Görüntüle ve İndir

Transkript

Görüntüle ve İndir
1-GIYASEDDİN CEMŞİD AL-KAŞİ, 1380,Kaşan, Iran - 22
Haziran 1437], Semerkand) 14. yüzyılın son yarısında, Kaşan’da
doğmuş bir Hekim, Matematikçi ve Gökbilim adamıdır.Doğum ve ölüm
tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Öğrenimini Kaşan’da tamamlamış, Uluğ
Bey'in daveti üzerine Semerkand'a gitmiş ve çalışmalarına burada devam
etmiştir. Matematik ve astronomi üzerine çalışmaları olan al-Kaşi, aritmetikte
ondalık sistemi ilk kullanan kişidir. Meraga Gözlemevi’nde yapılmış olan
gözlemleri içerenİlhan’ın Zici adlı zicteki tabloları yeniden hesap ederek
İlhan’ın Zici’ni tamamlayan Hakan’ın Zici adlı eserini yazmıştır; Süllem elSema adlı eserinde ise gök cisimlerinin uzaklıkları sorununu tartışmıştır.
Gıyaseddin Cemşid al-Kaşi’nin en önemli eseri, Ortaçağ İslâm
Dünyası’ndaki matematik bilgisini bütün yönleriyle serimlediği
Matematiğin Anahtarı adlı kitabıdır; bu eserinin bir bölümünde ondalık
kesirleri kuramsal yönden incelemis ve bu kesirlerle toplama, çıkarma,
gençlinin ilk yıllarında Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığını
öğrenir.
İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan
Harezmî ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat´a
gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi
halifesi Mem’un Harezmi’deki ilim kabiliyetten haberdar olunca onu
kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski Hint
medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray
Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir.
çarpma ve bölme gibi aritmetiksel işlemlerin nasıl yapılacağını
Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin
örnekleriyle göstermiştir; burada vermiş olduğu bilgiler daha sonra 16.
tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan
yüzyılın Osmanlı ünlü matematikçilerinden ve
Beyt’ül Hikme’de görevlendirilir. Böylece Harezmî Bağdat´ta inceleme ve
astronomlarından Takiyüddin (Arapça: ‫يماشلا فورعم نب دمحم نيدلا يقت‬
araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkânlara
,‫ ال س عدي‬Taqī al-Dīn Abū Bakr Muhammad ibn Qādhī Ma'rūf ibn Ahmad
kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik
al-Shāmī al-'Asadī al-Rāsid[1]) tarafından kullanılacak, trigonometri ve
ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.
astronomiye uygulanarak geliştirilecektir.
Usule uygun, sin 1° belirlemek için Gıyaseddin Cemşid al-Kaşi
aşağıdaki çözümü bulmuş, sonraları 16. yüzyılda Fransız
matematikçilerinden François Viète tarafından sık sık kullanılmıştır.[2]

ESERLERİ: Khagani Zij (1413)

Ar-Risala al-Muhitija (1424)

Miftah al-Hisab, (1427)
Gıyasüddin Cemşid ve Cebir
Gıyasüddin Cemşid, aritmetikle ilgili ilmi çalışmalarının yanında, cebirde
yüksek dereceden nümerik denklemlerin yaklaşık çözümlerine, kendi
görüşü olarak ortaya koyduğu orjinal çözüm yolları ile, etkinliğini
zamanımıza kadar sürdürmüştür. Bu konuda; özellikle; ax3 + x3 = bx
tipindeki üçüncü derece denklemlerin çözümünde, zamanı için yeni olan
çözüm yolları ortaya koymuştur.
Gıyaseddin Cemşid Arşimed'in pi sayısının hesaplanması için önerdiği
iç içe poligonlar yöntemini kullanarak virgülden sonra 14'üncü
basamağa kadar gitmiş ve pi sayısını kendi zamanının en iyi hesaplamış
kişisi olmuştur. O güne kadar en iyi sonuç olarak Zu Chongzhi
tarafından 6'ıncı basamağa kadar gidilmişti. Bu rekor 180 yıl gibi çok
uzun bir süre boyunca El-Kaşi'de kalmıştır. 180 yıl sonra Adriaan van
Roomen tarafından yine aynı yöntemle virgülden sonra 15[3] (ya da 17[4])
basamak ile kırılmıştır.
KAYNAKÇA:^ Dr. Salim Ayduz, Taqi al-Din Ibn Ma’ruf: A BioBibliographical Essay (İngilizce)
Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmî
Şam’da bulunan Kasiyun Rasathanesin´de çalışan bilim heyetinde ve
yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar
Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini
incelemek için Afganistan üzerinden Hindistan’a giden bilim heyetine
başkanlık da etmiştir.
Harezmî’nin Latinceye çevrilen eserlerinden olan El-Kitab’ul Muhtasar fi’
Hesab’il cebri ve’ Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir
bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler.
El Harizmi matematiğin yanısıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de
eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu
eserler 12. y.y. da Latince´ ye çevrilmiştir. Bunu yanısıra Ptolemy’nin
coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla
birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın
çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş
saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.
Cebire Yaptığı Katkılar
1.
^ Marlow Anderson, Victor J. Katz, Robin J. Wilson (2004),
Lütfi Göker’in Matematik Tarihi ve Türk İslam Matematikçilerinin Yeri´
adlı eserinde de denildiği gibi Harezmî cebiri müstakil bir bilim dalı
Sherlock Holmes in Babylon and Other Tales of Mathematical
2.
3.
haline getiren bilgindir. Yalnız cebiri müstakil bir bilim dalı haline
History, Mathematical Association of America, p. 139, ISBN
getirmekle kalmamış, zamanın en kapsamlı ve en sistemli cebir kitabını
0-88385-546-1
yazarak da kendinden sonraki nesillere cebiri öğreten referans kaynağı
^ http://www-history.mcs.st-andrews.ac.uk/Biographies/Al-
olma vasfı kazanmıştır. Harezmi’nin cebirle ilgili konuları kapsayan kitabı
Kashi.html
onun aynı zamanda Latinceye çevrilen 3 önemli eserinden biri, belkide
^ The History of Pi, Fountain Magazine, Issue 49, Page 24,
en önemlisi olan El-Kitabü’l Muhtasar fi Hesabi’l Cebr ve’l Mukabele’dir.
Bu eserde Harezmî yeni teoremler ve problemlere sunduğu yeni çözüm
2005
2-HAREZMİ:Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan büyük bilim
adamı, Horasan’da (Özbekistan’ın Karizmi kentinde) doğmuştur.
