ankara avrupa çalışmaları dergisi - ATAUM
Transkript
ankara avrupa çalışmaları dergisi - ATAUM
ANKARA ÜNİVERSİTESİ AVRUPA TOPLULUKLARI ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ . Yıl: 2015 Cilt: 14, Sayı:2 ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ İncitaşı Sokak No:10 06510 Beşevler / ANKARA Tel: 0 (312) 213 66 55 Basım Tarihi: ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ Yıl: 2015 Cilt: 14, Sayı: 2 İÇİNDEKİLER Derya BÜYÜKTANIR Toplumsal İnşacı Yaklaşım ve Avrupa Bütünleşmesinin Açıklanmasına Katkıları 1 Yasin Kerem GÜMÜŞ Türkiye’den İngiltere’ye Gerçekleşen İşçi Göçlerinin İki Ülke Arasındaki Ticarete Etkisi 25 Özgür TONUS Eskişehir’de Avrupa Birliği Algısı Türkiye Genelinden Farklı mı? 49 Merve İrem YAPICI Avrupa’nın Enerji Arz Güvenliği Açısından Yükselen Aktör: Romanya 85 Gözde YILMAZ Avrupa’da Azınlıklar ve Azınlık Hakları 109 ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ (2015) ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES Year: 2015 Volume: 14, Number: 2 CONTENTS Derya BÜYÜKTANIR Social Constructivisim and Its Contributions to Explain the European Integration 1 Yasin Kerem GÜMÜŞ Turkish Labour Migration to the UK: Effects on International Trade 25 Özgür TONUS Are Perceptions of the EU in Eskişehir Different from Nationwide Public Opinion? 49 Merve İrem YAPICI An Emerging Contributor to the European Security of Energy Supply: Romania 85 Gözde YILMAZ Minorities and Minority Rights in Europe 109 ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES (2015) Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt/14 Sayı/2 Yıl /2015 Yayın Sahibinin Adı Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Adına Sahibi Prof. Dr. Sanem BAYKAL Editörler Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara Üniversitesi) Doç.Dr.Erdem DENK (Ankara Üniversitesi) Editör Yardımcısı Uzm.Deniz SENEMOĞLU (Ankara Üniversitesi) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr.Feza Sencer ÇÖRTOĞLU (Ankara Üniversitesi) Yayın İdare Merkezi Adresi Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Cebeci Kampüsü 06590 ANKARA e-posta: [email protected] [email protected] web: http//www.ataum.ankara.edu.tr Yayın İdare Merkezi Telefonu 0 (312) 362 07 80 – 362 07 62/2619-2620 Faks 0 (312) 320 50 61 Yayının Türü Yerel Süreli Yayın Basımcının Adı Ankara Üniversitesi Basımevi İncitaşı Sokak No.10 06510 Beşevler – Ankara Basımcının Telefonu 0 (312) 213 66 55 Basım Tarihi/Yeri – Ankara Danışma Kurulu Prof.Dr.Belgin AKÇAY (Ankara Üniversitesi) Prof.Dr.Birol AKGÜN (Selçuk Üniversitesi) Doç. Dr. Mustafa Nail ALKAN (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Tuğrul ARAT (TOBB ETÜ) Prof.Dr.Deniz Ülke ARIBOĞAN (Bilgi Üniversitesi) Prof.Dr.Füsun ARSAVA (Atılım Üniversitesi) Prof.Dr.Mustafa AYDIN (Kadir Has Üniversitesi) Prof.Dr.Ersel AYDINLI (Bilkent Üniversitesi) Prof.Dr.Hüseyin BAĞCI (ODTÜ) Prof.Dr.Ali BOZER (Çankaya Üniversitesi) Prof.Dr.Ömer BOZKURT (TODAİE) Dr.Başak ÇALI (UCL) Prof.Dr.Aykut ÇELEBİ (Ankara Üniversitesi) Doç.Dr.Mitat ÇELİKPALA (TOBB ETU) Prof.Dr.Selçuk ÇOLAKOĞLU (Adnan Menderes Ü.) Prof.Dr.Beril DEDEOĞLU (Galatasaray Üniversitesi) Prof.Dr.Muzaffer DARTAN (Marmara Üniversitesi) Prof.Dr.Alois ECKER (Viyana Üniversitesi) Doç.Dr.Candan ATEŞ EKŞİ (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Gülcan ERAKTAN (Ankara Üniversitesi) Prof.Dr.Atila ERALP (ODTÜ) Prof. Dr. Çağrı ERHAN ( Kemerburgaz Üniversitesi) Prof.Dr.Haluk GÜNUĞUR Doç.Dr.Kostas IFANTIS (Atina Üniversitesi) Prof.Dr.Kemal KİRİŞÇİ (Boğaziçi Üniversitesi) Prof.Dr.Gökhan KOÇER (Karadeniz Teknik Ü.) Prof.Dr.Marianne KRÜGER-POTRATZ (Münster Ü.) Yrd.Doç.Dr.Gamze AŞÇIOĞLU ÖZ (ODTÜ) Prof.Dr.Çınar ÖZEN (Ankara Üniversitesi) Prof.Dr.Philip ROBINS (Oxford Üniversitesi) Prof.Dr.Kenji TAKITA (Tokyo Chuo Üniversitesi) Prof.Dr.Hakan TAŞDEMİR (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Nahit TÖRE (Çankaya Üniversitesi) Prof.Dr.Mehmet UĞUR (Greenwich Üniversitesi) Yayın Kurulu Prof. Dr.Sanem BAYKAL (Ankara Üniversitesi) Dr.Ersin EMBEL (Ankara Üniversitesi) Dr.Ceran ARSLAN OLCAY (Ankara Üniversitesi) Ar.Gör. Özlem GENÇ (Ankara Üniversitesi) Pırıl AKIN OCAK (Ankara Üniversitesi) ISSN 1303 - 2518 Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergide yayınlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. Tüm hakları saklıdır. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, ULAKBİM, EBSCO, OVID, PAIS International ve World Political Science Abstracts (IPSA) tarafından taranmaktadır. Ankara Review of European Studies Number /2 Volume /14 Owner on behalf of the Ankara University European Union Research Center Prof. Dr. Sanem BAYKAL Editors Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara University) Assoc.Prof.Dr.Erdem DENK (Ankara University) Co-Editor Deniz SENEMOĞLU (Ankara University) Director of Publication Dr. Feza Sencer ÇÖRTOĞLU (Ankara University) Address and Communication Details Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Cebeci Kampusu 06590 ANKARA e-mail: [email protected] [email protected] web: http//www.ataum.ankara.edu.tr Tel: +90 (312) 362 07 80 – 362 07 62/2619-2620 Fax: +90 (312) 320 50 61 Type of Publication Periodical Printing House Ankara Üniversitesi Basımevi İncitaşı Sok. No: 10 06510 Beşevler - Ankara Printing Tel:+90 (312) 213 66 55 Date and Place of Publication - Ankara Year /2015 Advisory Board Prof.Dr.Belgin AKÇAY (Ankara University) Prof.Dr.Birol AKGÜN (Selçuk University) Assoc.Prof.Dr. Mustafa Nail ALKAN (Gazi University) Prof.Dr.Tuğrul ARAT (TOBB ETU) Prof.Dr.Deniz Ülke ARIBOĞAN (Bilgi University) Prof.Dr. Füsun ARSAVA (Atılım University) Prof.Dr. Mustafa AYDIN (Kadir Has University) Prof. Dr. Ersel AYDINLI (Bilkent University) Prof.Dr.Hüseyin BAĞCI (METU) Prof. Dr.Ali BOZER (Çankaya University) Prof. Dr.Ömer BOZKURT (TODAIE) Dr.Başak ÇALI (UCL) Prof.Dr.Aykut ÇELEBİ (Ankara University) Assoc.Prof.Dr.Mitat ÇELİKPALA (TOBB, ETU) Prof.Dr.Selçuk ÇOLAKOĞLU (Adnan Menderes U.) Prof.Dr.Muzaffer DARTAN (Marmara University) Prof.Dr.Beril DEDEOĞLU (Galatasaray University) Prof.Dr.Alois ECKER (Wien University) Assoc.Prof.Dr.Candan ATEŞ EKŞİ (Gazi University) Prof.Dr.Gülcan ERAKTAN (Ankara University) Prof.Dr.Atila ERALP (METU) Prof. Dr. Çağrı ERHAN ( Kemerburgaz University) Prof.Dr.Haluk GÜNUĞUR Assoc.Prof.Dr.Kostas IFANTIS (Athens University) Prof.Dr.Kemal KİRİŞÇİ (Boğaziçi University) Prof.Dr.Gökhan KOÇER (Karadeniz Tech.Uni.) Prof.Dr.Marianne KRÜGER-POTRATZ (Münster Uni.) Assist.Prof.Dr.Gamze AŞÇIOĞLU ÖZ (METU) Prof.Dr.Çınar ÖZEN (Ankara University) Prof.Dr.Philip ROBINS (Oxford University) Prof.Dr.Kenji TAKITA (Tokyo Chuo University) Prof.Dr.Hakan TAŞDEMİR (Gazi University) Prof.Dr.Nahit TÖRE (Çankaya University) Prof.Dr.Mehmet UĞUR ( Greenwich University) Editorial Board Prof.Dr.Sanem BAYKAL (Ankara University) Dr.Ersin EMBEL (Ankara University) Dr. Ceran ARSLAN OLCAY (Ankara University) Res.Ass. Özlem GENÇ (Ankara University) Pırıl AKIN OCAK (Ankara University) ISSN 1303 - 2518 Articles published in this series represent solely the views of the authors and not necessarily the Ankara University European Union Research Centre and its staff. All rights reserved. Ankara Review of European Studies is abstracted and indexed in ULAKBİM, EBSCO, OVID, PAIS International and World Political Science Abstracts (IPSA) Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.1-24 TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASINA KATKILARI Derya BÜYÜKTANIR Özet Uluslararası ilişkiler disiplini içinde 1980’ler sonrasında ortaya çıkan toplumsal inşacı yaklaşım, bir önermeler topluluğu olarak günümüzde kendine önemli bir yer edinmiştir. İnşacılık, öznelerarası anlam, normlar, kurallar, kurumlar, söylem ve iletişimsel eylem gibi sosyal ontolojilere odaklanmakta ve bu nitelemelerin, epistomolojik konulara indirgenmesini engellemektedir. Bu yönleriyle inşacı yaklaşım, Avrupa Entegrasyonu üzerine yapılan araştırmalarda bir çıkış noktası oluşturmaktadır. Çünkü inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesinin şimdiki duruma nasıl ve neden geldiği gibi soruların cevaplanmasında, özneler arasındaki etkileşimin ve toplumsal etkilerin analizi büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Avrupa bütünleşmesini açıklayan bütünleşme kuramları yerine bu süreci, toplumsal inşacı yaklaşımla açıklamak, daha önce incelenmeyen birçok konunun rasyonel bakış açısından tamamen ayrılmadan ele alınmasını sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal İnşacılık, Avrupa Birliği, Bütünleşme Kuramları, Normlar Social Constructivism and Its Contributions to Explain the European Integration Abstract Social constructivist approach attained an important place within international relations discipline after 1980’s. Constructivism focuses on social ontological elements such as inter-subjective meaning, norms, rules, institutions, discourse and communicative action. By this way it prevents these constructivist qualifications to Yrd. Doç. Dr, Abdullah Gül Üniversitesi, IIBF Makalenin Gönderilme Tarihi: 22 Ekim 2014, Kabul Edilme Tarihi: 01 Haziran 2015 ** DERYA BÜYÜKTANIR 2 be degraded to epistemological matter and also constitutes a starting point for the researches carried out on the European integration. Because, analyzing interaction between the subjects and social impacts shall assist to find the answers of the questions how and why European integration came to the current situation, to a great extent. Explaining this process within the scope of social constructivist approach rather than the integration theory shall provide to take many issues into consideration without getting far from the rational point of view. Keywords: Social Constructivism, The European Union, Theories of European Integration, Norms Giriş Avrupa Bütünleşmesinin başladığı 1950’li yıllardan itibaren, işlevselcilik, federalizm, yeni-işlevselcilik (neo-fonksiyonalizm) ve hükümetlerarasıcılık (intergovernmentalizm) gibi kuramlar, bütünleşmeyi açıklamaya yönelik çabalar sonucunda ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllarda, bütünleşme sürecinin derinleşme ve genişleme çabalarıyla daha dinamik bir döneme girmesiyle, mevcut bütünleşme kuramlarının bütünleşme sürecini ve geleceğini açıklama konusunda yetersiz kaldığı düşünülerek yeni kuramlar ve yaklaşımlar ortaya konmuştur. İlk bütünleşme kuramları elitler düzeyinde etkileşime önem vermiş, bireylerin veya toplulukların oluşturduğu ortak düşünce ve değerleri ikinci plana atmıştır. Ancak özellikle 1980’lerin sonundan itibaren, bütünleşme sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi için, devletler arasındaki rasyonel işbirlikleri, hukuksal ve siyasi düzenlemeler ile birlikte kimlik, normlar, değişim, öğrenme süreçleri gibi konulara da yer ve önem verilmesi gerektiği yönündeki düşünceler yaygınlaşmaya başlamıştır. Böylece, bir çok kültürden, dilden ve inançtan gelen halkları bir arada tutabilen bir birliğin varlığının mümkün olabileceği yönündeki düşünceler ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bir süreç olarak Avrupa Bütünleşmesi, devlet sistemlerini ve anayasal birimleri dönüştürücü bir etkiye sahip olmuştur. Bütünleşmenin kendisi de zamanla genişleyerek ve derinleşerek önemli bir değişime uğramış, bu süreçte aktörlerin kimlikleri ve sonuç olarak ilgi ve davranışları da değişmiştir. Bu değişim, kimlik oluşturma sürecini göz ardı eden diğer yaklaşımlar içinde yine büyük oranda ihmal edilirken, toplumsal inşacı perspektif içinde ele alınmaya başlanmıştır. Böylece, daha önce ele alınmayan birçok konu rasyonel bakış açısından tamamen ayrılmadan ele alınmaya ve değişim, fikirler ve kimlik gibi temel kavramlar da bu sürecin açıklanmasında ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 3 Çalışmada, toplumsal inşacı yaklaşımın Avrupa Bütünleşmesinin açıklanmasına ne gibi katkılar sağladığı açıklanmadan önce, toplumsal inşacı yaklaşımın sosyal bilimler ve uluslararası ilişkiler disiplini içindeki gelişimi ele alınarak temel önermelerine kısaca değinilecektir. Ardından bütünleşmenin ilk yıllarından itibaren mevcut olan bütünleşme kuramları ve bu kuramların bütünleşmenin hangi noktalarına daha fazla önem verdikleri ve hangi noktalarda eleştirildikleri ele alınacaktır. Son olarak ise, farklı parametrelerin etkili olduğu bütünleşme sürecinde, çıkarlar ve kurumlar dışında normlar ve kimlik boyutunun da ele alınması gerektiği vurgulanacak ve ekonomik ve siyasi konularla birlikte toplumsal ve normatif boyutun da sürece etkilerinin analizinin önemli olduğunu vurgulayan toplumsal inşacı yaklaşımın Avrupa bütünleşmesinin açıklanmasına ne gibi katkılar sağladığı incelenecektir. Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı Uluslararası İlişkiler disiplininde, neo-liberal politikaların uygulanmaya başlandığı 1980’li yıllarda ve sonrasında, farklı teorik yaklaşımlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çabalardan biri olan ve bir kuram olup olmadığı tartışmaları günümüzde de devam etmekte olan Toplumsal İnşacılık, kendi içindeki farklılaşmalara ve bünyesinde barındırdığı birçok farklı yaklaşıma rağmen,1 bir önermeler topluluğu olarak uluslararası ilişkiler disiplini içinde kendine önemli bir yer edinmiştir. Toplumsal inşacılık, uluslararası ilişkilerin daha iyi anlaşılabilmesi ve analiz edilebilmesi için başvurulan en önemli yaklaşımlardan biri niteliğindedir ve disiplin içinde dış politika, uluslararası örgütler, kimlik, anarşi, küresel sivil toplum gibi birçok alanda yapılan çalışmalarda bu yaklaşıma atıfta bulunmak nerede ise bir zorunluluk haline gelmiştir. Dünya politikasını incelerken sosyolojik bir perspektif geliştiren inşacı yazarlar, maddi unsurlar kadar normatif unsurların ve yapıların da önemine değinmiş, eylem ve çıkarların oluşumunda kimliğe vurgu yapmış, “yapan” (agent) ve “yapının” (structure) karşılıklı olarak oluştuğunu iddia etmişlerdir. Son yıllarda bazı inşacı yazarlar bu varsayımlarını, sayıları artan ampirik çalışmalarla desteklemektedirler. 2 İnşacılıktaki temel araştırma kavramları olan normlar, kurumlar, kimlik ve çıkar gibi konular, ampirik 1 İnşacı yazarlar için geleneksel/eleştirel/, sert/ılımlı, modernist/post modernist, geleneksel/ post-modernist, radikal/ılımlı, radikal/orta yolcu gibi farklı gruplandırmalar yapılmıştır. 2 Richard Price ve Christian Reus-Smit, “Dangerous Liaisons, Critical International Theory And Constructivism”, European Journal of International Relations, Cilt 4, Sayı 3, 1998, s. 259, 260. 4 DERYA BÜYÜKTANIR çalışmaların yapılmasını olanaklı kılmıştır. Bu anlamda, en iyi örnek olarak Avrupa Birliği verilebilir.3 Sosyal Bilimler İçinde Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı İnşacılık, yalnızca uluslararası ilişkiler disiplinine özgü bir yaklaşım veya kuram değildir. Farklı yaklaşımları da içerir ve daha çok sosyal bilimler felsefesine ve bilgi sosyolojisine ilişkindir. İnşacılar birçok bilim dalından ve ayrıca, felsefe ile sosyoloji gibi disiplinlerdeki teorik gelişmelerden etkilenmişlerdir. Felsefi olarak inşacı düşüncenin temeli, Kant ve Hegel gibi düşünürlerin, bilginin sosyal bir inşa olduğu iddialarına dayanmaktadır. Bu felsefi ve sosyal kuramsal yaklaşımlar, inşacılığın kuramsal altyapısının gelişmesinde etkili olmuştur. İnşacılık, sosyal aktörlere ve bilgiye dair yaklaşımları ve önermeleri ile bir sosyal kuramdır. Sosyal dünyayı öznelerarası bir boyutta ele alır. “Yapan(eden)” ve “yapının” birbirlerini karşılıklı oluşturduğunu, bu yapanların çıkar ve kimliklerinin de bu süreçte meydana geldiğini vurgular. İnşacılıkta, sosyal yapıların sadece maddi yönü değil, ortak düşüncelerden oluşan yönü de önemlidir. İnşacılar, öznelerarası ontolojiyi benimsemekle birlikte, normlar, sosyal aktörler, yapılar ve karşılıklı inşa (mutual constitution) üzerinde durmaktadırlar. Aynı zamanda hipotez testi, nedensellik ve açıklama gibi pozitivist metodolojiden de 4 yararlanmaktadırlar. İnşacılığın temeli 18. yüzyılda yaşayan İtalyan felsefeci Giambattista Vico’ya (1668-1744) kadar giden bir metodolojiye dayanmaktadır. Vico’ya göre doğal dünya Tanrı tarafından, tarihsel dünya ise insanlar tarafından yapılmıştır. Tarih, insan ilişkilerinin dışında meydana gelen bir süreç değildir. Kadınlar ve erkekler kendi tarihlerini oluştururlar. Ayrıca, tarihi ürünler olan devletleri de insanlar yapar. Devletler, yapay varlıklardır ve aynı şekilde devletler sistemi de yapaydır.5 Immanuel Kant (1734-1804), sosyal inşacılığın diğer önemli bir felsefi öncüsüdür. Kant dünya hakkında bilgiler elde edilebileceğini fakat bu bilginin çoğu zaman öznel bilgi olduğunu, çünkü insan bilinciyle filtrelendiğini ileri sürmektedir. Max Weber’e (1864-1920) göre ise, sosyal 3 Bu konuda John Ruggie, Thomas Christansen, Jeffrey Checkel gibi yazarlar çalışmalar yapmıştır. 4 Karin Fierke, Constructivism, International Relations Theories: Discipline and Diversity, Oxford, Oxford University Press, 2007, s.172. 5 Robert Jackson ve George Sørenson, Introduction to International Relations: Theories and Approaches, Oxford, Oxford University Press, Üçüncü Baskı, 2006, s. 163,164. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 5 dünya çok net olarak doğal dünyadan farklıdır. Sosyal dünya, fiziksel dünyayı algıladığımız gibi kolay anlaşılamaz ve farklı bir yorumlayıcı anlayışa ihtiyaç vardır. Ayrıca, sosyolojik bilginin en önemli özelliği, öznel düşüncenin olmasıdır. İnşacılar da, anlam ve düşüncenin önemini göstermeye çalışırken, bu öznel yaklaşımı vurgulamaktadırlar. 6 Ludvig Wittgenstein ise, Philosophical Investigations (1958) adlı eseriyle dilin bir eylem çeşidi olarak belli bir anlam ve gerçeklik kurduğunu savunarak, geleneksel dil anlayışını sorgulamıştır 7 . Anthony Giddens ve Jürgen Habermas gibi birçok felsefeci ve sosyal kuramcı da Wittgenstein’ın düşüncelerinden etkilenmiştir. Sosyal teori8 içinde inşacılığın yerine bakacak olursak, sosyal teoride inşacılar, gerçeğin sosyal üretimine önem verir. Uluslararası ilişkileri de kapsayan insan ilişkileri, sadece maddi durum ve güçleri değil aynı zamanda düşünce ve fikirleri de kapsar. Bu durum, inşacılığın pozitivizmden farklı olarak fikirsel yönünü gösterir. İnşacı felsefeye göre sosyal dünya, verili değildir ve düşünce ile fikirlerden bağımsız olarak var olmamıştır. Sosyal dünya, yalnızca pozitivist yaklaşımlar veya davranışsalcı bilimsel teorilerle anlaşılamaz. Toplumun, ekonominin veya politikanın doğal kanunları yoktur ve tarih, düşünce ile fikirlerden bağımsız bir şekilde dışsal bir süreç olarak var olmamıştır.9 İnşacı yazarlar birçok bilim dallarından, felsefe ve sosyoloji gibi disiplinlerdeki teorik gelişmelerden de etkilenmişlerdir. Sosyoloji alanında, Anthony Giddens’dan yararlanarak yapan ile yapı arasındaki ilişkiyi yapılandırma kavramı çerçevesinde yeniden yorumlamışlardır. Giddens’a göre, yapan ve yapı arasındaki ilişki özneler arası bir düşünce ve anlam ihtiva etmektedir. Aktörler, yapılar üzerinde düşünerek ve onlarla ilgili olarak hareket ederek yapıları değiştirirler ve dönüşüme uğratırlar. Yapılandırma kavramı, aktörler ile yapanlar arasındaki ilişkiye daha dinamik bir bakış açısı getirmektedir. 10 Kısaca özetlemek gerekirse, inşacı yaklaşımda, sosyal dünya, insan bilincinin dünyasıdır. Bu dünyada düşünce, inanış ve fikirler, kavram, dil ile söylemler, semboller ve insanlar, devletler ile milletler arasındaki algılayışlar yer almaktadır. Sosyal dünyada fiziksel varlıklar da mevcuttur. 6 ibid., s. 164. Ludvig Wittgenstein, Philosophical Investigations, Oxford, Basil Blackwell, 1958. 8 Sosyal teori, sosyal dünya, sosyal eylem, yapılar ve aktörler arasındaki ilişkiler hakkında genel bir teoridir. 9 Jackson ve Sørenson, 2006, s. 164. 10 Antony Giddens, The Constitution of Society: Outline of The Theory of Structuration, Berkeley, University of California Press, 1984. 7 DERYA BÜYÜKTANIR 6 Fakat bunların hangisinin daha önemli olduğuna karar veren yine insanlardır. Örneğin, uluslararası savunma ve güvenlik sisteminde topraklar, insanlar, silahlar ve diğer fiziksel varlıklar mevcuttur. Ancak bu varlıkların tasarlanması, organize edilmesi ve kullanılması fikir ile düşüncelere göre şekillenir. Yani fiziksel yapılar, anlam veren, planlayan ve rehberlik eden entelektüel yapıların gerisinde kalmaktadır. Uluslararası güvenlikte de düşünce, fiziksel varlıklardan daha önemlidir. Çünkü bu varlıklar, entelektüel bileşen olmazsa bir anlam ifade etmeyecektir. Uluslararası İlişkiler Disiplininde Toplumsal İnşacılık Yaklaşımı Toplumsal inşacılık, uluslararası ilişkiler disiplininde kuramsal anlamda yeni bir yaklaşımdır. İnşacılığın uluslararası ilişkiler disiplinindeki önemi, konulara daha eleştirel yaklaşması ve ana akımlara alternatif olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. 11 İnşacıların temel odak noktası, dünya politikasının sosyal bir inşa unsuru olduğudur ve bazı temel önermelere dayanmaktadır. 12 Bunlar: Maddi yapılar kadar normatif ve fikirsel yapılar da önemlidir. Maddi kaynaklar, içinde bulundukları yapı aracılığıyla insan faaliyetleri için anlam kazanırlar ve fikirsel yapılar, aktörler üzerinde sadece düzenleyici etki yapmaz, aynı zamanda oluşturucu etkiye de sahiptir. Yapanlar ve yapılar karşılıklı olarak oluşmuştur. Yapılar, yapanları çıkar ve kimlikler bakımından oluşturur, bununla birlikte yapıların kendileri de yapanların karşılıklı etkileşimleri sonucu ortaya çıkar ve değişir. Özneler arasında paylaşılan fikirler, normlar ve değerler önemlidir. Kimlikler, çıkar ve faaliyetleri oluşturur. Son yıllarda inşacılığın bir yaklaşım mı yoksa bir teori mi olduğu sık sık tartışılmış ve birçok yazar farklı şekillerde değerlendirmeler yapmıştır. Örneğin, Onuf’a göre inşacılık, başlı başına bir teori değil, sosyal ilişkileri çalışmanın bir yoludur. 13 Onuf’a göre inşacılık farklı teorileri bir araya 11 Stefano Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”, European Journal of International Relations, Cilt 6, Sayı 2, 2000, s.147-182. 12 Price ve Smit, 1998, s.266, 267. 13 Nicholas Onuf, "Constructivism: A User's Manual", Kubálková, et al. (Edi.), International Relations in a Constructed World, New York, M.E. Sharpe, 1998, s. 1. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 7 getirmeyi olanaklı kılan bir çerçevedir. Wendt ise bir inşacı teori oluşturmaktadır.14 Adler’e göre, inşacılık sosyal bir teoridir ve pozitivizm ile post-pozitivizm arasında bir yerlerdedir.15 Checkel’e göre, inşacılar rasyonel seçim teorisyenleri ile post-modern yazarlar arasında bir orta yoldadır ve inşacılık, uluslararası ilişkilerin teorik çerçevesini genişletmektedir. İnşacılık, kimlik, çıkar gibi neo-realizm ve neoliberalizm tarafından ele alınan konuların uluslararası politikada yeniden ve anlamlı yorumlarının yapılmasını sağlamıştır.16 İnşacılar, uluslararası ilişkilerde düşüncelerin olayları nasıl etkilediğini ve bunları ele alırken sosyal ve politik dünyada düşüncelerin önemini anlamak için, mekanik pozitivist nedensellik kavramlarının yeterli olmadığını söylemektedirler. Örneğin inşacılar, çok iyi bilinen bilardo topu modelini kabul etmemektedir. Çünkü onlara göre uluslararası çatışmalarda yer alan aktörlerin, düşünce ve fikirlerinin ortaya çıkarılmasında bu yaklaşım başarılı değildir. İnşacılar, bu çatışmaların daha derin anlamlarının bilinmesi için bilardo toplarının bizatihi kendilerinin yani devletlerin içlerinin araştırılması gereğini vurgulamaktadırlar. 