indir - Akademikder
Transkript
indir - Akademikder
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI EĞİTİM YÖNETİMİ VE DENETİMİ BİLİM DALI EĞİTİMİN SİYASAL İŞLEVLERİ VE TÜRKİYE’DEKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN BU İŞLEVLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN ANALİZİ DOKTORA TEZİ Hazırlayan Hüseyin ŞİRİN Ankara – 2008 ii Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne; Hüseyin Şirin’in Eğitimin Siyasal İşlevleri ve Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin Bu İşlevlere İlişkin Görüşlerinin Analizi başlıklı tezi 04.01.2008 tarihinde, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında DOKTORA TEZİ olarak kabul edilmiştir. Adı Soyadı İmza Başkan: Prof. Dr. Ş. Şule ERÇETİN …………………………. Üye (Tez Danışmanı): Prof. Dr. Temel ÇALIK …………………………. Üye: Prof. Dr. Faik İMAMOĞLU …………………………. Üye: Prof. Dr. Servet ÖZDEMİR …………………………. Üye: Doç. Dr. Emin KARİP …………………………. iii ÖN SÖZ Bu çalışmada eğitimin siyasal işlevleri ve bu işlevlere ilişkin sivil toplum örgütlerinin görüşleri incelenmiştir. Bir taraftan eğitimin siyasal işlevleri bağlamında, toplumdaki bireylere kültürü aktararak milli değerleri kazandırma, lider seçme ve yetiştirme, yurttaş ve seçmen yetiştirme, eğitim ve siyasal sosyalleşme demokrasi ve eğitim kavramları tartışılmıştır. Diğer taraftan Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin, eğitim sisteminin ihtiyaç, beklenti ve sorun alanlarını nasıl algıladıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Sonuç ve bulguların eğitim sisteminin ilgili taraflarına, paydaşlarına yarar sağlayacağı umulmaktadır. Çalışma sürecinde destek ve yönlendirmelerinden dolayı başta danışmanın Prof. Dr. Temel Çalık, ardından Prof. Dr. Servet Özdemir, Prof. Dr. A. Faik İmamoğlu, Prof. Dr. Ş. Şule Erçetin ve Doç. Dr. Emin Karip’e öncelikle teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışma için gerekli verilerin toplanmasında, görüşme sorularının cevaplanmasında gösterdikleri içtenlik ve misafirperverliklerinden dolayı; AÇEV Genel Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Göçer’e, EĞİTİM BİR-SEN Yönetim Kurulu Üyesi, Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri İrfan Coşkun’a, EĞİTİM-SEN Genel Sekreteri Emirali Şimşek’e, ERG Koordinatörü Neyyir Berktay’a, HAK-İŞ Konfederasyonu Basın Danışmanı Ünal Özdem’e, Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Orhan Silier’e, DİSK Konfederasyonu Ankara Bölge Temsilcisi, Türkiye Devrimci Maden Arama ve İşletme İşçileri Sendikası Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün’e, TED Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’na TÜRK- EĞİTİMSEN Genel Sekreteri İsmail Koncuk’a, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Rüstem Eyüpoğlu’na, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Salih Kılıç’a, TİSK Genel Sekreter Yardımcısı A. Ferhat İlter’e, MÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Nihat Alayoğlu ve TÜSİAD Genel Sekreter Yardımcısı Ebru Dicle’ye, teşekkür ederim. Ankara, Ocak 2008 Hüseyin ŞİRİN iv ÖZET EĞİTİMİN SİYASAL İŞLEVLERİ VE TÜRKİYE’DEKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN BU İŞLEVLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN ANALİZİ Şirin, Hüseyin Doktora, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Temel ÇALIK Ocak-2008 Bu araştırmanın amacı eğitimin siyasal işlevleri ve bu işlevlere ilişkin sivil toplum örgütlerinin (STÖ) görüşlerini analiz etmektir. Sivil toplum kuruluşları, pek çok toplumsal kurumda olduğu gibi eğitim sisteminde de görüş ve önerileri ile önemli işlevler üstlenmektedir. Araştırmanın çalışma grubunu; AÇEV, EĞİTİM BİR-SEN, EĞİTİM-SEN, ERG, HAK-İŞ, Tarih Vakfı, DİSK, TÜRK- EĞİTİM-SEN, TED, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, TÜRK-İŞ, TİSK, MÜSİAD ve TÜSİAD temsilcileri oluşturmuştur. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış bir görüşme formu ile toplanmıştır. Merkezleri İstanbul ve Ankara’da olan toplam 14 sivil toplum kuruluşunun yönetici ya da ilgili temsilcileri ile her biri yaklaşık 45 dakika süren görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sonunda katılımcıların izniyle tutulan ses kayıtları deşifre edilmiştir. Kayıtların deşifresiyle ortaya çıkan yazılı ifadeler katılımcılara e-mail yoluyla gönderilerek onayları alınmış ve gerekli gördükleri düzeltmeler yapılmıştır. Verilerin analizinde “betimsel analiz” tekniği kullanılmıştır. Bu araştırmanın bulguları STÖ’lerin eğitim sistemini, sistemin amaçlarını, amaçların gerçekleşme düzeyini ve STÖ’lerin eğitim politikalarının oluşturulmasında karar süreçlerini etkilemesini algılamalarında farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. STÖ’ler eğitimin işlevleri ile ilgili karar süreçlerini gerçekleştirdikleri araştırmalar, baskı araçları ve politika yapıcılar ve karar vericileri ile ilişkiler aracılığıyla etkilememeye çalışmaktadır. Araştırmanın sonuçlarına dayanarak STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin görüş ve politikalrının belirlenmesi ve bunların etkiliilik düzeylerinin saptanması amacılyla gerek teorik gerekse uygulama düzeyinde daha fazla çalışma ve araştırma yapılması önerilebilir. v ABSTRACT POLITICAL FUNCTIONS OF EDUCATION AND AN ANALYSIS OF NGO’S PERCEPTIONS ON POLITICAL FUNCTIONS OF EDUCATION Şirin, Hüseyin Doctoral Dissertation, Educational Administration and Supervision Advisor: Prof. Dr. Temel ÇALIK January, 2008 The purpose of this study is to examine political functions of education and nongovernmental organization (NGO’s) perceptions on political functions of education. NGO’s may have significant impact on educational system through their views and recommendations. Study group consisted of 14 leading NGO’s including AÇEV, EĞİTİM BİRSEN, EĞİTİM-SEN, ERG, HAK-İŞ, Tarih Vakfı, DİSK, TÜRK- EĞİTİM-SEN, TED, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, TÜRK-İŞ, TİSK, MÜSİAD ve TÜSİAD. Headquarters of these NGO’s were located in İstanbul and Ankara. An administrator from each participating NGO was interviewed by using a semi-structured interview form. Interviews were recorded and transcribed after each interview. Data were qualitatively analyzed to examine NGO’s perceptions of political functions of education. Findings demonstrated that NGO’s perceptions on educational system, goals of educational system, political functions of education, NGO’s impact on educational policy making process varies to a large extend. NGO’s impact on educational policy making and decision making process is mediated through relationships between policy makers and decision makers, research and reports on critical issues, and other means of political participation and influence. Political participation and influence is perceived by some as direct participation in decision making process, while some others perceive it in the form of influence by means of political pressure. Finding suggests that both NGO’s and policy makers-decision makers should reconsider the roles and functions of NGO’s in educational policy making process to increase meaningful political participation. vi İÇİNDEKİLER JÜRİ ÜYELERİ İMZA SAYFASI ............................................................................ ii ÖN SÖZ .................................................................................................................... iii ÖZET......................................................................................................................... iv ABSTRACT............................................................................................................... v İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi TABLOLAR LİSTESİ.............................................................................................. ix ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................................................. x BÖLÜM I .................................................................................................................. 1 GİRİŞ ...................................................................................................................... 1 Problem Durumu ................................................................................................. 1 Problem Cümlesi ................................................................................................. 8 Araştırmanın Amacı ............................................................................................ 9 Araştırmanın Önemi ............................................................................................ 9 Varsayımlar ....................................................................................................... 11 Kapsam ve Sınırlılıklar...................................................................................... 12 Kısaltmalar ........................................................................................................ 13 BÖLÜM II .............................................................................................................. 14 EĞİTİMİN SİYASAL İŞLEVLERİ ÇERÇEVESİNDE DEVLET VE EĞİTİM İLİŞKİSİ................................................................................................. 14 Devlet ve Eğitim............................................................................................... 15 İdeoloji ve Eğitim ............................................................................................. 21 Eğitim, Politika ve Politik Sistem İlişkisi......................................................... 29 Eğitimin Siyasal İşlevleri ve Boyutları............................................................. 37 Eğitim ve Kültürün Aktarımı, Milli Değerlerin Kazandırılması ...................... 45 Liderlik ve Lider Yetiştirme ............................................................................. 47 Eğitim ve Sosyalleşme ..................................................................................... 50 Eğitim ve Siyasal Sosyalleşe ............................................................................ 53 vii Eğitimin Seçme İşlevi....................................................................................... 57 Yurttaşlık Eğitimi ............................................................................................. 59 Demokrasi Eğitimi............................................................................................ 68 SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE EĞİTİM ...................................................... 73 Sivil Toplum..................................................................................................... 73 Sivil Toplum Örgütü (STÖ) ............................................................................. 80 Küresel Sivil Toplum ....................................................................................... 93 Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri ve Yasal Dayanağı ................................... 94 Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Araştırmalar............................ 97 Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin Eğitim Sistemi İle İlişkisi ................... 98 BÖLÜM III ........................................................................................................... 100 YÖNTEM............................................................................................................ 100 Araştırma Modeli............................................................................................ 100 Çalışma Grubu................................................................................................ 101 Görüşme Yapılan STÖ Temsilcilerinin Örgütteki Konumları ....................... 102 Veri Toplama Aracı ........................................................................................ 103 Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi ........................................................ 104 BÖLÜM IV ........................................................................................................... 107 BULGULAR Ve YORUMLAR ............................................................................ 107 STÖ’lerin Amaçları ........................................................................................ 107 STÖ’lerin Eğitim Olgusunu Algılayış Biçimi ................................................ 120 STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin Amaçları ve Sistemin Bu Amaçları Başarma Düzeyleri Hakkındaki Görüşleri...................................................... 126 STÖ’lerin Eğitimin Amacının/Amaçlarının Neler Olması Gerektiği Konusundaki Görüşleri................................................................................... 132 STÖ’lerin, Eğitimin Kültürel ve İdeolojik Bir Araç Olarak Tanımlanması Konusundaki Görüşleri................................................................................... 138 STÖ’lerin Eğitimin Siyasal İşlevlerine İlişkin Görüşleri ............................... 145 viii STÖ’lerin Eğitimin Örtük İşlevleri Hakkındaki Görüşleri............................. 157 STÖ’lerin Eğitimde Karar Sürecine Etkileri Konusundaki Görüşleri............ 164 STÖ’lerin Eğitim Sistemine İlişkin Karar Süreçlerini Etkilemede Kullandıkları Argümanlar/Yolları .................................................................. 174 BÖLÜM V............................................................................................................. 182 SONUÇ VE ÖNERİLER ....................................................................................... 182 Birinci Alt Probleme İlişkin Sonuçlar ............................................................ 183 İkinci Alt Probleme İlişkin Sonuçlar .............................................................. 184 Üçüncü Alt Probleme İlişkin Sonuçlar........................................................... 185 Dördüncü Alt Probleme İlişkin Sonuçlar ....................................................... 186 Beşinci Alt Probleme İlişkin Sonuçlar ........................................................... 186 Altıncı Alt Probleme İlişkin Sonuçlar ............................................................ 187 Yedinci Alt Probleme İlişkin Sonuçlar........................................................... 189 Sekizinci Alt Probleme İlişkin Sonuçlar ........................................................ 189 Dokuzuncu Alt Probleme İlişkin Sonuçlar..................................................... 190 Öneriler ............................................................................................................... 191 KAYNAKLAR ...................................................................................................... 193 EK: Görüşme Formu .............................................................................................. 214 ix TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. AB ülkeleri eğitim sistemi genel amaçları .................................................. 44 Tablo 2. İnsan hakları ve yurttaşlık kazanımların derslerle ilişkilendirilmesi .......... 66 Tablo 3. Tarihsel süreçte devlet ve sivil toplumun üstlendikleri roller ve işbirliği modelleri ........................................................................................... 77 Tablo 4. Kâr amaçlı örgütler ile kâr amaçsız örgütlerin karşılaştırılması ................. 85 Tablo 5. STÖ’lerin eğitim olgusunu tanımlarken vurguladıkları noktalar.............. 123 Tablo 6. STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin amaçları ve amaçları başarma düzeyine ilişkin değerlendirmelerinde vurguladıkları noktalar ................... 130 Tablo 7. STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin geleceğe yönelik olarak amaçlarının neler olması gerektiğine ilişkin görüşlerinde vurguladıkları noktalar ......... 135 Tablo 8. STÖ’lerin eğitimin kültürel ve ideolojik bir araç olarak tanımlanması konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar ........................................... 142 Tablo 9. STÖ’lerin eğitimin siyasal işlevleri konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar...................................................................................... 151 Tablo 10. STÖ’lerin eğitimin gizil işlevleri konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar...................................................................................... 161 Tablo 11. STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri konusundaki görüşleri...................................................................... 171 Tablo 12. STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar sürecine etki argümanları / yolları ........................................................................................................... 179 x ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1: Eğitimin politik-ekolojik kurgu olarak görülmesi........................................ 34 Şekil 2: Yurttaşlık kavramı ile ilgili problem alanı ................................................... 61 Şekil 3: Sivil toplum örgütlerinin kategorik dağılımı................................................ 86 Şekil 4: Sivil toplum örgütlerinin karar sürecini etkileme yolları ........................... 180 BÖLÜM I GİRİŞ Bu bölümde problem durumu, problem cümlesi, araştırmanın amacı, sayıtlılar ve sınırlılıklar açıklanarak araştırmada kullanılan terimler tanımlanmıştır. Problem Durumu Toplum halinde yaşamlarını sürdüren insanların eğitim, sağlık, adalet, güvenlik ve ekonomi gibi pek çok ortak gereksinimleri vardır. Bu gereksinimlerin karmaşık özellikler gösterdiği söyleyebilir. Gereksinimlerin karmaşıklığına karşı toplumunun ihtiyaç duyduğu insan tipinin olası değişimlere uyum sağlayabilen hatta değişimleri yaratıp yönetebilen insan modeli olabileceği öngörülebilir. Sözü edilen gereksinimlerin bir kısmı toplumun hukuki kişilik kazanmış biçimi olan devlet tarafından karşılanmaktadır. Gereksinimlerin çeşitliği karşısında devlet aygıtının üstlendiği rolleri tam anlamıyla yerine getiremediği zaman zaman tartışma konusudur. Günümüzde devletin/lerin üretemediği ya da üretmekte yetersiz kaldığı düşünülen hizmetlerin üretilmesinde ve yürütülmesinde toplumsal sorumlulukla gönüllü olarak örgütlenmiş olan sivil toplum örgütlerinin (STÖ) rol aldıkları söylenebilir. STÖ’ler, bireylerin toplumsal farklılaşma temeline dayalı, kamusal alanda bir ortak amacı gerçekleştirmek üzere meydana getirdikleri bağımsız ve gönüllü kuruluşlardır (Dede, 1998: 470). Şenkal’a (2003) göre STÖ’ler kendi amaçlarına ulaştıkları ölçüde sosyal politikanın hedeflerini de gerçekleştirmiş olurlar. Sosyal politika açısından STÖ’lerinin iki temel işlevi olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi demokratik hakların elde edilmesi, diğeri de ekonomik açıdan bireyler ve sınıflar arasında oluşan dengesizliği gidermeye yönelik politikaların geliştirilmesidir. STÖ’ler bir yandan sivil toplumun siyasal istencinin ifade edilmesine ve devletin 2 eylemlerinin sivil toplum tarafından denetlenmesine hizmet ederken, diğer yandan da topluma, devlet karşısında bir korunma sağlamaktadır (İbrahim ve Wedel, 1997: 14). Aren’e göre (1999: 48-51) her hangi bir toplumda asker-sivil bürokratlar, serbest meslek sahipleri, işverenler, işçiler, köylüler, kentliler, aydınlar gibi sınıf ve tabakalar bulunmaktadır. Bunlara ek olarak bu sınıf ve tabakaları yatay olarak kesen farklı din, mezhep ve etnik gruplardan da söz edilebilir. Bu anlamda devletin, üstlendiği yönetim görevinde ortak gereksinimlerin karşılanmasının yanı sıra adil biçimde refah paylaşımını da sağlamak durumunda olduğu düşünülebilir. Bu nedenle toplum ya da devlet yönetimini teknik ve tarafsız bir iş olarak değil, refahın paylaşımının gerçekleştiği politik bir alan olarak tanımlamak mümkündür. Devlet toplumun ve bireylerin eğitim alanındaki gereksinimlerinin karşılanması ve devletin ve ideolojik sistemin geleceğini güvence altına alacak uygun biçimde eğitilmiş bireylerin, grupların yetiştirilmesi için eğitimi ve eğitim kurumlarını kullanır. Eğitim kavramına ilişkin pek çok tanım yapmak mümkündür. Eğitim bilimcilerin, farklı felsefi görüşlerden hareketle, olanı değil olması gerekeni tanımlama girişimleri (Tekin, 1991: 1) alan yazında bir birinden farklı tanımların bulunmasına gerekçe olarak gösterilebilir. Diğer taraftan sosyal bir olgu olarak eğitim kavramının toplum tiplerine, toplumun ekonomik ve sosyal yapısına, örf ve adetlere göre de farklılıklar gösterebileceği söylenebilir. Eğitime ilişkin tanımlar incelendiğinde, üç temel bakış açısının varlığından söz edilebilir. Russell (1976: 35) bu bakış açılarından ilkini; eğitimin amacının yetişme olanakları sağlamak ve engelleyici etkileri ortadan kaldırmak, ikincisini; bireye kültür vermek ve yeteneklerini mümkün olan en geniş ölçüde geliştirmek ve üçüncüsünü de; eğitimin birey açısından değil toplum açısından ele alınması bağlamında yararlı yurttaşlar yetiştirmek olduğunu ifade etmektedir. Bu çalışmanın sınırlılıkları gereği eğitimin siyasi sistem odaklı tanımlanması ve yorumlanarak değerlendirilmesi daha uygun olacaktır. 3 Eğitim, yönetsel eylemleri sürekli kılmak amacıyla insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir (Fidan ve Erden, 1997: 12). Bu noktada eğitim en genel anlamda, insanların belli amaçlara göre yetiştirilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Eğitim, bireysel ve toplumsal hayatı biçimlendirmek, düzenlemektir (Gutek, 1997: 1). Braidwood, (1995: 201) eğitimi, denetlemek amacıyla bireysel ve toplumsal deneyimlerin bilinçli aktarılması olarak tanımlarken, İlin ve Segal (2001: 80) eğitimi siyasal bir araç olarak görmekte, toplumsal yapıdaki değişmeleri, farklılaşmaları kontrol altında tutma ve var olan deneyimlerle yeni deneyimlerin sürdürülmesine yönelik bilinçli çabalar olarak tanımlamaktadırlar. Devlet bağlamında eğitim, devletin varlığını, gücünü ve temel ilkelerini topluma kabul ettirebilmek için kullandığı önemli ideolojik araçlardan biridir. Devlet, toplumsal düzenlemeyi belirlediği ideolojik amaçlar ve ilkeler çerçevesinde yeniden kurmak için eğitim sistemini kullanmaktadır (Çetin, 2001: 206). Sönmez’e (1994: 43) göre ise eğitim, bireyleri doğayı denetleyecek, değiştirecek ve üretim yapabilecek biçimde yetiştirme, bireylerin doğal oluşumlarını arttırma ve bu özelliği göstermelerini sağlamak amacıyla davranış değişikliğidir. Başka bir açıdan eğitim, toplumsal hayata henüz hazır olmayan bireylere yetişkin kuşaklar tarafından uygulanan, amacı bireyde bir bütün olarak siyasal toplumun, kendinden istediği belirli sayıda fiziksel, entelektüel ve moral yetenekleri meydana getirmek, geliştirmek olarak tanımlanabilir (Durkheim, 1956: 71). Yukarıdaki tanımlardan hareketle eğitimin toplumsal ve siyasal bir kurum olduğu kabul edilebilir. Eğitimin toplumsal bir kurum olarak ortaya çıkışı toplumun eğitim gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda eğitim ile toplum arasında bir ilişki vardır. Emile Durkheim söz konusu ilişkiyi; “her toplum eğitim sistemini bir ortam olarak koşullandırır. Bu nedenle her eğitim sistemi toplumun gereksinimlerine cevap verir ve toplumun bir anlatımı, ifadesi olur. Diğer taraftan toplum, eğitim sisteminin amacı ve hedefidir. Toplumun yapısı, eğitim yapısını belirleyen bir nedendir; buna karşılık eğitim sisteminin amacı bireyi topluluğa bağlamak, bireyin topluma, saygısının ve bağlılığının bir hedefi olarak seçmesini 4 sağlamak” biçiminde açıklamaktadır (Raymond, 1973: 213). Eğitim olgusu, bir bütün olarak içinde yaşanan toplumsal gerçekliği yansıtır. Toplumsal gerçeklik açısından eğitim kavramını belli bir toplumun var oluşunu ve ilerleyişini güvenceye almak amacıyla üyelerine gerekli bilgi, beceri, düşünce ve davranış kalıplarının aktarılması süreci olarak tanımlamak mümkündür (Tan, 1979: 157). Söz konusu aktarma süreci toplumun bir anlamda geleceği konumunda bulunan genç kuşaklara var olan kültürel değerlerin aktarılmasıdır. Genç kuşaklara kültürel değerlerin aktarılması bir bakıma eğitimin amaçları ve işlevlerinin genel çerçevesini de belirlemektedir. Eğitimin başka herhangi bir sosyal etkinlikten daha gerçekçi olarak, olandan çok olması gerekenle ilgili olduğu söylenebilir. İnsanlar kendilerinde veya başkalarında değişiklikler oluşturmak için eğitime gereksinim duyarlar. Her alanda başarılı bir toplum yaratma yolunun devletin eğitim politikasından geçeceği açıktır. Devletin eğitim politikası hükümetlerce yürütülürken her ülkenin, mevcut politikayı algılama ve uygulama gücü farklı olabilir (Bilhan, 1993: 31). Bireyde istendik davranış değişiklikleri insanın arzuları ve düşünceleri kadar çeşitlilik gösterir. Bir eğitim sistemi içinde bunlar birbiriyle çelişebilir (Kogan, 1978: 15). Genel olarak yukarıda verilen tanımlardan da anlaşılabileceği gibi eğitim, amaçlı etkinlikler sürecidir. Eğitimin amaçları birey ve toplum gereksinimlerine göre düzenlenmektedir. Birey açısından eğitimin amacının, yaşantısında gereksinimlerini karşılayabilecek düzeyde yeterli bilgi, beceri ve davranışlara sahip olması olarak belirtirken, siyasal sistem açısından, sistemin varlığını sürdürebilmesi için gereksinim duyduğu temel güce yönelik olduğundan söz edilebilir. Eğitimin amaçları; eğitimciler, eğitim bilimciler, felsefeciler, sosyologlar genel anlamda bilim insanları, toplumdaki baskı grupları, siyasi partiler, politikacılar, kısacası toplumun her kesiminden kişi ya da kurum-kuruluş açısından farklı tanımlanabilir. Eğitimin temel amacı bireyin insanlığını aramasına yol göstermektir (Roller, 1980: 225). Adler’e göre ise bir toplumda eğitimin üç amacı vardır. Bunlardan 5 birincisi; bireysel gelişmeyi sağlamak, ikincisi; bireyleri içinde yaşadıkları toplumda, ideolojik, ekonomik ve siyasal olarak biçimlendirilmiş yurttaşlar olarak toplumsal rollerine hazırlamak, üçüncüsü ise; bireyleri yaşamlarını sürdürebilecek iş ve mesleğe hazırlamaktır (Mungazi, 1993: 67). Bu bağlamda eğitimin amacı, bireylerde sosyal sorumluluk anlayışına bağlı olarak karar verme, yargıda bulunma ve davranma kapasitesini geliştirmektir (Aalst, 2001: 164). Guthrie (1980: 91) eğitimin başlıca amacını gelirin eşit olarak yeniden dağıtılmasını sağlamak olarak tanımlamaktadır. Söz konusu eşitlik için eğitime devlet müdahalesi gereklidir. Çünkü devlet gelirin eşit miktarda yeniden dağıtılması için en yetkili ve güvenilir kurum olarak tanımlanabilir. Eğitimin amaçlarını ve işlevlerini toplumsal, ekonomik, siyasal (Doğan, 2004: 13, Fidan ve Erden, 1997: 66) ve bireyi geliştirme biçiminde sınıflandırmak mümkündür (Uras, 2002: 192). Cookson ve Sadovnik, eğitimin amaçlarının dört grupta toplanabileceğini belirtmektedir (Akt. Yüksel, 2004: 17). Bunlar: 1. Eğitimin siyasal amaçları; Öğrencilerin mevcut siyasal düzene uyum göstermeleri ve bu siyasal düzene katılmaları için onları hazırlamayı ve temel toplumsal kuralları öğretmeyi kapsar. 2. Eğitimin entelektüel amaçları; Öğrencilerin okuma, yazma ve matematik gibi temel bilişsel becerileri; edebiyat, tarih ve fen gibi bilimsel bilgileri; analiz sentez ve değerlendirme gibi yüksek düzeyli düşünme becerilerini elde etmesini kapsar. 3. Eğitimin sosyal amaçları; bireylere toplumun çeşitli kural, norm, değer vb. öğretilerek onların toplumsallaşmasını kapsamaktadır. 4. Eğitimin ekonomik amaçları; Gelecekteki mesleki rolleri, meslek seçimi ve meslek eğitimi ile öğrencilerin gelecekteki mesleki rollerine hazırlanmasını kapsamaktadır. Yukarıda söz edilen sınıflamalara odaklı olarak eğitimin temel işlevinin toplumsal yeniden üretim sürecinde bireyin sosyalleşmesinin gerçekleştirmesi olduğu söylenebilir. Bu anlamda eğitim sisteminin görevlerini sosyal, siyasal ve ekonomik 6 olarak boyutlandırmak mümkündür. Sistemin sosyal görevi bireyi sosyalleştirmek diğer bir ifade ile kültürü ve toplum değerlerini aşılamak; ekonomik görevi nitelikli insan gücü yetiştirmek ve siyasi görevi ise iyi yurttaş yetiştirmektir (Bursalıoğlu, 1998: 35). Bu işlevlerin yerine getirilmesiyle, hem bireyin yaşadığı toplumun hem de bu toplumun içinde olduğu çağdaş dünyanın uyumlu bir üyesi haline getirilmesi, aynı zamanda demokrasinin temel ilkelerine saygılı, haklarını yasal yollarla almasını bilen, diğer taraftan maddi olanakların bilincinde iyi üretici ve tüketici olmaları sağlanır (Doğan, 2004: 13). Eğitimin toplumsal yeniden üretim işlevi ile özellikle kapitalist toplumsal ilişkiler anlamında eğitim kurumlarının da kapitalist topluma özgü bireyin üretildiği alanlara dönüştüğü söylenebilir. Tarih sürecinde eğitimin amaçlarının, eğitilmiş bireyden beklenen temel özellikler ve istenen becerilerin sürekli değişmesiyle farklılaşmış olabileceğini belirtmek mümkündür. Hatta aynı zaman dilimi içinde bile sözü edilen amaçların ve beklentilerin toplumdan topluma, bölgeden bölgeye değişme gösterebileceği söylenebilir. Günümüzde bilim ve teknolojideki gelişmeler, toplumsal ve bireysel gereksinimlerdeki değişmeler kuşkusuz eğitim sistemlerine yeni görev ve sorumluluklar getirmektedir. Toplumların tarihi ve kültürel geçmişi, söz konusu zaman kesiti içindeki gelişmişlik durumu ve ihtiyaçları, gelecekteki çıkarları ve hedefleri kişiden beklenen özelliklere, dolayısıyla sosyalleşmeye ve eğitim düzenine doğrudan etki edebilir. Eğitim düzenine doğrudan etki, eğitimde değişme ve gelişme kavramları ile incelenebilir. Çağın gereklerine uyabilmek için her ülkenin, eğitim sistemini geliştirmeye, dönüştürmeye çalıştığından söz edilebilir. Reilly’e (1999: 424) göre gelişim çabalarının sonuçları genellikle hayal kırıklığı şeklindedir. Bunun nedeni, toplumsal beklentiler ile eğitimsel kazanımlar arasındaki açığın geniş olduğu ve giderek de büyüdüğü yönünde genel bir görüş birliği vardır. Eğitim sistemleri üzerinde zaman zaman çeşitli alanlarda değişiklikler yapılmakta ve bu çalışmalar çoğunlukla da reform olarak adlandırılmaktadır. Oysa reformlar, köklü bir değişimin yaşanmasını gerektiren eylemler olarak tanımlanabilir. Eğitim sisteminde gerçekleştirilecek reformun, niceliksel değişimden çok sistematik 7 bir dönüşümü temel alması gerektiği söylenebilir. Bu durum, sisteme yeni bir parça eklemenin ötesinde mevcut sistemin, anlayışının sorgulanması anlamına gelir. Oppenheim (1981: 10) yapılan reform çalışmalarının çoğunda, reformun niceliksel bir kavram olarak görüldüğünü daha fazla ders, daha fazla ev ödevi, daha fazla sınav, daha fazla gün ve ders saati olarak düşünüldüğünü, fakat tüm bunların sonucunda varılan noktanın geçmişe geri dönüş olduğunu belirtmektedir. Aslında reform ya da değişim, eğitim bağlamında niceliksel olduğu kadar nitelik anlamında ele alınmalıdır. Amaç yanlış giden bir işin daha fazlasını yapmaya çalışmak değil doğru işi amaca ve ihtiyaçlara uygun biçimde yapmak olmalıdır. Özden (2005) eğitim alanındaki yeni problemlerin eski uygulamalarla çözülemeyeceğini, temel sorunun eğitimde yeni değerler üretmek ve böyle bir üretimi sağlayacak dönüşümün gerçekleştirilmesi olduğunu belirtmektedir. Türkiye’de eğitim konusundaki reform taleplerinin ailelerden çok ülkenin geleceği üzerinde düşünme durumundaki Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), siyasal partiler ve STÖ gibi kurumlar gündeme getirmektedir (Tekeli, 2003: 28). STÖ’ler yukarıda anılan örgütlerden farklı özellikler göstermektedirler. Örneğin STÖ’leri siyasal partilerden ayıran en önemli özellik bu örgütlerin iktidarı ele geçirmek gibi bir amaçlarının olmaması sayılabilir. STÖ’ler birer baskı grubudur. Turan (1998: 132) baskı gruplarını üyelerinin ortak çıkarlara sahip bulunduklarını algılayan, iktidara geçmeyi amaçlamadan siyasal sistemi etkilemeye çalışan topluluk olarak tanımlamaktadır. Bu örgütlerin pek çok alanda olduğu gibi eğitim ile ilgili alınacak karar sürecine katılmayı hedeflediklerinden, alınacak kararları gereksinimleri ve amaçları doğrultusunda etkileyerek karar vericiler üzerinde baskı oluşturmaya çalıştıklarından söz edilebilir. 8 Problem Cümlesi Eğitimin siyasal işlevleri, sivil toplum örgütlerinin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşleri ve karar sürecine katılımları nasıldır? Alt Problemler 1. Sivil toplum örgütlerinin amaçları nelerdir? 2. Sivil toplum örgütleri eğitim olgusunu nasıl algılamaktadırlar? a. birey, b.toplum, c. devlet açısından eğitimin önemini nasıl tanımlamaktadırlar? 3. Sivil toplum örgütlerin Türk Eğitim Sistemini amaçları ve sistemin bu amaçları başarma düzeyleri hakkındaki görüşleri nelerdir? 4. Sivil toplum örgütleri, günümüz koşulları ve geleceği dikkate aldıklarında eğitimin amacının/amaçlarının neler olması gerektiği düşünmektedirler? 5. Sivil toplum örgütleri eğitimi, kültürel ve ideolojik bir araç olarak tanımlamakta mıdırlar? 6. Sivil toplum örgütlerinin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşleri nelerdir? 7. Sivil toplum örgütleri eğitimin örtük işlevleri hakkında ne düşünmektedirler? 8. Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri var mıdır? 9. Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar süreçlerini etkilemede kullandıkları argümanlar /yollar arasında fark var mıdır? 9 Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı; değişen ve gelişen eğitim anlayışı içinde, eğitimin siyasal işlevleri ve bu bağlamda Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin bu konudaki görüşlerinin analitik bir yaklaşımla açıklanmasıdır. Başka bir ifadeyle; toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal alanlarda meydana gelen gelişmelere paralel olarak, daha etkin, daha duyarlı ve işlevlerini daha iyi yerine getirebilen bir eğitim sisteminin oluşturulmasında, eğitimin siyasal işlevlerinin rolünün açıklanması ve bu konuda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin değerlendirilmesi esas amaçtır. Bu esas amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak çalışmanın bazı özel amaçları da vardır. Bunlardan birincisi, günümüzde önemi hızla artan eğitimin siyasal işlevlerinin teorik olarak ne anlama geldiğinin tanımlanmasıdır. İkincisi; sivil toplum örgütlerinin tanımlanması ve nasıl bir gelişim süreci gösterdiğini incelenmesidir. Üçüncüsü ise; Türk Milli Eğitim Sisteminde, sisteme ilişkin alınacak karar süreçlerinde sivil toplum örgütlerinin ne ölçüde etkin olduğunun belirlenmesidir. Son olarak da, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşlerini incelemektir. Araştırmanın Önemi Her devlet siyasal rejiminin gereklerine uygun bir eğitim sistemini geliştirir ve uygulama çabası gösterir. Bu anlamda hiçbir siyasi sistem amaçlarına ters düşecek bir eğitim sistemini benimseyemez. Eğitim sistemlerinin, ülkelerin toplumsal ve siyasi eğilimlerini izledikleri ve aynı zamanda bu eğilimleri oluşturarak yön verdikleri söylenebilir. Bir üst sistem olan devlet çeşitli alt sistemlerden oluşur. Siyasal, sosyal, eğitim, sağlık, ekonomi, savunma vb. çeşitli alt sistemler bir araya gelerek devlet üst sistemini oluşturur. Her devletin alt sistemlerinin belirli amaçları ve idealleri vardır. Ancak bu amaç ve idealler üst sistemin genel amaç ve idealleri ile ters düşmemelidir. 10 Her ülkede eğitim, her şeyden önce bir politika sorunudur. Eğitim, ulusal kültürün gelişmesinde anahtar rol oynamaktadır (Adem, 1993: 1). Her ülkede eğitim, devlet politikası doğrultusunda oluşturulur (Varış, 1991: 127). Toplumlarda eğitimin bir bakıma siyasi tercihleri yansıttığı söylenebilir. Toplumların siyasi tercihlerinin ne olduğu ya da nasıl açıklanabileceği ilgili toplumun bilinç durumu ile açıklanabilir. Bilinç durumunun Çotuksöken (1996: 53), yönlendirici durumda olan, nasıl bir eğitimin benimseneceği ve uygulamaya konulacağına ilişkin bilinç olarak tanımlamaktadır. Edgar ve arkadaşları (2000) eğitimin amacının, kamu katılımıyla ve farklı kesimlerin seslerini duyuracakları bir biçimde belirlenmesi gerektiği üzerinde durmaktadırlar. Bir ülkede eğitim gibi temel sosyal politikalar oluşturulurken, o toplumun değer yargıları dikkate alınarak hareket edilmesi, söz konusu politikaların toplum tarafından kabullenilmesinde karşılaşılabilecek olumsuz tutum ve davranışları aza indirebilir. Sosyal politika, toplumda var olan sosyal sınıfların ilişkileri karşısında devleti ve hukuksal düzeni korumaya dönük çalışmaları içeren düşünce bütünü olarak tanımlanabilir. Sözü edilen bakış açısını daha da genişletirsek sosyal politikayı topluma bir bütün olarak bakan, toplum içinde bütün sınıfları ilgilendiren çeşitli konuları sınıf farkı gözetmeksizin ele alan bir disiplin olarak tanımlamak daha işlevsel olabilir. Günümüzde STÖ’lerin boyutları, çeşitliliği, ulusal ve uluslar arası etkinliği dikkate değer biçimde artmıştır. Toplum yapısı içinde bulunan STÖ’ler, sosyo-politik yaşamın önemli bir parçası olarak tanımlanabilir. Bu örgütler toplumdaki iç ve dış faktörlerin etkisiyle, amaçları doğrultusunda, karar verme sürecini etkileyebilmek için çeşitli araçlar kullanmaktadırlar. Bu anlamda STÖ’lerin siyasal iktidar ve karar vericiler üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkileriyle, eğitim sistemini etkilemeye çalıştıkları bir olgu olarak kabul edilebilir. Bu çalışmanın önemini iki boyutta ifade etmek mümkündür. Bunlardan ilki; eğitimin siyasal işlevlerinin neler olduğunun belirlenmesidir. İkinci boyut ise, günümüzde ulusal ve uluslararası güç merkezine sahip STÖ’lerin eğitimin siyasal işlevlerine yönelik algılarının belirlenmesi ve söz konusu örgütlerin demokratik yasal 11 yollarla karar süreci üzerinde baskı grubu oluşturma çabasının tanımlanması, yorumlanması olarak tanımlanabilir. Bu çalışmanın, alanyazına katkısı yanı sıra ülkenin eğitim programlarının hazırlanmasında görev alan ilgililerin (akademisyenler, eğitim uzmanları, eğitim bürokratları vb.) çalışmalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Özellikle STÖ’lerin karar sürecine yönelik etkinliklerin, kullandıkları yolların ve argümanların belirlenmesi, karar süreçlerinin ilgili ve sorumlularını, eğitim yöneticilerini yakından ilgilendirdiği söylenebilir. Diğer taraftan bir bütün olarak bakıldığında devlet aygıtı ile STÖ’lerin daha sağlıklı iletişim ve ilişki kurmasına da yardımcı olabileceği düşüncesi ile çalışma önemlidir denilebilir. Varsayımlar Eğitim, siyasal iktidarlarca yönlendirme ve denetim altına alınmaya çalışılır. Ancak eğitim doğası gereği toplumun tüm kesimlerince ilgilenilen, üzerinde düşünce ve beklentilerin yürütüldüğü bir alandır. Siyasi otorite ve devlet eğitimin ideoloji kapsamında biçimlendirirken ilgili tüm tarafların düşünce ve beklentilerini dikkate almak durumundadır. Diğer taraftan ilgili taraflar kendilerinden düşünce ve fikirleri talep edilse de edilmese de beklentilerini iletme çabası içinde davranabilirler. Yukarıda tanımlanan çerçevede araştırmanın iki temel varsayımından söz edilebilir. Birincisi bu araştırma, sivil toplum örgütlerinin eğitim sisteminde alınacak kararlara ilişkin olarak süreçte bir baskı grubu oluşturabileceği ve karaları etkileyebileceği varsayımıdır. Araştırmanın diğer varsayımı ise, sivil toplum örgütlerinin görüşlerine başvurularak eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin bir çıkarımda bulunulabileceği yönündedir. 12 Kapsam ve Sınırlılıklar Bu araştırmanın kapsamını, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına uygun biçimde kurulmuş olan Anayasa ve hukuka uygun olarak etkinliklerde bulunan STÖ’ler oluşturmaktadır. Bu çalışma kapsamında alanyazına uygun olarak işçi ve işveren konfederesyonları, vakıflar, eğitim çalışanları sendikaları STÖ olarak tanımlanmıştır. Araştırmada, STÖ yöneticilerinin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüş ve beklentilerinin örgütlerinin resmi görüş ve beklentilerini temsil edebileceği kabul edilmektedir. 13 Kısaltmalar AB Avrupa Birliği AÇEV Ana Çocuk Eğitim Vakfı BM Birleşmiş Milletler EĞİTİM BİR-SEN Eğitimciler Birliği Sendikası EĞİTİM-SEN Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ERG Eğitim Reformu Girişimi HAK-İŞ Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu MEB Milli Eğitim Bakanlığı MÜSİAD Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği ÖSYM Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi STÖ Sivil Toplum Örgütü TED Türk Eğitim Derneği TİSK Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TÜRK EĞİTİM-SEN Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikası TÜRK-İŞ Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu YÖK Yükseköğretim Kuruluna 14 BÖLÜM II Bu bölümde, araştırmanın kavramsal çerçevesine zemin oluşturan, politika, devlet, ideoloji, siyasal sistem ve kamusal alan gibi temel kavram ve terimlerin açıklanmasına yer verilmiştir. EĞİTİMİN SİYASAL İŞLEVLERİ ÇERÇEVESİNDE DEVLET VE EĞİTİM İLİŞKİSİ Toplumlar siyasal sistemlerinin ve düzenlemelerinin sürekliliğine özen göstermek durumundadırlar. Çünkü devletin, gelecekteki varlığı, bu yapının korunması ile doğrudan ilişkili olarak kabul edilebilir. Toplumun siyasal düzeninin niteliği ne olursa olsun, siyasal düzenin sürekliliği, o toplumu oluşturan bireylerin, mevcut siyasal sistemin meşruluğuna inanmış olmalarına bağlı olduğu söylenebilir. Bunun aksi olarak; siyasal sistemin meşruluğuna inanmayan bireylerin toplumun siyasal sistemi için bir tehdit oluşturabilecekleri düşünülebilir. Bireyin içinde yaşadığı siyasal sistemle ilgili meşruluk algısı, eğitim sisteminin etkililiği ile doğrudan ilişkilidir. Russell’a göre (1997: 210), devlet eğitim üzerinde bütün öteki etkenlerin toplamından daha çok söz sahibidir. Diğer bir ifade ile eğitim kurumlarının, devletin diğer kurumlarından farklı olduğu söylenebilir. Yıldıran (2002: 65) bu farkın; toplumların dokularındaki değer, beklenti ve özlemlerle, geleceğin insan gücünün niteliklerini oluşturma sorumluluğundan kaynaklandığını belirtmektedir. Eğitim sistemi ve bu sistemin kurumları, özellikleri bakımından toplumsal ve kültürel üretim yerleri olarak görülebilir. Eğitim aracılığıyla toplumsal dinamikler bireylere aktarılırken, çevresel faktörlere bağlı olarak eğitim sisteminin toplum için yeniden üretim işlevi gördüğü söylenebilir. Her toplumun kendine özgü dinamikleri ve aktörleri bulunmaktadır. Söz konusu dinamik ve aktörler eğitim sistemi ile tanıtılabilir ve yeniden tanımlanabilir. Farklı devletlerde farklı politik süreçlerin işlediğinden söz edilebilir. Bir devletin politik kimliği ve politik süreçleri eğitim politikalarının biçimini de 15 etkilemektedir. Örneğin, farklı devletlerde, politik eğitim programlarına verilen isimler politik eğitim, yurttaşlık bilgisi, demokratik eğitim gibi farklı terimlerle ifade edilebilir. Örneğin, Hong Kong'da politika terimi pek çok olumsuz anlam taşır ve "politik eğitim" terimi de politik doktrinleştirme ve beyin yıkama olarak anlaşılır (Lau ve Kuan, 1988:70). Devlet ve Eğitim Devlet; insanların bir arada, düzenli ve örgütlü yaşayışını sağlayan bir oluşumdur. Her toplum için devlet yapılanması ve işleyişi farklı şekillerde gerçekleşbilmektedir. Aşağıda bazı devlet tanımları ve devlet ile eğitim olgusu arasındaki ilişkiden söz edilmektedir. Ancak sosyal ve siyasal olgular statik kavramsal kalıplar içinde tanımlanmaya uygun değildir. Bunlarla ilgili olarak yapılacak tanımlar, benimsenen bakış açısını yansıtacağından göreli özellik taşımaktadır. Devletin eğitimle ilgili temel görüşlerinin, örgütsel ve kurumsal yapıda yer alan okul ve öğretim sistemi ile eyleme dönüştüğü düşünülebilir. Eğitim, devlet siyasetinin boyutlarından biridir. Her ülke, yürütme organı içerisinde ayrı bir birim (Eğitim Bakanlığı) tahsis etmiştir. Devletin siyaseti bu birim tarafından yönetilir ve yönlendirilir. Devletin eğitim felsefesi, onun bu alandaki siyaset felsefesiyle özdeştir (Bilhan, 1991: 65). Diğer bir ifade ile devlet; eğitimi, Fransız İhtilali’nden buyana parasız, zorunlu ve lâik kılmak suretiyle kontrol etmektedir (Bulaç, 1999: 170). Devlet, Latince’de ayakta duruş anlamına gelen “stare”nin “status”a dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır. İlk kez Machiavelli’nin 15. yüzyılda, belli bir toprak ve topluluk üzerindeki etkin otoriteyi, bir yönetim biçimini anlatma üzere “stato” sözcüğünü kullandığı görülür (Akal, 1992: 24). Devlet, toplumda yönetimin kurumsallaşması aşamasında ortaya çıkmıştır (Kışlalı, 2000: 18). Toplumda en büyük siyasal örgütlenme biçimi olan devletin, insanların tüm ilişkilerini düzenlediği söylenebilir. Devlet, siyasal kuruluşların en genişi, en gelişmişi, en iyi örgütlenmiş ve en kapsayıcı olanıdır (Kıncal, 2002: 113). 16 Toplumda, yönetenler yönetilenlere karşı en üstün biçimde işleyen bir yaptırım sistemini devlet aygıtıyla gerçekleştirebilmektedirler. Devlet yönetilenlerin itaatsizliğine karşı etkin bir biçimde işleyen bir örgütlenme biçimidir (Vergin, 2003: 24). Devlet, toplumu belirlenmiş bir düzen içinde tutan, bu düzeni koruyan, bir birleştiricilik ile üst belirleyici olan ve bir dünya görüşü ile toplumsal bütünlük sağlayan üst siyasal iktidar alanıdır (Poulantzas, 1992: 41). Siyasal iktidar, toplumun ne adına yönetileceği sorusuna yanıt ararken diğer yandan nasıl ve kim tarafından yönetimin gerçekleştirileceğini belirlemektedir (Çetin, 2003: 62). Devlet siyasi açıdan; yönetme gücüne sahip, ideolojik açıdan; toplumsal düşünme biçimine yön veren, ekonomik açıdan da; üretim ilişkilerini düzenleyen; toplumsal yaşamı ve onun kurumlarını yöneten, onlara düşünsel biçim kazandırarak yönlendiren ve kaynakları dağıtma yeteneğine sahip kurumlaşmış güç olarak tanımlanabilir (Gökçe, 2000: 43). Devlet; yapısı, kurumları, işlevleriyle temsil ettiği iktidarın birey ve toplumla ilişkileriyle, insan hayatını doğrudan etkileyen kararları ve uygulamalarıyla siyasi tartışmaların odağında yer alır. Özellikle modern devlet, en demokratik olanından en otoriter ve totaliter olanına kadar, bireylerin üzerinde başka hiçbir kurumun sahip olmadığı ölçüde belirleyiciliğe sahiptir ve varlığını hiçbir zaman unutturmayan güç olarak ayaktadır (Şen, 2004: 28). Devlet; sınırları belli bir toprak parçası üzerinde teşkilatlanmış, bağımsız bir hükümete sahip olan toplum temsilcisi, etkin ve egemen bir iktidar demektir (Bolay, 1996: 84). İktidarı kullanan güçler, hukuki düzenlemeler yaparken ve bunları uygulamak için gerektiğinde zora başvururken devlet adına hareket ederler. Ancak devlet adına hareket eden yönetici kesimle, soyut varlık olan devleti birbirine karıştırmamak gerekmektedir (Akbulut, 1998: 182). Devlet, sınırları içinde yönetimi kendi tekeline alır. Bu durum, tüm yurttaşlarca paylaşılan politik kültürün yaratılması eğilimidir (Hall ve Lenbery, 2000: 11). Eğitim ve iktidar ilişkisi bağlamında eğitimin, siyasal iktidarın elinde olan her türlü aracın müdahalesine maruz kaldığından söz edilebilir. Dijk (1998: 315) müfredat, ders kitapları, eğitsel materyaller ve derslerin, farklı iktidar grupların değer 17 ya da çıkarlarıyla uyumlu olan eğitsel hedef, konu ve öğrenme stratejilerince yönlendirildiğine ve yönetildiğini belirtmektedir. Yaygın devlet tanımlaması, devletin kurucu unsurlarını bir araya getirerek yapılmış olanlardır. Devletin ülke, insan topluluğu ve iktidar unsurlarının bir araya getirilmesiyle oluşan tanımlamada birleşildiği görülmektedir. Bu unsurların oluşturduğu tanımlamaya göre devlet; belli bir ülke sınırı üzerinde yerleşmiş, zorlayıcı yetkiye sahip ve üstün bir iktidar tarafından yönetilen insan topluluğunun meydana getirdiği siyasal kuruluştur (Kapani, 1997: 34). Devlet, siyasal birleşmeyi ve bütünleşmeyi sağlayan bir sembol olarak da tanımlanabilir. Avrupa’da feolitenin çöküşü ve kilisenin siyasal nüfuzunun kırılışıyla ulus devlet kavramının ortaya çıktığı söylenebilir. Ulus devlet, dağınık otoriteler arasında bölünmüş olan insanları ülke ve ulus kavramları etrafında toplayan yeni bir kuruluştur. Devleti meydana getiren insanlar, yönetenler, hükümetler hatta rejimler değişebilir, fakat devlet varlığını sürdürebilir. Bu durum devletin hukuki anlamda bir kişiliği olduğunu göstermektedir. Devlete hukuki anlamda tüzel kişilik kazandırılması, iktidarı kullananların hukuki statülerini belirlemektedir. Bu anlamda yöneticiler, yetkilerini kullanırken sübjektif değil, objektif bir hakka sahiptirler. Diğer bir ifade ile sınırları belirlenmiş yetkileri kullanırlar (Poggi, 2001: 103). Yönetilenler açısından da devlet, insanlara istediklerini karşılayacağı ve onların doğuştan getirdiği hak ve özgürlükleri bulunduğunu, bunları korumayı üstlendiğini açıklamaktadır (Çeçen, 2000: 9). Bu anlamda devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, toplumu düzenleme, topluma güvenlik, refah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yönelik olarak kanun koyma, kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip kurum olarak somutlaştırılabilir. Bir başka ifade ile devlet, toplumu oluşturan bireylerin bir araya gelerek temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ortak iradeleri sonucu oluşturdukları en üst düzeyde sosyal bir yapılanmadır. En üst düzeyde sosyal bir yapı olarak devlet, göreli bağımsız bir güç olarak eğitim, aile, hukuk, sağlık, güvenlik gibi toplumsal kurumlar yoluyla kendisine 18 siyasi, ideolojik ve ekonomik alanlarda negatif entropi sağlayarak varlığını sürdürebilir (Gökçe, 2000: 43). Devletin varlığından söz etmek için; coğrafya (vatan), beşeri (millet), siyasi (hükümet) ve egemenlik özelliklerinin bir arada bulunması gerekmektedir (Bolay, 1996: 85). Devlet, belli bir ulusu olan, belli bir ülkede yaşayan ve bir devlet gücü ile donatılmış insan topluluğudur. Bu tanım alanyazında üç öğe kuramı olarak adlandırılmaktadır (Doehring, 2002: 24). Devletin insan öğesi, devlet kavramının en belirleyici ve temel öğesi olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda insan topluluğu bulunmuyorsa devletten söz edilemez. Devlet için ikinci öğe toprak öğesidir. Toprak öğesi ülke sınırlarını gündeme getirmektedir. Devlet kavramının bir birleriyle uyumlu yetkilerle donatılmış bir örgütten oluşmuş olması devletin üçüncü öğesi olan devlet gücünü ifade etmektedir. Toprak bütünlüğü oluşan devletin toprak sınırları, devletin düzenli ve profesyonel orduları ile güvence altına alınır. Devletin tek bir para birimi ve tek bir hazinesi vardır. Bütün yerel dil ve lehçelerin üzerinde durulmuş ve ulusal eğitim ile desteklenerek yaygınlaştırılmış ulusal bir dili vardır. Son olarak devletin egemenlik kurduğu tüm coğrafi alan üzerinde her bireye uygulanacak tek ve standart bir hukuk sistemi kurulmuştur. Kanunlar, devletin yurttaşlarına seslendiği dildir (Poggi, 2001: 119). Devlet siyasal toplumun soyut ve süreklilik gösteren temel unsurudur ve toplumdan gelen talepleri kendi değer süzgecinden geçirerek denetimi altında tutar. Söz konusu değerler toplumun uzun vadeli çıkarlarıyla ilişkili duyarlılıklara dayandığı için devlet bir bakıma kutsaldır. Devletin ideolojisi toplumdan etkilenmez, aksine topluma hükmedicidir. Devletin kendi özel temsilcileri vardır. Merkez bürokrasisi, aydınlar ve ordu devletin özel temsilcileridir (Toprak, 2000). Devletlerin farklı dinamikleri dikkate alınarak bir sınıflama yapılabilir. Bu dinamikleri; nüfus büyüklüğü, yönetim felsefeleri ve bürokratik yapılanmaları, ekonomik ya da askeri güç düzeyleri, dünya üzerindeki coğrafi konumları, üyesi oldukları uluslar arası kuruluşlar vb. olarak tanımlamak mümkündür. 19 Marshall, devleti birleşik bir bütün olarak görmez. Ona göre devlet kamu politikasının yönü ve kaynakların kullanılması konusunda çeşitli çıkarları temsil eden siyasal eğilimlerin, çatışmaların alanını ve parametrelerini belirleyen bir dizi kurumdan meydana gelmektedir. Politika ve kaynaklar konusunda, seçilmiş siyasetçiler ile atanmış kamu görevlileri arasında ya da devletin farklı kesimlerini temsil eden siyasetçiler arasında çatışmalara sıkça rastlanır. Bu yüzden, devlet aygıtının farklı parçalarının farklı çıkarları olabileceği ve birbirine zıt tercihleri savunabilecekleri için, bir devletin çıkarlarını saptamak zordur (Marshall, 1999: 146). Ratzel devletleri, dünya üzerindeki kapladıkları alanların büyüklüğüne göre kıtasal devletler, orta derecede geniş devletler ve küçük devletler biçiminde üçe ayırırken (Göney, 1993: 89), Spanier devletlerin, siyasi, askeri özelliklerini dikkate alarak; a) Büyük Güçler-Küçük Güçler, b) Global-Bölgesel-Yerel Güçler, c) Davranış Modellerine Göre Devletler, d) Doğu-Batı-Bağlantısız (Üçüncü Dünya) Devletler, e) Kuzey-Güney Devletler biçiminde beş gruba ayırmaktadır (Arıboğan, 1997: 86). Weber, “belli bir toprak sınırlarında buyruklarını idari bir örgüt aracılığıyla fiziksel zora başvurma yeteneğine sahip olarak yerine getiren her egemen grup politik bir gruptur” tanımıyla politikayı toprak, idari örgüt ve fiziksel zor öğelerine yer vererek tanımlamaktadır (Beck’ten aktaran, Bauman, 1999: 51). İlgili alan yazında devlet, politika, sivil toplum ve sivil örgütlerine ilişkin çeşitli çalışmalara rastlanmaktadır. Bunlardan bazıları; Tosun (2001), 1983’ten günümüze Türkiye’de devlet-sivil toplum ilişkisi ve sivil toplum kuruluşlarının görünümü. Politik Katılma ve Politik Kültür (Kalaycıoğlu ve Sarıbay, 2000) Demokrasinin Üç Normatif Modeli (Habermas, 2002); Türkiye’de Eğitim Politikası (Abay, 2004: 411-455) biçiminde sıralanabilir. Devlet ve toplum açısından eğitim sistemi ve onun kazandırdıkları ile toplumda sosyal değişim yapılabileceğine ilişkin dört temel görüş olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, yeniden yapılanmacı ve modernist (Weber, 1946; Shultz, 1961; Inkeles, 1969) görüşlerdir. Bu görüşler eğitimi ve eğitim olgusunun sosyal değişmeyi sağlayıcı en temel kurum olarak görmektedirler. Bu görüşün temel 20 fikri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hürriyet, adalet ve eşitlik ilkelerine dayanan yeni sosyal düzenin yaratılmasında eğitimin etkili olduğudur. İkinci görüş ise tutucu ya da çatışmacı olarak tanımlanır ve bu görüşe göre eğitim mevcut toplumsal, ekonomik, politik düzenin ayrılmaz bir parçası olarak ondan bağımsız hareket edemez ve eğitim sistemi mevcut istemi koruyarak yeniden üretir (Eskicumalı, 2003). Bu görüşün temel fikrinin, eğitimin yeni sosyal bir düzen meydana getiremeyeceği, toplumdaki hâkim sınıfların çıkarlarını koruyarak var olan mevcut durumu korumak olarak özetlenebilir. Üçüncü görüş temsilcilerinin Apple (1979, 1982), Anyon (1980) gibi NeoMarksistler olduğu söylenebilir. Bu görüşün temel fikri, eğitimin toplumdaki hâkim sınıfın kendi çıkarlarına hizmet edebilen ve bu çıkarları koruyarak geliştirebilen özellikler taşıyan bir araç olduğudur. Dördüncü görüş ise, toplumdaki değişmelerin eğitimden çok toplumdaki diğer politik, ekonomik ve sosyal yapılarda oluşacak değişimlere bağlı olacağı görüşüdür. Bu görüşe göre eğitimin bu değişim içinde etkisi sınırlıdır. Bu görüşün John Dewey tarafından temsil edildiği söylenebilir (Eskicumalı, 2003). Kapitalizmin doğuşu ve modernleşmeyle birlikte eğitim anlayışının değiştiği söylenebilir. Modern eğitim anlayışını biri ulusal, kitlesel ve resmi eğitim modeli diğeri de bireyci, özgürlükçü radikal eğitim modeli olmak üzere iki boyutta değerlendirmek mümkündür (Kotu, 2005: 8). Ulusal, kitlesel ve resmi eğitim modeli, öncelikle ekonomik verimliliğin artması ve toplumsal istikrarla ilgilenir. Bu anlamda devlet okulları hâkim toplumsal yapıyı desteklemek için çalışırlar ve kendi bünyelerinde reform yapabilirler, gelişme gösterebilirler ancak temel yapısal değişikliklere başvuramazlar (Spring, 1991: 8). Söz konusu durum; resmi eğitim modelinin temel amacının, devlete karşı sadık yurttaş ve sanayi sektörüne kalifiye eleman yetiştirmek olduğunu belirtmektedir. Spring, resmi eğitim modeline karşı; okulun politik, toplumsal ve ekonomik gücü etrafında toplandığını, hükümetin denetimi altındaki devlet okulların uyguladığı eğitim aracıyla kaçınılmaz olarak hükümetin buyruklarına bireyin körü körüne boyun 21 eğeceği yönünde eleştirmektedir. Bireyci, özgürlükçü radikal eğitim modelinde ise, toplumsal istikrar ve verimlilik yerine, bireysel özerkliğin arttırılması söz konusudur. Bu eğitim modeli, otoriteye boyun eğmeye isteksiz ve kendilerine en yüksek özgürlük sağlayacak toplumsal örgütlenmeyi gerçekleştirmektir. Bu modelin devlet okullarının kaldırılarak resmi eğitime son verilmesini önermekte olduğu söylenebilir. Friedman’ın, devletin eğitime müdahalesinin eğitimin etkinliğini azalttığı ve devletin eğitime yaptığı müdahalelerin; eğitim standartlarını düşürdüğünü, sınıfların atmosferinin öğrenmeyi motive etmediğini, gözlemlenebilir bir kârlılığı olmadan maliyetleri arttırdığı (Akt. Ercan, 2004) görüşü yukarıdaki resmi eğitime son verilmesi önerisinin gerekçeleri olarak sayılabilir. İdeoloji ve Eğitim İdeoloji terimi, Yunanca idea (görülen biçim) ve logos (bilgi) sözcüklerinin birleştirilmesiyle yapılmış düşünceyi inceleyen (ideler) bilimidir. İdeler bilinç olaylarıdır ve ideoloji; idelerin niteliklerini yasalarını, gösterdikleri anlamlarla bağlantılarını ve kökenini inceler (Akarsu, 1998: 101). İdeoloji, toplumun altyapısınca belirlenen siyasal, felsefesel, dinsel, sanatsal vb. gibi düşünce biçimlerinin tümüdür (Hancerlioğlu, 2000: 26). Diğer bir tanımla ideoloji, siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi; bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütünüdür (Timuçin, 1998: 164; Cevizci, 2003: 197). Laclau (1998: 73) ideolojiyi “toplumsal formasyonun birlik ve beraberliğini sağlayan ve devam ettiren, sistemin toplumsal koşullarını sürdüren ve yeniden üreten ve devletle aynı amaca yönelmiş bir düzen” olarak tanımlamaktadır. Yeniden üretim sürecinin, eğitimin temel yeniden üretim işlevi ile paralellik gösterdiği söylenebilir. İdeolojiler, değişen oranda olguların açıklanmasının, taleplerin haklılaştırılmasının ve kendi durumlarının gerçekliği ve doğruluğu hakkındaki inancın öğelerini taşır (Macpherson, 1984: 98). İdeolojinin grup kimliğini belirleme, ortak grup dayanışması ve grup bağını arttırma gibi işlevleri olduğu söylenebilir. 22 Belirli bir ideoloji tarafından temel alınan toplum ve dünyaya ilişkin kabuller ortak ifade araçlarıdır. Grup üyeleri arasındaki birlikteliği, dayanışmayı ve görüş birliğini geliştirirler. İdeolojinin işlevselliği süreklidir. İnanç sistemlerinin temelleri genellikle mistik veya tarihsel ya da her ikisini birden içeren geçmiş düşüncesine dayanır. Geçmişe ait yorumlardan şu an yararlanılır. Bu, bir ideolojiyi işlevsel hale getirme girişimi olup, politikaya dönüşür. Şimdi ortaya çıkan eyleme ilişkin yapılan bir tasarı, gelecekteki bir eyleme yönelik olacak ve belirli bir politikaya dayanan eylemde istenen sonuçların elde edilmesini sağlayacaktır (Gutek, 1997: 171-173). Belirli bir grup, toplumsal sınıf ya da toplumsal oluşumların üyelerince paylaşılan toplumsal kavrama biçimi olarak ideoloji eğitim sistemlerinin oluşturulmasında önemli rol oynar (Dijk, 1998: 186). Farklı politik, ekonomik ve kültürel dünya görüşleri olan gruplar, toplumsal açıdan meşruiyetin neyi ifade ettiğini ve toplumun amaçlarının neler olması gerektiğini tanımlamaya çalışırlar. Bu etkinlikler eğitim kurumları içinde gerçekleşir (Apple, 1989: 33). Barriga (1995) okulu, burjuva projesinin bir parçası, yurttaşların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik değerleri altında biçimlendirilmesini amaçlayan modern bir kurum olarak tanımlamaktadır. Okulun amacı; herkesin bilgiye ulaşması yoluyla insanın özgürleştirmesini özendirmektir. Bir kontrol kurumu haline gelmekle okul, hem özgürleşme hem de yabancılaşma imkânlarını aynı anda sağlayan çelişkili bir kuruma dönüşmüştür (Akt. Burgos, 2002: 69). Harber (1991) okulların eğitimle ilgili olduğu kadar aynı zamanda politik kurumlar olduğu savunulmaktadır. Bilgi ve beceri kaynağı olarak eğitimin rolü kolayca anlaşılsa ve kabul edilse de, ideolojik işlevi sıklıkla çatışma yaratır. Eğitimin değerlerle, özellikle politik olanlarla hiç işi olmaması gerektiğini savunanlar bile bulunmaktadır. Eğer eğitim hayata hazırlanmaksa, eğitimin kapsamı her şeyi içine almak zorundadır. Eğitimin misyonu; gençleri, yalnızca kendi fiziksel çevrelerinin değil, sosyal çevrelerinin de ihtiyaçlarına entelektüel açıdan cevap verebilecek insanlara dönüştürmektir. İdeolojik yön eğitim deneyiminin ayrılmaz bir parçasını oluşturmalıdır. 