ankara avrupa çalışmaları dergisi - ATAUM

Transkript

ankara avrupa çalışmaları dergisi - ATAUM
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
AVRUPA TOPLULUKLARI
ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ
ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI
DERGİSİ
.
Yıl: 2015
Cilt: 14, Sayı:2
ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ
İncitaşı Sokak No:10
06510 Beşevler / ANKARA
Tel: 0 (312) 213 66 55
Basım Tarihi:
ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ
Yıl: 2015
Cilt: 14, Sayı: 2
İÇİNDEKİLER
Derya BÜYÜKTANIR
Toplumsal İnşacı Yaklaşım ve Avrupa Bütünleşmesinin
Açıklanmasına Katkıları
1
Yasin Kerem GÜMÜŞ
Türkiye’den İngiltere’ye Gerçekleşen İşçi Göçlerinin İki Ülke
Arasındaki Ticarete Etkisi
25
Özgür TONUS
Eskişehir’de Avrupa Birliği Algısı Türkiye
Genelinden Farklı mı?
49
Merve İrem YAPICI
Avrupa’nın Enerji Arz Güvenliği Açısından
Yükselen Aktör: Romanya
85
Gözde YILMAZ
Avrupa’da Azınlıklar ve Azınlık Hakları
109
ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ (2015)
ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES
Year: 2015
Volume: 14, Number: 2
CONTENTS
Derya BÜYÜKTANIR
Social Constructivisim and Its Contributions to Explain
the European Integration
1
Yasin Kerem GÜMÜŞ
Turkish Labour Migration to the UK:
Effects on International Trade
25
Özgür TONUS
Are Perceptions of the EU in Eskişehir Different from
Nationwide Public Opinion?
49
Merve İrem YAPICI
An Emerging Contributor to the European Security of
Energy Supply: Romania
85
Gözde YILMAZ
Minorities and Minority Rights in Europe
109
ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES (2015)
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt/14 Sayı/2  Yıl /2015
Yayın Sahibinin Adı
Ankara Üniversitesi
Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi
Adına Sahibi
Prof. Dr. Sanem BAYKAL
Editörler
Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara Üniversitesi)
Doç.Dr.Erdem DENK (Ankara Üniversitesi)
Editör Yardımcısı
Uzm.Deniz SENEMOĞLU (Ankara Üniversitesi)
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr.Feza Sencer ÇÖRTOĞLU (Ankara Üniversitesi)
Yayın İdare Merkezi Adresi
Ankara Üniversitesi
Avrupa Toplulukları Araştırma ve
Uygulama Merkezi
Cebeci Kampüsü 06590 ANKARA
e-posta: [email protected]
[email protected]
web: http//www.ataum.ankara.edu.tr
Yayın İdare Merkezi Telefonu
0 (312) 362 07 80 – 362 07 62/2619-2620
Faks
0 (312) 320 50 61
Yayının Türü
Yerel Süreli Yayın
Basımcının Adı
Ankara Üniversitesi Basımevi
İncitaşı Sokak No.10
06510 Beşevler – Ankara
Basımcının Telefonu
0 (312) 213 66 55
Basım Tarihi/Yeri
– Ankara
Danışma Kurulu
Prof.Dr.Belgin AKÇAY (Ankara Üniversitesi)
Prof.Dr.Birol AKGÜN (Selçuk Üniversitesi)
Doç. Dr. Mustafa Nail ALKAN (Gazi Üniversitesi)
Prof.Dr.Tuğrul ARAT (TOBB ETÜ)
Prof.Dr.Deniz Ülke ARIBOĞAN (Bilgi Üniversitesi)
Prof.Dr.Füsun ARSAVA (Atılım Üniversitesi)
Prof.Dr.Mustafa AYDIN (Kadir Has Üniversitesi)
Prof.Dr.Ersel AYDINLI (Bilkent Üniversitesi)
Prof.Dr.Hüseyin BAĞCI (ODTÜ)
Prof.Dr.Ali BOZER (Çankaya Üniversitesi)
Prof.Dr.Ömer BOZKURT (TODAİE)
Dr.Başak ÇALI (UCL)
Prof.Dr.Aykut ÇELEBİ (Ankara Üniversitesi)
Doç.Dr.Mitat ÇELİKPALA (TOBB ETU)
Prof.Dr.Selçuk ÇOLAKOĞLU (Adnan Menderes Ü.)
Prof.Dr.Beril DEDEOĞLU (Galatasaray Üniversitesi)
Prof.Dr.Muzaffer DARTAN (Marmara Üniversitesi)
Prof.Dr.Alois ECKER (Viyana Üniversitesi)
Doç.Dr.Candan ATEŞ EKŞİ (Gazi Üniversitesi)
Prof.Dr.Gülcan ERAKTAN (Ankara Üniversitesi)
Prof.Dr.Atila ERALP (ODTÜ)
Prof. Dr. Çağrı ERHAN ( Kemerburgaz Üniversitesi)
Prof.Dr.Haluk GÜNUĞUR
Doç.Dr.Kostas IFANTIS (Atina Üniversitesi)
Prof.Dr.Kemal KİRİŞÇİ (Boğaziçi Üniversitesi)
Prof.Dr.Gökhan KOÇER (Karadeniz Teknik Ü.)
Prof.Dr.Marianne KRÜGER-POTRATZ (Münster Ü.)
Yrd.Doç.Dr.Gamze AŞÇIOĞLU ÖZ (ODTÜ)
Prof.Dr.Çınar ÖZEN (Ankara Üniversitesi)
Prof.Dr.Philip ROBINS (Oxford Üniversitesi)
Prof.Dr.Kenji TAKITA (Tokyo Chuo Üniversitesi)
Prof.Dr.Hakan TAŞDEMİR (Gazi Üniversitesi)
Prof.Dr.Nahit TÖRE (Çankaya Üniversitesi)
Prof.Dr.Mehmet UĞUR (Greenwich Üniversitesi)
Yayın Kurulu
Prof. Dr.Sanem BAYKAL (Ankara Üniversitesi)
Dr.Ersin EMBEL (Ankara Üniversitesi)
Dr.Ceran ARSLAN OLCAY (Ankara Üniversitesi)
Ar.Gör. Özlem GENÇ (Ankara Üniversitesi)
Pırıl AKIN OCAK (Ankara Üniversitesi)
ISSN 1303 - 2518
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yılda iki kez yayınlanan hakemli bir
dergidir. Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Tüm hakları saklıdır.
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, ULAKBİM, EBSCO, OVID, PAIS
International ve World Political Science Abstracts (IPSA) tarafından
taranmaktadır.
Ankara Review of European Studies
Number /2
Volume /14
Owner on behalf of the Ankara University
European Union Research Center
Prof. Dr. Sanem BAYKAL
Editors
Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara University)
Assoc.Prof.Dr.Erdem DENK (Ankara University)
Co-Editor
Deniz SENEMOĞLU (Ankara University)
Director of Publication
Dr. Feza Sencer ÇÖRTOĞLU (Ankara University)
Address and Communication Details
Ankara Üniversitesi
Avrupa Toplulukları Araştırma ve
Uygulama Merkezi
Cebeci Kampusu 06590 ANKARA
e-mail: [email protected]
[email protected]
web: http//www.ataum.ankara.edu.tr
Tel: +90 (312) 362 07 80 – 362 07 62/2619-2620
Fax: +90 (312) 320 50 61
Type of Publication
Periodical
Printing House
Ankara Üniversitesi Basımevi
İncitaşı Sok. No: 10
06510 Beşevler - Ankara
Printing Tel:+90 (312) 213 66 55
Date and Place of Publication
- Ankara

Year /2015
Advisory Board
Prof.Dr.Belgin AKÇAY (Ankara University)
Prof.Dr.Birol AKGÜN (Selçuk University)
Assoc.Prof.Dr. Mustafa Nail ALKAN (Gazi University)
Prof.Dr.Tuğrul ARAT (TOBB ETU)
Prof.Dr.Deniz Ülke ARIBOĞAN (Bilgi University)
Prof.Dr. Füsun ARSAVA (Atılım University)
Prof.Dr. Mustafa AYDIN (Kadir Has University)
Prof. Dr. Ersel AYDINLI (Bilkent University)
Prof.Dr.Hüseyin BAĞCI (METU)
Prof. Dr.Ali BOZER (Çankaya University)
Prof. Dr.Ömer BOZKURT (TODAIE)
Dr.Başak ÇALI (UCL)
Prof.Dr.Aykut ÇELEBİ (Ankara University)
Assoc.Prof.Dr.Mitat ÇELİKPALA (TOBB, ETU)
Prof.Dr.Selçuk ÇOLAKOĞLU (Adnan Menderes U.)
Prof.Dr.Muzaffer DARTAN (Marmara University)
Prof.Dr.Beril DEDEOĞLU (Galatasaray University)
Prof.Dr.Alois ECKER (Wien University)
Assoc.Prof.Dr.Candan ATEŞ EKŞİ (Gazi University)
Prof.Dr.Gülcan ERAKTAN (Ankara University)
Prof.Dr.Atila ERALP (METU)
Prof. Dr. Çağrı ERHAN ( Kemerburgaz University)
Prof.Dr.Haluk GÜNUĞUR
Assoc.Prof.Dr.Kostas IFANTIS (Athens University)
Prof.Dr.Kemal KİRİŞÇİ (Boğaziçi University)
Prof.Dr.Gökhan KOÇER (Karadeniz Tech.Uni.)
Prof.Dr.Marianne KRÜGER-POTRATZ (Münster Uni.)
Assist.Prof.Dr.Gamze AŞÇIOĞLU ÖZ (METU)
Prof.Dr.Çınar ÖZEN (Ankara University)
Prof.Dr.Philip ROBINS (Oxford University)
Prof.Dr.Kenji TAKITA (Tokyo Chuo University)
Prof.Dr.Hakan TAŞDEMİR (Gazi University)
Prof.Dr.Nahit TÖRE (Çankaya University)
Prof.Dr.Mehmet UĞUR ( Greenwich University)
Editorial Board
Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara University)
Dr.Ersin EMBEL (Ankara University)
Dr. Ceran ARSLAN OLCAY (Ankara University)
Res.Ass. Özlem GENÇ (Ankara University)
Pırıl AKIN OCAK (Ankara University)
ISSN 1303 - 2518
Articles published in this series represent solely the views of the authors and not necessarily the
Ankara University European Union Research Centre and its staff.
All rights reserved.
Ankara Review of European Studies is abstracted and indexed in ULAKBİM,
EBSCO, OVID, PAIS International and World Political Science Abstracts
(IPSA)
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.1-24
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA
BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASINA
KATKILARI
Derya BÜYÜKTANIR
Özet
Uluslararası ilişkiler disiplini içinde 1980’ler sonrasında ortaya çıkan
toplumsal inşacı yaklaşım, bir önermeler topluluğu olarak günümüzde kendine
önemli bir yer edinmiştir. İnşacılık, öznelerarası anlam, normlar, kurallar,
kurumlar, söylem ve iletişimsel eylem gibi sosyal ontolojilere odaklanmakta ve bu
nitelemelerin, epistomolojik konulara indirgenmesini engellemektedir. Bu yönleriyle
inşacı yaklaşım, Avrupa Entegrasyonu üzerine yapılan araştırmalarda bir çıkış
noktası oluşturmaktadır. Çünkü inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesinin şimdiki
duruma nasıl ve neden geldiği gibi soruların cevaplanmasında, özneler arasındaki
etkileşimin ve toplumsal etkilerin analizi büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Avrupa
bütünleşmesini açıklayan bütünleşme kuramları yerine bu süreci, toplumsal inşacı
yaklaşımla açıklamak, daha önce incelenmeyen birçok konunun rasyonel bakış
açısından tamamen ayrılmadan ele alınmasını sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal İnşacılık, Avrupa Birliği, Bütünleşme
Kuramları, Normlar
Social Constructivism and Its Contributions to Explain the
European Integration
Abstract
Social constructivist approach attained an important place within international
relations discipline after 1980’s. Constructivism focuses on social ontological
elements such as inter-subjective meaning, norms, rules, institutions, discourse and
communicative action. By this way it prevents these constructivist qualifications to

Yrd. Doç. Dr, Abdullah Gül Üniversitesi, IIBF
Makalenin Gönderilme Tarihi: 22 Ekim 2014, Kabul Edilme Tarihi: 01 Haziran 2015
**
DERYA BÜYÜKTANIR
2
be degraded to epistemological matter and also constitutes a starting point for the
researches carried out on the European integration. Because, analyzing interaction
between the subjects and social impacts shall assist to find the answers of the
questions how and why European integration came to the current situation, to a
great extent. Explaining this process within the scope of social constructivist
approach rather than the integration theory shall provide to take many issues into
consideration without getting far from the rational point of view.
Keywords: Social Constructivism, The European Union, Theories of European
Integration, Norms
Giriş
Avrupa Bütünleşmesinin başladığı 1950’li yıllardan itibaren,
işlevselcilik, federalizm, yeni-işlevselcilik (neo-fonksiyonalizm) ve
hükümetlerarasıcılık (intergovernmentalizm) gibi kuramlar, bütünleşmeyi
açıklamaya yönelik çabalar sonucunda ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllarda,
bütünleşme sürecinin derinleşme ve genişleme çabalarıyla daha dinamik bir
döneme girmesiyle, mevcut bütünleşme kuramlarının bütünleşme sürecini ve
geleceğini açıklama konusunda yetersiz kaldığı düşünülerek yeni kuramlar
ve yaklaşımlar ortaya konmuştur.
İlk bütünleşme kuramları elitler düzeyinde etkileşime önem vermiş,
bireylerin veya toplulukların oluşturduğu ortak düşünce ve değerleri ikinci
plana atmıştır. Ancak özellikle 1980’lerin sonundan itibaren, bütünleşme
sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi için, devletler arasındaki rasyonel
işbirlikleri, hukuksal ve siyasi düzenlemeler ile birlikte kimlik, normlar,
değişim, öğrenme süreçleri gibi konulara da yer ve önem verilmesi gerektiği
yönündeki düşünceler yaygınlaşmaya başlamıştır. Böylece, bir çok
kültürden, dilden ve inançtan gelen halkları bir arada tutabilen bir birliğin
varlığının mümkün olabileceği yönündeki düşünceler ağırlık kazanmaya
başlamıştır.
Bir süreç olarak Avrupa Bütünleşmesi, devlet sistemlerini ve anayasal
birimleri dönüştürücü bir etkiye sahip olmuştur. Bütünleşmenin kendisi de
zamanla genişleyerek ve derinleşerek önemli bir değişime uğramış, bu
süreçte aktörlerin kimlikleri ve sonuç olarak ilgi ve davranışları da
değişmiştir. Bu değişim, kimlik oluşturma sürecini göz ardı eden diğer
yaklaşımlar içinde yine büyük oranda ihmal edilirken, toplumsal inşacı
perspektif içinde ele alınmaya başlanmıştır. Böylece, daha önce ele
alınmayan birçok konu rasyonel bakış açısından tamamen ayrılmadan ele
alınmaya ve değişim, fikirler ve kimlik gibi temel kavramlar da bu sürecin
açıklanmasında ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI
3
Çalışmada, toplumsal inşacı yaklaşımın Avrupa Bütünleşmesinin
açıklanmasına ne gibi katkılar sağladığı açıklanmadan önce, toplumsal inşacı
yaklaşımın sosyal bilimler ve uluslararası ilişkiler disiplini içindeki gelişimi
ele alınarak temel önermelerine kısaca değinilecektir. Ardından
bütünleşmenin ilk yıllarından itibaren mevcut olan bütünleşme kuramları ve
bu kuramların bütünleşmenin hangi noktalarına daha fazla önem verdikleri
ve hangi noktalarda eleştirildikleri ele alınacaktır. Son olarak ise, farklı
parametrelerin etkili olduğu bütünleşme sürecinde, çıkarlar ve kurumlar
dışında normlar ve kimlik boyutunun da ele alınması gerektiği vurgulanacak
ve ekonomik ve siyasi konularla birlikte toplumsal ve normatif boyutun da
sürece etkilerinin analizinin önemli olduğunu vurgulayan toplumsal inşacı
yaklaşımın Avrupa bütünleşmesinin açıklanmasına ne gibi katkılar sağladığı
incelenecektir.
Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı
Uluslararası İlişkiler disiplininde, neo-liberal politikaların uygulanmaya
başlandığı 1980’li yıllarda ve sonrasında, farklı teorik yaklaşımlar ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Bu çabalardan biri olan ve bir kuram olup olmadığı
tartışmaları günümüzde de devam etmekte olan Toplumsal İnşacılık, kendi
içindeki farklılaşmalara ve bünyesinde barındırdığı birçok farklı yaklaşıma
rağmen,1 bir önermeler topluluğu olarak uluslararası ilişkiler disiplini içinde
kendine önemli bir yer edinmiştir. Toplumsal inşacılık, uluslararası
ilişkilerin daha iyi anlaşılabilmesi ve analiz edilebilmesi için başvurulan en
önemli yaklaşımlardan biri niteliğindedir ve disiplin içinde dış politika,
uluslararası örgütler, kimlik, anarşi, küresel sivil toplum gibi birçok alanda
yapılan çalışmalarda bu yaklaşıma atıfta bulunmak nerede ise bir zorunluluk
haline gelmiştir.
Dünya politikasını incelerken sosyolojik bir perspektif geliştiren inşacı
yazarlar, maddi unsurlar kadar normatif unsurların ve yapıların da önemine
değinmiş, eylem ve çıkarların oluşumunda kimliğe vurgu yapmış, “yapan”
(agent) ve “yapının” (structure) karşılıklı olarak oluştuğunu iddia
etmişlerdir. Son yıllarda bazı inşacı yazarlar bu varsayımlarını, sayıları artan
ampirik çalışmalarla desteklemektedirler. 2 İnşacılıktaki temel araştırma
kavramları olan normlar, kurumlar, kimlik ve çıkar gibi konular, ampirik
1
İnşacı yazarlar için geleneksel/eleştirel/, sert/ılımlı, modernist/post modernist, geleneksel/
post-modernist, radikal/ılımlı, radikal/orta yolcu gibi farklı gruplandırmalar yapılmıştır.
2
Richard Price ve Christian Reus-Smit, “Dangerous Liaisons, Critical International Theory
And Constructivism”, European Journal of International Relations, Cilt 4, Sayı 3, 1998, s.
259, 260.
4
DERYA BÜYÜKTANIR
çalışmaların yapılmasını olanaklı kılmıştır. Bu anlamda, en iyi örnek olarak
Avrupa Birliği verilebilir.3
Sosyal Bilimler İçinde Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı
İnşacılık, yalnızca uluslararası ilişkiler disiplinine özgü bir yaklaşım
veya kuram değildir. Farklı yaklaşımları da içerir ve daha çok sosyal bilimler
felsefesine ve bilgi sosyolojisine ilişkindir. İnşacılar birçok bilim dalından ve
ayrıca, felsefe ile sosyoloji gibi disiplinlerdeki teorik gelişmelerden
etkilenmişlerdir. Felsefi olarak inşacı düşüncenin temeli, Kant ve Hegel gibi
düşünürlerin, bilginin sosyal bir inşa olduğu iddialarına dayanmaktadır. Bu
felsefi ve sosyal kuramsal yaklaşımlar, inşacılığın kuramsal altyapısının
gelişmesinde etkili olmuştur.
İnşacılık, sosyal aktörlere ve bilgiye dair yaklaşımları ve önermeleri ile
bir sosyal kuramdır. Sosyal dünyayı öznelerarası bir boyutta ele alır.
“Yapan(eden)” ve “yapının” birbirlerini karşılıklı oluşturduğunu, bu
yapanların çıkar ve kimliklerinin de bu süreçte meydana geldiğini vurgular.
İnşacılıkta, sosyal yapıların sadece maddi yönü değil, ortak düşüncelerden
oluşan yönü de önemlidir. İnşacılar, öznelerarası ontolojiyi benimsemekle
birlikte, normlar, sosyal aktörler, yapılar ve karşılıklı inşa (mutual
constitution) üzerinde durmaktadırlar. Aynı zamanda hipotez testi,
nedensellik
ve
açıklama
gibi
pozitivist
metodolojiden
de
4
yararlanmaktadırlar.
İnşacılığın temeli 18. yüzyılda yaşayan İtalyan felsefeci Giambattista
Vico’ya (1668-1744) kadar giden bir metodolojiye dayanmaktadır. Vico’ya
göre doğal dünya Tanrı tarafından, tarihsel dünya ise insanlar tarafından
yapılmıştır. Tarih, insan ilişkilerinin dışında meydana gelen bir süreç
değildir. Kadınlar ve erkekler kendi tarihlerini oluştururlar. Ayrıca, tarihi
ürünler olan devletleri de insanlar yapar. Devletler, yapay varlıklardır ve
aynı şekilde devletler sistemi de yapaydır.5
Immanuel Kant (1734-1804), sosyal inşacılığın diğer önemli bir felsefi
öncüsüdür. Kant dünya hakkında bilgiler elde edilebileceğini fakat bu
bilginin çoğu zaman öznel bilgi olduğunu, çünkü insan bilinciyle
filtrelendiğini ileri sürmektedir. Max Weber’e (1864-1920) göre ise, sosyal
3
Bu konuda John Ruggie, Thomas Christansen, Jeffrey Checkel gibi yazarlar çalışmalar
yapmıştır.
4
Karin Fierke, Constructivism, International Relations Theories: Discipline and
Diversity, Oxford, Oxford University Press, 2007, s.172.
5
Robert Jackson ve George Sørenson, Introduction to International Relations: Theories
and Approaches, Oxford, Oxford University Press, Üçüncü Baskı, 2006, s. 163,164.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI
5
dünya çok net olarak doğal dünyadan farklıdır. Sosyal dünya, fiziksel
dünyayı algıladığımız gibi kolay anlaşılamaz ve farklı bir yorumlayıcı
anlayışa ihtiyaç vardır. Ayrıca, sosyolojik bilginin en önemli özelliği, öznel
düşüncenin olmasıdır. İnşacılar da, anlam ve düşüncenin önemini
göstermeye çalışırken, bu öznel yaklaşımı vurgulamaktadırlar. 6 Ludvig
Wittgenstein ise, Philosophical Investigations (1958) adlı eseriyle dilin bir
eylem çeşidi olarak belli bir anlam ve gerçeklik kurduğunu savunarak,
geleneksel dil anlayışını sorgulamıştır 7 . Anthony Giddens ve Jürgen
Habermas gibi birçok felsefeci ve sosyal kuramcı da Wittgenstein’ın
düşüncelerinden etkilenmiştir.
Sosyal teori8 içinde inşacılığın yerine bakacak olursak, sosyal teoride
inşacılar, gerçeğin sosyal üretimine önem verir. Uluslararası ilişkileri de
kapsayan insan ilişkileri, sadece maddi durum ve güçleri değil aynı zamanda
düşünce ve fikirleri de kapsar. Bu durum, inşacılığın pozitivizmden farklı
olarak fikirsel yönünü gösterir. İnşacı felsefeye göre sosyal dünya, verili
değildir ve düşünce ile fikirlerden bağımsız olarak var olmamıştır. Sosyal
dünya, yalnızca pozitivist yaklaşımlar veya davranışsalcı bilimsel teorilerle
anlaşılamaz. Toplumun, ekonominin veya politikanın doğal kanunları yoktur
ve tarih, düşünce ile fikirlerden bağımsız bir şekilde dışsal bir süreç olarak
var olmamıştır.9
İnşacı yazarlar birçok bilim dallarından, felsefe ve sosyoloji gibi
disiplinlerdeki teorik gelişmelerden de etkilenmişlerdir. Sosyoloji alanında,
Anthony Giddens’dan yararlanarak yapan ile yapı arasındaki ilişkiyi
yapılandırma kavramı çerçevesinde yeniden yorumlamışlardır. Giddens’a
göre, yapan ve yapı arasındaki ilişki özneler arası bir düşünce ve anlam
ihtiva etmektedir. Aktörler, yapılar üzerinde düşünerek ve onlarla ilgili
olarak hareket ederek yapıları değiştirirler ve dönüşüme uğratırlar.
Yapılandırma kavramı, aktörler ile yapanlar arasındaki ilişkiye daha dinamik
bir bakış açısı getirmektedir. 10
Kısaca özetlemek gerekirse, inşacı yaklaşımda, sosyal dünya, insan
bilincinin dünyasıdır. Bu dünyada düşünce, inanış ve fikirler, kavram, dil ile
söylemler, semboller ve insanlar, devletler ile milletler arasındaki
algılayışlar yer almaktadır. Sosyal dünyada fiziksel varlıklar da mevcuttur.
6
ibid., s. 164.
Ludvig Wittgenstein, Philosophical Investigations, Oxford, Basil Blackwell, 1958.
8
Sosyal teori, sosyal dünya, sosyal eylem, yapılar ve aktörler arasındaki ilişkiler hakkında
genel bir teoridir.
9
Jackson ve Sørenson, 2006, s. 164.
10
Antony Giddens, The Constitution of Society: Outline of The Theory of Structuration,
Berkeley, University of California Press, 1984.
7
DERYA BÜYÜKTANIR
6
Fakat bunların hangisinin daha önemli olduğuna karar veren yine insanlardır.
Örneğin, uluslararası savunma ve güvenlik sisteminde topraklar, insanlar,
silahlar ve diğer fiziksel varlıklar mevcuttur. Ancak bu varlıkların
tasarlanması, organize edilmesi ve kullanılması fikir ile düşüncelere göre
şekillenir. Yani fiziksel yapılar, anlam veren, planlayan ve rehberlik eden
entelektüel yapıların gerisinde kalmaktadır. Uluslararası güvenlikte de
düşünce, fiziksel varlıklardan daha önemlidir. Çünkü bu varlıklar,
entelektüel bileşen olmazsa bir anlam ifade etmeyecektir.
Uluslararası İlişkiler Disiplininde Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı
Toplumsal inşacılık, uluslararası ilişkiler disiplininde kuramsal anlamda
yeni bir yaklaşımdır. İnşacılığın uluslararası ilişkiler disiplinindeki önemi,
konulara daha eleştirel yaklaşması ve ana akımlara alternatif olarak kabul
edilmesinden kaynaklanmaktadır. 11 İnşacıların temel odak noktası, dünya
politikasının sosyal bir inşa unsuru olduğudur ve bazı temel önermelere
dayanmaktadır. 12 Bunlar:
 Maddi yapılar kadar normatif ve fikirsel yapılar da önemlidir.
Maddi kaynaklar, içinde bulundukları yapı aracılığıyla insan
faaliyetleri için anlam kazanırlar ve fikirsel yapılar, aktörler
üzerinde sadece düzenleyici etki yapmaz, aynı zamanda
oluşturucu etkiye de sahiptir.
 Yapanlar ve yapılar karşılıklı olarak oluşmuştur. Yapılar,
yapanları çıkar ve kimlikler bakımından oluşturur, bununla
birlikte yapıların kendileri de yapanların karşılıklı etkileşimleri
sonucu ortaya çıkar ve değişir.
 Özneler arasında paylaşılan fikirler, normlar ve değerler
önemlidir.
 Kimlikler, çıkar ve faaliyetleri oluşturur.
Son yıllarda inşacılığın bir yaklaşım mı yoksa bir teori mi olduğu sık
sık tartışılmış ve birçok yazar farklı şekillerde değerlendirmeler yapmıştır.
Örneğin, Onuf’a göre inşacılık, başlı başına bir teori değil, sosyal ilişkileri
çalışmanın bir yoludur. 13 Onuf’a göre inşacılık farklı teorileri bir araya
11
Stefano Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”,
European Journal of International Relations, Cilt 6, Sayı 2, 2000, s.147-182.
12
Price ve Smit, 1998, s.266, 267.
13
Nicholas Onuf, "Constructivism: A User's Manual", Kubálková, et al. (Edi.), International
Relations in a Constructed World, New York, M.E. Sharpe, 1998, s. 1.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI
7
getirmeyi olanaklı kılan bir çerçevedir. Wendt ise bir inşacı teori
oluşturmaktadır.14 Adler’e göre, inşacılık sosyal bir teoridir ve pozitivizm ile
post-pozitivizm arasında bir yerlerdedir.15 Checkel’e göre, inşacılar rasyonel
seçim teorisyenleri ile post-modern yazarlar arasında bir orta yoldadır ve
inşacılık, uluslararası ilişkilerin teorik çerçevesini genişletmektedir.
İnşacılık, kimlik, çıkar gibi neo-realizm ve neoliberalizm tarafından ele
alınan konuların uluslararası politikada yeniden ve anlamlı yorumlarının
yapılmasını sağlamıştır.16
İnşacılar, uluslararası ilişkilerde düşüncelerin olayları nasıl etkilediğini
ve bunları ele alırken sosyal ve politik dünyada düşüncelerin önemini
anlamak için, mekanik pozitivist nedensellik kavramlarının yeterli
olmadığını söylemektedirler. Örneğin inşacılar, çok iyi bilinen bilardo topu
modelini kabul etmemektedir. Çünkü onlara göre uluslararası çatışmalarda
yer alan aktörlerin, düşünce ve fikirlerinin ortaya çıkarılmasında bu yaklaşım
başarılı değildir. İnşacılar, bu çatışmaların daha derin anlamlarının bilinmesi
için bilardo toplarının bizatihi kendilerinin yani devletlerin içlerinin
araştırılması gereğini vurgulamaktadırlar. 17 İnşacılar, sosyal eylemlerin
analizi için “yorumlayıcı düşünceye” ihtiyaç duymaktadır ve objektif gerçek
kavramını kabul etmemektedir. Konulara yorumlayıcı bir anlayışla
yaklaşmakta ve öznelerarası anlam ve değişim arasında bağ kurmaya
çalışmaktadır.18
Neorealizm, askeri güç, güvenlik ve ekonomik kapasite gibi konulara
odaklanır, devletler arasındaki güç dengelerini tanımlar ve devletlerin
davranışlarını açıklarken, inşacılar, bu biçimdeki, yani tek taraflı maddi bir
bakış açısını reddetmektedir. Onlara göre, uluslararası ilişkilerin en önemli
yönü sosyal oluşudur ve sadece maddi temellere dayandırılmamasıdır.
Ayrıca, sosyal gerçeklik uluslararası ilişkileri gözlemleyen için tamamen
objektif ve dışsal da değildir. Politik veya sosyal dünya, insan bilincinden
ayrı fiziksel bir varlık veya materyal bir nesne değildir. Kısaca, inşacı
kapsamda yapılan çalışmalar, normlar, düşünceler ve inançlar ile uluslararası
alandaki aktörleri etkileyen faktörler arasındaki ortak düşüncelere
14
Fierke, 2007, s.174.
Emanuel Adler, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”,
Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of International
Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s.323.
16
Jeffrey Checkel, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, World
Politics, Cilt 50, Sayı 2, 1998, ss. 325-327.
17
Jackson ve Sørenson, 2006, s. 166,167.
18
Ted Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory”,
International Security, Cilt23, Sayı 1, 1998, s.185.
15
8
DERYA BÜYÜKTANIR
odaklanmaktadır. İnşacılar için uluslararası sistem, insanlar arasındaki
özneler arası bir bilinçle var olmaktadır. Bu nedenle, sistem, fikirler
tarafından oluşturulmuştur. Uluslararası sistem belirli bir zamanda ve
mekanda, belirli aktörler tarafından ayarlanan fikirler seti, düşünceler bütünü
ve normlar sistemidir. Bu yapı, fikirler ve inanışlardan oluştuğu için yeni
düşünce ve fikirlerin sisteme girişi, sistemin de değişmesi sonucunu getirir.
Değişim, insanlar ve devletlerin kendileri hakkında farklı şekillerde
düşünmeye başladıklarında ve yeni normlar oluşturduklarında veya kabul
ettiklerinde mümkün olabilir19.
Uluslararası ilişkilerin sosyal teorisi olarak kabul edilen toplumsal
inşacılık, insan ve toplumun iki taraflı ve devam eden süreci üzerine
kurulmuştur. Fakat bu eylemlerin gerçeği inşa edebilmesi için, “anlamlı”
olması gerekmektedir. Onuf’a göre anlamlı sosyal ilişkiler, kuralların
varlığına bağlıdır. Kuralların, düzenleyici rollerinin ötesinde ve daha önemli
bir boyutta oluşturucu bir etkisi vardır. 20 Ayrıca, Onuf’a göre uluslararası
ilişkilerde yapan, sosyal topluluklardır (düzenlemelerdir). Bu sosyal
topluluklar, verili olarak alınan devlet değildir. Sosyal topluluklar, insanlar
tarafından inşa edilmiştir ve bu inşa sürecinde kurallar yer almaktadır.
Onuf’a göre anarşi de kurallardan oluşmuştur. Kurallar, uluslararası
ilişkilerde insanlar tarafından inşa edilen sosyal topluluklar tarafından
oluşturulduğu için, değişebilmektedir. 21 Bu değişimin hızı ise,
kurumsallaşma arttıkça azalır.
Nicholas Onuf’un, inşacılığın altyapısını oluşturan çalışmalarının
ardından Alexander Wendt, 1990’ların başından itibaren uluslararası ilişkiler
disiplininde en fazla tartışılan isimlerden biri olmuştur. 1999 yılında
neorealizmi eleştirerek yayınladığı ‘Social Theory of International Politics’
isimli kitabında Wendt, uluslararası ilişkiler için sosyal bir teori kurmayı
amaçlamıştır. Epistemolojik olarak pozitivist olduğunu söyleyen ve ontolojik
olarak post-pozitivist bir duruş sergileyen Wendt, uluslararası ilişkiler
disiplininde epistemoloji ile ilgili yaşanan tartışmaların ortaya çıkardığı
sorunların ontoloji yoluyla çözülebileceğini düşünmektedir.22
1990’lı yılların başından itibaren pozitivist teoriler ile post-pozitivist
teoriler arasında bir orta yol bulunmasına yönelik çabalar artmış ve
19
Jackson ve Sørenson, 2006, s. 162.
Maja Zehfuss, Constructivism in International Relations: The Politics of Reality,
Cambridge, Cambridge University Press, 2002, s.20.
21
Nicholas Onuf, World of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and
International Relations, Columbia, University of South Caroline Press, 1989.
22
Alexander Wendt, Social Theory of International Politics, Cambridge, Cambridge
University Press, 2003, s. 90,91.
20
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI
9
rasyonalist ve reflektivist görüşlerin bir arada düşünülerek, bu görüşleri
yaklaştırabilecek teoriler ortaya çıkmıştır.23 Disiplin içinde üçüncü tartışma
içerisinde inşacı yaklaşıma üçüncü yol denmesindeki sebep ise, pozitivist
epistemoloji ile post-pozitivist ontolojinin bu yaklaşım içinde ele alınması
olmuştur.24
1980’lerin sonundan itibaren uluslararası ilişkiler disiplini içinde birçok
yazar inşacılık yaklaşımı temelinde çalışmalar yapmaya başlamış ve farklı
konular bu yaklaşım çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır. Günümüzde
Amerikalı yazarlar tarafından yapılan uluslararası ilişkiler çalışmalarının
daha çok geleneksel kuram ve metot ağırlıklı yürütüldüğü, rasyonalizme
yakın inşacıların ağırlıkta olduğu Avrupa’da ise daha felsefi ve tarihsel bir
bakış açısının var olduğu ve eleştirel ve post-modernist inşacılığın daha
güçlü olduğu söylenebilir.
Toplumsal İnşacılığa Getirilen Eleştiriler
Ontolojik olarak post-pozitivizme, epistemolojik olarak pozitivizme
yakın olan inşacı yaklaşım, özellikle son 20-30 yıl içinde hatırı sayılır bir
şekilde uluslararası ilişkiler disiplini içinde yer alsa da, epistemoloji-ontoloji
gerginliği ve bünyesindeki ayrışmalar birçok eleştirinin kendisine
yönelmesine neden olmuştur. En fazla tartışılan konular ise yapılan ampirik
çalışmaların kuramsal açıdan ne kadar uyumlu olup olmadığına ilişkindir.
Neo-realistler, inşacılara, normlara ve özellikle de uluslararası normlara
verdikleri aşırı önem noktasında şüphe ile yaklaşmaktadır. Bu normlar
şüphesiz var olsa da güçlü devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda
önemlerini yitirecektir. Aynı zamanda neorealizm, devletlerin sosyal
etkileşim ile diğer devletlerle kolayca dost olabileceklerini de kabul
etmemektedir. Bu durum, prensipte arzu edilen bir şey olsa da, uygulamada
oldukça zordur. Bunun en önemli nedeni, uluslararası sistemin devletleri
egoist olmaya zorlamasıdır. Anarşi, saldırgan kapasiteler ve devletlerin
belirsizliğini koruyan niyetleri, devletlere fazla bir seçenek bırakmamakta ve
birbirleri ile rekabet içine girmektedirler.25
Neorealistlere göre, inşacıların en az ele aldıkları konu belirsizliktir.
Örneğin, güvenlik ikilemi bu nedenle ortaya çıkmıştır. Devletlerin diğer
23
Ole Waever, “The Rise and Fall of The Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, KenBooth,
Marysia Zalewskı, (der.), International Theory: Positivism and Beyond, Cambridge,
Cambridge University Press, 1996, s. 167.
24
Jörg Friedrichs, European Approaches to International Relations Theory: A House
with Many Mansions, London, Routledge, 2004, s. 105-111.
25
Jackson ve Sørenson, 2006, ss. 172,173.
10
DERYA BÜYÜKTANIR
devletler ve onların niyetleri hakkında gerçek bilgiye çok zor ulaştığı gerçeği
inşacılar tarafından göz ardı edilmiştir.26 Ayrıca devletler arasındaki işbirliği
her zaman dostça ve barışçıl olmayabilir. Bunun en güzel örneği Hitler ve
Stalin arasındaki işbirliğidir. Bu eleştirilere karşı inşacılar, anarşinin,
neorealistlerin ortaya koyduğundan çok daha karmaşık olduğunu
söylemektedir.27 Anarşi her zaman “kendini kurtarma” (self-help), karşılıklı
saldırı ve şiddetli çatışma riskine yol açmamaktadır. Mearsheimer her ne
kadar 1300’lerden 1989’a kadar devletlerin ve diğer siyasi aktörlerin realist
öngörülere göre hareket ettiklerini söylese de, inşacılar bunu doğru
bulmamakta ve gerek kimliklerin ve çıkarların oluşumunun gerekse fikirlerin
ve sosyal etkileşimin öneminin göz ardı edilmesiyle tarihsel dönemlerin
doğru analiz edilemeyeceğini düşünmektedirler.28
Diğer bir eleştiri ise değişim ile ilgilidir. Bazı yazarlara göre inşacılar,
söylemlerin neden değiştiği, önem kaybettiği veya kazandığı üzerine çok az
fikir sahibidir. Örneğin, Robert Jervis’e göre inşacılar, normların nasıl
oluştuğunu, kimliklerin nasıl şekillendiğini ve çıkarların nasıl tanımlandığını
açıklayamamaktadır. Benzer şekilde inşacılık, özellikle Wendçi yaklaşım,
uluslararası politikada süreç ve pratiklere yeterince odaklanmamaktadır.
Uluslararası alanda üretici bir aktör olarak devletlerin pratiklerinin daha
fazla incelenmesi gerekmektedir.29 Ayrıca inşacılar, uluslararası ilişkilerin ve
özellikle dış politikanın geleceği ile ilgili çok az şey söylemektedirler. 30
İnşacılar ise sosyal etkileşim analizi yoluyla değişimi incelediklerini iddia
etmektedirler. Değişim mekanizmasıyla ilgili olarak bazı inşacılar, kolektif
öğrenme, algısal değerlendirme, epistemik değişim gibi konulara daha fazla
önem vermektedir.31
Checkel’e göre ise, inşacılar yapı ve yapanların karşılıklı olarak
oluştuğu argümanına sahip olsalar da, ampirik çalışmalarında aslında daha
çok yapı merkezli bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Ayrıca Wendt’in teorik
26
Dale C. Copeland, "The Constructivist Challenge to Structural Realism: A Review Essay",
International Security, Cilt 25, Sayı 2, (Sonbahar 2000), s. 187-212.