17 İnşacılar, sosyal eylemlerin analizi için “yorumlayıcı düşünceye” ihtiyaç duymaktadır ve objektif gerçek kavramını kabul etmemektedir. Konulara yorumlayıcı bir anlayışla yaklaşmakta ve öznelerarası anlam ve değişim arasında bağ kurmaya çalışmaktadır.18 Neorealizm, askeri güç, güvenlik ve ekonomik kapasite gibi konulara odaklanır, devletler arasındaki güç dengelerini tanımlar ve devletlerin davranışlarını açıklarken, inşacılar, bu biçimdeki, yani tek taraflı maddi bir bakış açısını reddetmektedir. Onlara göre, uluslararası ilişkilerin en önemli yönü sosyal oluşudur ve sadece maddi temellere dayandırılmamasıdır. Ayrıca, sosyal gerçeklik uluslararası ilişkileri gözlemleyen için tamamen objektif ve dışsal da değildir. Politik veya sosyal dünya, insan bilincinden ayrı fiziksel bir varlık veya materyal bir nesne değildir. Kısaca, inşacı kapsamda yapılan çalışmalar, normlar, düşünceler ve inançlar ile uluslararası alandaki aktörleri etkileyen faktörler arasındaki ortak düşüncelere 14 Fierke, 2007, s.174. Emanuel Adler, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”, Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of International Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s.323. 16 Jeffrey Checkel, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, World Politics, Cilt 50, Sayı 2, 1998, ss. 325-327. 17 Jackson ve Sørenson, 2006, s. 166,167. 18 Ted Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory”, International Security, Cilt23, Sayı 1, 1998, s.185. 15 8 DERYA BÜYÜKTANIR odaklanmaktadır. İnşacılar için uluslararası sistem, insanlar arasındaki özneler arası bir bilinçle var olmaktadır. Bu nedenle, sistem, fikirler tarafından oluşturulmuştur. Uluslararası sistem belirli bir zamanda ve mekanda, belirli aktörler tarafından ayarlanan fikirler seti, düşünceler bütünü ve normlar sistemidir. Bu yapı, fikirler ve inanışlardan oluştuğu için yeni düşünce ve fikirlerin sisteme girişi, sistemin de değişmesi sonucunu getirir. Değişim, insanlar ve devletlerin kendileri hakkında farklı şekillerde düşünmeye başladıklarında ve yeni normlar oluşturduklarında veya kabul ettiklerinde mümkün olabilir19. Uluslararası ilişkilerin sosyal teorisi olarak kabul edilen toplumsal inşacılık, insan ve toplumun iki taraflı ve devam eden süreci üzerine kurulmuştur. Fakat bu eylemlerin gerçeği inşa edebilmesi için, “anlamlı” olması gerekmektedir. Onuf’a göre anlamlı sosyal ilişkiler, kuralların varlığına bağlıdır. Kuralların, düzenleyici rollerinin ötesinde ve daha önemli bir boyutta oluşturucu bir etkisi vardır. 20 Ayrıca, Onuf’a göre uluslararası ilişkilerde yapan, sosyal topluluklardır (düzenlemelerdir). Bu sosyal topluluklar, verili olarak alınan devlet değildir. Sosyal topluluklar, insanlar tarafından inşa edilmiştir ve bu inşa sürecinde kurallar yer almaktadır. Onuf’a göre anarşi de kurallardan oluşmuştur. Kurallar, uluslararası ilişkilerde insanlar tarafından inşa edilen sosyal topluluklar tarafından oluşturulduğu için, değişebilmektedir. 21 Bu değişimin hızı ise, kurumsallaşma arttıkça azalır. Nicholas Onuf’un, inşacılığın altyapısını oluşturan çalışmalarının ardından Alexander Wendt, 1990’ların başından itibaren uluslararası ilişkiler disiplininde en fazla tartışılan isimlerden biri olmuştur. 1999 yılında neorealizmi eleştirerek yayınladığı ‘Social Theory of International Politics’ isimli kitabında Wendt, uluslararası ilişkiler için sosyal bir teori kurmayı amaçlamıştır. Epistemolojik olarak pozitivist olduğunu söyleyen ve ontolojik olarak post-pozitivist bir duruş sergileyen Wendt, uluslararası ilişkiler disiplininde epistemoloji ile ilgili yaşanan tartışmaların ortaya çıkardığı sorunların ontoloji yoluyla çözülebileceğini düşünmektedir.22 1990’lı yılların başından itibaren pozitivist teoriler ile post-pozitivist teoriler arasında bir orta yol bulunmasına yönelik çabalar artmış ve 19 Jackson ve Sørenson, 2006, s. 162. Maja Zehfuss, Constructivism in International Relations: The Politics of Reality, Cambridge, Cambridge University Press, 2002, s.20. 21 Nicholas Onuf, World of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and International Relations, Columbia, University of South Caroline Press, 1989. 22 Alexander Wendt, Social Theory of International Politics, Cambridge, Cambridge University Press, 2003, s. 90,91. 20 TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 9 rasyonalist ve reflektivist görüşlerin bir arada düşünülerek, bu görüşleri yaklaştırabilecek teoriler ortaya çıkmıştır.23 Disiplin içinde üçüncü tartışma içerisinde inşacı yaklaşıma üçüncü yol denmesindeki sebep ise, pozitivist epistemoloji ile post-pozitivist ontolojinin bu yaklaşım içinde ele alınması olmuştur.24 1980’lerin sonundan itibaren uluslararası ilişkiler disiplini içinde birçok yazar inşacılık yaklaşımı temelinde çalışmalar yapmaya başlamış ve farklı konular bu yaklaşım çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır. Günümüzde Amerikalı yazarlar tarafından yapılan uluslararası ilişkiler çalışmalarının daha çok geleneksel kuram ve metot ağırlıklı yürütüldüğü, rasyonalizme yakın inşacıların ağırlıkta olduğu Avrupa’da ise daha felsefi ve tarihsel bir bakış açısının var olduğu ve eleştirel ve post-modernist inşacılığın daha güçlü olduğu söylenebilir. Toplumsal İnşacılığa Getirilen Eleştiriler Ontolojik olarak post-pozitivizme, epistemolojik olarak pozitivizme yakın olan inşacı yaklaşım, özellikle son 20-30 yıl içinde hatırı sayılır bir şekilde uluslararası ilişkiler disiplini içinde yer alsa da, epistemoloji-ontoloji gerginliği ve bünyesindeki ayrışmalar birçok eleştirinin kendisine yönelmesine neden olmuştur. En fazla tartışılan konular ise yapılan ampirik çalışmaların kuramsal açıdan ne kadar uyumlu olup olmadığına ilişkindir. Neo-realistler, inşacılara, normlara ve özellikle de uluslararası normlara verdikleri aşırı önem noktasında şüphe ile yaklaşmaktadır. Bu normlar şüphesiz var olsa da güçlü devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda önemlerini yitirecektir. Aynı zamanda neorealizm, devletlerin sosyal etkileşim ile diğer devletlerle kolayca dost olabileceklerini de kabul etmemektedir. Bu durum, prensipte arzu edilen bir şey olsa da, uygulamada oldukça zordur. Bunun en önemli nedeni, uluslararası sistemin devletleri egoist olmaya zorlamasıdır. Anarşi, saldırgan kapasiteler ve devletlerin belirsizliğini koruyan niyetleri, devletlere fazla bir seçenek bırakmamakta ve birbirleri ile rekabet içine girmektedirler.25 Neorealistlere göre, inşacıların en az ele aldıkları konu belirsizliktir. Örneğin, güvenlik ikilemi bu nedenle ortaya çıkmıştır. Devletlerin diğer 23 Ole Waever, “The Rise and Fall of The Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, KenBooth, Marysia Zalewskı, (der.), International Theory: Positivism and Beyond, Cambridge, Cambridge University Press, 1996, s. 167. 24 Jörg Friedrichs, European Approaches to International Relations Theory: A House with Many Mansions, London, Routledge, 2004, s. 105-111. 25 Jackson ve Sørenson, 2006, ss. 172,173. 10 DERYA BÜYÜKTANIR devletler ve onların niyetleri hakkında gerçek bilgiye çok zor ulaştığı gerçeği inşacılar tarafından göz ardı edilmiştir.26 Ayrıca devletler arasındaki işbirliği her zaman dostça ve barışçıl olmayabilir. Bunun en güzel örneği Hitler ve Stalin arasındaki işbirliğidir. Bu eleştirilere karşı inşacılar, anarşinin, neorealistlerin ortaya koyduğundan çok daha karmaşık olduğunu söylemektedir.27 Anarşi her zaman “kendini kurtarma” (self-help), karşılıklı saldırı ve şiddetli çatışma riskine yol açmamaktadır. Mearsheimer her ne kadar 1300’lerden 1989’a kadar devletlerin ve diğer siyasi aktörlerin realist öngörülere göre hareket ettiklerini söylese de, inşacılar bunu doğru bulmamakta ve gerek kimliklerin ve çıkarların oluşumunun gerekse fikirlerin ve sosyal etkileşimin öneminin göz ardı edilmesiyle tarihsel dönemlerin doğru analiz edilemeyeceğini düşünmektedirler.28 Diğer bir eleştiri ise değişim ile ilgilidir. Bazı yazarlara göre inşacılar, söylemlerin neden değiştiği, önem kaybettiği veya kazandığı üzerine çok az fikir sahibidir. Örneğin, Robert Jervis’e göre inşacılar, normların nasıl oluştuğunu, kimliklerin nasıl şekillendiğini ve çıkarların nasıl tanımlandığını açıklayamamaktadır. Benzer şekilde inşacılık, özellikle Wendçi yaklaşım, uluslararası politikada süreç ve pratiklere yeterince odaklanmamaktadır. Uluslararası alanda üretici bir aktör olarak devletlerin pratiklerinin daha fazla incelenmesi gerekmektedir.29 Ayrıca inşacılar, uluslararası ilişkilerin ve özellikle dış politikanın geleceği ile ilgili çok az şey söylemektedirler. 30 İnşacılar ise sosyal etkileşim analizi yoluyla değişimi incelediklerini iddia etmektedirler. Değişim mekanizmasıyla ilgili olarak bazı inşacılar, kolektif öğrenme, algısal değerlendirme, epistemik değişim gibi konulara daha fazla önem vermektedir.31 Checkel’e göre ise, inşacılar yapı ve yapanların karşılıklı olarak oluştuğu argümanına sahip olsalar da, ampirik çalışmalarında aslında daha çok yapı merkezli bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Ayrıca Wendt’in teorik 26 Dale C. Copeland, "The Constructivist Challenge to Structural Realism: A Review Essay", International Security, Cilt 25, Sayı 2, (Sonbahar 2000), s. 187-212. 27 Ayrıntılı bilgi için bkz. Alexander Wendt, “Anarchy is what States Make of it: The Social Construction of Power Politics”, International Organization, 46, Sayı. 2. (Bahar, 1992), s.391-425. 28 Jackson ve Sørenson, 2006, s. 173-174. 29 Cynthia Weber, International Relations Theory A Critical Introduction, Second Edition, London, New York, Routledge, 2005, s.76. 30 Robert Jervis, “Realism in the Study of World Politics”, International Organization, Cilt 52, Sayı 4, (Güz 1998), s. 976. 31 Emanuel Adler, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”, Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of International Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s. 87-112. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 11 duruşu, içsel yapıları ve bu yapılardan kaynaklanan etkileri göz ardı etmektedir. Bir anlamda inşacılık, normlar gibi makro kurumların açıklanmasında ve etkisinde başarılı iken mikro seviyede zayıf kalmaktadır.32 Avrupa Bütünleşmesini Açıklayan Bütünleşme Kuramlarına Kısa Bir Bakış İdealizm, I. Dünya Savaşı sonrası uluslararasında ilişkiler disiplininde hâkim akım haline gelmiş, yeniden savaşların yaşanmaması ve daha barışçıl bir ortamın hazırlanması fikri Avrupa’da kabul görmeye başlamıştır. İki dünya savaşı arası dönemde ve sonrasında da idealizmin etkileri devam etmiş, Avrupa’daki ülkelerin savaşmamaları için bütünleşme içine girmeleri fikri kuvvetlenmiştir. Avrupa’da önce federalizm ve sonrasında, işlevselcilik, bütünleşme fikirleriyle ortaya atılan kuramlar olmuştur. Federalizm, yaşanan problemlerin kaynağını ulus devletler olarak görmekte ve bir anayasa çerçevesinde federal bir yapı oluşturulmasını önermektedir.33 Ancak federalizm, ulus devletlerin egemenliklerini federal bir yapıya aktarmalarının kolay olmayacağı ve hatta bu konudaki hassasiyetlerinin göz ardı edildiği gibi gerekçelerle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler yeni bir bütünleşme kuramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kuram, özellikle II. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan bütünleşme hareketlerini açıklamayı amaçlayan işlevselcilik kuramıdır. Kuramın en önemli temsilcisi olan David Mitrany, savaş sonrasında yaşananların ardından barışın tesisi ve korunmasına odaklanan bir kaygıyla harekete geçmiş, dünya çapında oluşturulacak fonksiyonel işbirlikleri ile aşamalı olarak güçlenecek bir bütünleşme süreci önermiştir. 34 İşlevselcilik, daha çok alt politika (low politics)35 alanlarına yönelik konular üzerine yoğunlaşmış ve tek bir ihtiyaca cevap veren, ideolojiden arındırılmış, teknik bir işbirliğinin olduğu bir bütünleşme şekli öngörülmüştür. Bu amaçlara ulaşmak içinse, federal birleşmenin şart olmadığı savunulmuştur. Uluslarüstü örgütler, işlevselcilikte ön plana çıkmış ve varsayımlarını doğrulayacak araçlar olarak görülmüştür. İşlevselciliğin pratik düzeye aktarılmasının en önemli örneği ise 1952 yılında kömür ile çelik sektörlerinde bütünleşme için kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu 32 Checkel, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, 1998, s. 341. Ben Rosamond, Theories of European Integration, Londra, Palgrave, 2000, ss. 28-29. 34 David Mitrany, “TheFuctional Approach to World Organization”, International Affairs, Cilt 24, Sayı 3,s. 350. 35 Low politics, düşük politika alanı, alt politika, ikinci dereceden politika gibi farklı şekillerde Türkçeye çevrilmektedir. 33 12 DERYA BÜYÜKTANIR (AKÇT) olmuştur. 36 İşlevselcilik, bütünleşmeyi siyasallaşmadan uzak, sadece teknik düzeyde yapılan bir süreç/girişim olarak görmesi dolayısıyla eleştirilere hedef olmuştur.37 Siyasal bir topluluk öngören ve aynı zamanda, ekonomik ve kültürel faktörleri öne çıkaran çalışmalar yapan Karl Deutsch ise, devletlerden daha çok toplumların karşılıklı ilişkiler geliştirmelerinin ne gibi faydalar sağlayacağını savunan çalışmalar yapmıştır. Deutsch'un güvenlik toplumu yaklaşımında, ortak değerlerin ortaya çıkarılmasını sağlayacak biçimde toplumlar arasında iletişimin önemi vurgulanmıştır. Kurulacak bu iletişim sonucunda benzer toplumlar arasında güven oluşabilecektir. Oluşturulan güvenlik toplumları savaşların çıkmasını da engelleyecektir. Deutsch’a göre, Avrupa Topluluğu da bu anlamda bir siyasi topluluk olması nedeni ile savaş olasılıklarını azaltacak niteliktedir. 38 Fakat işbirlikleri her zaman olumlu sonuçlar da vermeyebilir ve bu yönüyle, örneğin düşman ya da "öteki" oluşumu da mümkün olabilir. Federalizm ve işlevselciliğin eksiklikleri karşısında 1950’lerin sonu ile 1960’ların ilk yılları arasında etkin olan yeni-işlevselcilikte (neofunctionalism) siyasal bütünleşme, nihai hedef olarak kalmış ancak yöntem değiştirme yoluna gidilerek anayasal düzenlemeler yerine işlevsel araçlar seçilmiştir. Yani, federalizm ve işlevselciliğin önemli noktalarının yeniişlevselcilikte birleştirildiğini söylemek mümkündür.39 Yeni-işlevselci teori hakkında geniş bir literatür bulunmakla birlikte, Ernst Haas’ın 40 1958 ve Lean Lindberg’in41 1963 yılındaki çalışmaları bu konudaki en temel eserler olarak kabul edilebilir. Özellikle yöntemsel olarak federalizmden ayrılan yeni-işlevselcilikte siyasal bütünleşmeye geçiş aniden olmamaktadır, yani otomatik bir geçiş yoktur. Aktörlerin zaman içindeki kazanç ve kayıplarını göz önüne alarak verecekleri karar ile ancak siyasal bütünleşme 36 Lee McGowan,”Theorising European Integration: revisiting neofunctionalism and testing its suitability for explaining the development of ECcompetition policy?”, European Integration Online Papers, http://eiop.or.at/eiop/index.php/eiop/article/viewFile/2007_003a/50, (20.06.2012). 37 Ben Rosamond, 2000, s. 39-42. 38 Karl W. Deutsch, et al., Political Community and the North Atlantic Area: International Organization in Light of Historical Experience, Princeton, Princeton UniversityPress, 1957. 39 Sinem Akgül Açıkmeşe, “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa Bütünleşmesi”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, (Bahar 2004), s. 7. 40 Ernst Haas, The Uniting of Europe: Political, Social, and Economic Forces 1950-1957, Stanford University Press, Stanford, 1958. 41 Leon N. Lindberg, The Political Dynamics of European Economic Integration, Standford, California, Stanford UniversityPress, 1963. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 13 gerçekleşebilir. 42 Bu anlamda siyasi elitler de sektörel bütünleşmenin ilerlemesinde önemli karar vericiler konumundadır. Ernst Haas ayrıca, spillover yani yayılma etkisini açıklamış ve bu sürecin aşama aşama ilerleyeceğini belirtmiştir. Teorinin diğer önemli iddialarından biri de, bütünleşmenin, bilim adamlarının ve teknik bilgiye sahip olan kişilerin temel rol oynadığı alanlarda hızlanacağı ve ilerleyeceğidir. Bu noktada “öğrenme” anahtar bir kavram olarak karşımıza çıkar.43 1960’lara kadar yaşananları açıklayabilmesi açısından yeni-işlevselcilik 1960’ların ortalarına kadar ön planda olmuştur. Ancak sonrasında yaşananlar bu kuramın sorgulanmasına sebep olmuştur.44 Örneğin, İngiltere’nin üyelik başvurusunun Fransa tarafından reddedilmesi, boş sandalye politikasının izlenmesi gibi olaylar neticesinde, Topluluk düzeyinde ulus-devletlerin aslında hâlâ asıl belirleyici oldukları ve ulusüstü yapının temel özelliklerinin sağlanamadığı görülmüştür.45 Bazı yazarlara göre, yeni-işlevselcilerin önem vermediği ve sessiz kaldığı önemli birtakım konular vardır. Bunlar; Avrupa dışında meydana gelen olayların etkilerinin analizi, genişlemenin etkisi, Avrupa Parlamentosu’nun katalizör rolü, ideolojik değişim (sosyal demokratların üstünlüğünden neo-liberal değerlerin artan gücüne doğru değişim) ve bütünleşme sürecinde resmi olmayan grupların önemi gibi konulardır. 46 Bu kuramın eksiklerinin görülmesi, hükümetlerarasıcılık teorisinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu teorinin ortaya çıkışında realist bakış açısıyla Stanley Hoffman önemli bir rol oynamıştır.47 Realist bakış açısının, 42 Ernst Haas, 1958, s. 48. Henry Farrell ve Adrienne He´ritier, “A rationalist-institutionalist explanation of endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Sayı 2, (Nisan 2005), s. 275. 44 Yeni işlevselcilik üzerine eleştiriler için bkz. Philippe C. Schmitter, “Ernst B. Haas and the legacy of neofunctionalism”, Journal of European Public Policy, Cilt 12, Sayı 2, (Nisan 2005), 255-272 ve Henry Farrell ve AdrienneHe´ritier, “A rationalist-institutionalist explanation of endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Cilt 12, Sayı 2, April 2005, 273-290; Andrew Moravcsik, "Preferences and Power in the European Community: A Liberal Intergovernmentalist Approach," Journal of Common Market Studies, Cilt 31, Sayı 4, 1993, s.473-524. 45 Ben Rosamond, 2000, s. 75. 46 Philippe C. Schmitter, s. 262. 47 Hoffman’ın Avrupa ile ilgili olarak yayınladığı veya içinde yer aldığı çalışmalardan bazıları için bkz. Stanley Hoffman, The European Sisyphus: Essays on Europe, 1964-1994, Boulder Westview Press, 1995; Stanley Hoffman et al., After the Cold War: International Institutionsand State Strategies in Europe, 1989-1991, Cambridge, Harvard University Press, 1993; Stanley Hoffman ve Robert O. Keohane, (der.) The New European Community: Decision making and Institutional Change, Boulder, Westview Press, 1991; 43 14 DERYA BÜYÜKTANIR özellikle high politics/low politics ayrımının ön plana çıktığı bu teoride, devletler için hayati önem taşıyan ve yüksek politika alanları (high politics)48 dahilinde olan dış politika, savunma ve para politikası gibi alanlarda işbirliği ve bütünleşmenin olmayacağı savunulmaktadır. 49 1980’lere kadar etkisi devam eden hükümetlerarasıcılık kuramı, 1980’lerin ortalarından itibaren yerini, yeniden yeni-işlevselciliğe bırakmıştır. Bundaki en önemli faktör ise, 1970’lerde durgunluğa giren bütünleşme sürecinin, Avrupa Tek Senedi’nin kabulü ve Avrupa Siyasi İşbirliği sürecinin kurumsallaşması ile yeniden ivme kazanmasıdır. Aynı zamanda, uluslararası ilişkiler disiplininde metodoloji ile ilgili tartışmaların yoğunlaşmasından bütünleşme kuramları da payını almış ve 1980’lerin ilk yıllarından itibaren yeni işlevselcilik ile hükümetlerarasıcılık kuramları bilimsel olmadıkları gerekçesi ile eleştirilmeye başlanmıştır.50 1980'lerin sonundan itibaren Avrupa bütünleşmesini, liberal akımdan etkilenmek suretiyle klasik hükümetlerarası kurama eklemeler yaparak açıklamaya çalışan liberal hükümetlerarasıcılık kuramı doğmuştur. Bu kuramın en önemli temsilcisi Andrew Moravcsik’tir. Moravcsik, klasik hükümetlerarasıcılık kuramına aktör olarak devlet dışında, bireyleri ve ulusal baskı gruplarını da eklemiştir. Ayrıca, işbirliğinin imkânsız olarak görüldüğü ‘high politics’ alanlarının Avrupa bütünleşmesi için imkânsız olmadığından ve bunun en iyi göstergesi olarak da para politikası ve savunma gibi alanlarda artan ortak girişimlerden bahsetmiştir. Ayrıca Moravcsik, iç politika ve dış politika ayrımına karşı çıkarak, iç politikada gelişen olayların, siyasi mücadelelerin, sivil toplum örgütlerinin ve baskı gruplarının da ulusal çıkarı etkilediğini iddia etmiştir.51 Liberal hükümetlerarasıcılıkta öne plana çıkan önemli konulardan bir diğeri de ulusal tercihlerini belirleyen üye devletlerin, uluslararası pazarlık aşamasına geçmesidir. Hükümetlerarası düzeyde devam eden bu süreçte Avrupa Tek Senedi ve Maastricht Antlaşması imzalanmış ve devletlerin ulusal tercihlerinde önemli bir uzlaşma zemini sağlanmıştır. Fakat bu noktada Moravcsik, AB politika oluşturma sürecini sadece bir pazarlık aşamasından ibaret olarak görmesi dolayısıyla eleştirilmiştir. Bu yönüyle Moravcsik, ulusüstü nitelik taşıyan ve Hoffman, Stanley ve Kitromilides, Paschalis, Culture and Society in Contemporary Europe: A Casebook, Allen&Unwin, 1981. 48 Yüksek politika alanları olarak çevrilen high politics, güvenlik ve askeri konular gibi stratejik ve birincil önceliğe sahip devlet politikaları için kullanılmaktadır. 49 Ben Rosamond, 2000, s. 77. 50 Sinem Akgül Açıkmeşe, 2004, s. 12,13. 51 Moravcsik, "Preferences and Power in the European Community: A Liberal Intcrgovernmcntalist Approach", 1993, s. 480,491. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 15 hükümetlerarası pazarlık sürecini şekillendiren ve sınırlayan Parlamento, Komisyon ve Adalet Divanı gibi kurumları göz ardı etmiştir. Diğer bir eleştiri ise, Moravcsik’in AB üyeliğinin içsel etkilerini göz ardı ettiği yönünde olmuştur. Yani bütünleşmenin en temel etkilerinden biri yeterince ele alınmamıştır.52 Ayrıca, 1980’lerde ortaya çıkan rasyonel tercihli kurumsalcılık kuramı da, devletlerin rasyonel bir şekilde hareket ederek işbirliklerine gidecekleri ve bunun için de bir takım kurumlar oluşturduklarını savunarak bütünleşme sürecini açıklamaya çalışmıştır. Yapı-yapan tartışmasını AB içindeki kurumların işleyişiyle açıklamaya çalışan rasyonel tercihli kuramcılar Garrett ve Tsebelis’e göre ise, yapıyı üye devletler oluşturmaktadır. Yapan ise, Komisyon, Parlamento ve Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlardır. Yazarlara göre, üye devletlerin yani yapının yapanlara yetki vermesinin temel amacı, yapanların yapı için çalışması ve yapının işlerini kolaylaştırmasıdır. Devletler, bu kurumların faaliyet alanlarını sınırlar ve nasıl davranacaklarını belirlerler. 