02 âşıkların dilinde ve telinde gönül kavramı

Transkript

02 âşıkların dilinde ve telinde gönül kavramı
ÂŞIKLARIN DİLİNDE VE TELİNDE
GÖNÜL KAVRAMI
Dr. Mehmet YARDIMCI
Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.
Gönül kavramı geleneksel kültürümüze öylesine yer etmiş, halkımızca öylesine
benimsenmiştir ki Türkülerimizden ninnilerimize; masallarımızdan atasözlerimize kadar her
türlü söz değerlerimizin baş köşesinde yerini almıştır.
Sosyal yaşantımıza gönül almak, gönlü kalmak, gönülden kopmak, gönül eri, gönül
yarası, gönüllü, gönül birliği, deli gönül, gönülsüz, gönül ehli, gönül ferman dinlemez ve
gönül akıtmak gibi deyimlerle girmiş, gönülle ilgili her söz Anadolu insanını etkilemiş ve
derinden sarsmıştır.
Atalarımızın uzun denemelerine dayanan yargılarının genel kural biçiminde söylenişi
olan atasözlerimizde: Gömleksizin gönlünden kırk arşın bez geçer, Gönül cenneti ister ama
günah koymaz, Gönülsüz köpek sürüyü kurda kaptırır, İbadet de kabahat de gönül şenliğiyle
olur, lokma boğazdan geçmez gönül hoş olmayınca, Gönlü geçenin ömrü geçer, Gönül var
güllüğe gönül var küllüğe konar, Gönül hoş olunca dağ üstü bağ olur, İnersin gönül inersin
attan iner eşeğe binersin, Sıfat kocar gönül kocamaz, biçimindeki gönül kavramıyla ilgili
özgün örnekler yaşantımıza yön verme özelliği ile hep varlığını sürdürmüştür.
"İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır." der Cicero. Bir şiirinde:
"Başımla gönlümü edemedim eş / Biri yüz yaşında, biri yirmi beş" diyen Celâl Sahir Erozan'ın
gönül üzerine düşünceleri oldukça etkilidir.
Anadolu insanının duygularının yüzyıllar içinde tercümanı şüphesiz sazı ve sözü ile
âşıklarımız olmuştur.
Halk şiirinde en çok dile getirilen kavramların başında gönül kavramı gelir.
Sözlüklerde “Sevi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi yürekte varsayılan duygu kaynağı”
olarak tanımlanan gönül, bir bakıma insan ruhunun bekçisidir. Kimi zaman bir şelale gibi
coşkun, kimi zaman da bir göl gibi durgundur. Kimi zaman çiçekten çiçeğe uçan bir arıya,
kimi zaman da kırılınca daha tamir edilemeyen nadide bir vazoya benzer.
Gönül dünya güzellikleri karşısında sevgiye tutulup halden hale düşen duygu
yumağıdır. Âşıkların dilinde ve telinde gönül, köşk, saray, bahçe, değirmen ve kuş gibidir.
Kimi zaman da yaramazlaşır. Öğüt vermek gerekir. Kolay kolay uslanmayan bir kimliğe
bürünür.
Âşığın adı üstündedir. O, hoşgörü sahibi, seven insandır. Her türlü güzelliğe tutkun
kişidir. Güzeller, güzellikler peşinde koşar. Kimi zaman güzel, gönüle sitem ettirir; kimi
zaman da âşığı yakar kavurur. Âşık sazının teline vurup gönüle seslenir.
Deli gönül ne gezersin
Geze geze yorulman mı
Âşık Veysel
Sultan Suyu gibi çağlayıp akma
Durulur gam yeme divane gönül
Pir Sultan Abdal
Şu cihan mülkünün varına bakma
Sabret gönül azad olan bu gamdan Sadık Baba
Gönül niye uçuyorsun havada
Yorulur kanadın düşersin bir gün
Zefil Necmi
Vazgeç deli gönül vazgeç dünyadan
Daim mihnetlerde kalırsın gönül
Kâmil
Havalanıp deli gönül kalma heveste
Vurup kanadını kırarlar bir gün
Sümmanî
Gel gönül verme şi fani dünyada
Gönül seni halden hale düşürür
Zileli Talibî
Bir nazarda kalmayalım
Gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim
Gel dosta gidelim gönül Yunus Emre
diye duygularını dile ve tele döker.