27
Ayrıntılı bilgi için bkz. Alexander Wendt, “Anarchy is what States Make of it: The Social
Construction of Power Politics”, International Organization, 46, Sayı. 2. (Bahar, 1992),
s.391-425.
28
Jackson ve Sørenson, 2006, s. 173-174.
29
Cynthia Weber, International Relations Theory A Critical Introduction, Second
Edition, London, New York, Routledge, 2005, s.76.
30
Robert Jervis, “Realism in the Study of World Politics”, International Organization, Cilt
52, Sayı 4, (Güz 1998), s. 976.
31
Emanuel Adler, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”,
Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of International
Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s. 87-112.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 11
duruşu, içsel yapıları ve bu yapılardan kaynaklanan etkileri göz ardı
etmektedir. Bir anlamda inşacılık, normlar gibi makro kurumların
açıklanmasında ve etkisinde başarılı iken mikro seviyede zayıf
kalmaktadır.32
Avrupa Bütünleşmesini Açıklayan Bütünleşme Kuramlarına Kısa
Bir Bakış
İdealizm, I. Dünya Savaşı sonrası uluslararasında ilişkiler disiplininde
hâkim akım haline gelmiş, yeniden savaşların yaşanmaması ve daha barışçıl
bir ortamın hazırlanması fikri Avrupa’da kabul görmeye başlamıştır. İki
dünya savaşı arası dönemde ve sonrasında da idealizmin etkileri devam
etmiş, Avrupa’daki ülkelerin savaşmamaları için bütünleşme içine girmeleri
fikri kuvvetlenmiştir. Avrupa’da önce federalizm ve sonrasında,
işlevselcilik, bütünleşme fikirleriyle ortaya atılan kuramlar olmuştur.
Federalizm, yaşanan problemlerin kaynağını ulus devletler olarak görmekte
ve bir anayasa çerçevesinde federal bir yapı oluşturulmasını önermektedir.33
Ancak federalizm, ulus devletlerin egemenliklerini federal bir yapıya
aktarmalarının kolay olmayacağı ve hatta bu konudaki hassasiyetlerinin göz
ardı edildiği gibi gerekçelerle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler yeni bir
bütünleşme kuramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kuram, özellikle
II. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan bütünleşme hareketlerini
açıklamayı amaçlayan işlevselcilik kuramıdır. Kuramın en önemli temsilcisi
olan David Mitrany, savaş sonrasında yaşananların ardından barışın tesisi ve
korunmasına odaklanan bir kaygıyla harekete geçmiş, dünya çapında
oluşturulacak fonksiyonel işbirlikleri ile aşamalı olarak güçlenecek bir
bütünleşme süreci önermiştir. 34 İşlevselcilik, daha çok alt politika (low
politics)35 alanlarına yönelik konular üzerine yoğunlaşmış ve tek bir ihtiyaca
cevap veren, ideolojiden arındırılmış, teknik bir işbirliğinin olduğu bir
bütünleşme şekli öngörülmüştür. Bu amaçlara ulaşmak içinse, federal
birleşmenin şart olmadığı savunulmuştur.
Uluslarüstü örgütler, işlevselcilikte ön plana çıkmış ve varsayımlarını
doğrulayacak araçlar olarak görülmüştür. İşlevselciliğin pratik düzeye
aktarılmasının en önemli örneği ise 1952 yılında kömür ile çelik
sektörlerinde bütünleşme için kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
32
Checkel, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, 1998, s. 341.
Ben Rosamond, Theories of European Integration, Londra, Palgrave, 2000, ss. 28-29.
34
David Mitrany, “TheFuctional Approach to World Organization”, International Affairs,
Cilt 24, Sayı 3,s. 350.
35
Low politics, düşük politika alanı, alt politika, ikinci dereceden politika gibi farklı
şekillerde Türkçeye çevrilmektedir.
33
12
DERYA BÜYÜKTANIR
(AKÇT) olmuştur. 36 İşlevselcilik, bütünleşmeyi siyasallaşmadan uzak,
sadece teknik düzeyde yapılan bir süreç/girişim olarak görmesi dolayısıyla
eleştirilere hedef olmuştur.37
Siyasal bir topluluk öngören ve aynı zamanda, ekonomik ve kültürel
faktörleri öne çıkaran çalışmalar yapan Karl Deutsch ise, devletlerden daha
çok toplumların karşılıklı ilişkiler geliştirmelerinin ne gibi faydalar
sağlayacağını savunan çalışmalar yapmıştır. Deutsch'un güvenlik toplumu
yaklaşımında, ortak değerlerin ortaya çıkarılmasını sağlayacak biçimde
toplumlar arasında iletişimin önemi vurgulanmıştır. Kurulacak bu iletişim
sonucunda benzer toplumlar arasında güven oluşabilecektir. Oluşturulan
güvenlik toplumları savaşların çıkmasını da engelleyecektir. Deutsch’a göre,
Avrupa Topluluğu da bu anlamda bir siyasi topluluk olması nedeni ile savaş
olasılıklarını azaltacak niteliktedir. 38 Fakat işbirlikleri her zaman olumlu
sonuçlar da vermeyebilir ve bu yönüyle, örneğin düşman ya da "öteki"
oluşumu da mümkün olabilir.
Federalizm ve işlevselciliğin eksiklikleri karşısında 1950’lerin sonu ile
1960’ların ilk yılları arasında etkin olan yeni-işlevselcilikte (neofunctionalism) siyasal bütünleşme, nihai hedef olarak kalmış ancak yöntem
değiştirme yoluna gidilerek anayasal düzenlemeler yerine işlevsel araçlar
seçilmiştir. Yani, federalizm ve işlevselciliğin önemli noktalarının yeniişlevselcilikte birleştirildiğini söylemek mümkündür.39 Yeni-işlevselci teori
hakkında geniş bir literatür bulunmakla birlikte, Ernst Haas’ın 40 1958 ve
Lean Lindberg’in41 1963 yılındaki çalışmaları bu konudaki en temel eserler
olarak kabul edilebilir. Özellikle yöntemsel olarak federalizmden ayrılan
yeni-işlevselcilikte siyasal bütünleşmeye geçiş aniden olmamaktadır, yani
otomatik bir geçiş yoktur. Aktörlerin zaman içindeki kazanç ve kayıplarını
göz önüne alarak verecekleri karar ile ancak siyasal bütünleşme
36
Lee McGowan,”Theorising European Integration: revisiting neofunctionalism and testing its
suitability for explaining the development of ECcompetition policy?”, European Integration
Online Papers, http://eiop.or.at/eiop/index.php/eiop/article/viewFile/2007_003a/50,
(20.06.2012).
37
Ben Rosamond, 2000, s. 39-42.
38
Karl W. Deutsch, et al., Political Community and the North Atlantic Area:
International Organization in Light of Historical Experience, Princeton, Princeton
UniversityPress, 1957.
39
Sinem Akgül Açıkmeşe, “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa Bütünleşmesi”,
Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, (Bahar 2004), s. 7.
40
Ernst Haas, The Uniting of Europe: Political, Social, and Economic Forces 1950-1957,
Stanford University Press, Stanford, 1958.
41
Leon N. Lindberg, The Political Dynamics of European Economic Integration,
Standford, California, Stanford UniversityPress, 1963.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 13
gerçekleşebilir. 42 Bu anlamda siyasi elitler de sektörel bütünleşmenin
ilerlemesinde önemli karar vericiler konumundadır. Ernst Haas ayrıca, spillover yani yayılma etkisini açıklamış ve bu sürecin aşama aşama
ilerleyeceğini belirtmiştir. Teorinin diğer önemli iddialarından biri de,
bütünleşmenin, bilim adamlarının ve teknik bilgiye sahip olan kişilerin temel
rol oynadığı alanlarda hızlanacağı ve ilerleyeceğidir. Bu noktada “öğrenme”
anahtar bir kavram olarak karşımıza çıkar.43
1960’lara kadar yaşananları açıklayabilmesi açısından yeni-işlevselcilik
1960’ların ortalarına kadar ön planda olmuştur. Ancak sonrasında yaşananlar
bu kuramın sorgulanmasına sebep olmuştur.44 Örneğin, İngiltere’nin üyelik
başvurusunun Fransa tarafından reddedilmesi, boş sandalye politikasının
izlenmesi gibi olaylar neticesinde, Topluluk düzeyinde ulus-devletlerin
aslında hâlâ asıl belirleyici oldukları ve ulusüstü yapının temel özelliklerinin
sağlanamadığı görülmüştür.45 Bazı yazarlara göre, yeni-işlevselcilerin önem
vermediği ve sessiz kaldığı önemli birtakım konular vardır. Bunlar; Avrupa
dışında meydana gelen olayların etkilerinin analizi, genişlemenin etkisi,
Avrupa Parlamentosu’nun katalizör rolü, ideolojik değişim (sosyal
demokratların üstünlüğünden neo-liberal değerlerin artan gücüne doğru
değişim) ve bütünleşme sürecinde resmi olmayan grupların önemi gibi
konulardır. 46
Bu kuramın eksiklerinin görülmesi, hükümetlerarasıcılık teorisinin
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu teorinin ortaya çıkışında realist bakış
açısıyla Stanley Hoffman önemli bir rol oynamıştır.47 Realist bakış açısının,
42
Ernst Haas, 1958, s. 48.
Henry Farrell ve Adrienne He´ritier, “A rationalist-institutionalist explanation of
endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Sayı 2, (Nisan 2005),
s. 275.
44
Yeni işlevselcilik üzerine eleştiriler için bkz. Philippe C. Schmitter, “Ernst B. Haas and the
legacy of neofunctionalism”, Journal of European Public Policy, Cilt 12, Sayı 2, (Nisan
2005), 255-272 ve Henry Farrell ve AdrienneHe´ritier, “A rationalist-institutionalist
explanation of endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Cilt
12, Sayı 2, April 2005, 273-290; Andrew Moravcsik, "Preferences and Power in the European
Community: A Liberal Intergovernmentalist Approach," Journal of Common Market
Studies, Cilt 31, Sayı 4, 1993, s.473-524.
45
Ben Rosamond, 2000, s. 75.
46
Philippe C. Schmitter, s. 262.
47
Hoffman’ın Avrupa ile ilgili olarak yayınladığı veya içinde yer aldığı çalışmalardan bazıları
için bkz. Stanley Hoffman, The European Sisyphus: Essays on Europe, 1964-1994,
Boulder Westview Press, 1995; Stanley Hoffman et al., After the Cold War: International
Institutionsand State Strategies in Europe, 1989-1991, Cambridge, Harvard University
Press, 1993; Stanley Hoffman ve Robert O. Keohane, (der.) The New European
Community: Decision making and Institutional Change, Boulder, Westview Press, 1991;
43
14
DERYA BÜYÜKTANIR
özellikle high politics/low politics ayrımının ön plana çıktığı bu teoride,
devletler için hayati önem taşıyan ve yüksek politika alanları (high politics)48
dahilinde olan dış politika, savunma ve para politikası gibi alanlarda işbirliği
ve bütünleşmenin olmayacağı savunulmaktadır. 49
1980’lere kadar etkisi devam eden hükümetlerarasıcılık kuramı,
1980’lerin ortalarından itibaren yerini, yeniden yeni-işlevselciliğe
bırakmıştır. Bundaki en önemli faktör ise, 1970’lerde durgunluğa giren
bütünleşme sürecinin, Avrupa Tek Senedi’nin kabulü ve Avrupa Siyasi
İşbirliği sürecinin kurumsallaşması ile yeniden ivme kazanmasıdır. Aynı
zamanda, uluslararası ilişkiler disiplininde metodoloji ile ilgili tartışmaların
yoğunlaşmasından bütünleşme kuramları da payını almış ve 1980’lerin ilk
yıllarından itibaren yeni işlevselcilik ile hükümetlerarasıcılık kuramları
bilimsel olmadıkları gerekçesi ile eleştirilmeye başlanmıştır.50
1980'lerin sonundan itibaren Avrupa bütünleşmesini, liberal akımdan
etkilenmek suretiyle klasik hükümetlerarası kurama eklemeler yaparak
açıklamaya çalışan liberal hükümetlerarasıcılık kuramı doğmuştur. Bu
kuramın en önemli temsilcisi Andrew Moravcsik’tir. Moravcsik, klasik
hükümetlerarasıcılık kuramına aktör olarak devlet dışında, bireyleri ve ulusal
baskı gruplarını da eklemiştir. Ayrıca, işbirliğinin imkânsız olarak görüldüğü
‘high politics’ alanlarının Avrupa bütünleşmesi için imkânsız olmadığından
ve bunun en iyi göstergesi olarak da para politikası ve savunma gibi
alanlarda artan ortak girişimlerden bahsetmiştir. Ayrıca Moravcsik, iç
politika ve dış politika ayrımına karşı çıkarak, iç politikada gelişen olayların,
siyasi mücadelelerin, sivil toplum örgütlerinin ve baskı gruplarının da ulusal
çıkarı etkilediğini iddia etmiştir.51 Liberal hükümetlerarasıcılıkta öne plana
çıkan önemli konulardan bir diğeri de ulusal tercihlerini belirleyen üye
devletlerin, uluslararası pazarlık aşamasına geçmesidir. Hükümetlerarası
düzeyde devam eden bu süreçte Avrupa Tek Senedi ve Maastricht
Antlaşması imzalanmış ve devletlerin ulusal tercihlerinde önemli bir
uzlaşma zemini sağlanmıştır. Fakat bu noktada Moravcsik, AB politika
oluşturma sürecini sadece bir pazarlık aşamasından ibaret olarak görmesi
dolayısıyla eleştirilmiştir. Bu yönüyle Moravcsik, ulusüstü nitelik taşıyan ve
Hoffman, Stanley ve Kitromilides, Paschalis, Culture and Society in Contemporary
Europe: A Casebook, Allen&Unwin, 1981.
48
Yüksek politika alanları olarak çevrilen high politics, güvenlik ve askeri konular gibi
stratejik ve birincil önceliğe sahip devlet politikaları için kullanılmaktadır.
49
Ben Rosamond, 2000, s. 77.
50
Sinem Akgül Açıkmeşe, 2004, s. 12,13.
51
Moravcsik, "Preferences and Power in the European Community: A Liberal
Intcrgovernmcntalist Approach", 1993, s. 480,491.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 15
hükümetlerarası pazarlık sürecini şekillendiren ve sınırlayan Parlamento,
Komisyon ve Adalet Divanı gibi kurumları göz ardı etmiştir. Diğer bir
eleştiri ise, Moravcsik’in AB üyeliğinin içsel etkilerini göz ardı ettiği
yönünde olmuştur. Yani bütünleşmenin en temel etkilerinden biri yeterince
ele alınmamıştır.52
Ayrıca, 1980’lerde ortaya çıkan rasyonel tercihli kurumsalcılık kuramı
da, devletlerin rasyonel bir şekilde hareket ederek işbirliklerine gidecekleri
ve bunun için de bir takım kurumlar oluşturduklarını savunarak bütünleşme
sürecini açıklamaya çalışmıştır. Yapı-yapan tartışmasını AB içindeki
kurumların işleyişiyle açıklamaya çalışan rasyonel tercihli kuramcılar
Garrett ve Tsebelis’e göre ise, yapıyı üye devletler oluşturmaktadır. Yapan
ise, Komisyon, Parlamento ve Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlardır.
Yazarlara göre, üye devletlerin yani yapının yapanlara yetki vermesinin
temel amacı, yapanların yapı için çalışması ve yapının işlerini
kolaylaştırmasıdır. Devletler, bu kurumların faaliyet alanlarını sınırlar ve
nasıl davranacaklarını belirlerler. 53 Diğer kuramlara göre daha bilimsel
olması, Topluluk kurumlarını ele alış şekli ve bu kurumlara yetki devrini
kabul etmesi gibi yönleriyle önemli bir kuram olarak kabul edilse de,
rasyonel tercihli kurumsalcılık uluslararası alanda devletleri tek aktör olarak
görmesi ve diğer aktörleri ve etmenleri göz ardı etmesi nedeniyle
eleştirilmiştir.54
1990’ların başında inşacı yazarların Avrupa bütünleşmesi üzerine
yapmaya başladıkları çalışmalara geçmeden önce değinilmesi gereken bir
başka husus da, liberal hükümetlerarasıcılık kuramına yapılan eleştiriler
karşısında kuramın, rasyonel tercihli kurumsalcılığa benzer bir şekilde
yeniden ortaya çıkışıdır. Liberal hükümetlerarasıcılık ana varsayımlarına AB
kurumlarını da eklemiş ve bu kurumlara devletlerin faydalarını maksimum
yapabilmek için yetki devrinde bulunduklarını ileri sürmüştür. Yine de teori,
ampirik temellerindeki yetersizlikleri nedeniyle eleştirilerek Rasyonel
Tercihli Kurumsalcılık kuramının gerisinde kalmıştır. 55
52
Mark A. Pollack, “International Relations Theory and European Integration”, European
University
Institute
Working
Papers,
2000,
http://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/1695/00_55.pdf?sequence=1 (20 Mart 2015), s. 12.
53
Geoffrey Garrett ve George Tsebelis, “An Institutional Critique of
Intergovernmentalism",International Organization, Cilt 50, Sayı 2 (Bahar, 1996), s. 269-299.
54
Sinem Akgül Açıkmeşe, 2004, s. 22.
55
Mark Pollack, 2000, s. 233.
DERYA BÜYÜKTANIR
16
Avrupa Bütünleşmesinin
Yaklaşımın Katkıları
Açıklanmasına
Toplumsal
İnşacı
Öncelikle belirtmek gerekir ki toplumsal inşacılık yaklaşımı, Avrupa
bütünleşmesinin ayrı bir kuramı olarak sunulamaz. Bu nedenle neofonksiyonalizm ile inşacılık karşılaştırılmamalıdır. Ayrıca inşacı yazarların,
Avrupa bütünleşmesi ile ilgili bir ‘grand teori’ geliştirme çabası da yoktur.
Neo-fonksiyonalizmin temel kavramları olan sosyalleşme süreci, öğrenme,
sadakat devri ve çıkarların yeniden tanımlanması ile inşacılık arasında
bağlantı olsa ve bazı kavramlar ortak olarak kullanılsa da, her ikisini aynı
potada eritmek mümkün değildir.56
AB’nin kendisi, inşacı hipotezi gerçekleyen ve uluslararası ilişkiler
disiplininde örneği olmayan bir test alanıdır. Bu anlamda inşacı yazarlar için
AB çalışmaları, küreselleşme, kurumsallaşma, normların yayılması ve
kimlik değişimleri gibi konularda bir laboratuvar niteliğinde algılanmakta,
1950’lerde ve 1960’larda sadece Avrupa bütünleşmesine yönelik olarak
yapılan kuramsal çalışmaların ötesine geçilmek ve daha geniş boyutta ele
alınmak suretiyle de uluslararası ilişkiler disiplini için önemli bir test alanı
yaratmaktadır.57
Federalizm ve işlevselcilik ile başlayan Avrupa bütünleşmesi kuramları,
değişen ve daha da karmaşıklaşan sosyal, hukuki ve siyasi yapı ile beraber
değişime uğramış, yeni yaklaşımların geliştirilmesiyle çeşitlenmiştir. Bu
kuramsal tartışmalar, rasyonel kuramların sorgulandığı 1980’li yılların
sonundan itibaren uluslararası ilişkiler disiplini içine dahil olmaya
başlamıştır. 1990’ların sonundan itibaren ise Avrupa bütünleşmesiyle ilgili
kuramlar reflektivist yaklaşımlardan daha fazla etkilenmiştir. Bütünleşmenin
açıklamasında rasyonel yaklaşımı reddetmemekle birlikte, sosyal konular ve
kimlik gibi faktörler Avrupa ile ilgili kuramlar içine daha fazla dâhil
edilmeye başlanmıştır. Toplumsal inşacı yaklaşım tam da bu noktada,
Avrupa bütünleşmesinin açıklanmasında, AB’nin kimlik problemleri ve
güvenlik sorunları gibi konulardaki söylemleri ile ön plana çıkmaya
başlamıştır. Rasyonel kurum ve kuralları yadsımadan konulara daha farklı
açılardan bakılmasına yardımcı olan inşacı yaklaşım ile Avrupa
bütünleşmesinin açıklanmasına yeni boyutlar eklenmiştir.
Önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi 1990 öncesinde Avrupa
bütünleşmesi üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda çoğunlukla realizm ve
56
Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, AntjeWiener, “Introduction”, The Social
Construction of Europe, Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, AntjeWiener (der.),
London, Thousand Oaks, New Delhi Sage Publications, 2001, s. 3.
57
Pollack, 2000, s. 18.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 17
liberalizm gibi rasyonel yaklaşımlar 58 etkin olmuştur. 1990’ların başından
itibaren AB kurumlarını, üye devletlerin bilinçli tasarımlarının ürünü olarak
gören rasyonalist yazarların yaklaşımlarına karşın, AB’ye daha kuvvetli bir
yer atfeden inşacı yazarlar da ortaya çıkmıştır. Avrupa bütünleşmesi ve
toplumsal inşacılıkla ilgili 1999 yılında yayınlanan ‘Journal of European
Public Policy’ isimli derginin ‘Social Construction of Europe’ konulu özel
sayısı da bunun bir göstergesidir. Bu özel sayı, sonraki çalışmalar için zemin
oluşturmuştur. 59 Bu dergide AB ile ilgili çalışmalar yapan birçok yazar60 ,
kurumların sadece davranışları etkileyen bir faktör olarak değil, aynı
zamanda bireylerin ve devletlerin de tercihlerini ve kimliklerini etkileyen bir
faktör olduğunu iddia etmektedir. Bu düşünceler özellikle bu özel sayıda
açıkça belirtilmiştir. Bu çalışmada yazarlar, inşacı yaklaşımın rasyonalist
yaklaşımlara göre daha geniş ve daha derin bir ontolojiye sahip olduğunu
iddia etmektedir.61 Bu yaklaşım kimlik, topluluk ve kolektif niyet gibi sosyal
ontolojiler için bir temel sunmaktadır. 62 Normlar ve kurumlar, rasyonel
kuramcılar
açısından
devletlerin
faydasının
arttırılması
için
kullanılan/yararlanılan araçlar olarak görülürken, inşacı yaklaşımda
devletlerin davranışlarının belirlenmesinde ve değişmesinde bu norm ve
kurallar daha belirleyicidir. Ayrıca inşacı yazarlara göre kurumlar, aktörleri
sosyalleştirici ve kurucu rollerinin yanı sıra, Avrupa’daki etkileşimin, temel
tercihlerin ve kimliklerin değişimine de neden olmaktadırlar.63 Kısaca ifade
etmek gerekirse, uluslararası politikanın sadece maddi açıdan ele alınmasına
tepkiyle yaklaşan ve “dünyanın sosyal inşa alanı” olarak ele alınması
gerektiği varsayımıyla ortaya çıkan inşacılara göre yapılar sadece maddi
değil, aynı zamanda sosyal yanlarıyla da dikkate alınmalıdır.64
58
Rasyonalist okul içindeki Putnam, Milner ve Moravcsik gibi yazarların ulusal ve
uluslararası politikanın etkileşimini modellemeye yardımcı varsayımları vardır ve
küreselleşmenin ulusal düzeyde aktör tercihleri ve siyasi çıktılar üzerine etkilerini içeren,
hatta yapı-yapan ilişkisi, agenda-setting gibi teorik kavramları disipline uyarlayarak disiplinin
zenginleşmesini sağlamışlardır.
59
Dergideki çalışmaların genel değerlendirmesi için bkz. Steve Smith, "Social Constructivism
and European Studies", Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s. 682-691.
60
Örneğin, Thomas Risse, “Exploring the Nature of Beast, International Relations Theory and
Comparative Policy Analysis Meet the European Union”, Journal of Common Market
Studies, Cilt 34, 2000, s. 53-80.
61
Sayıda aynı zamanda yaklaşıma getirilen eleştiriler de bulunmaktadır. Örneğin, reflektivist
perspektiften Steve Smith’in ve rasyonalist perspektiften Moravcsik’in eleştirileri yer
almaktadır.
62
Mark A. Pollack, 2000, s. 15.
63
ibid., s. 18.
64
Jeffrey C. Checkel, 1998, s. 325.
18
DERYA BÜYÜKTANIR
Her ne kadar rasyonel seçim kuramcıları ve inşacılar genel olarak
sosyal hayatta ve özellikle uluslararası ilişkilerde kurumların önemine işaret
etseler de, Pollack’a göre bu iki yaklaşım, kurumlara yaklaşım tarzları
bakımından farklılık arz etmektedir. Rasyonalistler genel olarak kurumları,
rasyonel aktörlerin elde etmeye çalıştıkları şeylere ulaşmak için onlara
inisiyatif veren formal veya informal kurallar olarak görürken; inşacı
yazarlar, kurumları daha çok normlar ve öznelerarası etkileşimi içine alan
formal kurallar olarak görmekte ve kurumları rasyonalistlerden daha temel
ve önemli bir yere yerleştirmektedir. Kurumlar, aktörlerin sadece harekete
geçmesini sağlamamakta, onların tercihlerinin ve kimliklerinin oluşumuna
da etki etmektedir.65
Karşılıklı inşa sürecinin Avrupa bütünleşme sürecindeki en iyi
örneklerinden birisi, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini üyeliğe kabul
etmesidir. Schimmelfennig’e göre doğu genişlemesi rasyonalist çerçeveden
yapılan çalışmalarla ve sadece devletlerin tercihleri ve güç bağlamındaki
örneklerle açıklanamaz. 66 AB’nin bu ülkelerin üyeliği için çalışmalara
başlaması ve 2004 yılında gerçekleşen genişleme, toplumsal inşacı
kuramcılar için önemli bir normatif temel yaratmaktadır. Üyelik için gerekli
şartlar ve başlatılan süreç, inşacılara göre belirleyici olmuştur. Bu ülkelerin
davranışları AB’nin insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve hukuk
devletine saygı gibi normları çerçevesinde büyük ölçüde şekillenmiş,
böylece Avrupa kimliğinin bir parçası olarak kabul edilmişlerdir. 67 Yani
Orta ve Doğu Avrupa ile AB, bütünleşme sürecinde karşılıklı bir oluşum
içine girmişlerdir.
Ayrıca, toplumsal inşacı yaklaşımın araştırma alanı içinde, kimlik ve
yönetişim, dâhil etme ve dışlama (inclusion and exclusion), devlet-toplum
ilişkilerinin doğası, demokrasi ve “öteki”nin oluşturulması gibi konular
hakkında söylenecek birçok şey vardır. Özellikle, kimlik ve davranışların
oluşumuna, normların ve fikirlerin etkisinin açıklanmasında toplumsal inşacı
yaklaşım büyük katkılar sağlayacaktır.
Bunların dışında inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesi çalışmalarının
açıklanmasına da katkı sağlamaktadır. Öncelikle, inşacı yaklaşımla Avrupa
bütünleşmesi üzerine teorilerin gelişmesi sağlanacak ve yukarıda da
65
Mark A. Pollack, 2000, s. 14-15.
Schimmelfennig, Frank, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action, and the
Eastern Enlargement of the Europea Union", International Organization, Cilt 55, Sayı 1,
2001, s. 49.
67
Karen Fierke ve AntjeWiener, "Constructing Institutional Interests: EU and NATO
Enlargement", European University Institute Working Paper, Cilt 99, Sayı 14,1999, s. 1.
66
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 19
bahsedildiği gibi geleneksel tartışmaların ötesine geçmek mümkün olacaktır.
Örneğin, sadece devletler değil, sivil toplum kuruluşları ve çıkar grupları
gibi süreci etkileyen aktörler de sürecin analizine dahil edilebilecektir. Bu
anlamda, toplumsal inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesinin farklı
boyutlarının anlaşılmasını sağlayacak daha geniş bir çerçeve sunmaktadır.
Ayrıca bu yaklaşım, üye devletlerin tercihleri için rasyonalist tercihleri
görmezden gelme eğiliminde olmayarak, devlet tercihlerinin sosyal olarak
nasıl inşa edildiği sorusuna daha geniş bir perspektiften bakılmasına
yardımcı olmakta ve Avrupa’daki uzun dönemli siyasi ve sosyal değişim
sürecinin çalışılması için de bir zemin hazırlamaktadır. Çünkü diğer birçok
kuram ve yaklaşımdan farklı olarak sosyal kurumlar, kimliklerin oluşumu,
kurallar ve normların etkileri, dilin rolü ve siyasi söylemler gibi konularda
birçok soru sorulmaktadır. Normlar, kurumlar ve uygulamalar gibi sosyal
ontolojiler, birçok yazar tarafından incelense de, bu konular inşacı
yaklaşımın temel alanı içine girmektedir. Avrupa’daki dönüşüm sürecinin
anlaşılması ile Avrupa bütünleşmesinin daha sistematik çalışılması da
hızlanmış olacaktır.68
Özetle inşacılık, öznelerarası anlam, normlar, kurallar, kurumlar,
rutinleşmiş pratikler, söylem, kurucu ve müzakereci süreçler, sembolik
politikalar, iletişimsel eylem (communicative action), kollektif kimlik
oluşturma ve ulusal güvenlik kültürü gibi sosyal ontolojilere
odaklanmasından dolayı, bu sosyal inşacı nitelemelerin, epistomolojik
konulara indirgenmesini engellemekte ve bu yolla Avrupa bütünleşmesi
üzerine yapılan araştırmalara farklı bir bakış açısı ortaya koymaktadır.
Bütünleşmeyi Açıklaması
Getirilen Eleştiriler
Bakımından
Toplumsal
İnşacılığa
Bütünleşme kuramlarının eksikliklerini bir anlamda gideren toplumsal
inşacılığın diğer kuramlara yönelik olarak geliştirdiği temel eleştiri, bu
kuramların devletleri tek aktör olarak ele almaları, aşırı rasyonel bakış
açısına sahip olmaları ve AB ile ilgili olarak normlar, değerler ve kimlik gibi
noktaları göz ardı etmeleri yönünde olmuştur. Buna karşılık toplumsal
inşacılara, Avrupa çalışmaları ile ilgili konularda eleştiriler yöneltilmiştir.
Bunlardan biri, Birliğin genişleme sürecini ele alırken normlar ve değerlere
atfettikleri aşırı önem ve ekonomik ve politik çıkarlar gibi gerçekleri yani
rasyonel bakış açısını göz ardı ettikleri yönündedir. Bu eleştirilere göre
bütünleşme sürecini aslında üye devletlerin çıkarları belirlemiştir. Bu
kapsamda Polonya’nın, Çek Cumhuriyeti’nin ve Macaristan’ın Almanya
68
Christiansen et al., 2001, s. 11,12.
DERYA BÜYÜKTANIR
20
tarafından, Romanya’nın Fransa tarafından ve Kıbrıs’ın da Yunanistan
tarafından desteklenmesi normlar ve değerlerle değil, siyasi ve ekonomik
gerçeklerle de açıklanmalıdır.69
Moravcsik’e göre felsefi yaklaşımların ampirik olarak sınanması
oldukça zordur ve bu açıdan bakıldığında inşacılık, ampirik açıdan
yetersizdir. Bundan dolayı inşacıların en büyük eksikliği, Avrupa
bütünleşmesi üzerine ampirik çalışmalardaki isteksizlikleridir. Bunun nedeni
ise test edilebilir ve belirgin hipotezler oluşturmak yerine, daha geniş ve
yorumlayıcı bir çerçeveyi tercih etmeleridir.70
Moravcsik gibi Pollack da inşacıların test edilebilir nitelikte
hipotezlerinin olmadığını ve normların yayılması, sosyalleşme ve kollektif
tercih oluşumu gibi konulardaki hipotezleri test etme çabası içine
girmediklerini düşünmektedir. Yazara göre, inşacı yazarlar, iç politika ve
uluslararası politikada rasyonalistler kadar başarılı olamamışlardır.71
Sonuç
1990’ların başından itibaren Avrupa bütünleşmesinin derinleşme ve
genişleme süreci hızlanmıştır. Bütünleşme sürecinin parametreleri zaman
içinde değişerek ve daha karmaşıklaşarak, kimlik, kültür ve dil gibi konular
daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Siyasi, hukuksal, ekonomik ve toplumsal
olarak daha karmaşık hale gelen bu sürecin sadece bütünleşme teorileri ile
açıklanamayacağı anlaşılmıştır. Çünkü AB’yi çalışmak, kimlik, normlar,
kurallar ve bunların toplumları ve devletleri nasıl etkilediği üzerine diğer
geleneksel çalışmalardan farklı boyutları da içeren çalışmaların yapılmasını
gerektirir hale gelmiştir. Bu bağlamda, bütünleşme kuramları içine dahil
edilmeyen ve bir yaklaşım olarak kabul edilen toplumsal inşacılık
çerçevesinde, Avrupa bütünleşme süreci ampirik olarak çalışılabilecek bir
test alanı olarak görülmüştür. Avrupalılaşma ve AB’nin genişleme ve
derinleşme süreçlerinde daha fazla ülkeyi etkileme çabası, inşacı yaklaşım
ve bakış açısı kullanılarak anlatılmaya çalışılmıştır.
1990’ların başından itibaren bütünleşme kuramları, liberal
hükümetlerarasıcılık ve ulusüstücülük/yeni-işlevselcilik arasında geleneksel
69
Frank Schimmelfennig, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action, and the
Eastern Enlargement of the Europea Union", 2001, s. 61-62.
70
Andrew Moravcsik, “Is Something Rotten in the State of Denmark? Constructivism and
European Integration”, Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s.670-677; Andrew
Moravcsik, "Constructivism and European Integration: A Critique," Thomas Christiansen et
al. (der.), The Social Construction of Europe, Londra, Sage, 2001, s, 186.
71
Mark A. Pollack, “International Relations Theory and European Integration”, 2000, s. 17-19.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 21
tartışmaların ötesinde çeşitlenmeye başlamıştır. Bu bağlamda bu yıllarda
önemi artan inşacı yaklaşım, Avrupa’nın inşa edilmekte olan bütünleşme
sürecinin eleştirel bir boyutta incelenmesine ve Avrupa bütünleşmesi ile
ilgili çalışmaların ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. Bütünleşmeyi bir
süreç olarak gören ve değişimin doğasının da araştırılmasına odaklanan
inşacı yaklaşım, özellikle normlar, çıkarlar ve kimlikler üzerinden
bütünleşmenin dönüştürücü sürecini incelemektedir.
Avrupa bütünleşmesinin şimdiki duruma nasıl ve neden geldiği gibi
soruların cevabını bulma konusunda, özneler arası etkinin/etkileşimin ve
toplumsal etkilerin analizi büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Avrupa
bütünleşmesini açıklayan bütünleşme kuramları yerine bu süreci, toplumsal
inşacı yaklaşımla açıklamak, daha önce ele alınmayan birçok konunun
rasyonel bakış açısından tamamen ayrılmadan ele alınmasını sağlamaktadır.
Ayrıca, bütünleşme sürecinin, ekonomik boyutun ötesine geçerek, değişim,
fikirler, kimlik, normlar ve kurumlar gibi temel kavramlar yardımıyla
anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
AB bütünleşmesini açıklayan teoriler içinde tek bir teorinin, bu süreci
tüm yönleriyle açıklaması oldukça zordur. Çünkü AB devamlı değişen,
dinamik bir süreç içindedir. Toplumsal inşacılık yaklaşımı, AB’nin daha
önce değinilmeyen yanlarına vurgu yaptığı için önem taşımaktadır.
Bütünleşme sürecine her ne kadar ekonomik nedenlerle başlansa da, artık
devletleri bir arada tutmanın yolu sadece ekonomik değil sosyal ve siyasal
yönlerden de bütünlüğün sağlanmasından geçmektedir. İnşacılık yaklaşımı,
normları, kuralları ve değerleri ön plana çıkartarak önemli bir bakış açısı
kazandırmakla kalmamış, ayrıca sürecin, devlet ve toplumlarla birlikte inşa
edildiğini ve devamlı karşılıklı bir oluşum içinde olduğunu vurgulamaya
çalışmıştır.
Kaynakça
Akgül Açıkmeşe, Sinem, “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa
Bütünleşmesi”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, (Bahar 2004), s.
1-32.
Adler, Emanuel, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”,
Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of
International Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s. 87-112.
Checkel, Jeffrey, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, World
Politics, Cilt 50, Sayı 2, 1998, s. 324-348.
22
DERYA BÜYÜKTANIR
Christiansen, Thomas et al., “Introduction”, The Social Construction of Europe,
Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, Antje Wiener (der.), London,
Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications, 2001, s.1-21.
Copeland, Dale C. , "The Constructivist Challenge to Structural Realism: A Review
Essay", International Security, Cilt 25, Sayı 2, (Sonbahar 2000), s. 187-212.
David Mitrany, “The Fuctional Approach to World Organization”, International
Affairs, Cilt 24, Sayı 3, s. 350-363.
Deutsch, Karl W., et al., Political Community and the North Atlantic Area:
International Organization in Light of Historical Experience, Princeton,
Princeton University Press, 1957.
Farrell, Henry ve Adrienne He´ritier, “A rationalist-institutionalist explanation of
endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Sayı 2,
(Nisan 2005), s. 273-290.
Fierke, Karin, Constructivism, International Relations Theories: Discipline and
Diversity, Oxford, Oxford University Press, 2007.
Fierke, Karen ve Antje Wiener, "Constructing Institutional Interests: EU and NATO
Enlargement", European University Institute Working Paper, Cilt 99, Sayı
14, 1999.
Friedrichs, Jörg, European Approaches to International Relations Theory: A
House with Many Mansions, London, Routledge, 2004.
Garrett, Geoffrey ve George Tsebelis, “An Institutional Critique of
Intergovernmentalism", International Organization, Cilt 50, Sayı 2 (Bahar,
1996), s. 269-299.
Giddens, Antony, The Constitution of Society: Outline of The Theory of
Structuration, Berkeley, University of California Press, 1984.
Guzzini, Stefano, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”,
European Journal of International Relations, Cilt 6, Sayı 2, 2000, s. 147182.
Haas, Ernst, The Uniting of Europe: Political, Social, and Economic Forces
1950-1957, Stanford University Press, Stanford, 1958.
Hoffman, Stanley, The European Sisyphus: Essays on Europe, 1964-1994,
Boulder Westview Press, 1995.
Hoffman, Stanley et al., After the Cold War: International Institutionsand State
Strategies in Europe, 1989-1991, Cambridge, Harvard University Press,
1993.
Hoffman, Stanley ve Keohane, Robert O. (der.) The New European Community:
Decision Making and Institutional Change, Boulder, Westview Press, 1991.
TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 23
Hoffman, Stanley ve Kitromilides, Paschalis, Culture and
Contemporary Europe: A Casebook, Allen&Unwin, 1981.
Society
in
Hopf, Ted, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory”,
International Security, Cilt 23, Sayı 1, 1998, s.171-200.
Jackson, Robert ve Sørenson, George, Introduction to International Relations:
Theories and Approaches, Oxford, Oxford University Press, Üçüncü Baskı,
2006.
Jervis, Robert, “Realism in the Study of World Politics”, International
Organization, Cilt 52, Sayı 4, (Güz 1998), s. 971-991.
Lindberg, Leon N., The Political Dynamics of European Economic Integration,
Standford, California, Stanford University Press, 1963.
