Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas`ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir

Transkript

Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas`ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir
Dürer, Fikri [t.y.] “Sivas’ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir Sivaslı Yazar Sedat Veyis
Örnek’in “Kurt” Adlı Oyunu”, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü.
B İ B L İ Y O G R A F Y A
ÖZDEMİR NUTKU "Amatörlük ve yaratıcılık" Oyun dergisi
Ağustos.1965.
V.CEM AŞKUN Sivas folkloru
Cilt 1 S.86
1952.
NURETTİN SEVİN "Amatör sahnenin faydaları" Halkevi dergisi
Ekim 1937 Cilt.10 S . 56
S.VEYİS ÖRNEK "Sanat köşesi" Hakikat gazetesi 26.Mayıs.1946
HİLMİ ATACAN "Sanat" Hakikat Gazetesi 16.Haziran.19^6
M.AHMET EREN "Gördüklerimiz "Hakikat Gazetesi _.Ağustos.1947
FARUK BİLECEN"Bir oyun seyrettik" Hakikat Gazetesi 16.4.1946
EKREM İŞERİ "Sanat tarihi" Sivas Postası Gazetesi 6.6.1962
GALİP TERİM "Ayda B i r "Haber Gazetesi
19.Eylül.1967
S?VEYİS ÖRNEK "Köşebaşı" Hakikat Gazetesi
HAYATİ ASILYAZICI
"Tiyatro" Akşam gazetesi
2.Nisan.1949
26.Şubat.1965
LÜTFÜ AY "Tiyatro" Milliyet Gazetesi 24.Mart.1965
| Î B I Î Y O G B A F Y A
AŞKUN V. C M
Sivas Folklorü Cilt.l
ATACAN HİIMİ
"Sanat*1 Hakikat Gazetesi 16.Haziran. 1946
ASILYAZICI HAYATÎ
AY LÜTFÎ
S.86
1952
"Tiyatro" Akşam Gazetesi 26.Şubat.1965
"Tiyatro" Milliyet Gazetesi 24.Mart.ig65
BİLECEN FARUK "Bir oyun seyrettik" Hakikat Gazetesi 16.4.1946
EREN M.AHMET
"Gördüklerimiz" Hakikat Gazetesi" 8.AğustoB.1957
İŞERİ EKREM "Sanat Dünyası" Sivas Postası Gazetesi" 2.6.1962
NUTKU ÖZDEMİR "Amotorlük ve Yaşatıcılık" Oyun Dergisi
1965
S E V İ N NURETTİN "Amotör Sahnenin Faydaları" Halkevi Dergisi
Ekim.1937 Cilt.10
TERİM GALİP
S.56
"Ayda Bir" Haber Gazetesi
19.Eylül.1967
\ l k _.y i
*
Gİ3-İ
l k o l u ç \ * jL Vi , / v a ı
A* i. i ¿ i 4 v.. .-D/il v" vi .... ■ ü.'li: . K ' l i ı
K i.ÎT \DLI O l HU :
_(Amatcr Çalışa l-.rın önemi)
X- S^VASTA h4LKT/î T . 1 I
KOL:. Ç L ^ . ,
,
fj
-i
)
11- SİVASLI LİR YAZ'.JîB^DAT V,*İL 0*L..,K
1- HA'lATI - 2- YAZARLI:i
______ ____ <____ ____ s i
____________, . __________ » . + > * ■
a) E l e ş t i r l e r i ---_ _ _ _ _ _
ib) Hikayec-li^i _ _ _ _ _ _
_____ ı.i
3- TİYATRO ç
i;,.’L RI
a) Tiyatro Oyunları _ _ __ _ _ _ _ _ 2.
b) Oyunculumu .vo Yönetmeliği_____
III- KURT
123^4-*“
5IHI-
ÎST4MLIİL ÜSKÜDAR -^nİR TıYATROouUDA.
12345-
0
Toplum Özellikleri vo Kurt'un Yazılış lioduni.2-3
_______
___ 3 _5
Konu
K i ş i l e r --------------------I _ S - ,Z
Da^unce
__
__
__ .^
Yapı
^ 'l
- ---- — --------- ------- r3_tS
N
Oyun Diizeni _
D e k o r ______ __
Giysi __ _ .
Oyunculuk _ ,
Makyaj
U
Ç
_______ ıs. ıc
İ6 - i?
ı % .a.o
- _ -- A® *-X»
------ 2.1
------- ------ -
ö ii S Ö Z !
Sivas'ta tiyatro çnlışranlarını genellikle amatörler yürüt-*
oüştiir bu güno de ,in. Zor koşular altında türlü imkansız­
lıklar koyu dini taasuba raömon çalı,
güçl kleri yen- i ç i ,rdir. Bu ÇTİışmal
JSaikovi kendi olanakl•-rıyla kuruld
1 - r m ı sürdürmüşler
.’in Öncüsü olan
u 193^ yılından bori
amatörlerin tek destekleyicisi ve maddi kaynağı ol
;tur.
Halkevinin bu ç baları meyvesini vermiş kendi bakrından
yjtiştirdi0 i gerek oy m c u gerekse yönü emen olarak çaba
;
_;Öst ren Sedat Veyis örnek Kurt adlı oyunu ile sesini
İstanbul ve; ir Tiyatrosuna kadar du v:r :uştur. Sedat Veyis
örnek'in Kurt oyan nu incelerken onun ilk tiyatro bil-i
ve kült ranü aldığı Halkevi çalışmaj n n ı
kısa da olsa
değinmemiz gerekir» Araştırma için baş vurulan kaynaklar
g a z j te ve denlilerden başka amatör tiyatroculardan iiilmi
Atacan ve Sedat Veyis örnek*in bil ileri oidu.
G 1
i 1 4- : (Amatör Çalışmaların önemi)
Halkevlerinin kurulduğu günden zamanırıza k a r
olan
çalışmalarının amatörler yürütmüştür. Gösterdikleri çaba
ve gayretlerle Sivas kentinin tiyatro ihtiyacını olanakları
oranında karşılamış Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya ba lı
kal rak h a l a m eğitilme inde üzerine düdeni yapmış Sivas
kültür hayat na b yük Ölçüde katkıda bulunmuştur» Bu
konuda Doç.Dr. Özdemir Nutku şöyle der.
"Bir amatör top­
luluk en ilgili seyirciden d 'ha dikkatli en profesyonel
oyuncudan d hu tutkulu ol ¡n bir ülcü gençler topluluğudur.
Bu öyle bir topluluktur ki gideceği yolu bilen tutumunu
seçen denemeleriyle her gün bilgisini biraz dana artıran
bir işbirliği s c,lar. Gerçi toplulu./un oyuncularını
profosyonel oyuncularla kıyaslarsanız pek tabii olarak
onl rın aksadıklarını görürüz, ama amatör oyuncular ak­
sadıklarını bilmenin duygusu içinde daha iyiye yönelmeğe,
d ha bilinçli olmağa caba gösterirler. Amatör ruhu sağla., an
da bu çabadır. 1
1
Özde ir Nutku(Amatörlük ve yaratıcılık
Böyle ce ama^örlu^^n us oıdugunu,
tigini agıkca belirtmektedir.
3 o s ç i 3 r ı.n ın ne olması
'e re k—
Amatör oyuncul rı iki grupta
toplayabiliriz.
1) "Tiyatroyu mesleki kadar incelemiş en değerli zamanlarını
ona ayır: ış natta başka yerden kapandığını bu yolda harcaya­
cak Kadar sanata düşkün olanlar.
2- Çocuklarda, gençlerde zaman z
an geze çarpan fakat çok
sürmeyen fotoğrafçılık pul merakı gibi geçici bir istekle
kalabalığa karışan hevesciler. Bunlar çok sıkı bir disiplin içinde en ufak bir hareketlerine gez yummadan kolaylıkla
düzelebilirler" 2
Gerçekten de bir amatör topluluğun
başarılı olabilmesi için disiplin gereklidir. Birlik bera­
berlik tiyatro sanatının vazgeçilmez unsurlarındandır.
Bu tutumla çalışmalarını sürd ren Sivaslı Amatörlerin halk
Iiv­
ilr
evi temsil kolu çalışmalarının Sivas halkı üzerinde büyü!
etkisi olmuş ilk tiyatro bilgi ve kültürünü bu yolla al­
mışlardır. Amatörler bu çabal rında Halkevlerinin maddi
manevi büyük testegini görmüşler, bir çatı altında topla­
nabilmişlerdir. Görevlerini tüm Kentlerde kurulduğu yıl­
dan beri başarıyla yerine getiren halkın sosyal ihtiyaçla­
rını bu yok ölçüde katkıda bulunan Halkevlerinin üivas
kenti çalışmalarının da halkın yanında olumlu bir yönde
yer almıştır. Bu nedenle Sivas halkevi çalışmalarına kısa
da olsa değinmemiz bu çalışa l a n
izlememiz gerekir.
2) Kürettin Sevin "Amatör sahnenin faydaları" Halkevi
Dergisi Ekim 1937 cilt 10, Sayı 56
I-
HALKrivl TSkSİL KOLU ÇkLl^kLKRl (1932-1968)
Sivas Orta Anadolunun sazı, sözü folkloru ile oyunlarıyla
dopdolu içli duygulu bir kenti. Sivas halkı uzun kış gece­
leri odalarda toplanmışlar,
oyun çıkarmışlar, halay çekmiş­
ler, uaz çalmışlardır. Bu konuda Vehbi Gem A^kun şöyle der.
"Duygu ve düşüncenin yanı sıra taklit kaabiliyeti oyun
çıkarma yeteneği vardır. Sivas oyunlarında gelenek ve göre­
nekler en tatlı hicivlerle işlenmiş özellikle aile fertleri
aracındaki ilişkileri bütün çıplaklıyla gözönüns sermişler­
dir. Daha çok gelin kaynana münasebetleri bütün açıklıyla
abartılarak oyunlaştırılmıştır. "
1
Sivas'ta ilk tiyatro çalışmaları tülüat kumpanyalarıyla
başlar, farkının müzüğin arasına yerleştirilen tek perde­
lik güldürüler, halkın büyük ilgisini çekmiştir. Sedat
Veyis örnek bu kumpanyalar için "halk bu komedilerde kendi
havasına,
acısını, çilesini, mutluluğunu bulur. Adeta kendi
bağrından kopmuş bir parçadır."
2
1932 yılında- Halkevlerinin kurulmasıyla bir kaç hevesli genç
çevrenin baskıları gerenek ve göreneklerin engellemelerine
göğüs gererek, güçleri oranında amatör çalışmanın en güzel
örneğini ver-işlcr temsil kolunu kurmuşlardır. Bu güçlük ve
engellerin temsil kolu b a ş k a n m a getirilen ilk yönetmeni
Hilmi Atacan şöyle anlatır.
"Halkevi temsil kolunu kurduk
ve ben de başkan seçildim. Sivas halkı temsil kelimesinden
zekiniyor ardında başka şeyler bulunduğuna inanıyordu.
Temsil kolu başkanlığım ile halkın bana karşı tutumu da
değişmişti. Selâmı sabahı kesmişlerdi. Umutlarımız kırılmadı
dayanavak katlanacaktık sonuna kadar. Tarihi bir oyunla
işe başlamamız fikrime arkadaşlarımda katıldılar. İlk eser
olarak Mete Hanı
seçtik. Oyunun kadrosunu kurmaya çalışı­
yorduk ki önümüze çok önemli bir engel çıktı. Kadın oyuncu
problemi. Günlerce düşündük çalmadığımız kapı aşındırmadığı­
mız eşik kalmadı. Bütün kapılar suratımıza kapanmıştı. Son
çare olarak Lise mektebine yeni tayin olunan Felsefe Öğret­
meni Belkıs Aydınogluna başvurduk. Kendisi büyük bir anla­
yış ve cesaretle evet dedi.
1- Vehbi Cem Aşkun "Sivas Folklörü Cilt 1
2- Sedat Veyis Örnek "Sanat Köşesi hakikat Gazetesi(194-6)
Yalnız bir şartla babasından i ¿in alınacaktı. O zamanki
nüfus Müdürü olan vakir Beyden rica ettik sağ olsun tizleri
kırmadı. Sevincimize diyecek yoktu. Yeni dokmuş çocuklar
gibiydik. Büyük bir şevk ve azimle provalara başladık. Son
hazırlıklarda yaparak 12.Skim.1932 gecesi Tan sinemasında
büyük heyecan içerisinde ilk temsilimizi virdim. İsteksizce
çekinerek gelen halk oyunun sonunda bizi ayakta alkışlı­
yordu.
3
¿seri Hilmi Atacan sahneye koymuş, kendiside
baş rolde oynamıştır, halkevi temsil kolunun ilk oyuncuları
şunlardır: Ortaokum küdürü Nail Yardar, Lise Felsefe öğretme­
ni Be İkiz A y d m o g l u ,
Talat Gözbak, Nurettin Bey, Baha 11 in
naya, hilmi Başçı, Nusret Tezcan, Kemâl öncel, Kasım Bey
i,inat Bey, -Refik Bey ... ilk oyundan cesaret alarak .mutla­
rın bir kat daha artar. x'emsil kolu ikinci oyan ol\>rak
Reşat Nuri Güntekin'in Taş Parçasını kendi sahnesi olan
halkevi Salonunda 5-Temmuz.1933 de oynamış bu eserle yerini
daha da sağlamlaştırmıştır. Bunları öteki eserler takip et­
miştir .
2.Mart. 1934- de Necip Fazıl Kısakürek'in Bir Adam Yaratmak
1?. Haz i ran. 1934- de F-îNafiz Ç a m l ı b e l 1in Kahraman
1 8 .Nisan.1935 de H.Fahri Ozansoy'un Baykuş
19•A r a l ı k .1935 de F.Nafiz Çamlıbeli'in Canavar
25 .Haziran.1936 da ve Kedim Tör'ün Kör
7.Ocak. 1)37 de İbnül Refik Alımet Nur inin feriye Mahkemesi
21.T e m m u z .1937 de Aka Gündüz'ün kaki Yıldırım
Bu oyunlar halkın büyük ilgi ve desteği ile başarıyla oyna­
nıyor sabırsızlıkla bekleniyordu. Oysa Halkevinin diğer kolları
temsil kolunun yanında sönük kalmış gereken ilgiyi görmemiştir.
Ye bu yüzden kapanmak zorunda kalmışlardı, k.Ahmet á r e n "Halkın
temsile karşı muhabbedi,
ilgisi öyle artmıştı ki salon tıklım
tıklım doluyor büyük bir sezsizlik ve dikkat ile oyuna kendi­
lerini veriyor sonunda ayağa kalkarak uzun müddet teşçigi ve
takdir ediyorlardı. 4
diyerek halkın ilgisini tiyatroya kar­
şı olan samimi işten davranışını belirtiyordu.........
3- Hilmi Atacan "Sanat',' Hakikat
.1946
4- L¿«Ahmet üren "Gördüklerimiz Hakikat Ağustos. 1947
Berşay Münir Hayri Egeli'nin tırtırlar
oyununun oynanacağı
güne kadar mükemmel gidiyor ve birazda tesadüfün meydana
getirdiği bir dirum yüzünden tiyatro çalışmalarısın uzun
bir süre geri kalmasına, o güne kadar sarfedilen çabanın
bir anda yok olmasına sebeb oluyor. Hilmi Atacan o geceyi
şöyle anlatıyor. "Esere 2 ay hazırlandık kendimizden emin
bir şekilde aynı heyecan ve ümütle sahneye çıktık. Oyunda
boya rolünü ben oynuyordum. Holüm icabı parmağımı Önümdeki
şaraba batırıp , şarabın sirkeye çevrildiğini ve helâl
olduğunu beyanla içtim, Sarhoş bir vaziyette şu sözleri
söyledim.
"Şu an piş'i çeşminde kainat rakkas ( ¿u anda
gözümün önünde dünya dans ediyor) halk bu sahneden çok
hoşlandı, uzun bir müddet güldü fakat o kahkayı atan,
bizi avuçları yırtılana kadar alkışlayan halk, oyundan
iki saat sonra meydana gelen Erzincan Depremiyle bir ilgi
kurmuş olacak ki ertesi gün ^alkevinin önünde toplanarak
camı çerçeveyi kırdılar, her şeyi parça parça ettiler.
