 1 Türkiye antibotik kullanımında Avrupa lideri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı eski Öğretim Üyelerimizden Prof. Dr. Ümit Ukşal hayatını kaybetti Sayfa 2’de Sayfa 10‘da Domuz gribinden mucize kurtuluş Kayseri’de domuz gribine yakalanan 35 yaşındaki hamile kadın Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri’nde doktorların yoğun gayretleri sonucu hem domuz gribini yendi, hem de sağlıklı bir kız bebek dünyaya getirdi. 9 gün süren yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini kazanan T.Y., şimdi kendisini yeniden hayata döndüren doktorlarına çok teşekkür ediyor... Sayfa 4’te ÜNİVERSİTEMİZDE YENİ REKTÖR PROF. DR. MUHAMMET GÜVEN T.C. Anayasasının 130. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan Prof. Dr. Muhammet Güven törenle rektörlük görevini teslim aldı. Rektörlük makamında gerçekleştirilen devir teslim töreninde Erciyes Üniversitesi’nin Vekil Rektörlüğü’nü yapan Prof. Dr. Hamza Çakır, Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven’e yeni görevinde başarılar diledi. Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven ise yaptığı açıklamada, “Temel hedefimiz üniversitemizi erken dönemde küresel çapta yarışabilen, orta dönemde ‘Makarr-ı Ulema’ sıfatına yakışır biçimde uluslararası niteliklerde bilim insanlarını barındıran, ileri dönemde de evrensel bilgi üreten ve dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi olacak ülkemizi bilimsel ve teknolojik olarak destekleyen bir üniversite haline getirmektir” dedi. (Sayfa 3’te) 13 yaşındaki çocuğa by-pass ameliyatı Kışın bol su içmeyi ihmal etmeyin! DUSEK’ten her yönüyle saç eğitim kursu G (Sayfa 6’da) Türk Dermatoloji Derneği’nin alt kuruluşu olan Dermatoloji Uzmanlık Sonrası Eğitim Kurulu’nun (DUSEK) düzenlediği “Her Yönüyle Saç” dermatoloji eğitim kursu 5-6 Aralık 2015 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. (Sayfa 2’de) Hastanemizde “Dünya Koah Günü” etkinliği düzenlendi Hastanemizde “Dünya KOAH Günü” münasebetiyle Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından etkinlik düzenlendi. (Sayfa 7’de) Çocuk kardiyologlarımız dünyada bir ilke imza attı öğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyetleri ile Kalp Hastanemize başvuran 13 yaşındaki çocuk, cerrahlarımızın başarılı by-pass operasyonu ile sağlığına kavuştu. (Sayfa 6’da) E rciyes Üniversitesi Çocuk Kardiyologları başarılı bir operasyona imza atarak, 750 gram ağırlığındaki prematüre bebeğin kalbindeki deliği ameliyatsız olarak kasıktan girerek girişimsel yöntemle kapattı. Bugüne kadar 1 kilogramın altında 5 bebeğin girişimsel olarak kalbindeki deliği kapatan ERÜ çocuk kardiyologları, 750 gram ağırlığındaki bebeğe yaptıkları son operasyon ile dünyada en düşük ağırlıktaki bebeğe girişimsel kalp operasyonu yapma başarısı göstermiş oldu. (Sayfa 9’da) Kanser tedavisinde“İmmünoterapi” dönemi H ematolojik İmmünoloji Derneği Genel Sekreteri ve ERÜ Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Şıvgın, immünoterapinin kanser tedavisinde hastalar için yeni bir umut olduğunu söyledi. (Sayfa11’de) Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan’ın Uluslararası Bilimsel Başarısı E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan’ın, 77 yaşındaki bir kadın hastanın akciğer ana atardamarlarından mekanik yöntemle pıhtı çıkartma görüntüsü, ABD’de iki asırdır yayında olan dünyanın en prestijli tıp dergisi ‘The NEW ENGLAND JOURNAL of MEDICINE’ yayın oldu. Prof. Dr. Oğuzhan, dünyaca önemli olan dergide Türkiye’den bugüne kadar vakasına yer verilen ikinci kardiyolog oldu. (Sayfa 7’de) SAYFA 2:Layout 3 11.02.2016 08:37 Sayfa 1 2 DUSEK'TEN “HER YÖNÜYLE SAÇ" EĞİTİM KURSU Bülten Erciyes TIP Dermatoloji camiasının acı kaybı İşin ehli olmayanların sektörde olduğunu dile getiren Prof. Dr. Şentürk, “Kurs konusu olarak saçı seçtik. Çünkü saç dökülmeleri toplumda çok sık karşılaşılan bir problem ama hastalar bu şikayetleriyle nereye başvuracaklarını çoğu zaman bilemiyorlar ve çoğu zaman bu konuda dermatolog dışındaki bu konuda umut tacirliği yapan doktor bile olmayan kişiler ön plana çıkıyor. Çok hareketli bir sektör saç sektörü ve bu konuda tek yetkili olarak biz dermatologların bu konuda donanımlarını arttırmak istedik. Her yönüyle saç kursunu düzenlerken meslektaşlarımız bu konuda saçın yapısından tedavilerin ayrıntısına kadar her şeyi bu konudaki son gelişmeleri bilmelerini istedik. O nedenle ilkini Ankara’da, ikincisini de İstanbul’da düzenliyoruz bu kursun. Çok verimli bir kurs oluyor” dedi. Prof. Dr. Murat Borlu T Prof. Dr. Nilgün Şentürk ürk Dermatoloji Derneği’nin alt kuruluşu olan Dermatoloji Uzmanlık Sonrası Eğitim Kurulu’nun (DUSEK) düzenlediği “Her Yönüyle Saç” dermatoloji eğitim kursu 5-6 Aralık 2015 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Beşiktaş’ta bulunan Point Hotel Barbaros’ta düzenlenen ve 2 gün süren uzmanlık sonrası eğitim kursunda, kadınlarda ve erkeklerde saç dökülmesi tanı ve tedavisi, çocuklarda tedavi yaklaşımları, saç kozmetikleri, sağlıklı saçın korunması gibi bir çeşitli konularda teorik ve uygulamalı eğitimler yer aldı. “SAÇ DÖKÜLME ŞİKAYETİ OLAN HASTALAR NEREYE BAŞVURACAKLARINI BİLMİYOR” Düzenlenen kurslarla ilgili bilgi veren 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve DUSEK Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nilgün Şentürk, saç dökülmesinin toplumda sık karşılaşılan bir sorun olduğunu söyledi. “AMACIMIZ DERMATOLOJİ UZMANLARININ EĞİTİMLERİNE KATKI SAĞLAMAK” Uzmanlık eğitiminin sürekli ve yeterli sağlanabilmesi için Türk Dermatoloji Derneği’nin alt kuruluşu olan DUSEK ile ilgili bilgi veren Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı ve DUSEK Başkanı Prof. Dr. Murat Borlu ise, “Amacımız dermatoloji uzmanlarının diledikleri konularda, istedikleri yöntemlerde eğitimlerine devam etmeleri ve mesleklerini hem güncellemelerini hem de yeni bilgiler edinmeleri için uzmanlık sonrasında almadıklarını düşündüğümüz eğitimlerine katkıda bulunmak amacıyla yapıyoruz. DUSEK, ücretsiz bir şekilde, tamamen özgür bir platformda işin uzmanları ve öğreticileri diğer uzman arkadaşlarımıza yeterli bir şekilde mesleki bilgilerin paylaşımı platformunu sağlamak amacıyla kuruldu. Bu kurul ilk olarak uzmanlarımıza kurslar düzenlemeyi planladı. Dermatoloji Derneği’nin katkılarıyla bu ikincisini yaptığımız kursu düzenledik. Allerji, dermatoskopi, kozmetik gibi konularda da dermatoloji uzmanı üyelerimizin istekleri doğrultusunda kurslar düzenlemeye devam edeceğiz” diye konuştu. İki gün süren teorik ve uygulamalı kursların sonunda katılımcılara sertifika verildi.. İstanbul’da düzenlenen toplantıya Türkiye’nin değişik hastanelerinden çok sayıda kursiyer katıldı. K Hayırsever Mehmet Keşoğlugil, Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’ne cihaz desteğinde bulunacak Hayırsever Keşoğlugil’den Hastanemize bir katkı daha ayserili hayırseverlerden Mehmet Keşoğlugil, Mustafa Eraslan-Fevzi Mercan Çocuk Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesine cihaz yardımında bulunacak. Daha öncede hastanelerimize maddi katkıda bulunan Kayserili hayırsever Mehmet Keşoğlugil, Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimimiz Prof. Dr. Kudret Doğru’yu makamında ziyaret etti. Ziyarette hayırsever Mehmet Keşoğlugil, gücü ölçüsünde Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerine hayır yapmaya devam edeceğini söyledi. Hayırsever Keşoğlugil, “Kayserili hayırseverlerin yaptığı hayırlar tüm Türkiye tarafından biliniyor ve takdir ediliyor. Diğer şehirlerdeki hayırseverlere ise örnek oluyor. Hayır yapmak, dua almak, çok güzel bir duygu. Ben ömrüm yettiği müddetçe, gücüm ölçüsünde hayır yapmaya ve bu hastaneye katkıda bulunmaya devam edeceğim. Siz talep edin, ben elimden geleni yapacağım” dedi. Başhekim Prof. Dr. Kudret Doğru da, hayırseverlerin katkısı ile hastanelerinin Türkiye’de önemli bir sağlık merkezi haline dönüştüğünü belirtti ve hastanelerine hayırda bulunan tüm hayırseverlere teşekkür etti. Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi Sorumlusu Doç. Dr. Başak Nur Akyıldız’ın da katıldığı ziyarette, hayırsever Keşoğlugil, Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’ne yaklaşık maddi değeri 100 bin TL’yi bulan cihaz desteğinde bulunma sözü verdi. G Üniversitemiz Dermatoloji Anabilim Dalına uzun süre emeği geçen eski Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Ümit Ukşal’ı kaybettik eçirdiği amansız bir hastalık sonucu yaşamını yitiren Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı eski Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ümit Ukşal, 5 Şubat 2016 tarihinde İstanbul Sultanahmet Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Eski Kozlu Mezarlığı’nda toprağa verildi. ERÜ Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’na büyük emeği geçen ve ölümü ile tüm dermatologları yasa boğan eski öğretim üyemiz Prof. Dr. Ümit Ukşal’ın, özgeçmişi şöyle: 1950 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Ümit Ukşal, 1973 yılında Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden mezun oldu ve yine aynı fakültede dermatoloji ihtisasını yaparak uzman olmuştur. 1981 yılına kadar da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’ında görev yapmıştır. 1981 yılında Doçent ünvanı alan Ümit Ukşal aynı yıl Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nın kurucuları arasına girerek göreve başlamıştır. 