53 Diğer kuramlara göre daha bilimsel olması, Topluluk kurumlarını ele alış şekli ve bu kurumlara yetki devrini kabul etmesi gibi yönleriyle önemli bir kuram olarak kabul edilse de, rasyonel tercihli kurumsalcılık uluslararası alanda devletleri tek aktör olarak görmesi ve diğer aktörleri ve etmenleri göz ardı etmesi nedeniyle eleştirilmiştir.54 1990’ların başında inşacı yazarların Avrupa bütünleşmesi üzerine yapmaya başladıkları çalışmalara geçmeden önce değinilmesi gereken bir başka husus da, liberal hükümetlerarasıcılık kuramına yapılan eleştiriler karşısında kuramın, rasyonel tercihli kurumsalcılığa benzer bir şekilde yeniden ortaya çıkışıdır. Liberal hükümetlerarasıcılık ana varsayımlarına AB kurumlarını da eklemiş ve bu kurumlara devletlerin faydalarını maksimum yapabilmek için yetki devrinde bulunduklarını ileri sürmüştür. Yine de teori, ampirik temellerindeki yetersizlikleri nedeniyle eleştirilerek Rasyonel Tercihli Kurumsalcılık kuramının gerisinde kalmıştır. 55 52 Mark A. Pollack, “International Relations Theory and European Integration”, European University Institute Working Papers, 2000, http://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/1695/00_55.pdf?sequence=1 (20 Mart 2015), s. 12. 53 Geoffrey Garrett ve George Tsebelis, “An Institutional Critique of Intergovernmentalism",International Organization, Cilt 50, Sayı 2 (Bahar, 1996), s. 269-299. 54 Sinem Akgül Açıkmeşe, 2004, s. 22. 55 Mark Pollack, 2000, s. 233. DERYA BÜYÜKTANIR 16 Avrupa Bütünleşmesinin Yaklaşımın Katkıları Açıklanmasına Toplumsal İnşacı Öncelikle belirtmek gerekir ki toplumsal inşacılık yaklaşımı, Avrupa bütünleşmesinin ayrı bir kuramı olarak sunulamaz. Bu nedenle neofonksiyonalizm ile inşacılık karşılaştırılmamalıdır. Ayrıca inşacı yazarların, Avrupa bütünleşmesi ile ilgili bir ‘grand teori’ geliştirme çabası da yoktur. Neo-fonksiyonalizmin temel kavramları olan sosyalleşme süreci, öğrenme, sadakat devri ve çıkarların yeniden tanımlanması ile inşacılık arasında bağlantı olsa ve bazı kavramlar ortak olarak kullanılsa da, her ikisini aynı potada eritmek mümkün değildir.56 AB’nin kendisi, inşacı hipotezi gerçekleyen ve uluslararası ilişkiler disiplininde örneği olmayan bir test alanıdır. Bu anlamda inşacı yazarlar için AB çalışmaları, küreselleşme, kurumsallaşma, normların yayılması ve kimlik değişimleri gibi konularda bir laboratuvar niteliğinde algılanmakta, 1950’lerde ve 1960’larda sadece Avrupa bütünleşmesine yönelik olarak yapılan kuramsal çalışmaların ötesine geçilmek ve daha geniş boyutta ele alınmak suretiyle de uluslararası ilişkiler disiplini için önemli bir test alanı yaratmaktadır.57 Federalizm ve işlevselcilik ile başlayan Avrupa bütünleşmesi kuramları, değişen ve daha da karmaşıklaşan sosyal, hukuki ve siyasi yapı ile beraber değişime uğramış, yeni yaklaşımların geliştirilmesiyle çeşitlenmiştir. Bu kuramsal tartışmalar, rasyonel kuramların sorgulandığı 1980’li yılların sonundan itibaren uluslararası ilişkiler disiplini içine dahil olmaya başlamıştır. 1990’ların sonundan itibaren ise Avrupa bütünleşmesiyle ilgili kuramlar reflektivist yaklaşımlardan daha fazla etkilenmiştir. Bütünleşmenin açıklamasında rasyonel yaklaşımı reddetmemekle birlikte, sosyal konular ve kimlik gibi faktörler Avrupa ile ilgili kuramlar içine daha fazla dâhil edilmeye başlanmıştır. Toplumsal inşacı yaklaşım tam da bu noktada, Avrupa bütünleşmesinin açıklanmasında, AB’nin kimlik problemleri ve güvenlik sorunları gibi konulardaki söylemleri ile ön plana çıkmaya başlamıştır. Rasyonel kurum ve kuralları yadsımadan konulara daha farklı açılardan bakılmasına yardımcı olan inşacı yaklaşım ile Avrupa bütünleşmesinin açıklanmasına yeni boyutlar eklenmiştir. Önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi 1990 öncesinde Avrupa bütünleşmesi üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda çoğunlukla realizm ve 56 Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, AntjeWiener, “Introduction”, The Social Construction of Europe, Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, AntjeWiener (der.), London, Thousand Oaks, New Delhi Sage Publications, 2001, s. 3. 57 Pollack, 2000, s. 18. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 17 liberalizm gibi rasyonel yaklaşımlar 58 etkin olmuştur. 1990’ların başından itibaren AB kurumlarını, üye devletlerin bilinçli tasarımlarının ürünü olarak gören rasyonalist yazarların yaklaşımlarına karşın, AB’ye daha kuvvetli bir yer atfeden inşacı yazarlar da ortaya çıkmıştır. Avrupa bütünleşmesi ve toplumsal inşacılıkla ilgili 1999 yılında yayınlanan ‘Journal of European Public Policy’ isimli derginin ‘Social Construction of Europe’ konulu özel sayısı da bunun bir göstergesidir. Bu özel sayı, sonraki çalışmalar için zemin oluşturmuştur. 59 Bu dergide AB ile ilgili çalışmalar yapan birçok yazar60 , kurumların sadece davranışları etkileyen bir faktör olarak değil, aynı zamanda bireylerin ve devletlerin de tercihlerini ve kimliklerini etkileyen bir faktör olduğunu iddia etmektedir. Bu düşünceler özellikle bu özel sayıda açıkça belirtilmiştir. Bu çalışmada yazarlar, inşacı yaklaşımın rasyonalist yaklaşımlara göre daha geniş ve daha derin bir ontolojiye sahip olduğunu iddia etmektedir.61 Bu yaklaşım kimlik, topluluk ve kolektif niyet gibi sosyal ontolojiler için bir temel sunmaktadır. 62 Normlar ve kurumlar, rasyonel kuramcılar açısından devletlerin faydasının arttırılması için kullanılan/yararlanılan araçlar olarak görülürken, inşacı yaklaşımda devletlerin davranışlarının belirlenmesinde ve değişmesinde bu norm ve kurallar daha belirleyicidir. Ayrıca inşacı yazarlara göre kurumlar, aktörleri sosyalleştirici ve kurucu rollerinin yanı sıra, Avrupa’daki etkileşimin, temel tercihlerin ve kimliklerin değişimine de neden olmaktadırlar.63 Kısaca ifade etmek gerekirse, uluslararası politikanın sadece maddi açıdan ele alınmasına tepkiyle yaklaşan ve “dünyanın sosyal inşa alanı” olarak ele alınması gerektiği varsayımıyla ortaya çıkan inşacılara göre yapılar sadece maddi değil, aynı zamanda sosyal yanlarıyla da dikkate alınmalıdır.64 58 Rasyonalist okul içindeki Putnam, Milner ve Moravcsik gibi yazarların ulusal ve uluslararası politikanın etkileşimini modellemeye yardımcı varsayımları vardır ve küreselleşmenin ulusal düzeyde aktör tercihleri ve siyasi çıktılar üzerine etkilerini içeren, hatta yapı-yapan ilişkisi, agenda-setting gibi teorik kavramları disipline uyarlayarak disiplinin zenginleşmesini sağlamışlardır. 59 Dergideki çalışmaların genel değerlendirmesi için bkz. Steve Smith, "Social Constructivism and European Studies", Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s. 682-691. 60 Örneğin, Thomas Risse, “Exploring the Nature of Beast, International Relations Theory and Comparative Policy Analysis Meet the European Union”, Journal of Common Market Studies, Cilt 34, 2000, s. 53-80. 61 Sayıda aynı zamanda yaklaşıma getirilen eleştiriler de bulunmaktadır. Örneğin, reflektivist perspektiften Steve Smith’in ve rasyonalist perspektiften Moravcsik’in eleştirileri yer almaktadır. 62 Mark A. Pollack, 2000, s. 15. 63 ibid., s. 18. 64 Jeffrey C. Checkel, 1998, s. 325. 18 DERYA BÜYÜKTANIR Her ne kadar rasyonel seçim kuramcıları ve inşacılar genel olarak sosyal hayatta ve özellikle uluslararası ilişkilerde kurumların önemine işaret etseler de, Pollack’a göre bu iki yaklaşım, kurumlara yaklaşım tarzları bakımından farklılık arz etmektedir. Rasyonalistler genel olarak kurumları, rasyonel aktörlerin elde etmeye çalıştıkları şeylere ulaşmak için onlara inisiyatif veren formal veya informal kurallar olarak görürken; inşacı yazarlar, kurumları daha çok normlar ve öznelerarası etkileşimi içine alan formal kurallar olarak görmekte ve kurumları rasyonalistlerden daha temel ve önemli bir yere yerleştirmektedir. Kurumlar, aktörlerin sadece harekete geçmesini sağlamamakta, onların tercihlerinin ve kimliklerinin oluşumuna da etki etmektedir.65 Karşılıklı inşa sürecinin Avrupa bütünleşme sürecindeki en iyi örneklerinden birisi, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini üyeliğe kabul etmesidir. Schimmelfennig’e göre doğu genişlemesi rasyonalist çerçeveden yapılan çalışmalarla ve sadece devletlerin tercihleri ve güç bağlamındaki örneklerle açıklanamaz. 66 AB’nin bu ülkelerin üyeliği için çalışmalara başlaması ve 2004 yılında gerçekleşen genişleme, toplumsal inşacı kuramcılar için önemli bir normatif temel yaratmaktadır. Üyelik için gerekli şartlar ve başlatılan süreç, inşacılara göre belirleyici olmuştur. Bu ülkelerin davranışları AB’nin insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletine saygı gibi normları çerçevesinde büyük ölçüde şekillenmiş, böylece Avrupa kimliğinin bir parçası olarak kabul edilmişlerdir. 67 Yani Orta ve Doğu Avrupa ile AB, bütünleşme sürecinde karşılıklı bir oluşum içine girmişlerdir. Ayrıca, toplumsal inşacı yaklaşımın araştırma alanı içinde, kimlik ve yönetişim, dâhil etme ve dışlama (inclusion and exclusion), devlet-toplum ilişkilerinin doğası, demokrasi ve “öteki”nin oluşturulması gibi konular hakkında söylenecek birçok şey vardır. Özellikle, kimlik ve davranışların oluşumuna, normların ve fikirlerin etkisinin açıklanmasında toplumsal inşacı yaklaşım büyük katkılar sağlayacaktır. Bunların dışında inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesi çalışmalarının açıklanmasına da katkı sağlamaktadır. Öncelikle, inşacı yaklaşımla Avrupa bütünleşmesi üzerine teorilerin gelişmesi sağlanacak ve yukarıda da 65 Mark A. Pollack, 2000, s. 14-15. Schimmelfennig, Frank, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action, and the Eastern Enlargement of the Europea Union", International Organization, Cilt 55, Sayı 1, 2001, s. 49. 67 Karen Fierke ve AntjeWiener, "Constructing Institutional Interests: EU and NATO Enlargement", European University Institute Working Paper, Cilt 99, Sayı 14,1999, s. 1. 