Korkumuzdan günlerce sokağa çıkamaz olduk. Çalışmalarımıza
ara vermek mecburiyetinde kaldık. Bp. olaydan sonra Halkevj
uzun bir süre susar; Ta 1946 yılına kadar bu yıl aralarına
Sedat Veyis örneki'de alarak tekrar çalışmalarına başlarlar.
23.Mart.1946 da halkevi salonunda Ahmet Kutsi Tecer'in
Köro :1u
adlı oyunun başarı ile oynandı.
"Uzun zamandır
sahnelerden uzak kalan ve seyretmek zevkinden mahrum ol­
duğumuz ^alkevi Sanatçılarını tekrar kazandığımız için
memnunuz. Oynadıkları oyup fevkaladeydi. Rejisör Hilmi
Atacan eseri gayet güzel sahneye koymuş, yaptığı makyajlarla
ustalığını bir kere defa kabul ettirdi. Nurettin Erkose ve
Talat G ö z b a k ' m oyunlarına diyecek yoktu, tek kelimeyle
şahaneydi. 5
Faruk Bilecen böyle der. Daha sonra Vatan
yahut Sjlistre, Figaronun Düşünü 194? oynandı. Bu zamana
kadar oyuncu olarak görev alan b edat Veyis örnek 1948
Eylülünde Cevdet Kudre'tin Rüya içinde Rüya ile kendi yaz­
dığı ve ilk denemesi olan Modern Lokanta adlı eserlerin
sahneye koydu ve bu oyunlarda rol aldı.
5- Faruk Bilecan "Bir Oyun Seyrettik" Hakikat Nisan 1946
D a h a sonra bu oyunların Sivas'ın kazaları olan Sara
Buta. şehri, Eafik'e götürdü. Başarı: kazandı. 1949 yılın­
da T a n sinamasında Mcl i e r e !in hastalık hastası oynandı.
S a l k ı n isteği ile üç gün arka arkaya tekrarlandı. Bu
e serden Süheyla Talu'nun büyük başarı gösterdiği belirtil­
di ve halk evlerinin kapatıldığı 1951 y ı l m a kadar şu
eserler oynandı:
1 7 / M art/1949 F.N.Çamlıbel'den Akın 8/Eylül/1949 da Necip
Fa z ı l Kısakürekten Tohum
ll/Ekim/1950 Necip Fazıl Kısakürek'ten Para
Demokrat Parti İktidarı zamanında siyasi nedenle 1951
yılında kapatılan Halkevleri 1960 yılında tekrar faaliyeti­
ne başlamış,
Hilmi Âtacan yöneticiliğe getirilmiştir.
O y u n c u kadrosu söşledir:
Galip Derim, Aysel Ünlü, Necla
Aydemir, Melâhat Kaya, Cemil Karaağaç, Tuncer Y a l ç m k a y a ,
Ahmet Ergün, Ünal Ontürkler, Kemal Sezer, Erol Uygun,
Aynur Kaya, Lütfiye İlhan, Yıldız Koçangil, Enver Uğurlu,
Çahit Kocaoglu, Nihat Boylu.
l/Haziran/1962 yılında Erkek Güzeli Tan Sinamasında oynan­
dı. Ekrem îşeri eseri ¡jöyle eleştiriyor:
"Onlar hiç bir
zaman büyük iddialarla çıkmıyorlar, gayeleri topluma birş e y l e r verebilmek, toplum eğitiminde üstlerine düşeni
yapmaktır. Halkevi'de bunu yerine getirdiğini göre başarı­
lı sayılır. Yasin Çıra rolünde Çemil Karaağcı Mahir Yanık
rolündeki Galip Terim'i rollerinden dolayı kutlamak gere­
kir,
son olarak ta eseri sahneye koyan emektar Hilmi Atacan
b ü t ü n gücünü ortaya koymuş, çabalarından dolayı ve bize
zevkli anlar tartırdığı için kendisine minnettarım". 6
Daha sonra Cevat Fehri Başkurt*un Paydos adlı oyunu çalış­
maları başlar. Eserin Ti_yotrodan mahrum kazalara götürmeyide düşünmektedirler. Tan Sinamasında İl/Mayıs/1963 te
o ynanan oyun Temmuz'da Zara, Hafik,
İmraniye kazalarına
götürülmüş ve başarı ile temsil edilmiştir.
Galip Terim şöyle der:" İmranlı'da Paydos
küçük sınama salonu ağzına kadar doluydu.
altında köylerden koşa
oynanıyordu,
Güç koşuvlar
koşa gelmişler bir çokları, hepi­
mi z i n çok iyi tanığıgı Hilmi Atacan('ın hünerli
ve bilgili
elleri makyajda kendini gösterdi.
6
6 - Ekrem İşeri”'Sanat Dünyası " Sivas Postası Haziran 1962
Bir de buna sahneye koyuculukta ki ustalığı eklenince
Paydos başarılı bir temsil olarak çıktı ortaya,
öğretmen Murtaza rolünda Osman Güneş kendisinin de öğret­
men olmasından gelen bir rahaklık içinde sıkıntısız ve
yerine oturan gerçek tipi yarattı.
Salih usta rolünde
Kemal Kocaaslan, Balıkçı Ahmet'te Enver Çelik, Kamile
hanım rolünde Türkân Yoğurtçu rollerinin hakkını gereğin­
ce verdiler.
Özellikle Hatice rolündeki Nezihe Eğin çok
başarılı idi. Halkevi yönetici ve oyunlularının İmranlı'da­
ki başarılarını yürekten en özlem duygularla kutlar, benze­
ri çabalar görmek dileğimizi duyurmak isterim." 7
Aynı yıl Sedat Feyiz Örnek sahneye uyguladığı Pusu­
da oyununu Sivas'ın Pirç.nik köyüne götürmüş büyük kalaba­
lık önünde oynanmasını sağlamıştır. 12/Mayıs/1964 yılında
Duvarların ötesi Tan Sinaması ve Devlet Demir Yolları salon­
larında oynanmıştır. Eserde Erol Uygun, Ahmet Ergün, üvnal
Ontür :1er, Kemal Sözer, Ali Faza Sezer, Neval Uslu rol
almışlardır. Bu eseri sahneye Hilmi Atacan uygulamıştır.
Eser hakkında Galip Terim şöyle der:" Böyle bir yapıtı sahne­
ye koymaya bırakın bunu düşünmek bile büyük cesaret iste­
yen birşey, fakat bu güçü Vaii Yarinli'nin geniş yardım ve
desteği ile Doktor Azer A r a n ' m başkanlığını yaptığı Halk­
evi temsil konu gösterilmiş bulunmaktadır.. Eser başarılı
olmasa bile bu davranış ile övülmeye değer, oyuncular im­
kânsızlıklar içersinde başarı gösterdiler, bu şartlar al­
tında hiç bir yerde bundan daha iyisi oynanamaz. Eirinci
hükümlü de Erol Uygun, yaşadığı insanın iç çatışmalarını
gayet güzel b e l i r t t i , rolün ahavasına iyice oturmuştu,
ikinci hükümlüde Ahmet Ergün, üçüncü hükümlüde Ünal Ontürkler, dördüncü hükümlüde Selçuk Yönal vasattı. Eukiye Yonal,
Mehmet Taşseden,
Zehra O k u ş , Seyhan Çetin başarılı sayıl­
dılar." 8
Halkev temsil konu çalışmalarına deyindikten sonra bu ça­
lışmaların en başarılı temsilcisi olan Sedat Eeyis örnek
ve onun Eurt oyununu tapımaya çalışalım. 9
3 xx
r
9- Galip Terim- Ayda Bir- Haber gazetesi Eylül/1967
II- SİVASLI BÎR YAZAR : SEDAT VEYÎS ÖRNEK'İN
E U E T
ADLI OYUNU
1) HAYATI :
1928 Yılında Sivas'ın Zara Kazasında doğdu. Sivas
Erkek Lisesini "bitirdi. 1955 Yılında İlahiyat Fakültesin­
den mezun oldu, Kore'de yedek subay olarak bulundu. Alman­
ya'da Tübingen Üniversitesinde dinler tarihi ve etnoloji
alanında doltora yaptı. 1961 yılında Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi'ne Etnoloji asistanı olarak girdi. Aynı kürsüde
doçent olarak vazifesine devam etmektedir.
Çeşitli dergilere hikâyeler yazdı. Çeviriler yaptı.
2) YAZARLIĞI
:
a) Eleştirileri :
1948-49 Yılları arasında Sivas'ta çıkan "Hakikat"
gazetesinde ve 1950-51 yılları arasında Yeditepe'de tiyatro
eleştirileri yapmıştır. Sivas'ta oynanan Hamlet oyunu üze­
rine : "Bir müddet evvel öğretmen okulunun Hamlet'i temsil
edeceklerini duyunca hayret ettim. Doğrusu Hamlet'in Si­
vas 'ta sahne müsaitsizliği, dekor, kostüm gibi tiyatro sa­
natının zarurileştirdiği bir takım imkânsızlıklar içerisin­
de temsil edilebilmesi bana ve birçoklarına aşırı bir cesa­
ret gibi geldi. Fakat temsil gücü ile bu telâkkimizin dumu­
ra uğradığını gördük." 1 diyerek cesaretli ve başarılı bir
çalışma olduğunu ileri sürmüştür.
b) HİKÂYECİLİĞİ :
Çeşitli dergilerde yayınlanan hikâyeleri şunlar­
dır :
Varlık :
Yelpaze, Dilligil'in Kurt, Bir şehirden üç kişi.
Değişim :
Salak, Suda oynar balıklar
Yelken :
*
Kuzey, güney
Türk Dili :
Kopekii kadın
Su :
^
Cam önünde
1:S.V.Örnek (Köşebaşı - Hakikat - Nisan 1949)
/
ı?;
- 2 -
Ayrıca birçok çeviri hikâyeleri yayınlanmıştır.
3) TİYATRO ÇALIŞMALARI :
a) Tiyatro Oyunları :
" M o d e m Lokanta" 194-7 - 1 perdelik güldürücü Sivas
Halkevinde oynanmıştır.
(194-9)
"Pirinçler Yeşerecek" 1 perdelik oyun. Türk Dili
Dergisinde Temmuz 1968 sayısında yayınlanmıştır.
KURT : 29 Eylül 1 9 6 3 'de yazılmıştır. 2 Bölüm 9 Tablo. Bu oyun
1964-65 İstanbul Şehir Toyatrosunda oynandı.
Ayrıca çeşitli çevirileri vardır.
Tankred Dorst'tan "Sur Dibinde" 1962 yılında Devlet Ti­
yatrosu Oda Tiyatrosunda. Merörekten "Polisler" adlı oyun ise
1964'de yine Devlet Tiyatrosu ve Gen-Ar Tiyatrosunda oynandı.
Radyofonik oyun olarak yazdığı "Manda Gözü" adlı oyunu Ankara
Radyosu temsil repertuarına alınmıştır. Yine radyo için yaptığı
çeviriler şunlardır :
He Inrich Böll'den "Duvardan gelen sesler"
(Türk Dili Dergisinde de yayınlanmıştır.)
Heinrich Böll'den "Bir şafakiık bekleyiş"
1968 Aralık ayında Ankara radyosunda oynanmıştır. Ayrıca
Türk Dili Dergisinde yayınlanan bir Japon No
b) OYUNCULUĞU VE YÖNETMENLİSİ
oyunu vardır.
:
1948-49 Yılları arasında Sivas Halkevinde ilk defa
Faruk Nafiz Çamlıbel1in Akın adlı oyunuyla sahneye çıktı. Hafik,
Zara, Suşehri hazalarında da bu eserle birçok kez sahnede görün­
dü. .Aynı yıl içerisinde Cevdet Kudret'in Rüya içinde rüya oyu­
nunda oynadı. Daha sonra Baumarchai'nln Figaronun düğünü ile Tan
sinemasında ve kendi yazdığı 1 perdelik güldürücü Moderen Lokan­
ta adlı eserde oynadı. Oyunculuğunun yanında sahneye eserde uy­
gulayan Sedat Veyis örnek Rüya içinde r ü y a , Moderen Lokanta ve
1963 yılında Cahit Atay'ın Pusuda oyunlarında oynadı ve sahneye
koydu. Pusuda adlı oyunu 1963 yılı ağustos ayında Sivas'ın Pişkinik Köyüne götürdü ve bir harman yerinde tüm köy halkına sey­
rettirdi.
T
II- KURT
1) Toplum özellikleri ve Kurt'un yazılış nedeni
:
liart °5runu yaşammış bir olaydan yararlanarak yazılmıştıir.
azar aynı zamanda Folklörcü, etnolog olduğu için bu olaya ilgi
duymuş, önce hikâye şeklinde yazmış, sonra oyunlaştırmıştır.
y
Katı kurallar kişileri dar bir çemberin içine almış, bu
Çemberi zorlamak,
kuralları yıkmak isteyenler hep yenik
düşmüş ve bu şartlara uymak zorunda kalmışlardır. Kişi
istedigince düşünemez, hareket edemez. Tüm toplumun fert­
leri gibi düşünmeye ve de harekete rastlanır.
Sadece Top­
luma uymak kollektif düşünceyi paylaşmakla yetinir. Bu or­
tam içinde bir kişinin kuralların dışına çıkmak istemesi
kollektif düşünceyi yıkması büyük bir olaydır ve de bir yü­
rek işidir. Kurt oyununa konu olan H alil Ağa da böyle bir
ortamda yaşamaktadır. Bu çemberi zorlamış, mücadele etmiş­
tir. Ye karşısına çıkan tüm engelleri devirmiş mertçe erkek­
çe savaşarak toplumu altetmiştir. Bu olay zamanla efsane­
leşmiş, kahvelerde, hanlarda anlatılmış olup Sedat ^eyis
örnek olayın geçtiği kasabada dinlediği yaşanmış hikayeyi
oyunlaştırmıştır.
2) KOFU :
Halil Ağa'nın ağılına bir kurt dadanır. Tüm koyun­
lar ini parçalar, hele ki mor koyununu canından çok sevdiği,
derdine ortak ettiği. Halil Ağa inatçı mı inatçı, and içi­
yor kurdu yakalamaya,
ama yakaladığında öldürmeyecek,
çok ağır bir ceza verecek,
ona
intikam alacak Kurt'tan. Bir de­
mir maske yaptırıyor, kurt gelince kafasına geçirecek bir
de çıngıraklı demir tasma.
Kurdu yakalayacak ve bu çıngıraklı tasma ile dağla­
ra salıverecek,
er geç intikamını alacak ve de kurt yaptık­
larının cezasını çekecektir» K ahvede kasabalılar bu tasarı­
ya güler,
alay ederler. Ama yüzüne karşı değil, Halil Ağa­
nın heybetinden, kininden korkmaktadır herkes. Halil Ağa
Anadolunun buz gibi soğuk karlı gecelerinde tam 17 gün nö­
bet tutturur iki oğluna. Tüm güçlüklere dayanırlar kurdu
yakalayabilmek için. îşin ucunda mor koyunun intikamı ve
Halil Ağa'nın şerefi var. Halil Ağa'nın vaktiyle babasını
öldürlüş olan bir adamın oğlu düşmandır ^alil Ağa'ya. Ka­
sabalıya onunla alay etmeye zorlar, küçük düşürmeye çalışır,
i
Çarkçı denen bu adam.
-
4
-
Nihayet Halil Ağa kurdu yakalayınca şerefini kurtarmış,
öcünü almış kişilerin heybeti ve gururuyla kahvenin önüne
dikilir. Kurt ayaklarının altındadır. Dünyalar û alil Ağa­
nındır şimdi. Kahvedekileri süzer tepeden, kasabalının
gülmesi kaybolmuş, Halil Ağa bir daha yücelmiştir gözle­
rinde. Ve dediğini yapar,
inadını yerine getirir. Çıngı­
raklı tasma taktığı kurdu dağlara salar.
Kurt boynundaki tasmadaki zillerin çıkardığı ses
yüzünden avına yaklaşamaz aç kalır. Çıngırakla karışık acı,
ezik bir uluma sarar etrafı. Bu her gece böyle devam eder.
Herkesin rahatı kaçmıştır.