23 İdeoloji genel olarak bir grubun inanç sistemi olarak tanımlanabilir. İdeoloji, grubun görüş açısını, programını, eylemini, isteklerini teorik açıdan meşru kılmaya yaramaktadır. Bu anlamda ideolojilerin, hedefledikleri doğrultuda toplumu yönlendirecek programlar ortaya koydukları söylenebilir. Her toplumda belirli ideolojilerin olduğu söylenebilir. Ulusal devletlerde etkili olan resmi ideolojiyi siyasal parti veya rejimin bağlı olduğu rasyonalitenin belirlediği varsayılabilir. İdeoloji, bugün yaşanan, geçmişi anlatan ve geleceğe işaret eden, bir grubun benimsediği düşünceler bütünü olarak tanımlanabilir. Gutek’e (1997: 166) göre ideoloji; (1) tarihi yorumlayarak belli bir zaman ve yerde ortaya çıkan bir gruba belirli bir yön verir. (2) İdeoloji grubun şu anki sosyal, ekonomik, siyasal ve eğitimsel şartlarını tanımlar. (3) Geçmişin yorumu sosyal değişim kavramını ortaya çıkarır, bu da geçmişi doğrulayabilecek ve gelecekte ortaya çıkması olası olayların öngörülmesini sağlar. (4) İdeoloji genel politikasını gelecekte uygulanacak proje olarak ortaya koyar, bu politika gereksinim duyulan amaçlara veya hedeflere ulaştırmaya yöneliktir. Bu yolla ideoloji, programlı veya eylem merkezli bir olgu haline gelir. İdeolojinin; eğitim alanındaki politikaların oluşmasında ve uygulanmasında etkili olduğundan sözedilebilir. Çünkü eğitim politikaları, öğretim programlarını ve uygulamaları diğer bir değişle öğretimi etkilemektedir. Black’e (1989) göre devlet, eğitim aracılığıyla halkın düşünce ve değer yargılarının, bir “eritme potası” içinde kaynaştırılıp bütünleştirilmesini gerçekleştirme amacına yönelmiştir. Bu nedenle devlet, eğitimin içeriğinde kendi ideolojik ilkelerini kurgular ve uygulanması için çaba gösterir. Bu anlamda devletin belirlediği ilkeler çerçevesinde yaşama ve davranma becerileri bireylere öğretilir. Böylece birey söz konusu ilkelere uygun gösterdiği davranış ve beceriler doğrultusunda toplumda kabul görebilir. Eğitim süreci, insanın imal edilme sürecini ve fabrikasyonunu ifade eder ve bu yönüyle eğitim kurumları, insanları programlama merkezleridir (Illich, 1988: 65). Siyasal iktidar varlığını devam ettirebilmek için sahip olduğu baskı ve ideolojik araçları kullanır. Devletin baskı araçları, açık güç kullanımının veya zorlamanın 24 bulunduğu alanlarda işleyen, hukuk, mahkemeler, polis, ordu gibi kurumlardır. Devletin ideolojik araçları ise aile, eğitim ve din gibi alanlarda siyasal iktidarın onanmasını devam ettiren kurumlardır (Althusser, 1991: 27). Eğitim kurumları devletin ideolojik araçları arasında öncelikli kurumlardır. Eğitim bireyi sistemin öngördüğü ideolojiyle yoğurmakta ve resmi ideoloji doğrultusunda sosyalleştirmektedir. Sönmez (1994: 62)’e göre devlet okula, her yurttaşa devletin kendi hedeflerini kazandırmak için kullandığı ideolojik bir kurum olarak bakmaktadır. Bu ideolojik kurumda devlet için önemli olan örneğin; demokrasi, insan hakları, sosyal devlet ilkleri, adalet gibi değerler yurttaşlara kazandırılır. Eğitim bir mücadele ve uzlaşma alanı olarak eğitim politikası, finansmanı, programı, pedagojisi ve değerlendirmesine özgü kaynakların, iktidarın ve ideolojinin iç içe geçtiği alanlardan biridir (Apple, 2004: 96). Bu anlamda sınıfsal tabakalaşma sistemi programa (müfredata) yansıtılmaktadır (Bowles, 1999: 15). İktisadi alandaki gereksinimler (hangi alanda, ne kadar nitelikli eleman yetiştirileceği, ne tür bilgi üretileceği vb.) programa aktarılır. Eğitim programına yedirilen ideoloji, bazı tutum ve değerleri pekiştirir, okulun resmi (biçimsel) ve açık eğitim programı ile seçilmiş ve onaylanmış bilgi ve beceriler önemle vurgulanır (Gutek,1997: 167). Programın iki boyutta incelenebileceğinden söz edilebilir. Bunlardan biri yazılı program (açık, yazılı, formal program) diğeri yazılı olmayan, örtük (gizli, saklı, yazılı olmayan program) programdır. Yazılı program yetkili kurumlar tarafından hazırlanan ve tüm kazanımları açıkça yazılı hale getirilmiş program anlamını taşımaktadır. Örtük program, siyasal toplumsallaşma, itaat ve uyumlu olmaya yönelik yetiştirme, geleneksel sınıf yapısının sürdürülmesi gibi amaçlara katkı sağlama işlevlerini yerine getirir (Wallance 1983: 9). Bu anlamda örtük program, yazılı (açık) programda eksik ve belirsiz kalan, bilgi ve değerleri daha ayrıntılı biçimde tanımlayan, egemen siyasal sistem ve kültüre yönelik olarak bireyin sosyalleşmesini 25 arttıran program olarak tanımlanabilir. Örtük program ile bireylere okulda eğitsel çalışmalar içinde çok sayıda sosyal, kültürel ve etik davranışlar kazandırılabilir. Örtük programın ideolojik ve politik yönünün olduğu söylenebilir. Okuldaki her türlü uygulamada öğrencilere benimsettirilen değer, bilgi ve davranışların hedefi, sosyal ilişkilerin varlığını korumak ve güçlendirmek olarak sıralanabilir. Apple ve Christian-Smith'e (1991: 2) göre devletin, eğitim programı ve ders kitaplarıyla her zaman tarafsız bilgi ilettiğini düşünmek mümkün değildir. Devletin meşru bilgi ve değerlerin bütünü olarak tanımladığı program, farklı toplumsal sınıf, cinsiyet ve dinsel gruplar arasındaki karmaşık iktidar mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Resmi program açısından ideoloji “Hangi bilgi daha önemlidir?”, “Öğretimde ulusal politikalar ve öncelikler nelerdir?”, “Kişisel amaçlar ve hedefler nelerdir?”, “Tüm bunlar ve bilgiler toplum ve gruba katılım için midir?” gibi sorulara yanıtlar vermeye çalışır. İdeoloji, özellikle egemen grubun ideolojisi veya resmi ideoloji eğitim ve öğretimi doğrudan üç boyutta etkilemektedir. Bu boyutlardan ilki; eğitim politikalarını, hedeflerini amaçlarını ve sonuçlarını belirlemesi, ikincisi; okul çevresindeki davranış ve değerleri belirleyip, kuvvetlendirmesi ve üçüncüsü; okulun resmi programını oluşturan bilgi ve yeterlikler üzerinde etkili olmasıdır (Gutek, 1997: 176-177). Eğitim programlarında, öğrencinin siyasal rejim için destekleyici hisler beslemesini sağlayacak anlatım ve değerlere ağırlık verilmesine her siyasal sistem özen gösterir (Kalaycıoğlu, 1984: 171). Programları belirleme süreci, politik güç ve ideolojiyi sağlama ve devam ettirmenin başlıca araçlarından biri olarak kabul edilmektedir. Toplum, eğitimi şekillendirmekte ve eğitim de toplumu yansıtmaktadır (Cheung ve Leung, 1998). Erdoğan’a (2000:74) göre Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik tercihi, devletçi-bürokratik Kemalizm olarak isimlendirilebilir ve bu ideoloji (1961 ve 1982 Anayasaları) Anayasa ile güvencesi altındadır. T.C. Anayasası Başlangıç bölümü “Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez 26 bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda; (…)” (T.C.Anayasası, 1982) cümleleriyle başlamakta ve devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyetin bu ideolojik duruşunun, eğitim sistemini doğrudan etkilediği söylenebilir. Diğer bir ifade ile Türkiye’de Kemalizm, Türk-ulus devletinin resmi ideolojisidir ve bu nedenle Türk Milli Eğitim ideolojisi Kemalizm vurgusunu taşımaktadır (Kaplan, 1999: 133). Bu doğrultuda Atatürk ve Atatürkçülüğün öğretilmesi ve benimsetilmesi eğitim programlarında, tüm derslerin kazanımlarında bulunmaktadır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, yeni toplumsal yapının gerektirdiği demokratik ve lâik Cumhuriyeti, değişime açık çağdaş toplumu, bağımsız ve kendi öz kaynaklarımıza dayalı güçlü bir ekonomiyi eğitim aracılığıyla yaratmayı amaçlamıştır. Atatürk eğitimin; ulusal, bilimsel, lâik, Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatmaya, devrimleri korumaya ve kalkınmaya yönelik olması gerektiğini düşünmektedir (Karal, 1981: 5-6). Milli Eğitim Bakanlığı 2004 yılında ilköğretim programlarını yeniden düzenlemiştir. İlköğretim 1-2 ve 3. sınıflarda uygulanmak üzere hazırlanan Hayat Bilgisi dersi öğretim programının vizyonu, “öğrenmekten keyif alan, kendisiyle, toplumsal çerçevesiyle ve doğayla barışık, kendini, milletini, vatanını ve doğayı tanıyan, koruyan ve geliştiren, mutlu bireyler yetiştirmek” (MEB, 2005: 9) olarak ifade edilmiştir. Yeniden düzenleme çerçevesinde ilköğretim 4. ve 5. sınıflarda okutulan Sosyal Bilgiler dersi programının vizyonunu ise “21. yüzyılın çağdaş, Atatürk ilkeleri ve inkılâplarını benimsemiş, Türk tarihini ve kültürünü kavramış, temel demokratik değerlerle donanmış ve insan haklarına saygılı, yaşadığı çevreye duyarlı, bilgiyi deneyimlere göre yorumlayıp sosyal ve kültürel bağlam içinde oluşturan, kullanan ve düzenleyen, sosyal katılım becerileri gelişmiş, sosyal bilimcilerin bilimsel bilgiyi üretirken kullandıkları yöntemleri kazanmış, sosyal yaşamda etkin, üretken, haklarını ve sorumluluklarını bilen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yetiştirmektir” biçiminde ifade edilmektedir (MEB, 2005b: 43). Her iki dersin 27 vizyonları incelendiğinde eğitim sisteminin, toplumun belirli nitelikler çerçevesinde biçimlendirilmesini hedeflediği görülmektedir. Türkçe Dersinde, İlköğretimin 1-5. sınıflarında Atatürkçülük dört temel başlıkta ele alınmaktadır. Bunlar; Atatürk’ün hayatı ve eserleri, Atatürk’ün kişilik özellikleri, Atatürk’ün düşünce sisteminde yer alan konular (Milli eğitim, Milli Tarih, Atatürk ve güzel sanatlar, Milli Kültür, Tük kadını, Türk Dış Politikası, çevre bilinci, kamuoyu ve basın) ve Atatürk ve Cumhuriyet eğitimi olarak sıralanabilir (TTK, 2005a: 23). Diğer taraftan, ilköğretim 4. sınıfta uygulanan Fen ve Teknoloji dersi öğretim programının, canlılar ve hayat öğrenme alanı, canlılar dünyasını gezelim-tanıyalım ünitesinde “Atatürk’ün çevre ile ilgili yaptığı çalışmalara örnekler verir” kazanımı (TTK, 2005b: 131) yer almaktadır. 5. sınıf Fen ve Teknoloji dersinin aynı öğrenme alanı ve aynı ünitesinde “Atatürk’ün çevre bilincinin geliştirilmesi ile ilgili sözlerine örnekler verir” kazanımı (TTK, 2005b: 234) ve fiziksel olaylar öğrenme alanı yaşamımızdaki elektrik ünitesinde öğrenciler, akılcılığın fen ve teknolojideki önemini fark eder. Bu bağlamda Atatürk’ün akılcılığa ve bilime verdiği önemi araştırır” etkinlik örneği (TTK, 2005b: 261) verilmektedir. Bir başka örnek ise matematik dersinden verilebilir. İlköğretim 4. sınıf Matematik dersi öğretim programının, ölçme öğrenme alanı, uzunluk ölçme alt öğrenme alanında “Atatürk’ün önderliğinde ölçme birimlerine getirilen yeniliklerin gerekliliğini nedenleriyle açıklar” kazanımı (TTK, 2005c: 217) yer almaktadır. İlköğretim 5. sınıf Matematik dersi öğretim programının, geometri öğrenme alanı, çokgenler alt öğrenme alanında “Atatürk’ün geometri alanında yaptığı çalışmaların ülkemizdeki geometri öğrenimine katkılarını açıklar” kazanımının (TTK, 2005c: 217) gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Ders kitapları eğitim programları çerçevesinde, devlet ideolojisinin öğrencilere aktarıldığı temel araçlardan birisi olarak görülebilir. Harber (1991: 246)’e göre okullarda okutulan ders kitapları önemli siyasal sosyalleşme kaynaklarıdır ve politik bir boyutu vardır. Örneğin, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 28 55. maddesine göre, “ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulacak kitaplar Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenir. Bakanlık tarafından onaylanmayan hiçbir ders kitabı okullarda kullanılamaz. 29 Mayıs 1993 tarihinde yürürlüğe giren Ders Kitapları Yönetmeliğine göre, a. İlköğretim 1-3. sınıflara ait kitapların üçüncü sayfasında İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtası sonraki sayfalarda Atatürk resmi ve öğrenci andı bulunacaktır. b. İlköğretim 4-8. sınıflar ile orta öğretim kurumlarına ait kitaplarda İstiklal Marşı’nın on kıtası ile Atatürk’ün Gençliğe Hitabı yer alacaktır. c. Tarih, coğrafya, sosyal bilgiler ve edebiyat kitaplarında hem Türkiye haritası hem de Türk dünyası haritası bulunacaktır. d. Son sayfalarında Türkiye haritası ile Öğretmen Marşı yer alacaktır. (İlköğretim Kurumları yönetmeliği). Ulus devletlerin kamu eğitimi aracılığıyla yurttaşları doğruluğuna inandırmaya çalıştığı genel ve özel varsayımlar vardır. Bu varsayımlar aşağıda verilmiştir (Erdoğan, 2005: 136). “Genel anlamda; 1. Toplumsal var oluş ancak devletle mümkündür. 2. Devlet toplumun iyiliği için hareket eder. Devlete güven esastır. 3. Devlet bizimdir. Biz devletiz, devlet biziz ve bizim devletimiz en iyidir. 4. Devlete itaat erdemdir. En değerli sadakat, devlete yönelik olandır. En büyük kötülük devlete ihanettir. 5. Hukuk, varlığı devlete borçlu olunan bir nimettir ve amacı da düzen ve istikrarı sağlamaktır. 6. Özel alanda kötü olan kamusallaşınca iyiye dönüşür. 7. Kamu yararı, esas olarak devletin kamu yararı olduğunu söylediği şeydir.” “Özel anlamda devletin eğitim ideolojisi temel görüş ve varsayımları ise; 29 1. İnsan yurttaş olunca mükemmelleşir. Birey olmak aşağı bir statüdür. Bireyleri yurttaş statüsüne ulaştıran okuldur. 2. Bireysellik ve bireyin kendi çıkarlarını gütmesi kötüdür; iyi ve değerli olan kamu yararına çalışmaktır. 3. Okulun (devletin) belirlediği genel doğrultunun dışına çıkan kişi uyumsuzdur. 4. Devlet okulu, toplumsal birlik ve bütünlüğü sağlamanın esas kaynağıdır. 5. Ailelerin çoğu, çocukları için iyi olanı bilemeyebilir. Bu anlamda okullara ihtiyaç vardır.” Eğitim, Politika ve Politik Sistem İlişkisi Politika ve siyaset kavramlarının birbirini çağrıştırdığı söylenebilir. Bu durum kavramların birbiri yerine kullanılması ya da farklı anlamlara geldiği gibi bir izlenim yaratabilir. Oysa politika ve siyaset kavramları terim ve içerik bakımından aynı anlamlara gelmektedir. Etimolojik köken açısından politika sözcüğünün kökü Yunanca’da polise (şehir devlete, siteye) ilişkin işler anlamında kullanılmış, fakat Türkçeye İtalyanca politica’dan geçmiştir (Göze, 1987: 39; Kışlalı, 2000: 17; Çam, 2002: 22). “Politeia” devlet, siyasal rejim cumhuriyet, yurttaşlık anlamına, “politica” siyasal ve yurttaşlık haklarına ilişkin şeyler anlamına, “politike” ise iyiye, güzele dayalı bir yapıt ortaya koyan politika sanatı anlamına gelmektedir (Çam, 2002: 22). Siyaset sözcüğü ise Türkçeye Arapçadan geçmiş, bir kavmi düzene koymak ve işlerini idare etmek anlamında kullanılmaktadır (Bolay, 1997: 1303). Politika, bireylerin isteklerini geçerli göstermek veya bu istekleri toplum ile uyumlaştırmak üzere söylemsel süreçlerdir ve bu süreçlerde bireyler, isteklerini dile getirerek doğrularlar, bu istekleri toplumla uyumlu hale getirirler (Kogan, 1978: 15). Eroğlu’na göre (1999) politika önde gelen üretim biçimini toplum çapında korumayı ve geliştirmeyi amaç edinen uğraş alanıdır ve üç temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar; üretim güçlerine, dolayısıyla da toplumun ortak çıkarlarına hizmet etmek, üretim 30 ilişkilerinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için gerekli koşulların sağlanması, devletin kendi çıkarına hizmettir. Politikanın yukarıda sayılan temel işlevlerinden ilk ikisinin sivil toplum bakış açısıyla örtüştüğü söylenebilir. Ancak, üçüncü işlev olan devletin kendi çıkarlarına hizmet etme işlevi sivil toplumun gereksinimlerinden değil sivil toplumun devlet karşısındaki özel durumundan kaynaklanması olduğu söylenebilir. Turan (1993: 115) politikayı; devlet işlerini düzenleme ve yürütme bilimi olarak tanımlarken, Türköne (1994: 109), devlet içinde gücü diğer bir değişle iktidarı paylaşmaya, gücün dağılımını etkilemeye çalışmak olarak tanımlamaktadır. Diğer bir değişle politika, devletin sınırlarıyla çizilmiş ülke içinde iktidarın ele geçirilme mücadelesi olarak tanımlanabilir (Soysal, 1999: 59). Diğer taraftan Kapani (1997: 17) politikayı, insanlar arasındaki çatışma, mücadele ve kavga olarak tanımlamaktadır. Bu çatışmanın temel nedeni, toplumdaki ekonomik ve sosyal değerlerin kullanılmasıyla ya da paylaşılmasıyla ilişkili olabilir. Politika terimini hem geniş hem de dar anlamda tanımlamak mümkündür. Geniş anlamda politika “gücü kullanma süreci” olarak tanımlanabilir. Güç insanların fikirlerini ve davranışlarını etkilemeye sahip olmak anlamında kullanılmaktadır Bu anlamda öğretmen-öğrenci, yönetici-çalışan, ast-üst, eşeler arasındaki ilişki ya da iki ülke arasındaki ilişki politik olarak örneklendirilebilir. Dar anlamında politika; “değerlerin otoriter payını etkileyen, şekil veren etkileşimler dizisi”dir (Thomas, 1983: 2). Politika, örgütte alınacak kararlara ve yapılacak eylemlere yön vermek amacıyla konulmuş ilkeler biçiminde kavramlaştırılabilir. Politika, bir örgütün amaçlarının planlanan düzeyde gerçekleştirilebilmesini yöneten ilkeler ve kurallardır (Tural ve Karakütük, 1991: 17). Bursalıoğlu (1998: 64) ise politikayı bir üretim sisteminin çalışanlarına, işlerin yürütülmesinde yol gösteren bir hareket planı olarak tanımlamaktadır. İnsanlar sosyal ve ekonomik konumları açısından farklı fikir ve amaçlara sahiptirler. Aralarındaki düşünce, çıkar ve psikolojik eğilim farklılıklardan doğan 31 çatışma politikanın temelini oluşturmaktadır. Bu anlamda politika toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, bir mücadele ve kavga olarak tanımlanabilir. Bir bakıma, çatışmanın asıl konusu toplumdaki değerlerin paylaşılmasıdır. Kapani’nin Lasswell’den aktardığına göre; politika “kimin, neyi, ne zaman, nasıl elde ettiğini” belirleyen bir etkinliktir (Kapani, 1997: 18). Bu çerçevede politikayı insanların yaşayışlarını yakından ilgilendiren ve etkileyen bir etkinlik olarak algılamak yanlış olmaz. İnsanlar, bu etkinliklerin bir amacı olması gerektiğini ve bu amacın da kendi yaşantılarını daha iyiye götürmek olduğunu düşünebilirler. Heywood (1999: 52) politika kavramının alanyazında farklı tanımları olduğunu, ancak bu tanımların beş ortak noktada toplanabileceğini belirterek bunları; 1. Akademik konu alanı olarak bir etkinlik, 2. İnsanlar arası etkinliklerin bir ürünü, 3. Düşünce, duygu, beklenti ve buna benzer farklılıkların etkisiyle gelişen, 4. Çelişen ilgi ve çıkarların, rekabet halindeki amaçların ifadesi, 5. Ortak karalarla ilgili olarak bir grup insanı bir araya getiren, toplayan bir süreç olarak belirtmektedir. Politika ve eğitim arasında güçlü bir ilişkiden söz edilebilir. Cheung ve Leung’e göre (1998) her türlü politik programın, politika teorisi ve pratiğini eğitim teorisi ve pratiği ile birleştirmesi gerekir. Politikayla eğitim arasındaki bağlantılar o kadar güçlüdür ki büyük politika yazarları aynı zamanda büyük eğitim yazarlarıdır. Plato, Lock ve Rousseau bunun örnekleri olarak verilebilir. Eğitimin amacı iyi insan, politikanın amacı ise iyi toplumdur (Havard, 1980: 938). Eğitim ile politika ayrılmaz ikili olarak görülebilir. Örneğin, politikacıların anladığı biçimiyle demokrasi bir yönetme biçimidir. Diğer bir ifade ile insanlara, kendi istediklerini yaptıkları duygusuyla, liderlerin istediklerini yaptırma yöntemidir (Russell, 1997: 211). Bu noktada politika aktörleri, eğitim sürecini kullanarak bireylere bu duyguyu yaşatırlar. Bu eğitim sürecinde bireyler toplumdaki kurumlara saygılı olmayı, egemen güçleri eleştirmekten sakınmayı öğrenirler. Cheung ve Leung’e göre (1998) özgür iradesi olan sorumlu yurttaş olabilmek için insanın 32 politikayı bilmesi ve anlaması gerekir. İnsan geliştirici güç olarak topluma katkıda bulunmalıdır. Aksi halde yurttaş özgür birey olmaz. Eğitim politikaları terimi eğitim üzerinde etkili olan tüm sosyal etkileşimleri kapsamaktadır. Eğitime yönelik farklı etkilemeler, bütün sistemlerin yapısından, çocuklarını okula gönderen ailelerin bireysel etkilerine kadar pek çok faktörde sayılabilirler (Archer, 1981: 39). Eğer aileler en iyiyi, en azından yönetim tarafından belirlenen ölçütleri bilirlerse, mantıklı seçimler yapabilecekleri bilgiye sahip olabilirler (Pring, 1999: 72). Bu anlamda eğitim politikaları eğitim ve toplum arasındaki ilişkilerin temelidir. Eğitim politikası, eğitim-üretim sisteminin çalışmalarında, işlerin yürütülmesinde yol gösteren genel bir hareket planıdır. Böyle bir plan, ilgili üretim sistemi içinde uygulanacak eğitim düzenlemelerine ilişkin genel yaklaşımı içerir (Hesapçıoğlu ve Özcan, 1995: 149-167). Eğitim sisteminin işlevleri, ulusal, toplumsal kalkınma amaçlarıyla tutarlı, sürekli bir bütünlük içinde gerçekleştirebilmek için izlenmesi gereken ilkeleri ile yaklaşımları, örgütsel ve yönetsel düzenlemeler ile insan ve madde kaynaklarının kullanımına ait önlemleri kapsayan plan, program ve uygulamaların tümü olarak tanımlanabilir (Aydın, 1996: 10). Türkiye’de 1960’tan sonra başlayan planlı dönemde eğitim politikasının iki ana sorun üzerinde odaklandığı görülmektedir. Bunlardan biri, insan gücü kaynaklarının geliştirilmesi, diğeri ise eğitimde olumsuz rol oynayan sosyal ve coğrafi engellerin ortadan kaldırılması biçimindedir (Aytaç, 1967: 246). Politik sistemler, o toplumdaki siyasal yaşam anlayışının, toplumsal yapı ve politik kültürün bir gereği olarak siyasal eylemde bulunacak bireyde ne gibi niteliklerin veya bireysel özelliklerin mevcut olacağını belirler (Kalaycıoğlu, 1983: 37). Politik sistem bir etkileşim sürecini kapsamaktadır. Politik etkileşim; tüm somut biçimleri ile (iktidar, otorite, patronaj) veya bunların biri yoluyla bir şahsın/grubun, diğer bir şahıs/grubun üzerinde kontrol kurma mücadelesi olup, bu mücadeleyi ve sonuçlarını bir topluluğa ve/veya topluma 33 meşru kabul ettirmesi sürecidir ve aşağıdaki üç olası sonuca yönelik olarak işleyebileceğini söylemek mümkündür. Politik etkileşim; 1. Bir şahıs/grubun bir diğer şahıs/grup üzerinde hali hazırda sahip olduğu bir hak veya faydadan yoksun kalmasını doğurabilir. 2. Bir şahıs/grubun bir diğer şahıs/grup üzerinde yeni bir hak veya fayda elde etmesini önleyebilir. 3. Bir şahıs/grubun bir diğer şahıs/gruplara hak veya fayda sağlarken, diğer şahıs/grupları bundan dışlayabilir (Sarıbay, 2000: 42). Turgut’a göre (1984: 3) sosyal ve siyasal olgular statik kavramsal kalıplar içine yerleştirilemez ve bunlarla ilgili yapılacak her tanım kabul edilen bakış açısını yansıtmasından dolayı göreli bir özellik taşımaktadır. Bu anlamda ortaya konulan her hangi bir düşünce bütünü ya da siyasal duruş o görüşü benimsemeyenler tarafından kabul görmeyebilir. Söz konusu kabul görmeme muhalefet kavramı ile açıklanabilir. Genel bir kavram olarak muhalefet “bir görüşe, bir tutum ve davranışa karşı olma, uymama”, “başka türlü olma” gibi temelde aynı anlamı içeren değişik kelimelerle açıklanabilir (Turgut, 1984: 3). Bu anlamda muhalefet, en küçük birim olarak kabul edilen aileden başlamak üzere toplumsal yaşamın her boyutunda gözlemlenebilir. Muhalefet, kuramsal düzeyde yalnızca fikir anlaşmazlığıyla sınırlı tutulamaz. Tanımda da belirtildiği gibi eylem düzeyinde de görülebilir. Politika ile eğitim sistemi arasında bir birini etkileme anlamında bir süreçten söz edilebilir. Her iki kavramsal alan ihtiyaçlar ve beklentiler bağlamında bir birini etkilemektedir. Bu süreçte ilgili taraflar aynı düşünce birliğinde olmayabilirler. Diğer bir ifade ile zaman zaman muhalif görüş ve duruşlardan söz edilebilir. Eğitim sistemi toplumsal yapı içinde yer alan diğer kurumlardan biridir ve özellikleri bakımından içinde bulunduğu toplumda diğer kurumlardan etkilenir, diğer kurumları etkiler. Başka değişle, eğitim kurumları hem etken hem de edilgen olarak kabul edilebilir. Aşağıda bulunan Şekil 1 eğitim sistemi ile toplumun diğer kurumları arasındaki karşılıklı etkileşim sürecini göstermektedir (Thomas, 1983: 5). 34 HÜKÜMET Ulusal Yasama Yetkisi olan gruplar ve tasarladıkları kanunlar Aile Grupları Bölgesel Yürütme Gruplar Polis, Sermaye ve Denetim EĞİTİM Yerel Adli gruplar ve onların kanun açıklamaları Komşuluk Halk Grupları Resmi ve Gayri Resmi Programlar Felsefik Hedefler Etnik Gruplar Yönetim Müfredatı Dini Gruplar Öğrenme Metotları Değerlendirme Metotları Sertifika ve Diplomalar Sosyal Sınıf Grupları Öğrenciler ve Personel Kitle İletişim Araçları Özel İlgi Şekil: 1 Eğitimin Politik-Ekolojik Kurgu Olarak Görülmesi. Kaynak: Thomas, R. M. (1983). Politicss&education cases from eleven nations: The symbiotic linking of politics and education. Şekil 1’de gösterildiği gibi eğitim kurumlarını oluşturan okul, resmi ve gayri resmi programlar, hedefler, öğrenme metotları gibi öğeler toplumu oluşturan diğer kurum ve grupların etkisi altında olduğu gibi yetiştirdiği insan modelleri ile bu kurum ve gruplar ile etkileşim içindedir. Eğitim siyasal yapı içinde bulunan hükümet, siyasal partiler, sivil toplum örgütleri, yasama ve yürütme organları devletin temel ideolojik felsefeleri çerçevesinde eğitimi kurgularken eğitim sistemi de yetiştirdiği 35 bireyleri bu kurumlara bir girdi olarak göndermektedir. Bu girdiler var olan sistemleri değişime ve gelişmeye zorlayabilir. Diğer taraftan eğitim sisteminin, toplumun ana dinamiklerinden sayılabilen grupların ideolojik etkisinde programlarını oluşturmak durumunda olduğundan söz edilebilir. Eğitim sistemi grupların, dinin ve ailelerin etkisi altındadır ve aynı zamanda bu olguları etkilemektedir. Bu nokta dikkat çekicidir. Özellikle burada devletin etkin denetimi ve yönlendirmeleri önemlidir. Devletin etkin denetimi ve yönlendirmesinin olmadığı bir eğitim sistemi devletin devamlılığı için ciddi bir risk olarak görülebilir. Risklerin en aza indirgenmesi için devlet aygıtının bir denge işlevi gördüğü söylenebilir. Kısaca eğitim sistemlerinin biri sosyal talep, diğeri ise insan gücü ihtiyacı olarak tanımlanabilecek iki kuvvetin etkisi altında olduğu söylenebilir. Her toplumda farklı görüş ve inanışları olan çeşitli sınıflar bulunmaktadır. Toplumdaki egemen sınıflar, diğer sınıflara kendi ahlâki, politik ve kültürel değerlerini aktarmak isterler. Strinati (1995: 165) bu isteğin gönüllü bir asimilasyon süreci olduğunu ve bunun sağduyu üzerinden yapıldığını belirtirken devletin fiziksel gücü ile bu süreci desteklediğini belirtmektedir. Devlet bir kurumlar toplamı olarak harekete geçmez. Devlet içinde kararları alan ve politikaları uygulayan çeşitli aktörler bulunmaktadır. Bu durum devletin özerkliği sorununu gündeme getirmektedir. Bu konuda üç temel görüş bulunmaktadır. Birinci görüş; devletin genellikle toplum içindeki grupların çıkarlarına göre hareket ettiği, bu yüzden devletin attığı adımların grupların baskılarına verilen bir karşılık olduğu görüşüdür. İkinci görüş ise; devlet baskı gruplarının çatışmalarının gerçekleştirilmesini sağlayan bir arena sunmakta, sonuçta devletin politikası bu çatışmalara bağlı olarak belirlenmektedir. Üçüncü ve son görüş ise; devlet, çeşitli çıkar gruplarının talepleri arasında hakemlik yaparak ulusal çıkarların içeriğini belirlemektedir (Marshall, 1999: 146-147). Siyasi grupların eğitim sistemi üzerindeki etkilerini üç kategoride toplamak mümkündür (Thomas, 1983: 8): 36 1. Eğitim desteği ve eğitime giriş üzerindeki etki: Bu kategori “kim, ne kadar, ne tür ve hangi kalitede eğitim alıyor?” sorusuyla ilgilenir. 2. Eğitimin içeriği ve prosedür üzerindeki etki: Bu kategori “ne öğretiliyor, hangi yöntemlerle öğretiliyor ve nasıl değer biçiliyor?” sorularıyla ilgilenir. 3. Okullarda yaşayan insanların sosyal ve siyasi hareket için izin verilen özgürlük üzerindeki etki: Bu kategorideki cevap aranan soru ise; “okulun profesyonel personel üyelerinin ve öğrencilerin sosyal ve siyasi davranışları seçerken hangi derecede izin verilmeli? Ne kadar eğitim verileceği ve kimin, ne tür eğitim alacağı gibi konular genellikle eğitim sistemi dışındaki kitleler tarafından kararlaştırılır. Bu kitlelerin hem halkın içinden hem de özel nitelikli kitlelerden olduğu söylenebilir. Halktan olanlar yasama meclislerini ve diğer seçilmiş kurulları içerir. Özel olanlar ise dini gruplar, siyasi partiler, çeşitli toplumsal gruplardır. Bu toplulukların en önemlisi ödenek ayırmakla yetkili olanlardır. Eğitim desteği ve eğitime giriş süreci toplumdaki genel refahı yükseltmeyi tasarlayan ulusal gelişme programlarıyla saptanır. Özellikle, tipik olarak gelişmekte olan devletlerde eğitim beş yıllık süreçteki sosyo-ekonomik programlarda yer bulmaktadır. Siyasi grupların eğitim sistemi içinde olanları etkileme düzeyi toplumdan topluma ve bir toplumda zamandan zamana değişiklik göstermektedir. Siyasi gruplar yaptıkları etkileme sürecini “sosyal kontrol” veya “halk ilgisi” olarak tanımlarken eğitim sistemi içindekiler “burun sokma” ya da “karışma olarak tanımlamaktadırlar (Thomas, 1983: 8-10). Tanımlama ne olursa olsun karşılıklı etkileşim; (a) felsefe, hedefler ve amaçlar, (b) yönetim aktiviteleri, (c) öğretim programı, öğretme metot ve materyalleri, (d) değerlendirme yöntemleri, (e) sertifika -diplomalar, (f) öğrenciler ve (g) personel kategorilerinde değerlendirilebilir. 37 Eğitiminin Siyasal İşlevleri ve Boyutları Eğitimin işlevine ilişkin iki temel yaklaşımdan hareket edilebilir. Bunlar; işlevci yaklaşım ve çatışmacı yaklaşım olarak tanımlanabilir. Çatışmacı yaklaşımda kendi içerisinde Marksist çatışmacı yaklaşım ve Weber’ci çatışmacı yaklaşım biçiminde ayrılabilir. Bu yaklaşımların her birine ilişkin aşağıda kısa açıklama verilmektedir. Bu kısa açıklamanın ardından alan yazındaki tartışmalar çeşitli yönleriyle yapılmıştır. İşlevci Yaklaşım: İşlevci yaklaşıma göre eğitimin üç temel işlevi olduğu söylenebilir. Bu işlevler; ekonominin ihtiyacı olan insan gücünü yetiştirme, en yetenekli bireyleri seçme ve onlara gerekli işleri yükleme, toplumsal değerleri genç kuşaklara aktarma biçiminde tanımlanabilir (Bilton, 2002: 309). Çatışmacı yaklaşım: Bu yaklaşım toplumu oluşturan farklı gruplar arasındaki karşıt çıkarlar üzerine temellenen bir çatışmanın var olduğunu ifade ederler. Gintis ve Bowles’a göre eğitimin iki temel işlevi vardır; bunlar meşrulaştırma ve toplumsallaştırma olarak tanımlanabilir. Çatışmacı yaklaşım içinde Marksist ve Weberci görüşler bulunmaktadır. Marksist görüşe sahip olanlar burjuvazi ve proletarya sınıfları arasında çelişkiler olduğunu, okulun egemen sınıfın ideolojisini aktaran bir yer olduğunu düşünmektedirler. Weberci görüşü savunanlar ise eğitimin kültür ile bağlantısını kurma çabasındadırlar (İnal, 2004: 68-69). Marksist çatışmacı yaklaşım: Marksist çatışmacı yaklaşım yeniden üretim kavramına dayanmaktadır ve bu kavram ideolojiyle ilişkilidir. Marksist çatışmacı yaklaşımda Althusser’in ortaya attığı fikirler Bowle, Gintis, Miliband ve Poulantzas gibi önemli pek çok kuramcı tarafından geliştirilmiştir (İnal, 2004: 70). Weberci çatışmacı yaklaşım: Bu yaklaşımda toplumun temel birimleri toplumsal sınıf değil statü gruplarıdır. Statü grupları ekonomik durum, iktidar konumu ve kültür öğelerinden güç alır. Statü grupları arasında güç, saygınlık ve zenginlik mücadelesi yaşanır. 38 Eğitim olgusu, eğitim disiplinleriyle beslenerek güç kazanır, eğitimin bir siyaset oluşu hem disiplinlerin hem de olguların bireylerarası ilişkilerin gündeminde olmasından kaynaklanır. Diğer bir yönüyle siyasetin işlevleri arasında eğitimin kendisine uygun bir yeri olduğu kadar, eğitiminde işlevleri arasında da siyaset vardır (Bilhan, 1991: 66). Eğitim ile siyaset arasındaki etkileşimin sürekli olduğu düşünülebilir. Eğitimin geliştirdiği dünya görüşünün siyaseti etkilediği, siyasi görüşlerin de az ya da çok eğitime yansımasından söz edilebilir. Eğitimin siyasal işlevi toplumlarda devlet kurumunun ortaya çıkmasıyla başlamış, özellikle milliyetçilik ve demokrasinin gelişmesiyle önem kazanmıştır (Fidan ve Erdem, 1997: 69). Eğitim sistemi, eğitim hizmetlerini üretmek ve dağıtmak üzere örgütlenmiş yapıdır (Ünal, 1996: 218). Bu yapı, genel amaçların, yasaların, tüzüklerin, yönetmeliklerin, okulların, yöneticilerin, öğretmenlerin, eğitim uzmanlarının, öğrencilerin, personelin içinde yer aldığı, çok çeşitli özelliklere sahip elemanların bulunduğu alt ve üst sistemleriyle büyük bir sistemdir (Cicioğlu, 1985: 79). Aynı zamanda eğitim sistemleri açık, sosyal sistemlerdir. Bu özelliğiyle eğitim sistemlerinin çevresindeki toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sistemlerle sürekli bir ilişki ve etkileşim içinde olduğu söylenebilir. Kaya (1993: 2) her toplumda; eğitim sisteminden beklenenin o toplumun anayasasında belirtilen siyasal sistemi benimseyen, bu sisteme bağlı ve bu sistemin gelişmesinde liderlik yapacak iyi yurttaş yetiştirmek olarak belirtmektedir. Eğitim sisteminde okullar bilgi akışını sağlayan en önemli kurumlardan biri olarak tanımlanabilir. Pring’e (1999: 72) göre okullar çok karmaşık yapılardır ve onlar için bilgi akışını ulaşılabilir tutmak her zaman için önemli olmalıdır. Okulların gücü ülke ekonomisini, ulusal sınırlarının güvenliğini, toplumsal yaşamın niteliğini ve kültürel yaşamı doğrudan ve gözle görülür bir biçimde etkiler. Eğitimin başka bir özelliği ise hür ve bağımsız bir yurttaş olarak kendi kendini yöneten bir ulus olarak eğitim olmaksızın yaşamın sürdürülemeyeceği gerçeğidir. Gerçektende hiçbir demokrasi geniş ölçüde bireylerin özgürce seçim yapamayacakları bir ortamda varlığını sürdüremez. Bu nedenle eğitim kurumlarının 39 iyi yurttaş yetiştireceğine ve toplumun gelecekteki liderlerini hazırlayacağına inanılır (Brademas ve Lynee, 1987: 103). Bursalıoğlu (1998: 37) okulun politik görevinin, yetiştirdiği kuşağın toplumdaki devlet sistemine bağlılık göstermesini ve liderlik yetenekleri olan öğrencilerin seçilmesi ve eğitilmesini gerçekleştirmek olduğunu ancak ülkemizde bunun devlete bağlılık olarak görüldüğünü, her düzeyde politik liderlerin bulunma ve yetiştirilmesinin önemsenmediğini belirtmektedir. Eğitim sisteminin başta gelen görevlerinden birisi, içinde yer aldığı toplumun yenileşmesini ve devamlılığını sağlamaktır. Eğitim sistemi içinde sosyalleşme bir taraftan kişilerde çalışma, iş yapabilme yetenek ve becerilerini geliştirirken; diğer taraftan sosyal bütünleşmeyi sağlayacak bir toplumsal bilinç kazandırır. Eğitim sistemi, kurumları ile içinde bulundukları toplumların sosyal yapılarını yenileştirerek devam ettirirler. Sosyal yapı, bir toplumdaki sosyal statülerin dağılımıdır. Bu kurumlar, hem sosyal statülerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlarlar hem de bu statülerde çalışacak bireyleri yetiştirir ve yerleştirirler (Ergün, 1994: 94). Başaran’a göre (1986: 112) eğitimin işlevi, insana saygının gereği olarak, insan haklarına uygun koşullarla işleyen demokrasiyi yaşam biçimi olarak benimsemiş nitelikli bireyler yetiştirmektir. Bu nitelikteki bireyler ancak demokrasiyi yaşayarak, yaşamlarında uygulayarak yetişebilirler. Böyle bir yaşam demokrasi kültürünün oluşması ile mümkün olabilecektir. Demokrasiyi yaşamanın, demokrasiye uymayan davranışlarını düzelterek bireyin kendini gerçekleştirmesi, insan haklarının farkında olması, onları benimsemesi ve savunması anlamına geldiği söylenebilir. Demokratik toplumlarda eğitim, belirli ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilir. Bu ilkeler aşağıdaki gibi özetlenebilir (Tezcan, 1997). a) Halk kendini yönetecek kişileri seçtiği için, seçme konusunda sorumlu olarak eğitilmelidir, b) Eğitim yoluyla herkes, kendi yeteneklerini sonuna kadar geliştirmeyi beklemelidir, 40 c) Eğitim açık fikirliliği geliştirmelidir, Demokratik toplumlarda eğitim, sağlıklı bir yaşam kadar, verimli bir işbirliği alışkanlığını da geliştirmelidir, d) Okul, demokratik uğraşılar için bir ortam olmalıdır. Yukarıda sözü edilen ilkeleri aynı zamanda demokratik toplumlarda eğitimin amaçları biçiminde yorumlamak söz konusu olabilir. Yapısal fonksiyonalistler eğitimin amaçlarını; entelektüel amaçlar, politik amaçlar, sosyal amaçlar ve ekonomik amaçlar olmak üzere dört grupta açıklamaktadırlar (Cookson ve Sadovnik, 2002: 267). Kendall ise (2001: 124), eğitimin açık ve örtük, (gizil) işlevleri olduğunu belirterek bunları; A. Eğitimin açık işlevleri; 1. Sosyalleşme. 2. Kültürün aktarımı. 3. Sosyal kontrol; öğrencilere sosyal sorumluluk, disiplinli davranış, dakiklik, saygılı bireyler olmayı öğretmek, 4. Sosyal ikame/yerleştirme: Toplumsal statüleri dolduracak en yetenekli ve yeterli kişilerin belirlenmesinden eğitim sorumludur. 5. Değişme ve yenileşme; eğitim değişim ve yenileşmenin kaynağı niteliğindedir. Bireyler okulda yeni bir çevre ile tanışırlar ve yeni bilgiler edinirler, B. Eğitimin Örtük (Gizil/Gizli) işlevlerini ise 1. Davranışların makul bir sınırda tutulması. 2. Eş bulma. 3. Kuşaklar arası farklılaşma. Çelikkaya’da (1998: 53-63), eğitimin işlevlerini doğrudan (açık) ve de dolaylı (gizil) olarak iki temel gruba ayırmaktadır. Yaptığı sınıflamanın alt basamaklarında Kendall’dan farklı olarak bazı maddeler eklemektedir. Bunlar; A. Eğitimin Açık işlevleri, 1. Milli kültürü koruma, yaşatma ve geliştirme, 2. Sosyalleşme, 41 3. Üstün özellikli devlet adamları ve komutanlar yetiştirme, 4. Ekonomi eğitimi, 5. Teknoloji eğitimi, 6. Seçme işlevi, B. Eğitimin dolaylı (gizil) işlevleri; 1. Statü kazandırma 2. Tanıdık çevresini genişletme 3. Eş seçme, 4. Geçici işsizliği önleme, 5. Huzur ve emniyetli bir yaşam sağlama, biçiminde sıralamaktadır. Eğitim bireyleri sosyalleştirerek toplumu etkileyen bir kurum olarak görülebilir. Bu amaçla eğitim bütün toplumları yeniden yapılandırarak, hakları ve yasaları yeniden belirleyerek üst düzey bir toplum yaratır. Yasal bir sistem olarak eğitimin çeşitli etkileri vardır (Meyer, 1979: 55). Eğitiminin siyasal işlevlerini üç grupta toplamak mümkündür (Fidan ve Erden, 1997: 69). Bunlar; 1. Toplumdaki bireylere milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve mevcut siyasal düzeni koruma, 2. Lider yetiştirme, 3. Seçmen yetiştirmedir. Eğitimin siyasal niteliği, eğitimin devletin bir işlevi oluşundan ileri gelmektedir. Siyasal bakımdan eğitimin başlıca iki görevi olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, mevcut siyasal sisteme sadakati sağlayarak, topluma bir birlik ve dayanışma ruhu kazandırılabilmektir. Eğitim öğretimin amaçlarına ilişkin olarak bu soruların mesleki bir kariyerin başlangıcında olan aday öğretmenlere sorulması özellikle önemlidir. Fledmann (2005), eğitim-öğretimin amaçlarına ilişkin olarak aday öğretmenlerin algılarını incelemiştir. Çalışmaya katılan 80 aday öğretmenin (%100)’ü değişimi ateşleyebilecek riskleri ve eylemleri gerçekleştirebilecek birey yetiştirmesi, (%96)’sı 42 ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı vb. gibi ayrımcılıkları ortadan kaldırmaya yardımcı olması gereğini, (%80)’ farklı geçmişleri olan bireyleri, ortak bir kültüre sahip tek bir ulus olarak birleştirmesini eğitimin en önemli işlevleri arasında görmektedirler. Eğitim sistemi, kendi dışındaki büyük ana toplumu ve üst sistemi en az üç yönden yenileştirmek durumundadır (Ergun, 1994: 94-95), bunlar; 1. Eğitim sisteminde genellikle bilgi ve becerilerin karakterize edildiği kültürel sistemin yenileştirilmesi ve sürdürülmesi kurumlaştırılır. Bir toplumda egemen olan dil, yazı ve bazı meslekler okul süreciyle kazandırılmaktadır. Halkın, yaygın eğitim içinde sistemsiz olarak verdiği bilgi ve beceriler eğitim sistemi içinde çok daha sistemli, düzenli ve bazı özel düzenlemelerle verilmektedir. 2. Eğitim sistemleri, içinde bulundukları toplumların sosyal yapılarını yenileştirerek devam ettirirler. Sosyal yapı, bir toplumdaki sosyal statülerin dağılımıdır ve bu da genellikle meslekî hayat içinde kendisini göstermektedir. Eğitim sistemi, hem sosyal statülerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlarlar hem de bu statülerde çalışacak bireyleri yetiştirir ve yerleştirir. Bir toplumdaki eğitim politikası, o toplumun hayat görüşüne sıkı sıkıya bağlıdır. Örneğin, sistemde bütün yetenekliler değil, o an için toplumda büyük saygınlığı olan, toplumun sosyal ve ekonomik gelişmesi için gerekli olduğuna inanılan yetenekler desteklenip geliştirilmektedir. Eğitim sistemi, çeşitli sosyal statülere eleman dağıtımı yaparken aynı zamanda nesillerin değişmesi sırasında olması gereken sosyal hareketliliği de sağlarlar. Bireylerin yetenek ve çabalarına en uygun nesiller arası sosyal hareketlilik eğitim sistemi aracılığıyla olduğu söylenebilir. 3. Eğitim sistemleri, toplumsal bütünleşmenin ve kaynaşmanın bir aracıdırlar. Öğrencilere toplumsal kurallar, değerler ve sosyal rollerin örnek yorumlamaları sistemli olarak burada öğretilir. 43 Devletin, kanun ve yönetmeliklerinin yanı sıra, toplumun pek çok dinamik ve değerlerini de eğitim sistemi aracılığıyla meşrulaştırılarak öğretildiği veya kabul ettirildiği söylenebilir. Kaya (1993: 9) politikacıların eğitim sistemine partizanca yaklaşımlarının sonucu olarak; yetersiz öğretim programları, kusurlu yöntem ve yanlış eğitim politikası ile Türk eğitim düzeninin Türk toplumunun ekonomik, sosyal ve siyasal geri kalmışlığının temel nedenlerinden biri olduğunu belirtmektedir. Eğitimin işlevi, içinde bulunduğu toplumun amaçlarına göre farklılıklar gösterebilmektedir. Devlet bağlamında eğitim, devletin varlığını, gücünü ve temel ilklerini bireylere tanıtmak, kabul ettirmek ve davranışa dönüştürebilmek için ideolojik bir araç orak görülebilir. Eğitim insanları yalnızca bilgilendirmeyi değil daha bütüncül bir formasyon kazandırmayı, yalnızca düşünsel olarak değil, fiziksel ahlaki, toplumsal, sivil olarak mükemmelleştirmeyi hedefler (Dollot, 1991: 52). Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemlerinde eğitime büyük önem verilmiştir. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün eğitime ve eğitim sistemine farklı bir özen gösterdiğinden söz edilebilir. Rouleau’e (1996: 71) göre Cumhuriyetin kurucuları eğitimi, modernliğe sadık bir ulus yaratma sürecinde lâik yurttaşlar yetiştirme ve ulusal birliğin temellerini atmada gerekli dil ve kültür birliğinin yaratıldığı alan olarak görmüşlerdir. Türk eğitim sisteminin genel ve özel amaçlarında belirtildiği gibi eğitim sistemin yetiştirmek istediği insan profilinin; a) İyi yurttaş, b) Atatürk ilkelerine, inkılâplarına ve milliyetçiliğine bağlı, c) Milli kültür değerlerini benimsemiş, kültürel kimlik sahibi, d) Meslek sahibi, e) Yapıcı, yaratıcı ve verimli insan olduğu söylenebilir. 44 Böylece bir yandan Türk yurttaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek, hızlandırmak ve Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır. Bu çerçevede AB üye ülkeleri eğitim sistemleri incelendiğinde hemen hemen hepsinin Türk Eğitim Sisteminde olduğu gibi “öğrencilere, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir eğitim sağlayarak onları değişen dünyaya ve hayata hazırlamak”, “sorumluluk sahibi yurttaş yetiştirmek”, “topluma katılım sağlayabilen yurttaş yetiştirebilmek” gibi bir amacı olduğu söylenebilir. Gülcan (2005: 248-249) AB üyesi ülkelerin eğitim sistemlerinin genel amaçları aşağıdaki gibi özetlemektedir (Tablo1). Tablo 1. AB Ülkeleri Eğitim Sistemi Genel Amaçları Ülke ALMANYA AVUSTURYA BELÇİKA BİRLEŞİK KRALLIK DANİMARKA FİNLANDİYA FRANSA HOLLANDA İRLANDA İSPANYA İŞVEÇ İTALYA LÜKSEMBURG PORTEKİZ YUNANİSTAN Genel Amaçlar Herkese eşit haklar sağlayarak, kişinin ilgi ve yeteneklerini teşvik ve geliştirme talebine cevap verecek, kişisel, mesleki ve sosyal yaşantısını kendi sorumluluğu altında biçimlendirmesini sağlamak. Federal Avusturya Cumhuriyeti’nin demokrat, sağlıklı, dürüst ve sorumluluk sahibi üyelerini yetiştirmek, farklı düşünceden insanların düşüncelerine saygılı bireyler olmalarını sağlamak. Öğrencilerin sorunları tanımalarını, çözüm yolu bulmalarını, bilgileri biçimlendirmeyi öğretmek ve geliştirmek. Her çocuğun yeteneği ve kabiliyetine uygun eğitim almasını sağlamak. Liberal eğitime uygun bir eğitim vermek, ahlaki değerler kazandırmak ve diğer insanların duygularına, fikirlerine saygı duymayı öğretmek. Bütün gençlere yetenek ve kabiliyetlerine göre bir eğitim sağlamak. Öğrencilere fiziksel ve devinimsel gelişimi sağlayacak bilgiler vererek onların bulundukları ortama uyumunu kolaylaştırmak, diğer insanların fikirlerine saygı duymayı öğretmek, değişen dünyaya hazırlamak. Öğrencilere fırsat eşitliğine dayanan bir eğitim vererek onları yaşadıkları topluma laik bireyler olarak yetiştirmek. Öğrencilere, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir eğitim sağlayarak onları değişen dünyaya ve hayata hazırlamak. Bütün öğrencilere genel eğitim vererek, öğrencilerin kişisel, fiziksel, mesleki ve sosyal gelişimini sağlamak. Hiçbir sosyal faklılık ve etnik köken gözetmeden herkese eşit eğitim olanağı sağlamak. İyi bir kültür temeline sahip, iş dünyasını tanıyan, yeteneklerine göre demokratik topluma tam bir katılım sağlayan yurttaşlar yetiştirmek. Öğrencilere laik, fırsat eşitliğine dayanan, tercih olanaklarının sunulduğu bir eğitim sağlayarak, onları değişen dünyaya ve hayata hazırlamak. Bütün öğrencilere genel eğitim sağlamak, fiziksel ve devinimsel gelişimi desteklemek, öğrencilere temel bilgiler vererek bir sonraki eğitime hazırlamak, bağımsız tutum ve davranışlarını geliştirmek. Gençliğin zihinsel, kültürel ve sosyal gelişimini sağlamak, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini geliştirmek, mesleki eğitim vererek kişinin ekonomik yaşama katılımını sağlamak 45 Eğitim sürecinde insana belli bir yaşam biçimi öğretilir. Bu süreçte temel olarak öğrenme konusu iki grupta toplanabilir. Gruplardan biri toplumsal değer yargıları, diğeri ise bilgi ve beceridir (Erkan, 2000: 210). Eğitimle insan, bir yandan toplumsal değerleri öğrenip özümser, diğer yandan bilgi ve beceri kazanır. İnsanların toplumsal değer yargılarını öğrenmesi, bilgi ve becerilerini geliştirmesi, bir sosyalleşme ve kültürleşme sürecidir. Eğitim ve Kültürün Aktarımı, Milli Değerlerin Kazandırılması Yeni kuşakların kendi toplumlarında yaşama hazırlanması, toplumun bilgi ve deneyimlerinden yararlandırılması, bilimsel verilerinin izleyerek toplum ve toplumsal kültürün gelişmesine yönelik işlevlerin, eğitim sisteminin ve sistemin kurumları tarafından yerine getireceği söylenebilir. Kültür kavramı sosyal bilimlerde üzerinde ortak bir tanıma varılması olasılığının düşük olduğu kavramlardan biri olarak tanımlanabilir. Örneğin, Marksist sosyolojiye göre kültür, toplumun ekonomik yapısını oluşturan ve alt yapı adı verilen üretim ilişkilerinin üstüne kurulan manevi üst yapıları ifade etmektedir (Arvasi, 1995: 52). Bunların politika, dil, din ve hukuk gibi değerler olduğu söylenebilir. Atılgan ve Akat’a (1992: 22) göre kültür, bir toplumun bütün alanlarında ortak olan dinsel, ahlaksal, estetik, teknik ve bilimsel nitelikteki toplumsal olayların bütünüdür. Kültür, bir yandan bireylerin toplumsal yolla edindikleri ve bu yolla ilettikleri bir değer, yargı, inanç, simge ve davranış ölçütleri düzeninden; diğer yandan da böylelikle ortaya çıkan geleneksel davranış kalıplarının simgesel ve maddî ürünlerinden oluşmaktadır. Bugünün kültürü bir taraftan geçmiş kuşakların deneyimlerinin ürünü olduğu gibi diğer yandan yaşayan kuşakların deneyim ve katkılarıyla da var olmaktadır. Kültür, bir toplumu diğerlerinden farklılaştıran simgesel örüntülerden oluşmakta ve en nihayetinde bireyin toplumsal varlık olarak bir kişilik edinmesinde önemli etki yapmaktadır (Tolan, 1993: 222-223). Politik süreçlerde de, toplumu bir arada tutma ve toplumu yönetme olgusu toplumun etkisi altında bulunduğu kültür ve yargıların yardımıyla gerçekleşir 46 (Bilgin, 1995). Açıkalın’a (1993: 23) göre, kültüre ilişkin bilinmesi gereken temel yargılar aşağıda özetlenmiştir: a. Kültür, kesintisiz değişime uğrayan bir olgudur. Kültürün korunması demek, değişim sürecinin bilincinde olup, kontrollü değişimi sağlamaktır. b. Kültürlü-kültürsüz sıfatları gerçekte kendi kültürümüze göre bir değerlendirmedir. Birey ya da gruplar için kültürsüzlük söz konusu değildir. c. İyi kültür, kötü kültür sınıflaması yanlıştır. İyi ya da kötü yoktur; farklı kültürler vardır. Eğitimin işlevlerinden biri, kültür değerlerini sonradan gelenlere aktarmak, toplumu arzulanan bir geleceğe götürmektir (Büyükdüvenci, 1987). Bireyler, kültürel değerleri ve normları sosyalleşme olarak tanımlanan süreçle kazanırlar. Pek çok kültürde bireyin ilk sosyalleşme kaynağı ailedir. Ailenin dışında eğitim sistemini de sosyalleşme kaynağı olarak tanımlamak mümkündür. Eğitim sistemleri kültürün başat değerlerini ve uygulamalarının bazılarını bilinçli olarak aktarırlar. Bu anlamda eğitim, kültürel sürekliliğin zorunlu bir koşulu olarak düşünülebilir. Aynı zamanda eğitim, kültürel değişme, ilişki kurma ve işbirliği yapma yoludur. Koçer (1980: 99)’e göre toplumdaki gelecek nesillerin daha mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürmeleri için nasıl ve hangi şartlarda hareket edeceklerini onlara öğretme işi eğitim yoluyla gerçekleşir. Toplumlar kendisine yeni katılan kuşakları toplum üyeliğine hazırlamak durumundadırlar. Bu anlamda toplum açısından önemli olan bu gereksinimin yine o toplumun kontrolünde karşılanması bir zorunluluktur (Aydın, 1991: 1). Yeni kuşakların toplum üyeliğine hazırlama süreci toplumun üst sistemleri tarafından rastlantıya bırakılamaz süreçlerden biri olarak düşünülebilir. Diğer bir ifadeyle, eğitimin bireylerin çeşitli rol ve becerileri kazandığı, toplumsal yeniden üretimin sağlandığı kültürün kuşaklar arasında aktarıldığı bir olgu olduğu söylenebilir. Bourdieu’ye (1984: 122) göre bireylerin sınıf konumunun temeli 47 ve göstergesi olarak kültürel sermaye, eğitim aracılığıyla yeniden üretilir. Bir başka ifadeyle bireyler bir yandan bu rol ve becerileri edinerek toplumsal yeniden üretim sürecine dâhil olurken, diğer yandan bu roller ve becerileri dönüştürerek kültürel bir sermayeye sahip olurlar (Bourdieu, 1990: 122). Yukarıda açıklandığı üzere toplumun kültürel değerlerinin aktarılması, milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma toplumun daha sağlıklı biçimde gelişip yaşamını sürdürebilmesi açısından gereklidir. Ancak bu sürecin gerçekleşmesinde eğitimin üstlendiği işlev, ona, bir bakıma muhafazakâr ya da daha tutucu olma özelliği kazandırdığı söylenebilir. Bu özellik eğitimin doğasıyla ilişkilendirilebilir. Diğer taraftan bu noktanın değişim öncüsü olarak eğitimin görülmesi ile eğitimin koruyucu kollayıcı özelliğinin bir tartışma alanı olduğu da söylenebilir. Liderlik ve Lider Yetiştirme Lider ve liderlikle ilgil olarak alanyazında pek çok tanımın olduğu söylenebilir. Erçetin (1998: 11) liderliğe ilişkin tanımlamaların; toplumsal, örgütsel, bireysel farklılıklara ve içinde bulunulan zamana göre değiştirdiğini, ancak; alanyazındaki tüm liderlik tanımlarının, amaçların gerçekleştirilmesi, yönlü etkileşimlerin varlığı ve lidere atfedilen bazı özellikler gibi ortak noktalarda birleştiklerini vurgulamaktadır. Liderlikle ilgili yapılan tanımlarda genellikle, liderlikle lider arasında kesin bir ayrım yapılmamıştır. Oysaki lider bir bireyi simgelerken, liderlik bir davranış olarak görülmektedir. Liderliği bir etkileme süreci olarak gören tanımlarda, lider bu süreci harekete geçiren birey olarak kabul edilmiştir. (Çelik, 2005: 187). Liderler, diğer insanları motive etme ve onların kendi bakış açıları kadar organizasyonun kurallarına ve politikalarına uyulmasını sağlama gücüne sahiptirler (Fraedrich ve diğerleri, 2005: 138). Liderlik, bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak diğerlerini yönlendirme ve onlara rehberlik etme yeteneği ve yetkisi olarak tanımlanabilir. Lider, tüm kaynakların (insan, fiziki, teknolojik, finansal) örgüt amaçları doğrultusunda koordinasyonunu sağlayan, kontrolüne verilmiş bir grup insanı, belirli bir takım amaçlara ulaşmak için işbirliği içinde çalıştıran kimsedir. 48 Liderlik, insanların planları ve alınan kararları eyleme dönüştürmelerini sağlayan bir sanat, bir beceridir (Ergun, 1981: 7). Zaleznik’e (1999: 68) göre liderlik, gücün, diğer insanların düşünce ve eylemlerini etkilemek üzere kullanılmasıdır. Liderlik için bilgi ve kişilik gücü önemli özellikler arasında yer almaktadır. Güçlü kişilik olmadan, izleyenlerin hedefleri gerçekleştirmek için liderlerden esinlenmesi mümkün değildir. Başkalarını etkilemek için liderlerin güçlerini etkili olarak kullanmaları gerekmektedir (Heim ve Elwood, 1997: 21). Lider, kendilerinden bekleneni gerçekleştirebilmek için bir vizyona sahip olmalıdır. Vizyonla hem kuramsal hem de uygulamaya ilişkin kavramlar elde edilir. Vizyon; bir reformun temel amaçlarını açıklamak şartıyla, genel hedeflerle bağlantıları, kişilerce izlenmesi beklenilen prosedürleri ve çıktı hedeflerini açıklamayı kapsar (Firestone, 1992: 406). Liderlik, hedeflerin başarılması için grup etkinlik süreçlerini etkileme, yönetimde, davranış ve düşüncede rehberlik etme, etkili olma, güçlü ve hedeflere yönelmiş takımlar kurma, kendi kişisel kaygılarını bir kenara koyarak grubun varlığı için önemli olan ortak hedefi izlemeye ikna etmektir (Lunenburg ve Ornstein, 1996: 113). Söz konusu bu becerileri gösterebilen bireyler lider olarak tanımlanabilir. Sullivan ve Harper (1997) 21. yüzyılda örgütlerin ihtiyacı olan lider ve özelliklerini; geniş bakış açısına sahip, gördüklerini ve öğrendiklerini amaçlı bir şekilde birbirine bağlayabilen; başkalarının göremediklerini görebilen, hızlı karar vererek harekete geçme cesaretine sahip; insanları etkileyerek öğrenen bir örgüte önderlik edebilecek, insani boyutu örgütün merkezine alabilen birey olarak tanımlamaktadır. Örgütler, liderleri ile birlikte kendilerini değişen şartlara uyum sağlayabildikleri ölçüde, kendi varlıklarını ve üyelerinin isteklerini karşılamayı sürdürebileceklerdir (Firestone, 1992: 404). Liderlerin seçimi ve eğitilmesinde okullar birinci derecede rol oynarlar. Burada iki farklı düzeyde liderden söz edilmektedir. Bunlar, ulusal liderler ve yerel liderlerdir. Ulusal liderler; parlamento üyeleri, hükümet üyeleri ve yüksek derecedeki devlet memurlarıdır. Yerel liderler; parti örgütlerinin yerel liderleri ve önemli görevlerdeki yerel devlet memurlarıdır (Tezcan, 1997: 54). Kaymakam, belediye 49 başkanı, il/ilçe milli eğitim müdürü, sağlık müdürü, parti teşkilatlarının başkanları yerel liderlere örnek olarak verilebilir. Üst düzey yöneticilerin ulusal kalkınma ve gelişmesinde önemli roller üstlendikleri söylenebilir. Üst düzey yöneticilerin bu önemli görevleri yerine yetirebilmeleri için gerekli bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazanabilmeleri, bu konuda eğitim görmeleri ile sağlanabilir. Her ülkenin üst yönetim görevlerine elaman hazırlamak için geliştirdiği eğitim kurumlarının varlığından söz edilebilir. Türkiye’de yöneticilerin yetiştirilmesi ve kamu personeli yönetiminin kökenleri Osmanlı personel yönetimine kadar dayandırılabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde güçlü bir bürokratik yapısı ve bu yapıya eleman sağlayan personel yönetimi sistemi vardır ve kamu görevlileri “Enderun” denilen saray okulunda eğitilmekteydi (Ergun,1988: 122). Devlet kademelerine yönetici yetiştirmek amacıyla kurulan meslek okulu, kuruluşunda Mekteb-i Mülkiye-i Şahane adıyla İç İşleri Bakanlığına bağlı bir kurumken, 1918 yılında adı Mekteb-i Mülkiye olarak değiştirilmiş ve Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1936-1937 öğretim yılında, Atatürk’ün isteğiyle Ankara’ya taşınarak adı Siyasal Bilgiler Okulu olmuş ve öğretim süresi dört yıla çıkmıştır. 23 Mart 1950 tarihinde 562 sayılı yasa ile de Ankara Üniversitesinin çatısı altına alınarak adı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olmuştur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, uzun yıllar kamu yönetiminin çeşitli kademelerine yönetici yetiştirmiştir. Siyasal Bilgiler Fakültesinin kuruluşu ve geçmişi Türkiye’de yönetici yetiştirme sürecine verilen önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Kamu yönetimi, devlet etkinliklerinin gerçekleştirilmesinde uygulanan yönetim sanatı ve bilimidir (Ergun,1995: 7). Bir başka ifade ile devletin amaçlarına ulaşmak üzere tüm kaynakların etkin biçimde örgütlenmesi ve yönetilmesine kamu yönetimi denebilir. Kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine yardımcı olmak, yönetime eleman yetiştirmek ve memurların yönetim 50 alanında olgunlaşıp uzmanlaşmasını sağlamak amacıyla 8 Mayıs 1952’de Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) kurulmuştur (Ergun, 1988: 126). Tezcan’a (1997: 55) göre, Türkiye’de eğitimin siyasal işlevi, ancak birinci anlamda, yani rejime sadakati sağlamak biçiminde anlaşılmış, siyasal liderlerin seçilip yetiştirilmesi ihmal edilmiştir Siyasal liderlerimiz çoğu zaman rastlantılar yoluyla ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, Türkiye’de bazı üniversitelerin çeşitli mesleksel ve teknik eğitim dallarında gerek parlamento üyeliği ve gerekse yüksek devlet memurluğu için liderler yetiştirmektedir. Örneğin; Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakülteleri, İktisat ve Tıp Fakültelerinin, Harp Akademisinin siyasal yaşantıya lider yetiştirmede rolleri olmuştur. Bunun yanında bazı siyasi partilerin gençlik kollarının, sendikaların lider yetiştirme konusunda çeşitli katkıları olduğu söylenebilir. Örneğin Türkiye Cumhuriyetinde, 01.11.1923 yılından 2007 yılına kadar 59 farklı hükümet ülkeyi yönetmiştir. Görevinde bulunan hükümet başkanlarının (başbakan) mezun oldukları okullar dikkate alındığında Harp Akademisi, Hukuk Fakültesi ve eski adıyla Mülkiye yeni adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ülke yönetiminde etkin bir rol oynadığı söylenebilir. Eğitim ve Sosyalleşme Sosyalleşme/toplumsallaşma kavramı insanın doğumundan itibaren başlayan, onun büyümesi ve olgunlaşması boyunca devam eden, bireylerin davranışlarını düzenleyen bir olgu olarak tanımlanabilir. Sosyalleşme kavramı sosyoloji ve psikolojinin birlikte etkileşim alanına giren bir kavram olarak ele alınabilir. Bu anlamda kavramın sosyal psikolojinin alanına girdiği söylenebilir. Bireylerin içinde bulundukları topluma uyum göstermeleri ile bu konuda ortaya koydukları her davranış biçimi sosyologlar için toplumsallaşma, eğitimciler ve eğitimbilimciler için bir çeşit eğitimdir (Doğan, 2004: 76). Birey, bir toplumun üyesi olma özelliğini kendisine aktarılan bilgi ve değerleri içselleştirmesiyle elde edebilir. Bireyin toplumdaki üyelerle birlikte yaşama, toplumun değerlerini benimseme, toplumsal hayatın normlarına uyma ve grup içinde kendisine verilecek rolleri 51 gereğince yerine getirebilme ile sosyalleşme süreci gerçekleşir. Sosyal birey toplumdaki rollerini öğrenmiş bireydir (Dönmezer, 1982: 140-142). Toplumsal rollerini öğrenmiş bireylerden bu rolleri davranış boyutunda da göstermesi ve uygulaması beklenir. Çocuk toplumdaki kuralları öteki bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz rehberliği sayesinde öğrenir. Bu anlamda toplumdaki öteki bireyler çocuğa; sorumluluklarını, toplumun geleneklerini, göreneklerini normlarını farkında olarak ya da olmayarak sergiledikleri örnek davranışlarla öğretirler (Eklin, 1995). Sosyalleşmeyi, Kağıtçıbaşı (1988: 245), “insan yavrusunun toplumun bir üyesi haline gelmesidir; yani ailenin akraba ve komşuluk düzeninin, şehir ve köyünün ve nihayet ulusunun bir parçası olduğunu öğrenmesidir” biçiminde tanımlamaktadır. Diğer taraftan sosyalleşmeyi, belirli toplumsal durumların deneyi ve bilgisi aracılığıyla insan davranışının biçimlendirilmesi: bireylerin kendi davranışlarına ilişkin olarak başkalarının beklentilerinden haberdar oldukları, bir toplumsal grubun veya toplumun normlarını, törelerini, değerlerini ve inançlarını edindikleri ve toplumsal gurubun veya toplumun kültürünün aktarıldığı süreç olarak tanımlamak mümkündür (Watson ve Hill, 1984: 153). Bu süreç bireyin çevresiyle etkileşimiyle gerçekleşen öğrenme durumlarına dayalı olarak sürdürüldüğü söylenebilir. Bu süreçte birey, yaşadığı toplumda uygun davranabilmek için gerekli kuralları, değerleri ve becerileri kazanmaktadır. Kazanılan beceri ve değerler birey ile bireyin bulunduğu toplumsal etkenler arasında karşılıklı etkileşimlere neden olabilir. Bir toplumsal gurubun veya toplumun değerleri, inançları ve davranış kodları bireylere aşılanır. Böylece bireyler, toplumun değerlerini, inançlarını ve davranış kodlarını edinirler. Sosyalleşme süreci sonunda, bireyler, o toplumsal gurubun veya toplumun kurumsal yapılarıyla bütünleşirler (Kaplan, 1999: 12). Sosyalleşme süreci, uygun kalıpların değerlerin ve hislerin öğrenilmesini ve içselleşmesini içerir (Eklin, 1995: 10). Diğer bir ifade ile bu bütünleşme sürecinde bireyler ile sosyal sistemler arasındaki var olan uyuşmazlıkların azaltılabileceği söylenebilir. Bu, hem 52 toplumların dinamikliğini gösterir hem de pek çok fikrin aşırı taraflarının törpülenerek ortak noktada, toplumun bütünlük içinde görünmesini ve kaynaşmasını sağlayabilir. Sosyalleşme bir yandan sosyal sistemlerin devamlılığını sağlarken, kişinin birey olmasına katkıda bulunmaktadır. Toplumun, alt kültürlerin ve grupların hatta bireylerin korunması, sürdürülmesi ve değiştirilmesi sosyalleşme sürecinde gerçekleşmektedir. Sosyalleşmenin genellikle rol beklentileri, değerler ve sosyal kurallarla öğrenildiği söylenebilir. Bu anlamda kültürlerin ve toplumların devamı için sosyalleşmenin öneminin kabul edilmesi gerekmektedir. Sosyalleşme sürecinin toplumun geleceği için önemli iki işlevi vardır. Bu işlevleri Ozankaya (1984) toplumun sürekliliğini sağlamak ve bireye belli bir benlik, bir kişilik kazandırmak olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan, toplum ve kültür yalnızca bireylerin kişiliklerinde ve davranışlarında anlam kazanır. Sosyalleşme süreci olmaksızın, toplumların tutarlı bir biçimde varlıklarını sürdürmeleri beklenemez. Sosyalleşeme süreci, bazı farklılıklara karşın yine de her yeni gelen kuşağın bir öncekiyle oldukça benzer özellikler taşımasını sağlar (Morgan, 1980: 390). Meyer’e göre geleneksel sosyalleştirme teorisi eğitimi sosyalleştirme deneyimlerinin düzenlenmiş bir bütünü olarak tanımlamakta ve modern eğitim sistemlerini toplum ölçekli, devlet kontrolündeki kurumlar olarak ele almaktadır. Okul, öğrencilerine bilgi, beceri, tutum ve değerler aşılayan, deneyimleri sağlayan kurumdur. Okulda öğrenciler genişletilmiş ve gözden geçirilmiş bir dizi kişisel nitelik kazanırlar. Bireylerin beceri ve uyumunu geliştirip modernize edilirken geniş bir sistem olarak toplumun da modernize edildiği söylenebilir. Modern eğitim, sosyal rolleri dönüştüren yeni sınıf ve bireyler yaratan bir araç gibi değerlendirilmektedir (Meyer, 1979: 60). Bilhan (1986: 13) eğitim ve sosyalleşme ilişkisini kurgularken eğitimi yetişkin neslin yetişmekte olanları hayata hazırlamak için onların üzerinde uyguladığı eylemlerin tümü olarak tanımlamakta, amacının siyasal çevrenin ve özellikle yönetilmesi istenen ortama uygun biçimde çocuklukların yetişmesi, genç neslin toplumsallaşması olarak görmektedir. Öğrencilerin hayata hazırlanması demek yalnızca kazançlı bir iş bulmaları değil, aynı zamanda boş zamanlarını anlamlı şekilde geçirecek ve son olarak da 53 toplumun haklarını ve görevlerini tamamen anlamış ve bu bağlamda katkıda bulunabilecek üyeleri olarak yetiştirilmeleri anlamına gelecektir (Horst,1993). Sosyalleşmenin olumlu çevre ilişkilerine, özellikle birincil ve ikincil gruplarla olan ilişkilere bağlıdır. Ergenlikte gençler bağımsızlıklarını bulmaya çalışırlar, ancak bunu yaparken ailenin desteğine ihtiyaç duyarlar (Hortaçsu, 1991: 102) Aileden sonra toplumsallaşmanın diğer ortamları, mahalle, sokak, okul, kütüphane, kahvehane, sendika, spor kulüpler, siyasi partiler, dernekler, vakıflar vb. olarak sıralanabilir. Sıralanan bu dizgide hiç şüphesiz en kritik öğe olarak okulu ön plana çıkarmak gereklidir. Okul formel boyutu ile bireyin toplumsallaşma sürecine doğrudan etki eden kurumdur. Çünkü eğitim sisteminde birey planlı ve programlı biçimde hayata yani sosyal bir ortamda yaşamaya yönelik biçimde hazırlanır (Şirin, 2005: 303). Sosyalleşmede başarı, toplumsallaşma güçlerine büyük ölçüde bağlıdır. Bu güçler birincil grup olarak tanımlanan aile, ikincil grup olarak tanımlanan okul, akran grubu, toplumsal ve kültürel değerler olarak gruplandırılabilir (Ulağtekin, 1991: 34). Genelde eğitim özel de ise okul, biçimlendirme ve eleme aracı olarak düşünülebilir. Eklin (1995)’e göre okul bir yandan çocuğun sahip olduğu olumlu davranışlar özendirilirken diğer yandan da onun kötü yanlarının iyiye dönüştürmeye çalışır. Bireyde var olan iyi durumlar okul ortamının denetimiyle kısmen pekiştirilir. İlköğretim süreci bu durumun en belirgin örneği olarak verilebilir. Birey, eğitim sistemi içinde doğal ve toplumsal çevresini tanıyarak bunlardan en verimli biçimde yararlanma ve ihtiyaçlarını dengeli biçimde karşılama yollarını öğrenir. Bu öğrenme süreci aynı zamanda eğitimin bireyi geliştirme işlevi anlamına gelmektedir. Eğitim ve Siyasal Sosyalleşme Siyasal sosyalleşme, toplumsal-siyasal çevre ile birey arasında yaşam boyu süren dolaylı ve doğrudan etkileşim sonunda, bireyin siyasal sistemle ilgili görüş, davranış ve değerlerin gelişmesi olarak tanımlanmaktadır (Alkan, 1989: 18). Her rejim, gerçekleştirmek istediği amaca uygun yöntem ve içerikle, kendisine ait meşruiyet simgelerini benimsetmeye, karşıt rejimlerin simgelerini ise 54 ortadan kaldırmaya çalışır (Alkan ve Ergil, 1980;84). Bu anlamda okulun siyasal sosyalleşme işlevi; bazı toplumlar için meşruiyetin sürdürülmesini anlamını taşırken, rejim değişikliği deneyimi geçiren toplumlarda meşruiyetin kazandırılması anlamına gelebilmektedir. Devletin toplum içindeki baskın yapısının varlığı, devletin rejiminin diğer toplum düzeni alanlarıyla örtüşmesine bağlıdır. Hay’a (1999: 322) göre bu örtüşme bireylere, siyasal toplumsallaşmayı kazandıran aile, okul ve çevre ve kitle iletişim araçlarının aynı yönde hareket etmesiyle olabilir. Demokrasi ve özgürlük kavramlarının popülerleşmesiyle birlikte siyasal sosyalleştirme çalışmaları gündeme gelmeye başladığı düşünülebilir. İktidarda kim olursa olsun, ülkeyi yönetebilmek için, halk içindeki küçük bir grubun aktif, büyük bir grubun ise pasif desteğini sağlamak durumundadır. Rejimin amaçları, yöntemleri, ilke ve simgeleri halkın büyük çoğunluğuyla benimsenmesi siyasal toplumsallaşma ile sağlanabilir (Alkan ve Ergil, 1980: 88). Bu anlamda, eğitim kurumlarının yönetilmesinden ders kitaplarına, eğitim öğretim yöntemlerinden öğretmenlerin tutumlarına kadar olan tüm sürecin iktidar tarafından yakından izlendiği ve yönlendirildiği söylenebilir. Örneğin, komünist ülkelerde bulunan eğitimciler ve politik liderlerin demokratik yurttaşlık içerikli eğitimin temel nedenlerini bulmaya karşı istekli oldukları görülmektedir. Birleşmiş Milletlerde yurttaşlık ruhunun yeniden uyanışı, yurt sevgisi ve yurttaşlık kimliğinin nasıl geliştirilebileceği konusundaki araştırmalara karşı merak uyandırmada teşvik edici bir rol oynamıştır (Patric, 2002: 65). Siyasal sosyalleşmeye yönelik araştırma bulguların, bireylerin demokratik olmayan ya da demokrasi karşıtı bilgi, inanç, tutum ve davranışlarının bulunduğunu ve buna bağlı olarak demokrasinin gereği bilgi, tutum ve davranışları yerleştirmeyi amaçlayan program oluşturulduğunu vurgulamaktadır (Patric, 2002: 60). Siyasal sosyalleşmenin amacı, geniş bir sosyal uzlaşma içinde politik durumların anlaşılması, demokratik bilincin sağlamlaştırılması ve toplumda politik karar verme süreçlerinde yer almanın mümkün hale getirilmesini sağlamaktır (Horst, 55 1993: 71). Siyasal tutum ve değerlerin oluşumu bir süreçtir. Siyasal sosyalleşme sürecini gerçekleştiren değer ve inançların oluşumu çok küçük yaşlarda belirlenmektedir. Çocuk 4-5 yaşlarında, ailesi dışındaki otorite merkezlerinin varlığını fark eder. 11-13 yaş dönemlerinde soyut düşünme yetenekleri gelişmeye başlar ve siyasal görüşler biçimlenir. On beş yaş biçimlenme döneminin ulaştığı son aşama olarak kabul edilebilir ve bundan sonra içerik zenginleşir (Aklan ve Ergil, 1980: 23). Çocuğun siyasal sosyalleşmesinin duygusal ve bilişsel olmak üzere iki boyutu vardır. Duygusal bir olgu olarak başlayan siyasal sosyalleşme süreci özellikle çocuğun okula başlamasından sonra bilişsel yönden gelişme gösterir. Örneğin; siyasal sosyalleşmenin bir alt süreci olan siyasal parti tutma veya siyasal parti ile özdeşleşmenin oldukça küçük yaşta başladığı belirlenmiştir (Aklan, 1989: 148-49). Almond, siyasal sosyalleşme araçlarını (2004: 53); aile, okul, dini kurumlar, sosyal sınıflar, ilgi grupları, siyasi partiler, medya olarak belirtirken, okulun, siyasal yaşamın yazılı olmayan kurallarının öğretilmesinde tutumların biçimlenmesinde, kamu hizmetlerinin sürdürülmesinde ve informal siyasi ilişkilerin geliştirilmesinde önemli rol oynadığını ifade etmektedir. Browne, (1994: 149)’de siyasal sosyalleşmenin en önemli ve etkili aracın okullar olduğunu vurgulamaktadır. Diğer taraftan Banks ve Roker (1994: 6) bireylerin siyasal sosyalleşmenin temellerinin öncelikle aile ve ebeveynlerin geçmişlerine dayalı görüşleriyle atıldığını ardından okul ile devletin belirlediği kurallar çerçevesinde biçimlendirildiğini belirtmektedir. Bank ve Roker ilköğretim düzeyindeki öğrenciler üzerinde yaptığı araştırmada özellikle politik bilgi ve tutumların bu düzeyde kazandırıldığını gözlemlemişlerdir. Kamens (1988: 115) eğitimi siyasal sosyalleşme, yurttaş, millet ve ulusal kimlik yaratmanın başlıca aracı olarak tanımlamaktadır. Genelde eğitim sistemi, özelde ise okul ile siyasal sosyalleşme arasında doğrudan bir ilişkinin varlığı açıktır. Okullar siyasal sosyalleşmenin en önemli araçları olarak kabul edilebilir. Patric (2002: 61) siyasal sosyalleşme ve okullarda sivil eğitimin dört temel noktasının bulunduğunu ve bunların; (1) siyasal ve sivil 56 bilgi, (2) entelektüel beceriler, (3) katılım becerileri, (4) politik tutum ve eğilim olarak belirtmektedir. Bu dört bileşenin demokratik toplum oluşturmak için yurttaşlık eğitimini gerekli kıldığından söz edilebilir. Örneğin, okul öncesinde Atatürk adını sık duyan, Atatürk heykellerini ve büstlerini gören bir Türk çocuğu Atatürk’e karşı sevgi beslemeye başlayabilir. Ardından okula başlayarak siyasal sosyalleşme sürecine, bilgisel bir boyut ekler. Okulda, siyasal sisteme ilişkin bilgiler öğrenirler. Yukarıda belirtilen duygusal duruma ek olarak çocuk okulda Atatürk’ün kim olduğunu, neden sevmesi gerektiğini, onun başardıklarını ve yaşamı ile ilgili pek çok şeyi bilgisel olarak ekleyebilir (Turan, 1986: 48). Okul ile siyasal sosyalleşme arasındaki bağ siyasal endoktrinasyon kavramı ile açıklanabilir. Dawson ve Prewitt (1969: 147) siyasal endoktrinasyonun, belirli bir rejimi rasyonel ve meşru göstermeyi amaçlayan özgül bir ideolojiyi açıklamak için kullanıldığını belirtmekte ve tüm eğitim sistemlerinin bir ölçüde siyasal endoktrinasyona dayandığını ifade etmektedir. Örneğin, okullarda geçmişin efsaneleri ve kahramanlık masalları, bu günün politikaları, programları, geleceğin amaçları ve idealleri etkili bir şekilde öğretilir. Siyasal sosyalleşmenin etmenlerini; birincil-ikincil gruplar, bireysel-çevresel etmenler, toplumsal planlamaya elverişli (eğitim gibi) -elverişsiz etmenler (arkadaşlık grupları), çocukluk çağında etkili olanlar- yetişkinler üzerinde etkili olan etmenler, geniş grupları aynı anda etkileyen (basın gibi) etkenler – bireyleri özel olarak etkileyen (aile) etmenler biçiminde sınıflamak mümkündür (Alkan ve Ergil, 1980: 52). Bu çalışma kapsamında eğitimin siyasal sosyalleşmeye etkileri ele alınmaktadır. Eğitim sistemi aktif olarak okul aracı ile siyasal sosyalleşme işlevini yerine getirir. Bu işlevi yerine getirirken eğitim sisteminin öngördüğü programdaki kavramların, bilgi ve inançların önemli olduğu söylenebilir. Söz konusu programın uygulanma sürecinde uygulayıcı yönetici, öğretmenlerin, deneticilerin, tutum ve davranışları öğrenciler açısından düşünüldüğünde model davranışları olarak 57 tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile demokratik bireyleri yetiştirmesi beklenen sorumluların, öncelikle kendilerinin demokrasi hakkında olumlu tutum ve davranışlara sahip olmaları zorunludur. Eğitimin Seçme İşlevi Bir ülkenin nüfusu, farklı yetenekteki bireylerden oluşmaktadır. Diğer bir ifade ile toplumu oluşturan bireylerin içinde farklı alanlarda yetenekli, yetkin ve istekli bireylerin varlığından söz edilebilir. Bir boyutu ile bireyler söz konusu yeteneklerini ya da yetkinliklerini yaşamlarının içinde, ister hobi ister ekonomik gelir sağlayıcı araç anlamında kullanmak isteyeceklerdir. Diğer boyutu ise bu yeteneklerin toplumsal getiri anlamında yönlendirilmesi olarak açıklanabilir. İfade edilmeye çalışılan bir sanat, kültür, spor, bilim alanı olabileceği gibi bir zanaat alanı da olabilir. İşte bu noktada eğitim sistemi ilgili alanlara bireyleri yönlendirebilir, bireyleri yönlendirdiği alanlarda yetiştirebilir ve onların bu yeteneklerini geliştirmeyi sağlayabilir. Böylece hem bireyin beklentilerinin karşılanması hem de devlet ve toplumun ihtiyacı olan nitelikli iş gücü potansiyeli yaratılmış olacaktır. Bu süreçleri başarabilen bir eğitim sisteminin seçme işlevini yerine getirdiğinden söz edilebilir. Eğitimin seçme işlevi; toplumda bulunan farklı yetenekteki bireylerin içinden en yetenekli bireylerin seçilmesi, onlara bir eğitim olanağı verilerek kendilerinden ileride geniş ölçüde yararlanılmasını sağlamaktır. Türk Eğitim Sisteminin, eğitimin seçme işlevini tam olarak yerine getirebildiğini söylemek zordur. Örneğin, 1948 yılından itibaren müzik ve plastik sanatlarda üstün yetenekli çocuklara yasal olanaklar sağlanmış olmasına rağmen 1972 yılına dek, ancak on yedi kişi bu yasadan yararlanarak eğitim almıştır. Bu yasa, kamuoyuna yeterince tanıtılamamış ve kamuoyundan gelen tepkilerle yasa iptal edilmiştir (Tezcan: 1997: 56). Eğitimin seçme işlevine ilişkin olarak Türkiye’de farklı aşamalarda farklı sınavlardan söz edilebilir. Bu sınavların objektif ve verimli biçimde gerçekleştirilebilmesi amacıyla 22 Kasım 1974 tarihinde, Üniversitelerarası Kurul tarafından, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 52. Maddesine göre, “Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)” kurulmuştur. 