McGowan, Lee, “Theorising European Integration: revisiting neofunctionalism and
testing its suitability for explaining the development of EC competition
policy?”, European Integration Online Papers, http://eiop.or.at/eiop/
index.php/eiop/article/viewFile/2007_003a/50, (20.06.2012)
Mitrany, David, “The Fuctional Approach to World Organization”, International
Affairs, Cilt 24, Sayı 3, s. 350-363.
Moravcsik, Andrew, “Preferences and Power in the European Community: A
Liberal Intergovernmentalist Approach”, Journal of Common Market
Studies, Cilt 31, Sayı 4, 1993, s. 475-524.
Moravcsik, Andrew, “Is Something Rotten in the State of Denmark? Constructivism
and European Integration”, Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999,
s. 669-681.
Moravcsik, Andrew, "Constructivism and European Integration: A Critique,"
Thomas Christiansen et al. (der.), The Social Construction of Europe,
Londra, Sage, 2001, s. 176-188.
Onuf, Nicholas, "Constructivism: A User's Manual", Kubálková, et al.
(der.), International Relations in a Constructed World , New York, M.E.
Sharpe, 1998.
Onuf, Nicholas, World of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and
International Relations, Columbia, University of South Caroline Press, 1989.
Pollack, Mark A., “International Relations Theory and European Integration”,
European
University
Institute
Working
Papers,
2000,
http://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/1695/00_55.pdf?sequence=1 (20
Mart 2015).
Price, Richard ve Christian, Reus Smit, “Dangerous Liaisons, Critical International
Theory And Constructivism”, European Journal of International Relations,
Cilt 4, Sayı 3, 1998, s. 259-294.
24
DERYA BÜYÜKTANIR
Risse, Thomas, “Exploring the Nature of Beast, International Relations Theory and
Comparative Policy Analysis Meet the European Union”, Journal of
Common Market Studies, Cilt 34, 2000, s. 53-80.
Rosamond, Ben, Theories of European Integration, Londra, Palgrave, 2000, ss.
28-29.
Ruggie , John Gerard, Constructing the World Polity: Essays on International
Institutionalization, London ve New York, Routledge, 1998.
Schmitter, Philippe C., “Ernst B. Haas and the legacy of neofunctionalism”, Journal
of European Public Policy, Cilt 12, Sayı 2, (Nisan 2005), s. 255-272.
Smith, Steve, "Social Constructivism and European Studies", Journal of European
Public Policy, Cilt 6, 1999, s. 682-691.
Schimmelfennig, Frank, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action,
and the Eastern Enlargement of the Europea Union", International
Organization, Cilt 55, Sayı 1, 2001, s. 47-80.
Waever, Ole, “The Rise and Fall of The Inter-paradigm Debate”, Steve Smith,
KenBooth, Marysia Zalewskı, (der.), International Theory: Positivismand
Beyond, Cambridge, Cambridge University Press, 1996.
Weber, Cynthia, International Relations Theory A critical introduction Second
edition, London, New York, Routledge, 2005.
Wendt, Alexander, Social Theory of International Politics, Cambridge,
Cambridge University Press, 2003.
Wendt, Alexander, “Anarchy is what States Make of it: The Social Construction of
Power Politics”, International Organization, 46, Sayı. 2. (Bahar, 1992),
s.391-425.
Wittgenstein, Ludvig, Philosophical Investigations, Oxford, Basil Blackwell, 1958.
Zehfuss, Maja, Constructivism in International Relations: The Politics of
Reality, Cambridge, Cambridge University Press, 2002.
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.25-48
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK:
EFFECTS ON INTERNATIONAL TRADE
Yasin Kerem GÜMÜŞ
Abstract
This paper seeks to determine whether there is an actual link between trade
and the immigration. In order to address this objective, the paper takes the trade
between Turkey and U.K as a case study. It is clear that Turkish communities in the
UK not only contributed to the country’s economy in terms of taxes, they have also
helped to create demand for Turkish products which has correspondingly increased
the import of such products into the country. In addition, research also indicated the
opposite, in terms of the direction of trade, as the profile of the UK and its products
and businesses has increased in Turkey as more and more people develop a link
with the country through the extended families living in the UK. This in turn has
helped to increase bidirectional trade between the two countries, a fact that received
very little attention in the literature.
Keywords: International Trade; Economics of Migration, Turkey, UK
Türkiye'den İngiltere'ye Gerçekleşen İşçi Göçlerinin İki Ülke Arasındaki
Ticarete Etkisi
Özet
Bu makale uluslararası işçi göçleri ve uluslararası ticaret arasındaki ilişkiyi
Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticari ilişkiler üzerinden analiz etmeyi
amaçlamaktadır. Elde edilen veriler şunu gösteriyor ki Birleşik Krallıkta yaşayan
Türk göçmenler Birleşik Krallığın ekonomisine sadece vergi geliri sağlama yoluyla
katkı sağlamamış, aynı zamanda Türk ürünlerine olan talepte artış dolayısıyla iki
ülke arasındaki ticareti arttırmıştır. Bununla beraber Birleşik Krallıkta yaşayan
Türk göçmenlerin Türkiye’deki akrabaları ile olan ilişkileri dolayısıyla Birleşik
Krallığın Türkiye’deki yatırımlarının oranında ve Birleşik Krallık menşeili ürünlerin

Yrd. Doç. Dr, Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret Bölümü.
Makalenin Gönderilme Tarihi: 17 Kasım 2014, Kabul Edilme Tarihi: 14 Aralık 2015
**
YASİN KEREM GÜMÜŞ
26
sayısında da artış görülmüştür. Dolayısıyla uluslararası işçi göçlerinin her iki taraf
için de ticareti arttırıcı bir etki yarattığı anlaşılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası işçi göçleri, Uluslararası ticaret, Türkiye,
Birleşik Krallık
Introduction
Man’s tenure on this planet has distinctly been characterized by two
elements, mainly trade and migration. The former has led humans to move
from region to region in a bid to access better opportunities as well as selfbetterment. Immigration today is looked upon differently given its tendency
to be wielded as a political tool however separate from politics; immigration
has long been and continues to be a central aspect of society. The British
Empire stretched beyond the shores of not only England, but rather Europe
as a whole as Britain made its presence felt in countries across Asia,
including India, Malaysia, Hong Kong to name but a few. In addition to
Asia, the humble island controlled regions in Africa, South America,
Australasia as well as the Caribbean. Whilst this foothold eventually
declined in size, the economic benefits brought about by colonization
continued to be reaped in modern England. Britain’s once diverse
‘portfolio’ of countries has come to be reflected in its make-up as the
country now boast a rich multicultural and tolerant society which is
venerated and admired across the globe. Despite its relatively small size and
economic setbacks experienced over the past few years, the British economy
continues to be counted amongst the world’s leading economies, whilst
competing with the likes of Japan, China and the US.
In view of this, the following research looks to discover and explore the
relationship between migration and trade specifically within the context of
two countries, mainly the UK and Turkey. Turkey is strategically located at
the gate of two prominent continents, serving as a bridge into Asia Minor.
Turkey’s position within the EU continues to be contended however the
country has a long and shared history within its European counterparts due
to the Ottoman Empire; since then, Turkey has been central to trade
agreements and agreed labor migration into countries such as Germany and
have come to play a pivotal role in the economies in which they are present.
In light of this, the overarching aim of this paper is to uncover the
manner in which and the extent to which extent labour migration from
Turkey to the United Kingdom (UK) affects the international trade between
the two countries. The central research question which will underpin this
paper is as follows:
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
27
“What are the effects of labour migration, from Turkey to the UK on the
trade between the two countries?”
As a means of successfully facilitating the aims of the paper, the
following objectives have been identified:
1.
2.
3.
To explore the changes in Turkey-UK immigration with consideration
for the immigration reasons
To explore the changes in international trade between the two countries
To determine links between the labour migration and the international
trade.
In view of this, the remainder of this paper is structured in a way in
which each of the objectives will be addressed and fulfilled.
Relation between Immigration and Trade: Literature Review
The relationship between migrants and trade has long been debated in
both academic and social quarters. A consensus is, however, yet to emerge
within related literature given the lack of identical studies as well as context
of each of these studies. In this respect, a number of the studies happen to be
unique in that they examine particular countries or countries within a
specific region;1 in addition to these, such studies are often constrained to a
particular time frame and are not independent of other economic
development such as recessions.2 The latter variables are often called upon
when questioning and critiquing any new findings and conclusions however
the empirical findings of such studies are seldom rendered invalid. Few
commentators have however questioned the extent to which the impact
immigration can have upon trade can be determined empirically through the
application of economic models and statistical analyses.3
One such example which serves to attest to the assertions of the latter
authors is the relationship between Turkey and Germany. As of the turning
1
2
3
Jose Blanes, “Immigrant’s Characteristics and Their Different Effects on Bilateral Trade:
Evidence From Spain”, Department of Economics Working Paper, No 08/06, 2005;
Keith Head and John Ries, “Immigration and trade creation: econometric evidence from
Canada”, Canadian Journal of Economics, Vol 31, No 47-62, 1998; Tan Chuie Hong and
A.Solucis Santhapparaj, “Skilled labor immigration and external trade in Malaysia: a pooled
data analysis”, Perspectives on Global Development and Technology, Vol 5, No 4, s.
351- 366, 2006.
Gordon Hanson, “International Migration and Development,” Ravi Kanbur and A. Michael
Spence (eds), Equity in a Global World, Washington, DC: The World Bank, 2010.
Christhoper R. Parson, “Do Migrants Really Foster Trade?” World Bank Policy Research
Working Paper, No 6034, 2012; Robert Lucas, International Migration and Economic
Development, Cheltenham, Edward Elgar Publishing, 2005.
YASİN KEREM GÜMÜŞ
28
of the new Century, Turks in Germany were said to represent the single
largest diaspora in Europe4 and the impact this group has had upon
international trade within Germany is said to be “difficult to account for
empirically”.5 The author offers insight as to why the phenomenon is indeed
difficult to account for inasmuch that “such ties are underpinned by a
complex combination of historical, political and cultural characteristics,
which in turn are both the cause and the consequence of myriad past
events”.6 To this extent, Parson (2012) is not alone in these assertions as both
Lucas (2008) and Hanson (2010) share similar sentiment and point to factors
such as cultural similarities, bilateral economic policies as well as trading
agreements all of which tend to have a positive impact upon trade and
therefore difficult to measure empirically.
A Positive Impact on Trade?
In view of this, when examining both immigration and trade, Mundra
(2003) offers a relatively simple premise insomuch that immigration
invariably facilitates international trade given that immigrants tend to
demand products from their home countries, this in turn impacts up
transaction costs by mainly lowering these thereby ultimately serving to
facilitate international trade.7 Such assertions are echoed nearly a decade
later as Leitao (2013) also concludes that immigration does indeed have a
positive influence upon trade, mainly trade between host and home countries
where transaction costs tend to be lowered.8 This particular notion, however,
was brought to the fore by Gould (1994) who in his seminal work relating to
immigration and trade asserted that migrants, given their situation were
predisposed with the ability to foster and facilitate trade between their home
nation and host country.9 As such, the author opined that migrants tend to be
bilingual in both their mother tongues as well as the language of their host
nation. In addition to this, they often possess knowledge and have insight
into the products and markets in both countries as well as the local laws and
regulations each country is subject to and this insight ultimately serves to
4
Caglar Özden et al., “Where on Earth is everybody? The Evolution of International Bilateral
Migrant Stocks 1960-2000”, The World Bank Policy Research working paper, No WPS
5709, 2011.
5
Parson, ibid., s.2.
6
ibid., s.2.
7
Kusum Mundra, “Immigration and International Trade: a Semiparametric Empirical
Investigation”, The Journal of International Trade & Economic Development: An
International and Comparative Review, Vol 14, No 1, 2005, s. 65-91.
8
Nuno Carlos Leitao, “The Impact of Immigration on Portuguese Intra Industry Trade;
Economy and Society”, Fondazione Eni Enrico Mattei Research Paper, No 20, 2013.
9
David M. Gould, “Immigration Links to the Home Country: Empirical Implications for US
Bilateral Trade Flow”, Review of Economic and Statistics, Vol 76, No 2, 1994, s.302–316.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
29
lower transaction costs.10 Parson (2012) also serves to expound on such
statements stating that “migrants are ideally positioned to exploit
opportunities for arbitrage and match buyers and sellers through their
superior market knowledge, thereby lowering the transaction costs of
trade”.11 Gould (1994) coined the term ‘information channel’ to best
describe this particular phenomenon which ultimately led to transaction costs
being lowered.
The notion of the information channel and the role it subsequently plays
in international trade features in additional literature surrounding the subject
however the notion is likened to a ‘network’ rather than a channel.12 In this
respect, the authors emphasize the role played by social networks and
business contacts in promoting trust between two trading countries as a
result of their immigrant population. These in turn allow countries to
overcome both informal trade barriers as well information asymmetries
given the depth of knowledge, experience and insight possessed by migrants.
An examination of the vast amount of empirical studies pertaining to the
subject area reveal that the majority of studies have examined either single
countries or a panel of countries, such as Hatzigeorgiou (2010) who
examined a cross section of 75 countries. These studies however all make
use of economic models, mainly gravity models to reach conclusions and
therefore a distinct gap within the research has emerged.13 In this respect, the
present research with therefore seek to address this apparent gap by
examining the issue from social perspective, rather than one which is wholly
done so from a macroeconomic perspective.
In this regard, despite the numerous studies conducted on the topic, the
notion of the information channel and network consistently feature. Lewer
and Van den Berg (2009) directly state that immigration serves to stimulate
trade given that it acts as platform upon which foreign direct investment
flow backs to sources countries. Furthermore, the latter serves to ultimately
increase income in both their mother tongues and the language of their host
nation.14 Rauch (1999) and Blanes (2005) provide further insight however
10
Gould, ibid.
Parson, ibid., s. 4.
12
James E. Rauch and Vitor Trindade, “Ethnic Chinese Networks In International Trade”,
Review of Economics and Statistics, Vol. 84, No 1, 2002, s.116-130; James E. Rauch,
“Business and Social Networks in International Trade”, Journal of Economic Literature,
Vol 39, No 4, 2011, s.1177-1203.
13
Artemis Hatzigeorgiou, “Does Immigration Stimulate Foreign Trade? Evidence from
Sweden”, Journal of Economic Integration, Vol 25, No 2, 2010, s. 376-402.
14
Joshua Lewer and Hendrik Van den Berg, “Does Immigration Stimulate International
Trade? Measuring the Channels of Influence”, the International Trade Journal, Vol 23,
No 2, 2009, s 187-23
11
YASİN KEREM GÜMÜŞ
30
into the symbiotic relationship between immigrants and trade and state that
in addition to lowering transaction costs, this group of people naturally
demand products from their home countries.15 This is further in keeping with
statements made by Bratti et al (2011) who also suggest that migrants
invariably impact upon international trade channels given their preference
for products from their home country.16
Lewer and Van den Berg (2009) in their examination of over 10 OECD
countries over a nine year period, mainly 1991-2001 found that immigration
did indeed stimulate ‘bi-lateral trade’.17 In this respect, from their research,
the authors conclude that in addition to increasing foreign direct investment
flows, immigration serves to both create new trade networks between
immigrants in destination and native countries whilst also raising income in
immigrant destination countries.
Whilst thus far, the narrative and discussion has focused upon the
networks and channels created by immigrants and the extent to which this
improves international trade, Mundra (2003) touches upon a point which has
otherwise been neglected with the academic referred to thus far. To this
extent, the author purports that immigrants have a long established
reputation of being entrepreneurial with a “high propensity for risk taking”.18
As such the author continues by referencing a number of immigrant groups
who have carved a reputation for themselves in the US for being hardworking and devoted to trade. Mundra (2003) provides further insight and
informs us that “the Jews of New York, the Japanese from San Francisco,
Los Angeles and New York, the Cubans of Miami and the Chinese of New
York are a few examples one can think of in this context”.19 Immigrant
groups who pursue ventures such as restaurants and supermarkets will often
have to seek produce from abroad or at the very least from their home
countries, this point has also been touched upon previously as it naturally
contributes to international trade.
Changes in Migration between Turkey and UK
Official reports suggest that the Turkish immigrants have been arriving
in the UK since the beginning of the 20th Century; the period between the
late 1950s and early 1960s saw a wide-scale migration from Turkey to the
15
Rauch, ibid.; Blanes, ibid.
Massimiliano Bratti et al., “On the pro-trade effects of immigrants”, IZA Discussion
Papers, No 6628, 2012.
17
Lewer and Van den Berg, ibid.
18
Mundra, ibid., s. 1.
19
ibid., s. 1.
16
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
31
whole of Western Europe which largely occurred for economic reasons.20 As
far as the UK was concerned, the Turks who arrived were mainly from the
Turkish Cypriot diaspora and Britain’s colonial past in Cyprus meant that
they were in turn considered to be British subjects.21 As far as recent figures
suggest, the Turkish population in the UK is said to be in excess of 250,000,
it is prudent to note however that this figure includes Kurdish migrants as
well as Turkish Cypriots.22 As a minority group within the UK, the Turks
have been previously referred to as the ‘invisible’ minority given the lack of
discourse and attention generated with this particular group.23 That said
however, despite this, the Turkish population within the UK at least, have a
reputation of being extremely entrepreneurial and are said to often seek
employment within their local communities.24 London in particular is home
to a number of leading Turkish restaurants, cafes and kebab houses all of
which add to the city’s cosmopolitan landscape.
Despite there being large numbers of Turkish immigrants within the
UK, the actual number of Turks being permitted entry and granted stay
within the UK has declined considerably. Duvell (2010) states that between
1985 and 2005, only 36,569 Turkish nationals applied for asylum; as a result
the author concludes that Turkish nationals represent only a small share of
the total migration to the UK.25 Such assertions are further supported by
figures (Table 1) which indicate the decline in asylum applications over the
past decade.
Table 1: Asylum applications of Turkish Nationals26
Received
20
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
1820
1495
1445
2015
2850
3990
3695
2835
2390
1230
755
Refused
2090
3000
1985
820
Granted
1530
225
180
100
Hilal Simsek, “Turkish Immigrants in the UK and the Ankara Agreement”, Turkish
Journal of Politics, Vol 2, No 1, 2011, s.61-75.
21
Simsek, ibid., s.62. Frank Duvell, “Turkey: Migration Potential to the UK in the context of
EU Accession”, The House of Commons/Home Affairs Committee Report, No 2010-12
HC 789, 2011.
22
Home Office 2010, Control of immigration statistics, London: Home Office.
23
King, Russel et al., “Turks’ in London: Shades of Invisibility and the Shifting Relevance of
Policy in the Migration Process”, Sussex Centre for Migration Research Working
Paper, No 51, 2008.
24
Düvell, ibid.
25
ibid.
26
UK Visas and Immigration Office, “Immigration Statistics”, https://www.gov.uk/
government/statistics, (20 June 2013).
32
YASİN KEREM GÜMÜŞ
Despite the figures above being dated between 1992 and 2005, a recent
report on immigration published by the Home Office reveals that Turkish
nationals seldom feature in asylum and visa applications. The largest
immigrant groups within the UK are those of the Indian, Chinese and
Pakistani diaspora, respectively.27 Turks however are the 8th highest
nationality of applicants granted extended work visas. In addition, Turkey
also represents the third highest nationalities issues student visas, behind
only Russia and China. The Home Office note however that the high number
of applications from Turkish nationals relates to the fact that they are able to
‘switch’ this visa to a work visa under the European Community Association
Agreement with Turkey which extends special visa provisions to Turks.28
As depicted in both Figures 2 and 3, the number of Turkish migrants
within the UK has declined slightly compared to 1995 when this number was
at its peak. In this respect, exports from Turkey remained marginal during
the 80s and 90s however since the influx of Turks in 1995, the consumption
of consumer goods almost doubles and despite the decline in migrants, this
figure has continued to steadily increase of the past few years. Exports in
consumption goods shot up and these goods are typically those consumed by
individuals or households and are considered as those goods which satisfy
the needs of households and members of a given community.29
Figure 2 Turkish Immigrants within the UK between 1980 and 2007.30
27
Home Office, “Immigration Statistics from January to March 2013”, https://www.gov.uk
/government/publications/immigration-statistics-januarytomarch2013/immig
rationstatistics-january-to-march-2013, (17 December 2013).
28
Home Office, ibid.
29
Aysu Insel and Nesrin.S. Cakmak, “The Impacts of the Turkish Emigrants on Turkish
Exports and Imports in Europe”, MPRA Papers, No 22100, 2010.
30
Insel and Cakmak, ibid.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
33
Figure 3 Turkish Exports between 1980 and 2007 ($)31
As far as imports from the UK are concerned, these also grew
exponentially however differed in terms of the most valuable as far as
capital, consumption and intermediary goods are concerned. In this respect,
whilst consumption goods exceeded $4bn in value as far as exports were
concerned, Turkish imports exceeded $3.5bn in value however this figure
relates to intermediary goods rather than consumption goods. Intermediary
goods are those used as inputs in partly finished goods, this includes, steel,
car engines and substances such as chlorine, all of which are used in finished
products.32
At present, trade between the UK and Turkey is valued at over £5
billion a year and in recent years, exports from the UK to Turkey have risen
dramatically with a 31% increase in 2011 and 38% during 2012.33 In
addition to this, the UK remains the second largest investor in Turkey whilst
the UK itself attracted 13 new investment projects from Turkey in 2010.34
31
ibid.
ibid.
33
Chamber International, “Export to Turkey”, <http://www.chamber-international
com/export-import-key-markets/export-to-turkey/>, (21 August 2013).
34
Gov.UK, “UK Trade and Investment: Britain aims to double it's trade with Turkey”,
<https://www.gov.uk/government/news/uk-trade-and-investment-britain-aims-to-doubleitstrade-with-turkey>, (11 June 2013).
32
YASİN KEREM GÜMÜŞ
34
Trade between the two countries peaked during 2012 where the highest
annual trade was reported at being $14.3 billion. As far as 2013 is
concerned, UK exports to Turkey have gone strength to strength and are
presently reported to have increased by 9.5%. That said however, Turkish
exports this year have lowered slightly as reported at $3.3 billion, a figure
which has decreased by 4.4% compared to the previous year.35 The declining
market share however has not caused much concern within the UK at least
given that Turkey has not been a traditional market as far as the UK is
concerned and the decline in market share experienced has largely to do with
increased exports from China.36 The report by Chamber International also
shows that trade between the two countries has increased by an impressive
35% since 2009.37
Turkish Economy: An Overview
At this point it should be noted the dramatic progress which Turkey has
made for last ten years. Turkey is today counted amongst Europe’s foremost
economies; in 2011 alone, Turkey established itself as Europe’s fastest
growing economy as attested to by the 8.5% growth in the country’s GDP.
Turkey’s GDP per capita has tripled between 2002 and 2011; household
income has therefore increased and this in turn has had a positive impact
upon purchasing power amongst the country’s population.38 As a result,
Turkey is predicted to continue along this trajectory and by 2018 will
precede its European counterparts such as Spain and Italy and become the
world’s second fastest growing economy. At present, Turkey continues it EU
accession, which in turn is heralded as being a key driver as far as
modernization of the Turkish economy is concerned. Turkey boasts a
population of over 70 million whilst occupying a strategic geographical
position in that it is a gateway into Central Asian and Middle Eastern
markets.39
35
TBCCI
Turkish
and
British
Economy
Statistics,
<http://www.tbcci.org/
Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013).
36
House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30 June
2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report No:2,
http://www.publications.parliament.uk/ pa/cm200708/cmselect/cmberr/367/367i.pdf, (23
June 2013).
37
Chamber International, ibid.
38
“Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12
July 2013.
39
Gov.UK, “Promoting trade and investment between the UK and Turkey”,
<https://www.gov.uk/government /priority/promoting-trade-and-investment-between-theuk-and-turkey>, (10 September 2013).
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
35
The World Trade Organization (WTO) recently noted Turkey’s
economic powers and highlighted the fact that the Turkish economy has
been ‘booming’ over the last decade. In this respect, Turkey’s exports hit
record levels in 2012 as the country registered an 11.2% growth in exports.
As a result, Turkey is purported as one of the countries which is fast
changing the face of international trade relations given the fact that they
have formed a complex global value chain. Despite the ‘legacy’ left behind
by the global financial crisis, Turkey has managed to circumvent economic
recession and any subsequent fallout. This has mainly been due to the lack of
reliance the country has upon its financial sector as well as its diversified
trade portfolio insomuch that its positioned to both assist British
multinationals to reach local markets, rather those extending beyond Europe
such as North Africa and the Middle East.40 Turkey’s financial sector has
also been of considerable interest given the relative immunity shown; the
President of the Investment Support & Promotion Agency of Turkey
recently echoed the strength of the financial sector and its apparent lure
particularly for countries such as the UK. In addition to the financial sector,
the energy sector is also positioned as having a high growth potential given
that “Turkey’s energy demand is expanding exponentially in parallel with
the nation’s economic growth”.41
British companies have already taken note of such growth and the
Turkish Government have recently made way for additional investment
avenues through which British companies are able to enter into Turkey,
namely public private partnership projects (PPP). Such partnerships largely
concern the education, energy, defense, transport and healthcare services
which British companies are said to have a sense of expertise in.
Whilst Turkey’s geographic position is arbitrary, its emergence as a
leading global economy has not been so arbitrary rather the Turkish
Government have long placed international trade at the forefront of their
strategy and have fostered the right environment for investment, both foreign
and local.42 Over recent years the Turkish Government has actively
positioned Turkey as strategic and effective location for multinational
headquarters given the country’s proximity to developed and emerging
markets. As a means of facilitating this more effectively, the Government
even went as far as to amend Foreign Direct Investment (FDI) legislation to
40
“Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12
July 2013.
41
ibid.
42
ibid.
YASİN KEREM GÜMÜŞ
36
ensure that multinationals and other foreign companies are able to establish
management centers under a ‘liaison office structure’ which allows such
companies to have a presence in Turkey without having to pay VAT,
personal income taxes as well as corporate tax. The effectiveness of the
environment fostered by the Government is further attested to when one
examines the figures (figure 4 and figure 5) relating to the ease and speed at
which it is possible to establish a company on Turkey.43
Figure 5: Development of foreign investment in Turkey over the past decade.44
43
44
ibid.
ibid.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
37
As a result of this, the number of foreign investors in Turkey has
increased rapidly over the past decade given that in 2002, there were a total
of 56,000 foreign companies in the country compare to the 326,000 boasted
in 2012. FDI has also considerably increased over the past decade and this is
widely attributed to the increase in foreign investors.
Foreign investors are continually attracted to Turkey due to the
environment fostered by the Government, these companies have access to
sectors which are less advanced when compared to their home countries and
are thereby considered to be low in risk. In addition of lowered risk
tolerance, Turkey also provides multinationals with access to an emerging
market and a population of over 70 million. Turkey also stands to benefit
from the entry of multinationals into their domestic market as foreign
investors tend to bring know-how and experience which are naturally passed
on into the economy. As mentioned, Turkey’s consumer base has rapidly
expanded over the past decade and so has purchasing power, economic
growth is also widely attributed to the young and dynamic population (figure
6) 45.
Figure 6: Turkey’s youth population compared to Europe.46
45
“Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12
July 2013.
46
World Bank, ibid.
YASİN KEREM GÜMÜŞ
38
Turkey is home to a considerably young population, who are of
working age; this particular demographic serves as a lucrative consumer
group given their mobility and purchasing power.
Trade between UK and Turkey
The UK has actively sought to increase trading ties with Turkey over
the past few years as the UK prime minister recently referred to Turkey as a
European ‘BRIC, thereby suggesting that the country was on a par with the
world’s fastest developing economies such as Brazil and Russia. In 2010,
Turkey remained the UK’s 22nd largest export destination and its 19th largest
source of imports.47 At present over 2200 UK companies conduct business in
Turkey and trade between the two respective countries reached £9.1 billion.
Both countries sought to double bilateral trade by 2015 during 2010 and
since then, trade has gone from strength to strength and has exceeded targets
set by over 40%.
As depicted in Table 2, total trade between Turkey and the UK dipped
slightly during 2009 and whilst there is no indication provided as to why, it
is prudent to note that 2009 represented the peak of the financial crisis and
subsequent economic recessions which had swept across European
markets.48 That said however, total trade dipped again between January and
September 2011 to 6.8%, a figure which is distinctly lower than reported in
both 2007 and 2008.
Table 2: UK trade in goods with Turkey, £ bn, 2007-2010 49
UK exports
2007
2.4
-12.0
40.9
4.7
4.3
5.0
0
-8.5
16.3
7.1
7.1
6.5
8.1
0
-8.5
24.6
2.2
2.1
1.9
% change
UK deficit
47
2010
3.1
4.2
% change
Total trade
2009
2.2
4.7
% change
UK imports
2008
2.5
2.3
2011 Jan-Sep
2.8
4.0
6.8
1.2
Parliament UK, “UK-Turkey relations and Turkey's regional role - Foreign Affairs
Committee”,
http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/cmfaff/1567/156707.htm,
(18 October 20013).
48
Daniel Gros ve Can Selcuki, “The Changing Structure of Turkey’s Trade and Industrial
Competitiveness: Implications for the EU”, Global Turkey in Europe Working Paper, No
03, 2013.
49
Parliament UK, ibid.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
39
As depicted in the figure 7, since 2001, Turkey has actively traded with
its European counterparts as well as North America, Canada and Mexico
(NAFTA); that said however, outside of these trade agreement regions,
Turkey’s highest export nations were Germany and the UK.
0,141
0,121
0,101
0,081
0,061
0,041
0,021
0,001
Figure 7: Export Shares of total exports from Turkey.50
That said however, as far as imports into Turkey were concerned, the
UK did not rank as high as Germany led the way as far as sole countries
were concerned, followed by Russia and the Italy. The UK lagged behind
both Asia and the Rest of the Middle East as far as imports were concerned.
The figures depicted above mainly relate to commodities whilst Turkey’s
greatest exports in this category include apparel, foodstuff, textiles, metal
manufacturers and transport equipment. As far as exports are concerned,
Germany remain the country’s largest export partner followed by Iraq and
Iran; that said, the UK remains Turkey’s second highest export partner as far
as European nations are concerned.
50
Yöntem Sönmez et al., “Turkey and Its Preferential Trade Agreements (PTAs), 10th
Global Economic Analysis Conference Paper, West Lafayette, 2007.
40
YASİN KEREM GÜMÜŞ
0,141
0,121
0,101
0,081
0,061
0,041
0,021
0,001
Figure 8: Import Shares of total imports to Turkey.51
In addition to this, data released by Turkish British Chamber of
Commerce and Industry reveals that the trading relationship between the two
respective countries has gone from strength to strength. As such, between the
period 2001-2008, trade between the UK and Turkey grew by an impressive
8, 7% in a space of seven years as depicted in the figure 9. This data relates
to UK exports and Turkey has managed to cement its position as one of the
UK’s fastest growing trading partners against competition from behemoths
such as China, Russia and India. The only other European country to be
placed ahead of Turkey is Poland.
51
Sönmez, ibid.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
41
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Avarage
Annual
Growth
rate
USA
29,514
28,401
29,074
28,480
30,973
31,970
32,077
34,676
2,0
Russia
21,0
Germany
23,208
21,670
20,392
21,540
22,897
27,147
24,478
28,396
2,6
China
13,9
Netherlands
14,326
13,785
13,279
11,957
12,646
16,622
14,966
19,063
3,6
India
11,0
France
18,932
18,541
18,508
18,452
19,822
29,012
17,935
18,553
-0,3
Poland
10,6
Irısh Rep.
14,238
15,785
12,786
14,049
16,205
17,202
17,632
18,459
3,3
Turkey
8,7
Belgium
9,439
9,998
10,783
10,190
11,120
13,091
11,741
12,638
3,7
Norway
4,8
Spain
8,192
8,366
8,767
9,044
10,617
12,461
9,888
9,986
2,5
Belgium
3,7
Italy
8,276
8,420
8,477
8,351
8,743
9,465
9,102
9,218
1,4
Nethrlnd
3,6
Sweden
3,931
3,850
3,802
4,329
4,562
5,169
4,863
5,051
3,2
Irish R.
3,3
China
1,722
1,505
1,933
2,378
2,824
3,279
3,781
4,870
13,9
Hong K.
3,2
Switzerland
3,767
3,304
2,904
2,947
5,128
4,289
3,845
4,607
2,5
Sweden
3,2
Russia
899
990
1,417
1,472
1,879
2,069
2,833
4,132
21,0
Australia
3,1
India
1,781
1,768
2,293
2,243
2,812
2,704
2,964
4,119
11,0
Germany
2,6
Japan
3,712
3,594
3,738
3,784
3,812
4,013
3,762
3,685
-0,1
Switzlnd
2,5
Canada
3,250
3,152
3,267
3,327
3,284
3,877
3,287
3,621
1,4
Spain
2,5
Hong Kong
2,699
2,431
2,500
2,642
3,104
2,872
2,651
3,470
3,2
USA
2,0
Turkey
1,563
1,866
2,605
2,624
2,871
3,044
2,999
3,047
8,7
Canada
1,4
Australia
2,322
2,124
2,301
2,405
2,521
2,431
2,513
2,961
3,1
Italy
1,4
Poland
1,299
1,317
1,453
1,410
1,644
2,789
2,349
2,913
10,6
Japan
-0,1
Norway
1,898
1,817
1,957
2,011
2,276
2,174
2,750
2,756
4,8
France
-0,3
Singapore
1,604
1,459
1,589
1,717
2,089
2,325
2,465
2,727
6,9
Total Top
21
156,572
154,143
153,825
155,352
171,829
198,005
178,881
198,948
3,0
Other
32,813
32,835
34,556
35,196
39,894
45,816
41,038
48,401
5,0
Total
189,385
186,978
188,381
190,548
211,723
243,821
219,919
247,349
3,4
2001-2008 UK
Annual Avarage
Growt rate
Figure 9: World Exports from 2001 to 2008.52
As far as imports are concerned, the partnership between the two
countries has grown by a whopping 12.9% on an annual basis as depicted in
figure 10. It is prudent to note however that in terms of both exports and
imports, Turkey remains the UK’s 17th largest trading partner, which said
however, trade between the two countries has grown exponentially over a
period of seven years and higher than the remaining sixteen trading partners
of the UK.
52
TBCCI Turkish and British Economy Statistics,
Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013).
<http://www.tbcci.org/
YASİN KEREM GÜMÜŞ
42
Avarage
Annual
Growth rate
2001-2008 UK
Annual Avarage
Growth rate
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Germany
28,790
30,657
33,142
35,606
37,507
40,004
44,197
44,203
5,5
China
17,7
USA
30,352
26,042
23,691
22,544
22,644
26,084
26,068
28,650
-0,7
Poland
17,2
Netherlands
15,001
15,258
15,672
18,010
19,102
20,673
22,785
25,082
6,6
Norway
16,9
France
19,039
19,255
19,783
19,794
20,149
21,295
21,666
23,046
2,4
Russia
15,5
China
5,964
6,974
8,554
10,628
13,194
15,559
18,794
21,967
17,7
Turkey
12,9
Norway
5,900
5,579
6,591
8,806
12,444
14,791
14,595
20,646
16,9
India
10,8
Belgium
11,235
11,705
12,189
12,719
13,306
14,274
14,825
15,8554
4,4
Nethrln
6,6
Italy
10,136
10,810
11,720
12,055
11,935
12,549
13,188
13,730
3,9
Canada
6,5
Irısh Rep.
9,474
9,548
10,031
10,108
10,005
10,417
11,249
11,988
3,0
S.Africa
5,5
Spain
6,813
8,212
8,445
8,780
9,641
10,442
10,112
10,212
5,2
Germany
5,5
Japan
9,376
8,491
8,247
8,237
8,732
7,984
7,981
8,106
-1,8
Spain
5,2
Hong Kong
5,977
5,766
5,641
5,894
6,719
7,494
6,988
7,659
3,1
Sweden
4,7
Russia
2,111
1,986
2,481
3,548
5,063
5,826
5,461
6,691
15,5
Belgium
4,4
Sweden
4,632
4,310
4,593
5,121
5,239
5,750
5,224
6,670
4,7
Italy
3,9
Canada
3,786
3,687
3,796
4,278
4,242
5,040
5,868
6,251
6,5
Hong K.
3,1
Switzerland
4,831
4,935
3,924
3,574
4,000
4,474
4,878
5,955
2,6
Irish R.
3,0
Turkey
1,776
2,315
2,732
3,370
3,617
4,037
4,729
4,676
12,9
Switzlnd
2,6
South Africa
2,953
2,785
3,025
3,349
4,012
3,989
3,158
4,536
5,5
France
2,4
India
1,884
1,870
2,147
2,340
2,833
3,188
3,773
4,268
10,8
USA
-0,7
Japan
-0,8
Poland
Total Top 20
1,193
1,288
1,568
1,843
2,180
3,191
3,675
4,236
17,2
183,224
183,475
189,975
202,608
218,569
239,067
251,221
276,435
5,3
Other
44,407
44,323
46,619
50,480
53,693
62,897
59,539
63,567
4,6
Total
227,631
227,798
236,594
253,088
272,262
301,964
310,760
340,002
5,1
Figure 10: UK world imports- Top 20 Trading partners from 2001 to 2008.53
As far as actual exports are concerned, Turkey primarily exports
artifacts such as vehicle, railway and tramway related stock and parts. That
said however, the value of these objects has in turn decreased significantly,
more specifically by 62% between 2008 and 2009. Clothing and textiles are
Turkey second largest export to the UK and over the period defined, the
value of this has only decreased marginally. Electrical machinery and
equipment closely follows clothing and textiles however this again dipped
by 25%. Whilst machinery and stock relating to rail and tramways and
electrical machinery has decreased, there has been growth amongst other
product areas, these include foodstuffs such as fruit and nuts, aluminium
articles. Pharmaceutical products increased exponentially by 42% however
the largest export related growth relates to products of animal origins which
grew by a huge 1181% whilst animals and vegetables fats and oils and their
byproducts grew by 634.4%. In keeping with foodstuffs, there was a
whopping 428% increase in fish, crustaceans and molluscs exports and meat
53
TBCCI, ibid.
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
43
and edible meat offals which also increased by 237.4%. It is prudent to note
however, that as depicted in Figure 11, the period between 2008 and 2009
represented the lowest growth and trade figures between Turkey and the UK
due to harsh global economic conditions.
Ranking: From highest value in 2008 (000 US$)
2009 Jan-Jul
2008 Jan-Jul
Category of Goods
Change
%
Printed books, Newspapers, pictures and Others
265,954
-100
Arms and ammunition; parts of thereof
41,326
253,746
-83,7
Metallic ores, slag and ash
37,479
249,155
-85,0
Oil seeds and oleaginous fruit, Industrial plants
62,432
204,949
-69,5
Explosives; pyrotechnic products; matches
27,065
122,793
-78,0
Prepared feathers and down; artificial flowers
84,948
120,568
-29,5
Preparationof meat, of fish
141,455
106,038
33,4
Musical Instruments, parts, accessories
59,290
105,002
-43,5
Coffea, tea, mate and spicies
57,153
104,140
-45,1
Ceramic products
10,899
37,107
-70,6
0
30,849
-100
247,884
19,349
-181,1
Live tress, other plants, bulbs, roots and others
Product of animal origin,
UK’s Strategy to Access the Turkish Market
The UK has actively sought to increase trade ties with Turkey and in
addition to actively stating this, the UK Government have taken a number of
steps to facilitate their aims by firstly creating a role for a UKTI Director, the
duties of which extend beyond Turkey, in addition to this, a number of new
staff have also been added to the Foreign and Commonwealth Office’
Turkish based operations to develop economic and commercial matters. As
far as the UK is concerned, Turkey has previously been designated as a high
growth emerging market and as a result of this; the UK has actively sought
to improve ties with the country. The new members of staff added mainly
relate to the development of an investment team who are mainly concerned
with inward investment, based in Istanbul. In addition to Istanbul, the
Government also increased staff members in Izmir in a bid to tackling the
barriers associated business.54
Increasing ties and resources as well as strengthening relationships
within the Turkish market has not been the only endeavor undertaken by the
54
House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30 June
2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report No: 2,
http://www.publications.parliament.uk/pa/cm200708/ cmselect/cmberr/367/367i.pdf, (23
June 2013).
