Andrew Dilnot, Refah Devletinin Geleceği

Transkript

Andrew Dilnot, Refah Devletinin Geleceği
REFAH DEVLETİNİN GELECEĞİ
Yazarı: ANDREW DİLNOT *
Çeviren: D. Zeynel BAKICI
1 GİRİŞ
Tıpkı 1980’lerde olduğu gibi refah devletinin geleceği, 1990’larda da dünya politik
gündeminin en çok tartışılan konuları arasında yer alıyor. Refah devleti kavramının kendi
içinde tartışmaya yol açan sorunları, bir koldan, patlamaya ayarlı demografik bombanın
yarattığı maliyet baskısı olarak ortaya çıkarken diğer koldan da refah devleti hazırlıklarının
yarattığı etki şeklinde ortaya çıkıyor. Ama problem genel olarak tahmin yada iddialı
tahminlerin çarpışması olarak kendini göstermektedir. Biz de bu değerlendirmemizde
iddiadan uzak kalarak tarafsız ve soğukkanlı bir tutum göstermeye çalışacağız.
İkinci bölümde refah devleti'nin etkileme genişliği, büyüklüğü ve tarihi hakkında genel bir
açıklama yer almaktadır. Üçüncü bölümde devlet katılımının motivasyonu tartışılırken
dördüncü bölümde refah devletinde krize ilişkin argümanlar alınmaktadır. Beşinci bölümde
refah devletini mali açıdan karşılayamayız düşüncesi üzerinde durulmuş ve asıl olarak ne
kadar karşılayabiliriz değil karşılamayı ne kadar istiyoruz sorusuna eğilinmiştir.
2. ARKA PLAN
Refah devleti tam olarak açıklanmış ve uluslararası homojenliğe kavuşmuş bir kavram
değildir. Bu cümleyle sadece değişik devletlerde değişik anlayışların olması değil ,tek tek
bireylerin de refah devletini farklı yorumlaması, kavrama ne karşı çıktıkları ne de kabul
ettikleri bir düşünceler kümesine, ama uygulamayla ilişkisi çok zayıf bir düşünceler kümesine
çevirmeleri anlatılmak istenmektedir. Refah kavramı Amerika 'da, İngiltere' de
sosyal
güvenlik hakları olarak bilinen uygulamalara karşılık olmaktadır ama İngiltere’de konsept
tüm gelir ve tüm faydalananları içine alırken Amerika’da sadece hükümet kaynaklı emeklilik
sistemi anlamına gelmektedir. Çalışmamızda refah devleti kavramını ( İngiltere’de olduğu
gibi) tüm sosyal güvenlik haklarını içine alan bir temelden inceleyeceğiz. İncelememizde bu
haklar sağlık, kişisel sosyal güvenlik hakları ve eğitim harcamaları gibi ana konuların yanında
1
sığınma evleri gibi daha küçük programlar da olacaklardır. Bu geniş tutmanın amacı, refah
devleti deyince insanların aklına gelen kavrama geniş tutmanın daha yakın olmasıdır.
Refah devleti hakkında ilk açıklanması gereken nokta, kanımca olağanüstü
büyüklüğüdür. İngiltere’de sosyal güvenlik toplam kamu harcamalarının %31'ini oluştururken
sağlık ve personel harcamaları %16, eğitim %12 rakamlardadır. Hemen hemen kamu
harcamalarının %60 'ı refah devleti tarafından absorbe edilmekte yada toplam milli gelirin
% 25' ine ve her ev başına 10.000 sterlin gibi bir rakam ortaya çıkmaktadır. Hills ( 1993 ) 'in
gösterdiği gibi İngiltere'de refah devleti harcamaları OECD'yi oluşturan 21 Devletten her
dörtlü gurubun Toplam Milli gelirinden daha fazlasını yutmaktadır. Devletin bu ekonomik
aktivitesinin geçen yüzyıldaki artışının ve şimdiki baskınlığının ana sebebi, bu hizmetlerin
refah devleti olmak anlamına geldiği iddiasının güçlenmesiydi. Aynı şekilde gelecekte de bu
hizmetlerin yorumu vergilendirmeyi ve geri dağıtımın oranını belirleyecek faktördür. Tüm
dünyada bu hizmetlerin geleceği hakkında genel bir tartışma yer almaktadır ve tartışmanın
sebebi de hizmetlerin büyüklüğü ve maliyetidir .
Bir çok durumda refah devleti kavramı çok kapalı, anlaşılmaz kalmakta ve tehlikeli
olmaktadır. Uluslararası düzeyde, verilen hizmetlerin tedariki ve bu tedarikin devlet
tarafından elde edilme şeklinde çok büyük farklılıklar vardır. Bu alanda genel kuralları da
araştırmak çalışmamızın ana mihverlerinden birini teşkil etmektedir. Bu yolları araştırırken
kurumlar, milletler ya da bireylere dayalı öneriler bizim çalışmamızda yer almayacaktır.
Mesela hem İngiltere’de hem Amerika’da sağlık harcamalarının altında aynı ihtiyaç yatarken,
sistemler arasındaki fark çok keskin olduğu için alınacak tepkiler çok farklı olacaktır. Bu
yüzden daha genel olarak incelenmeye gidilecektir.
Amaçlardaki farklar, kurumlar, finansman kaynakları ve sosyal güvenlik hizmetlerinin
vatandaşlara ulaştırılmasındaki farklar, John Hills’ in araştırmasında ortaya koyduğu ana
noktalardan birisidir ve çalışmamız derinleştikçe ondan faydalanmamız yerinde olacaktır.
Bu tanıtım bölümünde Refah devleti’nin kısa bir tarihini vermek yerinde olacaktır,
böylece her ülkedeki değişik gelişimi biraz önce bahsedilen farklı anlayışların da
açıklamasına yardımcı olacaktır. Modern refah devletleri, aslında yüzyıl önceye ya da biraz
daha geriye dayanmaktadırlar. Yaşlılıkla ilgili ilk sosyal güvenlik adımları Bismarck
Almanya’sında 1880’lerin başında atılmıştır. Danimarka böyle bir sisteme 1891’ de geçerken
Yeni Zelanda 1898’de başlamıştır. ( Kohler ve Zacker ) İngiltere’de emeklilikle ilgili haklar
daha yavaş gelişmesine karşın 1908 ‘ de hastalık ve işsizliğe karşı sosyal güvencelerle beraber
2
başlamış ve 1911'de ulusal sigorta kanunu ile yasalaşmıştır. Ama savaş öncesi yıllarda bu
haklar için bir kamuoyu baskısı oluşmamış, haklar gönüllü olarak verilmiştir denilebilir.