Yüzyıllar ötesinden gelen âşıklar zincirinin
yirminci yüzyıldaki en önemli
temsilcilerinden Âşık Veysel sevginin karşılıkksız olmayacağına vurgulayıp gönüle nasihatte
bulunur:
Gönül sana nasihatim
Çağrılmazsan varma gönül
Seni zevmezse bir güzel
Bağlanıp da durma gönül
Âşık Veysel
der. Kendini sevmeyen güzele bile hoşgörü ile bakar. Sade Âşık Veysel mi? Yüzyıllar boyu
gelmiş geçmiş Yüzyıllar boyu gelmiş geçmiş âşıklara baktığımızda çoğunun bilgece
karşımıza çıkıp, hoşgörülü davranıp gönüle nasihatler ettiklerini görürüz. Örneğin;
Gönül kelâmını kâmile söyle
Alıcı olmayınca açma dükkânı
Sadık Baba
Gel gönül eyleyem sana nasihat
Her coşkun çay ile çağlamak olmaz
Sümmanî
Ey gönül neylersin elin varını?
Sen sana bak, sen sana bak, sen sana
Âşık Suzi
Deli gönül gel varlığa güvenme
Uçar imaretler şan elden gider
Zileli Talibi
Gel gönül dünyaya eyleme ülfet
Nice ârifanlar gitti gelmedi
Âşık Ruhsatî
Tut bu nasihatim elden bırakma
Gönül Beytulla’tır taş vurup yıkma
Erzurumlu Emrah
Ölüm vardır bu dünyanın sonunda
Kanaat et gönül kal ne ilazım
Zefil Necmi
biçimindeki deyişleri ile gönül zenginliğini, âşıklardaki büyük hoşgörüyü görür, duygulanır
ve etkileniriz.
Güzellik kavramı kişiden kişiye değişir. Bu nedenle atasözü ve deyimlerimizde
“Gönül kimi severse güzel odur” gibi özgün söyleyişlere sık sık rastlarız. Âşık Veysel
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönüldeki köşk olmasa
deyişinde bu durumu en çarpıcı biçimde sergilemektedir. Veysel’de gönül gözü ile sevilen
güzel diğer âşıklarımızın dilinde çok değişik biçimde gözler önüne serilir.
Kimi
âşıklanrımızda sevgili:
Gönlümün tahtında her bi âşığın
Sensin hükmeyleyen sultan sevdiğim
Seyranî
ve
Sen de insaf eyle benim sultanım
Kurbanın değildir ya nedir gönül
Âşık Ömer
deyişinde görüldüğü gibi gönül sultanı, kimi âşıklarda:
Gönül kuşum yücelerden uçurdum
Elimle yavruya bâde içirdim Ruhsatî
ve
Gönül kuşum daldan dala kondurdum
Fehmedip kendimi bileneş kadar
Zefil Necmi
deyişlerindeki gibi gönül kuşu.
Kimilerinde:
Efendim gel kurul gönül köşküne
Muhabbetten kesme dilimi benim
Âşık Emîni
Köşk.
Kimilerinde de:
Gönül dedikleri bu ince sazı
Yanarım kırarsa eğer o gözler
Sümmanî
saz oluverir.
Sevgiliye gönül kaptırılmaya görsün.Âşık bu rumu sazının telinde öyle ustaca dile
getirir ki, sözleri tüm sevenlerin ortak duygusu oluverir.
Hem vallahi hem billahi
Şu gönlümü çalan sensin
Âşık Yoksul Derviş
Ey Zülf-i siyahım fettan bakışlım
Sana yeşiller de allar da kurban
Kusurî
Beni çıkarma gönülden
Kulun kurbanın olayım
Seyranî
biçimindeki deyişler bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Bu deyişlerin her birinde seven
gönüllerin bir ortak yönü bulunur.