Tedirgin olurlar bu ulumalardan,
^alil Ağa'nın dünyası da karışır. O da dayanamaz kurdun
acı ulumalarına,
düşüne girer geceleri sürü sürü kurt'lar
"Açız" diye bağırırlar hep bir ağızdan. Gözleri kan çanağı,
fırlar yataktan Halil Ağa. Pişmandır yaptıklarına. Kimse­
nin yüzüne bakacak hali kalmamıştır. Ortalarda görünmez
olur. Kasabalı kınamaya başlamıştır Halil Ağa'yı. Eski iti­
barı kalmamıştır artık. Günlerce gözüne uyku girmez.
Hergün ölmektense birgün ölmeyi tercih eder. Ka­
rar verir. Kurdu yakalayıp çıngıraklı tasmayı çıkaracak,
kurdun ulumalarına bir son verecektir. Karısının direnme­
lerine yalvarıp yakarmalarına aldırış etmez. Y a n m a silâ­
hını ve yunulu alıp dağa çıkar.
Günler geçer aradan, Halil
Ağa'dan bir haber çıkmaz. Herkes umutlarını keser hayatla­
rından. Halil Ağa'nın düşmanı olan çarkçı bir gece elinde
bir yün kalpakla kahveden içeri girer, bu Halil Ağa'nın
yün kalpağıdır. Halil Ağa'yı kurtların parçaladığını söy­
leyerek oğluyla alay eder. Artık çarkçı'nın borusu ötecektir bu kasabada.
^ecesini rakıyla renklendirir,
fakat ^alil Ağa­
nın ani dönüşü çarkçı'nın keyfini alt üst eder, -aş kesilmiştir adeta ve Halil Ağa kurda verdiği cezayı çarkçı'ya
verir. Çıngıraklı tasmayı takarak koğar onu kasabadan.
BU oyun bir kahraman oyunudur. Ve oyunun baş kişisi
Halil A ğ a 1dır. öteki kişiler Halil Ağa ile ilişkileri ora­
nında önemlidir. Yalnız çarkçı oyunun k a r a kişisi ve Halil
A ğ a 'n m
karşıtı olarak ds ilgi çeker. Oyunun tüm kişileri
yerel adetleri, halk kültürünü ve inançlarını temsil eder­
ler. Bir Anadolu kasabası portresinin canlı ve inandırıcı
unsurlarıdırlar. Bu kişilerin davranışlarını etkileyen ruh
halleri gerektiği kadar verilmiş ve böylece kukla tipler
olmaktan kurtarılmıştır.
HALİL ASA :
Tüm ayrıntılarıyla vurgulanmış oyunun loş kişisidir,
înadı, direnişiyle Anadolu insanının değer verdiği bir ni­
teliğin örneği oluyor. Gururu ve öfkesi onu intikama götü­
rüyor. İnancına ve bağlı olduğu herşeye karşı işlenen suça,
kendi eli ile en ağır cezayı vermekte tereddüt etmiyor.
Gözü
pek sonuna kadar götürebiliyor savaşını "Ulan mor koyun der­
dim. Senden vefalısı yoktur şu dünyada, bir yümuşaklığın,
bir anlayışın varki değme insanda bulunmaz" sözleri ile ca­
nından çok sevdiği mor koyununa karşı duygularını ve sevgi,
şefkat dolu yanını dile getiriyor. Onu parçalayan bir kurt
olsa bile öcünü yerde komayacak gereken cezayı verecektir
ona. Aklına koyduğunu mutlaka yapar H am
Ağa,
sonunda fe­
laketi, ölümü olsa bile "Bu yola atıldık bir kez, adımızı,
yüreğimizi, fikrimizi koyduk ortaya, vazgeçsem tefe koyar­
lar beni. Çarşıya pazara çıkmaz ederler" bir ara bu yolun
çıkmazlığını anlar ama Anadoluda kanundur Ağa olmak yürek
işidir. A ğ a ’yı ayakta tutan şerefi gururudur. H am
Aga t>u
törenin kaynağı olan Atalarının, dedelerinin temsilcisidir.
Onların buraya kadar şerefleri, haysiyetleri ile sürdürdük­
leri değerleri devam ettirmektedir gerekirse canını kanını
koyarak ortaya.
"Ama o it oğlu it bakışları,
o burunlarını
kıvırışları yok mu deli eder beni, -“en alaya serzenişe daya­
namam Yunus, babam bir çift kinayeli söze, bir çift alaylı
göze dayanamamışta atalarından kalma yurdunu, yuvasını dağı­
tıp, almış başını ta buralara kadar gelip yerleşmiş eh......
ben de onun oğluyum, kan bu elbet çeker" diyerek atalarına
verdiği değeri açıkça belli eder.
Kar,
soğuk onu engelleyemez,
mez bekler, mutlaka gelecektir.
öcünü alacak,
gece demez, gündüz de­
İnadını yerine getirecek,
şerefini kurtaracaktır.
yalleri k u r t 1tur.
Tüm düşleri kurt, ha­
"Aîıa geldi, vallaha geldi be gözlerine
bak gözlerine çıra gibi yanıyor, bana bakıyor, namussum ba­
na bakıyor,
durdu,
ön ayaklarını deliğin kenarına dayadı, durdu....
erada,
gir içeri, girsene ulan, yoksa gerisin geri­
ye mi kaçacaksan? Bir hile rai sezdin? ^açarsa ölürüm vallah
o zaman kahrımdan ölürüm, ulan gir içeri be, gir içeri be ..
Ama taş gibi katı değildir Halil Ağa, aksine insandır, duy­
guludur. Kurdu yakaladığında,
arkasından atıp tutanlara
"Ulan millet konuşsanıza, Heyy size diyorum o ekmek küreği
gibi diliniz kıçınıza mı kaçtı? Ulan mezar t ı ş ı m ı s mız, Hü—
velbakimisiniz be? diyerek zaferinin tadını çıkarmasını bil­
miştir. Ama kurdun acı ulumalarına dayanamaz,
maz" Bu hemen her gece böyle,
ilgisiz kal­
ötekiler dağılıp gidiyorlar
ama çok geçmeden, yeniden geliyorlar ve çevremi sarıp baş­
lıyorlar ulumaya. Açız Açıız .. Hepsinin koynunda birer zil­
li halka var. Şıngır, şıngır,
sonra gerisin geri kaçıyorlar,
bir tek o kalıyor, tutup dağlara saldığım, bir ben bir o,
bir de karlı ova ve başlıyor bulanık, kül rengi bir sesle
ulumaya" J,1alil Ağa'nın yürek sızısı uykularını böler. Kasa­
balının konuşmaları yiyip bitirir onu. "Oldu bir kez içimde,
şuralarda bir yerde bir damarım var, ona söz geçiremedim.
Yaptığım iş başımı döndürdü. Tüm kasabalıyı hiçe saydım,
ben de pişmanım ama oldu bi yol" sözleriyle pişmanlığını
açıkça ifade eder. Bu onun duygulu yanını gösterir. Öcünün,
inadının sonunu düşünmemiştir bir kez. Karısından yardım
istemek,
ona içini dökmek ihtiyacını bile duyar. Koca Halil
Ağa bukadar yumuşamıştır.
"Sana söylemedim ben akşamları ba­
şımı yastığa kor komaz, görüyorum kurtları, hep bu hikaye,
utancımdan kimselere söyleyemedim,
ilkin sana söylüyorum."
- 7 -
Duygulu ve vicdanlıdır ya Halil Ağa,
sına "Sen bu işlerden anlamazsın,
güçsüz değildir. Karı­
erkek kısmı üstüne lâf
söyletmemeli, hele karşısındaki ciğeri beş para etmez cin­
sinden olursa. Çarkçı dediğin kimin iti oluyorki? Onun gi­
bi on tanesini kapımda beslerim ben. Bizim ölümüz yeter ona
be. Sen anlamazsın karı. Haklı olduğum yerde ayağını kuvvet­
lice basacaksın yere, mohkemce... kaya gibi...." •LLalil Ağa­
nın en delice kararlarını uygulamaktaki inadı onu dram kah­
ramanı yapan niteliklerinin başında gelir. Başkalarına, ha­
yatın akışına boyun eğmiş, rahat yaşayan kişilere benzemez
o. Aşırılığı aynı zamanda hayranlık ve korku uyandıran me­
ziyeti olur.
"Bilirsinki aklıma koyduğumu yaparım,
ölüm pa­
hasına yine yaparım, kimseleri dinlemem, kararımı verdim
olacak bu iş...." zaman zaman bunalımları, iç çatışmaları
olan, ama tuttuğunu koparan insandır ^alil Ağa.
însan direncinin en çekici örneklerinden biridir.
KADIN :
Orta Anadolu kadınları yıllar yılı bir eşya gibi,
ırgat gibi kullanılmış, duygusal, kadınca yönleri hiçbir
zaman önemsenmemiştir. Bu kaderidir,
çilesidir, kanunudur
Anadolunun. Kocasının hayatına karışamaz,
söz sahibi değil­
dir. Halil Ağa'nın karısının dünyası da böyledir işte.
Başlıca tutkusu oğlan evermek, kız gelin etmektir.
Kinden,
öfkeden uzak kadınca bir dünya. Halil Ağa oğulları­
na" o, eksik etektir sizinle daha iyi anlaşırım, ne de olsa
erkeksiniz" diyerek karısının önemsizliğini belirtir.
Tek
sistemi "Akşamaca it gibi çalışıyorum durup dinlenmek yok,
zaten sen bana oldum bitti acımazsın, birgün geberir gider­
sem o zaman görürsün gününü."Hay vah" dersin ama, iş işten
geçmiş olur." gibi bir acındırmadan ibarettir. Halil Ağanın
delice kararı karşısında sadece " Etme eyleme kulun kölen
olayım, bu senin yaptığın delilikten başka birşey değil,
dağ başında kurda kuşa yem olursun, beni dertli edip te ya­
taklara düşürme" diye yalvarmaktan başka birşey gelmez elin­
den.
Olayların akışını değiştirecek güçte değildir. Kocası yine
■bildiğince hareket eder. Ona arkasından bakmak ve gözyaşı
dökmek kalır sadece.... Belki kocasının dertlerine ortak
olabilecek,
güçlüklere beraber karşı koyabilecektir ama
kendisine hiçbir şans tanınmaz. Kıyıda, köşede kalmaya, it
gibi çalışmaya zorunludur. Çalışmak ve susmaktır görevi
sadece....
ÇARKÇI :
Oyunun kara kişisidir.
İki yüzlü, yüreksizin, kor­
kağın birisidir. Kişinin ardından konuşmak, hırsızlık et­
mek, yalan söylemek başlıca niteliklerindendir. Çıkarından
başka birşey düşünmeyen,
gerekirse namusundan, şerefinden
bile çekinmeden fedakârlık yapabilen kişidir. Ocakcı "Koru­
cu Niyazi'nin yanından geliyorum. Karıştırdığın haltları
bir bir söyledi. O r m a n 1ın anasını bellemişsin be. Bir de
çarşı pazar gezip, köye derelilerden ucuza on araba pelit
odunu düşürdüm,
odunmu ki efendi kâat" diye partal atardın"
sözleriyle çarkçı'nın karakterini belirtir. Nerede kötü bir
olay, nerede bir yolsuzluk olsa, mutlaka çarkçı'nın parmağı
vardır. Ya bu olayların içindedir veya hazırlayıcısı duru­
mundadır. Halil Ağa'nın mert erkekçe tutumunu kasabalının
gözünde küçük düşürmek için elinden geleni yapar."He ya
koca kasaba'da bula bula sizin koyunları bulması da gösteriyorki sizden daha ineği, teresi yokmuş." der ama H alil
Ağa'nın yüzüne değil,
onun oğluna söyleyebilir ancak. Ve
arkasından "git babam git, herifin gözü dönmüş, dönmüşki
hemi de nasıl? kurdu diri diri yakalayacakmış. Yok deve,
tavuk mu yakalıyorsun be herif." diye alay eder. Eline fır­
sat geçince değerlendirmede üstüne yoktur. Kasabalı Sal il
Ağa'nın tutumuna biraz karşı çıksa çarkçı kasabalı'nın bay­
raktarı,
önderi olur.
"Vicdan namına birşey arama, insanda h
bir parça allah korkusu olur. Bu tekmil dins i z ,imansız
elin naçar hayvanını zilli halka ile dağa salmanın hangi
kitapta yeri var. Erkekliğe sığar mı bu." gibi sözlerle
kasabalı'yı Halil Ağa'nın karşısına çıkarmak,
kırtmak ister.
onları kış­
Kasabalı1n m
kendisini sevmediği halde ortamı müsait bu­
lunca istedi.gince at oynatır.
" H i n deli Halil Ağe'sını
başımıza H azret;i Ali edip çatktttnız, ulan bu herifin indi­
nizde amma da itibarı varmış ha,." Fakat olaylar istedigince gelişmeyince bayağıca aşağıdan alır.
"Aha şahitlerim
bir güne bir gün ardından kötü söz ettim mi? Ellerini vic­
danlarına koyup söylesinler." Daha da sıkışınca "Ağa bir
cahillik ettik bağışla gayrı" diyerek ^alil A ğ a ' n m eline
ayağına kapanarak af dileyecek kadar âdileşmiştir.
KÖR BEKİR :
Çarkçı ile aynı paralelde çizilmiş, benzer özellik­
leri olan bir kişidir. Hilede, korkaklıkta üstüne yoktur.
Çıkarı herşeyin üstündedir.
"İnsanın adı hilekâra çıkmasın bir yol, şurda ede­
bimizle oynadık ille de bir hile mi aramak gerek. Biz bu
boku öğrenirken sen horoz şekeri yalıyordun." derken bu
yanını kendisi de itiraf etmiş olur. Arkadan konuşmayı se­
ver. "Git canım fos çıktılar, tüm hikâye imiş hepside." di­
yerek Halil Ağa'nın yüceliğine gölge düşürmek ister. Halil
Ağa'yı küçük düşürmek için çarkçı ile işbirliği yapmaktan
çekinmez. Bu işbirliği için Ocakçı "bakıyorumda aranızdan
su sızmıyor, meşrebiniz aynı olduğundan birbirinizin kuyru­
ğuna basmıyorsunuz."'diyerek onun çıkarcılığını, dönekli­
ğini belirtir. Kör Bekir tehlikeden kaçan, işlerini kurnaz­
lıkla yürüten bir kişidir.
'•
ÇAVUŞ
:
Kasâba'nın sözü dinlenir, hoşsohbet kişilerinden
biridir. Çoğunluğun kararlarına uyar. K en(ji kabuğuna çe­
kilmiş,
veren,
geleneklere sıkı sıkıya bağlı,
eski değerlere önem
eski anıların özlemini duyan kişidir.
ki itler,
eski itler canavar gibiydi,
"Nerede o es­
gökten şahanı indirir­
di. Şimdinin'itleri oyuncak gibi birşey,
it mi, köpek mi
belli değil canım." Ve zaten bu gazeteci milleti emaçer
birşey yazmazki. Eskiden Ajanslar çıkardı. Ajansmı ki efen­
di, dünyanın havadisi,
el kadar kâğıt parçasıydı ama için­
de yetmiş iki buçuk millete dair haber vardı, şimdiki ga-
zötelerin boyuna poşuna bakanda birşey sanır," önceleri
Halil Ağa'ya karşı çıkar ama kara düşünmez.Ilımlıdır hep.
Ortalığı yatıştırmaya, iyilik yapmaya çalışır.
"Öyle deme
çarkçı öyle deme. O da istemezdi ama oldu biyol".
Fakat toplumu etkileyecek güçte değildir.
NALBANT :
Çavuş'la aynı paralelde düzeysel olarak çizilmiş
bir tiptir. Düşünce ve görüşleri aynıdır. Kararları silik,
çıkışları sonuçsuzdur. Ama çıkışı yapmadan da edemez.
Çarkçı'ya "Buradaydın da şu söylediklerini Halil A ğ a ' n m
yüzüne karşı dobra dobur neden söylemedin?"
sözleriyle
açık konuşmayı, kişinin arkasından değilde, yüzüne karşı
konuşmayı seven biri olduğunu ispatlar. Halil Ağa'ya o da
yardım etmek ister. Gençleri "Yahu sizde hiç insanlık
yok mu? şunun şurasında bir kasabalı dağda kalmış. Koşupta
yardım etmek geçmezmi içinizden?" der. Ama sözü dinlenmez.