Hayatının büyük bir bölümü Bağdat’ta (Beytü’l Hikme’de) matematik,
astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir.
Cebirin kurucusu olan Harezmî’nin iki önemli matematik kitabı vardır;
"Cebir" ve "Hint Hesabı". Harezm’de temel eğitimini alan Harezmî
yöntemleri ile Avrupa matematiğine de ışık tutmuştur.(Her ne kadar eser
300 yıl sonra Latinceye çevrilmiş ve Avrupa; cebiri, doğudan 300 yıl
geride takip edebilmişse de.)
Hârizmî ve Geometri
Matematikte yeni sayılabilecek bir dal olan, analitik geometri ile ilgili
eserler, analitik geometriyi, 16. yüzyıl Fransız matematikçi Descartes'in,
1637 yılında yazdığı La Geometri adlı eseri ile başlatırlar. Gerçekte,
Hârizmî tarafından 830 yılında Arapça olarak yazılan Cebri ve'l
Mukabele adlı eserde, analitik geometriye ait ilk bilgiler ortaya
konmuştur. Hatta, Ömer Hayyam'in Cebir adlı eserinde de, analitik
geometriye ait bilgilerin varlığı görülür. Analitik geometrinin Descartes'la
ilgisini, şu şekilde belirtmek, gerçeğin tam ifadesi olur.
Descartes, kendisinden önceki yıllarda var olan analitik geometri
bilgilerini toplayarak sistemleştirmiş ve kısmen de genişletmiştir.
Müsteşrik Sigrid Hunke, analitik geometri konusunda aynen şunları
yazar. "Adedi çokluklarla (kemiyetlerle) geometrik çoklukların beraber
yürütülmesi gerektiğine dair kesin fikir de ilk olarak, İslam ilim sahasında
rastlanır. Rönesansımızın üstatları, onun için, Yunanlılar değil, bilakis
İslam Dünyası oldu. "Denebilir ki; cebirin geometriye tatbikati demek
olan, analitik geometriyi münferit bir geometri dalı haline getirme
metotlarını ilk olarak Hârizmî tarafından ortaya konmuştur.
Trigonometrinin Avrupa'da duyulup dağılmasına etkili olanların başında
gelen Sabit bin Kur-ra, geometri konularındaki çalışmaları ile de adını
zamanımıza kadar sürdürmüş olan ünlü matematikçilerimizden biridir.
Konikler kitabı ile Apolonyos'a serh yazdı. Huneyn bin İshak tarafından
Öklid'in Elementler adlı eserine yazılan serhi, ilaveler yaparak düzeltti.
Menalaus, Apolonyos, Pisagor, Archimed, Öklid ve Theodosus'un
eserlerini Arapçaya tercüme etmekle, geometriye, zaman için orijinal
olan, yeni bilgiler kazandırmıştır.
Matematik İle İlgili Eserleri
1)El-Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele
2) Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind
3) el-Mesahat
Örneğin:
X4 + pX3 = r denklemini çözerken
y3 + axy + b = 0 ve X2 − Y = 0
koniklerinin kesişmesinden istifade etti.Eski Yunanlıların ve Hintlilerin
çözemediği birçok problemi geometirk yollarla çözmeyi başardı.
Eserleri
1-Kitab ül Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur
eseridir.Birinci bölümde,yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken
meseleler,ikinci kısımda yıldızların hareketlerinin incelenmesi,üçüncü
kısımda yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır.Eserin
yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi’nde 1138 numarada
kayıtlıdır.Eser,Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.
2-Kitabun fi Amel-il,Mistarati vel-Pergarvel-Gunye
3-Kitabab ma Yahtacu-İleyh-İl-Küttab vel Ummal min İlm-il-Hisab
4-Kitabün Fahirün bil Hisab
5-Kitabün fil İlmi Hisab-il-Müsellat
6-Kitabün fil-Felek
Astronomi İle İlgili Eserleri
1) Ziyc 'ul Harezmi
2)Kitab al-Amal bi 'l Usturlab
3)Kitab 'ul Ruhname
Coğrafya İle İlgili Eseri
Kitab surat al-arz
Tarih İle İlgili Eserleri
Kitab 'ul Tarih
7-Kitabün Zic-iş-Şamil
8-Kitabun fil-Hendese
9-Kitabül Medhal ila-Aritmetik
10-Tefsiri Harezmi fi Cebri vel-Mukabele
Kaynakça:www.forumdas.net
KAYNAKÇA:www.birgaripmatematikci.com
3-EBUL VEFA EL-BÜZCANİ (10 Haziran 940-1 Temmuz 998) tam ismi
Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin elAbbas el-Büzcani olan İranlı matematikçi ve astronom.940 yılında
İran’da bulunan Büzcan kasabasında doğmuştur.Bu yüzden Ebul Vefa
Büzcani diye meşhur olmuştur.İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili
ve Ebu Yahya bin Kimib’in yanında başlayan Ebul Vefa 959 yılında
Bağdat’a gitti.Ölümüne kadar da burada ilimle meşgul oldu.İlim
sahasında,matematik ilmini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde
çalışmalar yaptı ve bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen
kitaplar yazdı.Batlamyus’un ve Diophantos’un eserlerini inceleyip
açıklamış,astronomi sahasında ise Ay’ın hareketleri üzerine çalışmalar
yapmıştır.Matematik ve astronomideki hizmetleriyle ilim tarihinde önemli
bir yer tutmuştur.
Astronomi:Ebul Vefa,yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde
ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi.Bundan başka trigonometri
çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve
küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler
keşfetti.Astronomik gözlemler için sinüs(ceyb) ve tanjant(zıl) değerlerini
gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı.Ünlü
matematikçi El-Mervezi’nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse
de,O’nun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak
vermediği gibi,Ebul Vefa’nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.
Matematik:Ebul Vefa,matematik sahasında,özellike trigonometri
üzerinde çalışmalar yapmıştır. Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki
trigonometrik münasebetleri ilk defa ortaya koymuştur.Bu
oranlar,günümüzde aynen kullanılmaktadır.