YASİN KEREM GÜMÜŞ
44
UK Government; coupled with this, the UK Government is also actively
promoting the UK as an investment location for Turkish based investors. In
this respect, UK representatives in Turkey are also promoting the UK and
the strengths of its business environment, in particular the City of London
and the financial services sector. In addition to specific sectors such as the
financial sector and locations such as London the strength of the country’s
legal structure as well as the potential for professional development. As a
means of further enhancing trade, Turkey itself has taken a number of
measures in the past, including Preferential Trade Agreements with the aim
of facilitating greater economic cooperation.
As a means of improving access to resources for British based
companies, the UK Government has actively sought to improve relations
with their Turkish counterparts. This includes more favorable visa conditions
to Turks which has this far resulted in 93% success rate for applicants
between 2007 and 2008. The UK also remains a key advocate for Turkey’s
ascension into the UK. In addition to the above, the UK is actively taking
note in developments within the Turkish energy sector which it has
identified as being very lucrative. In a recent memorandum regarding
Turkey, it was highlighted that there is a ‘crying need’ for greater capacity
(power) within Turkey and the country is looking towards installation of
associated plants. The UK has therefore positioned itself as one of the key
providers and partners of such services given the country’s expertise within
the energy sector.
Conclusion
As determined within the literature review, economists assert that the
development of migrant communities within a country invariably lower the
transaction costs of trade between their new host nation and the country of
their origin. This particular issue has attracted considerable attention and
interest and has resulted in a number of empirical studies being conducted to
substantiate the extent to which migrants do indeed impact positively upon
trade. In keeping with the assertions made by Parson (2012), Lewer and Van
den Berg (2009) and Gould (1994) to name but a few, Turks in England have
quickly created networks and channels through which to trade products
between the two countries and this is further evident in the findings
presented by Insel and Çakmak (2010). The authors state that whilst the
influx of migrants in the UK declined within the past few years, import and
export trade has grown exponentially, more interesting, the highest category
of export products relates to consumption goods which tend to be those
goods which are consumed by households and communities. This serves to
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
45
attests to the findings presented by Parson (2012) and Gould (1994)
insomuch that immigrants tends to covet products from their home countries,
in particular consumption goods which they subsequently form networks
through which to facilitate the trade of such goods.
Whilst Insel and Çakmak (2010) do not explicitly highlight the types of
consumption products, data released by TBCCI (2013) reveals that the
exports of foodstuffs such as oils, fish, dried fruit and other edibles have
increased dramatically over the past few years. The Global Financial Crisis
impacted negatively upon the traditional export of rail and tramway stock
and as a result the main export categories between the UK and Turkey
declined considerably. That said however, consumption goods such as foods
almost grew by 1000% in some cases.
Whilst the presence of Turkish immigrants has served to propel bilateral
trade between the two countries, the findings reveal that this has not been the
sole driver of trade, Turkey is considered as a leading economy and counted
amongst Europe’s fastest growing economies which will go on to cement its
position amongst the world’s fastest growing economies by 2018. This has
not gone unnoticed by the UK which has actively sought to create ties with
Turkey, firstly through improving access to the country by providing Turks
with favourable visa conditions but also creating and establishing political
and economic networks in Turkey itself. Turkey on the other hand have
noted the UK’s expertise in private sectors such as the financial sector as
well as public sectors such as healthcare and energy and are keen to attract
the UK to explore operations and partnerships within the country through
vehicles such as PPP projects.
If we analyse the subject from the point of Custom Union as of 1996, it
can be said that asymmetry in the EU’s favour is the main problem and the
Custom Union is not working as it should be worked. The main reason is
that it excludes the services sector, including legal services such as lawyers
and legal services firms which the UK is comparatively advantageous.
In light of this, whilst statistics suggest that trade did indeed surge
between the two countries as a result of an increasing immigrant population,
the current endeavours being made by the UK are difficult to link to
immigration. Whilst the root of this move may indeed be the influx of
immigrant received in the previous Century, Turkey’s strategic geographic
position, large consumer market and favourable foreign investment
conditions cannot be ignored by any developed country looking to further its
economic ties.
YASİN KEREM GÜMÜŞ
46
References
Artemis Hatzigeorgiou, “Does Immigration Stimulate Foreign Trade? Evidence
from Sweden”, Journal of Economic Integration, Vol 25, No 2, 2010, s. 376402.
Aysu Insel and Nesrin.S. Cakmak, “The Impacts of the Turkish Emigrants on
Turkish Exports and Imports in Europe”, MPRA Papers, No 22100, 2010.
Caglar Özden et al., “Where on Earth is Everybody? The Evolution of International
Bilateral Migrant Stocks 1960-2000”, The World Bank Policy Research
working paper, No WPS 5709, 2011.
Chamber International, “Export to Turkey”, <http://www.chamber-international
com/export- import-key-markets/export-to-turkey/>, (21 August 2013).
Christhoper R. Parson, “Do Migrants Really Foster Trade?” World Bank Policy
Research Working Paper, No 6034, 2012.
Daniel Gros ve Can Selcuki, “The Changing Structure of Turkey’s Trade and
Industrial Competitiveness: Implications for the EU”, Global Turkey in Europe
Working Paper, No 03, 2013.
David M. Gould, “Immigration Links to the Home Country: Empirical Implications
for US Bilateral Trade Flow”, Review of Economic and Statistics, Vol 76, No
2, 1994, s.302–316.
David et al., “Trade, diaspora and migration to New Zealand”, The World
Economy, Vol 36, No 5, 2013, s 582-606.
Frank Duvell, “Turkey: Migration Potential to the UK in the context of EU
Accession”, The House of Commons/Home Affairs Committee Report, No
2010-12 HC 789, 2011.
Gov.UK, “UK Trade and Investment: Britain aims to double it's trade with Turkey”,
<https://www.gov.uk/government/news/uk-trade-and-investment-britain-aimsto-double- its trade-with-turkey>, (11 June 2013).
Gov.UK, “Promoting trade and investment between the UK and Turkey”,
<https://www.gov.uk/government/priority/promoting-trade-and-investmentbetween-the- uk-and-turkey>, (10 September 2013).
Gordon Hanson, “International Migration and Development,” Ravi Kanbur and A.
Michael Spence (eds), Equity in a Global World, Washington, DC: The
World Bank, 2010.
Hilal Simsek, “Turkish Immigrants in the UK and the Ankara Agreement”, Turkish
Journal of Politics, Vol 2, No 1, 2011, s.61-75.
House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30
June 2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report
TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL…
47
No:2, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm200708/cmselect/cmberr/
367/367i.pdf, (23 June 2013).
Home Office, “Immigration Statistics from January to March 2013”,
https://www.gov.uk /government/publications/immigration-statisticsjanuarytomarch2013/immigrationstatistics-january-to-march-2013,
(17
December 2013).
Home Office 2010, Control of immigration statistics, London: Home Office;
Joshua Lewer and Hendrik Van den Berg, “Does Immigration Stimulate
International Trade?
Measuring the Channels of Influence”, the International Trade Journal, Vol
23, No 2, 2009, s 187-230.
James E. Rauch and Vitor Trindade, “Ethnic Chinese Networks In International
Trade”, Review of Economics and Statistics, Vol. 84, No 1, 2002, s.116-130.
James E. Rauch, “Business and Social Networks in International Trade”, Journal of
Economic Literature, Vol 39, No 4, 2011, s.1177-1203.
Jose Blanes, “Immigrant’s Characteristics and Their Different Effects on Bilateral
Trade: Evidence From Spain”, Department of Economics Working Paper,
No 08/06, 2005.
Keith Head and John Ries, “Immigration and trade creation: econometric evidence
from Canada”, Canadian Journal of Economics, Vol 31, No 47-62, 1998.
King, Russel et al., “Turks’ in London: Shades of Invisibility and the Shifting
Relevance of Policy in the Migration Process”, Sussex Centre for Migration
Research Working Paper, No 51, 2008.
Kusum Mundra, “Immigration and International Trade: a Semiparametric Empirical
Investigation”, The Journal of International Trade & Economic Development:
An International and Comparative Review, Vol 14, No 1, 2005, s. 65-91.
Massimiliano Bratti et al., “On the pro-trade effects of immigrants”, IZA Discussion
Papers, No 6628, 2012.
Murat Genç et al., “The Impact of Immigration on International Trade: A MetaAnalysis”, IZA Discussion Papers, No 6145, 2012.
Nuno Carlos Leitao, “The Impact of Immigration on Portuguese Intra Industry
Trade; Economy and Society”, Fondazione Eni Enrico Mattei Research
Paper, No 20, 2013.
Tan Chuie Hong and A.Solucis Santhapparaj, “Skilled labor immigration and
external trade in Malaysia: a pooled data analysis”, Perspectives on Global
Development and Technology, Vol 5, No 4, s. 351- 366, 2006.
48
YASİN KEREM GÜMÜŞ
TBCCI Turkish and British Economy Statistics, <http://www.tbcci.org/
Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013).
“Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special
Issue, 12 July 2013.
Parliament UK, “UK-Turkey relations and Turkey's regional role - Foreign Affairs
Committee”,
http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/
cmfaff/1567/156707.htm, (18 October 20013).
Robert Lucas, International Migration and Economic Development, Cheltenham,
Edward Elgar Publishing, 2005.
UK
Visas
and
Immigration
Office,
“Immigration
https://www.gov.uk/government/statistics, (20 June 2013).
Statistics”,
Yöntem Sönmez et al., “Turkey and Its Preferential Trade Agreements (PTAs), 10th
Global Economic Analysis Conference Paper, West Lafayette, 2007.
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.49-83
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE
GENELİNDEN FARKLI MI?*
Özgür TONUS**
Özet
On yılı aşkın süredir üyelik müzakerelerini gerçekleştiren Türkiye’de kamuoyunun Avrupa Birliği algısını takip etmek önemlidir. Buna rağmen Türkiye’de düzenli olarak gerçekleştirilen Avrupa Birliği’ne yönelik kamuoyu araştırması bulunmamaktadır. Yerel düzeyde veya toplumun çeşitli kesimlerini esas alan çalışmalar
ise yok denecek kadar azdır. Bu çalışmada sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesinin
Türkiye’nin diğer illerine göre yüksek olduğu Eskişehir’de kamuoyunun Avrupa
Birliği ve Türkiye ile ilişkilerine yönelik bilgi, algı ve tutumlarında Türkiye geneline
göre olumlu yönde farklılık olacağı varsayımından hareket edilmiştir. Haziran
2004- Eylül 2004 döneminde Eskişehir’de ikamet eden 20 yaş üzeri 1.106 katılımcıdan yüz yüze görüşme tekniği ile toplanan verilerden elde edilen bulgular Eskişehir
kamuoyunda AB’ye bakışın Türkiye genelinden olumlu yönde farklılığını desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, kamuoyu, yerel Avrupa
Birliği algısı, Eskişehir.
Are Perceptions of the EU in Eskişehir Different from Nationwide
Public Opinion?
Abstract
For more than ten years of accession negotiations to the European Union, it is
important to monitor the public’s perception of the EU in Turkey. However, there is
no existing study for monitoring the evolution of public opinion about the EU in
Turkey. Furthermore, there is negligible research available aimed at the local
and/or specific segments of Turkish public opinion. Eskişehir stands out in terms of
socio-economic development compared to other cities in Turkey. In this study, it is
*
Bu Çalışmada kullanılan veriler Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca kabul edilen 1402E030 nolu proje raporundan alınmıştır.
**
Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi, İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü.
***
Makalenin Gönderilme Tarihi: 10 Kasım 2015, Kabul Edilme Tarihi: 23 Aralık 2015
ÖZGÜR TONUS
50
assumed that this feature of the city plays an important role in shaping perceptions
of public opinion about the EU positively. Data were collected by a survey from
1.106 participants over the age of 20 residing in Eskişehir through face to face
interviews from June 2004 through September 2004. The findings support that
Eskişehir differs positively from nationwide public opinion in terms of the EU perception.
Keywords: Turkey- EU relations, public opinion, local perceptions of the EU,
Eskişehir.
Giriş
Kamuoyu araştırmaları toplumsal davranış, beklenti ve yönelimlerin ortalama görüntüsünü belirleme amacını güden; kamunun bütününü veya belirli kesimlerini oluşturan bireylerin sosyal, ekonomik, kültürel veya siyasal
düşünceleriyle ilgili bilgilerin derlenmesini sağlamaktadır. 1 Demokratik
yönetimlerde izlenecek politikalara karar vericiler, kamuoyunun genel eğilimlerini kamuoyu araştırmalarından öğrenebileceği gibi, izledikleri politikalarla kamuoyunun görüşlerini şekillendirebilmektedir.
Ülkeler arasında, kamuoyu araştırmaları sonuçlarının karşılaştırılması
çok önemli sonuçların ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Türkiye
açısından bakıldığında üyelik müzakerelerinin başladığı 3 Ekim 2005 tarihinden günümüze 10 yıllık bir süreç geçmiştir. Bir aday ülke için müzakere
süreci, AB’nin tüm mevzuatının kendi hukuk düzenine aktarılmasını ve uygulanmasını amaçladığından aday ülkenin toplumsal yaşantısında, idari yapısında ve hukuk düzeninde köklü değişimleri gerektirmektedir. Aday ülkenin bu ölçüde kapsamlı bir değişimi gerçekleştirebilmesi için güçlü kamuoyu
desteğini sağlaması gerekmektedir. Türkiye açısından bakıldığında müzakere sürecinde kamuoyu desteğindeki azalmanın yanında kamuoyunun Avrupa
Birliği’ne bakışını ulusal düzeyde düzenli olarak ölçen bir araştırma dahi
bulunmamaktadır. En sık başvurulan kaynak, Avrupa Komisyonu tarafından
düzenli gerçekleştirilen AB üyesi ve AB aday ülkeleri kapsayan Standart
Eurobarometer araştırmalarıdır. Bu nedenle ülkemiz için ulusal düzeyde bir
ölçek geliştirilip, düzenli olarak kamuoyu görüşlerinin derlenmesi ihtiyacı
ortada durmaktadır.
Gerçekleştirilen bu araştırmada Eskişehir AB algısı açısından Türkiye
geneline ilişkin elde edilen sonuçlardan farklılık sergiliyor mu? sorusuna
cevap aranmaya çalışılmıştır. Eskişehir kamuoyunun AB algısına yönelik
veriler Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi olarak sonuçlandırı1
Necdet Atabek, Türk Basınında Kamuoyu Araştırmaları,İletişim, 2003, s. 1-28.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
51
lan “Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı” çalışmasından elde edilmiştir.2Çalışmada öncelikle Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi
açısından Türkiye’de öne çıkan bir il olduğu vurgulanmaktadır. Ardından
alanyazında Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlayabileceği kararının
alındığı 2004 yılından itibaren gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarından
elde edilen bulgular ve bu verilere dayanan akademik araştırmalar özetlenmektedir. Eskişehir kamuoyuna yönelik gerçekleştirilen araştırmadan elde
edilen bulgular değerlendirilerek, Eskişehir kamuoyunun AB sürecine yönelik düşünceleri ile reel politik arasındaki farklılıkları ortaya koyabilmek,
Eskişehir’deki algı ve tutum ile Türkiye genelini karşılaştırabilmek ve Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinin AB algısını açısından Türkiye genelinden nasıl bir farklılık yarattığını sergileyebilmek temel amaç olmuştur.
Eskişehir’in Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Sosyo-ekonomik göstergeler bir bölgenin veya yerleşim yerinin demografi, eğitim, sağlık, istihdam, sanayi, tarım, altyapı olanakları gibi ekonomik
verileri ile toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi kurmamızı sağlar.
Eskişehir’in 2014 yılı sonu itibariyle nüfusu 812.320 kişi ile Türkiye
nüfusunun %1,05’ini oluşturmaktadır. İller açısından bu nüfus büyüklüğü ile
25. sırada yer almaktadır. Eskişehir nüfusuna yaş grupları açısından bakıldığında çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfustaki payı %71,7 ile Türkiye
genelinden (%67,8) yüksektir. 18 yaş altındaki nüfusun payı %25,2 iken 65
yaş üzeri nüfusun payı %10,3 ile Türkiye ortalamasının (%8) üzerindedir.
Eskişehir’de 2014 yılı sonu itibariyle sadece 20-24 yaş grubunun payı Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu gelişmede yükseköğrenim yaş
grubunda olan bu kesimin geçici olarak adres kaydını Eskişehir’e almasının
etkili olduğu düşünülmektedir.
Eğitim ile ilgili Eskişehir’e ait temel göstergelere baktığımızda; 20132014 döneminde ilkokulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 15 ile Türkiye ortalamasının (19) altındadır. Ortaöğretimde net okullaşma oranı ise
90,5 ile Türkiye’de 12. sırada yer almaktadır. Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusta
okuma yazma bilmeyenlerin oranı %4,7, bilenlerin oranı ise %95,3’tür. Eskişehir için bu oranlar sırasıyla %2,7 ve %97,3’tür. Eskişehir lise ve üzeri
eğitim seviyelerinde Türkiye ortalamasının üzerinde nüfusa sahiptir. Eskişe-
2
Özgür Tonus, Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2015.
52
ÖZGÜR TONUS
hir’de yüksekokul-fakülte veya daha üzeri eğitime sahip olanların 15 yaş
üstü nüfusa oranı ise %15,5’tir.3
2013 yılında bin kişi başına 121 otomobil düşen Eskişehir, bu göstergeyle Türkiye’de 5. sıradadır. 2012 yılı sonunda sağlık göstergeleri açısından bakıldığında Eskişehir yüz bin kişi başına hastane y atak sayısı açısından
Türkiye’de 7., toplam doktor sayısı açısından 21. ve hemşire sayısı açısından
ise 16. sırada yer almaktadır.
Eskişehir’de istihdamın sektörel dağılımına bakıldığında tarım sektöründe istihdamın düşük olduğu buna 2013 yılı sonunda karşılık toplam istihdamın 32,4’ünün sanayi sektöründe gerçekleştiği görülmektedir. İşgücüne
katılma oranının Eskişehir’de düşük olması, işsizlik oranının da %8,5 ile
Türkiye ortalamasının altında seyretmesine yol açmaktadır. Eskişehir’in
sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyini etkileyen bir başka önemli gösterge de
çalışanların %78,6’sının ücretli-maaşlı kesim olmasıdır. Sosyal güvenlik
sisteminden yararlanma oranının yüksek olduğu bu kesim yoksulluktan da
sakınabilmektedir.
Eskişehir, 2011 yılına ait göstergeler kullanılarak Kalkınma Bakanlığı
tarafından yapılan İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Antalya ve Bursa’nın ardından 7. sırada yer
almıştır.4 Antalya ve Eskişehir’in birinci kademe iller arasında yer almasının
önde gelen nedenlerinden biri de eğitim alanında gelişmişlik düzeyinin yüksek olmasıdır. 2010 yılı verilerine göre, hem okuryazar nüfus oranı hem de
okuryazar kadın nüfusunun toplam kadın nüfusuna oranı bakımından Antalya ve Eskişehir ilk iki sırada yer almaktadır. Yüksekokul veya fakülte mezunu nüfusun 22 ve üzeri yaş nüfusa oranı değişkeni itibarıyla da Eskişehir,
Ankara ve İzmir’in ardından üçüncü sırada bulunmaktadır. Eskişehir’in büyük kentler için kavşak noktasında olması ve ulaşım imkânlarının iyi olması
da gelişmişliğe olumlu katkı sağlamaktadır. Nitekim demiryolu hattının yüzölçümüne oranı göstergesi itibarıyla Eskişehir Türkiye’nin ilk beş ili içerisinde yer almaktadır.5
CNBC-E Business Dergisi tarafından, yaşam kalitesini ölçmeye yönelik
parametrelerle yapılan sıralamada Eskişehir 2009 yılında 2., 2010 yılında ise
3. sırada yer almıştır. 2010 ve 2012 yıllarına ait verilerle İş Bankası adına
yapılan bir araştırmada ise Eskişehir 11. gelişmiş il olarak yer almıştır.6
3
TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Ankara: TÜİK, 2013, s.87.
Kalkınma Bakanlığı, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, Ankara: Kalkınma Bakanlığı, 2013, s.53.
5
Kalkınma Bakanlığı,2013, s.54.
6
Erhan Gül ve Bora Çevik, 2010 ve 2012 Verileriyle Türkiye’de İllerin Gelişmişlik Düzeyi
Araştırması, Türkiye İş Bankası, İktisadi Araştırmalar, 2014, s.6.
4
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
53
Özetle sunmaya çalıştığımız bu göstergeler Eskişehir’in sosyo ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından Türkiye’de öne çıkan iller arasında yer
aldığını desteklemektedir. Buradan hareketle yapılan araştırmada Eskişehir’in bu özelliklerinin AB algısını Türkiye geneli ile karşılaştırıldığında
olumlu yönde etkileyebileceği varsayılmıştır. Bu amaçla öncelikle Standart
Eurobarometer araştırmalarından Türkiye geneline ilişkin bulgular özetlenmiş ardından Eskişehir’e yönelik bulgular ile karşılaştırılmıştır.
Alanyazın
Türkiye AB ilişkileri üzerine literatür oldukça geniş olmasına rağmen,
kamuoyunun görüşleri ve bunlar üzerine yapılan akademik çalışmaların ülkemizde 90’lı yıllarda başladığı görülmektedir. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmaları
doğrudan AB üzerine olmasa da sınırlı örneklem üzerinden bilgi üretilmesine katkı sağlamıştır. Türkiye kamuoyunun AB hakkındaki düşüncelerini
düzenli olarak takip edebileceğimiz verilere 2000’li yıllarla birlikte ancak
Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan araştırmalarla ulaşılabilmiştir. Bu
nedenle, bu çalışma kapsamında alanyazın 2004 yılından itibaren gerçekleştirilen kamuoyu araştırmaları ve buradan elde edilen sonuçları analiz eden
akademik çalışmalarla sınırlandırılmıştır.7 Böyle bir sınırlandırma 2004 yılında Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan müzakere sürecinin başlaması dönüm noktasıyla da örtüşmektedir.
Düzenli Kamuoyu Araştırmaları
Eurobarometer Kamuoyu Araştırmaları
Avrupa Komisyonu bünyesinde bulunan Kamuoyu Analiz Birimi tarafından 1973 yılından itibaren üye ülkelerde çeşitli konularda kamuoyu araştırmaları gerçekleştirilmektedir. Bu araştırmalar içerisinde “Standart Eurobarometer” araştırmaları Türkiye kamuoyunun AB kurumlarına, işleyişine ve
AB’nin izlediği politikalara bakışını, bu konulardaki bilgi düzeyini, AB’nin
ve müzakere sürecinde bulunan Türkiye’nin geleceği hakkındaki görüşlerini
üye 28 ülke ve üye adayı diğer ülkeler ile karşılaştırmalı olarak vermektedir.
Altını çizmek gerekir ki Eurobarometer araştırması Türkiye kamuoyuna
yönelik özel bir araştırma değildir.
7
2004 yılı öncesindeki literatür için bknz. Özgehan Şenyuva, Turkish public opinion and
European Union membership: The state of the art in public opinion studies in Turkey,
Perceptions: Journal of International Affairs, 11 (1), 2006, s.19-32.
54
ÖZGÜR TONUS
2001 yılından itibaren AB’nin genişleme perspektifiyle bağlantılı olarak
13 Aday Ülkeye yönelik yapılan araştırmalarda Türkiye de yer almıştır.
Aday ülke kamuoyu araştırmaları bu ülkelerin çoğunun 2004 yılında AB
üyesi olmasıyla birlikte sonlandırılmış, diğer aday ülkeler standart araştırmanın içine dâhil edilmiştir. Standart Eurobarometer sonuçları yılda 2 kez
güz ve bahar döneminde yayınlanmaktadır.
2004 yılını referans dönemi alınarak, 9-26 Ekim 2004 tarihlerinde Türkiye’de toplam 1.027 kişiyle yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de o tarihteki AB algısını özetlenirse, Türkiye kamuoyunun büyük çoğunluğu (%96) Türk olmaktan gurur duyduklarını belirtmiş, %48’i ise Avrupalı
olmaktan gurur duyduğunu, %7’si ise kendilerini Avrupalı hissetmediklerini
belirtmiştir. Avrupa’ya bağlılık oranı ise %27 ile araştırma kapsamındaki
ülkeler içinde en düşük oran olmuştur. AB’nin sembolünü %39’u daha önce
görmediklerini, %83’ü ise AB konusunda kendisini bilgisiz olarak değerlendirmiştir. AB hakkında bilgi kaynağı olarak Türkiye’de ağırlıkla televizyon
ve günlük gazetelerin kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.8
Eurobarometer araştırmalarından Türkiye’de AB’ye yönelik desteğin
müzakerelere başlandıktan sonra anlamlı bir biçimde azaldığı gözlenmektedir. Bu araştırmada sorulan “Genel olarak, Türkiye'nin AB üyeliği hakkında
düşünceniz?” sorusuna verilen “iyi bir şey olur” yanıtını AB’ye yönelik desteğin bir ölçüsü olarak alındığında, müzakerelere başlanması kararının ardından 2004 güz döneminde %62 düzeyinde olan destek 2014 yılı güz dönemi sonuçlarında %28 düzeyine kadar gerilemiştir. Diğer taraftan “Türkiye’nin AB üyeliği kötü bir şey olur” diyenlerin oranı 2004 güz döneminde
%12 düzeyinde iken 2014 yılı güz döneminde %39 ile en yüksek düzeyine
ulaşmıştır.9
8
European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004, s.6.
European Commission,“Standard Eurobarometer”, 19 Eylül 2014, http://ec.europa.eu/ public_opinion/archives/eb_arch_en.htm (25 Temmuz 2014).
9
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
55
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
Güz 04
Bahar 05
Güz 05
Bahar 06
Güz 06
Bahar 07
Güz 07
Bahar 08
Güz 08
Bahar 09
Güz 09
Bahar 10
Güz 10
Bahar 11
Bahar 12
Güz 12
Bahar 13
Güz 13
Bahar 14
Güz 14
0%
İyi bir şey olur
Kötü bir şey olur
Ne iyi ne de kötüdür
Fikrim yok
Şekil 1 Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik Eurobarometer sonuçları
Kaynak: (European Commission, 2004-2014 )
Müzakere sürecinin başlamasının ardından Aralık 2006’da müzakere
sürecinin askıya alınması, Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğine yönelik yürüttüğü olumsuz söylem Türkiye kamuoyunu da etkilemiş ve 2006 yılı sonunda
destek %44 düzeyine kadar gerilemiştir. Aynı dönemde “üyelik kötü bir
şeydir” diyenlerin oranı %20’nin üzerine çıkmış, “ne iyi ne de kötü olur”
diyenlerin oranı da artmaya başlamış, bir başka ifadeyle “tarafsızların” payı
yükselmeye başlamıştır.
2004-2014 dönemi genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye’de AB
üyeliğine karşıtlığın yükseldiği, desteğin ise azaldığı görülmektedir. Nitekim
Eurobarometer’de düzenli olarak sorulan “Her şeyi göz önünde bulundurduğunuzda, Türkiye AB’ye üye olmakla fayda sağlar mı yoksa sağlamaz mı?”
sorusuna verilen yanıtlarda 2004 sonbaharında %73 oranında faydalı olacağını düşünenlerin, 2014 yılında %36 düzeyine kadar gerilediği görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin AB üyeliğinden fayda sağlayamayacağını
düşünenlerin oranı da 2004 yılında %18 düzeyinden hızla artarak 2014 yılında %54 düzeyine kadar yükselmiştir.
ÖZGÜR TONUS
56
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
Fayda sağlar
Fayda sağlamaz
Güz 14
Bahar 14
Güz 13
Bahar 13
Güz 12
Bahar 12
Güz 10
Bahar 10
Güz 09
Güz 08
Bahar 09
Bahar 08
Güz 07
Bahar 07
Güz 06
Bahar 06
Güz 05
Güz 04
Bahar 05
0%
Fikrim yok- Bilmiyorum
Şekil 2 Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik fayda değerlendirmesi Eurobarometer
sonuçları
Kaynak: (European Commission, 2004-2014 )
Türkiye kamuoyunun kişisel olarak AB’nin ne anlama geldiğine yönelik algılarında Tablo 1’de sunulduğu üzere ekonomik beklentiler öne çıkmaktadır. AB üyeliğinden kişisel beklentilerden ekonomik olanları ayrıştırırsak, Türkiye kamuoyunun daha çok AB’nin ekonomik refah, Avrupa’da
eğitim, seyahat ve çalışma hakkı, işsizlik ve sosyal koruma anlamına geldiğini düşünmektedir. Nitekim 2005-2013 döneminde aynı araştırma içinde
Türkiye ekonomisinin AB ülkeleri ortalamasına göre daha iyi olduğunu düşünenlerin oranı %13’ten %38’e yükselmiştir. Ekonomik temelli bu fayda
beklentisinin zaman içinde gerilediği görülmektedir.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
57
Tablo 1 Eurobarometer araştırmalarında Türkiye kamuoyunda AB’nin anlamı
sonuçları
Dönem
Ekonomik
refah
Güz 04
Bahar 05
Güz 05
Bahar 06
Bahar 07
Bahar 08
Güz 08
Bahar 09
Güz 09
Bahar 10
Güz 10
Bahar 11
Güz 11
Bahar 12
Güz 12
Bahar 13
Güz 13
Bahar 14
Güz 14
48
43
41
35
31
37
32
33
33
37
35
31
13
23
26
31
36
17
18
AB
ülkelerinde
seyahat,
eğitim ve
çalışma
hakkı
30
27
25
15
28
22
23
24
28
22
19
25
16
31
23
24
36
11
16
Dünyada
söz sahibi
olma
Barış
Sosyal
koruma
Kültürel
çeşitlilik
İşsizlik
Kültürel
kimliğin
kaybolması
Demokrasi
17
17
14
11
13
9
10
13
10
12
26
21
13
23
17
24
23
13
10
29
23
25
24
27
16
14
15
18
20
16
11
6
16
17
27
24
10
9
34
27
32
21
22
16
17
20
20
17
17
18
14
15
17
20
25
15
15
20
18
16
9
17
10
11
14
13
12
18
21
10
13
12
21
18
11
17
22
18
17
20
17
11
10
13
13
13
14
12
9
9
12
16
16
11
20
17
23
19
16
17
13
19
15
13
17
21
17
20
14
21
17
19
14
15
24
20
19
18
14
22
13
17
20
22
21
20
13
19
18
27
31
12
12
Kaynak: (European Commission, 2004-2014 )
Eurobarometer araştırmalarında “Genel olarak AB'nin size göre imajı...?” sorusuna verilen “olumlu ve olumsuz” yanıtları bir araya getirildiğinde, Türkiye kamuoyunda müzakere sürecinin başlamasının ardından AB’nin
imajının hızla olumsuza döndüğü söylenebilir. Dikkat çeken bir gelişme ise
2014 Baharında gerçekleştirilen son araştırmada AB’nin olumlu imajının
artış eğilimine geçmiş olmasıdır.
Güz 04
Bahar 05
Güz 05
Bahar 06
Güz 06
Bahar 07
Güz 07
Bahar 08
Güz 08
Bahar 09
Güz 09
Bahar 10
Güz 10
Bahar 11
Güz 11
Bahar 12
Güz 12
Bahar 13
Güz 13
Bahar 14
Güz 14
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Olumlu
Olumsuz
Yansız
Şekil 3 Türkiye kamuoyunda AB imajı
Kaynak: (European Commission, 2004-2014 )
ÖZGÜR TONUS
58
Genel olarak Eurobarometer’in tüm araştırma dönemlerinde, AB kurumlarına olan güven eğilimi Türkiye’de %50’nin üzerine çıkmamıştır. Tablo 2’de bu kurumlardan sadece Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosuna yönelik güven eğilimleri sunulmuştur. Bu soruya verilen “bilmiyorum”
yanıtının yüksekliği de, Türkiye kamuoyunun AB konusundaki bilgi düzeyinin düşüklüğü ile birlikte değerlendirilmelidir. Her ne kadar AB üyesi ülkelerde bile AB bilgi düzeyi açısından kendini bilgili görenler çoğunlukta olmasa bile, Eurobarometer sonuçları bize Türkiye kamuoyunun AB konusunda kendini “bilgisiz” ve “güvensiz” hissettiğini göstermektedir.
Tablo 2 Eurobarometer araştırmalarında Türkiye kamuoyunun AB kurumlarına
güveni (%)
Avrupa Komisyonu
Avrupa Parlamentosu
Dönem
Güvenirim
Güvenmem
Bilmiyorum
Güvenirim
Güvenmem
Bilmiyorum
Güz 04
39
34
27
41
34
25
Bahar 05
39
35
27
43
33
24
Güz 05
33
32
35
36
31
33
Bahar 06
29
36
35
34
35
31
Güz 06
32
39
29
34
39
26
Bahar 07
22
37
41
24
38
38
Güz 07
17
45
38
20
45
35
Bahar 08
23
40
37
25
41
34
Güz 08
19
43
38
20
42
38
Bahar 09
20
44
36
27
42
31
Güz 09
18
39
43
19
40
41
Bahar 10
21
47
32
24
48
28
Güz 10
11
53
36
14
52
34
Bahar 11
16
51
33
17
52
31
Güz 11
16
50
34
14
52
34
Bahar 12
20
53
27
22
52
26
Güz 12
20
44
36
21
45
34
Bahar 13
22
46
32
25
46
29
Güz 13
28
46
26
30
47
23
Bahar 14
16
45
39
21
45
34
Güz 14
14
57
29
21
51
28
Kaynak: (European Commission, 2004-2014 )
AB’de Kamuoyu sonbahar 2011 raporunda yer alan “AB, onun politikaları ya da kurumları hakkında bilgi ararken, okuyacağım kaynaklardan hangilerini kullanıyorsunuz?” sorusuna Türkiye’de %53 oranında televizyon
yanıtı verilmiştir. AB hakkında bilgi oluşum sürecinde diğer etkili kanallar
arasında ise günlük gazeteler öne çıkmaktadır.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
59
Bilmiyor / Cevap Yok
Böyle bir bilgiyi hiçbir zaman…
Kitaplar, broşürler, bilgi içeren el…
İnternet
Radyo
Televizyon
Diğer gazete ve dergiler
Günlük gazeteler
Akrabalar, iş arkadaşları, dostlarla…
Konferanslara, konuşmalara,…
0%
10% 20% 30% 40% 50% 60%
Şekil 4 Türkiye kamuoyunda başvurulan AB bilgi kaynakları (2011)
Kaynak: (European Commission, 2011 )
Transatlantik Eğilimler Kamuoyu Araştırmaları
German Marshall Fund of United States (GMF) tarafından her yıl gerçekleştirilen “Transatlantik Eğilimler” araştırması, ABD ve Rusya’nın yanında Avrupa’dan Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Polonya,
İngiltere, Portekiz, İspanya, İsveç ve Türkiye’yi kapsamaktadır. Araştırmalarda her ülkeden 18 yaş üzeri yaklaşık 1000 kişiyle görüşülmektedir. Araştırmalarda düzenli olarak sorulan “Genel olarak Türkiye’nin AB’ye üye olacak olması hakkındaki görüşünüz?” sorusuna Türkiye’den olumlu yanıt verenler 2004 yılında %73 oranındadır. Bu oran hızla gerilerken sadece 2014
yılında %53 düzeyine geri gelebilmiştir. 10
10
German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014, German
Marshall Fund, 2014.
ÖZGÜR TONUS
60
80
70
60
50
40
30
20
10
0
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Olumlu
Olumsuz
Ne olumlu ne de olumsuz
Şekil 5 Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine yaklaşımı
Kaynak: (German Marshall Fund, 2004-2014)
AB
demokratik
ülkelerin bir
arada hareket
etmesini sağlar
16
AB seyahat,
eğitim ve
çalışma
amacıyla
serbest
dolaşımı sağlar
22
AB
Avrupa'da
barışı sağlar
20
AB Avrupa
ekonomilerini
güçlendirir
29
Şekil 6 Türk halkının AB üyeliğine desteği (%) – Transatlantik Eğilimler 2014
Kaynak: (German Marshall Fund, 2014)
Transatlantik Eğilimler araştırmasında Türkiye'nin AB üyeliğinin iyi bir
şey olmasının en önemli nedeni olarak Türkiye’de AB üyeliğine %53 oranında destek verenler, serbest dolaşım hakkı ve daha güçlü ekonomi gerekçelerini öne çıkarmıştır. Demokrasi ve barış gibi gerekçeler daha düşük pay
almaktadır.11
11
German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014, German
Marshall Fund, 2014, s. 29.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
61
AB içinde çok
fazla yetkili
var
8
AB
kültürümüzü
zayıflatır
42
AB
ekonomimize
zarar verir
18
AB antidemokratiktir
21
Şekil 7 Türk halkının AB üyeliğine karşı olmasının nedenleri (%)
Transatlantik Eğilimler 2014
Kaynak: (German Marshall Fund, 2014)
2014 yılı araştırması sonuçlarına göre “Türkiye'nin üyeliğinin kötü bir
şey olmasının temel nedeni nedir?” sorusuna Türkiye’de üyeliğe karşı olanların (%29) %42’si AB üyeliğinin ulusal kültür açısından bir tehdit olduğu
cevabını vermiştir. (Şekil 6) Yakın tarihli olmasa da 2008 yılında yapılan
araştırmada, “Türkiye, Batı'nın gerçekten bir parçası olamayacak kadar
farklı değerlere sahiptir” diyenlerin oranı %55 olarak belirlenmiştir. Transatlantik Eğilimler 2011 Araştırması’na göre Türklerin üçte birinden biraz
fazlası (%36), “nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle Türkiye’nin AB’ye ait olmadığını savunmaktadır” (2005 yılında %43). %22’si
“Türkiye’nin çok yoksul olması nedeniyle AB’ye entegre olamayacağına”
inanmakta, %32’si ise “Türkiye’nin AB üyeliği için çok fazla nüfusa sahip
olduğunu” düşünmektedir.
Yaşam Memnuniyeti Araştırması
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yürütülen Yaşam Memnuniyeti Araştırması Türkiye genelinde 18 yaş üstü bireylerin genel mutluluk algısını, toplumsal değerlerini, temel yaşam alanlarındaki genel memnuniyetini ve bu alanlardaki kamu hizmetlerinden memnuniyetini ölçmek ve bu
memnuniyet düzeyinin zaman içindeki değişimini takip etmek amacıyla
2003 yılından itibaren gerçekleştirilmektedir. Araştırma, daha önceki yıllarda Türkiye toplamı-kır-kent tahmini verebilecek şekilde tasarlanmakta iken,
ÖZGÜR TONUS
62
2013 yılında ilk defa, il düzeyinde tahmin verebilecek şekilde tasarlanmıştır.
Araştırma kapsamında Türkiye’nin AB üyesi olmasının bireylerin yaşamını
ne yönde etkileyeceğine ilişkin tahmini ve Türkiye’nin AB’ye üye olması
konusunda bir referandum yapılması durumunda bireylerin kullanacağı oy
sorulmaktadır. Doğrudan Türkiye kamuoyunun AB algısını ölçmeye yönelik
bir araştırma olmamasına rağmen, bu iki soruya verilen yanıtlar 12 yıllık
verinin oluşmasına yol açmıştır.