1987 yılında Profesörlük ünvanını almış ve emekli olduğu 2008 yılına kadar da Erciyes üniversitesinde sayısız hekim, uzman ve öğretim üyesinin yetişmesinde görev yapmıştır. Hep yeni çalışmalar ve yeni ufuklar peşinde koşan “Ümit Hoca” 2004 yılında Türk Pediatrik Dermatoloji Derneği’ni kurmuş ve başkanlığını yapmıştır. Avrupa Pediatrik Dermatoloji Derneği yönetim kuruluna girmiş ve kendi gayretleri ile ESPD kongresini İstanbul’da düzenlemiştir. Uyumlu ve çalışkan tavrı ile yurt dışı meslektaşlarımızın da takdirlerini kazanan hocamız 2012 yılında da Avrupa Pediatrik Dermatoloji Derneği Bakanlığı’na seçilmiştir. Erciyes Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nın saygın ve önemli bir klinik haline gelmesinde başrolde görev alan “Ümit Hoca”nın Erciyes Üniversitesi ve dermatoloji camiasında çok özel ve doldurulamaz bir yeri vardır. Erciyes Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra da İstanbul’da özel sağlık kuruluşunda mesleğini sürdüren “Ümit Hoca”nın hastalar arasında da haklı bir şöhreti ve özel bir yeri vardır. Bir hastasının ona ithaf ettiği ve ulusal basında dile getirdiği “Büyücü” ifadesi onun zor ve karmaşık durumlarda dahi çözüme ulaşmakta ne kadar hünerli olduğunun kanıtıdır. Çok sevdikleri hocalarını kaybetmenin üzüntüsünü yaşadıklarını belirten Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Borlu, Prof. Dr. Ümit Ukşal’la ilgili duygularını şu şekilde anlattı: “Ümit Hoca’mı 1992 yılında ilk kez dinlediğimde ders anlatışına hayran kalmıştım. O günden bugüne hem ders anlatışına hem de hekimlik sanatını yürütüşüne hayranlığım devam etti. Asistanlık yıllarımızda ‘Hoca’mızı hasta muayene ederken izleyebilmek için birbirimizle yarışmamızı hiç unutamayacağım. Mesleğimin ilk yıllarından itibaren bana yol gösteren destek veren ‘Ümit Hoca’nın bizi ana-oğul olarak tarif etmesi ve oğlum diye hitap etmesi benim için en büyük övgü idi. “Ümit Hoca” çalışmak, üretmek, araştırmak ve her gün yeni sayfalar açmak için her zaman enerji bulurdu. Yeni yabancı bir dil veya dans eğitimi almaya başladığında, pediatrik dermatoloji kurslarına öğrenci hevesi ile ilk katıldığında birçoklarının emekli olduğu yaşları geçmişti. Hayatındaki en mutlu dört an olarak; anne olduğu, anneanne olduğu, doçent olduğu ve Avrupa Pediatrik Dermatoloji Derneği Başkanı olduğu anı söyleyen hocamız aileyi ve çocuklarını hep ilk sıraya koyardı. Zorluklar karşısında da önemli olan sağlık diğerlerini çalışıp başarırsınız diyen hocamızın ne kadar haklı olduğunu hastalığı dolaysıyla bir kez daha görmüş olduk. Hayranlık duyduğumuz ve hiç bitmeyeceğini sandığımız enerjisi maalesef amansız hastalığıyla birlikte tükendi; ancak öğretileri, sanatı, iyilikleri ve hatırası hiçbir zaman unutulmayacak ve ona olan saygı ve sevgimiz tükenmeyecek.” SAYFA 3:Layout 3 11.02.2016 08:39 Sayfa 1 3 ÜNİVERSİTEMİZDE YENİ REKTÖR PROF. DR. MUHAMMET GÜVEN Bülten Erciyes TIP T.C. Anayasasının 130. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan Prof. Dr. Muhammet Güven törenle rektörlük görevini teslim aldı. Rektörlük makamında gerçekleştirilen devir teslim töreninde; Erciyes Üniversitesi’nin Vekil Rektörlüğü’nü yapan Prof. Dr. Hamza Çakır, Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven’e yeni görevinde başarılar dileyerek açıklamalarda bulundu. Çakır; “Değerli meslektaşımız Prof. Dr. Muhammet Güven Erciyes Üniversitemize Rektör olarak atanmıştır. Yedi ay bu hizmeti biz yaptık, şimdi bayrağı değerli hocama devrediyoruz. İnşallah çok daha büyük hizmetleri Erciyes Üniversitemize yapacaktır, bundan eminiz. Bundan sonraki süreçte kendisine başarılar diliyorum. Bize bir görev düşecek olursa her zaman rektörümüzün yanındayız. Erciyes Üniversitesi yedi aylık süre içerisinde bir seçim süreci geçirdi. Çok demokratik bir süreçti. Bu seçim saygı çerçevesinde yürütüldü ve bir kişi atanacaktı buda sayın Prof. Dr. Muhammet Güven hocam oldu, Cumhurbaşkanımız böyle takdir ettiler. Kendilerine yeni görevinde başarılar diliyorum” şeklinde konuştu. diği hizmetten dolayı kendisine teşekkür ediyorum” dedi. Karşılıklı çiçek takdiminin ardından Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven eski dönem rektör yardımcılarına da hizmetlerinden dolayı teşekkür ederek çiçeklerini takdim etti. Rektör Yardımcıları da Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven’e yeni görevlerinde başarılar diledi. Devir teslim töreni Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven’in seçim süreci ve sonuçları hakkında değerlendirmede bulunması ve tebrikleri kabul etmesinin ardından sona erdi. Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muhammet Güven ise yaptığı açıklamada şunları kaydetti; “Prof. Dr. Hamza Çakır hocam sağ olsun yedi aylık süreç içerisinde üniversitemizi seçime götürecek şekilde idare etti. Seçimin huzurlu ve Erciyes Üniversitesi’ne yakışır bir şekilde geçmesinde katkıları oldu. Bu süreç içerisinde ver- “Erciyes Üniversitesi, dinamikleriyle küresel ölçekte atılımlar yapabilme ve üniversitelerimiz için örnek olabilme özelliklerine sahip bir üniversite” Rektör Prof. Dr. Muhammet Güven, görev teslim töreninde basın mensuplarına yönelik yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Katılımınız için teşekkür ediyor, sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Yaklaşık yedi ay önce “Rektör Adaylarını Belirleme Seçimi ”ne aday olmam ile başlayan süreç; önce değerli öğretim üyelerimizin teveccühü, daha sonra Yükseköğretim Kurulu Üyeleri’nin güveni ve nihayetinde Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle sonuçlanmıştır. Bu süreçte emeği geçen ve destek veren herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Sürecin Erciyes Üniversitesi’ne yakışır şekilde sürdürülmesine katkıda bulunan tüm aday arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür ediyorum. Allah’ın takdiri ile atanmış olduğum bu görevde emeğimi esirgemeyeceği ve bana tevdi edilen göreve layık olmaya çalışacağımı bilmenizi isterim. Erciyes Üniversitesi, dinamikleriyle küresel ölçekte atılımlar yapabilme ve üniversitelerimiz için örnek olabilme özelliklerine sahip nadir üniversitelerimizdendir. Temel hedefimiz üniversitemizi erken dönemde küresel çapta yarışabilen, orta dönemde “Makarr-ı Ulema” sıfatına yakışır biçimde uluslararası niteliklerde bilim insanlarını barındıran, ileri dönemde de evrensel bilgi üreten ve dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi olacak ülkemizi bilimsel ve teknolojik olarak destekleyen bir üniversite haline getirmektir. Bu hedefe ulaşabilmek ancak huzurlu bir ortamdan geçmektedir. Kökenini nereden alırsa alsın gerek ülkemizin gerekse şehir ve üniversitemizin huzur, birlik ve dirliğine zarar verecek her unsur ile mücadele edeceğiz. Huzuruyla örnek olan ve bunu şehrimizin dokusuna da yansıtan Erciyes Üniversitesi’nin bu ortamının devamı için elimizden gelen tüm gayreti sarf edeceğiz. Bugün tarafıma tevdi edilen bu görevde en büyük yardımcım ve desteğim sizler olacaksınız. Birlikte daha ileriye gidebilmek ümidiyle hepinize saygılarımı sunuyorum.” dedi. ERÜ Rektörü Prof. Dr. Güven, yardımcılıklarına ise; Prof. Dr. Murat Doğan, Prof. Dr. Karamehmet Yıldız ve Prof. Dr. Mustafa Kemal Apalak’ı atadı. Başhekim Kudret Doğru’dan ‘panik buton’ ödülü E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, ‘panik buton’ programını yazan bilgisayar programcıları ile bu program sayesinde acil serviste doktorlara bıçaklı saldırıda doktorların zarar görmesini önleyen güvenlik görevlilerini ödüllendirdi. Başhekimlik makamında ‘panik butonu’ programını yazan bilgisayar programcıları Halil İbrahim Çulhacı ve Muhammet Mustafa Yıldız ile güvenlik görevlileri Fatih Aydemir ve Bekir Tuncel’e para ödülü veren Başhekim Prof. Dr. Kudret Doğru, Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS) üzerinden hizmet veren ‘panik butonu’ uygulamasının hastanelerinde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesinde büyük fayda sağladığını belirtti. Başhekim Doğru, “Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS) programına konulan panik butonu sayesinde hastane otomasyon sistemine bağlı 2 bin 500 bilgisayardan hastane çalışanları, kendilerine yönelik bir şiddet eyleminde, şiddet eylemini gerçekleştiren görmeden 'Beyaz Kod' çağrısını başlatabiliyor ve bu sayede güvenlik görevlilerinin saniyeler içinde olay yerine gelmesini sağlıyor. Böylelikle sağlık personelimize yönelik birçok şiddet eylemi, sağlık personelimiz zarar görmeden önlenmiş oluyor” dedi. Başhekim Doğru konuşmasında 31 Mart 2015 tarihinde hastanelerinin büyük acil bölümünde ‘tomografi sırası bekletiliyorum’ gerekçesiyle hasta yakınlarının görevli doktorlara bıçaklı saldırı olayını ve panik buton sayesinde anında olay yerine gelen güvenlik görevlilerinin bıçaklı saldırganı etkisiz hale getirmesi olayını hatırlatırken, “31 Mart tarihinde hastanemiz acilinde sağlık persone- line yapılan bu çirkin saldırı panik butonu sayesinde kimse yara almadan önlenmişti. Ben bu saldırıyı önleyen güvenlik güçlerine ve bu programı yazan bilgisayar programcılarımıza teşekkür ediyorum” diye konuştu. Konuşmanın ardından Başhekim Doğru, panik butonu programını yazan bilgisayar programcıları ile güvenlik görevlilerine para ödülü ve çiçek takdim etti. Ödül takdiminde Hastaneler Başmüdürü Özcan Özyurt, Hastane Müdürü Mustafa Doğan ile Hastane Müdür Yardımcısı Murat Yenisu da hazır bulundu. Prof. Dr. Murat Doğan Prof. Dr. Karamehmet Yıldız Prof. Dr. Mustafa Kemal Apalak Sayfa 4:Layout 3 11.02.2016 08:41 Sayfa 1 DOMUZ GRİBİ tı lat t a ı n ı ğ ı l asta H ZAFERİ bebeğini doğurdu Bülten Erciyes TIP K ayseri’de domuz gribine yakalanan 35 yaşındaki hamile kadın Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri’nde doktorların yoğun gayretleri sonucu hem domuz gribini yendi, hem de sağlıklı bir kız bebek dünyaya getirdi. 9 gün süren yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini kazanan T.Y., şimdi kendisini yeniden hayata döndüren doktorlarına çok teşekkür ediyor. rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Tıp Fakültesi Hastaneleri Beslenme Ünitesi Sorumlusu Doç. Dr. Kürşat Gündoğan, kış aylarında özellikle vücut savunması zayıf kronik hastalar, yaşlılar, hamileler ve çocuklar ile kanser hastalığı nedeniyle savunma sistemi baskılanmış kişilerde ciddi sıkıntılara yol açan gribal enfeksiyonlardan doğal ve düzenli beslenmeyle korunulabileceğini belirtti. Pınarbaşı Devlet Hastanesi’nden ateş, öksürük, halsizlik, yorgunluk ve solunum sıkıntısı şikayetleri ile Pınarbaşı Devlet Hastanesi’ne başvuran 34 haftalık hamile T.Y., genel durumunda bozulma nedeniyle Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne sevk edildi. Acil Servis’te yapılan ilk müdahalenin ardından hastaya Akut Solunum Yetmezliği (ARDS) tanısı kondu ve hasta hemen suni solunum cihazına bağlandı. Kadın Doğum Bölümü ile yapılan değerlendirmenin ardından ise hasta hemen sezaryene alındı. Başarılı sezaryen ameliyatının ardından T.Y., sağlıklı bir kız bebek dünyaya getirdi ve ardından Dahili Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedaviye alındı. Burada 9 gün boyunca suni solunum cihazına bağlı kalan T.Y.’de domuz gribine yönelik yapılan tahlillerde H1N1 virüsüne rastlanırken, İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Murat Sungur, Doç. Dr. Ramazan Coşkun ve Doç. Dr. Kürşat Gündoğan‘ın birlikte uyguladığı tedavi programı sonuç verdi ve hasta domuz gribini yendi. Yoğun Bakımdaki tedavinin bitmesinden sonra hasta diğer şikayetleri için Nefroloji Kliniğine alındı. Hastanın Nefroloji Kliniğindeki tedavisi sürüyor. Hastanın Dahili Yoğun Bakımdaki tedavisini gerçekleştiren ekipten Prof. Dr. Murat Sungur, son dönemde adından sıkça söz ettiren ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde ölümlere yol açan domuz gribinin, zamanında teşhis ve doğru yöntemle tedavi edilebilir olduğunu söyledi. Hamileyken domuz gribine yakalanan T.Y., sezaryanle doğum yaptı Başarılı bir tedavi programının ardından domuz gribini yenen T.Y. ise kendisini yeniden hayata döndüren doktorlarına çok teşekkür ederken, “Bu hastalığı yenmemle ikinci kez doğmuş oldum. İkinci