Kendiside göze alamaz i kışta karda dağlara çıkmayı. Olay­
ların akışına göre hareketlerini düzenleyen,
tıştırmak isteyen sakin,
OCAKÇI :
ortalığı ya­
efendi bir kişidir.
'
Daima güçlünün yanında,
güçsüzün karşısında yer
alan kişilerdendir..
İnsanî değerler değil, maddî olanaklardır ölçüsü.
H alil Ağa iyi tanır ocakçıyı "Ulan ben seni bilmezmiyim,
kıyıdan, köşeden ortalığı nasıl karıştırdığını bilmezmi­
yim. Fesatlıkta birinciye gelirsin kasabada", diye tanır­
lar. Olayların geliğimide bunu doğrular.
Halil Ağa'nın güçlü zamanında ona okkalı kahve ya­
pan ocakçı Halil Ağa eski itibarını yitirince tutumunu
değiştirir.-
- 11 -
"Her söylenen kahveyi okkalı yaparsak evin yolunu bu­
lamayız. Mermerli kahvede telveli kahve yapıyorlarmış
oraya git", Salt çıkarını düşünür, kurnazdır, fesatçı­
dır. Çarkçı'nın kasabadan koğulması işine yarar. Çarkç ı ’nın dostu kirli Arşo'da ocakçı'nın olur.
YUHU5 :
Hayatını bir çizme, bir elbise ve bir on lira
karşılığı tehlikeye atabilen, amacını ne için yaşadığı­
nı bilmeyen bir serüvencidir.
Toplumda bir yeri varsa
bunu fizikî gücüne borçludur. Olaylar karşısında büyük
bir saflık, çocuksu bir kayıtsızlık gösterir. Olaylara
aldırış etmez,
madığını,
oldukça soğukkanlıdır,
adam yerine kon­
değer verilmediğini kendisi de bilir.
"Bakı­
yorum bizi hiç adam yerine koymuyorsun kör Bekir dayı"
diyerek.
Kişiliği yüzeyde çizilmiş, ayrıntılarına inilmemiştir..
IF.IZA-DUBMUg :
Halil Ağa'nın .kişiliklerini bulmamış, babaları­
nın çizdiği yoldan yürüyen, verilen görevleri harfiyen
yerine getiren oğullarıdır.
Herşeye rağmen babalarının gururunu, şerefini
ön planda tutar, türlü güçlüklere göğüs gererek Anadoluda babaya ve töreye sadakatin örneğini verirler.
Yaşları ve babalarının etkisi gereğince, olaylar
karşısında çabuk heyecanlanır, tahammül edemezler. Oyu­
nun yan kişilerinden olan çırak, birinci,
birinci,
ikinci adamlar,
ikinci delikanlılar güçlünün yanında güçsüzün
karşısında yer alan sıradan kişilerdir. Kasaba halkını
temsil ederler»
Konu ve kişiler bizi oyunun düşüncesine götürür.
- 12 4) DÜŞÜICE :
1) Yazarın çevresindeki gözlen! ağır basar. Bu göz­
len1 sonucu bir kahraman ve çevresinin portresi çizilmiş­
tir.
Bu kahraman gururu, kini, öfkesi ve cesareti ile
'Sivrilir, iç çatışmalarına, vicdan azabına da ışık tutul­
muştur. Karşısındaki kara kişinin, iki yüzlülüğü, korkak­
lığı ve bayalığı ise
karşıt değerleri sergiler.
Dram bu karşıtlığın kaçınılmaz çatışmasından do­
ğar» Tümü ile gerçekçi bir insanlık portresi çizilmiş göz­
lem ve değerlendirme tarafsız bir anlayışla yapılmıştır.
2) Bu yörese incelemenin yanısıra toplumsal bir yo­
rumdan da bahsedilebilir; Halil Ağa ile çarkçı’nın kişili­
ğinde çatışan birbirinden farklı ahlâk değerleridir.
Ve bu
değerler farklı ekonomik ve kültürel etmezlerden meydana
gelmişlerdir.
Bu toplumun kişileri kahramanlıktan anlamazlar, bir­
birlerine benzemezler ve günlerini gün etmeye bakarlar.
Halil Ağa, yiğitliğe verdiği önem ve gözüpekliği ile eski
aşiret örf ve adetlerinin geçerli olduğu bir ortamın önder
kişisini temsil eder. Onuruna, şerefine düşkünlüğü ve inat­
çılığı onun tipik ağa ve bey özellikleridir. Eski ahlâk
değerlerine bağlı kalmak ve çevresinin inanışından da so­
rumlu olmak görevidir. Oysa çarkçı fırsatçılığı, korkaklı­
ğı, çıkarcılığı ile ekonomik etmenlerin yarattığı yeni za­
man insanıdır. Eski ahlâk değerleri önemini ve geçerlili­
ğini kaybetmiş, yerini fırsat kollamak,
düzen kurmak en­
dişesi almıştır. ^ alil Ağa değişen toplumda geleneksel de­
ğerlerin son mücadelesini Verir. Bu oyunda kurt yenilmesi
gereken ahlâki yozlaşmayı temsil eder.
-
13
-
Halil A ğ a ’nın can pahasına savaştığı da yozlaşan değerle­
rin geçerli olduğu kurtlaşmış,
aç gözlü ve sinsi yeni
toplumdur. Halil Ağa savaşı başarı ile sonuçlandırarak
hem temsil ettiği geleneksel değerlerin önemini, hem $t®
kendi gücünü kabul ettirmiştir, çevresine. Fakat seyirci
bu başarının süreli olmayacağını, yeni dünyanın çarkçı­
ların, çıkarcıların dünyası olacağını hisseder. Mutlaka
böyle olacaktır.
Şimdi de konu ve düşüncenin yapıda nasıl saptan­
dığını görelim :
5) YAPI :
Olaylar ve kişiler yönünden oyun baştan sona
bir bütünlük gösterir. Oyunun gelişimine hiçbir katkıda
bulunmayan ve alayları etkileyecek bir görevi olmayan
birinci bölümün üçüncü tablosu gereksizdir. Onun dışında­
ki tablo ve bölümler olayları ahenkli bir şekilde ve bir­
birine bağlı olarak yansıtırlar.
1. Bölüm. 1. Tablo
Bu bölümde k a s a b a ' n m kişilerini ve durumu tanı­
yoruz. Çarkçının erkenden kahveye gelmesi, kasabalı1yı
meraklandırır. Koyunların ağıla girip koyunları parçala­
ması, Halil A ğ a ' n m kurt'un yakalanmasına karar vermesi
ile bir düğüm atılır.
2w Tablo
Kurdu yakalamak için ahırda tertibat alınır. Kurt
merakla beklenmeye başlanır.
Gerilim artmıştır.
4. Tablo
Kahvede çarkçı, kör B ekir ve Irıza çatışırlar. Ça­
tışmalar başlamıştır.
-
14
-
5. Tablo
Heyecanla kurt beklenmektedir, Halil Ağa sabır­
sızdır. İç çatışmaları başlar. Krizler son haddine ulaş­
mıştır.
6. T ab i o
Çarkçı ile kör B ekir Halil Ağa ile alay ederler
Arkasından atıp tutarlar. Kurdun yakalanacağına ihtimal
vermezler. Oyun en yüksek gerilimine ulaşır. Kurdun ya­
kalanması ile çözümlenmiş olur.
7. Tablo
Kurt'un dağa salınması ile felâketler baş ğöste
rir. Kasabalı tamamiyle aleyhindedir. Çarkçı ile kör Be­
kir yine ortaya çıkmışlardır. Uzun zamandır kahveye gel­
meyen Halil A-ğa'nın kahveye gelmesi ile düğüm atılır.
Çarkçı ile dalaşırlar, çatışmalar başlamıştır.
8. Tablo
Gördüğü düşlerle ^alil Ağa'nın iç çatışmaları
başlar. f ekrar kurt'u yakalamaya karar vermesi ile bir
düğüm daha atılır.
9. 'i'ablo
Halil Ağa'nın yon kalpağının bulunması ile bir
düğüm daha atılır, gerilim artmıştır. Durmuş ve çarkçı
dolaşırlar, çatışmalar başlar. Çarkçı'nın aleminin H alil
Ağa'nın görünmesi ile sona ermesi oyunu doruğuna ulaştı­
rır ve çarkçı'ya gereken cezasını vererek oyunu sonuçlan
dırır.
IV. İSTANBUL f EK İR T1Y A TP.O 5 UN D A KURT TEMSİLİ
Kurt, 1964-65 döneminde İstanbul Şehir Tiyatroların­
ca repertuvara alınmış ve Üsküdar Tiyatrosunda oynanmış­
tır.
Eseri sahneye ERGUN KÖKNAR koymuş, dekorları BÜLENT
ERBAŞ AR yapmıştır. Rol dağıtımı şöyledir :
Ç I RA.K..... Engin Akçelik
Ç A R K Ç I.... .
(Turan Göker) Sait Ergenç
ÇA V U Ş .......Feridun Karakaya
OCAKÇI.....
Doğan Sevsevil
HALİL A Ğ A ___ Agâh Hün
KÖR B E K İ R ___ Uluer Süer
NA L B A N T ...... Kadri Ögelman
1.Delikanlı..Ünal Başaran
2.Delikanlı..Turgut Arseven
IRIZA.......„Dinçer Çekmez
YUN U S . ....... Metin Çekmez
DURMUŞ....... Engin Şenkan
1. REJİ :
Basında çıkan eleştiriler ve oyunun metnine dayanarak
söyleyebildiklerimiz :
Ergun Köknar' m
amacına uygun,
başarılı bir. sınav verdiğidir. Oyunun
oyunun bütünlüğünü sağlayabilen bir sahne
düzeni yapmış. Titiz bir çalışma sonucu değerini kabul
ettirmiştir. Bu konuda Hayati Asılyazıcı şöyle söylüyor.
"Kurt'u Ergun Köknar sahneye koymuş, Köknar başlangıçtanberi umutla bağlandığım genç sanatçılardan biridir.
Çok yönlü bir tiyatro sanatçısı olduğundan, gerçek veri­
mini dengeli olarak ortaya koymuş değildi. H ele Şehir
Tiyatrosuna girdikten sonra başarı düzeyinde oldukça bo­
caladığını söyleyebilirim. BU eserde kararsız çalışma­
lardan kurtulduğu,
rülmektedir.
iyi bir'sahne düzeyine ulaştığı gö­
Diyeceğin şu; Ergun Köknar değerini kurt'teki çalışması
ile kabul ettirmektedir. Kendisine de koratör olarak
Bülent Erbaşar çok yardımcı olmuş. Çoğunluğu genç olan
sanatçılarla her yönetmenin sağlayamayacağı başarı orta­
mına ulaşmış"
(1) der»
2, DEKOR
Yine oyunun metni, basında çıkan eleştiriler ve
resimlere dayanarak dekor eskizi şöylö olabilir.
I. Bölüm I. Tablib
(Bek.plan : 1)
Orta Anadolu'da bir kasaba kahvesi sağda ve sol­
da birer giriş kapısı, müşteriler genellikle sağdaki ka­
pıdan girer çıkarlar. Soldakine göre sağdaki kapı daha
büyükçe ve kullanışlıdır. Ortada dibe doğru.bir ocaklık,
ocaklığın yanında rafta çay, kahve takımları, fincanlar,
bardaklar, rafın altında kara bir tahta. Ocaklığın beri­
sinde soldaki kapıya yakın bir yerde,
genişçe bir pence­
re, kahvenin sol ön tarafından iki masa,
sağ arka tarafta
birkaç masa daha iskemleler. Köşenin birinde bir peyke.
Duvarlarda taş basması "dünya güzeli",
"Şahmaran" ve
"havuzun içinde yüzen bir bahçe resmi." Yırtık ve eski
bir iki afiş, ocaklığa yakın bir yerde, borulu bir gramafon, tavanda asılı bir lüks lâmbası.
2. Tablo (Bak.Plan 2)
Kurdun girdiği ahır sağ üst tarafta beş altı ba­
samaklı,
sabit bir merdivenle çıkılan genişçe bir seki,
sol duvarda kurt'un girdiği delik, ahırın dip tarafında
bir kürün,
sekinin ön kenarlığından yarısı aşağı sarkan
bir çadır bezi,
sekinin dip duvardan gelen tarafında tah­
tada bir gaz lambası yeri.
(1) "Tiyatro" Akşam. Şubat 1Ş65
1^—
—
; -V . ______
- 17 -
ü-, TABLO :
(1. Tablo dekoru)
(Kahve dekoru)
5. TABLO :
(Ahır D eic0;ru)
(Bak.plan 2)
6. TABLO
(Kahve dekoru)
?. TABLO :
(Kahve dekoru)
8. TABLO :
Yatak odası. Ortada genişçe bir yer yatağı, rafta
bir gaz lâmbası. Yatağın başında masa solda oturacak
sedir. Arkada sedir devam eder.
9. TABLO :
(Kahve dekoru plan 1)
Dekor ve aksesuarları yapan BülentErbaşar'm
başarılı olduğu söyleniyor. Yapılan eleştirilerde.
Oysa Sivas ^alevlerinde 2 7/M ar t/1966 Dünya Tiyatrolar
günü dolayısiyle oynanan Kurt'taki orta anadolu havası,
yoksulluk, düzensizlik göze çarpmaz. Dekorlarda,
Orta anadolu kahveleri yerine,
lenme evini, zenginliğini,
re bağlılık düzeyde kalmış,
seyirci batının bir din­
ihtişamını bulur. Gerçekle­
iç gerçek dekorda ifadesini
bulamamıştır.
Bülent Erbaşar'ın güzel ve pratik dekormıâz hak­
kında Lütfü Ay bu konuda çok az şey söylüyor.
"Bülent
Erbaşar1in dekorunda bir yoksunluk göze çarpıyor» Ana­
dolu kasabasından çok yabancı iklimlerin havası, kokusu
duyuluyor." (2)
(2)
Lütfü Ay "Tiyatro" Milliyet Gazetesi 17/3/1965
- 18 -
3» KOSTÜM :
Yine aynı kaynaklardan edindiğimiz bilgilerden
yararlanarak kostümleri şöyle tanımlayabiliriz.
Kişilerin yeri, belki yaşı gözönüne alınarak ha­
zırlanmıştır, Kalil A ğ a ;başında geniş, beyaz yün bir kal­
pak, boynunda Jrün gri bir kaşkol.
Sırtında siyah, kalın
dizlerinin üstünde bir gocuk. Altta körüklü, iki parçalı
bir pantolon. Körük kısmı siyah,
asıl pantolon kısmı haki
renkte. Diz kapaklarına kadar siyah bir çizme, içinde
renkli örmeli yün çorap....
(Bak. resim 2)
Ç arkçı :
-^aşından üsten bağlamalı,
siyah bir şapka yaka­
sız beyaz bir gömlek. Siyah yelek yün çorapların içine
girmiş vaziyette lâstik ayakkabı.
(Bak. Resim 6)
KÖR BEKİR :
Kenarı siyah tüyle, kahverengi meşin bir şapka.
Kalın siyah bir ceket, boynunda sarı bir kaşkol. Gri
kendinden fitilli kadifeden körüklü pantolon. Yarım boy
lâstik çizme.
(Bak0Resim 2)
YUNUS :
Kumaş kasket, boz eski bir pantolon. n er iki dizi
yamalı. Üzerinde eski bir palto. Beyaz yün çorap lâstik
ayakkabı.(Bak. Resim 7)
ÇAVUŞ
:
Yakalar geniş, çok uzun ve geniş kahverengi ceket.
Yine üst tarafı dar zıvga biçimi bir pantolön. Çorapların,
içine girmiş bir vaziyettedir. Çorapla pantolon kısmı ip­
le bağlanmıştır. Ayağında mest lâstik.
NALBMT
(Bak.Kesim 3)
:
Kumaş kasket,
genişçe bir ceket içinde yakasız
kahverengi bir gömlek. Üstünde keçeden bir yelek. Praşovadan kalın bir pantolön« Ayağında işlemeli yün çorap,
altta mest lâstik.
(Bak.Resim 4)
- 19 -
OCAKÇI :
B aşx açık, yün kumaştan kareli bir gömlek. Önünde
uzun, diz kapaklarına kadar uzanan siyah, bezden bir ön­
lük. Paçası geniş, gri bir pantolon, ökçesi uzunca, siv­
ri uçlu kösele ayakkabı, önü açık bir yelek. Gömleğin
kolları dirseğe kadar katlanmış vaziyette.