Eğitimde devlet elinin gelişmesi İngiltere’de daha erkence olmuştur. 1870 'de Forster
İlk Öğretim Yasası ile eğitim zorunlu hale gelmiş ama ücretsiz hale gelmemiştir. Forster’in
kendisi ücretsiz eğitimin sadece gereksiz değil zararlı da olduğunu savunmuştur. " Velileri
çocuğun öğrenim masraflarından ayrı tutmaya ne gerek vardır ? Büyük çoğunluk bunları
ödeyebilmektedir ve ödemeye devam edeceklerdir."
( Bu konu ve İngiltere’de refah
devletinin gelişimi hakkında daha geniş bilgi için Timmins 95 ) 1880’de okul 5-10 yaş arası
çocuklara zorunlu hale getirildi ve bu yaş sınırı 2. Dünya Savaşına kadar sistemli bir şekilde
genişletildi.
İngiltere’deki sağlık sektöründe özel girişimin büyük rolü 2. Dünya Savaşına kadar
artmaya devam etti. Özellikle hastaneler,hastalara sağlanan ( çeşitli fonlar vasıtasıyla)
kaynaklarla çok karlı bir şekilde fakat eşit bakım konusuna eğilmeden çalışmaktaydılar.
1911'de Milli Sigorta Kanunu ile Aile Hekimliği yada genel pratisyenlik devletçe yürürlüğe
kondu. 1938’de yetişkin nüfusun % 43 ‘ü " panel hekimlerince " muayene edilir hale geldi.
Avrupa’da 2. Dünya Savaşı ve savaş sonrası yorumu ,savaş öncesi özel ,karşılıklı ve
devlet kaynaklı sosyal güvenliğe ve kontrole yeni bir görünüm kazandırdı. Refah devletinin
üç ana alanında da daha pahalı daha cömert ve daha standartlaşmış hizmetler verilmeye
başlandı. Devlet arasındaki farklı uygulamalar devam etti ama bir devletin içindeki
vatandaşlara uygulanan farklılıklar ortadan kaldırıldı. İngiltere’de Beveridge Raporu ve bunun
1946 ve 1948 yılları arasında geniş kapsamlı uygulaması yepyeni ve büyük bir sosyal
güvenlik sistemi yarattı. 1944’de Butler yasası yeni bir devlet eğitim sistemi kurulmasını
sağladı. 5 Temmuz 1948’de devletin işlettiği ve devletin finanse ettiği tüm sağlık konularında
hizmet verebilecek olan ulusal sağlık servisi uygulamaya konuldu. Bu ,yeni cesur bir
dünyaydı ve gelişmiş devletler arasında değişik gövde gösterileri yapılmaktaydı.
Geleceğe bakarken, her zaman refah
devletinin en fazla 50 yaşında olduğunu
unutmamalıyız. O tarihlerden önce Refah Devleti kavramı çok farklıydı ve son 50 yıl içinde
de bu kavram çok değişti.
3. NEDEN REFAH DEVLETİ ?
Refah devletlerinin gelişimlerinde olduğu gibi, şimdi reforma ve yenilenmeye olan
eğilim de aşamalıdır. Genel tartışmalar ,tipik olarak aratan değişimle ilgilidir yada reformun
parça parça oluşması ,tartışmaların yapısal eksikliklerinden kaynaklanıyor diyebiliriz. Sebep
ne olursa olsun devletler tarafından işletilen ve finanse edilen bu kurumların niye yaşamaya
3
devam ettikleri sorusu daha seyrek soruluyor. Aralarındaki ayrım çok belirgin olmasa da ,
hem uygulamada hem de teoride, iki geniş kapsamlı sebep vardır. Birincisi verimlilikle ilgili
sebeplerdir, bu görevlerden bazılarının sadece devlet tarafından yapılabileceği yada devlet
tarafından daha verimli yapıldığı düşüncesidir. İkincisi etik ve politik prensiplerimiz ,dağıtım
ve yeniden dağıtım , bireyin ,ailenin,daha geniş toplulukların ve devletin bağıl rollerin refah
devleti tercihleriyle uyuşmasıdır.
3.1 ETKİNLİK ARGÜMANLARI
Kamu malları, dışsallıklar, koruyucu devlet ve sigorta piyasasının niteliğiyle ilgili üç
büyük verimlilik argümanı vardır.
Refah devletinin üç ana harcama gerektiren programından herhangi birinin tam kamu
malları olduğunu iddia etmek zordur. sosyal güvenlik yardımları ,sağlık ve eğitim
uygulamaları geniş ölçüde rakipsizdir. Temel gerçek, dünyanın her tarafında şimdiye dek bu
faaliyetler özel sektör tarafından yapılmışlardır ve bu da bize, bu faaliyetlerin devlet
tarafından satılan özel sektör hizmetleri olduğunu anlatmaktadır. Tabii ki, bu faaliyetlerin
kamu hizmeti olarak arzının getirdiği pozitif dışsallıklar vardır. Bu faaliyetlerin kamu hizmeti
olarak statü kazanması, bazı bireyler için, eğer bunlar özel sektör girişimi olsaydı bunlardan
daha az yararlanabilecekler gibi bir tehlikeyi yok etmektedir. Eğitimde en açık şekilde göze
çarpan dışsallık ,daha iyi eğitilmiş, daha üretken ve daha medeni bir iş gücünün ve toplumun
ortaya çıkması ve eğitilmiş bir toplumdan “ ceteris paribus” a ulaşmayı ummamızdır. Sağlık
sektöründe geleneksel argüman aşılama programlarıyla hastalıkların önlenmesidir ki, bu
bizim kendi davranışlarımızın muazzam miktarlarda aktiviteye yol açma potansiyeli
olduğudur. Sosyal güvence konusunda da şimdilik etnik ve politik etkileri göz ardı ederek
,refah dağılımının ekonomide huzursuzluk yarattığı açıktır diyebiliriz ama meselâ Bismarck
Almanya’sında verilen sosyal güvenceler toplumsal hareketlenmeyi yada devrimi engellemeyi
amaçlamış, yığınlara gönüllü olarak verilen faydalarla ani bir değişimin yıkıcı etkilerinden
kaçılmak istenmiştir: Sosyal düzen için Sosyal Güvenlik Sistemi .