kez dünyaya gelmiş gibiyim. Çok mutluyum. İnşallah benim durumumda olanlar da bu hastalığı yener” dedi. T.Y’nin eşi A.Y.’de, doktorlara ve hastaneye olan memnuniyetini dile getirirken, “Eşimin hastalığı açıkçası beni umutsuzluğa sürüklemişti. Çünkü televizyon haberlerinde sıkça duyuyorduk; bu hastalığın ne kadar zor olduğu, hastalıktan ölenleri... Özellikle hamilelerde ciddi risk oluşturduğu söyleniyordu. Zor dediler, imkansız dediler, eşim doktorların gayreti ve Allah’ın yardımı ile bu hastalığı yendi. Eşimin iyileşmesinde emeği geçen başta Dahili Yoğun Bakım Servisi’nde görevli hocalarım olmak üzere, tüm doktor ve hastane personeline teşekkürlerimi sunuyorum” diye konuştu. Çocuk Hastanemizde “Dünya Diyabet Günü”etkinliği E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanemizde “Dünya Diyabet Günü” etkinliği düzenlendi. Mustafa Eraslan-Fevzi Mercan Çocuk Hastanesi 5. kat dersliklerinde Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı tarafından gerçekleştirilen etkinliğe; bölüm doktorları Prof. Dr. Mustafa Kendirci, Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, Doç. Dr. Nihal Hatipoğlu, Doç. Dr. Leyla Akın, Uzm. Dr. Ülkü Gül, Uzm. Dr. Zeynep Uzan Tatlı, Başhemşire Yardımcısı Asuman Sönmez ile endokrin hastası çocuklar ve aileleri katıldı. Etkinlikte Prof. Dr. Mustafa Kendirci, Tip 1 diyabet hastalığı ile ilgili bilgiler veren konuşma yaptı. Çocuklar tarafından şiir, şarkı, kareoke ve sihirbazlık gösterisinin yapıldığı etkinlik, hediye dağıtımı ve ikramın ardından sona erdi. Gripten iyi beslenerek nasıl korunuruz E 4 Hasta beslenmesi üzerine yurtdışında eğitim alan ve bu konuda bilimsel çalışmalarda bulunan Doç. Dr. Gündoğan, yaptığı açıklamada, öncelikle gribal enfeksiyonlarla ilgili bilgiler verdi ve ardından gribal enfeksiyonlardan iyi beslenmeyle korunma yöntemlerini anlattı. Doç. Dr. Gündoğan, “Son günlerde gribal enfeksiyon görülme sıklığı giderek artmaktadır. Mevsim şartları, kronik hastalıkların mevcudiyeti, yetersiz ve dengesiz beslenme gribal enfeksiyon görülme sıklığındaki artışların en sık nedenidir. Gribal enfeksiyon insanlar arasında özellikle solunum yolu ile bulaşır. Salgınlar şeklinde görülür ve İnfluenza isimli bir virüs neden olur. Halk arasında domuz gribi olarak bilinen gribe ise İnfluenza A virüsünün bir alt türü (H1N1) neden olmaktadır. Ateş, üşüme, titreme, halsizlik, eklem ağrısı, öksürük gibi bulguları mevcuttur. Gribal enfeksiyon; şeker, yüksek tansiyon, romatizmal hastalıklar, kronik bronşit, astım, kalp yetmezliği, karaciğer, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıklar, yaşlı hastalar, gebeler ve kanser gibi savunma sistemi baskılanmış kişileri daha fazla etkilemektedir. Herhangi bir hastalığı olmayan insanlarda gribe yakalanabilir. Fakat yukarıdaki hastalıklara sahip kişiler gribe karşı daha hassastırlar. Bu kişilerde solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüme götürecek kadar ağır sonuçlar oluşturmaktadır. Son günlerde gribal enfeksiyona bağlı olarak hastaneye yatış miktarında ciddi bir artış söz konusudur. Şu anda hastanelerin tüm servis ve yoğun bakım ünitelerinde ciddi miktarda gribal enfeksiyonlara bağlı yatışlar mevcuttur” dedi. Salgın şeklinde görülen, ölümlere yol açan gribal enfeksiyonlara karşı vücut savunmamızı güçlendirmemiz açısından beslenmenin çok önemli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Gündoğan, beslenmeye dikkatin yanında risk altındaki kişilerin salgın dönemlerinde diğer önlemleri de ihmal etmemesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Gündoğan, beslenmede dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle özetledi: “Grip enfeksiyonu esnasında görülen ateşin her bir derece yükselmesi vücuttan yüzde 10 oranında sıvı ve enerji kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle kronik hastalığı olan hastalarda ciddi sıvı kayıpları olmakta, enerji ihtiyacı artmaktadır. Öncelikle bol sıvı alınmalıdır. Vücudu yoracak aşırı yağlı ve hamurlu gıdalardan uzak durulmalıdır. Kronik hastalıklarda, hastalığın tipi, süresi ve kullandığı ilaçlara bağlı olarak ciddi şekilde mineral ve vitamin depoları azalmaktadır. Enfeksiyon esnasında hastaların gıda ihtiyacı artmakta, mevcut olan depoları hızlıca tüketmektedir. Bu nedenle bu hastaların daha fazla vitamin ve mineral desteğine ihtiyaç vardır. Savunma sistemini güçlendiren, B vitamini ve mineraller açısından zengin olan: süt ve süt ürünleri (yoğurt, peynir gibi), sebze yemekleri bolca tüketilmeli. Mevsim meyveleri olan portakal, limon, mandalina, elma, kivi, nar gibi meyveler günlük yenmelidir. Bilinmeli ki bu meyveler antioksidan özelliğe sahiptir ve vücudun savunma sitemini güçlendiren A,C ve E vitamini içermektedirler. Bize sorulan en sık sorulardan birisi doğal bitki çaylarının gribe karşı korunma da etkin olup olmadığıdır? Elbette doğal bitki çaylarından özellikle zencefil (zingiber officinale), zerdeçal (curcumin), kekik (Origanum majorana), kuşburnu (Rosa canina), ada çayı (salvia) gibi içecekler savunma sistemini güçlendirerek gribe karşı vücudumuzu korumaktadır. Doğal beslenelim, gripten korunalım.” SAYFA 5:Layout 3 11.02.2016 08:41 Sayfa 1 Bülten Erciyes TIP Prof. Dr. Emine Alp MEŞE Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD. Başkanı ve Başhekim Yardımcısı [email protected] G rip, Influenza adı verilen virüs tarafından oluşan enfeksiyon hastalığıdır. Domuz gribi ise H1N1 tipi influerıza A virüsü ile oluşan viral hastalıktır. Domuz gribi ilk olarak 2009 yılında pandemiye sebep olmuş, o yıldan beri mevsimsel grip virüsüdür. Domuz gribi dünyada nerelerde görülüyor? Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) web sayfasında domuz gribi ile ilgili son durum haritası aşağıdaki şekildedir. GRİP VE GRİPTEN KORUNMA YOLLARI Gripte ölüm oranı nedir? Gribin sağlıklı erişkinlerde ölüme neden olma ihtimali düşüktür. 2 ölüm/100 OOO vaka. Her yıl mevsimsel gripten 250 000-500 000 kişi ölmektedir Grip Tedavisi Nasıldır? - İstirahat edilmeli - Bol sıvı alınmalı - Ağrı kesici, ateş düşürücüler kullanılabilir - Özellikle çocuklarda ateş düşürücü olarak aspirin kullanılmamalı İstirahat önemli mi? - Hasta daha kısa zamanda iyileşir - Hastalığın etrafına yayması önlenir Gripte antibiyotik kullanılmalı mı? - Grip için antibiyotik kullanılmaz faydasızdır. Çünkü antibiyotikler bakterilerde etkilidir. Grip ise viral bir hastalıktır. Grip tedavisinde kullanılacak ilaç var mı? Ağır olgularda ve alt hastalığı olanlarda antiviral ilaçlar kullanılır - Oseltamivir - Zanamivir Gripte kimler hastaneye yatırılmalıdır? Grip belirtileri nelerdir? Grip belirtileri; yüksek ateş (koltuk altından ölçülen 38 derece ve üzeri), titreme, yaygın kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, baş ağrısı, boğaz ağrısı, kuru öksürük, burun akıntısı, hapşırma, gözlerde yaşarma ve kanlanma, nadiren karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishaldir. Grip–soğuk algınlığı ayrımı nasıl yapılır? (Bakınız; Grip ve Soğuk Algınlığı Ayrımı Tablosu) Grip nasıl bulaşır? Grip mikrobunu taşıyan hasta kişilerin solunum yolu salgılarıyla (öksürük, hapşırık, v.b.) bulaşır. Kalabalık ortamlar hastalığın yayılmasını kolaylaştırır (okullar, yurtlar, kışlalar, kahvehaneler, huzur evleri, toplu taşıma araçları, vb.) Düzensiz yaşam, alkol alımı, sigara kullanımı ve soğuk, hastalığa yakalanma riskini artırır. Gribe yakalanan kişi ne kadar süreyle bulaştırıcıdır? - Kişiler belirtiler başlamasından bir gün öncesi ve 3-5 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdır. - Çocuklarda ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde bu süre 2-3 hafta olabilir. Grip virüsü çevrede ne kadar süre ile yaşar? - Ortam sıcaklığına ve nem miktarına göre değişir - Sert yüzeylerde 24-48 saat, - Havada 24 saat, - Yumuşak yüzeylerde (kağıt mendil, bez, vb.) 8-12 saat yaşadığı gösterilmiş. Ev ve eşyaların temizliğinde nelere dikkat edilmeli? - Grip virüsünün yayılmasını önlemek için, yüzeylerin günlük temizlikte kullanılan deterjanlarla temizlenmesi yeterlidir. - Hastalara ait çarşaflar, havlu ve tabak, bardak gibi eşyaların ayrı olarak yıkanmasına gerek yoktur. Ancak bu eşya ar başkası tarafından kullanılmamalıdır. - Bu eşyalar mümkün olduğunca elle temas edilmeden taşınmalı. Temas varsa eller su ve sabunla yıkanmalıdır. Grip Nasıl seyreder? - Virüs bulaştıktan 1-3 gün sonra hastalık gelişir. - Ateş genelde 3 gün içinde normale döner. - Solunum sistemi bulguları 3-4 gün daha devam eder. - Öksürük ve kırgınlık 1-2 hafta sürebilir. Grip kimlerde ağır seyreder? - Yaşlılar - Çocuklar - Gebeler - Kalp Hastaları - Şeker Hastaları - Astım Hastaları - Kronik Akciğer Hastaları - Bağışıklık Sistemi Baskılanmış Kişiler Gripte korkulan komplikasyonlar nelerdir? - Zatürre - Kulak iltihabı - Kalp iltihabı - Bronşit - Bademcik iltihabı - Beyin ve sinir hastalığı iltihabı - Sinüzit - Kas iltihabı - Tükrük bezi ilhabı - Reye sendromu 5 Erişkilende; - Genel durum bozukluğu - Nefes darlığı ve solunum sıkıntısı - Bilinç bulanıklığı - Sık ve uzun süreli kusma - Kompilaksyon gelişen olgular Yetişkinlerde; - Hızlı ve zor nefes alma - Vücutta solgunluk ve morarma - Beslenememe - Uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil - Huzursuzluk ve Ateşle Beraber Döküntü Gripten nasıl korunabiliriz? - Düzenli yaşam ve uyku - Dengeli beslenmek - Alkol ve sigara kullanmamak - Eğer varsa diğer hastalıklarımızın tedavisini yapmak - Korunma amacıyla aşı olmak C vitamini almanın yararı var mıdır? Vitamin eksikliği olanlarda grip olma riski artar. Ancak, beslenme bozukluğu olmaksızın fazladan C vitamini almanın gribe faydası yoktur. Grip aşısı ne zaman yapılmalıdır? - Her yılın Eylül-Ekim aylarında yapılmalı. - Aşı yapıldıktan 1-2 ay sonra korumaya başlar. Grip aşısı kimlere yapılmalıdır? - 6 ay-59 ay arasında olan çocuklar - 65 yaşından büyük kişiler - Şeker hastaları - Kalp hastaları Grip ve Soğuk Algınlığı Ayrımı Tablosu - Kronik akciğer hastaları (bronşit v.b.) Astım hastaları Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler Huzurevi, bakımevi gibi ortamlarda yaşayanlar Kalabalık guruplarla teması olanlar Sağlık personeli Kimler aşı olmamalıdır? - Yumurta alerjisi olanlar - 6 aydan büyük bebekler - 38 derecenin üzerinde ateşi olanlar Aşının herhangi bir yan etkisi var mıdır? - Yapılan yerde 1-2 gün sertlik, kızarıklık ve ağrı olabilir -Ateş, baş ağrısı, kas veya eklem ağrısı görülebilir - Bu yan etkiler hafiftir ve 1-2 günde düzelir - Kitlesel aşılama yapıldığında nadir görülen yan etkiler görülebilir. Bu yan etkiler açısından izlem yapılmalıdır. Grip aşısı koruyucu mu? - Aşının koruyuculuk oranı % 70-90 - Zatürre gibi ağır yan etkileri % 60 azaltır - Ölümleri % 80 azaltır Hastalığın bulaşma nasıl önlenir? - Öksürüp aksırırken ağız ve burnun damlacıklar çevreye sıçramayacak şekilde kapatılmalı - Tek kullanımlık kağıt mendil kullanılmalı ve çöpe atılmalı - Ağız ve burun akıntılarının bulaştığı eller yıkanmalı - Ağız ve burun akıntılarının bulaştığı yüzeyler temizlenmeli. - Bulunduğumuz ortamı sık sık havalandırmalıyız. - Kapalı ve hasta kişilerin bulunduğu ortamlardan uzak durulmalı - Salgınlar sırasında mümkün olduğunca tokalaşmaktan, öpüşerek ve sarılarak selamlaşmaktan kaçınılmalı Salgın döneminde seyahatleri kısıtlayalım mı? - Zorunlu olmayan seyahatler ertelenebilir - Seyahat zorunlu ise korunma önlemlerine dikkat edilmeli Herkese sağlıklı günler diliyorum... SAYFA 6:Layout 3 11.02.2016 08:42 Sayfa 1 13 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA BY-PASS AMELİYATI G KORONER ARTER HAS TA LIĞI YA Ş TANIMIYOR öğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyetleri ile bir süre önce Kalp Hastanemize başvuran 13 yaşındaki çocuk, cerrahlarımızın başarılı by-pass operasyonu ile sağlığına kavuştu. Ameliyatı gerçekleştiren cerrahlarımız, daha çok orta ve ileri yaşta görülen koroner arter hastalığının çocukluk döneminde rastlanma sıklığının nadir olduğunu belirtirlerken, Kayseri’de ilk kez bu yaşta bir çocuğa bypass ameliyatı yaptıklarını söyledi. Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Kalp Hastanemizde yapılan ameliyatla ilgili basın mensuplarına bilgiler verildi. ERÜ Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yiğit Akçalı, bölümlerinde her türlü kalp ameliyatını başarı ile yaptıklarını kaydetti. Sadece orta ve ileri yaşta değil, küçük yaşlarda da göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâyetlerinin hafife alınmaması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Akçalı, “Koroner arter hastalığı daha çok orta ve ileri dönem yaş hastalığıdır. Nedenleri incelendiğinde mekanik (hipertansiyon) ve metabolik (diyabetes mellitus, kolesterol ve trigliserit yüksekliği) ilk sıralarda yer alır. Trigliserit bitkisel ve hayvansal yağların ana bileşenidir. Yağ ve yağ içeren (tereyağ, margarin, mısırözü vb.) trigliserit formatındadır. Alkol tüketimi trigliserit yükselmesi olasılığını artırır. Patates, pirinç, nişasta, un gibi besinlerAmeliyatı gerçekleştiren ERÜ Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim deki karbonhidrat trigliserit kaynağını oluşturmaktadır. Genetik bir hastalık yok ise iyi bir diyet ile Üyesi Prof. Dr. Kutay Taşdemir, hastanın rahatsızlığının genetik olduğuna dikkat trigliserit oranları ayarlanabilir. O yüzden beslençekerken, "Hastamızda ailesel trigliserit yüksekliğine bağlı bir neden söz konusu. meye dikkat edilmesinin yanında, düzenli egzersiz Trigliserit düzeyi normalin neredeyse 5 misli yüksekliğinde. Ailesel olmasının da şöyle bir özelliği var. Normalde trigliserit bir yağ bileşeni. Alınan yiyecekler ile alkol ve sağlık kontrollerine dikkat etmekte fayda vartüketimi ile ilintili bir hastalık. Normal insanlarda iyi bir beslenme, iyi bir diyet ile dır” dedi. 13 yaşındaki Mehmet Karakaya'ya bybunu düşük bir seviyeye çekmek mümkün ama ailesel durumlarda maalesef bu pass ameliyatını gerçekleştiren ekibin başkanı ERÜ daha büyük sorunlara yol açabiliyor" şeklinde konuştu. İdrar yolları taşlarının tekrarlamasında en önemli faktörün idrar miktarındaki azalma olduğunun bilimsel çalışmalarla kanıtlandığını belirten Doç. Dr. Demirtaş, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Günlük sıvı alım miktarı yaklaşık 3 litre civarında olmalıdır. Ya da günlük idrar miktarı en az 2 litre olmalıdır. Sıvı alımı özellikle su şeklinde olmalıdır. Çay, kahve asitli içeceklerden uzak durulmalıdır. Böbrek su ile çalışan bir makine gibidir, yeterli su alındığında vücuda maksimum fayda ile toksinleri uzaklaştırırken taş oluşunu sağlayan maddeleri de seyreltip kolayca atılmasını sağlar. Sıvı (su) alımı gün içine yayılmalıdır. Pratik olarak uyanık olunan zamanda bir saatte bir su bardağı su tüketilmesi uygun olur. Özelikle ağır Prof. Dr. Taşdemir, "Çocuklarda nadiren karşımıza çıkan bir problem. Hastamız 13 yaşında bir çocuk. Maalesef böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmış. Hastada koroner arter hastalığının yanında kalp kapağında da ciddi bir darlık oluşmuştu. Yapılan operasyonla hem kalp kapağı genişletilip darlık giderildi, hem de koroner arter hastalığı nedeniyle beslenemeyen kas dokusuna yeterince kan verildi. Şu an hastamız oldukça iyi bir durumda" diye konuştu. Çocukluk çağında nefes darlığı ve göğüs ağrısının, özellikle efor sarf ederken ortaya çıkması halinde ciddiye alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Taşdemir, çok küçük yaşta böyle bir sorunla karşı karşıya kalınmayacağı düşüncesinin de çok yanış olduğunu kaydetti. E E Doç. Dr. Demirtaş, “Taş hastalarında 10-20 yıllık takiplerde yüzde 25-75 oranında taş hastalığının tekrar ettiği görülmektedir. Bu konservatif tedavinin esasını; yaşam tarzı önerileri, diyet ve sıvı alımı oluşturmaktadır. Sıvı alımı ile taş oluşumunun azaldığı bilinmektedir. Sıvı alımının yeterli olmasıyla yeniden taş oluşumu yüzde 61 oranında azalmaktadır” dedi. ERÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demirtaş, yaptığı açıklamada, üriner sistem taş hastalıklarında konservatif medikal tedavi, kişinin sahip olduğu risk faktörlerine ve taşın cinsine bağlı olmadan tüm hastalarda uygulanmasının gerektiğini kaydetti. Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutay Taşdemir ise yaptığı açıklamada, koroner arter hastalığı teşhisi konulan küçük hastalarına yaptıkları by-pass ve aort kapağı genişletme ameliyatının dünyada çocukluk çağında yapılan nadir ameliyatlardan biri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tahir Ercan Patıroğlu hocamız emekli oldu Kışın bol içmeyi ihmal etmeyin rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Abdullah Demirtaş, böbrek taşı düşüren hastaların tekrarlama olasılığına karşın, sadece yaz aylarında değil kış aylarında da bol su içmeye devam etmesi gerektiğini belirtti. 6 Bülten Erciyes TIP rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Tahir Ercan Patıroğlu hocamız emekli oldu. egzersizlerden sonra, yemeklerden sonra, sıcak hava ve ortamlarda sıvı alımına özellikle dikkat etmek ve ekstra kaybı günlük miktara ilave etmek gerekir. Kışın ve soğuk havalarda da sıvı alımı ihmal edilmemelidir. Kış aylarında üşütmeyle beraber olan kas ağrıları renal kolik adı verilen üriner sistem taş hastalıklarına bağlı gelişen ağrı ile karışabilir. Ağrı genelde böğür bölgesinde, kasıklara yayılan şekilde bazen de karın bölgesine doğru yayılabilir.“ Taş hastalığında tekrarlamanın azaltılması için yeterli sıvı alımının yanında, diyette tuz kısıtlaması, hayvansal kaynaklı protein miktarının azaltılması gerektiği, obeziteden kaçınılması gerektiğini de ifade eden Doç. Dr. Demirtaş, “Diyette sıkı kalsiyum kısıtlaması kemiklerden kalsiyum çözünmesine neden olur ve bu da kemik erimesine yol açar. Süt kaynaklı kalsiyum yerine süt dışı kalsiyum kaynaklar kullanılabilir. Üriner sistem taş hastalığı olanların en azından yılda bir kez bir üroloji uzmanına kontrol olmalıdır. Şu unutulmamalı ki; böbrekler su ister, böbreklerinizi susuz bırakmayın” diye konuştu. Doç. Dr. Abdullah Demirtaş Prof. Dr. Tahir Patıroğlu hocamızın emekli olması nedeniyle Tıp Fakültesi tarafından Başhekimlik A Toplantı Salonu’nda ‘emeklilik töreni’ düzenlendi. Tıp Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Muhammet Güven, Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimimiz Prof. Dr. Kudret Doğru ile çok sayıda öğretim üyemizin katıldığı emeklilik töreninde önce Prof. Dr. Tahir Patıroğlu hocamızın kısa hayat hikâyesinin anlatıldığı video gösterisi izletildi, ardından ise konuşmalara geçildi. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güven, konuşmasında, yaş haddinden emekli ayrılan Prof. Dr. Tahir Ercan Patıroğlu’na emeklerinden dolayı teşekkür ederken, bundan sonraki hayatında başarılar diledi. Plaket takdiminin ardından öğretim üyeleri, Prof. Dr. Tahir Patıroğlu ile yaşadıkları anılarını anlattı. Öğretim üyeleri kafeteryasında kokteylin ardından etkinlik sona erdi. SAYFA 7:Layout 3 11.02.2016 08:59 Sayfa 1 KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI BAŞKANIMIZIN ULUSLARARASI BİLİMSEL BAŞARISI Bülten Erciyes TIP E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhanın, 77 yaşındaki bir kadın hastanın akciğer ana atardamarlarından mekanik yöntemle pıhtı çıkartma görüntüsü, ABD’de iki asırdır yayında olan dünyanın en prestijli tıp dergisi ‘The NEW ENGLAND JOURNAL of MEDICINE’ yayın oldu. Dünyaca önemli haftalık tıp dergisinde Türkiye’den bugüne kadar vakasına yer verilen ikinci kardiyolog olan Prof. Dr. Oğuzhan, “Daha önceki yayın klinik çalışmadan oluşuyordu. Görüntü dalında dergide yayınına yer verilen ilk kardiyolog ben oldum. Bu yayın Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kayseri ve Türkiye’nin dünya tıp alanında tanıtımı açısından da oldukça önemli” dedi. ERÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, konuyla ilgili açıklamasında, 7 Ocak 2016 tarihinde ‘The NEW ENGLAND JOURNAL of MEDICINE’ de yayınlanan vakası ile ilgili şunları söyledi: “Geçtiğimiz 2015 yılında Tıp Fakültemiz Acil Servisine göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes darlığı şikâyetleri ile 77 yaşında bir kadın hasta başvurmuştu. Elektrokardiyografisinde kalp krizini düşündüren bulgular tespit ettik. Acilde solunumu ve kan dolaşımı duran hastaya önce acil hekimlerimiz müdahale etti, ardından hastayı biz kliniğimize devraldık. Hastanın bu durumunun kalbinden kaynaklandığını düşünerek hastaya kalp anjiyografisi yaptık. Anjiyografi işleminde hastanın kalp damarları normal çıktı. Sonra yine anjiyografi yöntemi ile hastanın akciğerindeki ana atardamarlarını görüntüledik. Hastanın akciğer ana atardamarlarının içerisinde ‘pulmoner emboli’ denilen yoğun pıhtı oluşumu tespit ettik. Hastanın akciğerlerinde kan dolaşımı durmuştu. Sonra mekanik yöntemle katater adını verdiğimiz borucuk vasıtasıyla hastanın akciğer ana atardamarlarına girdik ve akciğer ana atardamarındaki pıhtıyı parçalara ayırıp dışarı aldık. Bu işlem sırasında yine kateter vasıtası ile hastanın akciğer ana atardamarının içerisine pıhtı eritici ilaç enjekte ettik. Aynı zamanda hastada bu işlemin tamamını görüntüledik. Bu görüntüler daha önce hiçbir hastada bu derece net tespit edilemediğinden orjinaldi. Görüntüleri hastanın öyküsü ile birlikte yayınlanması için dünyanın en prestijli tıp dergisi olan The NEW ENGLAND JOURNAL of MEDICINE’ne gönderdik. Dergi yaklaşık 1 yıllık incelemenin ardından vakamızı görüntü dalında yayınlamaya uygun görerek, 7 Ocak 2016 tarihinde çıkan sayısında yayınladı. Vaka görüntümüzün olgu sunumu ile dünyanın en prestijli tıp dergisinde yayınlanması için bizim için büyük gurur oldu. Çünkü dünya genelinde tanınırlılığa sahip oluyorsunuz. Türkiye’den daha önce bu dergide kardiyoloji kategorisinde bir yayın çıkmış, fakat o yayın da klinik çalışmadan oluşuyor. Bizim çıkan bu yayınımız görüntü kategorisinde Türkiye’den ilk. Dolayısıyla Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kayseri ve Türkiye’nin tanıtımı açısından bu yayın oldukça önemli. SESSİZ KATİL ‘PULMONER EMBOLİ’ Açıklamasında Prof. Dr. Oğuzhan, pulmoner embolinin hastanede yatan hastalarda ölüm nedenleri arasında 3. sırada yer aldığına dikkat çekti. Prof. Dr. Oğuzhan, “Biz bu-na sessiz katil de diyoruz. Aniden ortaya çıkabiliyor. Akciğerin neresine ulaşacağı ve yapacağı tahribat belli olmuyor. Akciğer ana atardamarlarını tamamen tıkadığında hastayı aniden öldürebiliyor. Tıkanma daha küçük damarlarda ise hastada nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı ve öksürükle kan tükürmeye yol açıyor. Pıhtının kaynağı sıklıkla bacakların derinindeki toplardamarlar. Burada oluşan pıhtı akciğere doğru hareket 7 Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan’ın, 77 yaşındaki bir kadın hastanın akciğer ana atardamarından başarıyla gerçekleştirdiği pıhtı çıkartma görüntüsü, dünyanın en prestijli tıp dergisine yayın oldu! Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan’a tebrik ziyaretinde bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, Prof. Dr. Oğuzhan’a uluslararası başarı getiren akciğerden pıhtı çıkartma görüntüsünü bilgisayardan izledi. ediyor. Bacaklarda, özellikle baldırda ortaya çıkan şişlik, kızarıklık ve ağrı durumunda uyanık olmak ve hemen doktora başvurmak gerekiyor. Peki, nedenleri neler? Büyük ameliyatlar özellikle kalça ve diz ameliyatları sonrası, obezite, sigara, hareketsiz yaşam, doğum kontrol hapları, hamilelik, varisler, uzun otobüs ve uçak yolculukları pulmoner emboli oluşumunda yatkınlık oluşturuyor. Pıhtı oluşumuna neden olan genetik hastalıklar da mevcut. Ancak bazı vakalarda ise hiçbir sebep bulunamıyor. Sigarayı bırakmak, fazla kilolardan kurtulmak, düzenli egzersiz ve uzun süren yolculuklarda molalarda yürüyüş yapmak ve bol su tüketmek riski azaltıyor. Özel durumlarda ise pıhtı oluşumunu engellemek için kan sulandırıcı ilaçlar kullanılabiliyor. Eğer koruyucu önlemler alınmazsa; erken tanı ve tedavi uygulanmaz ise pulmoner embolinin ölümcül bir hastalık olabileceğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor” şeklinde konuştu. Hastanemizde “Dünya KOAH Günü” etkinliği düzenlendi E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinde “Dünya KOAH Günü” münasebetiyle etkinlik düzenlendi. Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından düzenlenen etkinlikte vatandaşlar ücretsiz spirometri testinden (solunum fonksiyon testi) geçirildi ve vatandaşlara KOAH hastalığıyla ilgili bilgilendirici broşür dağıtıldı. Gevher Nesibe Hastanesi girişinde düzenlenen etkinlikle ilgili bilgiler veren Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İnci Gülmez, 40 yaşın üzerinde her 5 kişiden 1’inin KOAH hastalığına yakalandığını söyledi. Prof. Dr. Gülmez, “KOAH, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olmasına karşın, kamuoyu tarafından yeterince bilinmeyen bir hastalıktır. KOAH’ın görülme sıklığı 40 yaş üstü yetişkinlerde %15-20’dir. Bir diğer deyişle toplumumuzda 40 yaş üstü her 5 kişiden birinde KOAH vardır. Oysa, 10 KOAH hastasının sadece biri doktora başvurmuş ve doğru tanı alabilmiştir. Bu durumda, ülkemizde bulunan 3-5 milyona yakın KOAH'lı hastanın sadece 300-500 bini kendisinde hastalık olduğunu bilmektedir. Peki, KOAH tehlikeli bir hastalık mıdır? Küresel Hastalık Yükü Çalışması verilerine göre, KOAH yılda 2.9 milyon ölüme neden olmaktadır. Günümüzde tüm dünyada 3. ölüm nedeni haline gelen KOAH, tüm ölümlerin de %5,5’inden sorumludur. Türkiye’de solunum sistemi hastalıkları en sık görülen 3. ölüm nedenidir ve bu ölümlerin %61,5’i KOAH nedeniyledir. Toplumun KOAH konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, hastalığın erken tanısını ve etkin tedavisini güçleştirmektedir” dedi. KOAH hastalığının neden olduğu, kimlerde görüldüğü ve tedavisinin mümkün olup olmadığı konusunda ise Prof. Dr. İnci Gülmez, “KOAH gelişimi için tüm dünyada en yaygın görülen risk faktörü sigara dumanıdır. Sigara içenler, içmeyenlere göre, daha fazla solunumsal şikayetlere, daha fazla solunum fonksiyon kaybına ve daha yüksek KOAH ölüm oranlarına sahiptirler. Diğer tip tütün kullanımı (pipo, puro, nargile vb.) ve çevresel tütün dumanı da KOAH gelişimine katkıda bulunmaktadır. KOAH gelişiminde genetik risk faktörlerinin rolü henüz çok iyi aydınlatılamamış olmasına rağmen, sağlıkta eşitsizlik, özellikle biyomas (odun, tezek, kök benzeri yakıt) kullanımına ikincil iç ortam hava kirliliği ve tozlu-dumanlı işyerlerinde çalışmanın en önemli çevresel risk faktörleri olduğu bilinmektedir. Son yıllarda önemi giderek vurgulanmaya başlayan ‘fiziksel aktivitede azalma, hareketsizlik’ de artık bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. KOAH ilerleyici bir hastalık olmasına karşı önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. KOAH’lı bir hastanın yapması gereken ilk iş sigarayı bırakmak amacıyla hekime başvurmasıdır. Sigara bağımlılığı tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bunun dışında, diğer zararlı toz ve dumandan uzak durulması, grip ve zatürre aşılarının yapılması ve nefes yoluyla alınan ilaç tedavisinin yanı sıra fiziksel aktivitenin önerilmesi ve uygulanmasının sağlanması; hem hastalık gelişimi, hem hastalığın ilerlemesi ve kötü sonuçlarının önlenmesinde önemli bir adımdır. Yeterli bir fiziksel aktivite için ağır egzersizlere gerek yoktur, haftanın çoğu günleri yapılan orta yoğunluktaki fiziksel aktivite yeterlidir. Herkesin yapabileceği bir aktivite olan yürüyüş, düzenli fiziksel aktivitenin sağladığı hemen tüm yararları sağlayabilmektedir” diye konuştu. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim gören TurkMSIC öğrencilerinin de destek verdiği “Dünya KOAH Günü” etkinliği çerçevesinde Gevher Nesibe Hastanesi girişine kurulan stantta vatandaşlar ücretsiz spirometri testinden geçirilirken, KOAH hastalığı şüphesi görülün vatandaşlar ise Göğüs Hastalıkları Polikliniğine yönlendirildi. SAYFA 8:Layout 3 11.02.2016 10:20 Sayfa 1 BAHREYN’DEN KARACİĞER NAKLİ HASTALARI GELİYOR 8 Bülten Erciyes TIP E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, sağlık turizmi kapsamında Bahreyn Krallığı’ndan Erciyes Üniversitesi Hastaneleri’ne organ nakli hastasının gelmesi için Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile prensipte anlaşmaya vardıklarını bildirdi. Başhekim Doğru, yaptığı açıklamada, 22 Ocak 2016 tarihinde, Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı’ndan yetkililerin hastanelerine gelerek bir dizi incelemelerde bulunduklarını kaydetti. Başhekim Doğru, “Bu ziyarette Bahreyn Sağlık Bakanlığı temsilcileri hastanelerimizin özellikle kemik iliği nakli merkezi ve diğer bölümlerini gezerek, hastanemizin fiziki imkânları hakkında bizlerden bilgi aldı. Bahreyn Sağlık Bakanlığı yetkili- leri ile yaptığımız değerlendirmelerde ise kemik iliği nakli ve karaciğer nakli için hastanemize bu ülkeden hasta gelmesi için prensipte anlaşmaya vardık. Bahreyn Sağlık Bakanlığı yetkililerinin üst makamlarına vereceği rapor doğrultusunda sağlık turizmi kapsamında Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı ile anlaşma yapacağız. Bu anlaşma sayesinde ise Bahreyn Krallığı’ndan Tıp Fakültesi Hastanemize gelecek nakil hastalarına tedavi imkanı sunacağız” dedi. Başhekim Doğru, açıklamasında, sağlık turizmi kapsamında diğer Arap ülkeleri ile temasları devam ettirdiklerini sözlerine ekledi. Öte yandan anlaşma çerçevesinde Bahreyn Krallığı’ndan ilk karaciğer nakli hastası 31 Ocak 2016 tarihinde hastanemize geldi. Prof. Dr. İzzet Şahin hocamız emekli oldu E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Şahin emekli oldu. ERÜ Tıp Fakültesi tarafından 6 Ocak 2016 Çarşamba günü Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen emeklilik törenine Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güven’in yanı sıra çok sayıda öğretim üyesi katıldı. Dekan Prof. Dr. Muhammet Güven konuşmasında bugüne kadar verdiği emeklerinden dolayı Prof. Dr. İzzet Şahin’e teşekkür etti. Plaket ve hediye takdiminin ardından törene katılan öğretim üyeleri, Prof. Dr. İzzet Şahin ile ilgili anılarını anlattı. Pasta kesimi ve ikramın ardından ise etkinlik sona erdi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çetin, ERÜ Kemik İliği ve Kök Hücre Tedavi Merkezlerinin, Türkiye’de en büyük ve en modern merkezlerden biri olduğunu söyledi. ERÜ’de hasta eğitimi ve bilgilendirme toplantısı E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Erciyes Transplant Merkezi tarafından belirli aralıklarla kanser hastalarına yönelik düzenlenen Hasta Eğitimi ve Bilgilendirme Toplantıları’nın 4.’sü gerçekleştirildi. 19 Ocak 2016 Salı günü Hematoloji-Onkoloji Hastanesi’nde tertiplenen ve doktor, hemşire, kanser hastalarının katıldığı toplantıda Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çetin, kanser tedavisinde hastalar kadar, hasta yakınlarının da eğitimli ve bilgili olması gerektiğini belirterek, bu tür toplantılarda hasta ve hasta yakınlarını bilgilendirmeyi amaçladıklarını söyledi. Prof. Dr. Çetin, “İnsan olarak hemen hemen hepimiz hayatımızın bir safhasında sağlığımızın lezzetini bir defa kaybediyoruz. Hastalığımızla ilk karşılaştığımızda sadece bedenimizin yorgunluğu ve kırılganlığı değil, duygu ve düşünce dünyamızda kopan fırtınalar, kaygılar, hastalığın vermiş olduğu elem ve ıstırabın kat kat artmasına yol açmaktadır. Belki de bu başlangıç sürecini, deyim yerindeyse, hastalarımız hayal kırıklığı olarak tanımlamaktadır. Hasta olarak verdiğimiz bu ilk reaksiyon tüm hastalarımızda ortaktır. Ardından hastalığı öğrenme ve şifayı arama süreci devreye girmektedir. Bu süreç aslında çok önemli bir süreçtir. Bu dönemde önemli olan hastalığı doğru kaynaktan öğrenme ve şifayı doğru yerde aramak gerekiyor. Çok önemli bu. Hastalığın tedavi başarısını da etkileyen önemli faktörlerden birisi. Günümüzde hemen tüm hematolojik kanserler modern tedavi yöntemleri sayesinde ve birçoğu hedefe yönelik yöntemler sayesinde şifa ile sonuçlanmaktadır. Yeter ki; doğru yerde, doğru bir hekim tarafından hastalarımızın tedaviye ulaşmış olması burada önem taşıyor. Kanser tedavisi sadece hasta için değil yakınları için de önemli bir sorun ki; bu toplantıyı hasta ve yakınları için yapıyoruz. Çünkü kanser tedavisi uzun ve meşakkatli bir yol. Hastanın tek başına bu yolu kat etmesi mümkün değil. Mutlaka yakınlarından destek alması gerekiyor. Bu