(Bak. Resim 5)
»
KADIN :
-Şaşında bir yasma, ortası mor, kenarları çiçek mo­
tifleri. Boynunda beşibirlik denen altın dizisi. Uzunca,
yeşil, kırmızı, sarı desenli kalın bir divitin entari.
Üstte elişi örme desenli hırka. Kalın beyaz yün çorap
ve mest. (Bak.Resim 8)
IRIZA :
^aşında kahverengi kırçıllı yün bir bere. Kırmızı
bir mintan. Üstte koyu mavi bir yelek. Lacivert pantolon
lâstik ayakkabı. (Bak.Resim 9)
DURMUŞ :
Yine aynı bereden. Siyah bol bir gömlek, örme gri
bir kazak. Çizgili bir pantolon, lâstik ayakkabı.
(Bak.Resim 9)
I. DELİKANLI ;
Beyaz yün bir bere, mor bir mintan, siyah geniş
paçalı pantolon, işlemeli yün çorap, lâstik ayakkabı.
(Bak. Resim 9)
II. DELİKANLI :
Gri kalın bir bere. Boynunda siyah bir kaşkol. De­
senli yün gömlek. Lâcivert bir ceket ve pantolon, lâstik
ayakkabı» (Bak.Resim 9)
ÇIRAK :
Başı açık, beyaz bir mintan. Önünde uzun siyah
bezden önlük. Dar kısa kahverengi pantolon. Lastik ayak­
kabı.
1______________________________
- 20 -
4) OYUNCULUK :
Oyunda tüm olarak, töre, karekter bakımından
HalilAğe kuvvetlice vurgulanmış, diğer kişiler silik birer
tip olarek kalmışlardır. Bu konuda Lütfü Ay şöyle der :
"Halil Ağa iyi çizilmiş bir tip. Bir ana ditek olarak oyu­
nu ayakta tutabiliyor. Agâh Hün,
sahne tecrübesi kadar,
gösterişli fiziğinin de yardımı ile bu role çeki c i,heybetli
bir yüz, bir masal kahramanının boyutunu yer yer kazandırı­
yor. Diğer rollerde; çarkçı'da Sait Ergenç, çavuş da Feri­
dun Karakaya, Kör ^ekirde Uluer Süer, Nalbant'ta K adri
ögelman ölçülü, ifadeli oyunlarıyle gerçekliği olan tipler
çiziyorlar, özellikle Feridun Karakaya aşırılıklara kendi­
ni kaptırmadığı zaman, kompozisyonlarının çok daha etkili
ve sevimli olduğunu anlamak fırsatını bulmuş oluyor."
(3)
Aynı konuda Hayati A.sılyazıcı ise : "Agâh Hün'ün
sürüklediği oyunda diğer sanatçılar :k ±± artta kalmıyorlar.
Sait Ergenç, Doğan Sevsevil, Fethiye Sezer, Uluer Süer
dikkati çeken oyuncular. Bir de Feridun Karakaya var.
îyi
bir komedyan olma yolunda iken, gittikçe özelliklerini yi­
tiriyor.
Sahnede çok oynuyor.
Seyircinin hoşuna gitmek için
denediği ve yaptığı hareketler ucuz başarı sağlama yolları­
dır. Bu çeşit davranışlarından vazgeçeceğini umarız."(4)
Diyerek oyuncuların genellikle başarı olduğunu,
eserin ruhuna uygun bir şekilde oyunu sürüklediklerini ve
görevlerini yerine getirdiklerini ifade eder,
5) MAKYAJ :
Makyajda kişilerin toplumdaki yeri, yaşı,karak­
teri gözönünde tutuldu. H aiil Ağa'nın bıyığı bir orta anadolu ağası görünümü verilebilmesi için biraz abartıldı.
Diğer kişilere normal bıyık yapıldı. Kör -“ekir ve çarkçı1ya
kötü bir kişi görünümü verebilmek için yüz hatları koyu
renkli kalemlerle abartılmıştır....
(3) Lütfü Ay -Tiyatro- Milliyet ^azetesi 17/3/1965
(4) Hayati Asılyazıcı -Tiyatro- Akşam Gazetesi 20/9/1965
./..
- 21 -
SONUÇ :
Sivas'ta, tiyatro, tülliat kumpanyalarının etkisi
ile başlamıştır. Dağınık olan topluluklar 19J2 yılında
Halkevi temsil kolunun kurulmasıyla biraraya gelerek çalış
maya başlamışlardır. Amatörce varlıklarını devam ettirmiş­
ler, daha sonraki yıllarda bilinçli bir sanat düşeyine
ulaşmışlardır. Çalışmalarını Sivas Kentinin dışında da
sürdürmüşler,
toplumsal sorunlara daha içtenlikle eğilerek
görevlerini başarı ile yerine getirmişlerdir.
Kendi içinden yetiştirdiği Sedat Veyis ÖRNEK yaz­
dığı KURT oyunu ile İstanbul Şehir Tiyatrosuna kadar adını
duyurmuştur. Bu oyunla Sivas Kentinin gelenek ve görenekle
ri dile gelmiştir. Gelişen tiyatro bilgi ve kültürü ile
eleştirmeler yapmış, radyofonik oyunlar yazmış, çevirileri
Devlet Tiyatrosu ve Özek Tiyatrolar tarafından oynanmıştır
j
0
OLUM
3„ i_kM6ALIJı
A-
KÜRÜN
5. 5*0 İR
OLÇEkSIZ
4J A L I J - A G A
R.CSım: ±
I
i
:
■
Ç A V US
Resim: 3
NALBANT
Resim: 4
OCAKÇI
JU*iı*t = 5
ÇARKÇI
R«»m: 6
YUNUS
R esim : T
KADI N
İtesim
S
KUR.T
i . A .6
X.
İ.
CfAİ
tAfti.0 V E
TA K IM U M
2 . KAMVt
TAMMXA*I
5 * KAHA
TAHTA
5 ASİT
5- M
OYUNU
m a sa .
ADET
SA»KAİ.7E
ft.
JLA>ST
PK-yttE
7.
Jt*s İM , 3 A J S T .
-‘
M
T»«i- BtK İKİ
3_
f t e i UU u
Jö-
g-ıe
IU
Luy
S<<
AJ>iT
AtÎ3
ütAMOFoU
p İKm
1 AMSA3 I .
B. Ş ö j l û m - s,r*.$j.c> ;
i,
3 ¿CET
S s©i«.
JU B< k ü ç ü k , i sû>5<
3-
SU
*4«,
SoltA^'
mas a
5* Avffl
6-
UFAt
K ÜT Ü
7- Öifc 0o-<Ot£. v ü < yArAçt
WS'^::İ-- II ■
fVCİCAlJ
3»
®>î* S i 4- A M
TAKIMI.
X. SotCıAA. 4.. „5 T A 6 U 3 ,
’
İ . J*i
A*£T
U I A S , V eiJ
A-
şa*«
3-
U M İ A »_IK.
4-
KuKuU
5- SMİIL
C-
aAPıfi-
7-
CAİ
<SE^î
İ.A/AÎIA3'
i-
T iAMI*.
9-
ypûAv'
M'SESUAR
7.9 TABİ.Oİ.AR.1 :
ÜSTESİ
\l U R T
OYUNU
GtMtL
1Ş 1R
PLAN!
’İ Ü J R T
J.—
o
O Y U M U
Ü) AöcT
X.
C*J
t*
4-
(3)
//
ScrAZ
ı u m
LİSTtSh
-î u M iCAİ-P^fc
Ş a ^İC-A (' (CUMAŞ^
/✓
3-
K O S
&J-Dt ¿kmî Yo«J )
(cAŞtcoi. ,
5- <±)
ti
/ps fc.
e_ (1)
t/■
Sı^AH
T.
(3)
İr
Ce<er.
s.
ei5)
/✓
Ğo»/lrU5)C (^/AtA M, -/AUSıZ .
3-
/'
y ğlğ-c
lo-
/>
¿£aa£
lt- (15)
/>
COc^ıti. .
s
ICAZAfc.
Pamtol «*J«
Ö£M£
11- (*5)
fcû-i- ■
«.GjJKLh, $&SetJU Yu/U ¿fCÂAP
(3- (i)
//
7Ae/w
W - ■(**>
O
«.StciitLû
l5 ~ (10)
Msnic
lASn'fe
C5>
fi
17- (i)
fl
0%) - (D
/•
Ykuak .
ti- (i)
‘ y,
b'tu'iTİ»
O)
✓'
H-
ç,
'zaa£
Ç/1^^
,
:
Ai AtKAÜ .
M&ST,
fiiLiftt tuviueA ►
kad/w
*
1
¡4'L.£ju&i-/( Ç;<*.viA uı
Stß.'je
yt£-i_j^<-.
P L Â N
S e ib o s
f* u
en
»o0
do$
vjG r Ljr'.
î)iŞâr<y<3
Sdè
ctj
i>a icörok ■>.,
md-t<3>j<? ¿£¡c(*.r .
b a b â r â L -*
Qıreco
Mtticttiat->
barda
«•Çdymdao
.
,
¿ lorI 4cp/ayaA>t
¿îr ¿(adurn
alır,
C^aJJicv İjö tor<31.. .
,,
7)t$or(ÿi
’Klî'»'
mûiavjci
> O/vwi
l<LsbíKÍA¡
St
v/t<r«rat- . ,
^ 0 tu*wXt^er«.L »,
V iır j i0 c,cLrp¿ y t ijü.tli»/'.
-íiuJíl
i‘
a
i..L<n;,;n
v e
FİĞûd.
SAHNE
îi j y§
A &
t 1 'o* İl
ETMENLERİ
?trdt
(î)--- ¿fd ^ in /n â lt
şo-,
o(911d
m or)
© -
Ac-ımaJUı ı/e. Clıûn
'T’ I»
a
A
ÇIEJK- Tevatür soğuk vşr <3işarda
değdiği yeri k e s i y o r . ^
• ■“
sahne
rtio^lo ¡\jdis,
,
H
İCJ-k(¿1 -* •
ÇARKÇI- Sanırsın Zaloğlu Rüştemin
kılıcı. Evden buraya gelin­
ceye! ek her, yanım bu? ke­
sildi. Allahın bir afeti
^ canın. @
<|ru İu İ>İ^ <-fode. ıİ **
ÇIRAK- Bu gidişle epey insan kırı-
, A yn i y<aiıun<m<9 »le--
(¿)1P*
ÇARKÇI-^ı.iuhacir hocaya da epey iş
çıkar. Ya bir omuzlama,
ya bir koltuklama diye dua
ediyordur şimdi.
© . , - ¿ t a y iı b î r aam e? - ■
,,5o| Lir a-cXd ’le - * >■
ÇIRAK- Omuzlama dediğin ne? \f[)
111u 2.Cn-tv* / 1<l * *
(?) - -•(ma lı^ oıla^>
ÇARKÇI^Büyiik adam ölüsü, tabut.
ÇIRAK- Bu hesaba göre koltuklama
da çocuk ölüsü oluyor.
e.ela.ra.k...
ÇARKÇ 3 ® î y i bildin bebek ölüsü
kuş gibi. Bir bohçaya sa­
rıp da koltuğunun altına
alıp da tüy misali taşır­
sın.
k ( x y t l s ‘ Zcu\ - .
ÎC t-jjj'n
t>'}r Şc.A.? id e -.
©
Rûz^Jftr tJİjul
4-uiu v/£fiuV-
¿t*)-*' ^Aiavjlv l>ıV jo^İıkia.
. S>în'ırlic*. --
ÇAVUŞ- ^e diyeceğim, ^adesi gelen
eyvallahı çeker. Gelmeyen
de 'saatini bekler.
Ç A R K Ç P ^ H a n g i vadeden bahsediyor­
sun bre çavuş? Şu rüzgara
can mı dayanır. Çık önüne
bir beş dakika dur, ağanın
da iki taraflı satlıcana
yakalanırsın haftasına varmaz tahtalı köyü boylarsın.
00)
ÇATUŞ- Orasını allah bilir. Allahıt
işine kimse karışamaz.
ÇARKÇI*^Karışamazsa çık da şu so­
ğuğun ortasında bir dikil
dur.
ÇAVUŞ- Siye zorun ne? Bu kış kıya,mette -sokağın ortasında,
zemheri zürafası gibi dikil­
mek için deli olmak gerekir
£> i S
À K S i'V
O
kJ
el ıa +Çı ra L- ~ -1
(Î3)_^ ûcöl-<;ii/«
@
- Ç«fkc,*('jo
‘\
d¿n¿r«-í^
I
t a t « rat--
i
AŞ
:i ;
I 5 j , . . A«" L a y t»
j j û i (a n e* r o t - » ,
n ) , . TtfS^-UrJ
ocotqt’ijc. t o U r ® L . ,
1)
!‘■;*.’••
\d , . ¿ . j
■
>
.
r*-!1)
Ş\ tj
(Tİ)- ... ßarcta k(e<fi
(JJ) , , Elî*;
«J(Lrt;jara t- - » -
¿er^<ît
m
mâJ«*J<»
^«rar.L-
OCAKÇI- Ne gevezelik edip duruyorsu­
nuz orada?
ÇIRAK- Hiç soğuğu konuşuyoruz.
/Acımö t-(ı - - *
5yu „ ./Ala^ 1* tfoL\nrrıo ile
J y - ••Ra^ilsıt, |itı\if'«l«-n
mTn 1=>\^ ŞtiÎLf l«it *ı
ÇARKÇI- dışarıda bir soğuk varki, (j^)
OCAKÇI-^Peki bundan sana ne? On araba
pelit odunu attırdın evine he~
mi de çıra gibi pelit odunu
-Ç-dT-lu
kapın bacanda sağlam soğuğa,
varsın yakacak bir çırpı odu­
tâ>4ı rı itr .
nu olmayanlar düşünsün.
ÇARKÇI- Bizde halimizden şikayet etmi­
yoruz ya canım. Evelallah, her
bir eksiğimizi vaktinde teda­
rik edip attık iç eriye.Unundan
bulgurundan gazından tuzuna
kadar.
OCAKÇI- Orası belli olmaz.
ÇARKÇI- Niye?
ÇİT). , . O î U
île- . .
,
O C A K Ç I ^ A z r a i l bu yıl hesabını göre­
ceklerin başına, ormandan ka­
çak ağaç kesenleri geçirmiş
bu sebepten senin bahara çı­
kıp çıkmayacağını....
ÇARKÇI- N e biliyorsun, azrailin yanın­
dan mı geliyorsun ?©
(t'T) y. „ X)c*Vı<ı
^5) -
Âlo^(ı - .
l-l'i«^eit-Vl ı'c_«_- '
OCAKÇI- Haşa, onun y a n m a varmak bi­
zim gibi rezilin haddine mi
düşmüş. Korucu Niyazi’nin y a ­
nından geliyorum. Karıştırdı­
ğın haltları bir bir söyledi.
Ormanın anasını bellemişsin
be. Bir de çarşı pazar gezip
"Köse derelilerden, ucuza on
araba pelit odunu^düşürdüm.
Odunmuki efendi kâat." diye
partal atıyordun. (£ğ)
ÇARKÇI- Korucu Niyazi halt etmiş za­
ten o beni evvel eskiAçekemez
Asker kaçağı diye Hükümete
ihbar etmiştim. Hıncı bu yüz• den aklı sıra iftira edip öc
almaya kalkıyor.
Dls
Atsi'/oM
ti A,
_
« ,
AyctL(a.y'ö^tn
u^4-0nt «4-o<
« -' ..
- r.,
o ca t-i
i-^ ciel/^ î/>«Jt«->
U-iÆ»4«ir-»İC--< £ ) ..
fJiJ
\J£$) - ». Ga-ri^K- ¿Ao^<~U
(^C) - *» Icjurel«-
^/oj la n«r-<* k.-,
o |a'v« L. - -.
• T5 s-i
„ M AA K S İ Y O N
Altılı, cî<WrY«4İ£.
2>©*u larok- -•
SAINE
M
ETM3NLERÎ
E
T
î
N
İ C;
OCAKÇ I-F*Şu kasabada beş on kişiyiz
çarkçı birbirimizi gayet iyi
tanırız söyletme beni.
