Ocak-Şubat-Mart 2014 - PDF Formatında İndir

Transkript

Ocak-Şubat-Mart 2014 - PDF Formatında İndir
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
YENİ YIL’DA
KORKULAN OLMADI
2014 Yılı her bakımdan Türkiye için
özel bir yıl olarak giriş yaptı. 2013
yılı sonunda birkaç hafta kadar
kısa bir sürede birkaç yılda ancak
gerçekleşebilecek kadar devrimsel niteliklerde değişiklikler oldu.
Ancak her şeye rağmen 2014 yılı
tüm ihtişamıyla kendinden korkanları adeta sakinleştirerek ve
gülümseyen bir edayla MERHABA
dedi tüm ülkeye.
İş Sağlığı Güvenliği sektörü açısından da 2014 korkulan bir yıldı. Zira
30 Haziran 2012 tarihinde çıkan
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu’nun ikinci kez ertelenmesi ihtimali de sektörde korku ve
heyecan yaratmıştı. Sektörümüzde
de korkulan olmadı ve kanun ertelenmedi. Böylelikle de sektörde
bir canlılık bir renklenme olarak,
1 Ocak 2014 tarihi itibariyle 50 ve
50’nin altında personel çalıştıran
işyerleri için de İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ dönemi başlamış oldu.
Hiç şüphe götürmez ki, bu yaklaşık
45 yıllık bir gecikmeden sonra ülkemiz için bilinçli olan her vatandaşın alkışlayarak kabul edeceği
bir yeniliktir. Sektörün nabzını
tutan dergimiz Ekoteknik İSG olarak ve Türkiye’nin dört bir yanında
ülkede kanunun uygulanmasını
2
sağlayacak yüzlerce çalışanlarımızla beraber tek yürek olarak
başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Faruk Çelik’e; İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Sayın
Kasım Özer’e ve tüm bakanlık
kadrosuna teşekkür ediyoruz.
YOKLUK’TAN ENFLASYONA
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu ilk yürürlüğe girdiğinde
piyasada çalıştırmak için yeterli
sayıda İş Güvenliği Uzmanı bulunmuyordu. Bu durum hem C Sınıfı
Uzmanlar için hem de B Sınıfı Uzmanlar için geçerliyken, özellikle
de A Sınıfı Uzmanlar için çok üst
seviyedeydi. Öyle ki, boş saati olan
A Sınıfı Uzman bulmak neredeyse
tamamen imkânsızdı.
Bakanlık bu sorunun önüne de
ivedilikle geçti. Her gün yeni bir
eğitim kurumu açıldı, milyonlarca
kişi eğitim aldı. Burada olumsuz
olan durum, işi bilen bilmeyen,
hayatında daha önce iş güvenliğine dair tek bir kelime duyan
duymayan herkes İş Güvenliği
Uzmanı oldu.
“Yeterli iş güvenliği uzmanı yok”
derken, bir anda iş güvenliği
uzmanlarında adeta enflasyon
patladı. Artık nerdeyse her yer C
sınıfı iş güvenliği uzmanı olmakla
beraber, yapılan son A – B Sınıfı
Uzman Yeterlilik Sınavı ile birlikte
ziyadesiyle A ve B sınıfı uzman
sayısına da ülkemiz kavuştu.
BİR KAYGI BİTTİ
DERKEN YENİ BİR
KAYGI
Tüm bu süregelen olaylar,
2013’teki kaygıları bitirirken yerini
yeni bir kaygıya bıraktı. İçlerinde işlerini çok iyi bilen az sayıda
uzman olmakla beraber, yeni
uzmanların çok çok büyük bir
bölümü İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ
konusundan tamamen bihaber
durumda. Bunun ülkemizde iş kazası sayılarını azaltmak bir yana,
daha da artırması korkulası ve
kaygı yaratan bir durumdur. Ancak
yine de suizan etmekte ve her işin
altından kâh büyük başarılarla
kâh kısmen daha az başarıyla
kalkan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na güvenmekten ve
inanmaktan başka da bir çaremiz
bulunmamaktadır.
Öyleyse, bize düşen şimdi,
“6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu’nun artık tam anlamıyla
yürürlüğe girdi; hayırlı olsun;
Güvenle Büyü Türkiye” demektir.
Hepimiz için, Tüm sektörler için,
Ülkemiz için Mutlu ve Başarı dolu
bir yıl dilerim.
08 2014 yılı Asgari Ücret
Belli Oldu
10 Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik
Başkanlığında
Üçlü Danışma Kurulu
12
Yâdigar Yolcu:
İşverenin
İş Güvenliği Algısı
14
18
22
30
NEYZEN RESTAURANT
Ankara’nın merkezinde
20 yıldır saklı kalmış güzide
bir mekân…
EKOTEKNİK İSG DERGİSİ,
3. YILINA GİRDİ
Prof. Dr. Mehmet Emin
Birpınar: Çevre Konusunda
Soru İşareti Kalmasın
T.C. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ve TÜRKAK
Akreditasyonu Yetkisi ile,
HALİÇ ÇEVRE
32
36
ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu:
Çevre Görevlisi de Olamaz,
Kabul Edilemez
Hüseyin Gelmez:
Çevre Eğitimi’nin
Amaçları ve Özellikleri
38
ÇSGB - İSGGM - İSGÜM
LABORATUVARLARININ
AKREDİTASYONU
40
42
44
46
S. Yasin Bostancı:
Stres Kavramına Giriş
Prof. Dr. Sefer Aycan:
İşyerinde Sağlık Gözetimi
Uz. Dr. Mehmet Ergin:
Antibiyotik Devri
Bitiyor mu?
Hatice Karslıoğlu:
İşgücü Verimliliğinde
Çalışanın Beslenmesi
48 İşyerinde Kalp Krizi
Sonucu ÖLÜM
Yargıtay Kararları
50
52
54
58
60
62
Mansur Ziya Koç:
2012 Yılında Toplam 74.871
Sigortalı İş Kazası Geçirdi
Tevfik Paçacı:
İnşaatlarda Ölüme DUR
Demenin Yolu:
YAPI DENETİM SİSTEMİ İş Başmüfettişi Özlem Özkılıç:
İnsan Hatalarını Önleme
Risk Değerlendirme Metodları
Neden İşletmeler İçin Önemli?
3M - Mert Dinçer:
Tozla Mücadele
Yönetmeliği Neler Getirdi?
DRAEGER TEKNİK MAKALE:
Kaçış Setleri
ve Kaçış Başlıkları
Özlem Kaymaz
KKD Yazı Dizisi:
Solunum Koruyucular
Dergimizin kapak fotoğrafı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü,
Strateji ve Geliştirme Başkanlığı'ndan G.Gamze ATİK UZUN tarafından
çekildi. Fotoğraf sanatıyla dergimize kattığı
Reklam ve
değerden dolayı çok teşekkür
Pazarlama Koordinatörü
Yalçın Yolcu
ediyoruz...
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş
4
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş,
İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya,
Uz.Dr. Mehmet Ergin,
Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez,
İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç,
Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur,
Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.),
Prof. Dr. Sefer Aycan,
Prof. Dr. Aytül Çakmak,
Ziya Demir,
Doç. Dr. Tayfun Güngör,
Doç. Dr. Tevfik Pınar,
Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu,
Uz. Dr. Cebrail Şimşek,
Uz. Dr. Engin Tutkun,
Doç. Dr. Mehmet Uğurlu,
Doç. Dr. Halil Murat Ünver,
Doç. Dr Yusuf Üste,
Dr. Hınç Yılmaz
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş
Görsel Tasarım
Okan Yurdakul
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli
ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Arkadaş Basım Sanayi
www.arkadasbasim.com.tr
Basım Tarihi
15.01.2014
Abonelik ve Reklam Rezervasyon
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı
güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı
konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini
belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak
ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir
kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının
telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve
Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi
içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik,
mekanik veya başka biçimde çoğaltılması
Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve
reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
10
Yâdigar
Yolcu:
İşverenin
İş Güvenliği
Algısı
08
ÇSGB Bakanı Faruk Çelik
Başkanlığında Üçlü Danışma Kurulu
16
EKOTEKNİK İSG
DERGİSİ
3. YILINA GİRDİ
20
30
Prof. Dr. Mehmet
Tuğba
Emin Birpınar:
Kanat,
Çevre Konusunda
Çevre
Soru İşareti
Mühendisleri Odası Başkanı Baran
Kalmasın
Bozoğlu’nu ziyaret ederekkeyifli bir
söyleşi gerçekleştirdİ.
52
Tevfik Paçacı:
YAPI DENETİM SİSTEMİ
62
KKD YAZI DİZİSİ / SOLUNUM KORUYUCULAR
Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM
İSG Uzman Yardımcısı Özlem Kaymaz
5
“İş Güvenliğinde Çare’siz Kalmayın”
Çare İSG
Ankara, Antalya ve Adana Şubelerimiz ile Hizmetinizdeyiz
Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No:27/5 Kızılay - ANKARA Tel: +90 312 431 11 53 (pbx) Fax: +90 312 431 11 60
Arapsuyu Mah. Atatürk Bulvarı No:47/21 Konyaaltı - ANTALYA Tel: +90 242 230 31 07 (pbx) Fax: +90 242 230 31 09
Reşat Bey Mahallesi Türkkuşu Caddesi No: 1 B Blok K:3 D:19 Seyhan - ADANA
6
www.careisg.com [email protected]
Asgari Ücret Tespit Komisyonu Toplandı;
Taraflar, 2014 yılı Asgari ücret belirlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik başkanlığında bir araya gelerek anlaşmaya vardılar.
Asgari ücretin, 2014 yılının ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846
lira, brüt olarak 1.071 liraya çıkması konusunda karar alındı. İkinci ay için
yüzde 6 artış oldu.
Bekar bir işçide net 891 lira, brüt 1.134 lira artışlar geçerli olacak. Yıllık
artış oranın ise yüzde 11 düzeyine ulaştı.
Toplantıda; işçi tarafını Türk-İş, işveren tarafını ise TİSK temsil etti.
B
akan Çelik, asgari ücretteki
16 yaş ayrımının kaldırıldığını
belirterek, asgari geçim indirimi uygulamasının çalışan
lehine genişletildiğini, dört çocuğu
olandan alınmayan gelir vergisinin
üç çocuğu olanı da kapsayacağını
söyledi.
Çelik, ‘’Asgari ücretin 2014 yılının
ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846 lira, brüt olarak 1.071
liraya çıkması konusunda karar
alınmış bulunuyor. İkinci ay için
yüzde 6 artış oldu. Bekar bir işçide
net 891 lira, brüt 1.134 lira artışlar
8
geçerli olacak. Yıllık artış oranın ise
yüzde 11 düzeyine ulaştı” açıklamasında bulundu.
2013 ile 2014
Geçen yıl, asgari ücret yılın ilk 6 ayı
için yüzde 4,1, ikinci 6 ay içinse yüzde
4,4 artırılmıştır. Asgari ücrette 2013
yılındaki ortalama artış ise yüzde 8,61
olmuştu.
Asgari ücret, halen 16 yaşından büyük
bekâr bir işçi için brüt bin 21 lira 50
kuruş, net 803 lira 68 kuruş olarak
uygulanıyor.
16 Yaş Ayrımı Kaldırıldı
Bakan Çelik, asgari ücretin dünyanın
pek çok ülkesinde uygulandığını ve
işçilere daha az ücretin verilmesini
yasaklayan önemli bir sosyal politika
aracı olduğunu söyledi.
Asgari ücrette 11 yılda reel olarak
yüzde 72’lik, nominal olarak ise yüzde
336’lık artış sağladıklarını vurgulayan
Çelik, şöyle konuştu: “Asgari Ücret
Tespit Komisyonu yaptığı çalışmalarla
bazı tavsiye kararlar aldı. Bizde bunu
Hükümet olarak değerlendirdik ve
yerinde bulduk. Bunların gerçekleş-
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2014’te geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
Reşat Moralı Konferans Salonunda beşinci kez toplandı.
2014 İçin Asgari Ücret Belli Oldu
tirilmesi için çalışmalara hemen başlayacağız. Bu yıl oy çokluğuyla asgari
ücrette ‘16 yaş altı’ ve ‘16 yaş üstü’
uygulamasına son veriyoruz. Bundan
böyle tek asgari ücret uygulaması gerçekleştirilecek. Ayrıca asgari geçim indirimi uygulamasını çalışanların lehine
genişlettik. Dört çocuktan üç çocuğa
indirmiş bulunuyoruz. Yani üç çocuğu
olandan gelir vergisi alınmayacak.”
Ayrıca toplantıda, 16 yaşla ilgili düzenlemenin ikincil mevzuatta yapılacak düzenlemeyi kapsadığı ve bunun
önümüzdeki hafta içerisinde gerçekleştirileceği belirtilerek, asgari geçim
indirimiyle ilgili düzenlemenin ise yasal değişiklik gerektirdiği için Meclis’e
sevk edilmesi gerektiği söylendi.
Yeni yılda geçerli olacak asgari
ücretin oy çokluğuyla belirlendiğini
vurgulayan Çelik, şu bilgileri verdi:
‘’Asgari ücretin 2014 yılının ilk 6 ayında yüzde 5’lik ücret artışıyla net 846
lira, brüt 1.071 liraya çıkması konusunda karar alınmış bulunuyor. İkinci
6 ay için yüzde 6 artış oldu. Bekâr bir
işçide net 891 lira, brüt bin 134 lira
artışlar geçerli olacak. Yıllık artış oranı ise yüzde 11 düzeyine ulaştı.”
Bakan Çelik: “Asgari ücret, satın
alma paritesi açısından ele alınınca
11 Avrupa ülkesini geride bırakacak
bir düzeye ulaştık” dedi. Ayrıca Çelik;
“milli gelire göre bakıldığı zaman da
Türkiye’nin en önde olduğunu” da
söyledi.
Çelik, asgari ücretin bir sosyal koruma ücreti olduğunu tekrarlayarak,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun altında bir ücretin çalışana
teklif edilmemesi anlamı taşıyan bir
ücrettir. Bundan dolayı Türkiye’de
asgari ücretten beyan her gün daha
da düşmektedir. Yüzde 47’lerde olan
asgari ücret beyanı şu an yüzde
32’lere düşmüş bulunmaktadır. Reel
olarak bu 11 yıllık dönemde asgari
ücrette artış söz konusudur. Bugün
de enflasyon önümüzdeki yıl orta
vadeli programda 5,3, büyüme yüzde 4
öngörülmüş iken asgari ücretin yüzde
11 düzeyinde artırılması Hükümetin
veya kamunun bu meseleye bakışını
çok net bir şekilde özetlemektedir.
Şartlarımızı işverenlerle birlikte daha
da zorladık. 4,5 ve 5 düzeylerinde olan
işverenin bu yaklaşımını 6 düzeyine
taşımış olduk.”
Asgari ücretteki 42 liralık artışı değerlendirir misiniz?
Bakan Çelik’e toplantıda şöyle bir
soru yöneltildi: “Asgari ücretteki 42
liralık artışı değerlendirir misiniz?”
Basın mensuplarından birinden gelen
bu soruya Bakan Çelik’in yanıtı şu
şekilde oldu:
“Özel sektörü de biliyorum, kamuyu
da biliyorum. Binlerce çalışan asgari
ücretin çok üzerinde rakama çalışıyor.
Dolayısıyla asgari ücreti bir geçim
ücreti değil, asgari ücreti bir koruma
ücreti olarak ele aldığımız zaman bu
yüzde 11’lik artışın ekonomik verileri
de dikkate aldığımız zaman olumlu bir
gelişme olduğunu söyleyebilirim.”
Haber ve Fotoğraflar İçin: ÇSGB, Strateji ve Geliştirme Başkanlığı’ndan Gamze Atik Uzun ve Erkut Uzun’a teşekkür ederiz.
9
Bakan Faruk Çelik
Başkanlığında Üçlü Danışma Kurulu
Üçlü Danışma Kurulu, 18.12.2013 tarihinde, alt işverenlik, kıdem tazminatı, uzaktan çalışma ve geçici iş
ilişkisi konularını sosyal taraflarla görüşmek üzere Sayın Bakan başkanlığında toplanmıştır. Bakan Faruk
Çelik, açılış konuşmasında; 11.11.2013 tarihinde alınan karar doğrultusunda işçi, işveren konfederasyonları uzmanları ile Bakanlık uzmanlarından oluşan teknik komitenin bir sonuca ulaşamadığını belirtmiştir.
Alt işverenlik uygulamasıyla ilgili sorunların artık tüm taraflarca bilindiğini, işçilerin daha fazla hak kaybına uğramamaları için gerekli çalışmaların bir an önce sonuca vardırılması gerekliliğini vurgulamıştır.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)Başkanı Kani BEKO; üç işçi
konfederasyonunun biraya gelerek oluşturdukları, alt işverenlik, kıdem tazminatı
ve geçici iş ilişkisi sorunlarına çözüm
önerilerini içeren mutabakat belgesini
okumuştur. Mutabakat belgesinde yazılı
olanlar dışında yapılacak herhangi bir düzenlemeye karşı olduklarını belirtmiştir.
Mutabakat belgesinin 2. maddesinin (f)
bendinde yer alan öneriyle ilgili olarak
Bakan Çelik, böyle bir düzenlemenin
muvazaayla ilgili uygulamada karşılaşılan
sorunlara bir çözüm getirmeyeceğini
belirtmiştir. Kamuda yapılan ihalelerde
işçi ücretleri maliyetinin asgari ücret
üzerinden hesaplandığını, bu yüzden
kamudaki alt işveren işçilerine asgari
ücretin üzerinde bir ücret verilemediğini
belirterek, bu alandaki sorunun aciliyetini
vurgulamıştır. Bunun ardından tekrar
söz verilen Sayın BEKO; 4857 Sayılı İş
Kanunu’nda yapılan yanlış düzenlemeler
sonucunda, alt işverenliğin çok yaygınlaştığını, bunun da iş kazalarının aşırı
artışına sebep olduğunu belirmiştir. Kamuda aynı işi yapan kadrolu ve alt işveren
işçilerinin farklı ücretleri almalarından
kaynaklanan sorunlara değinmiştir.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu
(TÜRK-İŞ) Başkanı Ergün ATALAY; Sorun-
10
ların İş Kanunu’nun 2. maddesinden kaynaklandığını belirtmiştir. Muvazaa düzenlemesinin kaldırılması durumunda, işçi konfederasyonlarının ve dolayısıyla da işçilerin
haksızlıklara karşı ellerinin kollarının bağlı
kalacağını vurgulayarak, bu düzenlemenin
kaldırılmasına karşı olduklarını belirtmiştir.
Hak İş Konfederasyonu (HAK-İŞ) Başkanı
Mahmut ARSLAN; alt işverenlik konusunda
asıl sorunun kamuda yaşandığını bu sebeple
de kamu ve özel sektör uygulamalarının ayrı
ayrı değerlendirilmesini uygun bulduklarını
söylemiştir. Kamu ayrı olarak ele alınıp, 8
ve 9.maddelerin kaldırılarak bir muvazaa
düzenlemesi yapılması durumunda mutabakatın sağlanabileceğini belirtmiştir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Sekreteri Bülent PİRLER,
işveren kesimi olarak işçi konfederasyonlarının hazırladıkları Mutabakat Belgesini
hiçbir şekilde kabul etmediklerini söylemiştir. Ardından özel sektörde alt işverenlikle ilgili sıkıntı yaşanmıyor demenin
yanlış olduğunu belirterek yargıda görülen
özel sektör işletmeleriyle ilgili muvazaa
davalarının çokluğuna vurgu yapmıştır.
Muvazaaya ilişkin kararın İş Müfettişlerincesübjektif esaslara dayanılarak veriliyor
olmasını eleştirerek, söz konusu uygulamanın değiştirilip kararın yargı organla-
rınca verilmesi gerektiğini söylemiştir. Alt
işverenlik uygulaması ile ilgili sorunların,
Kamu İhale Kanununda ve kamu kuruluşlarının kendi yönetmeliklerinde yapılacak
değişikliklerle çözülebileceğini belirtmiştir.
HAK-İŞ Temsilcisi Semih TEMİZ, kamu
kesiminde karşılaşılan sorunların İş Kanununun 2. Maddesine 2006 yılında eklenen 8
ve 9. fıkralardan kaynaklandığını belirtmiştir. Bu iki fıkranın kanundan çıkarılmasıyla,
kamu kesiminin de alt işveren çalıştırırken
özel sektörle aynı şartlara tabi olacağını,
Kamu İhale Kanununda da gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından sorunun
çözülebileceğini söylemiştir. Kamunun
ihaleye çıkarken Asgari Ücretin üzerinde
bir ücretle işçilik maliyetlerini belirlemesi
gerektiğini vurgulamıştır. Bunların dışında,
kamuda işe göre norm kadro belirlenmesi
ve muvazaalı işlemlerle ilgili olarak verilen
mahkeme kararlarının biran evvel uygulanması gerekliliğini belirtmiştir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)
Temsilcisi İbrahim BURKAY, kamuda
yaşanan sorunların Kamu İhale Kanununda yapılacak bir değişiklikle değil, hizmet
sözleşmelerine konulacak hükümlerle
çözülebileceğini belirtmiştir. Ücret skalası
düzenlemesi ile ilgili olarak da; kamuda
her işyerinin ve işkolunun ücretlerinin
farklılığına değinerek ortak bir ücret belirlenmesinin yanlış olacağını belirtmiştir.
Bakan Çelik, ücret skalasının işin ve işçinin
niteliğine göre tavan fiyat kısıtlaması ile
belirleneceğini söylemiştir. İşçiye skalayla
birlikte sağlanacak örgütlenme ve toplu
sözleşme hakkıyla, alt işveren işçisinin
hak kayıplarının önüne geçilebileceğini
belirtmiştir. Aynı iş yerinde alt işverene
bağlı olarak çalışan bir işçinin 10 yıl
çalışmasına rağmen asgari ücret alıyor
olmasına ancak skala uygulamasıyla son
verilebileceğini belirtmiştir.
TÜRK-İŞ Temsilcisi Naci ÖNSAL, kamuda yaşanan özellikle muvazaayla ilgili
sorunların, İş Kanunu’nun 2. Maddesindeki bir yanlışlık veya eksiklikten değil
kamu işverenlerinin yanlış uygulamalarından kaynaklandığını belirtmiştir.
Bakanlık Müsteşarı Fatih ACAR, muvazaa
kararlarının yargı organlarınca 2. maddede
alt işverenlik ilişkisi için 3 şartın birlikte
aranıyor olmasından kaynaklandığını
belirterek “ile” kelimesinin “veya” ile değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Kadrolu
işçi-alt işveren işçisi arasındaki ücret farklılıklarının yüksekliğine de vurgu yapmıştır.
DİSK Genel Sekreteri Arzu ÇERKEZOĞLU,
muvazaayla ilgili sorunların tanımdan kaynaklanmadığını, alt işveren işçisine asıl işin
yaptırılmasından dolayı çıktığını söylemiştir. Ayrıca iş müfettişlerinin kararlarının
sübjektif olmadığını, muvazaa kararlarını
işyerlerine bizzat giderek yaptıkları denetimler sonrasında verdiklerini belirtmiştir.
TİSK Temsilcisi Cengiz DELİBAŞ, İdarenin muvazaa tespiti yetkisinin olamayacağını söylemiştir.
Bakan Çelik, Kanun’un 2. Maddesi’nin
rahatlatılması ve ücret skalası üzerine
çalışmalar yapılması gerektiğini belirterek kıdem tazminatı ve geçici iş ilişkisi
konusunu tartışmaya açmıştır.
Kıdem tazminatıyla ilgili olarak ise HAKİŞ temsilcileri fon sistemini savunurken,
DİSK VE TÜRK-İŞ temsilcileri fon sistemine kesinlikle karşı olduklarını belirtmiştir.
TÜRK-İŞ temsilcileri 30 günlük ücretin
altında belirlenecek kıdem tazminatı
miktarını kesinlikle kabul etmeyeceklerini
belirtmiştir. Geçici İş İlişkisi ile ilgili olarak
da TÜRK-İŞ ve DİSK bir düzenlemeye
karşı olduklarını söylemişlerdir. Hak-İŞ
ise bu konuda bir düzenlemenin yapılmasından önce, 189 Sayılı Ev İşçileri için
İnsana Yakışır İş hakkında ILO Sözleşmesinin onaylanması gerektiğini belirtmiştir.
w
BÜYÜK BİR BAŞARIYLA ÇALIŞAN
PROJE: İSG-KÂTİP
PROJESİ
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda yer alan İSG hizmetlerinin elektronik ortamda sunulabilmesine ve istatistiksel
olarak raporlanabilmesine imkan sağlayan İSG-Kâtip, kullanıcı
etkileşimli ve bütünleşik veri tabanı anlayışıyla, ilgili kurumların veri tabanları ile entegre edilen ve MERNİS ve bağlı olarak
gerçek kişilerin bilgileriyle eş zamanlı çalışan bir yazılım projesi. OSGB, Eğitim Kurumu, Toplum Sağlığı Merkezi gibi İSG hizmetlerinde yer alan firma ve kurumlar ile kişilerin (İş güvenliği
Uzmanı (İGU), İşyeri Hekimi (İH), Diğer Sağlık Personeli(DSP),
Eğitici) yetkilendirilmeleri, görevlendirme ve sözleşmeleri ile
eğitim programlarının sistem üzerinden oluşturulması işlemlerinin kontrol, onay ve iptal süreçleri sistem üzerinden yapılmaktadır. Sistem adeta yoğunluğun ve karışıklığının kurtarıcı görevini
üstlenmiştir.
• İSG-KATİP; içeriğinde yer alan
modüllerin ve iş süreçlerinin oluşturulmasına ve geliştirilmesine yönelik
sabitlerde (parametreler) gerekli
değişikliklerin sistem yöneticisi tarafından yapılabilmesi için dinamik bir
yapıda kurulmuştur.
görüntülenebilen modüller; pilot ve
saha testlerinden alınan geri dönüşler
ışığında; kullanıcının yapmak istediği
işlemi en kısa zamanda ve en uygun
ara yüz tasarımı ile yapabilmesini
sağlayacak şekilde kullanıcı dostu bir
yapıda tasarlanmıştır.
Projenin mevzuat ve değişiklikler karşısında kodlarda herhangi bir değişiklik yapılmadan kendini yenileyebilmesine de imkân sağlanmıştır.
• İSG hizmetlerinde görevlendirilen
iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi,
DSP, eğitici vb. sertifikalandırılması,
görevlendirme ve sözleşmelerinin
takibi, kontrolü, onay ve iptal süreçleri
sistem üzerinden sağlanmaktadır.
• Kullanıcı yetkilerine bağlı olarak
11
KAPAK
KONUSU
Yâdigar Yolcu
İş Sağlığı Güvenliği Bilim Uzmanı
İş
Güvenliği Algısı
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ile son dönemlerde ülke genelinde en
öncelikli gündem konularından biri de iş sağlığı güvenliği konusudur.
6
331 Sayılı Yasa’dan önce kanun,
sadece 50 üstü çalışanın bulunduğu işletmeleri kapsarken,
yeni yasa ile birlikte birçok
kısıtlama kalkmış, 01 Ocak 2014
Tarihi itibariyle de kapsam iyice genişleyerek kanun kamu dışında hemen
hemen tüm işletmeleri kapsayacak
şekilde yaygınlaşmıştır.
Bu durum genel anlamda olumlu
bulunmakla birlikte, süreç içinde
bir takım sorunların ve beklentilerin
ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu beklentilerden en yaygın ve hâkim
olanı ise; işverenin iş güvenliği konusundaki tüm sorumluluğu üzerinden
atmak istemesi şeklinde kendini
göstermektedir.
Örneğin, İş güvenliği hizmeti sunmak
amacıyla yapılan görüşmeler neticesine bakıldığında, hizmet alacak işveren
ya da işveren vekillerinin büyük bir
kısmının ilk soru olarak “iş güvenliği
konusunda hangi risklerin işveren
üzerinden alındığını” soruyor olması
bu tezimizi güçlendirmektedir. Bu
12
sorunun ilk olarak ve altı çizilerek sorulmasının sebebi; işveren beklentisinin “benim sorumluluğum tamamen
ortadan kalksın ya da işveren adına
adıma istihdam edilecek olan uzman
/ hekim ya da organizasyon yapan
OSGB tüm sorumluluğu üzerine alsın”
yönündeki temel beklentisidir.
olduğu” ifadesi bulunmaktadır. Bu
hükmün ne anlama geldiği ya da ne
anlama gelmesi gerektiği henüz anlaşılabilmiş değildir, ancak bu madde
hükmünün yukarıda zikredilen işveren
algısındaki sorumluluk devri anlamına geldiği, işverence böyle algılandığı
da anlaşılmaktadır.
İşveren açısından beklide haklı bir
beklenti olabilir ancak bu beklenti hizmetin layıkıyla yapılmasının önünde
önemli bir engeldir. Çünkü sorumluluğunu devrettiğini ya da iş güvenliği
riskini hekim ve uzman aracılığı ile
çözdüğünü düşünen veya buna inanan
işveren kuvvetle muhtemel rehavete
kapılıp tamamlayıcı diğer önlemlerin
alınması, test ve ölçümlerin yapılması, denetim ve gözetim sorumluluğunun eksik yapılması gibi bir dizi
eksik ve sorunların oluşmasına neden
olacaktır.
Son zamanlarda meydana gelen
iş kazaları incelendiğinde gerek
bilirkişi raporlarında gerekse yargı
yaklaşımında da özellikle iş güvenliği
uzmanlarının asli kusurlu sayılma
durumları görülmektedir.
İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri
Yönetmeliği’nde bir madde hükmünde “İş güvenliği uzmanı ile işyeri
hekiminin işverene karşı sorumlu
Uzman ve hekimin asli kusurlu sayılma hali kesinleşirse, iş güvenliği
alanı yeni bir sorunla karşı karşıya
kalacaktır.
“Asli görevi rehberlik ve danışmanlık
olan iş güvenliği uzmanı ve hekimin,
muhtemel bir iş kazası durumunda
asli kusurlu sayılabilir mi ?” sorusu
önümüzdeki süreçlerde tartışılması
gereken önemli bir soru ve sorun
olarak ortada durmaktadır.
Tabloya geniş bir açı ile bakıldığında; bir kaza olmadığı sürece sorun
istemeyen işveren ile hiçbir yaptırımı
olmayan uzman aynı takımdadır.
İşletme kurulurken büyük çoğunluğunda büyümeyi ve iş güvenliğini
öngörmeden yapılandığı için önemli
yapısal sorunlar bulunmakta olup, bu
tesislerde iyileştirme yapılma ihtimali
çok düşüktür. Yani iş güvenliği uzmanı
ya da işveren istese de yapacağı /
yapabileceği fazla bir şey yoktur. Buna
çalışanın direnci ile çalışanın çalışma
süreleri ve sirkülâsyonu da eklenince
sonuç alma ve faydalı olma alanı iyice
daralmaktadır. Bu dar alana iş güvenliği işveren algısını ilave edelim ve sonuçta yaptırım gücü olmayan uzmana
asli kusurlu sayalım. Bu durumda
ne olur? Şu an olanlar yani mesleki
ve uzmanlık yeterliliği olan saha ve
bakanlık tecrübesi bulunan nitelikli iş
güvenliği uzmanlarının büyük bir çoğunluğu uzmanlık dışına kayarak bir
anlamda alandan çekilmiştir. Ancak
bu seferde saha, tecrübesiz uzmanlardan oluşan, yaptırım gücü zayıf bir
grubun kontrolüne geçme riski ile
karşı karşıya kalmıştır.
Bu nedenle uzmanların sorumluluk
sınırlarının belirlenmesi ve içeriğin
doğru kurgulanması bu nitelikli uzmanlarında alana dönmelerine vesile
olabilecektir.
Bu nedenle Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’nın aşağıdaki 5
hususu dikkate alarak uygun politika geliştirmesi ulusal iş güvenliği
politikasının da başarıya ulaşması
bakımından önem arz etmektedir:
1) İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin sorumlulukları yönetmelikte
belirtilmekle birlikte yargısal sorumluluklarının sınırları çizilmelidir. Yani
kazalarda veya meslek hastalıklarında
asli kusurlu sayılıp sayılmayacağının
netleşmesi gereklidir.
2) OSGB hizmeti sunan kuruluşların
standartlarının yükseltilmesi gerekir
ve bu kuruluşların etkin bir eğitim uygulama sürecinden de geçirilmesi acil
bir ihtiyaçtır. Hizmet sunduğunu ifade
eden kuruluşların önemli bir kısmı
bilgi donanımı açısından yetersizdir.
Ayrıca hizmet sunanların algı standardı açısından da bu eğitime ihtiyaçları
vardır.
3) Hizmet sunumu için kurulan
OSGB’lerin nitelik ve nicelik olarak bir
planlamaya tabi tutularak, arz-talep
dengesini aşırı olumsuz etkilemesinin önüne geçilmelidir. Akdi halde
bu yolla yanlış ve eksik uygulamaların ortaya çıkmasına mutlaka engel
olunmalıdır.
4) Mevzuat gereği OSGB’ler bölge
dışına hizmet sunamadığı için aslında
istemeden farklı il ve bölgelere şubeler açmaktadırlar. Oysaki işin niteliği
gereği dağınık işyerlerine hizmet
sunumu için alt yüklenici veya çözüm
ortağı şeklinde diğer bölgelerdeki
OSGB’lerden hizmet alınabilseydi,
yani bir OSGB diğer bir OSGB den hizmet alabilseydi bugün bu kadar OSGB
açılmamış olacaktı.
5) OSGB’lere bakanlık kökenli tecrübeli bir A sınıfı uzmanın eğitici, yol
gösterici ve rehberlik yapmak üzere
koordinatör olarak atanması zorunlu
kılınmalıdır. Yetkilendirmede bu kriter
yeni dönemde aranmalıdır. Böylece
OSGB’lerde çalışan uzmanlar sahada
deneyimli bir uzmanın sorumluluğunda ve daha güvenle çalışabilecektir.
Ülkemizde ne yazık ki serbest rekabet
biraz kuralsızlık olarak algılanmaktadır. Oysaki kamunun denetim ve düzenleme yetkisi doğru kullanılırsa, istenen
ve beklenen rekabet sağlanabilir, atıl
kapasitenin önüne geçilir, plansız
insan gücünün gereksiz bölgelere yığılmasının önüne geçilir. Böylece hizmetin
yaygınlaşmasına, kolay ulaşılabilir ve
makul ücretle hizmet sunulmasına
neden olur. Başarı ve istikrarda bu
ilişkilerin kurulması çok önemlidir.
Sonuç olarak;
2013 yılsonu itibariyle Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan yetki
almış OSGB sayısının 884’ü aştığı,
serbest çalışan uzman ve hekimler de dikkate alınacak olursa
piyasanın daha şimdiden arz
talep dengesinin bozulduğu görülecektir. Bu durum
niteliksiz hizmet arz ve
talebini artıracak önemli bir
faktördür.
Sorumluluk İstemeyen İşveren’e karşı; İş Güvenliği Uzmanlığı’nın çok yüksek risk taşıdığını bilen tecrübeli uzmanlar İSG alanı dışına kaydı.
Bu sebepledir ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı özellikle A Sınıfı
Uzman ihtiyacını karşılamak için hızlı çözümler üretme yoluna gitti, ancak
bu sefer de saha tecrübesiz uzmanlardan oluşan, yaptırım gücü olmayan bir
grubun kontrolüne geçme riski ile karşı karşıya kaldı.
13
Neyzen
Restaurant
Ankara’nın merkezinde ve 20 yıldır saklı kalmış güzide bir mekân…
Neyzen Restaurant, tam 20 yıldır
sadece ehillerince bilinen gizemli Bir
mekân...
Restaurantın duvarlarında Neyzen
Tevfik ve önderimiz Mustafa Kemal
14
Atatürk’ün fotoğrafları sizi Cumhuriyetin ilk yıllarına götürür.
Selçuklu mimarisiyle özenerek düzenlenmiş olan duvarlarda, tarihin
saklı kalmış otantik eşyaları da
yerini almış.
Tarihi yolculukları AN’da yaşamak
isteyenler için bakırlar ve ahşabın
muhteşem uyumu Neyzen’de bir
ferahlık olarak vücut almış…
Her yerde yemek yenilebilir; ancak Neyzen’de tarihte bir an’ı yakalarsınız, yaslarsınız
arkanıza sırtınızı ve seyre dalarsınız; kulağınıza bir ney sesi çalınır, dünyanın bütün
keşmekeşliği sizden uzaklaştırılır... Sonra bir de bakarsınız ki, akmış gitmiş saatler,
ama zaman size durduğu için siz fark etmemişsiniz bile...
Haftanın altı günü Türk Müziği’nin
her rengini keşfetme şansınız olan
Neyzen’de, soğuk havalarda bahçede
özenle düzenlenmiş olan odun sobasında nostalji yapabilir ve bakır demlikten çayınızı kendiniz alabilirsiniz.
yumuşacık bir mekan, huzur ve selamet sunulur…
Aşçısı Yavuz Usta’nın Special Kuzu
Gerdanı’nı da Neyzen’de tadabilirsiniz.
Ankara’nın en işlek bulvarlarından
olan Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan
Neyzen Restaurant, zahiri batin ile
ayıran bir hat gibi uzanır.
Neyzen’de çok renklilik ve adeta bir
gökkuşağı çeşitliliği mevcut. Son 2
yıldır Giresunlu bir aile tarafından
işletilen mekanda ayın belli zamanlarında Karadeniz Geceleri de organize
ediliyor ve böylece Ankaralılara o yeşil
cennetin en leziz yemeklerini yeme
şansını da Neyzen sunuyor.
Bir tarafta acımasızca akan bir trafik,
kaos, büyükşehir karmaşası var iken,
diğer tarafta bir Neyzen Rüyası’nda
Karadeniz ile yeşilliğin hakkını veren
mekan, kırmızı ette de en az yeşillikte
olduğu kadar iddialı, özellikle yılların
“Eskimeyen yüzümüz, yenilenen
gülüşümüz” sloganını kendine ilke
edinmiş olan mekânın en dikkat çekici
özelliği aile tadında ve gönlünüzce
vakit geçirebilmenizdir. Ramazan
akşamlarında Ney eşliğinde en seçkin
iftar sofralarını sunan mekân, alkol
kullananlar için şarabın da en lezzetlilerini sunmaktadır. Tüm bu özellikleri ile aslında tam da adına yakışır
şekilde tüm güzelliklerin cem edilmiş
şeklidir.
Kapıdan içeri girdiğiniz AN’da güleryüzüyle sizi bekleyen Neyzen personelleri ile başlar rüya...
15
Çare Akademi
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU
İŞYERİ HEKİMLİĞİ
220 Saatlik Bir Eğitim ile
Hekimlere Uzmanlık Gerektiren İşyeri Hekimliği
Yetkisi Verilmektedir.
C SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI
220 Saat
90 Saat Uzaktan
90 Saat Örgün Eğitim
40 Saat Staj
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş olan
kurumumuzda A Sınıfı, B Sınıfı ve C Sınıfı Eğitimler verilmektedir.
ÇARE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ EĞİTİM KURUMU
Çare Akademi
Ziya Gökalp Cad. Adakale Sok. No: 27 / 5 Kızılay - Ankara
16
Tel: +90 312 431 11 53 Fax: +90 312 431 11 60
www.careakademi.com - [email protected]
17
EKOTEKNİK İSG DERGİSİ,
3. YILINA GİRDİ
Kamu, Çalışanlar ve İşverenler arasında üçlü bir bağ oluşturan Ekoteknik İSG Dergisi geçtiğimiz akşam Tarihi Kınacızade Konağı’nda
düzenlenen bir yemekle üçüncü yaşına adım attı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığı’nda görev yapan yöneticilerin, akademik katkı yapan akademisyenlerin, Draeger Safety Yöneticilerinin, 3M Temsilcisinin ve Ekoteknik İSG’nin yönetim kadrosunun katıldığı yemek İş Sağlığı Güvenliği sektörüne yön verenlerin buluşma noktası gibiydi.
18
Türkiye’de İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre konularında sektöre
yön veren isimlerin buluştuğu
yemekte ÇSGB, İSGGM Genel
Müdür Yardımcısı Ahmet Çetin
ile İSGÜM Ankara Müdürü Halil
Polat da verdiği bilgilerle ve
zevkli sohbetleriyle
yemeğin renkli isimlerindendi.
Yaklaşık 18 yıldır İş Sağlığı – İş Güvenliği ve Çevre konularında faaliyet gösteren bir firma olan
Ekoteknik’in yayınladığı “Ekoteknik İSG Dergisi” kaynağından haberleri alarak sektörü aydınlatıyor.
Aralık Ayı içinde Tarihi Kınacızade Konağı’nda 2 yılı doldurmanın sevincini paylaşan dergi yazarları,
3. yıla adım atmanın da coşkusunu paylaştı.
“11-15 Eylül 2011 tarihinde
düzenlenen “Dünya İş Sağlığı
ve Güvenliği Kongresi ve Fuarı” 57 yıllık tarihine İstanbul’da
rekorlar yazdırarak ülkemizden
ayrıldı. Açılışı Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Faruk Çelik tarafından gerçekleştirilen kongreye 140 ülkeden 5 bin
400 kişi katıldı, ayrıca kongrede
32 ülkenin Çalışma Bakanlarının
katılımıyla İstanbul Deklarasyonu
da imzalandı.
Bu olay tabiî ki basında yer aldı
ama sektörel basın eksikliğinden
ilgilileri detayları bulamadı.
Bunun üzerine Ekoteknik İSG yöneticilerinin, iş sağlığı güvenliği ve
çevre konularında bir dergi çıkarmaya karar vermesiyle başlayan
EKOTEKNİK İSG DERGİSİ sektörde
2. yılını doldurdu.
İlk sayısı Ocak‘2012 tarihinde
yayınlanan Ekoteknik İSG Dergisi,
2012 ve 2013 yıllarında çok başarılı sayılar çıkartarak, 3. yıllarına
başarılı yazar kadrosu ile beraber
adım attı.
19
Yemeğimiz Ulusal Basın’da geniş yer aldı.
20
Ekoteknik İSG Dergisi, ardında bıraktığı 2 yılda çok başarılı yayınlara imza attı. Öyle ki böyle bir başarıyı, özel bir şirketin
kendi başına başarması çok da mümkün bir durum değil.
Ancak Türkiye olarak çok şanslı bir ülkeyiz ki, bilgi isteyen ve iyi niyetli olan herkese kapıları sonuna dek açık bakanlıklarımız var. Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü olmak üzere Sağlık
Bakanlığı’ndan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bilgi anlamında çok büyük destek gördük.
Köşe yazarı kadromuzu bakanlık
müfettişlerinden ve üniversitelerin
akademik kadrolarından oluşturduk.
Şimdi de 2 yılımızı doldurduk.
Yemeğe; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdür Yrd. Ahmet Çetin, İSGÜM
Ankara Müdürü Halil Polat, Ekoteknik
İSG Dergisi Editörü Yadigâr Yolcu, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül
Durmuş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Emekli Genel Müdür Yrd. Hüseyin
Gelmez, ÇSGB E. Genel Müdür Yrd.
Kemal Çetintaş, Sağlık Bakanlığı İş
Sağlığı Bilim Uzmanı Dr. Tahir Soydal,
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof.
Dr. Sefer Aycan, Draeger Safety Genel
Müdürü Abidin Korkmaz ve Satış
Müdürü Pelin Korkmaz, 3M Kurumsal İlişkiler Müdürü Yasemin Öymez
olmak üzere İş Sağlığı Güvenliği
sektörüne yön veren 40 kadar isim
yemeğe katıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün
İSG Kültürü oluşturma
amacıyla düzenlediği
afişlerin minik yıldızı Çınar
Uzun, yemeğin en genç
katılımcısıydı. ÇSGB, Strateji
Daire Başkanlığı ekibinden
olan Erkut Uzun ve Gamze
Uzun’un oğlu Çınar Uzun
şimdiden Bakanlık ile ilgili
organizasyonlarda yer alıyor.
Gecenin Tatlı
Sürprizlerinden
biri Draeger
Safety
Koruma’dan
geldi. Gül
sepeti şeklindeki çikolatalı,
meyveli Doğum
Günü Pastası
gönülleri de
tatlandırdı.
Kınacızade Konağı’nda
düzenenlenen gecede
yemekler ve fasıl dinletileri
de yılın stresinin atılmasını
sağlayarak organizasyonun
başarısını artırdı.
21
Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar
22
!
Çevre Konusunda
Soru İşareti Kalmasın
Yıllarca İstanbul’da İl Müdürlüğü yapan Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, yakın tarihte
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcılığı görevine başladı. Makamında
ziyaret ettiğimiz Birpınar, tüm sorularımıza uzun uzun cevaplar vererek hem akıllardan
tüm soru işaretlerini kaldırdı, hem de röportajın keyfine doyum olmadı.
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraflar: Recyling Industry Magazine
İ
stanbul ve Marmara Bölgesi ülkemiz sanayisinin ağırlık merkezini
oluşturmakta ve son 10 yıldır da
sanayi üretimimiz sürekli artmaktadır. Sanayi üretiminin artmasının çevre sorunlarını tetiklediğini
biliyoruz. Oluşan çevre sorunlarına
ve kirliliğe karşı ne gibi önlemler
alınmaktadır? Ve alınmalıdır?
Sanayinin hızla üretim kapasitesini
artırması ve yeni sanayi kollarının faaliyete geçmesi, endüstriyel atık miktarının hızla artmasına sebep olmaktadır.
Söz konusu bu atıkların yönetiminde
Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında ülke koşullarını dikkate alarak
uyumlaştırdığımız ve hatta Avrupa
Birliği’nde yer almayıp ülkemize özel
olarak yayımladığımız Atık Mevzuatı’nı
kullanmaktayız. Özellikle teknolojik
gelişmeler ve sanayinin hızla büyümesine bağlı olarak mevzuatımızı sürekli
güncellemekteyiz. Mevzuatın etkin bir
şekilde yürütülebilmesi ve ülke şartlarına göre güncellenebilmesi açısından
en önemli unsur atık miktarına yönelik
etkin bir envanterin bulunmasıdır.
2006 yılında yaşanan Tuzla varilleri
olayından sonra gerçek tehlikeli atık
verilerine ulaşılmasının tehlikeli atık
yönetiminde ilk adım olması gerektiği
de gündeme gelmiştir. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla 2 yıl süren
olan “LIFE TCY/TR/000292 Türkiye’de
Sanayiden Kaynaklanan Tehlikeli
Atıkların Yönetiminin İyileştirilmesi-
HAWAMAN Projesi” 2007-2009 yılları
arasında gerçekleştirilmiştir. Projenin
başlıca amacı tehlikeli atık konusunda ülke genelini kapsayan bir izleme
sisteminin yerleştirilmesi, bunun
yanı sıra web tabanlı bir veri toplama
ve yönetim sisteminin geliştirilmesidir. Proje kapsamında atıkla ilgili
veri akışının sağlanabilmesi için atık
beyan sistemi geliştirilmiş olup, 2009
yılından itibaren tehlikeli atık envanteri oluşturulmakta ve bu envanter
yardımıyla atık yönetimi gerçekleştirecek tesisler yönlendirilmektedir.
Tehlikeli Atık
Sınıflandırma Kılavuzu
Sadece mevzuat çıkarılması ve
envanter oluşturulması etkin bir atık
yönetimi için yeterli değildir. Bu başlıkların desteklenmesi sanayi tesislerimizin atığını tanıması ve bu konuda
eğitimli olmasını gerektirmektedir. Bu
çerçevede, Life HAWAMAN Projesi ve
daha sonrasında Bakanlığımız teknik
personeli, sanayi tesisleri ve üniversitelerinde desteği ile hazırlanan
pek çok sektör için kılavuz kitaplar
hazırlanmıştır. Bu kılavuz kitaplar ile
sektörün üretimin hangi teknolojilerin kullanıldığı, bu proseslerin hangi
aşamasından hangi atıkların kaynaklandığı ve ne şekilde yönetileceği
belirtilmektedir. Ayrıca, sanayicimizin
ve atık yönetiminden sorumlu tarafların atıklarını tanımaları ve doğru
şekilde atıklarını sınıflandırabilmeleri
için Tehlikeli Atık Sınıflandırma Kılavuzu hazırlanmıştır. Bununla birlikte,
Bakanlığımız, sivil toplum kuruluşları, sanayi temsilcileri, dernekler ve
üniversitelerin öncülüğünde sürekli
olarak eğitimler düzenlenmektedir.
Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği (SKKY)
31 Aralık 2004 Tarih - 25687 Sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY) kapsamında Türkiye’de
kurulu halde bulunan endüstri tipleri,
küçük sanayi bölgeleri, organize sanayi bölgeleri ve diğer küçük işletmeler göz önüne alınarak, alıcı ortama
yapılacak deşarj standartları sektör
bazında hazırlanmış olup, SKKY Tablo
5’ten Tablo 20’ye kadar düzenlenmiştir. Her endüstri kendi tablosunda belirlenen deşarj standartlarına
uymakla yükümlü tutulmuştur.
Bu yönetmelikteki yasaklara aykırı
hareket edenler ve belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyenlere; ek
süre verilmesi ve bu süre sonunda da
yerine getirmediği takdirde faaliyetlerinin kısmen veya tamamen durdurulması Çevre Kanunu’nun 15.nci
Maddesi’nde belirtilen makamlar
tarafından, aynı Kanunun 20.nci
ve 23.ncü Maddeleri’nde belirtilen
idari nitelikteki cezalar ise yine aynı
Kanun’un 24.ncü Maddesi’nde belirtilen yetkili merciler tarafından verilir.
23
Tekstil Sektöründe
Entegre Kirlilik Önleme ve
Kontrol Tebliği
Ülkemizde sanayi kaynaklı kirliliğin
en aza indirilmesi için önemli kazanımlar sağlayacak olan Entegre
Kirlilik Önleme ve Kontrol Uygulanmasının ilk somut adımlarından biri
olarak “Tekstil Sektöründe Entegre
Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği” 14
Aralık 2011 Tarih ve 28142 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu tebliğ ile tekstil sektörünün çevreye olabilecek olumsuz
etkilerinin en aza indirilmesi, çevreyle
uyumlu yönetiminin sağlanması için
üretim sırasında suya/havaya/toprağa
verilecek her türlü emisyon, deşarj ve
atıkların kontrolü ile hammadde ve
enerjinin etkin kullanımı ve mevcut
en iyi tekniklerin kullanımı hedeflenmektedir.
2013 yılının ilk dokuz ayında
yapılan çevre denetimlerinde
45.184.734 TL idari para cezası
uygulanmış ve yaptıkları çevre
ihlalleri nedeniyle 107 tesisin
faaliyeti kısmen veya tamamen
durdurulmuştur.
24
Ayrıca söz konusu tebliğ ile yer altı ve
yerüstü su kaynaklarımızın en önemli
problemlerinden biri olan tuzluluk
probleminin en aza indirilmesi için
sektörde özellikle terbiye prosesinden
kaynaklanan kostiğin geri kazanımı ve
çevreyi daha az tahrip edecek alternatif maddelerin kullanılması, öncelikli
olarak ele alınmaktadır.
Çevrenin etkin korunmasını sağlamak için Bakanlığımızca verilen ÇED
kararlarının çevresel izinlerin takibini
sağlamak amacıyla çevre denetimine
büyük önem verilmektedir. Bu kapsamda gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri 2872 Sayılı Çevre Kanunu ve bu
Kanun’a istinaden çıkarılan yönetmelikler kapsamında denetlenmektedir.
Ek Önlemler
Çevreyi kirleten veya kirletme ihtimali
olan tesisleri yeterince denetleyebiliyor musunuz? Taşra teşkilatlarınız bu
konuda yeterli personel ve donanıma
sahip mi? Varsa sıkıntılarınız nelerdir?
Diğer taraftan Bakanlığımız kirlenmiş havzalarda veya bölgelerde
kirliliğin giderilmesine yönelik ek
önlemler almaktadır. Örneğin Ergene
Havzası’nda plansız ve kontrolsüz bir
biçimde gelişen sanayi bölgeleri ve
buna bağlı olarak hızla artan nüfus ve
aşırı su kullanımından kaynaklanan
çevre kirliliğinin önüne geçebilmek ve
su kalitesini iyileştirmek için havzada
birçok çalışma yapmış ve yaptırmıştır. Ergene Havzası Koruma Eylem
Planı 6 Mayıs 2011 tarihinde yapılan
bir toplantıyla açıklamış olup; Eylem
Planı kapsamında gerçekleştirilecek
tüm eylemler kurumların görev ve
yetkisi çerçevesinde belirlenmiştir.
Bu kapsamda Ergene Havzası’nda
faaliyet gösteren sanayi tesisleri için
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde
yer alan deşarj parametrelerinin
kısıtlanmasına yönelik genelge
01.11.2011 Tarihi’nde yayımlanmıştır.
Buna göre, havzada faaliyet gösteren
sektörler için Kimyasal Oksijen
İhtiyacı (KOİ) parametresinde değişik oranlarda
(yüzde 30-50) kısıtlamaya
gidilmiştir.
Çevre sorunlarına ve kirliliğe
sebep olacak tesisler, işletmeye geçmeden önce, Çevre
Kanunu’nca Alınması Gereken
İzin ve Lisanslar Hakkında
Yönetmelik kapsamında,
faaliyette bulunabilmeleri
için çevre izni veya çevre
izin ve lisansı almak zorundadır. Söz konusu tesisler
bu yönetmelik hükümlerine göre
oldukça detaylı bir değerlendirme
sürecine tabii tutulmaktadır. Gerek
izne esas belgeler, gerekse ölçüm,
analiz ve raporlamalar bakımından işletmeye geçmeden önce çevreye olası
etkilerine karşı tüm tedbirler aldırılarak izin ve lisans verilmektedir.
Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında görev yapmakta olan teknik
personelin arasından, esasları Çevre
Denetimi Yönetmeliği’nde düzenlenen
eğitime ve tecrübeye sahip olanlar,
Çevre Denetim Görevlisi Eğitimi’ne
tabi tutulmakta ve bu eğitimde başarılı olan personel Çevre Denetim
Görevlisi olarak görevlendirilmektedir.
Halen merkez ve taşra teşkilatımızda
yaklaşık 1.100 denetim görevlisi bulunmaktadır. Çevre denetimleri planlı
denetim veya ani denetim olarak
gerçekleştirilmektedir. Denetim Planları, işletmelerin çevreye olan etkileri
dikkate alınarak bir önceki yılın aralık
ayı içerinde hazırlanmakta ve merkez
ve taşra teşkilatımız tarafından yıl içerisinde bu plan kapsamında denetimler gerçekleştirilmektedir. Denetim
planında belirlenen tesis ve faaliyetlerin yanı sıra, ani ve şikâyete istinaden
denetimler de yapılmaktadır.
Türkiye’de her ilimizde Bakanlığımızın
taşra teşkilatı olan İl Müdürlüklerimiz, ortalama her yıl 30 bin çevre
denetimi yapmaktadır. 2013 yılının ilk
dokuz ayında 27 bin 7 yüz 30 faaliyet
ve tesiste çevre denetimi yapılmıştır.
Denetim altyapısının güçlendirilmesi
için Bakanlığımızca sürekli hizmet içi
eğitimler düzenlenmektedir. 2012 yılında daha denetimlerin etkin yapılması
amacıyla İl Müdürlüklerimize verilmek
üzere tam donanımlı 63 adet araç alımı
yapılmış olup 2013 yılı başında, İl Müdürlüklerine teslim edilmiştir. Bunun
yanı sıra donanımlı 40 adet aracın daha
tedarik süreci devam etmektedir.
Bunun dışında 2872 Sayılı Çevre
Kanunu’nun 12.nci Maddesi’nde yer
alan “Bu Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi
Başbakanlık’a gönderilen Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları
Hakkındaki Yönetmelik Taslağı’nda çevre görevlisi, çevre yönetim birimi ve çevre danışmanlık firmalarının nitelik ve nicelikle ilgili iyileştirilmesi ve çevre danışmanlık firmalarına kurumsal nitelik
kazandırılması için hükümler getirilmiştir.
Bakanlığa aittir. Gerektiğinde bu yetki,
Bakanlıkça; il özel idarelerine, çevre
denetim birimlerini kuran belediye
başkanlıklarına, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına,
13.10.1983 Tarihli ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre belirlenen denetleme görevlilerine devredilir”
hükmü gereğince denetleme ve idari
yaptırım uygulama hususunda Sahil
Güvenlik Komutanlığı’na deniz kirliliği
ve balık çiftliklerinin denetimi konusunda, yeterli altyapıya sahip olduğu
tespit edilen Belediye Başkanlıklarına
ise Gürültü, Bitkisel Atık Yağlar, Isınmadan Kaynaklı Hava Kirliliği, Hafriyat
ve deniz kirliliği konularında yetki
devirleri yapılmış ve yapılmaktadır.
Bilindiği üzere 29.04.2009 Tarihi’nde
Çevre Kanunu’nca alınması gereken
izin ve lisanslar hakkında yönetmelik
yürürlüğe girdi. Tesisler bu yönetmelikle birlikte bünyelerinde çalıştırdıkları çevre görevlileri, çevre yönetim
birimleri veya çevre danışmanlık
firmaları aracılığıyla çevre izinlerini
alır oldular. Ülkemizde çevre izin ve
lisansına tabi işletme sayısı ile ilgili
elinizde bir veri var mı? Bu işletmelerde çevre görevlisi bulunduran,
çevre yönetim birimi olan ya da hizmet satın alanların yönetmeliğe tabi
genel işletme sayısına oranı nedir?
Mevcut durumda, izin ve lisansa
tabi işletme sayısı ile ilgili 80 bin ile
120bin arasında çok değişik rakamlar
telaffuz edilmekle beraber, ülkemizde
çevre izin ve lisansına tabi işletme
sayısı ile ilgili envanter çalışmalarımız
devam etmektedir. 10/06/2013 Tarihli
9576 Sayılı yazımız ile 81 İl Müdürlüğümüze envanter çalışmalarının
gerçekleştirilmesi ile ilgili yazılı talimat verilmiştir. İl Müdürlüklerimizin
ilgili kurum ve kuruluşlarla (Sanayi
Odaları, Bilim Sanayi ve Ticaret İl
Müdürlükleri, Belediyeler, İl Özel
İdareleri vb) koordineli olarak yürüttükleri çalışmalar ile yılsonuna kadar
il bazında çevre izin ve lisansına tabi
işletme sayıları ile ilgili doğru bilgiler
elimizde olacaktır.
KİRLETEN ÖDER
Yönetmelik şartlarını yerine getirmeyenler hakkında ne gibi yaptırımlar uygulanıyor?
Çevre Kanunu’nda yer alan “kirleten öder” prensibi, çevreyi kirletene
kirlenmeden kaynaklanan zararın tazmini sorumluluğunu yüklemektedir.