Fakat bu dışsallıklar, İngiltere’de ekonomik çıktının çeyreğini yutan bu aktiviteleri
tam olarak açıklamaktan uzak kalmaktadırlar. Başka bir potansiyel sebep de bireylerin
bilgilenme ve seçim konusunda hata yapabilecekleri ve bu yüzden devlet aktivitesine ihtiyaç
duyulduğu düşüncesidir. Burada bireylerin hatalı karar verecekleri ,meselâ eğitimi çok fazla
yada çok az tüketecekleri ve daha sonra bundan pişman olacakları, emeklilik dönemleri için
yeterli parayı biriktirmeyecekleri, kendilerini işsizliğe karşı sigortalamayacakları, kendilerine
4
uygun bir doktor seçmeyecekleri gibi olasılıklar üzerinde durulmakta ve bu yüzden devlet
koruması ihtiyacına işaret edilmektedir.
Bunlar doğru kararı vermek için gereken tüm bilgilere sahip olduğumuza yada
vereceğimiz kararların doğru olduğuna inandığımız için akla yatkın görünmektedirler.
Devletin hangi alanlarda olması gerektiği konusu da kişiden kişiye değişir. En liberal insan
bile, çocukların 7 yaşında ilkokulu istemedikleri için bırakmaları konusunda liberal
davranmayacaktır. Herhalde kimse emekliliğinde sıfır gelir sahibi bir hayatı sürdürmek
istemez.
Ama burada asıl sorun bu hizmetlerin verilmesinden çok, mecburi olmasıdır. Belli bir
yaşa kadar eğitimi zorunlu kılmak için devlet tarafından finanse edilen ve idare edilen bir
eğitim sistemine ihtiyacımız yoktur. Özel emekliliği zorunlu hale getirebiliriz fakat devletin
emeklilik yükümlülüğünü taşımasına gerek yoktur. Aynı şekilde ,sağlık sigortası yaptırmak
için gerekli parası olmayanlara devletin baktığı , zorunlu bir özel sağlık sigortası sistemi de
kurulabilir. Bazı durumlarda devlet uygulaması daha kolay ve etkili olabilir ama diğer bir
yolda ,kontrol edilen özel uygulamalar doğrultusundadır.
Verimlilikle ve sigorta pazarı ile ilgili diğer bir argüman da Steven Webb’ in
makalesinde tartışılmıştır. Devlet uygulamasıyla ilgili belirgin problem dağıtım amaçlarından
bağımsız olarak yanlış seçimdir. Eğer sigorta gönüllülük çerçevesi içinde olursa sadece en
kötü riskler sigorta kapsamına girecekler ve özel sigortacılık tutunamayacaktır. Eğer seçim ya
da yanlış bilgilenmeden bahsediyorsak tepki devlet uygulamasından ya da zorunluluğundan
gelebilir.
3.2 ETİK VE POLİTİK ARGÜMANLAR
Refah devleti söz konusu olduğunda ekonomik faaliyetleri etik ve politik faktörleri
göz ardı ederek açıklamaya çalışmak saçma olur. Çünkü Refah devleti tamamen etik ve
politik temeller üzerinde yükselmiştir. Burada da iki geniş tartışma konusu karşımıza
çıkmaktadır. Birincisi belli olaylardan kim sorumludur, ikincisi ise eşit dağıtım nasıl bir
şeydir ?
Sorumluluk sorunsalı en açık şekilde işsizlik konusunda görülür. İşsizlik sigortasının
özelleştirilmesini savunanlar (Minford gibi 1983 ) işsizliği bireyin sorumluluğunda
görmüşlerdir. Devlet kaynaklı işsizlik sigortasını savunanlar ise, Beveridge klasik örneğindeki
gibi, işsizliği bireyin değil toplumun bir hastalığı olarak görmüşlerdir. ( Beveridge 1924)
Eğer işsizlik toplum seviyesinde bir problem olarak görülüp o düzeyde tedavisi yapılmak
isteniyorsa devletin işsizlere gelir olarak ödeme yapması mantıklı gözükmektedir. Diğer
5
taraftan işsizlik bireysel düzeyde bir sorunsa bu durumda özel sektörün bu konuyla
ilgilenmesi düşünülebilir. Benim üzerinde bilgi sahibi olduğum hiç bir gelişmiş ülkenin bu
son cümleye göre hareket etmediğini belirtmeliyim.
Sorumluluk konusundan daha da önemli olan ise neyin adil ve doğru olduğu
konusudur. Refah devletlerinde alışılan görüş kabul edilebilir bir toplum için neyin gerekli
olduğudur. Hepimizin adil bir gelir dağılımı, adil bir eğitim fırsatı, adil bir sağlık ve tedavi
hakkı konularında görüşümüz vardır. İşte bu görüşler Refah Devleti'nin bu konulara
yaklaşımını belirlemiş ve gelecekteki değişiklikleri de belirleyecektir. Bölüm beşte de
tartışılacağı gibi, dağıtım amaçları ve yeniden dağıtım etkileri sistemin bunları ne kadar
karşılayabileceği tartışmalarından ayrı tutulamaz.
4. NE KRİZİ ?
Refah devletinin bir krizle karşı karşıya olduğu ya da, en azından İngiltere'de genel
bir politik problem ve tartışma konusu olarak bu krizin yer aldığından bahsedilmektedir. Bu
gelişmiş dünyanın bir çok ülkesinde de mevcuttur. Bu değerlendirmenin amacı problemleri
göz ardı etmek ya da görmezlikten gelmek değildir ama problemler ve tepkiler hakkında
tutarlı yorumlar yapmak istiyorsak bu sorunları daha net görmeliyiz. Geniş açılı bakınca üç
problem kümesi göze çarpmaktadır: Yükselen maliyetler, Refah Devleti uygulamalarının
davranışsal etkileri ve Refah Devleti uygulamalarının kalitesi hakkındaki olumsuz görüşler.
4.1 Maliyetler
Maliyetlerin artması ve vergilendirmeyle ilgili tartışmalar yeni değildir. Refah devleti
uygulamalarının her aşamasının başında maliyet ve vergilendirme tartışmaları da olmuştur.
1945- 1950 döneminin kararlı ve devlet kuruluşlarını modern İngiltere için şart gören
hükümeti zamanında bile finans herhangi bir teklifin geçerliliği için baş şart olarak
koşulmuştur.
Ama son 10 -15 yılda yüksek vergilere karşı olan genel direncin artmasıyla beraber
maliyet sorunu daha da tartışılır hale gelmiştir. Savaş sonrası dönemin (II. Dünya Savaşı) ilk
30 yılında gelişmiş ülkelerde hızlı ekonomik gelişme ve cömertlik felsefesiyle para harcayan
refah devletlerinin artmasıyla vergilerdeki yükseliş çok hızlı olmuştur. Daha yakın
zamanlarda ise istikrarlı olmayan ekonomiler ve yüksek vergilerin ekonomideki gelişim
inisiyatiflerini sarsabileceği düşüncesi ,oy verenlerin vergi ödemeye daha az istekli ve
politikacıların da maliyeti karşılayan faktör de olsa daha yüksek vergiler istemeye isteksiz
olduğu bir ortam yaratmıştır.