Tablo 3 AB üyeliğine ilişkin bireylerin referandum eğilimi (%)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Üyelik yönünde
70,2
65,0
53,0
54,7
51,9
52,4
52,5
44,8
45,4
46,5
47,0
Üyeliğe karşı
16,2
19,8
28,7
27,1
29,5
25,1
22,7
28,1
31,0
27,2
28,7
Fikri yok
13,6
15,3
18,3
18,3
18,6
22,5
24,9
27,1
23,6
26,3
24,3
Kaynak: TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2004-2014.
2014 yılında Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda bir referandum
yapılması durumunda bireylerin %47’si üyelik yönünde, %28,7’si ise üyeliğe karşı yönde oy kullanacaklarını belirtmiştir. 12 Tablo 3’ten görüleceği
üzere 2004 yılında Türkiye’de üyeliğe destek %70,2 gibi yüksek bir seviyede iken 2014 yılına kadar hızla azalmıştır. Şekil 8’de sunulduğu gibi 2013
yılı araştırmasında genç yaş gruplarında referandumda üyelik yönünde desteğin yüksek olduğu buna karşılık üyeliğe karşı görüşte olanların 65 yaş üstü
bireylerde daha yüksek olduğu görülmektedir.13
49,4
17,9
32,7
65+
33,1
26,3
22,4
19,3
20,4
24,4
28
30,2
29,7
27,3
42,5
45,7
47,5
51
52,3
55-64
45-54
35-44
25-34
18-24
Üyelik yönünde
Üyeliğe karşı
Fikri yok
Şekil 8 Yaş grubuna göre AB üyeliği referandum eğilimi (%)
Kaynak: (TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013)
12
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,Ankara: TÜİK, s. 69.
2014 yılına ait il düzeyinde Yaşam Memnuniyeti Anketi sonuçları açıklanmadığı için ayrıntılı analizler 2013 yılı sonuçları üzerinden verilmiştir. TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, Ankara: TÜİK, s.70.
13
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
Bir okul bitirmeyen
İlkokul
İlköğretim-Ortaokul
Lise ve dengi
30,1
56,7
13,2
29,6
26,2
44,2
51,4
53,4
Yükseköğretim
Üyelik yönünde
63
57,5
Üyeliğe karşı
18,8
29,8
12,4
34,2
34,2
8,2
Fikri yok
Şekil 9 Eğitim düzeyine göre AB üyeliği referandum eğilimi (%)
Kaynak: (TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013)
Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de eğitim
düzeyi yükseldikçe, Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda bir referandum yapılması durumunda olumlu yönde oy kullanacağını belirtenlerin oranları yükselmektedir (Şekil 9). Diğer taraftan herhangi bir okul bitirmeyenlerde “fikrim yok” yanıtını verenlerin oranı %56,7 düzeyindedir. Hanehalkı
gelir düzeyi yükseldikçe, referandumda üyelik yönünde oy kullananların
oranı artmakta, fikrim yok yanıtını verenlerin ise oranı azalmaktadır.14
AB üyeliğine yönelik referandum eğilimi olumlu yönde olanların il düzeyinde sıralamasına bakıldığında, genelde Doğu ve Güney Doğu Anadolu
Bölgelerinde yer alan illerde desteğin Türkiye ortalamasının çok üzerinde
olduğu göze çarpmaktadır. Bu durum Türkiye’de AB üyeliğine yönelik desteğin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi dışındaki faktörler (etnik köken,
siyasi tercih, vb.) tarafından da belirlendiğini destekler niteliktedir. Ancak bu
illerde ortalama gelir düzeyinin düşük ve yoksulluk oranının da yüksek olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Tablo 4 2013 yılında illere göre AB üyeliğine ilişkin bireylerin referandum eğilimi (%)
Üyelik yönünde
Üyeliğe karşı
46,5
27,2
Türkiye
40,6
36,3
Eskişehir
Kaynak: TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2013.
14
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014, s. 71.
Fikri yok
26,3
23,2
ÖZGÜR TONUS
64
Türkiye genelinde AB üyeliği için referandum yapılması durumunda,
üyelik yönünde oy vereceğini belirtenlerin oranı %46,5 iken Eskişehir’de
%40,6’dır. 2013 yılında olası bir referandumda AB üyeliğine karşı olanların
en yüksek olduğu iller arasında Düzce, Sakarya, Konya ve Karaman’ın ardından Eskişehir %36,3 oranı ile 5. sırada yer almaktadır (Tablo 4).
Yaşam Memnuniyeti Araştırması’ndan “genç” olarak tanımlanan 15-24
yaş grubunun Eskişehir nüfusu içinde de önemli paya sahip olduğu daha
önce de vurgulanmıştır. Tablo 5’te görüldüğü üzere bu kesimin 2013 yılında
referandum olması durumunda, Türkiye’nin AB üyeliğine desteği %48,8 ile
Türkiye ortalamasının altındadır. Nitekim üyeliğe karşı olan gençlerin oranının en yüksek olduğu iller sıralamasında Eskişehir %38,6’lık değer ile 10.
sırada yer almıştır.
Tablo 5 İllere ve cinsiyete göre AB üyeliğine ilişkin genç nüfusun referandum eğilimi (%)
Üyelik yönünde
Üyeliğe karşı
Fikri yok
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Türkiye
52,3
56,7
48
27,3
29,8
25
20,4
13,6
27
Eskişehir
48,8
54,4
42,6
38,6
35,5
42
12,6
10,1
15,4
Kaynak: (TÜİK, 2014, s. 146)
Diğer Araştırmalar
Şenyuva, 2001-2008 dönemine ait Eurobarometer verilerini kullanarak
Türkiye kamuoyunda AB’ye olan güvenin ve Türkiye’nin üyeliğine verilen
desteğin azaldığını ortaya koymuştur.15 Çarkoğlu, 2002 yılında 3060 kişi ile
uyguladığı anket sonucunda dindarlığın Türkiye kamuoyunda AB karşısındaki tutum ve davranışlarda etkili olan faktörlerden birisi olduğunu, bireylerin kendini dindar olarak tanımlamasıyla AB üyeliğine verdiği desteğin
azaldığı sonucuna ulaşmıştır.16 Buna karşılık Kentmen, dindarlığın etkisinden ziyade ekonomik fayda beklentilerinin AB üyeliği desteğini belirlediği
sonucuna ulaşmıştır.17
Abusara18 2008 yılı, Arıkan19 ise 2009 yılı Eurobarometre verilerini kullanarak, Türkiye’deki tutumun belirleyen etmenleri incelemiş, Elgün ve
15
Özgehan Şenyuva, Türkiye Kamuoyu ve Avrupa Birliği 2001-2008: Beklentiler, İstekler ve
Korkular, Uluslararası İlişkiler, 6 (22), 2009, s.97-123.
16
Ali Çarkoğlu, Who Wants Full Membership? Characteristics of Turkish Public Support for
EU Membership,Turkish Studies , 4 (1), s. 171-194.
17
Çiğdem Kentmen, Determinants of Support for EU Membership in Turkey: Islamic Attachments, Utilitarian Considerations and National Identity, European Union Politics, 9 (4),
2008, s. 487-510.
18
Adel Abusara, Public Opinion in Turkey on EU Accession – an (Un)desirable Marriage?,Different Dimensions of European Security, (17), 2010, s.77-87.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
65
Tillman aday ülkelerde ekonomik olmayan faktörlerin üyelik desteğini belirlediğini20, Çarkoğlu ve Kentmen ise 2001-2009 dönemi için dört farklı kaynaktan derledikleri verileri kullanarak yaptıkları analizde Türkiye kamuoyunda kişisel ve ülkenin ekonomik fayda sağlayacağını düşünenlerin AB
sürecini desteklediklerini, ulusal aidiyet duygusunun negatif, demokratik
beklentilerin ise kamuoyunun AB’ye yönelik düşüncelerinde pozitif etki
yaptığını vurgulamışlardır.21 Diğer taraftan bu çalışmada hükümetin performansı ve bireylerin siyasi parti tercihleri AB tutumunu önemli ölçüde şekillendirirken, etnik köken veya mezhep farklılıkları AB desteğini belirlediğine
yönelik bulgulara rastlanmamıştır.
2012 yılında Kadir Has Üniversitesi tarafından Türkiye’nin çeşitli illerinde 18 yaş ve üzeri 1000 kişiye yüz yüze görüşme tekniğiyle gerçekleştirilen Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması’nda Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin oranı %50,4 olarak bulunmuş buna karşılık Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını düşünenlerin oranı ise %65,6 düzeyinde
çıkmıştır.22 Şubat 2014 tarihinde açıklanan 2013 yılı araştırmasında ise AB
üyeliğini destekleyenlerin oranının %51,8’e yükseldiği, Türkiye’nin üye
olamayacağını düşünenlerin oranının ise %64,7’ye gerilediği göze çarpmaktadır.23
2010 ve 2011’da ve International Republican Institute tarafından gerçekleştirilen Türkiye Kamuoyu Araştırmalarında (N2010=2012, N2011=800)
yer alan AB’ye yönelik 4 sorudan elde edilen verilere göre katılımcıların
%56’sı (2010’da %65’i) Türkiye’nin üyeliğinin iyi bir şey olacağını düşündüğü, %55’i ise referandum olması durumunda üyeliği destekleyeceklerini
(2010 %63) belirtmiştir. Bu araştırmalarda da üyeliğe desteğin temel nedeni
olarak ekonomik nedenler öne çıkmakta, buna karşılık üyeliğin olumsuz yanı
olarak ulusal kimliğin ve dini değerlerin zayıflaması gördükleri sonuçları
elde edilmiştir.24
19
Gizem Arıkan, Attitudes Towards the EU in Turkey,Perceptions , XVII (3), 2012, s. 81-103.
Özlem Elgün ve Erik Tillman, Exposure to European Union policies and support for
membership in the candidate countries,Political Research Quarterly, 60 (3), 2007,s. 391-400.
21
Ali Çarkoğlu, ve Çiğdem Kentmen, Diagnosing Trends and Determinants in Public Support
for Turkey's EU Membership, South European Society And Politics , Vol. 16, No. 3, 2011,
s. 365-379.
22
Kadir Has Üniversitesi,Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2012, İstanbul:
Kadir Has Üniversitesi, 2013.
23
Kadir Has Üniversitesi,Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2013, İstanbul:
Kadir Has Üniversitesi, 2014.
24
The International Republican Institute, Turkish Public Opinion Survey, IRI, 2011.
20
66
ÖZGÜR TONUS
Yazgan ve Aktaş’ın 2012 yılında Çankırı’da 18-65 yaş arası 400 kişiye
uyguladıkları anketlerden elde edilen sonuçlara göre, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin oranının %40,3, istemeyenlerin ise %37,6 olduğu, Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olamayacak diyenlerin ise %61 düzeyinde olduğu sonuçları elde edilmiştir. Çalışmada “sizce AB ne anlama geliyor?” sorusuna %17,3 ekonomik ve teknolojik güçtür yanıtını vermiştir. Katılımcıların
%82’sinin kendini Avrupalı hissetmediği, %81,5’i ise AB’nin Türkiye’ye
adil ve güvenilir davranmadığını belirtmiştir. Bu çalışmada da AB üyeliğinin
Türkiye’ye ekonomik fayda sağlayacağı düşüncesi öne çıkmıştır. Katılımcıların %68’i üyeliğin kültürel yozlaşmaya neden olacağını ve aile yapısını
bozacağını düşünmektedir.25
Türkiye’de AB algısı araştırmalarından bir diğeri ise, “Türkiye’de
Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı” araştırmasıdır. 26 Türkiye’nin çeşitli
illerindeki 14 üniversite de, 18-25 yaş grubunda 1000 kişi ile yüz yüze görüşme tekniğiyle gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre; üniversite öğrencilerinin %45,4’ünün Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediği, %42,4’sinin
karşı çıktığı %12,2’lik kesimin ise kararsız olduğu görülmektedir. Ankete
katılanların büyük çoğunluğunun (%62,2) AB hakkında kısmen bilgiye sahip
olduğu, AB üyeliğini destekleyenlerin %43,8’inin Türkiye’de yaşam standardının yükselmesini istediği, karşı çıkanların ise en çok (%30,1) Türk kültür ve kimliğinin yok olacağı endişesiyle desteklemediği sonuçları elde
edilmiştir. Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olamaz görüşünde olanlar
%34’lük paya sahipken, 10-15 yıl içinde üyelik beklentisi olanlar %25,6
düzeyindedir.
ATAUM tarafından 2011 yılında Türkiye’de çeşitli bakanlıklarda AB
konularında çalışan uzman ve üst düzey yöneticilerle gerçekleştirilen yüz
yüze görüşmeler sonucunda (N=262), katılımcıların %66,8’inin Türkiye’nin
AB sürecini destekledikleri, %49,6’sının mevcut işine girdikten sonra AB’ye
ilişkin tutumlarının değişmediği, %42,4’ünün Türkiye’de AB konusunda
çalışanların bir dayanışma ruhuna sahip olunmadığını düşündükleri ve
%83,2’sinin Türkiye’nin AB üyesi olmasını istedikleri ve %41,2’sinin üyeliğin 11-20 yıl içinde gerçekleşeceğini; %16’sı ise Türkiye’nin hiçbir zaman
AB üyesi olamayacağını düşündüğü, %88,2’sinin AB’nin Türkiye’ye karşı
samimi davranmadığı, taraflar arasında en büyük sorun olarak din ve kimlik
farklılığı olduğu sonuçları elde edilmiştir.27
25
Hatice Yazgan ve Altan Aktaş, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerinde Kamuoyu Faktörü :
Çankırı İli Örneği,Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi , 2 (2), 2012, s.1-23.
26
Nail Alkan, Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı, Ankara: Konrad-Adenauer
Stiftung, 2013.
27
ATAUM,“AB'nin Türkiye'nin Bürokratik Dönüşümüne Etkileri” 27 Ocak 2012,
<http://ataum.ankara.edu.tr/proje2012.pdf>
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
67
2005 yılında Dicle Üniversitesi öğrencilerine yönelik yapılan araştırmada ise (N=231) Türkiye’nin üyeliğine %84 oranında destek verdikleri, %75’i
için AB’nin olumlu imaja sahip olduğu, %53’ünün ise müzakere sürecinin
üyelikle sonuçlanmayacağını düşündükleri sonuçları elde edilmiştir.28
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından AB Türkiye Odalar Forumu (ETCF) projesi olarak gerçekleştirilen Türkiye’de AB üyeliği için
şirketlerin hazırlıkları: Türkiye’deki özel sektörün görüşleri 29 araştırması,
Türk iş dünyasına yönelik en geniş kapsamlı araştırma olmuştur. 2008 yılında yapılan araştırmanın kapsamı genişletilerek 2011 yılında 3721 işletmede
gerçekleştirilen anket sonucunda AB üyeliğine destek %75 düzeyinde çıkmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre şirketlerin büyüklüğü arttıkça
AB’ye katılım yönünde verilen destek artmaktadır. Araştırmada dikkat çeken bir başka bulgu ise şirketlerin büyük çoğunluğunun AB müktesebatı
hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını ve AB müktesebatına uyum için
herhangi bir hazırlığının olmadığını belirtmesidir.
Yıldırım, Çalış ve Benli Türkiye’de işçi konfederasyonlarının Türkiye’nin AB üyeliğine bakışlarını incelemiştir.30 Türkiye’de işçi sınıfının AB
üyeliğine bakışına yönelik Müftüoğlu ve Çetin tarafından 2005 yılında İstanbul’da 13 işkolunda çalışan 900 ücretli çalışan ile anket tekniği kullanılarak yapılan araştırmada, AB üyeliğinin Türkiye açısından olumlu sonuçlar
ortaya çıkartacağına inananların ve AB üyeliğini destekleyenlerin oranı
%44,4 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık AB üyeliğine olumlu bakanların
%45’i, AB üyeliğinin gerçekleşeceğine inanmamaktadır. AB üyeliğine
olumlu bakanların en önemli gerekçeleri, demokrasi ve insan hakları
(%92,5) ile sosyal hakların (%92) gelişmesine yönelik beklentilerdir. Bunu
ekonomik gelişme (%80,3) ve sendikal hakların gelişmesine (%75,7) yönelik
beklentiler izlemektedir. AB üyeliğine karşı olanların öncelikli gerekçesi,
Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak dışa bağımlılığının artacak olmasına
(%88,6) ve tarımın olumsuz olarak etkileneceğine yönelik endişeler izlemektedir (%80).31
28
İlhan Kaya, Taner Kılıç ve Ahmet Yıldırım, Dicle Üniversitesi Öğrencilerinin Türkiye'nin
AB Üyeliğine İlişkin Görüş ve Beklentileri, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (23),
2008, s.254-273.
29
AB-Türkiye Odalar Forumu,Türkiye'de AB Üyeliği İçin Şirketlerin Hazırlıkları:
Türkiye'de Özel Sektörün Görüşleri -2013, EUROCHAMBERS-TOBB, 2013.
30
Engin Yıldırım, Şuayyip Çalış ve Abdurrahman Benli, Turkish Labour Confederations and
Turkey's Membership of the European Union,Economic and Industrial Democracy , 29 (3),
2008, s.362-387.
31
Özgür Müftüoğlu ve Rana Çetin, “Ücretli Çalışanların Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği
Üzerine Düşünceleri” 20 Eylül 2005, <http://www.sendika.org/2005/09/ucretli-calisanlarinturkiyenin-avrupa-birligi-uyeligi-uzerine-dusunceleri-disk-gida-is> (27 Mart 2013).
68
ÖZGÜR TONUS
TESEV’in 2010 yılında gerçekleştirdiği Dış Politika Algısı araştırmasında (N=1000) katılımcıların %69’u Türkiye’nin AB üyesi olmasını istiyorum yanıtını vermiştir. 32 Diğer araştırmalarda olduğu gibi üyeliğe verilen
desteğin gerekçesi olarak ekonomik niteliktekiler öne çıkmaktadır. Üyeliğe
karşı çıkanlar ise buna gerekçe olarak, Türkiye’nin kendi başına güçlü olması (%21) ve ahlaki-kültürel değerlerin farklılığını (%10) göstermektedir.
Katılımcıların %30’u Türkiye’nin asla üye olamayacağını savunurken, 10
yıla kadar üye olacağını düşünenlerin oranı %36’dır. Türkiye’nin üyeliği
önündeki en büyük engel olarak Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması
(%22) görülmektedir.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi tarafından Aralık 2012Ocak 2013 döneminde Türkiye’nin çeşitli illerinde yürüttüğü araştırmada ise
(N=1509) katılımcılara yöneltilen “Bu yıl Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ankara Antlaşmasının 50. yılı. Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin de 8. yılı. Sizce, önümüzdeki 5 yılda Türkiye şimdi okuyacaklarımdan hangisini yapmalı?" sorusuna katılımcıların %33’ü tam üyelik hedefinde ısrarlı olunması, yaklaşık 2/3’ü ise tam üyelikten vazgeçilmesi görüşünü
bildirmiştir.33
Genel olarak alanyazın değerlendirildiğinde, Türkiye’de düzenli olarak
gerçekleştirilen AB’ye yönelik kamuoyu araştırmalarının eksikliği fark
edilmektedir. Nitekim akademik araştırmaların çoğunda Eurobarometer sonuçlarını kullanarak analizlerin gerçekleştirildiği görülmektedir.
Şekil 10’da sunulduğu gibi Eurobarometre, TÜİK Yaşam Memnuniyeti
ve Transatlantik Eğilimler araştırmalarında Türkiye’nin üyeliği hakkındaki
olumlu görüşleri bir araya getirdiğimizde34 her üç araştırmada Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine verdiği destekte azalış trendi göze çarpmaktadır.
Bu araştırmalardan Eurobarometre ve TÜİK Yaşam Memnuniyeti araştırmalarındaki azalış trendleri ise paralel seyretmektedir. Ölçekleri ve soru biçimleri farklı da olsa, genel kamuoyu görüşünü ortaya koymaları açısından araştırmaların birbirlerini destekledikleri söylenebilir.
32
Mensur Akgün, et al., Türkiye'de Dış Politika Algısı, TESEV: Dış Politika Programı,
2011.
33
EDAM, “EDAM Kamuoyu Anketleri” 12 Ocak 2013, <http://edam.org.tr/ document/EDAMAnketOcak2013.pdf> (19 Eylül 2014).
34
Eurobarometre araştırması her yıl güz ve bahar dönemlerinde yapıldığı için yıllık değerler
iki dönemin aritmetik ortalaması olarak alınmıştır.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
69
Şekil 10 Farklı 3 araştırmada Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine verdiği destek (%)
Kaynak: Eurobarometre, TÜİK Yaşam Memnuniyeti ve Transatlantik Eğilimler araştırmaları verilerinden derlenmiştir.
Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı
2014 yılının Haziran ve Eylül ayları arasında Eskişehir şehir merkezinde yaşayan 20 yaş ve üzerindeki bireylerden 1106 anket aracılığıyla elde
edilen verilerinin analizinde, Eskişehir kamuoyunda Türkiye’nin AB üyesi
olmasını destekleyenlerin oranı %53,9 iken, desteklemeyenlerin oranı
%22,2’dir. Kararsız olarak değerlendirebileceğimiz kesimin oranı ise %23,9
düzeyindedir.
ÖZGÜR TONUS
70
Şekil 11 Türkiye’nin AB’ye üyeliğine destek (%)
TÜİK’in gerçekleştirdiği Yaşam Memnuniyeti Araştırmasında, Türkiye
genelinde 2013 yılında Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda bir referandum yapılması durumunda, bireylerin %46,5’i üyelik yönünde, %27,2’si
üyeliğe karşı yönde oy kullanacaklarını belirtmiştir. Eskişehir özelinde sonuçlara baktığımızda, AB üyeliği için referandum yapılması durumunda
üyelik yönünde oy vereceğini belirtenlerin oranı %40,6, AB üyeliğine karşı
olanların ise %36,3 düzeyinde olduğu sonuçları elde edilmiştir.35 2014 yılı
Eurobarometer sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda ise “genel olarak, Türkiye'nin AB üyeliği iyi bir şeydir” diyenlerin oranı bahar döneminde %38, güz
döneminde ise %28 seviyesindedir. Üyeliğin kötü bir şey olduğunu düşünenler ise sırasıyla %33 ve %39’luk pay almıştır. Bu sonuçlarla karşılaştırıldığında, 2014 yılında araştırmamız sonuçlarında Eskişehir kamuoyunun AB
üyeliğine desteğin Türkiye genelinden daha yüksek olduğu görülmektedir.
Yerel düzeyde Yazgan ve Aktaş’ın Çankırı iline yönelik elde ettikleri bulgularda da üyeliğe destek %40 seviyesinde tespit edilmiştir.36
Bu farklılığa neden olan faktörlerin başında Eskişehir kamuoyu AB
hakkında kendisini daha bilgili hissetmektedir. AB hakkındaki bilgi düzeyine ilişkin soruyu yanıtlayan 1.100 kişiden 513’ü (%46,6) orta seviyede bilgi
sahibi olduğunu belirtmiştir. AB hakkında yüksek düzeyde bilgiye sahip
olduğunu düşünen 211 kişi (%19,2), hiç bilgili olmadığını düşünen ise 65
35
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, s. 372.
Hatice Yazgan ve Altan Aktaş,s.13.
36
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
71
kişi (%5,9)’dir. Bulgular doğrultusunda Eskişehir kamuoyunun AB hakkında
orta seviyede bilgiye sahip olduğu söylenebilir (Tablo 6).
Tablo 6 AB hakkındaki bilgi düzeyine ilişkin bulgular
Frekans (N)
Yüzde (%)
Geçerli Yüzde (%)
Hiç bilgim yok
65
5,9
5,9
Biraz bilgim var
311
28,1
28,3
Orta seviyede bilgiliyim
513
46,4
46,6
Fazla bilgim var
159
14,4
14,5
Çok fazla bilgim var
Toplam
Kayıp Değer
Toplam
52
4,7
4,7
1100
99,5
100,0
6
0,5
1106
100,0
Katılımcıların AB hakkında bilgilerini hangi kanallardan edindiğine
dair sorulan soruya verilen yanıtlara bakıldığında, radyo ve televizyondan
bilgi alanlar katılımcıların %31’ini, gazete ve dergiden bilgi alanlar
%24’ünü, internetten bilgi alanlar %23’ünü oluşturmaktadır. En az oranlara
sahip olan bilgi kanalları ise sırasıyla, sohbet ve tartışma ortamından bilgi
edinme, okul, kurs veya eğitim yoluyla bilgi edinme ve sivil toplum örgütlerinden bilgi edinme seçenekleridir. Eurobarometer Aday Ülke araştırmasında
AB hakkında bilgi kaynağı olarak Türkiye’de ağırlıkla televizyon ve günlük
gazetelerin kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır37. Eskişehir kamuoyuna ilişkin
bilgi kaynakları benzer çıkmakla birlikte, günümüzde internetin daha yoğun
kullanıldığı gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.
Eskişehir kamuoyunun %66’sının AB hakkında ortalama düzeyden daha yüksek bilgiye sahip olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ortalamalara göre
25-29 yaş arasındaki gençler ile 30-39 yaş arasındaki orta yaş grubu, AB
hakkında diğer yaş gruplarına göre daha fazla bilgili olduğunu düşünmektedir. Ancak Tablo 7’de sunulduğu üzere AB hakkındaki bilgi düzeyi ile yaş
grupları arasındaki bu ilişkide yapılan ANOVA F Test ile istatistikî olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p=0,776).
37
European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004, s.22.
ÖZGÜR TONUS
72
Tablo 7 AB hakkındaki bilgi düzeyi-yaş ilişkisi
Ortalama için %95 Güven
Aralığı
Yaş
Sayı
Ortalama
Std. Sapma
Std.
Hata
Alt Sınır
Üst Sınır
20-24
343
2,80
,961
,052
2,70
2,91
25-29
155
2,90
,948
,076
2,75
3,05
30-39
197
2,90
,843
,060
2,79
3,02
40-49
142
2,84
,839
,070
2,70
2,98
50-59
102
2,87
,951
,094
2,69
3,06
60 ve üstü
51
2,76
,651
,091
2,58
2,95
Toplam
990
2,85
,903
,029
2,79
2,90
Kamuoyunun eğitim düzeyinin artmasıyla, AB hakkındaki bilgi düzeyinin daha yüksek olacağı hipotezi test edilmiş, korelasyon testi ile Eskişehir
kamuoyunda bilgi düzeyi ve eğitim düzeyi arasında zayıf ancak pozitif yönlü
bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=0,150; p=0,001).
Tablo 8 Eğitim düzeyi - AB hakkındaki bilgi düzeyi ilişkisi
Bilgi düzeyi
Eğitim düzeyi
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Bilgi düzeyi
1
1100
,150
,001
1009
Eğitim düzeyi
,150
,001
1009
1
1015
Araştırmada cevabı aranan bir diğer soru ise, AB hakkında bilgi düzeyinin artması ile Türkiye’nin AB üyeliğine olan desteğin artıp artmayacağıdır. Bu ilişki korelasyon testi yapılarak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar sahip olunan bilgi düzeyi ile AB üyeliğine verilen destek arasında Tablo
9’da sunulduğu üzere zayıf ancak anlamlı bir pozitif ilişkiye işaret etmektedir (r=0,136; p=0,001).
Tablo 9 AB hakkında sahip olunan bilgi düzeyi –AB üyeliğine destek ilişkisi
Bilgi düzeyi
AB üyeliğine destek
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Pearson Correlation
Sig. (2-tailed)
N
Bilgi düzeyi
1
1100
,136
,001
1060
AB üyeliğine destek
,136
,001
1060
1
1064
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
73
Tablo 10 AB üyeliğine destek – yaş ilişkisi
20-24
25-29
30-39
40-49
50-59
60
ve
üstü
Toplam
Ortalama İçin %95 Güven Aralığı
Alt Sınır
Üst Sınır
3,25
3,50
3,08
3,45
3,20
3,53
3,16
3,59
3,28
3,78
Sayı
Ortalama
Std.
Sapma
Std.
Hata
334
150
192
133
100
3,37
3,27
3,36
3,38
3,53
1,168
1,139
1,136
1,259
1,275
,064
,093
,082
,109
,127
46
3,54
1,206
,178
3,19
3,90
955
3,38
1,183
,038
3,30
3,45
Türkiye’nin AB’ye üye olmasının desteklenmesi ile yaş değişkenin karşılaştırıldığı tek yönlü varyans analizi testinde çıkan ortalamaların sonuçlarına göre (Tablo 10) 60 yaş ve üstü katılımcılar ve 50-59 yaş grubundaki katılımcılar 3,54 ve 3,53 ortalamaları ile Türkiye’nin AB’ye üye olmasını en
yüksek oranda destekleyen kesimdir. Türkiye’nin üyeliğine 3,27 ortalama ile
25-29 yaş grubundaki katılımcılardan en az seviyede destek verilmektedir.
Ancak bu sonuçlara bağlı olarak Eskişehir kamuoyunda AB üyeliğinin desteklenmesi ile yaş değişkeni arasında anlamlı bir istatistikî ilişki olmadığı
görülmektedir (r=0,042, p=0,19).
TÜİK’in 2014 yılı araştırmasında Türkiye genelinde genç yaş gruplarında referandumda üyelik yönünde desteğin yüksek olduğu, buna karşılık
üyeliğe karşı görüşte olanların 65 yaş üstü bireylerde daha yüksek olduğu
görülmektedir. 38 Bu sonuçlarla karşılaştırdığımızda Eskişehir kamuoyunda
65 yaş üstü bireylerde ortalamalar nispi olarak daha yüksektir. Bir başka
ifadeyle Eskişehir’de her yaş grubundan üyelik yönünde destek gelmekle
birlikte yaş arttıkça destek de artmaktadır.
Eskişehir’de AB üyeliğine verilen destek ile gelir değişkenin karşılaştırıldığı tek yönlü varyans analizi testi sonuçlarına göre üyeliğe desteğin 3,64
ortalama ile düşük gelir grubundan geldiği Tablo 11’de görülmektedir. En
düşük destek ise 3,09 ortalama ile yüksek gelir grubunda yer alan katılımcılardan gelmektedir. TÜİK 2014 Türkiye geneline ilişkin sonuçlar hanehalkı
gelir düzeyi arttıkça referandumda üyelik yönünde oy kullanacağını belirtenlerin oranının arttığı tespiti yapılmıştır.
38
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,s.71.
ÖZGÜR TONUS
74
Tablo 11 AB üyeliğine destek – gelir düzeyi ilişkisi
900 ve altı
901-1800
1801-2700
2701-3600
3601
ve
üstü
Toplam
Ortalama İçin %95 Güven
Aralığı
Alt Sınır
Üst Sınır
3,50
3,78
3,15
3,51
3,03
3,43
3,42
3,88
Sayı
Ortalama
Std.
Sapma
Std.
Hata
232
171
153
89
3,64
3,33
3,23
3,65
1,080
1,197
1,249
1,099
,071
,092
,101
,116
74
3,09
1,425
,166
2,76
3,42
719
3,42
1,201
,045
3,33
3,51
Türkiye’nin AB üyesi olması halinde Türkiye’nin elde edebileceği kazanımlara yönelik katılımcıların görüşleri Şekil 12’de sunulmaktadır. Katılımcılar AB üyeliğinin getireceği vizesiz seyahat, AB ülkelerinde çalışma
hakkı ve hayat standardının yükselmesi gibi ekonomik getirilere öncelik
vermişlerdir. Türkiye’de hayat standardının yükselmesi ve daha demokratik
bir ülke olacağı beklentisi ise diğer öne çıkan fayda kategorisidir. Eskişehir
kamuoyunun AB üyeliğinden beklentileri Eurobarometer araştırmalarında
ortaya çıkan Türkiye genelinin ekonomik temelli faydacı beklentileri olan
ekonomik refah, Avrupa’da eğitim, seyahat ve çalışma hakkı beklentileriyle
örtüşmektedir. Transatlantik Eğilimler araştırmasında Türkiye'nin AB üyeliğinin iyi bir şey olmasının en önemli nedeni olarak Türkiye’de AB üyeliğine
%53 oranında destek verenler serbest dolaşım hakkı ve daha güçlü ekonomi
gerekçelerini öne çıkarmıştır. Demokrasi ve barış gibi gerekçeler ise daha
düşük pay almaktadır.39
Şekil 12 Türkiye’nin AB üyesi olması halinde elde edilecek faydalara ilişkin
katılım dereceleri (%)
39
German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014,s. 29.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
75
Tablo 12 Üyeliğin sağlayacağı yararlar - AB üyeliğine verilen destek ortalamalar
Destek Derecesi
N
Ortalama
Std.
Sapma
Std.
Hata
Ortalaması
Vize almadan Avrupa’da seyahat etme
Desteklemeyenler
223
3,58
1,299
,087
Destekleyenler
537
4,10
1,112
,048
Avrupa
ülkelerinde
çalışma hakkı kazanma
Desteklemeyenler
213
3,24
1,257
,086
Destekleyenler
528
3,97
1,061
,046
Türkiye ekonomisinin
daha güçlü hale gelmesi
Desteklemeyenler
212
2,65
1,270
,087
Destekleyenler
521
3,86
1,118
,049
Türkiye’nin
diğer
Müslüman
ülkelere
örnek olması
Desteklemeyenler
212
2,47
1,347
,093
Destekleyenler
526
3,68
1,212
,053
Türkiye’nin
daha
demokratik bir ülke
olması
Desteklemeyenler
213
2,48
1,341
,092
Destekleyenler
537
3,94
1,164
,050
Hayat
standardının
yükselmesi
Desteklemeyenler
210
2,68
1,319
,091
Destekleyenler
530
4,08
1,056
,046
Türkiye’nin AB üyeliğine verilen destek ile üyeliğin sağlayacağı yararlar ilişkisine bakıldığında pozitif ilişki belirlenmiştir. Aynı ifadeler için yapılan t testi sonucunda elde edilen ortalama değerleri ise Tablo 12’de verilmektedir. Bu ortalamalara göre üyeliği destekleyenler de desteklemeyenler
de en yüksek ortalama ile vize almadan Avrupa’da seyahat edilmesinin en
önemli kazanım olacağı görüşündedir. Bu sonuçların anlamlılık düzeyine
bakılmak için yapılan bağımsız örneklem testi sonucu üyeliğin desteklenmesi ile elde edilecek yararlar arasında Tablo 13’ten görüleceği üzere istatistikî
olarak anlamlı bir ilişki vardır (p=0,001).
Tablo 13Üyeliğin sağlayacağı yararlar - AB üyeliğine verilen destek ilişkisi
Üyelik gerçekleştiğinde
yararlar
sağlanacak
Vize almadan Avrupa’da seyahat etme
Avrupa ülkelerinde çalışma hakkı kazanma
Türkiye ekonomisinin daha güçlü hale
gelmesi
Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelere
örnek olması
Türkiye’nin daha demokratik bir ülke
olması
Hayat standardının yükselmesi
Üyeliğin Desteklenme Derecesi
Sig. (2-tailed)
Pearson Correlation (r)
(p)
0,175
0,001
0,247
0,001
0,383
0,001
0,363
0,001
0,431
0,001
0,432
0,001
ÖZGÜR TONUS
76
Şekil 13 Türkiye’nin AB üyeliği engelleyen faktörlere yönelik ifadelere katılım (%)
Eskişehir kamuoyunun Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyen faktörlere
yönelik ifadelere katılım dereceleri Şekil 13’te sunulmuştur. Söz konusu
ifadelere katılım dereceleri arasında belirgin farklar olmadığı görülmektedir.
Burada ayrışma AB üyeliğine verilen destekle yaşanmaktadır. Türkiye’nin
üyeliğini destekleyenler Türkiye’de demokrasisinin gelişmemesini ve Türkiye’nin üyelik yolunda yükümlülüklerini yerine getirmemesini üyelik sürecinin önündeki en önemli engeller olarak görmektedir. Bu sonuçlar Çarkoğlu
ve Kentmen’in elde ettiği demokratik beklentilerin kamuoyunun AB’ye yönelik düşüncelerinde pozitif etki yaptığı bulgularıyla örtüşmektedir. Diğer
taraftan üyeliğe karşı olanlar ise Türkiye’nin ahlaki ve kültürel değerlerinin
Avrupa’ya uygun olmamasını ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasını
engel olarak görmektedir.
Tablo 14 Türkiye’nin üyeliğini engellediği düşünülen faktörler - AB üyeliğine verilen destek
Üyeliğin gerçekleşmesini engelleyen faktörler
Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için,
Ahlaki ve kültürel değerlerimiz Avrupa’ya uygun olmadığı için,
Türkiye ekonomisi yeteri kadar güçlü olmadığı için,
Türkiye üye olmak için yapması gerekenleri yerine getirmediği
için,
AB, Türkiye’yi hiçbir zaman üyeliğe kabul etmeyecektir.
Kıbrıs sorunu çözülemediği için,
Türkiye’de demokrasi gelişmediği için,
Üyeliğin Desteklenme Derecesi
Pearson
Sig. (2-tailed) (p)
Correlation (r)
-0,237
0,001
-0,157
0,001
0,063
0,059
0,170
0,001
-0,223
0,024
0,147
0,001
0,467
0,001
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
77
Türkiye’nin AB üyeliğine verilen destek ile Türkiye’nin üyeliğini engellediği düşünülen faktörler korelasyon analizi yapılarak test edilmiştir
(Tablo 14). Elde edilen verilere göre AB üyeliğini destekleyenler ile engel
olduğu düşünülen faktörler arasında negatif ilişki belirlenmiştir. AB üyeliğini destekleyen katılımcılar, Türkiye’de AB müktesebatına uyum amacıyla
gerçekleştirilen demokratik reformların devam etmemesi nedeniyle AB üyeliğinin gerçekleşmediğini düşünmektedir. Türkiye’nin AB üyeliğine destek
vermeyen katılımcılar ise, Türkiye ile Avrupa arasındaki ahlaki ve kültürel
değerlerin farklılığını engelleyici bir faktör olarak düşünmektedirler.
Bu sonuçların istatistikî olarak anlamlılık düzeyinin ölçülmesi için yapılan t testi sonucunda elde edilen ortalama değerleri Tablo 15’te gösterilmektedir. Bu ortalamalara göre AB üyeliğini destekleyenler üyeliği engelleyen
unsur olarak Türkiye ekonomisinin yeteri kadar güçlü olmadığına, Türkiye’de demokrasinin gelişmediğine ve Türkiye’nin üyelik için gerekenleri
yapmadığına işaret etmektedirler. AB üyeliğini desteklemeyenler ise kültürel
ve dini faktörleri üyeliğin önündeki engel olarak görmektedirler. Bu sonuçlar
yapılan bağımsız örneklem testi istatistikî olarak anlamlı bulunmuştur
(p=0,001).
Tablo 15 Türkiye’nin üyeliğini engelleyici faktörler- AB üyeliğine verilen destek
ortalamalar
Türkiye Müslüman bir
ülke olduğu için
Ahlaki ve kültürel değerlerimiz Avrupa'ya uygun
olmadığı için
Türkiye ekonomisi yeteri kadar güçlü olmadığı
için
Türkiye üye olmak için
yapması
gerekenleri
yerine getirmediği için
AB bizi hiçbir zaman
üyeliğe kabul etmeyecektir.
Kıbrıs sorunu çözülemediği için
Türkiye’de demokrasi
gelişmediği için
* p=0,01, **P=0,05
Destek Derecesi
N
Ortalama
Desteklemeyenler
Destekleyenler
Desteklemeyenler
213
488
207
3,63
2,78
3,23
Std.
