entelektüel mu`tezile`de bedevî etki
Transkript
entelektüel mu`tezile`de bedevî etki
bilimname, XXIII, 2012/2, 51-84 LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ İNCELENMESİ (II) Özet Abdulkadir BAYAM Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlâhiyat F. [email protected] Muallim Nâci (1849-1893), kaleme aldığı birçok eserle XIX. yüzyılın son çeyreğinde dikkatleri üzerine çeken meşhur bir Osmanlı müellifidir. Onun özellikle Türkçe’ye ilişkin çalışmaları, hem Osmanlı Devleti edebiyatçılarını hem de müsteşrikleri etkilemiştir. Bu makâle, müellifin güzîde sözlüğü Lugat-ı Nâcî’nin Arap dili ve edebiyatı açısından taşıdığı önemi ortaya koymayı amaçlamaktadır. O nedenle sözlükte kelimelerin anlamlarıyla ilgili şâhit getirilen âyetleri, hadisleri, şiirleri, meselleri, kelâm-ı kibârı ve hikmetli sözleri tahlil etmekte, ayrıca sözlüğün Arapça açısından bazı özelliklerini ele almaktadır. Anahtar kelimeler: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arap Dili ve Edebiyatı. STUDYING OF THE ARABIC LANGUAGE AND LITERATURE ELEMENTS IN LUGAT-I NÂCÎ Abstract: Muallim Nâci (1849-1893) was a famous Ottoman author calling attention to himself with his many works in the last quarter of the 19th century. His works, Abdulkadir BAYAM specially about Turkish language, influenced both the men of letters in the Ottoman Empire and the orientalists. This article aims at pointing out the importance of Lugat-ı Nâcî, his distinguished dictionary in terms of the Arabic language and literature. Therefore it analyses the verses of the Koran, the hadiths, the poems, the proverbs, the sayings of the sages and the wise sayings given evidence to the meanings of the words in the dictionary. In addition it deals with some features of the dictionary with respect to Arabic language. Sayfa | 52 Keywords: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arabic Language and Literature. Arap Mesellerine Yer Verilmesi Lugat-ı Nâcî’de maddeler ele alınırken onların muhtelif anlamlarına ilişkin birçok Arap meseli şâhit getirilir. Önce sözlükte açıkça mesel olduğu belirtilenleri aktaralım. Onlar, şöyledir: Bâkıl ( )ﺑَﺎﻗِﻞ1 "َﻋﻴَﺎ ِﻣ ْﻦ ﺑَﺎﻗِ ٍﻞ ْ ( "أBâkıl’dan daha ِ 3 ِ ِ ْ"ﻣﻦ اﻟﱠﺮﻓ âciz, daha beceriksiz.), 2 refş ()رﻓْﺶ َ “çapa” "ﺶ إ َﱃ اﻟْ َﻌ ْﺮ ِش َ (Kürekten arşa/tahta), ِ ِ ( "أَﺑZerkâ el-Yemâme’den daha basîretli.), 5 sicâl Zerkâ ()زْرﻗَﺎء َ 4 "ﺼُﺮ ﻣ ْﻦ َزْرﻗَﺎء اﻟﻴَ َﻤ َﺎﻣﺔ َْ ِ (“( )ﺳ َﺠﺎلdolu kova” manasındaki secl ()ﺳ ْﺠﻞ ٌ ب ِﺳ َﺠ ُ ( "اﳊَْﺮHarp, dolu َ in çoğulu) "ﺎل Arap âcizlerinden birinin adıdır ki darb-ı mesel olmuştur. İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr ‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1990, ()ﺑﻘﻞ, IV, 1637; Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillah el1 2 ‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988, II, 32, 63-64; Ebû Mansûr Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965, s. 127; Ebü’l-Fazl Ahmed b. Muhammed el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve şürekâhu, ysz. 1977-1979, II, 388-389; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, elMüstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, I, 256; Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968, ()ﻋﻴﺎ, XV, 113; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﺑﻘﻞ, XXVIII, 101. Yine bazı kaynaklarda da "َﻋﻴَﺎ ِﻣ ْﻦ ﺑَﺎﻗِ ٍﻞ ْ ( "إِﻧﱠﻪَُ ﻷO, Bâkıl’dan daha âciz/merâmını ifâde edemeyendir.) şeklinde teşbih konusundaki Arap meselleri arasında anılmaktadır. Bkz. el-Ezherî, Tehzîbü’l-luğa, ()ﺑﻘﻞ, IX, 172; İbn Manzûr, a.g.e., ()ﺑﻘﻞ, XI, 62. 3 Lugat-ı Nâcî’de çapa anlamıyla aktarılan refş ()رﻓْﺶ َ sözcüğü, aslında Arapça’da kürek anlamındadır. “Kürekten arşa/tahta” veya “Kürekçiyken kral oldu.” manasına gelen ilgili mesel, düşükken yükselen, zilletten sonra şereflenen, fakirlikten sonra zengin olan, bir çöpçü, çiftçi ya da denizci olarak kürekle çalıştıktan sonra hükümdârlık koltuğuna oturan için kullanılmaktadır. Irak mesellerindendir. Bkz. elEzherî, Tehzîbü’l-luğa, ()ﻗﻔﺶ, VIII, 334; ()رﻓﺶ, XI, 350; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 303; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()رﻓﺶ, VI, 305; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()رﻓﺶ, XVII, 218. 4 Zerkâ ()زْرﻗَﺎء َ , “gök gözlü kadın” anlamına gelir ve Zerkâ el-Yemâme olmakla meşhur Yemâmeli bir kadın olduğu belirtilir. 5 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 200-201. ()زْرﻗَﺎء اﻟْﻴَ َﻤ َﺎﻣﺔ َ ’nin keskin gözlü Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ِ kovalardır.), 6 memhûre (ﻮرﻩ َ “ )ﳑَْ ُﻬmehri yani nikâh bedeli verilmiş kadın” " َﻛﺎﻟْ َﻤ ْﻤ ُﻬ َﻮرة "( ِﻣ ْﻦ َﻣ ِﺎل أَﺑِ َﻴﻬﺎBabasının malından mehri verilmiş kadın gibi.), 7 ne‘âme (“ )ﻧـَ َﻌ َﺎﻣﻪdeve Sayfa | 53 ِ ِ ( "أَﻧْﺖ َﻛSen devekuşu sâhibesi gibisin.) 8 ve Hebenneka ( )ﻫﺒـﻨﱠـ َﻘﻪ9 kuşu” "ﺎﻣ ِﺔ َ ﺼﺎﺣﺒَﺔ اﻟﻨـ َ َ َ ﱠﻌ ََ ِ 10 "ََﲪَ ُﻖ ﻣ ْﻦ َﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﺔ ْ ( "أHebenneka’dan daha ahmak.) meselleri. 9F Sözlükte mesel olduğuna dâir işâret bulunmayan, fakat tarafımızdan ِ ِ saptanan meseller ise şöyledir: İhtirâsât (ﺎت ْ اﺻ َ “( )ا ْﺣ َﱰşiddetli hevesler” anlamına ِ ﺿ ِﻤ geldiği belirtildikten sonra onunla dolaylı ilgisi bulunan) "ﲑِﻩ ُ "ﻃَْﺮ َ ف اﻟ َﻔ َﱴ ُﳜِْﱪُ َﻋ ْﻦ 6 el-Cevherî, es-Sıhâh, ()ﺳﺠﻞ, V, 1725; Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’l- hikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed el-Ahdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981, II, 106-107. İbn Manzûr, “müsâcele (ﺎﺟﻠَﺔ َ )ﻣﺴ ُ , kişinin diğerinin ortaya koyduğu şerefin benzerini ortaya koyması, sonra َ da o ikisinden hangisi diğerinden korkup da geri çekilirse mağlup olmasıdır” açıklamasının ardından bu meseli aktarır. Bkz. İbn Manzûr, a.g.e., ()ﺳﺠﻞ, XI, 326. Mezkûr mesel, Uhud savaşında Müslümanların aleyhine mağlubiyet vuku bulduktan sonra Ebû Süfyân tarafından Hz. Ömer’le girdiği bir diyalogda söylenmiştir. Bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 380. Bahsi geçen meselin savaş dışında ona benzer tartışma ve mücadelelerde de söylenebileceği belirtilmektedir. Bkz. el-Yûsî, Zehrul-ekem, II, 107. 7 Lugat-ı Nâcî’de yersiz ve uygunsuz başa kakılan durumda söylendiği ifâde edilen mesel, ِ ِ ( " َﻛﺎﻟْﻤﻤﻬBabasının malından mehri verilmiş kadın gibi), " َﻛﺎﻟْﻤﻤﻬﻮرةِ ِﻣﻦ ﻧـَﻌ ِﻢ kaynaklarda "ﻴﻬﺎ َ ﻮرةِ ﻣ ْﻦ َﻣﺎل أ َ ْ َ َُْ َ َِ◌ﺑ َ َُْ ( "أَﺑِ َﻴﻬﺎBabasının develerinden mehri verilmiş kadın gibi) ve "ﻴﻬﺎ َ ِأَﺑ ِ ْ ( "أBabasının ﻮرةِ ِﻣ ْﻦ َﻣ ِﺎل َ َﲪَ ُﻖ ﻣ َﻦ اﻟ َْﻤ ْﻤ ُﻬ malından mehri verilmiş kadından daha ahmak) rivâyetiyle aktarılan ilgili meselin aslı, şudur: Bir kadın, kocasından mehrini ister. Adam da, kadına (kadının kendi) babasının develerini gösterir, “seç, al” der. Kadın da, onlardan belli bir kısmını seçer. Koca, o senindir, der ve kadın da râzı olur. Başkasından aldığı ve yararlandığı ihsanı bol bol veren için ve ahmaklıkta söylenmektedir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk 1400/1980, s. 67; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 389, III, 66; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 210; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﻣﻬﺮ, XIV, 156. 8 Mesel içerikli eserlerde "ﺎﻣﺔ َ اﻟﻨـ َ ﱠﻌ ِ ( "أَﻧْﺖ َﻛﺼSen devekuşu sâhibesi gibisin.) ve "ﺎﺣﺒﺔُ اﻟﻨـﱠﻌﺎﻣ ِﺔ ِ ( "أﻧﺖSen ﺎﺣﺒَ ِﺔ َ َ َ ََ َ ﺻ devekuşu sâhibesisin.) şeklinde geçmektedir. Birinci rivâyet için bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 380. İkinci rivâyet için bkz. el-Yûsî, Zehru’l-ekem, I, 92. Lugat-ı Nâcî’de belirtildiği gibi itimat edilmeyecek şeye itimat ile mahrumiyet ve hüsrâna dûçâr olan kimse hakkında kullanılır. 9 Arap ahmaklarından birinin adıdır ki mesel hâline geldiği ifâde edilir. 10 Kaynaklarda aynı rivâyetle aktarılan bu meselde geçen Hebenneka’nın asıl ismi, Yezîd b. Servân elKaysî’dir ve lakabı Zülvede‘ât (beyaz inciler sahibi)’tır. Ahmaklıkta darb-ı mesel olmuştur. Onun ahmaklığına dâir bazı hâdiseler aktarılır. Biri şudur: O, uzun sakallı olduğu hâlde boynuna inciden ve kemikten bir kolye takar ve ona bu durum sorulur. O da, onunla kendimi tanımak ve kaybolmamak için, der. Bir gece kardeşi onun kolyesini alır ve takınır. Sabah olunca Hebenneka, kolyeyi kardeşinin boynunda görür ve şöyle der: Ey kardeşim sen bensin, o zaman ben kimim? Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 277, 309-310; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 386-387; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 85-86; Esâsü’l-belâğa, thk. Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1419/1998, ()ﻫﱭ, II, 361; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, II, 138-139; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ودع, XXII, ()ﺑَﺎﻗِﻞ, s. 148-149; refş ()رﻓْﺶ َ , s. (ﻮرﻩ َ )ﳑَْ ُﻬ, s. 837; ne‘âme ()ﻧـَ َﻌ َﺎﻣﻪ, s. 903; 296. Ayrıca paragrafta geçen maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkıl ()زْرﻗَﺎء َ , s. 454; Hebenneka ()ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ َ , s. 936. 441; Zerkâ sicâl ِ , ()ﺳ َﺠﺎل s. 468; memhûre Abdulkadir BAYAM ِ ْ"اﻟﻴﺄ ِ ْ اﺣﺘَـ (Delikanlının gözü, gönlünden haber verir.), 11 ihdâ (“ )اِ ْﺣ َﺪىbir” "ﲔ َ س إ ْﺣ َﺪى اﻟﱠﺮ ُ َ Sayfa | 54 ِ "اِ ْﺧﺘَـﻠَ َﻂ اﻟﻠﱠْﻴﻞ ﺑِﺎﻟﺘـﱡﺮ (Ümitsizlik, iki râhatın biridir.), 12 ihtilât (ط ْ َ“ )اِ ْﺧﺘِﻼkarışmak” "اب َ ُ (Gece toza toprağa karıştı. İş karmakarışık oldu.), 13 uhrâ (“ )اُ ْﺧَﺮىbaşka” اد ِﰲ َ َ "ز ِ "ُﺧَﺮى ْ ( اﻟﻄﱡْﻨﺒُﻮِر ﻧَـ ْﻐ َﻤﺔ أTanburda bir başka nağme daha peyda oldu.), 14 idlâl (“ )ا ْدﻻَ ْلnaz etmekte ileri gitmek” "ﻞ ( "أ ََد ﱠل ﻓَﺄ ََﻣ ﱠNazı hadden aşırdı, usandırdı.), 15 azlem ()اَﻇْﻠَ ْﻢ ِ ( "اﻟﺒİbtidâ/ilk yapan daha zâlimdir.), 16 eksâ ()اَ ْﻛﺴﻰ “daha, en, pek zâlim” "ﺎدي أَﻇْﻠَ ُﻢ َ َ ِ ( "أَ ْﻛﺴﻰSoğandan ziyâde giysi “daha, en, pek ziyade giysi giyen adam” "ﺼ ِﻞ اﻟﺒ ﻦ ﻣ ََ َ 17 ِ giyer.), evsât (ﺳﺎط َ (İşlerin en hayırlısı َ “ )أ َْوvasat ()و َﺳﻂ َ ın çoğulu” ""ﺧْﻴـُﺮ اﻷ ُُﻣﻮر أ َْو َﺳﺎﻃُ َﻬﺎ Meselin Lugat-ı Nâcî’deki geçtiği şekli için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 295. Yine ف اﻟ َﻔ َﱴ ُ "ﻃَْﺮ "( ﳜُِْﱪُ َﻋ ْﻦ ﻟِ َﺴﺎﻧِِﻪDelikanlının gözü, dilinden haber verir.) rivâyeti için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, 11 II, 295; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32-33. 12 Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 78; Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXIV, 170. 13 Bu, iş topluluğa anlaşılmaz, karışık geldiğinde ve içinden çıkılmaz, çetin bir duruma düştüklerinde söylenen bir meseldir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil İbn Sîde, el-Muhassas, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut tsz. (1321 h.den tıpkı basım), XII, 138; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 425. ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 94; İbn Manzûr, a.g.e., ()ﺧﻠﻂ, VII, 292. 14 Görülebildiği kadarıyla ekseriyetle "ﻧـَ ْﻐ َﻤﺔ "ز َاد ِﰲ اﻟﻄﱡْﻨﺒُﻮِر َ şeklinde geçen bir meseldir. Bkz. Ebû Mansûr ‘Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, ed-Dâru’l-‘Arabiyye, ysz. 1983, s. 207; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 96. 15 Pek çok kaynakta aynı rivâyetle yer bulan bir meseldir ve Türkçe’de tam karşılığı Muallim Nâci’nin de belirttiği gibi “Çok naz âşık usandırır.” atasözüdür. Mesel için bkz. Ebû Bekir Muhammed b. elHasen İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1987-1988, ()دﻟﻞ, I, 114; el-Cevherî, es-Sıhâh, ()دﻟﻞ, IV, 1699, ()ﻣﻠﻞ, V, 1821; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()دﻟﻞ, XI, 247; Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc vdğr., el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’l-fünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001, XXVIII, 497; ()ﻣﻠﻞ, ()دﻟﻞ, XXX, 420. Türk atasözü için de bkz. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi Yay., İstanbul 1988, I, 224. ِ ِِ 16 ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304. Sözlükteki hâliyle mesel olan sözün tamamı, "ﺎدئ أَﻇﻠﻢ َ ْ" َﻫﺬﻩ ﺑِﺘِﻠ ُ َْ ُ َﻚ َواﻟْﺒ ِ "ﻫ ِﺬﻩِ ﺑِﺘِْﻠﻚ واﻟْﺒşeklindedir. el-Ferezdak (ö. 110/728 veya 114/732)’a nispet edilen bu mesel, ve "ﺎدي أَﻇْﻠَ ُﻢ َ َََ tamamı esas alındığında “Bu söz, senin ilk sözüne karşılıktır ve ona başlayan daha zâlimdir.” manasına gelir ve kötülüğe misliyle karşılık vermede söylenir. İkinci rivâyet için bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 269; Ebû Ya‘kûb Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk. Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000, s. 573. Üçüncü rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el‘İkdü’l-ferîd, III, 70; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 283; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 496; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 33. Ayrıca bkz. Muallim Nâcî, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası, İstanbul 1304 h., I, 7-9. 17 Birçok kaynakta Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle rivâyet edilen bir meseldir. Bkz. Ebû Hilâl el‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﺑﺼﻞ, XXVIII, 88. ez-Zemahşerî, ilgili meselin ardından “O, kabuğu kat kat olandır.” açıklamasını yapmıştır. ِ Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295. Daha eski kaynaklardan birinde ise "ﺼ ِﻞ َ َ"إﻧﱠﻪُ ﻷ ْﻛﺴﻰ ﻣ َﻦ اﻟْﺒ َ rivâyetiyle geçer ve soğanın kabukları birbirinin üstünde olduğundan böyle dendiği ifâde edilir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 370. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ِ ortasıdır.), 18 bârî (“ )ﺑَﺎ ِرىağaç yonucu” "ﻳﻬﺎ َ س ﺑَﺎ ِر َ ( "أ َْﻋﻂ اﻟ َﻘ ْﻮYayı yonucusuna ver, işi ِ ( "اﻟﺒِﻄْﻨﺔُ ُﲤِﻴﺖMide dolgunluğu, ehline bırak.), 19 bitna (“ )ﺑِﻄْﻨَﻪmide dolgunluğu” "َاﻟﻔﻄْﻨَﺔ ُ َ Sayfa | 55 zekâyı mahveder.), 20 ba‘de (“ )ﺑَـ ْﻌ َﺪsonra” "( "ﺑَـ ْﻌ َﺪ اﻟﻠﱠﺘَـﻴﱠﺎ َواﻟﱠِﱵNice sıkıntılar çektikten sonra), 21 bağl (“ )ﺑَـ ْﻐﻞkatır” ve bağle (“ )ﺑَـ ْﻐﻠَﻪdişi katır” ""ﻣﺎ ُﻫ َﻮ إِﻻﱠ ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻَ َﻣﺔ َ (O, Ebû 22 Dülâme’nin dişi katırından başkası değildir.), bakkâl (ﱠﺎل ْ “ )ﺑَـﻘerzak vs. satan ِ ِ اﻟﺴﻨـﱠﻮر ﺧﺮب ُد ﱠﻛﺎ ُن اﻟْﺒـﻘ dükkancı”"ﱠﺎل ْ ( "إِ َذاFare ile kedi barışınca bakkalın َ َ ُ ْ ّ اﺻﻄَﻠَ َﺢ اﻟ َﻔﺄَْرةُ َو َ dükkanı harap olur.), 23 beyn (“( )ﺑَـ ْﲔara, orta” anlamıyla ilgili bu kelimenin Arap şivesi üzere muzâf olunca nûn ()نunun daima feth ile okunacağı 24 hatırlatmasından sonra) "ﱠﺮاﺋِ ِﺮ َ( "ﺑَـْﻴـﻨَـ ُﻬ ْﻢ َداءُ اﻟﻀAralarında ortak derdi yani haset var.), ِ ِ ِ ( " ُﻛ ﱡﻞ إِﻧَ ٍﺎء ﻳـﺘَـﺮﺷHer kap tereşşuh (ﱡﺢ ْ “ )ﺗَـَﺮﺷsıvı sızmak, terkîbi hârice çıkmak” "ﱠﺢ ﲟَﺎ ﻓﻴﻪ ُ ََ içinde bulunan şeyden sızıntı verir, herkes derûnunda olanı izhâr eder.), 25 cidd 24F 18 Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 220; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 332, 339; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 430. Ayrıca hadis olarak da bkz. el-Beyhakî, el-Câmi‘ li-şu‘abi’lîmân, III, 273, VIII, 275. 