6
Artan
maliyetler
artan
vergilerle
karşılandıkları
süre
içinde
kriz
etkisi
yaratmamışlardır. Bu dengeyi savunan görüşün sarsılmasıyla kriz özellikleri kazanmışlardır.
Avrupa Birliği üye devletlerini göz önüne alırsak hem teknokrat-bürokrat hem de hükümetler
düzeyinde bu görüşün güç kazandığı görülmektedir. Yayınlanan en son raporda ( Avrupa
Komisyonu 1995) Sosyal Güvenlik konusuna eğilen AB İnfo Sistemi üç krizi tanımlamıştır :
İlerlemiş ve şiddetli, kronik, yaklaşan kriz.
İlerlemiş Kriz olarak bahsedilen, maliyetleri arttıran ve gelirleri düşüren işsizlik
krizidir. Kronik olarak tanımlanan kriz kamu ihtiyacının doyma noktasına bu alanda hiçbir
zaman ulaşmadığı ve hep arttığı bilinen, devletçe finanse edilen sağlık sektörü krizidir. Bu
krizde devlet uygulamaların ihtiyacı karşılamadığı da bildirilmiştir. Yaklaşan kriz ise savaş
sonrası dönemde patlama gösteren doğumlar ve bu doğumlarla dünyaya gelen insanların
önümüzdeki milenyumun ikinci on yılında sahip olacakları emeklilik hakları olarak
bildirilmektedir ki bunların çocukları ve onların çocukları bu insanların taleplerini kendi
sayılarındaki azlık nedeniyle karşılayamayacak şekilde bir durum olmasıdır.
Gene Avrupa Komisyonu raporunda belirtildiği üzere bu krizlerin sebep olduğu baskı
Avrupa Sosyal Güvenlik Politikalarında karşı koyulmaz bir değişiklik meydana getirmiştir.
“ emeklilik reformu, işsizlik kısıtlamaları, nakit karlar, tıp sektörü maliyetleri,
katkıların ayarlanması, özelleştirmeyi de içine alan alternatif finans kaynakları, idari
değişimler ve aktif istihdam ölçüleri... kemer sıkmanın son aşaması olarak da görülmemeli...
daha da iktisatlı davranış tedbirleri beklenmeli....”
Bu analiz, Avrupa’ da bir kriz yaşandığına dair yaygın bir görüşün olduğunu
ispatlarken aynı türden görüşler Kuzey Amerika’da ve diğer bölgelerde de yaygındır.
Eğer maliyetlerin oluşturduğu baskının sebeplerini tanım olarak değil de gerçek
nedenler olarak araştırırsak önümüze demografik faktörlerin yani refah devletine bel bağlayan
artan sayıdaki nüfusun ,özellikle yaşlı nüfusun çıktığını görürüz. En belirgin örnek olarak
yalnız velilerin sosyal değişime yaptıkları aynı türden etki gözlenmektedir. Ekonomik
değişim daha yüksek oranda işsizlik sonucunu getirmektedir . Teknolojik değişim geçmişte
daha pahalıya mal olan sağlık hizmetlerini ucuzlatabilir ama gelecekte yeni ve daha pahalı
formlara yol açabilir. Şimdilik talep ve beklentiler tartışmasını bırakıyoruz. Saydıklarımızın
hepsini beraber ele aldığımızda ,harcamalardaki kararlı artışa koyulacak ölçüler olmadan ,şu
anda olduğundan daha ani bir büyüme söz konusu olacaktır. Fakat bu durumun kriz
oluşturabilme özelliği ,vergi artışları kriz olarak değerlendiriliyorsa geçerlidir. Bu konu da,
7
doğrudan ödeme gücü / ödeme istekliliği bölümünde tartışılmakla beraber ,refah devletinin
teşvik edici etkilerinin tartışıldığı bölümlerle de alakalıdır.
4.2 Kötü Davranış ve Refah Devleti
Tıpkı maliyetler ve vergi uygulamalarının refah devletindeki yerinin yeni olmadığı
gibi , refah devletinin uygulamalarının bireylerinin davranışları üzerindeki etkileri de çok
eskidir. Bu konunun ilk ortaya çıkışı Aziz Paul’ün ihtiyaçların toplumsal olarak
karşılanmasına dair görüşlerine kadar gider. Aziz Paul’ün erkekleri çalışmaya teşvik eden,
eğer çalışmazlarsa her tür destekten mahrum bırakılmalarını öngören (2 Thasselonian
Ch3,ww6-14) ve
genç dulların topluma bağımlı yaşamalarındansa tekrar evlenmelerini
destekleyen (1 Timothy . Ch6vv9-15)görüşleriyle alakalıdır. Bu görüşler İngiltere’de 1834
yasasında belirtilen ,özel sektörce verilen maaşların en düşüğünün devlette aynı mevkide
çalışanın aldığı maaştan yüksek tutulma zorunluluğu ve 1830’da çıkan Fakirlik
Yasasının,1834
kanunuyla
yenilenmesi
uygulamalarında
benzer
şekilde
karşımıza
çıkmaktadır. Aynı şekilde çalışma üzerinde ortaya çıkan ,sadece işe geri dönebilecek fiziki
özelliklere
sahip olanlara, işsiz kaldıkları dönemlerde destek sağlanması görüşü de St.
Paul’ün görüşlerini yansıtır.
Bu tür kaygıların çok doğrudan bir gerçekçiliğe göre şekillendiğinden, geçmişte
kalmaları kimse için sürpriz olmayacaktır. Eğer bireylere sunduğunuz seçeneklerden birisi
ihtiyaçlara olan gereksinimlerini kendilerine daha masraflı olarak ulaştırıyor ,diğeri ise daha
ucuza bunu başarabiliyorsa kişilerin ikinci yolu seçecekleri çok açıktır. Bireylerden eşit iki
maldan daha pahalısını almalarını bekleyemeyeceğimiz gibi ,aynı nitelikteki iki işten, daha az
gelir olanakları sunanı seçmelerini bekleyemeyiz.