Yönetmelikte belirtilen şartları yerine
getirmeyen faaliyet sahiplerine, Çevre
Kanunu’nda her bir uygunsuzluk fiili
için belirtilmiş idari para cezaları uygulanmaktadır. Ayrıca uygunsuzluğun
giderilmesi için süre verilerek takibi
yapılır. Süre sonunda uygunsuzluk
giderilmedi ise faaliyetten men edilir.
Çevre Kanunu’nda belirtilmiş olan
ayrıca bazı ihlaller için, faaliyet sahibi
hakkında suç duyurusunda bulunulur.
2013 yılının ilk dokuz ayında yapılan
çevre denetimlerinde 45.184.734
TL idari para cezası uygulanmış ve
yaptıkları çevre ihlalleri nedeniyle 107
tesisin faaliyeti kısmen veya tamamen
durdurulmuştur.
Atık yönetiminde hazırlanan mevzuat
hükümlerine aykırı olarak faaliyet
yürüten tesislere atığının tehlikeli
olup olmaması, atığa yönelik yapılan
işlem (ithalat, ihracat, geri kazanım
bertaraf, taşıma gibi) ile bildirim ve
belgelemelerin yapılmamasına yönelik olarak idari para cezaları uygulanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse
tehlikeli atıklarını uygun koşullarda
geçici depolamayan veya lisanslı geri
kazanım bertaraf tesislerine göndermeyenlere 100.000 – 1.000.000 TL
arasında ceza uygulanmaktadır. Bu
uygunsuzluğun işletmeler tarafından
gerçekleştirilmesi halinde ceza 3 katı
olarak uygulanır.
Bakanlığın internet sayfasında 1 yıl
kadar önce çevre görevlileri ve çevre
danışmanlık firmaları hakkında yönetmeliği değiştiren bir taslak yönetmelik
çıkmıştı. Ancak 1 yıl geçmesine rağmen bu yönetmelik yayınlanmadı. Yine
çevre izin ve lisans yönetmeliği taslağı
halen internet sayfanızda mevcut. Söz
konusu yönetmeliklerin yakın gelecekte yayınlanması düşünülüyor mu?
Çevre Görevlisi ve Danışmanlık
Firmaları Hakkında Yönetmelik’in
12.11.2010 Tarih ve 27757 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmesiyle Çevre Denetimi
Yönetmeliği’nin çevre görevlisi ve danışmanlık firmaları ile ilgili hükümler
içeren maddeleri ile teknik düzenlemeleri içeren tebliğ yürürlükten
kaldırılmış ve çevre görevlileri, çevre
yönetim birimleri ve çevre danışmanlık firmaları ile ilgili usul ve esaslar
tek bir yönetmelikte toplanmıştı.
Yönetmelikte öne çıkan en önemli
kavram “Çevre Görevlisi” ve “Çevre
Danışmanlık Firması” olup, yönetmelikte çevre görevlisi “Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olan ve/veya
neden olabilecek ve Çevre Kanunu’na
göre yürürlüğe konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum,
kuruluş veya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunu, alınan
tedbirlerin etkili olarak uygulanıp
uygulanmadığını değerlendiren, tesis
içi yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste veya çevre yönetim hizmeti
veren çevre danışmanlık firmasında
çalışan görevli”; çevre danışmanlık
firması ise “Çevre yönetimi ile çevre
izin ve lisans başvuru hizmeti yeterliği
alan kuruluş” olarak tanımlanmıştır.
Çevre görevlisi, çevre yönetim birimi
ve çevre danışmanlık firmaları
kavramlarının çevre mevzuatında
yer bulması ve çevre yönetiminin bir
parçası haline gelmesi işletmelerde
çevre duyarlılığının arttırılması, çevre
mevzuatı gereklerinin zamanında ve
eksiksiz olarak yerine getirilmesi,
zaman ve işgücü kayıplarının önlenmesi ve çevre ile ilgili iş ve işlemlerin
profesyonel kadrolar eliyle yürütülmesi noktasında çok iyi bir başlangıç
olduğu görülmektedir.
Ancak yapılan iş ve işlemlerin kalitesinin tatmin edici düzeye çıkartılması
ve gerek çevre görevlilerinin, gerekse
25
de çevre danışmanlık firmalarının niteliklerinin arttırılması konusunda tüm
tarafların işbirliği ve katkısıyla iyileştirici ve geliştirici faaliyetlerin de bir an
önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Yönetmelik Başbakanlık’ta!
Çevre Görevlileri ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkındaki Yönetmelik
Taslağı, Bakanlık dışı kurum/ kuruluşlardan ve Bakanlık içi Genel Müdürlüklerden alınan görüşler de dikkate
alınarak, uygulamadaki aksaklıklara
çözüm getiren ve çevre yönetim hizmetinin verilmesinde kalitenin artırmasını ve çevre danışmanlık firmalarının kurumsallaşmasını hedefleyen
düzenlemeler yapılarak, yayınlatılması
için Başbakanlığa gönderilmiştir.
Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği ile ilgili
hazırlanmış olan taslak Yönetmelik
Kurum Görüşleri’ne açılmıştır, kurum
görüşlerinin tamamlanmasına müteakip, yapılacak olan düzenlemenin
ardından en kısa zamanda Çevre İzin ve
Lisans Yönetmeliği de yayınlanacaktır.
Çevre danışmanlık firmalarının işletmelere layıkıyla hizmet verebildiğini
düşünüyor musunuz? Bu konuda sorunlar ve çözüm yollarını izah eder misiniz?
Bilindiği üzere, Çevre Görevlisi, Çevre
Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları, tesis veya faaliyetlerin
çevre mevzuatının gereklerini yerine
getirmek konusunda daha etkin bir
süreç yürütmesi ve çevrenin korunmasına katkı adına oluşturulmuştur.
Böylece faaliyetleri sonucu çevre
kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve
işletmelerin çevre kirliliği oluşturmadan gerekli olan önlemleri almalarını
temin ederek çevrenin korunmasına
katkı sağlamaları amaçlanmıştır.
Çevre danışmanlık firmalarının
işletmelere layıkıyla hizmet vermesi
Bakanlığımızın çok önem verdiği bir
konu olup, bununla ilgili firmaların
denetimleri ve tesislerin denetiminde
firma adına hizmet veren çevre görevlisinin görevlerini tam olarak yerine
getirip getirmediği denetlenmektedir.
Görevini layıkıyla yerine getirmeyenlerin belgesi 3 ay askıya alınmakta veya
iptal edilmektedir.
26
Ayrıca, hazırlanan ve yayımlanması
için Başbakanlığa gönderilen Çevre
Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkındaki
Yönetmelik taslağında çevre görevlisi,
çevre yönetim birimi ve çevre danışmanlık firmalarının nitelik ve nicelikle
ilgili iyileştirilmesi ve çevre danışmanlık firmalarına kurumsal nitelik kazandırılması için hükümler getirilmiştir.
ÇED Raporları ile ilgili “Türkiye’de
gerçek ÇED yapılmadığı, raporların
kes-yapıştır yöntemiyle hazırlandığı”
konusunda zaman zaman hoş olmayan sözler duyulmaktadır. Bu konuda
görüşlerinizi alabilir miyiz?
ÇED raporlarının gerçek olmaması
diye bir husus olamaz. ÇED raporları
kes-yapıştır mantığı ile hazırlanamaz
raporlar proje bazlıdır ve bilgiler projeye has ve özel bilgilerdir. Bakanlığımıza ve İl müdürlüklerimize sunulan
bu tarz projeler iade edilir ve raporu
hazırlayan firma hakkında cezai işlem
uygulanmaktadır.
Ülkemizde ÇED Yönetmeliği 20 yıldır
uygulanmakta ve AB ile uyumlaştırma
süreci tamamlanmış yönetmeliklerdendir.
Gürültü konusunda birçok adım atılmış olmasına rağmen, mevzuatlar
güncellenmiş, genelgeler hazırlanmış olmasına rağmen, neden hala
modelleme çalışmalarına başlanamadı? Ülkemizin gürültü haritası
noktasındaki planlamaları nelerdir?
Ülkemizde aslında gürültü kirliliği
noktasında ciddi tedbirler alınmaya
başlandı ama Türkiye’nin gürültü
haritası çıkarma noktasında hala
profesyonel kadrosu yok mu?
Ulaşım kaynakları, sanayi tesisleri,
eğlence yerleri, atölye, imalathane,
işyerleri ve benzeri faaliyetlerden kaynaklanan çevresel gürültü insanlarda
ruhsal, fiziksel ve fizyolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır. Bunları önlemek
ve kontrol altına almak maksadıyla
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 14.ncü
Maddesi’ne istinaden hazırlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve
Yönetimi Yönetmeliği (ÇGDY) 4 Haziran 2010 Tarih ve 27601 Sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Aynı şekilde, konu yönetmelik
Avrupa Birliği’nce yayımlanan 2002/49/
EC Sayılı ‘Çevresel Gürültü Direktifi’ne
de tam olarak uyumlaştırılmıştır.
Söz konusu direktifin uygulanması çerçevesinde ilgili yönetmelikçe
esasları belirlenen alanlarda gürültü
haritalarının hazırlanması ve hazırlanan gürültü harita sonuçlarının esas
alınarak eylem planlarının oluşturulması gerekmektedir.
Türkiye’de Gürültü Haritaları
Türkiye’de gürültü haritalarının hazırlanmasına yönelik ilk çalışma Avrupa
Birliği 2004 Mali İşbirliği Programına
önerilen ve 2006-2008 yılları arasında
gerçekleştirilen Eşleştirme Projesidir.
Projenin genel amacı, kurumsal ve
idari kapasitenin güçlendirilmesi ile
birlikte Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Direktifinin
(2002/49/EC) yansıtılması ve uygulanmasıdır. Proje Alman Federal Çevre,
Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik
Bakanlığı ile gerçekleştirilmiştir.
Proje kapsamında;
• Türkiye’yi temsil edebilecek şekilde,
seçilen Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa
ve Adana İllerinde seçilen pilot alanlar
için gürültü haritaları ve eylem planları hazırlanmıştır.
• Direktifin Türkiye’de uygulanması
için kapasite artırımı ve geliştirilmesine yönelik ulusal ve yerel düzeyde
eğitimler verilmiştir.
• Gürültü haritalarının hazırlanması
ve gürültü kontrol tedbirlerine yönelik
rehber kitaplar hazırlanmıştır.
Proje sonunda; seçilen pilot illerde yönetmeliğin uygulanmasından sorumlu belediyelerde ve
Bakanlığımız’da Çevresel Gürültü
Direktifi’nin uygulanması için kapasite
oluşturulmuş ve bu uygulamalar tüm
Türkiye’ye örnek olmuştur.
Diğer taraftan; Türkiye genelinde
İstanbul Atatürk, Antalya, Ankara
Esenboğa, İzmir Adnan Menderes,
Kayseri, Kahramanmaraş, Batman ve
Van Ferit Melen Havalimanları olmak
üzere toplam 8 (sekiz) havalimanının
gürültü haritaları çıkarılmıştır.
Gürültü konusundaki gürültü haritalarının ve eylem planlarının oluşturulmasına yönelik çalışmalar devam
etmektedir. Bu çerçevede; gürültü
haritalarının hazırlanması ve eylem
planlarının oluşturulması konusunda
Bakanlığımızca AB IPA 2009 programına “Çevresel Gürültü Direktifi İçin
Uygulama Kapasitesi Projesi” sunulmuş ve AB Komisyonu tarafından
proje kabul edilmiştir.
Bakanlığımız projenin ana faydalanıcı
konumunda olup, projenin etkin ve
verimli yürütülmesi noktasında gerekli iş ve işlemleri yürütecektir. Konu
projenin diğer faydalanıcıları arasında
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, İstanbul, Ankara, İzmir,
Bursa, Kocaeli, Erzurum, Gaziantep,
Antalya, Adana, Samsun ve Eskişehir
Büyükşehir Belediyeleri ile Edirne,
Muğla ve Nevşehir Belediye Başkanlıkları yer almaktadır.
Proje, Aralık 2015’te Tamamlanacak
30 ay sürecek olan ve Aralık 2015’te
tamamlanacak olan proje dâhilinde,
öncelikli olarak büyükşehirlerimizdeki gürültü durumu ele alınacak
olup, bu kapsamda 5 büyük ilimiz
olan İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara ve Kocaeli’nde yerleşim alanları
dâhilinde bulunan her bir karayolu,
demiryolu ve ticari işletme kaynaklı
gürültü değerlendirilerek stratejik
gürültü haritaları oluşturulacaktır. Ayrıca, Adana’da havaalanı, Samsun’da
limanlar için gürültü haritaları ve ülkemizi genel olarak temsil eden ve bu
kapsamda proje için önerilen 10 pilot
ilimizde de seçilen belirli kaynaklar
için gürültü haritaları hazırlanacaktır.
lir? Bu OSB’nin atık suyunu verebileceği bir yer de yok muydu?
Ayrıca; Türkiye genelinde 7 bölgede
aşağıda belirtilen 10 ilde seçilecek pilot alanlarda örnek gürültü haritaları
ve eylem planları hazırlanacaktır.
Kocaeli İl Müdürlüğümüzün böyle bir
ruhsat iptali gibi çalışması bulunmamaktadır. Bakanlığımız mevzuatında
bulunan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKKY) de revizyon çalışmaları
devam etmekte olup, söz konusu
revizyon Sanayici ile beraber yapılmaktadır. Örneğin, kağıt sektörü ile
birlikte yapılan çalışmalar neticesinde hem sanayinin hem de çevrenin
korunduğu uygulamalarda karar
kılınmıştır. Bu anlamda sürdürülebilir
kalkınma ilkeleri çerçevesinde hem
sanayicinin hem de çevrenin korunmasına büyük önem vermekteyiz. Öte
yandan atık sular SKKY kapsamında
arıtıldıktan sonra alıcı ortamlara
rahatlıkla verilmektedir.
• Muğla, Antalya, Nevşehir (Eğlence yeri)
• İzmir-Aliağa (Endüstri)
• Eskişehir (Demiryolu)
• Adana, Erzurum, Gaziantep, Samsun
ve Edirne (Karayolu)
Projenin en önemli hedeflerinden bir
tanesi Bakanlığımız ile ilgili haritalarının hazırlanmasından sorumlu
kurum ve kuruluşların kapasitelerinin güçlendirilmesidir. Bu amaçla;
gürültü haritaları ve eylem planlarının
hazırlanmasından sorumlu kurum/
kuruluşlar ile üniversitelerimiz, STK
ve özel sektörde ilgili alanlarda ihtiyaç
duyulan kapasiteyi güçlendirmek
üzere çok katılımlı eğitimler gerçekleştirilecek olup bu eğitimler ülke
geneline yayılacaktır.
Sonuç olarak; proje kapsamında
gerçekleştirilecek eğitimler sonucunda oluşturulacak çekirdek grupların
katkılarıyla Türkiye’nin 2023 yılına kadar tüm İllerinin gürültü haritalarının
hazırlanması hedeflenmektedir.
Katı atık noktasında hala sorunlar
var. Mesela Kocaeli Bölgesi’nde bir
OSB’nin bütün ruhsatları iptal edildi.
Atık su konusundaki planlamalar
nasıl yürüyor? Sanayicinin durumu
nedir? Bir OSB’nin ruhsatlarının
komple iptal edilmesi ne anlama ge-
ÇEK Cumhuriyeti bile DioksinFuran
(çok tehlikeli gazlar) haritasını çıkarmışlar ülke ölçeğinde. Çek Cumhuriyeti bile bu noktaya gelmişken
bizim bu konudaki planlamalarımız
nelerdir? Biz neler planlıyoruz?
Ülkemizde sanayi tesislerinden kaynaklanan dioksinfuranların ölçülmesi
gerekliliği 2004 yılında (07.10.2004
Tarih ve 25606 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Endüstriyel Kaynaklı Hava
Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği)
Çevre Mevzuatı’na girmiş olup, buna
bağlı olarak ölçüm ve analiz alt yapısı
gelişim göstermiştir. Ülkemizde demir
çelik fabrikaları, atıkların yakılması ve
çimento üretim sektörü başta olmak
üzere baca gazında dioksinfuran ölçümü yapılmaktadır.
27
Kalıcı Organik Kirletici (KOK)
Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması
ve KOK Salınımlarının
Azaltılması Projesi
Kalıcı Organik Kirletici (KOK) Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması ve KOK
Salınımlarının Azaltılması Projesi çerçevesinde ülkemizde gerçekleştirilecek
faaliyetlerin detaylandırılması ve kapsamının belirlenmesi amacıyla Küresel
Çevre Fonu (GEF) kaynaklı bir proje
başlatılmış olup, 3 Haziran 2013’te başlayan söz konusu proje kapsamında;
• Pestisit ve Poli Klorlu Bifenil (PCB)
stoklarının bertarafı ve etkin yönetimi
için çerçeve belirleme,
• PCB yönetimi için gerekli destekleyici altyapı tanımı dâhil olmak üzere
ulusal PCB yönetim planı geliştirme
sürecinin ayrıntılı kapsamlaştırılması,
• İstenmeden üretilen KOK’lar için Ulusal Faaliyet Planı ve BAT/BEP konusunda teknik yardım için çerçeve belirleme,
• KOK ile kirlenmiş alanların yönetimi
konusunda çerçeve belirleme, yasal ve
kurumsal çerçeve için ihtiyaç analizi,
• “KOK Kalıntılarının Ortadan Kaldırılması ve KOK Salınımlarının Azaltılması Projesi” dokümanının hazırlanması
faaliyetleri yürütülmektedir. Projenin
18 aylık bir süre içinde tamamlanması
öngörülmektedir.
Bunun yanında, Ülkemizin taraf
olduğu ve koordinasyonu da Bakanlığımız tarafından yürütülen “Kalıcı
Organik Kirleticilere ilişkin Stockholm
Sözleşmesi”nin uygulanmasına yönelik çalışmalar da devam etmektedir.
Bu kapsamda, Sözleşme Sekretaryasına 2011 sunulan Ulusal Uygulama
Planı’nın güncelleme çalışmaları 2012
yılı içinde başlamış bulunmaktadır.
Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından
386 bin dolar kaynak ayrılan bu proje
de bu yıl içinde tamamlanacaktır.
Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin AB
Mevzuatı’nın Uygulanmasına Yönelik
Kapasite Geliştirme Projesi, IPA 2010
Programı’na önerilmiş ve kabul edilmiştir. İki yıl sürecek olan söz konusu
proje Haziran 2013 tarihinde başlamış
bulunmaktadır. Projenin bitimi ile
28
birlikte tüzüğün teknik konularının
ulusal mevzuata aktarılmasına yönelik
takvim belirlenecek, konu hakkında
halkın bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacak, kurumsal kapasitenin artırılması sağlanacak ve taslak
mevzuat hazırlanarak Sektörel ve
Düzenleyici Etki Analizleri yapılacaktır.
Çevre laboratuvarları noktasında
bakanlığınızın yaklaşımı, onları
geliştirme ve kaliteyi artırıcı tavrınız çevre laboratuvarları tarafından
olumlu karşılanmaktadır. Artık
bakanlığımız çevre laboratuvarlarına
karşı ceza verici konumdan uzaklaşıp
onları eğitme geliştirme ve dünyaya
açma gayesi gütmektedir. Ancak
bütün bunlara rağmen 10 yılı aşkın
bir süre sektörde geçmesine hatta 15
yıla yaklaşmasına rağmen ülkemizin
hala laboratuvar analizleri konusunda dışa bağlı olmasını neye bağlıyorsunuz? Neden hala biz rekabetçi
konuma taşınamadık? Çevre Laboratuvarları hala DioksinFuran cihazı
alamıyor. Çünkü bu cihaz iki milyon
dolardan daha yüksek tutarda. Çevre
Bakanlığı artık laboratuvarları mali
bakımdan da geliştirme noktasında
bir takım adımlar atamaz mı?
Ülkemizde faaliyet gösteren çevre ölçüm ve analiz laboratuvarları; gelişen
çevre mevzuatı, Bakanlığımız’ın bu
konudaki çalışmaları ve sektörün yeni
teknolojileri yakından takip etmesi gibi
nedenlerle son 10 yılda büyük gelişme
kaydetmiştir. Ülkemiz Çevre Mevzuatı
gereği ölçülmesi gereken çevre kirleticileri parametrelerinin çeşitliliği açısından Avrupa Birliği ülkeleri ile aynı
seviyede bulunmaktadır. Bu noktada,
laboratuvarların ölçüm alt yapısının
geliştirilmesi ve ölçüm güvenilirliğinin
arttırılması konusunda Bakanlığımızca
çeşitli çalışmalar yürütülmektedir.
Ülkemiz ölçüm ve analizler konusunda bir kaç parametre haricinde dışa
bağımlı değildir. Ancak laboratuvarlarda kullanılan ölçüm ve analiz cihazları
temini konusunda büyük ölçüde ithalatçı durumundadır. Söz konusu ölçüm
cihazlarının üretilmesi ileri teknoloji
gerektirmesi ve pazarda birkaç ülkenin
bu konuda önde çıkmaları gibi nedenlerle laboratuvarlar cihazları genel
olarak ithalat yolu ile karşılanmaktadır.
Bakanlığımız 10 yılı aşkın süredir Çev-
re Laboratuvarlarını yetkilendirmekte
ve bu konuda Türk Akreditasyon Kurumu ile birlikte, yapılan analizler ve
ölçümlerin uluslararası standartlarda
yapılması için gerek dokümantasyon
gerekse eğitim konularında destek
vermeye devam etmektedir. Hali hazırda uygulanan yönetmeliklerde asgari
fiyat tarifesini uygulayarak sektörün
daha fazla gelişmesine ve yatırım
yapmasına imkân sağlayacak koşullar
için üzerine düşeni yapmaktadır.
Bu sayede Türk Çevre Laboratuvar
Sektörü artık bütün çevre sektörünün
önemli bir paydaşı haline gelmiştir.
Bugün baktığımızda çevre laboratuvar
sektörü halen gelişmekte, gelişirken
bölgedeki ülkelere hizmet veren, alt
yapısı sağlam laboratuvarlar oluşmaktadır. Bu konuda Bakanlığımız’ın
hazırlayarak yürürlüğe koyduğu ve
güncel koşullara göre tekrar revizyon
çalışması sürdürülen Çevre Ölçüm
ve Analiz Laboratuvarları Yeterlik
Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe bağlı
inceleme ve denetim faaliyetleri en
büyük katkıyı sağlamaktadır.
Kalıcı organik kirleticilerden olan dioksinfuran ölçüm alt yapısının geliştirilmesi çalışmaları devam etmektedir.
Ülkemizde faaliyet gösteren TÜBİTAK
MAM dışında önümüzdeki aylarda bir
laboratuvar daha dioksinfuran ölçümlerine başlayacak olup, Bakanlığımızın da planları dâhilinde de dioksinfuran ölçümü yer almaktadır.
Bu çerçevede, kamu hizmeti yürüten
ve kar amacı gütmeyen Bakanlığımıza
bağlı Çevre Referans Laboratuvarı’nca
özellikle özel laboratuvarların maliyetli olduğu için yatırım yapmadıkları
cihaz alımları konusunda önemli girişimler bulunmaktadır. Sayın Bakanımızın da talimatları ile Çevre Referans
Laboratuvarımız tüm çevre ölçüm
ve analizlerini yapacak donanıma getirilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada
sadece 2013 yılında Çevre Referans
Laboratuvarı’na yapılan cihaz yatırımı
tutarı 4 Milyon TL’yi bulmuştur. Bu yatırımın 2014 yılında da artarak devam
etmesi planlanmaktadır. Bu yatırımlar, Çevre Referans Laboratuvarı’nın
tam donanımlı bir çevre laboratuvarı
olana dek devam edecektir.
Bu kapsamda, dioksinfuran analiz la-
boratuvarı kurmak üzere de 2013 yılında Bakanlığımızca çalışmalar yapılmış,
ihalesi gerçekleştirilmiş ancak teknik
sebeplerle ihale Bakanlığımızca feshedilmiştir. Bu konudaki çalışmalar 2014
yılı Yatırım Programı’na alınmış olup,
önümüzdeki yıl içerisinde çalışmaların
sonuçlandırılması hedeflenmektedir.
Bütün dünyada atık çok değerli. Bütün
dünya atıklara artık çöp diye bakmazken. evsel veya endüstriyel olarak
katı atıklarımızı çöp gibi atıyoruz. Bunun çözümü ile ilgili neler yapılacak?
Bu bazda bir çalışma var mı acaba?
Özellikle yeni teknolojilerin gelişmesi
ve atıkların özelliklerine göre farklılık
göstermesi sebebiyle atık özelinde
mevzuat oluşturulmaktadır. Ancak
ortak kavramların her yönetmelikte tekrarının önüne geçilebilmesi
ve atıkların yönetiminin daha kolay
anlaşılabilmesi amacıyla çerçeve bir
yönetmelik oluşturulması çalışmalarında son aşamaya gelinmiştir.
Yapılan çalışmalar neticesinde değerlendirilebilir ve hammadde ikamesi
olabilecek, belirli bir standardı olan
atıkların “yan ürün” olarak tanımlanması ve atık durumundan çıkarılması
bu çerçeve yönetmelik ile getirilecek
en çarpıcı yeniliklerden biridir. Bununla birlikte genişletilmiş üretici sorumluluğu ile atığı daha en başından, hatta
ürün olarak bile üretilmeden çevreye
duyarlı bir şekilde üretilmesine yönelik
çalışmamız bulunmaktadır. Böylelikle
ürünün tasarlanması aşamasından
üretimine, dağıtımına ve atık olduktan
sonra yönetiminde dikkat edilmesi
gereken hususlar ortaya konacaktır.
düzenli depolama alanlarına alınacak
organik atık miktarında yapılacak
azaltım hedefleri doğrultusunda
öncelikle ikili toplama sistemine geçiş
yaparak, atık kumbaraları ve atık
getirme merkezlerini oluşturmaları
ve bu sistemleri takiben ayrı toplama
sistemine geçiş yaparak kompost, biyometanizasyon ve diğer geri kazanım
teknolojilerini faaliyete geçirmeleri
hedeflenmektedir.
İkili toplama sistemi ile evlerde atıkların biriktirilmesi sarı torbalarda;
biyobozunur atık (yaş atık) ve mavi torbalarda; kuru atık olmak üzere iki ayrı
torba içinde yapılması planlanmaktadır.
Ayrıca evlerden, okullardan vb. yerlerden kaynaklanan atık çeşitliliğinin
fazla olması, bu atıkların sağlıklı
bir şekilde yönetilebilmesi amacıyla
tüketicilerin bilinçlendirilerek, evsel
nitelikli atıkların öncelikle kaynağında azaltılması, ayrı toplanması, geri
kazanım sistemine dâhil edilmesi,
geri kazanılamayacak olanların ise
bertaraf edilebilmesi amacıyla atık
getirme merkezlerine getirilmesi
planlanmaktadır.
Ülkemizde geri kazanım ve işleme
konuları ile ilgili Bakanlığımızca,
01/04/2010-15/11/2013 tarihleri
arasında 1584 tesise Geçici Faaliyet
Belgesi, 1095 tesise ise izin ve lisans
belgesi verilmiştir. Söz konusu bu
tesisler atıkların geri kazanılarak ve işlenerek ekonomiye geri kazandırılması
için çalışmalarını sürdürmektedirler.
Bizim sorularımız bu kadar sizin
eklemek istedikleriniz varsa onları
da alabilir miyiz lütfen?
Bakanlığımızca gerçekleştirilen denetimlerin ana unsurunu oluşturan husus
kirletmeden çevreyi koruma anlayışı
olup, bu yaklaşım eğitim ve bilinçlendirme şeklinde ortaya konulmaktadır.
Bu nedenle, çevre mevzuatı ve
uygulamaları konusunda sanayicilerimize yönelik bir dizi seminerler
verilmesini kapsayan Çevre Mevzuatı
Kapsamında Farkındalığın Arttırılması
Projesi uygulamaya konulmuştur. Söz
konusu proje ile Çevre Mevzuatı ve
yaptırımları konusunda bilgilendirilen
sanayicilerin çevre konusundaki iş ve
işlemlere öncelik vermesi ile çevrenin
kirletilmeden korunmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Proje kapsamında İstanbul, Ege
Bölgesi ve Kocaeli Sanayi Odalarında
ve son olarak 31 Ekim 2013 tarihinde
Bursa Organize Sanayi Bölgesinde seminerler düzenlenmiştir. Bu seminerlere diğer illerde de devam edeceğiz.
Bilindiği üzere, Bakanlığımız çalışmaları ve özellikle atıkların yönetimi
konusunda ihtiyaç duyulan her konuda hem evlerindeki vatandaşlarımıza
hem de sanayi tesislerimize destek
olması açısından ALO 181 Çevre ve
Şehircilik Hattı kurulmuştur. Vatandaşlarımız atıklarının yönetimine ilişkin olarak her türlü konuda bu hattan
destek alabilmektedir.
Entegre katı atık yönetim sisteminin
birinci önceliği, kaynakta ayırma ile
üretilen atık miktarının azaltılması,
ikinci öncelik ise geri kazanımdır. Belediye/birlikler, mevzuat kapsamında
Çevre Bakanlığı, çalışmaları ve özellikle atıkların yönetimi konusunda ihtiyaç duyulan her konuda hem evlerindeki vatandaşlarımıza
hem de sanayi tesislerimize destek olması açısından ALO 181 Çevre
ve Şehircilik Hattı kurulmuştur. Vatandaşlarımız atıklarının yönetimine ilişkin olarak her türlü konuda bu hattan destek alabilmektedir.