19 Yapılacak işte o işin ehline, uzmanlarına danışılması gerektiğine dâir söylenen “Emâneti ehline ver.” anlamındaki bir meseldir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 204; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 14, 66. ِ ( "اﻟﺒِﻄْﻨﺔُ ﺗَﺄْﻓِﻦOburluk, zekâyı 20 Bu mesel, genelde "ﻫﺐ اﻟﻔﻄﻨﺔ َ َْ ْ ُ ِ ( "اﻟﺒِﻄْﻨَﺔُ ﺗُ ْﺬOburluk, zekâyı giderir.) ve "َاﻟﻔﻄْﻨَﺔ ُ َ eksiltir/azaltır.) tarzında aktarılmaktadır. İlk rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, III, 15, VIII, 11; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 180; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; el-Yûsî, Zehru’lekem, I, 192. İkinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 185-186. Oburluğu ve açgözlülüğü yermek için kullanılır ve doymanın, tıka basa dolmanın zekâyı zayıflattığı kastedilir. el-Meydânî, a.g.e., I, 186; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()أﻓﻦ, XIII, 19. Sâhibi neredeyse mahvolduktan sonra olan iş veya küçük büyük sıkıntılar ve musibetlerle karşılaştıktan sonra ulaşılan şey hakkında söylendiği ifâde edilir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 183. 22 Kaynaklarda genelde "َﰊ دﻻﻣﺔ ََ ُ ِ( "ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أEbû Dülâme’nin dişi katırı) rivâyetiyle ve görülebildiği kadarıyla 21 bir kaynakta ""ﻣﺎ ُﻫ َﻮ إِﻻﱠ ﻛﺒَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻََﻣﺔ َ (O, ancak Ebû Dülâme’nin dişi katırı gibidir.) ve diğer bir kaynakta da "( "ﻓﻼ ٌن ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻََﻣﺔFalanca, Ebû Dülâme’nin dişi katırıdır.) şeklinde aktarılan söz konusu mesel, Lugat-ı Nâcî’de de ifâde edildiği gibi pek ayıplı olan hayvan ve insan hakkında söylenir. Birinci ve ikinci rivâyetler için bkz. es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 361. Üçüncü rivâyet için bkz. A.g.mlf., et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 342. 23 Söz konusu mesel, iki hâin yardımlaştığında ve birleştiğinde söylenir. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 153. 24 Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçen ilgili meselde yer alan ez-zarâir ()اﻟﻀﱠﺮاﺋِﺮ, َ “erkeğin birinci hanımından sonraki hanımları” anlamındaki zarra ()ﺿﱠﺮة َ nın çoğuludur. Bir topluluk arasında düşmanlık kök saldığı zaman ya da aralarında dâimî bir şer, haset, nefret bulunan topluluk için söylenmektedir. Çünkü hanımlar arasındaki asabilik neredeyse dinmeyecek bir durumdadır ve birbirlerinden nefret ettikleri gibi tartışmadan da uzak durmazlar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 354; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 166, 181; es-Se‘âlibî, Simâru’lkulûb, s. 321; A.g.mlf., et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 215; el-Meydânî, a.g.e., I, 161; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, II, 17. 25 Kişinin derunundakini hayırsa hayır, şerse şer açıklaması, açığa vurması hususunda kullanılan bir meseldir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 224. Abdulkadir BAYAM Sayfa | 56 ِ “bir işi gerçekten işleme” "( "اِﺳﻊ ِِﲜ ٍّﺪ أَو دعYa cid ile çalış yahut bırak.), 26 cünûn ()ﺟ ّﺪ َْ ْ َْ 27 ()ﺟﻨُﻮن ُ “delirme, çıldırma, delilik” "( "اﳉُﻨُﻮ ُن ﻓُـﻨُﻮ ٌنDelilik çeşit çeşittir.), hazm ()ﺣ ْﺰم َ ﱠ ِ ve hazâmet (ﺖ اﻣ ﺰ )ﺣ “rüşt ve basîretle işleri idâre” " ﻦ ﻈ اﻟ ﻮء ﺳ م ﺰ "اﳊ (Sû-i zan, işleri ْ َ ََ ّ ُ ُ ُ َْ 28 basîretle idâre etmektendir.), hasûd (ﺴﻮد َ un “hased-i cibillî sahibi, yaratılış ُ )ﺣ itibarıyla haset edici olan” "ﻮد ُ ﻮد ﻻَ ﻳَ ُﺴ ُ ( "اﳊَ ُﺴHasetçi berhurdâr/mesut olmaz.), 29 hakk ()ﺣ ّﻖ َ “işin kendisine, aslına uygun, doğru, sâbit, hakîkat olmak üzere meydana çıkan, bâtıl değil” "( "اﳊَ ﱡﻖ ُﻣﱞﺮHak söz, acıdır.) 30 ve "( "اﳊَ ﱡﻖ ﻳَـ ْﻌﻠُﻮ َوﻻَ ﻳـُ ْﻌﻠَﻰ َﻋﻠَْﻴ ِﻪHak ِ “hâit (( )ﺣﺎﺋِﻂduvar)ın çoğulu” galebe eder, ona galebe edilmez.), 31 hîtân ()ﺣﻴﻄَﺎن َ ِ َ( "ﻟِْﻠ ِﺤﻴﻄDuvarların kulağı var.), 32 hâif (“ )ﺧﺎﺋِﻒkorkucu, korkan, korkak” "ﺎن آ َذا ٌن َ ِ ِ ِ 33 "ﻒ ٌ ( "اﳋَﺎﺋ ُﻦ َﺧﺎﺋHâin korkak olur.), hâdim ()ﺧﺎدم َ “hizmet edici, eden, hizmetçi” "ﺳﻴِّ ُﺪ َ "( اﻟْ َﻘ ْﻮِم َﺧ ِﺎد ُﻣ ُﻬ ْﻢBir kavmin “ulu”su, hizmetlerinde bulunandır.), 34 hubz ()ﺧْﺒﺰ “ekmek” ُ 26 ِ Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekinin aksine meselde yer alan ilgili kelime, cim harfinin fethasıyla ""ﲜَ ٍّﺪ şeklinde nakledilir. Cedd ()ﺟ ّﺪ َ , Allah’ın kula verdiği hayır nasibidir. Bu durumda anlam, “Talep edersen nasibinle, kısmetinle talep et, aksi takdirde bırak, zira nasipsizlikle birlikte çok çalışmanın sana yararı yoktur.” anlamındadır. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 15, 107-108; elMeydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 178. 27 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43. ِ (Sû-i zan, işleri basîretle idâre etmektendir.) ve ""اﳊﺰم ﺳﻮء اﻟﻈﱠ ِﻦ 28 Bazı kaynaklarda "ﻦ ِّ "ﻣ َﻦ اﳊَْﺰِم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ ّ ُ ُ ُ َْ rivâyetiyle doğrudan hadis biçiminde yansıtılan bu sözün sıhhatiyle ilgili tartışmalar vardır. Birinci rivâyet için bkz. Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, VI, 166. İkinci rivâyet için bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003, s. 162; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()ﺣﺰم, XII, 131. Tartışma için bkz. eş- Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmû‘a, s. 233. Diğer yandan mesel içerikli kaynaklarda Eksem b. Sayfî (ö. ِ "اﳊَْﺰُم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ ِّﻦ ﺑِﺎﻟﻨve " "اﳊَْﺰُم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ ِّﻦrivâyetiyle nispet edilen bir meseldir. İlk rivâyet için 9/630?)’ye "ﱠﺎس bkz. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., I, 369. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Tâlib el-Mufaddal b. Seleme, el-Fâhir, thk. ‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974, s. 265. Aslında kişinin insanlara karşı uyanık bulunması gerektiğine ve herkese gelişigüzel güvenmenin âcizlik belirtisi olduğuna dikkat çekmek amacıyla söylenmektedir. Bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh, s. 162. 29 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 451; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 409. Öte yandan bu söz, Zünnûn el-Mısrî (ö. 245/859)’ye de nispet edilir. Örneğin bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 359-360. 30 “Gerçek, acıdır.” anlamındaki bu mesel için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 295. ِ "اﳊ ﱡﻖ ﻳـﻌﻠُﻮ وﻻَ ﻳـﻌﻠَﻰ ﻋﻠَﻴrivâyetiyle mesel şeklinde 31 Bu, bazı kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’deki gibi "ﻪ ْ َ ُْ َ َْ َ görülmektedir. Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 127; Kemâl Halaylı, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü Lübnân nâşirûn, Beyrut 1998, s. 245. 32 es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 335. Ayrıca "ﺎن آذاﻧﺎ ً َ ِ َ "إِ ﱠن ﻟِْﻠ ِﺤﻴﻄrivâyeti de vardır. Bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 152. Türkçe’de aynı bağlamda “Yerin kulağı var.” atasözü karşımıza çıkar. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 474. 33 Bu söz, bazı kaynaklarda nispetsiz geçerken bazı kaynaklarda Bünân b. Muhammed b. Hamdân elHammâl (ö. 310/922)’a nispet edilmektedir. Örneğin bkz. Ebû Hayyân Ali b. Muhammed et-Tevhîdî, el-Besâir ve’z-zehâir, thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988, II, 206; Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz.; VII, 101. ِ ِ ِ ِ ِ 34 Bir taraftan kaynaklardan birinde "ﺎدﻣﻬﻢ ْ ُ ُ " َﺳﻴّ ُﺪ اﻟْ َﻘ ْﻮم َﺧve bazı kaynaklarda " " َﺧ ْﲑُ اﻟْ َﻘ ْﻮم َﺧﺎد ُﻣ ُﻬ ْﻢrivâyetiyle Hz. Ömer (ö. 23/644)’e nispet edilen bir sözdür. İlk rivâyet için bkz. Ebû İshâk İbrahim b. Ali el-Husrî, Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) "ُاﳋُْﺒ ِﺰ ِﻋْﻨ ِﺪي َﻏْﻴـُﺮﻩ ْ ( " ُﻛ ﱡﻞ أ ََد ِاةEkmek yapacak edevâtın tamamı yanımda ama ekmek ِ ِ 36 yok.), 35 hark ()ﺧ ْﺮق ْ ﱠﺴ َﻊ َ “yarık, yırtık” "اﳋَْﺮ ُق َﻋﻠَﻰ اﻟﱠﺮاﻗ ِﻊ َ ( "اﺗDelik büyük, yama küçük.), ِ ِ (Mâşallah, aferin, bravo ona.),37 derr ()د ّر َ “güzel bulunan fiil, güzel eser” "ُ"ﻪﻠﻟ َد ﱡرﻩ ّ reşf ()ر ْﺷﻒ ُ ( "اﻟﱠﺮ ْﺷSuyu azar azar içmek, harâreti َ “sıvıyı emerek içmek” "ﻒ أَﻧْـ َﻘ ُﻊ 38 giderme hususunda pek müessirdir.), rikk (“ ) ِر ّقkulluk, kölelik, câriyelik” "ﻋْﺒ ُﺪ َ ِ ِ ِ ِ 39 ﱡ ِ "اﻟﺮ ّق ْ ( اﻟﺸŞehvetin kölesi, satın alınan köleden daha alçaktır.), sebb ّ ﱠﻬ َﻮة أَ َذل ﻣ ْﻦ َﻋْﺒﺪ 40 (ﺐ َ َﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ َ "ﺳﺒﱠ َ “sövmek, sövüp saymak” "ﻚ َ (Sana söven tebliğ edendir.), ّ )ﺳ ِ ِ ُ َ"اﻟﻔﺮار ِﳑﱠﺎ ﻻَ ﻳﻄ sünen ()ﺳﻨَﻦ ُ ُ “sünnet ()ﺳﻨﱠﺔ ُ (güzel yol, meslek, gidiş)in çoğulu” ﺎق ﻣ ْﻦ ُﺳﻨَ ِﻦ َُ ِ "ﲔ َ ( اﻟْ ُﻤ ْﺮ َﺳﻠGüç yetirilemeyenden kaçış, mürsellerin güzel yollarındandır.), 41 sayf Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut 1972, I, 55. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1386/1967, I, 331; Ebu Hilâl el-‘Askerî, Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1414/1994, I, 171. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in meselleşen sözleri arasında gösterilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 27. 35 Bir şey, âletleri hasıl olmakla birlikte kendisi eksik olduğunda, ona ihtiyaç duyulduğunda söylenir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 303; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 36. 36 Ciddileşmesi, giderek kötüleşmesi dolayısıyla yetişilemeyen, düzeltilemeyen ve telafi edilemeyen iş hakkında söylenir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 35. 37 Övgüde söylenir. el-Meydânî, a.g.e., III, 111. 38 Birçok eserde Muallim Nâci’nin arz ettiği şekilde rivâyet edilen bu mesel, “Yavaş yavaş emilerek yudum yudum içilen içecek, yavaş olsa dahi susuzluğu daha giderici, kesici ve faydalıdır.” ya da “İhtiyacı talepte yumuşak davranmak, onu daha çekici, ona ulaşmayı daha kolaylaştırıcıdır.” anlamındadır ve işlerde acele etmeyi terk etmek gerektiği hususunda söylenir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 233; el-Cevherî, es-Sıhâh, ()ﻧﻘﻊ, III, 1292, ()رﺷﻒ, IV, 1364; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 393-394; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 255; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 52; Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, elHey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980, ()ﻧﻘﻊ, III, 87; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, III, 54; Muhammed Emîn b. Fazlillâh el-Muhibbî, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967, V, 72; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()ﻧﻘﻊ, VIII, 361. Kaynaklardan birinde aynı rivâyetle aktarılagelen bir meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’lmuhâdara, s. 455. Mesel, el-İ‘câz ve’l-îcâz’da Hz. Ali’ye ve diğerlerinde İbnü’l-Mu‘tezz (ö. 296/908)’e nispet edilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye, Mısır 1897, s. 29; el-Husrî, Zehru’l-âdâb, III, 826; Ebû Sa‘d Mansûr b. el-Hüseyin el-Âbî, Nesru’d-dür fi’l-muhâdarât, thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, III, 102. 40 "( "ﺳﺒﻚ ﻣﻦ ﺑـﻠﱠﻐﻚSana ileten sana sövdü.), " ﻣﻦ ﺑـﻠﱠﻐﻚ:( "ﻣﻦ ﺳﺒﻚ؟ ﻗﺎلSana kim sövdü? Sana ileten, dedi.), َ َ َ ْ َ َ َﱠ َ َ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َﱠ 39 "ﺐ ﻚ اﻟ ﱠﺴ ﱠ َ َﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ َ "ﺳﺒﱠ َ َﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ َ "ﺳﺒﱠ َ (Sana sövgüyü ileten sana sövdü.) ve "ﻚ اﻟ ﱠﺴﺒﱠﺎ َ (Sana sövgüyü ileten sana sövdü.) gibi rivâyetlerle aktarılan bu meseldir. Birinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 186, 222. Üçüncü rivâyet için bkz. ezZemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115. Dördüncü rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 122. Söz konusu mesel, aslında “Seni çirkin şeyle karşı karşıya getiren, sana sövenin ta kendisidir” ya da “Başkasının sana yaptığı sövgüyü sana ileten, sana sövendir.” anlamına gelmektedir ve laf taşıyıcılığın yerilmesi hususunda söylenmektedir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 222; er-Râğıb el-İsfahânî, Muhâdarâtü’l-üdebâ, s. 160; el-Meydânî, a.g.e., II, 52, 122; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115. 41 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 20; Ebû Sa‘îd el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h., II, 382. et-Temsîl ve’l- Sayfa | 57 Abdulkadir BAYAM Sayfa | 58 ِ َ ﺼﻴﻒ ()ﺻْﻴﻒ َ ْ ( "اﻟ ﱠSen, sütü yazın kaybettin.), 42 tarf ََ ﺿﻴﱠـ ْﻌﺖ اﻟﻠﱠ َ “yaz, yaz mevsimi” "ﱭ (“ )ﻃَﺮفgöz, nazar” "ﺿ ِﻤ ِﲑِﻩ ُ ( "ﻃَْﺮKişinin gözü, gönlünden haber verir.), 43 َ ف اﻟ َﻔ َﱴ ُﳜِْﱪُ َﻋ ْﻦ tarîk (“ )ﻃَ ِﺮﻳﻖmaddi ve manevi yol” "( "اﻟﱠﺮﻓِﻴﻖ ﰒُﱠ اﻟﻄﱠ ِﺮﻳﻖÖnce yoldaş, sonra yol.), 44 ferec ِ ( "اﻟ ﱠSabır, kederden (“ )ﻓَـَﺮجdarlıktan, sıkıntıdan kurtulmak, zafer” "ﺎح اﻟ َﻔَﺮِج ُ َﺼْﺒـُﺮ ﻣ ْﻔﺘ kurtulmanın anahtarıdır.), 45 fezâ (ﻀﺎء َ َ“ )ﻓucu bucağı olmayan boşluk, geniş mekân, geniş, açık sahra, ova” "ُﻀﺎء َ ﺿ َ ﺎق اﻟ َﻔ َ ُﻀﺎء َ ( "إِ َذا َﺟﺎءَ اﻟ َﻘKazâ gelince fezâ dar gelir.), 46 mücerreb ()ﳎَﱠﺮب ُ “tecrübe olunmuş, denenmiş” ﺖ ﺑِِﻪ ْ ب َﺣﻠﱠ َ ب اﻟْ ُﻤ َﺠﱠﺮ َ "ﻣ ْﻦ َﺟﱠﺮ َ 47 "ُﱠﺪ َاﻣﺔ َ ( اﻟﻨDenenmişi deneyen pişman olur.), mahrûm ()ﳏُﺮوم َْ “hayırdan men 48 edilmiş, nasipsiz bedbaht” "وم َ ٌ ﻳﺺ َْﳏُﺮ ُ ( "اﳊَ ِﺮHırslı, nasipsizdir.), mehâfet ()ﳐَﺎﻓَﺔ ِ ِ ِ 49 “korkmak” "ْﻤﺔ َﳐَﺎﻓَﺔُ ﷲ ْ ْس ُ َ اﳊﻜ َ (Hikmetin başı, Allah’tan korkmaktır.), mürr ()ﻣّﺮ ُ "رأ “acı” "( "اﳊَ ﱡﻖ ُﻣﱞﺮHak söz acıdır.), 50 Mantıkî ()ﻣْﻨ ِﻄ ِﻘﻰ (şâirin hayatından َ ِ 51 ِ ِ ِ ﱠ ﱠ bahsedilirken) "ﻞ ﺑﺎﻟْ َﻤْﻨﻄﻖ ٌ ( "إن اﻟْﺒَﻼَءَ ُﻣ َﻮﻛBelâ, dile müvekkeldir.) ve nebbâş ()ﻧَـﺒﱠﺎش muhâdara’da ilgili cümle, Hz. Musa kıssası meselleri arasında ele alınır ve onunla Şu‘arâ sûresi 21. âyetin ﴾ ﻜ ْﻢ ُ ُت ِﻣْﻨ ُﻜ ْﻢ ﻟَ ﱠﻤﺎ ِﺧ ْﻔﺘ ُ “ ﴿ﻓَـ َﻔَﺮْرSizden korkunca aranızdan kaçtım.”kastedildiği ifâde edilir. 42 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 434. el-Meydânî, aynı sayfada ِ َ ﻒ ِ ﺼﻴ "ﱭ ََ ﺿﻴﱠـ ْﻌﺖ اﻟﻠﱠ ْ ِ"ﰲ اﻟ ﱠrivâyetine de yer verir. Türkçe’de aynı bağlamda “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” ve “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye.” deyimleri görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 591, 790. 