66 TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 19 bahsedildiği gibi geleneksel tartışmaların ötesine geçmek mümkün olacaktır. Örneğin, sadece devletler değil, sivil toplum kuruluşları ve çıkar grupları gibi süreci etkileyen aktörler de sürecin analizine dahil edilebilecektir. Bu anlamda, toplumsal inşacı yaklaşım, Avrupa bütünleşmesinin farklı boyutlarının anlaşılmasını sağlayacak daha geniş bir çerçeve sunmaktadır. Ayrıca bu yaklaşım, üye devletlerin tercihleri için rasyonalist tercihleri görmezden gelme eğiliminde olmayarak, devlet tercihlerinin sosyal olarak nasıl inşa edildiği sorusuna daha geniş bir perspektiften bakılmasına yardımcı olmakta ve Avrupa’daki uzun dönemli siyasi ve sosyal değişim sürecinin çalışılması için de bir zemin hazırlamaktadır. Çünkü diğer birçok kuram ve yaklaşımdan farklı olarak sosyal kurumlar, kimliklerin oluşumu, kurallar ve normların etkileri, dilin rolü ve siyasi söylemler gibi konularda birçok soru sorulmaktadır. Normlar, kurumlar ve uygulamalar gibi sosyal ontolojiler, birçok yazar tarafından incelense de, bu konular inşacı yaklaşımın temel alanı içine girmektedir. Avrupa’daki dönüşüm sürecinin anlaşılması ile Avrupa bütünleşmesinin daha sistematik çalışılması da hızlanmış olacaktır.68 Özetle inşacılık, öznelerarası anlam, normlar, kurallar, kurumlar, rutinleşmiş pratikler, söylem, kurucu ve müzakereci süreçler, sembolik politikalar, iletişimsel eylem (communicative action), kollektif kimlik oluşturma ve ulusal güvenlik kültürü gibi sosyal ontolojilere odaklanmasından dolayı, bu sosyal inşacı nitelemelerin, epistomolojik konulara indirgenmesini engellemekte ve bu yolla Avrupa bütünleşmesi üzerine yapılan araştırmalara farklı bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Bütünleşmeyi Açıklaması Getirilen Eleştiriler Bakımından Toplumsal İnşacılığa Bütünleşme kuramlarının eksikliklerini bir anlamda gideren toplumsal inşacılığın diğer kuramlara yönelik olarak geliştirdiği temel eleştiri, bu kuramların devletleri tek aktör olarak ele almaları, aşırı rasyonel bakış açısına sahip olmaları ve AB ile ilgili olarak normlar, değerler ve kimlik gibi noktaları göz ardı etmeleri yönünde olmuştur. Buna karşılık toplumsal inşacılara, Avrupa çalışmaları ile ilgili konularda eleştiriler yöneltilmiştir. Bunlardan biri, Birliğin genişleme sürecini ele alırken normlar ve değerlere atfettikleri aşırı önem ve ekonomik ve politik çıkarlar gibi gerçekleri yani rasyonel bakış açısını göz ardı ettikleri yönündedir. Bu eleştirilere göre bütünleşme sürecini aslında üye devletlerin çıkarları belirlemiştir. Bu kapsamda Polonya’nın, Çek Cumhuriyeti’nin ve Macaristan’ın Almanya 68 Christiansen et al., 2001, s. 11,12. DERYA BÜYÜKTANIR 20 tarafından, Romanya’nın Fransa tarafından ve Kıbrıs’ın da Yunanistan tarafından desteklenmesi normlar ve değerlerle değil, siyasi ve ekonomik gerçeklerle de açıklanmalıdır.69 Moravcsik’e göre felsefi yaklaşımların ampirik olarak sınanması oldukça zordur ve bu açıdan bakıldığında inşacılık, ampirik açıdan yetersizdir. Bundan dolayı inşacıların en büyük eksikliği, Avrupa bütünleşmesi üzerine ampirik çalışmalardaki isteksizlikleridir. Bunun nedeni ise test edilebilir ve belirgin hipotezler oluşturmak yerine, daha geniş ve yorumlayıcı bir çerçeveyi tercih etmeleridir.70 Moravcsik gibi Pollack da inşacıların test edilebilir nitelikte hipotezlerinin olmadığını ve normların yayılması, sosyalleşme ve kollektif tercih oluşumu gibi konulardaki hipotezleri test etme çabası içine girmediklerini düşünmektedir. Yazara göre, inşacı yazarlar, iç politika ve uluslararası politikada rasyonalistler kadar başarılı olamamışlardır.71 Sonuç 1990’ların başından itibaren Avrupa bütünleşmesinin derinleşme ve genişleme süreci hızlanmıştır. Bütünleşme sürecinin parametreleri zaman içinde değişerek ve daha karmaşıklaşarak, kimlik, kültür ve dil gibi konular daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Siyasi, hukuksal, ekonomik ve toplumsal olarak daha karmaşık hale gelen bu sürecin sadece bütünleşme teorileri ile açıklanamayacağı anlaşılmıştır. Çünkü AB’yi çalışmak, kimlik, normlar, kurallar ve bunların toplumları ve devletleri nasıl etkilediği üzerine diğer geleneksel çalışmalardan farklı boyutları da içeren çalışmaların yapılmasını gerektirir hale gelmiştir. Bu bağlamda, bütünleşme kuramları içine dahil edilmeyen ve bir yaklaşım olarak kabul edilen toplumsal inşacılık çerçevesinde, Avrupa bütünleşme süreci ampirik olarak çalışılabilecek bir test alanı olarak görülmüştür. Avrupalılaşma ve AB’nin genişleme ve derinleşme süreçlerinde daha fazla ülkeyi etkileme çabası, inşacı yaklaşım ve bakış açısı kullanılarak anlatılmaya çalışılmıştır. 1990’ların başından itibaren bütünleşme kuramları, liberal hükümetlerarasıcılık ve ulusüstücülük/yeni-işlevselcilik arasında geleneksel 69 Frank Schimmelfennig, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action, and the Eastern Enlargement of the Europea Union", 2001, s. 61-62. 70 Andrew Moravcsik, “Is Something Rotten in the State of Denmark? Constructivism and European Integration”, Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s.670-677; Andrew Moravcsik, "Constructivism and European Integration: A Critique," Thomas Christiansen et al. (der.), The Social Construction of Europe, Londra, Sage, 2001, s, 186. 71 Mark A. Pollack, “International Relations Theory and European Integration”, 2000, s. 17-19. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 21 tartışmaların ötesinde çeşitlenmeye başlamıştır. Bu bağlamda bu yıllarda önemi artan inşacı yaklaşım, Avrupa’nın inşa edilmekte olan bütünleşme sürecinin eleştirel bir boyutta incelenmesine ve Avrupa bütünleşmesi ile ilgili çalışmaların ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. Bütünleşmeyi bir süreç olarak gören ve değişimin doğasının da araştırılmasına odaklanan inşacı yaklaşım, özellikle normlar, çıkarlar ve kimlikler üzerinden bütünleşmenin dönüştürücü sürecini incelemektedir. Avrupa bütünleşmesinin şimdiki duruma nasıl ve neden geldiği gibi soruların cevabını bulma konusunda, özneler arası etkinin/etkileşimin ve toplumsal etkilerin analizi büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Avrupa bütünleşmesini açıklayan bütünleşme kuramları yerine bu süreci, toplumsal inşacı yaklaşımla açıklamak, daha önce ele alınmayan birçok konunun rasyonel bakış açısından tamamen ayrılmadan ele alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca, bütünleşme sürecinin, ekonomik boyutun ötesine geçerek, değişim, fikirler, kimlik, normlar ve kurumlar gibi temel kavramlar yardımıyla anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. AB bütünleşmesini açıklayan teoriler içinde tek bir teorinin, bu süreci tüm yönleriyle açıklaması oldukça zordur. Çünkü AB devamlı değişen, dinamik bir süreç içindedir. Toplumsal inşacılık yaklaşımı, AB’nin daha önce değinilmeyen yanlarına vurgu yaptığı için önem taşımaktadır. Bütünleşme sürecine her ne kadar ekonomik nedenlerle başlansa da, artık devletleri bir arada tutmanın yolu sadece ekonomik değil sosyal ve siyasal yönlerden de bütünlüğün sağlanmasından geçmektedir. İnşacılık yaklaşımı, normları, kuralları ve değerleri ön plana çıkartarak önemli bir bakış açısı kazandırmakla kalmamış, ayrıca sürecin, devlet ve toplumlarla birlikte inşa edildiğini ve devamlı karşılıklı bir oluşum içinde olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. Kaynakça Akgül Açıkmeşe, Sinem, “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa Bütünleşmesi”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, (Bahar 2004), s. 1-32. Adler, Emanuel, “Seizing the Middle Ground Constructivism in World Politics”, Communitarian International Relations The Epistemic Foundations of International Relations, Londra ve New York, Routledge, 2005, s. 87-112. Checkel, Jeffrey, “The Constuctivist Turn in International Relations Theory, World Politics, Cilt 50, Sayı 2, 1998, s. 324-348. 22 DERYA BÜYÜKTANIR Christiansen, Thomas et al., “Introduction”, The Social Construction of Europe, Thomas Christiansen, Knud Erik Jørgensen, Antje Wiener (der.), London, Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications, 2001, s.1-21. Copeland, Dale C. , "The Constructivist Challenge to Structural Realism: A Review Essay", International Security, Cilt 25, Sayı 2, (Sonbahar 2000), s. 187-212. David Mitrany, “The Fuctional Approach to World Organization”, International Affairs, Cilt 24, Sayı 3, s. 350-363. Deutsch, Karl W., et al., Political Community and the North Atlantic Area: International Organization in Light of Historical Experience, Princeton, Princeton University Press, 1957. Farrell, Henry ve Adrienne He´ritier, “A rationalist-institutionalist explanation of endogenous regional integration”, Journal of European Public Policy, Sayı 2, (Nisan 2005), s. 273-290. Fierke, Karin, Constructivism, International Relations Theories: Discipline and Diversity, Oxford, Oxford University Press, 2007. Fierke, Karen ve Antje Wiener, "Constructing Institutional Interests: EU and NATO Enlargement", European University Institute Working Paper, Cilt 99, Sayı 14, 1999. Friedrichs, Jörg, European Approaches to International Relations Theory: A House with Many Mansions, London, Routledge, 2004. Garrett, Geoffrey ve George Tsebelis, “An Institutional Critique of Intergovernmentalism", International Organization, Cilt 50, Sayı 2 (Bahar, 1996), s. 269-299. Giddens, Antony, The Constitution of Society: Outline of The Theory of Structuration, Berkeley, University of California Press, 1984. Guzzini, Stefano, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”, European Journal of International Relations, Cilt 6, Sayı 2, 2000, s. 147182. Haas, Ernst, The Uniting of Europe: Political, Social, and Economic Forces 1950-1957, Stanford University Press, Stanford, 1958. Hoffman, Stanley, The European Sisyphus: Essays on Europe, 1964-1994, Boulder Westview Press, 1995. Hoffman, Stanley et al., After the Cold War: International Institutionsand State Strategies in Europe, 1989-1991, Cambridge, Harvard University Press, 1993. Hoffman, Stanley ve Keohane, Robert O. (der.) The New European Community: Decision Making and Institutional Change, Boulder, Westview Press, 1991. TOPLUMSAL İNŞACI YAKLAŞIM VE AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNİN AÇIKLANMASI 23 Hoffman, Stanley ve Kitromilides, Paschalis, Culture and Contemporary Europe: A Casebook, Allen&Unwin, 1981. Society in Hopf, Ted, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory”, International Security, Cilt 23, Sayı 1, 1998, s.171-200. Jackson, Robert ve Sørenson, George, Introduction to International Relations: Theories and Approaches, Oxford, Oxford University Press, Üçüncü Baskı, 2006. Jervis, Robert, “Realism in the Study of World Politics”, International Organization, Cilt 52, Sayı 4, (Güz 1998), s. 971-991. Lindberg, Leon N., The Political Dynamics of European Economic Integration, Standford, California, Stanford University Press, 1963. McGowan, Lee, “Theorising European Integration: revisiting neofunctionalism and testing its suitability for explaining the development of EC competition policy?”, European Integration Online Papers, http://eiop.or.at/eiop/ index.php/eiop/article/viewFile/2007_003a/50, (20.06.2012) Mitrany, David, “The Fuctional Approach to World Organization”, International Affairs, Cilt 24, Sayı 3, s. 350-363. Moravcsik, Andrew, “Preferences and Power in the European Community: A Liberal Intergovernmentalist Approach”, Journal of Common Market Studies, Cilt 31, Sayı 4, 1993, s. 475-524. Moravcsik, Andrew, “Is Something Rotten in the State of Denmark? Constructivism and European Integration”, Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s. 669-681. Moravcsik, Andrew, "Constructivism and European Integration: A Critique," Thomas Christiansen et al. (der.), The Social Construction of Europe, Londra, Sage, 2001, s. 176-188. Onuf, Nicholas, "Constructivism: A User's Manual", Kubálková, et al. (der.), International Relations in a Constructed World , New York, M.E. Sharpe, 1998. Onuf, Nicholas, World of Our Making: Rules and Rule in Social Theory and International Relations, Columbia, University of South Caroline Press, 1989. Pollack, Mark A., “International Relations Theory and European Integration”, European University Institute Working Papers, 2000, http://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/1695/00_55.pdf?sequence=1 (20 Mart 2015). Price, Richard ve Christian, Reus Smit, “Dangerous Liaisons, Critical International Theory And Constructivism”, European Journal of International Relations, Cilt 4, Sayı 3, 1998, s. 259-294. 