29
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TÜRKAK Akreditasyonu Yetkisi ile
HALİÇ
ÇE V R E
İnsanın dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, sorunsuz bir çevrede sağlıklı bir ömür sürmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu hak insan olmanın gereğidir ve sadece kalkınmış milletlerin lüksü değildir.
Yaşadığımız çevrenin sorunlarının farkındayız ve bu sorunlarla mücadele etmeyi ve bu
konuda çaba içinde olan her kişi ve kuruma ticari kaygı taşımaksızın katkı sağlamayı
görev bilmekteyiz.
Firmamız, çevrenin korunmasına yeterince önem veren, bunun yanında; sürdürülebilir
kalkınmayı temel alan bir anlayışla sınai kuruluşları ve çevreyi etkileyecek olan her türlü
yatırımcı kurum ve kuruluşu akademik düzeyde içerik taşıyan ve pratik uygulanabilirliği
ön planda tutan Çevre Danışmanlık Hizmetleri ile yönlendirmektedir.
Erkan KARAHASANOĞLU
Genel Müdür
30
Hüsne Çakmak
Kimdir?
Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Çevre
Mühendisliği bölümü mezunu olan Hüsne Çakmak,
2006 yılında çevre sektöründeki hayatına Haliç çevre
laboratuarı ile başlamıştır.
İşin mutfağında incelikleri
oğrenen Çakmak, laboratuvarda pazarlama ve teklif hazırlama sorumlusu,
emisyon, imisyon, iş sağlığı
raporlama sorumlusu ve
almış olduğu tecrübe ve birçok eğitim sonrasında kalite
müdürü olarak çalışmaya
devam etti.
2010 yılından bu yana da
Haliç Çevre Laboratuarında
şirket müdürü olarak görev
yapmaktadır.
Haliç Çevre Teknolojileri 2000 yılında çevre danışmanlık hizmetleri ve ÇED
konularında hizmet vermek amaçlı kurulmuştur. 2004 yılında günün gereklilikleri ve müşteri talepleri doğrultusunda emisyon ölçümü konusunda
laboratuar hizmeti vermek üzere çalışmalarına ve yatırımlarına başlamıştır.
Günden güne yarıtımlarına yeni yatırımlar ekleyerek ve kapsamını genişleterek çalışmalarını sürdürmektedir. TÜRKAK Akreditasyonu ve T.C. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı Yetkisi ile Halic Çevre, ülkemizde isminden başarıyla
bahsettiren değerli bir kuruluştur.
Çevre gibi hayati bir konuda, bu kadar yüksek bir sorumluluk bilinciyle hizmet veren bu değerli firmamızın İstanbul merkezini ziyaret ettik ve Danışmanlık biriminden Hüsne Çakmak’ ın misafiri olduk:
Ürün yelpazeniz ve hizmet çeşitliliğiniz
hakkında detaylı bilgi alabilir miyiz?
Haliç Çevre yukarıda da bahsettiğim
gibi asıl gayesi danışmanlık olarak
kurulan, laboratuvar anlamında attığı
doğru adımlar ve verdiği doğru kararlarla Türkiye’ nin sektörde en güvenilir, sağlam ve bilimsel projelerine
imza atan bir kurum haline gelmiştir.
Laboratuar anlamında verdiğimiz
hizmetler şu şekildedir;
• Emisyon Ölçümleri
• İmisiyon/ Hava Kalitesi Ölçümleri
• Çevresel Gürültü Ölçümleri
• Akustik Gürültü ölçümleri ve modelleme çalışmaları
• Atıksu Analizleri,
• Atık Yağ Analizleri,
• Atık Çamur Analizleri,
• Toprak Analizleri
• Titreşim Ölçümleri
• İş Hijyeni Ölçümleri
2010 yılında Resmi gazete tarafından
yayımlanan Çevre Görevlisi ve Çevre
Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik kapsamında T.C. Çevre ve şehircilik Bakanlığı tarafından 08.12.2010
tarihinde Çevre Danışmanlık Yeterlik
Belgemizi almış bulunmatır.
2013 yılında aldığı bir kararla laboratuar ve danışmanlık hizmetlerini
ayırmış, Haliç İş Sağlığı ve Güvenliği
Çevre Danışmanlık Hiz. Adı altında
danışmanlık hizmetini devam ettirmektedir. Geniş bir müşteri portföyü ve personel istihdamı ile kaliteli
hizmeti ve sektörde güvenilen, aranılan
bir kurum olma özelliğini taşımaktadır.
Çevre danışmanlık hizmeti kapsamında sunulan hizmetler;
• Çevre Kanununca Alınması Gereken
İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik
kapsamında çevre izinleri ve lisanslarının alınması,
• Atık Yönetiminin sağlanması,
• Çevre eğitimlerinin verilmesi,
• Yıllık iç tetkik raporlarının yapılması,
• Teknik uygunluk raporlarının yapılması,
Sektörünüzde sizinle aynı işi yapan firmalardan sizi ayıran özelliğiniz nedir?
Kaliteye önem veren yönetim yapımız,
disiplinlinize edilmiş hizmetlerimiz,
müşteri memnuniyetini ön planda tutan
sistem anlayışımız, sürekli gelişime ve
değişime açık çalışma ortamımız bu
ozellikler arasında yer almaktadır.
Hizmet kalitenizdeki parametreler ve
gelecek dönem yeni projeleriniz nelerdir?
Daha geniş mühendis kadrosu ile daha
geniş yelpazede hizmet verebilmeyi
amaçlamaktayız. Kapsamı arttırarak
farklı konularda özellikle teknolojiye
yönelik, proses ağırlıklı danışmanlık
hizmetleri verebilmeyi istemekteyiz.
31
Nasıl ki, “İnşaat Görevlisi”, “Şehir Görevlisi”, “Gıda Görevlisi”, “Kimya Görevlisi” Yoksa,
!
Çevre Görevlisi de
Olamaz, Kabul Edilemez
Çevre konusunu detaylı olarak ele aldığımız bu sayımızda, Ekoteknik İSG
kadrosundaki başarılı Çevre Mühendisleri’nden İş Güvenliği Uzmanı
Tuğba Kanat, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nu ziyaret ederek
keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi:
O
danın faaliyet alanları nelerdir? Ses getiren / değişim
yaratan faaliyetlerinizi öğrenebilir miyiz?
Odamız, Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliği (TMMOB) çatısı altındaki 24 Odadan bir tanesidir. Anayasa’nın
139. Maddesine dayanılarak kurulmuş
kamu kurumu niteliğinde bir meslek
odasıdır. Meslektaşların haklarını
korumak, çevre mühendisliğinin gelişimine katkı sunmak, mesleki eğitim
sağlayarak çevre mühendislerinin
güncel gelişmelere dair bilgi birikimlerini arttırmak, kamu yararı gözeten
politikalar üretmek, güncel çevre
sorunlarını takip etmek ve görüşler
sunmak, bilimsel, teknik çalışmalar,
kongreler yapmak önemli görevlerinden sadece bazılarıdır. Çevre Mühendisleri Odası TMMOB çatısı altındaki
diğer meslek odaları gibi yasalar
çerçevesinde faaliyetlerini yürütür.
Bu kapsamda, meslektaşlarımıza dair
16 birimimizde verdiğimiz farklı eğitimler, çevre mevzuatının sağlıklı hale
getirilmesi için verdiğimiz görüşler ve
açtığımız davalar, üyelerimize sağladığımız ücretsiz hukuk desteği, çevre
sorunlarına bilimsel-teknik perspektifle yaklaşmamız ve kamuoyunu bilgilendirmemiz önemli etkinliklerimizdir.
32
Son dönemde, 3. Köprü’deki ÇED
muafiyetini eleştirmemiz ve ulusal ÇED’in yapılmasının Çevre
Kanunu’nun değiştirilmesi ile sağlanması ancak uluslararası finans
kuruluşlarından para alınabilmesi
için uluslararası ÇED raporlarının
hazırlandığını ortaya çıkartmamız
önemli faaliyetlerimizdendi. ÇED
Muafiyetlerinin ülke gündemine
taşınmasını sağladık ve çözüme
dönük olarak önerilerimizi sunma
fırsatını yakaladık. Öte yandan, maden arama faaliyetlerine ÇED muafiyeti getirilmesine karşı açtığımız
davaları kazanmamızla birlikte bu
muafiyetin kaldırılmasını sağladık.
Kütahya ETİ Gümüş Madeni’ndeki
siyanürlü atık havuzundaki açıklamalarımızla kamuoyunu bilgilendirdik ve madencilik faaliyetlerindeki
çevresel hassasiyetlerin artmasına
katkı sağladık. Yine 5 Haziran’da
ve 2013 AB ilerleme raporunun
27. Başlığı olan Çevre ve İklim
Değişikliği başlığına dair yapmış
olduğumuz bilimsel yorumlar da
sorunların çözümüne dönük önemli
eleştirileri barındırdı.
Meslektaşlarımıza ücretsiz olarak
hukuki destek sağladık ve sağlamaya
devam ediyoruz. İş yerlerinde veya
çalıştıkları alanda yaşadıkları sorunla-
rı hukuk müşavirliğimize iletebiliyor ve
gerekli desteği alabiliyorlar. TMMOB
üzerinden SGK ile yapılan protokolle
de mühendislerin minimum alması
gereken ücretin denetlenmesi süreci
de yaptığımız önemli çalışmalardandır.
Son dönemde, özellikle Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’na sunduğumuz
bilimsel gerekçelerle, çevre mühendisi istihdamının Bakanlıkta az olduğuna dikkat çekmiştik. Ve verdiğimiz
tepkilerle bu alanda önemli bir adım
atılmasını sağladık. 127 çevre mühendisi bu yıl Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nda göreve başlayabilecek.
Benzer bir süreci, çevre yatırımları konusunda belediyelerin yapmış
olduğu ihalelerde çevre mühendisi
zorunluluğu olmaması durumunda
müdahale ediyor ve ihalelerin çevre
mühendisi istihdamı zorunluluğu ile
yapılmasını sağlıyoruz. Bu konuda 60’ı
aşkın ihalenin düzeltilmesini sağlamış
olduk. Dolayısıyla meslektaşların istihdamına önemli katkılar sağlıyoruz.
Gelecek dönem planlarınız nelerdir?
Gelecek dönemlerde ek ticari faaliyet
planları var mı?
Biliyorsunuz, 21 Kasım 2013 tarihinde Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim
Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik yayımlandı. Bu yönetmelikle çevre görevlisi
kavramının alanı genişletildi ve çevre
mühendislerine de çevre görevlisi olabilmeleri için çevre mevzuatı eğitimi
ve sınavı şartı getirildi. Tüm mühendislik dallarına, veterinerlere, fizik,
kimya ve biyoloji bölümü mezunlarına
çevre mühendislerinin 4 yıllık üniversite eğitimi 15 günde verilerek çevre
mühendisleri ile aynı haklara sahip
olma imkanı verildi. Öte yandan, çevre
danışmanlık firmalarında 2/3 oranındaki çevre mühendisi zorunluluğu
da kaldırılarak, sadece 1 tane çevre
mühendisi bulundurulmasının yeterli
olacağı resmileştirildi.
Bu bilim dışı, çevre mühendisliğini yok
sayan ve çevre sorunlarını arttıracak
ve kronikleştirecek olan yönetmeliği
Çevre Mühendisleri Odası olarak sağlıklı bulmuyoruz. Benzer bir yönetmelik 2009 yılında yayımlanmış daha
sonra bizlerin itirazları ile düzeltilmişti. Önümüzdeki dönem, daha önce
değiştirttiğimiz bu yönetmeliği tekrar
değiştirtmeyi hedefliyoruz. Aslında,
yaklaşık 1,5 yıldır, TBMM’de siyasi
parti ayrımı yapmadan gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle Çevre Kanunu’ndaki
“çevre görevlisi” ibaresinin yerine
“çevre mühendisi” yazılmasını sağlamaya yani sorunu kökten çözmeye
çalıştık. Bu çabalarımızı meslektaşlarımızın desteği ile arttıracağız ve bu
anlamsız “çevre görevlisi” kavramının
kaldırılmasını sağlayacağız. Şuanda
önümüzdeki en önemli sorun bu…
bazda toplantılar gerçekleştirerek,
bu alanda çevre mühendislerinin
öncü olduğunu göstermeyi ve birlikte
yapılacak çalışmalarla da sorunlara
çözüm üretmeyi hedefliyoruz.
Üniversitelerdeki çevre mühendisliği
eğitiminde yaşanan sorunların çözümüme yönelik çevre mühendisliği bölümü başkanları ile birlikte geçtiğimiz
yıllarda bir çalıştay gerçekleştirmiştik.
Bu çalıştayı tekrarlayarak üniversite
eğitimimizdeki sorunların çözümüne dönük faaliyetleri hızlandırmayı
hedefliyoruz.
Meslektaşlarımıza farklı alanlarda ücretsiz eğitimler ve mesleki söyleşiler
gerçekleştirmeyi de hedefliyoruz. Çevre mühendisliği alanı gittikçe genişliyor ve ciddi teknik gelişmeler oluyor.
Bunlara dair güncelin yakalanmasına
katkı sağlamak oldukça önemli.
Yeni yayınlanan Çevre Görevlisi, Çevre
Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık
Firmaları Hakkında Yönetmelik ile
ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi
ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik Odamız ve meslektaşlarımız tarafından asla kabul
edilemeyecek bir yönetmeliktir. Zaten
kavramsal olarak çevre görevlisi,
anlamsızdır, bilim dışıdır. Bu kavram
çevreye, çevre sorunlarına bakış
açısının da sığlığını göstermektedir.
Dünya bilimsel çalışmalarla çevre
mühendisliği alanını geliştirirken, siz
sorunların kaynağında çözülmesi için
çalışma yapacak kişilere bilim dışı
“çevre görevlisi” belgesi vererek yetkilendiriyorsunuz. Bu yetkilendirmeyi
de yaparken diğer meslek gruplarını
çevre mühendisleri ile aynı kefeye
koyarak yapıyorsunuz.
Bu çevre sorunlarını çözmeyi hedeflemediğinizi, dert etmediğinizi gösterir.
Güçlü bir çevre mevzuatının olmadığı
malumumuz. Bu güçsüz mevzuatın
bile uygulanamadığını hepimiz çok iyi
biliyoruz. Üzerine bir de böylesine kabul edilemez bir düzenleme gelmesi
sorunların daha da kronikleşmesini
sağlayacaktır.
Öte yandan, çevre mevzuatında ciddi
eksiklikler olduğunu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında yetersizlikler
olduğunu biliyoruz. Bu alanlara dair
çözüm önerileri sunmaya, eksiklikleri
dile getirmeye devam edeceğiz. Çevre
sorunlarına dair bilim danışma kurullarımızla birlikte görüşler üreterek
kamuoyunda paylaşacağız.
Kamu kurumları ziyaretlerini önemsiyoruz. Mesleğimizi tanıtmak adına
ziyaretlerimizi arttıracağız.
ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu
& Çevre Müh. Tuğba Kanat
Çevre kavramı altında farklı faaliyetler
olduğunu biliyoruz. Danışmanlık hizmetleri, uluslararası çalışmalar, ÇED,
Laboratuvar hizmetleri, Atık Yönetimi
gibi faaliyetler hakkında sektörel
33
Nasıl ki, “İnşaat Görevlisi”,
“Şehir Görevlisi”,
“Gıda Görevlisi”,
“Kimya Görevlisi”
yok ise
Çevre Görevlisi de olamaz,
kabul edilemez.
Öte yandan, 4 yıllık eğitim ve
onlarca sınav, ödev, staj ile
diplomasını alan bir meslek grubunun haklarını 15
günlük eğitim almış olan
diğer meslek gruplarına
sağlamanız, bu yönetmelikteki ucubeliği açıkça ortaya
koymaktadır.
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı
Baran Bozoğlu Kimdir?
ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümü mezunu
olan Baran Bozoğlu, ODTÜ Kentsel Politika
Planlama ve Yerel Yönetimler alanında da
yüksek lisans sahibi. Şuanda Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimlerinde doktora
programına devam eden Bozoğlu, Çevre
Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde
teknik personel ve yönetim kurulu sekreteri
olarak çalıştıktan sonra Çevre ve Orman
Bakanlığı’nda baş denetçi ve uzman olarak
4 yıl kadar görev yapmış. Bakanlıkta çalıştığı süreçte gerek teknik gerekse idari olarak
ve uluslararası alana dair deneyim kazanma fırsatım olan Bozoğlu, daha sonra da
Türk Akreditasyon Kurumu’nda (TÜRKAK)
uzman olarak çalışmış ve halen bu alanda
çalışmaya devam ediyor.
Üniversite sürecinde, Çevre Mühendisleri
Odası Öğrenci Örgütlülüğü’nün kuruluşunda yer alan Bozoğlu, öğrenci çalıştayı
sekreterliği, TMMOB Öğrenci faaliyetlerinin
oluşturulması gibi görevlerde bulunan Bozoğlu, mezun olduktan sonra ÇMO Ankara
Şube Yönetim Kurulu Sekreteri, TMMOB İl
Koordinasyon Kurulu ÇMO temsilcisi, Türk
Mühendis Mimar Odaları Birliği’nin komisyonları, Oda Yayın Kurulları, ÇMO Kongrelerinde Düzenleme ve Yürütme Kurulu
görevlerinde yer almış.
2010-2012 Döneminde Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu
Üyeliği yapan Bozoğlu, 2011’den bu yana
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanlığı görevini yürütüyor.
34
Yönetmelik mevcut nitelik
tartışmasını daha da kaotikleştirecek ve çözümden
uzaklaştıracaktır. Çevre
danışmanlık firmalarındaki
2/3 oranında çevre mühendisi bulundurulma zorunluluğu da kaldırılmış ve çevre
mühendislerinin ucuz iş
gücü kitlesine eklemlenmesi
sağlanmıştır. Bu durum da
meslektaşlarımız için işsizlik
ve nitelikli yapılması gereken
çevre danışmanlık hizmetinin
de verimsizleşmesi anlamına
gelecektir.
Sayın Bakan Erdoğan
Bayraktar’ın özel sektörde
çevre mühendisi istihdamını arttıracağız, çevre
mühendislerini seviyoruz
“tweet”lerinin yayımlanan
yönetmelikle çeliştiği de
başka bir gerçektir.
Diğer garip olan ve dikkat
çekici olan konu ise, Bakanlığın ÇED,İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nde
ve Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü’nde çalışmış
olan kişilere “meslek farkı
gözetmeksizin” eğitim ve
sınav şartı olmadan çevre
görevlisi belgesi “ücretsiz”
olarak verilecektir. Tam bir
hukuki garabet olmasının
yanında, adaletsiz, bilim
dışı bir yönetmelik olduğu
bu düzenlemeden de açıkça
görülebilecektir.
Garip olan diğer bir durum ise, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı’nın önceki
yönetmelikteki (çevre mühendislerine
sınav uygulamayan, 2/3 oranında çevre mühendisi çalışması zorunluluğu
sağlayan ve 17 mesleğe sınavla belge
veren düzenleme) uygulamalarının
iptali için dava açan kurum ve kişilere karşı, savunmasını mahkemeler
üzerinden yaparken, çevre mühendisliği mesleğinin sınav ve eğitim şartı
olmadan bu belgeyi alması gerektiği,
mesleki yeterliliğinin olduğu ve 2/3
oranında istihdamının danışmanlık
hizmetleri için sağlıklı olduğunu dava
metinlerine yazmış olmasıdır. Mahkemede böyle bir savunma yapılırken
yönetmeliğin tam tersi şekilde yayımlanması da ayrıca sorgulanmalıdır.
ÇMO olarak meslektaşlarımızdan gelen görüşleri tektek değerlendirerek
yönetmeliğe dava hazırlığımıza devam
ediyoruz. Mahkemelerin bu yönetmeliği iptal edeceği açıktır, çünkü net
hukuki ihmaller bulunmaktadır. Ancak
bu süreçte birçok kişi ve firma mağdur olabilecektir. Bunun mesuliyeti de
bu yönetmeliği çıkartanlara aittir.
Oda olarak, yine üst düzey görüşmeler gerçekleştirerek bu yönetmeliği
değiştirmeye çalışacağız. Öğrencilerin
de yönetmeliğe karşı büyük bir tepkisi
var. Odamıza sahip çıkıyor ve yanında
çaba harcıyorlar, çünkü yönetmelikle
en çok onlar kaybedecekler.
Daha önce böyle bir düzenlemeyi değiştirmeyi başarmıştık. İnanıyorum ki,
meslektaşlarımızın bir arada hareket
etmesi ve çabalarımıza destek olması ile
bu süreci yine tersine çevireceğiz, çünkü
#çevregörevlisideğilçevremühendisi !
Geçtiğimiz haftalarda düzenlenen ÇED
Kongresi’ni nasıl buldunuz? Olumlu
gelişmeler bekliyor musunuz?
Uluslararası ÇED Kongresi konular
ve katılım açısından oldukça yoğundu. Organizasyon oldukça başarılıydı. Sunumların birçoğunda zaman
darlığı nedeniyle sorular sorulamadı
ve beklenen tartışma ortamı tam
olarak sağlanamadı. Ancak yine de
ilk uluslararası ÇED Kongresi olması
nedeniyle önemli bir adımdı. Son günü
kapanış panelinde ben de konuşmacı
olarak yer aldım ve ÇED sürecine dair
Çevre Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Derneği ile 1980’lerin sonunda başlayan ve bir
avuç yürekli çevre mühendisinin çabaları ile 1992 yılında TMMOB Genel Kurulu’nda alınan karar
ile kurulan bir mesleki kuruluş. 2010 yılında 6 temsilciliği ve 3 şubesi olan ÇMO, geçtiğimiz 2
yılda 7 temsilcilik daha oluşturmuş ve 1 temsilciliğini de şubeleştirmiş durumda. Şuanda ÇMO,
12 bini aşkın üyesi, 4 Şube, 13 Temsilciliği ve 21 çalışanı hizmet sunuyor.
eleştirilerimizi örneklerle birlikte
dile getirdim. Bu anlamda, Bakanlık
alışılmışın dışında eleştirilere de ilk
defa yer verdi. Bu eleştirilerin dinlenmesi bile önemli bir adımdır. Çevre
mevzuatında ve uygulamada bir değişiklik olup olmayacağını önümüzdeki
günlerde göreceğiz. Ben her zaman
umutluyumdur. Aksi takdirde çaba
harcamanızın bir anlamı kalmaz.
Umutlu olmak ve düzeltinceye kadar
sabırlı davranmak en doğrusudur
diye düşünüyorum, en nihayetinde
çabamız yaşam alanlarımıza sahip
çıkmak için…
Başta Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof.
Dr. Mehmet Emin Birpınar olmak
üzere emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum.
Ülkemizin enerji açığı malum,
enerji kaynaklarının planlanması
ile ilgili bir çözüm önerisi ya da
projeniz var mı?
Ülkemizde yüzde 20-25 oranında
enerji kayıp kaçağı var. Bu kayıplar
iletim hatlarından da kaynaklanıyor.
Bu nedenle iletim hatlarının mesafelerinin kısaltılması, bölgesel enerji
planlamasının yapılması ve hatların
yenilenmesi önemli bir adım olacaktır.
Hatta atık sorunu çözülmemiş geri
bir teknoloji olan nükleer santrallerin
yapımına da gerek kalmayacaktır.
Öte yandan, ciddi bir israf olduğu da
gerçek. Kentlerimizde dahi gündüz
vakti otoyol ve sokak lambalarının
yandığını biliyoruz. Yani verimli enerji
tüketimi konusuna gelmeden bu
enerji israfını önlemek gerekiyor.
Yoksa istediğiniz kadar verimli lamba,
makine kullanın…
Tüm bunlarla beraber çevre teknolojisi uygulanabilecek ve yer kaynaklar
üzerinden çalışma yapabilecek enerji
üretim biçimlerinin yaygınlaştırılması ve yerli yenilenebilir çevre dostu
enerji kaynaklarının üretilmesi için
bütçe ayrılması önemli adımlar
olacaktır.
Son olarak, tüketimin azaltılmasına
da öncelik verilmelidir. Enerji üretim
sürecinde bölgesel üretime ağırlık
verilip, coğrafi koşullar, yer seçimi
gibi noktalar göz ardı edilmemeli,
uzun vadeli çevre düzeni planları
temel alınmalıdır. Yani projeye göre
plan değil plana göre proje anlayışı geliştirilmeli ve günü kurtaran
çalışmalardan kaçınılmalıdır. Örneğin
nükleer enerji santraller… Kim için,
ne için enerji? Sorusu ile sanırım en
başında sorulmalı!
Odanın gelişimi ve çevre mühendislerinin ve çevre sorunlarının
çözümüne katkı için üyelerinizden ve
meslektaşlarınızdan beklentileriniz
nelerdir?
Meslektaşlarımızın oda faaliyetlerini
dikkatli takip etmelerini istiyoruz.
Bilmeden fikir vermek mümkün
değildir. Meslektaşların bizleri fikirleri
ile donatması güçlenmemizi sağlayacaktır. Oda faaliyetlerine, etkinliklerine katılmaları aynı zamanda
sosyal hayatlarını ve iş hayatlarını da
geliştirecektir. Çünkü benzer sorunları yaşayan ve bunlara belki çözüm
üretmiş meslektaşlarından bilgi alma
şansları olacaktır. Bu hem oda hem
meslektaş açısından oldukça önemli.
Odamızın birimlerinde oluşturulan
kurul ve komisyonlarda yer alarak
doğrudan çaba harcamalarını bekliyoruz. Bizler yönetim kurulu üyeleri
olarak odadan herhangi bir maddi
getiri sağlamıyoruz. Sendikalar gibi
bizlere verilen özel izinler de yok. Yani
tamamen gönüllülük üzerine çalışma
yapıyoruz. Oda biz meslek grubuna ait
olduğuna göre, tüm meslektaşların en
az bizler kadar emek vermeyi hedeflemesi önemlidir. Özetle, sorunları
ancak beraber çözebiliriz, bireysel
olarak değil, bu nedenle en ufak bir
fikir ve yapıcı bir eleştiri bile mesleğimizi önemli yerlere taşır ve çevre
sorunlarının çözümüne katkı sağlar.
TMMOB
ÇEVRE
MÜHENDİSLERİ
ODASI
35
MAKALE
Hüseyin Gelmez
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
ÇARE Çevre Danışmanlık Firması
Çevre Koordinatörü
Çevre Eğitimi’nin
Amaçları ve Özellikleri
Çevre eğitiminin hiç şüphe yok ki en önemli amacı çevrenin ve çevre sorunlarının farkına
varılmasının ve bu konularda duyarlılık geliştirilmesinin sağlanmasıdır. İnsanoğlunun sınır
tanımaz istekleri, sınırlı doğal kaynakların ve çevrenin hızla tüketilmesine, tahrip edilmesine
ve kirlenmesine neden olmuş, ne zaman ki kirlilikten kendisi de etkilenir olmuş, doğal kaynakları ve çevreyi hor kullandığının farkına varmaya başlamıştır. Toplumun farklı kesimlerine
uygulanacak olan çevre eğitimi, sadece profesyonel olarak çevre konularıyla iştigal edenlerin
değil, farklı toplum kesimlerinin çevre sorunlarının farkına varmasına ve çevre konularında
hassasiyet geliştirmesine vesile olacaktır.
Ç
evre eğitimi, çevre ve çevre
sorunları hakkında bilgi
edinilmesinin sağlanmasını
da amaçlamaktadır.
Günümüzde bilgi edinme, bilgiye ulaşma konusunda insanoğlu
oldukça geniş imkânlara sahip
olmakla birlikte, doğru bilgiyi, doğru
kanallardan edinmek önemli hale
gelmiştir. Toplumun çevre ile ilgili
konularda bir fikrinin olması ya da
çevre ile ilgili kararlara katılımının
sağlanması veya bu kararlarda etkili
olması ancak konu ile ilgili sahip
olduğu bilgi ile mümkündür. Günümüzde ÇED sürecinde halkın katılımı, sürecin önemli bir aşamasıdır.
ÇED Yönetmeliği kapsamında, çevre
üzerinde olumsuz etki yapabilecek
projeler için izin verilmeden önce
bu etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza
indirilmesine yönelik bir süreçten
36
geçilmesi söz konusudur. İşte bu süreçte isteyen herkese “halkın katılımı
toplantısı” ve “yazılı görüş bildirme”
yollarıyla ilgili projeye izin verilmesi
işlemine müdahale edebilme imkânı
verilmiştir. Toplumun, çevre sorunlarının tespiti ve çözümünde söyleyecek bir sözünün olabilmesi için bilgi
sahibi olması gerekmektedir.
Çevre ile ilgili yapıcı ve gerçekçi tutumlar geliştirilmesinin sağlanması,
çevre eğitiminin bir diğer amacıdır.
Çevre eğitimi ile bir yandan bireylere
ekolojik bilgiler aktarılırken, diğer
yandan da bireylerde çevreye yönelik
yapıcı ve gerçekçi tutumlar geliştirilmesi ve bu tutumların davranışa
dönüşmesi hedeflenir.
Bireylerde, çevrenin korunması ve
geliştirilmesi için gerekli olan motivasyonun sağlanması, çevre eğitiminin amaçlarındandır. Yapılan araştırmalar ve yaşanan tecrübeler, ne
yazık ki eğitim ile kazanılan bilgilerin
her zaman davranış ve duyuş alanına yansımadığını göstermektedir. O
halde, çevre eğitiminde, bireylerin ve
toplumun duygu dünyasını zenginleştirecek süreçlerin hayata geçirilmesine dair stratejinin ne kadar gerekli
olduğu apaçık ortadadır. Çevre eğitimi, “sevilen korunur ve tanınan sevilir” ifadeleriyle özetlenebilecek olan
gerçekliği dikkate almak suretiyle
bireylere ve topluma çevreyi tanıtmayı, sevdirmeyi ve çevrenin korunması
ve geliştirilmesi için istekli, arzulu ve
gönüllü olmaları hususunda motive
etmeyi amaçlar.