43 el-Fetâ ( )اﻟﻔﱴsözcüğü, elimizdeki baskıda düşmüş görünmektedir. O yüzden tarafımızdan ََ ِ ِ eklenmiştir. İlgili mesel, daha önce de ihtirâsât (ﺎت ْ اﺻ َ )ا ْﺣ َﱰmaddesinde geçmişti. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 28. Bu mesel, Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle şu eserde de yer alır: İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, ()رﻓﻖ, 44 II, 784. Diğer yandan el-Meydânî, onu ِ "ﻴﻖ ﻗَـْﺒ َﻞ اﻟﻄﱠِﺮ ِﻳﻖ َ "اﻟﱠﺮﻓşeklinde sunar. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52. Türkçe’de de yolculukta arkadaşın çok önemli olduğuna ve insanın iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak için gerekirse yolculuğunu geri bırakması gerektiğine dâir “Yoldan kal, yoldaştan kalma.” atasözü vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 478. 45 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 257; Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid, s. 322. Hadis olarak bkz. esSehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene, s. 260, 494. 46 et-Temsîl ve’l-muhâdara’da Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçerken Cemheretü’l-emsâl ve elMüstatraf’ta "ُﻀﺎء َ ﺿ َ ﺎق اﻟ َﻔ َ ( "إِ َذا َﺣﺎ َن اﻟ َﻘKazâ zamanı gelince fezâ dar gelir.) rivâyetiyle geçen bir َ ُﻀﺎء meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 328; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 100; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32. 47 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 363. 48 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 445; el-Meydânî, a.g.e., I, 409. 49 Hz. Peygamber’in meselleşen hadislerinden olduğu ifâde edilir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., IV, 45. Hadis olarak da bkz. el-Kudâ‘î, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 100. 50 Bu mesel, hakk ( )ﺣﻖmaddesinde de geçmiştir. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 357. َّ 51 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 26-27. Kişinin söylediği, belaya sebebiyet veren sözle ilgili kullanılır. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 305. Türkçe’de de aynı bağlamda “Bülbülün çektiği dili belasıdır.” atasözü dikkat çekicidir. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 209. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ِ (İlk “mezarı kazarak ölünün kefenini çıkaran, kefen soyucu” "ﺎش اﻷَﱠو َل َ "رﺣ َﻢ ﷲُ اﻟﻨﱠﺒﱠ َ kefen soyucuya Allah rahmet eylesin!) meselleri. 52 51F ِ Diğer yandan Lugat-ı Nâcî’de işâret (ت ُ "اﻟﻌﺎ ِر ْ )ا َﺷ َﺎرin “alâmet” manasıyla ilgili ف َ ِ ِ 53 "ُاﻹﺷ َﺎرة َ ( ﺗَﻜْﻔﻴﻪÂrif olana işâret yeter.) sözüne yer verilir. Bu, aslında bir beytin ِِ 54 ikinci mısrâını teşkil eden "ُﺎرة ْ "و َ اﳊُﱡﺮ ﺗَ ْﻜﻔﻴﻪ ا ِﻹ َﺷ َ (Özgüre işâret yeter.) meseliyle ِِ ِ ِِ ِ alâkalıdır. İmtihân (ﺤﺎ ْن َ )ا ْﻣﺘın “denemek, denenmek” anlamıyla ilgili "ﻋْﻨ َﺪ اﻻ ْﻣﺘ َﺤﺎن "( ﻳُﻜَْﺮُم اﻟﱠﺮ ُﺟ ُﻞ أ َْو ﻳـُ َﻬﺎ ُنİnsan, imtihan edilince ya ikrâm edilir veya hakir görülür.) sözü zikredilir. Bu cümle, yine aynı rivâyetle et-Temsîl ve’l-muhâdara’da 55 bir Fars atasözü şeklinde sunulurken, el-Keşkûl’de 56 bir Arap atasözü olarak aktarılmaktadır. Ba‘ûza (ﻮﺿﻪ َ )ﺑَـ ُﻌnın “sivrisinek” ve muhhu’l-ba‘ûz ()ﻣ ﱡﺦ اﻟﺒَـ ُﻌﻮض ُ un da “sivrisinek iliği, bulunmayacak şey” anlamına geldiği belirtildikten sonra " َﻛﻠﱠ َﻔ ِﲏ ِ ( ُﻣ ﱠﺦ اﻟﺒَـ ُﻌBana gerçekleşmesi mümkün olmayanı yükledi.) sözüne yer verilir. Bu "ﻮض ِ ( " َﻛﻠّ ْﻔﺘَِﲏ ُﻣ ﱠﺦ اﻟْﺒَـ ُﻌBana gerçekleşmesi mümkün söz, mesel kaynaklarında "ﻮض olmayanı yükledin.) rivâyetiyle 57 geçmektedir, kişiye meşakkatli işler yükleyen için 58 ve güç yetirilmeyen şeyin yüklenmesi hususunda 59 söylenmektedir. Cirm 56F 57F 58F 52 Muhammed Sa‘îd el-Kudsî, el-Eyyâm gazatesindeki “Hattâ lâ neterahhame ‘ale’n-nebbâşi’l-evvel” başlıklı makalesinde bu sözün aslında bir Arap halk meseli olduğunu dile getirir ve hikâyesinden bahseder. Bu bağlamda Türkçe’de de “yenisi eskisinden daha kötü çıktı” anlamında “Filan filancaya rahmet okuttu.” deyimi vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., II, 1016. Ayrıca bu paragraftaki ilgili maddeler için ِ ِ ِ ِ ِ bkz. Lugat-ı Nâcî, ihtirâsât (ﺎت ْ اﺻ َ )ا ْﺣ َﱰ, s. 28; ihdâ ()ا ْﺣ َﺪى, s. 30; ihtilât ()ا ْﺧﺘﻼَ ْط, s. 35; uhrâ ()اُ ْﺧَﺮى, s. 36; idlâl ()اِ ْدﻻَ ْل, s. 41; azlem ()اَﻇْﻠَ ْﻢ, s. 85; eksâ ()اَ ْﻛﺴﻰ, s. 105; evsât (ﺳﺎط َ )أ َْو, s. 134; bârî ()ﺑَﺎ ِرى, s. 146; bitna ()ﺑِﻄْﻨَﻪ, ()ﺑَـ ْﻌ َﺪ, َ ()ﺑَـ ْﻐﻞ, s. 168; bakkâl (ﱠﺎل ْ )ﺑَـﻘ, s. 169; beyn ()ﺑَـ ْﲔ, s. 181-182; ِ tereşşuh (ﱡﺢ ْ )ﺣَﺰ َاﻣ ْ )ﺗَـَﺮﺷ, s. 230; cidd ()ﺟ ّﺪ, s. 314; cünûn ()ﺟﻨُﻮن ُ , s. 327; hazm ()ﺣْﺰم َ ve hazâmet (ﺖ َ , s. 350; ِ ِ hasûd ()ﺣﺴﻮد , s. 352; hakk ( ﻖ )ﺣ , s. 356-357; hîtân (ﺎن ﻄ ﻴ )ﺣ , s. 365; hâif (ﻒ ﺎﺋ )ﺧ , s. 366; hâdim ()ﺧ ِﺎدم َ َّ َ َ , s. َُ ِ 367; hubz ()ﺧْﺒﺰ َ , s. 406; reşf ()ر ْﺷﻒ ُ , s. 373; hark ()ﺧْﺮق َ , s. 379; derr ()د ّر َ , s. 438; rikk ()ر ّق, s. 442; sebb (ﺐ َ , s. 516; tarf ()ﻃَﺮف, s. 522; tarîk ()ﻃَ ِﺮﻳﻖ, s. 522; ferec ()ﻓَـَﺮج, َ , s. 465; sünen ()ﺳﻨَﻦ ُ , s. 484; sayf ()ﺻْﻴﻒ ّ )ﺳ s. 562; fezâ (ﻀﺎء ُ , s. 718; mahrûm ()ﳏُﺮوم َْ , s. 726; mehâfet ()ﳐََﺎﻓَﺔ, s. 732; mürr َ َ)ﻓ, s. 570; mücerreb ()ﳎَﱠﺮب ِ )ﻣْﻨ ِﻄ, s. 848-849; nebbâş ()ﻧَـﺒﱠﺎش, s. 889. ()ﻣّﺮ , s. 743; Mantıkî (ﻰ ﻘ ُ َ s. 167; ba‘de s. 167; bağl Türkçe’de bu bağlamda “Ârife tarif gerekmez/ne hâcet.” atasözü dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 152. 54 Bazı kaynaklarda Beşşâr b. Bürd’e nispet edilen, fakat Dîvân’ında rastlanmayan meczûü’l-kâmil ِ ِ ْ و- ( "اﻟﻌﺒ ُﺪ ﻳـ ْﻘﺮع ﺑِﺎﻟْﻌﺼﺎKöleye sopa vurulur. Özgüre ise işâret bahrindeki beytin tamamı, "ﺎرة َ اﳊُﱡﺮ ﺗَﻜْﻔﻴﻪ ا ِﻹ َﺷ َ َ َ ُ َ ُ َْ 53 yeter.) şeklindedir. Kölelerin değersizliği hususunda söylenen bir meseldir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 345; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 213. 55 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43. 56 el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 263. 57 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 30. Yine bir diğer kaynakta da "ﺮ ِِﱭ اﻟﻄﱠﺎﺋ ِ ُ " َﻛﻠﱠَﻔﻪُ ُﻣ ﱠﺦ اﻟْﺒَـﻌşeklindedir. َََﻮض َوﻟ Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 364. 58 es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 505; ed-Demîrî, Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, I, 121. 59 ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 223. Sayfa | 59 Abdulkadir BAYAM ِ in “vücut, cüsse” anlamına ilişkin"( "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن ﺻﻐِﲑ اﳉِﺮِم وَﻛﺒِﲑ اﳉﺮِمDilin cirmi küçük, ()ﺟ ْﺮم ُْ ُ َ ْ ُ َ َ Sayfa | 60 cürmü büyüktür.) sözüne yer verilir. Bu sözün benzerine Bahâüddîn el-‘Âmilî’nin ِ ِ ِ ِ "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن60 ve İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö. el-Keşkûl’ünde "ﻴﻢ اﳉُْﺮِم َ َ ُ ﺻﻐﲑُ اﳉ ْﺮم َﻋﻈ ِ 61 1137/1725)’nın Tefsîru Rûhi’l-beyân’ında "ﺻﻐِﲑُ اﳉِْﺮِم َﻛﺒِﲑُ اﳉُْﺮِم َ "إِ ﱠن اﻟﻠّ َﺴﺎ َنşeklinde biraz farklı bir rivâyetle tür belirtilmemiş hâlde rastlanmaktadır. Buna mukâbil ِ ِ ِ ِ ( "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن ﺳﺒﻊDil, cirmi küçük, cürmü bazı mesel içerikli eserlerde "ﻴﻢ اﳉُْﺮِم َ ٌ َُ َ ُ ﺻﻐﲑُ اﳉ ْﺮم َﻋﻈ büyük bir yırtıcı hayvandır.) rivâyetiyle karşımıza mesel tarzında çıkan ilgili söz, 62 Türkçe’de “Dilin cirmi küçük, cürmü büyük.” atasözüyle 63 bire bir örtüşmektedir. Hublâ ()ﺣْﺒـﻠَﻰ ُ nın “gebe” anlamıyla ilgili "( "اﻟﻠﱠْﻴـﻠَﺔُ ُﺣْﺒـﻠَﻰGece, gebedir.) sözüne yer verilmektedir. Bu cümle de, aslında Farsça bir meseldir. 64 Kıt‘a ِ ِ ()ﻗِﻄْ َﻌﻪnın “bölük, parça, cüz” anlamıyla ilgili "اﻟﺴﻘ ِﺮ ّ ( "اﻟ ﱠﺴ َﻔُﺮ ﻗﻄْ َﻌﺔٌ ﻣ َﻦSefer, Sekar’dan bir parçadır.) sözüne yer verilir. et-Temsîl ve’l-muhâdara’da ve Mecma‘u’lِ ( "اﻟ ﱠﺴ َﻔﺮ ﻗِﻄْﻌﺔٌ ِﻣﻦ اﻟﻌ َﺬSefer, azaptan/cehennem azabından bir parçadır.) emsâl’de "اب َ َ َ ُ rivâyetiyle doğrudan mesel şeklinde aktarılan bu söz, 65 aslında aynı rivâyetle nakledilegelen bir hadistir. 66 Bahsi geçen mesel, “Sefer, taşıdığı meşakkatler nedeniyle cehennem azabındandır.” anlamındadır. 67 Ayrıca şunu da belirtmekte yarar vardır. Eserde sülle ()ﺛـُﻠﱠﺔnin “insan topluluğu, insan gürûhu, birtakım insan” ve selle ()ﺛَـﻠﱠﺔnin “koyun ve keçi sürüsü” anlamlarıyla ilgili "ﲔ اﻟﺜﱠـﻠﱠ ِﺔ واﻟﺜﱡـﻠﱠ ِﺔ َ ْ ( "ﻻَ ﻳَـ ْﻔُﺮ ُق ﺑَـKoyun sürüsüyle insan gürûhunu fark etmez.) sözü, mesel şeklinde aktarılmışsa da aslında buna mesel kaydı olmadan ِ "ﲔ َﻫ ِﺬ ِﻩ اﻟﺜﱡـﻠﱠ ِﺔ َ ْ ﲔ اﻟﺜﱠـﻠﱠﺔ وﺑَـ َ ْ "ﻻَ ﻳَـ ْﻔُﺮ ُق ﺑَـşeklinde rastlanabilmiştir. 68 Hattât ()ﺧﻄﱠﺎط َ ın “meşk vs. ِ ٍﱠ yazmakla uğraşan adam” anlamıyla ilgili "ﻞ ٌ ( " ُﻛ ﱡﻞ َﺧﻄﺎط َﺟﺎﻫHer hattat câhildir.) sözüne ise, mesel şeklinde sunulmuşsa da 69 ne yazık ki ulaşılamamıştır. 68F el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 79. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 313. 62 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 312; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 48. 63 Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 243. 64 el-Keşkûl’de ilgili atasözünün Arapça’ya " "اﻟﻠﻴﻞ ﺣﺒـﻠﻰşeklindeki tercümesine yer verilmiştir. Bkz. َُْ 60 61 ُ Bahâüddîn el-‘Âmilî, a.g.e., I, 261.Türkçe’de de benzer şekilde “Geceler gebedir.” ve “Gün doğmadan neler doğar.” atasözleri dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 283, 295. 65 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 401; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 126. 66 Ebû Abdillah Mâlik b. Enes, el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk: Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981, (kitâbü’l-isti’zân, bâb 15), II, 980; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 236; el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-hac, ebvâbü’l-‘umre, bâb 19), II, 205; Müslim, Sahîhu Müslim, (kitâbü’l-imâre, bâb 55), II, 1526. ِ 67 Lugat-ı Nâcî, işâret ()اِﺷﺎرت, s. 74; imtihân ()اِﻣﺘِﺤﺎن, s. 116; ba‘ûza ()ﺑـﻌﻮﺿﻪ, s. 167-168; cirm ()ﺟﺮم ْ َ ْ ََْ َ َُ ْ , s. ِ 317; hublâ ()ﺣْﺒـﻠَﻰ ُ , s. 345; kıt‘a ()ﻗﻄْ َﻌﻪ, s. 596. 68 69 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ()ﺛﻠﻞ, I, 113. Madde için bkz. Lugat-ı Nâcî, sülle ()ﺛـُﻠﱠﺔ, s. 307. Lugat-ı Nâcî, hattât ()ﺧﻄﱠﺎط َ , s. 386. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) Kelâm-ı Kibâra ve Hikmetli Sözlere Yer Verilmesi Eserde nispetli aktarılan sözler şöyledir: Bâkır ()ﺑَﺎﻗِﺮın “geniş” anlamına geldiği ve Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. el-Murtazâ (ö. 114/733)’nın lakabı Sayfa | 61 ِ ِ ِِ olduğu ifâde edildikten sonra onun "ﻴﺢ اﻟْ َﻜﻼَِم ُ ( "ﺳﻼَ ُح اﻟﻠّﺌَﺎم ﻗَﺒAlçakların silahı, çirkin ِ )رﺑﱠ sözdür.) sözü, 70 rabbânî (ّﺎﱏ َ nin “Cenâb-ı Hakk’a ibâdet/kulluk eden, ârif billâh zât” anlamı çerçevesinde Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700)’nin Abdullah b. ‘Abbâs (ö. 68/687-88)’ın vefâtında söylediği "ﺎت َرﺑﱠ ِﺎﱐﱡ َﻫ ِﺬ ِﻩ اﻷُﱠﻣ ِﺔ َ ( "اﻟﻴَـ ْﻮَم َﻣBugün bu ümmetin rabbânisi vefat etti.) sözü, 71 fecere (ﺠَﺮﻩ َ َ)ﻓnin “hak yoldan dönen, günah ِ َ)ﻓin çoğulu olduğu belirtildikten ve isyanla meşgul olan” anlamındaki fâcir (ﺎﺟﺮ sonra Hülagu Bağdat’ta katliama başladığı sırada Necmüddîn-i Kübrâ (ö. 72 618/1221)’nın söylediği "ﺠَﺮَة َ ( "أَﻳـﱡ َﻬﺎ اﻟْ َﻜ َﻔَﺮةُ اﻗْـﺘُـﻠُﻮا اﻟْ َﻔEy kâfirler fâcirleri öldürün.) sözü ve Nu‘mân b. Sâbit ( )ﻧـُ ْﻌ َﻤﺎ ُن ﺑْ ُﻦ ﺛَﺎﺑِﺖmaddesinde onun İmam Cafer es-Sâdık (ö. 148/765)’a iki yıl mülâzemet ettiğine ve o zaman dilimine ilişkin söylediği َ"ﻟَ ْﻮﻻ ِ َ( اﻟ ﱠﺴﻨَﺘİki sene olmasaydı Nu‘mân helâk olurdu.) sözü. 73 "ﱡﻌ َﻤﺎ ُن َ َﺎن َﳍَﻠ ْ ﻚ اﻟﻨـ 72F Eserde nispetsiz nakledilen ve kaynaklarda da sahibi belirtilmeyen sözler ِ ِ şöyledir: İzâfât (ﺿﺎﻓَﺎت ُ ( "اﻟﺘـ ْﱠﻮ ِﺣBirleme, izâfetlerin َ “ )اizâfetler” "ﺿﺎﻓَﺎت َ ﻴﺪ إِ ْﺳ َﻘﺎ ُط ا ِﻹ ِ َ( "رﺗْـﺒَﺔُ اﻟْﻌِْﻠ ِﻢ أ َْﻋﻠَﻰ اﻟﱡﺮﺗİlim düşürülmesidir.), 74 a‘lâ (“ )اَ ْﻋﻠَﻰdaha, en, pek yüksek” "ﺐ ُ rütbesi, rütbelerin en yükseğidir.), 75 akbeh (“ )اَﻗْـﺒَﺢdaha, en, pek çirkin” ﺢ ُ ُ َ"اﻟﻌ ْﺬ ُر أَﻗْـﺒ ِ ِ ْ( ﻣﻦ اﻟ ﱠﺬﻧÖzrü kabahatinden çirkin/büyük.), 76 el (“ )اَ ْلbelirlilik takısı” "اﳌ ْﻔﻠِﺲ ِﰲ "ﺐ َ ُ ُ Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, thk. Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im, Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz., I, 304; Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir es-Süyûtî, ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, V, 141. 71 Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 19601968, II, 368. 72 Bu cümle, şu eserde yükâl ( )ﻳﻘﺎلlafzının ardından nispetsiz geçer. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru 70 Rûhi’l-beyân, III, 319. 73 Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’l-ashâb, thk. Abdullah el-Buhârî, Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997, s. 309. Aynı sayfanın 5. dipnotunda Ebû Hanîfe’nin hayat hikâyesini aktaran ehl-i sünnet kaynaklarında ilgili sözün ona nispet edildiğinin görülmediği ifâde edilir. ِ )رﺑﱠ Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkır ()ﺑَﺎﻗِﺮ, s. 148; rabbânî (ﺎﱏ َ , s. 431; fecere ()ﻓَ َﺠَﺮﻩ, s. 556; Nu‘mân ّ )ﻧـُ ْﻌ َﻤﺎ ُن ﺑْ ُﻦ, s. 903. ِ َﻴﺪ إِﺳ َﻘﺎ ُط اﻹﺿﺎﻓ ِ 74 Sözün tamamı, "ﻖ ْ اﳋَْﻠ ِﻖ ﻟِﻈُ ُﻬﻮِر ْ ﺎت ﺑِﻨُﻮِر َ ِّ َاﳊ ْ ُ "اﻟﺘـ ْﱠﻮﺣşeklindedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân b. Sâbit (ﺛَﺎﺑِﺖ Muhammed el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1422/2001, V, 196; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VI, 471. 75 Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’l-luğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1402/1982, II, 631. 76 Muhammed Emîn İbn ‘Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’l-muhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, ِ َ "ﻋ ْﺬرﻩ أmeselini çağrıştırmaktadır ki Türkçe’de de aynı Derse‘âdet tsz., II, 131. Bu, aslında "ﺟ ْﺮِﻣ ِﻪ ُُ ُ ُ َﺷ ﱡﺪ ﻣ ْﻦ anlamda “Özrü kabahatinden büyük.” deyimi göze çarpar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-emsâl, s. 46; Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 1000. Abdulkadir BAYAM ِ ﺎن ِ ( أَﻣMüflis, Allah’ın emniyeti altındadır.), 77 el-insâf (“ )ا ِﻹﻧْﺼﺎفinsâf edilsin, "ﷲ َ َ ِ ِ ِ )اﳊﻜ ِ 78 ِ ِ insaf edelim” "ﻒ اﻟ ّﺪﻳﻦ ُ ﺼ ُ ﺼ ْ ﺎف ﻧ َ ْ( "اﻹﻧİnsaf, dinin yarısıdır.), elhukmülillâh (ْﻢ ﱠﻪﻠﻟ ُ ُ Sayfa | 62 (maddenin “hüküm Allah’ın, Allah’ın istediği olur, kulun elinde ne var” şeklinde ِ ِ"اﳊﻜْﻢ ِﱠ 79 anlamı verlirken ele alınan söz) "ﻪﻠﻟ ُ ُْ (Hüküm, Allah’ındır.), imrâr (“ )ا ْﻣَﺮ ْارacı ِ kılmak, kılınmak” "ﳛﻠِﻲ ُْ َ"ﻫ َﻮ َﻣﺎ ُﳝﱡﺮ َوﻻ ُ (Ne acı ne de tatlı edebilir, ne zararı ne de 80 ِ ( "ﺑـ ْﻌ َﺪ َﺧﺮİş işten geçtikten sonra), 81 faydası vardır.), ba‘de (“ )ﺑَـ ْﻌ َﺪsonra” "ﺼَﺮِة ْ َاب اﻟﺒ َ َ ِ "ﻣﻦ َﱂ ﻳـﺆِّدﺑﻪ اﻷَﺑـﻮ ِان أَدﱠﺑﻪ اﻟْﻤﻠَﻮ te’dîb (“ )ﺗَﺄْ ِدﻳﺐedeplendirmek, edeplendirilmek”"ان َ َ َُ َ َ ُ ْ َُ ْ ْ َ َِ (Vâlideyni tarafından edeplendirilmeyeni zaman edeplendirir.), 82 tahiyye ()ﲢﻴﱠﻪ ِﱠﺤﻴﱠﺔُ ِﱠ ِ ( "اﻟﺘMülk Allah’ındır.), 83 terah (“( )ﺗَـﺮحgam, sıkıntı, kaygı, tasa, “bekâ, mülk” "ﻪﻠﻟ َ hüzün” anlamıyla ferah ()ﻓَـَﺮحın zıddı) "ح ٌ "ﻣﺎ اﻟ ﱡﺪﻧْـﻴَﺎ إِﻻﱠ ﻓَـَﺮ ٌح َوﺗَـَﺮ َ (Dünya, ferah/sevinç ve terahtan/hüzünden ibarettir.), 84 serâ (“ )ﺛَـَﺮىtoprak, arz” "ﱠﺮى؟ َ( "أﻳْ َﻦ اﻟﺜـَﱡﺮﻳﱠﺎ َواﻟﺜـSüreyyâ nerede, serâ/arz nerede?) veya "ﱡﺮﻳﱠﺎ؟ َ( " أﻳْ َﻦ اﻟﺜـَﱠﺮى َواﻟﺜـSerâ/arz nerede, süreyyâ ِ 86 nerede?), 85 cerr ()ﺟّﺮ َ “çekmek” "( "اﻟ َﻜﻼَ ُم َﳚُﱡﺮ اﻟْ َﻜﻼَ َمSöz, sözü çeker.), cism ()ﺟ ْﺴﻢ ِْ ( "ﻣﻌﻠُﻮم اﻻﺳ ِﻢ ﻣﻌ ُﺪومİsmi var, cismi yok.), 87 hâif (“ )ﺣﺎﺋِﻒzâlim” "اﳊﺎﺋِﻒ “cisim”"◌ِ ﺴ ِﻢ ُ َ ُ َْ ْ ُ َْ َ ْ اﳉ ِ 88 hakk (“ )ﺣﻖhak” "( "اﳊﻖ أَﺣﻖ أن ﻳـﺘﱠﺒﻊHak, uyulmaya "ﻒ ﺎﺋ ﺧ (Zâlim, korkak olur.), ٌ َ َّ ََُ ْ َﱡ َ ﱡ daha lâyıktır.), 89 hakîkat ()ﺣ ِﻘﻴ َﻘﺖ َ “yol, geçecek yer; َ “hakîkat” ve mecâz ()ﳎَﺎز hakikatin zıddı” "اﳊَِﻘﻴ َﻘ ِﺔ ْ ُ( "اﳌ َﺠ ُﺎز ﻗَـْﻨﻄََﺮةMecâz, hakikat köprüsüdür.), 90 halîm ()ﺣﻠِﻴﻢ َ َ Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 422. el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 43. İlgili söz, Şam diyarına ait bir mesel olarak da aktarılır. Bkz. Muhammed Sa‘îd Mübeyyiz, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’ş-Şâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar 1407/1986, s. 16. 79 Bu söz için bkz. Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî, Tefsiru’l-Kuşeyrî, el-Mektebetü’t-tevfîkıyye, Kâhire 1419/1999, I, 240, IV, 138; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 365. 80 Bkz. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Besâir ve’z-zehâir, I, 108. 81 ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 187. 82 Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, I, 98. 83 Takıyyüddîn Ahmed İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç: ‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III. Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005, XIV, 10. 84 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ()ﺗﺮح, I, 92. 77 78 Salâhuddîn Halîl b. Aybek es-Safedî, A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’n-nasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’lfikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk, 1418/1998, I, 398. 86 Bkz. Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXV, 218. Türkçe’de de “Laf lafı açar.” atasözü vardır. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 383. 87 Bu söz, aslında ﻢ ِ ﻣﻌﺪوم اﳉﺴ "ﻣﻮﺟﻮد اﻻﺳ ِﻢ şeklindedir. Bkz. el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 206. ُ ُ 85 Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 225. Ebü’l-Hüseyin Ahmed İbn Fâris, Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979, ()ﺻﻌﺪ, III, 287. 88 89 90 ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﺟﻮز, XV, 88. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ِ “hilim sâhibi, hilimli” "اﳊَﻠِﻴ ِﻢ ْ ﺐ َ ( "اﺗﱠـ ُﻘﻮا َﻏHilim sâhibinin gazabından sakınınız.), 91 َﻀ hart ()ﺧ ْﺮط َ (“el ile ağacın dallarından yaprak sıyırmak” anlamıyla ilgili “pek güç” ِ ( "أَﺻﻌﺐ ِﻣﻦ ﺧﺮ ِط اﻟْ َﻘﺘGeven ağacının dallarından el ile Sayfa | 63 diyecek yerde kullanılan) "ﺎد َ َْ ْ ُ َ ْ ِ ِ ِ ْ "ﻟَِﻘﺎء yaprak sıyırmaktan daha güç.), 92 halîl ()ﺧﻠِﻴﻞ َ “sâdık dost” "اﳋَﻠ ِﻴﻞ ﺷ َﻔﺎءُ اﻟْ َﻌﻠ ِﻴﻞ ُ (Sâdık dostla buluşmak, hastaya şifâdır.), 93 deyyâr ()دﻳﱠﺎر َ “kimse, fert” "ﻟَْﻴﺲ ِﰲ اﻟﺪﱠا ِر َ zübâle (“ )ذُﺑَﺎﻟَﻪmum fitili” ﻜ ْﻦ ُ َ"ﻻَ ﺗ "( َﻏ ْﲑﻩُ َدﻳﱠ ٌﺎرEvde ondan başka kimse ِ ُ( َﻛﺎﻟ ﱡﺬﺑﺎﻟَ ِﺔ ﺗMum fitili gibi halka aydınlık verip de kendin ِ ﻀﻲءُ ﻟِﻠﻨ "ﱠﺎس َوِﻫ َﻲ َْﲢ َِﱰ ُق َ 95 ِ yanma.), râvî ()راوى َ “rivâyet edici, eden” ve ‘uhde (“ )ﻋُ ْﻬ َﺪﻩüzerine, boynuna alma, kefâlet” ""اﻟﻌ ْﻬ َﺪةُ َﻋﻠَﻰ اﻟﱠﺮا ِوي ُ (Bu rivâyetin sahih olup olmaması, râvîsine aittir/ doğruluğu ve yalan olması, râvisine aittir.), 96 şeref ()ﺷَﺮف َ “manevi yükseklik, ِ ِ ِ ف اﻟْﻤ َﻜﺎن ﺑِﺎﻟْﻤﻜ ululuk” "ﲔ َ (Mekânın şerefi, itibarlı, saygın kişiyledir.), 97 suhbet َ َ ُ "ﺷَﺮ ِ ()ﺻ ْﺤﺒَﺖ ( "اﻟ ﱡGörüşüp konuşma etkileyicidir.), 98 ُ “görüşüp konuşma” "ٌﺼ ْﺤﺒَﺔُ ُﻣ َﺆﺛَّﺮة zarûret (ورت َْ “haram edilmiş, men َ “muhtaçlık, çaresizlik” ve mahzûr ()ﳏﻈُﻮر َ )ﺿُﺮ ِ ( "اﻟﻀﱠﺮورات ﺗُﺒِﻴﺢ اﻟْﻤﺤﻈُﻮرZarûretler, men edimiş şeyleri mübâh kılar.), 99 edilmiş” "ات َ َْ ُ ُ َُ ِ özr ()ﻋ ْﺬر ُ “bir işin işlenilmesine yahut işlenilmemesine sebep olan husus” "اﻟﻌ ْﺬ ُر ﻋْﻨ َﺪ ُ ِ ( ﻛَِﺮِام اﻟﻨÖzür/mazeret, değerli insanlar katında kabul edilir.), 100 ‘asâ (ﺼﺎ "ﱠﺎس َﻣ ْﻘﺒُﻮل َ َ )ﻋ ِ 101 “değnek, sopa, uzun baston” "ﺼﻰ َ ﺼﺎ ﻟ َﻤ ْﻦ َﻋ َ "اﻟﻌ َ (Sopa isyan edenedir.), fetâ ()ﻓَـ َﱴ ِ “delikanlı, yiğit” "ﻒ إِﻻﱠ ذُو اﻟْ َﻔ َﻘﺎ ِر َ ﻻَ َﺳْﻴ،( "ﻻَ ﻓَﱴ إِﻻﱠ َﻋﻠ ﱞﻲAli’den başka yiğit, Zülfekâr’dan başka kılıç yoktur.), 102 Fir‘avn (“ )ﻓِْﺮ َﻋ ْﻮنkibirlenen, kendisini büyük gören; Hz. yoktur.), 94 91 Muhammed Mütevellî eş-Şa‘râvî, Tefsîru’ş-Şa‘râvî, ysz. tsz., VIII, 5092. Bir başka eserde ise "اﳊَﻠِﻴ ِﻢ ْ ﺐ َ َﻏrivâyetiyle yer alır. Bkz. el-Bikâ‘î, Nazmü’d-dürer, II, 224. َﻀ el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, X, 29. Bkz. Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IV, 5. 94 Ali el-Kârî, a.g.e., V, 188, 336; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 52. 95 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ()ذﺑﻞ, I, 309. Bu, aynı zamanda "ﺮق ﻧـﻔﺴﻬﺎ َ ْ َ ُ ِ َﺣ ْﻮَﳍَﺎ َوُْﲢ "اِ ْﺣ َﺬ ُروا 92 93 َ ِ ِ ِ ُاﻟﺴﺮ ِاج ﺗ ﻀﻲءُ َﻣﺎ َ ّ " َﻛ ُﺬﺑَﺎﻟَﺔ (Çevresini aydınlatıp da kendisini yakan lamba fitili gibi) meselini çağrıştırmaktadır. Bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 48. 96 Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l-‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969, s. 430; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 136. 97 Ali el-Kârî, a.g.e., I, 469, IV, 475; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 479. 98 İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., II, 226. 99 Bu küllî kâide için bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, X, 266. 100 el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XIII, 82. Diğer bir eserde ise "ﱠﺎس ِ ﻮل ِﻋْﻨ َﺪ ﻛَِﺮِام اﻟﻨ ٌ ُ "إِ ﱠن اﻟْﻌُ ْﺬ َر َﻣ ْﻘﺒşeklindedir. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, IX, 473. Ebû Mansûr es-Se‘âlibî, Hâssu’l-hâs, tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809, s. 73. ِ 102 Bu şekliyle ve "ر ِ ﻒ إِﻻﱠ ذُو اﻟْ َﻔ َﻘﺎ َ "ﻻَ ﻓَﱴ إِﻻﱠ َﻋﻠ ﱞﻲ َوﻻَ َﺳْﻴrivâyetiyle genelde “cinsini nefyeden ”ﻻile ilgili 101 açıklamalarda örnek verilen bir sözdür. Örneğin bkz. ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb, Abdulkadir BAYAM ِ ِ (Her Fir‘avun’un bir Mûsâ’ya iman etmeyen el-Velîd b. Mus‘ab” "ﻮﺳﻰ َ "وﻟ ُﻜ ِّﻞ ﻓ ْﺮ َﻋ ْﻮن ُﻣ َ 103 Mûsâ’sı vardır.), katl (“ )ﻗَـْﺘﻞöldürmek, insan canına taalluk eden cinâyet” "ﻣ ْﻦ َ Sayfa | 64 ِ ٍ "( ﻗَـﺘَ َﻞ ﻗُﺘِ َﻞÖldüren öldürülür.), 104 kül (“ ) ُﻛ ّﻞher” "َﺻﻠِ ِﻪ ْ ( " ُﻛ ﱡﻞ َﺷ ْﻲء ﻳَـ ْﺮﺟ ُﻊ إِ َﱃ أHer şey, aslına ِ ِ ِ ِ ِ ِ ْ ( "ﻟِﺴﺎ ُنHâl dili, söz dilinden daha döner.), 105 lisân (ﺴﺎن َ “ )ﻟdil” "اﳊَﺎل أَﺑْـﻠَ ُﻎ ﻣ ْﻦ ﻟ َﺴﺎن اﻟْ َﻤ َﻘﺎل َ etkilidir.), 106 mâ mezâ (ﻀﻰ ﻣ ﺎ )ﻣ “geçmiş şey, geçmiş zaman” "ﻀﻰ ََ َ َ ﻀﻰ َﻣﺎ َﻣ َ "ﻣ َ (Geçen geçti, geçen şey geçmiş olsun.), 107 mürâsele (اﺳﻠَﻪ ُ “haberleşmek, َ )ﻣَﺮ ِ ِ 108 mektuplaşmak” "اﺻﻠَﺔ ُ ﺼ ْ اﺳﻠَﺔُ ﻧ َ ﻒ اﻟْ ُﻤ َﻮ َ ( "اﳌَُﺮMektuplaşma, iletişimin yarısıdır.), merzâ ِ ِ ِ "اﻟﻌﺎﻓِﻴﺔُ ﺗَﺎج ﻋﻠَﻰ رؤ (ﺿﻰ ُُ َ ٌ َ َ َ )ﻣ ْﺮ َ (“hasta” anlamındaki marîz ()ﻣ ِﺮﻳﺾ َ in çoğulu) ُوس اﻷﺻ ﱠﺤﺎء ﻻَ ﻳَـَﺮاﻩ "ﺿﻰ َ ( إِﻻﱠ اﻟْ َﻤ ْﺮÂfiyet, sağlıklıların başları üzerinde taçtır ki onu ancak hastalar ِ ِ ِ görür.), 109 ma‘dûm ()ﻣ ْﻌ ُﺪوم َ “yok” ve nâdir (“ )ﻧَﺎدرaz bulunan, az şey” ""اﻟﻨﱠﺎد ُر َﻛﺎﻟْ َﻤ ْﻌ ُﺪوم ِ in çoğulu” ﻮك ِ ُ" َﻛﻼَم اﻟْﻤﻠ (Nâdir olan şey, yok gibidir.), 110 mülûk ()ﻣﻠُﻮك ُ “melik ()ﻣﻠﻚ َ ُ ُ 111 ِ "ﻮك اﻟْ َﻜﻼَم men‘ ()ﻣْﻨﻊ ُ ُ( ُﻣﻠPadişahların kelamı, kelamın padişahlarıdır.), َ “vermemek, esirgemek, birini bir şeyden geri durdurmak, savmak, yasak etmek” 112 "ﻳﺺ ﻟِ َﻤﺎ ُﻣﻨِ َﻊ ٌ ( "اﳌ ْﺮءُ َﺣ ِﺮKişi, engellendiği şeye hırslı olur.), nâbit (“ )ﻧَﺎﺑِﺖyerden biten, َ 113 nemâ bulan” "ﺖ َ “kurtulma, َ َﺖ ﻧَـﺒ َ َ"ﻣ ْﻦ ﺛَـﺒ َ (Sebât eden yetişir.), necât ()ﳒَﺎت ِ 114 kurtuluş” "اﻟﺼ ْﺪ ِق vâkıf ()واﻗِﻒ ّ ﱠﺠﺎةُ ِﰲ َ ( "اﻟﻨKurtuluş, doğruluktadır.), َ “bir şey Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye, 1291 h., s. 18; Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, VIII, 377. اﻟﻔﻘﺎر, kaynaklarda fâ’nın kesresiyle de görülmüştür, fakat Lisânü’l-‘Arab’daki okunuş tercih edilmiştir. İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()ﻓﻘﺮ, V, 63. Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 196. Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed en-Nehhâs, Me‘âni’l-Kur’âni’l-kerîm, thk. Muhammed Ali esSâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke 1409/1988, II, 301. 105 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 302; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 500. 106 Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr elBuhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd 1423/2003, IX, 172; Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed elMakkarî, Nefhu’t-tîb min ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988, VI, 19. 107 Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr et-Taberî, Târîhu’t-Taberî Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz., VIII, 507; Ebü’l-Fidâ İsmail b. Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, el-Cîze 1417-1420/1997-1999, XIV, 106. 108 el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, IV, 95. 109 Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn ‘Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000, XIV, 128. 110 Bkz. Ali el-Kârî, a.g.e., I, 83; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., VII, 497. 111 Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-‘ulûm, Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978, I, 328. 112 Muhammed Emîn b. Mahmûd Emîr Pâdişah, Teysîru’t-tahrîr, Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve evlâdihî, Mısır 1351 h., III, 159. 113 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ()ﻧﺒﺖ, II, 240. 103 104 114 Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân, Beyrut 1985, s. 147; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, V, 84; Tâcü’l-‘arûs, ()ﰲ, XXXIX, 261. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ِِ vakfeden” "ﺺ اﻟﺸﱠﺎ ِرِع َ (Vâkıfın şartı, şâri‘in nassı gibidir.), 115 va‘d ()و ْﻋﺪ ِّ َ"ﺷ ْﺮ ُط اﻟْ َﻮاﻗﻒ َﻛﻨ َ “bir şeyin kabul ve icrâsını sözle bildirmek, söz vermek, söz verilen şey” "اﻟ َﻜ ِﺮﱘُ إِ َذا "( َو َﻋ َﺪ َو َﰱKerim olan, vaadini yerine getirir.) 116 ve vakt ()وﻗْﺖ َ “zamandan farz ِ َ( "اﻷُﻣﻮر ﻣﺮﻫﻮﻧَﺔٌ ﺑِﺄَوﻗHer şeyin bir zamanı vardır.) sözleri. 117 olunan bir miktar” "ﺎﻬﺗَﺎ ُ َْ ُ ُ ْ 16F ِ Öte yandan inkişâf (ﺸﺎف َ )اﻧْ ِﻜın “açığa çıkmak, âşikâr olmak” anlamıyla ilgili ِ "َﺿ َﺪ ِاد َﻫﺎ ْ ﻒ ﺑِﺄ ُ ( "اﻷَ ْﺷﻴَﺎءُ ﺗَـْﻨ َﻜﺸHer şey, zıddıyla açığa çıkar.) sözüne yer verilmektedir ki ِ ِ ِ "اﻷَ ْﺷﻴﺎء ﺗَـْﻨ َﻜ ِﺸﻒ ﺑve "ﺿ َﺪ ِاد o, bir kaynakta "ﻀ ِّﺪ َﻫﺎ ْ َﻒ ﺑِﺎﻷ ُ ُ "اﻷَ ْﺷﻴَﺎءُ ﺗَـْﻨ َﻜﺸrivâyetleriyle geçen َُ ِ )ﺟmaddesinde bir kişinin çirkinliğini abartı sözü 118 çağrıştırır. Câhız (ﺎﺣﻆ َ ِ ِ yoluyla ifade konumunda "اﳉَﺎﺣﻆ ْ ( "أَﻗْـﺒَ ُﺢ ِﻣ َﻦel-Câhız’dan daha çirkin.) dendiği ifâde edilse de ilgili söze ancak içerik olarak, dolaylı şekilde rastlanabilmiştir. 119 Mâ hazar (ﻀَﺮ َ )ﻣﺎ َﺣ َ "ﺧْﻴـُﺮ اﻟﻄﱠ َﻌ ِﺎم َﻣﺎ َﺣ َ (Yemeğin (en) َ ın “hazır olan şey” anlamıyla ilgili "ﻀَﺮ hayırlısı, hazır olanıdır.) sözü sunulmaktadır. İlgili cümleye en yakın rivâyet, "أَﻟَ ﱡﺬ "ﻀَﺮ ﻟَِﻮﻗْﺘِ ِﻪ َ ( اﻟﻄﱠ َﻌ ِﺎم َﻣﺎ َﺣYemeğin en lezizi, vaktinde hazır olandır.) şeklindedir. 120 ِ ِ Misbâh (ﺼﺒَﺎح ْ )ﻣın “kandil, çırâğ, aydınlatma aleti” anlamıyla ilgili ﺎح اﻟ ﱡﺴُﺮوِر و ْ "ﻣ ُ َﺼﺒ ِ "ﺎح اﻟﺸُﱡﺮوِر=ﺑﺎدﻩ ُ َ( ﻣ ْﻔﺘNeşe, eğlence ışığı ve şer anahtarı=İçki.) sözüne yer 115 Zeynül‘âbidîn b. İbrahim İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nazâir, el-Mektebetü’l-‘asriyye, Beyrut 1418/1998, s. 133. 116 Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed İbnü’l-‘Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’lِ Mısriyye, Bulak 1274 h., II, 592. Bu söz, çok daha eski kaynaklardan birinde ise "ﻒ ْ "اﻟ َﻜ ِﺮﱘُ إِ َذا َو َﻋ َﺪ َﱂْ ﳜُْﻠ (Kerîm olan, sözünden dönmez.) rivâyetiyle Kâbûs b. Veşmgîr (ö. 403/1012)’in meselleşen sözleri arasında gösterilir. Bkz. es-Se‘âlibî, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Müfîd Muhammed Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983, IV, 67. 117 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XIX, 66; Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve ِ reğâibü’l-furkân, V, 44. Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, izâfât (ﺿﺎﻓَﺎت َ )ا, s. 81; a‘lâ ()اَ ْﻋﻠَﻰ, s. 89; akbeh ِ ِ )اﳊﻜ, s. 109; imrâr ()اِﻣﺮار, s. ()اَﻗْـﺒَﺢ, s. 99; el ()اَ ْل, s. 106; el-insâf (ﺼﺎف َ ْ)ا ِﻹﻧ, s. 107; elhukmülillâh (ْﻢ ﱠﻪﻠﻟ ْ َْ ُ ُ ِ )ﺗَﺄ, s. 205; tahiyye ()ﲢﻴﱠﻪ َِ , s. 219; terah ()ﺗَـﺮح, s. 229; serâ ()ﺛـَﺮى, s. 117; ba‘de ()ﺑَـ ْﻌ َﺪ, s. 167; te’dîb (ْدﻳﺐ َ َ ِ , s. 319; hâif ()ﺣﺎﺋِﻒ, s. 339; hakk ()ﺣﻖ, s. 356-357; hakîkat ()ﺣ ِﻘﻴ َﻘﺖ, 306; cerr ()ﺟّﺮ , s. 316; cism (ﻢ ﺴ )ﺟ ّ َ َ َ َ ْ ِ , s. 392; deyyâr ()دﻳﱠﺎر, s. 418; zübâle s. 357-358; halîm ()ﺣﻠِﻴﻢ َ َ , s. 379; halîl ()ﺧﻠﻴﻞ َ َ , s. 360; hart ()ﺧْﺮط ()ذُﺑَﺎﻟَﻪ, s. 421; râvî ()را ِوى َ , s. 498; suhbet ()ﺻ ْﺤﺒَﺖ َ , s. 517; ُ , s. 509; zarûret (ورت َ , s. 429; şeref ()ﺷَﺮف َ )ﺿُﺮ ِ özr ()ﻋُ ْﺬر, s. 534; ‘asâ (ﺼﺎ َ , s. 537; ‘uhde ()ﻋُ ْﻬ َﺪﻩ, s. 545; fetâ ()ﻓَـ َﱴ, s. 556; Fir‘avn ()ﻓْﺮ َﻋ ْﻮن, s. 565; katl َ )ﻋ ()ﻗَـْﺘﻞ, s. 585; küll () ُﻛ ّﻞ, s. 632; lisân ()ﻟِ َﺴﺎن, s. 655-656; mâ mezâ (ﻀﻰ َ , s. 715; َ )ﻣﺎ َﻣ َ , s. 671; mecâz ()ﳎَﺎز mahzûr ()ﳏﻈُﻮر , s. 727; mürâsele (ﻪ ﻠ اﺳ ﺮ )ﻣ , s. 744; merzâ (ﻰ ﺿ ﺮ )ﻣ , s. 751; ma‘dûm (وم ﺪ ﻌ )ﻣ , s. 802; mülûk َ َ َُ َُْ َْ َ َْ ِ ِ ()ﻣﻠُﻮك َ , s. 890; vâkıf ُ , s. 834; men‘ ()ﻣْﻨﻊ َ , s. 850; nâbit ()ﻧَﺎﺑﺖ, s. 877; nâdir ()ﻧَﺎدر, s. 881; necât ()ﳒَﺎت ِ ()واﻗﻒ َ , s. 921; va‘d ()و ْﻋﺪ َ , s. 929; vakt ()وﻗْﺖ َ , s. 930-931. 118 119 120 el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 367, III, 82. ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﻋﺪد, VIII, 364. Örneğin bkz. el-Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 532. Sayfa | 65 Abdulkadir BAYAM ِ ِ ِ verilmektedir. Bunun aslı, "ﺸ ُﺮوِر ﺎح اﻟ ﱡ ْ ( "اﳋَ ْﻤُﺮ ﻣİçki, neşe ve eğlence ُ َﺎح اﻟ ﱡﺴُﺮوِر َوﻟَﻜﻨﱠـ َﻬﺎ ﻣ ْﻔﺘ ُ َﺼﺒ ışığıdır, velakin şer anahtarıdır.) şeklindedir. 121 Müfettih ()ﻣ َﻔﺘِّﺢ ُ in “açan” anlamı ِ اب اﻓْـﺘَﺢ ﻟَﻨَﺎ َﺧْﻴـﺮ اﻟْﺒ ِ ( "ﻳﺎ ﻣ َﻔﺘِّﺢ اﻷَﺑْـﻮEy kapıları açan, bize en münasebetiyle nakledilen "ﺎب َ َ ْ َ َ ُ َ ِ ِ "اَﻟﻠﱠﻬ ﱠﻢ اﻓْـﺘَﺢ ﻟَﻨَﺎ َﺧْﻴـﺮ اﻟْﺒ ِ ُﺖ أ Sayfa | 66 hayırlı kapıyı aç.) sözü, bir kaynakta geçen وﱄ َ ْﺎب َو ْارُزﻗْـﻨَﺎ ﳑﱠﺎ َرَزﻗ ُ َ َ ْ ِ ﻚ ﻣ َﻔﺘِّﺢ اﻷَﺑْـﻮ ِ ِ "اب َ ُ ُ َ ( اﻷَﻟْﺒَﺎب إﻧﱠAllahım bize en hayırlı kapıyı aç ve bize sağlam akıl sâhiplerine verdiğin rızıktan ver. Çünkü Sen kapıları açansın.) cümlesini 122 çağrıştırıcıdır. Mukadder () ُﻣ َﻘﺪﱠرin “Cenâb-ı Hak tarafından vücuda getirilmeden önce nasıl olacağı levh-i mahfûza kaydedilen şey” anlamıyla ilgili "ُﱠر ﻻَ ﻳـُﻐَ ﱠﲑ ُ "اﳌَُﻘﺪ (Hakk’ın takdîri değiştirilemez.) sözü, kaynaklarda hemen hemen aynı anlamda en yakın "ُﱠل وﻻَ ﻳَـﺘَﻐَ ﱠﲑ ُ ﱠر ﻻَ ﻳَـﺘَﺒَﺪ ُ ( "اﻷ َْﻣُﺮ اﻟْ ُﻤ َﻘﺪCenâb-ı Hak tarafından takdîr edilen iş, değişmez.) rivâyetiyle bulunabilmiştir. 123 Neseb (ﺴﺐ َ َ)ﻧin “nesil” anlamıyla ilgili ِ ِ ِ ْ ( "اﻟ َﻔFazilet, edepledir, asıl ve neseple değildir.) sözü ِ َﺻ ِﻞ واﻟﻨﱠﺴ "ﺐ َ َ ْ ﻀ ُﻞ ﺑﺎﻷ ََدب ﻻَ ﺑﺎﻷ ِ ِ ِ ُ ( "اﻟ ﱠﺸﺮŞeref, akıl ِ ﺻ ِﻞ واﻟﻨﱠﺴ aktarılır. Bu cümle de, kaynaklarda "ﺐ َ َ َ ْ َف ﺑﺎﻟْ َﻌ ْﻘ ِﻞ َواﻷَ َدب ﻻَ ﺑﺎﻷ ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) rivâyetiyle Hz. Ali’ye 124 nispet edilse de Lugat-ı Nâcî’ye en yakın rivâyet, nispetsiz rastlanan ﺻ ِﻞ ْ "اﻟ َﻔ ْ َﻀﻞ ﺑِﺎﻟْ َﻌ ْﻘ ِﻞ َواﻷَ َد ِب ﻻَ ﺑِﺎﻷ ُ ِ ( واﻟﻨﱠﺴFazilet, akıl ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) 125 cümlesidir. 126 "ﺐ َ َ 124F 125F Eserde nispetsiz aktarılmakla birlikte kaynaklarda sahibi tespit edilen sözler şöyledir: İsti‘bâd (“ )اِ ْﺳﺘِ ْﻌﺒَﺎدkul edinmek, edinilmek” - Hz. Ali "اﳊُﱡﺮ ْ ( "ﺑِﺎﻟِْ ِّﱪ ﻳُ ْﺴﺘَـ ْﻌﺒَ ُﺪHür, ihsân ile kul edinilir.), 127 istihdâf (“ )اِ ْﺳﺘِ ْﻬ َﺪافhedef gibi dikilip durmak” - el-Câhız ِ (ö. 255/869) "ف َ اﺳﺘَـ ْﻬ َﺪ َ ﺻﻨ ْ ﱠﻒ ﻓَـ َﻘﺪ َ "ﻣ ْﻦ َ (Bir eser tasnif eden, kendini itirâz okuna hedef yapmış olur.), 128 efvâh (“( )أَﻓْـ َﻮاﻩağız” anlamındaki fem ()ﻓَﻢin çoğulu) - Ebû Zeyd ِ ِ ِ ِ اﻟﺮﺟ Sa‘îd b. Evs (ö. 215/830) "ﺎل ُ (İlmi âlimlerin ağızlarından َ ِّ "ﺧ ُﺬوا اﻟْﻌ ْﻠ َﻢ ﻣ ْﻦ أَﻓْـ َﻮاﻩ alınız.), 129 Hayy ()ﺣﻲ ُ َُ"ﺣ ﱞﻲ ﻻَ ﳝ َ “esmâ-i hüsnâdan” - Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) "ﻮت َ ّ es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 205. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VII, 317. 123 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 294. 124 es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 30. 125 Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1391/1972, I, 224; el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, III, 179. ِ ِ )ﺟ, s. 310; mâ hazar ()ﻣﺎ ﺣﻀﺮ, s. 667; misbâh 126 Lugat-ı Nâcî, inkişâf (ﻜﺸﺎف َ ِ ْ)اﻧ, s. 131; Câhız (ﺎﺣﻆ َ ََ َ َ 121 122 ِ ِ , s. 813; mukadder ()ﻣ َﻘﺪﱠر, s. 819; neseb ()ﻧَﺴﺐ, s. 897. (ﺼﺒَﺎح ْ )ﻣ, s. 786; müfettih ()ﻣ َﻔﺘّﺢ ُ ُ َ es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 28. es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 114. 129 Sözün tamamı şöyledir: ، أَﺣﺴﻦ ﻣﺎ ﻳﻜْﺘﺐ ُُ َ َ َ ْ 127 128 َ ِ ِ ِ ِ"ﺧ ُﺬوا اﻟْﻌِْﻠﻢ َﻋﻦ أَﻓْـﻮاﻩ َوﳜَْﺘَ ُﺎر، َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ ﻳَ ْﺴ َﻤ ُﻊ ُ ْﺐأ ُ ُ ﻓَﺈ ﱠن اﻟﱠﺮ ُﺟ َﻞ ﻳَﻜْﺘ،اﻟﺮ َﺟﺎل ّ َ ْ َ "ﻆ ُ ( َوَْﳛ َﻔİlmi âlimlerin ağızlarından alınız. Çünkü âlim, duyduğu en güzel ُ َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ َْﳛ َﻔ ْ َوﻳَـْﺮِوي أ، َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ ﳜَْﺘَ ُﺎر ْﻆأ şeyi yazar, yazdığı en güzel şeyi seçer, seçtiği en güzel şeyi ezberler ve ezberlediği en güzel şeyi Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) (O, Hay’dır, ölmez.), 130 seref ()ﺳَﺮف َ “israf” - Halife Me’mûn (ö. 218/833) "ﻻَ َﺧْﻴـَﺮ ِﰲ ِ ( اﻟ ﱠﺴﺮİsrafta hayır yoktur, hayırda da israf yoktur.), 131 sayd ()ﺻﻴﺪ "اﳋَِْﲑ ْ ف ِﰲ َ ف َوﻻَ َﺳَﺮ َْ َ ِ ْ( "اﻟﻌِْﻠﻢ ﺻﻴ ٌﺪ واﻟİlim avdır, yazı kayıttır.), 132 kadr Sayfa | 67 “av” Sahnûn (ö. 240/854) "ﻜﺘَﺎﺑَﺔُ ﻗَـْﻴ ٌﺪ َ َْ ُ (“ )ﻗَ ْﺪرdeğer, miktar” - Hz. Ali "ُف ﻗَ ْﺪ َرﻩُ َوَﱂْ ﻳَـﺘَـ َﻌ ﱠﺪ ﻃَْﻮَرﻩ َ "رِﺣ َﻢ ﷲُ ْاﻣَﺮأً َﻋَﺮ َ (Cenâb-ı Hak, kendi ِ )ﻣ miktarını bilen ve haddini aşmayan adama rahmet etsin.) 133 ve mâzî (ﺎﺿﻰ َ “geçen, geçmiş zaman” - Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö. ِ ( "اﳌMâzi zikre konu değildir.) sözleri. 134 597/1201) "ﺎﺿﻲ ﻻَ ﻳُ ْﺬ َﻛ ُﺮ َ 13F Eserde nispetsiz sunulan ve elimizdeki kaynaklarda da rastlanmayan sözler ِ ﱠ şöyledir: İdrâ (“ )إِ ْد َراءbildirmek, bildirilmek” "ﻴﻢ؟ َ (Zevk-i selîmin ُ "وَﻣﺎ أ َْد َر َاك َﻣﺎ اﻟﺬ ْو ُق اﻟ ﱠﺴﻠ neden ibaret olduğunu sana hangi şey bildirdi?), intâk (“ )اِﻧْﻄَﺎقsöyletmek, söyletilmek” "اﳊَ ﱠﻖ ْ ُ( "أَﻧْﻄَ َﻖ ﷲCenâb-ı Hak, doğruyu söyletti.), 135 beyt (“ )ﺑَـْﻴﺖev ve iki ِ ﱠﺎﻋﺮ ﻳـﺮ ِِ ِ mısrâdan oluşan nazım” "ﺧﻼَ ِل ﺑَـْﻴﺘِ ِﻪ َ ْ َ َ ( "إِ ﱠن اﻟﺸŞâir, beytinin (evinin) ْ ﺿﻰ ﻬﺑَ ْﺪِم ﺑَـْﻴﺘﻪ ﻻَ ﺑِِﺈ yıkılmasına râzı olur da beytinin ihlâline râzı olmaz.), tenezzüh (“ )ﺗَـﻨَـﱡﺰﻩberî olmak” ِ ِ ﺖ َذاﺗُﻪ ﻋ ِﻦ اﻟﻨﱡـ ْﻘﺼ "ﺎن َ ُ ْ ( "ﺗَـﻨَـﱠﺰَﻫO’nun zâtı, noksandan münezzehtir.), ğadîr (“ ) َﻏﺪﻳﺮgöl” ُ"اﻟ َﻘﻄَْﺮة َ "( ﺗَ ُﺪ ﱡل َﻋﻠَﻰ اﻟْﻐَ ِﺪﻳ ِﺮDamla, göle delâlet eder.), 136 fakr (“ )ﻓَـ ْﻘﺮyoksulluk, ihtiyaç” "اﻟ َﻔ ْﻘُﺮ ِ 137 "ﻴﺺ ِﻣ َﻦ اﻟﻨﱠﺎ ِر ٌ ( ﻗَﻤYoksulluk, ateşten gömlektir.), kasab (ﺼﺐ َ َ“( )ﻗkamış” anlamının ardından kasabü’s-sebk (ﺴْﺒﻖ ﺐ اﻟ ﱠ َ َ )ﻗile ilgili nitelenenin fazilet ve kemal ُﺼ aktarır.). Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1402-1413/1982-1992, X, 336. 130 Bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-cenâiz, bâb 3), II, 70-71. 131 Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle Halife Me’mûn’a ait olan söz, bazı kaynaklarda çok az farklılıklarla onun veziri el-Hasen b. Sehl (ö. 236/851)’e ve ayrıca Hâtim et-Tâî (ö. m. 578)’ye de nispet edilmektedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, s. 158, 162. ِ ِ 132 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 54. Şu eserde ise "ْﻜﺘﺎﺑﺔ ﻗـﻴﺪﻩ ُ ُ ْ َ ُ َ َ ﺻْﻴ ٌﺪ َواﻟ َ "اﻟﻌ ْﻠ ُﻢşeklindedir. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, X, 473. Asıl hadis kaynaklarının dışında bazı eserlerde hadis şeklinde aktarılsa da bu hususta güçlü bir delil yoktur. 133 es-Se‘âlibî, el-İ‘c âz ve’l-îcâz, s. 29. 134 Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/1990-2000, XLII, 327. Paragrafta geçen maddeler için bkz. ِ ِ ِ Lugat-ı Nâcî, isti‘bâd (ﺳﺘِ ْﻌﺒَﺎد ْ )ا, s. 61; istihdâf ()ا ْﺳﺘ ْﻬ َﺪاف, s. 68; efvâh ()أَﻓْـ َﻮاﻩ, s. 98; Hayy ()ﺣﻲ َ , s. 364; seref ّ ِ , s. 669. ()ﺳَﺮف َ , s. 515; kadr ()ﻗَ ْﺪر, s. 586; mâzî ()ﻣﺎﺿﻰ َ َ , s. 473; sayd ()ﺻْﻴﺪ ٍ ِﱠ 135 Fussilet sûresi 21. âyet de, şöyledir: ء وﻫﻮ ﺧﻠﻘﻜﻢ ِ ِ ِِ ِ َ ْ ُ َ َ َ َ ُ َ ﴿وﻗَﺎﻟُﻮا ﳉُﻠُﻮدﻫ ْﻢ ﱂَ َﺷﻬ ْﺪ ُْﰎ َﻋﻠَْﻴـﻨَﺎ ﻗَﺎﻟُﻮا أَﻧْﻄََﻘﻨَﺎ ﷲُ اﻟﺬي أَﻧْﻄَ َﻖ ُﻛ ﱠﻞ َﺷ ْﻲ ﴾“ أَﱠوَل َﻣﱠﺮةٍ َوإِﻟَْﻴ ِﻪ ﺗـُْﺮ َﺟﻌُﻮ َنDerilerine: “Niçin aleyhimizde şâhitlik ettiniz?” dediler. (Derileri): “Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O’na döndürülüyorsunuz.” dediler .”. 136 Türkçe’de onun benzeri “Damlaya damlaya göl olur.” atasözü görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 228. 137 Bu, klasik kaynaklarımızda yer almayan bir sözdür. Sanal ortamda bir Amerikan atasözü olduğuna dair bilgiyle karşılaşılmış, fakat ne yazık ki aslı görülememiştir. Abdulkadir BAYAM ِ ِﺼ hususunda emsaline üstün geldiğini açıklamak üzere söylenen) ﺴْﺒ ِﻖ ﺐ اﻟ ﱠ َ َ"ﺣﺎﺋُﺰ ﻗ َ ِ 138 ِ ِ ِ "( إ ْﻋ َﺠ ٌﺎزKasab-ı sebke sahip olan, emsâlini âciz bırakır.) ve"ﺎل ٌ ﺼﺐ اﻟ ﱠﺴْﺒﻖ َﻛ َﻤ َ َ"ﺣﺎﺋُﺰ ﻗ َ (Kasab-ı sebke sahip olan, kemâl hususunda emsâline üstün gelir.), katre ()ﻗَﻄَْﺮﻩ ِ َ( "اﻟ َﻘﻄْﺮةُ ﺗDamla(ya) damla(ya) göl olur.), medâmi‘ (“( )ﻣ َﺪ ِاﻣﻊgöz "ﺼﲑُ َﻏ ِﺪ ًﻳﺮا َ َ ِ( "ﺗَ َﺬ ﱠﻛﺮت أَوﻃَ ِﺎﱐ ﻓَـ َﻔﺎﺿﺖ ﻣ َﺪ ِاﻣﻌVatanımı yaşları” anlamındaki medma‘ ()ﻣ ْﺪ َﻣﻊ ın çoğulu) "ﻲ َ َ ْ َ ْ ُْ ِ hatırladım da göz yaşlarım taştı.), müneccim (ﺠﻢ ّ َ)ﻣﻨ ُ “yıldızın seyir ve ِ hareketinden birtakım bayağı hükümler çıkaran” "اب ٌ ( " ُﻛ ﱡﻞ ُﻣﻨَ ّﺠ ٍﻢ َﻛ ﱠﺬHer müneccim yalancıdır.), 139 mevâkît ()ﻣ َﻮاﻗِﻴﺖ َ (“bir iş için belirlenen vakit” anlamındaki mîkât ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ()ﻣﻴ َﻘﺎتın çoğulu)"ﻴﺖ ﻻَ ﺗُ ْﺸﺘَـَﺮى ﺑِﺎﻟْﻴَـ َﻮاﻗﻴﺖ ُ ﻴﺖ ﺗُ ْﺸﺘَـَﺮى ﺑِﺎﻟْ َﻤ َﻮاﻗﻴﺖ َواﻟْ َﻤ َﻮاﻗ ُ "اﱄ َ◌ َواﻗ َ (Yakutlar, vakitlerle ِ ِ satın alınır, ama vakitler yakutlarla satın alınmaz.), mevt ()ﻣ ْﻮت َ “ölüm”""آﻩ ﻣ َﻦ اﻟْ َﻤ ْﻮت ِ (Âh ölüm.), nukûl (“( )ﻧـُ ُﻘﻮلhikaye, rivayet” anlamındaki nakl ()ﻧَـ ْﻘﻞin çoğulu) "دﻳﻨُـﻨَﺎ ِ ﻮل وﻣ َﺆﻳﱠ ٌﺪ ﺑِﺎﻟْﻌ ُﻘ ِ "ﻮل ُ ُ َ ( َﻣْﺒ ِﲏﱞ َﻋﻠَﻰ اﻟﻨﱡـ ُﻘDinimiz nakillere dayanır, akıllarla desteklenir.), vasat ِ ِ ()و َﺳﻂ َ “bir şeyin iki tarafından arası, orta” "( "ﻻَ َﺧْﻴـَﺮ إﻻﱠ ِﰲ اﻟْ َﻮ َﺳﻂAncak ortada hayır ِ ِ ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ vardır.) ve Yâkût-ı Müsta‘sımî (ﺼ ِﻤﻰ ْ ْ ُ ُ )ﻳَﺎﻗmaddesinde onun hakkında ِ ( "إِ ﱠن ِﰲ ﻳ ِﺪ ِﻩ ِﺳًّﺮا ِﻣﻦ أَﺳﺮا ِرOnun Abdülkâdir-i Geylânî (ö. 561/1166)’nin ifâde ettiği "ﷲ َ َْ ْ Sayfa | 68 “damla” elinde Allah’ın sırlarından bir sır vardır.) sözleri. 140 139F Sözlüğün Diğer Bazı Özellikleri Lugat-ı Nâcî’de dikkat çekici hususlardan biri, yer yer dua cümlelerinin görülmesidir. Onlardan bir kısmı şöyledir: Ecma‘în ()اَ ْﲨَﻌِﲔin “cümlesi, kâffesi” ِ ْ ( "ر ِﺿﻲ ﷲ ﻋْﻨـﻬﻢ أAllah, cümlesinden râzı olsun.), edâmellâh anlamıyla ilgili "ﲔ َ َﲨَﻌ ُْ َ ُ َ َ (ُ )أ ََد َام ﷲmaddesinin hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُ( "أ ََد َام ﷲُ ﻋُ ْﻤَﺮﻩAllah, 138 Eskiden Araplar’da yarışma meydanında emsalinden önce gelen cündî, bu alanın sonunda dikili kargıyı yerinden sökerek üzerindeki eşyayı alırdı. İşte buna “kasabü’s-sebk” denmiştir. Bu konuda ayrıca bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()ﻗﺼﺐ, I, 677. 139 Bu söz, İbn Senâilmülk (ö. 608/1212)’ e ait tavîl bahrindeki ِ ب ِﻋﻨْ ِﺪي ُ "ﺳﻌ ْﺪ َ ت ﺑِﺒَ ْﺪ ٍر ﺑـُْﺮ ُﺟﻪُ ﺑـُْﺮ ُج َﻋ ْﻘَﺮب – ﻓَ َﻜ ﱠﺬ َ "( ﻗَـ ْﻮَل ُﻛ ِّﻞ ُﻣﻨَ ِّﺠﻢBurcu akrep burcu olan bir dolunayla mutlu oldum. Bana göre o, her müneccimin sözünü yalanladı.) beytinin ikinci mısrâını çağrıştırmaktadır. Bkz. Ebû Abdillah Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’lÜdebâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993, VI, 2765. Aynı sayfada 3. dipnotta şâirin Dîvân’ında ُﺧﺪﱡﻩ َ “yanağı” rivâyetiyle geçtiği belirtilir. 140 Yâkût el-Musta‘sımî, Abdülkâdir-i Geylânî’den 133 yıl sonra vefât etmiştir. Ayrıca maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, idrâ ()إِ ْد َراء, s. 40; intâk ()اِﻧْﻄَﺎق, s. 128; beyt ()ﺑَـْﻴﺖ, s. 178; tenezzüh ()ﺗَـﻨَـﱡﺰﻩ, s. 287; ‘alem ِ ()ﻋﻠَﻢ َ , s. 542; ğadîr () َﻏﺪﻳﺮ, s. 548; fakr ()ﻓَـ ْﻘﺮ, s. 572; kasab (ﺼﺐ َ َ)ﻗ, s. 592; katre ()ﻗَﻄَْﺮﻩ, s. 596; medâmi‘ ِ ِ ِ ()ﻣ َﺪاﻣﻊ َ , s. 738; müneccim ()ﻣﻨَ ّﺠﻢ َ , s. 857; mevt ()ﻣ ْﻮت َ , s. 857; nukûl ()ﻧـُ ُﻘﻮل, s. ُ , s. 843; mevâkît ()ﻣ َﻮاﻗﻴﺖ ِ ُ)ﻳﺎﻗ, s. 951. ِﺼ ِ ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ )و , s. 927; Yâkût-ı Müsta‘sımî (ﻰ ﻤ 908; vasat (ﺳﻂ ْ ُْ َ ََ Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) ömrünü dâim eylesin.), eslahakellâh (ُﻚ ﷲ َ ﺻﻠَ َﺤ ْ َ )اmaddesinin “Allah, seni ıslah etsin.” anlamıyla kendisi, eyyede ( )اَﻳﱠ َﺪmaddesinde onun kullanıldığı "ُ"أَﻳﱠ َﺪﻩُ ﷲ (Allah, müeyyed etsin.), bârakellâh (ُﺎرَك ﷲ َ َ )ﺑmaddesinin “Allah mübârek etsin.” Sayfa | 69 َِ nin açıklamasında "ﺎك ﷲ anlamıyla kendisi, tahiyye ()ﲢﻴﱠﻪ ُ َ "ﺣﻴﱠ َ (Allah, ömrünü uzun etsin.), 141 yine hayyâkellâh (ُﺎك ﷲ َ )ﺣﻴﱠ َ maddesinin aynı anlamıyla kendisi, hallede 142 ()ﺧﻠﱠﺪ َ nin “dâim etsin” anlamıyla ilgili "ُ"ﺧﻠﱠ َﺪ ﷲُ ُﻣ ْﻠ َﻜﻪ َ (Allah, mülkünü bâki etsin.), zâdellâh (ُاد ﷲ َ “Allah, ziyâde etsin.” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde َ )ز geçen "ُﻀﻪ َ "ز َاد ﷲُ ﻓَـْﻴ َ (Allah, onun feyzini artırsın.), darîh ()ﺿ ِﺮﻳﺢ َ in “kabir, mezar” ِ 143 anlamıyla ilgili "ُﺿ ِﺮﳛَﻪ َ ُ( "ﻧَـ ﱠﻮَر ﷲAllah, kabrini pürnûr eylesin.), kuddise (س َ )ﻗُ ّﺪnin ِ “mukaddes olsun” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُس ِﺳﱡﺮﻩ َ ( "ﻗُ ّﺪsırrı 144 mukaddes olsun) ve "ُﱠس ﷲُ ِﺳﱠﺮﻩ َ ( "ﻗَﺪCenâb-ı Hak, sırrını takdis eylesin.), mezca‘ (ﻀ َﺠﻊ ْ )ﻣ ْ ( "ﻧَـ ﱠﻮَر ﷲُ َﻣAllah, kabrini pürnûr َ ın “mezar, kabir” anlamıyla ilgili "ُﻀ َﺠ َﻌﻪ eylesin.) ve yerhamükellâh (ُﻚ ﷲ َ ُ)ﻳَـ ْﺮ َﲪın “Allah, sana rahmet etsin.” anlamıyla kendisidir. 145 14F ِ Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terim ele alınır. İstişhâd (ﺸ َﻬﺎد ْ ِ)ا ْﺳﺘ, ِ ِ ِ ِ ِ isti‘âre (ﺎرﻩ َ )ا ْﺳﺘ َﻌ, üslûb-ı hakîm ()اُ ْﺳﻠُﻮب َﺣﻜﻴﻢ, itnâb ()اﻃْﻨَﺎب, i‘câm ()ا ْﻋ َﺠﺎم, i‘râb ِ ِِ ِِ ِِ ()اِ ْﻋَﺮاب, i‘nât ()اِ ْﻋﻨَﺎت, ifsâh (ﺼﺎح َ ْ)اﻓ, iktibâs ()اﻗْﺘﺒَﺎس, iltifât ()اﻟْﺘ َﻔﺎت, intisâb (ﺼﺎب َ )اﻧْﺘ, ِ ْ)اِﻧ, îcâz ()اِﳚﺎز, îhâm ()اِﻳﻬﺎم, basît ()ﺑ ِﺴﻴﻂ, belâğat ()ﺑﻼَ َﻏﺖ, beyân ()ﺑـﻴﺎن, insırâf (ﺼَﺮاف َ َ َ َ ََ ِ beyt ()ﺑَـْﻴﺖ, te’nîs ()ﺗَﺄْﻧِﻴﺚ, tesniye ()ﺗَـﺜْﻨِﻴَﻪ, terâdüf (ادف ُ )ﺗَـَﺮ, terhîm ()ﺗَـ ْﺮﺧﻴﻢ, terşîh ()ﺗَـ ْﺮِﺷﻴﺢ, tescî‘ ()ﺗَ ْﺴ ِﺠﻴﻊ, teşbîb ()ﺗَ ْﺸﺒِﻴﺐ, tasdîr (ﺼ ِﺪﻳﺮ َ َ)ﺗ, ْ َ)ﺗ, tasrîf (ﺼ ِﺮﻳﻒ ْ َ)ﺗ, tezâd (ﻀ ّﺎد ِ ِ ِ tazmîn (ﻀ ِﻤﲔ ْ َ)ﺗ, ta‘cîm ()ﺗَـ ْﻌﺠﻴﻢ, ta‘diye ()ﺗَـ ْﻌﺪﻳَﻪ, tenâfür-i kelimât ()ﺗَـﻨَﺎﻓُ ِﺮ َﻛﻠ َﻤﺎت, cârr ِ , hâfız ()ﺧﺎﻓِﺾ, recez ()رﺟﺰ, sec‘ ()ﺳﺠﻊ, şiir ()ﺷﻌﺮ ِ , cinâs ()ﺟﻨَﺎس ِ ()ﺟ ّﺎر ْ , َ َْ َ , câmid ()ﺟﺎﻣﺪ َ ََ ِ sarf ()ﺻ ْﺮف ُ , arûz ()ﻋُﺮوض َ , fesâhat (ﺎﺣﺖ َ , ‘ucme ()ﻋ ْﺠ َﻤﻪ َ َ)ﻓ, kalb ()ﻗَـ ْﻠﺐ, kinâye ()ﻛﻨَﺎﻳَﻪ, َ ﺼ 141 142 143 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, ()ﺣﻴﺎ, XIV, 216. el-Kalkaşendî, Subhu’l-a‘şâ, VI, 295. ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, ()ﺿﺮح, I, 579; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, ()ﺿﺮح, VI, 568. Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed eş-Şâmî, Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd, thk. Mustafa Abdülvâhid vdğr., Vizâretü’l-evkâf, Kâhire 1406/1986, VII, 106. 145 Lugat-ı Nâcî, ecma‘în ()اﲨﻌِﲔ, s. 26; edâmellâh ()أَدام ﷲ, s. 39; eslahakellâh ()اﺻﻠﺤﻚ ﷲ, s. 80; َْ َ ُ ََ ُ َ َ َْ َ 144 َِ , s. 219; "hayyâkellâh (ﺎك ﷲ )ﺑَ َﺎرَك, s. 145; tahiyye ()ﲢﻴﱠﻪ ُ َ )ﺣﻴﱠ َ , s. 365; ِ ﱠ ِ hallede ()ﺧﻠﺪ َ , s. 450; darîh ()ﺿﺮﻳﺢ َ , s. 517; kuddise (س َ , s. 390; zâdellâh (ُ)ز َاد ﷲ َ )ﻗُ ّﺪ, s. 587; mezca‘ ﲪ ﺮ ـ ﻳ ) (ﻀ َﺠﻊ )ﻣ , s. 790; yerhamükellâh ( ﷲ ﻚ , s. 954. ْ َ ُ َ َُ َْ eyyede ()اَﻳﱠ َﺪ, s. 140; bârakellâh (ُﷲ Abdulkadir BAYAM lefîf ()ﻟَ ِﻔﻴﻒ, lüknet ()ﻟُﻜْﻨَﺖ, mebnî ()ﻣْﺒ ِﲏ َ )ﻣ َﻀ ُ , mu‘allakât ()ﻣ َﻌﻠﱠ َﻘﺎت ُ, ّ َ , muzâ‘af (ﺎﻋﻒ makâme (ﺎﻣﻪ َ )ﻣْﻨ َ )ﻣ َﻘ َ , maklûb ()ﻣ ْﻘﻠُﻮب َ , munsarif (ﺼ ِﺮف ُ , mehmûz ()ﻣ ْﻬ ُﻤﻮز َ , mühmel ()ﻣ ْﻬ َﻤﻞ َْ , nesîb ()ﻧَ ِﺴﻴﺐ, nekre ( )ﻧَﻜَْﺮﻩve hezec ()ﻫَﺰج َ , onlardan sadece bir ُ , nahiv ()ﳓﻮ 146 Sayfa | 70 kısmıdır. 