Ebul Vefa’nın matematik tarihinde ortaya koyduğu ilk trigonometrik
özdeşliklerden bazıları şunlardır:
sin(a + b) = sin(a)cos(b) + cos(a)sin(b)
cos(2a) = 1 − 2sin2(a)
sin(2a) = 2sin(a)cos(a)
4-HÜSEYİN TEVFİK PAŞA (1832-1901) Vidin’de doğmuş, genç yaşta
İstanbul’a gelmiş ve Askerî Okul’da okumuştur. Burada, matematik
derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş
olan matematik hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa
kendisine özel dersler vermiştir. Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye’ye
cebir hocası olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri
de Hüseyin Tevfik Paşa’ya kalmıştır.Harbiye’deki hocalığı devam
ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirilmiştir.
1868′de Paris’teki Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak
gönderilmiş ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine
incelemelerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu arada matematik
bilgisini geliştirmek için üniversiteye de devam etmiş ve Paris’te kaldığı
iki yıl boyunca bazı makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara
katılmıştır.
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına
ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını
kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar
Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer
Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks
sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya
uygulamanın bir yolunu bulmuştur.
Eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: “Bu kitapta incelenen lineer
cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara
çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir
ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve
kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabülü görüp
görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden
bilmiyorum”.
Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir:
“Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele
alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki
lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu
düşünme durumunda değiliz”.
Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün
katkı yapması açısından çok önemlidir.
Ayrıca küresel trigonometride sinüs teoremini açıklamıştır:
Ebul Vefa,Habeş el-Hasib ve el-Mervezi gibi önemli matematikçileri
izleyerek tanjant ve sekant fonksiyonlarını tanımladı. Sekant kaşifi
olarak genellikle Kopernik bilinirse de,ünlü bilim tarihçilerinden Monte
Candon ve Carra de Vaux’un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebul
Vefa’ya ait olduğu tespit edilmiştir.
Trigonometrinin yanında cebir ilmi üzerinde derinlemesine çalışmalarda
bulunan Ebul Vefa,o zamana dek bilinmeyen dördüncü dereceden
denklemlerin çözümünü gerçekleştirdi.
Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da
kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek
kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile
birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın
kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda
arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler
yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve
Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar
üzerine yazıları bulunur.
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına
rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir
kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere,
vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına
gayret sarf etmiştir.
Eserleri
Hüseyin Tevfik Paşa’nın eserleri şunlardır:
1- Zeyl-i usul-i Cebir
2- Cebr-i Âlâ
3- Fenn-i Makina
4- Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna =
Dual Aritmetique)
5- Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek türevler,Taylor ve
Mc’Lauren bahisleri içerir.
6- Usul-i llm-i Hesap
7- Astronomi
8- Mahsusat ve Gayrı Mahsusat (Felsefeye ait bir eserdir).
9- Linear Algebra
Kaynakça:www.tualimforum.com
1948 yılında Fen Fakültesi dekanlığına getirildi.
1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı
Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek
matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin
yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara
dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe
ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim’in Almanca ve
Türkçe yapıtları bulunmaktadır.
Kitapları:
* Nazari Hesap(1931)
* Mihanik(1934)
* Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945)
* Über die Traghe-its-formen eines modulsystems (Bir modül
sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)
7- CAHİT ARF:1918-1920 yılları arasında İstanbul Erkek Lisesi’nde
okudu.Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de
5-SALİH ZEKİ BEY-(1864-1921):1864 yılında İstanbul’da yoksul bir
1932′de tamamladı. Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik
ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi
öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde
Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on
doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti.
yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı
Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör
birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi (Fen
ve ordinaryus profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. Daha
Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da
sonra Robert Kolej’de Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında
uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bilim kolu
arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik
başkanı oldu.
Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve
İstanbul’a döndü ve eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş olarak
incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi
çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de (bugün Ankara
olarak görev yaptı. 1967 yılında Türkiye’ye dönüşünde Orta Doğu
Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya dersleri
Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli
verdi (1889-1900). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve II.
oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma
Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif
Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik
üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray
Derneği başkanlığını yaptı.
Lisesi) müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te
Cebir ve sayılar teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve
Darülfünün-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de
7 Eylül tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir.
rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi (Fakültesi)
Halkalar ve geometri üzerine ilk konferanslar da 1984′te İstanbul’da
Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî
yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale
dengesini kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız
sunmuştur.
Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin bahçesine gömüldü.
Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat
3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le
etmiştir.
(Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki,
Cahit Arf Çalışmaları:Cahit Arf, cebir konusundaki çalışmalarıyla
önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam,
dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve
Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız
pergel yardımıyla çözülebilirliği konusundaki yaptığı çalışmalar,
katkıda bulundu. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri
cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan
konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı
değişmezlere ilişkin “Arf değişmezi” ve “Arf halkaları” gibi literatürde
olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.
adıyla anılan çalışmaları matematik dünyasının ünlü matematikçileri
ESERLERİ: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye
(Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i
Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye
(Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı
Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller
Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat (Akışkanların Hareketi); Hendese-i
Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga
Teorisi); Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat
(Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler). Son iki yapıtın
tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.
6-KERİM ERİM:İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’ni bitirdikten (1914)
sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı
(1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak
çalışmaya başladı. Burada Mustafa İnan gibi önemli bilim adamlarının
da hocalığını yaptı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı.
Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde analiz profesörü ve
dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de ders vermeye
devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne
dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi’nde
çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu.
arasında yer almasını sağladı. Matematik literatürüne “Arf Halkaları, Arf
Değişmezleri, Arf Kapanışı” gibi kavramların yanısıra “Hasse-Arf
Teoremi” ile anılan teoremler kazandırmıştır.
Matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak
görmüştür. Öğrencilerine her zaman “Matematiği ezberlemeyin kendiniz
yapın ve anlayın” demiştir. Hakkından yazılmış bir yazıda şöyle
denmiştir:
“…Bir zamanlar integrali bilen kimselerin matematikçi, üstel fonksiyonu
bilenlerin ise büyük matematikçi sayıldığı ülkemizde derin matematik
konularının tartışılacağı hayal bile edilemezdi. Cahit Arf, Türkiye’de
matematiğin o günlerden bu günlere gelmesinde en büyük rolü
oynamıştır.”
Cahit Arf Konferansları:Orta Doğu Teknik Üniversitesi Matematik
Bölümü’ünde her sene Arf adına ve anısına özel bir konferans
düzenlenmektedir.