Çevreyi anlama, çevre sorunlarını tespit etme ve sorunları çözme
işlemlerinde gerekli yaklaşım ve
becerilerin geliştirilmesinin sağlanması ile çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi ve çevre sorunlarının
çözümüne katılımın sağlanması da
çevre eğitiminin amaçlarıdır.
Daha geniş bir perspektiften bakmak
ve bir cümle ile özetlemek gerekirse,
çevre eğitimi, yeryüzünde sürdürülebilir bir hayat kültürünün yerleşmesini sağlayabilecek yeni bir bakış
açısını oluşturmayı ve buna uygun
biliş, duyuş, beceri ve yetenekleri
geliştirmeyi hedeflemektedir.
Kişilere ve topluma doğal çevrenin
ve insanların oluşturdukları yapay
çevrenin biyolojik, fiziksel, kimyasal,
sosyal ve kültürel faktörlerinin birbirini nasıl etkilediklerini anlatarak,
çevrenin korunması ve iyileştirilmesi
faaliyetlerinde aktif rol oynayacak
davranışlar geliştirilmesi amacını
taşıyan çevre eğitiminin özelliklerini
şöyle özetleyebiliriz.
Çevre eğitimi, daha önce de ifade
edildiği gibi hayat boyu devam eden
bir süreçtir. Mevcut sorunları çözmek, gelecek kuşaklara sorunlarla
dolu, kirli bir çevre yerine yaşanılır
bir çevre bırakmak hepimizin göre-
vidir. Yeterince veya hiç çevre eğitimi
almamış kişiler ve toplum, kasıtlı
ve bilerek olmasa da bilmeyerek
ve dolaylı olarak kirliliğe sebebiyet
verebilir. Gelecek kuşakların temiz
çevre haklarını gasp etmek demek
olan bu akıbeti ancak çevre eğitimi
ile değiştirebiliriz. Hayat boyu çevre
için eğitim almış kişiler ve bu kişilerin oluşturdukları toplumlar, gelecek
kuşaklara temiz bir çevre bırakabilirler.
Çevre eğitimi, yöntem ve içerik bakımından çevrenin değişen şartlarına
uyum gösterir, gaye bakımından
ise devamlılık arz eder. Çevre için
eğitimde esas, çevrenin tahribini ve
kirlenmesini önlemek, tahrip edilmiş ve kirletilmiş çevreyi de tekrar
sağlıklı hale getirmektir.
Çevre eğitimi, bütün yaş ve meslek
gruplarına verilmesi gereken bir eğitim şeklidir. Bu nedenle de insanların
iletişim içinde bulunduğu her ortam-
da çevre eğitimi yapılmalıdır.
Çevre, multidisipliner bir konudur.
Çevre eğitimi de disiplinler arası bir
anlayışla ele alınması gereken bir
eğitim şeklidir. Eğitim planlamalarında, çevre eğitiminin çok disiplinli
olma özelliği mutlaka göz önünde
bulundurulması gereken bir konudur.
Çevre eğitimi, fertlerin çevre konusunda karar alma sürecine katılmasını sağlayan bir eğitim şeklidir.
Çevre eğitimi, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen bir
eğitim şeklidir.
Çevre eğitimi konusunda gerekli
hassasiyeti gösterelim ki uygarlık,
insanlarla doğanın arasını açmasın.
Dostoyevski’nin ifadesi ile bilinmelidir ki “doğaya karşı işlenen bir suçun
öcü, insan adaletinden daha zorlu
olur.”
Çevreye duyarlı bir toplum ve temiz
bir çevrede yaşamak ümidiyle…
37
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ENSTİTÜSÜ (İSGÜM) MÜDÜRLÜĞÜ
LABORATUVARLARININ AKREDİTASYONU
İş sağlığı ve güvenliği alanındaki çalışmaların amacı tüm çalışanların meslek hastalıklarına
yakalanmadan, iş kazası geçirmeden sağlıkla ve güvenle çalışabilecekleri ortamların sağlanmasıdır. İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği şartlarının geliştirilmesine bu konuda hizmet veren
laboratuvarların katkısı büyüktür.
Çalışanların maruz kaldığı, fiziksel, kimyasal ve biyolojik etmenlerin belirlenmesini sağlar. İşyeri
ortamından alınan ve kişisel numunelerden üretilen ölçüm ve analiz sonuçlarına dayanılarak
tehlikelerin tespiti ve değerlendirilmesi yapılır.
İSG Laboratuvarlarının ölçüm analiz çeşitliliğinin, ülkedeki endüstrinin ihtiyaçları doğrultusunda
olması ve güvenilir sonuçlar üretilmesi oldukça önem taşır. Bu sonuçlar yasal limitlerle kıyaslanır, etkilenme düzeyinin tespiti yapılır ve yine bu sonuçlara dayanılarak verilen karar doğrultusunda, gerekli önlemler alınır. Bu nedenle ölçüm sonuçları güvenilir olmalıdır. Akreditasyon
güvenilir ölçüm sonuçları için kullanılabilecek araçlardan biridir. Kalitenin sürekliliğini ve güvenilirliğini disiplin altına alır.
Laboratuvar Akreditasyonu
Yapılan test ve analizlerin güven sağlayabilmesi için laboratuvarın teknik
yeterliliği sağlanmalıdır. Laboratuvar
akreditasyonu belirli testleri gerçekleştirme konusunda teknik yeterliğin
değerlendirilmesi, onaylanması ve
denetlenmesidir. Laboratuvarların
verdiği deney raporlarının ulusal ve
uluslararası alanda geçerliliğini gösteren bir araçtır. Akredite edilen laboratuvar, diğer laboratuvarlara göre
saygınlık ve ticari üstünlük sağlar.
TS EN ISO/IEC 17025 Kalibrasyon ve
38
Test Laboratuvarları için Genel Şartlar
standardı bir laboratuvarın spesifik
testleri gerçekleştirme konusunda
yetkin olduğunun tanınması için karşılaması gereken genel gereklilikleri
açıklayan uluslararası bir standarttır.
Bu standarda göre akredite olmak
isteyen laboratuvar bu standardın tüm
gerekliliklerini yerine getirmeli ve
uluslar arası kabul görmüş bir akreditasyon kurumuna başvurmalıdır.
İSGÜM Laboratuvarları
İSGÜM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Ge-
nel Müdürlüğüne bağlı bir Enstitüdür.
Türkiye’de işyerlerinde ortam ölçümleri, kişisel maruziyetler ve biyolojik
analizleri bir arada yapan, sonuçlarını
iş sağlığı ve güvenliği yönünden değerlendiren tek resmi kuruluştur.
İSGÜM, Ankara’da Merkez Laboratuvarı olmak üzere Adana, Bursa,
İstanbul, İzmir, Kayseri ve Kocaeli’nde
bulunan 6 Bölge Laboratuvar Şefliği
ile birlikte toplam 7 laboratuvar ile iş
sağlığı ve güvenliği alanında laboratuvarcılık hizmeti vermektedir.
İSGÜM Laboratuvarlarının
Akreditasyon Süreci
İSGÜM Laboratuvarlarıverdiği ölçüm
analiz ve test hizmetlerinde belirli bir
kaliteyi yakalamak için akreditasyon
hazırlıklarına başlamıştır.
Bu hazırlıkları 6 aşamada incelenebilir:
1. Akreditasyon Başlangıç Hazırlıkları
Akreditasyonu hedeflenen konuların
belirlenmesi ve kapsamının ortaya
konulması, çalışma ekibinin oluşturulması, organizasyon şemasını ve kalite
yöneticisinin belirlenmesi, uygun
çalışma ortamı ve şartlarının belirlenmesi, gerekli standart ve kaynakların
temini ve çalışma planının oluşturulması bu aşamada gerçekleştirildi.
2. Gerekli Eğitimlerin Alınması
ISO/IEC 17025 standardı ile ilgili
aşağıdaki eğitimlerin İSGÜM personeli
tarafından alınması sağlanmıştır.
ISO 17025 Temel Eğitimi
İç Tetkikçi Eğitimi
Metot Validasyonu Eğitimi
Laboratuvar İstatistiği ve Ölçüm Belirsizliği Eğitimi
Dokümantasyon Eğitimi
Kalibrasyon
Temel Sebep Analizi..vb.
3. Kalite Yönetim Sistemi Dokümantasyonunun Hazırlanması
Kalite El Kitabı, Prosedürler, Talimatlar, Görev Tanımları, Formlar, Kalite
Yönetim Sisteminin temel dokümanlarıdır. Bu dokümanlar İSGÜM İçin
hazırlanarak 27.03.2009 tarihinde
yayınlanmıştır.
4. Sistemin Uygulanması
Dokümantasyon tamamlanınca uygulamalar başlatılmıştır. Ölçüm ve Analiz
cihazlarının bakım ve kalibrasyonları tamamlanmış. Metotların valide
edilmesi(geçerli kılınması), ölçüm
belirsizliğinin hesaplamaları, yerleşim
ve çevre koşullarının iyileştirilmesi,
sistemin sürekliliğinin sağlanması vb
konular üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Metot validasyonları ve ölçüm
belirsizliği çalışmaları bittikten sonra
Yeterlik Testlerine katılım gerçekleştirilmiştir.
5. İç Tetkiklerin Yapılması
Sistemin kurulmasını takiben, süreç
ve prosedürlerin yeterli olarak dokümante edilip edilmediği ve işlerliği, iç
tetkik ekibi tarafından denetlenmiş ve
sonrasında bulunan eksiklikler, yapılan tespitler, öneriler ve akreditasyon
denetimine kadar yapılması gereken
çalışmalar yönetime rapor halinde
sunulmuştur.
6. Akreditasyon Başvurusunun
Yapılması
Kurumumuz merkez (Ankara) ve 6
bölge laboratuarı (Adana, Bursa,
İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli)
kişisel gürültü
maruziyeti
ve havada
kurşun tayini
metotlarından
(TS EN ISO
9612 ve TS ISO
8518) şubeli
akreditasyon
için TÜRKAK’ a
başvurmuştur.
İSGÜM, ISO
17025 Deney
ve Kalibrasyon
Laboratuvarları için Genel
Şartlar Standardına göre
denetlenmiş
ve 03.10.2013
tarihi itibari ile
Havada Kurşun Tayini ve
Gürültü Maruziyeti Ölçümü
metotlarından
akreditasyon
sertifikası
onaylanmıştır.
Kapsam
Akreditasyon kapsamda tüm İSGÜM
Laboratuvarları Gürültü Maruziyeti
Ölçümü Metodu (TS EN ISO 9612) ile
ilgili akredite sonuç verme yetkisine
sahiptir. Analiz laboratuvarları bulunan
Merkez ve Kocaeli Bölge Laboratuvarları ise Gürültü Maruziyeti Ölçümü
(TS EN ISO 9612) ile birlikte Havada
Kurşun Tayini (TS ISO 8518) ile ilgili
akredite sonuç verilebilmektedir.
Dr. Neslihan DİMİCİ (Kimyager)
Tuna ORUL (İSG Uzman Yardımcısı)
39
MAKALE
S. Yasin Bostancı
ÇSGB / İSGGM
iSG Uzman Yardımcısı
İnşaat Mühendisi
Stres
Kavramına Giriş
Günlük yaşamımız olmazsa olmazlarından öyle ki kullanılmaması kast olunduğunda yerini kolay
dolduramayacağımız kelimeler vardır. İşte bu kast olunan yönüyle stres de Türkçe ve pek çok dil
için böyle bir kelime.
21. yüzyılın insana müteallik yanı, psikolojinin objektifinden stresin algı-kelime bütününün anlaşılmasıyla idrak olunabilir.
Malum olduğu üzere bir algı olmadan kelam olmaz. Karşımıza kelimelerin kıyafetleriyle çıkan
şeyler aslında algılardır. İşte bu algıların, emekleme dönemine henüz bastığını zannettiğim bir
bilimin, psikolojinin ve ona hizmet veren bilim insanlarının nazarı vasıtasıyla kelime ve bağlantılara nasıl evrildiğini akademiyi esas alarak anlatmaya çalışacağım.
Bu yazının maksadı yepyeni bir bilimin yepyeni bir meselesi olan “stres”i tüm yönleriyle ele alıp
tam bir kavrayış yaratmak değil, olsa olsa bir kapı aralığı görüntüsünü paylaşmaktır.
Stresin Etimolojisi
Stres sözcüğü, Latince “estrictia”dan
gelmektedir. Stres, kök-anlam itibariyle felaket, bela, musibet, dert,
keder, elem gibi anlamlara gelirken
günümüzde zorlanma, bunalma ve
baskılanma manalarına bürünmüş ve
ayrıca mühendislik terminolojisinde
de kendisine yer edinmiştir.
Stres mefhumu birçok bilim adamı tarafından birçok şekilde tanımlanmıştır.
Lazarus, 1960 yılından itibaren stresi
“İnsan ile içinde yaşadığı ortam
arasındaki karşılıklı ilişkinim organizmada yarattığı tepki” olarak; 1974
yılında Hause “insanın alışılagelen
davranış kalıplarının yetersiz kaldığı
hallerde orta ya çıkan tepki” olarak;
1976 yılında Mandler ise “zararlı
etkenlerin yarattığı tehlike ve bunun
ortaya çıkışında organizmanın rolü”
olarak tanımlar.1984 yılında Hann ise
stresi “ insanın içinde yaşadığı ortamı
kötü olarak değerlendirmesi sonucu
içine düştüğü durumun adı” olarak
tarif etmiştir. Bütün bu tanımlara bakarak, stres kavramı “zararlı uyaran”,
“zararlı uyarana karşı tepki”, “zararlı
uyaran ile organizma arasındaki etkileşim” biçiminde tanımlanmaktadır.
Stres kavramının insanoğlunun düşünce tecrübesine dâhil olmasından
bugünün güncel ve dahası akademik
dilinde yer etmesine kadarki sürece
kısaca bir göz atalım:
1842’de İngiliz hekim Thomas Curling,
ağır bir yanık vakasında; 1867’de cerrah Albert Billroth, enfeksiyon sebebi
ile yapılan önemli bir cerrahi müdahaleden sonra, strese ait belirtilerin
ortaya çıktığını aktarmışlardır.
JakobvonUexküll insanın ihtiyaçlar
ile donatılmış olduğunu ve hayvanlar
ve hatta bitkiler gibi, dışına çıkamadığı ve “beslenme”, “korunma” ve
“üreme”den mürekkep bir “Fonksiyonlar Çemberine” tabi olduğunu
dile getirmiştir. Uexküll’ün bu tanısı,
genelde bilimin her dalına özelde işbu
yazının taalluk ettiği psikoloji bilimine
rehberlik etmiştir.
1878’de Claude Bernard, bütün hayati
görevlerin, dış ortamın değişen şartları
karşısında canlının iç vasatının belirli
sınırlar içinde sabit tutulması amacına
yönelik olduğunusöylüyordu. Araştırmacı, stresi “organizmanın dengesini
bozan uyaranlar olarak” tanımlamıştır.
Alman fizyoloğu Pfluger’e göre stresin
tanımı: “hayatın ihtiyaçlarını doyurmak ve karşılamak için organizmanın
zararlı etkenlerden kaçıp korunması”
olarak yorumlamıştır.
1880 yılında Belçika’da fizyolog Fredericq ise, “stres yaşayan organizmanın
zararlı etkenlere karşı tepkisi, bunun
sonucunda organizmanın ya hastalanacağını ya da zararlı etkilerden
kurtulacağını” ileri sürmüştür.
Cannon, “fizyolojik denge”ye “homeostazis” adını verdi. Hastalık durumunda, “çeşitli iç ve dış sebeplerin
etkisi ile bu dengenin bozulması”
olarak tanımlıyordu.
Akademik Alanda Stres
Stresin insan üzerindeki etkilerine
ilişkin ilk bilimsel çalışmaları 1956
yılında Kanadalı bilim adamı HansSelyeyapmııştır. Selye’ye göre stres verici
bir olay ya da durum karşısında kalan
organizma fizyolojik, psikolojik ve davranışsal bazı tepkiler gösterir. Kalp
atışında hızlanma, ağız kuruması,
titreme, aşırı terleme, iştah bozukluğu, çeşitli ağrılar, huzursuzluk, sıkıntı,
bunaltı, yorgunluk ve çökkünlük gibi
çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Bu arada
kişi sahip olduğu biyolojik ve psikolojik kaynaklarla stres yaratan durum
ya da olayla başa çıkmaya, uyum sağlamaya çalışır. Uyum sağladıklarında
başlangıçta ortaya çıkan tepkiler
kaybolur. Ancak eğer stres uzun süre
devam eder ve uyum sağlanamazsa
“tükenme” başlar, kişi hastalanır
hatta ölebilir.
Selye’ye göre organizmanın strese
tepkisi üç aşamada gelişir
Alarm Aşaması: Birey bir stres kaynağı ile karşılaştığında, sempatik sinir
sisteminin etkin hale gelmesi nedeniyle beden savaş ya da kaç tepkisi”
gösterir. Savaş ya da kaç tepkisi
JakobvonUexküll insanın ihtiyaçlar ile donatılmış olduğunu
ve hayvanlar ve hatta bitkiler gibi, dışına çıkamadığı ve “beslenme”, “korunma” ve “üreme”den mürekkep bir “Fonksiyonlar Çemberine” tabi olduğunu dile getirmiştir.
sırasında bedende oluşan fiziksel ve
kimyasal değişmeler sonucunda kişi,
stres kaynağı ile yüzleşmeye ya da
kaçmaya hazır hale gelir.
Direnme Aşaması: Alarm aşamasını,
“uyum ya da direnme aşaması” izler.
Stres kaynağına uyum sağlanırsa
her şey normale döner. Bu aşamada
kaybedilen enerji, yeniden kazanılmaya ve bedendeki tahribat giderilmeye
çalışılır. Stresle başa çıkıldığında
parasempatik sinir sistemi
etkin olmaya başlar. Kalp
atışı, tansiyon, solunum
düzene girer, kas gerilimi
azalır. Direnme aşamasında birey, strese karşı
koymak için elinden gelen
tüm gayreti ortaya koyar ve
stresli bir insanın davranışlarını göstermektedir.
Belirli bir süre bireyin davranışlarında ve yaşantısında bu durum gözlenebilir.
Tükenme Aşaması: Uyum
aşamasındaki gerilim kaynakları ve bunların yoğunluk dereceleri azalmadığı
sürece ya da artış gösterdikleri durumlarda bireyin
gayreti kırılır ve davranışlarında ciddi derecede
sapmalar ve hayal kırıklık-
larının yaşandığı bir evreye girilir.
Eğer stres kaynağı ile başa çıkılamaz
ve uyum sağlanamaz ise, fiziksel kaynaklar kullanılamaz ve tükenme aşamasına geçilir. Tükenme aşamasında,
parasempatik sinir sistemi etkindir.
Kişi tükenmiştir ve stres kaynağı hala
mevcuttur. Bu aşamada uzun süreli
stres kaynakları ile mücadele edilemez ve kişi başka stres kaynaklarının
etkilerine de açık hale gelir.
HansSelye
41
UZMAN
GÖRÜŞÜ
Prof. Dr. Sefer Aycan
Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
İş Yerinde
Sağlık Gözetimi
İşyerinde çalışanlarda bir topluluktur. Farklı sayıda da olsa birden çok kişinin birlikte çalıştığı işyeri bir topluluğu ifade eder. Aynı zamanda işçilerin meslek hastalıkları ve iş kazaları nedeniyle
toplumda ki diğer insanlardan daha fazla hastalanma ve ölme olasılıkları vardır. İşte bu nedenlerden dolayı işçiler toplumda risk gruplarıdır. Temel Sağlık hizmetleri anlayışı risk gruplarına
öncelik verilmesini istemektedir. Bu nedenlerle işyerlerinde sağlık hizmeti olması ve çalışanların sağlığının gözetim altında olması, sağlıklarının izlenmesi gereklidir.
İ
şyeri sağlık birimi kurulması Temel
Sağlık Hizmetleri açısından bir
zorunluluktur. İşyeri sağlık biriminde
çalışan hekim ve diğer sağlık personelinin en önemli görevi ise çalışanların sağlığını izlemek, böylece sağlığını
korumak ve geliştirmektir. Sanılanın
aksine işyeri hekiminin öncelikli görevi
işyerinde hasta olan çalışanları tedavi
etmek değildir. İşyeri hekimi çalışanları
sadece hastalıklarına karşı sorumlu
değildir. Çalışanların sağlığından sorumludur. Topyekün sağlıktan sorumlu
olmak daha geniş, daha anlamlı ve
doğru bir yaklaşımdır. Bu nedenle
işyeri hekiminin görevi o gün hasta
olan bir kaç işçiyi tedavi etmek değildir. Tüm işçilerin sağlığını korumak ve
geliştirmekle görevlidir. Bu nedenle çalışanların sağlığının hekim tarafından
gözetim altında olması ve izlenmesi
gerekir. İşyeri hekimi sürekli çalışanları
çalıştıkları ortamda izlemeli, işyerindeki riskleri belirlemeli var olan risklere
karşı alınacak önlemlerin alınmasını
sağlamalıdır. İşyeri hekimi çalışanların
sağlığını gözetlemesi ve izlemesi için
esas görevleri olan; işe giriş muayenesi, periyodik muayene gibi görevlerini
doğru ve etkin yapmalıdır.
Bu yazıda işyerinde sağlık gözetimi
42
açısından son derece önemli olan işe
giriş muayenesi ve periyodik muayenenin önemi ve nasıl yapılması gerektiği ele alınacaktır.
İşyeri hekiminin görevleri ilgili yönetmelikte iş sağlığı ile ilgili yükümlülükler işverene verilmiştir. İşveren işçi
sağlığı ile ilgili hizmetlerin işyerinde
sunulmasından sorumludur. Bu
nedenle işyeri sağlık birimi kurmak
veya iş sağlığı hizmet alması gerekir.
Bu kapsamda işyeri hekimi istihdam
etmesi veya Kamu veya özel kuruluşlardan hizmet alarak işyerinde işyeri
hekimi bulundurması gerekmektedir.
Yönetmelikte 9. madde de işyeri hekimi
çalışanların sağlık gözetimi ve çalışma
ortamının gözetimi ile ilgili işverene rehberlik yapmakla görevlidir demektedir.
9/c-1 maddesinde ise sağlık gözetimi kapsamında işe giriş ve periyodik
muayeneler konusunda çalışanları
bilgilendirmek işyeri hekiminin görevi
olarak belirtilmiştir.
İşyeri hekimi çalışanların periyodik
olarak muayeneleri yapmak, gerek
gördüğü sıklıkta da düzenlemek zorundadır.
1- İşe Giriş Muayenesi
Hekim ile çalışan arasında ilk temas
işe giriş muayenesi ile başlar. Bu nedenle çok önemlidir. Aslında işe giriş
muayenesi işle çalışanın uyumunun
değerlendirilmesidir. Çalışacak kişinin
işe uygun olup olmadığını değerlendirme sürecidir.
Aslında iş ilanında işin nasıl bir iş
olduğu, aranan elemanın ne niteliklere
sahip olması gerektiği belirtilmelidir.
İnsan kaynakları birimi iş ilanında
işin ve işyerinin niteliğini ve aranan
elemanda istenilen özellikleri belirtmelidir. Bu yaklaşım Türkiye de pek
yerleşik bir alışkanlık değildir ve işler
profesyonel boyutta yürümemektedir. Öncelikle bu doğru usulün de
Türkiye’de yerleşmesi lazımdır. İlana
çıkılır iken işyerinin özelliklerinden,
işin özelliklerinden ve işçide aranan
niteliklerden bahsedilmelidir. Örneğin
sadece “elektrik teknisyeni alınacaktır”
demek yeterli değildir. Nasıl bir işyerinde çalışacak; fabrikada mı çalışacak,
yoksa dış ortamda mı çalışacak? Yüksek gerilim hattımı döşeyecek, fabrikada elektrik tesisatıyla mı ilgilenecek?
Duruma göre aranan nitelik değişecektir. Yüksek gerilim hattı döşeyecek ise o
zaman; seyahat edebilen, dış ortamda
çalışabilecek genç ve dinamik bir
kişiye ihtiyaç duyulabilir. İşte bunların
belirtilmesi gerekir.
İşe giriş muayenesi yapacak hekiminde hangi iş için nasıl bir eleman
istendiğini bilmesi gerekir. Hekim iş
ortamını, işi bilmesi gerekir. Bunun
için en uygunu işe giriş muayenesini
o işyerinin hekimi yapması gerekir. O
işyerinin hekimi işyeri ortamını bildiği
için işçinin ortama uygun olup olmadığına en doğru karar verecek kişidir.
Başka bir hekimin işe giriş muayenesi
yapması doğru değildir. Bu nedenle
Türkiye de herhangi bir hekimin işe
giriş muayenesini kabul eden yanlış
uygulamaya da son verilmelidir.
Hekimlerde bu yanlışa sebep olmamalıdır. Aile hekiminin veya başka bir
hekimin “Sağlam veya Sağlıklıdır”
gibi raporları eksiktir. Neye göre kişi
sağlam, sağlıklı veya uygundur. Bu
tür raporlar hekimi de sıkıntıya sokar,
işvereni de işçiyi de sıkıntıya sokabilir.
İşe giriş muayenesi ciddi bir iştir. Aynı
zamanda bir hukuki belgedir. Bu nedenle o işyerinin hekimi tarafından istenilen işi ve nitelikleri bilerek yapılan
muayene sonucu verilmelidir. Elbette
işe giriş muayenesi ve bu sırada istenilecek tetkikler çok farklı seyredebilir. Özellikle işin riskine göre adayın
gereken muayenesi yapılmalıdır.
Örneğin tozlu bir işi için kişinin akciğer muayenesi ve solunum fonksiyon
testleri mutlaka yapılmalıdır. Tam
muayene ve analizlerden sonra uygun
ise” işe uygun” olduğunu belirten bir
rapor verilmeli, muayene ve tetkiklerin sonuçları dosyasına işlenmeli ve
saklanmalıdır. İşyeri hekimi bunları
gerektiğinde başvurulacağını bilinerek
ve işçinin sağlığını izlemek için özenle
saklanmalıdır.
2- Periyodik Muayene
İşyeri hekiminin çalışanın sağlığını
izlemesinin yolu periyodik muayenedir.
Doğru bir seçimle işe başlayan bir çalışan çalışma hayatı boyunca herhangi bir
şikayetiolmasa da düzenli olarak sağlığı
izlenmelidir. Kendisi gelmese de gerekirse davet edilerek kontrol edilmelidir.
Periyodik muayene yapılan işe göre
düzenlenmelidir. Ne sıklıkta olacağı
yapılan işin tehlikesine göre ayarlanmalıdır. Bu konuda işyeri hekimi yetkilidir. Çok tehlikeli işlerde çalışanın
sağlığı daha erken ve ağır etkileneceği düşünülerek en az yılda bir veya
daha sık muayene edilmelidir.
Periyodik muayenenin esas amacı
sağlam ve sağlıklı olarak işe alınan
çalışanın işyerinin olumsuz etkilerinden dolayı sağlığının olumsuz
etkilenip etkilenmediğini saptamaktır.
Etkilenmiş ise erken tanısı ve erken
tedavisi için bir fırsata dönüştürme
girişimidir. Bilindiği gibi bir hastalığın
ne kadar erken tanısı konar ise o kadar az zarar vermesine izin verilmiş
olur ve erken, etkin ve ucuz tedavisi
de sağlanmış olur.
Periyodik muayenede içeriği iş koluna
ve iş kolundaki risklere göre yapılmalıdır. Bu nedenle işyeri
ve işyerindeki riskleri iyi
bilmek gerekir. İşyeri
hekimi yapılan işi ve
işyerini iyi bilmelidir. İşyerindeki ortam ölçümlerini izlemeli kullanılan
kimyasalları bilmelidir.
Yani işyerinin içine girmelidir. Sadece odasında oturarak
gelen hasta işçileri muayene
ederek işyeri hekimi olunmaz.
Kendisine periyodik muayene protokolü oluşturmalı, işçilerde hangi
muayene ve tahlilleri yapacağını
belirlemeli, düzenli olarak muayene ve tahlilleri yaparak işçinin kişisel dosyasına işlemeli
ve daha önceki durumuyla
karşılaştırmalıdır. Gereken
işçileri için takip sıklığında
değişiklik yapmalıdır. Riskli
işçileri veya şüphelendiği
işçileri daha sık izlemelidir. Şüphelendiği kişileri
ileri tetkik gerekiyorsa ilgili
merkeze göndermelidir.
lendirmek zorundadır.
Periyodik muayene sadece işyerindeki
risklere göre değil ayrıca işyerindeki risk gruplarına ve kişilerin özel
risklere göre de yapılmalıdır. İşyeri
hekimleriyaşlı işçileri, gebe işçileri
veya çalışanların meslek hastalığı
dışında işle ilgili hastalıklarını hatta
işle ilgisi olmayan hastalıklarını da
izlemelidir. Tüm yaklaşımlar işçinin
sağlık gözetim hakkının bir bileşenidir
ve gerçektende özenle yerine getirilmesi gereken muayenelerdir ve işyeri
hekiminin görevidir.