Eğer sosyal güvenlik sistemi bireylere isteyebilecekleri tüm geliri sağlıyorsa ,bireyler
ücretli işlerden para dışında başka bir yardıma sahip değillerse ve sosyal güvenlik sisteminde
yardım almadan önce iş aranması istenmiyor ise şüphesiz, bu tür bir sistemin varlığı
ekonomiye zarar verir. Ortalama bir insan için tek başına çocuk büyütmek bir eşle birlikte
çocuk büyütmekten daha zor değilse ve böyle bir durumda sosyal güvenlik sistemi ödemeyi
diğer eşin olup olmadığını kontrol etmeden gerçekleştiriyorsa ve bu yüzden alınan yardımda
ahlaki bir sorun görülmüyorsa ,sosyal güvenlik sistemi toplumsal çözülme için hareket eden
bir araç haline gelir. Eğer Sosyal Sağlık Sistemi bireylerin herhangi bir talebi üzerine ciddi bir
kontrol yapmadan tedavi yada operasyon gerçekleştiriyorsa ,sağlık adına çok az şey yapılmış
fakat maliyetler çığırından çıkarılmış olur. Eğer doktorlar taleplerini ayrıntılı bir şekilde
gözden geçirilmeden alıyorlarsa ,finansman yada sistemden gelecek eleştirilere karşı aşırı
8
derecede korunuyorlarsa, o zaman uygunsuz ve pahalı devlet hizmetleri ani artışlar
gösterebilir.
Tüm refah devletlerinde bu sorunlara rastlanmaktadır ve düzeltmenin en acil olduğu
alanlar da bu konular olarak görülmektedir. Bununla beraber sosyal güvenlik sisteminin bir
çok insan için en iyi standardı daha da genel olarak en ekonomik standardı oluşturduğu
söylenebilir ki bir çok refah devleti vatandaşı için iş peşinden koşulması gereken bir
kavramdır ve bu devletlerde iş araması gereken insanların sayısının artması da acil olarak
gerekmektedir. Sosyal güvenlik Sistemi içinde diğer alternatiflerin iticiliğine rağmen ve tek
başına çocuk büyütmenin bu sistemde de zor olmasına rağmen ve sağlık hizmetleri çok özenli
şekilde kontrol edilmesi çabasına rağmen Refah Devleti konusunda artık yapılabilecek
(masrafları düşürmek açısından ) bir şey olmadığı ya da Refah devleti tarafından teşvik edilen
ve bireyleri ondan bir şey beklememeye iten bir değişimden bahsedilmemektedir. Çözülmek
istenen problemlerin çok iyi tanımlanmasından bahsedilmektedir, çünkü azalan problem
tekrar doğabilir. Genel politika hataları yardımcı olamaz ve hükümetleri içinden uzun zaman
çıkılamayacak yanlışlara sürükleyebilir.
4.3 Çalışmaya Teşvikler
Üzerinde durduğumuz konuda en büyük problem istihdamın teşviki olarak belirlenmiş
ve inanılmaz büyüklükte bir tartışma literatürü konunun sınırlarını çizebilmek için
yaratılmıştır. Bu konuyu özetlemeye çalışmak cesurca bir girişim olur ama öz olarak işsizliğin
seviyesi ve zamanıyla işsizlik sigortası zamanı arasında belirleyici olacak bir bağ kurulmaya
çalışılmıştır. Bu tartışmaların etkisi küçük olmakla zaten gelişmiş dünyada yüksek işsizlik
oranının açıklamasına küçük bir katkı yapmıştır. ( Atkinson ve Micklewright 1991, Dilnot ve
Duncan 1992 )
Bu iki araştırmanın birincisinde belirginleşen genç yaştaki erkeklerin en tepkisiz
kümeyi oluşturdukları ve işsizlik sigortasının teşvik ettiği çalışmama olgusunu araştırmak
istiyorsak istihdam pazarının sınırlarındaki gurupları incelememiz gerektiğidir. Bu tür guruba
iyi bir örnek olarak okul öncesi çocuk sahibi anneleri verebiliriz. Bu genç anneler çocuğun
bakımı ve masraflarını en çok karşılamak durumundadırlar. Bu durumdaki anneler ya ev işleri
ve kendi çocuklarının bakımını aynı anda yapmaktadırlar ya da ücretli bir iş bulmakta ve
çocuklarının bakımı için başka bir bireyi çalıştırmakta, ev işlerini akşamları, hafta sonları
veya aynı şekilde ücretli birini tutarak halletmektedirler. Bu durumda eğer ücretli olarak
çalıştığı işin geliri düşükse ve eşi yoksa, ya da işsizlik sigortasından yararlanan eşinin hakkı
kadın çalışmaya başlarsa düşecek olanlarda çalışmak hiç de optimal gözükmektedir.
9
Steven Webb emek piyasasında hükümetlere karşı olabilecek tepkileri makalesinde
incelemiştir. Eğer ücretli emek piyasasında ödenen ücretle çalışmayana ödenen arasında
küçük bir fark varsa istihdam üzerine 5 olasılık ortaya çıkar. Birincisi çalışmayanları sosyal
Güvenlik Hakların’dan büyük ölçüde mahrum etmek. Bu İngiltere’de son 15 yıldır
uygulanmaktaydı ve çocuksuz genç işsizleri etkiledi ( Atkinson ve Mickeywright 1989 ) ama
hakları arttırma politikası fiyat enflasyonuyla üstü kapalı bir şekilde başa çıkmaya çalışmak
şeklinde oldu çünkü fiyatların yan kazanımlar ya da gelirlerle düştüğü biliniyordu. ( 1980’den
beri ilk kez 1/3 oranında. ) İkinci strateji çalışmayı teşvik adına çalışanların ücretini yüksek
tutmak ve sosyal güvenlik haklarını kullanımlarında onlara kolaylık sağlamak . Bu strateji
İngiltere’de hükümet politikalarında geniş bir yer tutmuştur ve çalışan ücreti ile işsizlik
gelirleri arasındaki farkı büyütmeyi amaçlamıştır. ( Dilnot ve Duncan 1992)
Üçüncü strateji ,çalışan kesimin masraflarını minimuma indirmek şeklinde olmuştur.
Çalışan gruplar için bu desteğin en gerekli olduğu konu çocuk bakımıdır. Bazı OECD
ülkelerinde, mesela Danimarka, devletçe işletilen okul öncesi kreşlerin yaygınlığı genç
annelerin ücretli bir işe geri dönmelerini sağlamaktadır. İngiltere’de de yakın zamanda çocuk
bakımının aile kredisi ve bütçesinden düşülmesini sağlama yolunda çalışmalar yapılmış ve
yapılmaktadır. Dört yaş çocuklar için dadılık okulları açılmasına başlanmıştır ve Duncan bu
konuda (1995) yapılabilecek bir çok girişimi ele almıştır.