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim 58 Kuruluna (YÖK) bağlanarak “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)” adını almıştır. ÖSYM'nin temel amacı, yükseköğretim programlarına girmek için başvuran adaylar arasından, başarılı olma olasılıkları diğerlerinden daha yüksek olanları seçerek bu programlara yerleştirmektir. ÖSYM'nin görevleri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10. Maddesinde şu şekilde belirlenmiştir: Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslar çerçevesinde yükseköğretim kurumlarına öğrenci alınması amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan, öğrenci isteklerini de göz önünde tutarak Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslara göre değerlendiren, öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmalar ve diğer hizmetleri yapan Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluştur. Üniversite eğitimi alabilmek için Türkiye’de her yıl ortaöğretim son sınıf ve mezun öğrencilerin yaklaşık 1.500.000’nu ÖSYM’ne başvurarak sınırlı olan kontenjanlara girmeye çalışırlar. ÖSYM, yaptığı sınavlarla yetenekli ve potansiyeli olanları seçerek belirler ve üniversitelerdeki ilgili programlara yerleştirmektedir. Diğer taraftan Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) Fen, Anadolu, Anadolu Öğretmen, Anadolu Meslek ve Teknik Liseler ile Sosyal Bilimler Liseleri, özel okullar ve Polis Koleji'ne yerleştirmek, ayrıca Devlet Parasız Yatılılık ve Bursluluk imkânından yararlanmak isteyen öğrencileri belirlemek için yapılmaktadır. Yukarıdaki örneklere ek olarak 1416 sayılı yasayla MEB seçme sınavları ile yurt dışında yüksek lisans ve doktora öğrenimi için öğrencilerin seçilmesi durumu da verilebilir. Eğitim sistemi, bireyi sisteme kabul ederken ve onu programdan mezun ederken ya da sistemden atarken bir eleme yapmaktadır. Bu süreç, bir anlamda örgün eğitimin gerektirdiği yeteneklere sahip olanları kabul ederek, mezun ederek ve söz konusu yeteneklere sahip olmayanları, sistem dışı bırakarak onları etiketlemekte, sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırma ve bunu gösteren belgeler (diploma, sertifika vb.) tanımlayıcı olarak kullanılmaktadır. Bu belgelerin bazı düzeylerdeki başarıyı, 59 ilerleme yeteneğini, yükseltme gibi firmaların çalışanlarda aradığı değerleri gösterdiği kabul edilmektedir (Ünal, 1990: 47). Piyasa koşulları dikkate alındığında ve içinde bulunulan çağın bilgi çağı olduğundan hareketle günümüzde nitelikli çalışan önemli ihtiyaçlar arasında görülmektedir. Artık günümüzde hangi alanda olursa olsun, her düzeyde nitelikleri en yüksek bireylerin tercihinden söz edilebilir. Her düzeyde nitelikleri yüksek bireylerin eğitilmesi ve yetiştirilmesi eğitim sistemlerinin işlevi arasındadır. Kuşkusuz bireylerin böyle bir eğitim sürecine alınabilmesi için, başarma potansiyelleri olan bireylerin seçimi, bu sürecin ilk aşamasını oluşturacaktır. Seçimin önemli olduğunu ifade etmenin destekleyici düşüncelerinden birinin tanımlanan eğitim süreçlerinin hem birey hem de devlet açısından yüksek maliyetler olduğu söylenebilir. Yurttaşlık Eğitimi Yurttaşlık, genel olarak bireye bir dizi hak ve ödevler veren hukuki statü sağlamak olarak tanımlanabilir. Devletin yasaları ile tanımlanan yurttaşlık, yalnızca yasal ve anayasal bir kavram olarak tasarlanmamalıdır. Yurttaşlık eğitimi ile bireyler, ortak iyi için çalışmaları gerektiğini öğrenirle ve bu yolda toplumsal rollerine hazırlanabilirler. Brownhill ve Smart’a (1990: 34) göre yurttaş olmak belirli bir ülkede yaşamayı ve yaşamını, davranışlarını belirli kurallarla göre sürdürmek anlamına gelir. Bu kuralların çiğnenmesi toplumsal yaşantıyı tehdit eder. Toplumun güvenliğinin sürdürülmesi ve ortak amaçların başarılması için bu kurallara ihtiyaç vardır. Bu nedenle bu kuralları oluşturacak politik bir gücün otoritesi kabul edilir. Sivil toplum bağlamında yurttaş toplumun ve devletin bir üyesi olarak devletin ve toplumun yasalarına uygun, diğer yurttaşlara zarar vermeyecek biçimde davranma yükümlülüğü altında olmak anlamına gelmektedir (Keane, 2003: 47-48). 60 Yurttaşlık kavramı, bireyin yaşadığı toplumun içinde yer alma durumunu ve politik iktidarla ilişki biçimini içerir. Bir başka deyişle yurttaşlık, belirli bir yaşama, düşünme ve inanma biçimine katılmayı ifade etmektedir. İnsan belirli bir kültüre (yaşam ve düşünme biçimine) katılımıyla yurttaştır (Bilgin, 1998: 147). Devlet ve yurttaşları arasında daha yakın bir ilişki kurulması zorunludur, çünkü her şeyden önce devlet toplumun her üyesiyle doğrudan doğruya ilişkiler içindedir. Eğer yurttaşlar devletin rolünü anlamaz ve önemli ölçüde kabul etmezlerse, devlet vergi toplama, dış politika, sosyal güvenlik ve başka birçok konudaki işlevlerini yerine getiremez (Black, 1989: 25). Anayasal bir bağlayıcılığı olan yurttaşlığa ilişkin bireysel hak ve özgürlüklerin kullanılması ve korunması bilinçli bireylerin söz konusu bu bilinçlerini kullanabilmeleri ile sağlanabilir. Bireylere bu bilincin aktarılması işinin büyük ölçüde eğitim sisteminin sorumluluk alanına girdiği söylenebilir. Eğitim sisteminin bu sorumluluğunu yerine getirebilmek adına sistemdeki bireylere insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi eğitimi vermek durumunda olduğu söylenebilir. İnsan hakları eğitimi; insana, gerçek anlamıyla özgür ve ergin yurttaş kimliği kazandırmanın; hak ve özgürlüklerinin bilincine varan ve onları kullanmasını, korumasını ve kollamasını bilen yurttaşların etkin olduğu; oluşturdukları örgütlerin kurumsallaştığı demokrasiyi yaşam biçimine dönüştürmenin en temel yoludur (Gülmez, 1994). Kavram olarak yurttaşlık eğitimi ve yurttaşlık eğitiminin ulus ile ilişkisi çeşitli tartışmalara yol açan kavramlardır (McLaughlin, 2000). Yurttaşlık eğitimi, bir kesişme noktası olarak toplumsal gelişimde bir sorun alanı biçiminde tanımlanır. Bu, sosyal alanlardaki politik ideolojinin, eğitim politikalarının ve stratejilerin kesiştiği bir noktadır. Bu üç boyut ortak değerler aracılığıyla bir arada tutulur ve farklı ancak bir biriyle ilişkili çıkarların zeminindedir Bu ilişki, aşağıdaki Şekil 2’de göstermektedir (Potter, 2002: 4). 61 Yurttaşlık Kavramı İle İlgili Problem Alanı Toplum & Sosyal yeniden üretme Politik Program Sosyal Sermayenin kaybolması Değerler Eğitim Politikası ve Uygulama Demokratik yoksunluk Genç İnsanlar Küresel Bağlam Şekil 2. Yurttaşlık Kavramı İle İlgili Problem Alanı Yurttaşlık kavramının, sivil toplum ve sivil yaşamanın değerleri fark edilmesiyle birlikte 1990’lı yıllarda kurumsallaştığından söz edilebilir (Dahrendorf 1996). Lynch’e (1992) göre geçmişte gerçekleştirilen yurttaşlık eğitimi gerçekte milli yurttaşlık eğitimidir. Yurttaşlığın yeni anlamda fark edilmesi, sivil toplum, sivil duygu ve yaygın anti sosyal davranışlara ve bireyler arasındaki rekabete karşı bir tepki olarak çıkmıştır ve bu kavram, sosyal politika uygulamalarını şekillendirmektedir (Mussano, 2004). Sosyal politikaların şekillenmesinde etkisi olduğu düşünülen yurttaşlık kavramının ulus-devlet bağlamında küreselleşmenin değişim dalgalarından etkilendiği söylenebilir. Tikly (2001) bir taraftan küreselleşmenin yurttaşlık ve yurttaşlık eğitimi üzerinde etkilerinin çeşitli biçimlerde ortaya çıktığını ifade ederken diğer taraftan küreselleşmenin kesin bir tanımının yapılamamış olmasının, küreselleşmenin eğitim politikaları ve sistemleri üzerinde etkilerinin değerlendirilmesini de güçlendirdiğini belirtmektedir. Çeşitli boyutlarıyla ele alındığında küreselleşme, ürünlerin, hizmetlerin, paranın ve insanların uluslararası dolaşımından öte bir anlam taşır. Küreselleşme ülkeler arasındaki bağların ve karşılıklı bağımlılıkların giderek daha da yakınlaşması ve ulus devletin ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda temel birim olmaktan uzaklaşması anlamına gelmektedir. Bu süreçte küresel olan, yerel ve ulusal olanı önemli ölçüde etkilemekte hatta çoğu zaman belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu etki 62 her zaman tek yönlü değildir. Güçlü ve baskın olan küreselin eğitim sisteminin tüm öğeleri dâhil olmak üzere dünyanın her yerinde günlük işleyişi ve yaşayışı etkileme potansiyeli vardır (Karip, 2006: 322). Küreselleşmenin yurttaşlık eğitimi üzerinde yukarıda konu edilen etkilerini Avrupa Birliği sürecinde görebilmek mümkündür. Örneğin, Avrupa Konseyi demokratik yurttaşlık eğitimini dokuz farklı boyutta incelemektedir. Bunlar; okullarda demokrasi, yurttaşlık ve özürlüler, terörizmden korunma, etik turizm, okullarda cinsiyet kaynaştırması, yurttaşlık ve sürdürülebilir gelişme, yabancıların kamu yaşamına katılması, demokratik yurttaşlık eğitiminde sivil toplum örgütlerinin rolü ve gençlerin yerel-bölgesel yaşama katılması için eğitim biçiminde sıralanabilir. Konsey tanımlanan bu konulara ilişkin programların hazırlanmasına öncülük etmektedir. Yurttaşlık eğitiminin eğitim programları içinde yer alması, politik, felsefi ve eğitimsel açılardan olumlu olarak görülmektedir (McLaughlin, 2000). Kimileri yurttaşlık eğitiminin okullarda bağımsız bir ders olarak okutulmasını savunurken diğerleri de bu ders kapsamının diğer disiplinlerle ilişkisi nedeniyle bağımsız değil de diğer derslerin içine yerleştirilmiş bir şekilde verilmesinin daha uygun olacağını iddia etmektedirler (Mahiroğlu, 2006: 313). Diğer taraftan geçmişin ve şimdinin hedefleriyle başa çıkabilecek yurttaş yetiştirebilmenin asıl şartı olarak insan onuru, özgürlük, barış, dayanışma, demokrasi ve adalet gibi insani değerlerin kabul edilmesinin politik eğitimin başarısına bağlı olduğu unutulmalıdır (Horst, 1993). Politik eğitim gerçek yaşam için, kişisel değerleri biçimlendirmek amacıyla gerçeklerin, yorumların ve muhakemelerin kullanıldığı bir hazırlıktır olarak tanımlanır (Heater, 1990: 204). Bu hazırlık sürecinde politik bilginin, tavrın ve becerilerin gelişimine vurgu yapılır (Heater, 1990). Politika ve politikanın temel kavramlarını, varsayımlarını bilen, bunlara ilişkin düşünceler üretebilen yurttaş olacağı düşünülebilir. Burada en önemli aracın 63 eğitim sistemi ve kurumları olduğu düşünülebilir. Eğitim kurumları özellikle yurttaşlık eğitimi programlarıyla bu işlevini yerine getirebilir. Yurttaşlık eğitiminin üç önemli boyutu, sosyal-ahlaki sorumluluk, topluluk içinde yer alma ve politik okur-yazarlıktır. Burada amaç, eleştiren, sorumlu ve aktif yurttaşlar yaratmaktır (Kristjansson, 2004: 211). Yurttaşlık eğitiminde dört yaklaşım kullanılmaktadır: Bunlar; (1) İlerlemeci okullar (2) Odaklanmış okullar (3) İndirgemeci okullar ve (4) Aşikâr olmayan okullar biçiminde sıralanabilir. Bu yaklaşımlar aşağıdaki gibi açıklanabilir (Kerr ve diğerleri,2004): İlerlemeci Okullar: Bu okullar programlarında yurttaşlık eğitimi programlarını okul topluluğu ve daha geniş bir toplum kesimi ile geliştirmektedirler. Odaklanmış okullar: Bu okullar yurttaşlık eğitimini kapsamlı bir biçimde eğitim programları içinde kazandırmaya çalışan okullardır. Fakat aktif yurttaşlık için okullarda ve daha geniş toplum kesimlerinde fırsatlar yaratılmasını gerektiren durumlar söz konusudur. İndirgemeci okullar: Bu okullar yurttaşlık eğitimi kavramının gelişimi açısından ilk evrelere karşılık gelir ve görece daha az ders dışı etkinliklere yer veren hizmetlerle sınırlıdır. Aşikâr olmayan okullar: Programlarında yurttaşlık üzerine açıkça odaklanmamakla birlikte etkin yurttaşlık için fırsat sunan okullardır. İlerlemeci okul olabilmesi amacıyla programlarında yurttaşlığa fazlasıyla yer verirler. Browne (1994), okul personelinin yurttaşlık benzeri yaklaşımları geliştirmek için sahip oldukları fırsatın farkında olup olmadıklarını araştırmıştır. Araştırma bulgularında; okul personeli ile ilişkilerde otorite sahibi kişilerin meşru baskınlığı vurgulandıkça çocukların kurallara ve otoriteye uyumlu hale geldiği, pek çok çocuğun sınıfta alınan kararlarda söz söyleme hakkına sahip olduğunu öğrendiği ve bu katılım sayesinde genel etkili olma hissi geliştirdiği vurgulanmaktadır. Araştırmacıya göre böyle bir öğrenme sürecinin en belirgin özelliği, resmi çalışma programlarından çok bir toplum olan sınıfta bu tip davranışların kazanılmasıdır. 64 Sınıflarda üzerinde durulan şey yurttaşlık bilgisinden çok kişisel etkileşimlerdir. Ulusal sadakat, vatanseverlik ve bağlılık, sınıf alışkanlıkları sayesinde gelişmektedir. Diğer taraftan McLaughlin (2000) aktif yurttaşlık kavramından söz etmektedir ve aktif yurttaşlığın, eğer etkileşiyorlarsa birbirleri ile ilişkili ve birbirlerine bağlı olma şartı ile (a) sosyal ve ahlaki sorumluluk, (b) topluma katılım ve (c) politik okuryazarlık olarak üç boyuttan oluştuğunu belirtmektedir. Farklı düzeylerde de demokrasi ve insan haklarının bu sürece katıldığını belirtmektedir. 1997'de Avrupa Komisyonu ülkeler ötesi (transnational) eğitim programları içinde eğitim ve gençlik programları şeklinde politik eğitime ve özellikle de katılımcılarda aktif yurttaşlığın gelişmesine etkin katkıda bulunabilecek projelerin özelliklerini belirlemek üzere çalışmalar yapılmıştır. Yapılan araştırmalara göre; aktif yurttaşlık için eğitim ve öğretim, hepsinde olmasa da birçok Avrupa ülkesinde "yurttaşlık bilgisi" derslerinde öğretilenlerden çok daha fazlasını kapsamaktadır. Bu dersler geniş ölçüde veya tamamen enformasyon ve bilgiye yöneliktir, öğrenmenin duyuşsal ve psiko-motor yönlerini gözardı edilmektedir. Yine, bunlar öğrenicilerin duygularını veya daha önceki deneyimlerini ele alamadıkları için pedagojik açıdan da yetersiz kabul edilebilirler. Aktif katılım için gereken becerileri ele almazlar, bu becerilerin uygulanmasına da izin vermezler. Öğrencilerin toplum hakkındaki kendi deneyimlerini ele alan yurttaşlık eğitimi ve öğretimi onların, kendilerine sağlanan enformasyon ve bilgiyi doğrudan kullanabilmelerini mümkün kılmaktadır (Osler ve Starkey, 1999). Söz konusu araştırma bulgularına dayalı olarak Osler ve Starkey (1999) demokratik bir sistemde yurttaşların desteği esas olduğundan Avrupa'nın daha fazla gelişmesi durabilir görüşünün ardından, Avrupa'daki politik liderlerin Avrupa projesinin anlaşılmasını ve aktif katılım duygusunun kazanımının sağlanması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bir başka deyimle, Avrupa devletlerinin yurttaşları politik gelişmelerin ilerleyebilmesi için bir Avrupa kimliği ve yurttaşlığı duygusunu edinmelidirler biçimindeki önerileri dikkate değer olarak görülebilir. Türkiye’de 1995 yılından bu yana “İnsan Hakları ve Vatandaşlık Eğitimi” dersi okullarda işlenmektedir. Bu dersin programını ve bu derste izlenmek üzere 65 hazırlanmış kitapları inceleyen ve değerlendiren çalışmalar (Gülmez, 1994; Gözütok 1999; Gülmez, 2000; Gözütok ve Alper, 2002), programın ve ders kitaplarının evrensel anlamda insan hakları ve demokrasi eğitimi anlayışını yansıtmaktan uzak olduğunu vurgulamaktadır. Ancak, Türk Milli Eğitiminde, İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler Öğretim Programı 2004 vizyonu; “21. yüzyılın çağdaş, Atatürk ilkeleri ve inkılâplarını benimsemiş, Türk tarihini ve kültürünü kavramış, temel demokratik değerlerle donanmış ve insan haklarına saygılı, yaşadığı çevreye duyarlı, bilgiyi deneyimlerine göre yorumlayıp sosyal ve kültürel bağlam içinde oluşturan, kullanan ve düzenleyen (eleştirel düşünen, yaratıcı, doğru karar veren), sosyal katılım becerileri gelişmiş, sosyal bilimcilerin bilimsel bilgiyi üretirken kullandıkları yöntemleri kazanmış, sosyal yaşamda etkin, üretken, haklarını ve sorumluluklarını bilen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yetiştirmek.” olarak belirlenmiştir (http: //programlar.meb.gov.tr/sosyal_bilgiler/sos_bil_giris). İnsan hakları ve yurttaşlık ile ilgili kazanımlar ve bu kazanımların dersler ilişkilendirilmesi Tablo 2’de gösterilmiştir. Tabloda izlendiği gibi, öğrencinin kazanması gereken, yurttaşlıkla ilgili bilgi, beceri ve tutumların diğer dersler ile ilişkilendirilerek, diğer derslerin içinde kazandırılması amaçlanmıştır. Tabloda yer alan kazanımlar bireyin yurttaşlık hak ve sorumluluklarına ilişkin temel bilgi, değer, tutum ve becerilerin kazandırılmasını sağlayacak biçimde tasarlanmıştır (Karip, 2006: 337). 66 Hak ve özgürlüklerin paylaşılması gerektiğinin farkına varır. Haklarını korumanın önemini açıklar. BM’ in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin varlığından haberdar olur. İnsan haklarını içeren metinleri okuyup tartışır. Atatürk inkılâplarının, insan haklarının ülkemizde gelişimi için önemli olduğunu fark eder. İnsan hakları ile ilgili istatistik verilerinden faydalanmasını bilir. Kadın ve erkeklerin Cumhuriyetle birlikte yeni haklar elde ettiğini bilir. Vatandaş olmanın anlamını kavrar. Özgür ve özerk birey olmanın önemini kavrar. X Hayat Bilgisi Sosyal Bilgiler Fen ve Teknoloji Türkçe Kazanımlar Matematik Tablo 2. İnsan Hakları ve Yurttaşlık Kazanımların Derslerle İlişkilendirilmesi X X X X X X X X X X X Dinleme ve fikirlerini savunma gibi zihinsel becerileri gerçekleştirir X Oyun oynarken kurallara uymanın insan haklarına uygun bir davranış olduğunu bilir. X Bilimsel çalışmalara ve çalışmaları yapan kişilere saygı duyar. X X Okulda demokratik ortamın geliştirilmesinde katkıda bulunması gerektiğini fark eder. X X Sorumluluklarını evde ve okulda yerine getirir. X X Grup çalışmalarında sorumluluk üstlenir ve bu sorumlulukları yerine getirmek için çaba X harcar. Hukuk kurallarının toplumsal yaşamı kolaylaştıran bir değerler sistemi olduğunu kabul X eder. T.C Anayasasının varlığının farkına varır. X Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin önemini kavrar. X Trafik kurallarına uymanın bir vatandaşlık görevi olduğunu bilir X İşbirliği yapmayı sever ve işbirliği için olanaklar sağlar. X Ortak mirasın korunması gerektiğini bilir. X Her insanın saygıyı hak ettiği bilincini taşır. X Ön yargı, ayrımcılık ve çatışmanın olumsuzluklarını bilir. X Kendisinin ve başkalarının hata yapabileceğini ve bunun normal olduğunu kabul eder. X Çatışmaları şiddete başvurmadan çözebilme becerisi gösterir. X Farklılıkları insanlığın kültürel zenginliği olarak görür. X X Uzlaşmanın etik bir değer olduğunu bilir. X Arkadaşlarının fiziksel ve kişisel özeliklerine saygı duyar. X İnsanların inançlarına saygı duyar. X Aile kavramının önemini fark eder. X Aile içinde demokratik bir ortamın oluşmasının önemli olduğunu bilir. X Yaşam ve eğitim hakkına zarar verecek kötü alışkanlıklardan uzak durması gerektiğini X bilir. Kaynakların verimli kullanılması ve bilinçli tüketilmesi gerektiğini kabul eder. X X Dayanışmanın önemini kavrar. X Demokrasi ve ilkelerinin önemini kavrar. X Demokrasinin insan hakları için vazgeçilmez bir değer taşıdığını takdir eder. X Demokrasinin temelinin özgürlük ve eşitliğe dayandığını bilir. X Sivil toplum kavramının önemini kavrar. X Okulda karşılaştığı sorunlara yönelik demokratik çözüm yolları üretir. X Sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının yasal olduğunu bilir. X Yakın çevresindeki sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin farkında olur. X Merkezi yönetimin hangi birimlerden oluştuğunu bilir. X Ülkemizi yönetenlerin halkın oyu ile yönetime geldiklerini bilir. X Yerel yönetimlerin hangi birimlerden oluştuğunu bilir. X Vergi vermenin bir vatandaşlık hakkı olduğunu bilir. X Sağlık hakkını olduğunu bilir. X X Yaşama hakkının kutsallığını fark eder ve bu hakkın önemine uygun davranışlar X gösterir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün yaşamındaki önemi kavrar. X Dilekçe hakkının olduğunu bilir ve bu hakkını karşılaştığı sorunları çözmede kullanır. X Seçilme hakkının önemini kavrar. X Okuldaki karar verme süreçlerine katılır. X Tüketici olarak haklarını bilir ve kullanır X Tüketici olarak hakları ihlâl edildiğinde yasal yollardan haklarını arar X Aldığı ürünlerin son kullanma tarihine dikkat etmenin bir tüketici hakkı olduğunu fark X X X eder. Çevre haklarının varlığını bilir. X Çevrenin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasının bir vatandaşlık görevi olduğu X bilincine uygun davranışlar gösterir. Seçme hakkının önemini bilir ve bu hakkını gerektiği yerde kullanır. X Yazılı ve görsel basın kaynaklarından elde ettiği materyali insan hakları ile ilgili X çalışmalarda kullanır. İnsan haklarının tarihsel süreçte nasıl kazanıldığını kavrar. X Eğitimin kendisi için bir hak olduğunu fark eder. X Zorunlu ve parasız ilköğretimin bütün çocuklar için bir hak olduğunu belirtir. X İnsan haklarının, yaşadığı toplumda daha etkin uygulanması için önerilerde bulunur. X Çocukların çalışma yaşamında Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32.maddesine uygun X koşullarda çalışması gerektiğini ifade eder. Yakın çevresindeki ortak miras ürünleri hakkında bilgi toplar. X X “Okul Meclisleri” çalışmalarına katılarak seçme ve seçilme hakkını kullanır. X Kitap, kaset, CD gibi materyalleri yasal yollardan satın almaya özen gösterir. X X Engelli arkadaşlarına karşı ayrımcı bir tavır sergilememeye özen gösterir. X Vatandaş olmanın getirdiği sorumlulukları fark eder. X Hakların ihlâl edildiği durumlar karşısında yetkili kurumlara başvurmanın bir X X vatandaşlık görevi olduğunu belirtir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önemini fark eder X X Yargı kararı olmadıkça hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine ve evine X karışılamayacağını, Çocuk Haklarına Sözleşmesi’nin 16.maddesine dayanarak açıklar. Bütün insanların haklar yönünden özgür ve eşit doğduklarını belirtir. X Seyahat etmenin bir özgürlük olduğunu belirtir. X İnsan haklarının uluslararası belgelerde güvence altına alındığını belirtir Hakları ihlâl edilenlere karşı yardımcı olmanın insanî bir davranış olduğunu belirtir. Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın bir hak olduğunu kavrar. Yakın çevresindeki ortak miras ürünlerinin korunması gerektiğini ifade eder. Ülkemizde yasama, yürütme ve yargı organlarının bağımsız olduğunu fark eder. Basın ve yayın organlarının kısıtlama olmadan özgürce çalışmaları gerektiğini ifade eder. Kamu güvenliği ve kamu sağlığı söz konusu olduğunda, kanunlar çerçevesinde özgürlüklerin sınırlanabileceğini kavrar. İnsan hakları ile ilgili istatistik verilerinden faydalanır. Herkesin çalışma ve işini özgürce seçme hakkı olduğunu fark eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler arasında olduğumuzu ifade eder. Suç ve cezanın yasalara göre tespit edildiğini belirtir Hayat Bilgisi Sosyal Bilgiler Fen ve Teknoloji Türkçe Kazanımlar (Devam) Matematik 67 X X X X X 68 Demokrasi Eğitimi Demokrasi, öncelikle bilinçli insanların sahip çıkacakları haklar, özgürlükler ve sorumluluklar yönetimi biçiminde tanımlanabilir. Demokrasinin ve demokratik davranışların yaşamın içinde yer bulabilmesinin, toplumu oluşturan tüm bireylerin örgütlü olmasına, demokrasi bilincinin toplumun her kesimi tarafından benimsenmesine bağlı olduğu söylenebilir. Demokrasi ile işleyen sistemlerin, sistemi işletebilmesi için demokrasiyi yaşam biçimi olarak algılamış yurttaşlara gereksinimi vardır. Bu yurttaşların yetiştirilmesi eğitimin önemli rollerinden biri olarak düşünülebilir. Türkiye’de demokrasi kavramı yaygın olarak milli irade rejimi olarak anılmaktadır. Bu anılmanın ya da tanımlamanın sivil toplum bağlamında önemli bir belirleme olduğu söylenebilir. Çünkü devleti oluşturan millet kendi iradesini bir araya gelerek oluşturdukları siyasi parti, meslek örgütleri, meslek odaları, dernekler, sendikalar gibi örgütler aracılığıyla gösterebilir (Erdoğan, 2000: 131). Thomas Jefferson 1782 yılında, eğitim ve demokrasi arasındaki ilişkiyi “Doğanın bol bir şekilde zengin kadar fakire de bağışladığı, ama aranıp geliştirilmediği ve kullanılmadığı takdirde yok olan yetenekler olmadan demokrasi yaşayamaz. Demokrasinin emanet edilebileceği tek yer halktır ve onlara güvenebilmek için onların zekâ ve yeteneklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Eğitim kendi kendini yönetmeyi mümkün kılan araçtır” biçiminde ifade etmiştir (Wood, 1992b, xvi). Demokratik toplumlarda eğitim, belirli ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilir. Bu ilkelerin en önemlilerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz (Tezcan, 1997: 84-86). Halk kendini yönetecek kişileri seçtiği için, bu konuda sorumlu olarak eğitilmelidir, Eğitim yoluyla herkes, kendi yeteneklerini sonuna kadar geliştirmeyi beklemelidir, 69 Eğitim açık fikirliliği geliştirmelidir, Demokratik toplumlarda eğitim, sağlıklı bir yaşam kadar, verimli bir işbirliği alışkanlığını da geliştirmelidir, Okul, demokratik uğraşılar için bir ortam olmalıdır. Demokrasi eğitimini, siyasal eğitimin bir alt boyutu olarak düşünmek mümkündür. Siyasal eğitim ülke yönetimi sorunlarına karşı anlayış geliştirme ve siyasal hayata katılmak için gerekli temel bilgi ve becerileri geliştirme süreci olarak tanımlanabilir (Oğuzkan, 1993: 134; Öncül, 2000: 999). Siyasal eğitimle bireylerin, siyasal, toplumsal ve ekonomik çelişkileri kavrama, anlama, olaylar arasında ilişkiler kurma, gerektiğinde tepki koyma bilinç ve duyarlılığını kazandırma amaçlanmaktadır. Siyasal kararların ve bunlara bağlı olarak gelişen olayların nasıl geliştiği ve ne gibi sonuçlara varacağı, yurttaşların nasıl etkileneceği üzerine düşünmesi, analizler yapılması gerekir. Bu beceriler ise okuma ve dinlemeye, bilgi aktarımına dayalı bir eğitimin yanında, uygulamaya dayalı bir eğitim programıyla kazanılabilecek becerilerdir. Beklenilen eğitimin başarıya ulaşmasına etki edecek en önemli etken izlenecek yöntemdir. Çünkü siyasal eğitim açısından değer, tutum ve davranışların öğrenilmesinde süreç, içerikten daha önemlidir (Lister, 1982: 12). Smith (1995: 64) çocuklara sınıflarda demokrasinin öğretilemeyeceğini gerçek demokrasinin okula devam ederek işlevsel hale gelebileceğini savunmaktadır. Demokrasinin benimsenmesi ve özümsenmesi eğitimle yakından ilgili olup, eğitimsiz demokrasi düşünülemez (Hesapçıoğlu, 2001). Dolayısıyla, eğitimin demokratik tutum ve davranışların kazanılmasında önemli bir rolü vardır (Çelik, 1998). Eğer çocuklar gelecekte demokratik yurttaşlar olarak, toplumda etkin görevler alacaklarsa, demokrasinin gerektirdiği bilgi, beceri ve tutumları okulda yaşayarak öğrenmelidirler (Farrel, 1998). Eğitimin demokratikleşmesi, sadece eğitime hazırlığın uzamasına ve eğitimin amaç ve alanlarının genişlemesine neden olmakla kalmamakta; aynı zamanda öğrencilerin farklı gereksinimlerini karşılayacak eğitim kurumlarının da yeniden yapılanması anlamına gelmektedir (Lee, 2002: 159). 70 Demokrasi eğitiminde temel amaç, demokrasi kültürünün yaygınlaştırılması, kazanılan bilgi ve becerilerle, karşılaşılan problemleri çözme becerisine sahip bireyler yetiştirmektir. UNESCO 1974 tarihli Uluslararası Anlayış, İşbirliği ve Barış için Eğitim ve İnsan Haklarına ve Temel Özgürlüklere İlişkin Eğitim Tavsiye Kararı’nda, iki önemli noktaya dikkat çekmektedir. Bunlardan biri, demokrasi ve İnsan Hakları ilkeleri okul atmosferine girmelidir diğeri, öğrenci eğitim sürecine ve kendilerini ilgilendiren kararlara katılmalıdır biçimindedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (1985) insan hakları öğretimine ilişkin tavsiye kararında da; gençler okul ortamında çoğulcu demokrasiyi yaşamak ve insan haklarını benimsemek üzere eğitilmelidir ifadesi bulmaktadır (Kepenekçi, 2003). Demokratik okul, demokratik değer ve kültürü özümsemiş yönetici, öğretmen ve çalışanların bir arada bulunmasını gerektirir. Diğer bir ifade ile eğitimin demokratikleştirilmesi; demokrasi bilincinin, demokratik yönetim anlayışının içselleştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabilir. Demokratik eğitimin, odakta insan olan ve insanı araç değil amaç olarak gören eğitim anlayışını gerekli kıldığı söylenebilir. Akpınar ve Turan’ın (2004) ilköğretim öğretmenlerinin demokrasi ve demokrasi eğitimine bakış açıları belirlenmeye çalıştığı araştırmasında; (a) İlköğretim öğretmenlerinin, demokrasi ve insan haklarını evrensel değerler olarak benimsemekte, (b) öğretmenler Türkiye’deki demokrasiyi yetersiz bulmakta olduğu bulgusunun yanı sıra, demokrasinin Türkiye’de tüm kurum ve kurallarıyla gelişip yerleşmesinde, eğitim kurumlarına önemli görev ve sorumluluk düşmekte, (c) öğretmenlerine göre, mevcut ilköğretim programları, demokrasi ve insan hakları bakımından, AB ile uyumlu hale getirilmesi gerektiği görüşleri vurgulanmaktadır. Eğitimin siyasal işlevlerinden biri olan lider yetiştirme ile demokrasi bilincin ve kültürünün yakın ilişkili olduğu söylenebilir. Farklı bir ifade ile bir eğitim sistemi ne derece demokratik kültür atmosferine sahip ise o derece lider yetiştirme işlevini yerine getirebilir. Demokrasinin uygulama alanı olarak kabul edilebilecek olan 71 Sosyal Bilgiler dersinde öğrencilerin geliştirdiği tutum, demokrasinin geleceği ile ilgili ipuçları verebilir. Sağlıklı işleyen bir demokrasi, bireyin tam olarak gelişmesine olanak sağlayabilir. Demokrasinin gelişmesine engel teşkil edebilecek tutum ve davranışların önüne geçilerek öğrencilerin iyi birer birey, ülke, bölge ve dünya yurttaşı olmaları sağlanabilir (Şirin, 2005: 305). Demokratik süreçlere öğrencilerin katılımı süreciyle, öğrenciler arasında liderlerin yetişmesi sağlanır ve bu liderlere tüm katılımcıların görüşlerinin dinlemesi gerektiği öğretilir. Bu model aracılığıyla öğrenciler demokratik bir yaşamın ön koşulları olan uzlaşma, işbirliği ve toleransı öğrenirler (Ravitch, 1991). Millî Eğitim Bakanlığı ile TBMM Başkanlığı arasında 13 Ocak 2004’te imzalanan protokolle Demokrasi Eğitimi ve Okul Meclisleri Projesi uygulamaya konulmuştur. Projenin amacı; ilgili yönergenin 5. maddesinde, “Cumhuriyetimizin demokrasi ile güçlendirilmesi; öğrencilerimizde yerleşik bir demokrasi kültürünün oluşturulması, hoş görü ve çoğulculuk bilincinin geliştirilmesi, kendi kültürünü özümsemiş, millî ve manevî değerlere bağlı, evrensel değerleri benimseyen nesillerin yetiştirilmesi; öğrencilere seçme, seçilme ve oy kullanma kültürünün kazandırılması; katılımcı olma, iletişim kurabilme, demokratik liderliği benimseyebilme ve kamuoyu oluşturabilme becerilerinin kazandırılması” olarak tanımlanmaktadır (MEB, Tebliğler Dergisi: 2004/2564). Demokrasi Eğitimi ve Okul Meclisleri Projesi kapsamında işlenecek konular; demokrasi eğitimi ve önemi, ailede demokratik yaşam, okulda demokratik yaşam, toplumda demokratik yaşam, insan hakları, yönetim ve yaşam biçimi olarak demokrasi olmak üzere altı boyutta belirlenmiştir. Proje gereğince, her okulda bütün öğrencilerin oylarıyla seçilen üyelerden meydana gelen “Okul Öğrenci Meclisi” oluşturulmuştur. Her ilde, Okul Öğrenci Meclisi başkanlarından oluşan “İl Öğrenci Meclisi” ve 81 il öğrenci meclisi başkanından meydana gelen “Türkiye Öğrenci Meclisi” oluşturulmuştur. Bu meclisin, Ulusal Egemenlik Haftasında TBMM Genel Kurul Salonunda ilk oturumunu yapması plânlanmaktadır. Projeye göre, okul öğrenci meclisinin aldığı kararlar okul yönetimi; il öğrenci meclisinin aldığı kararlar il 72 yönetimi; Türkiye öğrenci meclisinin aldığı kararlar TBMM Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı için tavsiye niteliğindedir. Demokratik Yurttaşlık Eğitimi (DYE) projesi resmi olarak Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları tarafından 10-11 Ekim 1997 tarihlerinde Strasbourg’da yapılan ikinci zirvelerinde oluşturulmuştur. DYE projesi, Avrupa Konseyi’nin ana misyonu olan çoğulcu demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi amaçlarıyla bağlantısı nedeniyle Konseyin politik bir önceliği haline gelmiştir. 1997- 2000 dönemi projenin birinci aşamasını oluşturmuş ve amacı, bireylerin aktif ve sorumlu birer yurttaş olmaları için gereken değer ve becerilerin saptanması ve bu değerleri nasıl edinebilecekleri, diğer bireylere nasıl aktaracaklarının belirlenmesi olarak tanımlanmıştır. 2001- 2004 dönemi projenin ikinci aşama olarak belirlenmiştir. Birinci aşamada elde edilen sonuçların somut politika ve uygulamalara aktarılabilmesi amacıyla, DYE politikalarının oluşturulması, iletişim ağlarının kurulması; 2005 yılında başlayacak ve DYE etkinlikleri için yeni bakış açıları getirecek olan Eğitim Yoluyla Avrupa Yurttaşlık Yılı’na hazırlıklar planlanmıştır (http: //dye.meb.gov.tr.). 73 SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE EĞİTİM Sivil Toplum Sivil toplum kavramının çok çeşitli amaçlar için kullanıldığı söylenebilir. Ancak kavrama ilişkin alan yazın incelendiğinde vatandaş veya yurttaş, kamu alanı ve özel alan kavramları temel kavramlar olarak ortaya çıkmaktadır. Burada söz konusu olan bireyin özgürlüğü ve özekliği olarak düşünülebilir. Bireyin özgürlüğü ve özekliği olarak düşünüldüğünde örneğin, Kuçuradi (1998: 28) sivil toplumu; yurttaşların oluşturduğu düzen ya da birimi yurttaş olan toplum türü, yurttaşlık düzeni olarak belirtirken, sınıfları, cemaatleri, etnik grupları birim olarak ele alan düzen değil, yurttaşı birim olarak ele alan düzen olarak tanımlamaktadır. Sivil toplum kavramının eski çağlardan bu yana kullanıldığı kabul edilebilir. Sivil toplum kavramının düşünsel temelleri, Antik Çağda Aristo ve Çiçeron, Orta Çağda Thomas Hobbes, John Locke, Charles de Montesquieu ve J. Jacques Rousseau’nun eserlerinde yer verdikleri devlet-toplum ilişkileri bağlamında görülebilir (Tosun, 2001: 30). Sivil toplum devletten önce gelen, onun içinde yaşayan ama onunla özdeş olmayan hatta ona karşı koyabilen bir tür insan ilişkileri ağıdır (Tuncay, 2003: 13). Söz konusu insan ilişkileri Aristotales’in bütün toplum kesimlerini içine alan ve onlara egemen olan toplum, diğer bir ifade ile “polis” anlamındaki “koninonia politike” kavramına kadar geriye götürülebilen sivil toplum, Cicero’da “Societas Civils” olarak kullanılmış ve devlet ile aynı anlama kullanılmıştır. 18. yüzyılın ortalarına kadar sivil toplum kavramı devletle aynı anlamda kullanılan bir terim olmuştur (Dursun, 1997: 228). Avrupa’da, sivil toplum kavramı, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmıştır. Aydınlanma Çağı’na kadar sivil toplum, belli bir hukuk düzenine tabi bir tür siyasi örgüt olarak anlaşılmıştır. Dahrendorf’a göre sivil toplum, devlet toplum ilişkilerinin karşılıklı bağımlılığını ifade eden analitik bir kavramdır. Bu analitik yaklaşım devlet açısından bakıldığında devletin toplumdan ayrı olduğunu ima eder ve onun özerkliğini, derecesini ve sonuçlarını inceler. Toplum açısından 74 bakıldığında ise kendine özgü gelişme dinamiği veya ilkesi, yerleşik karar alma ve ihtilaf çözme yöntemleri anlamında kurumlaşmış yapıları bulunan, devletten bağımsız bir toplumsal alanın var olma olanağıdır (Akt. Doğan, 2002a). Türkiye’de sivil toplum denince ilk bakışta ve yanlış olarak askeri olmayan bir yönetim yapısının anlatılmaya çalışıldığı sanılmıştır. Oysa askerlerin iktidarda olmadığı sivilleşme ile sivil toplum bir birinden farklı kavramlardır. Sivil kelimesinden türeyen sivil toplum kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için “sivil” kavramının ne anlama geldiğinin tartışılması yararlı olacaktır. Latincede civilis sözcüğünden türeyen sivil, ilk anlamıyla yurttaşa, hayatına, haklarına ilişkin bütünü belirlemek için kullanılır. Sivil’den türeyen sivilize ya da sivilleştirmek bir topluluğu daha gelişkin bir sosyal hale geçirmek, onu izleyen sivilizasyon da maddi, sosyal ve kültürel gelişmeyi anlatmaktadır (Akal, 1992: 23-33). Türkiye’de sivil toplumu tanımlarken farklı yaklaşımları temel almak mümkündür. Bu temel yaklaşımları altı boyutta tanımlamak mümkündür (Akşit ve diğerleri, 2002: 402). Birinci yaklaşım olarak, “oryantalist” bakış açısına göre, sivil toplum gibi örgütlenmeler, toplumsal ilişkiler ve yurttaşlar Batı toplumlarında vardır; İslam toplumlarında ve Türkiye’de ise bu ilişkiler ağı ve sivil toplum yoktur. İkinci yaklaşım olarak “post-modern” bakış açısına göre ise toplum, sivil toplum gibi oluşumlar, ilişkilerin metalaşması ve parçalanması, kültürlerin çoğulculaşması ile “sessiz çoğunluklar” oluşmuştur. Üçüncü yaklaşım olarak alınabilecek olan Türkiye’deki normatif “devletçi” yaklaşıma göre ise sivil toplum ve kamusal alan merkezdeki devletin çizdiği sınırlar içinde var olabilir. Bu yaklaşıma göre kamusal alanda veya sivil toplum örgütlerinde gelişebilecek çıkar, değer veya tercihlere göre devletin yönetilmesi, devletin bölünmez bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturabilir. 75 Dördüncü yaklaşım Mardin ve Heper’in merkez-çevre yaklaşımı açısından Türkiye merkezdeki kuvvetli devletin toplumu çevreleştirmesi ve bir sivil toplum kültürünün/geleneğinin oluşturulamaması söz konusudur. Beşinci yaklaşım olarak Laclau ve Mouffe tarafından geliştirilen çoğulcu bir yaklaşıma göre ise toplum, sivil toplum ve kamusal alan doğal olarak veya özsel olarak var olan ilişki ve örgütlenmeler değildir. Tarihsel olarak ve her an mücadele ederek var edilebilecek oluşumlardır. Altıncı yaklaşım Habermas tarafından geliştirilmiştir ve ona göre ise, sivil toplum ve kamusal alan modernite ile birlikte oluşmuş tarihsel oluşumlardır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de sivil toplum gelişmektedir. Sivil toplum, devletin ve dar anlamda özel alanın dışında kalan ve toplumun kolektif hayatını oluşturan özerk grup, topluluk ve kurumların alanıdır (Türköne, 2003). Diğer taraftan sivil toplum, politik, sivil, sosyal haklar, hukuk devleti temsilci kurumları içeren, değerler sistemidir ve demokrasinin vazgeçilmez bir ön koşuludur (Chandhoke, 1995). Bireylerin siyasal sistemin denetimi dışındaki etkinlik alanını belirten sivil toplum, toplumun hiçbir güç tarafından zorlanmaksızın içinde hareket edebilecekleri adı ve bu alanı oluşturan aile, çıkar, inanç ve ideoloji adına kurulan karmaşık ilişkiler dizgesi olarak kullanılmaktadır (Walzer, 1992: 33). Ancak sivil toplum ideolojik toplumdan farklı olarak yurttaşların bir zorlamaya maruz bırakılmadan ve kendi aralarında anlaşarak oluşturdukları ortak yaşam alanıdır (Çaha, 2003: 24). Sivil toplumda devletin, yurttaşlara eşit davranması temeline dayandığından söz edilebilir. Bu durum sivil ve siyasal özgürlüklerin devlet tarafından güvence altına alınması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan Sosyalist bakış açısında, sivil toplum kavramının kapitalizm ile ilişkilendirilerek yorumlandığından söz edilebilir. Örneğin, Wood’a (1992b) göre, sivil toplum, özel mülkiyet ve sahiplerine, insanlar ve günlük yaşamları üzerinde bir egemenlik, hiç kimseye hesap vermeyen bir iktidar vermiştir. Ona göre sivil toplum’un kavramsal karşıtlığı kapitalizmin gelişimine bağlı olmuştur ve siyasal topluluktan, ayrı devlet otoritesinden bağımsız ve bazen ona da karşı, ahlaki iddiaları 76 olan bir toplum kavramı, insan birliğinin bir alanını çeşitli biçimlerde tanımlamış olan uzun bir entelektüel gelenek içermektedir. Çünkü Kapitalizm sınıf sömürüsünden oluşur, fakat bir sınıfsal baskı sisteminden fazla bir şeydir. Sivil toplum kavramının sosyalist teorinin merkezi örgütleyici bir ilkesi olarak canlanması için Gramsci sivil toplum kavramını, kapitalizme karşı mücadeleyi yalnızca onun ekonomik temellerine değil, onun günlük yaşamdaki kültürel ve ideolojik köklerine yöneltecek yeni türde bir mücadele alanını tanımlamak için kullandığı gözlenmektedir. Gramsci’nin “sivil toplum” kavrayışında kapitalizme karşı bir uyum sağlama aracı olarak değil bir silah olarak düşünülmüştür. Sivil toplumu besleyen kavramlardan biri “çok kültürlülük”’tür ve çok kültürlülük tek tip birey anlayışını bir kenara bırakarak, farklı kültürlerden ve aidiyetlerden beslenen kimlikleri geliştirmeye çalışmaktadır (Çaha, 2003: 26). Bu bağlamda sivil toplumun gelişmesi kültürel bir süreçtir ve bazı unsurların gelişmesine paralellik gösterdiği söylenebilir. Bunları çoğulculuk, bağımsızlık, dayanışma, toplumsal bilinçlenme, katılım, eğitim, sorumluluk ve yetki devri biçiminde sıralamak mümkündür. Sivil toplum kavramı, devletin ve devlet otoritesinin dışındaki ekonomik ve toplumsal alanı nitelemek için kullanılan otorite alanı dışında, kendi ilke ve kurallarına göre işleyen ve kendi kendini düzenleyen özerk alanları ifade etmek için kullanılmaktadır (Yılmaz, 2003: 324). Diğer bir tanımlama olarak sivil toplum; devletin doğrudan denetimi altında tuttuğu alanların dışında kalan ve ekonomik ilişkilerin baskısından da görece bağımsız olarak gönüllü ve rızaya dayalı ilişkilerle oluşturulan kurum ve etkinlikler alanıdır (Duman, 2003: 357). Devlet otoritesi altında sivil toplumdan söz edilebilmesi için söz konusu devletin temel bir takım özellikleri taşıması gerekmektedir. Bu özelliklerden biri devletin bir hukuk devleti olması, diğeri ise etkinlikleri bakımından sınırlı bir devlet olmasıdır (Çaha, 1999: 71). Hukuk devletinin temel özelliği, devletin tüm yurttaşları eşit statüde kabul etmesi, bireyin suç işlemedikçe masum olduğunu ve temel haklarının kısıtlanamayacağını kavramış olması gerekmektedir. İkinci özellik olan devlet için etkinlik alanının sınırları ile ilgili olarak, devlet siyasal, kültürel, sosyal 77 etkinlikler içinde ne kadar yoğunlukta işlev üstlenirse sivil toplumun var olma olasılığı da o derece zayıflamış olacaktır biçiminde yorumlanabilir. Sivil toplum ve devlete ilişkin görüş ve tartışmalar ele alınırken tarihsel süreç ve bu süreç içerisinde değişim olgusu dikkate alınmalıdır. Battagli ve diğerlerine göre tarihsel süreç içerisinde toplumsal sorunların değişmesi devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkide tarafların rollerinin de değiştiğidir. Toplumda ortaya çıkan sorunlara yönelik çözümler üretebilmek için hem devlet hem de sivil toplum kendi üzerlerine düşen görevleri yaparken zaman zaman da işbirliği yapabilirler. Aşağıdaki Tablo 3’de tarihsel süreçte devlet ve sivil toplumun üstlendikleri roller ve işbirliği modeli verilmektedir (Akt. Tosun, 2003: 33). Tablo 3. Tarihsel Süreçte Devlet ve Sivil Toplumun Üstlendikleri Roller ve İşbirliği Modelleri Dönem Yüzyıl (yy) Devletin Rolü 19. yy Düzenin koruyucusu 20. yy Sosyal varlığın düzenleyicisi 20. yy sonu ve 21. yy Toplumsal dengenin koruyucusu Sivil Toplumun Rolü Sosyal sorunların çözümünde görev alma Tamamlayıcı hizmetlerin üreticisi Sivil topluma girişin anahtarı İşbirliği Modeli Yerini alma (yetki ikamesi) Hiyerarşik devletçi yapı Sivil toplumun yeniden canlandırılması Piyasa güçlerinin liberalleştirilmesi Tablo 3 incelendiğinde 19.yy’da düzenin koruyucusu devlet iken sivil toplum kendi kedine örgütlenerek sorunların çözümünde sorumluluk alarak devletin rollerini üstlendiği gözlenmektedir. Diğer taraftan toplumda yaşanan değişimlerin bir sonucu olarak 20. yy’da devlet sosyal varlığın düzenleyicisi rolü üstlenirken, sivil toplum devletin üretemediği ya da üretmekte eksik kalan hizmetlerin yerine getirilmesi, üretilmesi rollünü üstlenmektedir. Son dönem olarak tanımlayabileceğimiz günümüzde ise devletin rolü, toplumsal dengenin koruyucusu olmak ile sınırlı kalmaktadır. Sivil toplum örgütleri 20.yy’lın sonu ve 21.yy’da birey ile devlet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesinde, bireysel olarak gerçekleştirilmesi güçleşen 78 ilişkilerin oluşturulmasında aracılık işlevini üstlenmektedir. Böylece, aslında bireydevlet ilişkileri sivil toplum örgütleri aracılığıyla yeniden düzenlenmektedir. Sivil toplum; devlet iktidarını kontrol etme, toplumda katılım düzeyini yükseltme, demokratik tutumları geliştirme, toplumdaki kutuplaşmaları yumuşatma, yeni siyasal liderlerin yetiştirilmesi ve geliştirilmesinde rol oynama, siyasal partilerin demokratikleştirilmesini sağlama, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yayma, yeni fikirlerin geliştirilerek yayılmasını sağlama, siyasal sistemin halka karşı sorumluluğunu artırma, siyasal kültürü geliştirme gibi özelliklere ve katkılara sahiptir (Tosun, 2001:179-180). Güçlü bir sivil toplumun demokrasi sürecine olumlu etkileri olabileceği düşünülebilir. Bu etkileri (Diamond, 1991: 7-11) aşağıdaki gibi sıralamaktadır: 1. Sivil toplum, devlet iktidarını sınırlayan siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlaki temellerin kaynağını oluşturur. 2. Sivil toplum, toplum içindeki farklılaşmalara dayalı olarak olası, devletin azınlık bir grup tarafından ele geçirilmesini ve otoriterizmi önler. 3. Canlı, hareketli bir sivil toplumsal yaşamı, siyasal katılım çabalarını destekler. 4. Sivil toplum, devletin süreli istikrarını sağlar. Yurttaşlar, sivil toplumla daha iyi olanaklara ulaşır. Beklentilerin karşılanması sürecinde karşılıklı olarak devlet ve sivil toplum kendini geliştirir, buna bağlı olarak toplumun refahı olumlu etkilenir. 5. Sivil toplum aracılığıyla yeni siyasal liderlerin yetiştirilmesi sağlanır. Sivil toplum sayesinde devlet metafizik bir kurum olmaktan çıkar, eleştirilebilen, sorgulanabilen teknik bir örgüt haline gelir (Çaha, 1998: 24). Diğer taraftan White (1994: 382) güçlü bir sivil toplumun; devletin zor kullanma kapasitesini sınırlandırarak devlet iktidarının, siyasal sorumluluk ile moral değerlere saygı duyması açısından sınırlandırıcı bir işlevi olduğunu belirtmektedir. Sivil toplum ulaşılması gereken hedef değil, demokratikleşme ve demokratik kültürün oluşması için bir araç olarak tanımlanabilir. White (1994)’e göre sivil 79 toplum demokratik bir siyasal sistem ve kültürün gelişmesine dört biçimde katkıda bulunur. Bunlar; 1. Devlet toplum arasındaki güç dengesini değiştirerek, toplum lehine dengeli bir muhalefet sağlamak ve devletin olumsuz kapasitesini zayıflatarak, onu modernlik ölçütlerine göre yönetmeye zorlamak, 2. Kamusal ahlak ilkeleri oluşturmak ve bunların uygulanmasını sağlayarak siyasetçilerin ve yöneticilerin hesap verebilmelerinin önünü açmak, 3. Devlet örgütü ile toplum arasında iletişim aracı olarak, çevrenin beklentilerini merkeze aktararak çeşitli çıkarları temsil etmek, 4. Demokratik değerleri yerleştirmek, korumak ve demokratikleşme sürecinde kurucu bir rol oynamak, biçiminde sıralanabilir. Sivil toplumun gelişmesi toplumsal yaşamda beş temel önkoşulun gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar; “toplumsal farklılaşma”, “toplumsal örgütlenme”, gönüllü birliktelik”, “toplumsal düzeyde otonomileşme” ve “baskı mekanizması oluşturma” biçiminde sıralanabilir (Çaha, 1999: 74). Sivil toplumun işlevleri, devlet iktidarını kontrol, katılım düzeyini yükseltme, demokratik tutumların geliştirilmesi, çıkarların-taleplerin şekillendirilmesi, kutuplaşmaların yumuşatılması yeni siyasal liderlerin yetiştirilmesi-eğitilmesi, siyasal partilerin demokratikleştirilmesi, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yayma, yeni fikirlerin yayılmasını sağlama ve siyasal sistemin halka karşı sorumluluğunu arttırmaktır (Diamond, 1994). Sıralanan kavramları şu şekilde somutlaştırmak mümkündür: Toplum yaşamındaki kültürel, dinsel, ideolojik, siyasi, ekonomik hatta cinsiyet gibi farklılıklardan ötürü bireyler gönüllü olarak toplumsal örgütler kurabileceklerdir. Ardından örgütler kendi inisiyatiflerini kullanarak politik kararlarını kendileri verebilecek başka bir ifadeyle otonomileşecekler ve kendilerini ilgilendiren ya da etkileyebilecek devlet tarafından alınacak karar süreçlerine demokratik yoları kullanarak bir baskı unsuru olarak katılabilecek konumda olacaklardır. 80 Sivil Toplum Örgütü (STÖ) Avrupada genellikle Non Governemental Organizations (NGOs), ABD’de ise Public Volontary Organizations (PVOs) olarak tanımlanan örgütler Türkiye’de sivil toplum örgütü (STÖ) ya da sivil toplum kuruluşları (STK) adlarıyla anılmaktadır. Kavramın Türkiye için kısa bir geçmişi olduğu söylenebilir. Birleşmiş Milletler (BM) Zirvesi’nin 1996 yılında İstanbul’da düzenlenecek olması birkaç yıl öncesinde ortamı hareketlendirmiş NGOs kavramına uygun bir karşılık aranmıştır. Bu tarihlerde “devlet dışı kuruluşlar” (DDK), “hükümet dışı kuruluşlar” (HDK) gibi kavramları kullananlar ile daha çok muhafazakâr siyasal gruba yakın olanlar “gönüllü teşekküller” kavramını ortaya atmış olsalar da bu kavramlar ihtiyacı karşılar nitelikte bulunmamıştır (Gümüş 2003). Örgüt kavramı özellikle 1970’li yıllarda farklı bağlamlarda kullanıldığından, korkulan bir şeymiş gibi algılandığından kuruluş kavramı tercih edilmiş olabilir. Günümüzde sivil toplum örgütü ya da sivil toplum kuruluşu kavramlarının; yurttaşlar, hükümet-devlet yetkililerince kabul edildiği, söylemlerde sıkça kullanılır hale geldiği söylenebilir. Bu çalışmada özellikle örgüt kavramının kullanılmış olması örgüt kelimesinin daha kapsamlı olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bir örgüt; sendika, vakıf, oda, birlik, kooperatif, platform ya da girişim olabilir ve bunlar sivil toplum alanında hareket ederek o alanın bir parçası olarak kabul edilirler. Sivil toplum örgütleri uzun bir dönem özellikle vakıf adıyla Endülüs’ten Endenozya’ya, Asya’dan Güney Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan toplumların sosyal, politik ve iktisadi yapılarında önemli rol oynamışlardır (Yediyıldız, 1982: 153-167). Bu rolün günümüzde de devam ettiği söylenebilir. Sivil toplum örgütleri politik tartışma ortamını etkileyerek sosyal politika tercihlerini yönlendirebilirler (Cram; 1993, Greenwood; 1999). STÖ’lerinin amaçlarının çok çeşitli olduğu söylenebilir. Bu amaç çeşitliliği STÖ’lerin farklı tanımlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Etkinlik niteliklerine göre STÖ’ler üç gruba ayrılabilir. Bunlar; Kar-Amaçsız Örgütler, Üçüncü Sektör veya Gönüllü Kuruluşlar olarak da adlandırılırlar (Lewis, 1998: 509). 81 Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (EESC), toplum yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenen, resmi makamlar ile yurttaşlar arasında aracı işlevi gören bütün örgütsel yapılanmaları STÖ olarak kabul etmektedir (STGP, 2004: 10). Diğer taraftan Avrupa Toplulukları Komisyonu, “Komisyondan Konseye, AB ve Aday Ülkeler Arasında Sivil Toplum Diyaloğu” çalışmalarında (DTP, 2005) işgücü piyasası aktörlerini, (işçi sendikaları ve işveren örgütleri), sosyal ve ekonomik aktörleri en geniş ölçüde temsil eden kuruluşları, yurttaşların kent yaşamına katılmalarını sağlayan sosyal örgütleri (gençlik, aile dernekleri vb.), dini toplulukları ve medyayı STÖ olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlar özellikle, örgütlenmiş bir sivil toplumun ve yönetişimin temel unsuru konumundaki tüm ekonomik, toplumsal ve mesleki kuruluşları kapsamaktadır. Uğur (1998: 69) STÖ’nü; yurttaşların ortak bakış, ortak çıkar, ortak duyarlılık, ortak talep vb. temelinde gönüllü olarak bir araya gelerek, devletin hukuki, idari, üretici ve kültürel organlarının dışındaki alanda meydana getirdikleri dernek vakıf, sivil girişim, platform, ilişki ağı ve benzerinden oluşan yapıları ve etkinlikleri sivil toplum örgütleri biçiminde tanımlamaktadır. STÖ’ler, örgütlenmiş bireylerin, yaşadıkları ülkenin toplumsal ve ekonomik kalkınmaya, sivil toplum düzenine doğrudan katkıda bulunarak, katılımcı demokrasinin oluşturulması ve sürdürülmesi açısından yaşamsal bir rol üstlenir. Diğer bir ifade ile genel olarak STÖ’lerin amaçları ile sosyal politika amaçlarının benzerlikler gösterdiğinden ya da ortak yanları olduğundan söz edilebilir. Demokrasinin gelişmesi ile birlikte demokratik anlayışın bireylerde olduğu gibi toplumu meydana getiren sosyal grup ve sınıflara kendi sorunlarını çözme konusunda tanınan olanaklar STÖ’lerin ortaya çıkışı açısından önemli bir süreç sayılır (Tuna ve Yalçıntaş, 1997). Bu süreçte ortaya çıkan ilk sivil toplum örgütü olarak sendikalardan söz edilebilir. Sanayi devriminin ortaya çıkardığı elverişsiz yaşam şartlarını kendi kendine yardım suretiyle düzeltmek için kurulan, faaliyetleri belli bir amaca yönelmiş meslek örgütleri olan sendikalar önemli sivil toplum örgütleri olarak ele alınabilir (Erkul ve diğerleri;1984: 150). Diğer taraftan Tezcan’a (2003) göre Türkiye’de sivil toplum örgütleri denildiğinde; aralarında vakıfların, 82 meslek odalarının, baroların, sendikaların, derneklerin, kooperatiflerin ve yurttaş girişimlerinin geniş bir örgütlenme yelpazesinden söz edilmektedir. Örneğin kooperatifçilik hareketi toplumsal dayanışmaya bir örnektir ve 18. yüzyılda kooperatifçiliğin ortaya çıkışında sivil bir dayanışma ruhu vardır (Keane, 2004: 18). Avrupa Birliği tanımlamasına göre devlet-dışı kuruluş, daha doğru bir ifade ile devlet tarafından kurulmamış kuruluşlar içindeki ağırlıklı grubu, Türkiye’de dernekler oluşturmaktadır (STGP, 2004: 11). Türkiye’deki sivil toplum örgütlerini dernekler, vakıflar, meslek odaları sendika ve konfederasyonlar, yerel birlik ve kooperatifler oluşturmaktadır. Tekeli’ye (2000: 5) göre STÖ’lerinin dört temel özelliği bulunmaktadır. İlki, STÖ’lerin gönüllülük üzerine kurulmuş olmaları, ikincisi, toplumsal gelişmeye katkıda bulunmaları, üçüncüsü yatay ilişkiler üzerine kurulmuş olmaları, dördüncü özellik ise açık ve bir konuda yoğunlaşmış örgütler olmalarıdır. Gönüllülük kavramı, bireyin toplumsal sorumluluk anlayışıyla, çıkar gözetmeksizin bilgi, zaman, beceri, deneyim ve kaynaklarını kendi özgür iradesiyle bir sivil toplum kuruluşunun amacı doğrultusunda kullanmaları olarak tanımlanabilir. Drucker’a (2000: 242) göre birey, gönüllü sıfatıyla etkin yurttaşlığı yeniden keşfedebilecektir. Bireylerin gönüllü etkinliklere katılımı, onların bir takım beklentilerinin ya da amaçlarının karşılanmasıyla orantılı olduğu söylenebilir. Yaman’a (2003: 100) göre bireyin bu beklentiler ya da amaçları; 1. Kendisine sosyal bir çevre edinerek yalnızlık duygusundan veya can sıkıntısından kurtulmak isteyebilir. 2. İnandığı bir çalışmayı veya kuruluşu desteklemek isteyebilir. 3. İlgili STÖ’de yapılan işleri eğlenceli bularak, orada olmaktan zevk alabilir. 4. Yeni beceriler kazanmak ya da var olan becerilerini ilgili kurumda kullanmak suretiyle korumak isteyebilir. 5. Kendisinde var olan bir takım yetenekleri başkalarıyla paylaşmak isteyebilir. 83 6. Kendisini ihtiyaç duyulan birisi olarak görmek ve bir problem çözümüne yardımcı olmak isteyebilir. 7. İçinde bulunduğu sosyal çevrede önemli ve popüler birisi olmak isteyebilir. 8. Yeni bir arkadaş ve dost çevresi edinmek isteyebilir. 