Esas amaç çalışanların sağlığını
korumak ve geliştirmek olduğuna
göre işe giriş muayenesi ve periyodik
muayene en etkili araçtır.
Periyodik muayene herkes için her çalışan için bir
haktır. Bu nedenle çalışanların sağlık kontrolünden
geçmeyi isteme hakkı
vardır. Bu hakkı sağlamak işverenin sorumluluğundadır. İşyeri
hekimi bunu yapmak,
kaydetmek ve değer-
43
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Antibiyotik Devri
Bitiyor M
u?
Bilim adamları, dünyadaki tüm ülkelerde sağlık sorunu
olarak belirtilen antibiyotiklerin bakterilere karşı direnç geliştirmeleri, antibiyotik kullanım sıklığı için hızla tedbir alınması gerektiğini belirtmektedir. Çünkü antibiyotik kullanım sıklığında bu konuyla ilgili yayınlarda belirlendiği üzere, tüm ülkelerde kullanım sıklığının olduğunu ancak Avrupa’da ilk sıralarda yer alan Türkiye, direnç gelişimi açısından risk altında olan ülkeler arasında gösterilmektedir.
G
elişmiş ülkeler de en sık tüketilen ilaçlar arasında antibiyotiklerin tüketimi, 4.- 5. Sırada
yer almaktadır. Ortalama 3 yıl
önce ABD merkezli saygın haber dergisi Newsweek kaynaklı haberde tıp
dünyasında büyük bir antibiyotik paniği yaşandığını, bakterilerin giderek
artan bir şekilde antibiyotiklere karşı
dirençli hale gelmesinden endişe
edildiğini ve korkunun gerçek olduğunu ilan etmiştir. George Washington
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr.
Lance Prince ‘kamu sağlığına yönelik
son zamanlarda tarihte karşı karşıya
gelinen en büyük tehlikelerinden biri
diyerek’, daha önceleri antibiyotikle
rahatlıkla tedavi edilen küçük enfeksiyonları tedavi edemeyecek hale geldik
ifadesini kullanmıştır. ABD’de salgın
hastalıklarla mücadele eden Center
for diseases=CDC Uzmanı Dr. Tom
Frieden, ‘antibiyotik sonrası döneme
girmek üzereyiz’, diyerek üretrit-ishal,
44
vs. gibi antibiyotik tedavisiyle kolayca geçen enfeksiyon hastalıklarının
ölümcül hale gelebildiğini ve ilaçlara
yanıt vermediğini söyledi.
Antibiyotik Direnci Nedir?
Antibiyotik direnci, basit ifade ile
bakterilerin kullandığımız antibiyotiklerden etkilenmemesi anlamına gelir.
Tedaviye karşı cevap alınamaması
anlamına gelir. 1940 yıllarında tıbbın
kullanımına giren antibiyotiklerin pek
çoğunun etkisiz hale (dirençli hale)
gelmesinin nedeni, yanlış-bilinçsiz sık
kullanımlar sonucu ortaya çıkan antimikrobiyal dirençtir. Ayrıca her gripte,
her ishalde, her ateşte, her ağrıda,
her enfeksiyon şüphesinde antibiyotik
kullanılmaz, mutlaka doktor kontrolünde ve gerekli antibiyotik duyarlılık
testleri yapıldıktan sonra kullanılması
gerekli görülmektedir.
CDC verilerine göre; sadece ABD’de
her yıl 2 milyon kişi antibiyotiklere
dirençli bakterilerden enfeksiyon
kapıyor ve bunların 23 bin kişisi
ölüyor. Antibiyotiklerin kullanım
dışı kalması tıp dünyası için kâbus
anlamına gelebilecektir. Çünkü bu
kullandığımız antibiyotikler sadece
enfeksiyon tedavisinde değil, kemoterapi alan hastalar, organ nakilleri
ve tüm cerrahi girişimler için kritik
öneme sahiptirler. Sağlık otoriteleri,
şu anki yöntemlerle antibiyotiksiz bir
kalp nakli yapmanın bile imkânsız
olduğunu belirtmektedirler. Hayati
etkide bu denli yararlı olan antibiyotiklerin insanlar tarafından bilinçsiz
kullanılmasının yanında bitkilerin
ve hayvancılık sektöründe tavuk vs.
hayvanların çabuk yetiştirilebilmesinde kullanılan antibiyotikli hormonları
içeren gıda maddelerinin tüketilmesi
de antibiyotik direncinin oluşmasında
rol oynamaktadır. ABD’de, hayvancılık
AB ülkelerinde, her yıl 25 binin üzerinde antimikrobiyal dirençli
patojen bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan ölmektedir.
alanındaki antibiyotik kullanımı, tıp
alanındaki tüketimin 8 katı olduğu
belirtilmektedir. Türkiye’de de aynı
durumun olduğunu düşünülmektedir.
İngiliz bilim adamları da: dirençli bakterilerin artışı nedeniyle antibiyotik
devri bitmek üzere uyarısında bulunmuşlardır.
Antibiyotiklere dirençli bakteriler
bir yandan kendisine önceden etkili
ilaçların etkinliğini ve tedavi yararlılığını azaltırken, bir yandan da, hayvandan-hayvana veya hayvandan –insana
geçen mikrobik hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar, bu yönden halk
sağlığı bakımından önem arzetmektedir.
Antibiyotik direncinin, hekimlik
açısından sakıncaları vardır. Şöyle ki;
tedavide başarısızlık artar, ölümcül
vakalar artar, tedavi süresini uzatır,
maliyeti artırır, büyük kayıplara yol
açar.
AB ülkelerinde, her yıl 25 binin üzerinde antimikrobiyal dirençli patojen
bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan ölmektedir.
Bu gereksiz antibiyotik kullanımının
sonucu oluşan direnç gelişiminin,
gelecekte önemli bir halk sağlığı
sorunu olacağının ve tedbir alınmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Pek
çok antibiyotiğe direnç gelişmesine
karşılık son 20 yıldır yeni bir antibiyotik molekülü piyasaya çıkmıyor.
Çünkü yeni bir formülün çıkması için
kapsamlı ar-ge çalışmaları, hayvan
deneyleri yapılması gerekecek zaman
ve maddi olanak gerekecektir. Böyle
giderse gelecek 5-10 yıl içinde önlem
alınmadığı takdirde, antibiyotikle
tedavi edilebilen basit enfeksiyonlarda
bile çaresiz kalınacak, çok ciddi bir
tehdit olacaktır. Ölümcül enfeksiyonlar baş gösterecek, çok önemli bir
halk sağlığı sorunu olacaktır. Buradan
şöyle bir durum çıkmaktadır.
Acaba yüzyıllık mucize olan
“Antiyotik”te sona mı geliniyor?
• Böyle bir sorunun uzun süreye yayılabilmesi için;
• Gereksiz antibiyotik kullanmayın,
• Tavsiye ile antibiyotik kullanmayın,
• Dolabınızda antibiyotik istiflemeyin,
• Korunmak amacıyla antibiyotik kullanmayın,
• Grip-nezle-soğuk algınlığı gibi viral enfeksiyonlarda kendinize göre antibiyotik kullanmayın,
• Antibiyotikli hormonlu yetiştirilen hayvansal –
bitkisel gıdaların tüketimine dikkat edin,
• Mutlaka doktor kontrolünde antibiyotik kullanın ve tedavide doz atlamayın.
Yukarıda da belirtildiği üzere antibiyotik devrinin
sürecin uzun olması için gereken önlemlerin
alınması uygulamaya konulmasının gerekliliği
görülmektedir.
Antibiyotiklerin bilinçsizce ve
çok kullanılması sonucu
oluşan antimikrobiyal
direnç, antibiyotik döneminin
sonunu mu
getiriyor?
45
MAKALE
Hatice Karslıoğlu
Diyetisyen
İşgücü Verimliliğinde
Çalışanın Beslenmesi
Bir ülkenin ekonomik ve sosyal açıdan istenen uygarlık düzeyine ulaşabilmesi,
kalkınma için gereken atılımı yapabilecek fiziksel ve zihni yeteneklere sahip bireylerin varlığına bağlıdır. Yetenekli, bedenen ve kafaca güçlü, sağlıklı insan yetiştirmenin temel öğelerinden en önemlisi insanı tüm yaşam boyu yeterli ve dengeli
olarak beslenmektir.
Y
etersiz ve dengesiz ya da aşırı
beslenen kişinin bedensel ve
zeka yapısı yeterince gelişmez.
Kişi yetersiz, sağlıksız, güçsüz
olur. İşin gerektirdiği enerji karşılığı
besinler alınmadığı zaman üretim için
gerekli fiziksel güç azalır ve üretim
düzeyi düşer. Enerji yanında protein,
vitaminler ve minerallerin yetersiz
alınması vücut direncini azaltacağından, hastalık ve işe devamsızlık oranı
yükselir. Enerji ve besin öğeleri yetersizliği kişinin ilgi ve dikkatini olumsuz
yönde etkilediğinden iş kazaları artar,
kişileri eğitmek güçleşir, kişisel ve
toplumsal tutum, davranış ve tepkiler
sağlıksız olur. Kurumlarda yapılan
toplu beslenmede dikkat edilmesi
gerek ilk husus, çalışandan en uygun
iş veriminin alınabilmesi için gerekli
beslenme şeklinin saptanmasıdır.
Verilecek yemeklerin miktar ve kalite
olarak iyi seçilmesi gibi hususlar
amaca ulaşmada büyük rol oynarlar.
Beslenme, işçinin üretim hızını
etkileyen etkenlerin başında gelir.
Üretim için gerekli enerji sağlanamadığı zaman, işçi çalışmalarını zorunlu
olarak yavaşlatmakta ve daha az
madde üretmektedir. Ayrıca yetersiz
46
ve dengesiz beslenme, vücut direncini
azaltarak işçinin daha sık hastalanmasına, daha çabuk yorulmasına ve iş
kazalarının artmasına yol açmaktadır.
İşçilerin beslenmesinde en önemli
unsur enerji harcamasıdır. Yapılan
işin gerektirdiği fiziksel hareketlerin
derecesi ve süresine göre, enerji harcaması değişir. Enerji gereksinmesini
karşılamaya yetecek kadar oksijen
alamayan kaslarda laktik asit birikmeye başlar ve yorgunluk oluşur.
Yorgun şahıslarda, belirli kas uğraşısı
için kasılmaların uzaktaki kaslara
da yayıldığı görülür. Bu durum enerji
harcamasının artmasına ve verimin
azalmasına yol açar.
Ağır işte çalışanların terleme nedenleri ile normal koşullardan daha çok
azot kaybettikleri bulunmuştur. Ağır
işler de çalışan işçilerin protein gereksinim daha fazladır. İşçilerin fazla
protein almaları halinde verimlerinin
yüzde 10 oranında arttığı görülmüştür. Diyet enerjinin önemli bölümü
karbonhidratlardan sağlanır. Diğer
önemli bir besin öğesi yağlardır. Doymuş yağların çok fazla kullanılması
kalp damar hastalıklara neden olduğu
için yağın özellikle doymamış yağ asitleri içeren türleri kullanmak gerekir.
B grubu vitaminlerden birçoğuna olan
gereksinim, diyetin enerji değerine
göre değişmektedir. Diyetin enerji
değeri arttığı zaman B vitaminlerinin
alımı da arttırılmalıdır. Son dönemlerde yapılan araştırmalarda yanlış
beslenme alışkanlıkları kanser riskini
artırmaktadır. Bu yüzden işçilerin
beslemesinde vitamin minerallerin de
dengesine dikkat edilmelidir. Özellikle
kanser ve kalp damar hastalıkları
riskini azalttığı için posadan zengin
bulgur, kurubaklagil, sebzeler, salatalara, meyvelere menüler de daha çok
yer verilmelidir
Kurşun, kadmiyum gibi maddelerin
kullanıldığı sanayi dallarında çalışanların, kalsiyum, çinko, demir, C ve E
vitamini gereksinmeleri de arttırılır.
Radyasyonda ve toksik kimyasallarla
teması olanların E ve C vitamin gereksinmeleri artar.
İşçinin günlük besin gereksinimleri üç
öğüne dağıtılarak, yeterince karşılandığı takdirde en iyi verim sağlanmaktadır. Kahvaltısız işe başlama iş
verimini azaltmaktadır.
Eğer çoğunluk tarafından bir besin türü sevilmiyorsa bunun yerine başka bir yemek konularak
sevilmeyen tür listelerden çıkartılmalıdır. Bir fabrikada yapılan araştırmada, en çok artığın,
hoşaflarda, zeytinyağlı kurubaklagil yemeklerinde, etli sebze ve etli kurubaklagil yemeklerinde
olduğu görülmüştür. Artık yolu ile, beslenmeye ayrılan paranın yüzde 15-17’si ziyan olmaktadır.
Yemek listelerinin planlanmasında
yeme artıkları dikkatle gözlenmeli ve
nedenleri araştırılmalıdır. Çoğunluk
tarafından sevilmeyen yemeklerin,
sevilmeme nedenleri öğrenilerek, yemek yapımında ve servisinde gerekli
düzeltmeler yapılmalıdır. Eğer çoğunluk tarafından bir besin türü sevilmiyorsa bunun yerine başka bir yemek
konularak sevilmeyen tür listelerden
çıkartılmalıdır. Bir fabrikada yapılan
araştırmada, en çok artığın, hoşaflarda, zeytinyağlı kurubaklagil yemeklerinde, etli sebze ve etli kurubaklagil
yemeklerinde olduğu görülmüştür.
Artık yolu ile beslenmeye ayrılan paranın yüzde 15-17’si ziyan olmaktadır.
Yemek artıkları için işçiler, uygun
şekilde pişirilmemesi, uygun şekilde
servis edilmemesi, çok yağlı olması,
çok sulu olması ve temiz olmaması gibi nedenleri ileri sürmüşlerdir.
Genellikle değişik sebzeler bir arada
pişirildiği zaman, görünüş çirkinleşmekte ve artığa yol açmaktadır.
Ekmek artığının en önemli nedeni
gerektiğinden çok verilmesidir. Yanlış
pişirme, yemeklerin hazırlanmasında
ve saklanmasında temizlik ve sağlık
kurallarına uyulmaması, verilen yemeğin besin değerinin azalmasına ve
sağlığa zararlı duruma gelmesine yol
açmaktadır. Bu nedenle, iş yerlerinde
ki beslenme servislerinde, beslenme
ilkelerine, temizlik ve sağlık kurallarına uyulması zorunludur.
diyetisyenler sorumluluğu altında
işletilmesi zorunlu görmektedir. Bu
konudaki görevler şöyle özetlenmektedir:
1- Endüstri kuruluşlarında işçilere verilen yemeğin, enerji ve besin öğeleri
yönünden yeterli ve dengeli olmasından yol göstermek veya planlamayı
bizzat yapmak,
2- Yemeklerin besleme ilkelerine,
sağlık ve temizlik kurallarına uygun
olarak hazırlanmasını, pişirilmesini ve
İŞÇİLERİN ÇALIŞMA KOŞULLARINA GÖRE
GÜNLÜK ALMALARI GEREKEN ENERJİ
1.GRUP (Günde 5500 kalori ve daha fazlası)
a) Çok ağır iş görenler
2.GRUP (Günde 4500-5000 kalori)
a) Maden kömürü ocaklarında çalışanlar
b) Çelik endüstrisi ile yüksek fırın işçileri
c) Deniz yolu, yol ve diğer inşaat işçileri
d) Benzeri ağır işler
3.GRUP (Günde 3000 -4500kalori)
a) Marangozluk işleri ve kereste fabrikalarında, mobilya yapımında çalışan işçiler
b)Petrol ve kömür endüstrisinde çalışanlar
c)Porselen ve taş sanayilerinde çalışanlar
saklanmasını denetlemek,
3- Beslenme ile sağlık arasındaki
ilişkiler konusunda işçileri aydınlatmak ve gereğinde, işçinin alacağı özel
diyeti planlayarak uygulaması için
yardımda bulunmak,
4- Sağlığa zarar verici koşullar altında
çalışanlara verilecek ek besinler
konusunda yol göstermek,
5- Satın alınan besinlerin kaliteli
olmasında yol göstermek.
d)Tersanelerde ve gemi işlerinde
çalışanlar
e)Makine sanayi ve metal imalat işlerinde çalışanlar
f) Gemiciler ve güverte işçileri
4.GRUP (Günde 3000 ve daha az kalori)
a) Tarım dışında gıda sanayinde çalışanlar
b) Tütün işçileri
c) Tekstil endüstri işçileri
d) Matbaa işçileri
e) Kimya sanayi işçileri
f) Lastik ve kauçuk işlerinde çalışanlar
g) Deri sanayinde çalışanlar
h) Uçak ve otomobil ile diğer tekerlekli vasıtalar sanayinde çalışanlar
ı) Kağıt sanayinde çalışanlar
Uluslararası İşçi Örgütü
(ILO),endüstri kuruluşlarındaki
beslenme servislerinin, hekimler ve
Kahvaltısız işe
başlama iş verimini
azaltmaktadır.
47
YARGITAY
KARARLARI
İşyerinde Kalp
Krizi
Sonucu
Ölüm
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004 / 21-529
K. 2004 / 527
T. 13.10.2004
• İŞ KAZASI (Sigortalının İş Yerinde Çalışmakta İken Kalp Krizi Geçirerek Ölümü - Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla
Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu)
• ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYI (Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren
Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygunluk - Sigortalının İş Yerinde Çalışmakta İken Kalp Krizi Geçirerek Ölümü/İş Kazası)
• SİGORTALININ İŞYERİNDE ÇALIŞMAKTA İKEN KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLÜMÜ
(İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu - İş Kazası Sayılması Gereği)
• İŞYERİNDE KALP KRİZİ GEÇİREREK ÖLÜM (İş Kazası Sayılması Gereği - Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu)
• KALP KRİZİ SONUCU ÖLÜM (Sigortalının İşyerinde Bulunduğu Sırada ve İşveren Tarafından Yürütülmekte Olan İş Dolayısıyla Meydana Gelme Haline Uygun Olduğu - İş Kazası
Sayılması Gereği)
506/m.11
ÖZET: Sigortalının, iş yerinde çalışmakta
iken kalp krizi geçirerek ölümü, 506 Sayılı Yasa’nın 11. maddesinde gösterilen
“sigortalının işyerinde bulunduğu sırada
meydana gelme” haline uygun bir olay
olduğu gibi; aynı maddede düzenlenen
”işveren tarafından yürütülmekte olan
iş dolayısıyla meydana gelme” haline de
uygun olup; iş kazası sayılması gerekir.
DAVA: Taraflar arasındaki ”tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
(Ankara Altıncı İş Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 19.11.2003 gün
ve 2001/515-2003/1112 Sayılı Karar’ın
incelenmesi davacı ve davalı SSK vekilleri
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
21. Hukuk Dairesi’nin 12.4.2004 Gün ve
2004/501-3531 Sayılı ilamı ile;
( ...1- Dosyadaki yazılara, toplanan
delillere, hükmün dayandığı gerektirici
nedenlere göre davalı Kurumun tüm,
temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, zararlandırıcı sigorta olayının iş
kazası sayılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, olayın işyerinde oluştuğu
48
konusunda taraflar arasında uyuşmazlık
yoktur. Uyuşmazlık davacı murisinin kalp
krizi sonucu ölümünün iş kazası sayılıp
sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506
Sayılı Yasa’nın 11-A maddesidir. Anılan maddeye göre, iş kazası, sigortalıyı
hemen veya sonradan bedence veya
ruhça arızaya uğratan olaydır. Başka bir
anlatımla yukarıda sözü geçen Yasanın
11 -A-a ve b maddelerine göre, zararlandırıcı sigorta olayının sigortalının
işyerinde bulunduğu ve işveren tarafından
yürütülmekte olan iş dolayısıyla işverenin
emrinde meydana gelmesi halinde, iş
kazası sayılmasında yasal zorunluluk
olduğu açıktır. Dava konusu olay davacının elektrikçi olarak görevini yürüttüğü
ve işyerinde bulunduğu sırada meydana
gelmiştir. Davacı işyerine ait lokalde
elektrik arızasını gidermek için görevli
olarak bulunduğu sırada kalp krizi neticesi ölmüştür. Bu durumda meydana gelen
olayın iş kazası sayılmasında yasal zorunluluk olduğu açık iken, mahkemece;
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
alınan rapor gerekçe gösterilmek suretiy-
le davanın reddine karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan
temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm
bozulmalıdır... )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili ve davalı SSK vekili.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek
direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: 1. Davalı SSK vekilinin ilk karara yönelik temyiz itirazları Özel Dairece
değerlendirilip, temyiz istemi reddedildiğinden direnme kararını temyizde
hukuki yararı yoktur. Bu nedenle temyiz
dilekçesi reddedilmelidir.
2. Davacı vekilinin temyizine gelince;
Dava, zararlandırıcı sigorta olayının iş
kazası olarak kabulü gerektiğinin tespiti
istemine ilişkindir. Sigortalı işçi Yusuf,
2.10.2000 günü işyerindeki işçi lokalinin elektrik arızalarının giderilmesi
çalışması sırasında kalp krizi geçirerek
hayatını kaybetmiş; Kurumca bu olay
iş kazası olarak kabul edilmediğinden,
ölenin hak sahibi davacı tarafından eldeki dava açılmıştır.
Davalı SSK ve işveren vekilleri davanın
reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; doktorlardan oluşan bilirkişi kurulundan alınan rapora dayanılarak olay iş kazası olarak kabul edilmemiş; dava reddedilmiştir. Davacı ve davalı
SSK vekillerinin temyizi üzerine Özel
Daire SSK vekilinin temyiz istemlerinin
reddine, davacı vekilinin temyiz istemlerinin ise kabul edilerek olayın iş kazası
sayılması gerektiğini ifadeyle hükmün
bozulmasına karar vermiştir.
Mahkemenin önceki kararda direnmeye
ilişkin hükmü davacı ve davalı SSK vekillerince temyiz edilmiştir. Ölenin sigortalı işçi olduğu ve zararlandırıcı sigorta
olayının işyerinde ve işverence verilen
işin yapılması sırasında gerçekleştiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu
önüne gelen uyuşmazlık; işyerinde çalışma sırasında meydana gelen kalp krizi
sonucu ölümün iş kazası olarak kabulünün olanaklı olup olmadığı noktasında
toplanmaktadır. Çekişmenin çözümlenmesi için, öncelikle, hangi olayın iş kazası olduğunun saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ve uygulanacak
ilkelerin ortaya konulmasında yarar
vardır. Hemen ifade edilmelidir ki, “”iş
kazası”” yasada tanımlanmamış; ancak
bir kazanın hangi “”hal ve durumlarda””
iş kazası sayılacağı “”yer ve zaman””
koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir.
Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun
“”İş Kazası ve Meslek Hastalığının
Tarifi”” başlıklı 11. maddesinde yer
almakta ve bu maddenin iş kazasına
ilişkin ( A ) fıkrasında aynen; “”A ) iş
kazası aşağıdaki hal ve durumlardan
birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça
arızaya uğratan olaydır.
a)Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan
iş dolayısıyla,
c)Sigortalının, işveren tarafından görev
ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden
asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)Emzikli kadın sigortalının çocuğuna
süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e)Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıt-
la işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp
getirilmeleri sırasında ...”” denilmektedir.
Açıklanan bu madde hükmüne göre, iş
kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş
hal ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan
olaydır. Gerek uygulama ve gerek öğretide
açıkça kabul edildiği ve madde metninden
de anlaşıldığı üzere bu maddede sayılan haller örnekleme niteliğinde değil,
sınırlayıcı niteliktedir. Bu hallerden birine
girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz.
Sayılan bu hallerin birlikte gerçekleşme
koşulu bulunmayıp, herhangi birinin
gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
Eş söyleyişle, iş kazası hukuksal nitelikte
bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan
ve belirtilen hallerden herhangi birinin
oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir.
Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları
üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar
şöyle sıralanabilir: Kazaya uğrayan 506
sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve
uğranılan kaza 506 sayılı Kanunun yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin
( A ) fıkrasında sayılan hal ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı
hemen veya sonradan bedence veya
ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde
gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının
uğradığı zarar arasında uygun illiyet (
nedensellik ) bağı bulunmalıdır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın
iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay
biçiminde nitelendirmiş olması illiyet ( nedensellik ) bağını iş kazasının bir unsuru
olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki,
burada aranan “”uygun illiyet ( nedensellik ) bağı”” olup, bu da yasanın aradığı
hal ve durumlardan herhangi birinde
gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle
örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı
bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal
güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale
uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının
kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya
çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
Somut olayda da; ölen sigortalı-işçi,
bir başka işçi ile birlikte işyeri kapsamındaki işçi lokalinin tesisatını gözden
geçirme ve tamir için görevlendirilmiş;
burada verilen işi yapmakta iken diğer
işçinin malzeme alımı için ayrıldığı bir
sırada bayılarak yere düşmüş ve ambulansla hastaneye götürülürken yolda
hayatını kaybetmiştir. İşverence iş kazası
bildirimi yapılmamış, hastanece doldurulan istatistik formunda sigortalının
ölüm nedeni miyokard enfarktüs olarak
gösterilmiştir. Davalı Kurum da, ölenin
hak sahiplerinin iş kazasına yönelik
istemlerini reddetmiştir. Ne var ki, bir
olayın kurum ya da işveren açısından iş
kazası olarak kabul edilmemiş olması,
harici etkenlerle veya aniden ortaya
çıkıp çıkmaması, yasanın açık hükmü
karşısında olayın iş kazası sayılmamasını gerektirmeyecektir. Zira; yasada
açıkça ifade edildiği üzere, zararlandırıcı
sigorta olayının, yasada sayılan hal ve
durumlardan herhangi birisinde gerçeklemiş olması, gerekli ve yeterlidir.
Daha açık ifadeyle; sigortalının, işyerinde çalışmakta iken kalp krizi geçirerek
ölümü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun 11. maddesinin ( A ) fıkrasının ( a ) bendinde gösterilen “”Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelme”” haline uygun bir olay olduğu
gibi, aynı maddenin ( b ) bendinde yer
alan “”işveren tarafından yürütülmekte
olan iş dolayısıyla meydana gelme””
haline de uygun olup; iş kazası sayılması
gerekir. Maddede, başkaca bir şart ya da
kısıtlamaya yer verilmemiş olduğundan,
yasada olmayan bir kısıtlamanın yorum
yoluyla getirilmesine de olanak yoktur.
Mahkemece, yukarıda ve bozma
kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da
benimsenen Özel Daire bozma kararına
uyulmak ve olay iş kazası sayılmak
gerekirken, aksine düşüncelerle, olayı iş
kazası saymayan rapor gerekçe alınarak
önceki kararda direnilmesi ve davanın
reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu
nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:
1. Davalı SSK vekilinin temyiz dilekçesinin
yukarıda ( 1 ). bentte açıklanan nedenlerle
reddine, harçtan muaf olduğundan harç
alınmasına yer olmadığına,
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının
yukarıda ( 2 ). bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile, direnme kararının
Özel Daire bozma kararında gösterilen
nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.
maddesi gereğince ( BOZULMASINA
), istek halinde temyiz peşin harcının
geri verilmesine, 13.10.2004 gününde
oybirliği ile karar verildi
49
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya KOÇ
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / ISG Uzmanı
2012 Yılında
Toplam 74.871 Sigortalı
İş Kazası Geçirdi
2012 yılında toplam 74 bin 871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69 bin
090’ı (yüzde 93) erkek, 5 bin 781’i (yüzde 7) kadın.
SGK tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2012 yılında meydana gelen iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın.
İş Kazası Sayısında Bir Yıl Öncesine Göre yüzde 8 Artış Meydana Geldi
Ülkemizde iş kazaları yoğun olarak yüzde 18.3 ile metalden eşya üretiminde, yüzde 14.4 ile maden
sektöründe, yüzde 10.2 ile inşaat sektöründe görülmektedir. 2012 yılında iş kazaları bir önceki yıla göre
yüzde 8 artış göstermekle birlikte ölümlü kazalar bir önceki yıla göre yüzde 56 azalarak 744 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Çalışma hayatımızda ellerimizi çok kullandığımızdan iş kazalarında en çok zarar el ve parmaklarda
meydana geliyor. 2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 16 bin 547’si el yaralanması ile sonuçlanırken 12 bin 440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı.
Yine iş kazaları nedeniyle 2012 yılında iş kazaları sonucu 2 bin 036, meslek hastalıkları sonucu 173 kişi
olmak üzere toplam 2 bin 209 kişi sürekli iş göremez hale gelmiştir.
İstatistiki Bilgiler:
Kazanın Olduğu Sektör: Mermer İşleme
Kaza Tarihi: 18.04.2013
Kaza Günü: Perşembe
Kaza Saati: 16:50
Kazalının Yaşı: 42
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 2010
Kazalını İş Tanımı: SD Operatörü
Kaza Sonucu: İş Günü Kayıplı Kaza
Kaza Öyküsü:
SD makinasında mermer blokların
kesimi sırasında testere hızının
yavaşlaması ve kesim sırasında
sıkışma nedeniyle kesimhane sorumlusu tarafından motor kasnak
mekanizmasındaki kayışların değişimi
kararı alınmıştır.
Tezgâh önce durdurulmuş ve
daha sonra eski kayışlar sorunsuz şekilde sökülmüş olup yeni
kayışların takılması için iki kişi
görevlendirilmiştir. Alttan kayışların
takıldığı kasnağı Ali Duygu manuel
olarak çevirirken kazazede Ruhi
Yurdabakan yukarıdan tornavida ile
kayışları kasnak yatağına oturttuğu
sırada elinden tornavidanın kayması
sonucu sol el işaret parmağı kayış ile
kasnak arasına sıkışması sonucu üst
tırnak ucundan kopma oluşmuştur.