Dördüncü strateji
yalnız veliler için diğer bir yetişkinin desteğinin sağlanması,
genellikle de kayıp eşin bulunması şeklinde olmuştur. Bu yolla eşin istihdama katılması ve
kendine ücretli bir iş bulma şansının arttırılması hedeflenmiştir. Bu İngiltere’deki Çocuk
Destek Kurumu'nun hedeflerinden biridir ve Avustralya ve ABD gibi diğer ülkelerde de
gerçekleştirilmesine uğraşılmaktadır.
Beşinci ve en geniş ya da diğerlerin metodunu içeren yol , çalıştıkları işten alacakları
düşük ücretlerden memnunsuz kalacak olanların ücretlerinin nasıl arttırılabileceği yollarını
araştırmak ve uygulamaktır. Bu, yalnız veliler için iş geliştirme ve tecrübe programlarını
içerir. Amerika’da görüldüğü gibi bu programlar en küçük çocuk okul yaşına eriştiği zaman
başlamaktadır. Diğer sık ortaya atılan bir dal da asgari bir ücretin zorunlu kılınmasıdır. Bu tür
bir reform iyi niyetli olmakla beraber bu alanda fazla bir etkinliğe kavuşamaz diye
düşünüyorum. Mesela yalnız veliler için çalışmama gerekleri değişik şekillerde,
birçok
gereksinmelerinin Sosyal Güvenlik sistemince karşılanması gibi, ortaya çıkmaktadır.
Çocukları büyürken asgari ücreti geçen finansal olarak etkili bir saatlik ücrete ihtiyaç
duyacaklardır.
10
Bu bölüm tabi ki tüm çıkarsamaları ortaya koyduğunu iddia etmemektedir ama iki
basit durumun üzerinde durmaktadır. Bir çalışmamayı teşvik eden durumların mevcudiyeti ve
hakların azaltılması için bir çok yolun olması. İki çalışmamayı teşvik eden durumlar iyi
tanımlanmış ve toplumun spesifik guruplarında karşılaşılmıştır. ( Duncan ve Giles )
4.4 Tasarruf Teşvikleri
Bir yandan çalışmamayı teşvik eden durumlar mevcutken yaşlılar için devlet
hizmetlerinin özel sektörle değiştirilmesi konusu da uzun zamandır çözüm bekleyen bir
problem olarak durmaktadır.
Doğal olarak devletin emeklilik hizmet ve uygulamaları artarsa özel sektörün bu
konudaki gelişimini durması ve küçülmesi beklenmelidir. Özel sektörün ne kadar küçüleceği
devlet uygulamalarının ve sosyal haklarının vaat edilen düzeyiyle ve bu vaatlerin ne de
güvenilir yani insanlarca ciddiye alınır olacağıyla orantılı olacaktır. İngiltere’de özel emeklilik
devlet uygulamalarının daha fazla olmasına rağmen, Kıta Avrupa'sı ülkelerinden daha
gelişmiştir.
Yaşlılar için devlet hizmetleri konusu söz konusu olunca ülkeden ülkeye ve gelişmiş
sistemlerin birinden birine değişmekte ve değer ölçümleri bu farklılığı yansıtmaktadır.
Gelişmiş sistemlerde diğer bir tasarruftan kaçınmaya yol açabilecek tehlike de ister servet
incelemeli ister değer incelemeli sistemde gerçekleşmiş olsun vatandaşların emeklilikte
çalışırken ki durumlarından çok az daha kötü durumda olacaklarıdır. Bu durumda ( İngiltere
de dahil olmak üzere bir çok sistemler servete dayalı hakları özel gelirin seviyesine göre
düşürmektedirler, çalışırken kazandığı paranın düzeyine oranla devlet emekliliğinin
seviyesinin azaltılması ) emekli olununca yapılabilecek harcamalar eğer tasarruf edilmiş ya da
biriktirilmiş, özel emeklilik primleri olarak yatırılmış miktarlar harcanmış da olsa
gerçekleşebilmektedir.
Servete dayalı emeklilik seviyesine güven arttıkça bu problemin de kötüleşmesi
kaçınılmazdır ve prensip olarak pratik uygulamasından çok daha etkindir. Servet ölçümüne
dayalı emeklilik gelirleri arttıkça problem de büyüyecektir.
Bu moral olarak da yıkıcı durumu düzeltebilmek için yükselen genel bir tepki, Şili ya
da Avustralya’da olduğu gibi özel emeklilik primlerinin yatırılmasını yani özel emeklilik için
çalışırken tasarruf etmeyi zorunlu hale getirmektir. İngiltere’de ister özel ister devlet kaynaklı
emekliliğe ama mutlaka ikisinden birine, emeklilik ödemeleri -eğer en üst düzey emeklilik söz
konusuysa- yapılmak zorundadır. ( Dilnot, Dünya Bankası Uluslararası Forumu ve İngiltere
1994 )
11
4.5 Aile Kuruluşu ve Boşanma Teşvikleri
Refah devletinin rolünün en hassas olduğu noktalardan biri sosyal güvence ve iskan
politikasıdır.
Boşanmaların artması ve tek ebeveyn sayısındaki artış yüzünden sosyal
güvenlik sistemi sıklıkla suçlanmaktadır.
Ekonominin hemen hemen tüm alanlarında olduğu gibi ,bu alan da iyi bir hikayenin
süregeldiği bir alandır ve diğerlerinde olduğu gibi herkesin anlattığı bu hikayeye
güvenilmemelidir. Bireylerin kuracakları ilişkilerde ekonomik faktörlerin rolü olduğu
kesindir. Ama yalnız velilere yapılan ödemelerin durdurulması durumunda daha az yalnız
veli olacağı yani daha az ailenin dağılacağı tezi de komiktir. Gene desteklenmeyen düşünce
şudur ki son on yıllarda bu tür hakların aile dağılmasında genel bir etkiye sahip olduğudur.
Ama şu soru sosyolojik açıdan sorulmalı ve daha kötü alternatif de düşünülmelidir : Kadınlar
sosyal güvenlik haklarıyla yaşamayı ve yalnız anne olmayı başka bir şeyden kaçtıkları için mi
yoksa iki kişilik yaşamın ekonomik olarak daha zor olmasından mı seçiyorlar ?.....
5. ÖDEYEBİLME GÜCÜ YA DA ÖDEME İSTEKSİZLİĞİ ?