süreci hasta ve yakınları birlikte başarmaları gerekiyor” dedi. Konuşmasında son yıllarda Türkiye’de kanser tedavisinde önemli yol kat edildiğini, Erciyes Üniversitesi’ndeki merkezlerinin ise Türkiye’de en iyiler arasında olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Çetin, “Dünyanın en önemli kanser tedavi merkezleri artık Türkiye’de. Eskiden Türkiye’den Avrupa’ya gidiliyordu, şimdi dünyanın dört bir tarafından Türkiye’ye tedavi olmak için geliyorlar. Kemik İliği ve Kök Hücre Tedavi Merkezimiz, bu alanda Türkiye’de sayılı merkezlerden biridir. Ve merkezimize kemik iliği nakli için yurtdışından çok sayıda hasta gelmektedir. Yılda 130-150 civarında kök hücre tedavisinin yapıldığı merkezimizde son 10 yılda yapılan kök hücre nakli sayılı bin 400’e ulaşmıştır” diye konuştu. Prof. Dr. Mustafa Çetin’in konuşmasının ardından kanser tedavisinde deneyimler paylaşıldı ve hastaların soruları cevaplandırıldı. SAYFA 9:Layout 3 11.02.2016 10:20 Sayfa 1 9 Bülten Erciyes TIP ÇOCUK KARDİYOLOGLARIMIZ DÜNYADA BİR İLKE İMZA ATTI E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Çocuk Kardiyologları başarılı bir operasyona imza atarak, 750 gram ağırlığındaki prematüre bebeğin kalbindeki deliği ameliyatsız olarak kasıktan girerek girişimsel yöntemle kapattı. Bugüne kadar 1 kilogramın altında 5 bebeğin girişimsel olarak kalbindeki deliği kapatan ERÜ çocuk kardiyologları, 750 gram ağırlığındaki bebeğe yaptıkları son operasyon ile dünyada en düşük ağırlıktaki bebeğe girişimsel kalp operasyonu yapma başarısı göstermiş oldu. Dünyada en düşük ağırlıktaki prematüre bebeğe girişimsel kalp operasyonu ! Erciyes Üniversitesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Nazmi Narin, vaka ile ilgili bilgiler verirken, prematüre bebeklerdeki kalp deliklerinin kapatılmasında uyguladıkları girişimsel işlemlerdeki başarı ve tecrübeleri artırarak, diğer meslektaşlarına örnek teşkil etme amacında olduklarını söyledi. Prof. Dr. Narin, “19 Kasım 2015 tarihinde Hastanemiz Kadın Doğum Servisinde 25 haftalık prematüre olarak dünyaya gelen bebeğimiz solunum sıkıntısı nedeniyle küvezde solunum cihazına bağlıydı. Kalbi çok yoruluyordu. Yaptığımız tetkikler sonucu bu bebeğimizin kalbindeki PDA denilen deliği girişimsel olarak kapatmaya karar verdik. Fakat bebeğin düşük doğum ağırlığına sahip olması, işlem sırasında oluşabilecek komplikasyonlar bir riskti. Fakat önceki vakalar- dan kazandığımız tecrübeler ile kasıktan girerek bu bebeğimizin kalbindeki PDA denilen deliği kapattık. Şuan bebeğimizin sağlık durumu gayet iyi. Solunumu, nabzı normal. Tam iyileşip küvezden çıkması 1-2 ayı bulur” dedi. Prof. Dr. Nazmi Narin, prematüre bebeklerde kalpte doğuştan oluşan fakat ileriki günlerde kapanmayan deliklerin tedavi edilmesinin iki yöntemle yapıldığı belirtirken, “Bu yöntemlerden biri cerrahi yani açık kalp ameliyatı, diğeri ise kasıktan girerek girişimsel olarak kalp deliğinin kapatılması. Girişimsel olanı zor fakat vakanın çabuk toparlanması için iyi bir yöntem. Ancak deneyimli merkezlerde yapılması gerekir. Biz Erciyes Üniversitesi Çocuk Kardiyoloji bölümü olarak daha önce 1 kg’nın altında 5 prematüre bebeğin kalbindeki deliği kapatmıştık. Bu altıncı vakamız. Fakat bu vakanın bir özelliği 750 gram ağırlığındaki prematüre bebeğe uygulanmış olması. Türkiye’de bu ağırlıkta bebeğe yapılan PDA işlemi yok. Dünyada taradık bu ağırlıkta prematüre bebeğe yapılmış bir PDA işlemi yok. Dünyada en düşük ağırlıktaki prematüre bebeğe yapılan girişimsel operasyon diyebiliriz” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Kazım Üzüm ise dünyada bebeklerde kalp hastalığı görülme oranının yüzde 5 olduğunu, 10 prematür bebeğin 5-7’sinde ise PDA çıktığını bildirdi. Prof. Dr. Üzüm, “Prematüre bebeklerde oluşan PDA’ların zamanla kapanma- Çocuk Hastanemizde çifte yılbaşı etkinliği yanları, ya ameliyat, ya da girişimsel işlemle kapatılıyor. Bizim işimiz zamanla kapanmayan prematür bebeklerin kalbindeki deliği tedavi etmek. Girişimsel yöntemle kapatmak. Bunda da ekip olarak oldukça başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz” dedi. Prof. Dr. Ali Baykan da, prematür bebeklerde doğuştan kalp deliklerinin kalıtsal olmadığını, altta yatan genetik faktörlerin bu rahatsızlık için etken olabileceğini ifade ederken, “Bu tür vakalarda eğer prematüre bebeklere gerekli tedavi yapılmazsa akciğerde tansiyon yükselir, solunum sıkıntısı artar. Ve bebek için hayati tehlike oluşur. Bu yüzden bu tür vakalarda ya açık kalp ameliyatı, ya da girişimsel yöntem şart” diye konuştu. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tamer Güneş ise girişimsel olarak kalp deliği kapatılan prematüre bebeklerin zamanla toparlandığını ve takiplerinin zamanında ve iyi yapılması durumunda, sağlığına daha çabuk kavuştuklarını kaydetti. Girişimsel yöntemle kalbindeki delik kapatılan 22 günlük prematüre Hoşafçı bebeğin annesi Kader Hoşafçı ile babası Mevlüt Hoşafçı, çocuklarını sağlığına kavuşturmasından dolayı ERÜ Çocuk Kardiyoloji ekibi doktorlarına çok teşekkür etti. E rciyes Üniversitesi Mustafa Eraslan-Fevzi Mercan Çocuk Hastanemizde çifte yılbaşı etkinliği düzenlendi. 31 Aralık 2015 Perşembe günü Çocuk Hastanesi Halkla İlişkiler Birimi tarafından gerçekleştirilen ilk etkinlik hastanede yatarak tedavi gören çocuklarlara yönelik oldu. Hastanenin 5. katında gerçekleştirilen ve üniversitedeki çeşitli öğrenci gruplarının destek verdiği etkinlikte; canlı müzik eşliğinde çocuklar doyasıya eğlendi. İlizyon gösterisi, tombala oyunu ve pasta kesiminin renk kattığı yılbaşı etkinliğinde, eğlenceye gelemeyen çocuklara ise hasta yataklarında hediyeleri verildi. Çocuk Hastanemizde ikinci etkinlik ise personele yönelik oldu. Sekreter grubu çalışanların ağırlıkta olduğu etkinlikte; yeni yıl pastası kesildi ve hediye çekilişi yapıldı. SAYFA 10:Layout 3 11.02.2016 10:17 ibotik t n a e y i k Tür ında kullanım eri Avrupa lid Sayfa 1 10 ANTİBİYOTİK ALARMI! Bülten Erciyes TIP Prof. Dr. Emine Alp Meşe E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Alp Meşe, kontrolsüz antibiyotik kullanımı sonucu gelişen antibiyotik direnci ve uzun süredir yeni antibiyotik buluşunun olmaması nedeniyle tüm dünyanın antibiyotik direnci alarmında olduğunu belirtti. Prof. Dr. Meşe, “Dünyada her 10 dakikada 2 ton antibiyotik tüketiliyor ve bunun yüzde 30’u gereksiz. Bilinçsiz antibiyotik tüketiminin oldukça fazla olduğu ülkemiz antibiyotik tüketiminde Avrupa ülkeleri arasında birinci. Antibiyotiğe dirençli ağır enfeksiyonlardan her 10 dakikada 1 kişinin öldüğü dünyamızda 2000’li yıllardan bu yana çok az yeni antibiyotik buluşunun olduğu göz önüne alındığında, antibiyotik direnci konusunda çok zor günlerin bizleri beklediğini söyleyebiliriz” dedi. ERÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Alp Meşe, Kayseri Eczacı Odası tarafından üyelerine yönelik düzenlenen eğitim programında “Toplumda Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Eczacının Rolü” konulu konferans verdi. Konuşmasının başında antibiyotiğin tanımını yapan Prof. Dr. Meşe, toplumda yaygın olan anlayışın aksine antibiyotiğin ağrı kesici, ateş düşürücü, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve öksürüğü hafifletici etkisi olmadığı gibi nezle, grip tedavisinde yeri olmadığını söyledi. ANTİBİYOTİKLER MASUM DEĞİLDİR Prof. Dr. Meşe, “Bakteriyel enfeksiyon varlığında hastalığın düzelmesi, yaşam kalite ve süresinin artırılması, hastalığa bağlı istenmeyen durumlar ile hastalığın kronikleşmesinin önlenmesi, hastalık şiddet ve süresinin kısaltılmasında antibiyotik kullanımı önemlidir. Bunun dışında viral enfeksiyonların yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonları, boğaz ağrısı, ishal gibi hastalıklarda antibiyotik kullanımına çoğunlukla gerek yoktur. Ateşi olan herkes hemen antibiyotik kullanmamalıdır. Antibiyotik yalnızca bakteriyel enfeksiyonlarda, uygun doz ve uygun sürede kullanıldığında fayda sağlar. Gereksiz, aşırı, hele hele doktor bilgisi dışında antibiyotik kullanımı hastaya bir fayda sağlayamayacağı gibi vücut florasının bozulmasına da yol açmaktadır. Yani antibiyotik kesinlikle masum değildir” dedi. KBB AD. Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Mustafa Erkan’ın büyük atıf başarısı E rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erkan’ın iki yayını Web of Sience Kulak Burun Boğaz (KBB) dergilerinde en çok atıf alan 100 yayın arasına girdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı tarafından yapılan araştırmada; Web of Sience Kulak Burun Boğaz (KBB) dergilerinde Türkiye kaynaklı en çok atıf alan 100 makalenin analizi yapıldı. 1983 yılından BİLİNÇSİZ ANTİBİYOTİK TÜKETİYORUZ Prof. Dr. Meşe, akılcı antibiyotik kullanımı ve yanlış antibiyotik kullanımının etkilerinden de bahsederken, “Antibiyotiğin veriliş şekli, dozu ve süresi, akılcı antibiyotik kullanımının kuralıdır. Bakteriyel enfeksiyonlarda antibiyotiğin uygun dozunda ne eksik, ne fazla kullanılması gerekir. Akılcı antibiyotik kullanımında sorumlu taraflar hekim, eczacı, hemşire, diğer sağlık personeli, hasta-hasta yakını, üretici firmalar, düzenleyici otorite ve medyadır. Bilgi yetersizliği, hata baskı, eğitimsizlik, fazla kazanç isteği, kuralların yetersiz oluşu ve çeşitli beklentiler, akılcı antibiyotiğin kullanımının önündeki engellerdir. Yanlış antibiyotik kullanımının dünyada ve ülkemizdeki sonuçlarına bakacak olursak. Dünyada her 10 dakikada 2 ton antibiyotik tüketilmekte. Kullanılan antibiyotiğin yüzde 30’unu gereksiz tüketim oluşturmaktadır. Türkiye, antibiyotik kullanımında Avrupa’da ilk sıradadır. Peki dünyada bu kadar antibiyotik kullanımı yaygın iken antibiyotikler tüm enfeksiyonları tedavi edebiliyor mu? Maalesef edemiyor. Çünkü 1940’lı yıllarda penisilin ile başlayan antibiyotik çağı artık sona ermektedir. Çünkü artık dünyada antibiyotik keşfi yapılmıyor. 