Sapma
1,437
1,327
1,436
Destekleyenler
481
2,70
1,268
Desteklemeyenler
204
2,75
1,377
Destekleyenler
481
2,97
1,299
Desteklemeyenler
199
2,73
1,431
Destekleyenler
486
3,29
1,247
Desteklemeyenler
203
3,79
1,341
Destekleyenler
479
3,03
1,384
Desteklemeyenler
Destekleyenler
Desteklemeyenler
Destekleyenler
204
476
200
495
2,88
3,01
2,80
3,35
1,361
1,299
1,500
1,364
t
7,6*
4,9*
2,0**
-5,2*
6,7*
-1,2*
-4,7*
ÖZGÜR TONUS
78
Bu sonuçlar Transatlantik Eğilimler 2011 ve 2014 sonuçlarında ortaya
çıkan “Türkiye'nin üyeliğinin kötü bir şey olmasının temel nedeni nedir?”
sorusuna verilen üyeliğinin ulusal kültür açısından bir tehdit olduğu, nüfusun
çoğunluğunun Müslüman olması ve Türkiye’nin yoksul olması yanıtlarıyla
benzeşmektedir.
Çiftçiler 42
Hiç kimseye yarar sağlamaz 58
Türkiye'nin bölünmesini isteyenler
129
Azınlıklar
144
Etnik Gruplar
174
Politikacılar
İşsizler
Öğrenciler
Gençler
Sanayiciler-İşadamları
0
100
332
374
417
418
557
200
300
400
500
600
Şekil 14 Türkiye’nin AB üyesi olmasından yarar sağlayacak kesimler
Araştırma sonuçlarına göre Eskişehir kamuoyu Türkiye’nin AB üyeliğinden sanayiciler ve işadamları, gençler, öğrenciler ve işsizlerin yarar sağlayacağı, en az yararı ise çiftçilerin sağlayacağı yönünde görüş bildirmişlerdir (Şekil 14). AB üyeliğine verilen destek ile Türkiye’nin üyeliğinin gerçekleşmesi halinde en çok yarar sağlayacak kesimin karşılaştırıldığı çapraz tablo
sonuçları Tablo 16’da sunulmuştur. AB üyeliğine destek verenler üyeliğin
öğrencilere, sanayici ve işadamlarına ve gençlere en yüksek faydayı sağlayacağını düşünmektedir. AB üyeliğini desteklemeyen katılımcı grubu ise olası
üyelik gerçekleştiğinde sanayici ve işadamlarının, öğrencilerin ve politikacıların en yüksek faydayı elde edeceğini düşünmektedir. Her iki kesimin ortak
görüşü ise Türkiye’de çiftçiler ve azınlıkların üyelik gerçekleştiğinde en az
faydayı sağlayacağı yönündedir.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
79
Tablo 16 AB üyeliğinin yarar sağlayacağı kesimler – AB üyeliğine verilen destek
Öğrenciler
Gençler
İşsizler
Etnik Gruplar
Sanayiciler-İşadamları
Politikacılar
Türkiye’nin bölünmesini
isteyenler
Azınlıklar
Çiftçiler
Hiç kimseye yarar sağlamaz
AB Üyeliğini Destekleyenler (Frekans)
122
86
67
23
113
51
AB Üyeliğini Desteklemeyenler (Frekans)
42
14
14
27
46
30
12
17
13
5
6
1
13
23
Sonuç
Araştırmayla elde edilen sonuçlar, Eskişehir’in Türkiye geneline ilişkin
elde edilen bulgulardan farklılaştığını göstermektedir. Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik desteğinin %53,9’luk düzey ile aynı dönemi
kapsayan hem TÜİK hem de Eurobarometer araştırmalarında, Türkiye geneli
için elde edilen sonuçlardan daha yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. Bu
niteliği ile AB üyeliğine destek açısından Eskişehir’in Türkiye genelinden
farklılaştığı vurgulanabilir. Kararsız olarak tanımlayabileceğimiz kategorinin
payı ise %23,9 oranı ile Türkiye geneliyle benzeşmektedir.
Bu farklılığı yaratan nedenler arasında, araştırma sonucunda elde edilen
Eskişehir kamuoyunun AB hakkında kendisinin bilgili olduğunu düşündüğü
bulgusu gösterilebilir. Araştırma örnekleminde AB hakkında hiçbir bilgim
yok diyenlerin oranı sadece %6 düzeyindedir. AB hakkında bilgi düzeyi
arttıkça, Türkiye’nin üyeliğine verilen destek de artacaktır önermesini Eskişehir kamuoyundan elde edilen bulgular desteklemektedir. Eurobarometer
araştırmalarında genel olarak Türkiye kamuoyunun AB konularında kendini
bilgisiz, aynı zamanda da güvensiz hissettiği sonuçları ile birlikte düşünüldüğünde, Eskişehir’in eğitim seviyesinin Türkiye genelinden farklılığı AB
hakkındaki bilgi seviyesine de yansımıştır. Eskişehir’de de Türkiye genelinde olduğu gibi AB hakkında bilginin TV ve radyo programları ile günlük
gazeteler aracılığıyla elde edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Eskişehir AB algısı konusunda ikiye bölünmüş bir görüntü sergilemektedir. Bir tarafta AB’nin Avrupa’da barış ve güvenliği sağladığını, demokra-
80
ÖZGÜR TONUS
siyi koruduğunu ve güçlendirdiğini, ekonomik dayanışmayı sağladığını düşünenler yer alırken diğer tarafta ise AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğunu
ve emperyalist bir yapı olduğunu düşünenler yer almaktadır. Bu kutuplaşma
literatürdeki diğer araştırma sonuçlarıyla benzeşmektedir.
Eskişehir kamuoyunda AB hakkında kendilerini daha bilgili olarak gören kesimlerden de AB üyeliğine daha fazla destek verildiği görülmektedir.
Buna karşılık katılımcıların yaşı ve gelir düzeyi ile AB üyeliğine verdikleri
destek arasında anlamlı ilişkiler tespit edilememiştir. Ortalamalar dikkate
alındığında, Eskişehir’de AB üyeliğine düşük gelir grubundan daha fazla
destek gelmektedir.
Eskişehir’de yaş grupları açısından AB üyeliğine verilen desteğe bakıldığında 50 yaş üzeri bireylerde destek nispi olarak yüksektir. TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması kapsamında elde edilen bulgularda, Türkiye
genelinde AB üyeliğine karşıtlık 65 yaş üstü bireylerde daha yüksektir. Eskişehir’de ise her yaş grubundan üyelik yönünde destek gelmekle birlikte yaş
arttıkça destek de artmaktadır. Özellikle 20-29 yaş grubunda olan gençlerin
yüksekokul-fakülte veya lisans-üstü eğitim aşamasında oldukları göz önünde
bulundurulduğunda, AB üyeliğine verilen desteğin Eskişehir’de bu kategoride nispi olarak düşük olması dikkat çekicidir. Bu bulgular da TÜİK’in Türkiye geneline ilişkin bulgularının tam tersi yönündedir.
Eskişehir kamuoyu Türkiye genelinde olduğu gibi AB üyeliğinin getireceği vizesiz seyahat, AB ülkelerinde çalışma hakkı ve hayat standardının
yükselmesi gibi ekonomik getirilere öncelik vermektedir. Katılımcılar Türkiye’nin AB üyesi olması durumunda en çok çıkar sağlayacak kesim olarak
sanayiciler-işadamları, gençler ve öğrencileri görmektedir. Dolayısıyla üyeliğin getireceği serbest dolaşım ve çalışma hakkından da en çok bu kesimin
yararlanacağı düşünülmektedir. AB üyeliğini destekleyen ve desteklemeyen
grubun ortak görüşü ise Türkiye’de çiftçiler ve azınlıkların üyelik gerçekleştiğinde en az faydayı sağlayacağı yönündedir.
Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenler, Türkiye’nin demokrasisinin gelişmemiş olmasını ve Türkiye’nin üyelik yolunda yükümlülüklerini yerine getirmemesini üyelik sürecinin önündeki en önemli engeller
olarak görmektedir. Bir başka ifadeyle demokratikleşme ve AB müktesebatına uyum alanlarında adımların atılmasının üyelik sürecini hızlandıracağını
düşünmektedirler. Diğer taraftan Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğe karşı
olanlar ise Türkiye’nin ahlaki ve kültürel değerlerinin Avrupa’ya uygun
olmamasını ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasını karşıtlıklarının temeline oturtmaktadır.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
81
Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesinin AB’ye bakışı
olumlu etkilediği ve Eskişehir’in Türkiye genelinden farklılaştığı araştırmamız sonucunda tespit edilmiştir. Benzer araştırmaların sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında öne çıkan İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Antalya
ve Bursa gibi illerde de gerçekleştirilerek karşılaştırma yapılmasıyla alanyazına önemli katkılar sağlanacağı düşünülmektedir.
Elde edilen bu bulguların Türkiye-AB ilişkilerinde ivme kaybedildiği
bir döneme ait olduğu göz ardı edilmemelidir. AB’nin, AB üyesi ülkelerin
ve Avrupa Vatandaşlarının çoğunun Türkiye’nin üyeliğine karşı oldukları
algısının yayıldığı bu dönemde, Türkiye kamuoyunda da buna karşılık tepkisel bir tutum gelişmektedir. Bu nedenle Eskişehir’e yönelik elde ettiğimiz
bulgular kamuoyunun AB hakkında bilgi düzeyinin artmasının yanında,
demokratik ve sosyo-ekonomik dönüşüm beklentilerinin karşılanması ile
Türkiye’nin AB üyelik sürecine de daha fazla sahip çıkılacağı fikrini desteklemektedir.
Kaynakça
AB-Türkiye Odalar Forumu, Türkiye'de AB Üyeliği İçin Şirketlerin Hazırlıkları:
Türkiye'de Özel Sektörün Görüşleri -2013, EUROCHAMBERS-TOBB,
2013.
Abusara Adel, Public Opinion in Turkey on EU Accession – an (Un)desirable Marriage?, Different Dimensions of European Security, (17), 2010, s.77-87.
Akgün Mensur, et al., Türkiye'de Dış Politika Algısı, TESEV: Dış Politika Programı, 2011.
Alkan Nail, Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı, Ankara: KonradAdenauer Stiftung, 2013.
Arıkan Gizem, Attitudes Towards the EU in Turkey, Perceptions , XVII (3), 2012,
s. 81-103.
Atabek Necdet, Türk Basınında Kamuoyu Araştırmaları, İletişim, 2003, s. 1-28.
ATAUM, “AB'nin Türkiye'nin Bürokratik Dönüşümüne Etkileri” 27 Ocak 2012,
<http://ataum.ankara.edu.tr/proje2012.pdf>
Çarkoğlu Ali ve Kentmen Çiğdem, Diagnosing Trends and Determinants in Public
Support for Turkey's EU Membership, South European Society And Politics ,
Vol. 16, No. 3, 2011, s. 365-379.
Çarkoğlu Ali, Who Wants Full Membership? Characteristics of Turkish Public Support for EU Membership, Turkish Studies , 4 (1), s. 171-194.
82
ÖZGÜR TONUS
EDAM,
“EDAM
Kamuoyu
Anketleri”
12
Ocak
2013,
<http://edam.org.tr/document/EDAMAnketOcak2013.pdf> (19 Eylül 2014).
Elgün Özlem ve Tillman Erik, Exposure to European Union policies and support for
membership in the candidate countries, Political Research Quarterly, 60 (3),
2007, s. 391-400.
European Commission, “Standard Eurobarometer”, 19 Eylül 2014,
http://ec.europa.eu/public_opinion/ archives/eb_arch_en.htm (25 Temmuz
2014).
European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004.
German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014,
German Marshall Fund, 2014.
Gül Erhan ve Çevik Bora, 2010 ve 2012 Verileriyle Türkiye’de İllerin Gelişmişlik
Düzeyi Araştırması, Türkiye İş Bankası, İktisadi Araştırmalar, 2014, s.6.
Kadir Has Üniversitesi, Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2012, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2013.
Kadir Has Üniversitesi, Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2013, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2014.
Kalkınma Bakanlığı, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, Ankara: Kalkınma Bakanlığı, 2013, s.53.
Kaya İlhan, Kılıç Taner ve Yıldırım Ahmet, Dicle Üniversitesi Öğrencilerinin Türkiye'nin AB Üyeliğine İlişkin Görüş ve Beklentileri, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (23), 2008, s.254-273.
Kentmen Çiğdem, Determinants of Support for EU Membership in Turkey: Islamic
Attachments, Utilitarian Considerations and National Identity, European Union
Politics, 9 (4), 2008, s. 487-510.
Müftüoğlu Özgür ve Çetin Rana, “Ücretli Çalışanların Türkiye’nin Avrupa Birliği
Üyeliği
Üzerine
Düşünceleri”
20
Eylül
2005,
<http://www.sendika.org/2005/09/ucretli-calisanlarin-turkiyenin-avrupabirligi-uyeligi-uzerine-dusunceleri-disk-gida-is> (27 Mart 2013).
Şenyuva Özgehan, Turkish public opinion and European Union membership: The
state of the art in public opinion studies in Turkey, Perceptions: Journal of
International Affairs, 11 (1), 2006, s.19-32.
Şenyuva Özgehan, Türkiye Kamuoyu ve Avrupa Birliği 2001-2008: Beklentiler,
İstekler ve Korkular, Uluslararası İlişkiler, 6 (22), 2009, s.97-123.
The International Republican Institute, Turkish Public Opinion Survey, IRI, 2011.
Tonus Özgür, Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi, 2015.
ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?
83
TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Ankara: TÜİK, 2013.
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, Ankara: TÜİK.
TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,Ankara: TÜİK.
Yazgan Hatice ve Aktaş Altan, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerinde Kamuoyu
Faktörü: Çankırı İli Örneği, Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi,2
(2), 2012, s.1-23.
Yıldırım Engin, Çalış Şuayyip ve Benli Abdurrahman, Turkish Labour Confederations and Turkey's Membership of the European Union, Economic and Industrial Democracy , 29 (3), 2008, s.362-387.
84
ÖZGÜR TONUS
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.85-107
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE
EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY:
ROMANIA
Merve İrem YAPICI**
Abstract
In order to diminish its energy dependence to the Russian Federation, Europe
hastened its search for alternative supplies and rediscovered Romania both as a
transit state and a reliable energy supplier especially after the Ukrainian Crisis. It is
estimated that Romania would address European energy needs not only with its
unexploited natural gas reserves but also with its miscellaneous energy resources
like shale gas and wind power. Moreover, Romania will be able to take an active
role in European future energy policy formulations as an energy transit state.
Especially the AGRI (The Azerbaijan-Georgia-Romania Interconnector) Project
reveals Romania’s strategic position in European gas calculations. However, the
functioning of the AGRI Project depends on the construction and/or alteration of
pipelines to the European Union centers and the incorporation of new supplier
countries to the project.
Keywords: Romania, AGRI Project, Europe, energy security.
Avrupa’nın Enerji Arz Güvenliği Açısından Yükselen Aktör:
Romanya
Özet
Özellikle Ukrayna Krizi’nden sonra doğalgaz temini konusunda Rusya’ya olan
bağımlılığı aşma çabasındaki Avrupa, alternatif kaynak arayışına hız vermekte ve
bu noktada Romanya’dan hem bir transit hem de bir kaynak ülke olarak faydalanma
fırsatı ile karşı karşıya kalmaktadır. Sadece doğalgaz değil, kaya gazı ve rüzgâr

An earlier version of this paper was presented at the II. Black Sea and Balkans Economic
and Political Studies Symposium, November 9-13, 2015, Saint Petersburg, the Russian
Federation.
**
Assist. Prof. Dr., Adnan Menderes University Faculty of Economics and Administrative
Sciences Department of International Relations.
***
Makalenin Gönderilme Tarihi: 14 Kasım 2015, Kabul Edilme Tarihi: 29 Aralık 2015
MERVE İREM YAPICI
86
enerjisi gibi farklı kaynaklarıyla Avrupa’nın enerji ihtiyacına cevap vermesi
beklenen Romanya, içinde bulunduğu AGRI Projesi aracılığıyla transit ülke olma
konumunu da güçlendirmektedir. Ancak AGRI Projesi’nin işlerliği için Avrupa
Birliği merkezlerine uzanacak boru hatları yapımının/tadilatının ve tedarikçi ülke
sayısının arttırılmasının zorunluluğu, Romanya’nın hassas ve zaafları bulunan bir
güçlenme süreci içinde bulunduğunu kanıtlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Romanya, AGRI Projesi, Avrupa, enerji güvenliği
Introduction
Russian intervention towards Ukraine in 2014 has disconcerted many
European capitals and Brussels. The great concern in European capitals and
European Union (EU) headquarters in Brussels was not rootless, because the
EU imported (and still imports) significant amount of energy from the
Russian Federation, and Ukraine was (and still is) the central transit
destination. Ukraine is the country through which more than 50 % of
Russian gas destinated for the EU is shipped1. 175 million cubic meters of
Russian gas is also transported via Ukrainian pipelines daily2. On 15 June
2014, Russia stopped delivering gas to Ukraine and a threat about the
disruption of the gas supplies to the EU was emerged. Especially Slovakia
and Bulgaria that depended on Russia for their entire gas imports and
received all their Russian gas through Ukraine were heavily affected by the
Russian move3.
To reduce the risks to energy security, EU developed emergency plans
including increasing gas stocks, reducing short-term energy demand, and
switching to alternative fuels4. In June 2014, the EU Commission launched
European Energy Security Strategy that outlined some measures to guarantee
its energy security. One of those measures was to improve renewable energy
as an alternative source against Russian gas. In fact, in January 2014 the EU
Commission decided to increase renewable energy share in total onshore
energy consumption to 27 %5. On the other hand, according to the strategy,
1
2
3
4
5
Jakub M. Godzimirski, “European Energy Security in the Wake of the Russia-Ukraine
Crisis”, Strategic File, Vol 27, No 63, 2014, p. 1.
Fatma Yılmaz-Elmas, “Ukraine Crisis: The EU’s New Actorship Test”, The Journal of
Turkish
Weekly,
25
March
2014,
<http://www.turkishweekly.net/2014/03/25/comment/ukraine-crisis-the-eus-new-actorshiptest/> (22 October 2015).
Godzimirski, op.cit., p. 1.
Ibid., pp. 3-4.
Inga M. Ydersbond and Thea Sveen, “The Ukraine Crisis and European Energy System
Transformation”, 21 October 2014, <http://energiogklima.no/kommentar/the-ukraine-crisisand-european-energy-system-transfor mation> (19 October 2015).
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
87
shale gas should partially be used to compensate for decline in conventional
gas production, and it must be supported in addition to the renewable energy
sources6. While European countries seek to refine alternative energy sources
instead of Russian gas, they also look for alternative supplier countries, new
transfer directions and technologies. For example, the EU aims to develop
new technologies for the transfer of liquefied natural gas to the EU from
sources not connected by pipelines7.
In this atmosphere, Romania as an important supplier of several energy
sources and a transit country for the Caspian energy becomes an unignorable
actor in the EU. In this paper, Romania’s energy potential and her strategic
role in energy transfer to Europe will be discussed. The aim of the paper is to
explore the capacity of Romania to become energy center of the EU and to
scrutinize Romania’s efforts to this end.
Fossil (Unrenewable) Energy Sources of Romania: Natural Gas, Oil
and Shale Gas
Romania, the third most successful country in European Union's (EU)
energy independence statistics after Denmark and Estonia with a dependence
rate of 22.7 %8, is likely to achieve full energy independence by the end of
2020, thanks to her shale gas production and alternative energy sources like
wind and nuclear power9. According to the data from the Romanian
company Transgaz, Romania has not imported natural gas since March 2015
and her internal production and stored natural gas have been enough to
satisfy internal demand. Romania also became a prominent exporter of
natural gas, at a level of over 440 million cubic meters per month10. National
Regulatory Authority for Energy (ANRE) estimated consumption of 11
6
“Shale Gas and EU Energy Security”, European Parliament Briefing, December 2014,
<http://www.euro
parl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2014/542167/EPRS_BRI(2014)542167_REV1_EN.p
df> (23 October 2015).
7
Pasquale De Micco, “Changing Pipelines, Shifting Strategies: Gas in South Eastern
Europe”,
European
Parliament
Web
Page,
July
2015,
<http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2015/549053/
EXPO_IDA(2015)549053_EN.pdf> (24 October 2015).
8
“Romania - Amongst the Most Energy Independent Countries in the EU”, FactCheckEU,
15 April 2004, <https://factcheckeu.org/factchecks/show/420/energy-independence> (15
September 2015).
9
Ana Hontz-Ward, “Romania Expects to be Energy Independent Despite Ukraine Crisis”,
Voice of America, 14 July 2014, <http://www.voanews.com/content/romania-expectsenergy-independence-despite-ukraine-crisis/ 1956837.html> (13 September 2015).
10
“Romania Becomes Natural Gas Exporter”, NineO'clock.ro, 10 June 2015,
<http://www.nineoclock.ro/roma nia-becomes-natural-gas-exporter/> (17 September 2015).
88
MERVE İREM YAPICI
billion cubic meters of natural gas for the year 2015, of which imports
represent only 3 %, as compared to 25 % before 200811. As we can see from
the data above, Romania is forging ahead with overcoming her dependence
to the Russian gas, while other EU member states' high dependence levels
increases their vulnerabilities every new year12.
According to the Energy Strategy Draft of Romania, the country has
the largest natural gas reserves in Central and Eastern Europe with proved
reserves of 150 billion cubic meters and geological reserves of 615 billion
cubic meters13. Nearly 75 % of Romania's natural gas resources are found in
Transylvania region, especially in Mures and Sibiu countries. Deleni gas
field, discovered in 1912 and located in Mures Country, is the largest natural
gas field in Romania with proved reserves of 85 billion cubic meters. As
seen in the map below, two influential companies Romgaz and Petrom
dominate the local natural gas production in Romania with market shares of
51.25 % and 46.33 % respectively14.
Map 1: Investors in Romanian Gas Sector
Source: http://www.techcorr.com/news/Articles/Article.cfm?ID=2389.
11
“Romania Could Give Up Natural Gas Imports Starting Next Year, ANRE Head Says”, The
Romania Journal, 10 September 2015 <http://www.romaniajournal.ro/romania-could-give-upnatural-gas-imports-star ting-next-year-anre-head-says/> (15 September 2015).
12
Loredana Mihailescu, “Romania As an Energy Hub in Southeastern Europe”, Legal Insight,
<http://www.cmslegal.com/Hubbard.FileSystem/files/Publication/7022b0c4-e5fd-4a9d-95c83353107a1dbc/Presentation /PublicationAttachment/5ffa74c8-31bc-4b4a-a0fd-4ad822fe4ae6/
Romania-as-an-energy-hub-in-South-eas tern-Europe.pdf> (19 October 2015), p. 18.
13
Constantin Radut, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February 2015,
<http://www.nine oclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gas-reserves/> (15 September 2015).
14
“Gas in Romania”, World Energy Council, <https://www.worldenergy.org/data/
resources/country/romania /gas/> (8 October 2015).
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
89
Additionally, huge discoveries of oil and gas in Black Sea continental
shelf of Romania have located the country at the heart of the regional energy
market. In February 2012, ExxonMobil and Romania's OMV Petrom
Company announced the results of Domino-1, Romania's first deep-water
wildcat, in the Neptun East block in the western Black Sea. It was reported
that the Domino-1 well had encountered 72 meter of net gas pay, suggesting
as a preliminary estimate that the field could hold between 1.5 and 3 Tcf of
gas15. This means explored deposit of natural gas in Romanian waters
contains reserves with an estimated capacity between 42 and 84 billion cubic
meters16. Although production could begin only after 2018, it is possible to
say that the new resources can supplement Europe's long-standing efforts to
decrease its reliance on Russian oil and gas17. Furthermore, in 2014 the two
companies started drilling the Domino-2 well, which is about 200 kilometres
offshore, and the Pelican South-1 wildcat well, located about 155 kilometres
offshore in the Romanian sector of the Black Sea18. Data from the two wells
are under evaluation. As OMV Petrom notes, results from the three wells as
well as data from additional exploration wells will be processed for the
assessment of Romania's whole potential. It should also be noted that,
further exploration is expected in 201619.
15
“Romania: Black Sea Gas Discovery” GEO ExPro, Vol 9, No 2, 2012,
http://www.geoexpro.com/articles
/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery
(23
September 2015).
16
“Romania Moves toward Independence from Russian Gas”, About Oil, 30 June 2013,
<http://www.abo.net /oilportal/topic/view.do?contentId=2113966>, (22 September 2015).
17
Hans Von Der Brelie, “Crude Awakening: Romania's Black Sea Oil and Gas Finds Fuel
Europe's
Energy
Hopes”,
Euronews,
5
December
2014,
<http://www.euronews.com/2014/12/05/crude-awakening-romania-s-black-sea-oil-and-gasfinds-fuel-europe-s-energy-hopes/> (15 October 2015).
18
Doinita Dolapchieva, “UPDATE 1- OMV Petrom Declines to Confirm Gas Discovery
Offshore Romania”, SeeNews, 19 February 2015, <http://wire.seenews.com/news/update1-omv-petrom-declines-to-confirm-gas-dis
covery-offshore-romania-464274>
(23
September 2015).
19
Scott Weeden, “Deepwater Black Sea, Shale Top Romania's Oil, Gas Agenda”, E&P, 22
April 2015, <http:// www.epmag.com/deepwater-black-sea-shale-top-romanias-oil-gasagenda-788881#p=4>, (23 September 2015).
90
MERVE İREM YAPICI
Map 2: Domino-1 in the Neptun Block
Source:http://www.geoexpro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery.
As Radu Dudau, Director of the Bucharest-based Energy Policy Group
rightfully asserts, although Romania will be faced with a surplus of gas, her
underdeveloped infrastructure hinders Romania from fulfilling her export
potential. Romania has a very limited interconnection with Moldova and also
can not export gas either to Ukraine or Bulgaria20.
In order to overcome this problem, Romania signed a joint declaration
together with Bulgaria, Hungary and Slovakia in May 2015 in Riga on
regional interconnections for natural gas. The document was introduced in
line with the efforts to consolidate European energy security21. The
declaration asserted the contracting parties’ full support for the construction
of natural gas interconnection systems in Europe. As written in the
Romanian Ministry of Foreign Affairs Web Site, the declaration shows
20
Karel Beckman, “Interview Radu Dudau, Energy Policy Group: ’We Want in Urgent Need
of a New Energy Strategy’”, Energy Post, 27 May 2015, <http://www.energy
post.eu/interview-radu-dudau-energy-policy-group-urgent-need-new-energy-strategy/> (4
September 2015).
21
Corina Cristea, “Romania as an Energy Hub”, Radio Romania International, 14 August
2015, <http://www. rri.ro/en_gb/romania_as_an_energy_hub-2532320> (25 September
2015).
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
91
primarily the signatory countries' commitment to an energy union. It seeks to
build a platform to promote European investment in cross-European energy
infrastructure projects, mainly in Central and Eastern Europe22.
Additionally, the largest Romanian natural gas transmission company
Transgaz arranges the construction of a national natural gas transmission
system in Romania on Bulgaria-Romania-Hungary-Austria Corridor
(BRUA). As Constantin Radut points out, "the project entails the
development of a natural gas transmission capacity between existing points
of interconnection with the natural gas transmission grids of Bulgaria
(Giurgiu) and Hungary (Csanadpalota), through the construction of a new
pipeline with a total length of 550 km, on the Giurgiu-Podisor-CorbuHurezani-Hateg-Recas-Horia route, and of three compressor stations located
along its route (in Corbu, Hateg and Horia)". With the accomplishment of
the project, it is estimated that natural gas transport capacity of 1.5 billion
cubic meters per year toward Bulgaria and 4.4 billon cubic meters per year
toward Hungary will be ensured. The project's deadline is 2019 and its cost
is estimated at 560 million Euro23.
In addition to her vast natural gas reserves, Romania has a potential to
emerge as a modest but more influential actor in European oil sector. Today,
Romania is the fifth-largest oil producer in Europe and fourth-largest in the
EU. The domestic crude production of Romania is around 2 % of Europe's
and some 6 % of the EU's. According to Oil and Gas Journal estimates of the
year 2014, the country has the fourth-largest proved crude oil reserves in
Europe, with 600 million barrels24. According to the data published on the
Energy Ministry's website, Romania's strategic petroleum reserve should
reach a minimum of 1.2 million tons of oil equivalent (toe) in 201525. The
draft Romanian Energy Strategy for 2015-2035 acknowledges the limited
nature of crude oil reserves in Romania by considering the modest
22
“Minister of Foreign Affairs Bogdan Aurescu Signs Joint Declaration by Romania Bulgaria - Hungary - Slovakia on Promotion of Interconnection of Existing Infrastructure
for Natural Gas Supply”, Ministry of Foreign Affairs of Romania, 25 May 2015,
<http://www.mae.ro/en/node/32172> (23 September 2015).
23
Constantin Radut, “BRUA: New Natural Gas Pipeline Appears on South-East Europe's
Map”, NineO'clock.ro, 20 May 2015, <http://www.nineoclock.ro/brua-new-natural-gaspipeline-appears-on-south-east-europe%E2%80 %99s-map/> (22 September 2015).
24
Constantin Radut, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February 2015,
<http://www.nine oclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gas-reserves/> (15 September
2015).
25
“Romania: Strategic Petroleum Reserve to Total 1.2 Million Toe”, Energyworld, 10 July
2015, http://www. energyworldmag.com/10/07/2015/romania-strategic-petroleum-reserveto-total-1-2-million-toe/ (2 October 2015).
92
MERVE İREM YAPICI
discoveries of the last 30 years. However, the document also discusses some
recent signals of potential coming from the shallow Black Sea waters, the
marketing of which being still at an analysis phase26.
In July 2014 OMV Petrom has announced the success of an exploration
well, the Marina-1 well, in the Black Sea. The well, which was drilled 60 km
from shore to a depth of about 2.150 meters below the seabed, encountered a
new oil reservoir on the continental shelf of the Black Sea. Production tests
of the Marina-1 show a potential production per well of 1.500-2.000
boe/day. However, it should be noted that, large-scale infrastructural
investments including drilling of the production wells, is needed to exploit
the reservoir. Production from the Marina discovery could commence over
the next 3-4 years depending on the prediction on its commercial viability.
Infrastructure investments necessary for the efficient development of the
reservoir are estimated above 100 million Euro27. According to Gabriel
Selischi, member of the OMV Petrom Executive Board, OMV Petrom will
continue to invest in infrastructure projects of the offshore segment28.
In addition to her natural gas and crude oil potential, Romania comes to
the fore as one of the biggest actors in European shale gas sector. According
to US Energy Information Agency statistics, Romania was ranked third
(1,444 billion cubic meters) in the list of European countries with highest
estimated potential of shale gas after Poland (4,190 billion cubic meters) and
France (3,879 billion cubic meters)29. Most blocks with shale gas potential
are located in the eastern part of Romania, adjacent to the border with
Ukraine. This area is composed of three sedimentary basins: Carpathian
Foreland, Carpathian Foredeep and Moesian Platform30.
Many energy firms have been attracted by large shale gas potential of
Romania. However, US energy giant Chevron announced on February 2015
its decision to discontinue its shale gas exploration operations in Romania
26
“Romania Imported 3.222 Million Tonnes of Oil Equivalent in H1 of the Year”, Act
Media, 20 August 2015, <http://actmedia.eu/energy-and-environment/romania-imported3.222-million-tonnes-of-oil-equivalent-in-h1-of-the-year/59573>, (10 October 2015).
27
“Romania: OVM Petrom Announces Oil Discovery in the Black Sea”, Energy-pedia
News, July 16 2014, <http://www.energy-pedia.com/news/romania/new-160200>, (19
September 2015).
28
“Petrom Strikes Oil Under Shallow Black Sea Waters”, Agerpress, 16 July 2014,
<http://www.agerpres. ro/english/2014/07/16/petrom-strikes-oil-under-shallow-black-seawaters-12-16-47> (25 September 2015).
29
Ruxandra
Bologa,
“The
Future
of
Shale
Gas
in
Romania”,
<http://www.nndkp.ro/publications/articles/the-future-of-shale-gas-in-romania> (5 October
2015).
30
Mihailescu, op.cit., p. 19.
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
93
after massive anti-fracking protests31. Elena Mihalache clarifies the reasons
behind Chevron's exit as follows: "...Chevron has had to deal with public
opposition and outright protests;...mis and dis-information and lack of
understanding among public and policymakers about the fracking
procedure...; overwhelming bureaucracy and a highly confusing legal
procedure when it comes to unconventional gas drilling in the country..."32.
While anti-shale gas slogans were instrumentalized by some political
parties during the general elections of 2012 in Romania, the government
chose to be neutral regarding the issue. Merely think-tanks tried to inform
the public, but those think-tanks only had a limited effect on public opinion
especially in the rural areas where Chevron was operating. The main reason
behind Chevron's decision to exit is the lack of commercial volumes
available for extraction with today's technology and economic conditions.
Chevron's exit, depending on that reason, can be interpreted as a loss for the
country. The move has to be evaluated by the Romanian government and
politicians as a case study, by which the requests of international investors
such as transparency, speedy resolution of problems, political stability etc.
should clearly be identified33.
Renewable Energy Sources of Romania: Wind and Solar Energy
As it is known, the consumption of fossil energy resources increases
constantly, while the world’s known reserves are scant. Because of that
imbalance, energy from renewable sources is becoming increasingly
important for each country. Romania is not an exception. In the age of
globalisation, Romania seeks to maintain a more favourable national energy
balance by reducing the share of fossil energy resources in favour of
renewable energy sources34. According to the Romanian National Action
Plan, which was presented to the European Union, at the end of 2020, 24 %
of all the energy consumed will be from renewable sources35.
31
“US Chevron Quits Shale Gas Operations in Romania”, Novinite, 22 February 2015,
<http://www.novinite.
com/articles/166718/US+Chevron+Quits+Shale+Gas+Operations+in+Romania>
(12
September 2015).
32
Anca Elena Mihalache, “No Shale Gas in Eastern Europe, After All: Implications of Chevron's
Exit from Romania”, Energypost, 9 April 2015, <http://www.energypost.eu/shale-gas-easterneurope-implications-chevrons-exit-romania/> (11 October 2015).
33
Ibid.
34
Lucian Stancila and Alin Cirdei, “Romania’s Energy Security in the European Context in the Era
of Globalization”, Land Forces Academy Review, Vol 17, No 3, 2012, pp. 259-260.
35
Paul Lucian, “Energy for Romania from Renewable Sources”, Studies in Business and
Economics, Vol 7, No 1, 2012, p. 111.
94
MERVE İREM YAPICI
The renewable energy potential of Romania is quite high. According to
the statistics of the European Wind Energy Association, in 2011, in Romania
520 MW were installed, in terms of wind parks. In the same year, 9.616 MW
were produced in wind parks of the whole European Union. According to the
data, Romania ranked seventh in the European Union and first in the
region36. In Europe, Germany and the United Kingdom are the market
leaders in wind power sector and Romania, Italy, Poland and Sweden are the
emerging markets, which have made a surprising contribution in the last
years37. At the end of 2012, cumulative wind power capacity of Romania has
reached 1905 MW and the country became the leading actor among
emerging markets of Europe. In terms of new installed wind power capacity
Romania placed at number five in Europe, after Germany, United Kingdom,
Italy and Spain38. The total installed wind power capacity in Romania
increased by 36.5 % in 2013 compared to 2012 and it ranked 5th in Europe
regarding renewable energy investments39. As it was seen below, the
capacity jumped from 14 MW in 2009 to 2,954 MW at end of 2014, despite
relative declines in growth starting from 201340. In 2014, Romania's
cumulative wind capacity grew by 354 MW to 2.95 GW, the smallest yearly
rise seen since 2010 and below an annual avarege of about 645 MW in 2011201341.
36
Ibid., pp. 111-112.
Mădălina Cistina Tocan, “Wind Energy Sector in Romania – Present and Perspectives”,
Ecoforum, Vol 3, No 1-4, 2014, p. 34.
38
Ibid., p. 36.
39
“Wind Power and Other Renewable Energy Sources in Romania”, Austrian Energy
Agency, 24 February 2015, <http://www.enercee.net/detail/artikel/wind-power-and-otherrenewable-energy-sources-in-romania.html?
pager%5Bpage%5D=5&cHash=a966f7c9fef48a093e5426ecc40041b> (12 October 2015).
40
Heather O’Brian, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable
Project”,
Windpower
Monthly,
9
September
2015,
<http://www.windpowermonthly.com/article/1363328/analysis-romanian-deve
loperdismantle-now-unprofitable-project?bulletin=windpower-weekly> (15 October 2015).
41
Heather O’Brian, “Market Status: Romania - Progress Falters as Prices Fall”, Windpower
Monthly, 1 April 2015, <http://www.windpowermonthly.com/article/1340370/ marketstatus-romania-progress-falters-prices-fall> (1 October 2015).
37
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
95
Graphic 1: The Wind Power in Romania
Source: http://www.thewindpower.net/country_en_44_romania.php.
According to a recent study of Erste Bank, Romania and especially the
Dobrogea Region with Constanta and Tulcea countries is the second best
place in Europe after Scotland to construct wind farms depending on its vast
wind potential42. Appropriately, Fantanele-Cogealac Wind Farm, largest
coastal wind farm with an installed capacity of 600 MW, was constructed in
a 2,700 acre field in the Fantanele and Cogealac municipalities of Constanta
County. On 1 June 2010, the first of 240 wind turbine projects was launched
and on 21 November 2012, the last wind turbine was connected to the grid
by Czech investors. It should be noted that, the farm is now the largest
onshore wind farm in Europe and contributes nearly 10 % of the Romanian
renewable energy production43.
Enel Green Power, one of the leading companies in Romanian
renewable energy sector, has announced the construction of several wind
farms in Romania, with a total power of 180 MW. Enel already owns farms
in Valea Nucarilor, Casimcea si Corugea, Tulcea County, and in the villages
of Sfanta Elena and Coronini with a total power of 269 MW. Another
company GDF SUEZ Energy has entered the wind energy market, with an
investment of 80 million euros in a wind farm at Gemenele, in Braila County
with a capacity of 48 MW. In order to reach long-term strategic goals, those
sizeable investments on wind energy must be supported by a healthy plan
42
Romania-Energy Policy, Laws and Regulations Handbook Volume 1 Strategic
Information and Basic Laws, Washington, International Business Publications, 2015, p. 31.
43
“Fantanele-Cogealac
Wind
Farm,
Romania”
Power-techonology.com,
<http://www.power-technology.com/ projects/-fantanele-cogealac-wind-farm> (14 October
2015). “Fantanele-Cogealac Wind Park” Cez Group, <http://www.cez.cz/en/power-plantsand-environment/wind-power-plant/fantanele-cegealac-wind-park.html>
(14
October
2015).
96
MERVE İREM YAPICI
that includes the improvement of power grids, dismantlement of old and
inefficient power plants, and establishment of a stable legal framework44.
Investors would easily move out in the absence of those measures. For
example, Romanian renewable energy firm Monsson Group is preparing to
remove turbines at its 27 MW Targusor wind farm in Constance County as
regulatory changes damage their revenue potential. During the different
construction stages of this project, legislation changed three times and
expected income from the project would now stand at about 45-55
Euro/MWh compared to 120-140 Euro/MWh in 201245.
In 2014, the Romanian government decided to revise its governmental
support for renewable power in order to avoid the risk of overcompensating
companies and to prevent a further increase of consumer electricity prices.
By cutting in half the number of the so-called "green certificates" granted for
each megawatt of power produced from wind, Romanian government forced
companies that had invested heavily in new generation plants to reconsider
their decisions. Therefore companies in Romania need predictability, which
in reality they do not possess46.
If we look at the geographic location and climate of Romania, we can
say that Romania has massive solar potential waiting to be fully utilized.
With more than 200 sunny days a year, Romania is eligible for annual
energy flow between 1000 and 1300 kWh/sqm/year47. In 2013, the country
installed more than 1 gigawatt of solar PV (PhotoVoltaic) for the first time
ever. With the construction of the PV, Romania became one of the global
players in solar energy like Italy, India, Greece and the United Kingdom48.