9. Sosyal gereksinimlerden birisi olan aidiyet duygusunu yaşamak isteyebilir biçiminde sıralanmaktadır. Tekeli (2003) bu özellikleri göz önüne alarak hangi örgütlerin sivil topluma dâhil olup olmadığının ayrımını yapmaktadır ve iktidar olmak için kurulmuş siyasi partileri sivil toplum örgütü olarak nitelendirmez. STÖ denilince ilk akla gelen sistemdeki siyasi partiler olabilir. Siyasal partilerin topluma ait değerler, tutumlar, algılar ve düşünce açılarının etkisi altında olduğu düşünülebilir. Ancak alan yazı incelendiğinde siyasal partilerin, bir sivil toplum örgütü olarak tanımlanması mümkün görülmemektedir. Shutt (2004: 21-29) siyasi partilerin STÖ olmasının önünde bir takım engeller olduğunu ve bunların; inandırıcılık krizi, sermaye gruplarının politik partiler üzerindeki baskıları, bürokratik çevrenin sivil değerleri engelleyici tavrı, medya organlarının kamuoyunun sesi olmaktan uzaklaşması, olarak belirtmektedir. Söz konusu bu engeller aşağıdaki gibi açıklanabilir: İnandırıcılık krizi: Siyasi partiler iktidarı ele geçirebilmek adına seçimler öncesinde oldukça yoğun propaganda sürece geçirirler ve bu süreçte kamuoyuna çok çeşitli vaatlerde bulunmaktadırlar. Gerçekleştirilemeyen vaatler zamanla siyasi partilerin inandırıcılık gücünü azaltmaktadır. Sermaye gruplarının politik partiler üzerindeki baskıları: Siyasi partilerin seçim kampanyaları için önemli miktarda mali destek alma durumunda kaldıkları söylenebilir. Bu durumu bir ölçüde siyasi partiler ile sermaye gruplarıyla ilişkileri zorunlu kılmaktadır. Bürokratik çevrenin sivil değerleri engelleyici tavrı: Bürokraside görev yapan memurların genellikle atamalar yoluyla göreve gelmeleri ya da görevde 84 kalmaları söz konusudur. Bu durum bürokratik çevrelerin siyasi partilerle yakın ilişki içerisinde olmaları gerekliliğini açıklayabildiği söylenebilir. Medya organlarının kamuoyunun sesi olmaktan uzaklaşması: Medya organlarının siyasi örgütlerin yönetim mekanizmalarını elde etme noktasında olduğu düşünülebilir. Toprak’a (2004: 57) göre, siyasal partiler demokrasinin yerleştirilmesinin ve sivil değerlerin hâkim kılınmasının önemli unsuru olması gerekirken, sivil toplumun değerlerini taşımaktan çok yönetim mekanizmasının değerlerini taşıyan meşrulaştırma amacına bürünmektedir. Hudock (1999: 1) STÖ’leri hem iş dünyasının hem de hükümetin gücünün dışında olan örgütler olarak tanımlamakta, bunların genellikle üçüncü sektör olarak adlandırıldıklarını, kâr amacı gütmeden değer temelli bir yönelime sahip olduklarını belirtmektedir. STÖ’lerin sivil toplum bağlamında ele alınması, üstlendikleri rollerin ve çalışma biçimlerinin neler olabileceğinin anlaşılmasında yaralı olabilir. Bu açıdan STÖ ele alındığında; (a) bu örgütler etkinliklerinde halkın katılımını ve güçlenmesini, (b) politika ve stratejiler ile mevcut yönetim ve uygulamaların değiştirilmesini amaç edinerek bu yönde yayın, tanıtım vb. yöntemlerle baskı grubu oluşturma etkinliklerini araç olarak kullandıkları söylenebilir. STÖ’ler yalnızca devletleri ve karar alıcıları etkilemek ve onlara baskı yapmak amacında değildirler. Aynı zamanda değerleri, sosyal davranışları ve kolektif seçim tercihlerini etkilerler. STÖ’lerin çok çeşitli işlevleri bulunmaktadır. STÖ’ler belirli bir konuda bilgi ve kaynak sağlanması, toplumsal bilincin arttırılması ve diyalogun oluşturulmasına hizmet etmektedir (Samhat ve diğ., 2000: 601). Alan yazında STÖ’lerinin kabul gören temel özelliklerinden söz edilebilir. Bunlar (Saltık, 1995: 23); a. Kâr amacı gütmemek, gönüllülük esasına dayanmak, b. Genelde bürokratik olmayan esnek bir yapıya sahip olmak, c. Karar ve uygulamalarda katılımcı yaklaşımını benimsemektir. 85 STÖ sayılabilmenin temel ölçütleri, örgütün hukuksal kurum olması, özerk olması, kamusal bir amacı gönüllü katılımla gerçekleştirmeye çalışması, işleyişin demokratik kurallara bağlı olarak herkese açık olması, kurulların seçimle oluşması, üyenin örgütten dilediği zaman ayrılabilme özgürlüğünün bulunması olarak sıralanabilir (Kaboğlu, 1999: 244). Sivil toplum örgütleri, toplumsal bilincin gelişmesini hızlandırdığı için bireylerde sorumluluk duygusunu kuvvetlendirirken olası bencillikleri de önleyebilir. Avrupa Birliği (AB), sivil toplum örgütleri konusunda temel tanımları oluşturmuştur. AB anlayışına göre sivil toplum örgütleri, örgütlenmiş yurttaşların, yaşadıkları ülkenin toplumsal ve ekonomik kalkınmaya, sivil toplum düzenine doğrudan katkıda bulunarak, katılımcı demokrasinin oluşturulması ve sürdürülmesi açısından (kimi zaman devlet ve hükümetten fazla) yaşamsal bir rol üstlenir. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (ESC) “toplum yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenen, resmi makamlar ile yurttaşlar arasında aracı işlevi gören bütün örgütsel yapılanmaları sivil toplum örgütü kabul etmektedir. Yukarıdaki tanımlardan da anlaşıldığı gibi sivil toplum örgütlerinin yaptıkları işlere ilişkin kâr beklentilerin olmadığı söylenebilir. Kâr amacı bulunmayan örgütler amaçlarını başarmak için beli bir maliyeti göze almak durumundadırlar. Sharon (1995: 38)’a göre bir kâr amaçsız örgüte, para, emek, hizmet veya araç-gereç gibi yardımlarda bulunanlara fon sağlayan gruplar ya da bağışçılar adı verilir. Bu grup içinde birey, devlet ve diğer tüzel kişiliklerden biri veya bir kaçı bulunabilir. Kâr amaçlı örgütler ile kâr amacı bulunmayan örgütler arasındaki temel farklılıklar Tablo 4’de verilmektedir (Megginson Leo ve diğ., 1986: 586). Tablo 4. Kâr Amaçlı Örgütler İle Kâr Amaçsız Örgütlerin Karşılaştırılması Boyutlar Kâr Amaçlı Örgütler Etkinliğin Ölçüsü Kâr Bütçe Planlama ve kontrol aracı Maddi karşılık Ücret ve kârların hepsi işverenler içindir Üst Yönetim Seçimi Büyük oranda yönetsel uzmanlığa dayanır Kâr Amaçsız Örgütler Müşterilere hizmet sağlama Birincil kontrol aracı Gönüllülerin çoğu finansal bir karşılık almazlar Genellikle teknik ve rekabete dayanır. 86 Yılmaz’a göre (2002: 179) sivil toplum örgütleri genelde iki temel amaç üzerine kurulmaktadır ve bunlar, 1. Hak Elde Etmeye Yönelik Örgütler: Bu kategorideki örgütler devlet otoritesi karşısında bireyin hak ve menfaatlerinin korunmasını amaçlamaktadırlar. Bu amaca yönelik sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler, meslek kuruluşları ve meslek odaları biçiminde sınıflandırılabilir. 2. Toplum Hizmetlerine Yönelik Örgütleri: Bu kategorideki örgütlerde bireyler devlet ile her hangi bir hak bölüşümü dışında, hiçbir menfaat gözetmeksizin, topluma kendi alanlarında hizmet ederek katkıda bulunmak amacıyla örgütlenmektedir. Bu tip örgütler gönüllü kuruluşlar/örgütler olarak adlandırılırlar. Çevre örgütleri, hayır kuruluşları, kalkınma ve güzelleştirme dernekleri, okul dernek ve vakıfları bu kategoriye örnek verilebilir. Sivil toplum örgütlerinin genel olarak kategorik ayrımı aşağıda Şekil 3’de verilmiştir (Yılmaz, 2002: 180). SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ Hak Elde Etmeye Yönelik Kuruluşlar Toplum Hizmetine Yönelik Kuruluşlar Şekil 3. STÖ’lerin Kategorik Dağılımı Diğer taraftan sivil toplum örgütleri, lobiler, siyasal gruplar, dernekler, sendikalar, odalar vb. genel olarak siyasal karar verme sürecinde baskı ya da çıkar grupları olarak adlandırılabilir. Çeşitli meslekten kişiler, farklı ideolojileri paylaşanlar ya da belirli çıkarları savunmak uğrunda bir araya gelen örgütler amaçlarını gerçekleştirmek yönünde faaliyet gösterirlerken bir noktada iktidarla karşı karşıya gelmektedirler. Bu aşamada amaçlarının gerçekleşmesi, siyasal iktidarın aldığı bir kararın uygulanmasını önlemeyi ya da tam tersi, iktidarı bu yönde bir karar almaya zorlamayı gerekli kılmaktadır. Böylece siyasal amaç gütmeden bir araya gelen kişilerin oluşturdukları örgütler, toplumsal yaşayışın bir döneminde, belli şartların ortaya çıkmasıyla “baskı 87 grubu” niteliği kazanmaktadır. Burada hemen göze çarpan temel kıstas; grubun siyasal karar alma süreciyle karşılaştığında ise çıkar grubu, karşılaştıktan sonra da “baskı grubu” niteliği taşımasıdır (Sakal, 1998: 216). Baskı ya da çıkar grubu belirli bir topluğun çıkarlarını savunmak veya taleplerini siyasal otoriteye (hükümet) iletmek veya ifade etmek suretiyle kamu siyasasını etkilemek için var olan gruptur (Palambana, 1974: 324). Baskı grupları, belli bir uyum ve ortak amaç çerçevesinde bir araya gelmiş ve siyasal karar verme sürecini etkilemeye çalışan gruplardır (Ball, 1999: 103). Levine ve Cornwell (1972: 61)’e göre baskı veya çıkar grupları, bazı ortak amaçları gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş bazen siyasal süreçte de yer alan örgütlü gruplardır. Özetle baskı grupları, bir takım ortak çıkarlar etrafında toplanmış olan ve işbirliği içerisinde resmi kurumlarla temas kurarak görüş ve isteklerini bu yolla ilettiklerinde daha iyi sonuç alabileceklerini düşünen örgütlü gruplar olarak tanımlanabilir. Baskı gruplarının biçimleri, özellikleri ve stratejileri ülkeden ülkeye anlamlı değişiklikler gösterir. Baskı gruplarının sınıflandırılması konusunda verdiği örnekte Meynaud (1975), bir ülkede dışarıdan büyük sayıda göç kabul eden ya da belli bir coğrafi bölgeden gelen kişileri bir araya toplayan grupların varlığından söz edilebilirken, böyle bir durumun yaşanmadığı diğer ülkelerde böyle bir baskı grubundan söz edilemeyeceğini belirtmektedir. Bu anlamda bir ülkedeki baskı gruplarının varlığı, örgüt yapısı o ülkenin sosyo-ekonomik yapılarını ve ideolojik profilini yansıtabileceği söylenebilir. Bazı baskı gruplarının başlıca amacı, üyelerine maddi yararlar sağlamak ya da elde edilmiş durumları korumakken, diğer bazı grupların amacı manevi ya da ahlâksal durumların korunmasında, bir takım davaların yürütülmesinde çıkar amacı gütmemek olarak gözlemlenebilir (Meynaud, 1975: 12). Baskı ya da çıkar gruplarının, temsil ettikleri toplumsal grubun çıkar veya taleplerinin siyasal otoritelere yansıtmak ve onlardan bu çıkarları tatmin edici yanıtlar almak dışında iktidar olmak gibi amaçları yoktur (Kalaycıoğlu, 1984: 317). 88 Baskı gruplarının kullandıkları yöntemler ve etkinlikler o ülkedeki siyasal yapının kurumsallaşmasına, parti sistemine, siyasal kültüre, ilgilenilen konuya ve grubun üyelerinin niteliğine bağlı olarak değişiklik göstermektedir (Arı, 1997: 148). Meynaud (1975: 63) baskı gruplarının kullandıkları yöntemleri; inandırmaya çalışmak, tehdit etmek, para kullanmak, hükümet icraatlarını baltalamak, doğrudan yapılan eylemler biçiminde tanımlarken, Turan (1986: 138-146) baskı gruplarının kullandıkları yöntemleri; kulisçilik, siyasal partilerle ilişkiler, propaganda, özel ayrıcalıklar, gösteriler, boykot ve grevler, itaatsizlik ve zor kullanma biçiminde tanımlamaktadır. Baskı grupları söz konusu yöntemleri aşağıdaki şekilde kullanmaktadırlar (Meynaud, 1975: 65-79). 1. İnandırmaya Çalışmak: Bu yöntemde baskı grubu/grupları isteklerinin yerindeliğini yetkili makama inandırmak amacıyla uzman görüşlerine dayalı eksiksiz, özenli, objektif ve ılımlı bir dosya hazırlayarak sunarlar. Böylece toplumdaki saygınlıklarını sürdürürler. 2. Tehdit Etmek: İlgili makamlar baskı gruplarının beklentilerine kayıtsız kalır veya beklenen yanıtı vermezlerse özellikle parlementerlere (seçilmişlere) yeniden seçilemeyeceklerini söyleyerek şantaj yaparlar. Üyelerine ve kamuoyuna karşı bu yönde kampanya gerçekleştirebilirler. Memurlara, bürokratlar (atanmış) karşı kullandıkları şantaj yöntemi ise genellikle meslek hayatlarıyla ilgilidir. 3. Para Kullanmak: Mali kaynaklar baskı gruplarına bilgi verme ve propaganda yapma gibi güncel eylem araçlarını güçlendirip mükemmelleştirme olanağı sağlar. 4. Hükümet İcraatlarını Baltalamak: Bu yöntemde baskı grupları farklı stratejiler kullanabilirler. Kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmayı reddetmek, genel olarak finansal bunalımlar yaratacak eylem ya da söylemlerde bulunmak, vergi ödemeye yanaşmamak sayılabilir. 89 5. Doğrudan Yapılan Eylemler: Bu eylemi kuvvet denemesi olarak da tanımlamak mümkündür. Örneğin toplu protestolarda bulunmak ya da greve gitmeyi örnek olarak verilebilir. Kamu kurumlarıyla karşılaştırıldığında sivil toplum örgütlerinin aşağıdaki özelliklerinin daha iyi olduğu söylenebilir (Hudock, 1999: 8). 1. Toplumun fakir kesimlerine ulaşma, 2. Değişim etkinliklerinde paydaşların katılımını cesaretlendirme ve sağlama, 3. Müdahale ya da eylemlerin sonuçlarına olduğu kadar gelişim süreçlerine de odaklanma 4. Toplumun ihtiyaçlarına esnek şekilde cevap verme ve böylece uygun yardımları sunma, 5. Yerel kurumlarla birlikte ve onların aracılığıyla iş görme, 6. Maliyet-etkili biçimde çalışma, 7. Toplumsal sorunlara yaratıcı çözümler bulma ve uygulama, 8. Birey odaklı araştırmalar üstlenme, 9. Sorunlara çözüm üretmek için alan deneyimine önem verme, öğrenme ve uygulama, 10. Gelişim problemlerinden etkilenen bireylerin ihtiyaçlarını yansıtma ve dış analizlerden ziyade alanın gerçeklerine dayalı olarak çözümler üretmek için çalışmalarıdır. STÖ’lerin finans kaynakları; üyelik aidatları, bağışlar, ürün satışları, yapılan anlaşmaların ve kiralan hizmetlerin getirileri biçiminde gruplandırılabilir (Hudock, 1999: 2). Ekelund ve Tollison’a (1986) göre sivil toplum örgütlerinin amacı, üyelerin ortak çıkarlarını elde etmek için karar alma süreci üzerinde etkili olmaya çalışmaktır. Bursalıoğlu’na (1998: 56) göre karar, eylemi etkileyen her türlü yargıdır. Karara katılma, karara evet ya da hayır demek değildir. Katılım geniş bir alandan, sınırlı bir alana kadar uzanan bir süreçte farklılık gösterebilir (Celep, 1996: 57). 90 Alınan ya da alınacak kararın sonuçlarından etkilenen o konuda uzmanlığı ve kararları uygulamada sorumluluğu olan, sonuçlarından etkilenen herkesin, karara katılması önemlidir. Sivil toplum örgütlerinin iktidar ile halk arasında bir bağlantı işlevinden söz edilebilir. Siyasal iktidarlar ya da yönetimde karar vericiler sivil toplum örgütlerini siyasal rakip değil sosyal ortak olarak algılayabilir ve karar süreçlerine sivil toplum örgütlerini dâhil edebilirlerse alınan kararların daha etkin sonuçlar verebileceği düşünülebilir. Bir taraftan karara katılanların görüşleri alındığı için alınan kararın uygulanması daha pratik, rahat olabilir, diğer taraftan yönetim açısından risk paylaşması noktasında bir avantaj olarak tanımlanabilir. Böylece alınan kararın sosyal meşruiyet kazandığı söylenebilir. Eğitim çalışma alanında etkinlik gösteren sivil toplum örgütlerinin karara katılımı ile ilgili alan yazın tarandığında çarpıcı bulgularla karşılaşılmaktadır. Guest ve Dewe’in (1988) yaptıkları “İnsan Kaynakları Yönetiminin Sendikalar ve İş İlişkileri Üzerine Etkileri” başlıklı araştırma bulgularından biri; eğitim ve yönetime katılma gibi konularda, sendikalı iş görenlerin eğilimi, sendikasız iş görenlere göre daha yüksek bulunmaktadır. Bu bulgu, bir sivil toplum örgütü üyesinin karar süreçlerine ilişkin bilincinin, karara katılma isteğinin ve beklentisinin artması durumu örgütün bireye aidiyet duygusu ile birlikte bir cesaretlenme biçiminde açıklanabilir. Haberfeld (1995), “Çalışanlar Niçin Sendikaya Katılıyorlar: İsrail Örneği” başlıklı araştırmasında ise iş görenlerin sendikaya üye olma nedenleri sosyalleşme, politik ve ideolojik inançlar, birlik ve dayanışma ihtiyacı gibi değişkenler açısından incelenerek, sözü edilen değişkenlerin bireylerin sendikaya katılma nedenleri arasında önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır. Siyasal tercihlerin sendikal örgütlenmeyi etkileyen önemli bir değişken olduğu belirlenmiştir. Taş (1995) “Ankara İli İlköğretim Okulları Öğretmenlerinin Eğitim Sendikalarından, Sendikacıların Öğretmenlerden Beklentileri” konulu araştırmasının sonuçlarından ikisi bu çalışma kapsamı açısından önemlidir. Sonuçlardan biri, Türkiye’de eğitim iş kolu sendikalarının amaç, yapı ve işleyişlerinde farklılıkların bulunduğu, diğer ise; öğretmenlerin eğitime ilişkin eğitim sendikalarından en önemli 91 beklentilerinin, eğitim sendikalarının eğitim sisteminin çözümünde Milli Eğitim Bakanlığı’na yardımcı olmaları konusudur. Öcal (1998) “Türkiye’de Memur Sendikacılığı-Öğretmen Sendikacılığı Örneği” konulu araştırmasının amacını, Türkiye’deki öğretmenlerin öğretmen sendikacılığını nasıl gördüklerini, sendikacılıktan beklentilerini ve öğretmen sendikacılığını nasıl algıladıklarını belirlemek olarak tanımlamaktadır. Araştırma bulguları incelendiğinde öğretmenlerin diğer kamu görevlilerine göre daha çok sendikalaşma eğiliminde oldukları ancak sendikalaşma oranın düşük olduğunu dikkate değerdir. Top (1999) “Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Örgütü’nde Alınan Kararlara Sendikaların Katılımı” başlıklı araştırmasında sendikaların kararlara katılım biçiminin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği konusunda Bakanlık üst düzey yöneticiler ile eğitim sendikaları yöneticilerinin görüşlerini incelemiştir. Araştırma bulgularından özellikle ikisi bu çalışmanın kapsamı açısından dikkat çekici bulunmaktadır. Bulgulardan biri yasal düzenlemeler kapsamındaki sınırlılıklarda göz önüne alındığında, eğitim sendikalarının Bakanlıkta alınan karar süreçlerine genel olarak katılamadıkları bulgusudur. Diğer bulgu ise Bakanlık üst düzey yöneticileri ile eğitim sendikaları yöneticilerinin; milli eğitim genel amaçları, temel ilkeleri, eğitim politikaları, kanun tasarıları, eğitim sisteminin yapı ve süreçlerinin demokratikleştirilmesi konularındaki görüşleri arasında farklılıklar bulunmuştur. Bakanlık üst düzey yöneticileri ile eğitim sendikaları yöneticilerinin yukarıda ifade edilen ve eğitim sistemi içinde temel olgular olarak tanımlanabilecek konularda görüş ayrılığında bulunmuş olmaları ilginç bir bulgu olarak tanımlanabilir. Karakaya (2001) “Öğretmenlerin Örgütlenme Nedenleri” başlıklı araştırmasında öğretmenlerin, mesleki saygınlıklarını koruyabilmek, geliştirebilmek ve eğitim sistemindeki genel sorunların çözümüne katılabilmek, eğitime ilişkin kararlara katılabilmek için örgütlendiklerini ortaya koymaktadır. Aksu’nun (1998) “Öğretmenlerin Sendikalaşma Engelleri” isimli araştırma bulgularına göre; öğretmenler sendikaların kuruluş ve çalışmaları ile ilgili yasal 92 düzenlemelerin yetersizliği, sendikaların mesleki gelişmeyle ilgili çalışmalarının yetersizliği ve sendikal kararların etkisiz olması durumlarını kendileri açısından örgütlenme engeli olarak yüksek ortalamalarla tanımlamaktadırlar. Bu durum eğitim sendikalarının üstlendikleri işlevleri öğretmenlere göre yerine getiremedikleri biçiminde yorumlanabilir. Genelde siyasal iktidar ya da karar verici mekanizma, özelde ise Milli Eğitim Bakanlığı boyutunda karar sürecine bakıldığında şu belirleme önemlidir. Özdemir ve Cemaloğlu (2000) eğitim örgütlerinin çevre sistemlerinde meydana gelen değişmelerden etkilendiğini, ancak eğitim örgütlerini diğer örgütlerden ayıran temel özelliğin değişimi başlatma sorumluluğunun bulunması olduğunu, Türk Eğitim Sistemi’nde yapılan yenileşme uygulamalarında, karara katılma sürecinin etkili olarak gerçekleşmesi için yapısal değişikliğe gidilmesi gereğinden söz etmektedirler. Bu nedenle, etkili bir değişim yapabilmek için iç ve dış faktörlerin birlikte ele alınması gerekmektedir (Çalık, 1997: 51-62). İnsanların bir araya gelerek sosyal sermayeye katkıda bulundukları toplumlarda refah düzeyinin daha yüksek olduğu söylenebilir. Bu olgu sivil örgütlenmelerin sosyal etkileşime katkıda bulunduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Oysa Türkiye’de sivil toplum örgütlerine olan güven ve ilgi yeterli olmadığı düşünülebilir. Türkiye Üniversiteleri Öğretim Elemanları Profili araştırması bulgularından birinin, öğretim elemanlarının %56’sının her hangi bir sivil toplum örgütüne üye olmadıkları biçimindedir (Özdemir ve diğerleri, 2006: 134). Toplumun eğitim-öğretim düzeyin en yüksek olduğu bir bakıma aydınlar grubu olarak nitelendirilebilecek öğretim üyelerinin sivil toplum örgütlerinden uzak duruyor olmaları dikkat çekicidir. Yine aynı çalışma bulgularından bir diğerine göre ise öğretim elemanlarının %45’i en güvenilir kurum olarak orduyu birinci, TBMM’ni %17 ile ikinci, %15 ile de hukuk sistemini üçüncü sırada belirtmeleri dikkat çekicidir. Sendikalara olan güven ise %0.5 düzeyinde kalmaktadır (Özdemir ve diğerleri, 2006: 98). Bu durum öğretim üyelerinin sivil toplum ve sivil devlet bağlamında algılarının yönünü göstermesi bakımından önemli görülmektedir. 93 Küresel Sivil Toplum Küresel Sivil toplum kavramı, International Non-Govermental Organization; (INGO) uluslararası etkinliklerde bulunan örgütleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Küreselleşen bir yapıda dünyanın herhangi bir noktasında yaşanan olaylar, alınan kararlar ve girişilen etkinlikler, dünyanın diğer yerlerindeki bireyler ve toplumlar arasında önemli sonuçlar verebilmektedir. Yirminci yüzyılın sonlarında devletlerin yanında pek çok aktör, devlet ve uluslararası aktörlerle etkileşime girmektedirler. Bazı iktisadi aktörler, şirketler, bilimsel kuruluşlar ve eylem grupları, politikaları şekillendirmek amacıyla kendi aralarında kaynak ve bilgi dolaşımını sağlayan ağlar kurmuşlardır. Bunlar Ulus-Aşırı Dayanışma Ağları olarak anılır. Belli bir konuda, bir ideali savunma ve dayanışma içerisinde desteklenmesine hizmet etmelerinden dolayı dayanışma ağları olarak adlandırılırlar (Arabacı, 2003: 21). Küresel sivil toplum kavramı, ulusal ve uluslar üstü düzeyde etkinlik gösteren, gönüllü, kâr amacı olmayan, bireysel ya da ortak yurttaş girişimlerinin düşünce ve eylem alanın tanımlayan kavramdır (Falk, 1998; Smith ve Muetzelfeld, 2000). STÖ’lerin uluslararası düzeyde kabul gören ve tartışmasız bir konuma sahip oldukları görüşü genel olarak kabul görmektedir (Roca, 1998: 122). Birçok ülke yurttaşlarının oluşturduğu; örneğin Greenpeace ve Red Cross gibi uluslararası sivil toplum örgütleri sosyo-politik konularda şirketler ve hükümetlerden bile daha inandırıcı hale gelmiştir (Hirst ve Thompson, 1996: 226). Küresel sivil toplum bağlamında kimi STÖ’leri önemli etkinlikler düzenlemektedirler. Şenkal’a (2003) göre STÖ’ler, bazı üçüncü dünya ülkelerinde yoksul mahallelerde okuma-yazma öğretmeye yönelik komiteler oluşturma, açlık çekenlere gıda ve sağlık yardımı, dünyanın dikkatini sorunlu bölgelere çekme gibi faaliyetlere girişmektedirler. Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde STÖ’ler sosyo-politik alanda kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Örneğin bu ülkelerde ithal edilen ürünlerde “mamulümüzde çocuk emeği kullanılmamıştır” ifadesi eklenmektedir. Sözü edilen tüm bu gelişmeler STÖ’lerinin sosyal hayatı düzenleme açısından önemli roller üstlendiklerini göstermeleri bakımından önemlidir. 94 Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri ve Yasal Dayanağı Türkiye özelinde sivil toplum ve sivil toplum örgütü kavramlarına tarihsel süreç içinde bakıldığında, bu kavramların demokrasi bağlamında yeni, sivil dayanışma bağlamında ise oldukça köklü tarihsel geçmişe sahip olduğu söylenebilir. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük çoğunluğunun İslam Dini üyesi olduğundan hareketle dini prensiplerin bireylerin sosyal dayanışma içinde bulunduklarından söz edilebilir. İslam dini üyelerinin yoğunluklu yaşadığı toplumlarının geçmişlerinde demokratik bir gelenek olmamakla birlikte sivil dayanışmanın formal ve informal biçimleri görülmektedir (Abay, 2003). Diğer bir ifade ile demokrasinin olmadığı toplumlarda da örgütlü ve örgütsüz sivil dayanışmadan söz edilebilir. Bu noktada sivil toplum ile sivil dayanışma farklı kavramlardır. Sivil dayanışma, sosyal bir varlık olan insanın doğası gereği gerçekleşen bir süreç olarak tanımlanabilir. Çünkü birey tek başına yaşayan bir canlı değildir. Özellikle günümüzde insan, temel gereksinimlerinden başlayarak neredeyse tüm ihtiyaç ve amaçlarını gerçekleştirebilmek için diğer bireylerden bir şekilde destek almaktadır. STÖ'lerinin en belirgin özelliklerinin, yalnızca kendi amaç ve değerlerine hizmet etmemeleri, hükümetlerden, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları, ticari çıkar gözetmemeleri, kar amacı gütmemeleri ve merkezi otorite ile yurttaş arasında arabuluculuk yapmaları olduğu söylenebilir. STÖ’ler toplumdaki belli grupların veya tüm toplumu ilgilendiren sorun ve konularla ilgili olarak harekete geçtikleri kabul edilebilir. Türkiye’de bulunan STÖ’lerini, statülerine, çalışma konularına ve kurucularına göre olmak üzere üç farklı sınıflamada tanımlamak mümkündür: 1. Statülerine göre STÖ’ler: Bu kategoride sendikalar, vakıflar, dernekler, birlikler, odalar ve kooperatifler biçiminde sıralanabilir. Sözü edilen bu örgütlerin işleyişleri bir birlerinden farklıdır. Bu farklılık örgütlerin tüzükleri ve uymaları gerekli yasal çerçeveden kaynaklandığı söylenebilir. 95 2. Çalışma konularına göre farklılık gösteren STÖ’ler: STÖ’ler ilgi ve çalışma alanlarına göre sınıflandırılabilirler. Örneğin bazı STÖ’ler yalnızca eğitim, ekonomi, insan hakları, hayvanları koruma vb. belirli konular üzerinde çalışmalar yapmaktadırlar. 3. Kurucularına göre farklılık gösteren STÖ’ler: Bu kategoride bakanlıkların, okulların, üniversitelerin, iş ve sanayi çevrelerinin kurdukları örgütler bulunabilir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurduğu Milli Eğitim Vakfı, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Çevre Vakfı, Gazi Üniversitesi Vakfı, TED Ankara Koleji Mezunları Derneği, iş ve sanayi çevrelerinin kurduğu TÜSİAD ve MÜSİAD örnek olarak verilebilir Sivil toplumun oluşmasında ve örgütlenmesinde temel dayanaklarından en önemlisinin güven ortamı olduğu söylenebilir. Eğer bir toplumda bireyler öncelikle kendilerine ve içinde yaşadıkları topluma karşı ardından içinde bulundukları yönetim sistemine karşı güven duyguları besleyebiliyorlarsa sivil toplum olma ya da sivil toplum örgütü kurma yolunda önemli bir adım atmış olabileceklerdir. Kendini güvende hissetmeyen, geleceğin getirebileceklerine sakınarak bakan ve emniyetinden endişe eden insanlar kolektif eylemin gerektirdiği riskleri göze alacak kadar özgür değildirler (Bauman, 2000: 13). Türkiye’de STÖ’lere ilişkin veri toplama çalışmalarının yeni sayıldığı kabul edilebilir. 1996 yılında Habitat II çalışmalarına hazırlık amacıyla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Tarih Vakfının ortak projesine dayalı olarak, 1996 yılı mayıs ayında Sivil Toplum Kuruluşları Bilgi Merkezi kurulmuştur. Bu merkezin yayımladığı 1793 kuruluşa ait verilerin bulunduğu “Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi” Türkiye’de bu alandaki en geniş rehber olarak gösterilebilir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Tarih Vakfının ortak projesi kapsamında yayımlanan “Önde Gelen STK’lar-Araştırma Raporu (1998) ve “Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK’lar” (1998), “Sivil Toplum Kuruluşları-Üç Sempozyum (1998) isimli yayınlar Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin profilini çıkaran temel çalışmalardır (Tosun, 2001: 328). 96 Türkiye’de etkinlik gösteren STÖ’leri, 5253 Sayılı Dernekler Kanunu çerçevesinde kurularak faaliyetlerini sürdürürler. 5253 sayılı kanunun 04.11.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 23.11.2004/25649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İlgili kanunun amacı madde 1’de “ dernekler, dernek şube ve temsilcilikleri, federasyonlar ve yabancı dernekler ile merkezleri yurt dışında bulunan dernek ve vakıf dışındaki kar amacı gütmeyen kuruluşların Türkiye’deki şube veya temsilciliklerinin yasak ve izne tabi faaliyetlerini, yükümlülüklerini, denetimlerini ve uygulanacak cezalar ile derneklere ilişkin diğer hususları düzenlemektir” biçiminde ifade edilmektedir (Dernekler Mevzuatı, 2005: 2). 5253 Sayılı Dernekler Kanunu 27. Maddesi kamu yararına çalışan örgütlere yönelik yasal çerçeveyi belirlemektedir. Madde 27’ye göre; “Kamu yararına çalışan dernekler, ilgili bakanlıkların ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine, İçişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir. Bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi için, en az bir yıldan beri faaliyette bulunması ve derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek üzere giriştiği faaliyetlerin topluma yararlı sonuçlar verecek nitelikte ve ölçüde olması şarttır. Türkiye-AB ilişkilerinin STÖ’lerine ilişkin hukuksal düzenlemeler üzerinde önemli etkileri olduğu söylenebilir. Örneğin 2001 tarihli Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programda derneklerde özgürlükçü bir düzenlemenin gerçekleştirileceği taahhüt edilmiştir. İkinci olarak, 23 Haziran 2003 tarihli düzenleme ile AB’ye karşı derneklerde özgürlükçü düzenleme iradesi teyit edilmiştir. Bu bakımdan, şu anda derneklere ilişkin hukuksal düzenlemelerin, Avrupa’dakinden farklı değildir. Hatta bazı konularda Türkiye’nin hukuksal durumunun Almanya, Avusturya, Fransa, Belçika, Hollanda gibi bazı ülkelere göre olumlu yönde farklı olduğu söylenebilir. Örneğin, adı geçen bu ülkelerde üst yönetim gerekli gördüğü durumlarda ilgil derneği kapatabilirken, Türkiye’de herhangi bir derneğin kapatılması ise yargı organlarının vereceği kararlarla olabilmektedir (Derviş ve diğerleri, 2004: 23; Tarih Vakfı, 2001: 190). mümkün 97 Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Araştırmalar STÖ’lerine yönelik olarak yapılan araştırmalar aşağıda özetlenmiştir. Ölmez (1994) “Sivil Toplum Kavramı ve Türkiye’de Sivil Toplum Tartışmaları” başlıklı yüksek lisans tez çalışmasında sivil toplum olgusuna tarihsel bir perspektifle yaklaşarak kavramsal bir çözümleme amaçlamıştır. Ölmez’e göre Türkiye’de sivil toplum tartışmaları demokrasi tartışmaları biçiminde yapılmıştır. Çalışmada geleceğin Türkiye’sinin sivil toplum hâkimiyetinde kurulması gerekliliği vurgulanmaktadır. Yücekök (1998) Tazimattan 1998 yılına kadar geçen sürede Türkiye’deki STÖ’lerinin gelişimini incelemiştir. Yücekök’e göre 1970’li yıllarda özellikle kapitalist gelişmenin hem gelişen ve farklılaşan burjuva kesimi için hem de sivilasker bürokrat ve aydın kesimlerde oluşturduğu parçalanma STÖ’lerde sayısal olarak bir artışa neden olmuştur (Yücekök, 1998: 43). Sarıbay (1998) ise özellikle sivil toplum ahlakı, demokrasi ve İslam ilişkisi üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Sarıbay, devlet-toplum karşıtlığının Osmanlı İmparatorluğundan buyana var olduğunu, 1980-1990 yılları arasında sivil toplum örgütlerine ilişkin anlayışta değişmeler yaşandığını belirtmektedir. Sarıbay (1998, 107)’ye göre 1980 öncesinde Türkiye’de sağ-sol gibi ikiliklerin yerini farklılıklardan yana olan sivil toplumcu, tekdüzelikten yana olan devletçi ikiliği almıştır. Turan (1998: 199) ise 1961 Anayasasının dernekleşmeye ilişkin liberal yaklaşımının getirdiği siyasal çerçevenin gelişmesiyle demokratik kitle örgütlerinin 1960’lı yıllar ile 1970’lerde Türkiye siyasetine damgalarını vurduğunu belirtmektedir. Turan 1980 askeri darbesiyle toplum kesimlerinin örgütlenmelerinin kuşkuyla karşılandığını belirtmektedir (1998: 201). Uğur’a (1998: 218-219) göre Türkiye’de devlet, yurttaşlarına iyi ve doğru yaşam konusunda kuralları dayatmaktadır. Bu anlamda Türk modernleşmesi merkezi ve otoriter bir karakter taşımaktadır. Yazara göre sivil toplum örgütleri üç aşama yaşamıştır. Bu aşamaların birincisi 1965-1975 yılları arasıdır ve bu yıllarda güçlü bir 98 merkezi yapının varlığının tanımlanması dönemidir. İkinci aşama 1975-1990 yıllarıdır ve sivil topluma özlemin olduğu yıllardır. Üçüncü aşama ise 1990 yılı sonrasıdır ve sivil toplum örgütlerinin öneminin anlaşıldığı dönemdir. Uğur, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerini etkinlik alanlarını dikkate alarak üç farklı coğrafi bölgeye ayırarak gruplama yapmaktadır (Uğur, 1999: 191-192). Buna göre, birinci grup, Trakya, Batı Anadolu, Ege ve Akdeniz kıyısını kapsayan gruptur. Birinci gruptaki örgütler bilgi ve uygulama düzeyine sahiptirler. Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerini kapsayan ikinci grubun genel özellikleri ise, ürkek bir yapı ve küçük oluşumlu olmalarıdır. Üçüncü bölge ise Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu kapsamaktadır. Bu gruptaki örgütler geleneklerden kaynaklanan otoriter ve ataerkil değerlerden etkilendiğini belirtmektedir. Gülmez (2004) tarafından “Sivil Toplum Kuruluşlarının Siyasal Katılıma Katkısı: Kadın Dernekleri Örneği” başlıklı yüksek lisans tezinde iki farklı kesimi temsil ettiği düşünülen kadın derneklerini siyasal katılım açısından incelenmiştir. Söz konusu yüksek lisans tezinin bu çalışmanın amaçlarına uygun olarak en önemli bulgusunun incelenen sivil toplum örgütlerinin üyelerinin genel olarak siyasete etkide bulundukları kanısında olduklarının ifade edilmesidir. Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin Eğitim Sistemi ile İlişkisi Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) danışmanlığında 0810 Ocak 2004 tahinde yürütülen Eğitimde Ortak Akıl Toplantısı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantının amacı Milli Eğitim Bakanlığında “Sürekli Kurum Geliştirme: Stratejik Yönetim” çalışmaları kapsamında paydaşların görüş ve önerileri ile sistemin misyonu, vizyonu ve performans ölçüleri üzerinde fikir birliği oluşturmaktır (TÜSSİDE, 2004: 1). Toplantıya katılanlar incelendiğinde ilginç bir bulgu fark edilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının üst düzey bürokratları, üniversite temsilcileri, çeşitli bakanlık temsilcileri gibi kamu kurumlarının temsilcilerinin toplantıya katılımları son derece doğal ve beklenen bir durum olarak değerlendirilebilir. Ancak söz konusu toplantıya, 99 Vehbi Koç Vakfı, AÇEV, TEGEV, İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Eğitim-Sen, Hürriyet Gazetesi, Milliyet Gazetesi, İstanbul Sanayi Odası, Türk Eğitimciler ve Eğitim Müfettişleri Sendikası, Özel Okullar Derneği, Eğitim Bir-Sen, Kal-Der, Siemens gibi sivil toplumu temsil özelliği gösteren örgütlerin de temsilcilerinin katılmış olması sivil örgütlerin karar mekanizması üzerindeki etkilerinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. STÖ’lerin eğitim sistemi ile ilişkisine ilginç bir örnek de Talim ve Terbiye Kurulu, program çalışmaları kapsamında, Başkanlığının 06.01.2004 tarih ve 138 sayılı yazısıyla bazı sivil toplum örgütlerinin Türkiye’deki okul öncesi eğitimden üniversite sonuna kadar eğitim kademeleri hakkındaki yaklaşımlar ile orta öğretimin yeniden yapılandırılması konusunda görüş ve öneri istediğini belirtmektedir (http: //programlar.meb.gov.tr/). Bu durum görüş ve öneri beklentisinin yönetim erkinden gelmiş olmasının yanı sıra erkin STÖ’leri ne derece dikkate aldığının bir kanıtı olarak gösterilebilir. Talim ve Teriye Kurulu Başkanlığı programın değişik aşamalarına katkı sağlayan STÖ’leri kendi internet sitesinde duyurmuştur. Görüş ve önerileriyle süreçlerine bir biçimiyle katkıda bulunan bazı STÖ’lerin; DİSK, Eğitim Bir Sen, ERG, Eğitim-Sen, Friedrich Ebert Vakfı, Hak-İş, Koç Eğitim Vakfı, Kuş Araştırmaları Derneği, Milli Eğitim Vakfı, MÜSİAD, Özel Okullar Derneği, Tarih Vakfı, TUSİAD, TED, TÜRK-İŞ, TİSK, Türkiye Mucitler Derneği, Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Eğitim Vakfı ve UNİCEF Ankara Temsilciliği olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, sivil toplum örgütlerinin Türkiye’de mesleki eğitimin planlanması ve yönetiminde ilgili taraflarının süreçlerde rol aldığından söz edilebilir. Örneğin 3308 Sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanununa göre sosyal ortak temsilcileri, okullar ve firmalarda meslekî ve teknik eğitimin planlama, geliştirme ve değerlendirmesi ile ilgili tavsiyelerde bulunmak üzere ulusal seviyede kurulan Meslekî Eğitim Kurulları’na aktif olarak katılırlar. Sosyal ortakların da temsil edildiği İl Çıraklık Meslekî Eğitim Kurulları 81 ilinde bulunmaktadır. Bu kurullarda temsil edilen sivil toplum örgütlerinden bazılarının; DİSK, Eğitim-Sen, Hak-İş, TİSK, TÜSİAD olduğu söylenebilir. 100 BÖLÜM III YÖNTEM Bu bölümde araştırmanın modeli, çalışma grubu, verilerin toplanması ve çözümlenmesi açıklanmıştır. Araştırma Modeli Bu araştırmanın yürütülmesinde nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem varlıkbilim yorumlamacılığı, açısından kurama yapılandırmacılığı, ulaşmada tümevarım bilgi felsefesi kullanarak açısından bütünselliği ve durumsallığı ilke edinmektedir (Bryman, 2001; Patton, 1990; Yıldırım ve Şimşek, 2005). Bryman (2001), nitel araştırmanın özelliklerini; a. Özne’nin gözleriyle görme veya perspektifini takınma, b. Günlük yaşamın sıradan detaylarını betimleme, c. Aksiyonları ve anlamları, sosyal bağlamları içinde anlama, d. Zaman ve süreci vurgulama, e. Açık ve göreli olarak yapılaşmamış araştırma desenlerini destekleme, f. Kavramlar ve teorilerden kaçınma, olarak sıralamaktadır. Görüşme tekniğinin kullanıldığı nitel araştırmalarda genellikle küçük örneklem grupları kullanılmaktadır (Silverman, 2001: 12). Yıldırım ve Şimşek’e (2005: 87) göre, nitel araştırmada örneklem seçimi, araştırma probleminin özelliği ve araştırmacının sahip olduğu kaynaklarla yakından ilgilidir. Bu sebeple bazen bir birey bile, tek başına bir araştırmanın örneklemini oluşturabilir. Görüşme tekniği, bir konu hakkında, ilgili kişi(ler)den hazırlanan sorular çerçevesinde bilgi almaktır. Bu kişilerin kaç kişi ve konuların neler olacağı, araştırma konusuna, amaca bağlıdır ve diğer araştırma teknikleri içerisinde araştırmacıya ve görüşme yapılan kişiye esneklik, derinlik sağlayan bir gözlem tekniğidir (Aziz, 1994: 84). Rossman ve Rallis’e (1998) göre görüşme, nitel araştırmaların ayır edici önemli bir özelliğidir ve katılımcıların bakış açılarını belirleyebilmek için gereklidir. Görüşme yoluyla deneyimler, tutumlar, düşünceler, niyetler yorumlar, zihinsel 101 algılar ve tepkiler gibi gözlenemeyen unsurlar anlaşılmaya çalışılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Araştırmada yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış formlarının kullanıldığı çalışmalarda araştırmacı gerekli gördüğü yerde çalışma konusuyla ilgi detaylı açıklama sağlayacak sorular yöneltebilmektedir. Bu çalışmada bazı sorularda katılımcının tıkandığı, soruyu farklı anladığı noktalarda açıklamalar yapılmış gerekli görülen anlarda ise kısa ek hatırlatmalar ya da bilgilendirmeler yapılmıştır. Bu süreçte katılımcının düşüncelerini kesintisiz olarak aktarabilmesine özen gösterilmiştir. Çalışma Grubu Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden sırasıyla; zincir örnekleme ve aykırı durum örneklemesi teknikleri kullanılmıştır. Zincir örnekleme tekniği örneklemin araştırmacının problemine ilişkin olarak bilgi kaynağı olabilecek birey veya durumların saptanmasında “Bu konuda en çok bilgi sahibi kimler olabilir?” ve “Bu konuyla ilgili kim veya kimlerle görüşmemi önerirsiniz?” gibi sorulara yanıtların verilmesiyle belirlenmesidir (Yıldırım ve Şimşek, 2005: 111). Aykırı durum örneklemesi ise; incelemeye tabi tutulacak sınırlı sayıda ancak aynı ölçüde bilgi bakımından zengin durumların çalışmasını öngörmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2005: 108). Araştırmacı, araştırmanın amacı ve çerçevesini ifade ettikten sonra zincir örnekleme tekniğinde örneklendirilen soruları çeşitli sivil toplum örgütü yöneticileri (8 kişi), üyeleri (16 kişi), eğitim bilimleri alanı akademisyenleri (17 kişi), Milli Eğitim Bakanlığı mensuplarına (Talim ve Terbiye Kurulu uzmanları 9 kişi, İlköğretim Genel Müdürlüğü üst düzey yönetici ve uzmanları 6 kişi, Özel Öğretim Genel Müdürlüğü uzmanları 5 kişi, Hukuk Müşavirliği uzmanları 2 kişi, Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü üst düzey yönetici ve uzmanları 3 kişi, Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü uzmanları 2 kişi) ve özel dershane kurucuları (7 kişi) olmak 102 üzere toplam 75 kişiye sorulmuş ve alınan yanıtlardan bir örneklem listesi oluşturulmuştur. Oluşturulan bu ilk örneklem listesinde 21 tane STÖ bulunmaktadır. Oluşturulan ilk örneklem listesi aykırı durum örnekleme tekniği uygulanarak 16’ya düşürülmüş ve çalışma gurubuna son hali verilmiştir. Yukarıda sözü edilen örneklemin belirlenme sürecinin ardından çalışma grubunda AÇEV, DİSK, EĞİTİM-BİR SEN, EĞİTİM-SEN, ERG, HAK-İŞ, MÜSİAD, TARİH VAKFI, TED, TİSK, TÜRK EĞİTİM-SEN, TÜRK-İŞ, TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ ve TÜSİAD yer almıştır. Bunlara ek olarak Umut Vakfı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) de görüşme düşünülmüş ve girişimlerde bulunulmuştur. Ancak araştırmacıdan kaynaklanmayan nedenlerden dolayı anılan bu iki sivil toplum örgütü ile görüşme sağlanamamıştır. Görüşme Yapılan STÖ Temsilcilerinin Örgütteki Konumları Çalışma kapsamsında yer alan STÖ temsilen görüşülen yetkililerin; iki genel başkan (Türk İş, TED), iki yönetim kurulu başkanı (Tarih Vakfı, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği), bir genel başkan yardımcısı (AÇEV), dört genel sekreter (Eğitim Bir-Sen, Eğitim-Sen, MÜSİAD, Türk Eğitim-Sen), iki genel sekreter yardımcısı (TİSK, TÜSİAD), bir proje koordinatörü (ERG), bir bölge temsilcisi (DİSK) ve bir basın ve eğitim uzmanı (Hak-İş) olduğu söylenebilir. Bu pozisyonlardaki kişiler ile görüşme, doğrudan araştırmacının isteği ile ilişkili değildir. Diğer bir ifade ile araştırmacı çalışmada bir pozisyon ismi vererek randevu talebinde bulunmamıştır. Araştırmacı STÖ’lerin yönetim kurulları ya da yetkili yöneticilerin araştırma konusu kapsamında önereceği en yetkili-donanımlı ve STÖ’nü bu konuda en iyi temsil edebilecek yöneticiler ile görüşme istediğini bildirmiştir. Bu anlamda çalışma kapsamına yönelik olarak katılımcıların en yetkili kişilerden oluştuğu söylenebilir. Bu pozisyonlarda bulunan bireylerin çalışmaya zaman ayırarak katılması, STÖ’lerin araştırma konusuna ilişkin duyarlılık ve ilgi düzeylerini göstermesi bakımından önemli olarak nitelendirilebilir. 103 Veri Toplama Aracı Araştırmada, araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu oluşturulurken öncelikle araştırmanın amaçları doğrultusunda yerli ve yabancı alan yazın ayrıntılı olarak taranmış ve konuya ilişkin çok sayıda madde belirlenmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formunun hazırlanması süreci; (a) ilgili alan yazının taranması, çalışma grubuna girmeyen alanda otorite eğitimci ve akademisyenler ve sivil toplum örgütü yöneticileri ile görüşmeler, bu görüşmelerden elde edilen bilgilere dayalı olarak oluşturulan madde (soru) havuzu (toplam 18 madde), (b) 18 maddeden oluşan listesinin eğitim bilimleri alan uzmanları ve ölçmedeğerlendirme uzmanlarının görüşlerine sunulması, (c) eğitim bilimleri alan uzmanları (3 kişi) ve ölçme-değerlendirme (2 kişi) uzmanlarının görüş ve önerileri doğrultusunda 18 maddenin 11 maddeye indirilmesi, (d) Hazırlanan maddelerin, anlam ve anlaşılırlık açılarından Türkçe öğretmenine okutularak ve gerekli görülen düzeltmelerin yapılması, (d) Oluşturulan 11 maddelik yarı yapılandırılmış görüşme formunun çalışma grubuna girmeyen sivil toplum örgütü temsilcilerinin (2 kişi) formdaki maddeler üzerine görüşleri alınmış, kapsam ve biçim açısından soruların yeterli olup olmadığının kontrol edilmesi, (e) ön uygulama sonunda istenilen düzeyde çalışmayan ya da bir birleri ile örtüşük anlamlandırılan 1 maddenin iptali ile görüşme formuna son hali verilmiştir. Son hali verilen görüşme formunda temel maddelerin yanı sıra, sorunun anlaşılmadığı ya da yanlış anlaşıldığı durumlarda, gerektiğinde kullanılmak üzere ve katılımcının fikirlerini daha organize biçimde verebilmesini kolaylaştırma amacıyla sonda tipi sorular da kullanılmıştır. 104 Görüşme formu, temelde iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde görüşme yapılan bireylerin sivil toplum örgütündeki pozisyonu, cinsiyeti, yaşı, STÖ’deki yöneticilik yılı, STÖ’nde üyelik süresi ve eğitim düzeyine ilişkin özelliklerini belirlemek için sorulara yer verilmiştir. İkinci bölümde ise sivil toplum örgütlerinin eğitim ve eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşlerini belirlemek üzere sorulan 10 adet açık uçlu soru yer almıştır. Bu soruların bazılarında gerek duyulduğunda kullanılmak üzere sonda sorular da eklenmiştir. Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi Verilerin toplanması amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan veri toplama aracı kullanılarak 14 STÖ’nde yönetici pozisyonunda olan katılımcılarla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu STÖ’lerin ikisi vakıf (AÇEV, Tarih Vakfı) dördü dernek (MÜSİAD, TÜSİAD, TED, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği), üçü eğitim sendikası (EğitimSen, Eğitim Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen) 3’ü işçi sendikaları konfederasyonu (Türkİş, Hak-İş ve DİSK), 1’i işveren sendikaları konfederasyonu (TİSK) ve biri de İstanbul Politikalar Merkezi bünyesinde çalışmalarda bulunan kuruluş (ERG) niteliğindedir. Çalışmada görüşmeler söz konusu STÖ’lerin Ankara ve İstanbul’da bulunan genel merkezlerinde, katılımcıların makamlarında gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler öncesinde ilgili STÖ ile araştırmacı e-posta - telefon aracılığıyla konuyu açıklayarak yönetim kurullarının uygun göreceği yetkili bir yönetici ile görüşme isteğini belirtmiş ve kendilerinin uygun göreceği bir zamanda randevu talebinde bulunmuştur. Çalışmaya katılan STÖ’ler ile karşılıklı uygun tarihlerde anlaşılmış ve görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde araştırmacı tarafından hazırlanan görüşme formunun yanı sıra ses kayıt aracı kullanılmıştır. Ses kayıt aracı kullanılması için bu kaydın sadece araştırmacı tarafından kullanılacağı taahhüdünde bulunularak, görüşme yapılan yöneticilerin onayı alınmıştır. Görüşme süresince ses kayıt aracı katılımcının görebileceği yere konulmuş ve kayıt başlatılmış, görüşme süresince aracın görüşmeyi 105 kaydetmesi sağlanmış ve görüşme sonunda da yine katılımcıların görebilecekleri biçimde ses kayıt aracı kapatılmıştır. Ses kayıt aracı tarafından kaydedilen görüşmeler ses dosyası olarak bilgisayara aktarılmış ve ardından araştırmacı tarafından deşifreleri yapılmıştır. Diğer bir ifade ile ses dosyası olarak bilgisayara aktarılan görüşme süreci araştırmacı tarafından dinlenerek olduğu gibi yazıya dönüştürülmüştür. Böylece görüşmelere ilişkin hem ses kayıt dosyası hem de bunların deşifresi olan elektronik ortam (word belgesi) metin dosyası oluşturulmuştur. Deşifrelerin doğru/tam olup olmadığı yine araştırmacı tarafından her bir sivil toplum örgütü temsilcisinin ses kayıtları dinlenirken yazılı dokümandan görüşme süreci izlenerek metin dosyasının doğru ve eksiksiz olması sağlanmıştır. Metin dosyalarının doğru ve eksiksiz olma durumunu sağlanmasının ardından, araştırma etiği ve çalışma kapsamında görüşülen sivil toplum örgütlerinin toplumsal imaj ve ciddiyeti çerçevesindeki nedenlerden dolayı, oluşturulan görüşme metin dosyası ilgili katılımcıya e-posta yolu ile gönderilmiştir. Katılımcılara gönderilen metin dosyalarının kendilerine ulaşıp ulaşmadığı hem telefon hem de e-posta aracılığıyla teyit edilmiştir. Kendilerinden yapılan görüşme deşifresini dikkatlice okumaları ve gerekli gördükleri yanıtlar üzerinde kısmi değişiklikleri farklı bir renk ile yapmaları ve dokümanı tekrar araştırmacıya göndermeleri istenmiştir. Yukarıda ifade edilen ve işletilen süreç araştırmacı tarafından zaten katılımcılarla yüz yüze iken ifade edilmiştir. Araştırmacının bu ifadesi sonrasında bazı katılımcılar böyle bir sürecin olmasından dolayı son derece mutlu olacaklarını (Eğitim Sen, Eğitim Bir-Sen, Türk Eğitim Sen, Hak-İş, MÜSİAD, TİSK, Türk-İş, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ve TÜSİAD), bazıları ise bunun gerekli olmadığını (AÇEV, ERG ve TED), ifade ederken Tarih Vakfı temsilcisi deşifreleri mutlaka görmek istediğini belirtmiştir. Söz konusu süreç işletilmiş ve katılımcılardan (MÜSİAD, Türk Eğitim-Sen, TİSK, TÜSİAD ve Tarih Vakfı) düzeltilmiş metinleri araştırmacıya geri 106 gönderilmiştir. Araştırmacı, görüşmeceler tarafından düzenlenmiş ve son hali verilmiş metinleri gönderilmiş metinler ile karşılaştırmıştır. Bu karşılaştırma sonunda katılımcıların yanıtlarında anlam açısından bir değişiklik yapmadıkları, konuşma sırasında tekrarladıkları sözcük ya da cümleleri sildikleri gözlenmiştir. Diğer bir ifade ile bazı katılımcıların konuşma dili ile yazma dilinin doğasından kaynaklanan farklılıklardan dolayı görüşme deşifrelerindeki bazı ifadelerini anlam bütünlüğünü bozmayacak biçimde Türkçe yazım kurallarına uydurmaya çalıştıkları gözlenmiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak ifade edilen süreçlerin sonunda elde edilen metinler araştırmacı tarafından araştırmanın amacı kapsamında korunmuş ve kullanılmıştır. Görüşme deşifrelerinin çözümlenmesi alanyazına bilgileri göz önüne alınarak dikkatle araştırmacı tarafından okunmuş, alanyazın ile örtüşen alanyazına ters düşen katılımcı ifadeleri metin içinden aslı korunarak çıkartılmıştır. Katılımcının sorulara verdiği bazı uzun yanıtlar, yanıtın ana tema ve vurgusunu etkilemeden yine katılımcının ifadeleri korunarak araştırmacı tarafından kısaltılmıştır. Çalışmanın, Bulgular ve Yorumlar bölümünde katılımcıların her bir soruya verdikleri yanıtlar belirtilen ölçüler içerisinde aynen kullanılmıştır. Katılımcıların verdikleri yanıtlarda özellikle vurguladıkları noktalar anlamı ve karşılaştırmayı kolaylaştırmak amacıyla tablolaştırılmıştır. BÖLÜM IV BULGULAR VE YORUMLAR Bu bölümde araştırma sorularının analizine dayalı olarak bulgular ve yorumlar alt problemler sırası ile verilmiştir. STÖ’lerin amaçları Çalışmanın ilk alt problemi “Sivil toplum örgütlerinin amaçları nelerdir?” biçiminde tanımlanmıştır. Bu konudaki verilerin elde edilmesinde araştırmacı tarafından iki farklı yol işletilmiştir. Bu yollardan biri çalışma grubunda bulunan örgütlerin tüzüklerinin ve resmi internet sayfalarının incelenmesi diğeri ise sivil toplum örgüt temsilcilerinin kendi örgütlerini bu çerçevede tanıtmalarının istenmesidir. Tüzük; dernek, sendika ve vakıf gibi sivil toplum örgütlerinin; kuruluş ve işleyişlerine ilişkin esasları düzenleyen araçlar olarak tanımlanabilir. Tüzük için daha kapsamlı bir tanım ise; sivil toplum örgütlerinin kuruluşu, amaçları, örgütlenmesi, üyelik işlemleri, üye-sivil toplum örgütü ilişkileri, faaliyetleri ve işleyişlerine ilişkin yasal metinler biçiminde yapılabilir. Smith ve Wood (1993: 476)’a göre tüzükler örgütlerinin anayasalarıdır. Bu anlamda tüzükler sivil toplum örgütünün yapısını ve gücünü gösteren önemli kaynaklardan birisi olarak düşünülebilir. Çalışmaya katılan sivil toplum örgütlerinin tüzükleri incelendiğinde Türk Milletinin bölünmez bütünlüğü bilincinin oluşturulması, Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş ve savunan yurttaşlar yetiştirilmek için çalışılması, toplumsal yaşama uygun olarak toplumun bilinçlendirilmesi ortak amaçlar olarak gözlenmektedir. Araştırmanın ilk alt problemine yönelik olarak katılımcılara “Temsil ettiğiniz sivil toplum kuruluşunun amacı hakkında neler söyleye bilirsiniz?” sorusu yöneltilmiştir. Araştırmacı bu soru ile görüşülen sivil toplum örgütü temsilcisinin kendi örgütünü nasıl tanımladığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. 108 Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri, bu soruya örgütünün tüzüğündeki ilgili maddeleri aynen okuyarak yanıt verirken, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, Genel Başkanı örgütünün tüzüğünü vererek araştırmacının oradan bakmasının daha doğru olacağını tavsiye etmiştir. Diğer sivil toplum örgütü temsilcileri örgütlerinin amaçlarını kendi ifadeleri ile açıklamışlardır. Bu soruya verilen yanıtlar incelendiğinde AÇEV, ERG, Tarih Vakfı ve TED dışındaki sivil toplum örgütleri birinci önceliklerinin üyelerinin hak ve çıkarlarını gözetmek olduğunu vurguladıktan sonra genel anlamda ülke eğitim sistemi üzerine odaklandıklarını belirtmektedirler. Katılımcıların verdikleri yanıtlar rafine edilerek aynen aşağıya çıkarılmıştır. Sivil toplum örgütlerinin tüzüklerinin inceleme sonuçları ise tüm katılımcı ifadelerinin hemen ardından sunulmaktadır. Elde edilen verilerin sıralanmasında sivil toplum örgütlerinin alfabetik sıralaması izlenmiştir. AÇEV: “Temel amacı, Türkiye’de kişilerin eğitim yoluyla hayat kalitelerini yükseltmek. Bunu da iki yolla yapıyoruz. Bir erken çocukluk eğitimi, diğeri de yetişkin eğitimi yoluyla. Bu alanları neden seçtik? Bir kere bize göre bu alanlar Türkiye’de en ihtiyaç olunan alanlar, en geride kalmış alanlar. Bu alanlara yatırım yapıldığı takdirde biz en yüksek geri dönüş alınabileceğine inanıyoruz. Yani, sonuçta Türkiye’nin çağdaş yönde gelişmesine katkıda bulunmak, insanların hayat kalitelerini yükseltmelerine destek olmak amacıyla eğitim programları geliştiriyoruz, uyguluyoruz, araştırmalar yapıyoruz. Bunları kamuoyuna duyuruyoruz.” Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), 1993 yılında kurulmuştur. Merkezi İstanbul’dadır. AÇEV resmi internet sitesinde Misyonunu “gelişen bir toplum için eğitimin şart olduğu bilinciyle, uzmanlık alanları olan erken çocukluk ve yetişkin eğitimine, programları ve uygulamaları ile katkı sağlamak ve bu konuda ülke genelinde yaygın bir hizmet ağı oluşturmak olarak ifade etmektedir. Bu amaçla AÇEV: “eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesi, çocuk kadar, çocuğun yakın çevresinin de desteklenmesi ve eğitimin bir yaşam boyu sürekli kılınması için geliştirdiği programlar ve çeşitli faaliyetler ile bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak alternatif oluşturmaya çalışmaktadır” ifadesi bulunmaktadır. Yine AÇEV, “araştırmalar ve uzmanlıkları doğrultusunda, erken çocukluk, yetişkin 109 eğitimi konularında stratejilerin geliştirilmesi ve politikaların belirlenmesinde referans bir kuruluş haline gelmeyi hedeflemektedir.” (AÇEV, 2006) DİSK: “Üyesi olan işçilerin ve Türkiye işçi sınıfının haklarının, özgürlüklerinin iyileştirilmesi, bu dar amacıdır. Daha geniş amacı ise, ülkemizin sanayi toplumu olması, demokrasinin gelişkin olması ve bunun sürdürülebilir olmasını sağlamaktır.” DİSK'in kuruluş başvurusu 13 Şubat 1967 tarihinde yapılmış ve bu tarih kuruluş tarihi ilan edilmiştir. 07 Nisan 2006 tarihi itibariyle DİSK’e üye 17 sendika bulunmaktadır (DİSK, 2006) DİSK’in tüzüğünde, amaç ve temel ilkesi aşağıdaki gibidir; Madde: 3 Kaynağını emeğin yüce değerinden, gücünü işçi sınıfından alan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu “DİSK”, demokratik, bağımsız bir sınıf ve kitle örgütü olarak; İşçi sınıfının hak ve çıkarlarının toplumcu, çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü temellere dayalı gerçek demokrasi ortamında kazanılıp geliştirilebileceğinin bilinci içinde, işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik her türlü sömürü ve baskının ortadan kaldırılmasını, evrensel temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmayı, çağdaş ve demokratik yöntemler yoluyla sınıfsal ve toplumsal kalkınmayı hedef alan bir mücadeleyi sürekli kılmayı, temel amaç edinerek, tüm sendikal çalışmalarda tabanın söz ve karar sahibi olmasını, demokrasinin ve demokratik hukuk düzeninin her alanda egemen kılınmasını temel ilke sayar (DİSK, Tüzük, 2000). EĞİTİM-BİR SEN: “Size tüzüğümüzü vereyim. Orada ayrıntılı olarak bulabilirsiniz. Ama genel olarak Eğitim Bir-Sen eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolunda faaliyet göstermektedir. Genel olarak amacımız demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışıyla yönetilen, katılımcı demokrasinin yerleştiği, daha özgür kişi ve sivil toplum örgütlerinin gerçek anlamda var olduğu ve mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye’ye ulaşabilmektir.” Sendikanın faaliyet alanı, Madde 2’de Sendika, Türkiye genelinde (öğretmen, öğretim üyesi, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi, memur, teknisyen, hizmetli vb. kamu görevlilerinin çalıştığı) eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolunda faaliyet gösterir. Biçiminde ifade edilmektedir. 110 Sendikanın amacı, Tüzüğün 3. maddesinde yer almış ve “Sendika demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışıyla yönetilen, daha katılımcı bir demokrasinin yerleştiği, daha özgür kişi ve sivil toplum örgütlerinin gerçek anlamda var olduğu ve düşünce üretip teklifler sunduğu, bu durumun sivil ve kamusal alanda yaşama geçirildiği, adil gelir dağılımının gerçekleştiği, sosyal devlet olmanın gereği olarak her vatandaşın devlet imkânlarından eşit olarak faydalandığı, daha özgür, daha müreffeh ve daha mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye’ye ulaşabilmeyi amaçlar” olarak tanımlanmıştır (Egitim Bir-Sen, 2006). EĞİTİM-SEN: “Biz bir emek örgütüyüz. Pek çok amacımızdan söz edebiliriz. Birincisi, üyelerimizin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmektir. Bu haklar nedir; üyelerimizin ekonomik, demokratik hatta politik bir takım haklarını korumak ve geliştirmektir. İkincisi, eğitim bilim sendikası olmaktan kaynaklı olarak alternatif eğitim anlayışının toplumda şekillenmesini ve sonuçta böyle bir rotaya girmesinin mücadelesini yürütüyoruz. Bizim alternatif eğitim anlayışımız, amaç olarak ortaya koyduğumuzda; çağdaş, bilimsel, demokratik, parasız, ana dilde eğitim hakkıdır. Bu eğitim hakkının gerçekleşmesi için mücadelemizi yürütüyoruz. Üçüncüsü; yine demokratik bir kitle örgütü olmaktan kaynaklanan özgür, demokratik bir Türkiye’nin yaratılması mücadelesini yürütüyoruz.” Sendikanın amaçları Madde 2’de Eğitim Sen; (a) “İnsan hakları ve temel özgürlüklerin bütünlüğü içinde, din, dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce farkı gözetmeksizin bütün üyelerinin ekonomik, demokratik, akademik, sosyal, kültürel, hukuksal, siyasal, mesleki özlük hak ve çıkarlarını koruyup geliştirmeyi, üyelerine insanca bir yaşam düzeyi sağlamayı”, (b) “Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim görmesini savunur”. (c) “Grevli ve toplu iş sözleşmeli sendikal hakların tanınması ve çalışma koşullarını düzenleyen hükümlerin uluslararası normlara uyumunun sağlanması için gerekli mücadeleyi yürütür” ve (d) “Eğitim Sen uluslararası sözleşmelerde çocukların eğitimi ile ilgili yer alan temel hakların ve özgürlüklerin takipçisi ve savunucusudur.” şeklindedir. Eğitim Sen’in çalışma ilkelerinin bulunduğu Madde 4’ün b fıkrasına göre; “Eğitim Sen Devlet, siyasal parti, örgüt ve kuruluşlardan örgütsel olarak bağımsızdır” (Egitim-Sen, 2006). ERG: “Eğitim Reformu Girişimi bir fikir, düşünme üretme kuruluşudur. Öncelikle üniversite öncesi eğitimle ilgili politika önerisi geliştirmek ve bu önerilerin gerçekleşmesi için çalışmak amacıyla kurulmuştur.” 111 Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi'nin koordinasyonunda çalışmaktadır. Liderliğini projeyi destekleyen kurumların ve konunun önde gelen paydaşlarının temsilcilerinden oluşan Yürütme Kurulu yapmaktadır. Yürütme Kurulu proje faaliyetlerinin ana çerçevesini çizerek uygulamayı izlemektedir. Yürütme Kurulu Türk eğitiminde önceliklerin belirlenmesi, bu alanlarda reform stratejilerinin tartışılması, fikir üretim sürecine katkıda bulunması, eğitim reformuna destek oluşturması ve karar vericileri etkilemesi için bir Danışma Kurulu kurmuştur. Danışma Kurulu ilgili sivil toplum kuruluşları, akademi, bürokrasi, özel sektör ve uluslararası kuruluşlardan temsilcileri içine alacak şekilde eğitimin değişik paydaşlarından üyelerden oluşmaktadır. ERG öncelikle eğitim reformu politikalarına katalizör olmak üzere bürokrasi, üniversite dünyası, okullar ve sivil toplumu bir araya getiren, katılımcı ve yaratıcı bir fikir üretim süreci oluşturmayı amaçlamaktadır. Uzun vadede ERG bu fikir üretim sürecini geliştirmeyi ve eğitim politikası yapıcı ve uygulayıcılarına tasarlanan reformların sonuçları hakkında bilgi verecek bir reform izleme merkezine dönüştürmeyi hedeflemektedir (ERG, 2006). Fikir üretim ve reform izleme projesinin başlıca amaçları “(a) Eğitimde reform gerektiren konularda kamuoyunda bilinç yaratmak, (b) Toplum ve kurumlarının eğitimde devletle eşdeğer paydaş olduğu düşüncesini olgunlaştırmak, (c) Devlet ve sivil toplum arasında eğitim reformu konusunda diyalog ve işbirliği sağlamak, (d) Diyalogun bir sonucu olarak eğitim politikaları üretmek, (e) Eğitim reformunda destek oluşturmak ve karar vericileri etkilemek ve (f) Eğitim reformlarını izlemek ve "gözlemci" olmak biçiminde belirtilmektedir. HAK-İŞ: “Hak-İş, işçi statüsünde çalışan arkadaşların örgütlü olduğu sendikaların üst kon federal kuruluşudur. Her sendika kendi iş kolundaki üyelerinin, ekonomik, sosyal haklarını korumakla yükümlüdür. Hak-İş üyemiz olan yedi sendikanın konfedere anlamda koordinasyonu, hükümet ve diğer sivil toplum örgütleri arasındaki diyaloglarının hızlandırılmasında ve yurt içi-yurt dışındaki kuruluşlarla entegrasyon anlamında işbirliği yapmaktadır. Konfederasyonumuzun 7 üye sendikasında yaklaşık olarak 400.000 üyesi bulunmaktadır. Hak-İş, Avrupa İşçi Sendikaları konfederasyonu ve uluslar arası işçi sendikaları konfederasyonu üyesidir. Şuanda ilk defa Hak-İş’in başlattığı Emek Platformu adı altında İşçiişveren yirmiyi aşkın emek platformunun dönem başkanlığını yapmaktadır.” 112 Konfederasyonun tüzüğüne göre konfederasyonun adı Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve kısa adı Hak-İş’dir. Hak- İş 22 Ekim 1977 tarihinde Ankara’da kurulmuştur. Hak-İş’in Tüzüğüne göre konfederasyonun genel merkezi Ankara’dadır. Hak-İş Konfederasyonunda 7’si Türkiye’de biri de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde olmak üzere 8 sendika bulunmaktadır. Hak-İş’in Nisan 2006 itibariyle 400.000 üyesi bulunmaktadır (Hak-İş, 2006). MÜSİAD: “MÜSİAD bir sivil toplum teşkilâtı olmakla birlikte, öncelikle bir işadamları derneğidir. Bu münasebetle, birinci derecedeki amacı da, işadamları merkezli, ekonomi odaklı faaliyetlerdir. Tabii ki, bunun da iki boyutu var. Birincisi evveliyatla üyelerine yönelik amaçlar, ikincisi de, iş dünyasına yönelik amaçlardır. Daha genelde ise, Türkiye ekonomisinin gelişmesi ile ilgili bir takım hedefleri, öngörüleri, çalışmaları vardır. (…) Bu anlamda MÜSİAD’a büyük bir görev düşmüştür. Bu da, Anadolu sermayesinin kendini geliştirmesine, rekabet gücünü artırmasına ve dışa açılmasına destek olmak, yön göstermek, cesaretlendirmek tarzında olmuştur. (…). MÜSİAD bir mozaik gibidir. Yurdun her rengini bünyesinde barındırıyor. (…) Biz şunu düşünüyoruz; sivil toplum kuruluşunun siyasî görüşü olmaz. MÜSİAD’ın bir dünya görüşü olabilir, bir ahlâk anlayışı olabilir; ekonomiye yaklaşımı farklı olabilir; toplumu ilgilendiren mevzularda her şey olabilir. Nitekim de var, bunu ifade ediyoruz. Fakat genel mânâda MÜSİAD, bir siyasî partinin taraftarı veya yandaşı değildir. Ülkesi adına fikir ve öneri üreten bir sivil toplum teşkilâtıdır.” Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) 5 Mayıs 1990’da İstanbul’da kurulan işadamları derneğidir. MÜSİAD kimliğini, “kişilerin ve kurumların, ülkemiz ve toplumumuzun, bölgemizin ve dünyanın sosyal ve kültürel, siyasal ve ekonomik, bilimsel ve teknolojik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla oluşturulan bir diyalog-işbirliği-güçbirliği platformudur” biçiminde tanımlamaktadır. MÜSİAD vizyonunu “genelde sivil toplum kuruluşu, özelde sanayici ve işadamları derneği olarak; hakkın ve hukukun, barışın ve güvenin, adaletin e fırsat eşitliğinin, refahın ve mutluluğun, serbest rekabete dayalı ekonomik sistemin sağladığı; tarihe ve topluma mal olmuş yerel ve evrensel değerlerin korunup, gözetildiği; kendi içinde bütün, bölgesinde etkin, dünyada saygın bir Türkiye oluşturma mücadelesine katkıda bulunmak” olarak belirtmektedir (MÜSİAD, 2006: 6). MÜSAİD amaçlarını; (a) kişisel gelişim (insan unsurunun geliştirilmesi), (b) kurumsal gelişim (iş ve işleyiş sistemlerinin geliştirilmesi), (c) Sektörel gelişim 113 (pazar ve piyasanın geliştirilmesi), (d) Kültürel gelişim (değer ölçülerinin eleştirilmesi) ve (e) Toplumsal gelişim (ülkenin ve toplumun kalkınması) başlıkları altında tanımlamaktadır. TARİH VAKFI: “Tarih Vakfı Türkiye’de barış ve karşılıklı anlayışa dayanan bilimsel bir tarih bilincinin geliştirilip yaygınlaştırılmasını amaçlar.” Tarih Vakfı, 1991-2004 döneminde kullanılan tam adıyla Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Eylül 1991'de kurulmuştur. Tarih Vakfı Resmi Senedi’ne göre; vakfın adı Madde 1’de Vakfın adı “Tarih Vakfı” biçiminde ifade edilmiştir. Vakıf Senedinin 2. Maddesi Vakfın Merkezinin İstanbul olduğunu belirtmektedir. Tarih Vakfı’nın amacı ve faaliyetleri Vakıf Senedinin 3. Maddesinde; (a) “İşlev ve Amaçları başlığı ile; “Tarih Vakfı, Türkiye'de tarih bilincini geliştirip yaygınlaştırmayı amaçlayan ve kamu yararı için çalışan bir sivil toplum kuruluşudur” olarak belirtilmektedir. “Tarih Vakfı, tarihselliğin bireysel ve toplumsal bilincin en önemli öğelerinden biri olduğu gerçeğinden hareketle, ülkemiz insanlarının kendi tarihleriyle en doğrudan, en geniş kapsamlı ve araçsallıktan olabildiğince uzak, yaşamlarına anlam katan bir ilişki kurmalarına yardımcı olmaya, tarihi, bir üretim alanı olarak sivil topluma mal etmeye çalışır”. (b) Çalışma İlkeleri başlığı ile; “Tarih Vakfı, çalışmalarını yürütürken, bilimselliği; dinsel, etnik, kültürel, cinsel ayrımcılıktan ve her türlü önyargıdan, şovenizmden uzak durmayı; farklı ülkelerden insanlar arasında karşılıklı anlayış ve dostluğu temel alan bir yaklaşımı titizlikle gözetir”. (c) Çalışma Alanları ve İşbirliği Yaklaşımı başlığı ile de; “Vakıf, işlevlerini yerine getirmek üzere yarışmalar örgütler, burslar ve ödüller verir ya da verilmesini sağlar, çeşitli kanallarla kamuoyunun daha iyi bilgilendirilmesini, eleştiri ve önerilerini ortaya koymasını olanaklı kılacak kampanyalar düzenler, düzenletir ya da bunları özendirir”. “Tarih Vakfı, yurtiçinde ve yurtdışında paralel çalışmalar yapan tüm kişi, grup, girişim ve kuruluşlarla, özellikle bilim, eğitim ve sanat kurumlarıyla dayanışma içinde çalışır, bunlarla ortak projeler ve çalışmalar yapmaya çaba gösterir, ilişkilerini büyük şehirler dışına da yaymayı ve gönüllülüğe dayanan güçlü bir kamusal destek sağlamayı hedefler” ifadeleri yer almaktadır. (Tarih Vakfı 2006). 