Âşıkların gönüllerini bir güzele kaptırma düşüncesi yalnız gençliklerinde değildir.
Bir yanık âşığım gel hoca sanma
Gönlümüz alçaktır hiç yüce sanma
Adımı duyup da pek koca sanma
Daha gönlüm çıralıca güzeller
Ruhsatî
deyişinde olduğu gibi gönlü genç âşık, kendini de genç hisseder. Bir kız bana emmi dedi
neyleyim diyen Karacaoğlan gibi yaşlılığını vurgulayanlardan yakınır.
Sevgilisinin gözleri, saçları, endamı âşığın başına bela getirir. Her türlü sıkıntıya
rağmen âşık gönlünü düşündüğü güzelin sevdasından bir türlü vaz geçmez.
Adı sanı duyulmadık illere
Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Karacaoğlan
Gönül bir güzeli sevmiş ayrılmaz
Dolanır peşinde çoban misali
Âşık Veli
Ölsem kabristana girsem
Ayrılamaz gönül senden
Âşık Kâmilî
Büsbütün verseler dünya malını
Suzi’nin gönlü yardan ayrılmaz Suzî
biçimindeki duygularını dile döker.
Âşık kişi hassas olur. Onun gönlü de çabuk kırılır. Gönül kırmayı da gönlünün
kırılmasını da hazmedemez. Gönlü kırılınca ve kırılan gönlü görünce vurur sazının teline:
Gönül kıran katil olur dediler
Ya niçin yıktınız gönül binamı
Hilalî Baba
Bir tek gönül yıktı ise
Belasını bulur gider
Âşık Yoksul Derviş
Gönül Çalabın tahtı
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Yunus Emre
Sana bir hata mı ettim küsecek
Biz eşkıya mıyız gönül yıkacak
Âşık Yoksul Derviş
Dinle sana bir nasiihat edeyim
Hatırdan gönülden geçici olma
Karacaoğlan
Gönüller yıkarak sakın intizar
Çok alan çok çeker çok alma derim
Âşık İsmetî
gönlü kırılan âşık sitemli sözlerden hiç geri kalmaz. Gönüle:
Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi gönül
Karacaoğlan
Ah neyleyim gönül senin elinden
Her zaman ağlarım gülemem gayrı
Âşık Ferrahî
Gönlümde açılan en son çiçektin
Rüzgâra kapılıp gitmeyecektin
Aydemir Aydoğan
diye söyleşir.
Bazen âşık gönül verip yıllarca kahrını çektiği güzelin sevdasından kurtulmak ister. Ya
güzelin nazı çekilmez olmuş ya da güzel âşığı terk etmiştir.
Âşık da uslanmaz gönlüne bu sevdadan kurtulması için seslenir.
Bak sevdiğin bile senden vaz geçti
Gönül sen de kurtul gel bu sevdadan
Âşık Halil Karabulut
biçimindeki deyişlerle gönlüne bu sevdadan vaz geçmesi için sanki yalvarır. Kimi zaman da
gönüle artık uslanması, sevgili peşinden koşmaması için:
Gördüğün dilberin düşme peşine
Her dilbere meyil verilmez gönül
Zuhurî
biçiminde öğüt verir.
İnsanın manevi cephesini temsil eden gönüle hiçbir klasik edebiyat şairi kayıtsız
kalmamış, divanında mutlaka gönülle ilgili beyitlere yer vermiştir. Muhiddin Abdal'ın:
Ağzımuz divid nutkumız mürekkeb
Dilümüz kalem göñlimiz kâğıt oldı
deyişi bunlardan biridir.
Gönül Hakk'ın tecelli ettiği ve sevgilinin hayalinin devamlı bulunduğu yer olması
itibariyle ayna olarak nitelenir.
Âşığın gönlü bir aynadır. Bu ilgi, sevgilinin güzelliğinin ve bu güzelliğin mahiyet ve
neticelerinin tecelli ettiği yer olması itibariyledir. Sevgili kendi güzelliğini temâşâ için sürekli
aynaya bakar. Âşık sevgilinin bu özelliğine binaen gönlünü ayna olarak gösterir. Çünkü onun
tek arzusu sevgilinin ona nazar etmesidir.