Hasse – Arf Teoremi:Cahit Arf’ın Almanya’da ünlü bir matematik dergisi
olan Crelle Journal’da 1939 yılında yayımlanmış olan ilk çalışması,
Göttingen Üniversitesi’nde, 1938 yılında hazırladığı son derece parlak
Diego (1970-71) ve Yarmouk (1986) üniversitelerinde,Oberwolfach
olan doktora tezidir. Cahit Arf’ın Almanya’ya gelmeden önce düşündüğü
Matematiksel Araştırma Enstitüsü’nde (1988) ve son derece prestijli
ve proje haline getirdiği çok kapsamlı bir problem vardı: Çözülebilen
Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde (1976) ziyaretçi profesör
cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak. Bu amaçla Göttingen’e gitti ve
orada ünlü matematikçi Hasse’nin doktora öğrencisi oldu. Hasse’ye
projesinden bahsetti. Hasse, problemi önce özel hallerde çözmesini
salık verdiğini, bunun üzerine birkaç ay gibi kısa bir süre Cahit Arf’ın hiç
gözükmediğini ve o süre sonunda problemi tamamen çözüp kendisine
getirdiğini 1974′te yine Silivri’de bir Cebir ve Sayılar Teorisi toplantısında
anlatmıştı. Bu olay Cahit Arf’ın üstün matematik yeteneğini göstermenin
yanı sıra daha Göttingen’e gelirken matematik bakımından ne kadar
olgun olduğunu da göstermektedir. Cahit Arf bu çalışmasıyla sayılar
teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok
önemli yapısal bir katkıda bulunmuştur. Burada bulduğu sonuçlardan bir
bölümü bugün dünya matematik literatüründe ve kitaplarda Hasse-Arf
Teoremi olarak geçmektedir.
Lokal cisimler teorisi, daha önce de belirtildiği gibi, H. Hasse tarafından
çok efektif olarak kullanılmaya başlanmıştı. Ancak, o zamanki lokal
cisimler teorisi, daha ziyade sayı-cisimleri ve (sonlu katsayılı) cebrik
fonksiyon-cisimleri üzerine uygulanmak maksadıyla geliştirildiği için,
daima kalan sınıf cisminin sonlu bir cisim olduğu kabul edilerek
olarak bulundu.1979 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü aldı.İhtisas alanı
cebir, cebirsel sayılar kuramı,kodlar kuramı ve kriptolojiydi. Araştırma
alanı Galois ve ters Galois kuramlarıydı.
Masatoşi Gündüz İkeda (d. 25 Şubat 1926, Tokyo. ö. 9 Şubat 2003,
Ankara), cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk
matematik bilgini.
1948′de Osaka Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor,
1955′te de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında Almanya’da
Hamburg Üniversitesi’nde Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar
yaptı. Hasse’nin önerisi üzerine 1960′ta Türkiye’ye gelerek Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye başladı. 1961′de
aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı.
1964′te Türk uyruğuna geçerek, 1965′te doçent, 1966′da profesör oldu.
1968′de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle çalışmak üzere Orta
Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik
kurulmuş idi. Dolayısıyla, bu oldukça sınırlı şartın yerine daha genel bir
Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg,
şart altında bu teorinin kurulması çok arzu edilen bir husus idi. Herhalde
ABD’deki California ve Ürdün’deki Yermuk üniversitelerinde konuk
onun içindir, Cahit Bey’in Göttingen’de Hasse ile yaptığı ilk görüşmede,
öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde
Hasse ona hemen bu problemi doktora konusu olarak tavsiye etmiştir.
araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Cahit Bey’in bana anlattığına göre, bu görüşmeden sonra, kendisi bir
Kurumu’nun (TÜBİTAK) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer aldı.
daha hiç Hasse ile görüşmemiş, ta bir yıl sonra doktora tezini bitirinceye
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi
kadar. “Untersuchungen Über Reinverzweigte Erweiterungen Diskret
başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979′da
bewerteter Perfekter Körper” adlı Cahit Bey’in tezinde, kalan sınıf
TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı.
cisminin sonlu olması şartı yerine daha çok genel bir şart altında lokal
cisimler teorisi kurulmuştur. Cahit Bey’in tezinde şekillenmiştir diyebiliriz.
Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların matrisle
Özelikle, bu tez içinde yer alan ve daha önce J. Herbrand tarafından
gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar
incelenmiş olan yüksek mertebeden dallanma gruplarının indisleri ile
kuramına yönelerek, rasyonel sayılar cisminin salt Galois grubunun
ilgili Hasse Arf teoremi çok meşhurdur. Bu teorem, yukarıda belirtilen
indisler arasında sıçramalara tekabül edenlerin tam sayılar olduğunu
ifade etmekte olup, Arf’ın temsillerinin varlığının ispat için de kilit nokta
teşkil ettiğinden ün kazanmıştır. Böylece Cahit Bey, bir yıl gibi kısa bir
zaman içinde mükemmel bir doktora tezi hazırlayarak, kendisinin olağan
üstü kabiliyetini kanıtlamış oluyordu.Ayrıca Göttingen’deki seçkin
matematikçiler ile kaynaşmış olan genç Cahit Bey, sayılar teorisine ait
zamanın en uç araştırma havasını bol bol teneffüs etmiştir. Fakat aynı
zamanda bu zonelerin, İkinci Dünya Savaşı’na doğru sürüklenen
Almanya için uzun karanlık zamanların başlangıcı olduğunu da ilave
etmemiz gerekir.
8- MASATOSHİ GÜNDÜZ İKEDA (1926-2003):25 Şubat 1926’da
Tokyo’da doğan Masatoshi Gündüz İkeda, 1948’de Osaka
Üniversitesi’nin Matematik Bölümü’nden mezun oldu. Doktorasını aynı
üniversiteden 1953’te aldı. 1960’da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
“yabancı matematik ve istatistik ihtisas sahibi” olarak Türkiye’ye
otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi.
Ünlü matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında
Galois grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.
KAYNAKÇA:www.bilgicity.org
9- GELENBEVÎ İSMÂİL EFENDİ:Hanefî mezhebi fıkıh ve kelâm âlimi,
kadı, meşhûr Osmanlı matematikçisi. Babası Mustafa ve dedesi
Mahmûd efendilerdir. 1143 (m. 1730) senesinde Manisa’ya bağlı
Kırkağaç kazasının, Gelenbe kasabasında doğdu. Doğduğu yere
nisbetle Gelenbevî denildi. 1205 (m. 1791) senesinde bugün Yunanistan
sınırları dâhilinde bulunan Tırhala Yenişehiri’nde vefât edip, Bayraklı
Câmii kabristanına defnedildi.