Solar power in Romania had an installed capacity of 1,150 MW as the end of
201349. As it was seen at the map below, Romania’s leading solar regions are
the Black Sea Coast, Dobrogea and Oltenia with an average of 1600
kWh/sqm/year.
44
Tocan, op.cit., p. 37.
Heather O’Brian, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable
Project”,
Windpower
Monthly,
9
September
2015,
<http://www.windpowermonthly.com/article/1363328/analysis-romanian-deve
loperdismantle-now-unprofitable-project?bulletin=windpower-weekly> (15 October 2015).
46
Andra Timu, “Romania Considers Reviving Support for Renewable Energy” Bloomberg,
23 February 2015, <http://www.bloomberg.com/news/articles/2015-02-23/romaniaconsiders-reviving-support-for-renewable-ener gy> (3 August 2015).
47
“Romanian
Photovoltaic
Industry
Report”,
<http://www.cnecc.org.cn/up
loadfile/Solar%20Energy%20in%20 Romania.pdf> (13 October 2015).
48
Scott Moskowitz and Adam James, “How Romania Became a Gigawatt-Scale Solar Market
and
What’s
Next”,
gtm,
24
March
2014,
http://www.greentechmedia.com/articles/read/how-romania-became-a-1-gigawatt-market
(1 September 2015).
49
“Solar
Power
Capacity
–
Romania”,
<https://www.quandl.com/data/BP/
SOLAR_CAP_ROU-Solar-Power-Capacity-Romania> (19 October 2015).
45
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
97
On the other hand, the European Bank for Reconstruction and
Development (EBRD) lend a leader firm in the renewable energy sector Spain's EDP Renovaveis - 20 million euro to construct and run six solar
photovoltaic parks generating a total of 50 MW in the southern Romanian
region of Oltenia. Black Sea Trade and Development Bank also provided a
parallel facility costing 10 million euro in 201450. So, despite recent cuts to
the country’s solar incentives, EDP Renovaveis has secured 30 million euro
in project finance for 50 MW of Romanian PV51.
Map 3: Solar Potential in Romania
Source: http://solargis.info/doc/_pics/freemaps/1000px/ghi/SolarGIS-Solar-map-Romania-en.png
Romania, with miscellaneous energy sources, has implemented energy
efficiency programs and therefore its potential for rising energy power of
Europe strengthened. In this context, the Romanian Law on Energy
Efficiency was issued in 2014 to increase energy efficiency in the country,
with the intention of reducing the consumption of energy by 19 % by 2020.
According to this law, the business operators are obliged to arrange and
submit to the Energy Efficiency Department a statement of their total energy
50
Marian Chiriac, “EBRD Finances Solar Project in Romania”, Balkan Insight, 28 March
2014, <http://www. balkaninsight.com/en/article/ebrd-finances-solar-project-in-romania>
(8 September 2015).
51
Lucy Woods, “Romania Solar Still Attracting Despite Green Certificate Cut” PVTECH, 31
March
2014,
<http://www.pvtech.org/news/romania_solar_still_attracting_investment_despite_green_certifi cate_cut>
(18 September 2015).
MERVE İREM YAPICI
98
consumption every year. Business operators that annually consume more
than 1,000 tones of oil equivalent and fail to perform an energy audit every
four years are subject to high fines ranging between 2,250 and 45,000 Euro.
According to the article 6 of the law, in order to ensure the energy
efficiency, 3 % of the overall surface area of the public administration
buildings must be renovated annually52. The law also involves effective
policy measures including a fund for energy efficiency, independent energy
audits, consumer advice programmes, and regulations or voluntary
agreements53.
Romania: An Influential Energy Transit State
Romania will be able to take an active role in European future energy
policy formulations not only as a supplier, but also as an energy transit state.
Through the AGRI (Azerbaijan-Georgia-Romania Interconnector) Project,
Romania could become the EU's leading energy player in the region,
becoming a terminal country for Caspian hydrocarbons transit to Central
Europe. The AGRI Project, the first liquefied natural gas (LNG) project of
the Black Sea, was developed by Azerbaijan in a response to Ankara's new
"Russia policy" and Turkish-Armenian Rapproachment process of 200954.
Azerbaijan, Romania and Georgia signed an agreement in April 2010 to
transport LNG from Azerbaijan to the EU through Georgia and Romania
bypassing Turkey. Within the scope of the project, Azerbaijan’s natural gas
would be liquidified at the Georgian port of Kulevi, shipped across the Black
Sea, and regasified at the Romanian port of Constanta55.
52
“Romania: Energy Efficiency Novelties Can Revive Investments In the Energy Sector”
Schoenherr,
<http://
www.schoenherr.eu/uploads/tx_news/schoenherr_
RO_Arti
col_legea_nr_121.pdf> (16 October 2015).
53
“WEC Romania Event Highlights National Energy Efficiency”, World Energy Council,
<https://www. worldenergy.org/news-and-media/local-news/wec-romania-event-highlightsnational-energy-efficiency/> (03 October 2015).
54
Alin-Doru Codoban, “Romania: A New Geopolitical Actor in the Black Sea Energy
Game”, Karadeniz Araştırmaları, Vol 9, No 34, 2012, p. 6.
55
Michael Ratner et al., “Europe’s Energy Security: Options and Challanges to Natural Gas
Supply Diversification”, CRS Report for Congress, 20 August 2013,
<https://www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf 1-29> (19 October 2015), pp. 14-15.
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
99
Map 4: AGRI Project
Source:
http://www.novinite.com/articles/125268/Hungary+Lured+into+AGRI+Natural+
Gas+Pipeline+Project.
Preliminary estimates show that, depending on possible capacities of
terminals, the cost of the project will vary from 1.2 billion euros to 4.5
billion euros56. On the other hand, compared to other planned means of
transporting Caspian gas to Europe, AGRI may be regarded as a
commercially viable project. For example, in order to transport 16 bcm of
gas at the first stage, the Southern Gas Corridor's (SGC) total cost would be
$ 25 billion - $ 27 billion. For similar gas volumes, the cost of the AGRI
Project would be only $ 9 billion57.
56
“AGRI Project’s Implementation Mainly Depends on Azerbaijan, Says Georgian Minister”,
Trend
News
Agency,
14
February
2015,
<http://en.trend.az/business/economy/2364257.html> (8 September 2015).
57
Gulmira Rzayeva, “Why is AGRI Back on Europe’s Energy Security Agenda?” Eurasia
Daily Monitor, Vol 12, No 132, 15 July 2015, <http://www.jamestown.org/%20
regions/thecaucasus/single/?tx_ttnews%5Btt_news
%5D=44163&tx_ttnews%5BbackPid%5D=54&cHash=89f48f8ded340318d86bba45e2a92
6ee#.ViePBH7h DIV> (15 October 2015).
100
MERVE İREM YAPICI
The primary project founders of AGRI were Romania, Georgia and
Azerbaijan. In September 2011 a Hungarian company also joined the
project. Moreover Bulgaria, which signed a compressed natural gas
agreement with Azerbaijan, is also discussing the idea of becoming an AGRI
partner58. With an increase in AGRI's system capacity, Turkmen LNG could
also be added to the network. Turkmen LNG support for the AGRI system
would become a priority for Brussel's and Baku's long term strategic
interests, because Azerbaijan's existing gas reserves will be depleted in 40
years if current exploitation trends continue59. Turkmen President
Gurbanguly Berdymukhamedov also declared Turkmenistan government’s
determination to join the project during his visit to Romania in May 2011.
However, it is not clear whether Turkmenistan will be a part of AGRI or
not60.
AGRI Project, which aims to transfer Azerbaijani gas and, in the future,
gas from Turkmenistan to Romania and Hungary through Georgia, was at
the center of attention of regional decision makers in summer 2015. An
AGRI Ministerial Meeting was held in Bucharest on 24 June 2015 and
during this meeting member states' ministers of energy signed a joint
declaration on supporting the development of the AGRI Project61. At the end
of the meeting, Romanian Energy Minister Andrei Gerea stated that AGRI
member states regard AGRI Project as a component of the SGC that may
make an important contribution to the European energy security62.
SGC, aimed at improving the security and diversity of the EU's energy
supply by transferring Caspian natural gas to Europe, is comprised of three
pipeline projects namely South Caucasus Pipeline (SCP), Trans Anatolian
Pipeline (TANAP) and Trans Adriatic Pipeline (TAP). By those pipelines,
SGC transfers Caspian gas through Turkey. From a strategic perspective, the
58
Codoban, op.cit., p. 6.
Michael Tanchum, “AGRI’s Progress Advances Brussels’ and Baku’s Energy Agendas”,
The
Central
Asia-Caucasus
Analyst,
8
July
2015,
<http://www.cacianalyst.org/publications/analytical-articles/item/13246-agri-progressadvances-brussels-baku-energy-agendas.html> (4 October 2015).
60
“Azerbaijan
to
Revive
LNG
Export
Project
to
EU”,
<http://www.naturalgaseurope.com/azerbaijan-revive-lng-export-project-eu> (15 October
2015).
61
Azad Hasanli, “AGRI Project Member Countries Ink Joint Declaration”, Trend News
Agency, 24 June 2015, <http://en.trend.az/business/energy/2410502.html> (17 October
2015).
62
“Romania: AGRI Project Feasibility Study Highlights Two Viable Capacity Alternatives”,
Energyworld, 25 June 2015, <http://www.energyworldmag.com/25/06/2015/romania-agriproject-feasibility-study-highlights-two-viable-capacity-alternatives>, (9 September 2015).
59
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
101
EU attaches great importance to the AGRI Project, because it offers not only
diversification from Russian supply, but also from Turkish gas route63. In
other words, AGRI could be viewed as the only project which decreases the
dependence on a single pipeline system or one transit country. Furthermore,
unlike SGC; non-Shah Deniz gas of Azerbaijan such as Absheron, AzeriChirag-Guneshli and Umid/Babek should be potential sources for the AGRI
project64.
Map 5: SGC Project
Source: http://www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/southern-gas-corridor.
However, beside the advantages of AGRI Project in comparison with
SGC, there are some difficulties to carry out this project. Firstly, Azeri
supply will not be sufficient on the medium term for AGRI as well as for
TANAP-TAP route. Secondly, at current levels of technological
development, LNG construction costs are much more than those of
pipelines. This means in terms of price, LNG will be uncompetitive
especially compared to Russian piped gas. Last but not least, Russian
encroachment on Georgian territory threatens the gas pipeline
infrastructure65. Georgian port of Kulevi is near Abkhazia – a Russia-backed
partially recognized state inside Georgia. Russian influence in Abkhazia can
be used by Russia to put pressure on the AGRI Project66.
63
“Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015,
<http://www.naturalgaseurope. com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October 2015).
64
Rzayeva, op.cit.
65
“Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015,
<http://www.naturalgaseurope. com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October
2015).
66
László Marácz, “The Strategic Relevance of AGRI in Europe’s Southern Gas Corridor”
Karadeniz Araştırmaları, No 28, 2011, p. 25.
MERVE İREM YAPICI
102
Conclusion
Romania, with her huge energy capacity and location on energy transit
routes towards Europe, should be defined as a potential key contributor to
the solution of the EU’s energy security issue. Considering the recent
discoveries in the Black Sea, it can be expected that, Romania will enrich its
natural gas and oil resources. Moreover, Romania’s high rank at the list of
shale gas and wind energy in Europe becomes another factor in increasing its
strategic role in European energy calculations. But due to some deficiencies,
the activation of this potential will be delayed. The need of large
infrastructure investments for getting Black Sea sources, the inadequacy of
pipeline network which is necessary in exporting Black Sea sources to
Europe, high costs of fracking and the lack of transparency and notification,
and the deficiency of a stable legal arrangement that can provide the
persistence of the investments in wind energy sector restrain Romanian
potential as a supplier.
On the other hand, Romania should easily become an effective and
reliable transit country thanks to the AGRI Project. Bypassing Russia as a
supplier and Turkey as a transit state, this project is significant for the
consolidation of Romania’s role as a regional energy hub. AGRI project
aims at transfering Azeri gas to Europe from a terminal in Romania via
Georgia and Black Sea. However, considering the inefficient capacity of the
Azeri gas, the project must be supplemented with additional quantities of
Turkmen and Iranian gas to be economically feasible. Moreover, high
construction costs of LNG systems and the Russian influence in Georgia
decreases the possibility of the project’s operation in the short run. In this
context, any decrease in the level of ambiguity of the project will shape the
Romania’s future as an energy hub.
Bibliography
“AGRI Project’s Implementation Mainly Depends on Azerbaijan, Says Georgian
Minister”,
Trend
News
Agency,
14
February
2015,
<http://en.trend.az/business/economy/2364 257.html> (8 September 2015).
“Azerbaijan
to
Revive
LNG
Export
Project
to
EU”,
<http://www.naturalgaseurope.com/ azerbaijan-revive-lng-export-project-eu>
(15 October 2015).
Beckman, Karel, “Interview Radu Dudau, Energy Policy Group: ’We Want in
Urgent Need of a New Energy Strategy’”, Energy Post, 27 May 2015,
<http://www.energy
post.eu/interview-radu-dudau-energy-policy-groupurgent-need-new-energy-strategy /> (4 September 2015).
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
Bologa,
Ruxandra,
“The
Future
<http://www.nndkp.ro/publicati
romania> (5 October 2015).
103
of
Shale
Gas
in
Romania”,
ons/articles/the-future-of-shale-gas-in-
Chiriac, Marian, “EBRD Finances Solar Project in Romania”, Balkan Insight, 28
March 2014, <http://www.balkaninsight.com/en/article/ebrd-finances-solarproject-in-roma nia> (8 September 2015).
Codoban, Alin-Doru, “Romania: A New Geopolitical Actor in the Black Sea Energy
Game”, Karadeniz Araştırmaları, Vol 9, No 34, 2012, pp. 1-9.
Cristea, Corina, “Romania as an Energy Hub”, Radio Romania International, 14
August 2015, <http://www.rri.ro/en_gb/romania_as_an_energy_hub-2532320>
(25 September 2015).
De Micco, Pasquale, “Changing Pipelines, Shifting Strategies: Gas in South Eastern
Europe”, European Parliament Web Page, July 2015, <http://www.europarl.
europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2015/549053/EXPO_IDA(2015)549053_EN.
pdf> (24 October 2015).
Dolapchieva, Doinita, “UPDATE 1- OMV Petrom Declines to Confirm Gas
Discovery
Offshore
Romania”,
SeeNews,
19
February 2015,
<http://wire.seenews.com/news/
update-1-omv-petrom-declines-to-confirmgas-discovery-offshore-romania-464274> (23 September 2015).
“Fantanele-Cogealac
Wind
Farm,
Romania”
Power-techonology.com,
<http://www.power-technology.com/projects/-fantanele-cogealac-wind-farm>
(14 October 2015).
“Fantanele-Cogealac Wind Park” Cez Group, <http://www.cez.cz/en/power-plantsand-envi ronment/wind-power-plant/fantanele-cegealac-wind-park.html> (14
October 2015).
“Gas
in
Romania”,
World
<https://www.worldenergy.org/data/resources
October 2015).
Energy
Council,
/country/romania/gas/>
(8
Godzimirski, Jakub M., “European Energy Security in the Wake of the RussiaUkraine Crisis”, Strategic File, Vol 27, No 63, 2014, pp. 1-5.
Hasanli, Azad, “AGRI Project Member Countries Ink Joint Declaration”, Trend
News
Agency,
24
June
2015,
<http://en.trend.az/business/energy/2410502.html> (17 October 2015).
Hontz-Ward, Ana, “Romania Expects to be Energy Independent Despite Ukraine
Crisis”,
Voice
of
America,
14
July
2014,
<http://www.voanews.com/content/romania-expects-energy-independencedespite-ukraine-crisis/1956837.html> (13 September 2015).
<http://solargis.info/doc/_pics/freemaps/1000px/ghi/SolarGIS-Solar-map-Romaniaen.png> (17 October 2015).
104
MERVE İREM YAPICI
<http://www.geoexpro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery> (17
October 2015).
<http://www.novinite.com/articles/125268/Hungary+Lured+into+AGRI+Natural+G
as+Pipeline+Project> (19 October 2015).
<http://www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/southern-gas-corridor>
October 2015).
(21
<http://www.techcorr.com/news/Articles/Article.cfm?ID=2389> (13 October 2015).
<http://www.thewindpower.net/country_en_44_romania.php> (15 October 2015).
Lucian, Paul, “Energy for Romania from Renewable Sources”, Studies in Business
and Economics, Vol 7, No 1, 2012, pp. 110-113.
“Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015, <http://
www.naturalgaseurope.com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October
2015).
Marácz, László, “The Strategic Relevance of AGRI in Europe’s Southern Gas
Corridor” Karadeniz Araştırmaları, No 28, 2011, pp. 19-28.
Mihailescu, Loredana, “Romania As an Energy Hub in Southeastern Europe”, Legal
Insight,
<http://www.cmslegal.com/Hubbard.FileSystem/files/Publication/7022b0c 4e5fd-4a9d-95c8-3353107a1dbc/Presentation/PublicationAttachment/5ffa74c831bc -4b4a-a0fd-4ad822fe4ae6/Romania-as-an-energy-hub-in-South-easternEurope.pdf> (19 October 2015), pp. 18-20.
Mihalache, Anca Elena, “No Shale Gas in Eastern Europe, After All: Implications of
Chevron's Exit from Romania”, Energypost, 9 April 2015,
<http://www.energy post.eu/shale-gas-eastern-europe-implications-chevronsexit-romania/> (11 October 2015).
“Minister of Foreign Affairs Bogdan Aurescu Signs Joint Declaration by Romania Bulgaria - Hungary - Slovakia on Promotion of Interconnection of Existing
Infrastructure for Natural Gas Supply”, Ministry of Foreign Affairs of
Romania, 25 May 2015, <http://www.mae.ro/en/node/32172> (23 September
2015).
Moskowitz, Scott and James, Adam, “How Romania Became a Gigawatt-Scale
Solar
Market
and
What’s
Next”,
gtm,
24
March
2014,
http://www.greentechmedia.com/
articles/read/how-romania-became-a-1gigawatt-market (1 September 2015).
O’Brian, Heather, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable
Project”,
Windpower
Monthly,
9
September
2015,
<http://www.windpowermonthly.com/ar
ticle/1363328/analysis-romaniandeveloper-dismantle-now-unprofitable-project? bulletin=windpower-weekly>
(15 October 2015).
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
105
O’Brian, Heather, “Market Status: Romania - Progress Falters as Prices Fall”,
Windpower
Monthly,
1
April
2015,
<http://www.windpowermonthly.com/article/1340370/mar ket-status-romaniaprogress-falters-prices-fall> (1 October 2015).
“Petrom Strikes Oil Under Shallow Black Sea Waters”, Agerpress, 16 July 2014,
<http://
www.agerpres.ro/english/2014/07/16/petrom-strikes-oil-undershallow-black-sea-wa ters-12-16-47> (25 September 2015).
Radut, Constantin, “BRUA: New Natural Gas Pipeline Appears on South-East
Europe's
Map”,
NineO'clock.ro,
20
May
2015,
<http://www.nineoclock.ro/brua-new-natural-gas-pipeline-appears-on-southeast-europe%E2%80%99s-map/> (22 September 2015).
Radut, Constantin, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February
2015,
<http://www.nineoclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gasreserves/> (15 September 2015).
Ratner, Michael et al., “Europe’s Energy Security: Options and Challanges to
Natural Gas Supply Diversification”, CRS Report for Congress, 20 August
2013, <https:// www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf1-29> (19 October 2015),
pp. 1-29.
“Romania: AGRI Project Feasibility Study Highlights Two Viable Capacity
Alternatives”
Energyworld,
25
June
2015,
<http://www.energyworldmag.com/25/06/2015/roma
nia-agri-projectfeasibility-study-highlights-two-viable-capacity-alternatives>, (9 September
2015).
“Romania - Amongst the Most Energy Independent Countries in the EU”,
FactCheckEU,
15
April
2004,
<https://factcheckeu.org/factchecks/show/420/energy-independence>
(15
September 2015).
“Romania Becomes Natural Gas Exporter”, NineO'clock.ro, 10 June 2015,
<http://www.
nineoclock.ro/romania-becomes-natural-gas-exporter/>
(17
September 2015).
“Romania: Black Sea Gas Discovery” GEO ExPro, Vol 9, No 2, 2012,
http://www.geo expro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery
(23 September 2015).
“Romania Could Give Up Natural Gas Imports Starting Next Year, ANRE Head
Says”,
The
Romania
Journal,
10
September
2015
<http://www.romaniajournal.ro/romania-co uld-give-up-natural-gas-importsstarting-next-year-anre-head-says/> (15 September 2015).
“Romania: Energy Efficiency Novelties Can Revive Investments In the Energy
Sector”
Schoenherr,
MERVE İREM YAPICI
106
<http://www.schoenherr.eu/uploads/tx_news/schoenherr_RO_Arti
legea_nr_121.pdf> (16 October 2015).
col_
Romania-Energy Policy, Laws and Regulations Handbook Volume 1 Strategic
Information and Basic Laws, Washington, International Business
Publications, 2015.
“Romania Imported 3.222 Million Tonnes of Oil Equivalent in H1 of the Year”, Act
Media
20
August
2015,
<http://actmedia.eu/energy-andenvironment/romania-imported-3.222-million-tonnes-of-oil-equivalent-in-h1of-the-year/59573>, (10 October 2015).
“Romania Moves toward Independence from Russian Gas”, About Oil, 30 June
2013, <http://www.abo.net/oilportal/topic/view.do?contentId=2113966>, (22
September 2015).
“Romania: OVM Petrom Announces Oil Discovery in the Black Sea”, Energypedia News, July 16 2014, <http://www.energy-pedia.com/news/romania/new160200>, (19 September 2015).
“Romania: Strategic Petroleum Reserve to Total 1.2 Million Toe”, Energyworld, 10
July 2015, http://www.energyworldmag.com/10/07/2015/romania-strategicpetroleum-re serve-to-total-1-2-million-toe/ (2 October 2015).
“Romanian
Photovoltaic
Industry
<http://www.cnecc.org.cn/uploadfile/Solar%20
Romania.pdf> (13 October 2015).
Report”,
Energy%20in%20
Rzayeva, Gulmira, “Why is AGRI Back on Europe’s Energy Security Agenda?”
Eurasia Daily Monitor, Vol 12, No 132, 15 July 2015,
<http://www.jamestown.org/%20
regions/thecaucasus/single/?tx_ttnews%5Btt_news%5D=44163&tx_ttnews%5
BbackPid%5D=54&cHash=89f48f8ded340318d86bba45e2a926ee#.ViePBH7h
DIV> (15 October 2015).
“Shale Gas and EU Energy Security”, European Parliament Briefing, December
2014,
<http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2014/542167/EPRS_B
RI(20 14)542167_REV1_EN.pdf> (23 October 2015).
“Solar
Power
Capacity
–
<https://www.quandl.com/data/BP/SOLAR_CAP_RO
Capacity-Romania> (19 October 2015).
Romania”,
U-Solar-Power-
Stancila, Lucian and Cirdei, Alin, “Romania’s Energy Security in the European
Context in the Era of Globalization”, Land Forces Academy Review, Vol 17,
No 3, 2012, pp. 256-262.
Tanchum, Michael, “AGRI’s Progress Advances Brussels’ and Baku’s Energy
Agendas”, The Central Asia-Caucasus Analyst, 8 July 2015,
AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY
107
<http://www.cacianalyst.org/ publications/analytical-articles/item/13246-agriprogress-advances-brussels-baku-energy-agendas.html> (4 October 2015).
Timu, Andra, “Romania Considers Reviving Support for Renewable Energy”
Bloomberg,
23
February
2015,
<http://www.bloomberg.com/news/articles/2015-02-23/romania-considersreviving-support-for-renewable-energy> (3 August 2015).
Tocan, Mădălina Cistina, “Wind Energy Sector in Romania – Present and
Perspectives”, Ecoforum, Vol 3, No 1-4, 2014, pp. 33-38.
“US Chevron Quits Shale Gas Operations in Romania”, Novinite, 22 February
2015,
<http://www.novinite.com/articles/166718/US+Chevron+Quits+Shale+Gas+O
perati ons+in+Romania> (12 September 2015).
Von Der Brelie, Hans, “Crude Awakening: Romania's Black Sea Oil and Gas Finds
Fuel Europe's Energy Hopes”, Euronews, 5 December 2014,
<http://www.euronews.
com/2014/12/05/crude-awakening-romania-s-blacksea-oil-and-gas-finds-fuel-euro pe-s-energy-hopes/> (15 October 2015).
“WEC Romania Event Highlights National Energy Efficiency”, World Energy
Council,
<https://www.worldenergy.org/news-and-media/local-news/wecromania-event-high lights-national-energy-efficiency/> (03 October 2015).
Weeden, Scott “Deepwater Black Sea, Shale Top Romania's Oil, Gas Agenda”,
E&P, 22 April 2015, <http://www.epmag.com/deepwater-black-sea-shale-topromanias-oil-gas-agenda-788881#p=4>, (23 September 2015).
“Wind Power and Other Renewable Energy Sources in Romania”, Austrian
Energy
Agency,
24
February
2015,
<http://www.enercee.net/detail/artikel/wind-power-and-other-renewableenergy-sources-in-romania.html?pager%5Bpage%5D=5&cHash=
a966f7c9fef48a093e5426ecc40041b> (12 October 2015).
Woods, Lucy, “Romania Solar Still Attracting Despite Green Certificate Cut”,
PVTECH,
31
March
2014,
<http://www.pvtech.org/news/romania_solar_still_attracting_invest
ment_despite_green_certifi cate_cut> (18 September 2015).
Ydersbond, Inga M. and Sveen, Thea, “The Ukraine Crisis and European Energy
System
Transformation”,
21
October
2014,
<http://energiogklima.no/kommentar/the-ukraine-crisis-and-european-energysystem-transformation> (19 October 2015).
Yılmaz-Elmas, Fatma, “Ukraine Crisis: The EU’s New Actorship Test”, The
Journal
of
Turkish
Weekly,
25
March
2014,
<http://www.turkishweekly.net/2014/03/25/com ment/ukraine-crisis-the-eusnew-actorship-test/> (22 October 2015).
108
MERVE İREM YAPICI
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi
Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.109-122
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK
HAKLARI
Gözde YILMAZ*
Özet
Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da yaşanan etnik temelli çatışmalar azınlık
konusunun ve azınlık haklarının Avrupa’da hayati önemini ortaya koymuştur. Bu
anlamda Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi gibi bir çok kurum aktif olarak azınlıkların
sorunlarına ve azınlık haklarının Avrupa’da ve hatta ötesinde yerleştirilmesi
konusunda çaba göstermektedirler. Bu kurumlara üye olan ülkeler azınlıklar
konusunda oluşturuşmuş çeşitli anlaşmalara taraf olmuşlar ve azınlık haklarını
kendi ülkelerinde sağlayacaklarına teminat vermişlerdir. Ayrıca bu kurumlara üye
olmak için başvuruda bulunan aday ülkelerin demokratik yapılara dönüştürülmesi
sürecinde azınlık haklarının teminat altına alınması bir ön koşul olarak yer almakta
ve bu ülkelerin azınlıklarına çeşitli haklar verilmesi sağlanmaktadır. Fakat
Avrupa’da insan hakları standartları gibi azınlık hakları standartları halen
oluşturulamamıştır. Azınlık hakları ortak bir platform üzerinden değil, her ülkenin
farklı politikaları çerçevesinde ele alınmış, sadece üye olunan kurumların getirdiği
koşullar çerçevesinde görece ortak bir yapıda kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: Avrupa, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, AGİT,
Azınlıklar, Azınlık Hakları.
Minorities and Minority Rights in Europe
Abstract
Europe has been the home for various ethnic, linguistic and religious minority
groups for decades and it is almost impossible to find an European country with
ethnic, linguistic and religious homegeneity. Notably, conflicts in Europe after the
Cold War demonstrated the importance of minority issues and minority rights for
Europe. In this respect, the European organizations like the European Union or the
Council of Europe actively seek to promote minority rights in Europe. Especially
*
Yrd. Doç. Dr., Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.
Makalenin Gönderilme Tarihi: 20 Ekim 2015, Kabul Edilme Tarihi: 21 Aralık 2015
**
GÖZDE YILMAZ
110
through the enlargement of these organizations, the promotion of minority rights
widened its sphere in Europe by minority conditions required to be fulfilled by the
candidate countries are for membership. However, there is still no minority
standard in Europe like the one in human rights. In contrast, minority rights have
still been held by sovereign European states rather than through a common
platform.
Keywords: Europe, European Union, Council of Europe, OSCE, Minorities,
Minority Rights.
Giriş
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle
birlikte, Avrupa’da ortaya çıkan etnik temelli çatışmalar, azınlık
meselelerinin ve azınlık hakları konusunun Avrupa için önemini ortaya
koymuştur. Çift kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile sert güvenlik
meseleleri yerini yolsuzluk, yasadışı göç, terörizm gibi yumuşak güvenlik
meselelerine bırakmış, sıcak savaş yerine düşük yoğunluklu çatışmalar ve iç
savaşlar öne çıkmış ve özellikle etnik ve dini çatışmalar dünya gündemini
sıklıkla meşgul etmeye başlamıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler tüm dünyayı
etkisi altına aldığı gibi, Avrupa’yı da etkilemiş ve Avrupa devletleri
1990’larda Balkanlarda ortaya çıkan etnik çatışmalar ile durumun ciddiyetini
tüm yalınlığıyla gözlemlemişlerdir. Avrupa’nın homojen bir yapıda
olmaması ve Avrupa ülkelerinin farklı etnik, dini ve dilsel azınlıklara sahip
olması, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan bu yeni tehdidin tüm Avrupa’yı
etkisi altına alma potansiyelini güçlendirmiş ve bu durum azınlık
meselelerinin ciddiyetle ele alınmasını ve buna yönelik azınlık haklarının
Avrupa’da teşvik edilmesini gündeme getirmiş ve bu doğrultuda adımlar
atılmasına yol açmıştır.
Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) gibi birçok kurum aktif
olarak azınlıkların sorunlarına ve azınlık haklarının Avrupa’da ve hatta
ötesine yerleştirilmesi konusuna eğilmiş ve bu kurumlara üye olan ülkeler
azınlıklar konusunda oluşturulmuş çeşitli anlaşmalara taraf olarak azınlık
haklarını kendi ülkelerinde sağlayacaklarına teminat vermişlerdir. Ayrıca bu
kurumlara üye olmak için başvuruda bulunan aday ülkelerin, demokratik
yapılara dönüştürülmesi sürecinde azınlık haklarının teminat altına alınması,
bir ön koşul olarak yer almakta ve bu ülkelerin azınlıklarına çeşitli haklar
verilmesi sağlanmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen, Avrupa’da insan hakları
standartlarına benzer bir azınlık hakları standardı henüz oluşturulamamıştır.
Azınlık hakları ortak bir platform üzerinden değil, her ülkenin farklı
politikaları çerçevesinde ele alınmış, sadece üye olunan kurumların getirdiği
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
111
koşullar çerçevesinde görece ortak bir yapıda kalmıştır. Bunun yanı sıra
azınlık hakları konusunda Batı ve Doğu Avrupa arasındaki farklılıklar, AB
gibi birçok Avrupa kurumunun Doğu Avrupa’ya genişleme süreciyle azınlık
hakları ile ilgili koydukları koşullardan kaynaklanmaktadır. Bu durum çifte
standart eleştirilerini beraberinde getirmiş ve oryantalist bir bakış açısıyla
Batı Avrupa’nın sınırları ötesine medeniyet götürme rolüne vurgulara sebep
olmuştur.
Bu makale tüm bu gelişmeler ışığında, Avrupa’da azınlıklar ve azınlık
hakları konusunu detaylı bir şekilde inceleyecektir. Makalede öncelikle
tarihsel gelişmeler tartışılacak, sonrasında Avrupa Azınlık Hakları Rejimi,
Avrupa kurumlarının azınlık hakları konusundaki etkinlikleri ve konuya
etkileri ele alınacaktır. Son olarak Avrupa Azınlık Hakları Rejimi’nin varlığı
ve güncel durum tartışılacaktır.
Tarihsel Arka Plan: Avrupa’da Azınlıklar ve Azınlık Hakları
Avrupa 400’den fazla azınlık grubuna ev sahipliği yapmakta ve her yedi
Avrupalıdan biri ya bir azınlık grubuna üye ya da bölgesel veya azınlık
dillerinden birini konuşmaktadır.1 Hiçbir zaman statik bir yapıda olmayan
Avrupa, özellikle dışarıdan alınan ve zamanla kendi içerisinde yaşanan göç
nedeniyle etnik, dini ve dilsel çeşitliliği bünyesinde barındıran toplumlardan
oluşmaktadır.2 Bu çeşitliliğin Avrupa’da istikrarı bozma potansiyeli çeşitli
hakların azınlıklara sağlanmasıyla engellenmeye çalışılmış ve azınlık
meseleleri de, genelde toprak bütünlüğüne karşı azınlık taleplerinin sıklıkla
geldiği zamanlar olan yeni bir uluslararası düzenin kurulması evvelinde
gündeme taşınmıştır.3 Azınlık haklarının Avrupa’da tarihsel gelişimi de bu
durumu doğrulamaktadır.
Tarihsel gelişim ele alındığında, Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa
azınlık haklarında bir takım önemli gelişmelere sahne olmuştur. Savaş
sonrası galip devletler teritoryal statüko konusundaki etnik
memnuniyetsizliklerin, ulusal ve uluslararası çatışmalara dönüşme
potansiyeli karşısında Polonya, Çekoslovakya gibi Orta ve Doğu Avrupa
devletlerinin bağımsızlıklarını, bazı azınlıkların korunması koşuluyla kabul
etmiş Arnavutluk, Litvanya, Irak gibi devletlerin Milletler Cemiyeti’ne
üyeliklerinin kabulü, bir takım azınlık konulu yükümlülükleri üstlenmeleri
1
2
3
<https://www.fuen.org/tr/avrupa-azinliklari/genel-bilgiler/>, (22.09.2015).
<http://minorityrights.org/minorities/overview-of-europe/>, (25.09.2015).
Jennifer J. Preece, “Minority Rights in Europe: from Westphalia to Helsinki”, Review of
International Studies, Cilt 23, No 1, 1997, s. 76.
112
GÖZDE YILMAZ
koşuluna bağlanmış böylece Avusturya, Macaristan, Türkiye gibi savaştan
yenik çıkan devletlere azınlıkların korunması barış için bir ön koşul olarak
getirilmiştir.4 Fakat bu dönemde uluslararası barış ve istikrara tehdit olarak
görülen azınlık meseleleri, tüm Avrupa ülkelerinde eşitlik prensibi ile ele
alınmamış, Fransa, İtalya ve hatta savaştan yenik çıkan Almanya gibi
ülkelerde azınlıkların korunması konusu Milletler Cemiyeti’nde gündeme
gelmemiştir. 5 Bu konuda kuvvetler dengesi meselesi ile Batı Avrupa
devletlerinin Orta ve Doğu Avrupa rejimlerinin geri ve liberalizmden uzak
olduğu şeklindeki önyargılı görüşleri ve siyasi anlamda gelişmiş Batı
Avrupa devletlerinin azınlıkları korumak konusunda bir ihtiyaç
duymadıkları kanıları etkili olmuştur.6 Sonuç olarak, Milletler Cemiyeti’nin
kurmaya çalıştığı azınlık rejimi Cemiyetin azınlık sorunlarında etkisiz
kalması ve anlaşmaların uygulanması konusundaki yetersizliği dolayısıyla
kurulamamıştır.7
İkinci Dünya Savaşı sonrasından Soğuk Savaşın bitimine kadar olan
dönemde, Avrupalı devletlerin azınlıklar ve azınlık hakları konusundaki
yaklaşımları insan hakları rejimi çerçevesinde şekillenmiştir.8 Bu dönemde
Milletler Cemiyeti’nin azınlıklar konusundaki başarısızlığı azınlık hakları
meselesinin gündemden düşmesine neden olmuş, İkinci Dünya Savaşı
süresince Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki bazı azınlık liderlerinin Nazi
suçlarına iştirakleri şüphesiyle azınlıklara kuşkuyla yaklaşılmaya başlanmış,
sonuçta azınlık hakları uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak
algılanmıştır. 9 Sonuç olarak, Soğuk Savaş döneminde Avrupalı devletler
azınlık haklarını ayrı bir alan olarak gözetmektense insan hakları
çerçevesinde ele almış, bu şekilde azınlıklara özel hakların tanınmasına
gerek duyulmayacağı fikrini benimsemişlerdir.10 Yine Avrupalı örgütler de
insan hakları rejimi çerçevesinde, insan hakları standartlarını Avrupa’da
yerleştirmeye ve uygulanmasını sağlamaya çalışmışlardır.11
1990’lara gelindiğinde bu yaklaşımın artık geçerli olamayacağı
düşüncesi ortaya çıkmış ve azınlıklar ile azınlık hakları konusunda, Avrupalı
4
Ibid., s. 82.
Ibid.
6
Ibid.
7
Ibid., s. 83.
8
Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık
Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007, s. 28.
9
Preece, “Minority Rights in Europe”, s. 84.
10
Ibid.
11
Jennifer J. Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe: A Difficult
Balancing Act”, The International Journal of Peace Studies, Cilt 3, No 2, 1998.
5
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
113
devletler arasında farkındalık artmıştır. Sovyetler Birliği’nin parçalanması
ile azınlık ve ulusçuluk bilincinin hareketlenmesi sonucunda, azınlıkların
durumlarının Avrupa için potansiyel bir tehdit oluşturduğu görülmüş ve bu
durum Yugoslavya’nın parçalanması sonucu Balkanlar’da ortaya çıkan
çatışmalarla bir nevi doğrulanmıştır.12
Sovyetlerin çöküşünü takiben azınlık haklarının gelişimi konusunda
Avrupa’da ciddi bir eğilim oluşarak, 1990’ların ilk yarısında azınlıkların
korunması için özel standartların meydana getirilmesi gündeme gelmiş ve bu
doğrultuda adımlar atılmaya başlanmıştır.13 Bu dönemde Avrupalı devletler
arasında iki farklı görüş egemen olmuştur. İlki Almanya ve Avusturya gibi
devletlerin benimsediği azınlıklara uluslararası alanda kolektif haklar
tanımak, ikincisi ise Fransa ve Yunanistan gibi devletlerin savunduğu
ülkesel bütünlük ve siyasi istikrarın öneminin öne çıkartılarak azınlık
haklarının ikincil konumunun sürdürülmesi ve azınlık meselelerinin iç
siyaset alanında tutulmasıdır.14 Bu iki eğilimin bir bileşkesi zaman içerisinde
Avrupa’da oluşmuş ve Avrupalı devletlerin onaylayabileceği ortak bir nokta
üzerinden azınlık hakları meselesi gelişim göstermiştir. Bu süreç içerisinde
devletlerin yanı sıra uluslararası örgütlerin azınlık hakları konusunda
faaliyetleri ve katkıları oldukça önemlidir. Bu konuda Avrupa’da etkin olan
örgütlerin başında Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gelmektedir ki bu kurumların
faaliyetleri bir sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır.
Sonuç olarak, Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan “azınlık tehdidi”
ile başa çıkabilmek adına, 1990’ların başından itibaren hem Avrupa
devletleri hem de Avrupalı örgütler arasındaki mutabakat ile eski Sovyet
devletlerinin azınlık politikalarına etki etmede en güçlü yaklaşımın
minimum seviyede norm ve standartlar oluşturmak ile bu norm ve
standartlara uyumu denetlemek için uluslararası mekanizmaların kurulması
olduğuna karar verilerek, bu yönde adımlar atılmıştır.15 Bu devletlerin AB
gibi örgütlere adaylıklarını koymaları ile Avrupalı örgütlerin rolü öne
çıkmış, azınlık norm ve standartlarının bu ülkelerde yerleştirilmesi ve
dönüşüm kaçınılmaz olmuştur.