ÇARKÇI- Er sözü meydanda gerek.
de içinde kalmasın. (£>
Söyle
OCAKÇI- Madem istiyorsun peki. Değir­
menin taşı kanatlanıp h a v a y a
mı uçtu.
Ü) „
- ''
ÇARKÇI- Hangi değirmenin taşı? (23)
OCAKÇI- Yalandan eşek olma. Aşağı de­
ğirmenin taşı. Değirmenin
çarkını tamir için seni çağır­
mışlar. Gece yaparım demişsin
sabahleyin birde bakmışlarki
ne görsünler? Koca değirmen
taşı sır olmuş.
5)-. I4 <doltf U ce. - <
ÇARKÇI- H aiii A ğ a ’nın uydurması bu.
„Beni çekemediğinden.
OCAKÇIir'Ulan bu kasabanın hepsi mi
«seni çekemiyor?
O-Vi
ÇARKÇI- I,Je belledin ya. Başta sen ol­
mak üzere çoğu çekemiyor.
1
r,
ft;>
t ,
fc-ı<\rn«*11
OCAKÇI
Peki tapucunun evinin soyulma­
sı meselesi?
ÇARKÇI
Düpedüz iftira. Şunun bunun
kara çalması. m ahkeme edildik
gözlüklü hakim, şuncağız bir
suçumuzu bulmak için sualler
sorduki öyle olsun. Sonunda
salıverdi bilmez değilsin ya.
Bizim işlerimiz ortada oğlum.
Şu kasabada namusumuzla geçi­
nip gidiyoruz. Kimsenin tavu­
ğuna kış dediğimiz yok. öeğil
mi Çavuş? ^
ÇAVUŞ- Ben ne bilirim?
ÇARKÇI- Niye? Toksa sen bu kasabadan
değilmisin?
s;.,. fjc»Iî-v-«.^ P İQ-//io,.
ÇAVUŞ- Yok canım demem o değil. Hani
sözün gelişi.
OCAKÇ I - A İ r l i Arışa'dan ne haber?
___________
p i . A ni
^ t-
-C^T e u d
y ğ ) . ~ . Safili
w
ciSıt^kdl^^l
*v
fa p ıj*
^á).,,A^ a¿S°
/\3 r ,
Tam
<d o?r» y z
^ıW<n « « Ü u n
d - ic o .
C^<rrA^«* )
l'i?
o)--
S a-riça- Cy.^â'*
Cjark^t1•M*
,’-t,:'V>S¿>
•*
toUrv,|c-.
.. .
i
v i '.. #..•»«
~î
ŞL9*' ° a ¿ J o U a f i n ,
Y
c
(32)^
„,
0 <l*k.(|kJUr> c?«t«/,/ kır <,<^,,w Ö^T/'-
,. fc.«**.* ö « O a «1». tf^-ı olu/»„„.
s’O«''
V)^, Cjdrb^ı'rt<o
fr S)
J
1*
*
/
/
©<•■
<5(t-*i*~.
°,riait»eL >'t b ak ar.
I
D D
'
Ğ)—
cva
fiğÖ
V^
***
• J •,>1 .
*Lts -
i
i
: :î.:.
i C
M
•
E
T
İ
4-
»
EOSCEşLERÎ
M
y
Ç A R K Ç I-
öana ne k a v a t ?
O yn aş i m i s i n .
a___
OCAKÇlV'bülenki, kirli A n ş a ' n m sözü
edildimi gülenki. Gülmeye de
hakkım v?r arkadaş. Karx kir­
li mirli ama yavuz mu yevuz.
Ulan nedir o kalçalar öyle?
¿anırsın koç kuyruğu, kış
için birebir tam mevsimlik
canım. Evde yengeden u s a n d m mı A n ş a ' n m yanına düşersinki
bu soğukla başka türlü başa
mı çıkılır? Sobayı dineceksin"
Karının soluğu kızgın furun
alafı gibi öyle bir ısıtırki
seni.
’ jÜ L .,
«o ■
l5) - . ^y-CÜ Ui c ^ısiAtt-i-
1
_
(£ ) -
|
«İD ...
/ a7
¡pir
Ç A R K Ç I ^ K e s ulan gevezeliği sabah sa­
bah. Tövbe estağfurullah he­
rifin aklı fikri karıda kızda.
Al şu çayın parasını. H alil
Ağa hiç görünmedi mi ? c ö
c/eldi feiU.
ÇIRAK^-^örünmedi.
->
ÇARKÇI- O ğ u l l a n filân.
Ü
ÇIRAK- Onlarda.
I
!
©-
.
ör
OCAKÇI- îiiye sordun çarkçı? <4E)
t«. t.
ÇARKÇI- Hiç sordum işte, ^f)
( @ - -, S« fcJo, «**a1' to ,
Ct ■'
( S ) - -. S1Cp
O C A K Ç I ^ ^ a v u ş bu herif sabah sabah
niye geldi kahveye? Ben bu
kasabada on yıldır kahve iş­
letirim bu ç a r k ç ı ' n m böyle
erkenden kahveye düştüğünü
hiç görmedim.
-@ qj
ÇAVUŞ- Vardır bir şeytanlığı.
Ktj
OCAKÇI- Sabah namazı için camiden ge­
liyor desem olacak şey değil,
zındığın birisidir. Yoksa su
falan iktiza etti de, hamama
neyin mi gidecek? Hiç sanmam.
Ben beni bildim bileli cena­
bet gezer bu herif. Alışveriş
için çıktı desem daha dükkan­
lar açılmadı. Ha ne dersin
çavuş?
J
ÇAVUŞ- ü edimya vardır bir şeytanlığı.
i
#1
•
D « S»
A K S ïV o M
Qiro-^is
P LAW
V Ë- f-CcuR „J,
-*
'■■
^C).K,
3>
l-Uyí.Cfl.xU
*1
n^f
■*?
I*^ I
*>'»'> , „■
1 *v
-i'y
‘¿'V
■J -.*M, - fi-l
J «
<ü<z-r¡$9-
CÍ¿>J lo n a /\»(e_ - , ,
(^)- • ¿nGo«- ta k« »~q(c - r , S^h«. c"'
©r* -i-OS** Ósl İG-*
IL
_______ _ _
...
Mff¿âjef iJ-i-UPv
‘
f f >
i
M
E
T
î
N
OCAKÇI- Peki Halil Ağa*yı sorması
ne oluyor?
is) - **
tf Söİ-f'’Ç*
ÇAVUŞ-^Senin askerlik ne zaman?
ÇIRAK- Bahara. Allahın izni ilen
bahara gideceğiz çavuş emni.
-“eni candarma yazarlarraıki.
fy- * (•+e.y<_<L*o I i- * .
>P
y
•s
(37)-
t/r ■l'‘> cio
ÇIRAK-^Ah bir yazsalar. Jandarmalık
gibi varmı hiç? Altında at
omuzunda beşli mavzer iyi de
bir karakola düşersem hele.
ÇAVUŞ- Jandarmalık iyidir ama maze­
retlimi da çoktur. İşin yoksa
elin itiylen, eşkiyasıylan
uğraş dur. B ana -kalırsa süvariliye yazıl. Süvarilik gibi
var mı hiç? Süvari çavuşuydum
ben altımda bir atını vardı
atmı ki köroğlunun atı deyim
de ahla. Bir anlayışlı kulak­
larını bir dikti mi bilki hi­
le sezmiştir. Daha mahmuzun
ucuna dokunmadan uçar gider.
°anırsın rüzgar efendi. Kulak
asma o eski atlar da kalmadı.
Şimdinin atları oyuncak gibi
birşey. ^
ÇIRAK- 15en Jandarmalığı seviyorum.
ı
rt]__
ÇAVUŞ- xazarlar niye yazmasınlar,
Gözün açık cin gibisin.
ÇAVUŞ- Niye? Süvariliğin nesini beğen
miyorsun? at dersen onda da
var, kılıç desen keza, taban­
ca, palaska herbir teçhizat.
ÇIRAK- Buyur ağa buyur. Şöyle ocak­
lıktan yana otur.
.. ¿-cfc* i<*
HALÎL AĞA- öllünün körü.
^3)- - Ay m
¡1«
ÇIRAK- Barut, üstüne varmaya gelmez
pek.
HALÎL AĞA- Bana bak çırak kırığı.(3^
ÇIRAK'
Emret ağa.
HALİL AĞA- Sade bir kahve. Ama söyle
o ocakcı ustana ebesinin
abdest suyuna benzetmesin.
(¿j?)..
úc«t£,ryai İPûlmaİJı
^ 2)- -
3^.
£ I•A
/O hoÇJÇ-
ti.o<14r«.L-
íúf)«-
.
s. -1 £ 0*- d o g rv
tgí Ur<tL
Vu^rviJwAo
,,
,
^lU/^k- ~ ,
CJíiv/uis'u ií.r
A*o t_af«*Ie—
;
„'{a*nra<[>->nu
*flala¿Jo ijuf\x/~a1c-
i* A
- 4»*
Tİ
ÇIRAK- ¿¿ade biiir,
okkalı olsun.
OCAKÇI-^Hayrole. sabah sabah iltifata
boğdun bizi.
© - *
0-fk«. He-,
Ö.'V*. 'i^’no^yar^i
HALİL AĞA-^tşine bak. ^okın nohut kah­
vesi yapayım deme, ocaklı­
ğını başına yıkarım sonra.
OCAKÇI- Çimdi ayıp ettiş ağa. Bizimki­
si halis y e m e n .kahvesi.
HALİL AĞÂ-^^iaydi oradan helis Yemen
kahvesi imiş. Yemen kahve­
si nere sen nere.
ÇAVUŞ- Merhaba.
HALİL AĞA- ^erhaba.
3) . ., .M *-/~txLi I C-C - • ’
ÇAVUŞ- Pek celallisin ağa birşey mi
var? @
(^) - <’ Sa-t'4-<ç <.- >
HALİL AĞA- Belâ işte. < &
t^r5)- <•■ (Qociqi'cxa -a»
HALİL AĞ-A^^elâdedik ya. Çarkçı denen
deyyus, kahvedemiydi demin?
Köşeyi dönerken gördüm.
<gu
ÇAVUŞ- Hayrola?
ÇAVUŞ- He kahvede idi. Bir vakit otur­
du. Ocakçı ile yarenlik ettiler
senin önün sıra gitti. Giderken
m- *
/*ta11C
d.6 •••«•
HALİL A Ğ A ^ ^ e
oldu giderken?
ÇAVUŞ- Hiç senin lâfını etti de.
HALİL AĞ/- Ne dedi?
ÇAVUŞ-,Halil ağa hiç görünmedi mi
dedi.
HALİL AĞA- Eee ?
ÇAVUŞ- Biz de görünmedi^dedik. Ardın­
dan oğulları filânda mı görün­
medi dedi. &
(£)
HALİL AĞA- Başka?
ÇAVUŞ- Başka birşey demedi.
(m %) - ı ö-fk*- v<_ k/ol
HALİL AGA- Demek öyle ha. Kimden duyIîl'
muş
acaba?
¿3) - > MtsbJdit-
-
ÇAVUŞ- W eyi?
f\
D V9
A K S I
^7).,
"J O N
İ)
^ U r ir .
|6»l%v^*
Kl>Ue.oUo
^oU~,
Kİ
ı/t
-,
hSpû^ti
i°<~
ç<?
«l«r»k_.-»
fallar', (iıLt/ Aa^'oı^
J
O 'O ®
c 4 w 1■ *
(S),...
d*''«'’ ^IV 'le-ftj
Citır- -'
%Z) »-•< ß » i (/,i ® «\C.n<-
Í). „ . Ç»«/«î(û
¿sUí-ko
« -C « .r a ,L -
C
loo^r.
T\ .. *, tx>Au,juCft/» ( a r ı d i A İt;/« o crt/’<3'<*
[ğ )- ~ >
ß ^dcn
Ç?) . . fc\îo.'
«|*pccrl«/*»rU W i r » ^ « ^ ' *»
b»<br
«sUUw*-/«
la©*v¿.oı^ •
^£û) ; î>i^O.r,i^0 bota^-oL« »,
*#*V»
îv
■*l
5AHHE
■u
M E T
î
N
-1'
ETMENLERİ
HALÎL A ö # f e y i
mi? Hiç hiç.
ÇIBAK- Byvur a.ğa kahven. < 0
<JJk-
S»Y^ı
iU.-*«
*
î} , , e-fk* y* k M cta-H*.« *
L
5â)„. Mtnak Vî- hf/t
C* A U .ı
ITT ÎT, AĞA- Kına yaksın it oğlu it.
Kuna yaksın de bir vakit
sevinsin. ^¿T)
ÇAVUŞ-""Hele söyle ağas: ne "ar? ne
oldu?
HALÎL AĞA- Ne olacak mazaratlık.
ÇAVUŞ- Anlamadım ne mazaratlığı.
HALÎL A Ğ A ^ A m m a da eşeliyorsun. Başı­
mıza mustantik kesildin.
— »>
ÇAVUŞ- Şey,... Yani zarar ziyan dedin
de merak ettim. Mala mı, cana
mı?
HALÎL AĞA- Hem mala hem esna.
^5?)—■ ÜIY»«. £ak-f'iCt..
ÇAVUŞ- Allah Allah.
-e* \. j > % '
i
li
€'
HALİL AĞA^Tütüniin sert mi mülayim mi;
*^.
U
HALİL AĞA- 3ar, oturaklı olsun.
Sif-U;*
*'CZJf
ti
ÇAVUŞ- Bal, sarayım mı bir tane.
S‘ti>or.i.
l.Z7‘
(fU/crm-L - - ,
^^9^- * /-^Iq^/I< kv-ı^ıoitLı
ÇAVUŞ- Görünmez kaza dedikleri cins­
ten olsa gerek.
HALÎL AĞA-( Ağaç gibi ne dikilip duru­
yorsun orada sen?
**1 '«W. U
ÇIRAK- Hani bir emrin falan olur
sandım da.(S|)
HALÎL AĞA- Güzelliğe bak. Lafa kulak
veriyorum demiyor da •cg>
.&
ÇAVUŞ- x,ierak işte.
HALÎL AĞA- Merak diye ağzımın içine
girecek değil ya.
OCAKÇI- Şu azrail gibi dolaşmayı bı­
rak da, sıkıntını s^yle, söy­
le de biz de anlıyalım.
HALÎL AĞA- ^ebermedin ya anlarsın.
(£®)* * ÛT-ûniC iz
6*)- -
.
„
LU --
OCAKÇI- Anlaşılan ters yanından kalk­
mışsın sen bugün.
HALÎL AĞA-^y avuş, başımızda bir kurt
derdi varki sorma gitsin.
ÇAVUŞ- Ne kurdu?
j> \ 5
A tK -S W oïJ
ıJ
(Cl) . ,Csa-t^/,
A y^<
F-ı <oCı
-8 '
.!
■>ı)i»a**4
íia^-<^<arl oı
Uö)
16^4«¿ M'
r **-»t-
Cffij
.* 4 */-*/^
.•:i*if* #k.
iföi
• -¥«
*■ OCoskj^t 2)1
b a IcAf'Oitc - " >
<$ö n ı
€s
a /
Cv
- bıŞtff'l'^ı
' O » ıtb'j
it-/\*-ol*-*"*-le - -I
,
I
*<v •
^70) OC&lc-<}t*7«
Kafif d.»
i'«-!«- -
H it
A
/f» İ »
»i?r-ffi*çu • V- j
.„M
-t-
T İ N
HALİL AĞA- Bayağı kurt, dağ kurdu,
ÇAVUŞ- Seeee?
HALÎL AĞA- Koyunları mahvetti gene,(C^
'/»ti
ÇAVUŞ@Derae ags.
yj
"/<tL n^w ilt|
SJ
tîün4-w i
<
HALÎL AĞA-^iiirisini ez birşey yemiş,
birini yaralamış, ikisini
de boğun gitmiş.
ÇAVUŞ- Ağa bu nasıl iş böyle?
HALÎL AĞA- Bu İkincisi. Bir de bıldır
gelip altı koyunumu boğup
gitmişti, Böylece cem1an
on koyunumun kanına girmiş
oluyor.
tüy
OCAKÇI- Önden mı suratından dökülen
bin parça,
S 1
iJ)... k-> •o İ*,V -f k-c
11<_» ,
\Ç t) . , Ay*.