Refah devletinin geleceği hakkındaki tartışmaların ucunda, ileride bu düzenekte
gidildiği düşünülürse, bu tür bir masraf yığınını ödeyebilirmiyiz? unsuru üzerinde
odaklaşmaktadır. Milli gelir ve gerçek gelirle bağıntılı olarak devlet yapılanmasının
kurumlarının maliyetlerinin artacağı kesindir. Dramatik reformlar uygulanmadığı sürece bu
gerçekleşecektir. İngiltere’de bu tür bir sosyal güvenlik haklarını kapsayacak şekilde kazanç
indekslemesi yerine fiyat formunda yapılmıştır. Şimdi eğitim ve sağlık konusunda sıkı
kontroller de mevcuttur ama bu durumda bile Gayri Safi Milli Hasıla‘nın bu hizmetlerce
emilen bölümünde bir değişiklik olması beklenmemektedir çünkü faydalanan gurupların
sayısı artmaktadır. Medikal araştırmalar ve hayalperest beklentiler harcamaları pompalamaya
devam etmektedirler. Diğer ülkeler de aynı türden bir yolu izleseler de Hills ‘in gösterdiği gibi
onlar demografik gelişme anlamında İngiltere’den daha zorlu durumlarla karşılaşmaktadırlar.
Hükümetlerin önündeki bir seçenek vergi gelirlerini yükseltip artan harcamaları
dengelemek ve böylece bu hizmetleri azaltmayı seçmemektir. Hills ‘in gösterdiği gibi bunu
İngiltere’de yapabilmek için ,vergileri önümüzdeki elli yıl içinde GSMH’nın % 5’i gibi bir
oranda arttırmak ve böylece kamu harcamalarındaki artışları dengelemek gerekmektedir. Ya
da temel vergi oranını % 25'den %40'ın biraz üstüne çekmek gerekmektedir. Diğer Avrupa
ülkelerinde mevcut durumu korumak için yapılacak artışlar çok daha fazla olacaktır. İşte
ödeyebilir miyiz sorusunun nesnesi bu vergi artışlarıdır.
12
Ama sanırım “ödeyebilme” kelimesi bana biraz yanlış bir seçimmiş gibi geliyor.
Gelişmiş Dünya'yı bildiğimiz zamandan beri yükselen devlet harcamalarının tipik bir şekilde
artmaya devam edeceğinden başka bir beklenti kimsede olmamıştır ve şu andan sonra da
olacağını sanmıyorum. Refah Devletinin bileşken, tamamlayan parçaları üstünlüklü mallardır
ve bir’i (1) geçen bir gelir elastikiyeti taşırlar. Devlet hizmetleri ve uygulamaları küçültülüp
azaltıldığında Hills tarafından gösterildiği gibi özel sektör harcamaları yükselecektir. Bu
durumda soru herkes için daha iyi hizmet için "ödeyebilir miyiz" değil "ödemek istiyor
muyuz?” haline gelmektedir.
Tablo:1
Seçilmiş OECD Ülkelerinin Vergi Oranları 1993 ( %)
İngiltere
36
Fransa
49
Almanya
47
Danimarka
58
Kaynak: OECD (1994), Tablo A27, s. 30.
Soruyu iyice oturtmadan yüksek vergilerin ekonomiye zarar verdiğini belirtelim.
Burası bu argümanı detaylı olarak araştırmak uygun değil ama Tablo 1'de görüldüğü gibi
gelişmiş devletler arasında vergi oranı yükünün GSYH (Gayri safi yurtiçi hasıla) içindeki
kapladığı alan oldukça büyüktür ve değişkendir. Gene görülebileceği ekonominin
büyüklüğüne göre sistematik bir artış ya da değişim göstermemektedir. Eğer İngiltere vergi
oranını Danimarka ile aynı oranda seçerse eğitim ve sağlık için yaptığı harcamaları iki katına
çıkarabilir. Şüphesiz yüksek vergi oranları ve cömert sosyal hizmetler problemler yaratabilir
ama bu alanda çok pür seçim olanakları yatmaktadır.
Başlangıç noktası ne olursa olsun son 100 yılda hükümetin gözle görülür genişlemesi
şimdi politikacıları daha yüksek vergi oranlarını talep etmeye hazır değillermiş gibi
göstermektedir. Politikacılar vergi arttırımlarına olan direncin büyüklüğünden dolayı ,bu tür
artışların sadece bir kerelik ve ofiste ve önceden verilmiş sözlerin gerçekleştirilmesi için
yapılabileceğini kabul etmektedirler. Neden ?
13
Bir cevap Hauser ‘in tartıştığı gibi bireyciliğe olan genel bir eğilimdir. Bu görüşe bir
çok şey eklenebilirse de ekonomik bir analiz için bu görüş açısı çok fazla bir şey ifade
etmemektedir.
Ama bununla ilgili bir olasılık refah devleti tartışmasının tam çekirdeğine
ulaşmaktadır. Hauser ‘in vurguladığı gibi başarılı refah devletleri dayanışmaya dayalıdırlar :
" toplumu oluşturan bireyler arasındaki dayanışmanın dokusu dağılmamalıdır. Yüksek
vergiler ödemek zorunda kalacak olanların ve katkı yapabileceklerin istekliliği olmalı.... Eğer
dayanışma duygusu çözülürse işte o zaman önümüzdeki on yıllar içinde refah devleti gerçek
bir krizle karşı karşıya kalacaktır. "
Burası püf noktasıdır ve yeniden dağıtımın tüm berkitmesi buraya dayanır.
Eğer bir refah devleti yeniden dağıtım konusunda az bir etkiye sahip olacaksa, yeniden
dağıtımın etkisi konusunda yaygın bir görüş birliği bulunmaktadır, o zaman politik güçlükler
minimum düzeyde olacaktır. Yeniden dağıtımın oranı arttıkça toplum için gerekli olan
dayanışmanın gücü de artar. Hills ‘in İngiltere için gösterdiği ve az çok tüm sistemler için
geçerli olan saptaması, eğer tüm bir yaşam zaman olarak temel alınırsa ona yetip yetmeyeceği
göz önüne alınmadan yeniden dağıtım yapılmaktadır. Destek ve dayanışma problemleri de
buradan, yani bir takım etkenlerin beklenen ve gerçekleşen yeniden dağılımın rakamlarını
arttırmasından kaynaklanmaktadır.
Bu etkenlerin an açık olanı alıcı durumundaki gurupların sayılarındaki artıştır.