Gönül kendi dertlerini anlatıp rahatlayacağı bir candan dost arar. Bu meseleyi Nef‛î
Hemdem ister gönül ne çâre dilin
Kimse ne hākimi ne şāhıdır
biçiminde ifade eder.
Âşıkların dilinde ve telinde gönül sadece sevgililerin sevgileri için çırpındığı yer
değildir. Yunus gibi, Pir Sultan Abdal gibi, Kaygusuz Abdal gibi nicelerinin gönlü Tanrı
sevgisi ile doludur. Yunus Emre’ye göre gönül Tanrı kitabıdır.
Alimler kitap düzer
Karayı akı yazar
Gönüllerde yazılır
Bu kitabın sûresi
Yunus Emre
deyişinde bu durum dile getirilir. Risaletü’n Nushiye’de belirtildiği gibi Tanrı’ya giden yol
gönül içinden geçer. Kişide Tanrı’nın mekânı gönüldür.
Hoşgörüyle seslenir Yunus:
Ben gelmedim dava için
Benim işim sevi için
Gönüller dost evi için
Gönüller yapmağa geldim
Yunus Emre
der, Kaygusuz Abdal da:
Zira Sultan’ın evidir bu gönül
İşid oldur ki gönül bula kabul
Kaygusuz Abdal
gibi söyleyişleri bunun en güzel ifadesidir.
Gönül Tanrı sevgisiyle dolu âşıkların başında gelen Yunus Emre’de:
Aldım kadeh içdüm şarab
Artık gönlüm ölmez benim
Yunus Emre
biçiminde de dile getirilmiştir.
Hoşgörü içinde gönül pasını silenler, Tanrı’nın öz kulları, bir anlamda ermişlerdir.
Kin tutan dinsiz sayılır.
Giderdim gönlümden kini
Kin tutanın yoktur dini
Ey yârenler ben bu sözü
Uludan işittim ahi
Yunus Emre
Yunus Emre’nin dediği gibi hoşgörü içinde kinden arınmak gerekir.
Yunus Emre şeriat, tarikat, marifet, hakikati anlatmak için can, gönül ve aşk
arasındaki bağlantıyı dile getirir. İlk kapı şeriattir. Ondan sonra can yoldaşı dediği tarikat
gelir. Marifet gönül evidir. Aşk da onun içindeki hakikattir.
Yunus Emre bir şiirinde:
Gönül oturur tahta
Hükmeder kaftan kafa
Nefis durmuş ırakta
Meyl-i işret içinde
Evvel kapı şeriat
Geçse ondan hakikat
Gönül evi marifet
Aşk hakikat içinde
Şeriat şirin olur
İşi de ne hoş olur
Ne kim dilerse kılur
Ol şeriat içinde
Tarikat can yoldaşı
Can ile olur işi
Tarikate giren kişi
Dün gün ibret içinde
Marifet gönül ile
Dün ü gün zâr ile
Söylersem gelmez dile
Sırr-ı sıfat içinde
Hakikat aşktır ayan
Görsün ol şebih beyan
Hakikat donunu giyen
Ağır hil’at içinde
Yunus Emre
diyerek marifetin gönül gözünü açtığını belirtir. Gönül gözü tasavvufa göre mutlak varlığı
görendir.
Âşıklarda gönül kavramı büyük bir hoşgörü içinde en çarpıcı örneklerle söylene
gelmiş, yüzyıllardır uzanan bu bitimsiz âşıklar zincirinde, halka genişleyip gönül zenginliği
dile ve tele dökülmüştür. Bütün şairlerin şiir dünyasında yer bulan gönül kavramı,
edebiyatımızda bütün edebi disiplinlerin baş konusu olmuştur. Benim de bir şiirimde :
Gönül dünyamın kitabı hey
Sevdalım
Çilem
Senden gelir
Sana gider yüreğimde
Duygu adına ne öğrenmişsem. (Mehmet Yardımcı) biçiminde yer almıştır.

Benzer belgeler