< d ) - t m « I*Ca **a ’
. t-udUr«.* -'
HALÎL AĞA- Ne sandın geyik. Senin sü­
lâlen on koyunu bir arada
görmüş müydü hiç ? çg)
OCAKÇI- On koyun dediğin neki? Alt ta­
rafı yüz i>ankonot.
{crj)
HALÎL AĞA- beğenmedin mi? Senin kahve­
nin sermayesi. Şurajta dört
fincan bir semaver koymakla,
kendini para babası mı sa­
nıyorsun?
OCAKÇ
AKÇI- Bu haberin üzerine bayram ede­
cek çok olur kasabada.
HALÎL A Ğ A ^ B a ş t a çarkçı değil mi?
OCAKÇI- Çarkçı. ü Sşkaları,haset adam
mı arasın kasabada.
.,
'
tl*
HALÎL A G A ^ o e n kendini niye saymıyor­
sun? Ulan ben seni bilmezmiyim. Kıyıdan köşeden or­
talığı nasıl karıştırdığı­
nı bilmesmiyim. Fesatlıkta
birinciye gelirsin kasabada.
ÇAVUŞ- Y aralı koyunu kasaba satsaydm.
i••.
t T'i i
HALÎL AĞA- L ayır kalmamışki, uşaklar
başında bekliyordu, ^aline
dayanamadım kalktım buraya
geldim. Belki de ölmüştür.
T
î> iŞ
p 1_A JÜ
A * s I 'i 0 ^
v/t
f
T g
'i
KKa i p h ^
-.
I
G ' ^ icl-;
Sfltii-
H 1“
nokf ^ ‘
uç.
---------
SAffifE
M
E
T
î
N‘
S
<*
EBÎHİİEHÎ
NALBANT- ü eçniş olsun ağa, oğlun Irzadan duyduk.
u^pulW tı
rat- e»x^I>A
KÖR BEKÎR- He ya oğlun söyledi demin­
cek.
ÇARKÇI- Geçmiş olsun ağa.
HALİL AĞA- Eyvallah.
II. ADAM- Yaralı koyunun hiç tutar
tarafı yok mu? Hani kasaba
filan verip te, birkaç pankonot alsan diyecektim.
{ Ş ) , ,, Vab^rneıl.
S ^ U ide. ' »
'
x (ti)
HALİL A Ğ A ^ Y o k kardeşim telef olup
gitmiş. Sabahleyin ahırı ha­
valandırmak için içeri gir­
dim ki bir de ne göreyim,
ortalık kan revan içinde.
Zavallı hayvanların her biri
bir yere serilip kalmışlar.
Gözüm yaşardı. Onlarda bir
can taşıyorlar. Koyun milleti
dediysek taş demedik ya, gü­
nah yazık değil mi?
NALBANT- H aklısıa ağa. Mübarek koyun
melayike tayfasındandır. -^eçi
gibi suratsız değildir.
- -l Af A• V * İ~l <
\JL
^f3). . *4i<kLU>'
HALÎL AĞA- I:Lele bir. mor koyun vardı,
sanırsın insan efendi. Bazen
iki tek parlattığım zaman
yanına uğramadan edemezdim.
Ahıra adımımı atar atmaz baş­
lardı melemeye. Ulan mor ko­
yun derdim senden vefalısı
yoktur şu dünyada. Bir yumu­
şaklığın bir anlayışın var
ki deme insanda bulunmaz.
Söylediklerimi anlar mıydı
neydi uzanır elimi yalamaya
başlardı. Tutar gözlerinden
öperdim, ^en buraya gelmez­
den önce can çekiştiriyordu.
NALBANT- -^e hey hay in hayvan. Kuruyası
boğazını doyurmak için bir tek
koyun yeter de artar bile peki
ötekilerini boğmak neyin nesi
oluyor?
-£
A t S l
» Ş
V O M
F
İ _ A Ki
V/ Í .
G U R ,
,-J. - ..- ...............................
»,
<@ -
T í - I ^ V ^
e y n c y c .r c L - ~
/" «#*\ .
s1 }
1
İ
i
1
1
1
< © -
I/'t 1-0
X c Lu I*—
i Ç f-/ 'i
S o lu t o
,
Oî r ır ,
C
J ,.v
;«••;•;•
ş rd ö / t i l í e « .
C4,
V u r<x r«^W - ~ *■■»
< s-
•
££;.
I
’ t-
:;- -
i1
.' _
@
-
„ p a r m o * l-f(s>
.'
;
■
■■ , . . .
' ■',
^ S s-lf rcL
*.***• } .,) J3);V
f e k —
1,
j
rrfttjo^/
’’ •V -Í'^
!
1
1
■
’
1
!
< £ ) _ , Y 4.r*Acie.«
hollcj>r/
6 S'io n<- ^ i
* •
M
Er M
■
€%<%}•**
)
(¿5)
,£«»
/3ej/îıai»|i Uf/*
$^İLM. Ut. • M *.'/*.o* -î I* ■'
(77) ■ u w n i “
¿w
ı{«--.
Wîr hAJctt
Vı_ î^tu.
N
E
SRİ
#fj»; m
BEKÎîv^^öU kurt milleti keyif için
koyun boğar efendi, açlı­
ğından değil.
ÇAVUŞ— Süreye fırtına gibi girer. Koyun
saçar hayvanın birisidir. Bir
yere kıpırdıysna kader kurt önü­
ne gelene ısırgan gibi dal er .(Yş
Babe senin yaralı mor koyun da
öldü. Art ayağı seyirdi sejj-irdi
sonunda katıldı kaldı.
&
HALİL AĞAÎ
elli idi, öleceği belli
idi zaten, Yaşayacak can mı
kalmıştı ki.
<â)Ulan
kurt, ulan zalim hayvan
ulan ırzı kırık canavar,
ulan bunu da senin yanına
korsam bana da Halil demesin­
ler.
NALBANT*- İJağin canavarıyla başa mı
çıkılır. Bir kez yemiş gitmiş
gayri netsen faydasız.
I
HALİL AĞA-
b{r
o^- ffeiyik- ¿Tr■Sjî^ ilLi <? - .
'Ş
r’
T»s■
>
â
â*-.;
1-f ■-
Bakın ben ona bir oyun oyna­
yayım da, o da gelip keyfe
koyun boğmak neymiş görsün.
Bu çizgiyi iyi belleyin. Par­
mak basın. (39)
HALİL AĞA- Sonra koca kasabada benden
başkasının malı, davarı yok­
muş gibi benim beş on koyunuma dadandı gitti. Ne na­
mussuz kurttur bu canım. İl­
le de benimki.
(¿J
o
ÇIRAK-- oenin
k o y u n l a r m eti kurdun ağz m a gevrek geliyor zaar. Bu
sebepten olsa gerek ağa.
HALİL A&A- ulan gebeş oğlu gebeş bacak,
kadar boyunla benimle eğlen­
meye mi kalkıyorsun. Senin
marazlı suratına bir şamar
indirişem boyundan büyük bok
yemeyi anlarsın.
&
D
i s
A
J ¿ s
i V
0
•A
AJ
/Ü
w
g ) . .
V U .U I
> ~ u*»
- W
.
3)v,
|
n
b o k^^k-
5i
ïîi j|¿ »¿À,
‘fer!
.ïj
@)
1 N
e ih e s i İes
s» L r'j t*- * *
vs)—
A^ftı e-fU
iic
M
' •Ü
NALBMfT- fak hele ağa bir cigera yak.
Bacak kadar itin sozline bakıp
de parlama.
-
HALİL A Ğ A - u l a n bu kasaba git gide bozu­
luyor. Ne saygı kaldı ne edep.
NALBANT- Peki ama bunun bir çaresine
bakmalı. Bakarsın bir dahe gali3
Hükümete haber ver. Candarmalar
mavzer silahıylan neyin vurur­
lar.
HALİL AĞA- Candarma sabahaca senin ahırı­
nın b a ş m ı mı bekler? Sen ken­
di malına sahip çıkmazsan H ü ­
kümet netsin?
IRIZA- -^ağa çıkıp vuralım.
S5 y - •
S-ftI" 4 -<Ç «.
Ç * tl >a r
ra k .. -
fgV -
[Jir^ - • .
cfold.! y*4t<
(o A /oy 11
HALİL A Ğ A ^ H ı dağa çıkıp da kurt vura­
cakmış. Dağa çıkıp kurt vur­
mayı düşüneceğine ahırın de­
liğini örseydin dangalak. Ne
dağa çıkıp vuracam ne candsrmaya haber verecem diri diri
yakalayacağım. Canlı, canlı,
-^adandı bir kes nasıl olsa
bir daha gelecek
Kalk ulan Irza bu günden tezi
yok. Kalk da gidelim al şu
kahvenin parasını.
{ 86)
KÖR BEKİR- "ayıp et t iş. ağa biz buraday­
ken sena para vermek düşer
mi? hemi de böyle dertli gü­
nünde .
HALİL AĞA- Kalın sağlıcakla haydin ey­
vallah. ...
ÇARKÇI - j-it babam git, herifin gözü
dönmüş, dönmüşki hemi de nasıl
kurdu diri diri yekallyacakmış,
yok deve, tavuk mu yakalıyorsun
bre herif.
KÖR BEKİR- Yahu kurt bu, hayvanların en
zalimi, ağzı var, pençesi
var, bakarsınız Halil Ağayı
da deli Ömer'e benzetir.
ti l Ş
AtCSiyOM
oLSoer^L- >•
.', q « r M « V °
■
^ rS(7e
,
( 0. : U . í U Í ’a
|/
\
k ak -O raL .
!
-
•
6#
-1
I
*
-, fj^lkıob
E
•
'
ii a »
^
d S ^ r e - L , A,
I c í . * r a r a
L
-
A
,
U O V* x
»t
M
E
T İ
r
N
11-
(£2l
[GAEİCÇI- ü 8İil Agenınki zart zurt yokse
yapacağından değil ya.
,
ÇAVUŞ- ö y l e deme çarkçı öyle deme, Ata­
larımız ne demişler?
ÇARKÇI- Ne demişler?
ÇA7UŞ- «al canın yongasıdır.
KuR BEKÎR- Ava giden avlanır derlerya.
ÇAVUŞ
â4/)
jo j - * ¿4! ta.
ı (*_ -
^T). ,.
-
--
rlalil ağa güçlü kuvvetli adam.
Ayı pençesi gibi elleri var.
Alimallah kurdu cırnağına bir
geçirse çeker ciğerini alır.
NALBANT- Ulan sen demin neredeydin?
ÇARKÇI- Ne Zaman?^j)
NALBANT- ^emin, ^alil ağa buradayken.
«y
^ 2 ) - - ’Âi + ' ^ <'d«fc 4İt.
3).
A t ı r
010 t»L(o -..
c*
IJ
ÇARKÇI- Buradaydım ne olmuş?
NALBANT- Buradaydın da söylediklerini
neden Halil ağanın yüzüne dob­
ra d obur söylemedin.
ÇARKÇI- Buradaydım ne olmuş. Lafa bakın
allasen yahu herif zaten bela­
sını bulmuş ısıracak adam arı­
yor. Kuduz itin üstüne varılır
mı?
NALBANT- Korktum demeğe dilin varmıyor <
da.
£)„ . /İc-^L ¿*tV c.'J-ya.-i I
5 )-
ÇARKÇI- Bizim kimseden korktuğumuz yok
nalbant, çgpj)
ÇAVUŞ- Korktuğun yok da neden Halil
ağa buradayken ağzından a l l a h m
bir tek kelamı çıkmadı.
-• Sj» İ. îi (JLc .
,
Ç A R K Ç I - ^ e d i k ya herif dertli. Malum
benden de pek hazetmez. -^akars m iyiliği için söyleyeceği­
miz bir sözü tersinden anlar,
kaldırır boktan bir karşılık
verir eh ben de altta kalmam
al sana sabah sabah belâ senin
anlayacağın efendiliğimizden
sustuk biz.
pi^ÂfJ
c? '
,
^
0 » U t(0 ^
Q / l °
V^=
V *■ I Á
f^suR.
||
v* ^
ln li* r '
îc;fAcli_o - *
'.
;Vy
O,«■»;
• >'
Mr,
I f
.s
,J
h ».-
A
- ..i.
••• .
■±ï k J* V ..:î
i
N A L B A N T ^ i l i r i m . Efendilik eşkiys ba­
bandan vergilidir sana.
Ç A R K Ç I - e a b a m ı karıştırma nalbant. Son­
ra çerçi babandan başlarım ha.
OCAKÇI- Halil a^a kurdu'yakalayacak mı
yakelamıyacak mı bilmem ama tes
zamanda çok işler olacak kasa­
bada. ^
i**« i«
L Er
^ *- "
ÇARKÇI- Sen şuradan gremafona bir plak
koy bakalım.
fj
<• -s >>- 'T.îv
À
Ü ,t
a
rîvû
£ IŞ
A t c J i
ÍU-
. #r
■V
r ... - ......-
0..
/
X
I l 1i1
tÿ
(0
"/a-t-i* J tr
S^Xe.''
T 1^
u
@x
...
«g
- 1
y<xLUf»r,-.
çQ
- ' £a-j î \qe.cdun
<£)„,
„
,
iç^ly«-
.. / 4 ^ " »
(J)„,
¡¿ c Jtn *
*-Uh..
LÇr otcli«^
tovr
(<jÍAf
-,
a - U r ,.
¿ i/T-iL COsic * >
b » Lm aLs
7
—4
H/vLÎIi AĞA- Deliyi büyüttün mü ulen.
•«»Kt Qi- î E I Z A ^ H e m i d e nesil. Kurt rahat rehat
girer, rahat rahat çıkar. Bir
<**İ *|lU»
tek k ı l m a bile halel gelmez.
fT > «- < t i
«*~ { —
üLj
( i «s«''or« L
(£]
HALİL AĞA- uüzel aferin, iyi becermiş­
sin. Haydi şimdi Yunusa bakıver avlunun arkasında mor
koyunun postunu yüzüyordu.
Söyle de tez tutsun elini,
postun içine saman doldurup
kürünün alt başına koyaca­
ğım. °anlı koyun gibi.HSydi
ulan kıpırda biraz.
2>ı r^fi n
IRIZA- Gidoyoruz işte.
ta Aû ( i
HALİL AĞA- Karı karı, karı be. ( 0
1
Î t v x . O c *# - l * S '
©-
Tcio^h İ*î'~ /»*-*■/<C o ^
ö<©.
(35(D-
( o
-
-
C*
la.<"î ^je.br.
KADIN- N e var ne oluyor gene.
HALİL AĞA- İçerde arka odanın duvarı­
ma dayalı bir kapı var al
de gel.
Ö aİî^ u /i * * '
t^a -fI4 H X<J ■
Ttrs Ityara L .
~/c» ¿U i'V'ka 11 - *1
L - u ,r » L .
KADIN- Hangi kapı. Sağlam kapı getirilirmiymiş hiç?
cv
HALİL AĞA- -uapıyı söktüm ben.
KADIN-' Ne? Mutfağın kapısını mı? delir­
din mi bre herif. Mutfak kapısı
da sökülürmüymüş hiç.
&S
HALİL AĞA- İşime karışma sen benim.
}
KADIN- i:Ley silahın nedir bu adamdan
çektiğim, bir de kurt tuzağı
çıktı başımıza. Kurdu yakalaya­
cağız diye evi başımıza yıkacak
nerdeyse. ölmüş davarın kinini
süreceğine....
*
HALİL AGA- Ulan daha söyleniyor ben
sana ne dedim yallah.
KADIN- * eki peki hiç seninle başa çı­
kılır mı? A k i m ı birşeye takmıy a s m biyol.
i 11
l£ )r ,
Q)
M
vW£t^
h p v iy L
(tjarf ^ { r t r . Ft<"C«4-t^ c,<Jcj*r .
«**¡La¿ I
l £ ) İCac^ıfi^')
TTTTti
n[nr,
^/umJ
7
Y
~
u.
©
K-i •
r„
w
S «fi
^T?) .- • /Gji.fi'ir
f---
« fi/ol
>1»’
t
oi\«~ n-£0.nt.\e^
d )
r \t
^e)., V u ^ l »
.! P !