Yaşlılar, işsizler, yalnız veliler. Ama iki yan etken daha vardır. Birincisi İngiltere’de ve diğer
ülkelerde artan bir gelir eşitsizliği . Gelir dağılımındaki eşitsizlik arttıkça vergi
ödemelerindeki eşitsizliğin de artması şimdiki vergi sistemlerinin abartılı, deneysel ya da
oransal olmasıyla artacaktır. Eğer gelir dağılımının üst yarısındaki kısım doğal olarak daha
yüksek vergiler ödeyecek ama devletten aldığı sosyal hizmetlerin oranında bir değişiklik
olmayacaktır ama yeniden dağıtıma kattıkları pay artacaktır. İkinci etken ise vadedilen
haklarda ve güvencelerde meydana çıkan düşüştür. Hills ve diğerlerinin gösterdikleri gibi
hayat boyu yeniden dağıtımdan faydalananlar hayat boyu ödedikleri vergilerden daha fazla bir
meblağı sosyal güvenlik hizmetleri sayesinde almaktadırlar. Bu, refah devletlerinde
değişiklikler yapılmaması halinde neler olabileceğinin kanıtıdır. Fakat güçlenen bir inanış
refah devletlerinin değişeceklerini öne sürmektedir. Gelecek için faydalanımların, özellikle şu
andaki genç nesle dönük azalacağı ileri sürülmektedir. Böylece gelecekte bu gurubun
devletten beklentileri az olacağından, yeniden dağıtımın genişliğine dair beklentileri de
azalacaktır.
14
6. Özel Uygulamaya İvme Kazandırmak
Robert Skidelski’nin tartıştığı gibi ,maliyet baskılarının vergi artışları kapsamında
ortaya çıkan sonuçlarından dolayı görülen,sorumlulukların kamu sektöründen özel sektöre
kaydırılması birçok ülkede görülmektedir. Özel sektör ile kamu sektörü arasında görülen
dengede ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Richard Hauser’in gösterdiği gibi
Almanya’nın biran önce özel sağlık sigortası uygulamasına geçmesi zorunludur. Fakat Kamu
ve özel sektör tarafından neyin yapılıp neyin yapılamayacağını doğru olarak tespit etmeliyiz.
Kamu sektörü uygulamalarının temel özelliği ,başarılması çok güç ve yaptırılması için
zorlanamayacak işlerin bulunmasıdır. Özel sektörde iyiden daha kötüye doğru ,sistematik bir
yeniden dağılım vardır. Belli sözleşme şekilleriyle özel sektörü yeniden dağılıma
yönlendirebiliriz ama bu çabalar başarısız,muhasebesi yapılamaz ve sonuç olarak kötü bir
vergilendirme şekli olmaktadır. Yeniden dağıtım temel olarak toplulukların ve modern
toplumlarda da
devletin işidir. Sorumluluğu özel sektöre yüklemek çok büyük bir
uygulanabilme sorunu değildir ama yinede sorun yaratabilir hatta verimlilik sorunları
çıkartabilir .Asıl sorun bu hizmetlerin özel sektöre kaydırılmasıyla bahsedilen toplumsal
ekonomik baskı unsurlarının azalıp azalmayacağıdır. Sorumluluğu özel sektöre kaydırarak
aslında devleti eskisinden de büyük bir yeniden dağıtımcı rolüyle başbaşa bırakmış oluyoruz.
İnsanları kendi emeklilikleri için daha sorumlu hale getirerek yüksek vergilerden kaçınabiliriz
fakat halihazırda ödedikleri vergiden daha az bir emekli maaşı
alırlarsa mutsuz bile
olabilirler.
Refah devletinin geleceği kolay bir gelecek değildir. Hepimiz emeklilikte daha iyi bir
gelir ,hastalıkta,işsizlikte, sağlık problemlerimiz olduğunda ve çocuklarımızın eğitimleri için
daha iyi koşulları arzuluyoruz. Bunu bize verebilmek için devletin bizim de açık bir şekilde
hazır olmadığımız şekilde, vergileri arttırması gerekiyor. Alternatif seçenek de, sorumluluğu
özel sektöre yüklemekten geçmekte ama özel sektör uygulamalarından elde edecekleri
kazançtan daha fazla olacak olan vergi oranları ve bu vergilerle devletin sağlayacağı
imkanları düşünmek de gerekiyor. Dağıtım hedeflerimizi değiştirmedikçe sorumluluğu özel
sektöre yüklemek hedeflerimizin daha kolay gerçekleşmesini sağlamayacaktır.
15
KAYNAKÇA
Atkinson, A.B...and Micklewright, J. (1989), 'Turning the Screw Benefits for the
Unermployed, 1979- 1988'. in A Dilnot and 1. Walker (eds), The Economıcs of Social
Security,
---
Oxford. Oxford Unıversity Press.
--- (1991), ' Unemployment Compensation and Labour Market Transitions ', Journal of
Economic Literature, 29(24).
Beveridge, W. H. (1924), Insurance for All and Everything, London.
Dilnot, A. W..and Duncan, A. S. (1992 a), 'Thinking about Labour Supply', Journal of
Economics Psychology, 13. 687- 713, Nort- Holland.
--- --- (1992 b), 'Lone Mothers, Family Credit and Paid Work', Fiscal Studies, 13, 1-21.
---
Disney. R., Johnson, P., and Whitehause E. (1994) Pensions Policy in the UK: An
Economic Analysıs. London, Institute for Fiscal Studies.
--- ---Duncan, A. S., Giles, C., and Webb, S, (1995), The İmpact of Subsidising Childcare,
Equal Opportunities Commission.
--- --- ( forthcoming), 'Labour Supply, Incentive and Recent Family Credit Reforms', The
Economic Journal.
European Commission (1995), Social Protectıon in the Member States of the Community,
Brussels.
Hills. J. (1993), The Future of Welfare; A Guide to the Debate, York, Joseph Rowntree
Foundation.
Kohler, P, H., and Zacher, H. F. (eds) (1982), The Evolution of Social Insurance, London,
Frances Pinter.
Minford. P. (1983), Unemployment; Cause and Cure, Oxford, Martin Robinson.
OECD (1994), Economic Outlook, June, Paris, Organization for Economic and Development.
Timmins, N. (1995), The Five Gianis: A Biography of the Welfare State, London, Harper
Collins.
World Bank (1994), Averting the Old Age Crisis, Oxford, Oxford University Press.
16

Benzer belgeler

Küreselleşme Kıskacındaki Refah Devletinde Sosyal Refah

Küreselleşme Kıskacındaki Refah Devletinde Sosyal Refah tutarlı yorumlar yapmak istiyorsak bu sorunları daha net görmeliyiz. Geniş açılı bakınca üç problem kümesi göze çarpmaktadır: Yükselen maliyetler, Refah Devleti uygulamalarının davranışsal etkileri...

Detaylı