24 DERYA BÜYÜKTANIR Risse, Thomas, “Exploring the Nature of Beast, International Relations Theory and Comparative Policy Analysis Meet the European Union”, Journal of Common Market Studies, Cilt 34, 2000, s. 53-80. Rosamond, Ben, Theories of European Integration, Londra, Palgrave, 2000, ss. 28-29. Ruggie , John Gerard, Constructing the World Polity: Essays on International Institutionalization, London ve New York, Routledge, 1998. Schmitter, Philippe C., “Ernst B. Haas and the legacy of neofunctionalism”, Journal of European Public Policy, Cilt 12, Sayı 2, (Nisan 2005), s. 255-272. Smith, Steve, "Social Constructivism and European Studies", Journal of European Public Policy, Cilt 6, 1999, s. 682-691. Schimmelfennig, Frank, "The Community Trap: Liberal Norms, Rhetorical Action, and the Eastern Enlargement of the Europea Union", International Organization, Cilt 55, Sayı 1, 2001, s. 47-80. Waever, Ole, “The Rise and Fall of The Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, KenBooth, Marysia Zalewskı, (der.), International Theory: Positivismand Beyond, Cambridge, Cambridge University Press, 1996. Weber, Cynthia, International Relations Theory A critical introduction Second edition, London, New York, Routledge, 2005. Wendt, Alexander, Social Theory of International Politics, Cambridge, Cambridge University Press, 2003. Wendt, Alexander, “Anarchy is what States Make of it: The Social Construction of Power Politics”, International Organization, 46, Sayı. 2. (Bahar, 1992), s.391-425. Wittgenstein, Ludvig, Philosophical Investigations, Oxford, Basil Blackwell, 1958. Zehfuss, Maja, Constructivism in International Relations: The Politics of Reality, Cambridge, Cambridge University Press, 2002. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.25-48 TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL TRADE Yasin Kerem GÜMÜŞ Abstract This paper seeks to determine whether there is an actual link between trade and the immigration. In order to address this objective, the paper takes the trade between Turkey and U.K as a case study. It is clear that Turkish communities in the UK not only contributed to the country’s economy in terms of taxes, they have also helped to create demand for Turkish products which has correspondingly increased the import of such products into the country. In addition, research also indicated the opposite, in terms of the direction of trade, as the profile of the UK and its products and businesses has increased in Turkey as more and more people develop a link with the country through the extended families living in the UK. This in turn has helped to increase bidirectional trade between the two countries, a fact that received very little attention in the literature. Keywords: International Trade; Economics of Migration, Turkey, UK Türkiye'den İngiltere'ye Gerçekleşen İşçi Göçlerinin İki Ülke Arasındaki Ticarete Etkisi Özet Bu makale uluslararası işçi göçleri ve uluslararası ticaret arasındaki ilişkiyi Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki ticari ilişkiler üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Elde edilen veriler şunu gösteriyor ki Birleşik Krallıkta yaşayan Türk göçmenler Birleşik Krallığın ekonomisine sadece vergi geliri sağlama yoluyla katkı sağlamamış, aynı zamanda Türk ürünlerine olan talepte artış dolayısıyla iki ülke arasındaki ticareti arttırmıştır. Bununla beraber Birleşik Krallıkta yaşayan Türk göçmenlerin Türkiye’deki akrabaları ile olan ilişkileri dolayısıyla Birleşik Krallığın Türkiye’deki yatırımlarının oranında ve Birleşik Krallık menşeili ürünlerin Yrd. Doç. Dr, Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret Bölümü. Makalenin Gönderilme Tarihi: 17 Kasım 2014, Kabul Edilme Tarihi: 14 Aralık 2015 ** YASİN KEREM GÜMÜŞ 26 sayısında da artış görülmüştür. Dolayısıyla uluslararası işçi göçlerinin her iki taraf için de ticareti arttırıcı bir etki yarattığı anlaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Uluslararası işçi göçleri, Uluslararası ticaret, Türkiye, Birleşik Krallık Introduction Man’s tenure on this planet has distinctly been characterized by two elements, mainly trade and migration. The former has led humans to move from region to region in a bid to access better opportunities as well as selfbetterment. Immigration today is looked upon differently given its tendency to be wielded as a political tool however separate from politics; immigration has long been and continues to be a central aspect of society. The British Empire stretched beyond the shores of not only England, but rather Europe as a whole as Britain made its presence felt in countries across Asia, including India, Malaysia, Hong Kong to name but a few. In addition to Asia, the humble island controlled regions in Africa, South America, Australasia as well as the Caribbean. Whilst this foothold eventually declined in size, the economic benefits brought about by colonization continued to be reaped in modern England. Britain’s once diverse ‘portfolio’ of countries has come to be reflected in its make-up as the country now boast a rich multicultural and tolerant society which is venerated and admired across the globe. Despite its relatively small size and economic setbacks experienced over the past few years, the British economy continues to be counted amongst the world’s leading economies, whilst competing with the likes of Japan, China and the US. In view of this, the following research looks to discover and explore the relationship between migration and trade specifically within the context of two countries, mainly the UK and Turkey. Turkey is strategically located at the gate of two prominent continents, serving as a bridge into Asia Minor. Turkey’s position within the EU continues to be contended however the country has a long and shared history within its European counterparts due to the Ottoman Empire; since then, Turkey has been central to trade agreements and agreed labor migration into countries such as Germany and have come to play a pivotal role in the economies in which they are present. In light of this, the overarching aim of this paper is to uncover the manner in which and the extent to which extent labour migration from Turkey to the United Kingdom (UK) affects the international trade between the two countries. The central research question which will underpin this paper is as follows: TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 27 “What are the effects of labour migration, from Turkey to the UK on the trade between the two countries?” As a means of successfully facilitating the aims of the paper, the following objectives have been identified: 1. 2. 3. To explore the changes in Turkey-UK immigration with consideration for the immigration reasons To explore the changes in international trade between the two countries To determine links between the labour migration and the international trade. In view of this, the remainder of this paper is structured in a way in which each of the objectives will be addressed and fulfilled. Relation between Immigration and Trade: Literature Review The relationship between migrants and trade has long been debated in both academic and social quarters. A consensus is, however, yet to emerge within related literature given the lack of identical studies as well as context of each of these studies. In this respect, a number of the studies happen to be unique in that they examine particular countries or countries within a specific region;1 in addition to these, such studies are often constrained to a particular time frame and are not independent of other economic development such as recessions.2 The latter variables are often called upon when questioning and critiquing any new findings and conclusions however the empirical findings of such studies are seldom rendered invalid. Few commentators have however questioned the extent to which the impact immigration can have upon trade can be determined empirically through the application of economic models and statistical analyses.3 One such example which serves to attest to the assertions of the latter authors is the relationship between Turkey and Germany. As of the turning 1 2 3 Jose Blanes, “Immigrant’s Characteristics and Their Different Effects on Bilateral Trade: Evidence From Spain”, Department of Economics Working Paper, No 08/06, 2005; Keith Head and John Ries, “Immigration and trade creation: econometric evidence from Canada”, Canadian Journal of Economics, Vol 31, No 47-62, 1998; Tan Chuie Hong and A.Solucis Santhapparaj, “Skilled labor immigration and external trade in Malaysia: a pooled data analysis”, Perspectives on Global Development and Technology, Vol 5, No 4, s. 351- 366, 2006. Gordon Hanson, “International Migration and Development,” Ravi Kanbur and A. Michael Spence (eds), Equity in a Global World, Washington, DC: The World Bank, 2010. Christhoper R. Parson, “Do Migrants Really Foster Trade?” World Bank Policy Research Working Paper, No 6034, 2012; Robert Lucas, International Migration and Economic Development, Cheltenham, Edward Elgar Publishing, 2005. YASİN KEREM GÜMÜŞ 28 of the new Century, Turks in Germany were said to represent the single largest diaspora in Europe4 and the impact this group has had upon international trade within Germany is said to be “difficult to account for empirically”.5 The author offers insight as to why the phenomenon is indeed difficult to account for inasmuch that “such ties are underpinned by a complex combination of historical, political and cultural characteristics, which in turn are both the cause and the consequence of myriad past events”.6 To this extent, Parson (2012) is not alone in these assertions as both Lucas (2008) and Hanson (2010) share similar sentiment and point to factors such as cultural similarities, bilateral economic policies as well as trading agreements all of which tend to have a positive impact upon trade and therefore difficult to measure empirically. A Positive Impact on Trade? In view of this, when examining both immigration and trade, Mundra (2003) offers a relatively simple premise insomuch that immigration invariably facilitates international trade given that immigrants tend to demand products from their home countries, this in turn impacts up transaction costs by mainly lowering these thereby ultimately serving to facilitate international trade.7 Such assertions are echoed nearly a decade later as Leitao (2013) also concludes that immigration does indeed have a positive influence upon trade, mainly trade between host and home countries where transaction costs tend to be lowered.8 This particular notion, however, was brought to the fore by Gould (1994) who in his seminal work relating to immigration and trade asserted that migrants, given their situation were predisposed with the ability to foster and facilitate trade between their home nation and host country.9 As such, the author opined that migrants tend to be bilingual in both their mother tongues as well as the language of their host nation. In addition to this, they often possess knowledge and have insight into the products and markets in both countries as well as the local laws and regulations each country is subject to and this insight ultimately serves to 4 Caglar Özden et al., “Where on Earth is everybody? The Evolution of International Bilateral Migrant Stocks 1960-2000”, The World Bank Policy Research working paper, No WPS 5709, 2011. 