Kazanın
Nedenleri:
1- Elektrik motor miline bağlanan
kasnağın aşağı inebilmesi için
tablanın altında bulunan civata ve
somunların yalama olduğu ve tablanın
sıfıra kadar inmediği, bu yüzden
de tornavida ile kayışın gerdirilme
zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
2- Yorgunluk ve motivasyon eksikliği.
Uzmanın Önerileri:
1- Tezgahda istem dışı çalışmayı önlemek için enerji izolasyonu yapılmalı.
2- Tezgâhın belirlenecek periyodlarda
bakım ve onarımları yapılarak kayıt
altına alınmalı.
3- Bakım onarım ekibi ayrı olmalı. Operatörler sadece tezgâhı çalıştırmaktan
sorumlu olmalı.
4- Bakım onarım ekibi ile operatörlere
güvenli çalışma ile ilgili eğitim verilmeli.
5- Bakım onarım prosedürü
oluşturulmalı.
51
MAKALE
Tevfik Paçacı
Kariyer Akademi İSG Eğ. Mrk. Sorumlu Müdürü
E. İş Başmüfettişi
İNŞAATLARDA ÖLÜME DUR DEMENİN YOLU :
YAPI DENETİM SİSTEMİ
Türkiye’de inşaat sektöründe meydana gelen ölümlü
iş kazaları diğer sektörlerle mukayese edildiğinde
açık ara önde olduğu görülmektedir. Her yıl ortalama
meydana gelen ölümlü iş kazalarının yüzde 35’i inşaat
sektöründe meydana gelmektedir. Sektör çalışanları,
diğer sektördekilere oranla 3 kat daha fazla ölüm,
2 kat daha fazla yaralanma riski ile karşı karşıyadır.
Yapı işkolunda meydana gelen kazaların yaklaşık yüzde 4’ü ölümle sonuçlanmaktadır.
Bir başka ifade ile Türkiye’de meydana
gelen her 3 ölümlü iş kazasından bir tanesi inşaat sektöründe meydana gelmektedir. İnşaat sektöründe meydana gelen
kazaların sebepleri analiz edildiğinde;
• Üretim şekli ve kullanılan malzemeler
çok çeşitlidir.
• Yapılan çalışmalar sürekli değişim gösterir.
• Çalışma alanı genellikle geniş ve dağınıktır.
• Geçici işlerdir, çalışmalar belirli sürelidir.
Diğer taraftan günlük çalışma süreleri
uzun veya çalışma saatleri düzensizdir.
• Çalışanlar sık değişir, işçi sirkülasyonu
fazladır.
• Eğitimsiz ve vasıfsız işçilerin çok sayıda
çalıştığı bir sektördür.
• Termal konfor şartları bakımından her
türlü olumsuzluğa açıktır.
• Yasaların öngördüğü idari para cezalarının komik denecek kadar düşüktür.
Caydırıcı değildir.
• Bir müfettişin mevcut inşaat işyerlerine
teftişe gitme ihtimalionbinde 38’dir.
• Türkiye’deki kayıtlı inşaat işyerlerinin bir
kez teftiş görme periyodu 265 yılda bir kezdir.
Ancak önemli bir gerçek daha var ki yapı
işlerinde yapılan denetimlerin sayısal
olarak çok yetersiz olduğudur. Türkiye’de
kayıtlı 185.933 (2012 yılı sgk istatistiklerinden 41, 42 ve 43 kodları) yapı işkoluna
kayıtlı işyeri bulunmaktadır. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığında İnşaat teftişi
yapan yaklaşık 30 İş Müfettişi bulunmaktadır. Bir yılda 30 İş Müfettişi tarafından
(heyet olarak) yapılan toplam teftiş sayısı
52
ise 700 civarındadır. 10.000 inşaattan 38
tanesi teftiş görmektedir.2013 Ocak ayına
kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığında Yapı İşleri
Koordinatörü olarak bu işleri yürütmeye,
yönetmeye çalışmış bir kişi olarak kendimi
de eleştirerek Devletimizin bu konuda
büyük eksikliği bulunmaktadır. Bu kadro
ile inşaattaki ölümlerin durdurulması
mümkün değildir.
Konu ile ilgili bir anekdotumu anlatmak
istiyorum: 2010 yılında Yapı İşlerinde
Yüksekte Güvenli Çalışma konulu Antalya
Valiliği ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
BAKANLIĞI İş Teftiş Kurulu BAŞKANLIĞI
ortaklaşa bir konferans düzenledik. Müteahhitler, İşverenler, Şantiye şefleri ve konu
ile ilgili olan yaklaşık 600 kişi katıldı. Katılanlara yapı işlerinde iş kazalarını önleme
konusunda yapılması gereken hususlar,
alınması gereken tedbirler teker teker
anlatıldı ve tebliğ edildi. Bu tebliğden bir
hafta kadar sonra 6 bloktan oluşan büyük
bir inşaatta yaptığım teftişte tespit ettiğim
işçiler için hayati tehlike arzeden hususlar
nedeniyle işyerini kapattım.İşverenle yaptığım görüşmede neden konferansa gelmediniz gelseydiniz bu noksanlıkları yapmış
olurdunuz dediğimde aldığım cevap çok
enteresandı: “Müfettiş Bey, ben o konferansı başından sonuna kadar dinledim.
Ancak sayısal olarak yetersiz olduğunuz
için benim inşaata gelmek ihtimalinizi çok
düşük gördüm ve tedbir almaktan kaçındım. Geleceğinizi bilseydim mutlakla
yapardım” Maalesef, ülkemizin en büyük
sorunlarından biri de budur. Yasalarımız
var, cezai sistemimiz var. Ancak bunları
uygulayacak yeterli denetim elemanımız
yok. Bu durumda kişilerin üzerinde bana
gelmez, bana birşey olmaz mantığını
oluşturmaktadır. Çözüm olarak faaliyette
olan tüm inşaatların denetimi yapıldığı
taktirde işverenlerde ihtimale göre değil
her an denetime hazır bir vaziyette çalışması ve işyerlerinde güvenlik kültürünün
gelişmesine sebep olacaktır. Sorun yeterli
denetimin yapılamaması, yeterli denetim
elemanının olmamasıdır.
Türkiye de yaklaşık her inşaatın bir yapı
denetim kuruluşu ile anlaşma zorunluluğu
olması, bir başka deyişle her inşaata bakan mühendislerin olması ülkenin elinde
böyle bir güç varken bu gücün değerinin
bilinmemesi içler acısı bir durumdur. BU
ÖLÜMLERİN AZALTILMASI İÇİN KESİNLİKLE YAPI DENETİM KURULUŞLARINDAN DESDEK ALINMALIDIR.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında 2010
yılında yapılan protokol gereği Türkiye’deki
yapı denetim kuruluşundaki çalışanlara iş
sağlığı ve güvenliği yönünden eğitim verilerek 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu’nun
2/f maddesinin “f) İş yerinde, iş güvenliği ve
işçi sağlığı konusunda gerekli tedbirlerin
alınması için yapı müteahhidini yazılı olarak uyarmak, uyarıya uyulmadığı takdirde
durumu ilgili bölge çalışma müdürlüğüne
bildirmek” işlerliğini sağlayarak inşaatlarda devletin denetim gücünü artırmak
hedeflendi. Bu kapsamda tarafımızca
yaklaşık 8000 kişiye iş sağlığı güvenliği
konusunda eğitimler verilmiştir. Maalesef
bu eğitimler sonrası yapı denetim kuruluşlarından Yasanın 2/f maddesi gereğince
tek bir geri dönüş olmamıştır. Bunun
sebepleri araştırıldığında; 4708 sayılı Yapı
Denetim Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren geçen yaklaşık 12 sene içinde
denetim mevzuatının olmasına karşın
etkili bir yapı denetim sisteminin olmadığının, Yapı denetim kuruluşlarının çok büyük
sorunlarının olduğu, birde sırtlarına iş
güvenliği yükünün yüklenmeye çalışılması
sektörü çıkmaza soktuğunu, sorunlar
çözülmedikçe İSG konusunda bir adım ileri
gidilemeyeceği görülmüştür.
Kanundaki eksikliklere rağmen denetim
altında yapımı
tamamlanan
inşaatlarda,
özellikle, yapı
güvenliği
açısından
olumlu
gelişmeler
sağlanmış
olduğu bu
yapıların
büyük
çoğunluğu
can ve mal
güvenliği
açısından
sağlam
birer yapı olarak
kullanıma açıldığı görülmüştür.
Son Van-Erciş Depremi’nde 01.01.2011
tarihinden sonra Yapı Denetim Kanunu
kapsamında inşa edilmiş olan 64 adet
inşaatta herhangi bir hasar meydana
gelmemiştir. Yapı Denetim Kanunu’nun
uygulanmasında karşılaşılan sorunların
başında; hizmet sunumundaki haksız
rekabet gelmektedir. Mevzuatta öngörülen
yapı sahibi - yapı denetim kuruluşu ilişkisi
uygulamada kurulamamıştır. Yasaya göre
yapı denetim kuruluşlarının yapı sahipleri tarafından belirlenmesi gerekirken,
uygulamada müteahhitler belirleyici olmakta ve denetim bedelleri, müteahhitler
tarafından ödenmektedir. Kanuna aykırı
olmasına rağmen, yapı denetim kuruluşları pratikte yapı müteahhitleri ile anlaşma
yapmak durumunda kalmakta, dolayısıyla
yaptırım güçleri azalmaktadır. Bu durum
haksız rekabet koşullarına neden olmakta,
bağımsız bir yapı denetim sisteminin oluş-
masının koşulları en başta yok olmaktadır.
Mevzuatın öngördüğü asgari hizmet bedeli; iki yıllık bir süre için, yapı maliyetinin
yüzde 3‘ü iken, çok yüksek fiyat indirimleri
yapıldığı görülmüştür. 648 Sayılı KHK ile bu
oran yüzde1,5’a indirilmiştir. Bu oranlarla
yapılacak denetim işlemlerinin maliyeti
karşılanamadığından, denetim kuruluşları tarafından sorumluluğu üstlenilen
yapılarda gerekli tedbirler alınamamakta;
yapılan denetimlerde, bazı yapı denetçilerinin şantiyelerinde bulunmadıkları; yapı
denetim kuruluşlarına verilen görevlerin
yerine getirilemediği gözlemlenmektedir.
Olası yapı kusurları ya da bir afet sonrası
oluşan zararların karşılanabilmesi şu anki
kuruluş yapısı ile mümkün değildir. Bu tür
zararların karşılanabilmesi için etkili bir
mesleki sorumluluk sigortası sistemine
ihtiyaç vardır. İlgili idareler özellikle belediyeler, daha önceki
uygulamalardan
kalan alışkanlıklarını devam
ettirme eğilimlerini sürdürmektedir. İdarelerin
yapacağı işler ve
istenecek belgelerin standarta
bağlanmasına
ihtiyaç vardır. Kanunda denetçi
olma
şartları
açıkça tarif edilmemiş, bu konudaki düzenleme
yönetmelik ile yapılmıştır. Ancak bugüne
kadar uygulanan, denetçi olma şartları
gerçekçi değildir. Denetçilik sıfatı, sadece
evrak tanzimine bağlıdır ve 5 yıllık fiili hizmetin belgelenmesi dışında hiçbir mesleki
deneyim gerekmemektedir. Bina üretim
sürecinde, zaman zaman ruhsat eki
onaylı projesinden farklı imalat yapılması
zorunluluğu olmaktadır. Kanun gereği
önce tadilat projeleri onaylatılmalı daha
sonra imalata geçilmelidir. Bu sürecin
uzun olması dolayısiyle inşaatın durmaması için; Uygulama projelerinde imara
uygun değişikler, sonradan proje tashihi ve
tadilatı yapılması şartı ile proje müelliflerinin oluru ve yapı denetim kuruluşundaki
ilgili denetçi mimar ve mühendis onayı ile
yapılabilmelidir. Yapı üretim sürecinin tek
muhatabı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
olmamalı, tüm ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla, sağlıklı denetim yapılması
konusunda eşgüdümü sağlayacak yeni
düzenlemelere gidilmelidir. Bu bağlamda
Merkez ve illerde kurulacak yapı denetim
komisyonlarında TMMOB temsilcileri ve
ilgili STK temsilcileri görev almalıdır. Meslek Odaları ve Yapı Denetim Kuruluşları
Birliği meslek içi eğitimlerinde, seminer,
sempozyum ve çalıştaylarda çalışanların eğitilmesi, bilinçlendirilmesi ve etik
değerlerin oluşturulması için çalışmalarını
sürdürdüğü görülmüştür.
“Yapı Denetimin” bağımsız, etkin ve
etik kurallar çerçevesinde yapılması
sağlanmalıdır. Yaklaşık 12 yıllık süreçte eksiklikleri tespit edilmiş olan
4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu’nun
aşağıdaki öneriler dikkate alınarak,
yeniden ele alınması gerekmektedir:
Yapı Denetim Kuruluşlarının :
1. Yapı sahipleri veya müteahhitlerle iş alma bağı koparılarak işlerin e-görevlendirme yolu ile dağıtılması sağlanmalıdır. Yapı
denetim kuruluşları müteahhidin çalışanı
konumundan kurtarılmalıdır.
2. Yapı üretim sürecinin esas unsurlarından olan müteahhitlik kurumu yasal
alt yapıya kavuşturularak bu alan isteyen
herkesin faaliyet gösterebileceği alan
olmaktan çıkarılmalıdır.
3. Teknik elemanların saha tecrübesi ve teknik
bilgilerinin artırılması, Şantiye şeflerinin farklı
işler içinde çalışmasının engellenerek, yeterli
zamanının inşaata ayırması sağlanmalıdır.
4. Yapı Denetim Kuruluşlarının faaliyetlerini denetlemek ve haksız
rekabeti önlemek, etkin ve
adaletli olarak yapılabilmesinin sağlanması ve Bakanlığın
bu konudaki yükünün hafifletilmesi amacıyla Yapı Denetim
Kuruluşları Birliği kamu kurumu niteliğindeözerk bir kuruluş haline getirilmelidir.
5. Yapı denetim kuruluşları bünyesinde
iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetim
yapabilecek sertifikalı mimar veya inşaat
mühendisi İş Güvenliği Uzmanı istihdamı
zorunluluğu getirilmelidir.
Çözüm: Yapı denetim kuruluşlarının iş
aldığı kişiyi denetleyebilmesi için iş alma
bağı koparılarak ve mevcut sorunları çözümlenerek sağlıklı özerk bir yapı altında
22 bin 62 denetçi mühendis, 25 bin 782
kontrol elemanı mühendis, 33 bin 406
şantiye şefi mühendis ve mimardan oluşan YAPI DENETİM ORDUSU kadrosunun
değerlendirilerek İş kazalarının önlenmesi noktasında KESİNLİKLE bu gücün
kullanılması gerektiği görüşündeyim.
Yazımın hazırlanmasında; YDK Birliği Ankara Şube Başkanı Nazmi Şahin ve Çorum Teknik YDK’a katkılarından dolayı teşekkür ederim.
53
MAKALE
Özlem Özkılıç
Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi
E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd.
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
İnsan Hatalarını Önleme
Risk Değerlendirme Metodları
Neden İşletmeler İçin Önemli?
İş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla meydana gelen zararın büyüklüğü, işyerindeki yöneticilerin tehlikeleri belirlememesi ve kontrol edilebilecek riskleri önceden tespit edememesi
halinde tamamen şansa kalmıştır. İş kazaları ile meslek hastalıkları nedeniyle oluşabilecek zararı azaltabilmek için işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konulara fon ayırmaları, yönetimin iş sağlığı ve güvenliği konularının önemi açısından bilinçli olması ve bu konularda kararlı ve
etkili kuralların uygulanmasının sağlanması gerekmektedir.
İşyerinde, sağlık ve güvenliğin sağlanmasının işveren açısından yararı, sadece yasal zorunlulukların yerine getirilmesi değil, iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla meydana gelecek
maliyetlerinde ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıkları insan
hayatına verdiği maddi ve manevi zararların yanında, hem çalışanlara hem de işletmelere ve
dolayısıyla ulusal ekonomiye önemli ölçüde maddi zarar ve yük getirmektedir.
U
luslararası kuruluşlarca yapılan araştırmalar iş güvenliği
ile iş gücü verimliliği arasında
karşılıklı etkileşim olduğunu, sağlıklı ve güvenli işyerlerinde
verimliliğin arttığını ortaya koymuştur.
İş kazaları ve meslek hastalıklarının
önlenmesi sonucu iş güvenliğinin
sağlanması; yan etki olarak işyerinde
verimlilik ve üretim artışına da yol
açmaktadır. Özellikle iş kazaları işin
akışını durdurarak üretimi kesintiye
uğramakta ve maddi kayba neden
olmaktadır. Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) araştırmalarında üretimde kullanılan makine ve tezgâhlarda
koruma sistemlerinin geliştirilmesi
ile iş güvenliğinin sağlanması sonucunda önemli ölçüde üretim artışının
54
sağlandığını saptamıştır.
yöntemlere başvurur.
Risk değerlendirmesinin tanımını yapacak olursak; Risk değerlendirmesi,
işyerlerinde var olan ya da dışarıdan
gelebilecek tehlikelerin, çalışanlara,
işyerine ve çevresine verebileceği
zararların ve bunlara karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
yapılması gerekli çalışmalardır.
* Kalitatif Risk Analizi; Kalitatif risk
analizinde, tehditin olma ihtimali,
tehditin etkisi gibi değerlere sayısal
değerler verilir ve bu değerler matematiksel ve mantıksal metotlar ile
proses edilip risk değeri bulunur.
Tüm dünyada kullanılan yöntemlere
bakıldığında iki temel risk analizi yöntemi mevcut olduğu görülmektedir.
Bunlar;
* Kantitatif Risk Analizi; Kantitatif
risk analizi, riski hesaplarken sayısal
Bir işletmede risklerin sadece olasılık
ve şiddetinin hesaplanması o işletmedeki kaza olasılığı riskini ortadan
kaldırmaz, önemli olan belirlenen
risklere uygun kontrol önlemlerinin
alınabilmesidir. Fakat işyeri yöneticileri riski belirledikleri ve bildikleri
halde önleyici yatırım konusunda
kararsız kalabilmektedir. Bu aşamada
özellikle İş Güvenliği Uzmanlarına
büyük iş düşmektedir. Risk değerlendirmesi yapılmamış bir işletmedeki
tehlikeler bulanık halde görülmekte
ve gerekli önlemler alınamamaktadır.
Risk değerlendirmesinin yapılması
işletmelerdeki gerçek risklerin tanınmasını, hesaplanmasını sağlamakta,
bulanıklığı ve belirsizliği ortadan
kaldırmaktadır.
Bunun daha net anlaşılması için
küçük bir örnek verebiliriz;
Otlattığı koyun sürüsünü köyüne
geri götürürken çok tehlikeli bir
patikadan geçirmek zorunda olan
bir çoban düşünelim.
Çobanın ve sürüdeki tüm koyunların
da görüş alanını daraltan çok yoğun
bir sis kütlesi olduğunu var sayalım.
Tabi ki çoban görüşünü engelleyen
bu sis kütlesinin olmamasını tercih
edecektir.
Peki, sisin olmaması durumu değiştirir mi?
Hayır, çünkü patika
tehlikeli olmaya devam
edecektir. Fakat sisin
yokluğu patikanın gerçek
görüntüsünü çobanın
gözleri önüne serecek ve çobanın artık
bilinçli bir şekilde
hareket etmesini
sağlayacaktır.
İşte işletmelerde yapılacak risk
değerlendirmesi çalışmaları da patikanın
üzerindeki bu sis tabakasını kaldırmaya yönelik
yapılan çalışmalardır.
ve yönetiminin hedefi, kurum içerisinde olabilecek tehlikelere uygun cevap
verebilecek, kasıtlı ya da kasıtsız
tehditlerin etkisini ve olma ihtimalini
azaltacak hazırlıkları, prosedürleri ve
kontrolleri teşhis etmektir.
Risk değerlendirme yöntemlerinin
her birinin uygulanacağı iş kolları
farklıdır. Örneğin PHA, bir işyerinde
yapılması gereken ilk risk değerlendirme yöntemidir. HAZOP kimya iş
kolları için uygulanır, FMEA elektrik,
makina, inşaat ve hizmet sektörüne
daha uygundur. FTA ise tüm işyerlerine uygulanır, ancak uygulaması için
yüksek tecrübe gereklidir. JSA ise; işyerindeki işçilerin yetkilerin, sorumlulukların tanımlandığı, iç yönetmelik ve
yönergelerin hazırlandığı sistematik
çalışabilen işyerleri için uygulanabilir. Risk değerlendirmesi uygulamala-
İşyerindeki yöneticiler yapılan risk
değerlendirmesi sonucuna göre daha
bilinçli olarak tespit edilen tehlikelere
karşı kontrol önlemlerini belirleyebilmekte ve bu tehlikelerin en önemli olanını en önce kontrol altına alabilmek
için aksiyon planı hazırlayabilmektedir.
rının işletmelere birçok yarar sağlayacağını söylemek gereksizdir, ancak
sadece kanuni gereklilik nedeni ile
yapılan yanlış uygulamalar işletmeye
hiçbir yarar sağlamadığı gibi kayba da
sebebiyet verecektir.
Unutulmaması gereken bir şey de,
bir işletmede yalnızca bir yöntemin
uygulanarak risk değerlendirmesi
yapılmasının tüm tehlikeleri görmeye
ve sis tabakasını kaldırmaya yeterli
olmamasıdır. Öncelikle işyerinin kendi
tehlikelerini iyi tanıması ve bu tehlikelere göre uygun yöntemleri seçmesi
gerekmektedir. Risk değerlendirmesi
Risk değerlendirme çalışmalarında
1985’li yıllarda ilk defa Japon Takeshi
Hitoshi Kume insan hatalarını önleme
metotlarından bahsetmiş ve bu tarihten itibaren “İnsan Hatalarını Önleme
Yaklaşımı” büyük önem kazanmaya
başlamıştır. Son zamanlarda ise insan
hata önleme kuralları genelleştirilmiştir. Genel olarak insan hatalarını
önleme metotları aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır;
* Eliminasyon: Hata-meyilli operasyonları elimine etmek için teknolojiyi değiştirmek. Örnek; işletmede
kullanılan teknolojisi çok eski olan bir
giyotini kullanımdan kaldırmak.
* Yer Değiştirme: Bu metot hata-meyilli işlemi muhafaza ederek, çalışan
yerine insan olmayan operatörle ya da
makine ile yer değiştirilir. Örnek, daire
testerede robot kullanmak.
* Kolaylaştırma: Bu metotta hem çalışan hem de hata-meyilli işlem muhafaza edilir. Bununla birlikte çalışana
hatayı azaltılacak araçlar sağlanır.
Örnek, preste çalışma esnasında ray
sistemi kurmak, çalışana maşa veya
vakumlu aparat kullandırmak.
* Keşfetme: Bu metot insan hatası
oluşumunu önlemek için hiç bir şey
yapılamadığı durumda kullanılır. En
yakın fırsatta zararı minimize etmek
için hatayı bulmayı amaçlar. Bu metotda genellikle hata ağacı analizi veya
kök analizine geçiş yapılır.
Özellikle bir işletmede insan hatalarının önüne geçilmek isteniyorsa
mutlaka “İnsan Hata Önleme Sistemi”
kurulması gerekmektedir. Genel olarak İnsan Hatalarını Önleme Sistemleri aşamaları aşağıdaki adımlarda
gösterildiği gibi kurulmaktadır.
55
İnsan
Hata Önleme Sistemi
1. ADIM: Açık İletişimin Oluşturulması
• Süpervizörleri insan ilişkileri konusunda eğit,
• Çalışanları sağlık ve güvenlik problemleri hakkında bilgilendir,
• Çalışanların kendi sağlık ve güvenlik
performansları için sorumluluk kabul
etmelerini sağla,
• Çalışanları kendi çalışma alanları
içindeki sağlık ve güvenlik problemlerini problem analiz sistemi kullanarak belirlemeleri konusunda
destekle,
2. ADIM: Operasyon Sisteminin
Değiştirilmesi
• Kritik önlem sistemlerini belirle,
operasyon prosedürlerini, idareyi
önleyici oluşumu, eğitim, üretim akışı,
araç kontrolünü standardize et.
3. ADIM: Çalışandan Geri Beslenim
(Feed Back) Sisteminin Başlatılması
• İnsan hata problemlerinin iyi
tanımlandığı bir sistem yaratmayı
garanti altına al,
• Çalışanlardan dönen sağlık ve
güvenlik problemleri hakkında ilgili ol,
• Sağlık ve güvenlik performansını
göstermek için geri beslenim (feed
back) sistemlerini geliştir.
4. ADIM: İşlem İlişkilerinin
Tanımlanması
• İşlem akış diyagramlarını hazırla,
KAYNAKÇA:
1. ÖZKILIÇ, Ö.,İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetim Sistemleri ve Risk Değerlendirme Metodolojileri, TISK, Ankara,
Mart, 2005
2. ILO Uygulama Kodu, Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi, ILO,
Ankara, 1991
3. Williams C.A. Jr., Smith M.L., Young
P.C., Risk Management and Insurance,
7th edition. McGraw-Hill Book Company, 1995
4. http://www.ytukvk.com.tr
5. Parker C.P., Investments: Analysis
and Management, McGraw-Hill Book
Company, 1991
56
• İşlem ilişki tablolarını hazırla,
• Operasyonları, bölüm karakterlerini
listele ve kodlarını belirle,
• Girdi ve çıktıların hata etkilerini
not ederek karakteristik bir matris
hazırla, önem derecelerini belirle,
• İşlem kontrol faktörlerini önemlerine göre sırala.
5. ADIM: Sorun Çözen Takımların
Kurulması
• Iş Sağlığı ve güvenliği konusunda
çalışmalar yapacak takımlar kur,
• Takımdaki çalışanları Hata Ağacı
Analizi, Olay Ağacı Analizi, Kök Analizi
ve Neden Sonuç Analizi gibi problem
çözme metodolojileri kosunda eğit,
• Güvenlik analizi yapabilecek
takımlar kur,
• Çeklist uygulayacak takımlar kur.
6. ADIM: Yönetim Değerlendirme
Sistemi Üzerinde Durulması
• İyileşmede ve problem çözümünde
yönetimden katılım iste,
• İşin yapıldığı ve problemlerin
önlendiği değerlendirme sistemleri
üzerinde yönetimi yoğunlaştır,
• Problemleri önlemeyen sistemleri
değiştir.
7. ADIM: Oryantasyon Eğitiminde
Sağlık ve Güvenlik Eğitimlerini
Geliştirilmesi ve Belirli Aralıklarla
Eğitimlerin Tekrarlatılması
• İşe yeni başlayan çalışana işin gereklerine göre oryantasyon eğitimi içerisinde sağlık ve güvenlik eğitimi planla,
• Belirli aralıklarla bu eğitimleri
tekrar et,
• Uzmanlaşmış çalışanlar için
teknolojik gelişmelerle ilgili eğitim
planla.
SONUÇ:
Risk değerlendirme metodolojileri ve
bu alanda yapılan çalışmalar ülkemiz için yenidir, ancak teknolojinin
gelişmesi ve büyük endüstriyel kazalar sonucunda bu alanda geliştirilen
metotlar ve standartlar yıllardır dış
ülkelerde kullanılmaktadır ve yasal
bir zorunluluktur.
Risk değerlendirme metodolojilerine bakıldığında birçok yöntem ve
standartların olduğu görülmektedir,
bazı ülkelerin ise bu standartları
zorunlu standart haline getirdiği gözlenmektedir.
Özellikle insan hatalarını önleme
yaklaşımları son yüzyılda iyice
gelişmiş ve birçok sektörde çalışanlar
için potansiyel hata, hata olasılığı ve
hata faktörlerini de içeren tablolar
hazırlanmıştır.
Uzmanlar bu tablolardaki hazır verileri
kullanarak, çalışanların hata puanlarını
çıkarabilmekte ve kontrol önlemlerini
önerebilmektedirler. Yine yaygın olarak
kullanılmakta olan İş Güvenlik Analizi
de insan hatalarına odaklanmış bir
metodolojidir. İnsan hatalarını önleme
yaklaşımları gibi bir çok yöntemin yaygın
olarak ülkemizde de uygulanması ile iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının
önlenmesinde büyük bir yol kat
edileceği son derece açıktır.
İnsan hatalarını önleme yaklaşımları gibi bir çok yöntemin
yaygın olarak ülkemizde de uygulanması ile,
iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde büyük bir
yol kat edileceği son derece açıktır.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
57
MAKALE
Mert Dinçer
Teknik Koordinatör
3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü
TOZLA MÜCADELE BAŞLADI
Tozla Mücadele
Yönetmeliği Neler Getirdi?
Tozla Mücadele Yönetmeliği, 5 Kasım 2013 Salı günü 28812 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
Yönetmelik, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30. Maddesi’ne dayanılarak düzenlendi. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına giren her türlü toz risklerinin önlenebilmesi amacıyla, tozla mücadele etmek ve bu işlerde çalışanların tozun etkilerinden korunmalarını sağlamak için alınması gerekli önlemlere dair usul ve esasları belirlemektir amacıyla hazırlanmıştır.