2000’li yıllardan itibaren firmaların yeni antibiyotik buluşları azaldı ve araştırma-geliştirme yatırımları da bu konuya yapılmamaktadır. Bunun yanında toplumda ve hastanelerde antibiyotiğin yaygın ve gereksiz kullanımı ile antibiyotiklere direnç giderek artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü antibiyotik direnci konusunda alarmda! Tüm dünyada ve ülkemizde sağlık alanında en önemli problem antibiyotik direncidir. Ve maalesef dünyada her 10 dakikada 1 kişi antibiyotiğe dirençli ağır enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybetmektedir” diye konuştu. Konuşmasının sonunda akılcı antibiyotik kullanımı konusunda alınacak önlemlere de değinen Prof. Dr. Meşe, bu önlemleri ise şöyle özetledi: “Öncelikle antibiyotiğin hangi hastalıklarda ve nasıl kullanılması gerektiğini bilmemiz, gereksiz antibiyotik kullanımından vazgeçmemiz gerekir. El yıkama, gıda hijyeni, hasta insanlardan uzak durma ve aşılanma gibi enfeksiyon kontrol önlemlerine uyarak enfeksiyonların yayılımını azaltmalıyız. Antibiyotikleri sadece reçete ile kullanmalıyız. Reçetesiz alım yasaklanmalıdır. Reçetede önerilen doz ve süreye tam uyum gösterilmelidir. Tedavi erken bırakılmamalıdır. Hastalar arasında antibiyotik paylaşımı yapılmamalıdır. Akılcı antibiyotik kullanımı konusunda ülkesel acil eylem planı uygulanmalıdır. Antibiyotik direnci izlenmelidir. Enfeksiyon kontrol önlemlerine uyum teşvik edilmelidir. Doğru antibiyotik kullanımı için uygulamalar ve yaptırımlar geliştirilmelidir. Mevcut direnç durumu hakkında geri bildirim yapılmalıdır. Yeni ilaç, aşı ve tanı yöntemleri geliştirilmesi teşvik edilmelidir.” Türk Üroloji Akademisi İntravezikal Botulinum Toksin Enjeksiyonu Kursu T ürk Üroloji Akademisi İntravezikal Botulinum Toksin Enjeksiyonu Kursu, 11 Aralık 2015 Cuma günü Erciyes Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı’nın ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen ve Kayseri ve Kayseri dışındaki hastanelerden çok sayıda ürolog ile diğer branşlardan doktorların katıldığı kursta Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Gülmez kısa açılış konuşması yaptı. Prof. Dr. Gülmez, konuşmasında toplantının içeriği hakkında bilgiler verirken, toplantının verimli geçmesini beklediklerini söyledi. Açılış konuşmasının ardından sunumlara geçildi. Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Abdullah Demirtaş, “Botulinum toksin: etki mekanizması, ürolojide uygulama alanları”, Prof. Dr. Oğuz Ekmekçioğlu ise “Botolinum toksin: uygulama tekniği, komplikasyonlar ve başa çıkma” konusunda sunum yaptı. Soru cevabın ardından ameliyathanede 5 olguya botolinum toksin enjekte edilmesi uygulamalı olarak gösterildi. Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Demirtaş, kurs ile ilgili yaptığı açıklamada, “Türk Üroloji Akademisi nöroüroloji-inkontinans alt grubu olarak ülkemizin çeşitli bölgelerinde lokal bire bir eğitim ve kurslarla ürolog meslektaşlarımız ve araştırma görevlisi arkadaşlarımızla bilgi paylaşımında bulunuyoruz. Toplantılarımız oldukça verimli geçiyor” dedi. Bülten Erciyes TIP SAHİBİ Prof. Dr. Kudret DOĞRU GENEL YAYIN YÖNETMENİ Prof. Dr. Murat BORLU İDARİ KOORDİNATÖR Özcan ÖZYURT YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Uzm. Murat YENİSU beri KBB dergilerinde Türkiye’den yapılan yayınların atıfları açısından incelendiği çalışmada Türkiye kaynaklı 3 bin 948 makale saptanırken, bu makaleler arasında en çok atıf alan 100 makale belirlendi. Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erkan’ın iki yayını ilk 100 makale arasına girdi. Prof. Dr. Mustafa Erkan’ın ilk 100’e giren yayınlarından “Bacteriology of Antrum in Adults With Chronic Maxillary Sinusitis” adlı makalesi 46 atıfla 20. sırada, “Bacteriology of Chronic Supurative Otitis Media” adlı makalesi ise 33 atıfla 64. sırada yer aldı. Prof. Dr. Mustafa Erkan, en fazla atıf yapılan yayınlarda birden fazla ilk 100’e giren 16 yazar arasında ise 4. sırada yer aldı. Öte yandan araştırmada dünyada KBB dergile-inde yayınlanan 157 bin 529 makalenin analizleri yapılarak ülke sıralaması belirlenirken; 3 bin 948 yayın ve 21 bin 668 atıfla Türkiye, 8. sırada yer aldı. Başarılı çalışmaları ile Erciyes Üniversitesi’nin tanıtımına katkıda bulunan KBB Anabilim Dalı Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Mustafa Erkan’ı tebrik eder, başarılarının devamını dileriz… EDİTÖR Şevket ATALAY YAYIN KURULU Prof. Dr. Emine Alp MEŞE Prof. Dr. İbrahim ÖZDOĞRU Prof. Dr. Tamer GÜNEŞ Prof. Dr. Ertuğrul MAVİLİ Doç. Dr. Ahmet GÜNEY Mustafa DOĞAN Aydemir KAYABAŞI Aysel UĞUR İbrahim BARIN FOTOĞRAFLAR Hamza AKTAŞ DİZGİ ŞERİFE UNEL Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü - KAYSERİ Tel: (0 352) 437 93 34 Faks: (0 352) 437 52 73 http://hastaneler.erciyes.edu.tr Önder Ofset Matbaacılık Tesislerinde basılmıştır Tel: 0 352 331 58 00 Fax: 0 352 331 86 00 SAYFA 11:Layout 3 11.02.2016 10:17 Sayfa 1 KANSER TEDAVİSİNDE YENİ YÖNTEM ‘İMMÜNOTERAPİ’ 11 Bülten Erciyes TIP H ematolojik İmmünoloji Derneği Genel Sekreteri ve Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Şıvgın, tıpta gelişen yeni tedavi yöntemlerinden kanser tedavisinin de nasibini aldığını belirtti ve immünoterapinin kanser tedavisinde hastalar için yeni bir umut olduğunu söyledi. Doç. Dr. Şıvgın, yaptığı açıklamada, son yıllarda görülme sıklığı hızla artan kanser hastalıkları ile mücadelenin tüm ülkelerin sorunu olduğunu söyledi. Bu yüzden insanlarda kanser hastalığına yol açan etkenleri azaltmanın yanında mevcut hastalıkta ise en doğru ve en etkili tedavinin uygulanmasının bir gereklilik olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Şıvgın, “İmmünoterapi de bu yöntemlerden birisidir. Kanser tedavisinde ABD’nin özel ilgilendiği ve uyguladığı immünoterapi, klasik kemoterapi yöntemine nazaran daha değişik bir uygulama. Kemoterapi ya da ışın uygulamalarında hastanın uzun süre hastanede kalması gerekirken; immünoterapi rehabilitasyonunda bir sonraki yıl içerisinde hastalar hastanede yatmadan evlerinde hekim kontrolünde alacakları ilaçlarla bizzat kendilerini tedavi edebilecekler. Hastalar tablet halinde kullanılan ilaçları ağız yöntemiyle alabilecek ya da küçük enjeksiyonları vücuda kendileri enjekte ederek tedavilerini sürdürmüş olacak. Kemoterapi uygulaması için hastanede yatmak zorunda kalanlarda ateş, kanama, damar içerisinde pıhtılaşma, akciğer enfeksiyonları benzeri sorunlar görülebiliyor. Hastalar, kanserden olmasa dahi bu tür enfeksiyonlardan kaybedilebiliyor. Bunun yanında saç dökülmesi, sosyal ve psikolojik sorunlar gelişiyor, hasta normal yaşamından uzaklaşmak zorunda kalabiliyor" dedi. İmmünoterapide hastanın işine gidebileceğini ve sosyal yaşantısından uzak kalmayacağını belirten Doç. Dr. Şıvgın, "Bu durum kişinin psikolojik olarak rahatlamasını sağlayacak. Bir sonraki 3-4 yıl içerisinde bu immünoterapi hem hematoloji alanında hem de onkoloji alanında alışılagelmiş kemoterapi ajanlarının büyük kısmının yerine yeni tedavi seçeneklerinin geleceğini düşünüyoruz" diye konuştu. Açıklamasında, Hematolojik İmmünoloji Derneği tarafından 24-27 Mart 2016 tarihinde Kıbrıs’ta düzenlenecek olan 1. Hematolojik İmmünoloji Kongresi hakkında da bilgiler veren Doç. Dr. Şıvgın, “Başta da söylediğim gibi ABD’de araştırma ve uygulama aşamasında olan ülkemizde de kullanıma girmiş immünoterapi ilaçlarını ve yeni tedavi seçeneklerini bu kongrede duyurmaya çalışacağız. Bu kongremiz immünoterapinin tanıtımına yönelik aktivitelerden biri olacak. Hematolojinin günden güne değeri artan ve gelecekteki tedavi seçenekleri içerisinde en çok yer alacak alanların başında gelen immünoterapinin, hematolojideki yerine ve önemine dikkat çekmek, hematoloji dünyasındaki gelişmelerden meslektaşlarımızı ve ülke insanımızı haberdar etmeyi amaçladığımız bu kongrede; immünoterapinin hedefleri ve klinikteki uygulama alanları ile yeni geliştirilen ilaçlardan söz edilecektir” şeklinde konuştu. ERÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Şıvgın, kongre ile ilgili ‘www.hidkongre.org’ adlı web adresinden bilgi alınabileceğini sözlerine ekledi. E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Demirtaş, ‘hematüri’ olarak adlandırılan idrardan kan gelmesi durumunun enfeksiyon, taş gibi hastalıklarda görülebileceği gibi mesane kanserinin de habercisi olabileceğini belirtti. İdrarda kanama mesane kanseri habercisi olabilir Ürolojik rahatsızlıklarda bu durumunun hafife alınmaması ve mutlaka bir üroloji uzmanına başvurulmasına gerektiğine vurgu yapan ERÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demirtaş, yaptığı açıklamada, mesane kanseri ve buna yol açan etkenler konusunda ise şunları kaydetti: “Mesane (idrar kesesi) kanseri, mesanenin duvarını yapan dokularda kaynaklanan kötü huylu tümör (kanser) hücrelerinin oluşumudur. Mesane kanserinde en sık karşımıza çıkan ilk belirti idrarın kanlı gelmesi ya da ağrılı idrar yapılmasıdır. Mesane kanseri erkeklerde kadınlara kıyasla daha yaygın olarak görülmektedir. Mesane kanseri gelişimi genellikle uzun zaman alır ve en yaygın olarak da daha yaşlı kişilerde görülür. 40 yaş altındaki kişilerde çok nadirdir. Sigara, bazı meslek grupları, sağlıksız beslenme mesane kanserine yol açan etkenlerdendir. Özellikle 50 yaşın üstünde sigara içicisi olan kişilerin idrarında ağrısız hematüri varlığında mesane kanseri hastalığından şüphelenmesi ve bir üroloji uzmanına başvurmak gerekir. Çünkü sigara içenlerde mesane kanseri riski 3-4 kat daha fazladır. Ancak sigara içiciliğinin süresi ve yoğunluğuna göre de bu risk değişir. Günlük 15-20 sigara içimi riski 4,5 kat artırır. Sigaranın bıra-kılmasıyla risk giderek azalır, fakat hiçbir zaman sigara içmeyen kişilerin düzeyine inmez. Pasif sigara içiciliği de benzer şekilde mesane kanseri için risk faktörüdür. Sigaranın yanında özelikle kimya sanayi, petrol, boya, lastik endüstrisi, alüminyum ve demir işletmesi çalışanları yüksek oranda aromatik aminlere maruz kalmaktadır ve risk altındaki meslek grubunu oluşturmaktadır. Besinsel olarak mesane kanseri oluşumuna etki yapacak yiyeceklere gelince; tuzlu, közde et, yağ miktarı fazla, salamura sebze, soya ve baharatlar risklidir. Bu nedenle sağlıklı beslenmek bu hastalıktan korunmada etkili çözümlerdendir” Doç. Dr. Demirtaş, tüm kanser hastalıklarında olduğu gibi ürolojik kanserlerde hastalıktan değil, geç kalmaktan korkulması gerektiğini sözlerine ekledi. Tıp öğrencileri “HIV/AIDS” hastalığı konusunda bilgilendirildi Dünyada her yıl 1,2 milyon insan HIV virüsünün yol açtığı hastalıktan ölüyor E rciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından “1 Aralık Dünya AIDS Günü” münasebetiyle düzenlenen etkinlikte, tıp öğrencileri “HIV” enfeksiyonu ve bu virüsün yol açtığı AIDS hastalığı konusunda bilgilendirildi. Tıp Fakültesi Dönem 3 Amfisinde gerçekleştirilen toplantının konuşmacısı ERÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayati Demiraslan, “Dünya Sağlık Örgütü verileri- ne göre dünyada 37 milyon HIV virüsü taşıyan AIDS hastasının bulunduğunu ve bu hastalıktan dünyada her yıl 1,2 milyon kişinin öldüğünü” belirtti. Doç. Dr. Demiraslan, konuşmasında şunları söyledi: “HIV (insan immün yetmezlik virüsü) tarafından bağışıklık sisteminin tutulması ve izleyen ilerleyici harabiyeti ile seyreden bir hastalıktır. Bağışıklık sisteminin yıkılması ile bazı fırsatçı enfeksiyonlar ve kanserlere karşı koyabilme yetenekleri azalır. HIV enfeksiyonuna yakalanan kişilerde başlangıçta herhangi bir şikâyet görülmeyebilir. Şikâyetsiz geçen süre virüsün tipine, hastalandırma gücüne ve bağışıklık sisteminizin gücüne göre 2 ile 10 yıl kadar sürebilir. Bu arada virüs ile bağışıklık sistemimizin savaşı devam eder. Bağışıklık sistemimiz zayıflamaya başlayınca hastalar enfeksiyonlar veya kanserler ile doktora başvururlar. Bazen istemeden kilo kaybetme, uzun süredir devam eden ateş ve/ veya ishal ile hekime başvurular görülür. Fırsatçı hastalıklardan bir tanesi de veremdir. Verem tanısı alanların hepsinde HIV enfeksiyonu görülmese de mutlaka HIV enfeksiyonu varlığı açısından taranmalıdırlar. Dünyada çoğunluğu Afrika’da olmak üzere 37 milyon HIV enfekte kişi yaşamaktadır. Bunların 2,6 milyonu çocuktur. Yeni HIV’li sayısı dünyada giderek azalmakla birlikte Türkiye’de artmaktadır. Yeni HIV’li sayısı 2013 yılında 1400 iken bu sayı 2014 yılında 1967’ye ulaşmıştır. HIV en- feksiyonu başlıca korunmasız cinsel ilişki, HIV’le enfekte kan nakli, HIV’le kirlenmiş iğne, şırınga veya kesici aletleri paylaşmak ve HIV’li anneden bebeğe bulaş yollarıyla bulaşmaktadır. Ülkemizde en sık HIV enfeksiyonu bulaşma yolu Sağlık Bakanlığı verilerine göre cinsel ilişkidir. El sıkışma, sarılma gibi aktivitelerle bulaşmaz. Ağız içinde kanama yoksa tükrükle bulaşmadığı kabul edilir. Yaş dağılımına bakıldığında genç ve erişkinlerin ülkemizde daha fazla olduğu söylenebilir. HIV enfeksiyonudan korunmak için öncelikle yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü tarafından da tüm dünyada yapılması desteklenen “HIV testi”dir. HIV tanısının konulması ile HIV bulaşı önlenmiş, tedavi olma şansı yakalanmış olur, tedaviler ile ömür boyunca diğer insanlar gibi bir hayat sürme şansı yakalanmış olur.