Küçük yaşta babasının ölümü ile yetim kalan İsmâil Efendi, annesinin
yanında kaldı. İlim tahsil edemedi. Hâlbuki baba ve dedeleri hep ilimle
meşgûl olmuşlar, Allahü teâlânın dînine hizmet ile ömür geçirmişlerdi.
Oniki-onüç yaşına gelen İsmâil Efendi, hâlâ sokaklarda oyun oynuyor,
gelmeden önce Nagoya, Osaka ve Hamburg üniversitelerinde çalıştı.
Ege Üniversitesi’nde doçent (1965) ve profesör (1967) oldu. 1969-76
boşa vakit geçiriyordu. Yine birgün sokakta oynarken, baba dostlarından
yılları arasında ODTÜ’deydi.1970-73 arası Tübitak’ta, 1976-78 arası
biri onu gördü. Yanına çağırıp; “Çok yazık, ata ve ecdadın hep ilimle
Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümü başkanlığı yaptı. 1978-1991
arası ODTÜ’ye geri döndü. 1991-93’te Kuzey Kıbrıs’ta, 1993-95’te
Marmara Araştırma Merkezi’nde,1995-97’de Gebze’de, Elektronik ve
Kriptoloji Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1997’den beri Feza Gürsey
Enstitüsü’nde çalışıyordu. Bu zaman zarfında, Hamburg (1966), San
meşgûl oldular. Sen ise bu yaşta başı boş geziyor, sokaklarda
oynuyorsun!” dedi. Ona ilim öğrenmesi husûsunda yardımcı
olabileceğini söyledi. İsmâil Efendi, o günden i’tibâren oyunu terketti. İlim
tahsiline başladı. Kısa zamanda başarı gösterip zekâ ve çalışkanlığını
ta’yin edilen zamana kadar cevap vermesini ister. İsmâil Efendi, müddet
ortaya koydu, İstanbul’a gidip Ayaklı Kütüphâne nâmıyla tanınan Müftî-
dolunca sorusunun cevâbını almaya gelene, logaritma ile ilgili yazdığı
zâde Mehmed Efendi ve Mestan-zâde Osman Efendi gibi ulemâdan ilim
kitabı verir. Adam evirip çevirir, şerhi inceler. Tercümanı yardımıyla
öğrendi. Muhammed Hâdimî hazretlerinin ilminden istifâde etti. Fıkıh,
mütâlâa eder ve Reîs Râşid Efendi’ye;
kelâm, matematik, mantık ve mühendislik ilimlerinde ilerledi.
Medreseden me’zûn olduktan sonra, 1177 (m. 1763) senesinde
müderrislik payesini kazandı. Geçim sıkıntısı çekmesine rağmen vazîfe
almayıp kendisini ilmî araştırmalara verdi. Daha çok okuyup, daha çok
çalışmanın yollarını aradı. Araştırma ve çalışmalarına Mehmed
Efendi’nin evinde aldığı husûsî derslerle devam etti. Mantıkla ilgili
“Burhan” kitabını bu esnada yazdı. Hocası Mehmed Efendi, ilimde
olgunlaşmadan kitap yazmasını uygun bulmadı. İsmâil Efendi, bundan
sonra vakitlerini daha çok matematik ilmine ayırdı. Zamanla matematik
ilminde mütehassıs oldu. Sultan Birinci Abdülhamîd Hân zamanında,
Sadrâzam Halîl Paşa ve Kaptân-ı derya Cezayirli Hasen Paşa’nın gayret
ve teşvikleri ile, yeni açılan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn’a
matematik hocası olarak ta’yin edildi. Bu okulda birçok gencin
yetişmesinde hizmetleri oldu.Üçüncü Selim Hân, padişahlığının ilk
senelerinde Kâğıthâne’de yapılan bir atış tâliminde, atılan humbaranın
“Şu adam Avrupa’da olsaydı, ağırlığınca altın değeri olurdu” diyerek
hayret ve takdîrini ifâde eder.Gelenbevî İsmâil Efendi’nin fen sahasında
asıl mühim eseri, ömrünün sonlarına doğru yazdığı “Cebir”
kitabıdır.“Dekâik-ül-beyân fî kıblet-ül-büldân” adlı beş ciltlik eseri, Hanefî
mezhebi fıkıh bilgilerine dâirdir. Kendi yazdığı mantıkla ilgili “Burhan”
kitabına haşiye, astronomi ile ilgili, “Amelü bir-rub-il-müceyyib”, “Risale
fil-kıyâs”, kelâm ilmine dâir Celâleddîn Devânî’nin “Akâid-i Adûdiyye”ye
yaptığı şerhe haşiye, “Âdâb-ül-bahs vel-münâzara”, yine mantıkla ilgili
“Tehrib haşiyesi”, “Vahdet-i vücûd risalesi” ve daha başka eserleri
vardır. Kitaplarından birçoğu basılmış, medreselerde ders kitabı olarak
okutulmuştur. Bilhassa “Celâl haşiyesi” ismiyle tanınan kelâm ilmine âit
Celâleddîn Devânî’nin, Akâid-i Adûdiyye şerhine yaptığı haşiye, en çok
tanınan ve okunan eseridir.
Kaynakça:
hedefe isâbet ettirilmemesine çok üzüldü. Bu işi daha iyi yapabilecek bir
1) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 222
kimsenin bulunmasını emretti. Çevresindekiler, Gelenbevî İsmâil
2) Osmanlı Müellifleri cild-2, sh. 8 cild-3, sh. 293
Efendi’nin bu işi halledebileceğini söylediler. Bunun üzerine İsmâil
3) El-A’lâm cild-1, sh. 327
Efendi huzûra da’vet edildi. Kumbarayı kendi bilgi ve tecrübesine göre
4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 296 cild-8, sh. 49
düzeltti. Yapılan üç atış da tam isâbet kaydetti. İsmâil Efendi’nin bu
5) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 174
bilgisini takdîr eden Pâdişâh, gayet memnun olarak, ona günlük tahsisat
6) Rehber Ansiklopedisi cild-6, sh. 171
verilmesini emretti.