İ
şveren, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun dördüncü maddesinde yer
alan yükümlülüklerinin yanı sıra; bu
Yönetmelik kapsamında bu belirtilen
hususları yerine getirmekle yükümlüdür.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü,
Sağlık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan
birer temsilci ile İş Teftiş Kurulu
Başkanlığı’ndan iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili iş müfettişi,
SGK’dan bir temsilci, İş Sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdürlüğü’nden bir hekim ile bir
mühendis/İş sağlığı ve güvenliği uzmanı,
en çok üyesi olan çalışan ve işveren konfederasyonlarından birer temsilci ve Bakanlıkça uygun görülecek tozla mücadele ve
toza bağlı meslek hastalıkları konularında
çalışmaları bulunan üniversitelerin tıp ve
mühendislik fakültelerinden birer öğretim
üyesinin katılmasıyla bir komisyon kurulur.
Bu komisyon üyelerinin görev süresi üç
yıldır. Süresi bitenler yeniden görevlendirilebilir. Bu komisyon yılda olağan bir
kez, komisyon üyeleri ve Bakanlığı’n isteği
üzere olağanüstü toplanarak komisyona
gelen görüş ve önerileri değerlendirir. Komisyonun sekreterya hizmetleri, İş Sağlığı
ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülür. Komisyonun görev, yetki ve
sorumlulukları Bakanlıkça çıkarılacak bir
Yönerge ile düzenlenir.
Tozla Mücadele Birimi; toz kontrolünden
sorumlu en az bir mühendisi, toz laboratuvar sorumlusu, yeterli sayıda örnekçi,
toz örneği alma cihazı ve laboratuvardan
oluşur. İşveren ve alt işveren dahil toplam
çalışan sayısı 300 ve daha fazla olan
maden işletmeleri, Bakanlıkça yeterliliği
kabul edilmiş TMB kurmakla yükümlüdür.
Daha önce kurulmuş olan TMB’ler yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
en geç 1 yıl içerisinde yeterliliklerinin
tespiti için Bakanlığa başvuruda bulunurlar. Daha önce kurulmuş olan TMB’lerdeki
akredite olmuş toz ölçebilen laboratuvarlar Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç 6 ay içerisinde yeterliliklerinin tespiti için Bakanlık’a başvuruda
bulunurlar.
Maden dışı işletmeler ile çalışan sayısı
300’den az olan maden işletmelerinden,
işverence toz ölçümünün yapılmadığı
durumlarda Bakanlık iş müfettişinin
isteği üzerine İSGÜM tarafından 1’er ay
aralıklarla yapılacak 3 toz ölçüm değeri sonuçlarının EK-1’de verilen listedeki Zaman
Ağırlıklı Ortalama Değerlerin (ZAOD/TWA)
üzerinde çıkması halinde, Genel Müdürlükçe yapılacak değerlendirme sonucunda gerekli görülen işyerleri Bakanlıkça
yeterliliği kabul edilmiş TMB kurmakla
yükümlüdürler.
Toz ölçümleri lifsi tozlar hariç gravimetrik
yöntemle yapılır. SiO2 içeren solunabilir
toz toplam konsantrasyonu ve toz içindeki
kristal SiO2 yoğunluğu İSGÜM yada
Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş TMB
veya Bakanlıkça yeterliliği kabul edilmiş
akredite olmuş toz ölçebilen laboratuvara
tespit ettirilir. Tüm işyerlerinde solunabilir
tozlar metreküp havada miligram olarak
hesaplanır. Asbest ve diğer lifsi yapıda toz
oluşan işletmeler ile tamamlayıcı tesislerinde toz yoğunluğu değerlendirilmesi lif
sayımı yöntemi ile yapılır. Toz Örnekleri solunum seviyesinde, havadan toz numunesi
alma konusunda eğitim görmüş örnekçi
tarafından alınır. İşyerlerinde periyodik
olarak solunabilir toz yoğunluğu ölçümleri,
risk değerlendirme sonuçları da dikkate
alınarak hazırlanacak yıllık programa göre
yapılır. Toz örnekleri üretim yapılan günlerde toz kaynaklarının fazla olduğu yerlere
öncelik ve önem verilerek en çok çalışan
vardiyada ve tüm vardiyayı temsil edecek
sürede ve sayıda alınır.
Toz ve Tozun Çalışanlar Üzerindeki
Zararları
Teknik anlamda toz, havada asılı olarak
kalabilen, büyüklüğü 0.1 ile 25 mikron
arasında değişen katı parçacıklardır. Tozun
partikül büyüklüğü çok değişik olabilir.
Tozlar fiziksel, kimyasal özelliklerine veya
biyolojik davranışlarına göre sınışandırılabilir. İnsan sağlığı bakımından tozun
büyüklüğü, kimyasal bileşimi, yüzey şekilleri, çökme hızı gibi özelliklerin yanı sıra
en önemli özelliği biyolojik davranışıdır.
İnsan vücudunda tozlar değişik biyolojik
etkiler gösterebilir. Tozlar biyolojik etkileri
bakımından şu şekilde gruplandırılabilir:
- İnert Tozlar: Bu tozlar (Örneğin; Baryum
tozu) vücutta herhangi bir reaksiyona
girmeden lenfatiklerle vücut dışına taşınır.
Ancak bu tozlar da fazla miktarda olduğunda lenfatiklerde tıkanıklığa yol açar.
- Toksik Tozlar: Bazı metallerin tozları
solunum yoluyla vücuda girdiğinde değişik
organlara yönelir, bazı kimyasal sistemlerle etkileşime girerek zararlı etkiler meydana getirir ve zehirlenmete neden olur.
Bu tür tozlara toksik toz adı verilir. Kurşun,
krom, nikel, kadmiyum gibi metallerin
tozları bu gruba örnek olarak gösterilebilir.
- Alerjik Tozlar: Bu tozlar solunum yollarında spazma yol açarak astım benzeri
tabloya neden olur, deri ile temas ettiğinde
de alerjik rahatsızlıklar yaratabilir. Pamuk
tozu, keten, kenevir tozu, şeker kamışı
tozu, kuşların tüylerinden gelen tozlar gibi
organik tozlar ve cam yünü, kireç tozu gibi
inorganik tozlar da bu grupta sayılabilir.
- Fibrojenik Tozlar: Biyolojik etki ve insan
sağlığı bakımından en zararlı olan grup
fibrojenik tozlardır. Bu tozlar akciğerlere
ulaştığında orada depolanır, fibrotik reaksiyona yol açar ve sonuç olarak öksürük, nefes darlığı gibi belirtilerle seyreden kronik
akciğer hastalıklarına neden olur.
- Kansorojen Tozlar: Bazı tozlar da özellikle akciğerlerde ve solunum sisteminin
diğer bölümlerinde kansere neden olur.
Bu konuda en çok bilinen örnek asbest
lişeridir. Asbest akciğer kanserinin başlıca
nedenidir. Kömür, tahta, ağaç, tahıl, mineral, metal, cevher ve maden ocaklarından
çıkarılan taşlar vb. maddelerin elde edilmesi, taşınması, doldurulması ve boşaltılması, torbaların delinmesi, parçaların
taşlanması, püskürtülmesi, öğütülmesi
sonucu tozlar oluşur.
Asbest; Aktinolit Asbest (CAS No 7753666-4), Grünerit Asbest (Amosit) (CAS No
12172-73-5), Antofilit Asbest (CAS No
77536-67-5), Krizotil (CAS No 12001-29-5),
Krosidolit (CAS No 12001-28-4), Tremolit
Asbest (CAS No 77536-68-6), lifli silikatları
Mesleksel astım, mesleklere bağlı akciğer
hastalıklarının en sık rastlanılanıdır.
Meslek astımının görülme sıklığı, çeşitli
istatistiklere göre % 2-15 arasında değişmektedir. Mesleksel astımın tipik bulgusu,
belirtilerin çalışma günlerinde görülmesi,
tatil günlerinde azalması veya tamamen
ortadan kalkmasıdır. Akciğer hastalıkları
aşağıdaki şekilde sınışandırılabilir:
- Kömür işçisi pnömokonyozu (KİP):
Kömür madenciliği sırasında, yeraltından
kömür çıkarılması işlemi yapılırken fazla
miktarda toz maruziyetine bağlı olarak
meydana gelen bir akciğer hastalığıdır.
Ancak kömür tozunun bileşiminde karbonun yanı sıra kükürt, fosfor, bazı mineraller
ve bir miktar da silis vardır. Genellikle
madenlerde çok uzun süre çalışılması
sonucunda hastalık ortaya çıkmaktadır.
- Asbestoz: Hastalığın nedeni asbest veya
amyant denilen silika tozlarıdır. Asbestten
yapılan malzemenin sıcağı geçirmemesi
ve yanmaması nedeniyle çok çeşitli işlerde
ve değişik yerlerde kullanılır. Asbest tekstilinin elektrik kablolarının üzerine sarılması
suretiyle ısı yalıtımı sağlanır. Ayrıca inşaat
sektöründe, fren ve debriyaj balatası üretiminde de dayanıklılık özelliğinden dolayı
asbest kullanılmaktadır. Bunların dışında
asbest çimento yapımında ve inşaat sektöründe boru üretiminde kullanılır. Tekstil
fabrikaları, tecrit edici olarak sıvacılık ve
boyacılıkta da kullanılmaktadır.
2. Organik Tozlara Bağlı Akciğer
Hastalıkları
Organik tozlara bağlı hastalıkların başında
bissinoz gelir. Bissinoz; keten, kendir, kenevir
ve özellikle pamuk tozlarından ileri gelen
hastalıktır. Bu hastalık tekstil sanayinde çalışan işçilerde görülür. Genellikle 10-15 yıl gibi
uzun bir süre tozlu yerlerde çalışan işçilerin
üçte birinde ortaya çıkan bir hastalıktır.
1. İnorganik Tozlara Bağlı Akciğer
Hastalıkları
- Slikoz: Türkiye’de en sık görülen meslek
hastalığıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun
istatistiklerine göre 1952-1975 arasındaki
25 yılda saptanan 17.060 meslek hastalığının 15.347’si yani % 90’ı slikozdur. Hastalığın etkeni serbest silis veya diğer adıyla
kuartz kristallerini kapsayan tozlardır. Bu
hastalığın meydana geldiği iş kolları yeraltı
çalışmaları madenler, tüneller, barajlar
vb., taş ocakları, dökümhaneler, porselen,
fayans, seramik, ateş tuğlası fabrikaları,
yüksek fırınların yıkım ve bakımı, cam,
kristal sanayi olarak sıralanabilir.
Silikozise Sebep Olan Kot Taşlama İşlemi
59
DRAEGER
MAKALE
Dräger
Kaçış Setleri
ve Kaçış Başlıkları
Dräger Saver CF Kaçış Setleri ve Parat Serisi Kaçış başlıkları, insan
sağlığı için tehlikeli duruma dönüşen ortamlardan, güvenli ve kolay kaçışı sağlamak amacıyla geliştirilmiş, farklı tipte kaçış ekipmanlarıdır.
60
Kullanıcı gereksinimleri göz önünde
bulundurularak geliştirilen Dräger
Saver CF, taşıma çantası açıldığı
zaman otomatik olarak aktif hale
gelerek, içerdiği 200 barlık solunabilir
hava silindiri kullanıcıya 15 dakika
boyunca hava sağlarken, esnek başlığı acil durumda kaçış esnasında, yüz
şekli ve büyüklüğüne bakılmaksızın
herkes tarafından kolayca takılıp kullanılabilir. Gözlüklü ve sakallı kullanıcılar için de uygundur. Giyimi kolay
alev geciktirici başlık, çevre görüşünü
arttıran geniş bir vizöre sahiptir. Kaçış
durumunda silindir içindeki hava
azaldığında, çalan uyarı düdüğü kullanıcıyı uyarmaktadır.
Dräger Saver CF, daha fazla hare-
ket özgürlüğü ve muhafaza kolaylığı
sağlamak üzere, karanlık ortamlarda
da görülebilen taşıma çantası görünümünde kompakt bir tasarıma sahiptir.
-15 ile +60 derece çalışma sıcaklık
aralığında kullanılabilir. 89 / 686 /
EEC Kapsamında CE onaylı, Llyods
Register Module B EN 1146 : 2005
standardına uygun MED Onaylı, ayrıca
silindiri EN 137, EN 402 standartlarına uyumludur.
Filtreli Dräger Parat Serisi Kaçış
Başlıkları ise, kullanıcıların mümkün
olduğunca hızlı kaçış gerekliliği dikkate alınarak üretilmiştir.
Yeni Seri Dräger Parat NG, Parat 4700
/ 5500 / 7500 olmak üzere üç ayrı
modelde üretilmiştir:
DRÄGER PARAT 4700 ENDÜSTRİYEL
KAÇIŞ BAŞLIĞI; içerdiği ABEK P3 Filtre ile toksik endüstriyel gazlara, buharlara ve partiküllere karşı koruma
sağlar. Filtreli Kaçış cihazları için DIN
58647-7 gereğince onaylı olup, gaz ve
kombine filtreleri için de EN 14387:
2004 gereğince onaylanmıştır.
DRÄGER PARAT 5500 YANGIN KAÇIŞ
BAŞLIĞI; içerdiği CO P2 Filtre ile
Karbon Monoksit ve partiküllere karşı
koruma sağlar. Filtreli Kaçış cihazları için EN 14387: 2004 gereğince
ve ek olarak H2S‘e karşı (2.500 ppm)
kullanım için DIN 58647 - 7 uyarınca
test edilmiştir.
DRÄGER PARAT 7500 YANGIN VE
ENDÜSTRİYEL KAÇIŞ BAŞLIKLARI;
içerdiği ABEK CO P3 Filtre ile Karbon Monoksit ve Toksik endüstriyel
gazlar, buharlar, partiküller ve yangın
gazlarına karşı koruma sağlar. Filtre
yangın kaçış başlıklarına yönelik
403: 2004 EN - standartları, yangın
kaçış filtrelerine yönelik DIN 58647-7
normları ve gaz ve kombine filtrelere
yönelik 14387:2004 EN standartları
gereğince test edilmiştir.
Uygulama alanlarına bağlı olarak farklı
ambalajlar tercih edilebilirken, omuz
askısı veya bel askısıyla kullanılabilir.
Buğulanma karşıtı malzemeyle kaplanmış vizörü sayesinde kullanıcısına geniş ve kusursuz bir
görüş alanı sunar.
Bu seri Hardcase ya da
Softcase olarak iki farklı
taşıma çantasıyla üretilmiştir. Bu yeni seriyi
diğerlerinden ayıran
en önemli özelliği, 8 yıl
sonunda filtre değişimi
şartıyla, 16 yıl raf ömrünün olmasıdır.
UZMAN
GÖRÜŞÜ
Özlem Kaymaz
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM)
İSG Uzman Yardımcısı - Kimya Mühendisi
Solunum
Koruyucular
SOLUNUM KORUYUCU EKİPMANLAR
Soluduğumuz havada bulunan, gözle görülemeyecek kadar küçük ve zararlı olan organizma, buhar, aerosol, enzim ve virüs ile tahrip edici özelliğe sahip toz zerreciklerinin
vücudumuza girmesine engel olabilmek için kullanılan malzemelere solunum koruyucu
ekipman denir. İş yeri havasında bulunan zararlı maddeler; metal toz ve buharları, çözücüler (solventler) çeşitli rahatsızlıklara neden olurlar. Örneğin, silis, amyant, kömür tozları gibi zararlılar pnömokonyoz olarak adlandırılan akciğer hastalığına neden olurlar. Bu
ve benzeri zararlıların, işyeri ortamında bulunmasına izin verilen maksimum konsantrasyon değerlerini geçmeleri durumunda lokal veya genel havalandırma
sistemleri kurulmalıdır. Ancak bu sistemlerin yetersiz kaldığı veya kurulamadığı
bazı durumlarda solunum sistemi koruyucularının kullanılması
gerekmektedir.
Bir sonraki sayımızda “Ayak - Bacak Koruyucular” ile devam edeceğiz.
KKD DOSYASI
Çalışma Ortamındaki Solunum
Riskleri Nelerdir?
Solunum Koruyucu Ekipman
Çeşitleri
Tozlar: Katı halde havada küçüklü büyüklü parçacıklar halinde uçuşurlar.
Partikül boyutları 1µm-5 µm arasında
olan taneciklerdir.
Solunum koruyucuları ikiye ayrılır
veişyeri ortamının fiziksel özelliklerine göre seçilir:
Duman: 1 µm -0.1 µm arasında partikül boyutlu taneciklerdir.
Gazlar: Katı ve sıvıların reaksiyonundan oluşurlar ve gözle görülmezler.
Kötü Koku ve Kaynak Dumanı: Çalışma ortamını rahatsız edici koku,
duman ve buğu halinde olur. Aktif
karbon filtreli maskelerle koruma
sağlanabilir.
Solunum koruyucu ürünlere ait
uluslararası standartülkemizde de
kullanılan EN149:2001+A1:2009
standardıdır. Standart, toz maskeleri ve yarım yüz maskelerine takılan
partikül filtreleri için ürün koruma
performansını ve test metotlarını belirler. EN 149:2001+A:2009 standardı
maskelerin:
• Filtre geçirgenliği,
• Yüze temas kısımlarından sızdırmazlık,
• Karbondioksit içerik kontrolü,
• Nefes alma/verme direnci,
• Görünür kontroller,
• Temizleme ve enfeksiyon
giderme ve
• Yanıcı özellik gibi
özelliklerinin test
edilmesini isteyerek
asgari gereklilikleri
sağlar.
1. Hava temizleyici,
2. Temiz hava beslemeli olanlar.
KKD DOSYASI
1. Hava Temizleyici Maskeler
• Toz Maskesi
Ortamda bulunan toz partikülleri
çalışanın solumasıyla maske yardımıylabir filtre tarafından tutulur. Bu
filtre mekanik filtre tipi toz maskesi
ya da kimyasal filtre tipi toz maskesi
olabilir. Kimyasal filtre tipi maskelerhavada bulunan toz, gaz, duman ve
toksikpartiküllere karşı kullanılır. Zararlı gazlar ve partiküller, aktif granül
kömür (karbon) tarafından emilerek
reaksiyona sokulur.
Toz maskeleri kullanım alanlarına
göre FFP1, FFP2, FFP3 olmak üzere 3
çeşit sınıfa ayrılır. Maskelerin P1, P2,
P3 yazan kısımları filtre tipini belirtir.
FFP’nin Anlamı Nedir?
FF: Yüz maskesi(FaceFilter) demektir.
Toz maskeleri, maden ve metal sanayi
başta olmak üzere diğer sanayi alanlarında, ilaç enstitüsünde, mikrobiyoloji laboratuvarlarda, tekstilde, hastanelerde, bulaşıcı hastalık tehlikesi
taşıyan alanlarda kullanılmaktadır.
FFP1 Toz Maskesi; EN standartlarında, 10 mikrondan büyük toksin
içermeyen (inert) tozların bulunduğu çalışma alanlarında, taşlama ve
delme işlerinde, zararsız su ve yağ
bazlı,rahatsız edici partiküllerdenve
nemlerden korunmak için kullanılmaktadır. Kansere yol açan radyoaktif
maddeler ve enzim içerikli geçişli
biyolojik maddelere karşı kullanılmaz.
Sınıfı / Korunma Ortamları /
Korunma Düzeyi
FFP1 Toksik İçermeyen Tozlar % 78
FFP2 Kansere yol açabilecek tüm tozlar, aerosoller, demir tozları, % 92
Talaş tozları, sunta tozları,
FFP3 Tüm toksik tozlar, virüsler, bakteriler, enzimler. % 98
Dikkat!
- Çalışan rahatsız bir şekilde soluk
alıp vermeye başladığını hissettiğinde maskeyi değiştirilmesi
önerilir.
- Ortamda sadece toz var ve eşik sınır değerin üstünde ise toz maskesi
kullanılır. Ortamda tozun yanı sıra
yoğunluğu eşik sınır değerin altında
olan kaynak-lehim gibi organik gazlar bulunuyorsa aktif karbonlu toz
maskeleri ile koruma sağlanabilir.
Eğer ortamda ağır derecede gaz
varsa kimyasal filtre tipi maskeler
yerine gaz maskesi ya da oksijen
beslemeli solunum cihazı kullanmaları tavsiye edilir. Bunun için
işyeri ortamında ölçüm yapılması
mutlaka gereklidir.
Gaz / Buhar Maskesi:
Gaz maskeleri yarım yüz ve tam yüz
maskesi ve bu maskeler üzerine
takılan filtrelerden oluşur. Gaz
yoğunluğunun düşük olduğu geniş
alanlarda, kısa süreli acil durumlarda kullanılır. Sürekli kullanılmaz ve
oksijen yetersizliğidurumunda(oksijen
miktarının %19’un altında olduğu
durumlarda) yararlı olmaz. Filtreler,
kullanım yerlerine göre farklı tiptedir.
Gaz filtreleri aşağıdaki şekilde ad ve
renklerle sınıflandırılır.En genel kullanılan tam koruma sağlayan gaz filtresi
ABEK tipi filtredir.
Filtre Tipleri:
• Kahverengi - AX - Organik bileşenlere ait gaz ve buharlar, kaynama
derecesi < 65 oC
• Kahverengi - A - Organik bileşenlere ait
gaz ve buharlar, kaynama derecesi > 65 C
• Gri - B - İnorganik gazlar ve buharlar, klor, hidrojensülfür, hidrosiyanikasit, vb.
• Sarı - E - Sülfürdioksit, Hidrojenklorür,
• Yeşil - K - Amonyak
• Kırmızı - Hg - Civa buharı
• Siyah - CO - Karbonmonoksit
• Mavi - NO - Nitrojenmonoksit dahil
nitroz gazları
• Beyaz - P - Partiküller
FFP2 Toz Maskesi; Zehirli olmayan etkisiz ince tozlara, kaynak dumanları,
hafif zehirli tozlar, cam elyafı, kurşun
toz ve dumanı,asbestos, polenler, yağ
tanecikleri, hafif zehirli aerosollere
karşı kullanılmaktadır.
FFP3 Toz Maskesi; ise yüksek savunma mekanizması ile en küçük zararlı
toz zerreciklerinden, kokulardan,
bulaşıcı hastalıklardan korunma
sağlarken, pek çok kimya ve sanayi
endüstrilerinde kullanılmaktadır.
Sporlar, bakteriler, proteolitik enzimler, radyoaktif parçacıklar, kansorojen
maddelere karşı etkilidir.
64
Yarım Yüz Maske
Tam Yüz Maske
KKD DOSYASI
2. Hava Beslemeli Solunum Sistemi
İş yeri havasında bulunan zararlı etkilerden korunmak üzere hortum vasıtasıyla dışarıdan hava verilen sistemlerdir. Tehlikeli konsantrasyonlardaki
toz, sis, buhar veya gaz içeren tanklar,
kuyular, vb. yerlerde kullanılırlar.
• Oksijen Beslemeli Solunum
Sistemleri
Zararlı gazların yüksek konsantrasyonlarında ve oksijen yokluğunda tam
bir solunum sağlarlar. Oksijen miktarının %19’un altında olduğu durumlardadışarıdan temiz hava beslemeli,
tüplü/basınçlı maskeler ya da oksijen
maskeleri kullanılmalıdır.
Gaz/Buhar Filtreleri 10 X MAK veya 1000 ppm (5000 ppm)’e kadar olan
konsantrasyonlardaki gaz ve buharlara karşı kullanılmalıdır. (Hangisi
daha düşük ise)
Gaz ve buhar filtreleri ayırt edilemeyen özelliklere (koku & tat) sahip
kirleticilere karşı kullanılmamalıdır.
Solunum Koruyucu Seçimi
Hava temizleyici maskeler için ilgili uluslararası standart numaraları
aşağıdaki tablodaki gibidir:
Dikkat!
• Gazın türü bilinmiyorsa tam koruma sağlayan ABEK filtre kullanılır.
• Eşik sınır değerin üzerinde gaz ve toz bir arada ise ABEK P3 filtre
kullanılır.Bunun için mutlaka işyeri ortamında ölçüm yapılmalıdır.
Endüstride solunumu güçlendiren
kimyasallardan kaynaklanan tehlikeler altında çalışan kullanıcılar
için,gerekli ve doğru ekipmanların
seçiminin doğru yapılabilmesi için
bazı verilerin doğru tespit edilmesi
önemlidir.
Çalışma ortamında özellikle aşağıdaki
konuların aydınlatılması gerekmektedir:
- Çalışma ortamında yer alan tehlike
oluşturan maddeler nelerdir?
- Konsantrasyonları nelerdir?
(ppm,mg/metreküp)
- OEL değeri nedir? (maruz kalınan
sınır değeri)
- Tehlike oluşturan maddeler gaz mı,
toz mu veya her ikisi bir arada mı?
- Tehlike oluşturan maddeler koku
veya tat gibi ayırt edici bir özelliğe
sahip mi?
- Tehlike oluşturan maddeler sağlık
için aniden tehlikeli sınıra gelebilir mi?
- Ortam havasında yeterli oksijen var mı?
- İlave solunum koruyucu ekipmana
ihtiyaç var mı?
65
Koruma Faktörü
En uygun solunum koruyucunun seçimi için,ortamda sorun yaratan tehlikeli maddenin doğru tespit edilmesi,seçilen koruyucu ekipmanın hangi limitler dahilinde koruma sağladığının doğru bilinmesi ile tehlike oluşturan maddeler ve bunların
konsantrasyonu ile çalışma ortamında maruz kalınabilir sınır değerinin bilinmesi gerekmektedir.Bunun için işyerinde yapılan ölçümler yardımıyla koruma faktörünün hesaplanması gerekmektedir. Herhangi bir madde için OEL değeri,mevcut
verilere göre,belirli referans bir süre için,mesai süresince ortam havasında bulunduğu halde,nefes alma sonucu herhangi
bir olumsuz etki yaratmayan maddenin konsantrasyon sınır değeridir. Gerekli koruma faktörünün nasıl hesaplandığına bir
göz atalım:
Solunum koruyucu ekipmanların seçimi için hazırlanmış aşağıdaki tablodan,hesaplanan 50 koruma faktörü için en az
P3 filtreye sahip toz maskesi kullanılması gerektiği anlaşılır.
66
Yandaki tablodan da anlaşıldığı üzere FFP1 tipi maske 4 kata, FFP2 tipi maske 12 kata ve FFP3 tipi maske 50 kata kadar
koruma sağlayabilme özelliğindedir.
Sektörlere göre ve ortamda bulunan maddelerin miktarlarına göre kullanılması önerilen filtre tipi için aşağıdaki tablodan
yararlanılabilir:
- Kapalı ortamlarda, solunum koruyucu donanım seçiminde ortamdaki
oksijen miktarının ölçülmesi hayatidir.
Oksijen düzeyinin yetersiz olduğu
ortamda, hava beslemeli solunum
koruyucular kullanılmalıdır. Oksijen
miktarının %19’un altında olduğu durumlarda, oksijenin yetersiz olması ve
metan gazı birikmesi riski nedeniyle
toz maskeleri kullanılamaz. Dışarıdan
temiz hava beslemeli, tüplü/basınçlı
maskeler ya da oksijen maskeleri
kullanılmalıdır. Oksijen düzeyi yetersizken hava beslemesi olmayan gaz ya
da toz maskelerinin kullanımı boğulma nedeniyle ölümle sonuçlanabilir.
- Sakallıveyauzunfavorili/ bıyıklıikenmaskekullanılmamalıdır.
- Maskelerde kullanım süresi tavsiye
edilemez.
Maskenin kullanım ömrü:
• Toz Tipi
• Toz yoğunluğu
• Maske koruma kademesi (P1,P2,P3)
• Kullanıcı biyolojik özellikleri (Normal insan dakikada 16 nefes alıp verir,
sigara kullanan insan dakikada 20
nefes alıp verir.)
• Maruziyet durumuna göre, değişiklik
gösterir.
Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her
yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden
yararlanabilirsiniz.
İletişim Bilgilerimiz:
Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46
www.ekoteknikisg.com - [email protected]
67
DOSYA
Yazar Adı / mail
Fotoğrafçı Adı / mail
Ekoteknik
İSG
Ekoteknik İSG
İş İş
Sağlığı
SağlığıGüvenliği
Güvenliğive
veÇevre
Çevre Dergisi
Dergisi
Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm
İş Sağlığı
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm
larca
adım
adım
leri
gelişme
uzmanlarca
etmek,, uzman
takipetmek
adımtakip
adım
leri
gelişme
zi
kk, ,özel
elere
n makal
yazıla
erimizi
söyleşillerimi
özel söyleşi
ulaşma
lereulaşma
makale
yazılan
rına
iğiğive
konularına
çevre konula
veçevre
sağlığı
k , kiş, iş
güvenli
okuma
sağlığıgüvenl
okuma
için,,
bilmekiçin
haberle
tüm
dair
eriribilmek
haberl
tüm
dair
olun
abonee olun
İSG’yee abon
ekni
Ekot
kkİSG’y
ekni
Ekot
...
n ...
gelsin
sinizee gelsi
adresiniz
inizadre
Derg
iniz
Derg
Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL
TLŞubesi , 359 70305321
40 şa
Abonelik
Yurtiçi
- Mithatpa
KREDİ(Yıllık)
No: YAPIBedeli
Hesap
1 0707
7030532
, 359800728
şa ,Şubesi
- Mithatpa
759
No: YAPI
Hesap
353 0015
rket Şubesi
Finansma
K -KREDİ
VAKIFBAN
0707
759
VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728
Adınız, Soyadınız:
Adınız, Soyadınız:
Firmanız, Göreviniz:
Firmanız, Göreviniz:
Adresiniz:
Adresiniz:
Telefonunuz, Faksınız:
Telefonunuz, Faksınız:
GSM:
GSM:E-posta:
E-posta:
68 64