114 TED: “Türk Eğitim Derneği, 1928 yılında Atatürk tarafından üç ana prensip, üç misyon üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri Türkiye’nin Türkiye’ye ait ilk özel okuludur. Türkiye’de yüksek kalibrasyonlu gençler yetiştirmek için özel okullar açmak birinci görevidir. İkinci görevi kendi okulları dışında imkânı bulunmayan öğrencilere burs imkânları sağlayarak ki, bugüne kadar kırk altı bin kişiye burs vermiştir. Üçüncü görevi de Cumhuriyetin eğitime yön veren bir kuruluşu olmasıdır.” TED Tüzüğüne göre; Madde-1 “Türk Eğitim Derneği, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1925 tarihli oturumunda Ulu Önder Atatürk'ün açış nutuklarından ilham alınarak 31 Ocak 1928'de kurulmuş ve Bakanlar Kurulu'nun 12 Aralık 1939 tarih ve 2/12441 sayılı kararı ile kamuya yararlı derneklerden sayılmıştır. Derneğimizin isminde Türk kelimesinin kullanılması, Bakanlar Kurulunun 10.1.1974 tarih ve 7/7710 sayılı kararı ile kabul edilmiş ve 21.1.1974 tarih ve 14775 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanmıştır.” Tüzüğün 2. Maddesi “Cumhurbaşkanı, Türk Eğitim Derneği'nin yüksek koruyucusudur” ifadesi bulunmaktadır. Tüzüğün 5. Maddesi Çalışma Konuları ve Amaçlarla ilgilidir. Söz konusu madde TED amaçlarını; (a) Kimsesizliği ve parasızlığı dolayısıyla kendi başına okumaya imkan bulamayan ahlaklı, anlayışlı ve çalışkan Türk çocuklarının okumalarını sağlamak, (b) Gerek yurt içinde, gerek yabancı ülkelerde bulunan eğitim merkezlerinde Türk öğrencileri için yurtlar kurmak, (c) Türk çocukları için yabancı dil öğretimini öngören okullar ve her çeşit kurslar açmak, (d) Türk çocuklarının ulusal, sosyal, kültürel ve sportif eğitimlerini yükseltmeğe çalışmak, (e) Türk çocuklarının boş zamanlarını değerlendirmek, (f) “Türk eğitim hayatına ve faaliyetlerine maddi ve bilimsel katkılarda bulunup destek sağlamaktır” biçiminde ifade etmektedir (TED, 2006). TİSK: “Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu sendikalar kanunu çerçevesinde faaliyet gösteren Türkiye’de işverenleri yurt içinde ve dışında endüstri ilişkileri alanında temsil eden tek üst kuruluştur. (…). Özel sektörde örgütlü işveren sendikaları çoğunlukta olmakla birlikte kamu işveren sendikaları da TİSK’in üyesidir. TİSK’in kapsamı yaklaşık 1.200.000 personel çalıştıran 8300 işletmedir. TİSK’in şemsiyesi altında bulunan işletmeler genelde orta ve büyük boy işletmelerdir. Çoğunlukla ihracatçı kuruluşlardır. Genel yapı içinde bu işletmelerde kurumsallaşmanın belirli bir düzeye ulaştığı, eğitim faaliyetinin çok ciddiye alındığı, tümüyle kayıtlı işletmelerden oluşan ve tümüyle kayıtlı işçi çalıştıran bir camiayı temsil etmekteyiz. TİSK’in kuruluşu 1962 yılı, o zaman bir numaralı kuruluş amacı dayanışma: İşverenlerin dayanışmasını sağlamak, o tarihte işçi sendikalarının organizasyon çabaları karşısında işverenlerin birliğini oluşturmak, endüstri ilişkilerinde dengeyi kurmak ve işveren kesiminin hak ve menfaatlerini koruyup geliştirmektir. Konfederasyonun temel amaçları çalışma barışının korunması, işletmelerin ve ekonominin iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünün geliştirilmesi, 115 Ülkemizin AB’ye üyeliği, üretim, yatırım, ihracat ve istihdamın geliştirilmesi, çalışanların eğitim, nitelik ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi, işsizliğin giderilmesidir.” Türkiye İşveren Sendikaları (TİSK) 15 Ekim 1961 tarihinde "İstanbul İşveren Sendikaları Birliği" adı altında kurulmuştur. Birliğin adı 20 Aralık 1962 tarihinde toplanan II. Olağan Genel Kurul'da "Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu" olarak değiştirilmiştir. 1965 yılı ortalarına kadar İstanbul'da bulunan Merkezi, 5 Ağustos 1965'de toplanan Olağanüstü Genel Kurul'da yapılan Ana tüzük değişikliğinin ardından Ankara'ya taşınmıştır. TİSK, şu amaçları edinmiştir (TİSK, 2006): (a) Çalışma barışının sağlanması ve sürdürülmesi için başta Atatürk ilkeleri olmak üzere Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve kamu yararının korunması temel ilkelerine sadık kalarak demokratik esaslar dâhilinde faaliyet göstermek, (b) Laikliği ve hürriyetçi, parlamenter demokratik rejimi bütün gücü ile desteklemek, (c) İşverenlerin ve Konfederasyona Üye İşveren Sendikalarının çalışma ilişkilerinden doğan ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini mevzuat çerçevesinde korumak ve geliştirmek; ekonomik ve sosyal alanda karşılaştıkları temel sorunların giderilmesi ve ihtiyaçların karşılanması amacıyla Hükümet nezdinde sürekli girişim ve etkilerde bulunmak, (d) İşveren ve işçi kesimleri arasında dengeli ve olumlu ilişkiler kurmak suretiyle çalışma barışının korunmasına yardımcı olmak ve endüstri ilişkilerinin güçlü, dengeli ve barışçı anlayışla yürütülebilmesinde sosyal taraflar arasında diyalog ve uzlaşma kurulmasına çalışmak; (e) Sanayileşme ve rekabet gücünün artırılması, nitelikli işgücü açığının kapatılması bakımından mesleki ve teknik eğitime gereken önemi vermek. Konfederasyon yukarıda belirtilen amaçlarını gerçekleştirmek için Ana Tüzüğüne göre; “(a) İşverenler ve işçiler arasında olumlu ilişkiler kurma ve devam ettirme yönünde çaba sarf eder. (b) İşveren-işçi ilişkilerinde ihtiyacı duyulan her türlü bilgi ve hizmetleri üyelerine sunar. (c) Çalışma mevzuatı ile sosyal ve ekonomik konularda araştırmalar yapar ya da yaptırır, eğitim kursları veya seminerler düzenler. (d) Çalışma hayatı ve sanayi ile ilgili kanun, tüzük ve 116 yönetmeliklerin hazırlanmasında veya değiştirilmesinde işveren kesimi görüşlerini hazırlar ve her kademede savunmasını yapar.” konularında çalışmalar yapmaktadır. TÜRK EĞİTİM-SEN: “Ben bunu size isterseniz tüzüğümüzden okuyayım. (a) Anayasada ifadesini bulan, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, milli manevi değerlere, insan haklarına, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalarak, demokrasinin korunup bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılması yolunda çaba göstermeyi, (b) Toplum ve iş barışını tesis ederek devlet- millet kaynaşmasına ve sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunmayı, (c) Her türlü sendikacılık anlayışı içerisinde, üyelerinin ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki hak ve menfaatlerini korumayı ve geliştirmeyi, (d) Türk Milli Eğitim sisteminin temel ilke ve hedeflerinin, 21’inci Yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde gerçekleşmesi için; uygulamada ortaya çıkan eksiklik, aksaklık ve yanlışlıkları tespit ederek, gelişen eğitim teknolojisi ışığında düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi yönünde yol göstermeyi, görüş ve önerilerde bulunmayı, amaç edinmiştir.” Katılımcı bu soruyu yanıtlarken masasında bulunun Denek Tüzüğünü alarak soru ile ilişkili kısmı aynen okumuştur. Tüzüğün okunması sırasında araştırmacı katılımcıya müdahalede bulunmamış ancak tüzüğün kendisi tarafından inceleneceği bilgisi katılımcıyla paylaşılmıştır. TÜRK-İŞ: “Türk-İş, 1952 yılında kurulmuştur. Türkiye çok partili sisteme geçerken demokratik açılımla beraber sendikal hak ve özgürlüklerin de geliştiği, 1945-1947 yıllarında da 3308 sayılı kanun ve dolayısıyla sosyal sigortalar kurumu kanunun kuruluşuyla beraber, Çalışma Bakanlığının yapılanmasıyla sürecinde 1952’de de sendikal hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, endüstriyel ilişkilerin sağlanması açısından ve sendikal hakların hayata geçirilmesini amaçlayan bir konfederasyon olarak kurulmuştur. (…) 1963 yılına kadar 274-275 sayılı yasanın çıkmasına kadar o ara sendikal dayanışma birlikler ve dernekler halinde devam eden bir konfederasyon kuruluşu olarak başlamıştır. O tarihten itibaren de hem sendikal hak ve özgürlüklerin gerçekleşmesi açısından hem de yasaların el verdiği ölçüler içerisinde demokrasinin de gelişmesi açısından sendikal hakların büyümesini amaçlamak ve büyütmektir. (…) amaç maddesinde de demokratik, laik, sosyal hukuk devlet düzeninde de partilere karşı bağımsızlığı ilke edinerek kurulmuştur.” 3-7 Aralık 2003 tarihinde yapılan 19. Olağan Genel Kurulda Değiştirilerek kabul edilen Türk-İş Ana tüzüğün ilk maddesi olan Madde 1’de Konfederasyonun adı Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve kısaltılmış adının da TÜRK-İŞ olduğu belirtilmektedir. Konfederasyonun merkezi Ankara biçiminde ifade edilmektedir. 117 Konfederasyonun amacı ve çalışma şekli başlığı altında ve Madde 2’de Türkİş “İnsan hakları, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi kuralları, Atatürk İlkeleri, milli demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı çerçevesinde çalışanların hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek amacını taşır. Bu amacın gerçekleştirilmesine engel teşkil eden komünizm, faşizm, gericilik, yoksulluk, cehalet ve sefaletle, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün zedelenmesini hedef alan faaliyetlerle mücadele eder. Türk-İş bu amaç çerçevesinde yapacağı çalışmalarda siyasal partilere karşı bağımsızlığını korur” biçimindedir. Türk-İş’in Ana Tüzüğü, Genel Eğitim Sekreterinin Görev ve Yetkileri kısmı (d) bendinde, “eğitim alanlarında gerekli görülen her türlü araştırma, derleme, kültürel çalışmalarda bulunur” ifadesi yer almaktadır. Bu görev ve yetkiler çerçevesinde Türk-İş’in eğitim alanında çok sayıda çalışmasından söz edilebilir. Ana Tüzüğün 38. Maddesine göre Türkiye İş Sendikaları Konfederasyonunun kurucularının toplam 10 ayrı işçi birlikleri ve işçi federasyonları olduğu belirtilmektedir (Türk-İş, 2003). TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Derneğimizin amacı için size Dernek Tüzüğünü vereyim. Siz oradan bakınız, daha doğru olur diye düşünüyorum.” Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tüzüğüne göre derneğin adı Madde 1’de “Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği” olarak belirtilmiş ve dernek merkezinin İstanbul’da olduğu ifade edilmiştir. Dernek isminin tüzüğe göre her hangi bir kısaltması yoktur. Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tüzüğünün amaçları tüzüğün 2. Maddesinde (a) “Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefi ve ilkeleri ışığında demokratik sivil toplum ve laik hukuk devleti anlayışının yerleşmesi, (b) “Ülkemizde ve dünyadaki gelişmeler ve ihtiyaçlar doğrultusunda ulusal ve evrensel değerlerle donanmış bilgi, beceri, yaratıcı, üretken ve araştırmacı bireylerin yetişmesi”, (c) “Özel okulların gelişmesi, yaygınlaştırılması ve yaşadığı sorunların çözülmesi, eğitim-öğretim alanındaki öncü ve başarılı çalışmaları ile Türk Milli Eğitim Sistemine yaptığı katkılarla kamuoyunda daha çok tanınması, rekabet kurallarına ve 118 Özel Okullar İlkeleri’ne uygun biçimde faaliyette bulunması için gerekli olan çalışmaları yapmak”, ve (d) “Bu çerçevede oluşan görüş ve önerileri Milli Eğitim Bakanlığı ve teşkilatına, TBMM’ne, hükümete, uluslararası kuruluşlara ve basın aracılığı ile de kamuoyuna ileterek düşünce ve hareket birliği oluşturmak” olarak belirtilmektedir. Türkiye Özel Okullar Birliği Derneğinin faaliyet alanları tüzükte 3 madde de toplam 29 madde de ifade edilmiştir. Bunlardan bazıları; (a) “Özel okullardaki Eğitim-Öğretim çalışmalarının, Atatürk ilke ve İnkılâpları doğrultusunda, laik demokratik ve çağdaş değerlerle bütünleşen bir anlayış içerisinde gerçekleşmesi için çalışmalar yapmak”, (b) “Özel Okulların ülke genelinde yaygınlaşması ve bu doğrultuda sorun teşkil eden mevcut yasaların yeniden düzenlenmesi için gerekli çalışmaları yapmak”, (c) “Özel Okulların Eğitim ve Öğretim faaliyetlerini etkili ve verimli bir şekilde yapılabilmesini engelleyen etkenlerin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik çalışmalar yapmak”, (d) “Derneğin, kamu yararına çalışan bir dernek olduğunu resmen kabul ettirmeye yönelik çalışmalar yapmak” biçiminde ifade edilmektedir (Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, 2005). TÜSİAD: “TÜSİAD, kısaca, işadamlarının gönüllü sivil toplum örgütü olarak, Türkiye’de kamu refahının özel sektör eliyle gelişimini destekleyen, önemli ekonomik ve sosyal konularda yaptırdığı bilimsel araştırmalarla politika önerileri ortaya koyan bir dernektir diyebiliriz. TÜSİAD’ın Tüzüğe göre misyonu, demokrasi ve insan hakları evrensel ilkelerine bağlı, girişim, inanç ve düşünce özgürlüklerine saygılı, yalnızca asli görevlerine odaklanmış etkin bir devletin var olduğu Türkiye'de, Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefine ve ilkelerine sadık toplumsal yapının gelişmesine ve demokratik sivil toplum ve laik hukuk devleti anlayışının yerleşmesine yardımcı olur.” Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Tüzüğü’ne (19 Ocak 2001 itibariyle) göre Derneğin adı ve merkezi Madde 1’de "Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği"dir. Dernek Merkezi İstanbul'dadır” olarak belirtilmektedir. Derneğin amacı; Madde 2’de beş disiplinde ifade edilmiştir. Bunlardan bazıları; (a) TÜSİAD, “demokrasi ve insan hakları evrensel ilkelerine bağlı, girişim, inanç ve düşünce özgürlüklerine saygılı, yalnızca asli görevlerine odaklanmış etkin bir devletin var olduğu Türkiye'de, Atatürk'ün çağdaş uygarlık hedefine ve ilkelerine sadık toplumsal yapının gelişmesine ve demokratik sivil toplum ve laik hukuk devleti 119 anlayışının yerleşmesine yardımcı olur. Dernek, sanayici ve işadamlarının Türk toplumunun öncü ve girişimci bir grubu olduğu inancı ile bu yöndeki uygulamaların takipçiliğini yapar”. (b) “TÜSİAD, uluslararası entegrasyon hedefi doğrultusunda Türk Sanayi ve hizmet kesiminin rekabet gücünün artırılarak, uluslararası ekonomik sistemde belirgin ve kalıcı bir yer edinmesi gerektiğine inanır ve bu yönde çalışır”. (c) TÜSİAD, “Türkiye'de liberal ekonomi kurallarının yerleşmesinin yanı sıra, ülkenin insan ve doğal kaynaklarının teknolojik yeniliklerle desteklenerek en etkin biçimde kullanımını; verimlilik ve kalite yükselişini sürekli kılacak ortamın yaratılması yoluyla rekabet gücünün artırılmasını hedef alan politikaları destekler”. (d) TÜSİAD, “bu çerçevede oluşan görüş ve önerileri, doğrudan parlamentoya, hükümete, yabancı devletlere, uluslararası kuruluşlara ve basın aracılığı ile de kamuoyuna ileterek yukarıdaki amaçlar doğrultusunda düşünce ve hareket birliği oluşturur” biçimindedir. TÜSİAD’ın faaliyet alanları Dernek Tüzüğün 3. Maddesinde tanımlanmaktadır. Madde 3, TÜSİAD’ın amaçlarını gerçekleştirmek için faaliyet alanlarını; “İstikrar ve sosyal uzlaşma içinde gelişme”, “Ülkenin rekabet gücü üstünlüğü elde etmesi”, “Uluslararası entegrasyon”, “Görüş ve önerilerin karar odaklarına aktarılması” ve “Örgütlenme” başlıkları altında belirtmektedir. İstikrar ve sosyal uzlaşma içinde gelişme başlığı altında, “İstihdam, eğitim, sosyal güvenlik ve çalışma koşullarının düzenlenmesi gibi konularda iş dünyasında düşünce ve hareket birliği yaratılması yönünde çalışmalar yapar”. Uluslararası entegrasyon başlığı altında; “Türkiye'yi AB üyeliğine götüren süreç içinde yurtiçinde ve yurtdışında ilgili kuruluşlarla temaslar kurarak iş dünyasının görüş ve önerilerini yansıtır; bu faaliyetler hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi için her türlü iletişim, temsil, koordinasyon ve enformasyon faaliyetlerinde bulunur”. Görüş ve önerilerin karar odaklarına aktarılması başlığı altında “Türk sanayicilerinin ve işadamlarının çeşitli konulardaki görüş ve önerilerinin ilgili karar 120 odaklarına duyurularak kabul görmesi için temaslarda bulunur” biçiminde ifade edilmektedir (TÜSİAD, 2006). Çalışmaya katılanların verdikleri yanıtlar ve tüzüklerine göre temel vurgunun hukuk sistemi, hukuk devleti kavramlarına odaklandığı ve bu vurgu doğrultusunda karar mekanizmalarını etkilemeyi amaçladıkları söylenebilir. Hukuk, toplumsal yaşamı düzenleyen kuralların bir boyutudur. Toplumsal yaşamın düzenlendiği kurallar boyutunun diğeri ise sosyal normlar olarak tanımlanabilir. STÖ’ler bu normları oluşturmak ya da normları oluşturacak toplumsal, siyasal ve bürokratik oluşumları etkileyebilmek için kendi etkinlik alanları kapsamında çalışmalar gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. STÖ’lerin eğitim olgusunu algılayış biçimi Araştırmanın ikinci alt problemi “Sivil toplum örgütleri eğitim olgusunu nasıl algılamaktadır? Bu alt problemle araştırmacı sivil toplum örgütlerinin eğitim olgusunu nasıl tanımladıklarını ve değerlendirdiklerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Katılımcılarn sistematik bir dizge içerisinde yanıtlarını kurgulamaları, yanıtlarının sınırlılıklarının belirleyebilmeleri ve eğitim olgusuna ilişkin çalışma kapsamında ihtiyaç duyulan verilere ulaşılabilmesi amaçlarıyla gerektiğinde sonda tipi sorular da kullanılmıştır. Bunlar; birey, toplum ve devlet açılarından eğitim olgusunu nasıl tanımlıyorsunuz biçiminde kurgulanmıştır. Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar inceleme sonrasında süzülerek önce alfabetik sırayla aşağıda verilmiş, ardından yanıtların analizi yapılarak bulgular tartışılmıştır. Bu soruyu, AÇEV: “(…) Bireylerin hayatlarında bir davranış değişikliğidir. (…). Devlet açısından baktığımızda devletin bu alandaki sorumluluklarından söz edebiliriz. Bu noktada devletin bazı alanlara eğilmediği, ulaşamadığı, kaynaklarını iyi kullanamadığı, stratejik bir bakış açısıyla hareket etmediği, (…) maalesef devlet deyince aklımıza bunlar geliyor. Yani olumsuz tarafları ve sorumlulukları geliyor.” 121 DİSK: “ (…) Eğitimin bilimsel, insani, özgür ve insanın sevdiği alanlarda da geliştirilmiş olması lazım. Temel bir yanı var, yani insan olmakla ilgili bir yanı var. (…) birey, toplum ve devlet açısından değişiyor olabilir. Ama bunun bir evrensel tarafını bulmak lazım. Bu tanımların böyle değişiyor olması çok önemli olmayabilir.” EĞİTİM-BİR SEN: “(…) Eğitim insan ilişkileridir, davranıştır, yaşam biçimidir. Eğitime ilişkin sorunları çözdüğünüzde bir bakıma toplumdaki diğer sorunları da bir ölçüde çözebilirsiniz. Örneğin ülkede yolsuzluklardan, hırsızlıklardan, gasplardan söz ediliyorsa, bu bir bakıma eğitimin sorunudur.” EĞİTİM-SEN: “Eğitimi kısaca toplumun geleceğinin şekillenmesi olarak tanımlayabiliriz. (…). Birey açısından baktığınızda ise kendisine daha sağlıklı, daha güvenli daha özgür, daha yaşanabilir bir ortam hazırlayabilme amacıyla yaşamın sürdürülmesidir. (…). Eğitim sistemi devletin küçük bir prototipi olarak değerlendirilebilir. Devlet bir sistem üzerine kurgulanıyor, bu sistemi yeniden üretebilmek, devam ettirebilmek için de ona uygun insan şekillenmesini yaratmak istiyor. Bunun için eğitim süreçleri devlet açısından politik bir süreç olarak algılanabilir. Esas çatışma noktası da bura da zaten.” ERG: “Eğitimin birkaç unsuru var. Bir tanesi, eğitim sonu olmayan bir süreç. Birey açısından baktığımızda da durumu öyle tanımlayabiliriz. Eğitim bir süreç (…) birey olarak potansiyelini sağlamak dediğimiz zaman bunda gelişkin estetik zevkleri de içeren, sanat ve spor ilgilerini de içeren, tüm bu becerileri sağlayacak kesintisiz ve sürekli bir süreçten bahsediyoruz. Toplumlar açısından baktığımızda da sonu olmayan sürekli geliştirilmesi ve yenilenmesi gereken ve sürekli test edilmesi gereken, amaçlarına ne kadar hizmet ettiği sürekli test edilmesi gereken bir süreç.” HAK-İŞ: “Eğitim, bireye içinde yaşadığı toplumu anlama, ilişki kurduğu kişilerle daha sağlıklı iletişim kurma yetisi kazanma biçimi olarak tanımlayabiliriz. (…) Devlet açısından iş biraz farklıdır. Şöyle tabii ki devlet ve toplum arasındaki bağ ve iletişim için eğitimli insan bir avantajdır. Ancak Türkiye pratiğinde baktığımızda, devletimiz eğitimi şöyle algılıyor; eğitimde adı bile var Milli Eğitim Bakanlığı. Eğitime milli olma zorunluluğu getiriyor. Ancak özellikle Maglehen’in dediği gibi küçük bir köy olan dünyada milliyetçilik unsuru asla inkâr etmiyoruz ama milliyetçilikten daha çok üst milliyetçilik kavramı var. Ancak ne zaman ki özel teşebbüs, girişimcilik işverenler, işçiler gibi sosyal aktiviteler, sosyal sivil toplum kuruluşları olduğunda devlet önce eğitimi kontrol edememe gibi bir kaygı ve korkuya kapıldı ama bu kaygısı yersizdi. Çünkü eğitimde evrensellik esastır.” MÜSİAD: “(…) eğitim kalkınmanın temel unsuru (…) bilgi toplumu ve bilgi çağı kavramları da göstermektedir ki, bir ülkenin toplumsal anlamda genel eğitim seviyesinin yüksekliği, onun rekabet gücünü ve ekonomik kalkınmışlık gücünü etkiliyor. Bunların hepsi bir biriyle ilişkilidir. (…) Birey açısından insanın eğitimi temelde önemli, çünkü nihayetinde toplumu oluşturan bireylerdir. (…) eğitimi sadece beşerî ilimler olarak düşünmemek gerekiyor. Çünkü insanı insan yapan unsurlar, o ülkenin ana dinamikleri ve ahlâkî değerleridir. Bu değerleriyle beraber, onları mücehhez kılacak bir eğitimden bahsetmek gerekiyor. Temel yaklaşımımız bu. Birini diğerine tercih söz konusu olamaz.” TARİH VAKFI: “(…)eğitimin en önemli özelliğinin, bireyin kapasitelerinin en geniş ve en derinliğine geliştirilmesi için ona şans tanıyan, onun yeteneklerini bu kişisel kapasite geliştirme için kullanan bir mekanizmalar bütünüdür. (…) Toplum açısından eğitim toplumun biriktirdiği bilgi ve değerleri, evrensel değerler ve birikimle uyumlu ve eleştirilip geliştirilmeye açık bir biçimde bireye sunduğu ve bireyin toplumun gelişim sürecini zenginleştirici kapasitelere kavuşturulduğu bir süreçtir. Devletin buradaki görevinin toplumun-bireyin ihtiyaçları arasındaki 122 seçimde, bireye en geniş, demokratik, katılımcı, yaratıcı seçenekler sunmak olduğunu düşünüyorum. Yani devlet, toplumsal ve bireysel ihtiyaçları, yaratıcılık, demokratiklik, katılımcılık dengesi içerisinde ve çağdaş değerlerle uyumlu bir biçimde geliştirmekle görevlidir.” TED: “Modernleşme, peşinden globalleşme sürecinde kendi topraklarımız üzerinde yaşayan kişilerin refah seviyesini yükseltmek, dünya ile rekabet edebilecek niteliğe kavuşturmak olarak tanımlıyoruz. Devlet açısından ve birey açısından bu tanımın çok büyük farklılıkları olmaz. Çünkü bireylerin toplamı da zaten devleti oluşturur.” TİSK: “Çok genel bir çerçeve çizecek olursak, eğitim eski konsepte göre, yetişme çağındaki bireyin, birincisi toplumun amaçları, ikincisi gelir getiren geçerli bir iş doğrultusunda yetiştirilmesidir. (…) Dünyada her ne kadar sermaye ve mal gibi tam rekabete açık olmasa da, işgücü yakında dünyanın herhangi bir yerindeki birey bir başka yerdeki bireyle bu açıdan çok ciddi bir rekabete girecektir. Hâlihazırda bu rekabet var. Türkiye’de diyelim X işletmesinde çalışan bir işçi, nitelikleri itibariyle ürettiği mal veya hizmete yaptığı katkı açısından bir başka ülkenin çalışanı ile rekabet etmektedir.” TÜRK EĞİTİM-SEN: “Eğitim; meşhur tanımıyla bireyler üzerinde olumlu değişiklikler meydana getirme sürecidir. (…) bugün olması gereken, insan hakları açısından düşündüğümüzde hem kendi toplumuna hem de bütün insanlığa hizmet edebilecek bireyler yetiştirmek gerekmektedir. Burada bir öncelik vardır. Peki bu nedir? Suya bir taş attığınızda küçük küçük daireler meydana getirir. Faydaya, hizmete kendi yakınımızdan başlamalıyız. Bizim anlayışımız, kültürümüz bunu gerektiriyor.” TÜRK-İŞ: “Eğitimin, hayat boyu devam etmesini hedef olarak kabul eden toplumun ve insanın gelişmesi-değişmesi açısından ve toplumun daha geniş kitlelerinin eğitimle beraber gelişip güçlenmesi açısından önemli bir unsur olduğunu düşünüyoruz.” (…) Bugün dünyada tartışılan şey eğitimin kalitesidir. Eğitimin kalitesi demek toplumun kalitesini geliştirir. Bu ilköğretimden yüksek öğretime kadar eğitimin her düzeyi için geçerlidir. (…) Bireyleri ilgilerine ve kabiliyetlerine göre yönlendirmemiz lazım.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Eğitim ve öğretimi akla getirdiğinizde, dünyadaki insanoğlunun iyi insan olması için önemli bir araçtır. Eğitim tüm dünyada münakaşa edilen ve de her ülkenin sosyal, politik ve ekonomik yapısıyla yakinen ilgilenen bir olgu. Devlet açısından düşündüğümüzde zaten vazifesidir. Vatandaşına kaliteli eğitim ve öğretim yaptırarak iyi bir toplum yetiştirmesi, vatandaşlık vazifesi devletin vazifesidir.” TÜSİAD: “(…) bireyin eğitiminin kendi meslek hayatına yansıması, işgücü piyasası içindeki konumunu sürdürebilmesi açısından bir önemi var. Ama iş dünyası olarak sadece buna bakıldığı da sanılmamalı. (…) karar alıcı merci olarak devletin, eğitim konusunda da başta gelen kurumlar olarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim kurumunun, bireyin ve toplumun az önce bahsettiğim perspektifte gelişmesi için gerekli eğitim politikalarını oluşturması gerekiyor. Bu yapılırken de örgütlü sivil toplumun yanı sıra öğrenciler, veliler, diğer kamu kurumları, işgücü piyasasının aktörleri gibi aktörlerle, katılımcı bir süreç izleyerek ve uluslar arası gelişmeleri de takip ederek politikaların oluşturulması gerekiyor.” biçiminde yanıtlamışlardır. Tablo 5’de STÖ’lerin görüşlerinde vurgulanan ifadeler özetlenmektedir. 123 Tablo 5. STÖ’lerin eğitim olgusunu tanımlarken vurguladıkları noktalar STÖ AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG VURGULANAN NOKTALAR HAK-İŞ MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD davranış değişikliği devletin sorumluluğu bilimsellik insanilik özgürlük evrensellik insan ilişkileri, davranış yaşam biçimi toplumun geleceğinin şekillenmesi bireyin daha sağlıklı, güvenli, özgür, yaşanabilir bir ortam hazırlayabilmesi eğitim sistemi devletin küçük bir prototipi eğitim politik bir süreç çatışma alanı sonu olmayan süreç ne kadar hizmet ettiği sürekli test edilmesi gereken bir süreç bireye yaşadığı toplumu anlama, daha sağlıklı iletişim kurma yetisi kazanma biçimi, devlet ve toplum arasındaki bağ kalkınmanın temel unsuru insanı insan yapan unsurların, ahlâkî değerlerin kazandırılması kişisel gelişim için kullanan mekanizmalar bütünü toplumun biriktirdiği bilgi ve değerlerin, evrensel birikimle uyumlu ve eleştirilip geliştirilmeye açık zenginleştirici süreç bireylerin refah seviyesini yükseltmek, bireyleri dünya ile rekabet edebilecek niteliğe kavuşturmak bireyin, toplumun amaçları ve geçerli bir işe yönelik yetiştirilmesi bireyler üzerinde olumlu değişiklikler meydana getirme süreci bütün insanlığa hizmet edebilecek bireyler yetiştirmek hayat boyu devam eden toplumun ve insanın gelişmesi-değişmesi iyi insan olması için önemli bir araçtır devletin görevi iyi bir toplum yetiştirilmesi bireyin meslek yaşamına yansıması, işgücü piyasası içindeki konumunu sürdürebilmesi açısından bir önemli Eğitim süreci, çok aktörlü süreçlere örnek olarak verilebilir (Titiz, 2004: 41). Bu aktörler, öğrencilerin, öğretmenleri, eğitim yöneticilerin, eğitim bilimcilerin, eğitim-öğretim kurumları sahiplerinin, velilerin, kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, kısaca toplum içindeki tüm öğelerin bulunduğu geniş bir yelpazede tanımlanabilirler. Eğitim doğası gereği ilgili taraflarca farklı tanımlanabilecek, 124 yorumlanabilecek bir olgudur. Diğer taraftan ilgili tüm aktörlerin kendilerine özgü fikir, beklenti ve ideolojilerinden söz edilebilir. Eğitim denilince neler anlaşıldığını belirleyen, değiştiren ve siyasi yaşamın bir parçası olan fikirlerin varlığı arasında bir uyum vardır (Pring, 1999: 74). Söz konusu farklılığı ve ilişkiyi belirleyebilmek için araştırmanın ikinci alt problemi “Sivil toplum örgütleri eğitim olgusunu nasıl algılamaktadırlar” biçiminde ifade edilmiştir. Hem kavramsal olarak daha sistematik bir yaklaşım olması bakımından hem de katılımcıların daha rahat biçimde zihinlerinde yanıtlarını kurgulayabilmeleri için eğitim olgusunun birey, aile, toplum ve devlet boyutunda tanımlamaları istenmiştir. Verilen yanıtlar incelendiğinde sivil toplum örgütleri eğitim olgusunu; a) birey açısından; bir davranış değişikliği, bir beklenti, daha iyi iş olanaklarına ulaşmada araç ve mutluluk kaynağı, b) aile ve toplum açısından; refah, özgür, demokratik ve sağlıklı toplum aracı, c) devlet açısından ise politik alan ve bir sorumluluk alanı olarak tanımlamaktadırlar. Katılımcıların “eğitimli insan” kavramını vurguladıklarından söz edilebilir. Eğitimli insan, hem hayatını sürmek, hem de hayatını kazanmak için gerekli donanıma sahip kişi olarak tanımlanabilir. Eğitim, özellikle bilgi toplumunda, bir yandan etkili olma becerileri öğretirken, bir yandan da erdem aşılamak durumundadır. Sivil toplum örgütlerince devlet eğitim sistemi ile toplumun değerlerini aktararak toplumu bir yönüyle denetimi altına almayı amaçlamakta ve bu anlamda sorumluluk alanı olarak görülmektedir. Diğer bir ifade ile bu sorumluluk alanında eğitim devlet adına bir toplumsal denetim mekanizması işlevi görmektedir. Sivil toplum örgütlerince burada sözü edilen toplumsal denetimin bir baskı süreci değil mevcut toplumsal düzenin yeniden kurulması ve üretilmesi anlamında 125 kullanılmaktadır. Bu denetim sürecinde eğitimin toplumu bütünleştirici ve ortak hedeflere bireylerin yönlendirilmesinin hedeflenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. EĞİTİM-SEN, eğitimin politik bir alan olduğundan söz etmekte ve söz konusu politik alanı aynı zamanda bir çatışma alanı olarak tanımlamaktadır. EğitimSen’in bu görüşü alan yazındaki çatışmacı yaklaşımlar ile örtüşmektedir. Eğitim politik bir süreçtir ve politika özünde bir çatışmayı içermektedir. Çatışma alanında eğitim toplumu oluşturan farklı gruplar arasındaki karşıt çıkarlar üzerine temellenen bir süreçtir. Diğer taraftan DİSK, eğitim olgusunun birey, aile, toplum ve devlet açısından farklı kategorilere ayırmanın çok da gerekli olmadığını belirterek, tanımın evrensel bir boyutunu belirlemek gerektiğini vurgulamaktadır. Bu görüşe göre DİSK’in olaya daha bütüncül yaklaştığından söz edilebilir. Eğitim olgusuna bütüncül olarak yaklaşmak eğitimin yalnızca düşünsel olarak değil, bireyi ahlaki, toplumsal ve bir sivil olarak mükemmelleştirmeyi hedeflemesi anlamını taşımaktadır. HAK-İŞ konfederasyonu eğitim sisteminin milli olması/olmaması konusunda farklı bir duruş sergilemekte ve “milliyetçilikten daha çok üst milliyetçilik kavramı” olduğuna dikkat çekmektedir. Ancak, “Milli Eğitim Bakanlığı”nın adında geçen millilikten “daha çok üst milliyetçilik” olarak ifade edilen kavrama açıklık getirilmemiştir. Hak-İş eğitimde evrenselliğin esas olduğuna vurgu yapmaktadır. Ayrıca Hak-İş “özel teşebbüs, girişimcilik işverenler, işçiler gibi sosyal aktiviteler, sosyal sivil toplum kuruluşları” söz konusu olduğunda devletin eğitimi kontrol edememe kaygısına kapıldığını düşünmektedir. İşveren ve işçi örgütlenmelerinin (Türk-İş, Hak-İş; MÜSİAD, TÜSİAD) eğitim olgusunu nitelikli işgücü odaklı öncelikle bireyin kendine ardından bireyin topluma-devlete ekonomik değer kazandırması noktasında gördükleri söylenebilir. Bu bulgu söz konusu örgütlerin varoluş amaçları ile örtüşmektedir. Bu konuda daha çok beklentilerini özeğe alarak eğitimi tanımlamaya giriştiklerinden söz edilebilir. Bu anlamda bu görüşlerde pragmatizm felsefesinin ağır bastığı düşünülebilir. 126 STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin amaçları ve sistemin bu amaçları başarma düzeyleri hakkındaki görüşleri Araştırmanın üçüncü alt problemi “Sivil toplum örgütlerinin, Türk Eğitim Sisteminin amaçları ve sistemin bu amaçları başarma düzeyleri hakkındaki görüşleri nelerdir?” biçiminde kurgulanmıştır. Bir toplumda yaşı küçük bireyler, etkilenmeye en açık grubu oluştururlar ve belli değerlerin çocuklara aşılanması yetişkinlere aşılanmasından daha kolaydır. Bu anlamda eğitim sistemi, bir devletin resmi ideolojisinin sürekliliğinin sağlanması ve yeniden üretilmesi için önemli bir öğe olarak tanımlanabilir. Bu alt problemle araştırmacı sivil toplum örgütlerinin Türk Eğitim Sistemini amaçları ve bu amaçları başarmak üzere yaşama geçirdiği uygulamaları nasıl değerlendirdiklerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Aynı zamanda verilen yanıtlarla sivil toplum örgütlerinin Türk Eğitim Sistemini ne derece izledikleri hakkında da bir değerlendirme yapılabilir. Bu alt probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara “Türk Eğitim Sistemini amaçları ve bu amaçları başarma düzeylerini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar inceleme sonrasında süzülerek önce alfabetik sırayla aşağıda verilmiş, ardından bulguların analizi yapılmıştır. AÇEV: “Sistemi başarılı bulmuyoruz. (…). Uygulamada devlet üzerinde inanılmaz bir yük ve bir baskı var. Çok yüksek bir nüfus var. Eldeki kaynaklar çok kısıtlı, her şey yöneticileri suçlayarak olmaz. (…) Merkezi bir sistem ve bu merkezi sistem içinde çok fazla tıkanıklıklar var. Ama o sistemi verimli hale getirmek için çok fazla bir çaba da göremiyorum. (…) burada sistemi başarılı bulmaya imkân yok. (…). Bırakın kendi içimizde yaptığımız sınavları uluslar arası sınavlarda PISA sonuçları belli. Biz hiçbir şekilde Milli Eğitim Sisteminin başarılı olduğunu iddia edemeyiz. (…) Ama bazı özel okullarda ya da çok özelmiş gibi işletilen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bazı Anadolu liseleri, fen liseleri, bunlar hakikaten başarıları Avrupa’nınkiyle karşılaştırdığınızda aynı. Demek ki bizim insanımızda bir sorun yok bizim zekâmızda bir problem yok. Bizim sorunumuz iyi yönetilememek. Ama özellikle erken çocukluk dönemi için eğitim sistemini başarlı bulmuyorum, çok yetersiz. Belki de başarmayı istemedi. Bu konuda yeterince bir çaba yok.” DİSK: “Aslında Türk Eğitim Sisteminin başarılı olduğu alanlar var. Fakat yetemediği noktalardan da söz edebiliriz. Yani tek başına evet ya da hayır dememiz mümkün değildir. Özellikle Cumhuriyetle beraber Türk eğitim sisteminin bir hedefi 127 oldu. (…)Yani teba olmaktan çıkmış yurttaş olmuş insan, sanayileşecek olan toplumun insanı bu bağlamda çok ciddi başarıları olduğunu söyleyebiliriz. (…) Ama bugün örneğin Avrupa Birliği ya da OECD ülkeleri bağlamında baktığımızda çok ciddi boşluklarımızdan da bahsedebiliriz. (…) Bunlardan bir tanesi en büyük deformasyonu Türk Eğitim Sistemi 12 Eylül darbesiyle yaşamıştır. (…) Eski kavgaların yerini başka kavgalar girmiştir. (…) Nitekim bu ülkede bazı siyasal akımlarda 12 Eylül dayatmasından sonra çıkmıştır. Kürtçülük gibi, milliyetçiliğin başka versiyonları gibi, İslamiyet’in başka versiyonları gibi toplumun belası haline gelebilen demokrasi dışı sayabileceğimiz akımlar olmuştur. Bu dayatmalar kendisini mahallelerde Kuran kurslarının başka biçimleriyle, bilmem yeraltıyla bu ihtiyaçlara buradan toplum cevap aramıştır. Eğitim sistemi bir takım şeyleri başarabilseydi bunlar kesinlikle yaşanmazdı. (…). Burada topluma bir kalıp dayatılmıştır. Topluma kalıp dayatılamaz. (…). Topluma kalıp dayatmak yerine olanaklar sunmak gerekir. Bunun içinde birincisi mali zemin, özerklik, özgürlük, bilimle örtüşen değerler olması gerekiyor. Bunlar genel olarak milli eğitim sistemimizin eksikleridir.” EĞİTİM-BİR SEN: “Bir bakıma her sistem kendini ayakta tutacak, kendi ideolojisine uygun insan yetiştirmek istiyor. Bu çok doğal ve olması gereken bir şey olarak tanımlıyoruz. Ancak (…) karşı çıktığımız bir nokta var. Burada sanki bir noktada tek tip insan yetiştirme mantığı var ve bu insanın fıtratına aykırı bir şey. Bu gün ülkede örneğin kılık kıyafeti ele alalım. Siz okula giden çocuğa diyorsunuz ki sen kırmızı çorap giy, sen yeşil kravat takacaksın, ne bileyim saçını şöyle bağlayacaksın bu tip şeyler olmaz ve bunların düzeltilmesi gerekiyor. (…) Giyeceği kıyafeti seçmek için iradesini kullanamayan çocuk zamanla monotonlaşıyor bir bakıma makineleşiyor. Tabirimi maruz görün lütfen Pavlov’un köpekleri gibi. (…). Sistem şimdiye kadar özgür düşünebilen, kendine güveni olan bireyler yetiştiremedi. (…). Örneğin Hz. Ali’nin bir sözü var; “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, yaşayacakları zamana göre yetiştiriniz”. Bunu önemsiyoruz. (…). Çocuğa ben yaparım duygusunun verilmesi gerekiyor. Ben bu okulu bitireyim devlet dairesine gireyim hesabını bırakacaksınız. Devlet dairesinin iş kapısı olmaktan çıkması lazımdır. Bunun yolu, okullarda çocuğa poşet satmasını öğreteceksiniz. Yani fiili durum yaratacaksınız.” EĞİTİM-SEN: “Başarmadı şeklinde bir değerlendirmeyi çok doğru bulmuyorum. (…) bir yol kat ettiğini söyleyebilirim. (…) birincisi, sistem kendisinin istediği bu sistemi yürütebilecek bir toplum şekillenmesini yaratma noktasında bir yol kat ettiğini söyleyebilirim. Ama sonuç aldığını söyleyemem. Sonuç almış olsaydı bu kadar kaotik bir ortam yaşanmazdı. (…). İkincisi; koyduğu bu hedefler notasında kendini aşma noktasında aslında bir refleks ortaya koyamıyor. Yani yenileşme ve değişme noktasında bir refleks ortaya koyamıyor. Bu da bu hedeflerin çok katı belirlenmesinden kaynaklanır. (…). Devleti korumaya gerek yoktur. Çünkü devlet güçlüdür. Burada korunması gereken bireydir. Bireysel haklardır. (…). Bizim eğitim sistemimiz de olmayan budur.” ERG: “Türk Eğitim Sisteminin; birincisi genel amaçlarıyla daha konjektörel gelişmeler arasındaki ilişkinin daha sıkı kurulmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. (…). Eğitim de dâhil pek çok kamusal alan artık sadece devlet yöneticileri tarafından değil bütün paydaşların daha aktif katılımını içeren süreçlerle belirleniyor dünyada. Eğitim sistemimiz bu konuda ciddi adımlar atıyor, politika süreçlerinin daha katılımcı hale gelmesi noktasına, ama burada daha da adım atmasının onu her açıdan daha becerili kılacağını düşünüyoruz.” HAK-İŞ: “Milli Eğitimin amaçları deyince başta milli değerlere bağlılık, vatanın gelişmesi, ülkenin kalkınması, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık, bunlar çok güzel ve iyi şeyler ama ne kadarı gerçekleşti buna bakmak lazım bu konuda çok emin değilim. Haddimi aşmamak anlamında da işin mesleki eğitim boyutuna geçmek istiyorum. (…) Eğer Milli Eğitimimiz bürokrasiye eleman yetiştirmek gibi 128 bir amacı varsa başarılı, eğer istihdama yönelik ise başarılı olduğunu söylemek oldukça zor.” MÜSİAD: “Türk Eğitim Sisteminin eğitim konusunda kalıcı hedefleri var mı, yok mu? (…) eğitim sistemimiz, gelen iktidarlarla değişmemeli, partiler üstü bir yapıya kavuşturulmalıdır. (…) bu ülkede ne yazık ki, uluslararası seviyede bilimsel araştırma endekslerine baktığınız zaman durumumuz çok da iyi değil. Son gelinen noktada bize göre iyiye doğru bir yöneliş var, ama bu bir gelişim sürecidir, daha bunu bu yıl gözlemliyoruz. (…). Fakat yeni uygulama için, geçmişe göre daha iyi diyebiliriz.” TARİH VAKFI: “Eğer Cumhuriyet dönemini ölçü alıyorsak, 80 yıllık dönem yalnızca çok yüksek başarılardan ibaret olsaydı Türkiye bugün değişik bir ülke olurdu. Eğer yalnızca başarısızlıklarla dolu bir tablo karşımızda olsaydı, zaten Cumhuriyet süreci tümüyle tıkanırdı. (…). Yaratıcılık, bireyin seçim ve kapasitelerine saygı, demokratik eğitim, yetişkinlerin eğitimi, okul öncesi eğitim alanlarında çok başarısız olmuştur. Genel eğitim, özellikle okuma yazma eğitimi ve ilk eğitim alanında, bir başka deyişle bazı bilgilerin öğrencilere ülke çapında düşük bir bütçe ve düşük bir ortalama milli gelir düzeyinde yaygınlaştırılması anlamında orta çaplı bir başarıya ulaşılmıştır. (…) bir medyokrasi denizinde, ne yazık ki büyük bir bölümü yurt dışına ihraç edilen çok seçkin bazı insanların yetiştirilmesi başarılabilmiştir.” TED: “(…). Türkiye’de eğitim pansuman olarak görülmüştür. Bunun gerekçesi de Türkiye’de siyasetin ve bürokrasinin çok kısa dönemde ve yarı temsilî demokraside yaşanan bir ülkede cereyan etmesidir. Yaklaşık, ikinci Dünya Savaşından bugüne kadar Türkiye’de eğitimle ilgili uzun dönemli projeksiyon yapılmamış, Türkiye’de eğitim günü kurtarma yaklaşımları üzerine oturtulmuştur. Burada ne toplum ne sivil toplum ne de devlet üstüne düşeni yapmıştır. (…) Türkiye’de eğitimle ilgili ulusal bir program hazırlanmadığı sürece gelen herkesi başarısız buluruz. Türkiye’de siyasal görüşlere, bürokratlara veya kişilerin güçlerine göre değişmeyecek bir ulusal program hazırlandığı noktada yani sağ partisi, sol partisi, A sivil toplumu, B sivil toplumu ve diğer noktalarda bir ulusal program hazırlanır ve ulusal program buna Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’de dahildir tabi bu sürece. Ulusal program gündeme oturduğu noktada Türkiye’nin eğitim probleminin çözüleceğini düşünüyoruz.” TİSK: “Hiç şüphesiz burada bir başarıdan söz etmemiz çok zor. Çünkü taraflara baktığımız zaman bundan kim memnun diye, Milli Eğitim Bakanlığı dâhil sonuçlardan, performanstan memnun değil. Burada şüphesiz çok temelde bazı değişmesi gereken sistemle ilgili konular var. Bir de araçlarla, tedbirlerle, politikalarla ve nihayet imkânlarla ilgili konular var. Bize göre imkânlarla ilgili yani işin finansmanıyla ilgili konular şu anda Türkiye için en önemsiz konular. (…) Burada işletmeler kilit bir roldedir. Çünkü mezunları çalıştıran veya çalıştıramayan, verim alan, alamayan, sonuçları yaşayan işletmelerdir.” TÜRK EĞİTİM-SEN: “Şimdi, bizim bir milli eğitim politikamızın olmadığını söylemek çok basit bir cümle olacak çünkü bunu bugün herkes söylüyor. Bir Milli Eğitim Bakanlığımız var ama maalesef bir Milli Eğitim politikamız yok, oluşturulamadı. (…) aslında hedefler belli ve hiç kimsenin hedefler konusunda bir problemi yok ve hemen hemen herkes hem fikir. Ama bu hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda millet olarak tartışıyoruz, bir türlü hem fikir olamadık. (…) şu mevcut sistem çocuğun önünü tıkıyor. Esasında bu sistem çocuğun önünü tıkamıyor sadece, bu milletin geleceğinin önünü tıkıyor. Yani sonradan tespit edilen kabiliyetlerin gelişmesine engel olan bir sistem olarak kabul edilemez, değerlendirilemez.” 129 TÜRK-İŞ: “Zaten eğitim düzeyimizin ortaya çıktığı rakamlara baktığınızda (…) başarısız olduğumuzu görüyoruz. (…). Avrupa ortalamasının çok gerisinde olan bir eğitim düzeyimiz var. Ama şuradan geriye doğru 20 yıl, 40 yıl geriye gittiğimiz zaman oradan da iyiye doğru gittiğimizi görmekte sevindirici olmaktadır. (…). Türkiye kendi eğitim sistemini kendi toplumuna uygun bir modelle geliştirmek durumundadır.(…) Burada tabiî ki Milli Eğitim Bakanlığın bu perspektiften yaklaşarak olayların üzerine gitmesi gerektiği kanaatindeyiz.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Şu anda Türk Eğitim Sistemi oldukça sağlıklı bir sistem. Bunu her zaman söylüyorum. Gerek eğitim programları, gerek okulların haftalık ders saatleri, gerek yıllık açık olduğu saatler, günler yönünden Milli Eğitim Avrupa standartlarıyla aynı belki bazı yerlerde de daha fazla yerde ileri diye düşünüyoruz. (…)” TÜSİAD: “(…) Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş bir eğitim sistemi içinde insanları yetiştirebilmek amaçlanıyor. Ama çağdaş bir eğitim sistemine tatminkâr ölçüde ulaşılamadığı çok açık ki, reform çalışmaları devam ediyor. Elbette zamanın, gelişen teknolojinin gereklerine göre bu çalışmaların sürdürülmesi gerekir. (…). Çağdaş müfredata olan ihtiyaç, TÜSİAD’ın uzun zamandır savunduğu ve hatta tarih, coğrafya ve felsefe örnek yardımcı ders kitapları hazırlatarak somut olarak da katkıda bulunduğu bir konudur. (…) ihtiyaçlar devam ettiğine göre amaçlara tam olarak ulaşıldığını söyleyemeyiz. Türkiye’de ortaöğretimde genel lise ile mesleki liseler arasındaki dengenin diğer ülkelerde olduğu gibi- %65 mesleki, %35 genel eğitim şeklinde olması gerektiği söylenir. Ama başarılamamış, şu anda tam tersi oranlar geçerlidir. (…). TÜSİAD’a göre, mevcut mesleki eğitim sistemi başarılı değildir.” Verilen yanıtlar incelendiğinde sivil toplum örgütlerinin eğitimin amaçları konusunda farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu gözlenmiştir. Görüşülen sivil toplum örgütleri eğitimin amaçlarının neler olduğunun zaten yasal metinlerle belirlenmiş olduğunu ve bilindiğini varsayarak, amaçlardan çok sistemin amaçları başarma düzeyine odaklanmışlardır. STÖ’lerin amaçlarına paralel olarak, eğitim sistemin amaçlarının ne ölçüde başarılabildiği konusunda değerlendirmeleri ve odaklandıkları konular da farklılıklar göstermektedir. Tablo 6’da özetlendiği gibi eğitim sisteminin amaçlarını akademik başarı, eğitim sisteminin yapısı, yönetim, finansman, sistemin ideolojisi gibi oldukça farklı boyutlarda ele aldıkları görülmektedir. Ayrıca STÖ’lerce yapılan değerlendirmeler yalnızca başarının ya da başarısızlıkların değerlendirilmesi ile sınırlı kalmayıp, nedenlerini de irdelemektedir. 130 Tablo 6. STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin amaçları ve amaçları başarma düzeyine ilişkin değerlendirmelerinde vurguladıkları noktalar STÖ AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG HAK-İŞ MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD VURGULANAN NOKTALAR Nüfus yoğunluğu Kaynak yetersizliği Merkezi sistemden kaynaklanan sorunlar Eğitimi geliştirmede çaba eksikliği Akademik başarıda yetersizlikler Akademik başarının belirli okullarda yüksek olması Sistemin iyi yönetilmemesi Erken çocukluk eğitiminin yetersizliği Teba’dan yurttaşa yetiştirmeye bir başarı sağlanması 12 Eylül sonrası oluşumların yarattığı olumsuzluklar Toplumun sistem dışında arayışlara girmesi Topluma dayatılan belirli bir kalıp olması Kalıplar yerine olanaklar sunulmaması Mali yetersizlik, özerklik, özgürlük ve bilimle örtüşen değerler konusunda eksiklikler Tek tip insan yetiştirme mantığı Özgür düşünebilen ve kendine güvenen bireyler yetiştirilememesi Zamana uygun insan yetiştirilememesi Sistemin sürekliliğini sağlayacak bir toplum yetiştirmede kısmen başarı sağlanması Kaotik bir ortamın olması Sistemin hedefleri ve kendini aşma noktasında refleks ortaya koyamaması Hedeflerin katı bir biçimde belirlenmesi Bireysel hakların korunmaması Sistemin amaçları ile güncel olan ilişkisinin zayıf kalması Paydaşların katılımının yetersiz olması Katılım konusunda daha çok çaba gösterilmesi gerekliliği Milli Eğitimin temel amaçları yeterince gerçekleştirilememesi Mesleki eğitim istihdam edilebilir bireyler yetiştirememesi Kalıcı hedeflerin varlığı konusunda endişelerin bulunması İktidarlara göre değişmeyen bir sistem yapılanmasının olmaması Bilimsel araştırmalarda yetersiz kalınması Yeni uygulamaların olumlu bulunması Sistemin yaratıcılık, bireyin seçim ve kapasitelerine saygı, demokratik eğitim, yetişkinlerin eğitimi, okul öncesi alanlarında başarısız olması Sistemin okuma yazma eğitimi, ilk eğitim alanında başarı göstermesi Seçkinci bir eğitim uygulanması Çözümlerin kısa dönemli olması Toplum, devlet ve sivil toplum üstüne düşeni yapmaması Eğitimi geliştirmek için ulusal bir program eksikliği Tüm taraflar eğitimin performansından memnun olmaması Araçlar, tedbirler, politikalar ve imkânlarla ilgili yetersizlikler Milli eğitim politikasının olmaması Hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda fikir birliği oluşturulamaması Sistemin çocuğun ve milletin geleceğinin önünü tıkaması Eğitim düzeyinin AB ortalamasının gerisinde kalması Topluma uygun bir eğitim modelinin oluşturulamamış olması Sistem oldukça sağlıklı Eğitim AB standartlarıyla aynı ve bazı yerlerde daha ileride Amaçlar yeterince gerçekleşmemiş olması Program çalışmaları olumlu olmakla birlikte çalışmaların devam etmesi gerekliliği Mesleki eğitim genel eğitim dengesizliği 131 Türk Eğitim Sistemin başarısı hakkında sivil toplum örgütlerinin farklı fikir ve saptamaları olduğu gözlenmiştir. Sivil toplum örgütleri eğitim sisteminin bazı alanlarda başarılı bazı alanlarda kısmen başarılı ve diğer bazı alanlarda da başarısız olarak değerlendirmektedirler. AÇEV, TİSK, TÜRK-İŞ sistemi başarısız bulurken, DİSK, Eğitim-Sen, Eğitim-Bir Sen, HAK-İŞ, Tarih Vakfı ve TÜSİAD kısmen başarılı bulmaktadır. Diğer taraftan Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği sistemi amaçları başarma noktasında başarılı bulmakta hatta “Avrupa standartlarıyla aynı belki bazı yerlerde de daha fazla yerde ileri diye düşünüyoruz.” biçiminde ifade etmektedir. Türk eğitim sisteminin amaçları başarması konusundaki sorunun yanıtlanma sürecince bazı katılımcıların çarpıcı ifadeleri dikkat çekicidir Örneğin; AÇEV temsilcisi “Sistemi başarılı bulmuyoruz. (…)” ifadesiyle başlamış ve (…) Belki de başarmayı istemedi” ifadeleri ile bitirmiştir. Diğer taraftan TİSK temsilcisi, “Hiç şüphesiz burada bir başarıdan söz etmemiz çok zor. Çünkü taraflara baktığımız zaman bundan kim memnun diye, Milli Eğitim Bakanlığı dâhil sonuçlardan, performanstan memnun değil.”. Sivil toplum örgütlerinin sistemi başarılı bulmama gerekçelerini; yüksek nüfus oranı, hantal merkezi yönetim, yenileşme ve değişmeye karşı yönetimlerin gösterdiği direnç, günü kurtarma politikaları, ekonomik olanaklar olarak gruplandırmak mümkündür. Eğitimin temelinde, belirli bir toplumun veya kültürün özgül ekonomik, teknik ve siyasal özellikler bulunur. Eğitim bu özelliklerle uyum sağlamadığı, bu özelliklerin yarattığı sorun ve ihtiyaçlara cevap veremediği, bu özelliklerin değişimine ayak uyduramadığı oranda, toplum ve kültür ile arasında kopukluklar bulunmasını engellenemeyecektir. STÖ’lerin eğitim sisteminin amaçlarının ve bu amaçların gerçekleşme düzeylerinin farkında olmalarının ötesinde, eğitim sistemi ve sistemin amaçları ilgili olarak çeşitli konu ve boyutlarda araştırma raporları olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çalışma grubuna giren tüm sivil toplum örgütlerinin eğitime ilişkin süreli yayınlar 132 çıkardıkları da belirlenmiştir. Bu süreli yayınlarda zaman zaman eğitimin çeşitli boyutları ana konu (dosya konusu) olarak belirlenmiş ve akademik ölçülerde makaleler yer almıştır. Kısaca sivil toplum örgütlerinin eğitim olgusunu ve Türkiye’de eğitim sistemini yakından izlediği söylenebilir. Bu durum eğitim sistemi ve sistemin yöneticileri açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda Türkiye’de eğitim bilimleri alan yazısı içinde önemli bir açılım sağlayabilir. Söz konusu yayınlar eğitim bilim alan yazımı için farklı görüş ve durumların tartışıldığı bir platform olarak kullanılabilir. STÖ’lerin eğitimin amacının/amaçlarının neler olması gerektiği konusundaki görüşleri Araştırmanın dördüncü alt problemi “Sivil toplum örgütleri, günümüz koşulları ve geleceği dikkate aldıklarında eğitimin amacının/amaçlarının neler olması gerektiği düşünmektedirler?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara “Günümüz koşullarını ve geleceği dikkate aldığınızda eğitimin amacı/amaçları nelerdir?” sorusu yöneltilmiştir. Bu soru içeriği gereği araştırmanın ikinci ve üçüncü alt problemi için katılımcılara yöneltilen sorular ile paralellik göstermektedir. Hatırlanacağı gibi katılımcılara yöneltilen ikinci soruda eğitim olgusunu nasıl tanımladıkları, üçüncü soruda ise Türk Eğitim Sisteminin amaçları ve bu amaçları başarma düzeleri sorulmuştu. Araştırmacı dördüncü soru ile katılımcıların hem bu iki soruya verdikleri yanıtları bir yönüyle test etmeyi, hem de eğitim sisteminin gelecekte alması gereken pozisyonun, üstlenmesi gerekli yeni görevlerin sivil toplum örgütleri açısından betimlenmesini amaçlamıştır. Veriler incelendiğinde araştırmacının bu soru ile her iki amaca da ulaştığı söylenebilir. Verilen yanıtların incelenmesi sonucu söz konusu amaçlara yönelik olarak önemli bulgular elde edilmiştir. 133 Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar incelemenin ardından süzülerek önce alfabetik sırayla aşağıda verilmiş daha sonra da yanıtların analizi yapılarak bulgular tartışılmıştır. AÇEV: “(…) insanların eğitim süresinden sonra kendileri için seçecekleri hayatı sürdürmek için gerekli bilgilerle, becerilerle ve yetilerle donatılmasını sağlamak olmalı diye düşünüyorum. (…). Eğitimin insanların kendisine yetebilmesi, başkalarına bağlı olarak yaşamalarını engelleyen, potansiyellerini ortaya çıkaran ve hayatta başarılı olmaları için temel taşları atmalarına yardımcı olan, temel bir takım bilgilerle donatan bir amacı olmalıdır.” DİSK: “Eğitimin, bir yurttaşın alabileceği kadar şeyleri ona sunması gerekiyor. Bu trafik eğitiminden yurttaşlık eğitimine kadar her şeydir. (…). Eğitim, önce kendi toplumuna hizmet edecek insanları yetiştirmeyi amaç edinmeli. (…). Ama eğitim teknolojik kaygılar da duymalı. Yani dünyadaki teknolojik gelişmeleri mutlaka gençlerimize vermek zorundayız. (…) ortaöğretim çağ nüfusunun %65’i mesleki teknik eğitimde olmalıdır, %35’i ise genel lisede. Bu konuda şura kararı olmasına rağmen bugün bu hedefe ulaşmak için bir şey yapılmıyor. (…).” EĞİTİM-BİR SEN: “(…) bilgisayar şart. (…). Sistem beyin kullanmayı ön plana çıkarmalı. Gelecek için bu önemli, beyin açıcı şeyler olmalı. Düşünmeyi öne çıkaran, sorgulayan bir üslup geliştirilmeli. Nedense biz çocukları kendimizden geride görüyoruz. Aslında durum öyle değil. (…).” EĞİTİM-SEN: “(…) bireyi merkeze almalıdır. Onun ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Bireyin bireysel haklarını ona öğreten, özgür, demokratik olmalıdır. Birey özgür olmalıdır. Özgür birey düşünür, üretir. Eğer sorumluluklarını iyi tanımlayabilirseniz o özgürlükleri çerçevesinde bunları yerine getirecektir. (…). Bu birazda gelecekte nerede olmak istediğiz ile ilgilidir. Birey kendi geleceğinin güvende ve rahat olmasını isteyecektir. Bunun içinde eğitim talebinde bulunacaktır. Bu ne anlama gelir? Bu her bireye özgür ve eşit bir eğitim ortamı hazırlamanız anlamına gelir. Urfa’nın bir köyündeki çocukla, Edirne'deki çocuğa eşit hak ettikleri demokratik ortaları sağlamalısınız. (…).” ERG: “Eğitimde bir iki unsurun değişmeden kalması gerektiğine inanıyoruz. Birincisi, hem kendisi gelişime çok açık olmalı hem bireyleri gelişime açık gelişim ve değişimden korkmayan tam tersine onu yönetme becerisine sahip kişiler olarak yetiştirmeli. (…) toplumda beğenmedikleri bir şeye azınlıkta da olsalar hayır deme cesaretinde ve sorumluluğunda bireyler yetiştirmeli. Esas beklediğimiz bu.” HAK-İŞ: “(…). Dil delisi değiliz ancak şu bir gerçek (…) bundan on sene sonra bir yabancı dil bilmeyen okuma yazma bilmeyen birisi olarak tanımlanacaktır. Bundan on sene önce bilgisayar, internet yoktu gibi. (…).” MÜSİAD: “(…). Küreselleşmeye paralel olarak ortaya bir küresel vatandaşlık ibaresi atıldı. (…) Ancak küresel vatandaşlık kavramı, kişinin kendi kimliğini, yerel değerlerini silmemeli. En azından bizler böyle bir kimlik silinmesine razı olamayız, olmamalıyız. (…) bazı sosyolog ve fikir adamlarımızın da işaret ettiği gibi, “biz kalarak değişmek ve değişirken biz kalmak’ meselesidir. Belki de, bu konuda en sağlıklı tanım, Mevlâna hazretlerinin pergel tanımıdır. Bildiğiniz gibi şöyle diyor Mevlâna: “Bir pergelim ben; bir ayağım İslâm’da, bir ayağım dünyayı dolaşır!” İşte formül ve ölçü bu olmalı. Bize kimliğimizi unutturacak bir küresel dalgaya kapılmamalıyız. Yani eğitimin bir ayağı yerli olmalı, yerel unsurları öğrenciye bihakkın vermeli. (…) bir taraftan eğitime bir ruh, bir mana, bir öz kazandırırken, 134 öte yandan çağın gereği olan teknik boyutu da yakalamamız lâzım. Tek yanlı, tek boyutlu bir gidiş sağlıklı gidiş değildir. Ne tekniği göz ardı edebiliriz, ne de manevi özü.” TARİH VAKFI: “(…) bireyin kapasitelerini olanaklı olan en yüksek noktalarda ve çeşitlendirerek geliştirmek, toplum içinde barış, karşılıklı anlayış ve hızlı bir ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi olanaklı kılmak. Bunu yaparken de, geleceği dikkate aldığımızda, dünya ile etkileşimli, çağdaş, evrensel değerlerden kopmamak, eğitimin amacı olmalıdır.” TED: “(…). Globalleşme sürecinde toplumda yaşayan kişilerin refah seviyesini yükseltmek, dünya ile rekabet edebilecek niteliğe kavuşturacak bir amaç için yapılanmalıdır. (…).” TİSK: “(…) Dışa açıklık, yaratıcılık, kendini sürekli yenileyebilme, öğrenmeye açıklık. Bu nitelikler kazandırıldığı takdirde zaten kendini besleyen bir eğitim sistemi ortaya koymuş oluyorsunuz. (…)” TÜRK EĞİTİM-SEN: “Eğitim, önce kendi toplumuna hizmet edecek insanları yetiştirmeyi amaç edinmeli. Yani kendi toplumunu mutlu edecek insanlar yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Ama eğitim teknolojik kaygılar da duymalı. (…).” TÜRK-İŞ: “(…) Böyle ezberci eğitim değil gelecekte ve bugün bu geçerli değildir. (…) örneğin endüstri meslek lisesinden gelen çocukların fabrikalara geldiklerinde hiçbir zaman verimli olmadıklarını görüyorum. Bunu eksikliğini gidermeliyiz. Üniversiteden mezun olanlarında bir takım eksiklikleri var. Verilen teorik ve uygulamalı bilgilerin yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıcada bireyleri ilgilerine ve kabiliyetlerine göre yönlendirmemiz lazım. Ülkenin sanayisinden hizmet sektörüne kadar sektörel hedefleri doğrultusunda eğitime ağırlık verilmesi gerekiyor.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “(…) şimdi biz nasıl yetiştik? Şimdi bizi şöyle yetiştirdiler. Bize önce vatan, işte vatan sevgisi yani önce fert denmemiş. Şimdiki eğitim sistemi. Ama önce ferdin yetişmesi gerekir. Çok önemli olan olay eğitimde kendini iyi yetiştirmiş ferdin olması. (…) Vatan millet, Sakarya bunlar ikinci plandadır. Şimdiye kadar hep birinci dereceye aldık ama aldıkça da toplum olarak eğitim seviyemiz hep geriye gitti.” TÜSİAD: “Eğitim sistemiyle birey kendini nasıl donatacağını öğrenmelidir. Nasıl araştırma yapacağını, gelişmeleri nasıl takip edeceğini, sadece kendine verileni doğru diye almayıp sorgulayıp, araştırıp, geliştirip nasıl ilerleteceğini öğrenmelidir. Dolayısıyla hep arzuladığımız demokratik düzeyi gelişmiş, demokratik değerlere saygılı ve hoşgörülü, ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş bir toplum yolunda “öğrenme” süreçleri büyük önem taşıyor. (…)” Sivil toplum örgütleri, günümüz koşulları ve geleceği dikkate aldıklarında eğitimin amacının/amaçlarının neler olması gerektiğine ilişkin geniş bir yelpaze olarak tanımlanabilecek çeşitlilikte farklı amaçlar öne sürmüşlerdir. Bu farklılığın sivil toplum örgütlerinin bugünü ve geleceği farklı tanımladıklarından kaynaklandığı söylenebilir. Diğer bir ifade ile sivil toplum örgütleri bugünün ve geleceğin koşullarını bir birinden farklı yorumlamaktadırlar. Tablo 7’de STÖ’lerin görüşlerinde vurgulanan ifadeler özetlenmektedir. 135 Tablo 7. STÖ’lerin Türk Eğitim Sisteminin amaçlarının neler olması gerektiğine ilişkin görüşlerinde vurguladıkları noktalar VURGULANAN NOKTALAR STÖ AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG HAK-İŞ MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ Öğrenme süreçlerinin önemsendiği bir sistem olmalı Birey öğrenmeyi öğrenmeli, sorgulama, araştırma ve geliştirme becerilerine sahip olabilmeli TÜSİAD Verilen Birey eğitim sürecinden sonra kendine yetebilmeli Bireyin başkalarına bağlı olarak yaşam sürdürmesini engellemeli Bireyin potansiyelini ortaya çıkarabilmeli Kendi toplumuna hizmet edecek insanı yetiştirmeli Teknolojik kaygılar duymalı Düşünme yeteneğini ön plana çıkarmalı Bireyin sorgulama becerisini geliştirmeli Bireyi merkeze almalı Bireye bireysel haklarını öğretebilmeli Bireyi özgürleştirebilmeli Özgür ve eşit bir eğitim ortamı yaratabilmeli Sistem kendini geliştirmeye açık olmalı Bireyi değişimden korkmayan, değişimi yönetebilen becerile sahip olarak yetiştirmeli Bireyi azınlıkta olsa bile hayır diyebilme cesaretine sahip olarak yetiştirebilmeli Yabancı dil öğretimine önem vermeli Bireyin kimliğini, yerel değerleri silmeden küresel yurttaş yetiştirebilmeli Çağın şartlarına uygun teknik boyutta olmalı Bireyin kapasitelerini en yüksek oranda ve çeşitlendirerek geliştirebilmeli Çağdaş ve evrensel değerlerden kopmamalı Bireylerin refah seviyesini yükseltebilmeli Bireyi dünya ile rekabet edebilecek nitelikte yetiştirebilmeli Dışa açık, yaratıcı ve kendini sürekli yenileyebilen bir sistem olmalı Kendi toplumuna hizmet edecek insanı yetiştirmeli Teknolojik kaygılar duymalı Ezberci olmamalı Bireyler ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmeli Önce birey yetiştirmeli yanıtlar incelendiğinde, bulgular iki temel kategoride değerlendirilebilir. Birinci kategori birey-toplum ilişkisi bağlamında ve yurttaş kimliği, ikinci kategori ise bireyin işgücüne yönelik niteliği ve istihdamı olarak tanımlanabilir. Sivil toplum örgütlerinin görüşleri birinci kategoride üç ana boyutta değerlendirilebilir. 