“ Bilinenin aksine HIV enfeksiyonunun tedavisi vardır fakat hastalıktan kurtulmak şimdilik mümkün değildir. Yine korunmada uygulanabilecek diğer önlemler ise cinsel ilişki sırasında kondom (prezervatif) kullanılması, damar içinden uyuşturucu kullanımının terk edilmesi veya böyle kişilerle cinsel ilişkide kondom kullanılması, gebelikte HIV testi yapılması ile çocuğa bulaşı önlemek ve sonuncusu ise güvenli cinsel yaşamdır (tek eşlilik).” Doç. Dr. Demiraslan konuşmasının ardından öğrencilerin konuya ilişkin sorularını cevaplandırdı. SAYFA 12:Layout 3 11.02.2016 11:09 Sayfa 1 TÜRKİYE’NİN EN GELİŞMİŞ GÜNDÜZ TEDAVİ MERKEZİ Hematoloji-Onkoloji Hastanesi ERCİYES ÜNİVERSİTESİ’NDE yanına yapılan 3 katlı merkezde, hastaların rahat tedavi alması için her türlü konfor mevcut E Başhekim Prof. Dr. Kudret Doğru, hayırsever Özkaya ailesine, teşekkür etti. rciyes Üniversitesi’nde hayırsever Özkaya ailesi tarafından yaptırılan Hematoloji-Onkoloji Gündüz Tedavi Merkezi’nde hastalara hizmet verilmeye başlandı. Gerek büyüklüğü, gerekse donanımı bakımından Türkiye’nin en büyük gündüz tedavi merkezi olan Nazende-Nuri Özkaya Gündüz Hematoloji-Onkoloji Ayaktan Tedavi Merkezi’nde sadece Kayseri’den değil, çevre iler ve uzak illerden gelen hastalara en modern sağlık hizmeti sunulmakta. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Başhekimi Prof. Dr. Kudret Doğru, yaptığı açıklamamada, bulunduğu bölgenin sağlık kampusu konumundaki hastanelerindeki gelişmelerin hızla devam ettiğini belirtti. Başhekim Doğru, özellikle kanser tedavisi ile kemik iliği nakli ve kök hücre tedavisinde adından sıkça söz ettiren hastanelerinin Kayserili hayırsever Özkaya ailesi tarafından yaptırılan ve Türkiye’nin en gelişmiş gündüz tedavi merkezi olan Nazende-Nuri Özkaya Gündüz Hematoloji-Onkoloji Ayaktan Tedavi Merkezi ile daha da güçlendiğini kaydetti. Başhekim Doğru, “Hematoloji ve onkoloji hastalarına 1998 yılından itibaren Mehmet Kemal Dedeman Hematoloji-Onkoloji Hastanesi’nden hizmet vermekteyiz. Hematoloji ve onkoloji hastalarına günlük ayaktan tedavi hizmetini aynı hastanede sunuyorduk. Fakat hasta sayısının her geçen gün artması ile ünitemiz yetersiz hale gelmişti. Bizde bu durumu göz önünde bulundurarak Hematoloji-Onkoloji Hastanemiz bünyesinde faaliyet gösterecek büyük ve modern bir ayaktan tedavi merkezi yapılması için proje hazırlattık ve hayırsever arayışına giriştik. Daha öncede üniversitemize büyük E Doç. Dr. Halit Karaca, sağlıklıTıbbtt beslenme, dengeli sigara ve alkolden uzak durma, düzenli egzersiz ile kanserden korunulabildiğini söyledi. rciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Halit Karaca, dünyada sebebi ilinen ölümler arasında ikinci sırada yer alan kanser hastalıklarının en önemli sağlık sorunu olduğunu belirtti. Doç. Dr. Karaca, “Dünyada her yıl 12 milyon kişiye kanser tanısı konulmakta ve 7,6 milyon kişi kanserden ölmektedir” dedi. ERÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Karaca, “4 Şubat Dünya Kanser Günü” münasebetiyle yaptığı açıklamada, kanserin vücuttaki herhangi bir hücre grubunun aşırı ve kontrolsüz şekilde çoğalması sonucu meydana geldiğini söyledi. Sık görülmesi ve öldürücülüğünün yüksek olması nedeniyle kanserin en önemli sağlık sorunu olduğuna işaret eden Doç. Dr. Karaca, “Dünyada her yıl 12 milyon kişiye kanser tanısı konulmakta ve 7,6 milyon kişi kanserden ölmektedir. Tanı olanaklarının gelişmesi ve sağlık kuruluşlarından yararlanma imkanının artması ile her yıl daha çok kanser vakası teşhis edilmektedir. Dünyada ve ülkemizde 1970'li yıllarda sebebi bilinen ölümler arasında 4. sırada yer alan Hayırsever Özkaya ailesi tarafından yaptırılan Nazende-Nuri Özkaya Gündüz HematolojiOnkoloji Ayaktan Tedavi Merkezi’nin önümüzdeki aylarda açılışının yapılması planlanıyor. katkısı olan hayırsever Özkaya ailesi teklifimizi kabul etti ve en modern şekilde gündüz tedavi merkezini inşa ettirdiler. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Erciyes Üniversitesi Hastanelerimize bugün kadar katkısı olan tüm hayırseverlerimize ayrıca teşekkür ediyorum. Onlar sayesinde hastanemiz Türkiye’nin sayılı üniversite hastaneleri arasına girdi” dedi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halit Karaca ise, NazendeNuri Özkaya Gündüz Hematoloji-Onkoloji Ayaktan Tedavi Merkezinin iç donanımıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Bu ünite 3 katta toplam 2 bin 500 metre kare kullanım alanına sahip. Ünitede 70 adet hasta tedavi koltuğu, 10 adet özel oda, 3 adet hastalar için eğitim odası, 1 adet eczane ve son teknoloji ile donatılmış kemoterapi ilaç hazırlama merkezi mevcut. Merkezimizde Medikal Onkoloji, Radyasyon Onkolojisi, Hematoloji ve Pediatrik Hematoloji-Onkoloji hastaları ilaç hazırlama ve kemoterapi uygulama hizmeti yer almakta. Gerek ünite içerisinde hastalar için, gerekse hasta yakınlarının bekleme alanlarında geçirdikleri süreyi konforlu kılmak amacıyla 16 adet LCD ekranla uydu yayını yapılmakta, merkezi ses ve müzik sistemi bulunmakta. Güncel olaylardan uzak kalmamaları için günlük gazeteleri temin edilmektedir. Ayrıca hastalar için sosyal faaliyetlerin yürütüleceği alanlar mevcuttur. Ayaktan Tedavi Merkezimizde 1 onkoloji yan dal asistanı uzman doktor, 2 iç hastalıkları asistanı, 3 eğitim hemşiresi, 12 kemoterapi uygulama hemşiresi, 1 diyetisyen, 1 psikolog ve kemoterapi hazırlama ünitesinde 9 adet biyolog görev apmakta. Kemoterapi hazırlama işlemi, Sağlık Bakanlığı Kemoterapi Hazırlama ve Uygulama Rehberi'ne uygun olarak düzenlenmiş olup, çalışan güvenliği ön planda tutularak dünya standartlarında, FDA onaylı ONB belgesine sahip aparatlarla, temiz oda içerisinde tam otomatik ilaç hazırlama sistemi ile yapılmaktadır. Ayrıca uygulama alanında ortam kontaminasyonunu önleyen çoklu kemoterapi uygulama setleri ve infüzyon pompaları ile hizmet verilmektedir. Kanser tanısı almış tıbbi tedaviye ihtiyaç duyan hastaların, moral ve motivasyonları yükseltilerek tedavi sürecini optimum şartlarda hasta konforunu gözeterek kaliteli ve dünya standartlarında hizmet sunmak önceliğimizdir.” Dünyada her yıl 7 milyon insan kanserden ölüyor kanser, son yıllarda kardiyovasküler sistem hastalıklarından sonra 2. sıraya yükselmiştir. Amerikan kanser topluluğunun yaptığı kanser istatistiklerine göre erkelerde en sık sırasıyla prostat, akciğer ve kalınbağırsak kanserleri görülürken, kadınlarda sırasıyla meme, akciğer ve kalınbağırsak kanserleri görülmektedir. Ölüm oranlarına bakıldığında ise akciğer kanseri her iki cinste de ilk sıradadır. Kayseri ve çevresinde ise erkelerde en sık akciğer, kalınbağırsak ve mide kanserleri için başvuru gözlenirken, kadınlarda en sık meme, akciğer ve kalınbağırsak kanserleri görülmektedir. Sık görülen bu kanser türleri ve tüm kanserler ele alındığında vakaların yaklaşık 1/3 ünün önlenebilir ve 1/3 ününde erken tespit edilebilir olduğu görülmektedir. Sigara ve alkolden uzak durarak ve beraberinde sağlıklı-dengeli beslenme ve düzenli egzersiz ile gelişebilecek kanserlerin yaklaşık yüzde 30'unu engellemiş olacağımız aşikardır” dedi. SİGARA VE KANSER İLİŞKİSİ Açıklamasında sigara kanser ilişkisine de dikkat çeken Doç. Dr. Karaca, “Sigara, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki önlenebilir ölümlerin başlıca nedenidir. Yaklaşık olarak yıllık 5 milyona yakın ölümden sorumludur. Sigara tüm kanserlerin yüzde 30’u ile ilişkilidir. Başta akciğer olmak üzere baş boyun, yemek borusu, mide, pankreas, mesane ve böbrek kanserlerinden sorumlu tutulmaktadır. Çevresel sigara dumanına pasif maruziyet bile başta akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Son yıllarda kadınlarda görülen kanserlerin sigara ilişkisi daha da artmaktadır. Kay- seri ve çevresinde başvuran kanser hastalarının 2006 yılında yüzde 26’sı sigara içerken 2008 yılında yüzde 35 olarak tespit edilmiştir. Sigara içindeki yanmamış tütünde 2500 kimyasal madde rastlanmış ve bu maddelerin kanser yapıcı düzeyleri belirlenmiştir. Başta en bilinen kanserojen maddeler olan arsenik, krom, nikel olmak üzere birçok kimyasal sigara içerisinde bulunmaktadır. Tütünün yanması sonucu tütünün içindeki maddeler başka bileşiklere dönüşmektedir. Yanma esnasında 12000 bileşik tespit edilmiş olup bunların içinde insanlar için direk kanserojen olan maddeler tespit edilmiştir. Son yıllardaki çalışmalar göstermiştir ki özellikle akciğer kanserinde sigara içiminin miktarı ve süresi ile kansere yakalanma riski arasında doğru orantı vardır” diye konuştu. KANSERDE ERKEN TANI VE TARAMA TESTLERİ Kanserde erken tanının çok önemli olduğunu o yüzden kanser taramalarının yarar sağladığını kaydeden Doç. Dr. Karaca, açıklamasını şöyle tamamladı: “Kanser vakalarını azaltmak için özellikle önleme çalışmalarına önem vermek gerekmektedir. Ayrıca tarama ve erken tanı ile hastalığın erken yakalanması bir o kadar değerlidir. Bazı kanser türlerinde tarama ile erken teşhis mümkün olup bu hastalarda taramalar önerilmektedir. Özellikle meme kanseri için kadınların kendi kendine muayeneleri yanı sıra mamografi ile taramalar yapılmaktadır. Yine kadınlarda serviks kanseri açısından tarama önerilmektedir. Ailesinde bağırsak kanseri olan ve ya bağırsaklarda polip hikayesi bulunan kişilerde de belli dönemlerde tarama yapılmalıdır.”