145F Türk ve Fars edebiyatlarının meşhurlarının hayat hikâyesine yer verildiği gibi Arap dili ve edebiyatında öne çıkan şahısların kısa tanıtımları da yapılır. ِ )ﺟ, Zeccâc ()ز ﱠﺟﺎج, Şâfi‘î Onlar şöyledir: Ahfeş ()اَ ْﺧ َﻔﺶ, A‘şâ (ﺸﻰ َ )اَ ْﻋ, Câhız (ﺎﺣﻆ َ َ ِ ()ﺷﺎﻓِﻌِﻰ َ , Fîrûzâbâdî ()ﻓﲑُوز آﺑَ ِﺎدى, Kays ()ﻗَـْﻴﺲ, Ka‘b b. Züheyr () َﻛ ْﻌﺐ ﺑﻦ ُزَﻫ ْﲑ, Lebîd b. ِ )ﻟَﻴـﻠَﻰ, Müberrid/Müberred ()ﻣﺒـ ِﺮد, Rebî‘a (ﻴﻌﻪ َ ِ)ﻟَﺒِﻴﺪ ﺑﻦ َرﺑ, Leylâ el-‘Âmiriyye (اﻟﻌﺎﻣ ِﺮﻳﱠﻪ َ ْ ّ َُ ِ ِ ِ ِ Mütenebbî ()ﻣﺘَـﻨَِّﱮ , Me‘arrî (ي ﺮ ﻌ )ﻣ , Meydânî ( اﱏ ﺪ ﻴ )ﻣ , Yâkût-ı Hamevî (ى ﻮ ﲪ ﻮت ﻗ ﺎ )ﻳ َ َْ ََ ُ َ ve ُ َّ َ ِ , Hurâfe ِ ِ ِ ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ Yâkût-ı Müsta‘sımî (ﺼ ِﻤﻰ ْ ْ ُ ُ’)ﻳَﺎﻗdir. Ayrıca Bâkıl ()ﺑَﺎﻗﻞ, Hâtim ()ﺣﺎﰎ َ ِ ()ﺧَﺮاﻓَﺔ , Zerkâ (ﺎء ﻗ ر )ز , Sinimmâr ()ﺳﻨﻤﺎر , Tufeylî (ﻲ ﻠ ﻴ ﻔ ﻃ ) , Kemâl ( ) َﻛ َﻤﺎلve ََْ ُ ْ َُ Hebenneka ()ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ َ gibi Arap kültüründe önemli bir yere sahip kişiler hakkında da sözlükte bilgi verilir. 147 146F 146 ِ ِ Lugat-ı Nâcî, istişhâd (ﺸ َﻬﺎد ْ ِ)ا ْﺳﺘ, s. 60; isti‘âre ()ا ْﺳﺘِ َﻌ َﺎرﻩ, s. 61; üslûb-ı hakîm ()اُ ْﺳﻠُﻮب َﺣ ِﻜﻴﻢ, s. 73; itnâb ِ ()اِﻃْﻨَﺎب, s. 84; i‘câm ()اِ ْﻋ َﺠﺎم, s. 87; i‘râb ()اِ ْﻋَﺮاب, s. 88; i‘nât ()اِ ْﻋﻨَﺎت, s. 90; ifsâh (ﺼﺎح َ ْ)اﻓ, s. 96; iktibâs ِ ِِ ِ ِ ()اِﻗْﺘِﺒَﺎس, s. 99; iltifât ()اِﻟْﺘِ َﻔﺎت, s. 108; intisâb (ﺼﺎب َ )اﻧْﺘ, s. 122; insırâf ()اﻧْﺼَﺮاف, s. 128; îcâz ()اﳚَﺎز, s. 140; ِ ِ îhâm (ﻳﻬﺎم َ )ا, s. 142; basît ()ﺑَﺴﻴﻂ, s. 165; belâğat ()ﺑَﻼَ َﻏﺖ, s. 170; beyân ()ﺑَـﻴَﺎن, s. 178; beyt ()ﺑَـْﻴﺖ, s. 178; ِ ِ ِ te’nîs ()ﺗَﺄْﻧﻴﺚ, s. 206; tesniye ()ﺗَـﺜْﻨِﻴَﻪ, s. 211; terâdüf (ادف ُ )ﺗَـَﺮ, s. 226; terhîm ()ﺗَـْﺮﺧﻴﻢ, s. 229; terşîh ()ﺗَـْﺮﺷﻴﺢ, ِ َ)ﺗ, s. 247; tasrîf ()ﺗَﺼ ِﺮﻳﻒ, s. 248; tezâd ِ s. 230; tescî‘ (ﺴ ِﺠﻴﻊ ْ ْ ْ َ)ﺗ, s. 236; teşbîb ()ﺗَ ْﺸﺒﻴﺐ, s. 242; tasdîr (ﺼﺪﻳﺮ ِ ِ ِ (ﻀ ّﺎد ﺗ ) , s. 250; tazmîn (ﲔ ﻤ ﻀ ﺗ ) , s. 250; ta‘cîm (ﻴﻢ ﺠ ﻌ ـ ﺗ ) , s. 254; ta‘diye (ﻪ ﻳ ﺪ ﻌ ـ ﺗ ) , s. 254; tenâfür-i kelimât َْ ََ َْ َ َْ ِ ِ ِ , s. ِ ()ﺗَـﻨَﺎﻓُِﺮ َﻛﻠ َﻤﺎت, s. 285; cârr ()ﺟ ّﺎر َ َ , s. 310; câmid ()ﺟﺎﻣﺪ َ , s. 310; cinâs ()ﺟﻨَﺎس, s. 325-326; hâfız ()ﺧﺎﻓﺾ ِ , s. 500; sarf ()ﺻﺮف, s. 510; ‘ucme ()ﻋﺠﻤﻪ, s. 533; 369; recez (ﺟﺰ )ر , s. 432; sec‘ (ﻊ ﺠ )ﺳ , s. 469; şiir (ﺮ ﻌ )ﺷ ُ ْ َْ ََ َْ َْ ِ ِ arûz ()ﻋ ُﺮوض َ , s. 535; fesâhat (ﺎﺣﺖ َ َ)ﻓ, s. 568-569 kalb ()ﻗَـ ْﻠﺐ, s. 598; kinâye ()ﻛﻨَﺎﻳَﻪ, s. 639; lefîf ()ﻟَﻔﻴﻒ, َ ﺼ s. 658; lüknet ()ﻟُﻜْﻨَﺖ, s. 659; mebnî ()ﻣْﺒ ِﲏ َ )ﻣ َﻀ ُ , s. 789; mu‘allakât ()ﻣ َﻌﻠﱠ َﻘﺎت ُ , s. 805ّ َ , s. 679; muzâ‘af (ﺎﻋﻒ 806; makâme (ﺎﻣﻪ َ )ﻣْﻨ َ )ﻣ َﻘ َ , s. 817; maklûb ()ﻣ ْﻘﻠُﻮب َ , s. 823; munsarif (ﺼ ِﺮف ُ , s. 847; mehmûz ()ﻣ ْﻬ ُﻤﻮز َ , s. ِ 871; mühmel ()ﻣ ْﻬ َﻤﻞ َْ , s. 892; nesîb ()ﻧَﺴﻴﺐ, s. 898; nekre ()ﻧَﻜَْﺮﻩ, s. 909; hezec ()ﻫَﺰج َ, ُ , s. 871; nahiv ()ﳓﻮ s. 939. ِ , s. 310; Zeccâc ()ز ﱠﺟﺎج, s. 452; Şâfi‘î Lugat-ı Nâcî, Ahfeş (ﺧ َﻔﺶ َ ْ َ)ا, s. 37; A‘şâ ()اَ ْﻋ َﺸﻰ, s. 88; Câhız ()ﺟﺎﺣﻆ َ 147 ِ ()ﺷﺎﻓِﻌِﻰ َ , s. 491-492; Fîrûzâbâdî ()ﻓﲑُوز آﺑَ ِﺎدى, s. 577; Kays ()ﻗَـْﻴﺲ, s. 606; Ka‘b b. Züheyr () َﻛ ْﻌﺐ ﺑﻦ ُزَﻫ ْﲑ, s. ِ )ﻟَﻴـﻠَﻰ, s. 665; Müberrid ()ﻣﺒـ ِﺮد, s. 630; Lebîd b. Rebî‘a (ﻴﻌﻪ َ ِ)ﻟَﺒِﻴﺪ ﺑﻦ َرﺑ, s. 653; Leylâ el-‘Âmiriyye (اﻟﻌﺎﻣ ِﺮﻳﱠﻪ َ ْ ّ َُ ِ ُ)ﻳﺎﻗ ِ ِ 678; Mütenebbî ()ﻣﺘَـﻨَِّﱮ , s. 708; Me‘arrî (ي ﺮ ﻌ )ﻣ , s. 803; Meydânî ( اﱏ ﺪ ﻴ )ﻣ , s. 873; Yâkût-ı Hamevî ﻮت َ َْ ُ َ َّ َ ِ ُ)ﻳﺎﻗ, s. 951. Ayrıca bkz. Bâkıl ()ﺑﺎﻗِﻞ, s. 148-149; Hâtim ِ ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ ( َﲪَ ِﻮى, s. 951; Yâkût-ı Müsta‘sımî (ﺼ ِﻤﻰ ْ ُْ َ َ ِ ()ﺣ ِﺎﰎ َ , s. 454; Sinimmâr ()ﺳﻨﻤﺎر, s. 484; Tufeylî ()ﻃَُﻔْﻴﻠﻲ, s. ُ , s. 378; Zerkâ ()زْرﻗَﺎء َ , s. 339; Hurâfe ()ﺧَﺮاﻓَﺔ 523; Kemâl (ﻛ َﻤﺎل َ ), s. 636; Hebenneka ()ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ َ , s. 936. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) Çok sayıda çoğul yapıdaki Arapça madde, ele alınır ve onların tekili sunulur. ِ , habâil Örneğin âbâ ()آﺑَﺎء, bükm ()ﺑُﻜْﻢ, tecârib ()ﲡَﺎ ِرب َ , se‘âlib ()ﺛَـ َﻌﺎﻟِﺐ, cibâl ()ﺟﺒَﺎل ِ , debâbîc ()دﺑﺎﺑِﻴﺞ, zünûb ()ذُﻧُﻮب, rumûz ()رﻣﻮز, zübür ()زﺑﺮ, ()ﺣﺒَﺎﺋِﻞ َ َ , habâis ()ﺧﺒَﺎﺋﺚ ََ ُُ ُُ ِ ِ sükârâ (ﺎرى ُ , sıbyân ()ﺻْﺒـﻴَﺎن, zamâir ()ﺿ َﻤﺎﺋﺮ َ , tubûl ()ﻃُﺒُﻮل, zılâl ُ , şüûn ()ﺷ ُﺆون َ )ﺳ َﻜ ِِ ِ ِ ِ , ‘ibâd ()ﻋﺒﺎد ()ﻇﻼَل َ , ğarâib () َﻏَﺮاﺋﺐ, fetâvâ ()ﻓَـﺘَ َﺎوى, kâbiliyyât ()ﻗَﺎﺑﻠﻴﱠﺎت, kâzımîn ِ )ﻣ, nibâl ()ﻧِﺒﺎل, vücehâ ()وﺟﻬﺎء, hedâyâ ( )ﻫ َﺪاﻳﺎve ِ ) َﻛ, leâlî ( َ)ﻵِﱃ, meâhiz (ﺂﺧﺬ (ﺎﻇ ِﻤﲔ ََ ُ َ َ َ َ ِ yenâbî‘ ()ﻳَـﻨَﺎﺑﻴﻊ, her harften sadece çoğul yapıdaki birer madde niteliğindedir. Onların tekilleri ise, eb (“ )اَبbaba”, ebkem (“ )اَﺑْ َﻜﻢdilsiz”, tecribe ()ﲡ ِﺮﺑَﻪ َْ “deneme, ِ denenme”, sa‘leb (“ )ﺛَـ ْﻌﻠَﺐtilki”, cebel ()ﺟﺒَﻞ َ “dağ”, hibâle (“ )ﺣﺒَﺎﻟَﻪipten tuzak, ağ”, ِ habîse ()ﺧﺒِﻴﺜَﻪ َ “fena haslet, rezalet”, dîbâc (“ )دﻳﺒَﺎجipek kumaş”, zenb (“ ) َذﻧْﺐgünah”, remz ()رْﻣﺰ َ “kitap, mektup”, sekrân ()ﺳﻜَْﺮان َ “sarhoş”, َ “gizlice işaret”, zebûr ()زﺑُﻮر َِ “küçük erkek çocuk”, zamîr ()ﺿ ِﻤﲑ şe’n ()ﺷﺄْن َ “iş, fiil”, sabî (ﱯ َ “kalp, derûn; ّ )ﺻ ِ gönülde gizli sır; zamir”, tabl (“ )ﻃَْﺒﻞdavul”, zıll (ﻞ َ “kul”, ّ “ )ﻇgölge”, ‘abd ()ﻋْﺒﺪ ğarîbe (“ ) َﻏ ِﺮﻳﺒَﻪgarip keyfiyet”, fetvâ (“ )ﻓَـْﺘـ َﻮىfetva”, kâbiliyyet (“ )ﻗَﺎﺑِﻠِﻴﱠﺖkabiliyet”, ِ “ ) َﻛöfkesini yutkunan”, lü’lü’ (“ )ﻟُْﺆﻟُﺆinci”, me’haz (“ )ﻣﺄْﺧﺬkaynak”, nebl kâzım (ﺎﻇﻢ َ َ ِ (“ )ﻧَـْﺒﻞok”, vecîh ()وﺟﻴﻪ َ “bir kavmin efendisi, ulusu; makam ve konum sahibi adam”, hediyye ()ﻫ ِﺪﻳﱠﻪ َ “armağan” ve yenbû‘ (“ )ﻳَـْﻨﺒُﻮعpınar, memba, kaynak” şeklindedir. 148 147F Yer yer kelimelerin eşanlamlıları ve zıtanlamlıları zikredilir. Eşanlamlılara ِ “yüksek” – şâmih ()ﺷ ِﺎﻣﺦ, sâmit hubûr ()ﺣﺒُﻮر َ َ ُ “sevinç” – sürûr ()ﺳُﺮور ُ , şâhik ()ﺷﺎﻫﻖ ِ ve zıtanlamlılara da hayr (“ )ﺧﲑiyilik” – şerr ()ﺻ ِﺎﻣﺖ َْ َ “Susan/sessiz” – sâkit ()ﺳﺎﻛﺖ َ ِ ()ﺷّﺮ “kötülük”, kabl (ﻞ ﺒ ـ ﻗ ) “önce” – ba‘d (ﺪ ﻌ ـ ﺑ ) “sonra”, kalîl (ﻴﻞ ﻠ ﻗ ) “az” – kesîr () َﻛﺜِﲑ َ َ َْ َْ “çok” gibi misaller verilebilir. 149 148F 148 Lugat-ı Nâcî, âbâ ()آﺑَﺎء, s. 1; bükm ()ﺑُﻜْﻢ, s. 169; tecârib ()ﲡَﺎ ِرب َ , s. 211; se‘âlib ()ﺛـَ َﻌﺎﻟِﺐ, s. 306; cibâl ِ , s. 312; habâil ()ﺣﺒﺎﺋِﻞ, s. 344; habâis ()ﺧﺒﺎﺋِﺚ, s. 372; debâbîc ()دﺑﺎﺑِﻴﺞ, s. 404; zünûb ()ذُﻧُﻮب, s. 423; ()ﺟﺒَﺎل ََ ََ ََ ِ , s. rumûz ()رُﻣﻮز , s. 444; zübür (ﺮ ﺑ )ز , s. 452; sükârâ (ى ﺎر ﻜ )ﺳ , s. 478; şüûn (ون )ﺷ ُﺆ َ ُ , s. 494; sıbyân ()ﺻْﺒـﻴَﺎن ُُ ُ َ ُ ِ ِ ِ ِ 508; zamâir ()ﺿ َﻤﺎﺋﺮ َ , s. 518; tubûl ()ﻃُﺒُﻮل, s. 521; zılâl ()ﻇﻼَل, s. 526; ‘ibâd ()ﻋﺒَﺎد, s. 531; ğarâib () َﻏَﺮاﺋﺐ, ِِ ِِ ِ s. 548; fetâvâ (ﺎوى َ َ)ﻓَـﺘ, s. 555; kâbiliyyât ()ﻗَﺎﺑﻠﻴﱠﺎت, s. 580; kâzımîn () َﻛﺎﻇﻤﲔ, s. 610; leâlî ( َ)ﻵﱃ, s. 650; ِ )ﻣ, s. 667; nibâl ()ﻧِﺒﺎل, s. 889; vücehâ ()وﺟﻬﺎء, s. 923; hedâyâ ()ﻫ َﺪاﻳﺎ, s. 938; yenâbî‘ ()ﻳـﻨَﺎﺑِﻴﻊ, meâhiz (ﺂﺧﺬ ََ ُ َ َ َ َ َ s. 959. ِ )ﺷ, s. 494; sâmit ()ﺻ ِﺎﻣﺖ, s. 508. İkinci tür örnekler için 149 Lugat-ı Nâcî, hubûr ()ﺣﺒﻮر, s. 345; şâhik (ﺎﻫﻖ َ َ ُُ ِ de bkz. hayr ()ﺧ ْﲑ َ , s. 400; kabl ()ﻗَـْﺒﻞ, s. 584; kalîl ()ﻗَﻠﻴﻞ, s. 600. Sayfa | 71 Abdulkadir BAYAM Arap dilinin inceliklerine değinilir. Mesela emr ( )اَْﻣﺮmaddesinde “buyruk” anlamındaki emr ( )اَْﻣﺮile “şey, iş, husus, hâdise” anlamındaki emr ( )اَْﻣﺮarasındaki Sayfa | 72 farka dikkat çekilir ve birincisinin çoğulu evâmir ( )اََو ِاﻣﺮile ikincisinin çoğulu ümûr ()اُُﻣﻮرun birbirinin yerinde kullanılamayacağı uyarısında bulunulur. 150 149F Bazen Arapça’nın dil kuralları hatırlatılır. Bu bağlamda üç ile on arasındaki sayılarla ilgili maddelerde sık sık aynı kural (aded-madud ilişkisi) hatırlatılır. Örneğin selâse ()ﺛَﻼَﺛﻪnin “üç” anlamı verildikten sonra ezmine-i selâse ()ازﻣﻨﻪء ﺛﻼﺛﻪ, ekânîm-i selâse ( )اﻗﺎﻧﻴﻢ ﺛﻼﺛﻪve bilâd-ı selâse ()ﺑﻼد ﺛﻼﺛﻪnin Farsça üsluba göre yazıldığı ve mevsûfun müfredi müennes olsa bile Arapça kurala uyularak selâs ( )ﺛَﻼَثkullanılmadığı belirtilir. Diğer yandan ‘aşere ()ﻋ َﺸَﺮﻩ َ nin “on” anlamı verildikten sonra erba‘a ( )اَْرﺑَـ َﻌﻪve benzerlerinde olduğu gibi Farsça üslupla sıfat şeklinde kullanıldığında mevsûfun müfredi müennes olsa da Arapça kurala uyularak ‘aşr (ﺸﺮ ْ )ﻋ َ denilmediği, fakat bu türden mülâhazaların nesre ait olduğu, nazımda ise mu‘allakât-ı seb‘a ( )ﻣﻌﻠﻘﺎت ﺳﺒﻌﻪdenilebildiği gibi mu‘allakât-ı seb‘ ( )ﻣﻌﻠﻘﺎت ﺳﺒﻊde denilebildiği ifade edilir. 151 150F Eserde müvelled, bir başka deyişle aslında mevcut olmayıp sonradan ortaya çıkarılmış kelimelerle de karşılaşılır. Örneğin “musîbet, büyük âfet, bela, bahtlılığın bahtsızlığa dönüşmesi, talihsizlik” anlamlarına gelen felâket ()ﻓَﻼَ َﻛﺖ, Arapça’da kullanılmayan, fakat Türkçe’de kullanımına ihtiyaç duyulan kelimelerden kabul edilir. Buna mukâbil tıraşlı kart adamlar hakkında kullanılan, Farsça tirâş ( )ﺗﺮاشkelimesinden uydurulmuş matrûş ()ﻣﻄُْﺮوش َ kelimesi, hiç hoş karşılanmaz. Osmanlı dilinden tıraş edilmesi gereken hatalı kelimelere dâhil edilir. Çünkü o, “sağır” anlamındadır. 152 15F Zaman zaman Arapça ile Türkçe arasında karşılaştırmalarda bulunulur. Mesela zevc ()زْوج َ in “dişi ve erkek eş, bir çiftten herbiri” olduğu ve aslında karı kocadan herbiri için söylendiği ifâde edildikten sonra Türkçe’deki duruma geçilir. Buna göre Türkçe’de zevc ()زْوج َ , mutlak olarak zikredildiğinde erkek kastedilir. Çoğulu ezvâc ()اَْزَواج, “zevcler” anlamında da kullanılabileceğinden zevce (ﺟﻪ َ nin çoğulunda genelde zevcât ()زْو َﺟﺎت َ denir. Karîne bulunması hâlinde َ )زْو zevcât (ﺟﺎت َ yerine ezvâc ( )اَْزَواجdenmesinde de bir sakınca yoktur. Yine ma‘den َ )زْو ِ olduğu, zaten ﳏﺒﺲ, ﻣﺼﺮفgibi ()ﻣ ْﻌ َﺪن َْ ْ َ َ maddesinde onun fasîhinin ma‘din ()ﻣ ْﻌﺪن َ 150 151 152 Lugat-ı Nâcî, emr ()اَْﻣﺮ, s. 117. Lugat-ı Nâcî, selâse ()ﺛَﻼَﺛَﻪ, s. 306-307; ‘aşere (ﺸَﺮﻩ َ )ﻋ َ , s. 536-537. Lugat-ı Nâcî, felâket (ﻛﺖ َ َ)ﻓَﻼ, s. 574; matrûş ()ﻣﻄُْﺮوش َ , s. 793. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) kelimelerin de Arapça’daki ilgili kural gereğince muzârilerinin orta (sondan bir önceki) harfi kesreli olduğundan mef‘il ()ﻣ ْﻔﻌِﻞ َ vezninde okunması gerektiği hâlde Türkçe’de bunun tuhaf karşılandığı ve mef‘al ()ﻣ ْﻔ َﻌﻞ َ vezninde kullanıldığı hatırlatılır. 153 152F Yazımında hata yapılan ya da yapılabilecek Arapça kelimelerle ilgili okuyucu, sık sık uyarılır ve onların doğru yazılmış şekli aktarılır. Örneğin cerâid ()ﺟَﺮاﺋِﺪ َ in ِ şeklinde yazılmaması gerektiği cerîde (ﻳﺪﻩ َ )ﺟ ِﺮ َ nin çoğulu olduğu ve cerâyid ()ﺟَﺮاﻳﺪ َ belirtilir ve doğru yazıma “günlük gazeteler” anlamındaki cerâid-i yevmiyye 154 ()ﺟَﺮاﺋِﺪ ﻳَـ ْﻮِﻣﻴﱠﻪ َ misâl verilir. 153F Türkçe’de Arapça kelimelerden hangilerinin kullanılıp kullanılmadığı husûsunda devamlı hatırlatmalarda bulunulur. Meselâ eviddâ ( )اَ ِودﱠاءkelimesinin vedîd ()وِدﻳﺪ َ in çoğulu olduğu ve “dostlar” anlamına geldiği, ama tekilin kullanılmadığı hatırlatması gibi. 155 Bu bağlamda başka bir misâl vermek gerekirse evlâd ()اَْوﻻَدın veled ()وﻟَﺪ َ in çoğulu olduğu, “oğullar” anlamına geldiği ve tekil konumunda kullanıldığı belirtilir. Sonra da bir babanın yalnız bir oğluna hitâben “beni dinle evlâdım!” diyebileceği, fakat “beni dinle veledim!” diyemeyeceği uyarısında bulunulur. SONUÇ “Fetvâ” kelimesine kadarki kısmını Muallim Nâci’nin hazırladığı ve vefâtı nedeniyle sonraki kısmını onun müsveddelerine dayanarak Müstecâbîzâde İsmet Bey’in tamamladığı Lugat-ı Nâcî’de bazı kelimeler Arapça Farsça ortak kabul edildiğinden, Farsça yapım ekli Arapça kelimeler pek tabîidir ki bazen Arapça bazen de Farsça telakki edildiğinden ve belki baskı hatasıyla bazı Arapça kelimeler Farsça ve Farsça kelimeler de Arapça gösterildiğinden kesin bir sayı vermek mümkün olmasa da sadece madde başlıkları itibarıyla 13.500’i aşkın Arapça kökenli kelimenin yer aldığı ifâde edilebilir. Yine madde içinde ele alınan kelimeler de dâhil edildiğinde bu sayının daha da büyüyeceği şüphesizdir. Lugat-ı Nâcî’de kelimelerin muhtelif anlamlarına dâir şâhit getirilen veya başka münâsebetlerle yararlanılan âyetler, tespit edilmiş, meâllerinin daha sâde bir Türkçe’yle aktarılmasına gayret edilmiştir. Bunu yapmak zorunda kaldık, çünkü âyetler, bazen sadece Arapça kelimelerden ibâret bir tercümeyle ِ ﻮت ﻟَﺒـﻴﺖ اﻟْﻌْﻨ َﻜﺒ ِ ِ sunuluyordu. ‘Ankebût sûresi 41. âyet ﴾ﻮت ُ َ ُ ْ َ ُ“ ﴿إ ﱠن أ َْوَﻫ َﻦ اﻟْﺒُـﻴEvhen-i büyût, beyt-i ‘ankebûttur.”, bu bağlamda bâriz bir örnektir, fakat bu durum müellifin her zaman külfetli bir dili tercih ettiği anlamına gelmemelidir. Zira Muallim Nâci, aslında şiirlerinde ve nesirlerinde sade ve külfetsiz bir dil kullanmış ve 153 154 155 Lugat-ı Nâcî, zevc ()زْوج َ , s. 458; ma‘den ()ﻣ ْﻌ َﺪن َ , s. 801-802. Lugat-ı Nâcî, cerâid ()ﺟَﺮاﺋِﺪ َ , s. 316. Lugat-ı Nâcî, eviddâ ()اَ ِودﱠاء, s. 133, evlâd ()اَْوﻻَد, s. 135. Sayfa | 73 Abdulkadir BAYAM Sayfa | 74 Türkçe’nin sadeleşmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Ayrıca onda bazı yerlerde Kur’ân’dan ikitibâs edildiğine işâret edilen ve genelde de atıfsız olarak doğrudan sunulan azımsanamayacak miktarda Kur’ânî terim görülmüş ve bu çalışmada kaydedilmiştir. Eserde gerek doğrudan belirtilen gerekse işâret edilmemekle birlikte tarafımızdan belirlenen çok sayıda hadis vardır. İncelemelerden sonra ele alınmış hadislerden az bir kısmının tartışmalı olduğu, genelde ise sahih hadislere yer verildiği kanâati hâsıl olmuştur. Sözlükte şâhit getirilen şiirlerin sahipleri kaynaklardan tespit edildikten sonra şu şâirlerden yararlanıldığı sonucuna ulaşılmıştır: Câhiliye şâiri İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), muhadram şâirler Ka‘b b. Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647) ve Lebîd b. Rebî‘a (ö. 40/660 veya 41/661), İslâmî şâirler/İslâmiyyûn Hz. Fâtıma (ö. 11/632), İmam Zeynül‘âbidîn Ali b. elHüseyin (ö. 94/713), el-Fukaymî (ö. 105/723), Abdullah b. Muâviye b. Abdillâh b. Ca‘fer (ö. 129/746) ve müvelled şâirler/müvelledûn Beşşâr b. Bürd (ö. 167/783-84), İbnü’l-Ahnef (ö. 192/808), İmâm eş-Şâfi‘î (ö. 204/820), Ebü’l‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826), el-Buhtürî (ö. 284/897), el-Mütenebbî (ö. 354/965), İbn Nübâte es-Sa‘dî (ö. 405/1014), İbn Sînâ (ö. 428/1037), Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî (ö. 449/1057), et-Tuğrâî (ö. 515/1121), Fahruddîn er-Râzî (ö. 606/1210), İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö. 656/1258), Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), el-Bûsîrî (ö. 695/1296), el-Hâdî elYemenî (ö. 932/1525), Bahâüddîn el-‘Âmilî (ö. 1031/1622), Abdülğanî enNâblusî (ö. 1143/1731), Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Hasan el-Bezzâz (ö. 1305/1887), Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî (ö. 1354/1936). Ayrıca ölüm tarihi belli olmayan şu şâirleri de unutmamalıdır: Süleym oğullarından Enes b. el-‘Abbâs (ö. ?) ve Cüeyye b. en-Nadr (ö. ?). Burada müvelled şâirlerin çokluğu, câhiliye dönemine ait ve muhadram şâirlerin azlığı dikkat çekicidir. Eserde en çok şiirine başvurulan şâirlere bakıldığında zirvede kuşkusuz elMütenebbî görülür. Zira şiirlerine yedi defa müracaat edilmiştir. Onun ardından ikişer defa müracaat edilen şu şâirler gelir: İmruülkays, Hz. Fâtıma, el-Fukaymî, Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Fahruddîn er-Râzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, Bahâüddîn el-‘Âmilî ve Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî. Aslında Hz. Ali, Kays b. el-Mülevvah ve ve İmâm eşŞâfi‘î’nin şiirlerine de iki defa başvrulmuştur, ama dîvânlarda onlardan sadece İmâm eş-Şâfi‘î’ye ait bir bir şiire ulaşılabilmiştir. Ayrıca Bedî‘uzzamân elHemedânî ve Ebü’l-Feth el-Büstî’ye birer beyit nispet edilmişse de yine dîvânlarda rastlanmamıştır. Diğer taraftan İmâm-ı A‘zam’a nispet edilen bir beyte de ancak nispetsiz rastlanabilmiştir. Eserde doğrudan belirtilen ve hiç işarette bulunulmadığı hâlde tarafımızdan belirlenen çok sayıda mesel vardır ve ona ayrı bir renk katmıştır. Bunun yanı sıra mesel olarak gösterilen birkaç sözün de mesel olmadığı kanâatine varılmıştır. Ayrıca bu mesellerin hangi anlama geldiği, hangi bağlamda kullanıldığı ve bazılarının Türkçe’den atasözü ve deyim karşılıkları elden geldiğince kaynaklardan aktarılmaya çalışılmıştır. Çünkü Lugat-ı Nâcî’de az sayıda meselin açıklaması yapılmıştır. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) Sözlükte çok sayıda hikmet içerikli ya da başka yönlerden önem taşıyan özlü sözlere hem nispetli hem de nispetsiz olarak yer verilmiştir. Nispetsiz aktarılan bazı sözlerin sahiplerinin de tarafımızdan tespit edilmesiyle şu büyüklerden yararlanıldığı görülmüştür: Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), Hz. Ali (ö. 40/661), Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700), Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. elMurtazâ (ö. 114/733), Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit (ö. 150/767), Ebû Zeyd Sa‘îd Sayfa | 75 b. Evs (ö. 215/830), Halife Me’mûn (ö. 218/833), Sahnûn (ö. 240/854), el-Câhız (ö. 255/869), Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö. 597/1201) ve Necmüddîn-i Kübrâ (ö. 618/1221). Burada İmâm-ı A‘zam’ın Ca‘fer-i Sâdık’ın yanında kaldığı süreye ilişkin söylediği belirtilen bir sözün ona âidiyetinin tartışmalı olduğunu hatırlatmakta da yarar vardır. Lugat-ı Nâcî’de çok önemli bir yer tutan bu Arapça’ya dâir geniş malûmâtın alıntılandığı kaynaklara neredeyse hiç değinilmediği hâlde bu hususta şunlar ifâde edilebilir: İlk sırada Kur’ân-ı Kerîm, ikinci sırada çok büyük oranda muteber hadis kaynakları kendini gösterir. Şiirlerin belli bir kısmı dîvânlardan aktarılmış olabilir, fakat biz onların önemli bir kısmının Arap dili ve edebiyatının diğer değerli eserlerinden aktarılmış olabileceği düşüncesindeyiz. Çünkü bazı beyitlerin kâilleri, sözlükte belirtilenden farklı çıkmıştır. Sözlükte aktarılan mesellerin genelde klasik mesel kaynaklarında yer aldığı görülmüştür. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emsâl’i, Ebû Hilâl el-‘Askerî’nin Cemheretü’l-emsâl’i, es-Se‘âlibî’nin et-Temsîl ve’l-muhâdara’sı ile Simâru’lkulûb’ü, el-Meydânî’nin Mecma‘u’l-emsâl’i, ez-Zemahşerî’nin el-Müstaksâ’sı gibi… Kelâm-ı kibârın ve hikmetli sözlerin yer aldığı kaynaklar göz önüne getirildiğinde istifâde derecesine göre en çok şu eserler, karşımıza çıkmıştır: İsmâil Hakkı Bursevî’nin Tefsîru Rûhi’l-beyân’ı, Ali el-Kârî’nin Mirkâtü’l-mefâtîh’i, el-Âlûsî’nin Rûhu’l-me‘ânî’si, el-Hâdimî’nin Berîka Mahmûdiyye’si, es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz ve’lîcâz’ı ve ez-Zemahşerî’nin Esâsü’l-belâğa’sı. Ayrıca yine es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz ve’l-îcâz’ı ile Hâssu’l-hâss’ı Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eğânî’si, Fahruddîn erRâzî’nin Mefâtîhu’l-ğayb’ı, Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî’nin Ğarâibü’l-Kur’ân’ı, İbnü’l‘Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye’si, ez-Zehebî’nin Târîhu’l-İslâm’ı, es-Seyyid eşŞerîf el-Cürcânî’nin Kitâbü’t-Ta‘rîfât’ı, el-‘Aclûnî’nin Keşfü’l-hafâ’sı ve ezZebîdî’nin Tâcü’l-‘arûs’u da, eserin temel kaynakları arasındadr. Sözlük, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terimi, bazı şahısları ele alması, çoğul yapıdaki birçok Arapça kelimenin tekiline, zaman zaman eşanlamlılara ve zıtanlamlılara, müvelled kelimelere, Arap dilinin inceliklerine ve Arapça ile Türkçe arasındaki karşılaştırmalara yer vermesi gibi birtakım özellikleriyle ve kelimelerin muhtelif anlamlarını misâl ya da şâhit getirilen farklı türlerden Arapça cümlelerle somut laştırmasıyla bize göre alanında çok mühim bir konum elde etmiştir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde özellikle edebiyat alanında ortaya konmuş çalışmaların anlaşılmasına çok büyük bir katkı sağlayacağı su götürmez bir gerçektir. Lugat-ı Nâcî’ye târihi perspektiften bakıldığında şu gerçekle karşılaşılır: Ondan önce yazılmış bazı değerli sözlükler hiç kuşkusuz vardır, fakat onlar, Arapça ve Farsça’nın Türkçe’ye tercüme edilmiş biçimidir. Muallim Nâci’nin sözlüğü ise, o zamanki edebiyat dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça kelimeleri, ayrıca batı dillerinden geçmiş sözcükleri bir araya getiren kendine özgü Abdulkadir BAYAM Sayfa | 76 özellikler taşıyan bir başucu kaynağı konumundadır. Yine bu sözlük, Muallim Nâci’nin Türkçe’ye olduğu gibi Arapça ve Farsça’ya da hâkimiyetini, başta Fransızca olmak üzere İtalyanca, Yunanca ve İngilizce gibi diğer batı dillerine yabancı kalmadığını kanıtlar niteliktedir. Son olarak şunu ifâde etmek isteriz ki bu eser, Kur’ân ve hadis kültürüyle yoğrulmuş, Arap dili ve edebiyatından güzide örneklerle donatılmış eşsiz ve kalıcı bir Osmanlı yâdigârıdır. KAYNAKÇA el-‘Aclûnî, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Muhammed (ö. 1162/1749), Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1352 h.. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah (ö. 241/855), el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1402/1982. Aksoy, Ömer Asım (ö. 1993), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi Yay., İstanbul 1988. Ali b. Ebî Tâlib (ö. 40/661), Dîvân, derleme: ‘Abdül‘azîz el-Kerem, Matba‘atü’lKerem, ysz. 1382/1963. Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân Muhammed (ö. 1014/1605), Mirkâtü’lmefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1422/2001. el-Âlûsî, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn es-Seyyid Mahmûd (ö. 1270/1854), Rûhu’lme‘ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve’s-seb‘i’l-mesânî, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut tsz.. el-Âlûsî, Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî (ö. m. 1924), Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’lashâb, thk. Abdullah el-Buhârî, Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997. el-Âmidî, Ebü’l-Kâsım el-Hasen b. Bişr (ö. 371/981), el-Müvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhtürî, Matba‘atü’l-cevâib, Âsitâne 1287 h.. el-‘Âmilî, Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyin (ö. 1031/1622), el-Keşkûl, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998. Andı, M. Fatih, “Müstecâbîzâde İsmet Bey”, DİA, İstanbul 2006. Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul tsz.. el-‘Ayderûs, Abdülkâdir b. Şeyh (ö. 1038/1628), en-Nûru’s-sâfir ‘an ahbâri’lkarni’l-‘âşir, thk. Ahmed Hâlû vdğr., Dâru Sâdır, Beyrut 2001. Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö. 656/1258), Dîvân, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1964. el-Baytâr, Abdürrezzâk (ö. m. 1917), Hilyetü’l-beşer fî târîhi’l-karni’s-sâlise ‘aşer, thk. Muhammed Behcet el-Baytâr, II. Baskı, Dâru Sâdır, Beyrut 1413/1993. Bedî‘uzzamân el-Hemedânî (ö. 398/1008), Dîvân, thk. Yüsrî Abdülğanî Abdullah, III. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003. Beşşâr b. Bürd (ö. 167/783-84), Dîvân, thk. Muhammed et-Tâhir b. ‘Âşûr, Vizâretü’s-sekâfe, el-Cezâir 2007. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin (ö. 458/1066), el-Câmi‘ li-şu‘abi’lîmân, thk. ‘Abdül‘alî Abdülhamîd Hâmid, Mektebetü’r-rüşd, Riyad 1423/2003. _______, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, III. Baskı, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003. Sayfa | 77 el-Beyhakî, İbrahim b. Muhammed (ö. ?), el-Mehâsin ve’l-mesâvi, Dâru Sâdır, Beyrut 1390/1970. el-Bikâ‘î, Ebü’l-Hasen Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer (ö. 885/1480), Nazmü’ddürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, thk. Abdürrezzâk Gâlib el-Mehdî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1415/1995. el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil (ö. 256/870), Sahîhu’l-Buhârî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981. el-Buhtürî (ö. 284/897), Dîvân, thk. Hasan Kâmil es-Sîrafî, III. Baskı, Dârulme‘ârif, Kâhire 1963. Bursalı Mehmed Tâhir (ö. m. 1925), Osmanlı Müellifleri, haz. A. Fikri Yavuzİsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul 1972-1975. el-Bûsîrî, Muhammed b. Sa‘îd (ö. 695/1296), el-Bürde, şerh: İbrahim el-Bâcûrî, II. Baskı, Mektebetü’l-âdâb, Kâhire 1413/1993. el-Cevherî, İsmail b. Hammâd (ö. 400/1009’dan önce), es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr ‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’lmelâyîn, Beyrut 1990. Çögenli, M. Sadi-Nurettin Ceviz, Lâmiyyetu’l-Arab Unvânu’l-hikem Lâmiyyetu’lAcem ve Tercümeleri, Bakanlar Media, Erzurum 2000. ed-Dârekutnî, Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer (ö. 385/995), es-Sünen, thk. Şu‘ayb elAranaût, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1424/2004. ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân (ö. 255/869), es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981. ed-Demîrî, Ebü’l-Bekâ Kemâlüddîn Muhammed b. Musa (ö. 808/1405), Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, II. Baskı, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Bulak 1284 h.. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ali b. Muhammed (ö. 414/1023), el-Besâir ve’z-zehâir, thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988. Ebû Hilâl el-‘Askerî, el-Hasen b. Abdillah (ö. 400/1009’dan sonra), Cemheretü’lemsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988. _______, Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1414/1994. Ebû Sa‘d el-Âbî, Mansûr b. el-Hüseyin (ö. 421/1030), Nesru’d-dür fi’l-muhâdarât, thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004. Ebû Temmâm (ö. 231/846), Dîvânü’l-Hamâse, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, (ö. 224/838), Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk 1400/1980. Abdulkadir BAYAM Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Ahmed b. Abdillah (ö. ö. 449/1057), Saktu’z-zend, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1376/1957. _______, Şerhu’l-Lüzûmiyyât, thk. Seyyide Hâmid vdğr., el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l‘âmme, ysz. 1994. Ebü’l-‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nSayfa | 78 neşr, Beyrut 1406/1986. Ebü’l-Feth el-Büstî (ö. 400/1010), Dîvân, thk. Düriyye el-Hatîb-Lütfî es-Sakkâl, Matbû‘âtü Mecma‘i’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1410/1989. Emîr Pâdişah, Muhammed Emîn b. Mahmûd (ö. 987/1579), Teysîru’t-tahrîr, Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve evlâdihî, Mısır 1351 h.. el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed (ö. 370/980), Tehzîbü’l-luğa, thk. Abdüsselâm Hârûn, ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-te’lîf ve’t-terceme, Kâhire 1384/1964. Fahruddîn er-Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer (ö. 606/1210), Mefâtîhu’l-ğayb, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1401/1981. el-Fettenî, Muhammed Tâhir b. Ali el-Hindî (ö. 986/1578), Tezkiretü’l-mevzû‘ât, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1399 h.. el-Fîrûzâbâdî, Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb (ö. 817/1415), el-Kâmûsü’lmuhît, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980. Fuzûlî, Muhammed b. Süleymân (ö. 963/1556), Fuzûlî Divanı, haz. Kenan Akyüz vdğr., Akçağ Yayınları, Ankara 1990. el-Ğazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed (ö. 505/1111), İhyâü ‘ulûmi’ddîn, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1306 h.. _______, Mîzânü’l-‘amel, thk. Süleyman Dünyâ, Dâru’l-me‘ârif, Mısır 1964. el-Hâdimî, Ebû Sa‘îd (ö. 1176/1762), Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h.. Halaylı, Kemâl, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü Lübnân nâşirûn, Beyrut 1998. Halîl b. Şâhîn, ez-Zâhirî (ö. 873/1468), el-İşârât fî ‘ilmi’l-‘ibârât, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1413/1993. el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali (ö. 463/1071), Târîhu Bağdâd, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz.. el-Hatîb el-Kazvînî, Celâlüddîn Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 739/1338), elÎzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003. _______, et-Telhîs fî ‘ulûmi’l-belâğa, şerh: Abdurrahmân el-Berkûkî, Dâru’l-fikri’l‘Arabî, ysz. 1350/1932. el-Husrî, Ebû İshâk İbrahim b. Ali (ö. 413/1022), Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut 1972. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) İbn ‘Abdirabbih, Ebû Ömer Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed (ö. 328/940), el‘İkdü’l-ferîd, thk. Müfîd Muhammed Kumeyha-Abdülmecîd et-Terhînî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1404/1983. İbn ‘Âbidîn, Muhammed Emîn (ö. 1252/1836), Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’lmuhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Derse‘âdet tsz.. Sayfa | 79 İbn ‘Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed (ö. m. 1973), et-Tahrîr ve’t-tenvîr, Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000. İbn Düreyd, Ebû Bekir Muhammed b. el-Hasen (ö. 321/933), Cemheretü’l-luğa, thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1987-1988. İbn Ebî ‘Âsım, Ebû Bekir (ö. 287/900), el-Âhâd ve’l-mesânî, thk. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire, Dâru’r-râye, Riyad 1411/1991. İbn Ebî Hacele, Ebü’l-‘Abbâs (ö. 776/1375), Dîvânü’s-sabâbe, el-Matba‘atü’lbehiyyetü’l-Mısriyye, Mısır 1302 h.. İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed (ö. 235/849), el-Musannef, thk. Muhammed ‘Avvâme, Dâru Kurtuba, Beyrut 1427/2006. İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyin Ahmed (ö. 395/1004), Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979. İbn Hacer el-‘Askalânî, Ahmed b. Ali (ö. 852/1449), Fethu’l-Bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî, thk. ‘Abdül‘azîz b. Abdillah b. Bâz, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1379 h.. İbn Hallikân, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 681/1282), Vefeyâtü’la‘yân ve enbâü ebnâi’z-zemân, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 19681972 (1994). İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed (ö. 354/965), el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbn Hibbân, tertip: ‘Alâüddîn Ali el-Fârisî, thk. Şu‘ayb el-Arnaût, Müessesetü’rrisâle, Beyrut 1414/1993. İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Ömer (ö. 774/1373), el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, el-Cîze 14171420/1997-1999. İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (ö. 276/889), eş-Şi‘r ve’şşu‘arâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1386/1967. _________, ‘Uyûnü’l-ahbâr, şerh ve ta‘lîk: Yûsuf Ali Tavîl-Müfîd Muhammed Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut tsz.. İbn Manzûr, Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem (ö. 711/1311), Lisânü’l‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968. İbn Meyyâde (ö. 149/766), Dîvân, thk. Hannâ Cemîl Haddâd, Mecma‘u’l-luğati’l‘Arabiyye, Dımaşk 1402/1982. İbn Miskeveyh, Ebû Ali Ahmed b. Muhammed (ö. 421/1030), Tecâribü’l-ümem ve te‘âkubü’l-himem, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003. Abdulkadir BAYAM İbn Müflih, Şemsüddîn Muhammed el-Makdisî (ö. 763/1362), el-Âdâbü’şşer‘iyye, thk. Şu‘ayb el-Arnaût ve Ömer el-Kayyâm, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1419/1999. İbn Nübâte el-Mısrî (ö. 768/1366), Dîvân, el-Matba‘atü’l-Lübnâniyye, Beyrut 1304 h.. Sayfa | 80 İbn Nüceym, Zeynül‘âbidîn b. İbrahim (ö. 970/1563), el-Eşbâh ve’n-nazâir, elMektebetü’l-‘asriyye, Beyrut 1418/1998. İbn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed (ö. 230/845), et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1960-1968. İbn Seyyidinnâs (ö. 734/1334), ‘Uyûnü’l-eser fî fünûni’l-meğâzî ve’ş-şemâil ve’ssiyer, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut tsz.. İbn Teymiyye, Takıyyüddîn Ahmed (ö. 728/1328), Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç: ‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III. Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005. İbnü’l-Ahnef, el-‘Abbâs (ö. 192/808), Dîvân, thk. ‘Âtike el-Hazrecî, Matba‘atü Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1373/1954. İbnü’l-‘Arabî, Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö. 638/1240), elFütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-Mısriyye, Bulak 1274 h.. İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali (ö. 597/1201), Sıfatü’s-safve, thk. Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im, Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz.. İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Dîvân, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1322 h.. el-İbşîhî, Muhammed b. Ahmed (ö. 854/1450), el-Müstatraf fî külli fennin müstazraf, Mısır 1302 h.. İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), Dîvân, thk. Mustafa ‘Abdüşşâfî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, V. Baskı, Beyrut 1425/2004. İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö. 1137/1725), Tefsîru Rûhi’l-beyân, elMatba‘atü’l-Osmâniyye, Derse‘âdet 1330 h.. Ka‘b b. Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647), Dîvân, thk. Ali Fâ‘ûr, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1417/1997. el-Kalkaşendî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed (ö. 821/1418), Subhu’l-a‘şâ, Matba‘atü Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1340/1922. Kâtib Çelebi, Mustafa b. Abdillâh (ö. 1067/1657), Keşfü’z-zunûn ‘an esâmi’lkütüb ve’l-fünûn, Matba‘atü’l-‘âlem, Derse‘âdet 1310 h.. el-Kazvînî, Zekeriyyâ b. Muhammed (ö. 682/1283), Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969. el-Kudâ‘î, Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme (454/1062), Müsnedü’ş-Şihâb, thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1405/1985. el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1273), el-Câmi‘ liahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr el-Buhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd 1423/2003. el-Kuşeyrî, Abdülkerîm b. Hevâzin (ö. 465/1072), Tefsiru’l-Kuşeyrî, elMektebetü’t-tevfîkıyye, Kâhire 1419/1999. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) Lebîd b. Rebî‘a el-‘Âmirî (ö. 40/660 veya 41/661), Dîvân, Dâru Sâdır, Beyrut 1386/1966. el-Makkarî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 1041/1632), Nefhu’t-tîb min ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988. Mâlik b. Enes, Ebû Abdillah (ö. 179/795), el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk: Sayfa | 81 Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981. el-Mâverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb (ö. 450/1058), Edebü’ddünyâ ve’d-dîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987. Mecnûnu Leylâ/Kays b. el-Mülevvah (ö. 70/690), Dîvân, ta‘lîk: Yüsrî Abdülğanî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1420/1999. el-Merzübânî, Ebû ‘Ubeydillâh Muhammed b. ‘İmrân (ö. 384/994), Mu‘cemü’şşu‘arâ, tashîh ve ta‘lîk: F. Krenkow, Dâru’l-cîl, Beyrut 1411/1991. el-Meydânî, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Muhammed (ö. 518/1124), Mecma‘u’l-emsâl, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve şürekâhu, ysz. 1977-1979. el-Mizzî, Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân (ö. 742/1341), Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1402-1413/1982-1992. el-Mu‘âfâ en-Nehrevânî, Ebü’l-Ferec el-Mu‘âfâ b. Zekeriyyâ (ö. 390/1000), elCelîsü’s-sâlihu’l-kâfî ve’l-enîsü’n-nâsıhu’ş-şâfî, thk. İhsân ‘Abbâs, ‘Âlemü’lkütüb, Beyrut 1407/1987. Muallim Nâci (ö. 1310/1893), Lugat-ı Nâcî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1995. ________, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası, İstanbul 1304 h.. el-Mufaddal b. Seleme, Ebû Tâlib (ö. 290/903’ten sonra), el-Fâhir, thk. ‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974. el-Muhibbî, Muhammed Emîn b. Fazlillâh (ö. 1111/1699), Hulâsatü’l-eser fî a‘yâni’l-karni’l-hâdiye ‘aşer, Dâru Sâdır, Beyrut 1284 h.. ________, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk. Abdülfettâh Muhammed elHulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967. Mübeyyiz, Muhammed Sa‘îd, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’şŞâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar 1407/1986. el-Münâvî, Muhammed Abdürraûf (ö. 1031/1622), Feyzu’l-kadîr şerhu’lCâmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1391/1972. Müslim b. el-Haccâc, Ebü’l-Hüseyin (ö. 261/875), Sahîhu Müslim, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981. el-Mütenebbî, Ebü’t-Tayyib (ö. 354/965), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nneşr, Beyrut 1403/1983. en-Nâblusî, Abdülğanî b. İsmâil (ö. 1143/1731), Dîvân, Mısır 1306 h.. en-Nehhâs, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed (ö. 338/950), Me‘âni’l-Kur’âni’lkerîm, thk. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke 1409/1988. Abdulkadir BAYAM en-Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu‘ayb (ö. 303/915), es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Abdülğaffâr Süleyman el-Bündârî-Seyyid Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1411/1991. Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, el-Hasen b. Muhammed (ö. 730/1329), Tefsîru Ğarâibi’l-Kur’ân ve reğâibi’l-Furkân, tahrîç: Zekeriyyâ ‘Umeyrât, Dâru’lSayfa | 82 kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1416/1996. Özbalıkçı, Mehmet Reşit, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, Yeni Akademi Yayınları, İzmir 2006. Râgıb Paşa/Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Dîvân-ı Râgıb, ysz. 1253 h.. er-Râğıb el-İsfehânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed (ö. V./XI. asrın ilk çeyreği), Muhâdarâtü’l-üdebâ ve muhâverâtü’ş-şu‘arâ ve’l-büleğâ, nşr. İbrâhîm Zeydân, Matba‘atü’l-hilâl, Mısır 1902. Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), Gülistân, Matba‘atü Mısır, ysz. 1261 h.. Sadruddîn el-Basrî, Ebü’l-Hasen (ö. 659/1261), el-Hamâsetü’l-Basriyye, tashîh: Muhtâruddîn Ahmed, Dâiretü’l-me‘ârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd 1383/1964. es-Safedî, Salâhuddîn Halîl b. Aybek (ö. 764/1363), A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’nnasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’l-fikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk, 1418/1998. ________, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaût-Türkî Mustafa, Dâru ihyâi’ttürâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000. es-Se‘âlibî, Ebû Mansûr ‘Abdülmelik b. Muhammed (ö. 429/1038), Hâssu’l-hâs, tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809. ________, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye, Mısır 1897. ________, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965. ________, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, ed-Dâru’l‘Arabiyye, ysz. 1983. ________, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Muhammed Müfîd Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983. es-Sehâvî, Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 902/1497), el-Makâsıdü’lhasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire ‘ale’l-elsine, tashîh ve ta‘lîk: Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1399/1979. es-Serahsî, Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl (ö. 483/1090), el-Mebsût, thk. Halîl Muhyiddîn el-Meys, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1421/2000. es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed (ö. 816/1413), Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân, Beyrut 1985. Sıddîk Hasan Han, Ebü’t-Tayyib el-Kannevcî (ö. 1307/1890), Ebcedü’l-‘ulûm, Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978. Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II) Sîbeveyhi, Ebû Bişr ‘Amr b. Osman b. Kanber (ö. 180/796), el-Kitâb, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârun, III. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire 1408/1988. es-Sülemî, Ebû Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyin (ö. 412/1021), Hakâiku’t-tefsîr, thk. Seyyid ‘İmrân, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut Sayfa | 83 1421/2001. es-Süyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir (ö. 911/1505), ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004. eş-Şâfi‘î, Muhammed b. İdris (ö. 204/820), Dîvân, haz. Abdurrahmân el-Mustâvî, III. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1426/2005. eş-Şâmî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed (ö. 942/1536), Sübülü’l-hüdâ ve’rreşâd fî sîreti Hayri’l-‘ibâd, thk. Mustafa Abdülvâhid vdğr., Vizâretü’l-evkâf, Kâhire 1418/1997. eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali (ö. 1250/1834), el-Fevâidü’l-mecmû‘a, thk. Abdurrahmân el-Mu‘allimî, III. Baskı, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987. eş-Şeybânî, Muhammed b. el-Hasen (ö. 189/805), Kitâbü’l-Kesb, haz. Abdülfettâh Ebû Ğudde, Mektebetü’l-matbû‘âti’l-İslâmiyye (Haleb)-Dâru’lbeşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1417/1997. et-Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed (ö. 360/971), el-Mu‘cemü’l-evsat, thk. Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü’l-me‘ârif, Riyâd 1405-1415/1985-1995. ________, el-Mu‘cemü’l-kebîr, thk. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî-Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire 1405/1984. et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr (ö. 310/923), Târîhu’t-Taberî Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz. et-Tuğrâî, Ebû İsmâil (ö. 515/1121), Dîvân, Matba‘atü’l-cevâib, Kostantîniyye 1300 h.. Uçman, Abdullah, “Muallim Nâci”, DİA, İstanbul 2005. el-Veşşâ, Ebü’t-Tayyib (ö. 325/937), el-Müveşşâ, thk. Kemâl Mustafa, II. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Mısır 1953. Yâkût el-Hamevî, Ebû Abdillah (ö. 626/1229), Mu‘cemü’l-Üdebâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993. el-Yûsî, Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd (ö. 1102/1691), el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’lluğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1402/1982. _______, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’l-hikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed elAhdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981. Yûsuf b. Tâhir, Ebû Ya‘kûb (ö. 549/1154), Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk. Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000. Abdulkadir BAYAM ez-Zebîdî, Muhammed Murtazâ el-Hüseynî (ö. 1205/1790), Tâcü’l-‘arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssabûr Şâhîn, el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’lfünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001. ez-Zehâvî, Cemîl Sıdkî (ö. 1354/1936), Dîvân, el-Matba‘atü’l-‘Arabiyye, Mısır 1343/1924. Sayfa | 84 ez-Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed (ö. 748/1348), Târîhu’l-İslâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/19902000. ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer (ö. 538/1144), Esâsü’l-belâğa, thk. Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1419/1998. _______, el-Keşşâf ‘an hakâikı ğavâmizı’t-tenzîl ve ‘uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali Muhammed Mu‘avviz, Mektebetü’l‘ubeykân, Riyâd 1418/1998. _______, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb, Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye, 1291 h.. _______, el-Müstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987. Zürrumme (ö. 117/735), Dîvân, şerh: Abdurrahman el-Mustâvî, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1427/2006.