Prof. Giampiero

Transkript

Prof. Giampiero
Çeviren: Hacer Nilay Suludere
PARKLAR, BİTKİLER, GÖZYAŞLARI,
YAĞMALAR VE YAPRAKLAR ÜZERİNE
Giampiero Bellingeri
Bu, İtalya’da da devam eden, başarıyla gerçekleşmiş, çevrenin ve de ahlakın mahvoluşunun acı
bilinciyle yazılmış bir müdahaledir; bu, gerçek, maddi, yıkıcı, aslında halkın ahlaki yükselimi için
diye sunulan yağmadır. Yukarıda belirtildiği gibi, işte buradalar diğer metinsel, edebi,
başkalaşmış ve bu sayfada çeviren, yazan, tekrar okuyan çapulcular (kendini yağmalamaya
adamış) tarafından gerçekleşmiş yağmalar. Elimde bir kestane tutuyorum: parlak, abanoz gibi
koyu; kalplerin anahtarlığı o, her zaman acil durumda (Emergenza yani Emergency). Denizi içine
hapseden deniz kabuğu gibi. Aklıma Orhan Pamuk’un anısı geliyor: Şefkatlerinden seferber olan
mahallenin çocukları ve büyükleri tarafından kurtarılan o tehlikedeki kestane ağacı (çınar mı?).
İstanbul parkların şehri olmalıdır, geniş parkların. İçlerinde tanınmış, turistik olanları (Gülhane
mesela, Topkapı Sarayı’nın civarında) vardır. O, muhteşem bir parka çoktan ev sahipliği
yapmıştır bile; Fontainebleau ve Versailles’e, İran bahçelerine, meraklı, dikkatli ve hevesli
Venedikli gözlemcilere korku salabilecek bir parkı: zemini aşkın göstergeleriyle işaretlenmiş lâle
kâsecikleri ile bezenmiş çiçek tarhı örtüleri; laleler, Tanrı’nın; Allah’ın (herkesin tanrısı anlamına
gelen kelime) ismini oluşturan aynı harfleri ve sesleri birleştiren, Farsça’daki lâle. Aşevinde
ekmek bulamazken (artık böyle değil), iktidardakiler tarafından zevki sürülen lüks ve şehvete
karşı öfkelenmiş yeniçerilerin ve halkın memnuniyetsizliğinden hayat bulan aşırı ahlakçı bir
şiddette 1730’un sonbaharında harap edilen park.
Her halükarda, o park gezilerin (tıpkı Gezi Parkı gibi), buluşmaların, uzun yürüyüşlerin ve yer ile
gök arasında asılı kalmanın dünyevilik zevkinin hafif ağırlığıyla titreyen salıncak iplerinin yolunun
üstüydü: muntazam imparatorluk toplumunda suçlu, her zamanki kesin inançsız (Yunan, Yahudi,
Ermeni), sorun çıkarmak neredeyse kaderine önceden yazılmış (fitne, leke, kerte dişiler!)
kadınlar.
Tatlı su dereciklerinin Haliç’inin ağzındaki o tatlı yere Sa’d- âbâd ismi verilmiştir, ‘Eğlenceler
Parkı’. Her şeyden önce bu isim, o devrin; ‘Lale Devri’nin usta şairi tarafından seslendirilmiştir:
Nedîm (1730’da yıkıcı ayaklanmalar zamanında vefat etti.)
Onun nefis şarkılarından birkaçını alıntı yapıyorum (Nedîm, İstanbul Şarkısı, Milan, Ariele, 2012).
Bizi uyandıran şey kaçınmak arzusu olmalıdır, şu öldürücü pusuya yatmak değil; ve öpüşmek;
belki evet; çalılıkların ve ağaçların arkasında öpüşmek. Olur, olur, tamam: hoş olmayan umumi
açık kucaklaşmalar değil tam olarak, hatta ağaç dalları ve gövdelerinden örtüyle kapalı, anlaştık.
Ya tam da böyle kullanmak istersek hala parkı: ama, nasıl olur?! Ruhlarıyla birlikte kesilirse
ağaçlar ve suça ortak olan ağaçsız açık alan en kötü kalplerin düzlüğüyle minareleri ve çan
kulelerini umursamadan aynı seviyeye gelirse?
Moskova’nın Yedi Tepeler ormanlarında sürgündeyken İstanbul’unun özleminden vefat eden,
en ünlü ve hep modern kalan, ıstıraplı ve bir o kadar da muhteşem Nâzım Hikmet’in dizeleridir
sıradakiler (dizeler, onun hoş kokulu Aşk ve Mücadele Şiirleri koleksiyonundan alınmıştır, Milan,
Mondadori 2013, ve çok renkli öğrenciler Fabrizio Beltrami ve Francesco Boraldo’nun yardımları
sayesinde Federica Boscariol’un SSCB’deki Hikmet üzerine bir senaryosu ile çevrilmiştir.)
Tercihen, burada, aşağıda, ağaç dalları ve çocukların adımlarının altındaki Moskova’nın cadde ve
parklarındaki hışırtılarca ayrı düşmüş, Orhan Pamuk’un o kestane ağacı ile N. Hikmet’in o
kestane yaprakları arasındaki boşlukları, diğer iki Türk yazarın (Cahit S. Tarancı e Oğuz Atay, her
ikisi de Lunargento (2011 ve 2012) tarafından Venedik’te yayınlanmış ) tercüme edilmiş dizeleri
ve cümleleriyle tamamlayabilirsiniz. Ağaçlar gibi nefes alabilen ve yapmacık alçakgönüllülük ile
kibire karşı savaşanlara övgü içinde kederli bir hışıltı öğütleyen, kalp gibi atan Türk edebiyatına
hürmetle. Amansız zamanımızın içinden kayıp giden gökyüzünün ışıkları ve gölgeleri arasında.
Gülmeyi bilmeyen, ruhu dar, sefil suni ahlak içinde örf ve âdetleri cezalandırmaktan, öyle ilan
ediliyor, celbedilmiş. Ve burada, Dünya Parkı’nda, çıplak halkları ve incir yapraklarını
hatırlayalım. O incir bizi, Gezi Parkı’ndaki masumları dünyadan korumak için var olduğu sürece.