136 AÇEV, Eğitim Bir-Sen, Hak-İş, Tarih Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş, Türkiye Özel Okulla Birliği ve TÜSİAD’ın bireyi merkeze alan, bireyin ihtiyaç ve beklentilerini ön planda dikkate alan amaçların olması gerektiği belirlenmiştir. Bu sivil toplum örgütleri bireyin bireysel haklarını farkında olarak özgür bir ortamda, demokratik disiplinlerle eğitim öğretimin yapılması gerektiğinin vurgularını yaptıktan sonra, bireyin ilgi ve kabiliyetlerinin önemini vurguladıkları gözlenmiştir. Böyle yetişen bireylerin oluşturacağı toplumun daha yaşanılır bir toplum ve böyle üyeleri olan devletin de daha güçlü olacağı belirtilmektedir. Sosyal ve politik kültürel yapı açısından bir kişinin istediği şeyi üretmesi, söz konusu toplumun değerleri ile tutarlı bir tür öğrenmeyi gerektirir. Eğitim amaç ve içerik bakımından toplum değerlerini ve normlarını yansıtır. Bu anlamda demokrasiyi destekleyen en önemli olgu eğitimdir (Tarrnt, 1989: 39). Demokrasiyi destekleyen önemli olgunun eğitim sistemi olduğu vurgusu, çalışmaya katılan STÖ’lerin özgür birey ve yurttaş beklentilerinin demokrasi süreçlerinin iyi işletilmesini ve eğitim ile bu süreçlerin paralellik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Diğer bir ifade ile demokrasi ile eğitim olgusu bir birini besleyen kavramlar olarak da tanımlanabilir. DİSK, HAK-İŞ ve MÜSİAD ise toplumsal açıdan değer ve amaçların ön plana alınması gerektiğini vurgulamaktadırlar. DİSK yurttaş ve özellikleri boyutunda amaçlardan söz etmiş, HAK-İŞ dünya insanı yetiştirme kavramından söz ederek dünya yurttaşı yetiştirmenin amaçlanmasını belirtmiştir. HAK-İŞ temsilcisinin “(…) Milli Tarih, Milli Coğrafya eğitimi aldıktan sonra, herkes bize düşman mantığı ile eğitimi devam ettirmenin uluslararası anlamda işe yarayacağını düşünmüyoruz. Bunu derken de mili duyguları inkâr noktasında değiliz ama dünya insanı yetiştirmek açısından dünya eğitimi vermek lazım.” biçimindeki ifadeleri dikkat çekicidir. TED ve MÜSİAD ise küreselleşme kavramına dikkat çekerek küresel yurttaş yetiştirilmesi gereğini, ancak bunun bireyin kendi kimliğini, yerel değerlerini silmeden başarmayı amaçların başına yerleştirmektedir. DİSK’e göre birey önce kendi toplumuna hizmet edebilecek yeterlilikte toplumsal amaçlar üzerine 137 eğitilmelidir. Bu sivil toplum örgütlerine göre geleceğin dünyasının küreselleşme etkisi altındadır ve bu etkiye hazır bireylerin yetiştirilmesi ve dünya ile rekabet edebilecek bireylerin yetiştirilmesi gereği kaçınılmazdır. Bu soruda DİSK’e göre ideolojik kaygıların varlığı ve yoğunluğunun dikkate alınması gereği belirtilmiştir. DİSK temsilcinin bu soruyu yanıtlarken anlattığı bir fıkra dikkate değerdir. DİSK temsilcisi; “(…) Şimdi burada size bir fıkra anlatayım. Almanya’da Hitler döneminde hayvanat bahçesinden bir aslan kaçıyor. Herkes aslanın önünden canını dişine takmış kaçışıyor. Bu arada kara kuru, zayıf bir adam çıkmış, bıçağını çekiyor aslanı alt ediyor, yere seriyor ve öldürüyor. Bu adamcağızı oradaki insanlar kutluyorlar, omuzlara alıyorlar. Ne büyük adamsın, bu ne büyük cesaret, bizi kurtardın diye takdir ediyor herkes. Gazeteciler geliyor resimler çekiyor soruyorlar; peki kahraman sen kimsin? Adam cevap veriyor: Ben Yahudi’yim. Adam Yahudi’yim deyince buz gibi bir hava. Ertesi gün gazete manşetlerinde “Zalim bir Yahudi zavallı bir aslanı öldürdü”. Biz meselelere bu şekilde yaklaştığımız sürece hiçbir şeyi çözemeyiz. (…) Benim adamın kötü yaptı ama iyi olmuş, anlayışı artık değişmeli.” biçiminde görüş bildirmektedir. Bu soruda ERG, TED ve TİSK daha bütüncül bir yaklaşım sergileyerek yanıt vermişlerdir. Değişim olgusu ve dinamiklerinin yakından izlenmesinin gereğini vurgulayarak eğitim sisteminin kendini sürekli yenileştirmesi gereğini belirtmektedirler. Bu noktada dışa açıklığın, yaratıcılığın ve sürekli kendini yenileyebilen bir sistemin örneklerini paylaşmışlardır. Sivil toplum örgütlerinin görüşleri ikinci kategori olarak tanımlanan bireyin işgücüne yönelik niteliği ve istihdamına ilişkin düşüncelerinde ise yabancı dil bilgisi ve bilgisayar okur-yazarlığının ön plana çıkarıldığı gözlenmektedir. Bu noktada önemli bir bulgunun da, ülkenin ihtiyacı olan işgücüne yönelik olarak eğitim sisteminin genel eğitim ve teknik eğitime yönelik politikanın yeniden gözden geçirilmesi, özellikle teknik eğitim sisteminde geleceğe dönük girişimlerin hızla hayata geçirilmesi gerekliliği olduğu söylenebilir. Çalışmaya katılan hemen tüm sivil toplum örgütleri bu konuya dikkat çekerken, DİSK, HAK-İŞ MÜSİAD, TED, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş ve TÜSİAD 138 mesleki ve teknik eğitim sürecine ilişkin olarak, gelecekte nitelikli ara eleman konusunda yaşanabilecek sorunlar konusunda birleştikleri gözlenmiştir. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığının yapılanmasında meslek eğitimi ile ilişkili okullaşma oranları, sivil toplum örgütleri tarafından ülke geleceği için rahatsız edici olarak tanımlanmış ve dünyadaki ortalamaların genellikle %65 meslek liseleri, %35 genel liseler olarak gözlemlenirken bu oranın Türkiye’de tersine işlediğinin altı çizilmişlerdir. STÖ’lerin, eğitimin kültürel ve ideolojik bir araç olarak tanımlanması konusundaki görüşleri Araştırmanın beşinci alt problemi “Sivil toplum örgütleri eğitimi kültürel ve ideolojik bir araç olarak tanımlamakta mıdırlar?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara “Sizce eğitim kültürel ve ideolojik bir araç mıdır? Araç ise nasıl bir işlevi vardır?” sorusu yöneltilmiştir. Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar incelemenin ardından süzülerek önce alfabetik sırayla aşağıda verilmiş ardından yanıtların analizi yapılarak bulgular tartışılmıştır. AÇEV: “Bir araç, tabiî ki araç. Niye araç? Çünkü siz çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara, ben yine Milli Eğitim Sistemine döneceğim, çeşitli bilgilerle, dünya görüşüyle, bakış açısıyla donatma imkânınız var. Bunu isterseniz çok rahatlıkla belli bir ideoloji çerçevesinde götürebilirsiniz. (…). Burada ideolojiyi nasıl tanımladığınıza bağlı. İdeoloji nedense daha olumsuz daha dogmatik, belli bir dünya görüşünü baskın kurmayı amaçlayan bir şey olarak görüyorum. Yoksa demokrasi de bir ideoloji olabilir. İnsan hakları da bir ideoloji olabilir. İdeoloji deyince nedense aklımıza daha dogmatik şeyler geliyor. Bu anlamda eğitim ideolojik bir araç olarak kullanılmamalı diyoruz.” DİSK: “(…) Cumhuriyetin amacı neydi? Tebâ olmayan toplum, yurttaş toplum, özgür, demokratik ve refah toplumdu. Bu ideolojik bir yaklaşımdır. Bu genel ve doğru bir çerçeveydi. Örneğin din devleti gibi, sosyalizm ve kapitaliz gibi başka bir ideolojik yaklaşımlardır. (…). Genel olarak ideolojik bir ihtiyaç görmesi insanla bağdaşan, insanı özgürleştiren, geliştiren biz bunu kabul edebiliriz. Ama bunu daraltan Türkçülük gibi Kürtçülük gibi hani bu kadar daraltan kalıpların biz bunun eğitimle uyuşmayacağını, bunun eğitimle sağlanamayacağını, bunun toplumda ters reaksiyonlar oluşturacağını söyleyebiliriz.” EĞİTİM-BİR SEN: “(…) Etkin güç ya da iradeyi elinde bulunduran güç tabi ki kendine uygun olan birey için eğitimi araç olarak düşünür. Kültürün aktarımı 139 noktasında bizim için olmazsa olmazlar var. Bu anlamda eğitim bu olmazsa olmazlarımızı aktarması lazım. Bu anlamda bir araçtır. (…) bizi biz yapan nedir? Örf, adet, geleneklerimiz, ananelerimiz, kültürümüz yani bir yerlere uzanacaksak örneğin Avrupa Birliğine uzanacaksak kendimizi kaybetmeden bu kültürümüzle gitmemiz gerekiyor. Eğitim bizi biz yapan şeylerin korunması ve aktarılması için bir araç olarak kabul edilebilir.” EĞİTİM-SEN: “Tamamıyla böyledir. (…) Eğitim kültürel ve ideolojik bir araçtır. Devletin kedisi zaten ideolojik bir aygıttır. (…) Siyasal iktidarlar açısından da baktığınızda ülke eğitim sistemi üzerinde hep söz sahibi olmak istemektedirler. Esas hedefleri orasıdır aslında. (…) Çünkü eğer eğitim sistemine hâkim olabilirlerse istedikleri insanı şekillendirebilirlerse kendi ideolojik yaklaşımları toplumda hâkim kılabilirler. (…) Kültürel anlamda araç mıdır? Tamamıyla öyledir. Yani bir toplum kültürünü gelecek kuşaklara ancak eğitim yoluyla aktarabilir. Kültür emperyalizmi de böyledir. Bir ülke diğer bir ülkeyi işgal etmek istiyorsa topla tüfekle yapıyor bu işi. Bu klasik bir yöntemdir. Esas itibariyle kendi kültürünü o topluma empoze etmeye çalışır. (…) Örneğin bir toplumu eğer asimile etmek istiyorsanız, bitirmek istiyorsanız onun dilini eğitim dili olarak kullanmazsınız. (…). Kültürel anlamda toplumda bir takım şeyler geleneklerle, örflerle vb. şeylerle aktarılabilir ama bunlar kalıcı değildir. Uzun vadeli değildir. Esas belirleyici rol eğitim sistemindedir. (…).” ERG: “Şimdi eğitimin her iki kavram açısından ikili bir yapısı var. Bir tanesi nasıl bir eğitim olduğu, amaçları, benimsediği yöntemleri vb. o toplumda o anda var olan kültürel ve ideolojik yapı tarafından büyük ölçüde belirleniyor. Sadece onun tarafından değil ama onun ciddi bir etkisiyle belirleniyor. Fakat aynı zamanda bu kültürü ve ideolojiyi veya seçtiğiniz kültür ve ideolojiyi yeniden üretmeninde araçları aynı zamanda. (…).” HAK-İŞ: “İdeoloji; görüş, düşünce anlamlarını taşır. Ancak Türkiye siyasal yaşamında ideoloji kelimesi, bizim anladığımız ideoloji kelimesinden çok farklı algılanıyor. İdeoloji eşittir siyaset eşittir isyan eşittir başkaldırı eşittir farklı düşünme, değiştirme düşüncesi zaman zaman taşrada ideoloji deyince mevcut düzene karşı bir risk gibi algılanıyor. İdeolojiyi bu algıdan kurtarırsak, düşünmedir sonuçta ideoloji, düşünce şiddet unsuru içermediği müddetçe düşüncenin suç olmadığı konusunda hem fikiriz. Şiddet içermediği müddetçe ideolojilere ürkerek bakmanın bir anlamı yok. Bu noktada eğitim önemli bir araçtır. Bireylere düşünmeyi öğretir. Kültürün aktarılması anlamında da çok önemlidir. Örgün eğitimde bunun önemli biçimde yapıldığı, kültür aktarımının gerçekleştirildiği düşüncesindeyiz. (…) Eğitimin vazgeçilmez işlevlerinden bir tanesi kültürün aktarılmasıdır. (…).” MÜSİAD: “İdeoloji, insanların dünyayı veya içinde bulundukları toplumu kendilerine göre doğru bir şekilde yeniden tanzim etmeye yönelik bir kurallar bütünüdür. Şimdi siz eğer eğitimle ilgili olarak tek tip insan yetiştirmeye yönelik bir müfredatı izlerseniz, olayı tamamıyla resmî bir hâle getirirseniz. Eğitim işte o zaman hâkim gücün ideolojilerine hizmet edebilir. Bizatihi eğitimin böyle bir fonksiyonu, görevi yok. Ama eğitim yoluyla insanları yönlendirme, onunla ilgili kuralları koyma gücünün sahip olduğu ideoloji böyle bir sonucu beraberinde tabiî ki, getirir. (…) Kültür, bir ülkenin geçmişten bugüne tarihi ile birlikte, insanların sahip olduğu inanışları ve değerlerinin bütünüdür. Daha çok şifahi kültür hâkimdir bizde. (…) Dilden dile, gönülden gönle dolaşır, insanların kalbinde yer eder. Böylece de, bir idrake, bir yaşama biçimine, bir tavra, bir edaya dönüşür. Geleneğimizin bir parçası olan bu sözlü kültürü hiç kimse hafife alamaz. Kaldı ki, söz konusu sözlü kültürü kayıt altına aldığınızda, böylece yazılı kültür hâline dönüşmüş olur. (…).” TARİH VAKFI: “Eğitim kuşkusuz diğer özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir araçtır. (…) eğitim, kültürel ve politik boyutları olan, ama 140 bu boyutların dar, geçici ve dünyadan kopuk tanımlanmadığı bir süreçler bütünüdür.” TED: “(…) Şüphesiz ki işlevlerinden bir tanesi araç olduğudur. (…) İdeolojide algılamaya bakmak lazım. Türkiye’de herkes ideolojiyi siyasal bir ideoloji olarak algılıyor. Ama ideoloji bir hedeftir. Eğitimin de bir ideolojisi, hedefi olmalıdır. Toplumu eğitmek belli bir kültürel ve ekonomik seviyeye getirmek bu hedeflerin en başında gelenidir. Bu da bir ideolojidir. (…).” TİSK: “Kültürü ve ideolojiyi sözlük anlamında aldığınızda zaten bütün eğitim sistemleri bunu yapar. Nitekim bizim Tevhid-i Tedrisat yani öğretimin birliği prensibi Türk Devletinin doktrininde vardır. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini belirten Anayasanın değiştirilemez maddeleri bunun kalın çizgilerini, çerçevesini ortaya koyar. Yürürlükteki yasalar da önemli referanstır. (…).” TÜRK EĞİTİM-SEN: “Kesinlikle kültürel bir araçtır. (…). Devletlerin ideolojileri vardır. (…) Türkiye’de Atatürk Türkiye’sinden sonra dış politikada da hedefimizin ne olduğu belli değil, iç politikada da hedefimiz belli değil. Bugün Türk nedir? Bunu tanımlamakta zorluk çekiyoruz. Bunu tartışıyoruz. (…). Biz binlerce yıldır yaşadığımız insanlara kökeni, alt kimliği ne olursa olsun ben Türküm demeyi, dedirttirmeyi başaramamışız. (…) Türkiye’nin bir ideolojisi olmalıdır. Ama maalesef Türkiye’nin bir ideolojisi yok. Türkiye’nin zaman zaman insanlara, yöneticilere, hükümetlere göre değişen tavırları var. (…) Biz kültürel manada eğitim birliğini sağlayamadık. Kültürel anlamda söylüyorum. Hatta öğretmenden öğretmene bile bu kavramların maalesef önemi değişiyor. Bir öğretmen verilmesi gereken, size göre çok önemli olan bir konuyu çok önemsiz, gereksiz hatta tehlikeli olarak görüp öğrencilerine vermeyebiliyor. (…) Yani eğitimin kültürel ve ideolojik yönü elbette var ama biz bunu bugüne kadar hayata geçiremedik. (…) Farklı yerlerden rüzgârlar estirildi yıllarca. Bir takım insanlar bir rüzgârın, başkaları bir başka rüzgârın önünde savruldu, gitti. Bu arada benim ülkem, benim değerlerim, benim hedeflerim, benim insanım kavramları kaçırıldı. (…).” TÜRK-İŞ: “Kültürel yapının aktarılması için evet ama ideolojik araç olması anlamında hayır. (…) İdeoloji Türkiye’de (…) farklı farklı eğitim sistemlerinin alındığından dolayı bu ideolojik yapılanmaya bürünmüştür. Bu ideolojik yapılanma çatışmacı bir modeli ortaya koymuştur. Esasen gelişmeci, yönlendirici, ufuk açıcı olmamıştır. Diplomalı insan çok yetiştirmiş olabilir ama esas olan ufku zengin adam yetiştirilmesi az olmuştur. Kültürü kim yaratacak, eğitim olmadan kültürü yaratamazsın. Şimdi Kültür Bakanlığı var. Bana göre yanlış. Bunun eğitimiyle beraber kültürü paralel gidecek. Karadeniz kökenlilerin, Kafkas kökenlilerin, Akdeniz kökenlilerin farklı kültürleri ve yapıları var, hepimizin farklı kültür yapıları var. İşte bunları ortaklaştırıp da eğitimle beraber bütünleştirecek bir ortak yapı olmalıdır. (…). Şimdi bizde de köydeki kadın okuyor Kur’an-ı Kerimi, Elhamdülillah Müslüman’ız okuyor ne anlıyor? İçeriği bilmiyor. Bunu yaptığın zaman kıyamet kopuyor. Niye ya kardeşim Allah’ım sana şükrediyorum demek varken, bunu Arapça okumanın anlamı ne? Ha okunacak yerleri okusun ama bilerek okusun. Bu anlamda Türkiye Şarkla Garbın arasında kalmıştır.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “(…) Eğitim her ülkenin örf ve adetlerine, siyasi, kültürel ve ekonomik yapılarına bağlı. Tabiî ki her ülkenin millet özelliği vardır. Millet özelliğinin en önemlisi de başta dil ve dindir. Dolayısıyla dilini ve dinini bilmeyen bir toplumun millet olması münakaşa edilir. Eğitim de bu saydıklarımızın temelidir. (…) Bu ideolojiktir işte. Ama ideolojik derken artık şu anda tüm dünya demokrasi sistemi içinde demokratik bir eğitim düşünülüyor. Bunun dışında bir ideolojiye düşünülemez. Ama Türkiye’de de ideoloji dediğimizde Atatürk ilkeleri ve inkılâplarıdır. En büyük ideoloji Atatürkçülüktür. Dolayısıyla Atatürk ilke ve inkılâpları, laik cumhuriyetin, devletin 141 üniter yapısı, vatan sevgisi bunların hepsi Türk Milli Eğitimin içerisinde alınması gereken şeylerdir.” TÜSİAD: “TÜSİAD’ın bu konuda dile getirdiği bir pozisyonu bulunmuyor. Belki de (…) TÜSİAD’ın eğitim ile ilgili görüşlerinde referans, en az, üyesi olmayı istediğimiz Avrupa Birliği düzeyinde eğitim imkânlarına kavuşmuş, çağdaş düşünen, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık, öğrenme yolları açık, enteraktif, öğrenci merkezli bir eğitim sisteminin gerçekleştirilebilmesidir. (…) Kültürün aktarımı noktasında eğitim bir araç olarak işlev görmektedir. (…).” STÖ’lerine göre kültür ve kültürel değerler bireyin toplum içinde bir birine benzer davranışta bulunmalarını sağlayarak toplum bütünlüğünün korunmasına katkıda bulunmaktadır. Bu çerçevede kültürel dinamiklerin, değerlerin bireye kazandırılması eğitim sistemin işlevlerinden biri olarak görülmektedir. STÖ’lerinin bu kapsamdaki görüşlerinin ilgili alan yazıyla örtüştüğü yönündedir. Bir yönüyle Türk-İş’in temsilcisinin vurguladığı gibi Türkiye hem coğrafi olarak büyük, kültür dinamikleri olarak da çok renkli özellikler göstermektedir. Bu anlamda coğrafi ve yöresel kültürel farklılıklar gözlenmektedir. Bu durum Türkiye’nin bir zenginliği olarak değerlendirilebilir. Bunlar da genel kültür çerçevesinde alt kültürler olarak nitelendirebiliriz. Çalışmaya katılan STÖ’lerinin hepsi kültürün aktarılmasında eğitimin önemli bir rolü olduğunu, bu bağlamda eğitimin bir araç olarak tanımlanabileceğini belirtmektedirler. STÖ’lere göre toplumların sağlıklı biçimde yaşamlarını sürdürebilmeleri kendi kültürlerini tanımalarına, geçmiş yaşam biçimleri ile bağlarını koparmamalarına bağlı olarak tanımlanmaktadır. Tablo 8’de STÖ’lerin görüşleri özetlenmektedir. 142 Tablo 8. STÖ’lerin eğitimin kültürel ve ideolojik bir araç olarak tanımlanması konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar STÖ VURGULANAN NOKTALAR MÜSİAD İdeolojik bir araç İdeoloji deyince nedense aklımıza daha dogmatik şeyler geliyor Eğitim ideolojik bir araç olarak kullanılmamalı İdeolojik bir araç Eğitimin ideolojik bir ihtiyaç görmesi insanla bağdaşan, insanı özgürleştiren, geliştiren bir yönü olmalı İdeolojik bir araç Eğitim bizi biz yapan şeylerin korunması ve aktarılması için bir araç Kültürel ve ideolojik bir araç Kültürel değerlerin kalıcılığı uzun vadede eğitim sistemi ile mümkün Kültürel ve ideolojik bir araç Kültür ve ideolojinin yeniden üretiminin de aracı Eğitim önemli bir ideolojik araç Eğitimin vazgeçilmez işlevlerinden bir tanesi kültürün aktarılması Eğitim önemli bir ideolojik ve kültürel araç TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN Eğitim kültürel ve ideolojik bir araç Eğitim kültürel ve ideolojik bir araç Eğitim kültürel ve ideolojik bir araç Eğitim kültürel ve ideolojik bir araç Eğitim kültürel yapının aktarılmasında araç Eğitimin ideolojik araç değil/olmamalı Eğitim kültürel ve ideolojik bir araç DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN AÇEV ERG HAK-İŞ TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD TÜSİAD’ın ideolojik olma konusunda dile getirdiği bir pozisyonu bulunmuyor. Kültürün aktarımı noktasında eğitim bir araç olarak işlev görmektedir. Robbins’e (1998: 432) göre çoğu kültürün baskın bir kültürü ve bunun yanı sıra birden fazla alt kültürü bulunmaktadır. Baskın kültür, örgüt üyelerinin çoğunluğu tarafından paylaşılan temel değerleri ifade eder ve örgütü diğerlerinden ayırıcı bir kimlik sağlar. Alt kültürler de, üyelerin karşılaştığı ortak problemleri, durumları ya da deneyimleri yansıtmak için ortaya çıkmaktadır. Birch (1989: 10) her milli devletin toplumun bütünleştirilmesi amacıyla ortak kültürün aktarılması bağlamında kendi geçmişlerinden yararlanarak çeşitli mitler oluşturarak bütünleşmeyi sağlamayı amaçladığını belirtmektedir. Oluşturulan mitlere ilişkin kazanımların eğitim kurumlarında yürütülen program çerçevesinde derslerde 143 öğretildiği, önemli günlerde çeşitli etkinliklerle davranışlara dönüştürülmeye çalışıldığından söz edilebilir. Türk Milli Eğitim Sisteminde resmi bayramlarda kutlama törenleri, Gaziler Günü (19 Eylül), Ahilik Kültürü Haftası (8-12 Ekim), Atatürk Haftası (10-16 Kasım), Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası (12-18 Aralık), Şehitler Günü (18 Mart), Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası (21 Mart Nevruz gününü içine alan hafta), Vakıflar Haftası (Mayıs ayının 2. haftası), Mahallî Kurtuluş Günleri ve Atatürk Günleri ile Tarihî Günler (Gerçekleştiği tarihlerde) gibi kutlamaların yer aldığı etkinlikler örnek olarak verilebilir. Öğrenciler bu etkinliklerin biçimine uygun olarak kültürel motiflerle görüntülenmiş kıyafetlerle etkinliklerde rol alırlar. Böylece öğrencilerden öğrendikleri bilgileri rollere dönüştürerek içselleştirmeleri sağlanabilir. Eğitim Bir-Sen ve MÜSİAD tarafından kültür kavramını örf, adet, gelenek anane inanç terimleri ile tanımlamakta ve Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesinde bu özelliklerin kaydedilmeden sürdürülmesi gereği vurgulanmaktadır. Eğitim Bir-Sen ve MÜSİAD’ın bu vurgusu; Gökalp’in “Bir millet ya doğulu olur, ya batılı olur. İki dinli bir fert olmadığı gibi, iki medeniyetli bir millet de olamaz… Türkçüler tamamıyla Türk ve Müslüman kalmak şartıyla, Batı medeniyetine tam ve kat’i bir surette girmek isteyenlerdir. Fakat Batı medeniyetine girmeden önce, milli kültürümüzü arayıp, ortaya çıkarmamız gerekir.”(Gökalp, 1970: 46) ifadeleri ile örtüşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti olarak girmeyi hedeflediğimiz Avrupa Birliği’nin eğitim ve öğretimle ilgili resmi broşüründe “eğitim ve öğretimin temel amacı kişisel gelişim ve Avrupalıların ortak değerlerin paylaşılması, kültürel mirasın aktarılması ve öz güvenin öğretilmesi yoluyla topluma başarıyla kazandırılmasıdır” biçiminde ifade edilmektedir (Resmi Broşür, 2003). Eğitim-Sen kültür ve ideoloji bağlamında bu kavramların aynı zamanda bir asimilasyon aracı olarak da kullanılabileceğini, özellikle dil olgusunun ve dil öğretiminin dikkate değer bir alan olduğunu vurgulamaktadır. Benzer bir yaklaşımı Türk-İş din öğesini de ekleyerek belirtmektedir. 144 Türk Eğitim-Sen ideoloji çerçevesinde Türkiye’nin bazı sıkıntılar yaşadığını özellikle Atatürk döneminden sonra temel olarak ideoloji uygulamalarında bir belirsizliğin olduğunu bu durumunda eğitim sistemini olumsuz yönde etkilediğini belirtmektedir. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin temel ideolojik duruşunun Atatürk İlke ve İnkılâpları çerçevesinde Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmasını istemektedir. Hak-İş ideolojilerin ifade edilmesinde şiddet olgusundan söz etmekte ve belli bir düşüncenin karşı taraflarca algılanabilmesi için şiddet uygulamanın kabul edilebilir bir tavır olmadığını vurgulamaktadır. Hak-İş’in şiddet olgusuna dikkat çekmesi Türkiye pratiğinde geçmişte zaman zaman toplumun ideolojik gruplara ayrılması ve bu gruplar arasındaki sıcak çatışmaların varlığına bağlanabilir. STÖ’lerin eğitimin ideolojik bir araç olarak işlev görmesi yönündeki görüşleri incelendiğinde, MÜSİAD ve TÜSİAD dışındaki tüm örgütlerin eğitimin ideolojik bir araç olduğu fikrinde birleştikleri belirlenmiştir. MÜSİAD kültürün aktarımı işlevini daha çok önemsediklerini belirtmektedir. TÜSİAD ise eğitimin ideolojik araç olarak kullanılması konusunda tanımlanmış bir görüşlerinin bulunmadığını ifade etmiştir. AÇEV ise eğitimin ideolojik bir araç olarak işlev görmesini biraz da temkinli bir yaklaşımla dile getirmekte ve bu kaygılarını “İdeoloji deyince nedense aklımıza daha dogmatik şeyler geliyor. Bu anlamda eğitim ideolojik bir araç olarak kullanılmamalı diyoruz” biçiminde ifade etmektedir. Tüm yanıtlar incelendiğinde, ideoloji kavramı üzerinde STÖ’lerin farklı tanımları ve görüşleri olduğu söylenebilir. Kavram olarak ideoloji, toplumun altyapısınca belirlenen siyasal, felsefesel, dinsel, sanatsal vb. düşünce biçimlerinin tümü olarak tanımlanabilir. İdeoloji, siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemidir (Timuçin, 1998: 164; Cevizci, 2003: 197). İdeolojinin toplumun kimliğini belirleme, ortak dayanışma ve toplumun bağını güçlendirme gibi işlevleri olduğu söylenebilir. Bu anlamda ideolojinin 145 işlevselliği süreklidir. Dijk’e (1998: 186) göre belirli toplumsal sınıf ya da diğer toplumsal oluşumların üyelerince paylaşılan toplumsal kavrama biçimi olarak ideoloji eğitim sistemlerinin oluşturulmasında önemli rol oynamaktadır. Hemen hemen tüm STÖ’ler Türkiye pratiğinde ideoloji kavramının günü birlik olaylarla yorumlandığını ve kullanıldığını bunun da yanlış olduğunu düşündüklerini belirtmektedirler. Söz konusu yanlış kullanımın ideoloji kavramının yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı söylenebilir. Bu noktada STÖ’lerinin eğitimde ideoloji kavramının iyi tanımlanması, çerçevesinin net biçimde ifade edilmesi ve eğitimin bu işlevini yerine getirmede tutarlı bir tavır sergilemesi gerektiği yönündedir. Örneğin AÇEV ideolojinin bir doğma olarak eğitimde araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurgularken DİSK insanı özgürleştiren ideolojilerin yanında ama insanı daraltan ve kalıpların içine sokan ideolojilerin de karşısında olduklarını belirtmektedirler. STÖ’lerin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşleri Araştırmanın altıncı alt problemi “Sivil toplum örgütlerinin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşleri nelerdir?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara “Eğitimin siyasal işlevleri nelerdir? Eğitimin nasıl bir siyasal işlevi olabilir? Genel sorusunun yanı sıra aşağıdaki sonda soruları yöneltilmiştir. a. Bireylere milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve mevcut siyasal düzeni koruma fikrine yönelik görüşleriniz nelerdir? b. Lider yetiştirme ile ilgili neler düşünüyorsunuz? c. Seçmen yetiştirme işlevi hakkında neler söyleyebilirsiniz? d. İyi yurttaş kavramı size neyi ifade ediyor? Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar incelemenin ardından süzülerek önce alfabetik sırayla aşağıda verilmiş ardından yanıtların derinlemesine analizi yapılarak bulgular tartışılmıştır. 146 AÇEV: “Topluma katkısı olabilen, o toplumun gelişmesine yardımcı olabilen, o toplumun dokusunu devam ettirebilen yani iyi yurttaş yetiştirmek kesinlikle eğitimin siyasal işlevlerinden biri olmalıdır. Diğerleri de ölçülü olarak amaç edinilmeli. (…). Ancak mevcut siyasal düzeni koruyacak bireyler yetiştirme konusunda katılmıyorum bu olmamalıdır. Mevcut siyasal sistem, bunu seçmenler belirleyecektir. Siz iyi yurtaş yetiştirirseniz o iyi yurttaşlar mevcudun mu korunması gerekiyor yoksa yeni bir daha iyi bir düzen mi getirilmesi gerekiyor. (…). Aynı şekilde iyi lider yetiştirdiğinizde lider o yurttaşları iyi yönetebilir. Bunlar birbirine çok bağlı şeyler. (…) İyi yurttaş yetiştirelim ki, iyi seçebilsinler. (…).” DİSK: “(…). Şimdi eğitimin siyasal işlevlerini yaparken hangi bileşenle yapacağı önemlidir. (…) Dolayısıyla bu bileşimde biraz bilimlilik kriteri arayan, insanları özgür bırakan, insanlara güvenen bir yaklaşım bulmak lazımdır. Bizim eğitim sistemimiz insanlara güvenmeyen, insanların hata yapacağını, (…) düşünen zabıta-i paranoyak bir yaklaşım olmuştur. Bunlardan kurtulmak lazımdır. (…) Biz bilgileri özgür biçimde ve doğru biçimde bilimsel olarak anlatırsak bilimsel ortam yaratırsak üniversitelerde ve ilköğretimden başlayarak insanların eğitim sisteminden maksimum faydalanacağını ve insanların doğru sentezler çıkaracağına inanıyoruz. (…) İyi yurttaş örneğin vergisini veren yurttaştır. Ama sen aldığın vergiyi de düzgün yere kullanacaksın devlet olarak. (…). Milli Tarih, Milli Coğrafya diye bir şey olur mu?” EĞİTİM-BİR SEN: “(…) lider böyle kitaptan falan okumayla olmaz. Lider bir karizma, vizyon gerektiren, bir duruş gerektiren şeydir. (…) Siz oturup lider yetiştirelim olamaz. Bunun bir okulu olamaz. Lider özgüvenlidir. Eğitim sisteminde bunu yani özgüveni vermelisiniz. (…). İyi vatandaş olma noktasında da, işte masa başına oturarak iyi vatandaş kriterleri belirlemenin de doğru olduğunu düşünmüyoruz. (…) İyi vatandaş toplumun ve devletin koyduğu kuralları tanıyarak onlara uyabilmeli. Bu nokta bu işin temeli budur”. EĞİTİM-SEN: “Tabii eğitimin siyasal işlevleri vardır. Olacaktır da. (…). Mevcut siyasal yapının korunması deniyor. Bu nasıl olacak? Daha önce de belirttiğim gibi bireyi merkeze alırsanız, birey özgür ve demokratik olarak yetişecekse mevcut siyasal düzenin devamına ilişkin ne yapacak? Özgür birey düşünür. Mevcut siyasal düzenin korunması için gibi bir işlevi kabul etmek mümkün değil. O zaman özgür birey, haklarının farkında birey düşüncesinden uzaklaşırsınız. Bakınız sistem ne yapacak yani seçmen yetiştirme diyoruz. Bu ideolojiyle örtüşür. Sisteme uygun birey yetiştirmekten söz edersiniz o zaman. Bireyin demokratik hakları ne oldu? Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Sonra iyi yurttaş yetiştirme konusunda, burada bir problem var kime göre iyi yurttaş, iyi vatandaş olacak. Size göre iyi olanla başkasına göre iyi olan aynı olabilir mi? Eğitim sistemi özgür düşünebilen, demokratik bireyler yetiştirmeli diyoruz. (…) Lider yetiştirme noktasında ise bizim ihtiyacımız lider midir? Özgür birey yetiştirdiğinizde pek çok sorunun doğal olarak çözülebileceğini düşünüyoruz.” ERG: “(…) Bunların arasında sonuncusu bizim için çok önemli sanırım. İyi vatandaş kavramı (…). İyi vatandaş derken toplumsal sorumlulukları ve duyarlılıkları gelişmiş olan fakat demin de söylediğim gibi bu toplumsal duyarlılık, toplumda belli bir anda hakim olan görüşe evet dememeyi hayır demeyi ve karşı çıkmayı, o duruşu geliştirmeyi de içeren bir şeyi ifade ediyoruz. Bizim için çok temel şey bu. Bununla birlikte lider yetiştirmeye çok önem veriyoruz. Lideri yine beklide iyi vatandaşın içinde algılıyoruz. (…). Seçmen yetiştirme bizim için bu iyi vatandaş ve inisiyatif almanın bir alt kategorisi. (…) Yani vatandaş olmak erkekler için askerlik yapmak, seçimlerde oy kullanmak tam ve düzenli olarak vergini ödemekten ibaret olmamalı. Bunları muhakkak içermeli ama bunlardan ibaret olmamalı diye düşünüyoruz. Milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve mevcut siyasal düzeni koruma noktasında, bunun ikinci aşamasına yani siyasal 147 düzeni korumaya ilişkin daha olumsuz düşünüyoruz. (…). Mustafa Kemal Atatürk 1920’li yıllarda 1923’e kadar geçen süreçte mevcut siyasal düzen ne olursa olsun koruyayım bilinciyle hareket etseydi Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey olmayacaktı. Demek ki o tarihi dönemde ulusun gelişimi daha farklı bir siyasal yapıyı gerekli kılmıştı. Atatürk’ün büyüklüğü bunu görmesinde ve bunu yapabilmesindeydi. Eğitimin de bu yetkiyi vermesi gerektiğini düşünüyoruz.” HAK-İŞ: “(…). Eğitimin siyasal işlevlerini ben eve benzetmek istiyorum. Temelde sağlam bir milli şuur kazandırmak açısından önemlidir. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz düşüncesinden hareketle geçmişte eğrisiyle doğrusuyla ne yaptık, gelecekte ne yapacağız düşüncesini vermek lazım. Bu evin temelidir. Lider yetiştirmek ise bu evin sütunlarıdır. Siyasal davranışı da duvarlar olarak algılıyorum. Sözünü ettiğimiz empatide evin çatısıdır. Demokrasilerde şu var az önce de dediğim gibi fikrini benimsemeseniz dahi şiddet kullanmadığı müddetçe her türlü görüşe açık olabilmeniz, tahammül edebilmeniz lazım. Bunu da eğitimle sağlayabilirsiniz, eğitimin beklide en önemli işlevi budur.” MÜSİAD: “Eğitim sistemi gerektiğinde kendini de, siyasî sistemi de sorgulayabilen, araştıran, fikir üretebilen insan yetiştirmeye yönelmeli. Onun dışındakilerin, hepsi zaten sizin oluşturduğunuz kalıplar. (…) İyi vatandaş, iyi seçmen yetiştireceğim diye tabiî seyri bozarsanız, iyi bir iş yapmış olmazsınız. Öte yandan, özellikle iyi seçmen yetiştirme gayreti içinde olmakla, insanlara alt bir kimlik, kısıtlı bir statü tanımış olursunuz. Onlara dolaylı yoldan, ‘siz sadece seçmen statüsünde kalacaksınız. Sizin işiniz sadece dört yılda bir önünüze gelen sandığa oy atmaktan ibarettir. Sakın ola bu ülkenin yönetimine falan tâlip olmaya kalkışmayın” demektir. (…) Sözü bu noktada MÜSİAD’ın formülleşen düsturu ile bütünleştirirsek, geldiğimiz nokta şudur: “Bütün insanlığın çözümü olmayan bir durum, bizim de çözümümüz olamaz.” Bu evrensel umde, MÜSİAD’ın temel kurallarından, sloganlarından biridir ve evrensel bir değer taşır. (…). Mevcut yapıyı koruyan insan veya seçmen yetiştirmeye gelince, bu siyasî düzeni korumaya yönelik bir harekettir. Doğru bir yol olmadığı kesin. Bize düşen aklı başında, birikimli insan yetiştirmektir; şu iktidara göre, bu iktidara göre insan yetişmez. (…). Yani siz bir insana “benim iyi vatandaş tanımım böyledir”, şeklinde tanımlayarak, (…) insanları iyi vatandaş olarak yetiştiremezsiniz. (…). Türkiye’nin Anadolu’sunun, Doğu Anadolu’sunun her hangi bir köyünde dünyayı değiştirme potansiyeline sahip bir genç, sadece eğitim imkânı bulamadığı için, yok olup gidiyor. (…) Yani biz belki de birçok potansiyel liderimizi heba ediyoruz. Bu da eğitim sistemimizin başarısızlığını gösteriyor. (…).” TARİH VAKFI: “Özellikle 20 ve 21. yüzyılda hep çok-kimlikli insanlar olarak varız. Bu yüzden, bu kimliklerden yalnızca birini geliştiren örneğin, yalnızca ulusal kimlik üzerine yoğunlaşmış veya yalnızca mesleki kimlik üzerine yoğunlaşmış bir eğitimin sakat, özürlü bir eğitim olacağı kanısındayım. Eğitimin amaçları arasında sorumlu, aktif yurttaşlar yetiştirmenin çok önemli olduğunu, kendine güvenen ve başkalarına güvenen insanların yerini böbürlenmelerle dolu kof bir dünya yaratmış bir eğitim sisteminin alamayacağını düşünüyorum. Eğitim politik işlevlerini kartondan kaleler değil; gerçek birikimler, yetenekler, güvenler ve karşısındakini anlamaya açık olma becersi üzerine kurulu süreçlerle yerine getirebilir. (…). Bildiğiniz gibi, çağdaş politik bilimler, sosyoloji literatüründe sorumlu aktif yurttaş terimi ile, kendi seçimleri, değeri, düşünceleri olan, ama toplumda çok sıkı ilişkili, toplumsal konulara ilgili, bu konularda kendini sorumlu, toplumsal süreçlere katılan yurttaşlar kastedilir. Bu kimliğin gelişimi, önemli oranda özcü bir eğitim felsefesinin etkileriyle sakatlanmamış, kapasiteleri malumatfuruşluk yükleriyle sınırlanmamış, kendi bireysel seçimlerine, değerlerine olanak tanınan, ancak bunların tartışmasını pazarlığını uygar kabul ettirme ve yarışma süreçleri içinde yapabilecek kadar kendine güvenli ve kapasiteli insanlar yetiştirmeyi gerektirir. (…). Toplumun siyasal geleneğinin sürdürülmesi konusuna gelince, toplumların öyle uzun dönemli, 148 değişmez siyasi gelenekleri olduğu kanısında değilim. En azından bu geleneklerin diyelim ki Akdenizlilik, yahut Balkanlılık, Ortadoğululuk gibi coğrafyayla çok genel kültür öğeleriyle ilişkili sınırlı rolleri olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, insan toplumlarının binlerce yıllık özlemleri olduğunu, eşitlik, özgürlük, dayanışma ve refah gibi özlemlerinin olduğu kanısındayım. Bu özlemlerinin ötesinde, özcü, zamandan, coğrafyadan, koşullardan bağımsız bazı karakterlerinin, örneğin asker millet olmak vb özelliklerinin bulunmadığı, bunların ideolojik yakıştırmalar olduğu düşüncesini savunuyorum. Kısaca, kuşkusuz birbirinin kopyası toplumlarla karşı karşıya değiliz, ancak bazı “milli” özelliklerin çok abartılmasının, hem ilgili toplumların kavranması, hem de eğitim süreci bakımından sakatlayıcı sonuçlar doğuracağını vurgulamak istiyorum.” TED: “(…)Kültürel değerlerinize sahip çıkma algılamasını sağlamak, insanların dünyada rekabet edebileceği teknoloji ve bilgi birikimine sahip olmasını sağlamak, insanların yetiştirilmiş iyi birer birey olmasını sağlamaktır. Şüphesiz iyi yetiştirilmiş bir birey iyi bir seçmendir. (…) Onun için eğitimin bir siyasal bir gücü yok demek mümkün değildir. Eğitimin bir siyasal gücü ve işlevi vardır ve eğitim seviyesi yükseldiği zaman o toplumların dejenerasyondan uzak olmasını bekleyebilirsiniz. Ama burada bir şeye çok dikkat etmek mecburiyetindeyiz. (…) Biz eğer bu ülkeyi kalkındıracaksak eğitimle kalkındıracaksak kendi öğelerine sahip bir nesil yetiştirmek durumunda olduğumuzu unutmamamız lazımdır. Tabi; eğitilmiş bir birey, karnı tok olan bir birey, ekmeğini kazanan bir birey, kendi işlerinde daha demokratik ve özgür ve bilinçli olur. Şunu belirtmek mecburiyetindeyiz, Türkiye yarı temsili demokrasidir. Bırakın katılımcı demokrasiyi daha temsili demokrasiye dahi geçmemiştir. Türkiye’de zaten ülkeyi siyasetçiler yönetmez. Siyasetçileri kandıran bürokratlar yönetir. Onun için Türkiye bir fasit daire içinde maalesef dönmeye devam ediyor. Bu iktidarlarla kişilerle alakalı bir şey değil, (…). Onun için bu fasit daireden bahsediyorum. Bu döngü oluşturur. Hiçbir dönemde sadece bu dönem değil Türkiye’nin layık olduğu bir şekilde atama, liyakat esasına göre siyasallaşmamış daha doğrusu, siyasal taleplere yönelmemiş bir yapılanmayı görmek mümkün değildir. Eğitimi oturmamış, sistemi oturmamış bir ülkede lider özellikli insanları ön plana çıkarmayı mümkün görmek akıllıca bir yaklaşım olmaz. Türkiye’de şüphesiz ki lider vasfını taşıyan çok insan var ama sistemin içinde sisteme girip başarılı olacak lider vasfını taşıyacak insan sayısının da çok az olduğunu bilmek lazımdır.” TİSK: “Öncelikle şunu düşünelim. Türkiye’de Eğitimde başarı ile bürokraside ve iş hayatında başarı arasındaki bağlantı ne kadar kuvvetli? Bir kere bu ilişki bürokraside kuvvetli değil. (…) Yani eğitim sürecinde başarılı bir birey devlet memuru olduğunda aynı düzeyde başarılı olamıyor. Çünkü farklı politik etkiler olabileceği gibi hemşehrililik gibi Galatasaraylılık gibi farklı dinamikler yani ne kadar işle ilgisi olmayan faktör varsa devreye giriyor. Bu durum bugünün hadisesi de değildir şüphesiz, bu bir süreç meselesidir. Önemli olan eğitim sisteminde başarılı olan bireyleri ben kamu yöneticisi olarak ya da devlet memuru olarak kazanmalıyım gibi bir amacın olup olmadığı. Sanırım Türkiye’de böyle bir amaç yok. Bu anlamda eğitim sisteminin ben her düzeyde iyi liderler yetiştireyim diye bir amacı olduğunu düşünmüyorum, bir kaygısı olduğunu zannetmiyorum. Olmalı mı belki bunun da tartışılması gerekir. İyi vatandaş kavramının evrensel ölçütleri var. Toplumdan topluma değişen kültür ve ideolojilerin ötesinde evrensel ölçütleri var. Zannederim yapılması gereken de bu ölçütleri dikkate almak. (…). Dünya büyük ölçüde temel kararlarını vermiş gözüküyor. Birincisi siyasi alanda parlamenter demokrasi, ekonomik alanda da piyasa ekonomisi sistemleri genel geçer hale geldi. Tabii bu sisteme uygun bir insan tipolojisi de ortaya çıktı. (…). Parlamenter demokrasinin, sosyal barışın, işbirliğinin, demokratik toplumun gerekleri eğitim sistemine de yol göstermektedir.” 149 TÜRK EĞİTİM-SEN: “(…) Elbette eğitim lider yetiştirmeli. Ama şuanda içinde yaşadığımız toplum acaba lider yetiştirebiliyor mu? (…) Eğitim sorumluluk bilincine sahip bireyler yetiştirmeli. Eğer sorumluluk bilincine sahip bireyler yetiştirebilirse belki de tüm sorunlarımız hallolabilir. İyi bir seçmen de olur, iyi bir liderler de yetişir, topluma hizmet eder, devletine, ülkesine bağlı nesiller de olur, devletinin bağımsız hür yaşamasını arzu eder, bunun için mücadeleden çekinmez. Bizim en büyük sorunumuz bu. Biz sorumluluk duygusuna sahip birey yetiştiremedik. (…) İyi vatandaş demek ise sorumluluk duygusuna sahip olmak demektir. Sorumluluk duygusuna sahip insan bütün meseleleri aşar. Bu duyguya sahip insan gider oy kullanır, kullandığı oyunda hesabını gerektiği zamanda seçtiği insanın yakasına yapışarak sorar. Yani sandığa gitmekle bitmiyor işler. Sorumlu insan işini en kaliteli ve verimli biçimde yapar. (…).” TÜRK-İŞ: “Esas olarak eğitimin siyasal işlevi millet bilinci oluşturmak olmalıdır. Eğitim A veya B siyasal eğilimde olması değil, millet bilincinin şuurunun yanı sıra çağdaş dünyaya evrensel değerlere konsantre olmuş bir perspektif içerisinde olmalıdır. En önemli şey eğitilmiş insanların kendine özgü özgüvenle yaratacağı sinerjidir. Lider yetiştirmeye gelince, liderlik doğuştan var olan bir özelliktir. Sonradan yüklendiği bilgi hazinesiyle gelişebilir. (…) Lider için sonradan olma değil anadan doğma derler. (…) Tabi bir de önemli bir şey kişinin yönlendirilmesi lazımdır. (…) eğitim bir yere kadar bunun alt yapısını oluşturması gerekir. Yani bu doğrudan eğitimle olmaz. Örneğin Ecevit lise mezunudur ama yanında profesörler var. Eğitimin bu konudaki işlevi belki ihtisaslaşmış bir grubun yetiştirilmesi veyahut ta eğiticinin yetiştirilmesi açısından liderlik olarak alınabilir. Bir çekirdek kadro alınabilir. Burada iyi bir seçme ve eleme işlevi olmalıdır eğitim sisteminin. İyi adamları seçmelidir. (…).İyi vatandaş, bu da eğitimin siyasal işlevlerinden biri olarak düşünülebilir. Bu da eğitimle sağlanabilir. (…). Ananın babanın özelliği ne? (…) Ana cahilse baba cahilse ne olacak? (…) Türk toplumunda kadın geri bırakılarak toplumsal değişimini yapamamıştır. Toplumsal değişimle kadının yakından ilişkisi vardır. (…) Burada bize göre, Türkiye’nin kalkınmasında, değişmesinde, gelişmesinde kadının eğitimli hale gelmesi çok önemlidir. Kadın, çocuğunu da, sokaktakini de eğitecek. Çünkü kadın toplumda herkese hamilik yapar. (…).” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Bu işlevlerin hepsi iyi vatandaş kavramına çıkarıyor bizi. İyi vatandaş yetiştireceksin. (…) İyi vatandaş yetiştirdiğin zaman iyi toplum, iyi devlet meydana geliyor. (…) En önemli şey iyi vatandaştır. İyi vatandaş yetiştirirseniz buradan lider de çıkar, iyi seçmen de çıkar. Ama bütün bunların Anayasa’nın eğitim-öğretim bölümünde, bunlar siyasi yönüdür. Oradan alırsanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Milli Eğitim Temel Kanununda bunlar var. Bu kanunda Türk Ulusunun nasıl bir yetişme tarzı var orada ayrıntılı biçimde var. Eğitimin mevcut siyasi düzeni koruma işlevi tabii olmalı. Ama eğitimin siyasi işlevi derken demokratik bir siyasi işlevden bahsediyoruz. Bugün İran’da da bir siyasi şey var, geri kalmış ülkelerde de siyasi şey işte Arabistan’da da var. Bu siyasi değerleri koruyan bir eğitim olmaz. Bizim burada tanımladığımız demokratik çerçevede ya da demokrasiyi benimsemiş ülkelerde, demokrasiyi koruyan bir eğitim sisteminden söz ediyoruz. Yoksa burada Irak’ın liderini koruyan bir eğitim sistemi düşünülemez tabii, ya da biz böyle düşünemeyiz.” TÜSİAD: “Mevcut anayasal düzen çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal devlet olması ile ilgili bilincin vatandaşlara aktarılmasında eğitim önemli bir araçtır. Eğitim sistemi ayrıca öğrenci odaklı eğitimle öğrencileri merkeze alarak, onun araştırmaya yönelmesini sağlayarak, soru sormasını sağlayarak bir nevi “liderlik” öncesi hazırlık dönemi gibi değerlendirilebilir. Mevcut sistemin buna uygun olduğunu söylemek zor; müfredat değişiklileri ile bu konuda gelişme sağlanmaya çalışılıyor. Liderlik şimdilik kişinin 150 “içinde varsa” ortaya çıkan bir durum. Oysa bu, eğitim sisteminin size kazandırdığı bir beceri olmalı. Nasıl ki insanların kendi işlerini kurmaları ve ekonominin rekabet gücünün artmasına katkı için girişimcilik dersleri verelim diyorlar, birçok üniversitede girişimcilik programları var. Bunun gibi girişimcilik de liderlik gerektiren bir durumdur. İş dünyası açısından da bakarsak, dolayısıyla eğitimin böyle bir işlevi de var. Seçmen yetiştirmek, vatandaşlık bilincini aşılamakla yakında ilişkili bir kondur. Demokrasiye bağlılık... Yani, insanların kendi oy haklarının ne derece kutsal olduğunun farkında olmaları, bu konuda bilinçli olmaları.(…). İyi vatandaş demek; (…) ne iş yaparsa yapsın o işi en iyi şekilde yapan kişidir iyi vatandaş.” Eğitimin işlevinin, içinde bulunulan toplumların özelliklerine göre farklılık gösterdiği göz ardı edilmemelidir. Örneğin, Yıldıran (2002: 67) gelişmekte olan ülkeler eğitimi değişim ve gelişim, gelişmiş ülkelerde ise var olan sosyal konumun koruyucu bir işlev yüklediklerini belirtmektedir. Bulgular analiz edildiğinde genel olarak katılımcılar; eğitimin siyasal işlevlerinin anıldığı gibi bir sınıflandırmayla ifade edilmesinin gerekli olmadığını belirtmişlerdir. Katılımcılara göre bu işlevlerin; sorumluluk sahibi birey yetiştirmek (AÇEV, Eğitim-Sen, Tarih Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş), iyi eğitilmiş birey yetiştirmek (MÜSİAD, TED) ve iyi yetiştirilmiş yurttaş (ERG, TÜSİAD, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği) temalarıyla tanımladıkları işlevleri eğitim sisteminin yerine getirdiği takdirde sayılan diğer işlevlerini de yerine getirmiş olacağını ifade etmektedirler. Dolayısıyla katılımcıların yurttaş yetiştirme üzerinde daha fazla yoğunlaştıkları söylenebilir. Bu yoğunlaşmaya paralel olarak araştırmacı tarafından bulguların analizinde yurttaş yetiştirme boyutu kapsamlı olarak tartışılmıştır. Tablo 9’da STÖ’lerin eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin görüşleri özetlenmektedir. Görüşler incelendiğinde, eğitimin siyasal işlevlerine ilişkin olarak elde edilen bulgular Tablo 9’un ardından; milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma, lider yetiştirme, seçmen yetiştirme ve iyi yurttaş yetiştirme başlıkları altında yorumlanmaktadır. 151 Tablo 9. STÖ’lerin eğitimin siyasal işlevleri konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar STÖ AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG HAK-İŞ VURGULANAN NOKTALAR MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD İyi yurttaş yetiştirmeli Mevcut siyasal düzenin korunmasına yönelik işlev olmamalı Lider yetiştirmeli İyi yetişmiş yurttaş doğru seçim yapar Eğitimin siyasal işlevlerini yaparken hangi bileşenle yapacağı önemli Zabıta-i paranoyak bir yaklaşım olmamalı, insanlara güvenmeli İyi yurttaş yetiştirmeli Lider yetiştirme olamaz Mevcut siyasal düzenin korunmasına yönelik işlev olmamalı Sisteme uygun birey yetiştirmek kabul edilemez İyi yurttaş yetiştirme konusu problemli alan Eğitim sistemi özgür düşünebilen, demokratik bireyler yetiştirmeli İyi yurttaş yetiştirmeli Lider yetiştirme önemli, iyi yurttaşın içinde değerlendiriliyor Siyasal düzeni korumaya ilişkin olumsuz düşünüyor Eğitim siyasal işlevlerinin tümüne katılım Siyasî sistemi de sorgulayabilen, araştıran, fikir üretebilen insan yetiştirmeye yönelmeli Mevcut yapıyı koruyan insan veya seçmen yetiştirme siyasî düzeni korumaya yönelik bir harekettir ve doğru bir yaklaşım değil Sorumlu, aktif yurttaşlar yetiştirmeli Eğitimin bir siyasal gücü ve işlevi var İyi yurttaş yetiştirmeli İyi seçmen yetiştirmeli Liderler yetiştireyim diye bir amacı olmamalı Evrensel ölçütleri dikkate almalı Lider yetiştirmeli İyi yurttaş, sorumluluk bilincine sahip bireyler yetiştirmeli Eğitimin siyasal işlevi millet bilinci oluşturmak olmalı Liderlik doğuştan var olan bir özelliktir ve sonradan yüklendiği bilgi hazinesiyle gelişir İyi yurttaş yetiştirmeli İyi yurttaş yetiştirmeli Lider yetiştirmeli Milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve siyasal düzeni koruma işlevi: Milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma kavramı milliyetçilik ile ilişkilendirilebilir. Mahçupyan’a (1996: 122) göre devlet gücünü arttırmak ve otoritesini sağlamlaştırmak üzere milliyetçiliği kullanır; devletin var olmak için millete gereksinimi olmasa da milletin devlete ihtiyacı vardır. Devlet milli değerleri bütünleştirerek milliyetçiliği eğitim sistemini kullanarak yurttaşlarına 152 aktarır. Katılımcılar bu ifadedeki bir birine bağlı iki farklı anlamı ayırarak yanıtlamayı yeğlemişlerdir. İfadenin ilk kısmı olan milli değerleri kazandıracak millet bilinci oluşturma işlevine doğrudan (ERG ve Hak-İş) katılmakta ve sistemin bu işlevi yerine getirmesinin önemini vurgulamaktadırlar. Türk-İş ise eğitimin siyasal işlevinin bu olduğunu belirtmektedir. Kimi sivil toplum örgütleri ise (TED) kültürel değerlere sahip çıkan bireyin yetiştirilmesi işlevinin daha önemli olduğu vurgusunu yapmaktadırlar. İfadenin ikinci kısmı olan mevcut siyasal düzeni koruma işlevine yönelik (AÇEV, DİSK, Eğitim Sen, ERG, MÜSİAD, Tarih Vakfı) eğitimin değişimi gerçekleştirecek özgür bireyler yetiştirmesi işlevi ile bu işlevin ters düşeceğini belirterek karşı çıkmışlardır. Eğitimin mevcut siyasal düzeni koruma işlevi olduğu görüşünü savunanlar (Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, TÜSİAD) bu işlevin demokrasi bağlamında ve demokrasiyi benimsemiş sistemler içinde kabul edilir olduğu görüşünde birleşmektedirler. Lider yetiştirme: Eğitimin lider yetiştirme konusundaki işlevine ilişkin görüşler incelendiğinde genel yaklaşımın liderin ve liderlik özelliklerinin doğuştan gelen özellikler olduğu vurgusu dikkati çekmektedir. Bu bulgu liderlikle ilgili alan yazı ile örtüşmektedir. Eğitimin lider yetiştirme işlevine ilişkin katılımcıların fikirleri üç kategoriye ayrılabilir. İlk kategori, eğitimin böyle bir işlevi olmadığı yönünde olan görüşler (AÇEV, Eğitim Bir-Sen, TED, Türk Eğiti-Sen,)’dir. İkinci kategori, lider yetiştirme gibi bir işlevinin kısmen ve lider özellikli bireylerin seçiminden sonra onlara yönelik olarak (TED, Türk-İş) işletilmesi gerektiğini kategorisidir. TED ve Türk-İş’e göre eğitim sisteminin lider özellikleri taşıyan bireyleri keşfetmesinin daha önemli olduğu ve bir dereceye kadar bu keşfedilen bireyleri yönlendirmesi gereğidir. Bu bulgu alan yazındaki liderlerin seçimi ve eğitilmesinde okullar birinci derecede rol oynadığı (Tezcan, 1997: 54; Ergün, 1994: 94) bilgisi ile örtüşmektedir. 153 Üçüncü kategori ise eğitimin lider yetiştirme gibi bir işlevinin olması gerektiği yönündedir. Bu görüşü savunan sivil toplum örgütlerinin; Hak-İş, Türk Eğitim-Sen ve TÜSİAD olduğu söylenebilir. Eğitim liderlik potansiyeline sahip bireylerin uygulayacağı programlarla gelişmesini, etkinlik alanlarının artmasını sağlayabilir. Doğuştan getirdikleri temel kişilik özellikleri, liderlik biçimleri, yetenekleri, ilgileri ne olursa olsun etkili liderlerin belli başlı ortak davranışlara sahip olduklarından söz edilebilir. Bu ortak davranışlar şöyle sıralanabilir (Özden, 2005): 1. Liderler, "Ben ne istiyorum?" sorusuyla değil, "Ne yapılması gerekiyor?" sorusu ile işe başlarlar. 2. "Farklılık yaratmak için ne yapmalıyım ya da yapabilirim?" sorusunu sorarlar. 3. Liderler sürekli, "Bu örgütün misyonu ve amacı nedir? Bu örgütte çalışanların performanslarını ve sonuçların değerlendirilmesini şekillendiren temel faktörler nelerdir?" sorularıyla meşgul olurlar. 4. Liderler, insanlar arasındaki farklılıklara değer verirler. 5. Liderler, yanlarındaki kişilerin güçlü ve yetenekli olmasından korkmazlar. 6. Her zaman yapılması gerekeni yaparlar, popüler olanı tercih etmezler. 7. Başkalarına ne yapmaları gerektiği konusunda nutuk atmazlar, yapılması gerekeni bizzat yaparlar. Diğer bir ifade ile insanlarda görmek istedikleri davranışlara bizzat kendileri model olurlar. Eğitim sisteminde kurgulanan ve uygulanmaya çalışılan programda yukarıda ifade edilen davranış özellikleri bireylere kazandırılmaya çalışılabilir. Seçmen yetiştirme: Fukuyama’ya (1993) göre demokrasi, bütün yurttaşların politik iktidarın bir bölümünü birlikte taşıma hakkına sahip olduğu anlamına gelir; yani seçebilir ve politik görevleri üstlenebilirler. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde seçim önemli bir olgudur. Özellikle ülkenin yönetimine talip olan kadrolar seçim süreci ile halka kendilerini ifade ederek programlarını açıklar. Seçmen olarak tanımlanan kişilerde seçme hakkını kullanarak belirlenmiş tarih ve biçimde seçimini belirtir. Demokrasi düzleminde en temel 154 hakkın seçme hakkı olduğu söylenebilir. Birey oy kullanma yolu ile bu hakkını somutlaştırmaktadır. Birey açısından bu hakkın ne anlama geldiği, bu hakkın nasıl ve hangi şartlar altında kullanılacağı bilgisi seçme sürecinin kalitesi açısından önemlidir. Böylece birey ülkenin yöneticilerini belirleme sürecine katılmaktadır. Türkiye’de seçim süreçleri 298 numaralı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile düzenlenmektedir. Eğitimin siyasal işlevleri kapsamında bir alt boyut olarak tanımlanabilecek seçmen yetiştirmeye yönelik olarak katılımcıların genel olarak, milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve siyasal düzeni koruma ve lider yetiştirme işlevlerinde olduğu gibi seçmen yetiştirme işlevini de yurttaş yetiştirme işlevinin bir alt kategorisi olarak tanımladıkları bulgusuna ulaşılmıştır. Diğer taraftan eğitimin böyle bir işlevi olmaması gerektiğine ilişkin görüş bildirenlerin de (Eğitim-Sen, Hak-İş, MÜSİAD) bulunmaktadır. İyi yurttaş yetiştirildiği takdirde (AÇEV, ERG, Türk-İş, TED, TİSK, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği), aktif yurttaş yetiştirildiği takdirde (Tarih Vakfı), İyi yetiştirilmiş/sorumluluk sahibi birey yetiştirildiğinde (TED, Türk Eğitim-Sen) doğal olarak seçmeninde yetişeceği yönündedir. İyi Yurttaş Yetiştirme: Yurttaşlık kavramı, her düzeyden siyaset oluşturucular ve sosyal bilimciler açısından problematik bir özellik taşır ve bunun nedeni olarak kavramın değişen doğası gösterilir (Üstel, 1999: 145). Osler ve Starkey’ye (1999) göre bir gruba/cemaate ait olma duygusu yurttaşlık için esastır ve eğitimin birincil görevi öğrenicilerin, öğrenme sürecinin başlangıcında birlikte getirdikleri kimliklere eklemek üzere yenilerini geliştirmelerini sağlamaktır. Çalışmada bu soruya ilişkin yanıtlara bakıldığında söz konusu problematik alan görülmektedir. Katılımcıların yanıtları genel olarak teorik düzlemde, iyi yurttaş yetiştirilebildiğinde aynı zamanda iyi seçmen, iyi lider, iyi toplum ve iyi devlete ulaşılabileceği görüşünde birleştikleri yönündedir. Buradaki sorun ise “iyi”nin ne olduğu ve “kime göre” olduğudur. Katılımcılar bu soruları tartışmışlardır. Kavramın 155 problematik bir alan oluşunun altına yatan nedenin bu nokta olduğu ve iyinin tanımlanma güçlüğü olduğu söylenebilir. Burada devlet ve toplum açısından ortak iyinin tanımlanabilmesi önem kazanmaktadır. Ortak iyinin tanımlanma süreci bir bakıma toplumun bütün kesimlerinin uzlaşması olarak tanımlanabilir. Uzlaşmada devletin hakemliğinden söz edilebilir. Çünkü devlet özgür ve eşit yurttaşlar olarak bir araya gelen bireylerin uzlaşma ve anlaşma yoluyla ortak yaşamları düzenleyen üst sistemdir. İyi yurttaş yetiştirme konusunda STÖ’lerce özellikle özgür yurttaş yetiştirme kavramı üzerinde durulmaktadır. Bu kavram sivil özgürlükler çerçevesinde değerlendirilebilir. Sivil özgürlükler bireylere güvenceli bir özel alan sağlayarak, bireylerin başka bireylere gönüllü işbirliğine dayalı ortak etkinlikler yapmalarına olanak verirken bireyin kamu hayatına katılmasını ve kamu işlerinin yürütülmesinde hesap sorabilmelerini sağlamaktadır. Seçme ve seçilme, bilgi edinme hakları çerçevesinde dilekçe verme gibi durumlar bir yurttaşın söz konusu bu özgürlükleri olarak örnek verilebilir. Eğitim sistemi, bu hakları bireye öğretebilmeli ve bireyin bu haklarını kullanabilmesini sağlar yeterliliklere ulaştırmalıdır (Erdoğan, 2000: 121). Tüm yanıtlar incelendiğinde yurttaşlık kavramına ilişkin olarak STÖ’lerinin “sorumluluk ve sorumluluk bilinci” kavramları ile bireye yönelik açıklama ve örnekler verdikleri görülmektedir. Bu noktada katılımcılar söz konusu sorumluluğun kime karşı sorumluluk olduğunun belirlenmesi gereği tartışmaktadırlar. Bu tartışmalarda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin çeşitlendiği söylenebilir. Katılımcıların, bireyin söz konusu sorumluluğunun temelde üç ayrı boyutta gördükleri bulgusuna ulaşılmıştır. Kimi katılımcılar bireyin devlete karşı sorumluluklarını vurgularken kimilerinin bireyin topluma karşı bazılarının ise bireyin tüm insanlığa karşı sorumlulukları olduğu vurgusunu ön plana çıkartılarak iyi yurttaş tanımlanması yapmaya çalıştıkları söylenebilir. Resmi yurttaşlık yaklaşımı, yurttaşlığı “seçmen-vergi mükellefi-askerlik hizmeti ile anlam bulan edilgen bir kategoriye indirgeyerek yurttaşı topluma değil yalnızca devlete karşı sorumlu kılmaktadır (Üstel, 1999: 148). Bu tanımlama çerçevesinde bazı katılımcıların (DİSK, Türk Eğitim-Sen) verdikleri yanıtların resmi 156 yurttaşlık yaklaşımı ile olguyu açıklamaya çalıştığı gözlenmektedir. Bu bulgu sivil toplum örgütlerinin yurttaşlık kavramı ve yurttaş yetiştirmede eğitimin rolünü kurgularken yetiştirilen bireylerin toplumdan daha çok devlete karşı sorumluluklarını ön plana çıkardığı ve bununda sivil toplum mantığı ile tam olarak örtüşmediği söylenebilir. Çünkü sivil toplum bakış açısına göre yurttaş öncelikle ve ağırlıklı olarak topluma karşı sorumluluk yüklemektedir. Katılımcılardan ERG’nin yanıtları yurttaşlık sorumluluklarının vergi vermek, seçimlerde oy vermek ve askerlik yapmaktan ibaret olmadığı vurgusu önemli bir saptama olarak gözlenmiştir. DİSK ve Türk Eğitim-Sen’in temsilcileri resmi yurttaşlığı ön plana çıkarırken açıklamaları sırasında ince bir çizgi çizerek, örneğin bir seçmen rolü ile oy kullanma sorumluluğunun bulunduğunu fakat bu sorumluluğun oy kullanma işi ile bitmediğini ve verdiği oyun takipçisi olma sorumluluğunun da olması gerektiği belirtilmiştir. Katılımcıların bir kısmı (Tarih Vakfı,) yanıtlarını kurgularken aktif yurttaşlık kavramından söz ederek örneklerini ve sorun alanlarını bu bağlamda vermişlerdir. Diğer taraftan bazı katılımcıların (AÇEV, ERG) aktif yurttaş kavramını kullanmadan verdikleri örnekler ve yaptıkları açıklamalardan yola çıkarak tanımladıkları yurttaşlık tipi ve kavramını aktif yurttaşlık kavramı olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Aktif yurttaşlık kavramı; sosyal ve ahlaki sorumluluk, topluma katılım ve politik okuryazarlık olarak üç boyuttan oluşmaktadır (McLaughlin, 2000). Bazı katılımcılar (Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ve TÜSİAD) bu soruyu yanıtlarken Türkiye Cumhuriyeti Anayasana atıfta bulunarak yanıtlamayı yeğlemişler ve bir anlamda anayasal yurttaşlık kavramından söz etmişlerdir. Aslında anayasal yurttaşlık kavramı alan yazında Habermas’ın anayasal vatanseverlik kavramı ile açıkladığı, devleti oluşturan pek çok topluluğun varlığı ve her birinin vatanseverlik biçimlerinin farklı olabileceği vurgusuna karşılık toplumu bir arada tutan anayasa çerçevesinde vatanseverliğin farklılıklar üzerine yeniden tanımlanmasıdır (Habermas, 1992: 4). Ancak bu kavram Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1992 yılında Budapeşte’de düzenlenen “Uluslararası Basın Enstitüsü Genel Kurulun”da yaptığı konuşmasından sonra Türkiye’de “Anayasal Vatandaşlık” kavramı olarak gündeme gelmiştir (Üstel,1999: 151; Erdoğan, 2000: 94). 157 Cumhurbaşkanı bu konuşmasında anayasal yurttaşlık kavramını “Anayasal vatandaşlık kavramı, haklar ve ödevler bakımından bir ülkenin tüm vatandaşlarını eşitlik ortak paydasında birleştiren bir kavramdır. (…) Tasada ve kıvançta ortak olan, anayasal vatandaşlık bağıyla devlete bağlı her birey, etnik kökeni, dili, dini, cinsiyeti ne olursa olsun, kendi kültürel çeyizini topluma zenginlik kaynağı olarak taşımakta ve hem bireysel hem toplumsal refaha katkıda bulunmak ve pay almak hakkını kazanmaktadır” biçiminde tanımlamıştır (Akt. Üstel,1999: 151). Toplumsal eşitsizlik kavramı, toplumda var olan cinsiyet, servet, ırk, sınıf, statü, itibar, tabaka, gelir durumu ve eğitim durumu gibi farklılıklar düzleminde kendini gösteren, bireylere eşit olmayan ödül ya da fırsatları sunmayı ifade etmek için kullanılır (Marshall, 1999: 210). STÖ’lerin eğitimin örtük işlevleri hakkındaki görüşleri Araştırmanın yedinci alt problemi “Sivil toplum örgütleri eğitimin örtük işlevleri hakkında ne düşünmektedirler?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulmak için katılımcılara “Eğitimin örtük bazı fonksiyonları olabilir mi? Bunları nasıl tanımlarsınız?” sorusu yöneltilmiştir. Eğitimin örtük işlevi terimi alan yazında örtülü, gizil ya da dolaylı gibi terimlerle (Çelikkaya, 1998: 53; Kendall, 2001: 124) ifade edilmektedir. Katılımclara bu terimlerde ifade edilmiş ve bu terimlerin eğitim alanına özgü içerikleri sonda tipi sorular kullanılarak katılımcıların olası yanlış anlamaları önlenmiştir. Eğitimin örtük işlevlerinden kastedilenin; işsizliği önleme, eş seçme ve çocuk bakıcığı yapma gibi fonksiyonlar olduğu terim bilgisinden söz edilmiştir. Katılımcılardan bu terimler çerçevesinde eğitimin işlevleri hakkında ne düşündüklerini ifade etmelerinin yanında eğitimin bu tür ne gibi işlevleri olabileceği sorulmuştur. Sivil toplum örgütlerinin bu soruya verdikleri yanıtlar incelemenin ardından süzülerek, önemli görülen örnek ve düşünceleri alfabetik sırayla aşağıda verilmiştir. STÖ’lerin görüşlerinin ardından bulgular tartışılmıştır. 