İsmâil Efendi, 1204 (m. 1790) senesinde büyük kadılıklardan olan
Tırhala Yenişehiri kadılığına gönderildi. Bir sene sonra orada vefât
etti.İlimde, ahlâkta, ibâdette örnek bir müslüman olan Gelenbevî İsmâil
Efendi, zamanında pek tanınmadı. Vefâtından sonra, eserlerinin
üstünlüğü ile kıymeti daha iyi anlaşıldı. Birçok talebe yetiştiren
Gelenbevî İsmâil Efendi, pek kıymetli eserler kaleme aldı.Gelenbevî
İsmâil Efendi’nin eserlerinden biri meşhûr “Logaritma cetveli”nin şerhidir.
10- MATRAKÇI NASUH :Matrakçı Nasuh 1480′de doğmuştur. Türk
minyatürcü, tarihçi ve matematikçi. Asıl adı Nasuh b. Karagöz’dür. Ölüm
tarihi bilinmeyen Matrakçı Nasuh’un Saraybosna’da doğduğu
sanılmaktadır.Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de,
bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun
1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği ileri
sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır.
Dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.
Sultan II. Beyazid döneminin (1481-1512) sonlarına doğru Enderun’da
eğitim gördüğü ve sonra matematik eğitimcisi olarak öğrenci yetiştirdiği
bilinmektedir. Devrin ünlü şairi Saî’den dersler almıştır. Ünlü bir hattat
olan Nasuh, nesih yazı stilinde değişikler yapmıştır. Divanî yazı stilinde
önde gelen isimlerden birisi olmuştur.
Bu eserin yazılmasının hikâyesi şöyledir: Sultan Birinci Abdülhamîd Hân
Sopalarla oynanan ve bir tür savaş oyunu olan matrak adlı sporda
zamanında İstanbul’a gelen şımarık bir Fransız mühendisi, logaritma
ustalığında dolayı matrakçı lakabıyla anılmıştır. Değişik silahları
cetvelini İstanbul’da kimsenin bilmediği iddiasında bulunur. Yanındakiler
kullanmaktaki ustalığı da bilinmekte olup bu konuda Tuhfetü’l-Guzât adlı
bir kitap da yazmıştır.
de, ona güzel bir ders vermesi arzusuyla kendisini Gelenbevî İsmâil
Efendi’ye götürürler. Fransız, verdiği logaritma cetveliyle ilgili soruya,
Matrakçı Nasuh’un minyatür-harita karışımı kendine has bir üslubu
vardır, eserlerinde yeryüzünün kuşbakışı görünümünü resmeder. Buna
karşın şekilleri tepeden değil, sanki karşıdan görüyormuş gibi çizer. Bu
resimlerde kuş ve tavşan gibi hayvanlar olsa da insanlar asla belirmez.
Şehirlerdeki binalar tek tek seçilebilir.
Geometri ve matematik alanındaki çalışmaları neticesinde uzunluk
ölçülerini gösteren cetveller hazırlamıştır. I. Selim zamanında ona
adadığı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb kitaplarını yazmış,
Napier’den elli sene oncesinde adiyla anilan çarpma metotlarını ve
modern matematik ögretiminde öncü bir kitap kabul edilen bır referans
olarak Enderun’da okutulmus, Napier gibi matematikçilere ılham kaynağı
olmuştur.
Tarih alanında da çalışan Matrakçı Nasuh, Taberî Tarihi ‘ni Mecmaü’tTevârih adıyla Türkçeye çevirmiştir. 3 nüsha olarak yayınlanan
Süleymannâme kitabında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 yıllarını
Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini
ve bu açılımdaki kat sayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir.
(Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir).
Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar
uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve Rubaiyat’ı
Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk,
Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir.
Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada
yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile
ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada
buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük
hayalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam
devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık 1131′de
doğduğu yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.
Ömer Hayyam'ın Matematiğe Kazandırdıkları Nelerdir?Okullarda Pascal
Üçgeni olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer
Hayyamtarafından oluşturulmuştur. Matematik astronomi konularında
dünyanın önde gelen bilim adamlarındandır. Birçok bilimsel çalışması
olduğu bilinmektedir.
Ömer Hayyam'ın Matematik ile ilgili eserleri:Ömer Hayyam birçok
bilimde eserler vermiştir aşağıda yazılı olanlar sadece matematik ile ilgili
olanlardır.
anlatmıştır. 1537-1538 yıllarında yazdığı Fetihname-i Karabuğdan,
Kanuni Sultan Süleyman’ın İran seferini anlatır. Bu kitaplarda, yol

Kitabün fi'l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind. (Geometriye dair)
boyunca ordunun geçtiği şehirlerin minyetür şeklinde haritalarını

Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele. (Cebir ve
denklemlere dair)

Müşkilat'ül Hisab. (Aritmetiğe dair)
Hayrettin Paşa komutasında gönderdiği donanmaya katıldı. Yol boyunca

İlm-i Külliyat (Genel prensiplere dair)
donanmanın uğradığı limanları resmetti.

Risaletün fil İhtiyal li Marifet. (Altın ve gümüşten yapılmış bir
cisimde altın ve gümüş miktarının bilinmesine dair. Almanya
Gotha kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.)

Risaletün fi Şerhi ma Eşkele min Musaderat(Öklid'in bir
probleminin çözülmesi metoduna dair Hollanda Leiden
kütüphanesinde bir nüshası vardır. F. Woepcke fransızcaya
çevirmiştir.)
çizmiştir. Çizimleri bugün hem estetik, hem de geçmişe ait çok ayrıntılı
bilgiler içermesi hasebiyle şaheser olarak tanımlanmaktadır.
Nasuh, Kanuni’nin Fransa kralı I. François’ya destek amacıyla Barbaros
Matrak Sporcusu:Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobutu andıran
sopalarla oynandığı bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak”
oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun keşfedicisi
bulunmasından ileri gelmektedir. Bu oyun hali hazirda eski kitaplar
incelenerek ortaya çıkarılmış ve bir doğu savaş sanatları uzmanı
tarafından eğitimi verilmektedir.
Matematikçi:Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli
bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu
konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin
iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I.
Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan
sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.
11- ÖMER HAYYAM: Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El
Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048′de İranın Nişabur kentinde doğan Ömer
Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını
babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere
imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra
Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik,
astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli
çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği
söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme
almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz
kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer
Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.
Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine,
Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve
Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri
Cebir Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde
kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır.
Matematik tarihinde ilk kez bu sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri,
sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim
olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde
olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır.
Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır.
Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu
çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında
iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için
köklerin bir geometrik çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık
koşullarını tartışır.