-s
-i
’• V
rl>
Y a n a Ju s?
ru*
..'Ü';
d ro « * r < L L - ,
Qj
{Q -.
’t
ho-f'-fÇ*'-
■’
'
»I
"Íír*/ -ip V
s/<*
• :' . D
■
’b
SAHNE
EKERLERİ
M
E
T
î
N
Y U H U S « g e ags post işi temam, öyle
bir yüzdümki deme kasap yüzeaez.
ey
HALÎL AĞA- Güzel ol^uş eline sağlık.
^T)..
«/k-*/*
KADUi-^-nl al işte sİ de ne halin v e r ­
se gör.
HALÎL AĞA- Eksik etek işte, saçı uzuı
olduğundan aklı birşeye
ermiyor. İyi dinle söyle­
yeceklerimi Yunus.
^ T ).. SaL'-ı # b*~rl< ■ *
YUNUS- Kulağım sende ağa.
</r-i-<it
v3>*-
O-fJu.
ı(t -
<£)-•
J
V®*
/MU-«'’
a lar eti(- -
HALİL AĞA- ^ak Yunus baban seni ge­
tirip yanıma verdiği zaman şuncağız çocuktun se­
ni büyüttüm adam ettim,
everdim, ^en bu kurdu di­
ri diri yakalamaya ahdet­
tim. Evelallah sonra seniî
yardımınla olacak bu iş.
<*$)
YUNUS- Ağa, bu öyle belibenzer işler­
den değil. Hani kuş, saksağan
falan olsa dala mala çıkar
kuyruğundan kanadından yaka­
larsın,
oî)
HALİL AĞA- Ulan ben de seni yiğit
bir kimse bilirdim.
YUHUS- Ayıp ettiş &ğe yiğitliğimin.
üstüne söz düşürtmek ama, bu
kurt milletiyle de başa çık­
mak koley olurmu ki.
HALÎL AĞA-^?oş yere yüreğine korku
salma. Şu kasabada senin
bileğini bükecek adam
var mı?
YUNUS- Yok.
HALÎL AĞA- Sonra azgın kömüşleri,
deli atları baş eden.
^ft)- .
av~î f a f V c A .
YUNUS- Hepsi doğru ama, bu iş öteki­
lerine benzemiyor, bu işe
akıl gerek, ince fikir gerek.
.
QC)
HALİL AGA- Ulan aferin koca oğlan,
ulan bin yaşa. Ben de sö­
zü buraya getirecektim.
„
,
~ T \
f w
HALİL AĞA' - Ulan aferin Yunus kitap
gibi lâf ettiş.
1o
' 4- é
-«— i
Ay
J&
fyTîUS*?nay s a ğ o l a s m aga. Evelallah
mahçup etmem seni, Gayri gay­
ret bizden mükâfat da senden.
ti
f
Vj
HALİL
A
V iAi- ■Lam sözün üstüne geldi­
niz. İyice kulak verip
dinleyin beni. Bu namus­
suz kurt dadandı. Elbet
bir daha gelecek ama bu
gün mü, yarın mı orasını
aliahia kurdun kendisi
bilir.
IRIZA- Evet baba.
i
Lír i«-
'tfi
HALİLAĞA-^Sen
evin arka tarafından
geçip daha yukarı fırla­
nan ..yolun başta tarafından
tutacaksın. Kurt gelse o
yoldan gelir. Daha kurdun
karartısını görsen hafif­
ten bir ıslık çalacaksın.
Altı patları da sana vere­
ceğim ne olur ne olmaz.
Senin işin bu. ^akın dalga
geçmeyesin ha. Tamam mı?
IHIZA- ^amam baba.
HALİL AĞA- Durmuş.
, Ay*'
To-
DURMUŞ- Buyur baba.
HALİL AĞA- ben de ayakyoluna girip
bekleyeceksin. Orası
ahırın duvardaki deliği­
ne yakın. H eTnj_ae oradan
yol gayet iyi görünür.
Eline mavzeri de verece­
ğim. Esas işin kurt de­
likten içeri süzüldüğü
vakit şu yerdeki kapıyla
deliği bir iyice kapamak.
Şayet biz içerden kurdu
ürkütür, kaçırırsak bir
iki demeyip vuracaksın
tamam mı.
DURMUŞ- iamam baba.
p i_ A KJ
V Téz
f-
Y
~
1r~t C *J
n
t. H*<JÂ
.( u )
u
.{111111/
' &t ,
Cjr
« s 1
H c fif-.’- U k “ -
I)..
¿
+*'U '’
i
S ÚXJi-rtM- -
—
-
ir
«
\
y ,x
Xr
i> L
©
*lj
¿Jf)
y
-
b e * fc-^clc-.
M
M
E
T
il? i i
N
EAitt AGA-^Ssns gelince Yunus;
•
Seiıirîle ben ahırın sekisin­
de pusuya yatıp bekleyece­
ğiz. Sekiye sağlam bir ça­
: .Ut J fi
dır bezi yerleştirdim. EurJ
içeri girdiği vakit ye seddar deyip hayvanın üstüne
atlayacak çadır bezini tor­
ba gibi gövdesine geçire­
ceksin tamam mı.
çgj ^
t«-- -
^T),
YUNUS- lamam tamam abi.
*•***%
bî*~ >« Ut<^« - •
f
f
Jl'-
HALT], İ.&A- A eki senin işin ne olacak
diye sormuyorsunuz; benimki
en zoru. Şu gördüğünüz de­
mir ‘
burunsel var ya işte
bunu kurdun ağzına geçirecegim, .geçireceğim ki kurt
hart diye bir-yerimizi kapİl
ma a ın^--il anı nasıl buldu. nur..
«S) *. *: * S*a»*îffîÇ !£■ * *
1
“"/TTS
;
*:t' ı,
,
Aa«-»n
OUfun (m
»i
1512A- Ç°k güzel çok güzel. & $ )
ü
*
HALİL AĞ A- *;fe sandınız ya elbette
r;üzel._3u bizdeki akıl,
•^aydi aydi bakalım topar; lanın- fekşam çorbasını er­
ken içeceğiz sonra da her­
kes işinin başına.
■■t 4.
»İV
.•»-j •
.
I
.
,4 -
,% J
Ivl. T Ara L o
(f) _ , ElUoía^’ -Uii
k Jir ^ A c r l
0 _
!J'
C IN Q S '-'
*,nA (5/
¿ « Ur4İC'
•••* r
'1 1■ 4<
d
1
( £ ) ..U ,i*
t^íí^ít
malayo
t(V í “ 1
£ ír*-r' -^(S ^
riifiV« - »
. ■-
&
-,
,
^
®-
?
iri -La'+ y^ fjga.\^¡i'
V»W#Vff%*
\oQ \par-aU. , ' ’
, .' ’*-■ ,
{ £ ) - ,, Oa-r^Y^
Y a ¿ l a naXdV.
Terí.W
(5)-~, ¿Cíujl-MarU
ltU-f (<L
rtayorplc
^©^l','f>.
-{<it~r
(^) - , £a(k*r^
U¿t r. . ,
^fo)T , Irita’-y*
< 0 _ . / h 'i frvfûle.
,
IP 2 t e r . . .
, , t r i •z-o^c\ h & k a r a lt- - ' ,
x i
AJE,
SAHNE
emenler
(J)...
;
(l'cc - *
âohıtt
.. aii-t*,
^ j/î(» M * - “
fttl ıŞıUa
(Tl3 ^1* ¿’
'-i—
olı^la^» l*r
^0.,
M
'
t
î r tf
,ft.'
! i
KOR BEKÎR-^büşeş. Bağlandı epey sayı ver­
din çarkçı.
(£ s
ÇARKÇI- ilan kör. Yine bir punduna geti­
rip uyuttun beni, ^ş-ş mı ç s l d m
ne halt ettin.
KÖR 3 EK ÎR-^tn sanın adı hilekara çıkmasın
biyol. Şurda edebimizle oyna­
dık.
©
talî t- 'V*^9'’
‘J I-V-v l a '•' (S *-~
1
0 . . . ^lo-, /, h a 1 "
- **
I.'r.
ÇARKÇI- Kısa kes anladık. Vayları ben
ödeyeceğim.
KÜR BEKÎR- Şuradan bir deste altmış altı­
lık göndersene. Yahu şu Hglil
ağanın küçük oğlu değil mi^g^
ÇARKÇI- He ya o.
^D* •* A ı /'1 A l* y U
. ., J>öUo Al«*y I».
T— ıi
(Ş) i , S * j 4
j
İ ' r •i*“
i'-**
*KÖR BEKÎR- Birdenbire tanıyamadım da.
V©
-■v
ÇARKÇI- Tanınacak halimi kalmış, sabah­
lara kadar kurt beklemekten za­
yıflamış ite dönmüş. Irıza gel
de iki satir lâf edelim.
IRIZA- Ne var ne söyleyecekseniz oradan
söyleyin.
*
V ''
ÇARKÇI- b-el canım gel şuraya öyle uzakta
olur mu.|«\
Vg).
^
I
R
I
Z
A
^
e
var?
•*
-* ■n
,
£ ı-ıi.«..
(3)-« A-f/’»
ÇARKÇI- Otur hele şöyle.
/.
KÖR BEKÎR-
<rib>c
şımıza candarma gibi diki­
lip durma. ^
Tû
ÇARKÇI- De nazlanma gayri- otur şöyle.
.... Ha şöyle...... Ulan çırak
kırığı bak bakalım misafirimiz
he emrediyor.
¿1»
ÇIRAK- Çay mı kahve mi.
<|T)-.
/«.y«-'-«.(c.-
(JtD. ■ ı '*>*I<c* . ,
l/*a
ıİt - -
-
IRIZA- Birşey içmem gideceğim. tfO
Ç jiRKÇI- oen bilirsin gayri masasına
oturdukta birşey ısmarlamadı demeyesin sonra. Kuçttan ne haber?
Kurdu yakalarsanız çarşı pazar
dolaştıracakmışınız he mi?
t> I S
Pİ-AK) ^ £
A t C ^ ı ^ O N
Fi
■Oc^l
•5)
,
ö û k
.
/?,
(.y
.î ,
1• • •
■i.ivi
ŞV.
l^uUho
fh ,
o4-ı~i-'--
2>
\ V
r i; *îr»l
■ • Mi » -,
Ï(
^ g ) _ & l^,r
m ^ Y a
v/u^ f>'
i Y »i A
«¿S -
/]
.^ ir A '
•'■" ^ Ï i•■i.
: j-are.rz.lc. -
i
^S)
<3 ^
^
‘~ ~ L
*Jâ
r'
r»jw
-f°
a
1 *-•!?
i
fc^k. tir
T X'
¿fe
,0
fn)
. jffl.1~
t-----
^0..
A-,-..
^
<© . , , T t ^
W
t
b M İ "
,
”
İ » q k p ^ a lt, .
®
-
0
4 *r i
j^-,v *U^ır
•••>•'*"••*
^g)..
C4>
“
iûıUfijdUo
sık*'-..
■ I «
M y J
p\ ,
* -*!! SjAI
, ,*
U |j
* 1
M
e M i O î » K *.4^.
? f ij
KÖR'BEKÎB*- Kurdu yakalaypojık mısınız
acaba,o sizden 'akıllı çıktı,
canım ne nal olduğunuzu anla­
dı. ©
1 i
ç A R K Ç I ^ ^ e ya koca jcosabada bul s bul?
sizin koyunİerı bulması gösteriyorki simden daha ineği, daha
semesi yokmuş.
0 , . . JUyff/, AKkti
£
¿(r*
J*.L/«i*.
Î ^ » , liiitji'i, İ-f^-c
111.- •
J
X
r ** ■
>
*•* i
A/iU* « / • « t
IH12A- 3u sözleri babamın yüzüne söyle­
yin de dünya knç bucakmış görün.
4 j ,. İ ‘ i
■-. v
ÇARKÇI- Söylemesine söyleriz ama on beş
gündür babanın yüzünü gören
varmı ki?
>'•*'V
KÖR BSKÎR- Kurt Ji^rune bir pusuya yattıki kıyamette kalkarsa çok iyi.
Q7)
IRIZA- ^en de .sizi insan bilip yanınıza
geldim. Eşek kedar adamlarsınız
be.
^
(jjl
.
ÇAHKÇT- A ele otur.' Parlama canım iki
laf edelim dedik'.
W-*.
KÜRBEKÎR- Bir çay ’bir kahve iç şeydin .. .
nş yiğen gaz mı yoksa?
\j5)~ , j«vıo U i fr
/^*(o*yC® * •
ÇARKÇI- \5az olacak zaar şimdi bunlara
tenekelerle gaz lazım.
I. DELİKANLI- Bu gidişle kasabada gaz
bırakmıyacaklar.
©
ÇARKÇI- Irıza ulan sorması ayıp ama
anan ne yapar?
I») r
A /û-j Cfl * *
<<£•>)*.
L
KÖR BEKÎR- ^shi be çarkçı bunun babası
sabahaca ahırda kurt bekli­
yor nöbetten fırsat bulup de
anasının yanına varamazkisZ ~)
T*ic^fc- tcU ~
4 *-k-< toi-t - * ’
IRIZA- çizmeden yukarı çıkıyorsun çarkçı
yettiyse yetti.
(^ ^ . . 5|Wîİa -Î(/ ¿)r
■¿•«.plU 1l«,- -
ÇARKÇI- K lzag canım, hani merak ettimde
diyecektim d e . .. .... <ö>
- > iU«'> 0(0
r» t ,
©
-
l^'dcO-4 Jl
g fU ii*.
9 t r ,r ,
*«-
&
İfLsiga'- U ^ l
'ivivl y*d<Lcl~
Ifc-nip. ,
IRIZA- K es lan beygir oğlu beygir. &
Pi.AU
*/£
P 1Ğ u
•t*
I f iW a . O
ftf'UiirvoUo - '
fe«^aL-
[£)~
IpQ
íf ;
w
$lAt
^0)-.
atfl 4-a r«
OCftUfV
-
cLa^<^^ ~
j fj
(¿y
2 ).
I
İJ/V
fc,ol<
s
L
( &'
Ç ar^i'«-'»
K t g i t t « » J>trh c
-VTTtO
' 1
~±#«<
\ca.roLkA*Lr\
¿ ° ' * r°l, ^
ct.l,f>
5-n«, Cet/f'.
dt_fa
U<T
<«Q_y
L ß . f «1.1» 4 Va- *4'»**-
( j ÿ . . 'Û fçïo cZ
fí
>4 4*-t'< 1
vg)
-,'<à , u M ! _:/p
' v) |-*1 A
•
í>
■ ; J J u m í " [ »•*;
v '- ní*■t■'é ®L
;4 >Jjht«.£ - k f ^
ih
ffA
'
.•c
■ -¿¿4 A, , -CjLj?
j
J «.-?
: j,\ 1 >.►. :. ..(j »'
jlw^w
M
< •
—»•-.^-j
--¡ift 't í
KuR BEKlH*ŞÎmms da öfkeli yahu bahası
gibi.
ÇARKÇIM Tıpkı hıh demiş burnundan düşmüş.
OCAKÇI- Çarkçı? Çarkçı? @
(¿$
ÇARKÇI- «e var?
OCAKÇI- Sen o iti bilir misin.<
ÇARKÇI- n angi iti? (3o)
<î*k« {^İ * ı
OCAKÇI- Cemi duvarına sien iti.
V0,.,
5ARKÇI- Lâf ebeliğini bırak da şu altmış
altı kağıdın iyisini gönder.
CUt» *,
Jjj
3). „
{& )*•
"\
‘ ıj
S* W
ı C t .
( V g ) --------,
A ı**
itt.li tx* • •
{ ¿ 5 * * Ş ^ u a ''*î »to Oti • I
AKÇI- Şuradan bir kağıt seç bakalım.
ÎARKÇI- Üçüncü. ÇM )
OCAKÇI- ^srs maça papazı.
oğlum, (g)
Suyun ısınıyor
S İV A S
H ALKEVİ
T E M S İL KO LU
Ç A L IŞ M A L A P .IN D A li F O T O Ğ R A F L A R
KAHRAMAN
VATAN YAHUT S I L I S T R E
DÜNYANIN DÜZENİ
İŞ Ö ?

Benzer belgeler