158 AÇEV: “(…) çocuk işçiliğini önlemek gibi bir işlevi var. Eğitim imkânlarının olmadığı ülkelerde çocuk işçiliği ve çocuk istismarı çok daha fazla. (…). Çocuklar ne yapacaklar? (…) Burada çocuk istismarı mı var? Burada eğitim sisteminin bir eksikliği var. Eş bulma! Bilemiyorum belki yüksek öğretimde olabilir. Diğeri olan çocuk bakıcılığı konusunda bu bizim yani AÇEV açısından da çok önemli. Biz sonuçta erken çocukluk eğitimini savunan ve destekleyen bir kuruluşuz. Bu önemli ama bir yandan da biz bunu çok fazla ortaya çıkarmıyoruz. Türkiye’de çalışan kadın nüfusu %27’lerde Avrupa ülkelerinin yarısından bile daha az. (…). Her ne kadar eğitimin çocuk bakıcılığı gibi gizil bir işlevi olsa da biz AÇEV olarak bu ortaya çıkarmayı tercih etmiyoruz. Bunun üzerinden gitmeyi tercih etmeyiz. Tam tersi o çocuğun o mekânda bakımdan öte o eğitimi alma ihtiyacının karşılanmasını bekliyoruz. Burada tabi ben 3-6 yaş arasını vurgulamak istiyorum.” DİSK: “Böyle yanları ister istemez vardır. Ama ne direkt ne de endirekt amacı böyle olmaz. Eğitimi buradan kurgulayamayız. Eğitimi biz diyoruz ki gelişmiş, bilgili ve özgür insana ulaşma bununla toplulukları da bu hale getirebiliriz. Gelişmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. (…) Doğal olarak insanlar okula gittiği zaman, zaman geçirecektir. Ama zaman geçirsin diye oraya göndermezsiniz çocuğu. Orada geçirdiği zamanın kaliteli olması gerekir, bunun böyle planlanması gerekir. (…).” EĞİTİM-BİR SEN: “Şimdi eğitim çağında on beş milyon civarında öğrencimiz var. (…) bu insanlar şimdi kim? Bunlar işsiz gözükmüyorlar ne yapıyorlar bunlar öğrenci. Genç bir nüfusa sahibiz ve bunlar okulda gözüktüğü için öğrencidir. (…). Okulda bir çevren oluşuyor. Okul sana doğal olarak bir çevre kazandırıyor. Bu bir sosyalliktir. Bu anlamda böyle bir işlevi var. (…). Eş seçme noktasında, kapalı toplumlarda örneğin Anadolu’da kız bir yere gitmez, kimse görmedi ki bunu işte görücü usulu dediğimiz şey. Bu manada okul böyle bir işlev yürütüyor. (…). Çocuk bakıcılığı noktasında çocuklar için güvenli bir ortam olabilir ama acaba günümüzde okullarımız böyle mi?” EĞİTİM-SEN: “(…) Elbette eğitimimin bir takım gizil işlevleri olmalı. Ancak bizim eğitim sistemimiz bunu başaramamıştır. (…). Eğer işsizliği önleme diyorsak burada kısmen de olsa başardığını söylemek mümkündür. İdeolojik olarak söylemiyorum ama pratikte örneğin teknik olarak kesintisiz 8 yıllık ilköğretimin olması çocuğun sanayide sömürülmesinin kısmen de olsa önüne geçmiştir. Eskiden neydi durum? Çocuklar 5. sınıftan sonra sömürülüyordu. Bunun önüne geçilmiş oldu. Bireyler okula gidiyorlar yani öğrenciler bu bir anlamda istihdam sorununu ötelemek anlamına da geliyor. (…). Diğer taraftan şimdi düşünün ana-baba çalışıyor. Çocuk okula gidiyor, güvenli bir ortam. Ya da öyle olmalı diye düşünüyoruz. Çocuk okul dışında ne yapacak. Türk Eğitim Sistemi bunu göremedi. Bazı oluşumlar çıktı. Ne gibi? Örneğin; etüt merkezleri gibi. Biz bunun karşısındayız. Okullarda çocuklar etütlere kalıyor. Ne yapılıyor orada? Öğretmen ücret alıyor, okul bundan payını alıyor. Veli durumdan memnun. Böyle şey olmaz. Sistemde 10 dakikalık tenefüsü yap 20 dakika, öğle arasını ya da yemek arasını 1,5 saat yap, sosyal alanlar ve faaliyetler ekle. Çocuk okulda dolu dolu yaşasın. (…). Sistem bu gizil işlevi yerine getirecek faaliyetler gerçekleştiremedi. Çünkü düşüncede yok öncelikle bunlar. Bireyin ihtiyaç ve beklentilerini dikkate alsaydı bu noktada çözüm üretebilirdi. Bireyi özgürleştirebilseydi, tek tip insan modeli olmasaydı sorun alanları azalabilirdi. Peki şimdi ne oluyor? Yarışmacı bir sistemde çocuk özgür düşünmek yerine daha fazla ezberlemek zorunda kaldığı için o etüt bu dershane dolaşıyor. Bu anlamda gizil işlevlerden biri olarak düşünülen seçme işlevi sadece yarışmaya ve yarıştırmaya yönelik olarak gerçekleşiyor. Sistem bunları görebilmeliydi. Çatışmaların kaynağı bu noktadadır.” ERG: “(…) Bir kere bu işlevler kötü değil. Evet, işte eş seçme derken bunlar bir sosyal ortam sağlıyor. (…). İşsizlik açısından evet doğrudur üstelikte yine öyle bir dönemi pozitif bir biçimde değerlendiren bir dönem. Evet, aynı zamanda bir çocuk 159 bakıcılığı işlevi var. Özellikle erken yaşlarda sadece erken yaşlarda değil, lise eğitiminin sonuna kadar büyük ölçüde öyle. Şimdi özellikle çocuk bakıcılığı açısından Türk eğitim sistemi bunu ne kadar hakkıyla yerine getiriyor? Bizce esaslı biçimde yerine getiriyor. Elbette ki eğitim sistemimizde çeşitli yöreler arasında çeşitli okullar arsında çok ciddi kalite farkları var fakat her defasında alternatifine de bakmak lazım. Büyük şehirdeki orta sınıf ve üstü aile için o oldukça iyi bir okula gidiyor ve ailenin sunacağından daha iyi bir çocuk bakıcılığı ortamı söz konusudur. (…). Kırsala baktığımızda da aynı şey olduğunu düşünüyoruz. Oradaki olanaklar Büyükşehirlere göre daha kısıtlı ama yine de okula gitmenin onlara sağladığı esas bir artı olduğunu düşüyoruz. Bu anlamda Türk Eğitim Sisteminin genel olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz.” HAK-İŞ: “(…) Gizil işlevlerden çocuk bakıcılığı işlevi değimiz şey veli bazında önemlidir. (…) öğretmenlerle sürekli iletişimde bulunan ve çocuğunun sosyal etkinliklere katılması için çaba gösteren veli için bu da söz konusu olamaz diye düşünüyorum. Eş bulma konusunda bu ergin yaşlarda belki mümkündür. Bu işlev daha çok yaygın eğitim için geçerlidir diye düşünüyoruz. (…). Tabii bir de yükseköğretimin belki böyle bir işlevi olabilir. Ancak bunlarda lokaldir. (…). İşsizliği önleme ya da gizli işsizliğe katılmıyorum. (…). Bu da iş bilmeyen iktidarlar için işsizliği önleme gibi algılanabilir. Diğer bir ifade ile işsizliği dört yıl kadar ya da siyasi ömrünüz kadar öteleyebilirsiniz. Ama şu da vardır; sizden önce ötelenmişlerin tortusu gelmiştir, o nesil mezun olmuştur. Yani bu bir süreçtir. (…). Eğitimin böyle bir işlevi olduğunu kabul etmiyorum. Diğer taraftan yaygın eğitimde böle bir işlevden kısmen de olsa söz edilebilir.” MÜSİAD: “Üzerinde düşününce belki eklenebilecek şeyler olabilir ama bunlara katıldığımı kolaylıkla ifade edebilirim. (…) Sistemde okul öncesi eğitim gibi, anaokulu gibi uygulamalar varsa, bu ülkede gelişmişse, bu durum eğitimin sisteminin çocuk bakıcılığı gibi bir fonksiyonu üstlendiğinin en güzel delilidir. Bu belki, Türkiye’deki aile yapısının değişmesinin bir sonucudur. Daha önce birkaç nesil aynı yerde aynı binada yaşıyordu. Eğer gençler çalışıyorsa, çocuklara annebaba bakıyordu. Bugün o imkân ortadan kalktı, anaokulları bu işlevi görüyor. Dolayısıyla eğitimin böyle bir işlevi var. Ancak hiçbir öğretmen ve eğitmen annenin yerini tutması mümkün değil. Çocuğun anneye ihtiyacı var, buna inanıyorum. Eğitim sistemimiz bu konuda başarılı mı? (…) Eğer teneffüs aralarında okul bahçesinde oynamayı sosyal faaliyet diye tanımlıyorsak, böyle tabiî faaliyetten söz edebiliriz. Ama bu planlı bir süreç değil. (…). Bu konularda öğretmenler de, belirleyici oluyor. Yani bu sistemin ortada koyduğu bir şey değil, öğretmenin bu sosyal ihtiyacı fark edip, şartları zorlayarak, velileri de ikna ederek, çocuklar adına yaptığı faaliyetler sadece.” TARİH VAKFI: “Demokratik bir toplumda görünmez işlevler olmaz, yan işlevler, doğal işlevler olur. Bir toplumun demokratiklik, katılımcılık derecesiyle kendi kendini onarabilirlik derecesi arasında, sizin sözünü ettiğiniz işlevler arasında elbette bir ilişki vardır. Açıklık ve demokratikliğin toplumsal kararları, politik yapıyı belirlemediği toplumlarda ayrıca kelimenin dar anlamında da gizil işlevler, bu yönde çabalar öne çıkar. Kısaca, saydığınız türden işlevlerin yan işlevler, eğitimin ya da herhangi bir sistemin, kültürel çabanın doğasında olan şeyler olduğunu düşünüyoruz. (…) Eğitim sistemimiz bakımından, birbiri ile çelişen ve hiyerarşisi çağdaş değerlerle belirlenmemiş hedeflerin varlığını önemli bir sorun alanı olarak görüyoruz. (…) Ne var ki, özellikle AB ve dünya ile ilişkisinde giderek dünyaya açılan bir Türkiye’de eğitimin temel amaçlarını tanımladığı metinleri askeri darbeler veya kapalı bir toplum döneminden kalma aktarmalardan kurtarması gerekir.” TED: “Şüphesiz ki eğitimin gizil bazı işlevleri vardır. Çünkü eğitim düşünebilmeyi, yargılayabilmeyi ve sonuca ulaşabilmeyi verir. Eğitim sadece kitapta yazılanları 160 öğrenmeyi değil çözümlemeyi getirir. (…). Ama eğitimin gizil işlevi olarak ideolojik yaklaşımları eğer kast ediyorsanız şüphesiz ki başarıya ulaşmak isteyen sistemler için eğitimi bir araç olarak kullanabilirler. Çocuk bakıcılığı konusunda, dünyanın hiçbir yerinde insanlar çocuklarını okula gönderdikleri zaman gönüllerinin rahat olabileceklerini düşünmüyorum. Türkiye’yi bu noktada bir geri kalmışlık psikolojisi içinde görmeyi yadırgarım. Türkiye’nin nüfusunun kalabalık ve genç olmasının getirdiği sıkıntılar vardır. Bununla ilgili gerekli programların yapılamadığını daha önce söyledim. Okulları ayırmak lazım, eğitimle bakımla ilgili olarak ayırmamız lazım. Yani siz okul öncesi ki çocuğun zekâ gelişiminde en temel kesiti oluşturan okul öncesi eğitimi kastediyorsanız Türkiye’de maalesef okul öncesi eğitim çocukların gidecek bir yeri olmadığı için bir bakım evi zihniyetindedir bir eğitim zihniyetinde değildir. Bunun farklılaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.” TİSK: “İşsizlik bakımından kesinlikle olmalıdır. Bu amaca ulaşmak için eğitim kurumları işletmelerle yakın ilişkiler sürdürmeli, çağdaş dünyada olduğu gibi mesleki eğitim sistemini işletmeler yönlendirmelidir. Eğitim- istihdam bağlantısı kurulmadığı takdirde işsizlikle baş etmek mümkün olamaz. (…) Eğitim sistemi bireyi piyasada geçerli bir mesleğe kavuşturma işlevini yerine getirmeli, çalışacağı sektöre de hazırlamalıdır. (…). Özel okullar çocuk bakıcılığı işlevi içine girdiklerinde daha çok “müşteriye” sahip olacaklarsa, geliştirici rol oynayabilir. Devlet okulları açısından da bu bir imkân meselesidir.” TÜRK EĞİTİM-SEN: “Elbette bu tür işlevlerden söz edilebilir ama bunlar söylenmesi gereken şeyler midir? Örneğin eş seçme konusunda bir araştırma var mıdır? Daha önemli şeyler olduğunu düşünüyorum.” TÜRK-İŞ: “Eğitim yetişmiş işgücü anlamında önemlidir. Ancak işsizliğe çare olur diye, işsizliği önler diye sınırladığınız zaman ancak bunu biraz daha kolaylaştırır. Ama çözüm bulmaz. (…). Eş seçme açısından deyince daha çok şunu anlıyoruz. Aynı meslek gruplarının bir birlerini tanımaları açısından bir etkisi olabilir. (…) Yani durum hem toplumsal gelişim hem de ekonomik gelişimle değişiklik gösteren bir nokta. Şimdi esas olan refah seviyesi bütün hadise budur. Çocuk bakıcılığı konusunda bir işlevi olmalı mı? Evet olmalıdır. Anne-babanın çocuğun psikolojisini ve bunu izlemesini ancak kişisel deneyimlerine bağlı olarak yapabilecektir. Eğitimli anne-babalar ya da bu işe kendini verenle bu işi biraz daha bilimsel yolla yapacaklardır. Ama bu izlemeyi eğitim sistemi daha derli toplu daha sistematik gerçekleştirebilir. Ben Milli Eğitim Bakanının yerinde olsam hiç yaşlı kesimi düşünmem. Beni düşünmesin, bizi düşünmesin, 1-7 yaş ve 7-18 yaş grubunda 15 milyon insan bunları ele alırım. Bunları bir kere harmanlayıp kaldırdığın zaman geleceği kazanmışsındır. Bütün hadise budur. Bu nesli kurtardın mı Türkiye’yi kurtarırsın eğitimle.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Her toplumun sosyal yapıları vardır. O yapıda da basamaklar vardır. (…) İşsizliği önleme konusunda valla işsizliği önlemez. Niye önlesin. Şuan Türkiye’de dokuz milyon işsiz var. Neredeyse büyük bir çoğunluğu üniversite mezunudur. Eğer önlüyorsa bunlar ne?” TÜSİAD: “(…) Çok güncel bir örnek; sömestr tatilinin neredeyse beş haftaya uzamasından buradaki arkadaşlarımız bile şikâyet ediyorlar. “Çocuklar evde, akşam gidiyoruz bütün gün bunalmış oluyorlar bizi de bunaltıyorlar” gibi. İnsanlar ayrıca eğitim sisteminde hayat arkadaşlarını da bulabiliyorlar. Eğitim kurumları sosyal açıdan da bir ortam sağlıyor. İşsizliği önleme konusunda, işgücü piyasası ile ilgili yapılan analizlerinde şu söyleniyor; kadınların işgücüne katılım oranı düşük, diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman. Fakat düşük ama artma eğilimine girecek çünkü kızların eğitim süresi artıyor. Şu an itibariyle kızlar okulda oldukları için okul onların işgücüne katılmalarını engelliyor. Ama eğitim sürelerini tamamladıktan sonra bunlar işgücüne katılacaklar. (…). Eğitimin uzun vadede etkisi “daha çok 161 işgücüne katılım, ekonomide büyüme sağlandıkça ve iş olanakları arttıkça istihdama daha çok katılım ve işsizliğin düşmesini” getirecek.” Eğitimin gizil işlevlerine ilişkin STÖ’lerin görüşleri yukarıda belirtilmiştir. Tablo 10’da görüşler özet biçiminde verilmektedir. Görüşler incelendiğinde, eğitimin gizil işlevlerine ilişkin olarak elde edilen bulgular Tablo 10’un ardından işsizliği önleme, eş seçme, çocuk bakıcılığı, seçme işlevleri başlıkları altında yorumlanmaktadır. Tablo 10. STÖ’lerin eğitimin örtük işlevleri konusundaki görüşlerinde vurgulanan noktalar STÖ AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG HAK-İŞ MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD VURGULANAN NOKTALAR Çocuk işçiliğini önlemek Eş bulma, yüksek öğretimde olabilir Örtük işlevleri var, olmalı; ancak bunlar üzerine eğitim kurgulanmamalı Çocuk işçiliğini önlemek Eş seçme Çocuk bakıcılığı, çocuk için güvenli ortam Örtük işlevleri var, olmalı Örtük işlevleri var, olmalı Kısmen örtük işlevleri olmalı Eş bulma, yüksek öğretimde olabilir İşsizliği önleme ya da gizli işsizliği önleme olmamalı Gizil işlevleri var, olmalı Eklenebilecek başka şeyler olabilir Örtük işlevler olamaz, doğal işlevler olarak tanımlanmalı Sayılan işlevler vardır Eğitimin örtük bazı işlevleri vardır İşsizlik bakımından kesinlikle olmalıdır. Çocuk bakıcılığı işlevi önemli ancak Devlet okulları açısından bu bir imkân meselesi Örtük işlevleri olmalı, ancak daha önemli şeyler var Kısmen örtük işlevleri olmalı İşsizliği önleme ya da gizli işsizliği önleme olmamalı Örtük işlevleri var, olmalı Eğitim doğrudan ve dolaylı (örtük/gizil) işlevleri ile toplumu yeniden kurgular ve yapılandırır (Meyer, 1979). Eğitimin dolaylı (örtük/gizil) işlevleri; statü kazandırma, tanıdık çevresini genişletme, eş seçme, geçici işsizliği önleme, huzur ve emniyetli bir yaşam sağlama ve amaçlara uygun bireyleri seçme biçiminde sıralanabilir. (Çelikkaya,1998; Kendall 2001; Cookson ve Sadovnik, 2002). Eğitimin sisteminin okullar aracılığıyla gizil olarak toplumda geçici olarak işsizliği önlediği ya da bir oranda işsizlik ile ilgili sayısal değerleri etkilediği söylenebilir. Bireyler 162 okullarda kayıtlı bulundukları için işgücüne aktif olarak katılamamakta ve öğrenci statüsünde değerlendirilmektedir. Eş seçme konusunda eğitim sisteminin bireylere bir ortam sağladığından söz edilebilir. Diğer taraftan bireylerin kendi eğitim düzeyleri ile yaşamlarını sürdürecekleri eşlerinin eğitim düzeylerinin eşler arasında sağlıklı iletişim süreçlerinin oluşturulmasında önemli olduğu vurgulanabilir. Ağdemir’e (1991: 24) göre gençlerin normal ve sınırlı ölçülerde kız-erkek ilişkilerine başladığı dönem orta öğretimin ikinci devresidir ve araştırma bulgularına göre kız öğrencilerin % 70'inin evlenmek amacıyla arkadaşlık ettikleri görülmüştür. Aileyi oluşturan eşlerin eğitim ve sosyo-ekonomik özellikleri birbirlerine genel olarak paralellik göstermektedir (Doğan,1991: 24). Diğer taraftan, Yılmaz (2001: 57) aynı kültür içinde bile farklı eğitim düzeyindeki kişilerin eşler arasındaki uyum algılayışlarının da farklı olduğunu belirtmektedir. Sivil toplum örgütlerinin eğitimin gizil işlevlerine ilişkin görüşleri incelendiğinde söz edilen gizil işlevlere ilişkin her birinin farklı görüşler belirttiğinden söz edilebilir. Tarih Vakfı demokratik toplumlarda her hangi bir sistemin görünmez/gizil işlevlerinin olmasının doğru olmadığını belirterek gizil terimine karşı çıkmakta ancak eğitimin bu işlevleri olduğunu belirtmektedir. Tarih Vakfı, eğitimin bu tür işlevlerine yan işlevler denebileceğini belirtmiştir. Alan yazında da dolaylı işlevlerine gizil/gizli/doğal kavramları ile değinilmektedir. DİSK bu işlevlere katıldığını fakat eğitimin bu açıdan kurgulanmaması gerektiğini vurgularken Türk Eğitim-Sen bu işlevlere katıldığını fakat daha önemli ve özellikle sistemin açık işlevlerine odaklanılması gerektiğini vurgulamaktadır. Aşağıda eğitimin gizil işlevi olarak anılan işlevlere ilişkin ayrı ayrı bulgular tartışılmaktadır. İşsizliği önleme işlevine; Hak-İş TİSK ve Türkiye Özel Okular Birliği Derneği katılmadıklarını belirtirken, TÜSİAD, Türk-İş, ERG, Eğitim-Sen kısmen katıldıklarını belirtmektedirler. Özellikle AÇEV ve Eğitim-Sen’in görüşleri bu 163 konuda ilginç saptamalar içermektedir. Bu örgütlere göre özellikle zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla çocuk işçiliği sorunun kısmen de olsa önlendiğini ve böylece çocuklara karşı yapılan sömürünün durdurulabildiğini savunmaktadırlar. İşsizliği önleme konusunda sivil toplum örgütleri eğitimin işsizliği önlenme işlevine sadece istihdam sorununun ötelenmesi olarak tanımlamaktadırlar. Bunun yanında nitelikli işgücü anlamında eğitimin ciddi katkıları olduğunu belirtmektedirler. Eş seçme işlevine ilişkin olarak sivil toplum örgütleri, eğitimin bu konuda eş arayan bireylere bir ortam sağlaması bakımından önemli olduğunu (AÇEV, ERG, MÜSİAD, Türk-İş, TED, TÜSİAD) vurgulamaktadırlar. Bir ortam olmasının dışında bu işlevi, bireyin seçeceği eşin eğitim düzeyinin bireyin aradığı önemli ölçütler arasında yer aldığı biçiminde algıladıklarını da (Hak-İş, MÜSİAD, Türk-İş) belirtmektedirler. Diğer bir anlatımla eğitim ortamları bireye eş seçme konusunda bir sosyal ortam sağlamaktadır. Ortak bir sosyal ortamda dilediği eşi bulamamış bireyler ise kendisine uygun eş özelliklerinden birisi olarak aday eşin eğitim düzeyini göstermekte olabileceği görüşünde olduklarıdır. AÇEV ve Hak-İş eğitimin eş seçme işlevinin yalnızca yükseköğretim düzeyinde geçerli olabileceğini vurgulamaktadırlar. Çocuk bakıcılığı işlevi konusunda sivil toplum örgütleri eğitimin böyle bir gizil işlevinin olduğunu belirtmenin yanı sıra Türk Eğitim sisteminin bu işlevi başarılı biçimde yerine getiremediğini de vurgulamaktadırlar. Örneğin MÜSİAD bu tür bir işlevin, eğitim sisteminin ya da okulun programlarından çok öğretmenlerin bireysel çabaları ile gerçekleştirilebildiğini belirtmektedir. AÇEV, ERG, Eğitim-Sen, Tarih Vakfı, TED, Türk Eğitim-Sen, TİSK, TÜSİAD, eğitimin çocuk bakıcılığı işlevi olduğunu vurgulamaktadırlar. Ancak AÇEV TED, MÜSİAD Türk eğitim sistemini başarılı bulmamaktadırlar. TED’e göre Türk Eğitim Sistemi bu konuda geri kalmış durumdadır. Diğer taraftan TİSK özel okulların devlet okullarına göre bu işlevi daha iyi yerine getirdiklerini düşündüklerini belirtmektedir. Seçme işlevine ilişkin olarak özellikle Eğitim-Sen Türk Eğitim sistemine eleştiriler yöneltmektedir. Eğitim-Sen’e göre eğitimin seçme işlevi yalnızca bir üst okulun giriş sınavları olarak algılanmakta bu durumda öğrencileri yarışmacı bir ortama sürüklemektedir. TED’in bir başka soruyu yanıtlarken yürüttükleri “Hayat 164 eşittir 180 dakika mı?” adlı kampanyayı ifade ederken yaptığı açıklamaların Eğitim-Sen ile benzer kaygılar taşıdığını ortaya koymaktadır. Bu görüşe göre sistemdeki etüt merkezleri ve özel dershane olgusunun varlığı da açıklanabilir. Türk Eğitim sisteminde özel dershane olgusunun varlık nedenlerinden birisinin öğrenciler açısından giriş sınavlarının bir yarışma temposunda olmasından ve okulların bu yarışmaya uygun olarak öğrencileri hazırlayamamasından dolayı olduğu düşünülebilir. Genel olarak bakıldığında eğitimin seçme işlevine tüm STÖ’ler katılmakta ancak bu işlevi Türk Eğitim sisteminin tüm boyutları ile başaramadığını vurgulamaktadırlar. Bu görüş Türk Eğitim sistemine ilişkin alan yazınla örtüşmektedir. Eğitimin seçme işlevlerini yerine getirmesi demek; çağ nüfusu içinde sporun ve sanatın tüm dallarına uygun olarak yetenekli ve istekli bireylerin belirlenerek uygun eğitim süreçlerinden geçirilmesi gereğinden söz edilebilir. Ancak Türkiye’de eğitim sistemi bilgiye odaklı, sıralama sonuçlarına uygun sınav türleri yoğunluklu seçme yöntemlerini tercih ettiği söylenebilir. Bu tercih sanat ve spor gibi ilgi, yetenek gerektiren alanlardaki olası başarılı öğrencilerin belirlenememesine, seçilememesine neden olduğu düşünülebilir. STÖ’lerin eğitimde karar sürecine etkileri konusundaki görüşleri Araştırmanın sekizinci alt problemi “Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri var mıdır?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara “Sivil toplum örgütünüzün eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri var mı?” sorusu yöneltilmiştir. Yaşama geçirilecek bir kararın süreçlerinin genellikle çok katmalı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla alınan kararların arkasında nasıl bir toplumdan, nasıl bir gelecek istiyoruz’a kadar uzanan, ülkenin genel politik, kültürel ikliminin etkilenmesinden tek tek küçük alanların etkilenme ve karar süreçlerine katılımından söz edilebilir. 165 Bursalıoğlu (1998: 56) kararın, eylemi etkileyen her türlü yargı olduğunu ve karara katılmanın, evet ya da hayır demek olmadığını belirtmiştir. Katılım geniş bir alandan, sınırlı bir alana kadar uzanan bir süreçte farklılık gösterebilir (Celep, 1996, 57). Alınan ya da alınacak kararın sonuçlarından etkilenen toplumdaki her kesimin, karar uygulayıcıların karara alma süreçlerine katılması alınan kararların uygulanabilirliği açısından son derece önemlidir. Aydın (1998: 129) karar verme süreçlerinde kararın niteliği dikkate alınmak gerektiğini, verilen kararın politikanın oluşturulmasına mı yoksa bir politikanın uygulanmasına mı ilişkin olduğunun sorgulanması gerektiğini vurgulamaktadır. Politikanın uygulanması ile politik kararın verilme süreçleri aynı şeyler olarak tanımlamaz. Politikanın uygulanması, uygulayıcılara önemli yetkiler vererek sorumluluklar yüklemektedir. Diğer taraftan karar süreçlerine katılım ya da müdahale düzeyinin artması kararın uygulanabilirliği ya da yetkilerinin kullanılmasını güçleşebilir. Katılımlı demokrasilerde, tarafların kendilerini etkileyen kararların alınmasına katılımlarının sağlanması önemli bir süreçtir. Bir karar sürecinde karardan etkilenenler bir şekilde karar süreçlerine katılmak istemektedirler (Meynaud, 1975; Guest ve Dewe, 1988; Haberfeld, 1995; Taş, 1995; Öcal, 1998; Top, 1999; Sakal, 1998; Karakaya, 2001; Aksu, 1998). Türkiye’nin de katıldığı ve alınan kararlara imza attığı Dublin’de yapılan OECD Üst Düzey Eğitim Sorumluları Toplantısında “Eğitimde ulusal hedefler, eğitim camiası ve hükümetin içindeki ve dışındaki pek çok grubun bakış açılarını yansıtmalıdır” biçiminde bir vurgu ile hükümet dışı grupların önemsenmesi gereği belirtilmektedir (OECD, 2003). Bu durum STÖ’lerinin karar süreçlerine katılması anlamını taşımaktadır. Ancak, OECD’nin 2004 yılı göstergelerine göre genel olarak, karar alma sürecinin en merkezi olduğu ülkeler arasında, Türkiye’de bulunmaktadır. Bu ülkelerde kararlarlar merkezi yönetim tarafından alınmaktadır (OECD, 2004). Çalışmaya katılan STÖ’lerin kararlara katılmak istedikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Sivil toplum örgütlerinin demokratik düzlemde, eğitim sisteminin alacağı her hangi bir karardan bir taraftan hem bir paydaş hem de örgüt olarak, diğer 166 taraftan da üyeleri bazında etkilenecek olan taraflar olarak sistemin karar alma süreçlerinde yer alma istekleri doğal karşılanmalıdır. Aslında bu beklentilerin varlığı demokratik ve toplumsal dinamikler açısından da bir zorunluluk olarak görülebilir. Sivil toplum örgütleri bu soruyu yanıtlarken saptamalarını ve yaşadıkları örnek olayları paylaşmıştır. Söz konusu saptama ve örnek olaylar STÖ’nin alfabetik sırasıyla aşağıda verilmiştir. AÇEV: “(…) mesela Milli Eğitim Bakanlığı bir şey yapıyor ya da DPT diyor ki sizi eğitim alt komisyonuna sizi davet ediyoruz, gelin görüşlerinizi ifade edin. Bunların sonuçlarına baktığınızda sivil toplum örgütleri ne kadar etkili olabiliyorlar derseniz bizce etkili olamıyor. Etkili olamama gerekçeleri iki yönlü biri; sivil toplum kuruluşlarının tutumu ve ürettikleri diğeri de sistemin sivil toplum kuruluşlarını ne derce ciddiye aldıklarıyla ilişkili. Türkiye’de sivil toplum örgütleri bunu fazlaca iş edinmediler kendilerine. Bunu görmediler işte biz Türkiye’deki eğitim politikalarını etkileyeceğiz demediler. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları hala biz kendi işimizi yapalım kendi yolumuzda ilerleyelim yani daha o sisteme ilişkin şeylere geldiklerini düşünmüyorum. AÇEV’den örnek vereyim. Başkalarından örnek vermeye gerek yok. İşte bizim neyimiz var bir tane anne-çocuk eğitim programımız var, okuma yazma programımız var vb. biz bunları sahada uygulamaya devam edelim. Yani biz bu projelerimizi uygulayalım sahada, genel sistemde bizi çok fazla etkilemiyor, uğraşmayalım da biz işimize bakalım. (…)” DİSK: “(…) Yani parlamentoyu oluşturan yasama ve yürütmeyi oluşturan siyasal ortamda da bu yoktur. Liderlerin iki dudağı arasında seçiliyor sonra onlar birer canavara dönüşüyorlar sonra da lider onları değiştirelim diyor. Şimdi bu AB süreçleriyle biraz topluma sorulmaya başladı ama o da şöyle oldu yani sen sor bildiğini yap yine. Şey olunca “sorduk ya canım”. (…) Türkiye’nin çok ciddi bir eksiği de bu. Bunun da eğitimle alakası çok fazla var. Son yıllarda bazı teklifler alıyoruz. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı alacağı bazı kararlara ilişkin yazışıyor. O kadar salla pati oluyor ki bu ve o kadar çok inanmadan yapılıyor ki bu. İnanın bu insanda şöyle bir duygu yaratıyor, bir şey geldiğinde konuyla ilgili; gene bizi çağırdı bunlar, gene teftiş fırçası gibi bir şey olacak diyorsunuz. Sizin de artık oturup şevkle bir şey hazırlama isteğiniz kalmıyor. Çünkü bunu yapanlar böyle bir şeye inanmıyorlar. Ben size bir şey söyleyeyim; bundan üç dört sene önce ben DİSK adına Dış İşleri Bakanlığında bir toplantıya katıldım. (…) Toplantıda ilgi taraflar vardı. (…) Biz hem yazılı hem de sözlü sunuş getirdik. Ben usul hakkında söz istedim. Bunu herkes bilir yani, usul hakkında söz istemek nedir? Bir usulsüzlük vardır, bir yanlışlık vardır ve söz istersin söylersin. (Toplantı yöneticisi) Beni bir azarladı. Sıran gelsin kardeşim, sen kimsin falan filan. En son ben şunu anladım daha sonra kardeşim sen bizim amirimiz değilsin, biz sivil toplum örgütüyüz sen bize bu şekilde bağıramazsın, böyle ilişki de olmaz falan dedim. Böyledir yani durum. Ama bu yavaş yavaş kırılacak. Hepimizin ortak çabası olması lazımdır. (…).” EĞİTİM-BİR SEN: “Bugün Türkiye’de eğitim sendikaları belli bir yere geldi. Bu konuda üç aşamadan bahsedilir. Red, Tahammül, Kabul. Önceleri bizler red ediliyorduk. Sonra tahammül edilir olduk. Şimdi kabul edilir olduk. Artık devletin kabul ettiği bir yasal kurumuz. (…) Birçok konuda yasa koyucu olarak parlamento toplumun, halkın gerisinde gidiyor. Parlamentoya saygı duyuyoruz, bunu o manada söylemiyorum elbette. (…) Yani birçok konuda vatandaş ileri gidiyor yasalar vatandaşlara göre uyarlanmaya çalışılıyor. (…). Kararlara katılım noktasında; artık 167 biz kabul noktasındayız bir realiteyiz. Eğitim Bir-Sen olarak realiteyiz, memur sendikaları olarak bir realiteyiz artık. Yani bu toplumun yasal anlamda da kabul gören kurumuyuz ve bu değişik mücadelelerle oldu. Karar koyucu zaman zaman bizden görüş istiyor. Bazı komisyonlara uzmanlarımızı gönderiyoruz. Bunun yeterli olduğu söylenemez. Eskiden bizden görüş hiç istenmiyordu böyle bir şey hiç gelmiyordu. Şimdi de yeterli olduğunu söyleyemem. Bizim bizzat bu karar süreçlerine kesinlikle katılmamız gerekiyor. (…) Etkimiz olduğunu düşünüyorum.” EĞİTİM-SEN: “(…) Artık sivil toplum örgütleri siyasette tek belirleyici olanın, toplumsal tartışmalarda tek belirleyici olanın parlamento ya da seçilmişler değil sivil toplum örgütlerinin bir biçimiyle bu karar süreçlerine katılarak geliştirmesi noktasındadır ve gerekli kılıyor. Tabi burada özellikle bir Ali-Cengiz oyunu yine oynanıyor. Nedir o da? STÖ’lerin altını boşaltmak ya da STÖ’lerini kendilerine bağımlı hale getirmek ya da kendi siyasetlerinin yürütülmeleri için ona göre STÖ’leri dizaynetmek biçiminde bir oyun oynanıyor. Nedir mesala? Baktığınız zaman STÖ’leri eğer toplumsal bir takım gelişmelere ilişkin sorunları bunlarla ilgili bir kamuoyu geliştirme etkinlikleri yoksa tamamiyle yönetimle aynı frekansta aynı şeyleri ifade ediyorsa burada sivil toplumculuk gelişmemiştir demektir. (…) Şimdi bu karar süreçlerine biz katılıyoruz diyen STÖ varsa sendikalar varsa gelsin tartışalım. Kesinlikle yoktur. Türkiye’de karar sürecine katılan STÖ yoktur. (…).” ERG: “İstediğimiz kadar değil. Ama bir miktar katılabildiğimizi düşünüyorum. Doğrudan karar alma süreçlerine ne kadar katılabiliyoruz? Bilmiyorum. Ama karar alma süreçlerine katkıda bulunuyoruz diye umuyorum. (…)” HAK-İŞ: “Örneğin Hak-İş’in mesleki eğitim konusundaki projelerde Milli Eğitim Bakanlığı ile yakın ilişki içerisindeyiz. Yaptığımız mesleki eğitim konusundaki etkinliklerimize müsteşar düzeyinde, bakan düzeyinde katılım olması bizi mutlu ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığını ortaklaşa yaptığı tüm projelerde her biçimde müdahil oluyoruz. Ayrıca çıraklık eğitimi ve sokak çocuklarının eğitimi konusunda çeşitli projelerimiz olmuştu. (…)” MÜSİAD: “(…) Birçok sivil toplum kuruluşuyla birlikte çeşitli toplantılara dâvet edildik. Dâvet edildiğimiz konularla ilgili varsa raporumuz, çalışmamız diğer katılımcılarla birlikte bunu sunduk, ifade ettik, bu imkânı bulduk. (…). Bütün bunlar nihai olarak eğitim sisteminin iyileştirmesi konusuna ne kadar etki ediyor, ne ölçüde yansıyor, bunu zamanla göreceğiz. Tabiî ki, sivil toplum kuruluşu olarak doğrudan yaptırım gücümüz söz konusu değil. (…).” TARİH VAKFI: “Şimdiye kadar başlıca iki alanda doğrudan, birçok alanda ise dolaylı biçimde karar süreçlerine katıldığımızı söyleyebilirim. Alanlardan bir tanesi, tahmin ettiğiniz gibi Türkiye’de özellikle ilk ve orta dereceli okullarda ama kısmen de üniversitede tarih eğitiminin iyileştirilmesi alanı oldu. (…). İkinci alan bu tarih eğitimin dışındaki tüm derslerde ilk ve orta eğitim ders kitaplarında kitapların insan haklarına uyumlu hale getirilmesine ilişkin olarak, Türkiye Bilimler Akademisi ile birlikte yaptığımız bir büyük proje “Ders Kitaplarında İnsan Hakları” çalışmasıdır. (…) Bu projenin son yıllardaki ders kitaplarına ilişkin iyileştirmeler sürecine bazı katkılarda bulunduğunu herkes söylüyor. Ama bu katkıların ihtiyaç duyulana ve hatta yapıldığı ifade edilen reformlara göre sınırlı kaldığını hemen belirtmek gerekir. Kısaca, sözkonusu proje ile Tarih Vakfı bakımından büyük bir katkı yapılmış olmakla birlikte, insan haklarına saygılı çağdaş bir eğitim için yapılması gerekenlerin ancak görece küçük bir bölümünün gerçekleştirilebilmiştir. (…).” TED: “TED daha çok hazırladığı raporlar, yaptığı bilimsel çalışmalar ve süreçte çeşitli etkinliklere katılım yoluyla kararlara katkı sağlamaktadır. Süreçte yer almadığımız zaman, biz de söyleyeceklerimiz var diyoruz. Fikirlerimizin alınması gibi bir beklentimiz TED açısından değil, demokratik yapı açısından bahsediyorum, 168 aslında gerçek olarak algılanan sivil toplum örgütlerinden bahsediyorum danışılması gerektiğini düşünüyoruz. Ama tabi yönetim açısından da şunu düşünebiliriz Türkiye’de gerçek manada sivil toplum var mı yok mu bu da tartışma konusudur. Ama fikirleri alıp bu fikirleri masaya yatırıp, tarafsız bir şekilde yöneticileri ve karar vericilerin karar vermesinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Diğer sivil toplum örgütleriyle olan ilişkilerimizde biz tüm etkinliklerimizle ilgili bilgilendirme ve duyurularımızı yapıyoruz. Geri dönüşler noktasında nedir diye bakıyorsanız Türkiye’de herkesin adı büyük işlevi tartışılır. (…) 2023 yılına yani Cumhuriyetin 100. yılına kadar bir çözüm önerileri zinciri koyduk. Ama tabi burada kuvvetler kavgası prensibi (!) içerisinde ne kadar başarılı oldunuz derseniz geçen dönem yüzde yarımda başarılı olduk. (…).” TİSK: “Karar sürecine etkilerimiz kuşkusuz oluyor. (…)” TÜRK EĞİTİM-SEN: “(…) Eğitimle ilgili alınacak kararlara katılım konusunda biz olayın 2001 yılı öncesine göre düşündüğümüzde bugün daha içindeyiz ancak olması gereken ne kadardır diye düşündüğümüzde çok dışındayız. (…). Eğitim sistemimizle ilgili alınan kararların içinde olduğumuzu söyleyemeyiz. Değiştirilen ilköğretim müfredat programının değiştirilmesi konusunda bize bir şey sorulmadı. Müfredat değiştirme sürecini dışarıdan örneğin basından izledik. Ancak bu konuda görüş alınmamış olsa bile biz görüşlerimizi ileterek müdahil olduk, bizim müdahil olmamız pek istenmese de. Yönetimlerin beklentisi, bunu sadece bugünkü bakanlık anlamında söylemiyorum genelden söz ediyorum; biz oturacağız, uslu çocuk olacağız, yanlışlıklara ses çıkarmayacağız, hatta yanlışlığı alkışlayacağız bizden istenen bu. Kimse yanlışları duymak istemiyor. Ama bizim işimiz bu yanlışları ifade etmek. Biz de işimizi yapacağız. Biz müdahil edilmek istenmesek de müdahil oluyoruz ve olacağız. (…).” TÜRK-İŞ: “Türk-İş olarak biz Milli Eğitim Bakanlığı mesleki eğitiminde danışma kurulundayız da zaten. Orada özellikle bu mesleki eğitim, okul sanayi işbirliği projelerinde orada da varız. MEGEP var. Tüm buralarda komisyon üyeliğimiz var. Ama burada istişare anlamda görüşlerimizi söylüyoruz. Kararlara katılma var. Bunun tabii alt yapısını oluşturan Milli Eğitim Bakanlığıdır. O süreçlerde katkımız var. Ayrıca da illerde il istihdam kurulları vardır. Oralarda da mesleki eğitim kurulları vardır, biz oralarda da kurul üyesi olarak da temsil yetkisine sahip konfederasyon olarak biz varız. Bunun dışında bir şey yok. Yani yönetim erki alacağı bir kararı pek sormaz. Sözünü ettiğim komisyon ve kurullarda görev olarak bulunuruz, görüşlerimizi söyleriz. Bu da 3308 sayılı kanun gereğidir. Sivil toplum örgütü olarak mesleki eğitim açısından bakıldığında öyle. Örgün eğitimde böyle bir karara katılım yok. Sivil toplumculuk bazında böyle bir şey yok maalesef. (…) Bazen YÖK’ten de görüşler soruluyor bizde görüşlerimizi istişare mahiyette kendilerine bildiriyoruz.” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “Var tabi. Mesela, zaten demokratik ülkelerde sivil toplum örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Dolayısıyla Türkiye’de de sivil toplum örgütleri son yıllarda çok daha fazla etkinlik gösteriyor. Örneğin biz eğitimle ilgili bir yanlışlığı düzeltebiliyoruz. Yahut ta gereken yere müdahale edebiliyoruz. Bizim bu müdahalemizi de göz önüne alıyorlar. Bu süreç ağlamayan çocuğa meme vermezler misalidir. Siz ağlayacaksınız onları düzelteceksiniz. Hangi siyasi yapıda olursa olsun devlet erki kendisine bir ortak daha aramaz, kabul etmez onu. Bu bakımdan demokrasilerde sivil toplum örgütleri kendilerini kabul ettirirler. (…)” TÜSİAD: “Fikirleri iletme ve bu fikirlerin kabul görmesi için lobi faaliyeti gerçekleştirme anlamında, evet. Bu kanalların açık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (…) Elbette hükümetin takdiridir kimisi kabul görüyor kimisi kabul görmüyor ama diyalog kanallarının açık olduğunu söyleyebilirim. (…) bizim 169 eğitimle ilgili görüşlerimiz genellikle herhangi bir kanun tasarısına ilişkin olmuyor. Daha çok sistemin tümüne ilişkin oluyor. Söylediğimiz, ama hükümetin tercihinin farklı olduğu bir konu soruyorsanız, Meslek Liseleri/İmam Hatip Liseleri konusundaki görüş ayrılığını örnek olarak verebiliriz. Bir genelge hazırlığına girişildi, meslek okullarından dolayısıyla imam hatiplerden liselere geçişi kolaylaştıran bir genelge. TÜSİAD bir basın açıklaması yaptı, gazetelerde de bu konu tartışılıyordu. TÜSİAD; işgücü piyasasında ara kademe nitelikli insan gücüne ihtiyaç olduğunu, meslek eğitimin pahalı bir eğitim olduğunu, dolayısıyla oraya yapılan yatırımın geri dönüşünün önemli olduğunu, gençlerin meslek okullarına gitmeye ve mezuniyet sonrası işgücü piyasasına katılmaya, eğer yükseköğrenime devam edeceklerse kendi alanlarında ilerlemeye teşvik edilmeleri gerektiğini vurguladı. Oysa bu tür genelge hazırlıklarıyla genel liseye kayma (çünkü oradan daha yüksek katsayıyla üniversiteye gitme yolu açık) olanakları ile sistemi çok fazla esnetirsek sistem yozlaşmaya doğru gider mesajı verildi. TÜSİAD’ın katsayı konusundaki görüşü de, mesleki eğitimden yükseköğretime geçişlerde o alanın devamı olacak şekilde yükseköğretim kurumlarına gidilmesini öngörmekte. Onda da somut bir şey ne oldu derseniz, hükümet kamuoyunda oluşan tepkilerin de etkisiyle katsayı tasarısını o dönem gündemden kaldırdı. Bu sivil toplum tepkisinde elbette TÜSİAD’ın da katkısı olmuştur. (…).” Yönetim erkleri toplumu etkileyecek kararlar öncesinde toplumun çeşitli dinamiklerini dikkate alarak toplumun reaksiyonlarını görmeyi hedeflemelidirler. Çünkü alınacak bir kararların uygulanabilirliğinin olası reaksiyonlara bağlı olduğu söylenebilir. Bu anlamda her düzeyde alınacak kararlar için böyle bir karar sürecinden söz edilebilir. Yönetim erki toplumun herhangi bir konudaki görüşünü, beklentisini ve ihtiyaçlarını topluma doğrudan sorabilme lüksüne sahip olamayabilir. Çünkü toplumun bir konudaki fikrinin doğrudan alınabileceği yöntemlerden en önemlisi referanduma gitmek olarak tanımlanabilir. Bu yöntem oldukça pahalı bir yöntem olarak düşünülebilir. Gerçekte bu tür bir süreç pratikte sayılmaz. Kısacası çoğu zaman çok büyük bir zorunluluk olmadığı sürece erk her hangi bir konudaki görüşünü direk topluma soramaz. Toplumun oluşturan bir takım örgütler bulunmaktadır. İlk olarak alanın bilimsel kuruluşlarının varlığından örneğin eğitim kurumları, üniversitelerinden söz edilebilir. İkinci olarak meslek odaları, birlikleri, üçüncüsü alanda örgütlenmiş topluluklar, sivil toplum örgütlerinden söz edilebilir. Bunlar aracılığıyla yönetimler toplumun beklentilerini gözlemleyebilir ve karar süreçlerinde bu tür dinamikleri önemseyebilir. TED temsilcisinin “(…) temsili demokrasi ile katılımcı demokrasi arasındaki temel farklılık, temsili demokrasilerde seçimden seçime parlamentodaki parmaklar ve bürokrasideki kalemler yön değiştirir. Katılımcı demokraside halkın gerçek, doğru ve kavgadan uzak yaklaşımları bir köprü vasıtasıyla parlamentoya veya bürokrasiye 170 iletilir. Bu da sivil toplumundur.” ifadeleri dikkate değer önemli bir tanımlama olarak düşünülebilir. TED temsilcisinin demokrasi ve katılımcı demokrasi arasındaki farkı ortaya koyması katılımcı demokrasilerde karar süreçlerin nasıl işlediğini tanımlamayı gerekli kılmaktadır. Şahin, Temizel ve Temizel’in (2004) Oslen’den (1991) aktardığına göre; katılımcı demokraside karar alma işlemi, kişilerin kendi hayatlarını etkileyen kararlarda kendi önerileri, tartışmaları, karar vermeleri, planlamaları ve uygulamaları yoluyla olur. Bu bağlamda katılımcı demokrasinin beş ana özelliği ortaya çıkmıştır. Bunlar: 1. Bütün bireyler kendilerini etkileyen bütün ortak karar alma mekanizmasına istedikleri kadar katılma imkânına sahip olmalıdırlar. 2. Ortak karar almaya katılma sadece oylama ile sınırlı olmamalı, değişen derecelerde katılım ve bağlılık gerektiren etkinlikleri de kapsamalıdır. 3. Ortak kararlarda ki sorumluluk sadece görevlilerle ve/veya uzmanlarla sınırlı olmamalı, mümkün olduğunca yaygın olmalıdır. 4. Ortak kararlar almaya yönelik katılım, sadece siyasi sistem ile sınırlı olmamalı, toplumsal hayatın bütün evrelerini kapsamalıdır. 5. Siyasi olmayan kararlar alma işlemine katılım, bireylere daha önemli siyasi kararlara katılabilmek için gerekli siyasi beceri ve normları öğretir. Yukarıda sayılan özelliklerin yaşamın içinde pratiğe geçmesinin gönüllü örgütler olan STÖ’lerindeki etkinliklere katılma biçiminde mümkün olabileceğinden söz edilebilir. Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri olup olmadığı konusundaki görüşleri Tablo 11’de özetlenmiştir. 171 Tablo 11. STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri konusundaki görüşleri STÖ ETKİ TARİH VAKFI TED Çok etkili değil Bunun sorumlusu sivil toplum örgütleri AB süreçleriyle birlikte etki eskiye nazaran arttı, etki var Kabul görülüyor Karar koyucu zaman zaman görüş istiyor ancak bu yeterli değil Karar sürecine kısmen etki var Türkiye’de karar sürecine katılan STÖ yoktur Arzulanan kadar değil ama belli bir etki var Karar süreçlerine katkı var Karar süreçlerine katılım ve katkı var Mesleki eğitim konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ile yakın ilişki içerisinde Bazı karar süreçlerine ilişkin davet ediliyor Sivil toplum kuruluşu olarak doğrudan yaptırım gücünün söz konusu olmaması İki alanda doğrudan, birçok alanda ise dolaylı olarak karar sürecine katılım var Karar vericiler alacakları bir kararda bazen TED’in fikrini alıyor Alınmadığı zamanda söyleyeceklerimiz var deniyor Karar sürecine katılım ve etki var Karar sürecine etki eskiye nazaran arttı, etki var ama yeterli değil Eğitim sistemimizle ilgili alınan kararların içinde değil Milli Eğitim Bakanlığının mesleki eğitiminde danışma kurulunda Okul-sanayi işbirliği projelerinde yer alıyor MEGEP Karar sürecine katkı ve etki var Örgün eğitime ilişkin karar süreçlerine katılmıyor Karar sürecine katılım ve etki var Karar sürecine katılım ve etki var HAK-İŞ MÜSİAD AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD Veriler incelendiğinde çalışmaya katılan tüm sivil toplum örgütleri karar süreçlerine aktif olarak katılmak istediklerini belirtmektedirler. Genel olarak; AÇEV, DİSK, Eğitim Bir-Sen ve Eğitim-Sen söz konusu süreçlere bekledikleri düzeylerde katılamadıklarını ERG, MÜSİAD, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ve TÜSİAD kısmen katılabildiklerini, Tarih Vakfı ve TİSK katıldıklarını belirtmişlerdir. Ancak hepsinin ortak görüşü katılım düzeylerinin yetersizliği ve bu düzeyin istedikleri seviyede olmadıkları yönündedir. Verilen yanıtların içinde DİSK, Eğitim-Sen, ile TED’in yanıtlarının iddialı ve dikkat çekici olması anlamında önemlidir. DİSK; “Türkiye’de hiçbir ciddi sürece toplumun kurumlar ya da örgütler aracılığıyla katılması yok ki. Yani parlamentoyu oluşturan yasama ve yürütmeyi oluşturan siyasal ortamda da bu yoktur. (…). EĞİTİM-SEN: “(…) Şimdi bu karar süreçlerine biz katılıyoruz diyen STÖ varsa 172 sendikalar varsa gelsin tartışalım. Kesinlikle yoktur. Türkiye’de karar sürecine katılan STÖ yoktur.” TED: (…) “Türkiye’nin en büyük problemi Türkiye’de eğitimle ilgili Türk Eğitim Derneği dâhil hiç bir sivil toplum örgütü yoktur. (…) Gerçek anlamda devlet dışı sivil toplum olmak doğruyu araştıran tarafsız bir şekilde topluma yansıtan toplumun gücünü parlamentoya ve daha doğrusu uygulayıcılara yansıtan demektir” biçiminde bir vurgu ile başlamıştır. EĞİTİM-SEN’in temsilcisinin “burada özellikle bir Ali-Cengiz oyunu yine oynanıyor. Nedir o da? STÖ’lerin altını boşaltmak ya da STÖ’lerini kendilerine bağımlı hale getirmek ya da kendi siyasetlerinin yürütülmeleri için ona göre STÖ’leri dizaynetmek biçiminde bir oyun oynanıyor.” biçimindeki ifadeleri Bağcı’nın (2005:11) birçok STÖ’nün farklı ideolojik görüşleri benimsemeye, mevcut sistemin yeniden yapılanmasında bir rol oynamaya zorlandığı biçimindeki yorum ile örtüşmektedir. Diğer taraftan, EĞİTİM-BİR SEN: “(…) Önceleri bizler red ediliyorduk. Sonra tahammül edilir olduk. Şimdi kabul edilir olduk.(…) Kararlara katılım noktasında; artık biz kabul noktasındayız ya da bir realiteyiz.” Diyerek bir karar vericiler tarafından sivil toplum örgütü olarak fark edildiklerini ve artık kabul edildiklerini vurgulamaktadır. Eğitim-Bir-Sen’in süreci tanımlama biçimi Türkiye’deki STÖ’lerin gelişim aşamasını bir ölçüde ifade etme açısından dikkate değer görülebilir. Tüm yanıtlarlar incelendiğinde çalışma grubundaki sivil toplum örgütlerinin bu konuda serzeniş ve şikâyetlerinin yanı sıra AÇEV’in STÖ’ler açısından öz eleştirileri de bulunduğu gözlenmektedir. AÇEV, “Biz eğitimle uğraşan STK’lar olarak ciddi bir dayanışma da gösteremedik. Yani bir birlik olup da daha güçlü bir lobi yapamadık. (…).” biçiminde ifade kullanmaktadır. Bu soruda neredeyse her bir sivil toplum örgütünün ilginç saptamaları olduğu söylenebilir. AÇEV’in altını çizdiği dayanışma ve birlik ruhunun yaşama geçirilmesi durumunda bu işbirliğinin bir taraftan Türkiye’deki sivil toplum inancı ve demokrasi 173 kültürünü geliştireceği diğer taraftan da eğitim sistemine ilişkin yeniden yapılanma, değişimin yönetilmesi gibi süreçlerde olumlu katkıları olacağı düşünülebilir. Karar süreçlerine katılmaya yönelik olarak DİSK, TİSK, HAK-İŞ ve Türk-İş gibi işçi ve işveren örgütlerinin özellikle meslek eğitimi üzerine ilişkin temel karar mekanizmalarına odaklandıkları gözlenmektedir. Bu bulgunun son derece doğal bir beklenti olduğu söylenebilir. Hem işveren hem de işçi örgütleri piyasa koşullarında ihtiyaca uygun nitelikli eğitilmiş işgücü bulma konusunda sorunları yaşamakta ve bu sorunların çözümü için eğitim sisteminin aktif rol oynaması gerektiğini düşünmektedirler. Bu örgütlerin nitelikli işgücü standartlarının belirlenmesinde, belirlenen standartlara uygun olarak bireylerin yetiştirilmesi süreçlerinde alınacak kararlarda söz sahibi olmayı beklemektedirler. Yasal sınırlar içinde örneğin 3308 sayılı Meslek Eğitimi kanunu gereği mesleki eğitim ve eğretim konusunda sağlananların yerel iş piyasası ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi ve Mesleki Eğitim ve Öğretim programlarının uygulanmalarına yönelik olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na önerilerde bulunmak üzere İl Mesleki Eğitim Kurulları kurulmuştur. Bu kurulun başkanlığını İl Milli Eğitim Müdürü yapmaktadır. Bu kurullar öğretim kurumlarının, işletmelerinin planlanması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesine ilişkin kararlar alarak. Valiliğe tavsiyede bulunurlar. Bu kurulların üyeleri ildeki kamu ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileridir. Ancak elde edilen bulgular çerçevesinde Türkiye pratiğinde bu sürecin aslında yasal bir zorunluluk olarak işletildiği STÖ’lerin görüşlerine göre nitelik olarak çok da işlevsel olarak değerlendirilemediği belirlenmektedir. İller düzeyinde de bulunan bu tür komisyonların daha işlevsel biçimde çalışmasının özellikle eğitim ile nitelikli işgücü arasında önemli iletişim köprüsü kurulabileceği ve alınacak kararlarla daha nitelikli insan kaynağı yetiştirilebileceği söylenebilir. Diğer taraftan Türkiye, Akşit’in (2002) altıncı yaklaşım olarak tanımladığı Habermas’ın tarihsel oluşum görüşüne göre; ilgili tarafların rasyonel bir diyalog süreciyle uzlaşmaya varabilecekleri, esnek ve açık ilişkilerin yaşandığı bir alan olarak algılamak ve bu çalışmada yer alan STÖ’lerinin beklentisi düzeyinde bir karar sürecine katılım şimdilik mümkün görülmemektedir. Türk siyasal kültürünün 174 oluşumunda Orta Asya, İslamiyet ve imparatorluk süreçlerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu anlamda Türkiye’nin sivil toplum bağlamında zamana ihtiyacı olduğundan söz edilebilir. STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar süreçlerini etkilemede kullandıkları argümanlar/yollar Araştırmanın dokuzuncu alt problemi “Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar süreçlerini etkilemede kullandıkları argümanlar/yollar arasında fark var mıdır?” biçiminde ifade edilmiştir. Bu probleme yanıt bulabilmek amacıyla katılımcılara sorulan sekizinci soru öncül soru olarak kullanılmıştır.“Sivil toplum örgütünüzün eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri var mıdır? Varsa ne tür yollarla bu sürece katılıyor?” sorusu yöneltilmiştir. Sorunun ikinci kısmı araştırmanın dokuzuncu alt problemine ilişkin olarak kullanılmıştır. Bunun nedeni katılımcıların yanıtlarının akıcılığını korumak, yanıtlarına ilişkin daha rahat örnekler sunabilmelerine olanak tanımak olarak söylenebilir. AÇEV: “AÇEV olarak (…) yanımıza Türkiye’de eğitim alanında önde gelen sivil toplum kuruluşlarını aldık. Gittik görüştük. Onlarda desteklediler. İkincisi bir kamuoyu yaratmamız gerekiyordu. Ne yaptık? Bir medya kampanyası yürüttük. Bir aylık bir bombardımanla, televizyonlarda, bilbordlarda, radyolarda vb. Farklı sektörlerde ittifaklar oluşturmaya çalıştık. Mesela TUSİAD’la, moda dünyasıyla, sanat dünyasıyla, spor dünyasıyla, yani toplumun olabildiğince farklı kesimlerinden destek oluşturmaya çalıştık. (…) Son aşamamızda ise bire bir Ankara’ya gidip milletvekilleri nezdinde, Milli Eğitim Komisyonunda, işte bir kanun tasarısı hazırlama ve bunun lobisini yapma gibi bir plan koyduk önümüze. Bu başarılı oldu mu henüz bilmiyoruz. (…). Biz bu işin peşini bırakmayacağız. Bunun bir zaman meselesi olduğunu düşünüyorum. (…). Akademik dünyadan müttefik oluşturduk. Mesela 24 Şubatta önemli bir konferans düzenliyoruz. Basını kullanmak amacıyla buraya Ürdün Kraliçesi Raina geliyor. Bunun medyanın ilgisini çekeceğini biliyoruz. İş dünyasından konuşmacılar ağırlıklı olacak.” DİSK: “(…) Karara katılım konusunda tercih ederiz. Bu aslında genel bir modeldir. (…). Görüşlerimizin istenmediği durumlarda çok çarpık bir şey olursa basın açıklaması, basın toplantısı düzenliyoruz. (…). Uzman görüşleri alıyoruz. Üniversite hocalarına soruyoruz. Temasta olabildiklerimize. Alanın uzmanları var. Lobi faaliyetlerinde bulunuyoruz, gerekirse yasal olarak miting ve meydanlara çıkıp eylemler düzenliyoruz.” EĞİTİM-BİR SEN: “(…) Örneğin dün o soğuğun altında, Abdi İpekçi Parkında ders ücretleriyle ilgili bir konuda sesimizi duyurmaya çalıştık, eylem yaptık. (…) 175 Biz sesimizi duyurmak durumundayız, bu bir mesajdı ve bu bir baskıydı. Bu mesajı demokratik düzemde eylemlerle yaparız. Siyasi iradede bunları dikkate almak durumundadır. Karar sürecine baskı anlamında “Eğitime Bakış” adı altında üç ayda bir yayınlanan akademik bir dergi çıkarıyoruz. (…). Her hangi bir konuda duyum aldığımızda veya teklif etmek istediğimiz konularda görüşlerimizi, dosyamızı hazırlayıp sayın Milli Eğitim Bakanına, ilgililere, milletvekillerimize sunarız. Çeşitli konularda örneğin çıkacak bir yönetmekte alternatiflerimizi ve görüşlerimizi sunuyoruz. Bu alternatifler çoğu kez yer buluyor, kabul görüyor. Çünkü doğru tektir. Yapılan şeyi kabul ya da red noktasında olmuyoruz. Tartışıyoruz ve doğruya ulaşmaya çalışıyoruz. Biz reaksiyondan çok aksiyonu tercih ediyoruz. Mecliste alt komisyonlara gidiyoruz. Vekillere gidiyoruz görüşlerimizi ve isteklerimizi sunuyoruz. Konu meclis gündemine geldiğinde kulis faaliyetlerimiz oluyor.” EĞİTİM-SEN: “(…). Bu gün 4688 Sayılı Kanuna göre yetki almış bir sendikayız çoğunluk sendikasıyız. Kurul, idari kurulları yapıyoruz anlaşıyoruz, metin bağlıyoruz, metin bağıtlıyoruz, ortak imza atıyoruz, uygulamada hayır ona biz karar veririz diyorlar. Yasanın kendisi de böyle kurgulanmış. Biz ne yapıyoruz, çıkıyoruz sokakta bağırıp çağırıyoruz ya da çeşitli basınç yöntemleriyle basınç yapmaya çalışıyoruz. Yani karar sürecine katılma yok. Böyle bir şey yok.(…). Toplumsal, kesimsel ihtiyaçlarımızı eylemler yaparak, etkinlikler yaparak, bir biçimiyle bilimsel sempozyumlar, konferanslar yaparak, çalıştaylar, toplantı ve seminerler yaparak yani bir aydınlatma faaliyeti yürüterek bir biçimde hem ihtiyaçlarımızı tespit ediyoruz. Tespit ettikten sonra bunları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Kamuoyuyla paylaştığımız bu ihtiyaçlar noktasında da bir basınç oluşturmaya çalışıyoruz. Etkili oluyor mu? Kısmen, kısmen etkili olduğunu söyleyebilirim. (…) Zaman zaman mahkemeye veriyoruz. Bu hükümet sürecinde 3000 tane davayı kazandık örneğin. Zamanında karar sürecine katılsak, bir şekilde uzlaşsak durum böyle olmayacak. Parlamentoyla ilişkilerimiz oluyor. Zaman zaman komisyonlara gidip görüşümüzü söylüyoruz. Nadiren bu komisyonlara çağrılıyoruz. İşlerine gelmediğinde de komisyonlardan çıkartılıyoruz. (…). Birçok sivil toplum örgütü gibi pek çok kararı biz basından duyuyoruz. Yetkili sendikayız ama bir yönetmelik çıkağı zaman “biz böyle bir değişiklik yapmak istiyoruz alın bir nüshasını da siz okuyun görüşünüzü söyleyin” gibi bir şey yok yani. (…).” ERG: “Bunda ne var? Bir bilgi temelinin oluşturulmasına katkıda bulunmak var. Kararın daha rasyonel bir temelde alınmasını sağlamak var. Görüşlerimizi daha çok platformda dile getirmek var. Muhakkak ki sağlıklı olanı çok daha fazla katkıda bulunulmasıdır. Fakat son bir iki senedir burada çok esaslı yol alındığını düşünüyorum.” HAK-İŞ: “Lobi faaliyetleri konusunda Hak-İş olarak çeşitli lobi faaliyetlerimiz mutlaka oluyor. Siyasal erk alacağı kararlarda sosyal tarafların görüşlerini aldığı müddetçe uygulama pratiğine kavuşur, almazsa kavuşamaz bunu yönetim açısından düşünüyoruz. Biz kendi açımızdan doğruları söylüyoruz. Genel eğitim açışından biz şu istiyoruz ve vurguluyoruz; milli nosyonunu tamamlamış dünya vatandaşı olabilmek adına bir eğitim. Baskılarımız daha çok mesleki eğitim boyutunda olduğunu söyleyebiliriz. Eğitimle ilişkili olarak lobi faaliyeti anlamında daha çok panel, sempozyum, alanlarında uzmanların hazırladıkları araştırma raporları vb. biçiminde yazılı materyal hazırlayarak görüş belirtmek biçiminde olduğunu söyleyebiliriz. İş ve işçileri ilgilendiren çalışma ve sosyal güvenli konularına ilişki olarak da Meclis’te ilgili komisyonlara ve milletvekillerine bilgi ve beklentilerimizi bir dosya sunarak iletiyoruz. (…)” MÜSİAD: “Karara katılmada izlediğimiz yol olarak; bir hükümetten gelen bu tür taleplere cevap vermektir. Bu da iki yolla olur. Bir, hazırlanan bir tasarıdır. Bize onu yolluyorlar. Bununla ilgili görüşümüzü yazılı olarak talep ediyorlar. İkincisi, o süreç belirli bir aşamaya geldikten sonra, belirli sivil toplum kuruluşlarıyla beraber toplu 176 olarak istişare anlamında bir toplantı yapılıyor. İkisi de, Hükümetten gelen talebe göre oluyor. Bir de, bizim yaptığımız şeyler var. Burada biz de, birkaç yol izliyoruz. Bir, Türkiye’nin meselesi olduğunu düşündüğümüz konularla ilgili yayınlar yapıyoruz. Bu yayını da en üst düzeyde geniş bir katılımla herkese dağıtıyoruz. İkincisi, belli konu üzerinde yoğunlaşma. Örneğin, sadece meslek lisesi ciddi sorundur, özellikle iş dünyası için, işsizlik var ama iş dünyası ara eleman bulmak konusunda sıkıntı yaşıyor. Meslek liselerinin durumu da fecaat. Biz buna alternatif bir model önerdik. Bunun için kendilerinden randevu alıp, yüzyüze görüşmeye gittik. Tabiî bunları yaparken milletvekillerini bilgilendirme yönünde çaba sarf ediyoruz. Bunun adına lobicilik denecekse, denilsin. Bu bir sivil toplum kuruluşunun yapması gereken bir şeydir. (…) Yayınlarımız içinde fikrî ve entelektüel yönü ağır, Çerçeve isimli bir dergimiz var. Özel bir sayı ile, “Eğitimde Vizyon Arayışı” başlığı altında eğitim meselesini hemen bütün boyutlarıyla dile getirdik, uzman görüşlerle meseleyi teşrih masasına yatırdık ve yetkililere, özellikle Millî Eğitim câmiasına ve iktidara tekliflerde bulunduk. Öneriler, tavsiyeler sunduk. Bir basın toplantısı düzenleyerek bu tekliflerimizi kamuoyu ile de paylaştık. En üst düzeyde yani sayın Cumhurbaşkanından Başbakan’a eğitim bakanından, ilgili bütün bakanlara, bürokratlara, sivil toplum kuruluşlarına, muhalefet partilerine, ayrıca bir de raporumuzla birlikte takdim ettik. Sadece rapor hazırlamak ve yetkili makamlara sunmak yetmiyor. Kamuoyunu da bu tür çalışmalardan haberdar etmek gerekiyor. Bununla birlikte, geçen yıl özellikle Meslek Eğitimi konusunda özel bir rapor hazırladık. (…) raporumuzu Sayın Cumhurbaşkanımıza da takdim ettik. Bu vesileyle konu ile ilgili fikirlerimizi kendisine sözlü olarak da illettik, konu üzerinde mütalaada bulunduk. (…).Dolayısıyla bu anlamda Hükümete etki etme gayretimiz var. Ama herhangi bir müeyyide gücümüz sınırlı. Bu yolu daha etkili hâle getirmek için, basın yoluyla teklif ve tavsiyelerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.” TARİH VAKFI: “(…) Tarih Vakfı, kurulduktan bu güne kadar hiç aksatmadan, tek başına, çeşitli üniversitelerle birlikte, ya da Talim ve Terbiye Kurulu ile işbirliği içinde, ulusal ve uluslararası projelerin parçası olarak, Türkiye’de tarih eğitiminin, ders malzemesinin nasıl iyileştirilebileceği üzerine malzeme üreterek, raporlar, kitaplar hazırlayarak, tartışma kurullarına katılarak çalıştı. Bu süreçte sorumluluk aldı. Bu çalışmalar bir bütün olarak çok ta etkili olmadı. Ancak, hiç yoksa söylenebilecek sözlerin önemlice bir bölümünün, bir alternatif eğitim anlayışı kapsamında söylenmiş olması sağlandı; azımsanmayacak bir toplum kesimi bunları kavradı ve destekledi. (…) Tarih Vakfı sözünü ettiğiniz etkileme süreçlerinin hemen hemen her biçimini, örneğin ders kitapları için TBMM’de eski senato salonunda milletvekilleri ve diğer onların asistanları, danışmanlarıyla toplantı düzenlemekten, gazetelerde kamuoyunu etkilemeye, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve üyelerini ziyaretten, bu alanlarda uluslar arası kuruluşların Türkiye ile ilişkilerini sıkılaştırmaya kadar çaba göstermekte (…).” TED: “Karar süreçlerine katılımda kullandığımız kampanya süreçleri konudan konuya farklılık gösterir. Temel işlev kendi güç biriminizi ve lobinizi harekete geçirmek, iki medya kanalını iyi kullanmak, üç halka yansıttığınız şeylerin nesnel olarak geri dönüşünü sağlamaktır, dört bunların da yöneticilere aksettirilmesini sağlamaktır. Ana temel basamaklar karara katılım sürecinde izlediğimiz yol budur. Bunlara örnek verecek olursak; Türk Eğitim Derneği olarak biz öncelikle mesleki eğitimle ilgili bir çalışma yaptık. (…) Hayat eşittir 180 dakika mı? diye bir kampanya başlattık ve Türkiye’ye üniversite sisteminin düzelmesi, üniversiteye giriş sürecinin düzelmesi ve üniversite yapılanmasının düzelmesiyle ilgiliydi. “Hayat eşittir 180 dakika mı?” sorumuz Türkiye’de eğitimle ilgili kampanyalarda en fazla kamuoyunda ses getiren kampanya olmuştur. Türkiye’de halktan geri dönüşü yaklaşık 3 milyona yakın imza ve internet tıklamasıyla halktan geri dönüşü en fazla olan kampanyalardan bir tanesidir. (…) Bu sene ki kampanyamızda bunu ileriye götüreceğiz. TED olarak şuanda da ana okuldan ilköğretimin sonuna kadar Türkiye’nin sorunları ve çözüm önerileri çalışmalar yapıyoruz. Bunların dışında 177 TED’in sivil toplum kuruluşu olarak, kavga eden değil, ondan bundan olan değil realitede aklı ortaya koyan ve gerçeğin görülmesi için bir demokratik baskı grubu oluşturan bir yapı içinde davranması için gayret sarf ediyoruz. Onun içindir ki güncel konularla ilgili de TED’in değerlendirme ve açıklamaları da sürekli kamuoyunda oluyor ve olacak. Karar süreçlerine olan etkimizi üç buçuk yıllık süreci dikkate alırsanız gelişimimiz gayet iyi. Ama bir üç buçuk yıllık süreç zarfında daha Türkiye’de gerçek manada sivil toplumun ne olması gerektiği ile ilgili kavga etmeyen, taraf olmayan, menfaate bakan değil çünkü TED kimsenin malı değil, bir holdinginde malı değil. Milletin geleceği ile ilgili görevini yerine getiren bir yapıya kavuşacaktır.” TİSK: “(…) işlevlerimizden biri ilgili yasama faaliyeti sırasında gerek kanunların hazırlanmasında gerek bu kanunların TBMM’de görüşülmesinde görüş belirtmek suretiyle ve lobi faaliyetiyle ülkemizin ve işveren kesiminin hak ve menfaatlerini geliştirmektir. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 3308 Sayılı Kanunu değiştireceği varsayıldığında bu değişiklik için TİSK’in görüşünü sorar. Bizde hem kesimimiz hem de ülke menfaatleri açısından durumu değerlendiririz ve görüşümüzü iletiriz. Taslak parlamentoya gelir, komisyonlarda da görüşlerimizi dile getiririz. Gerekli gördüğümüz konularda her birime ister kamu ister sivil toplum kuruluşu olsun görüşümüzü iletiriz. Lobicilik faaliyetleri de belirli görüşlerin kamuoyunda yoğunluk kazanması noktasındadır. Çünkü kamuoyunda destek bulan görüşlerin yaşama geçirilmesi daha kolay olmaktadır. Bu anlamda örneğin basın önemli bir araçtır.” TÜRK EĞİTİM-SEN: “(…) gördüğümüz yanlışla ilgili olarak ya da fikrimizi resmi yazıyla iletiriz. Buna olumlu cevap alırsak ne ala, alamazsak ya da olumsuz bir cevap alırsak konuyu kamuoyuna taşırız. Kamuoyuna taşırken sempozyumlar, paneller, toplantılar yapıyoruz. Mesela basın açıklamaları yapıyoruz. İlgililere dilekçe, faks gönderiyoruz. Baskı unsuru olmaya çalışıyoruz. Basın açıklamasıyla da isteklerimizi elde edemezsek meydanlara çıkıp eylem yapıyoruz. Meydanlara çıkmak başvurduğumuz son yöntemdir. Zaman zaman iş bırakma ya da iş yavaşlatma yaparız. Milletvekilleriyle lobi yaparız. Mesela geçenlerde Milli Eğitim Bütçesi görüşülürken gittik olayı izledik, vekillerimize düşüncelerimizi aktardık. Zaman zaman olayı yargı mercilerine, hukuka taşıyoruz. Bu ülkenin geleceğiyle ilgili bir şey daha söyleyeyim, sadece eğitim de olmayabilir, biz bu ülkeyi ilgilendiren her konuda fikrimizi çekinmeden söyleriz.” TÜRK-İŞ: “(…) örneğin YÖK’ün üniversite katsayıları konusunda bazı meslek okullarının burada bize göre biraz daha tabandan mesleki eğitime yönlendirmede engellediği kanaatindeyiz. O nedenle buna biz görüş bildirdik. (…) Eğer Milli Eğitim Bakanlığı’nın almış olduğu bir karar bizi de rahatsız edecek, mesela 3308 sayılı kanunda bir değişiklik yapılıyordu biz dedik ki bunu yapamazsınız dedik. Bir baskı grubu olarak hem bildiri hem de basını kullanarak kamuoyunda duyarlılık yaratmak açısından ifadelerde bulunduk. (…). Bazı alanlarda oldukça etkili olduğumuzu söyleyebilirim. Ama bazı alanlarda örneğin özelleştirmede devre dışı kaldığımız oluyor. Toplumda uzlaşma oluştuğu için ama biz kavgamızı veriyoruz. (…). Söylemle eylem arasındaki dengeleri gözeterek, komisyon ve kurullara katılma, uzman görüşleri, bildiriler, araştırma raporları, basın toplantıları ve demokratik çerçevede eylemler yapıyoruz, düzenliyoruz. Bizim sistemimiz içerisinde ekonomik sosyal konsey var. Bu konseyde diğer sendikalar ve sivil toplum örgütlerine bizim görüşlerimizi gündemine göre sunuyoruz. Mesela geçenlerde doğrudan Başbakana 10 maddelik raporumuzu götürdük. (…). Toplam 6 tane rapor verdik. (…).” TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ: “(…). Kullandığımız yöntemler konusunda; iletişim, hep söylüyorum. Dünyada iki tane olay var. Bir iletişim bir de güvenirlik. Eğer güvenilir iseniz ve de iletişimi sağlıyorsanız 178 dünyanın en güçlü insanısınız. Yani ekonomiden daha fazla güvenli olmadır. (…) Biz Türkiye Özel Okular Birliği Derneği olarak hem güvenliyiz hem de iyi iletişimimiz var devletle, o bakımdan karar süreçlerine katılırız. Uzman görüşleri kullanıyoruz. Raporlar hazırlarız, toplantılar, konferanslar düzenliyoruz, basını kullanıyoruz. Parlamentoyla ilişkilerimiz konusunda çok iyi. Çok iyi. Zaten herkes veli olduğu için ilişkiler sıcak ve iyi.” TÜSİAD: “(…) Gerek bakanlıklar düzeyinde gerek konular Meclis gündemine geldiğinde, TÜSİAD doğrudan karar alıcılara yazılı ya da sözlü olarak görüşlerini sunarak, gerekli hallerde kamuoyuna çeşitli açıklamalar yaparak görüşlerini beyan ediyor. (…). Bir örnek vereyim. (…) Bizim TÜSİAD bünyesinde eğitim çalışma grubumuz var. TÜSİAD üyelerinden ve üyelerimizin firmalarındaki uzmanlardan oluşuyor. Onlar bu kanun tasarısı üzerinde çalışıyorlar. Henüz Yönetim Kurulumuz tarafından onaylanmış görüş belgemiz elimizde değil, üzerinde çalışılıyor. Çok yakında tek tek kanun maddelerine ilişkin görüşlerimizi bir doküman haline getirip Milli Eğitim Bakanlığına ve Başbakanlığa sunacağız. Karar sürecini etkilemek için birkaç yol var. Bunlar birbirini destekler niteliktedir. Konunun kapsamına ve büyüklüğüne göre bir araştırma raporu hazırlatabiliyoruz akademisyenlere veya eğer daha dar kapsamlı ise yazılı, 10-15 sayfalık küçük çaplı bir çalışma yapıyoruz. Sonra bunu muhataplarımıza Ankara’da bir ziyaret planlayıp bu raporları yazılı olarak veriyor, sözlü olarak da aktarıyoruz. Zaman zaman o konularda ilgili taraflarla (sosyal taraflarla, sivil toplum örgütleriyle, ilgili kamu genel müdürlükleri ve bakanlıklarla) yuvarlak masa toplantıları da düzenliyoruz. Diğer taraftan, bakanlarla da ziyaretler, görüş alış verişi toplantıları düzenlenebiliyor. (…) Konunun özelliğine göre en yüksek düzeyden en alt ilgiliye kadar bazen toplantı, ziyaret, bazen sadece mektup ya da yazılı görüş göndererek diyalog kanallarını kullanıyoruz. Bazı konularda TÜSİAD’a resmi olarak kamudan görüş sorulabiliyor, bazen sorulmayabiliyor. TÜSİAD olarak konunun önemine göre, her iki halde de görüş hazırlayıp sunuyoruz. Parlamento ile ilişkilerimizde Ankara temsilciliğimiz Meclisin gündemini çok yakından takip ederek genel merkezimizi bilgilendiriyor. Zaten yasama süreci bir bütün, yani yürütmeden başlıyor -esas bakanlıklardaki mutfak çalışmasına katılabilmek çok önemli çünkü yasal düzenlemeler orada şekilleniyorKomisyonlara da iç tüzüğün düzenlediği şekilde izleme, görüş sunma işlevimiz ile devam ediyor. Komisyon toplantısına katılmasak dahi komisyon başkanı ve üyelerine görüşlerimizi yazılı olarak mektup ve eki şeklinde ya da komisyon toplantısı dışında kendilerini ziyaret ederek aktarma imkânımız oluyor.” Sivil toplum örgütlerinin eğitim sistemine ilişkin karar sürecini etkilemek üzere kullandıkları argümanlar/yollar Tablo 12’de özetlenmiştir. 179 Tablo 12. STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar sürecine etki argümanları/yolları STÖ KULLANILAN ARGÜMANLAR AÇEV DİSK EĞİTİM-BİR SEN EĞİTİM-SEN ERG HAK-İŞ MÜSİAD TARİH VAKFI TED TİSK TÜRK EĞİTİM-SEN TÜRK-İŞ TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ TÜSİAD Önde gelen sivil toplum kuruluşları ile işbirliği Medya kampanyası İş, moda, sanat dünyası ve spor dünyasıyla, işbirliği Üniversiteler ile akademik işbirliği Basın toplantıları TBMM, MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Basın toplantıları, açıklamaları Üniversiteler ile akademik işbirliği TBMM, MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Yasal olarak miting düzenleme, eylem yapma Yasal olarak miting düzenleme, eylem yapma “Eğitime Bakış” isimli akademik dergi Üniversiteler ile akademik işbirliği TBMM, MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Yasal olarak miting düzenleme, eylem yapma Bilimsel toplantı, sempozyum, konferans, çalıştay ve seminerler Akademik yayınlar, raporlar TBMM, MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Bilimsel toplantı, sempozyum, konferans, çalıştay ve seminerler Akademik yayınlar, raporlar Bilimsel toplantı, sempozyum, konferans ve seminerler düzenleme Akademik yayınlar, raporlar TBMM düzeyinde lobi etkinlikleri “Çerçeve” isimli bir dergi Akademik yayınlar, raporlar Üniversiteler ile akademik işbirliği Basın toplantıları TBMM düzeyinde lobi etkinlikleri Üniversite ve MEB, Talim ve Terbiye Kurulu ile işbirliği Akademik yayınlar, raporlar Bilimsel toplantı, sempozyum, konferans, çalıştay ve seminerler Lobi etkinlikleri Medyayı kullanmak Akademik yayınlar, raporlar, araştırmalar TBMM ve MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Özel ve kamu sektörü temsilcileri ile işbirliği Akademik yayınlar, raporlar Üniversiteler ile akademik işbirliği Basın toplantıları Resmi yazılarla görüş iletmek Bilimsel toplantı, sempozyum, konferans, seminerler Basın açıklamaları İş bırakma ya da iş yavaşlatma yaparız Hukuk sürecini işletme (Gerektiğinde konuyu mahkemeye taşıma) TBMM ve MEB düzeyinde lobi etkinlikleri TBMM ve MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Özel ve kamu sektörü temsilcileri ile işbirliği Akademik yayınlar, raporlar Üniversiteler ile akademik işbirliği Basın toplantıları Her yönüyle iletişim Akademik yayınlar, raporlar Üniversiteler ile akademik işbirliği Basın toplantıları TBMM ve MEB düzeyinde lobi etkinlikleri Bakanlıklar ve TBMM düzeyinde lobi etkinlikleri Basın açıklamaları Akademik yayınlar, raporlar Üniversiteler ile akademik işbirliği Resmi mektuplar 180 Çalışma grubuna katılanların söylemleri incelendiğinde hepsinin karar süreçlerine katılmak için çeşitli yollar kullandıkları fark edilmektedir. Bu tanımlardan hareketle çalışma grubunun karar mekanizması üzerinde bir şekilde etkili olduğu söylenebilir. Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin eğitim sistemini etkileme biçimi şematik olarak Şekil 4’de gösterilmiştir. KAMUOYU Yasama Sivil Toplum Örgütleri Hükümet Milli Eğitim Bakanlığı Doğrudan Etki Dolaylı Etki Şekil 4. STÖ’lerin Karar Sürecini Etkileme Yolları Sivil toplum örgütleri basın açıklamaları, toplantılar, kültürel organizasyon, sergiler vb ile kamuoyunu doğrudan etkilemeye çalışmaktadırlar. Diğer taraftan, çalıştay, sempozyum, rapor, bilimsel ürünler (kitap, süreli yayın) görüş metinleri, lobi faaliyetleri, yöneticiler ile birebir görüşmeler vb ile de Milli Eğitim Banlığı, Hükümet ve Yasama organı üzerinde doğrudan etkileme süreçlerini işletmektedirler. Sivil toplum örgütleri tarafından kamuoyuna yönelik doğrudan yapılan çalışmaların bakanlık, hükümet ve yasama organları üzerinde de etkileri olduğu söylenebilir. Böylece sivil toplum örgütlerinin kamuoyu üzerinde de yönetim erklerine bir baskı süreci işlettiği söylenebilir. 