12- ALİ KUŞÇU :Ali Kuşçu asıl adı Ali Bin Muhammed (d. 1403,
Semerkant – ö. 16 Aralık 1474, İstanbul), Türk. gökbilimci, matematikçi
ve dilbilimci. Gökbilimci ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, 15. yüzyıl’da
Semerkant’ta doğdu. Babası Muhammed, Timur İmparatorluğu Sultanı
ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi “Kuşçu” lakabıyla
meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan
Ali Kuşçu, Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn
Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı. Daha sonra bilgisini
artırmak için Kirman’a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay
Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı.
Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman’da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ
Bey’e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu. 1449′da hacca gitmek
istedi. Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük
saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını
istedi. Ali Kuşçu, Uzun Hasan’ın sözcülüğünü yaptıktan sonra II.
Mehmed’in davetiyle İstanbul’a geldi. Osmanlı – Akkoyunlu sınırında II.
Mehmed’in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya
medresesine müderris oldu. Ali Kuşçu, 16 Aralık 1474 tarihinde
İstanbul’da öldü.
Matematiğe Kazandırdıkları
Ayrıca Ali KUŞÇU’ya evrensel bilim adamlığı ünvanını kazandıran
etkenin Semerkant Rasathanesi’nde çalışması ve Zic-i Uluğ Bey’e (Uluğ
Bey’in Kataloğu) katkıda bulunması olduğunu da belirtmemiz gerekir.
Bilndiği gibi Zic-i Uluğ Bey yada Zic-i Gürgani olarak adlandırılan yıldız
kataloğu, başta Uluğ Bey olmak üzere Gıyaseddin Cemşid, Kadızade
Rumi ve Ali KUŞÇU’nun rasathanede yaptıkları ortak çalışmanın bir
ürünüdür. Eserin hazırlanması sırasında önce Gıyaseddin Cemşid’in
arkasından Kadızade Rumi’nin öldürülmesi ile yarıda kalan katalog, Ali
KUŞÇU tarafından tamamlandığından, özellikle onun esere büyük
katkısı oldu ki, Uluğ Bey eserin ön sözünde Ali KUŞÇU için “değerli
oğlumuz” sözünü kullanarak, hem bir öğrenciden çok dost ve evlat
olarak yaklaştığını ve hem de esere büyük katkısını ortaya koymaktadır.
Bu nedenle Zic-i Uluğ Bey’e Ali KUŞÇU’nun bir eseri olarak bakılabilir.
Bu düşünceden hareketle sözünü ettiğimiz eserin astronomiye katkısını
belirtmeye çalışalım ki bu, aynı zamanda Ali KUŞÇU’nun da bilime
yapmış olduğu katkılardır.
1018 yıldızın konumunu içeren Zic-i Uluğ Bey, dört bölümü kapsar.
Birinci bölüm, farklı kimseler tarafından kullanılan değişik kronoloji
sistemlerini ,
İkinci bölüm pratik astronomi,
Üçüncü bölümyer merkezli evren sistemine göre hareket eden gök
cisimlerinin görünen hareket konularını,
Dördüncü bölüm ise, astroloji konusundadır.
Astronomi ve matematik konusunda ortaya koyduğu eserlerin yanı sıra
bilime yaptığı katkılardan bir diğeri ise, Fatih’in teklifi ile İstanbul’a
geldikten sonra başlattığı bilimsel çalışmalardır. İstanbul’da Ayasofya
Medresesi (Üniveristesi) müderrisliğine (profesörlüğüne) getirildikten
sonra, Osmanlı Devleti’nin ilk matematik ve astronomi hocası unvanını
kazanan Ali KUŞÇU, özellikle astronomi, ve matematik konularında
çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında
bulunmuş ve üniversitesinin programlarını yeniden düzenlemiştir.
ESERLERİ:Ali Kuşcu’nun özellikle, matematik ve astronomi ile ilgili
eserleri, gerçek ilmi kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu eserlerinin adları
şunlardır;
Risale-i fi’l Hey’e (Astronomi Risalesi)
Risale-i fi’l Fehiye (Fetih Risalesi)
Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)
Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder)
Tecrid’ül Kelam (Sözün Tecridi)
Risale-i Adudiye Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin
Dizilmesinde Görülen Salkım) Vaaz İstiarad.
13- ULUĞ BEY (1393 – 1449):Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ
Bey, Timur’un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin erkek
çocuğudur. Asıl isimi Mehmet’tir. Ama o, daha çok Uluğ Bey isimi ile
tanınmış kişi olmuştur. 1393 seneninde Sultaniye şehrinde doğmuştur.
Timur’un can verdiği sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta bulunuyordu.
Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali
üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yine
idarenine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e idarenini bırakmıştır.
Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de
öğrenimine devam etmiştir.
sayılmaktadır.
Kaynak: http://www.serdarhan.com
14-ALİ NESİN:1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu
İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de İsviçre’nin Lozan kentinde
tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde
matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde
matematiksel mantık ve cebir konularında doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986
arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı.
Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için geldiği sırada “orduyu isyana
teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği
halde pasaport verilmediği için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden
passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989 arasında Notre Dame
Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995′e kadar Kaliforniya
Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev
yaptı. 1993-1994 Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim
görevlisi olarak geçirdi. 1995′te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda
kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi
Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir.
Kasım 2004′den beri de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.
MATEMATİĞE KATKILARI:Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik
ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler, Önermeler Mantığı adlı
kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce
bir kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu
gruplar”dır. Aynı zamanda, üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı
bir matematik dergisi çıkarmaktadır.
Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı
sıra yağlıboya resim, desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır
15- EL-BİRÛNİ:(973-1048):Bîrûnî (4 Eylül 973 – 13 Aralık 1048), Fars
kökenli İslam bilgini. Türk kökenli olduğunu iddia edenler de olmuştur.
Tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî’dir. Batı dillerinde
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş vaktini kitap okumak ve
bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri
yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi
kelimesine hatırında tutacak kadar hafızası vardı. Matematik ve
astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi
falına bakarak, erkek çocuğu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş
ve bunun üzerine erkek çocuğunu kendisinden uzak
tutmayı uygun görmüştür. Baba ile erkek çocuğu arasındaki bu
soğukluk, Uluğ Bey’in küçük erkek çocuğuna karşı olan yakınlığı ile
daha da şiddetlenmiş ve nihayetinde Uluğ Bey’in korktuğu başına
gelmiştir.
adı Alberuni veya Aliboron olarak geçer. Gökbilim, matematik, doğa
Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de gözlem ev yaptırmıştır.
Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede
bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a çağırmıştır.
Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları
gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin
yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu
gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki senede bitirilebilmiştir.
sarayında yazmıştır. İki yıl da burada çalıştıktan sonra memleketine geri
Gözlemevinin idarenini Kadı Zade ile Cemşid’e vermiştir. Cemşid,
gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden can
vermiştir. Gözlemevinin tüm işleri o vakit genç olan Ali Kuşçu’ya
kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, tanınmış kişi Zeycini tertip etmiş
vebitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani isimi verilen bu yapıt,
birkaç asır doğuda ve batıda yararlanılacak bir yapıt olmuştur. Zeyç
Kürkani bir takım kimseler tarafından izah etmiş ve Zeyç’in iki yazısı
1650 seneninde Londra’da öncelikle basılmıştır. Avrupa dillerinin
birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 seneninde cetvelleri Fransızca çevirileriyle
beraber, asıl yapıt de 1846 seneninde aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani’nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra
Türkiye’ye getirilmiş ve hali hazırda Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile
ile erkek çocuğu Abdüllatif tarafından 1449 seneninde öldürülmüştür.
MATEMATİK ÇALIŞMALARI: Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan
Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali
Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı. Semerkant medrese ve rasathanesini
büyüttü ve yeni aletlerle donattı.
Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler geliştirilmişti.
IX. ve X. yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılırken, Uluğ Bey
zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in
usturlabının çapı 40 metre idi.
Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu
gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında
ışık tutacak, onlara rehber olacaktı.
Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi
üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı
dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek,
trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu, astronomi alanındaki
eseriyle tanıdı. Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü
astronomiye hala ışık tutmaktadır
Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları, akademiden farkı
olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur. Zîc-i Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî
Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî esaslara dayanan yegâne takvimi
bilimleri, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır.
Bîrûnî, Merkezî Asya’da tarihi bir bölge olan Harezm’de doğdu. Küçük
yaşta babasını kaybetti. Harizmşahlar tarafından korundu, sarayda
matematik ve astronomi eğitimi aldı. Buradaki hocaları İbn-i Irak ve
Abdussamed bin Hakîm’dir. Bu dönemde daha 17 yaşındayken ilk
kitabını yazdı. Harizmşah Devleti Me’mûnîler tarafından alınınca Bîrûnî
de İran’a giderek bir süre burada yaşadı. Daha sonra ise Ziyârîler
tarafından korunmaya başlandı. El Âsâr’ul Bâkiye adlı kitabını Ziyârîlerin
döndü ve Ebu’l Vefâ ile gök bilimi üzerine çalışmaya
Çok yönlü bir bilim adamı olan El Bîrûnî, ilk öğrenimini Yunan bir
bilginden aldı. Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli
matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El
Bîrûnî, ilk çalışmalarını bu alimin yanında yaptı. İlk eseri, “Asar-ül
Bakiye”dir.
El-Bîrûnî’nin eserlerinin sayısı yüz seksen civarındadır. Yetmiş adet
astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır. Tıp, biyoloji,
bitkiler, madenler, hayvanlar ve yararlı otlar üzerinde bir dizin
oluşturmuştur. Ancak bu eserlerden sadece yirmi yedisi günümüze
kadar gelebilmiştir. Özellikle Bîrûnî’nin eserlerinin Ortaçağ’da Latince’ye
çevrilmemiş olması, kitaplarının ağır bir dille yazılmış olmasının bir
sonucudur. Ancak Bîrûnî kendisinin de dediği gibi, yapıtlarını sıradan
insanlar için değil bilginler için yazmaktaydı.
Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın
en büyük matematikçisi olan Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda
yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olup sinüs ve
kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını
ilave etmesidir. Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır
sonra keşfedilip kullanılabilmiştir. Öte yandan Bîrûnî’nin yeryüzünde
yükseltisi bilinen bir noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla
merdiven yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli
bir çalışmasıdır. Merdiven yayı uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu
yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu yöntemi başka
bir bilginden aldığını belirtmiştir.
Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan
Mesut’a 1010′da sunduğu “Mesudî fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı
gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı
çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve

Kitâbü’s-Saydele fî Tıp
KAYNAKÇA:www.diliminucunda.com
Batlamyus’un görüşlerini tartışma konusu yaparak Dünya’nın kendi
ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi açısından
önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan
Bîrûnî’nin günümüze değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır.
“Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı,
coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar bir dizi konudaki yazılarını içerir.
Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi
alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le
başlayan çağdaş astronominin temellerini atmıştır.
Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği)
Kas, Gürgenç ve Gazne’de yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok
uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve bileşikli
hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha
zor olduğundan Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve
aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle hesaplama yoluna gitmiş,
ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır.
Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları
çapraz çizgilere bölmeleyerek duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye
ilkesinin temellerini atmıştır.
Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin
özellikleri üstüne) adlı yapıtında 23 katı maddenin ve altı sıvının özgül
Harezmi
ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır. Aynı
şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlilerin inandığı boş
inançları, inanışlarını, yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok
ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen tarafsız ve
önyargılardan uzak davranmıştır.
Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını
sezaryenle doğum yaptırmayı başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar
üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı olmakla
beraber 1050′de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye
yaradığını ve nasıl kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin
ebul vefa
Arapça, Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi başka dillerdeki
adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir.
Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı
çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını benimseyerek Evren’in bir başlangıcının
olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması demek
olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı
çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı
günümüze kadar ulaşmıştır.
Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi bilim sayılmayan bir konuyla da
Hüseyin Tevfik paşa
ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili Sanaati’t-Tencîm” adında bir
astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun, büyü gibi diğer akıl dışı
alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında
Bîrûnî, devletlerin tarihlerini incelerken ekonomik nedenleri araştırarak
devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının yanlış olduğunu
öne sürmüştür.
Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline
çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı
kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir ansiklopedisttir.
Bîrûnî’nin onlarca yapıtı arasında en çok bilinenleri aşağıdaki gibidir:






El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye
El-Kanûn’ül-Mes’ûdî
Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind
Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin
Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir
Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm
Salih zeki bey
kerim erim
ali kuşçu
Cahit arf
uluğ bey
masadoshi gündüz ikeda
ali nesin
gelenbevi İsmail efendi
el-biruni
matrakçı Nasuh
ömer hayam
www.nedir-nedir.com

Benzer belgeler