12
Taşdemir ve Saraçlı, op. cit., s. 29.
Ibid.
14
Ibid.
15
Will Kymlicka, Multicultural odysseys: navigating the new international politics of
diversity, Oxford: Oxford University Press, 2007, s. 197.
13
GÖZDE YILMAZ
114
Avrupa Azınlık Hakları Rejimi
1990’larda azınlık meselelerine artan uluslararası ilgi ile Avrupa’da da
azınlık hakları konusu gündeme gelmiş ve bu konuda belirli standartların
oluşturulmasına çaba harcanmıştır. AK, AGİT gibi Avrupa’daki ve
Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası örgütlerin de dahil olduğu örgütler
bu konuda aktif rol oynamış ve azınlıklar ile azınlık hakları konusunda ortak
standartların şekillenmeye başladığı görülmüştür.16 Fakat bu standartların bir
Avrupa azınlık rejimine yol açtığı görüşü tartışmalıdır.
Azınlık Tanımı
1990’larda azınlıklar ve azınlık hakları konusunda hızlanan bu sürece
rağmen, günümüzde dahi hala azınlık kavramının tanımı konusunda
uluslararası bir mutabakat sağlanamamıştır. Yine de ‘BM İnsan Hakları
Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt
Komisyonu’ raportörü Francesco Capotorti’nin 1979 tarihinde hazırlamış
olduğu Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına
ilişkin BM raporundaki ‘azınlık’ tanımı uluslararası alanda ve dolayısıyla
Avrupa’da görece kabul görmüş ve sonrasında yapılan ‘azınlık’ tanımlarına
temel çerçeve oluşturmuştur. 17 Capotorti’nin ‘azınlık’ tanımına göre
azınlıklar dört temel özellik - bunlardan ilk üçü nesnel özellikler olup son
özellik ise özneldir - çerçevesinde tanımlanabilir ki bir grubun azınlık olarak
tanımlanabilmesi için “Çoğunluktan ırk, din ve dil temelinde farklı olan
vatandaşlar grubu olmaları; görece sayıca az küçük bir topluluk olmaları;
(toplumda) egemen konumda olmamaları; çoğunluktan farklı olan
kimliklerini korumaya kararlı olmaları” gerekmektedir.18
Capotorti’nin bu tanımı geçerliliğini yitirmemiştir ve halen azınlıkların
tanımı konusunda sıklıkla referans noktası olarak kullanılmaktadır. Fakat bu
tanım ve onun üzerine kurulan literatürdeki diğer tanımlar ‘vatandaş’ olma
şartı koştuğu için, Avrupa ülkelerinde vatandaşlıktan yararlanamayan
göçmen ve mültecileri azınlık tanımı kapsamı dışında bırakmaktadır.19 Bu
durum Avrupa ülkelerinde bulunan mülteci ve göçmen grupların azınlıklara
sağlanan haklardan yararlanamamasına neden olmaktadır. Azınlık tanımı
konusunda bir diğer problemli durum da Capotorti’nin azınlık tanımında
nesnel özellik olarak saydığı azınlıkların “çoğunluktan ırk, din ve dil
temelinde farklı olan vatandaşlar grubu olmaları” ölçütünün
16
Naz Çavuşoğlu, “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998, s. 93.
Capotorti, op. cit.
18
Ibid.
19
Çavuşoğlu, op. cit., s. 98.
17
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
115
değerlendirilmesini kim veya kimlerin yapacağı konusudur. 20 Bu
değerlendirmenin ülkelerin takdirine bırakılması, bu ülkelerin kendi
çıkarlarına uygun tanım yapma olasılığını doğurması ve bu tanım
doğrultusunda azınlık haklarının sağlanması konusunu gündeme
getirmektedir. Bunun dışında farklı ülkelerin veya örgütlerin bu ölçütü kendi
takdirlerinde değerlendirmeleri de azınlık tanımının yanlış kullanımı
olasılığını ortaya çıkarmaktadır ki bu durumda bir ülkenin iç işlerine azınlık
problemlerini öne sürerek müdahale etmek mümkün olabilmektedir.
Örneğin, Türkiye Lozan antlaşması ile azınlıkları gayrimüslimler olarak
tanımlamış ve bu tanımı Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere
sadece üç grupla sınırlandırmıştır. 21 Ulusal ve uluslararası alanda oldukça
tartışılan bir konu olan Kürt meselesi bu noktada diğer bir örnek olarak
verilebilir. Detaylı ve nesnel azınlık kriterleri uluslararası arenada
sağlanamadığından, Türkiye Kürtlerin azınlık olarak tanımlanamayacağını
öne sürerken, bazı uluslararası örgütler Kürtlere haklar tanınması konusunda
azınlık hakları konusunu referans vermektedirler.22
Sonuç olarak, Avrupa’da azınlık hakları meselesi öncelikle azınlık
tanımı konusunda nesnel kriterler belirlenmesi ile ilerleme sağlandıktan
sonra ancak masaya yatırılabileceği ve bir azınlık hakları rejimi
oluşturulabileceği düşünülmektedir. Verilecek haklara kimlerin sahip
olacağını belirlemeden, azınlık hakları konusunda gelişme sağlanmasını
beklemek veya sağlansa bile bu hakların adilane bir şekilde azınlık
gruplarına uygulanmasını sağlamak oldukça yüzeysel bir yaklaşım olarak
atfedilebilir ki Avrupa’da ve hatta uluslararası arenada durum halen bu
şekildedir.
Azınlık Hakları Standartları
Soğuk Savaş sonrası dönemde azınlık meselelerinin öne çıkması ile
azınlık hakları konusunun da gündemi meşgul etmesiyle, demokratik
Avrupa’nın temel bir prensibi olarak azınlık hakları standartlarının
oluşturulmaya çalışılmasına rağmen, halen Avrupa’ya hâkim olan insan
hakları benzeri bir azınlık rejimi veya azınlık standardı oluşturulamamıştır.
Buna rağmen kademeli olarak bir Avrupa azınlık hakları rejiminin
20
Capotorti, op. cit.; Çavuşoğlu, op. cit., s. 100.
Gözde Yilmaz, “Common, Double, or No Standards? How to Improve Minority Protection
in Turkey through the Pressure of the EU”, Tanja A. Börzel ve Katrin Böttger (der.), Policy
Change in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, Baden-Baden,
Nomos, 2012, s. 37.
22
Ibid., ss. 37, 43-44.
21
116
GÖZDE YILMAZ
temellendiği de bir gerçektir. 23 Bu rejim Avrupa’nın üç örgütünün - AK,
AGİT ve AB - yoğun çabaları sayesinde yavaş yavaş şekillenmeye
başlamıştır. Önemle belirtilmelidir ki azınlık hakları konusunda Avrupa
standartlarının belirlenmesi için özellikle AK ve AGİT’in çalışmaları öne
çıkmıştır. 24 Bu örgütler birbirleriyle de yakın işbirliği içerisinde bir takım
ortak standartlar ortaya konmuş ve örgütler arası işbirliği ile birbirlerinin
oluşturmuş oldukları belgelere ve dolayısıyla standartlara referans vererek
azınlık hakları rejimine giden yola zemin hazırlamışlardır. 25 Sonuçta,
1990’lar öncesi ve sonrasında AK, AGİT ve AB’nin azınlık hakları
konusundaki çalışmaları Avrupa’da gelişmekte olan azınlık hakları rejimi
için oldukça önemlidir.
AK 1990’lar öncesinde insan hakları konusunda aktif bir yaklaşım
gösterirken, daha sonrasında azınlık hakları ve standartları konusuna
odaklanmış ve bu doğrultuda 1993 yılında azınlık hakları için Konsey
bünyesinde bir Avrupa anlaşması hazırlamak üzere ‘Ulusal Azınlıkları
Koruma Komitesi’ kurulmuştur.26 Sonuç olarak Komite 1994 yılında kabul
edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren Azınlıkların Korunmasına İlişkin
Avrupa Çerçeve Sözleşmesi’ni tesis etmiştir. 27
AK’nin azınlık hakları konusunda yapmış olduğu en önemli çalışma
olan Sözleşme ulusal azınlıkları koruma konusunda Avrupa’da temel
standartları oluşturmuş, sıklıkla referans verilen ve Avrupa’nın çoğu
devletinin taraf olduğu bir doküman olarak azınlık hakları konusunda
belirleyici olmuştur.28 Çerçeve Sözleşme hukuki olarak imza atan devletleri
bağlasa da ulus üstü bir icra mekanizması kurmamış, sadece düzenli raporlar
vasıtasıyla bir denetleme mekanizması oluşturmuş ve uygulama da ulusal
yapılara bırakılmıştır.29 Fransa ve Türkiye gibi bazı üye ülkeler Sözleşme’yi
imzalamayı reddetseler de, Sözleşme Avrupa’da azınlıkları koruma
23
Nevena Nancheva, “Imagining Policies: European Integration and the European Minority
Rights Regime”, Journal of Contemporary European Studies. 2015,
DOI:10.1080/14782804.2015.1056725, s. 1.
24
Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”.
25
David J. Galbreath ve Joanne McEvoy, “How Episdemic Communities Drive International
Regimes: The Case of Minority Rights in Europe”, Journal of European Integration, Cilt
35, No 2, 2013, s. 11.
26
Ibid., s. 12.
27
Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Past and Future EU
Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and South-Eastern Europe”,
International Journal on Minority and Group Rights, Cilt 13, 2006, s. 29.
28
Galbreath ve McEvoy, op. cit., s. 12.
29
Geoff Gilbert, “The Council of Europe and Minority Rights”, Human Rights Quarterly,
Cilt 18, No 1, 1996, s. 174.
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
117
konusunda öne çıkan en önemli belgedir. 30 Bunun yanı sıra yine AK’nin
1992 yılında kabul ettiği ve 1998 yılında yürürlüğe giren Bölgesel veya
Azınlık Dilleri Avrupa Şartı azınlık hakları konusunda sıklıkla başvurulan ve
referans gösterilen bir diğer belgedir. Avrupa Şartı’na taraf devletler azınlık
dilleri konusundaki yükümlülüklerini ne derecede gerçekleştirdiklerini
detaylandıran raporlar sunmakla sorumlu tutulmuşlardır. 31 Fakat önemle
belirtilmelidir ki Avrupa Şartı spesifik olarak bölgesel ve azınlık dillerini
teşvik etmek ve korumayı hedeflemiş, fakat bu dilleri konuşanlara bireysel
veya kolektif haklar getirmemiştir.32
Azınlık hakları konusunda faaliyet gösteren ve azınlık hakları
standartlarının yerleştirilmesinde anahtar rol üstlenen bir diğer örgüt ise
AGİT’tir. AGİT de AK gibi 1990’lar öncesinde insan hakları konusuna
öncelik vermiş ve 1990’larla beraber azınlık hakları konusunda önemli
çalışmalara imza atmıştır. Örgüt azınlık grup üyelerinin yaşadıkları ülkelerde
baskı görmesini engelleyerek, azınlık ve çoğunluk arasındaki çatışmaları
minimum düzeye indirmeyi hedeflemiş ve azınlıklara yönelik devlet
politikalarını formüle etmeye yoğunlaşmıştır.33
İnsan ve azınlık hakları konusunda katılımcı devletleri gerekli tüm
hukuki tedbirleri alma, ilgili uluslararası belgeleri uygulama ve devletlerin iç
hukuklarında bulunan hakların uygulanmasının sağlanması konusunda
sorumlu tutan 1989 Viyana Sonuç Bildirgesi ile başlayarak, AGİT
azınlıkların korunması ile ilgili birçok belge bulunmaktadır. 34 Örneğin,
günümüze kadar azınlık hakları konusunda altı adet tavsiye belgesi ve
kılavuz yayınlamıştır. Bunlar arasında 1998 Oslo Ulusal Azınlıkların Dil
Hakları Konusunda Tavsiyeler, 1999 Lund Ulusal Azınlıkların Kamu
Hayatına Etkili Katılımı Üzerine Tavsiyeler gibi belgeler yer almaktadır.35
Doğrusu azınlık hakları konusunda AGİT standartlarını oluşturan bu
belgelerin yasal bağlayıcılığı olmadığından, etkisi de kısıtlı kalmaktadır.36
Tüm bu belgelerin yanında en önemlisi Azınlıklar konusunda AGİT
bünyesinde kurulan Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği AGİT üye
30
<http://minorityrights.org/minorities/overview-of-europe/>, (25.09.2015).
Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”.
32
Patrick Thornberry, “An Unfinished Story of Minority Rights”, Anna-Maria Biro ve Petra
Kovacs (Der.), Diversity in Action: Local Public Management of Multi-Ethnic
Communities in Central and Eastern Europe, Budapest, LGI, 2001, s. 58.
33
Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”.
34
Galbreath ve McEvoy, op. cit., s .11.
35
Ibid.
36
Jane Wright, “The OSCE and the Protection of Minority Rights”, Human Rights
Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, s. 197.
31
118
GÖZDE YILMAZ
ülkelerinde potansiyel çatışmaları saptamak ve devletler ile azınlık grupları
için erken uyarı stratejileri geliştirmek üzere 1992 yılında kurulmuştur. 37
Komiserlik doğrudan icra mekanizmasından ziyade, çatışmaları önleme ve
arabuluculuk görevlerini üstlenen diplomatik bir araç olarak tasarlanmıştır.
Bu nedenle Batılı devletlere verilen azınlıklarla ilgili tavsiyelerinin göz ardı
edileceğini düşündüğünden, demokrasiye geçiş sürecindeki Doğu Avrupa
ülkelerine odaklanmanın daha verimli ve etkili bir yaklaşım olduğuna kanaat
getirerek bu ülkelerdeki azınlık konularına eğilmiştir. 38 Sonuç olarak,
Komiserlik başından itibaren bir güvenlik aracı olarak görülmüş, dolayısıyla
azınlıklar için değil azınlıklar ile ilgili bir makam olarak tasavvur
edilmiştir.39
Avrupa’da azınlıklar konusunda önde gelen bir diğer örgüt olan AB,
azınlık hakları standartları konusunda Avrupa’daki en zayıf halkadır. AB iç
müktesebatında azınlık konusunda herhangi bir standart bulunmamakla
beraber, AB üye ülkelerinin de uyacağı herhangi bir standart
belirlenmemiştir. 40 Kendi azınlık standartları oluştur(a)mayan AB azınlık
standartları konusunda - AK’nin başı çektiği - diğer Avrupa örgütlerinden
yararlanması nedeniyle, azınlık konusu AB içerisinde muğlâk kalmıştır. 41
Sonuçta, azınlıkları koruma ve azınlık hakları konusu AB içerisinde üye
ülkelerin kendi takdirlerine bırakılmış, dolayısıyla bu konu AB’nin yetki
alanı dışında kalmıştır. Bu noktadaki düşünce AB içerisinde yer alan resmi
bir yetkilinin sözlerinde anlam bulmaktadır: “Avrupa Konseyi tarafından
mükemmel bir şekilde icat edilen tekerleğin tekrar icat edilmesine gerek
yoktur.”42
Azınlık standartları konusunda etkinliği kısıtlı olan AB, yine de
genişleme politikası vasıtasıyla azınlıkların korunması ve azınlık hakları
konusunda Avrupa’nın önde gelen aktif aktörlerinden biri olmuştur. Azınlık
hakları, 1993 Kopenhag Zirvesi ile birlikte genişleme konusunda başat kriter
kabul edilen Kopenhag Kriterleri arasında sayılmış ve azınlıkların korunması
açık bir şekilde genişleme kriteri olarak belirtilmiştir.43 Bunun yegane sebebi
37
Michael Johns, “Do as I Say, Not as I Do: The European Union, Eastern Europe and
Minority Rights”, East European Politics and Societies, Cilt 17, No. 4, 2003, s.689.
38
Ibid.; Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”.
39
Wright, op. cit., s. 200.
40
Guido Schwellnus, “The Adoption of Non-Discrimination and Minority Protection Rules in
Romania, Hungary and Poland”, Frank Schimmelfennig ve Ulrich Sedelmeier (Der.), The
Europeanisation of Central and Eastern Europe, Ithaca, London, 2005, s. 51.
41
Galbreath ve McEvoy, op. cit., s. 13.
42
Ibid.,, s. 8.
43
Gözde Yilmaz, “Is there a Puzzle? Compliance with Minority Rights in Turkey (1999-
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
119
Sovyetlerin çöküşü sonrası Avrupa’da ortaya çıkan etnik ve dini gerilimin ve
bununla birlikte eski Sovyet ülkelerinin AB’ye giriş ve dönüşüm süreçlerinin
AB tarafından göz önüne alınmasıdır. Genişleme sürecinde de azınlık hakları
meselesi muğlâk bir yapıda kalmıştır. Bunun başlıca nedeni konunun AB’nin
topluluk müktesebatı içerisinde yer almamasıdır. 44 Sonuçta, genişleme
politikasında AB’nin kendi azınlık standartlarına sahip olmaması nedeniyle,
azınlıkları koruma ve azınlık hakları konusu her aday ülke nezdinde
değerlendirilerek ilerleme raporlarında özel öncelikler belirlenmesi yoluyla
ele alınmıştır.45 Muğlâk standartlara rağmen, AB’nin genişleme sürecindeki
mıknatıs etkisi sonuç vermiş ve genişleme politikasına dahil edilen azınlık
hakları koşulu aday ülkelerde uygulanarak olumlu sonuçlar elde edilmiştir.46
Sonuç olarak, Avrupa’da azınlıklar konusunda özellikle AK, AGİT ve
AB’nin başını çektiği örgütler sayesinde adım adım bir azınlık rejimi
oluşturulmaya çalışılsa da, tüm Avrupa tarafından kabul gören ve uygulanan
Avrupa azınlık hakları standartlarından bahsetmek halen mümkün değildir.
Bu durum Avrupa ülkelerinde azınlıkların yaşadığı farklı sorunlar ile de
kendini belli etmektedir. Özellikle AB, NATO gibi Avrupa örgütlerinin
genişlemesiyle azınlık hakları konusunda Batı Avrupa ve Doğu Avrupa
arasındaki farklılıklar gün geçtikçe belirginleşmiş ve çeşitli eleştirilere neden
olmuştur. Örneğin, Avrupa devletleri arasında – AB üye ülkeleri ve aday
ülkeleri örneğinde olduğu gibi – azınlıkları koruma konusunda farklı
uygulamalar Avrupa’da bir çifte standart uygulaması olduğu şeklinde
eleştirilere neden olmuştur. 47 AB üye ülkelerinden İtalya’nın 2008 yılında
ülkede bulunan kamplarda yaşayan Romanların parmak izlerini kayıt altına
alması veya 2010 yılında yine AB üye ülkesi Fransa’nın topraklarındaki
Roman kamplarını dağıtması ile AB vatandaşı Romanları sınır dışı etmesi,
AB’nin genişleme sürecinde uyguladığı azınlıkların korunması koşulunun
aslında bir çifte standart olduğu tartışmalarına yol açmıştır.48 Birinci Dünya
Savaşı sonrası, Preece tarafından dile getirilen, Milletler Cemiyeti tarafından
uygulanan azınlık sisteminde eşitlik ilkesinin olmaması gibi - Batı Avrupa
ülkelerinin azınlıkların korunması konusunda Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerine uygulanan koşullara tabii olmaması – nedeniyle Avrupa azınlık
2010)”, KFG Working Papers Series 23, Berlin, KFG, 2011. s. 7.
Schwellnus, op. cit., s. 51.
45
Gabriel Toggenburg, “A rough orientation through a delicate relationship: The European
Union’s endeavours for (its) minorities”, European Integration Online Papers, Cilt 4, No
16, 2000.
46
Johns, op. cit., s.689.
47
Schwellnus, op. cit., s. 56.
48
Yilmaz, “Common, Double, or No Standards?”, s. 36.
44
GÖZDE YILMAZ
120
hakları meselesi eşitlik ilkesinden uzak bir şekilde ele alınmaktadır. 49 Bu
durum günümüzde hakim olan Batı’nın medeniyet standartlarını evvelce
içselleştirdiği görüşü ile azınlık hakları meselesinin, bu ülkelerde ele
alınmasının gerekli olmadığı düşüncesinden ileri gelmektedir. 50 Tabii
bundan başka azınlık hakları konusunun devletlerin iç işlerine müdahale
olasılığı yaratması, yani devletlerin egemenlik hakları ile bir arasında bir
gerilim bulunması, da bir diğer önemli etkendir.
Sonuç
Azınlık meseleleri hem ulusal hem de uluslararası alanda her daim
hassas ve çetrefilli bir konu olmuştur. Küreselleşen dünyada sıcak savaşa
düşük yoğunluklu çatışmalar ve iç savaşların baskın gelmesiyle, azınlık
hakları konusu dünya gündemini sıklıkla meşgul etmeye başlamıştır.
Avrupa’da Sovyetlerin çöküşüyle beraber bu değişen dünya düzenine adapte
olmak zorunda kalmış ve azınlık hakları konusu Avrupa gündeminin önemli
başlıklarından biri haline gelmiştir. Özellikle 1990’larda Yugoslavya’nın
dağılmasıyla ortaya çıkan çarpıcı tablo Avrupa devletleri ve örgütlerini bu
konuda aktif rol oynamaya itmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninin değişmesi ile birlikte, Avrupa’da
bir azınlık hakları rejimi temellendirilmeye çalışılmış ve bu doğrultuda AK,
AGİT ve AB gibi örgütlerin çalışmaları ile Avrupa azınlık hakları
standartlarının belirlenmesi yönünde adımlar atılmıştır. Adı geçen örgütler
Avrupa’da güvenlik sağlama düşüncesi ile yola çıkmış ve çatışmaların
önlenmesi için azınlık haklarının bölgede yerleştirilmesi fikri üzerinden
faaliyet göstermişlerdir. Sonuçta tüm bu çabalara rağmen, halen Avrupa’da
tüm ülkeleri kapsayan ve eşitlik ilkesi ile tüm ülkelere uygulanan azınlık
standartlarına ulaşılamamıştır. Aksine Batı Avrupa devletlerinin egemenlik
sınırlarında bırakılan azınlık hakları konusu, Doğu ve Orta Avrupa
devletlerine AB gibi örgütlere giriş aşamasında bir ön koşul olarak
uygulanmış ve bu durum da azınlık hakları konusunda Avrupa’da bir çifte
standart olduğu eleştirilerini beraberinde getirmiştir. Bunun yanı sıra
‘azınlık’ tanımının gerek uluslararası alanda, gerekse Avrupa özelinde belirli
standartlara bağlanamaması azınlık haklarının uygulanması konusunu daha
da problemli bir hale getirmiş ve hâlihazırda ülkelerin iç hukukuna
kazandırılan azınlıkları koruma konusundaki hakların kimleri kapsadığı
konusunu gündeme getirmiştir. Açıktır ki azınlık tanımı olmadan azınlık
hakları konusu uluslararası alanda ve özelde Avrupa’da muğlak bir alan
olarak kalmaya devam edecektir.
49
50
Preece, “Minority Rights in Europe”, s. 82.
Ibid.
AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI
121
Sonuç olarak, Avrupa azınlık hakları konusu hala gelişmekte olan ve
dönüşümünü tamamlayamamış ve eşit standartların sağlanamadığı bir alan
olarak kalmıştır. Fransa gibi Batı Avrupa devletlerinde süre gelen azınlık
problemleri, bu sorunun ancak tüm Avrupa devletlerini kapsayan bir işbirliği
içerisinde çözülebileceğini ve azınlık haklarının Avrupa devletlerinin fikir
birliği ile egemenlik haklarının azınlık haklarıyla bir dengeye oturtulduğu
takdirde ortak standartlara kavuşturulabileceğini göstermiştir.
Kaynakça
Francesco Capotorti, Study on the Rights of Persons Belonging to Ethnic,
Religious
and
Linguistic
Minorities.
United
Nations,
E/CN4/Sub2/384/Rev1, 1979.
Naz Çavuşoğlu “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998,
93-101.
Will Kymlicka, Multicultural odysseys: navigating the new international politics
of diversity, Oxford: Oxford University Press, 2007.
David J. Galbreath ve Joanne McEvoy, “How Episdemic Communities Drive
International Regimes: The Case of Minority Rights in Europe”, Journal of
European Integration, Cilt 35, No 2, 2013, s. 169-186.
Geoff Gilbert, “The Council of Europe and Minority Rights”, Human Rights
Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, s. 160-189.
Michael Johns, “Do as I Say, Not as I Do: The European Union, Eastern Europe and
Minority Rights”, East European Politics and Societies, Cilt 17, No. 4, 2003,
s. 682: 699.
Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Pastt and Future
EU Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and SouthEastern Europe”, International Journal on Minority and Group Rights, Cilt
13, 2006, s. 27-51.
Nevena Nancheva, “Imagining Policies: European Integration and the European
Minority Rights Regime”, Journal of Contemporary European Studies.
2015, DOI:10.1080/14782804.2015.1056725.
Jennifer J. Preece “National Minority Rights Enforcement in Europe: A Difficult
Balancing Act”, The International Journal of Peace Studies, Cilt 3, No 2,
1998.
Jennifer J. Preece “Minority Rights in Europe: from Westphalia to Helsinki”,
Review of International Studies, Cilt 23, No 1, 1997, s. 75-92.
Guido Schwellnus, “The Adoption of Non-Discrimination and Minority Protection
Rules in Romania, Hungary and Poland”, Frank Schimmelfennig ve Ulrich
122
GÖZDE YILMAZ
Sedelmeier (Der.), The Europeanisation of Central and Eastern Europe,
Ithaca, London, 2005, s. 51-70.
Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden
Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007,
s. 25-35.
Patrick Thornberry, “An Unfinished Story of Minority Rights”, Anna-Maria Biro ve
Petra Kovacs (Der.), Diversity in Action: Local Public Management of
Multi-Ethnic Communities in Central and Eastern Europe, Budapest, LGI,
2001, s. 47-73.
Gabriel Toggenburg, “A rough orientation through a delicate relationship: The
European Union’s endeavours for (its) minorities”, European Integration
Online Papers, Cilt 4, No 16, 2000.
Jane Wright, “The OSCE and the Protection of Minority Rights”, Human Rights
Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, 190-205.
Gözde Yilmaz, “Common, Double, or No Standards? How to Improve Minority
Protection in Turkey through the Pressure of the EU”, Tanja A. Börzel ve
Katrin Böttger (der.), Policy Change in the EU’s Immediate
Neighbourhood: A Sectoral Approach, Baden-Baden, Nomos, 2012, s. 3355.
Gözde Yilmaz, “Is there a Puzzle? Compliance with Minority Rights in Turkey
(1999-2010)”, KFG Working Papers Series 23, Berlin, KFG, 2011.
HAKEM LİSTESİ
Yrd. Doç. Dr. Atay AKDEVELİOĞLU
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Nail ALKAN
Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Sanem BAYKAL
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa BIYIKLI
Dumlupınar Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Can Umut ÇİNER
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Erdem DENK
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Mehmet Sait DİLEK
Erzurum Atatürk Üniversitesi
Dr. Suat DURSUN
Ankara Barosu
Dr. Ersin EMBEL
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Murat ERDOĞAN
Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER
Maltepe Üniversitesi
Doç. Dr. Hayrettin EREN
Melikşah Üniversitesi
Prof. Dr. Çağrı ERHAN
Kemerburgaz Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sedef EYLEMER
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK
Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Burak KÜNTAY
Bahçeşehir Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Samir MERDANOV
Çankırı Karatekin Üniversitesi
Dr. Ceran Arslan OLCAY
Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Barış ÖZDAL
Uludağ Üniversitesi
Prof. Dr. Çınar ÖZEN
Ankara Üniversitesi
Dr. Özge ÖZKOÇ
Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Hakan TAŞDEMİR
Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. İlhan UZGEL
Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hatice YAZGAN
Çankırı Karatekin Üniversitesi
ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ
GENEL YAYIN İLKELERİ
1. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi'ne gönderilecek olan yazılar, işlediği konuya
yeni bir boyut getirecek şekilde özgün ve daha önce hiçbir yayın organında
yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır.
2. Gönderilen makalelerin yayınlanmasından sonra dergi yayın kurulu tarafından
uygun görüldüğü takdirde, tüm yayın hakları Ankara Üniversitesi Avrupa
Toplulukları Araştırma Uygulama Merkezi’ne (ATAUM) aittir.
3. Yayınlanan makalelerden alıntı yapılması halinde kaynak belirtilmesi zorunludur.
Makalelerin tamamının kullanılması derginin iznine bağlıdır.
4- Makaleler Türkçe, Almanca, Fransızca ya da İngilizce dillerinden birinde
yazılabilir.
5. Sunulan makale önce derginin editörlük kıstaslarını karşılayıp karşılamadığının
görülmesi için Yayın Kurulu tarafından incelenir. Kıstasları karşılayan makale
hakeme gönderilir. Kıstasları karşılamayan makale, istenen düzeltmeler için yazara
geri gönderilir.
6. Makale hakeme gönderildikten sonra, hakem, hakem raporu kıstasları çerçevesinde
makaleyi iki ay içinde değerlendirir ve kararını gönderir. Hakem kararına göre,
makale, yayınlanmaya uygun bulunabilir, makalede bazı düzeltmeler istenebilir ya da
makale yayınlanmaya uygun bulunmayabilir. Bundan sonra yazar, en kısa sürede,
ekinde hakem raporlu bir yazı ile karar hakkında bilgilendirilir.
7. Yayınlanan makalenin sorumluluğu yazara aittir. Makaledeki hiçbir görüş dergiye
veya ATAUM’a yüklenemez.
8. Yayınlansın ya da yayınlanmasın hiçbir makale iade edilmez.
9. Makalelerin sonuna kaynakça listesi eklenmelidir.
10. Yazarlar, yazılarını (makalelerini, kitaplarını vb.), 9. maddenin altındaki “Yazarlık
Formu”nu eksiksiz doldurarak ve istenilen diğer belgelerle birlikte, Ankara
Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın
Koordinatörlüğü 06590
Cebeci/ANKARA adresine posta yoluyla
göndermeleri ve ayrıca, [email protected] veya [email protected]
adresine de elektronik posta olarak göndermeleri gerekmektedir. Eksik evrak ile
gönderilen makaleler, işleme alınamamaktadır.
11- Yazılar/makaleler, Microsoft Word programında, Times New Roman
karakterinde yazılacaktır. Satır aralığı 1,5 olmalıdır. Metin için 12 punto, dipnotlar
için 10 punto kullanılacaktır.
12. Makale, dipnotlar dahil 4.000 ila 10.000 kelime arasında olmalıdır.
13. Kitap incelemeleri 1500-2000 kelime arasında olmalıdır.
14. Olay incelemeleri dipnotlar dahil 3000-5000 kelime arasında olmalıdır.
15. Makale, Türkçe dilinde yazılmışsa Türkçe ve İngilizce özet ve anahtar kelime,
Yayın Kurulu tarafından kabul edilen başka bir dilde (İngilizce, Almanca, Fransızca)
yazılmışsa, Türkçe ve yazıldığı dilde özet ve anahtar kelime eklenmelidir. Özetlerin her
birinde ortalama 125’er kelime olmalı, anahtar kelimeler ise 5’er adedi geçmemelidir.
16. Makalelerde en fazla üçlü altbaşlık sistemi kullanılacaktır. İlk altbaşlık koyu,
ikinci altbaşlık koyu ve italik yazılmalıdır. Üçüncü altbaşlık sadece italik olmalıdır.
Altbaşlıklarda harf ya da rakam kullanılmamalıdır.
17. Makale içinde çift tırnak kullanılmalıdır.
18- Makalenin yazılmasında kullanılan kaynakçaya ilk atıf, dipnot yazım ilkelerinde
belirtilen örnekler çerçevesinde yapılacaktır. Makalenin sonraki sayfalarında, aynı
kaynağa yapılan atıflarda ise yazarın soyadı ile Ibid., op.cit. vb. Latince terimler
kullanılacaktır.
“Dipnot Yazım İlkeleri”ne üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
19- Yayınlanan makalelerin yazarlarına ilgili mevzuat çerçevesinde telif ücreti
ödenecektir.
20- Yayınlanan makalelerin 10 adet tıpkı basım ve 1 adet dergi yazara ücretsiz olarak
verilecektir.
THE GENERAL PUBLICATION PRINCIPLES OF THE
ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES
1. All papers sent to the journal should be original enough as they will bring a new
dimension to the topic in which they study and should not have been published or
presented to the editorial board of other publications in any kind.
2. If presented paper’s publication is approved by the Review’s Editorial Board, the
Ankara University ATAUM holds all publication rights of the paper.
3. Any other publication and paper that have used some parts of papers published in the
Ankara Review of European Studies as quotations should give the source paper of these
quotations in their bibliography. The complete usage of paper is a subject to the
permission of the review.
4. The language of papers to be presented to the review could be in Turkish, English,
French and German.
5. Presented paper will first be reviewed by the editorial board to see whether the paper
meets the editorial criterias of the review. The paper that meets the criterias will be sent
to the referee. Paper that do not meet the criterias will be sent back to the author for the
requested corrections.
6. After the sending of the paper to the referee, the referee will asses the paper in the
framework of the terms of referee report and send his decision about the paper within
two months. In the referee’s decision, the paper may be found eligible to the publication
or some corrections may be requested on the paper or the paper may be found ineligible
for the publication. Then the author is immediately informed about the decision in
writing with a copy of referee report.
7. The responsibility of the published papers belongs to the authors. All opinions in the
papers can not be ascribed to the review or ATAUM
8. All papers either published or not are not returned.
9. Authors who would like to sent their papers, books, etc. to ATAUM for the
publication assessment should fill up “The Author Form” and send it with other
requested document with their papers or books etc. by post to the following address:
Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın
Koordinatörlüğü 06590 Cebeci /ANKARA. They should also e-mail the form, requested
documents and their papers or books etc. to one of the following e-mail addresses:
[email protected] or [email protected] . All applications with
incomplete document will not be admitted.
10. Papers should be written in one of the Windows for Word programmes with a 1.5
line matter and in the Times New Roman character. The size of the letters will be 12
points, for the text and 10 points, for the foot notes.
11. The total words at the paper including the foot notes should be between 4000 and
10000 words.
12. The total words in the book reviews should be between 1500 and 2000 words.
13. The total words in the case studies should be between 3000 and 5000 words.
14. If the paper is written in Turkish, English abstract and key words and also an
abstract and key words in the original language should be added to the paper. Each
abstract should comprise 125 words in average and the number of key words both in
Turkish and in original language should not be more than 5 words.
15. In the papers, maximum three subtitle system will be used. The first subtitle should
be bold the second subtitle should be bold and italic and the third subtitle should be italic
in character. Letters or numbers should not be used in the subtitle.
16. Quotation marks should be used in the paper.
17. In the first quotations for the bibliography used in the preparation of the papers, a
foot note procedure will be used in the framework of the Footnote Writing Principles.
In the following pages if the quotation is made to the same bibliography, the family
name of the author and terms in latin such as Ibid., op.cit,etc. will be used. All
quotations to the sources used in the writing of the paper will be made through footnotes
procedure in the framework of the examples given in the footnote writing principles
link.
You may download “Footnote Writing Principles”
18. Copy right priced will be paid to the author in the framework of the reliated
legistation.
19. The author will be given 10 (ten) blue print of his/her paper separately and also 1
(one) review that his/her paper has been published free of charge.
ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ
DİPNOT YAZIM İLKELERİ
A-TEK YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE
i-Kitap:
Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara, İmge
Kitabevi, 2001, s. 55.
ii-Makale:
Gökhan Çetinsaya, “Essential Friends and Natural Enemıes: The Hıstorıc Roots of
Turkish-Iranian Relations”, Middle East Review of International Affairs, Cilt 7, No3,
2003, s. 116-132.
B-İKİ YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE
i-Kitap:
Gülten Kazgan ve Natalya Ulçenko, Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, İstanbul,
Bilgi, 2003, s. 32.
ii-Makale:
Thomas G. Mahnken ve James R. FitzSimonds, “Revolutionary Ambivalance:
Understanding Officer Attitudes Toward Transformation”, International Security, Cilt
28, No 2 ,2003, s.122-135.
C-ÜÇTEN FAZLA YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE
i-Kitap:
Mehmet Gönlübol et al, Olaylarla Türk Dış Politikası, 1919-1995, Ankara
Siyasal Kitabevi, 1996, s. 129.
ii-Makale:
David Dranove et al., “Is More Information Better? The Effects of “Report Cards” on
Health Care Providers”, Journal of Political Economy, Cilt 11, No 3, 2003, s. 25.
D- KİTAPTA MAKALE
Joseph Turow, “A Mass Communication Perspective on Entertainment Industries”,
James Curan ve Michael Gurevitch (der.), Mass Media and Society, Londra, Edward
Arnold, 1991, s. 160-167.
E- GAZETE YAZISI
Yazarı Belli Gazete Yazısı
Hasan Cemal, “Fiyasko ve Çıkış Yolu”, Milliyet, 18 Aralık 2003, s. 7.
Yazarı belli olmayan gazete yazıları:
“Başbakan Washington Yolcusu”, Cumhuriyet, 22 Aralık 2003, s. 8.
Yazarı belli olmayan resmi ya da özel yayınlar, raporlar vb.
Enerji Teknolojileri Politikası Çalışma Grubu Raporu, Ankara, TÜBITAK, Mayıs
1998, s. 35.
ARŞİV BELGELERİ
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Başbakanlık Hususi Kalem, 33218, 10 Aralık 1943.
İNTERNETTEN ALINAN KAYNAKLAR
Mustafa Aydın, “ABD Dünyadan Ne İstiyor”, 23 Mart 2003,
<http://www.haberanaliz.comldetay.php?detayid=325> (19 Aralık 2003), s. 1.
YÜKSEK LİSANS-DOKTORA TEZLERİ
Mustafa Pulat, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası: Türkiye’nin Avrupa
Savunmasındaki Geleceği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s. 10.
SÖYLEŞİ
İlber Ortaylı, Ankara, 10 Ekim 2003, kişisel görüşme.
REVIEW OF EUROPEAN STUDIES
FOOT NOTE ORTHOGRAPHY PRINCIPLES
A – FOR A BOOK OR A PAPER WITH ONE AUTHOR
i – For a Book :
Author, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
ii – For a Paper :
Author, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
B - FOR A BOOK OR A PAPER WITH TWO AUTHORS
i – For a Book :
Author, Author, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
ii – For a Paper :
Author, Author, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
C - FOR A BOOK OR A PAPER WITH THREE OR MORE THAN THREE
AUTHORS
i – For a Book :
Author, et al, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
ii – For a Paper :
Author, et al, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. .
Ç – FOR A PAPER IN A BOOK
Author, “Title of article”, Author of book ed., Title of book, Location, Publisher, Year,
p. …. .
D – FOR AN ARTICLE ON A NEWSPAPER
With Author or Without Author, ‘Title of article’, Title of Magazine, Day Month Year,
p. .. .
E – FOR AN OFFICIAL OR FOR A SPECIAL ARTICLES OR REPORTS
WITHOUT AN AUTHOR
Title of article or report, Location, Publisher, Year, p. …. .
F – FOR A ARCHIVAL DOCUMENT
Title of document, Number of the document, Day Month Year.
G – FOR THE BIBLIOGRAPHY DOWNLOADED FROM THE INTERNET
Author “Title of article”, <addres of the webpage>, (Retrieved Day Month), p. … .
H – FOR A GRADUATE AND FOR A DOCTORATE THESIS
Author, Title of thesis, Thesis type, Location, Year, p. …. .
I – INTERVIEW
Author, Location, thesis, Day Month Year, interview

Benzer belgeler