181 Tüm bu bulgular altında STÖ’lerin eğitim sistemine ilişkin karar süreçlerini etkilemede kullandıkları argümanlar/yollar açısından benzer yöntemler kullandıkları söylenebilir. Ancak çalışmaya katılan STÖ’lerin kullandıkları bir argüman/yol ya da yöntem açısından iki gruba ayırmak gereklidir. Gruplardan birinin yasal sınırlar içinde meydanlara çıkarak aktif olarak protesto mitingleri, eylemleri organize eden STÖ’lerden oluştuğu söylenebilir. Bu grup STÖ’lerinin oldukça radikal bir yolla karar vericiler üzerinde bir baskı oluşturmayı denedikleri belirlenmiştir. Diğer grup STÖ’ler ise meydanlarda eylem düzenlemek gibi radikal bir yöntemi kullanmadıkları gözlenmiştir. Meydanlarda miting ve eylem gibi organizasyonlar düzenlemeyenlerin AÇEV, ERG, TED ve Türkiye Özel Okullar Birliği ve TÜSİAD oldukları söylenebilir. BÖLÜM V SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde, araştırmada elde edilen bulgulara dayalı olarak ulaşılan sonuçlara ve önerilere yer verilmiştir. Sonuçlar: Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasında da ifade edildiği gibi insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Demokratik, sosyal bir hukuk devletinin temel özelliklerinden biri toplumun, demokratik hak ve özgürlükler içinde örgütlenmesidir. Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, sivil toplum ve STÖ’lerine özel bir önem ve özenin gösterdiği söylenebilir. Devlet; ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda hedeflediği gelişmeler için kamu kesimi ile özel kesim ve sivil toplum arasında iletişime ve ortak hedeflere dönük çalışmalar yapılmaktadır. Sivil toplumun göstergeleri arasında; toplumu oluşturan bireylerin yasal olarak örgütlenebilmesinin olanaklı olması, bireylerin bu yasal haklarını kullanarak sorumluluk bilinci ile toplumsal olgu ve olaylara karşı duyarlı biçimde davranabilmesidir. Bireylerin toplumsal olgu ve olaylar karşısında sergileyecekleri duyarlı davranışların gücü, onların örgütlü hareket edebilmesi ile mümkün olabilir. Bu anlamda bireyler bir araya gelerek, ortak amaçlarını gerçekleştirebilmek için gönüllülüğe dayalı olarak örgütlenirler. Bu örgütlenmeler sivil toplumun bir göstergesidir ve bu örgütlere sivil toplum örgütü (STÖ) denmektedir. Sivil toplum örgütlerinin, demokrasi kültürünü besleyen saygı, sevgi, tolerans gibi sivil değerlerin oluşturulmasına katkıda bulunarak, toplumun daha refah bir ortamda, demokrasiyi özümseyerek yaşamalarına katkıda bulunurlar. STÖ’ler hukuksal kurumlardır ve demokratik kurallara bağlı olarak herkese açıktır ve üyeler örgütten dilediği zaman ayrılabilme özgürlüğüne sahiptirler. 183 STÖ’ler belirli bir konuda bilgi ve kaynak sağlanmak, toplumsal bilinci arttırmak gibi amaçlara hizmet etmektedir. STÖ’ler, yurttaşların, toplumsal ve ekonomik kalkınmaya, sivil toplum düzenine katkıda bulunarak, katılımcı demokrasinin oluşturulması ve sürdürülmesine katkı sağlamaktadırlar. Bir taraftan, bu örgütler kâr amacı gütmemesi nedeniyle ticari kurum ve kuruluşlardan diğer taraftan da iktidara sahip olmak gibi bir amaçları olmaması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarından farklıdır. Sivil tolum örgütleri amaç ve beklentilerine ulaşmak için, demokratik yasal yollarla karar süreci üzerindeki etkin bir baskı grubu niteliği de taşırlar. 1. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar STÖ’lerin varoluş nedenleri ve amaçları incelendiğinde; çalışma grubu iki grupta tanımlanmaktadır. İlk grupta DİSK, EĞİTİM-SEN, HAK-İŞ, MÜSİAD, TÜRK EĞİM-SEN, TÜRK-İŞ Türkiye Özel Okullar Birliği ve TÜSİAD yer alırken, ikinci grupta ise AÇEV, ERG, Tarih Vakfı ve TED bulunmaktadır. Çalışma grubunun iki gruba ayrılmasının nedeni ilk gruptaki STÖ’lerin öncelikleri arasında üyelerinin hak ve çıkarlarını gözetmek durumunda olmalarının belirlenmiş olmasıdır. İlk grupta yer alan STÖ’ler işçi ve işveren konfedersyonu ya da meslek sendikaları özellikleri göstermektedir. Bu özellikteki STÖ’lerin öncelik sıralamasında öncelikle üyelerinin özlük hakları, hak ve çıkarlarının korunmasına yönelik çalışmalrda bulunmak gelmektedir. İkinci grupta yer alan STÖ’lerin ise temelde varoluş nedenleri dikkate alındığında önceliklerinin birey ve yurttaş bağlamında ülkenin eğitim sistemine ilişkin kaygı ve çalışmaların geldiği söylenebilir. İlk grupta yer alan STÖ’lerin beklenti ve önceliklerinin ikinci grupta yer alan STÖ’lere göre farklı oluşu, özellikle karar süreçlerine katılma, müdahale etme süreçlerindeki değerlendirmelerde dikkate alınması gereken önemli bir nokta olarak görülmelidir. 184 2. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar Genel olarak eğitim olgusu STÖ’lerce farklı tanımlanmış ve yorumlanmıştır. Ancak bu farklılığa rağmen katılımcıların “eğitimli insan”, “nitelikli insan” kavramını öne çıkardıkları ve bu ortak payda da birleştikleri sonucuna ulaşılmıştır. EĞİTİM-SEN’ce, eğitim olgusu politik bir alan olgusu aynı zamanda bir çatışma alanı olarak tanımlandığı, DİSK’e göre, eğitim olgusu; birey, aile, toplum ve devlet gibi farklı kategorilere ayrılmadan evrensel boyutta algılandığı, İşveren ve işçi örgütlenmelerinin (Türk-İş, Hak-İş; MÜSİAD, TÜSİAD) eğitim olgusunu nitelikli işgücü odaklı öncelikle bireyin kendine ardından bireyin topluma-devlete ekonomik değer kazandırması noktasında gördükleri sonucuna ulaşılmıştır. Temelde farklı amaçlarla kurulmuş olan STÖ’lerin eğitim olgusunu bir birlerinden farklı algılaması doğal görülmelidir. Her bir STÖ’nün dünya görüşü, dünyayı algılayış biçimi farklı olabilir. Dünyayı algılama biçimi ile algılanan dünyanın ihtiyacı olan insan tipinin de farklı olması kaçınılmazdır. İşçi ve işveren sendika konfederasyonları insanı bir işgücü olarak tanımlamakta ve eğitim sisteminden bu tipi yetiştirmesini beklemektedir. Eğitim olgusunu tanımlamada Türk-İş ile ERG’nin yaşam boyu eğitim olgusuna yaptıkları vurgu dikkate değerdir. ERG eğitimi, sonu olmayan süreç, Türkİş ise hayat boyu devam eden bir süreç olarak algılamaktadır. Erçetin’e (2001) göre, eğitim zaman, mekân gibi sınırları olmayan etkinliktir ve bu bağlamda yaşam boyu eğitim, değişen iş, yaşam koşullarının gerektirdiği bilgi, beceri ve tutumları yenilemek, geliştirmek üzere kazanımlar elde etme olanakları oluştururken, bilgi toplumu olmanın, örgün ve yaygın eğitimin bütünleştirilmesinin bir yaklaşımı olarak benimsenmektedir. 185 3. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar STÖ’lerin eğitimin amaçları konusunda farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte STÖ’ler eğitimin amaçlardan çok sistemin amaçları başarma düzeyine odaklanmışlardır. STÖ’lerin amaçlarına paralel olarak, eğitim sistemin amaçlarının ne ölçüde başarılabildiği konusunda değerlendirmeleri ve odaklandıkları konular da farklılıklar gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Türk Eğitim Sistemin başarılı olup olmadığı konusunda STÖ’lerin farklı fikir ve saptamaları olduğu belirlenmiştir. Sivil toplum örgütleri eğitim sisteminin bazı alanlarda başarılı bazı alanlarda kısmen başarılı ve diğer bazı alanlarda da başarısız olarak değerlendirmişlerdir. Genel olarak; AÇEV, TİSK, TÜRK-İŞ sistemi başarısız, DİSK, Eğitim-Sen, Eğitim-Bir Sen, HAK-İŞ, Tarih Vakfı ve TÜSİAD kısmen başarılı, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ise sistemi başarılı buldukları belirlenmiştir. Türk eğitim sistemini yalnızca Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği başarılı bulmuştur. Söz konusu derneğin diğer yanıtları bir bütün olarak dikkate alındığında neredeyse sürekli sistemin yanında, sistemle son derece iyi geçinen bir görüntü çizdiği, sistem ile ters düşecek her hangibir ifadeden özellikle kaçındığı gözlemlenmektedir. TİSK ve Türk-İş’in, her ikisin birden, eğitim sistemini başarısız olarak bulması anlamlıdır. Ancak bu başarısızlık tanımlamasının daha çok mesleki eğitim ile ilişkili olduğu düşünülebilir. Bu sonuç; eğitim sisteminin özellikle mesleki eğitimde; nitelikli, yetişmiş, mesleğinde yetkin bir eleman yetiştiremediği takdirde, ülkenin ekonomik kalkınması ve istihdamda yeni sorunlar yaşanabileceği yönünde yorumlanabilir. 186 4. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar Günümüz koşulları ve geleceği dikkate aldıklarında eğitimin amacının/amaçlarının neler olması gerektiğine ilişkin STÖ’lerin farklı amaçlar ifade ettikleri belirlenmiştir. AÇEV, Eğitim Bir-Sen, Hak-İş, Tarih Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş, Türkiye Özel Okulla Birliği ve TÜSİAD’ın bireyi merkeze alan, bireyin ihtiyaç ve beklentilerini ön plana çıkaran amaçları, DİSK, Hak-İş ve MÜSİAD’ın toplumsal değer ve amaçları ön plana çıkarırken, bununla birlikte DİSK, Hak-İş, TED ve MÜSİAD’in dünya yurttaşı-küresel yurttaş, (bireyin kendi kimliğini, yerel değerlerini silmeden başarma) yetiştirme amacını ön plana çıkardıkları sonucuna ulaşılmıştır. DİSK, HAK-İŞ MÜSİAD, TED, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş ve TÜSİAD’ın teknik eğitim sürecine ilişkin olarak, gelecekte nitelikli ara eleman konusunda yaşanabilecek sorunlar konusunda birleştikleri sonucuna ulaşılmıştır. Özellikle ekominin nitel insan gücü beklentisinin, gelecekte istihdam politikalarını ve eğitimin amaçlarını etkileyebileceği söylenebilir. Bu anlamda özellikle yakın gelecekte bireylerin çeşitli nitelikler kazanmak amacıyla eğitim sisteminden beklentileri ve tercihleri farklılaştırabilir. 5. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar Çalışmaya katılan tüm STÖ’lerce kültürün aktarılmasında eğitimin önemli rol üstlendiği ve eğitimin bir araç olarak tanımlandığı sonucuna ulaşılmıştır. Eğitim doğası ve işlevi gereği sosyal ve kültürel değişimin bir aracıdır. Aktarılamayan ya da yayılmayan kültürel birikimler zamanla unutulacak ve kaybolacaktır. Kültürel değerlerin aktarılamama, yayılamama ve zamanla unutulma riski olduğu söylenebilir. Bu riskin mümkün olan en düşük düzeye çekilebilmesi, etkili bir eğitim programı ve onun uygulanması ile mümkün olabilir. 187 STÖ’lerin eğitimin ideolojik bir araç olarak işlev görmesi yönünde, MÜSİAD ve TÜSİAD dışındaki tüm örgütlerin eğitimin ideolojik bir araç olduğu fikrinde birleştikleri belirlenmiştir. İdeoloji kavramı STÖ’ler tarafından bir birinden farklı anlamlarla tanımlanmasına rağmen, hemen hepsi ideoloji kavramının Tükiye’de günübirlik olaylarla yorumlandığı ve anlamlandırıldığı konusunda birleşmektedirler. 6. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar STÖ’ler, eğitimin siyasal işlevlerini alanyazındaki bir sınıflandırmanın aksine; sorumluluk sahibi birey yetiştirmek (AÇEV, Eğitim-Sen, Tarih Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş), iyi eğitilmiş birey yetiştirmek (MÜSİAD, TED) ve iyi yetiştirilmiş yurttaş yetiştirme (ERG, TÜSİAD, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği) temalarıyla tanımladıkları belirlenmiştir. İfade edilenleri sistemin başarması durumunda sayılan diğer işlevlerini de yerine getirmiş olacağını düşündükleri belirlenmiştir. Bu sonuç, genel olarak sisyasal anlamda eğitimden beklenenin, siyasal sisteme uygun, yurttaşlık hak ve sorumluluklarının bilincinde olan bireyler yetiştirme işlevi üstlenmesi durumu ile ifade edilebilir. Milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve siyasal düzeni koruma işlevi konusunda; a) Eğitimin milli değerleri kazandıracak millet bilinci oluşturma işlevine ERG, Hak-İş’ ve Türk-İş’in katıldığı, TED’in ise kültürel değerlere sahip çıkan bireyin yetiştirilmesi işlevinin daha önemli olduğu, b) Mevcut siyasal düzeni koruma işlevine AÇEV, DİSK, Eğitim Sen, ERG, MÜSİAD, Tarih Vakfı’nın, eğitimin değişimi gerçekleştirecek özgür bireyler yetiştirmesi işlevi ile bu işlevin ters düştüğü gerekçesiyle karşı çıktıkları, 188 Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ve TÜSİAD’ın bu işlevin demokrasi bağlamında ve demokrasiyi benimsemiş sistemler içinde kabul edilir olduğu görüşünde birleştikleri sonucuna ulaşılmıştır. Eğitimin lider yetiştirme işlevi konusunda; katılımcıların fikirleri üç kategoriye ayrılmıştır. a) AÇEV, Eğitim Bir-Sen, TED ve Türk Eğiti-Sen eğitimin böyle bir işlevi olmadığı yönündeki görüşlerine, b) Türk-İş’in eğitimin lider yetiştirme gibi bir işlevine kısmen ve lider özellikli bireylerin seçiminden/belirlenmesinden sonra onlara yönelik olarak işletilmesi gerekliliği düşüncesinde olduğu, c) eğitimin lider yetiştirme gibi bir işlevinin olması gerektiği yönünde görüş bildirenlerin ise; Hak-İş, Türk Eğitim-Sen ve TÜSİAD olduğu belirlenmiştir. STÖ’ler eğitimin seçmen yetiştirme işlevini genel olarak yurttaş yetiştirme işlevinin bir alt kategorisi olarak tanımlamışlardır. a) Eğitim-Sen, Hak-İş, MÜSİAD’ın eğitimin böyle bir işlevi olmaması gerektiğine ilişkin görüş bildirdikleri, b) İyi yurttaş yetiştirildiği takdirde (AÇEV, ERG, Türk-İş, TED, TİSK, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği), c) Aktif yurttaş yetiştirildiği takdirde (Tarih Vakfı), iyi yetiştirilmiş / sorumluluk sahibi birey yetiştirildiğinde (TED, Türk Eğitim-Sen) doğal olarak seçmeninde yetişeceği yönünde görüşlerin bulunduğu belirlenmiştir. İyi yurttaş yetiştirme işlevi konusunda STÖ’lerin genel olarak teorik olarak, iyi yurttaş yetiştirilebildiğinde aynı zamanda iyi seçmen, iyi lider, iyi toplum ve iyi devlete ulaşılabileceği görüşünde birleştikleri sonucun ulaşılmıştır. 189 7. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar STÖ’lerin eğitimin örtük işlevlerine ilişkin farklı görüşte oldukları belirlenmiştir. İşsizliği önleme işlevine; Hak-İş TİSK ve Türkiye Özel Okular Birliği Derneği’nin katılmadıklarını, TÜSİAD, Türk-İş, ERG, ve Eğitim-Sen’in kısmen katıldıkları belirlenmiştir. Eş seçme işlevine yönelik olarak AÇEV, ERG, MÜSİAD, Türk-İş, TED, TÜSİAD’ın, eş arayan bireyler için eğitimin bir ortam sağladığı görüşünde oldukları, Hak-İş, MÜSİAD, Türk-İş’in, bireyin seçeceği eşin eğitim düzeyinin bireyin aradığı önemli ölçütler arasında yer aldığı biçiminde algıladıkları, AÇEV ve Hak-İş açısından ise eğitimin eş seçme işlevinin yalnızca yükseköğretim düzeyinde geçerli olabileceği düşüncesinde oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Çocuk bakıcılığı işlevi konusunda sivil toplum örgütleri eğitimin böyle bir gizil işlevinin olduğunu belirtmenin yanı sıra Türk Eğitim sisteminin bu işlevi başarılı biçimde yerine getiremediğini görüşünde oldukları belirlenmiştir. Eğitimin seçme işlevi olduğuna tüm STÖ’lerin katıldığı ancak bu işlevi Türk Eğitim sisteminin tüm boyutları ile başaramadığını düşündükleri sonucuna ulaşılmıştır. 8. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar AÇEV, DİSK, Eğitim Bir-Sen ve Eğitim-Sen’in karar süreçlerine beklentileri düzeyinde katılamadıkları, ERG, Hak-İş, MÜSİAD, TED, Türk Eğitim-Sen, Türk-İş, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği ve TÜSİAD kısmen katılabildikleri, Tarih Vakfı ve TİSK’in karar süreçlerine katıldıkları görüşünde oldukları belirlenmiştir. Katılımcıların hemen hepsi karara katılmayı genel olarak üst sistem tarafından alınacak kararları etkileme olarak tanımlamaktadırlar. Söz konusu 190 etkileme sürecinin STÖ’lerin varoluş amaçları doğrultusunda üstlendikleri ve belirledikleri misyonları çerçevesinde olduğu ifade edilebilir. Eğitimde karar sürecine katılma ya da alınacak kararı STÖ’’lerin kendi beklentileri doğrultusunda etkileme çabası yönetim erki tarafından olumsuz bir durum gibi algılanabilir. Hatta bu algılama yöneticiler tarafından bir baskı gibi de düşünülebilir. Bursalıoğlu (1998) bu baskıların bulunmadığı bir toplumun ve eğitimin demokratik olamayacağını, önemli olanın eğitim yöneticilerinin böyle baskılar karşısında gösterdikleri davranış olduğunu ifade etmektedir. Diğer taraftan STÖ’’lerin karara katılmalarının ya da süreci etkileme çabalarınını yararları olabileceğini dikkate almaları gerektiği söylenebilir. Karar süreçlerine katılmanın; konuya farklı bakış açıları kazandırma, farklı birim ve kişileri eşgüdümleyebilme, karar sürecine katılanların güdülenmesi, farklı çıkar gruplarının temsil edilebilmesi ve grup tartışmaları ile yatıcı düşünceler çıkarma gibi yararları sözkonusudur (Can, 2005). 9. Alt Probleme İlişkin Sonuçlar STÖ’lerin, eğitim sistemine ilişkin karar sürecini etkilemek üzere kullandıkları argümanlar/yollar açısından iki gruba ayrıldığı belirlenmiştir. Bir grubun, yasal sınırlar içinde meydanlara çıkarak aktif olarak protesto mitingleri, eylemleri organize eden STÖ’lerden oluştuğu diğer grubun ise meydanlarda eylem düzenlemek gibi radikal bir yöntemi kullanmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Meydanlarda miting ve eylem vb. organizasyonlar düzenlemeyenlerin AÇEV, ERG, TED ve Türkiye Özel Okullar Birliği ve TÜSİAD oldukları sonucuna ulaşılmıştır. STÖ’lerin diğer sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmak, özel ve kamu sektörü temsilcileri ile işbirliğinde bulunmak, iş, moda, sanat ve spor dünyasıyla işbirliği gerçekleştirerek kamuoyu oluşturmak, üniversiteler ile akademik işbirliği yapmak, bilimsel toplantı, sempozyum, konferans, seminerler düzenlemek, akademik 191 yayınlar (dergi, rapor vb.) hazırlamak, uzman raporları-araştırmaları yayınlamak, ilgililere resmi yazı/mektup vb. görüş iletmek, basın toplantıları-açıklamaları gerçekleştirmek, iş bırakma-iş yavaşlatma eylemlerinde bulunmak, hukuk sürecini işletme (gerektiğinde konuyu mahkemeye taşıma), TBMM, Hükümet ve bakanlıklar düzeyinde lobi etkinlikleri yapmak gibi yollar kullanarak karar süreci üzerinde etkide bulundukları belirlenmiştir. Eğitim sistemine ilişkin alınacak kararların ilgililerce yeterince tartışılması, mümkün olan en yüksek görüş birliğiyle alınması ve özellikle de bilimsel verilere dayalı olarak değerlendirilmesi önemlidir. Bu tür bir süreç yaşatılmadan alınacak kararların uygulanmasında sorunlarla karşılaşılabileceği ya da alınan kararları sık sık değiştirme zorunlulunda kalma riskinden söz edilebilir. STÖ’lerin karar sürecini etkilemek üzere kullandıkları argümanlar arasında yer alan üniversitelerle akademik işbirliğiyle bilimsel yayınlar üreterek bu yayınları kullanmaları, üst sistemin alacağı kararlarda bilimsel verilerin kullanılması açısından önemlidir. Karar süreçlerinde, objektif değerlendirmelerin ardından bilimsel nitelikli verilerin kullanılması alınacak kararların etkili bir biçimde uygulanmasını kolaylaştırabilir. Öneriler: Bu araştırmanın bulguları STÖ’lerin eğitim sistemini, sistemin amaçlarını, amaçların gerçekleşme düzeyini ve STÖ’lerin eğitim politikalarının oluşturulmasında karar süreçlerini etkilemesini algılamalarında farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. Bu farklıklar, STÖ’lerin farklı amaçları ve öncelikli etkinlik alanları ile açıklanabilir. Bu araştırmanın sonuçlarına bağlı olarak; (a) siyasal erk ve karar vericilere (b) sivil toplum örgütlerine, (c) araştırmacılara yönelik olarak üç temel öneride bulunulabilir. Bu öneriler şunlardır: 1. STÖ’lerin en azından belirli bir kısmı siyasal ve yönetsel erke, katılım ve katkılarının gerçekten istenip istenmediği konusunda kuşku ile yaklaşmaktadır. Siyasal ve yönetsel erk, STÖ’lerle ilişkilerin kurumsal 192 olarak yeniden düzenlenmesi ile STÖ’lerin etkin katılımını ve kararçözüm süreçlerine yapıcı bir katkı sağlamalarını gerçekleştirecek bir ortam oluşturabilirler. 2. Türkiye’de STÖ’lerin oldukça uzun bir geçmişi bulunmakla birlikte, demokratik sistem içinde STÖ’lerin rolleri ve birey-devlet ilişkilerini yeniden düzenlemede işlevleri tam olarak anlaşılabilmiş gözükmemektedir. STÖ’lerin karar süreçlerini etkilemede yaklaşımları bunun bir göstergesi olarak alınabilir. Yelpazenin bir ucunda etki ya da katkı doğrudan karar sürecine katılım olarak algılanırken, diğer ucunda siyasal ve yönetsel erk ile “iyi ilişki” içinde olarak algılanabilmektedir. Bu nedenle, STÖ’lerin bir sivil toplum örgütü olmanın anlamını, sivil toplum örgütlerinin işlevlerini ve bu işlevleri yerine getirmenin araç ve mekanizmalarını yeniden değerlendirmeleri, karar süreçlerini etkilemede daha işlevsel ve yapıcı bir rol üstlenmelerine katkı sağlayacaktır. 3. STÖ’lerin işlevleri ve bu işlevleri yerine getirmede kullanılan araç, yöntem ve stratejiler ile siyasal ve yönetsel erkin toplumsal sorunların çözümünde güç ve süreçleri paylaşma mekanizmalarının incelenmesi ve sivil toplumun toplumsal gelişmeye nasıl katkı sağlayabileceğinin araştırılması büyük önem taşımaktadır. 193 KAYNAKLAR Aalst, H. F.Van. (2001). The driving forces for schooling tomorrow: ınsights from studies in four countries. OECD: What schools for the future. Abay, A. R. (2003). 1980-2003 Türkiye’nin dış, ekonomik, sosyal ve idari politikaları. (Ed: Turkut Göksu ve diğerleri) Ankara: Siyasal Kitabevi. Abay, A. R. (2004). Sivil toplum ve demokrasi bağlamında sivil dayanışma ve sivil toplum örgütleri. 3.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi, İİBF 25-26 Kasım 2004. AÇEV. (2006). http://www.acev.org/hakkinda/misyon.asp. Sayfa ziyaret tarihi:10 Mayıs 2006. Açıkalın, A. (1998). Toplumsal kurumsal ve teknik yönleriyle okul yöneticiliği. Ankara: Pegem Yayınları. Adem, M. (1993). Ulasal eğitim politikamız ve finansmanı. Ankara: A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları. Ağdemir, S. (1991) Aile ve eğitim. Aile ve Toplum. 1(1), 11-16 Akal, C. B. (1992). Sivil toplumun tanrısı. İstanbul: AFA 21. Yüzyıla Doğru Dizisi:12. Akarsu, B. (1998). Felsefe terimleri sözlüğü, (8. Baskı) İstanbul: İnklap Yayınları. Akbulut, İ. (1998). Devlet, unsurları ve kişiliği, TİD, C: 65. Akpınar, B. ve Turan, M. (2004). Avrupa Birliğine uyum sürecinde ilköğretim öğretmenlerinin demokrasi ve demokrasi eğitimine bakış açısı. (Elazığ, Malatya ve Diyarbakır İlleri Örneği). Çanakkale: Uluslararası Demokrasi Eğitimi Sempozyumu (20-21 Mayıs 2004). Çanakkale. Aksu, A. (1998). Öğretmenlerin sendikalaşma engelleri. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, (7). 24-30. Akşit, B.; Tabakoğlu, B. ve Serdar, A. (2002). Ulus-devlet, küreselleşme ve cemaatçilik arasında sıkışan/gelişen sivil toplum: Türkiye’de sivil toplum kuruluşları deneyimi. İçinde, A. A. Dikmen (ed.). Cumhuriyet döneminde siyasal düşünce ve modernleşme (s.401-427) Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği ve İmaj Yayınları. Alkan, T. (1989). Siyasal bilinç ve toplumsal değişim: Siyasal bilincin gelişmesinde ailenin, okulun ve toplumsal sınıfların etkisi. Ankara: Gündoğan Basım Yayın. Alkan, T. ve Ergil, D. (1980). Siyaset psikolojisi, siyasal toplumsallaşma ve yabancılaşma, Ankara: Turhan Kitabevi, Bilimsel Eserler Dizisi No:3. 194 Almond, G.A.; Powell, B. G. Jr.; Kare, S.; D., Russell J. (2004). Comparative politics today; a world view (Eigth Edition), Pearson Longman. Althusser, L. (1991). İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları. (Çev: Y. Alp, M.Özışık). İstanbul: İletişim Yayınları. Anyon, J.(1980). Social class and hidden curriculum of work. Journal of Education. (162), 67-92. Apple, M. W ve L.K. Christian-Smith (1991). The politics of the textbook (p.1-22). The politics of the textbook, (Ed. M.W. Apple and L.K. Christian-Smith) New York: Routledge. Apple, M. W. (1979). İdeology and curriculum. London: Routledge&Kegan Paul. Apple, M. W. (1982). Education and power. London: Routledge & Kegan Paul. Apple, M. W. (2004). Neoliberalizm ve eğitim politikaları üzerine eleştirel yazılar (Çev: Fatma Gök vd). Ankara: Eğitim Sen Yayınları. Apple, M. W. ve diğerleri (1989) The politics of common sense: Schooling, populism, and the new right, critical pedagogy, the state, and cultural struggle ( eds. Giroux H.A. and P. McLaren). State University of New York Pres. Arabacı, A. (2003). Küresel sivil toplum ağlarına doğru: Küresel düzlemde ve Avrupa Birliğinde çevreci gruplar. Sivil Toplum. 1(3), 17-31. Archer, S. M. (1981). Educational politics a model for their analysis. Brodfoot. İçinde C.Brock & W. Tulasiewicz (eds). Politics and educational change, (2956). London: Croom Heim. Aren, S. (1999). Türkiye’de Siyaset. Sivil toplum için kent, yerel siyaset ve demokrasi seminerleri. İstanbul: Demokrasi Kitaplığı. Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yayınları. Arı, T. (1997). Amerika’da siyasal yapı, lobiler ve dış politika. (2. Baskı) İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım. Arıboğan, Ü. D. (1997). Globalleşme senaryosunun aktörleri (uluslararası ilişkilerde güç mücadelesi). (İkinci Baskı), İstanbul: Der Yayınları. Arvasi, A. S. (1995). Eğitim sosyolojisi. İstanbul: Burak Yayınevi. Atılgan, T. ve Akat. İ. (1992). Sanayi işletmelerinde kurumsallaşma ve şirket kültürü. Ankara: TOB Yayınları. Aydın, A. (1996). Milli eğitim politikaları ve şuralar. Ankara: Milli Eğitim Basımevi. 195 Aydın, M. (1991). Eğitim sosyolojisi. Ankara: Gazi Büro Kitapevi. Aydın, M. (1998). Eğitim yönetimi. (Beşinci Baskı), Ankara: Hatiboğlu Yayınları. Aytaç, K. (1967). Türkiye’de eğitim sistemi ve eğitim seviyesi. A.Ü.DTCF Felsefe Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 5, 241-254. Bağcı, C. (2005). Soğuk savaş sonrası dönemde sivil toplum örgütleri ve kalkınma. Sivil Toplum. 3(11), 7-23. Ball, R.A. (1999). Modern politics and goverment. (5th ed.) London: The Mcmillian Press Ltd. Banks, M.H. and Roker, D. (1994). The political socialization of youth: Exploring the influence of school experience, Journal of Adolescence 17(1). 3-15. Başaran, İ. E. (1996). Eğitim yönetimi. (Beşinci Baskı). Ankara: Yargıcı Matbaası. Başaran, İ. E. (1986). Eğitime giriş. Ankara. Bauman, Z. (1999). Küreselleşme (Çev: Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Bauman, Z. (2000). Siyaset arayışı (Çev: Tuncay Birkan). İstanbul: Metis Yayınları. Bilgin, N. (1995). Kolektif kimlik. İstanbul: Sistem Yayıncılık. Bilgin, N. (1998). Cumhuriyet Fikri ve Yurttaş Kimliği. İçinde (139-151). 75 yılda tebaa’dan yurttaş’a doğru. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Tarih Vakfı. Bilhan, S. (1986). Eğitim sosyolojisi. Ankara: Ankara Üniversitesi, DTCF Basımevi. Bilhan, S. (1991). Eğitim felsefesi: kavramsal çözümleme. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları Yayın No: 164. Bilhan, S. (1993). Devlet politikası olarak eğitim sorunu. Eğitim bilimleri birinci ulusal kongresi. 24-28 Eylül 1990 Bildiriler II, Eğitim Programları ve Öğretim. Ankara: Milli Eğitim Basımevi. Bilton, T. (2002). Introductory sociology. Basingstoke, HA: Palgrave Macmillan. Birch, A. H. (1989). Nationalism and national integration. London:Unwin. Black, C. E. (1989). Çağdaşlaşmanın itici güçleri. (Çev. M.Fatih Gümüş). Ankara: Verso Yayınları. Bolay, H. S. (1996). Felsefi doktrinler ve terimler sözlüğü. Ankara: Akçağ Basım Yayım Pazarlama A.Ş. 196 Bolay, H. S. (1997). Siyasi ahlak olabilir mi? Yeni Türkiye Dergisi, II, Mart-Nisan, 1303-1307. Bourdıeu, P. (1990). Reproduction in education, society and culture. London: Sage Publishing. Bourdieu, P. (1984). Distiction: A social critiqe of the judgement of taste. London: Routledge and Kegan Paul. Bowles, S. (1999). Eşitsiz eğitim ve toplumsal işbölümünün yeniden üretimi, (çev. Kemal İnal) Eğitim ve yaşam. Bahar, 21-29. Brademas, J. and P. B. Lynne, (1987). The politics of education. confilict and consensus on capıtol hill. University of Oklahoma Press, Norman, Publishing Division of University. Braidwood, R. J. (1995). Tarih öncesi insan. (Çev: Bilgi Altınok), İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Browne, P. W. (1994). Citizenship education: Policy practice in the elementary grades, Education. 94(2), 149-159. Brownhill, R., P., Smart (1990). Political education. Great Britain: Antony Rowe Ltd. Bryman, A. (2001). Social research methods. New York: Oxford Univerity Pres Inc. Bulaç, A. (1999). Yerel siyaset ve demokrasi/çoğulculuk/sivil toplum. Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, Demokrasi Kitaplığı İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) yayınları. Burgos, B. R. Nidia (2000). Söylem analizi, eğitim ve postmodernite. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri. 2(1), 47-79. Bursalıoğlu, Z. (1998) Okul yönetiminde yeni yapı ve davranış. (10. Baskı). Ankara: Pegem Özel Eğitim ve Hizmetleri. Büyükdüvenci, S. (1987). Eğitim sosyolojisine giriş, “Yazılar”, Ankara: Yargıçoğlu Matbaası. Büyüköztürk, Ş. (2002). Faktör analizi: temel kavramlar ve ölçek geliştirmede kullanımı. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 8(32), 470-483. Can, H. (2005). Organizasyon ve yönetim. Ankara: Siyasal Kitabevi. Celep, C. (1996) Okullarda işbirlikçi karar verme ve yöneticinin rolü. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 2(19), 57-62. Cevizci, A. (2003) Fesefe terimleri sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları. 197 Chandhoke, N. (1995). Sate and civil society: Explorations in political theory. NewDelhi:Sage Publication. Cheung, C. ve M. Leung (1998). From civic education to general studies: the implementation of political education into the primary curriculum. A Journal of Comparative Education. 28(1), 47-57. Cicioğlu, H. (1985). Türkiye Cumhuriyetinde ilk ve ortaöğretim (Tarihi Gelişimi). Ankara Üniversitesi, E.B.F. Yayın No:140. Cookson, P. and Sadovnik, A. R. (2002). Functionalist theories of educations, education and sociology. An encyclopedia. New-York: Routledge-Falmer. Cram, L. (1993). Calling the tune without paying the piper? Social policy regulation: The role of the European Commission as a multi-organization: Social policy and IT regulation in A EU. Policy and Politics, 21, 135-146. Çaha, Ö. (1998). Türkiye’de sivil toplumun sorunları. Liberal Düşünce, 11/12, 22-36 Çaha, Ö. (1999). Sivil toplum aydınlar ve demokrasi. İstanbul: İz Yayıncılık. Çaha, Ö. (2003) Bir kez daha sivil toplum üzerine. Sivil Toplum 1(1), 21-28. Çalık, T. (1997) Türk Millî Eğitiminin örgütsel değişme ihtiyacı. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi 17(2), 51-62. Çam, E. (2002). Siyaset bilimine giriş. (Sekizinci Baskı). İstanbul: Der Yayınları. Çeçen, A. (2000). İnsan hakları. (On üçüncü Baskı). Ankara: Savaş Yayınları. Çelik, V. (1998). Eğitim demokratikleşme ve küreselleşme. Türkiye, Türk Cumhuriyetler ve Asya Pasifik Ülkeleri Uluslararası Eğitim Sempozyumu. 2426 Eylül 1997. Elazığ: Fırat Üniversitesi Basımevi. Çelik, V. (2005) Liderlik. İçinde Yüksel Özen (ed.) Eğitim ve okul yöneticiliği el kitabı. (187-215) Ankara: PegemA Yayıncılık. Çelikkaya, H. (1998). Fonksiyonel eğitim sosyolojisi, (İkinci baskı), İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. Çetin, H. (2001). Devlet, ideoloji ve eğitim. C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi. 2, 201211. Çetin, H. (2003). Siyasetin evrensel sorunu: İktidarın meşruiyeti-meşruiyetin iktidarı. Ankara Üniversitesi S:B.F. Dergisi. 53(3), 61-88. Çotuksöken, B. (1996). Eğitim kavramı üzerine: Felsefe açısından eğitim ve Türkiye’de eğitim. İstanbul: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları. 198 Dahrendorf, R. (1996) Prosperity, civility and liberty: Can we square the circle? Proceedings of the British Academy (90), 223-235. Dawson R. E. and K. Prewitt, (1969) Political socialization. Boston: Brown and Company. Dede, Y. A. (1998). Türkiye'de bir demokratikleşme özlemi olarak ifade edilen sivil toplum kavramı ve insan hakları ile ilişkisi. Yeni Türkiye. 21, 466-476 Dernekler Mevzuatı, Son Değişiklikleriyle (2005). T.C. İç İşleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı Yayını. Derviş, K.; Gros, D.; Emerson, M.; Ülgen, S.; (2004) Çağdaş Türkiye’nin Avrupa dönüşümü, İstanbul: Doğan Kitap. Diamond, L. (1991). The democratic revolution: Struggles for freedom and pluralism in the developing world. New York: Freedom House. Diamond, L. (1994). Rethinking civil society: Toward democratic consilidation. Journal of Democracy. 5, 3-17. Dijk, T. Van A. (1998). Ideology: A multidisciplinary approach. London: Sage. Disk (2000). Tüzük. (11. Genel Kurulda Yapılan Değişiklerle) Disk Yayınları No:33 Disk (2006) http://www.disk.org.tr/uyesendikalar. Sayfa ziyaret tarihi:14 Mayıs 2006 Doehring, K. (2002). Genel devlet kuramı. (Çev. Ahmet Mumcu). İstanbul: Inklap Yayınları. Doğan, İ. (2002a). Sosyoloji, kavramlar ve sorunlar. (5. Baskı). Ankara: PegemA Yayıncılık. Doğan, İ. (2002b). Sivil Toplum. İstanbul: Alfa Yayınları. Doğan, İ. (2004). Toplum ve eğitim sorunları üzerinde felsefi ve sosyolojik tahliller. Ankara: PegemA Yayıncılık. Doğan, Z. (1991) Aile yapısının durumsal çözümlemesi. Aile ve Toplum. 1(1), 23-34. Dollot, L. (1991). Kitle kültürü ve bireysel kültür. İstanbul: İletişim Yayınları. Dönmezer, S. (1982). Sosyoloji. Ankara: Savaş Yayınevi. Drucker F. P. (2000) Gelecek için yönetim, 1990’lar ve sonrası. Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları. DTP (2005) Avrupa Toplulukları Komisyonu, AB ve aday ülkeler arasında sivil toplum diyaloğu, {SEC(2005) 891}, Brüksel, 29.6.2005, COM(2005) 290 final. 199 Duman, F. (2003). Siyasetin güç merkezleri. İçinde: M. Türköne, (ed.) Siyaset (s. 347-376).) Ankara: Lotus Yayınları. Durkheim, E. (1956). Education and sociology. İllions: The Free Pres Glencoe. Dursun, D. (1997). Devlet karşısında sivil toplumun artan gücü ve geleceği üzerine bir değerlendirme. Türkiye’yi yeniden düşünmek sempozyumu Ankara: Hak-İş Yayınları 34. Edgar, E.; P., James M; Day-Vines, N. (2000). Democratic dispositions and cultural competency, Remedial & Special Education. 23(4), 231-241. Eğitim Bir-Sen (2006). http://www.egitimbirsen.org.tr/hukuk.../tuzuk. Sayfa ziyaret tarihi: 14 Mayıs 2006. Eğitim Sen (2006). http://www.egitimsen.org.tr/tuzuk. Sayfa ziyaret tarihi: 10 Mayıs 2006. Ekelund, R. B. ve R. D. Tollıson. (1986). The theory of public choice. Economics. Boston: Little Brown Company. Elkin, F. (1995). Çocuk ve toplum, çocuğun toplumsallaşması. (Çev. Nazife Güngör). Ankara: Gündoğan Yayınları. Ercan, F. (2004). Neo-liberal eğitim politikalarının anotomisi için alternatif bir çerçeve. http://www.metu.edu.tr/home/wwwoes/yaz4.html. Sayfa ziyaret tarihi:7 Şubat 2006. Erçetin, Ş. Ş (2001). Biz akademisyenler geleceğin yükseköğretim kurumlarını yaratmaya yeterince hazırlıklı mıyız? Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi. 7(25), 75-86. Erçetin, Ş. Ş. (1998). Lider sarmalında vizyon. Ankara: Önder Matbaacılık Ltd. Şti. Erdoğan, M. (2000). Demokrasi lâiklik resmi ideoloji. Ankara: Liberte Yayınları. Erdoğan, M. (2005). Eğitim, üniversite ve sivil toplum. Sivil Toplum. 3(12), 135-138. ERG (2006). http://www.erg.sabanciuniv.edu/hedeflerveamaclar.html. Sayfa ziyaret tarihi:24 Mayıs 2006. Ergun, T. (1981). Türk kamu yönetiminde önderlik davranışı. Ankara: TODAİE Yayınları No:191. Ergun, T. (1988). Kamu yöneticilerinin yetiştirilmesi. Ankara: TODAİE Yayınları. No:224. 200 Ergun, T. (1995). Kamu yönetimi disiplininin gelişmesine kısa bir bakış: Yeni arayışlar ve yeni gerçekler. Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri. Ankara: TODAİE Yayınları. Ergün, M. (1994). Eğitim sosyolojisine giriş. (Beşinci Baskı). Ankara: Ocak Yayınları. Erkan, H. (2000). Bilgi uygarlığı için yeniden yapılanma, Cumhuriyetten günümüze değişim süreci. Ankara: İmge Kitapevi. Erkul, İ.; Altan Ö. Z.; Gerek N; (1984). Sosyal politika dersleri, (İkinci Cilt). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Basımevi. Eroğul, C. (1999). Devlet nedir? (İkinci Baskı) Ankara: İmge Kitapevi. Eskicumalı, A. (2003). Eğitim ve sosyal değişme: Türkiye’nin değişim sürecinde eğitimin rolü, 1923-1946. B.Ü. Eğitim Dergisi, 19(2), 15-29. Falk, R. (1998). Golobal civil society: perspectives, ınitiatives, movements. Oxford Development Studies, 26(1), 99-110. Farrel, J. P. (1998). Democracy and education: who gets to speak and who is listened to? Curriculum Inquiry, 28(1), 1-7. Fidan, N. ve Erden, M. (1997). Eğitime giriş. İstanbul: Alkım Yayınevi. Firestone, W. A. (1992). Leadrship: role or functions? İnternational handbook of educational leadership and administration. Boston, London: Kluwer Academic Publisher. Fledmann, D. (2005). Why do we send children to school? Educational Research Quarterly, 28(3), 10-17. Fraedrich, J.; Ferrel L., Ferrell, O.C (2005). Business ethics: ethical decision making and cases. Houghton Mifflin College Div. Fukuyama, F. (1993). Tarihin sonu ve son insan. (Çev: Zülfü Dicleli). İstanbul: Simavi Yayınları Deneme-İnceleme Dizisi:10. Gökalp, Z. (1970). Türkçülüğün esasları. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Gökçe, F. (2000). Değişim sürecinde devlet ve eğitim. Ankara: Eylül Kitap ve Yayınevi. Göney, S. (1993). Siyasi coğrafya. İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fak. Yayın no: 103. Görmez, K. (1999). Türkiye’de siyasal yapı ve siyasal kültür. Gazi Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, 1(99), 13-18. 201 Göze, A. (1987). Siyasal düşünceler ve yönetimler. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. Gözütok, F. D. (1999). Vatandaşlık ve insan hakları eğitimi projesi 4. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Bildirileri 1. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 1076. (s.55-67). Gözütok, F. D., Alper, N. (2002). Ben insanım, ilköğretim için insan hakları eğitimi projesi. XI. Eğitim Bilimleri Kongresi 23-26 Ekim. KKTC, Lefkoşe: Yakın Doğu Üniversitesi. Greenwood, J. (1999). Representing interests in the European Uunion. New York: St. Martins Press. Guest, D. ve P. Dewe (1988). Why do workers belong to a trade union? A social psychological study in the electronics industry. British Journal of Industrial Relations, 26(2). 178-194. Gutek, G. L. (1997). Eğitime felsefi ve ideolojik yaklaşımlar. (Çev. Nesrin Kale). Ankara: Pegem Yayınları. Guthrie, W. J. (1980). United States school finance policy 1955-1980 in school finance policies and practices, the 1980’s: A decade of conflict. Cambridge, Mass: Belinger. Gülcan, G. M. (2005). AB ve eğitim süreci. Ankara: Anı Yayıncılık. Gülmez, A. T. (2004). Sivil toplum kuruluşlarının siyasal katılıma katkısı: Kadın dernekleri örneği. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi. Gülmez, M. (1994). İnsan hakları ve demokrasi eğitimi: Uluslar arası belgeler ve Türkiye Ankara: TODAİE. No: 256. İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi. No: 8. Gülmez, M. (2000). Vatandaşlık ve insan hakları eğitimi ders programı hemen değiştirilmelidir. abece. Aralık. 10-15. Gümüş, K. (2003). Türkiye’de STK tarihini yeniden okumak. Sivil Toplum. 1(1), 6371. Haberfeld, Y. (1995). Why do workers join unions? The case of Israel. Industrial and Labor Relations Review, 48(4), 656-670. Habermas, J. (1992). Citizenship and national identity: Some reflections on the future of Europe. Praxis International. 12(1), 1-19. Habermas, J. (2002). Öteki olmak, ötekiyle yaşamak. siyaset kuramı yazıları (Çev: İlknur Aka). (İkinci Baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. 202 Hak-İş (2006). Hak işçi sendikaları konfedersyonu tanıtım kitabı. Ankara:Hak-İş. Hall, A. J. ve G. J. Ikenbery. (2000). Devlet. (Çev: Yeşeren O. Alibeygil ve Murat Sigal). İstanbul: Doruk Yayınları. Hancerlioğlu, O. (2000). Felsefe Ansiklopedisi Cilt 3 (İ-K), (3. Baskı). İstanbul: Remzi Kitapevi. Harber, C. (1991). International contexts for political education. Educational Review. 43(3),245-311. Havard, C. W. (1980). Political education: Who gets, what, when, how and why. The Journal of Politics. 42(4), 934-950. HAY, Colin (1999). Crisis and the structural transformation of the state: Interrogating the process of change. British Journal of Politics and International Relations. 1(3), 317-344. Heater, D. (1990) Citizenship: The civic ideal in world history, politics, and education. London: Longman. Heim, P. ve Elwood N. C. (1997). Liderliği öğrenmek. (Çev:Tülay Savaşer) İstanbul: Rota Yayınları. Hesapçıoğlu, M. (2001). Postmodern/küresel toplumda eğitim, okul ve insan hakları. 21. yüzyılda eğitim ve Türk Eğitim Sistemi. İstanbul: Sedar Yayıncılık. Hesapçıoğlu, M. ve Özcan, H. (1995). Türkiye’de eğitimin finansmanı ve özel okullar sorunu. Eğitim Bilimleri Dergisi, (5), 149-167. İstanbul: Marmara Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Yayını. Heywood, A. (1999). Political Theory an Introduction, (Second Edition). New York: St. Martin’s Press, Scholarly and Reference Division. Hirst, P. ve G., Thompson (1996) Küreselleşme Sorgulanıyor. (Çev: Çağla Erdem, Elif Yücel) Ankara: Dost Kitabevi. Horst, A. (1993). Political education of pupils in the new federal states. European Education, 25(2), 171-216. Hortaçsu, N. (1991). İnsan ilişkileri. Ankara: İmge Kitapevi. http://dye.meb.gov.tr. Ziyaret tarihi:15.03.2006 http://programlar.meb.gov.tr/prog_giris/prog_giris_11.html, Ziyaret zamanı: 28 Ekim 2005. http://programlar.meb.gov.tr/sosyal_bilgiler/sos_bil_giris/sosyal_giris_2.html 203 Hudock, C. A. (1999). Ngos and civil society, democracy by proxy? Madlen: Blackwell Publishers Inc. Illich, I. (1988). Şenlikli toplum. (Çev: Ahmet Kot), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Inkeles, A. (1969). Making men modern: On the causes and consequences of individual in six developing countries. American Journal of Sociology 75. İbrahim, F. ve Wedel, H. (1997). Ortadoğu’da sivil toplumun sorunları. İstanbul: İletişim Yayınları. İlin, M. & E. Segal. (2001). İnsan nasıl insan oldu? (Çev: Ahmet Zekeriya). İstanbul: Say Yayınları. İnal, K. (2004). Eğitim ve iktidar: Türkiye'de ders kitaplarında demokratik ve milliyetçi değerler. Ankara: Ütopya yayınları. Kaboğlu, Ö. İ. (1999). Özgürlükler hukuku: İnsan haklarının hukuksal yapısı, (5. Baskı). İstanbul: Afa Yayınları. Kağıtçıbaşı, Ç. (1988). İnsan ve insanlar-sosyal psikolojiye giriş. İstanbul: Evrim Basım Yayın. Kalaycıoğlu, E. (1983). Karşılaştırmalı politik katılma. İstanbul: İ.Ü. Politik Bilimler Fakültesi Yayını. Kalaycıoğlu, E. (1984). Çağdaş siyasal bilim: Teori, olgu ve süreçler. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım. Kalaycıoğlu, E. ve Sarıbay A. Y. (2000). Türkiye’de politik değişim ve modernleşme. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti. Kamens, D. H. (1988). Education and democracy: A comparative institutional analysis. Sociology of Education, April. 61(2) 114-127. Kapani, M. (1997). Politika bilimine giriş. (Dokuzuncu Baskı). İzmir:Bilgi Yayınevi. Kaplan, İ. (1999). Türkiye’de milli eğitim ideolojisi ve siyasal toplumsallaşma üzerindeki etkisi. İstanbul: İletişim Yayıncılık A.Ş. Karakaya, H. (2001). Öğretmenlerin örgütlenme nedenleri (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Hacettepe Üniversitesi. Karal, E. Z. (1981). Atatürk ilkelerinin biçimlendirdiği eğitim. Atatürk ve eğitim, Ankara: TED yayınları. Karasar, N. (1994). Bilimsel araştırma yöntemi. Kavramlar, ilkeler, teknikler. (Altıncı Basım). Ankara: 3A Araştırma Eğitim Danışmanlık Ltd. 204 Karip, E. (2006). Yurttaşlık eğitimi ve Avrupa Birliği boyutu. Atatürk Döneminden Günümüze Cumhuriyetin Eğitim Felsefesi ve Uygulamaları Sempozyumu Bildirileri Kitabı (16-17 Mart 2006). (s.320-344) Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları. Kaya, Y. K. (1993). İnsan yetiştirme düzenimize yeni bir bakış: Eğitimde model arayışları (Geliştirilmiş İkinci Basım). Ankara: Set Ofset Matbaacılık. Keane J. (2003). Sivil toplum ve devlet: Avrupa’da yeni yaklaşımlar. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Keane, J. (2004) Sivil toplum ve devlet arasındaki ayırımın kökenleri ve gelişimi 1750-1850. Sivil toplum ve devlet-Avrupa’da yeni yaklaşımlar. (Çev: Levent Köker). Ankara: Yedi Kıta Yayınları. Kendall, D. (2001). Sociology in our times. (Third Edition). Wadsworth, Thomson Learning Inc. Kepenekçi, K. Y. (2003). Demokratik okul. Eğitim Araştırmaları. 3(11), 44-53. Kerr, D.; Ireland, E.; Lopes, ;J, Craig, R. with Cleaver, E. (2004). Making citizenship education real: Citizenship education longitudinal study second annual report. London: DfES. Kıncal, R. Y. (2002). Vatandaşlık bilgisi, Ankara: Mikro Yayınları. Kışlalı, A. T. (2000). Siyaset bilimi. (Sekizinci Baskı). Ankara: İmge Kitabevi. Koçer, H. A. (1980). Eğitim tarihi 1, Ankara Üniversitesi, Eğitim Fak. Yayınları, No:89. Kogan, M. (1978). The politics of educational change. Glasgow: William Collins Sons& Co. Ltd. Kristjansson, K. (2004). Beyond democratic justice: A further misgiving about citizenship education, Journal of Philosophy of Education, 38(2), 207-219. Kuçuradi, İ. (1998). Sivil toplum kuruluşları: Kavramlar. Sivil toplum kuruluşları üç sempozyum. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Laclau, E. (1998). İdeoloj ve politika. (Çev: Hüseyin Sarıca). İstanbul: Belge Yayınları. Lau, S. K. & Kuan, H.C. (1988). The ethos of the Hong Kong chinese. Hong Kong: Chinese University Press. Lee, M. N. (2002). Eğitimde küresel eğilimler. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri. 2(1), 155-168. 205 Levine, L. E. and Cornwell, Jr. E. E. (1972). An ıntroduction to American Government. New York: The Mcmillian Company. Lewis D. (1998). Develpoment NGOs and the challenge of partnership: Changing relations between North and South. Social Policy & Administration. 32(5), 501513. Lıster, I. (1982). Issues in teaching and learning about human rights. General Education, 36, (Autumn).8-13. Lott, J. R. Jr. ( 1987). Why is education publicly provided? A critical survey. The Cato Journal, An Interdisciplinary Journal of Public Policy Analysis. 7(2), 475-501. Lunenburg, F. C. ve Ornsteın A. C. (1996). Educational administration. Concepts and practices. (Second Edition). California: Wadsworth Publishing Company. Lynch, J. (1992). Education for citizenship in a multicultural society. London: Cassell. Macpherson, C. B. (1984). Demokrasinin gerçek dünyası. (çev: Levent Köker). Ankara: Birey ve Toplum Yayıncılık. Mahçupyan, E. (1996). İdeolojiler ve modernite. İstanbul: Yol Yayınları. Mahiroğlu, A. (2006). Avrupa Birliği, yeni eğitim programları ve vatandaşlık eğitimi. Atatürk Döneminden Günümüze Cumhuriyetin Eğitim Felsefesi ve Uygulamaları Sempozyumu Bildirileri Kitabı (16-17 Mart 2006), (s.300-319) Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları. Marshall, G. (1999). Sosyoloji sözlüğü, (Çev: Osman Akınhay ve Derya Kömürcü), Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Mclaughlin, T. H. (2000). Citizenship and education in England. The Crick Report and beyond. Journal of Philosophy of Education. 34(4), 541-570. MEB, (2004). Tebliğler Dergisi: EYLÜL 2004/2564. MEB. (2005 a). İlköğretim Hayat Bilgisi dersi (1,2,3. sınıflar) öğretim programı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basımevi. MEB. (2005 b). İlköğretim Sosyal Bilgiler dersi (4 ve 5. sınıflar) öğretim programı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basımevi. Megginson, L. D.C. M. and P. H. Pietry. (1986). Management: Concepts and applications. (Second Edition). NewYork: Harper and Row Publishers. 206 Meyer, W. J. (1979). The efects of education as an institıtion. AJS, July, 83 (1). Meynaud, J. (1975). Politikada baskı grupları. (Çev: Samih Tiryakioğlu). İstanbul: Varlık Yayınevi. Morgan, T. C. (1980). Psikolojiye giriş. (Altıncı Baskı). Ankara: Meteksan Ltd. Şti. Mungazi, D. A. (1993). Educational policy and national character: Africa, Japan, the United States, and the Soviet Union. Westport, CT: Praeger Publishers. Mussano, S. (2004). Citizenship education policies in Northern Ireland and the recognition of ethnic and radical diversity in the wake of new immigration. Migration Letters, 1(1), 2-10. OECD (2003). Üst düzey eğitim sorumluları toplantısı: Yeni eğitim politika sorunları toplantı raporu 6-8 Şubat 2003 Dublin, İrlanda. OECD (2004). Education at a glance: OECD indicators - 2004 Edition. Oğuzkan, F. (1993). Eğitim terimleri sözlüğü. (3. Baskı). Ankara: Gül Yayınları. Oppenheim, E. F. (1981). Political concepts: A reconstruction. Chicago: University of Chicago Press. Osler, A. ve S. Hugh. (1999). Rights, identities and inclusion: European action programmes as political education (1). Oxford Review of Education Mar-Jun, 25(1/2), 199-215. Ozankaya, Ö. (1984). Toplumbilime giriş, Ankara: S Yayınları. Öcal, L. (1998). Türkiye’de memur sendikacılığı. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi. Ölmez, Z. (1994). Sivil toplum kavramı ve Türkiye’de sivil toplum tartışmaları. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi. Öncül, R. (2000). Eğitim ve eğitim bilimleri sözlüğü. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınevi. Özdemir S. ve N. Cemaloğlu (2000). Eğitimde örgütsel yenileşme ve karara katılma. Milli Eğitim. Sayı:146 (http://yayim.meb.gov.tr/e-dergiler.htm.ziyaret zamanı: 15.05.2006). Özdemir, M. Ç. ve diğerleri (2006) Türkiye’de öğretim elemanları: Türkiye üniversiteleri öğretim elemanları profili araştırması. Ankara: Gazi Üniversitesi. Özden, Y. (2005). Eğitimde dönüşüm: Yeni değer ve oluşumlar. (Beşinci Baskı). Ankara: PegemA Yayıncılık. 207 Palambana, L. (1974). Politics within nations. Englewood Cliffs: NJ. Prentice-Hall. Patric, John, J. (2002). Political socialization of youth reconsideration of research on the civic development of elementary and secondary school students in the United States and abroad. The International Social Studies Forum. 2(1), 59-65. Patton, M. Q. (1990). Qualitative evaluation and research methods.(Secaond Edition). California: Sage Publications. Poggi, G. (2001). Modern devletin gelişimi, sosyolojik bir yaklaşım (Çev: Şule KutBinnaz Toprak). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. Potter, J. (2002). The challenge of education for active citizenship. ETGACEBrussels. The Crick Report. Mar. Poulantzas, N. (1992). Siyasal iktidar ve toplumsal sınıflar. (Çev: Şen Süer, L. Fevzi Topaçoğlu). İstanbul: Belge Yayınları. Pring, R. (1999). Political education: Relevance of the humanities. Oxford Reiew of Education. 25(1/2), 71-88. Ravitch, D. (1991). Democracy: What it is and how to teach it. Social Studies. 82(2), 50-55. Raymond, A. (1973). Toplumbilim düşüncesinde ana akımlar: Pareto, Weber, Durkheim. (Çev: Fevzi Yalım). Ankara: Ağaç İş Matbaası. Reilly, H. D. (1999). Non-linear systems and educational development in Europe. Journal of Educational Administration. 37(5). 424-440. Resmi Broşür. (2003). www.ua.gov.tr/leonardo/docs/tur/25-komisyon_yayini2. doc. Sayfa ziyaret tarihi:07 Nisan 2005. Robbins, S. P. (1998). Organizational behavior: Consept, controversies and applications. New Jersey: Prentice Hall Inc. Roca, P. (1998). Daha az devlet daha fazla NGO mu? Üçüncü dünyanın sonu mu? (Derleyen: Serge Cordelleier). (Çev: Ahmet İnsel, Ayça Akarçay, Burak Gürbüz). İstanbul: İletişim Yayınları. Roller, S. (1980). Goals of education: Generation and regeneration. Paris: UNESCO, (201-228). In International Bureau of Education, Educational Goals. Rossman, B. G. & Rallis, F. S. (1998). Learning in the Field: An Introduction to qualitative reseach. California: Sage Publications. Rouleau, E. (1996). Turkey: Beyond Atatürk. Foreing Policy. 103, 70-87. 208 Russell, B. (1976). Eğitim ve toplum düzeni. (Çev: Nail Bezel), İstanbul: Varlık Yayınevi. Russell, B. (1997). Sorgulayan denemeler. (Çev: Nermin Arık). Ankara: Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu Yayını, 7. Basım. Sakal, M. (1998). Siyasal karar alma süreçlerinde yer alan aktörler ve rolleri, D.E. İ.İ.B.F. Dergisi, 13(1), 211-230. Saltık, A. (1995). Çağdaş toplumlarda gönüllü kuruluşların sosyo-ekonomik temelleri. Gönüllü Kuruluşlar Konferansı 28-29 Mart Türkiye Çevre Vakfı Yayını (s.21-40). Samhat, H. Nayef; Bradley, H, J. E. Owen. (2000). Global environmentalism and the political community. Peace Review, 12(4), 601-606. Sarıbay, A. Y. (1998). Türkiye’de demokrasi ve sivil toplum, Küreselleşme, Sivil Toplum ve İslam. (Der. F. Keyman). İstanbul: Vadi Yayınları. Sarıbay, A. Y. (2000). Global bir bakışla politik sosyoloji. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti. Sharon, O. (1995). Strategic management for nonprofit organizations. Oxford: Prentice Hall. Shultz, T. (1963). The economic value of education. New York: Columbia University Pres. Shutt, H. (2004). İflas etmiş dünya düzenine alternatifler: Yeni bir demokrasi (Çev. Mahmut Tekçe ve Bilge Gürsu Nomer). İstanbul: Kitap Yayınevi. Silverman, D. (2001). Interpreting qualitative data: Methods for analysing talk, text, and interaction. Second Edition. London: Sage Publication. Smith, G. ve Muetzelfeldt, M. (2000). Global governance and strategies for civil society. Pacificia Review, 12(3), 265-279. Smith, H. (1995). It’s education for, not about, democracy. Educational Horions. 73(2), 62-69. Smith, I. T.; Wood, J. C. (1993). Industrial law. (Fifth Edition). London: Butterworths. Soysal, M. (1999). Türkiye’de siyaset. Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri. Demokrasi Kitaplığı, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) yayınları, İstanbul Sönmez, V. (1994). Eğitim felsefesi. Ankara: Pegem Yayınları. 209 Sönmez, V. (2000). Öğretmenlik mesleğine giriş. Ankara: Anı Yayıncılık. Spring, J. (1991). Özgür eğitim. (çev. Ayşen Ekmekçi). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. STGP (2004). Sivil toplumcunun el kitabı. Ankara: Sivil Toplumu Geliştirme Programı. Strinati, D. (1995). An introduction to theories of popular culture. London: Routledge. Sullivan, G. R. ve Harper, M., V. (1997). Umut bir yöntem olamaz. (Çev: Ayşe Bilge DİCLELİ). Ankara: Boyner Holding Yayınları. Şahin, A.; Temizel H.; Temizel M. (2004). Türkiye’de demokrasiden e-demokrasiye geçiş süreci ve karşılaşılan sorunlar. 3.Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi. İİBF 25-26 Kasım 2004. Şen, Y. F. (2004). Globalleşme sürecinde milliyetçilik trendleri ve ulus devlet. Ankara: Yargı Basım Yayım Ltd.Şti. Şenkal, A. (2003). Küreselleşme, sosyal politikanın dönüşümü ve sivil toplum örgütleri. İ.Ü. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi. 45. Kitap. Şirin, H. (2005) Öğrencilerin sosyal sorumluluklarının geliştirilmesinde öğretmenlerin rolü. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi. 1(25), 301-316. Şişman, M. (2000) Öğretmenlik mesleğine giriş. Ankara: PegemA Yayıncılık. T.C. (1982). Anayasa. Tan, E. M. (1979). Kadın-ekonomik yaşamı ve eğitimi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No: 204. Tarih Vakfı (2001). Avrupa Birliği, devlet ve STK’lar. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Tarih Vakfı (2006). http://www.tarihvakfi.org.tr/tarihvakfi.asp?Id=2. Sayfa ziyaret tarihi:11 Mayıs 2006. Tarrnt, M. J. (1989). Democracy and education. Hants: Aveburry Publishing. Taş, A. (1995). İlköğretim okulu öğretmenlerinin eğitim sendikalarından beklentileri. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi. TED (2006). http://www.ted.org.tr/../tarihce. Sayfa ziyaret tarihi:14 Mayıs 2006. Tekeli, İ. (2000). Sivil toplum kuruluşları ve yasalar-etik-deprem. Sivil Toplum Kuruluşları ve Etik Sempozyumu. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. 210 Tekeli, İ. (2003). Eğitim üzerine düşünmek. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları. Tübitak Matbaası. Tekin, H. (1991). Eğitimde ölçme ve değerlendirme. (6. Baskı). Ankara: Yargı Kitap ve Yayınevi. Tezcan, M. (1997). Eğitim sosyolojisi. (Onbirinci Baskı). Ankara: Zirve Ofset. Tezcan, M. (2003). Cumhuriyetimizin 80. yılında ülkemizde eğitim sosyolojisi alanının durumu ve sivil toplum örgütleri. Milli Eğitim Dergisi. 160. Thomas, R. M. (1983). Politicss & education cases from eleven nations: The symbiotic linking of politics and education. Pergamon Pres Ltd. Tikly, L. (2001). Globalisation and education in the postcolonial world: Towards a conceptual framework. Comparative Education, 37(2), 151-171. Timuçin, A. (1998). Felsefe Sözlüğü (Genişletilmiş 2. Baskı) İstanbul: İnsancıl Yayınları. Titiz, T. (2004). Milli Eğitim Sistemi: Mevcut durum ve geliştirme için politika önerileri. AB Sürecinde Eğitimde Reform İhtiyacı Sempozyumu, Bildiriler Kitabı. Ankara: Eğitim Bir-Sen Yayınları:4. Tolan, B. (1993). Sosyoloji. Ankara: Adım Yayıncılık. Top, S. (1999). Milli Eğitim Bakanlığı merkez örgütü’nde alınan kararlara eğitim sendikalarının katılımı (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Hacettepe Üniversitesi. Toprak, E. (2000). Demokratik ve etkin bir devlet için Türk kamu yönetiminde yeniden yapılanma. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Toprak, Ö. (2004). Politik örgütlerin sivil topluma etkileri: politik pazarlamada makyavelist eğilimler ile sivil (pazar odaklı) değerlerin çatışması. Sivil Toplum. 2(6-7), 57-65. Tosun, E. G. (2001). Demokratikleşme perspektifinden devlet-sivil toplum ilişkisi. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti. Tosun, E. G. (2003). Birleştirici demokrasi devlet-sivil toplum ilişkisinin yeniden yapılandırılması için bir analiz aracı olabilir mi? Sivil Toplum, 1(1), 29-45. TTK (2005a). İlköğretim Tükçe Dersi (1-5. sınıflar) öğretim programı ve kılavuzu. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basım Evi. TTK (2005b) İlköğretim Fen ve Teknoloji Dersi 4-5. sınıflar öğretim programı ve kılavuzu. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basım Evi. 211 TTK (2005c) İlköğretim Matematik Dersi 1-5. sınıflar öğretim programı ve kılavuzu. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü Basım Evi. Tuna, O. ve Yalçıntaş, N. (1997). Sosyal siyaset. İstanbul: Filiz Kitapevi. Tuncay, M. (2003). Sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili kavramlar. Sivil Toplum.1, 9-13. Tural, N. ve Karakütük, K. (1991). Eğitim politikası. Eğitim ve Bilim Dergisi, 15(82), 16-24. Turan, İ. (1986). Siyasal sistem ve siyasal davranış. (Üçüncü Basım). İstanbul: Der Yayınları. Turan, İ. (1998). 1972-1996 döneminde İstanbul’da derneksel hayat: Tanzimat’tan günümüze İstanbul’da STK’lar. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Turan, Ş. (1993). Tarih boyunca siyasal ahlâk. Siyasal Ahlâk ve Ahlâksızlık. (s.315336). Ankara: Bilgi Yayınevi. Turgut, N. (1984). Siyasal muhalefet Batı demokrasileri-Sosyalist ülkeler-Türkiye. Ankara: Birey ve Toplum Yayıncılık. Türk-İş (2003). Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu ana tüzük. Ankara: Türk-İş Yayınları. Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği (2005). Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Tüzüğü. İstanbul: Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yayınları. Türköne, M. (1994). Modernleşme, laiklik ve demokrasi. Ankara: ARK Yayınevi. Türköne, M. (2003). Medeniyetler büyüsü, Kamu Yönetimi Seçme Yazılar, (Derleyenler: Burhan Aykaç ve H. Kavuk). Ankara: Gazi Ünv. İ.İ.B.F Geliştirme Vakfı İktisadi İşletmesi Yayını. Tüsiad (2006) Türk Sanayicileri ve İşadamlari Derneği tüzüğü. İstanbul: TÜSİAD Yayınları. Tüsside (2004). Eğitimde ortak akıl toplantı / Gebze-Kocaeli, Çalışma Raporu. Ankara: MEB Yayınları. Uğur, A. (1998). Yeni demokrasinin yeni aktörleri: Merhaba sivil toplum. İstanbul: Helsinki Yurttaşlar Derneği Yayınları. Uğur, A. (1999). Yerel siyaset ve demokrasi, çoğulculuk. Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, İstanbul: WALD Yayınları. Ulağtekin, S. (1991). Hükümlü çocuk ve yeniden toplumsallaşma. Ankara: Bizim Büro Basımevi. 212 Uras, M. (2002). Eğitimin toplumsal temelleri. İçinde: E. Toprakçı, (ed.) Eğitim Üzerine. Ankara: Ütopya Yayınları. Ünal, L. I. (1990). İşverenlerin eğitim-istihdam ilişkisi ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesi. Ankara: A.Ü. E.B.F. Yayınları. Ünal, L. I. (1996). Eğitim ve yetiştirme ekonomisi. Ankara: Epar Yayınları. Varış, F. (1991). Eğitim bilimine giriş. Ankara. Vergin, N. (2003). Siyasetin sosyolojisi: Kavramlar, tanımlar, yaklaşımlar. İstanbul: Bağlam Yayıncılık. Wallance, E. (1983) The hidden curriculum and moral education deception discovery. The hidden curriculum and moral education: deception or discovery? İçinde: Henry A.Giroux and David E. Purpel, (ed.) California: McCutchan Publishing Corporation. Walzer, M. (1992) Sivil toplum düşüncesi: Toplumsal yapılaşmaya doğru bir adım. (Çev: Nuran Erol) Birikim. 7. 37. Watson, J.and Hill, A. (1984). A dictionary of communication and media studies. London: Edward Arnold Publishers. White, G. (1994). Civil society, democratization and development (1): Clearing the analytical ground. Democratization, 1(3), 375-90. Wood, E. M. (1992). Sivil toplum’un yararları ve zararları. (Çev: Candan Badem). Dünya Solu-Sosyalist Çeviri Dergisi. (Kış-Bahar) 8, (32-38). Wood, H. G. (1992). Schools that work: America’s most innovative public education programs. New York: Penguin Group. Yaman, Y. (2003). Gönüllülük psikolojisi ve gönüllülük yönetimi. Sivil Toplum 1(2), 99-100. Yediyıldız, B. (1982). İslam ansiklopedisi. İstanbul:Vakıf Maddesi. Yıldıran, G. (2002) Yaşananlar, yönelimler ve eğitim. B. Ü. Eğitim Dergisi. 19(2), 61-80. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. (Geliştirilmiş 5. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık. Yılmaz, A. (2001). Eşler arasındaki uyum: Kuramsal yaklaşımlar ve görgül çalışmalar. Aile ve Toplum. 1(4), 49-58. Yılmaz, A. (2003). Çağdaş siyasal akımlar: Modern demokraside yeni arayışlar. (İkinci Basım). Ankara: Vadi Yayınları. 213 Yılmaz, D. (2002). Üniversiteler için vatandaşlık bilgisi. (2. Baskı). Konya: Çizgi Kitabevi. Yücekök, A. N. (1998). 19. Yüzyıl Osmanlı toplumundan günümüz Türkiye’sine sivil toplum kuruluşları ve siyaset sosyolojisi ilişkileri. Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK’lar. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Yüksel, S. (2004). Örtük program (eğitimde saklı uygulamalar). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Zaleznik, A. (1996). Yönetici ve lider birbirinden farklı mıdır? (Çev. Meral Tüzel). Harvard Business Review. 214 EK Görüşme Formu Görüşme tarihi:…………………………. Görüşme saati: …………………………. Görüşme yeri: …………………………. Kişisel Bilgiler Sivil Toplum Örgütündeki Göreviniz: …………………………. Ne kadar süredir bu sivil toplum örgütüne üyesiniz/görevlisiniz: …………… Mesleğiniz: ……………………… Yaşınız: …………………………. Yöneticilik yılınız: ………………………… Eğitim Düzeyiniz: …………………………. 1. Temsil ettiğiniz sivil toplum kuruluşunun amacı hakkında neler söyleye bilirsiniz? 2. Eğitim deyince aklınıza neler geliyor? a. Birey, b. Aile, c. Toplum ve d. Devlet açısından eğitimin önemi nedir? 3. Türk Eğitim Sistemini amaçları ve bu amaçları başarma düzeyleri hakkında genel olarak düşünceleriniz nelerdir? 4. Günümüz koşullarını ve geleceği dikkate aldığınızda eğitimin amacı ne olmalıdır? 5. Sizce eğitim kültürel ve ideolojik bir araç mıdır? Araç ise nasıl bir işlevi vardır? 6. Eğitimin siyasal işlevleri nelerdir? Eğitimin nasıl bir siyasal işlevi olabilir? Neler olmalıdır? a. Bireylere milli değerleri kazandırarak millet bilinci oluşturma ve mevcut siyasal düzeni koruma. b. Lider yetiştirme. c. Seçmen yetiştirme. d. İyi vatandaş kavramı size neyi ifade ediyor? 7. Eğitimin gizil/görülmeyen işlevleri olabilir mi? Bunları nasıl tanımlarsınız? Eğitimin; a. işsizliği önleme, b. eş seçme, c. çocuk bakıcılığı yapma gibi işlevleri olduğunu düşünüyor musunuz? 8. Sivil toplum örgütünüzün eğitim sistemine ilişkin karar sürecinde alınacak kararlara etkileri var mıdır? Varsa ne tür yollarla bu sürece katılıyor?