5 Parson, ibid., s.2. 6 ibid., s.2. 7 Kusum Mundra, “Immigration and International Trade: a Semiparametric Empirical Investigation”, The Journal of International Trade & Economic Development: An International and Comparative Review, Vol 14, No 1, 2005, s. 65-91. 8 Nuno Carlos Leitao, “The Impact of Immigration on Portuguese Intra Industry Trade; Economy and Society”, Fondazione Eni Enrico Mattei Research Paper, No 20, 2013. 9 David M. Gould, “Immigration Links to the Home Country: Empirical Implications for US Bilateral Trade Flow”, Review of Economic and Statistics, Vol 76, No 2, 1994, s.302–316. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 29 lower transaction costs.10 Parson (2012) also serves to expound on such statements stating that “migrants are ideally positioned to exploit opportunities for arbitrage and match buyers and sellers through their superior market knowledge, thereby lowering the transaction costs of trade”.11 Gould (1994) coined the term ‘information channel’ to best describe this particular phenomenon which ultimately led to transaction costs being lowered. The notion of the information channel and the role it subsequently plays in international trade features in additional literature surrounding the subject however the notion is likened to a ‘network’ rather than a channel.12 In this respect, the authors emphasize the role played by social networks and business contacts in promoting trust between two trading countries as a result of their immigrant population. These in turn allow countries to overcome both informal trade barriers as well information asymmetries given the depth of knowledge, experience and insight possessed by migrants. An examination of the vast amount of empirical studies pertaining to the subject area reveal that the majority of studies have examined either single countries or a panel of countries, such as Hatzigeorgiou (2010) who examined a cross section of 75 countries. These studies however all make use of economic models, mainly gravity models to reach conclusions and therefore a distinct gap within the research has emerged.13 In this respect, the present research with therefore seek to address this apparent gap by examining the issue from social perspective, rather than one which is wholly done so from a macroeconomic perspective. In this regard, despite the numerous studies conducted on the topic, the notion of the information channel and network consistently feature. Lewer and Van den Berg (2009) directly state that immigration serves to stimulate trade given that it acts as platform upon which foreign direct investment flow backs to sources countries. Furthermore, the latter serves to ultimately increase income in both their mother tongues and the language of their host nation.14 Rauch (1999) and Blanes (2005) provide further insight however 10 Gould, ibid. Parson, ibid., s. 4. 12 James E. Rauch and Vitor Trindade, “Ethnic Chinese Networks In International Trade”, Review of Economics and Statistics, Vol. 84, No 1, 2002, s.116-130; James E. Rauch, “Business and Social Networks in International Trade”, Journal of Economic Literature, Vol 39, No 4, 2011, s.1177-1203. 13 Artemis Hatzigeorgiou, “Does Immigration Stimulate Foreign Trade? Evidence from Sweden”, Journal of Economic Integration, Vol 25, No 2, 2010, s. 376-402. 14 Joshua Lewer and Hendrik Van den Berg, “Does Immigration Stimulate International Trade? Measuring the Channels of Influence”, the International Trade Journal, Vol 23, No 2, 2009, s 187-23 11 YASİN KEREM GÜMÜŞ 30 into the symbiotic relationship between immigrants and trade and state that in addition to lowering transaction costs, this group of people naturally demand products from their home countries.15 This is further in keeping with statements made by Bratti et al (2011) who also suggest that migrants invariably impact upon international trade channels given their preference for products from their home country.16 Lewer and Van den Berg (2009) in their examination of over 10 OECD countries over a nine year period, mainly 1991-2001 found that immigration did indeed stimulate ‘bi-lateral trade’.17 In this respect, from their research, the authors conclude that in addition to increasing foreign direct investment flows, immigration serves to both create new trade networks between immigrants in destination and native countries whilst also raising income in immigrant destination countries. Whilst thus far, the narrative and discussion has focused upon the networks and channels created by immigrants and the extent to which this improves international trade, Mundra (2003) touches upon a point which has otherwise been neglected with the academic referred to thus far. To this extent, the author purports that immigrants have a long established reputation of being entrepreneurial with a “high propensity for risk taking”.18 As such the author continues by referencing a number of immigrant groups who have carved a reputation for themselves in the US for being hardworking and devoted to trade. Mundra (2003) provides further insight and informs us that “the Jews of New York, the Japanese from San Francisco, Los Angeles and New York, the Cubans of Miami and the Chinese of New York are a few examples one can think of in this context”.19 Immigrant groups who pursue ventures such as restaurants and supermarkets will often have to seek produce from abroad or at the very least from their home countries, this point has also been touched upon previously as it naturally contributes to international trade. Changes in Migration between Turkey and UK Official reports suggest that the Turkish immigrants have been arriving in the UK since the beginning of the 20th Century; the period between the late 1950s and early 1960s saw a wide-scale migration from Turkey to the 15 Rauch, ibid.; Blanes, ibid. Massimiliano Bratti et al., “On the pro-trade effects of immigrants”, IZA Discussion Papers, No 6628, 2012. 17 Lewer and Van den Berg, ibid. 18 Mundra, ibid., s. 1. 19 ibid., s. 1. 16 TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 31 whole of Western Europe which largely occurred for economic reasons.20 As far as the UK was concerned, the Turks who arrived were mainly from the Turkish Cypriot diaspora and Britain’s colonial past in Cyprus meant that they were in turn considered to be British subjects.21 As far as recent figures suggest, the Turkish population in the UK is said to be in excess of 250,000, it is prudent to note however that this figure includes Kurdish migrants as well as Turkish Cypriots.22 As a minority group within the UK, the Turks have been previously referred to as the ‘invisible’ minority given the lack of discourse and attention generated with this particular group.23 That said however, despite this, the Turkish population within the UK at least, have a reputation of being extremely entrepreneurial and are said to often seek employment within their local communities.24 London in particular is home to a number of leading Turkish restaurants, cafes and kebab houses all of which add to the city’s cosmopolitan landscape. Despite there being large numbers of Turkish immigrants within the UK, the actual number of Turks being permitted entry and granted stay within the UK has declined considerably. Duvell (2010) states that between 1985 and 2005, only 36,569 Turkish nationals applied for asylum; as a result the author concludes that Turkish nationals represent only a small share of the total migration to the UK.25 Such assertions are further supported by figures (Table 1) which indicate the decline in asylum applications over the past decade. Table 1: Asylum applications of Turkish Nationals26 Received 20 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 1820 1495 1445 2015 2850 3990 3695 2835 2390 1230 755 Refused 2090 3000 1985 820 Granted 1530 225 180 100 Hilal Simsek, “Turkish Immigrants in the UK and the Ankara Agreement”, Turkish Journal of Politics, Vol 2, No 1, 2011, s.61-75. 21 Simsek, ibid., s.62. Frank Duvell, “Turkey: Migration Potential to the UK in the context of EU Accession”, The House of Commons/Home Affairs Committee Report, No 2010-12 HC 789, 2011. 22 Home Office 2010, Control of immigration statistics, London: Home Office. 23 King, Russel et al., “Turks’ in London: Shades of Invisibility and the Shifting Relevance of Policy in the Migration Process”, Sussex Centre for Migration Research Working Paper, No 51, 2008. 24 Düvell, ibid. 25 ibid. 26 UK Visas and Immigration Office, “Immigration Statistics”, https://www.gov.uk/ government/statistics, (20 June 2013). 32 YASİN KEREM GÜMÜŞ Despite the figures above being dated between 1992 and 2005, a recent report on immigration published by the Home Office reveals that Turkish nationals seldom feature in asylum and visa applications. The largest immigrant groups within the UK are those of the Indian, Chinese and Pakistani diaspora, respectively.27 Turks however are the 8th highest nationality of applicants granted extended work visas. In addition, Turkey also represents the third highest nationalities issues student visas, behind only Russia and China. The Home Office note however that the high number of applications from Turkish nationals relates to the fact that they are able to ‘switch’ this visa to a work visa under the European Community Association Agreement with Turkey which extends special visa provisions to Turks.28 As depicted in both Figures 2 and 3, the number of Turkish migrants within the UK has declined slightly compared to 1995 when this number was at its peak. In this respect, exports from Turkey remained marginal during the 80s and 90s however since the influx of Turks in 1995, the consumption of consumer goods almost doubles and despite the decline in migrants, this figure has continued to steadily increase of the past few years. Exports in consumption goods shot up and these goods are typically those consumed by individuals or households and are considered as those goods which satisfy the needs of households and members of a given community.29 Figure 2 Turkish Immigrants within the UK between 1980 and 2007.30 27 Home Office, “Immigration Statistics from January to March 2013”, https://www.gov.uk /government/publications/immigration-statistics-januarytomarch2013/immig rationstatistics-january-to-march-2013, (17 December 2013). 28 Home Office, ibid. 29 Aysu Insel and Nesrin.S. Cakmak, “The Impacts of the Turkish Emigrants on Turkish Exports and Imports in Europe”, MPRA Papers, No 22100, 2010. 30 Insel and Cakmak, ibid. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 33 Figure 3 Turkish Exports between 1980 and 2007 ($)31 As far as imports from the UK are concerned, these also grew exponentially however differed in terms of the most valuable as far as capital, consumption and intermediary goods are concerned. In this respect, whilst consumption goods exceeded $4bn in value as far as exports were concerned, Turkish imports exceeded $3.5bn in value however this figure relates to intermediary goods rather than consumption goods. Intermediary goods are those used as inputs in partly finished goods, this includes, steel, car engines and substances such as chlorine, all of which are used in finished products.32 At present, trade between the UK and Turkey is valued at over £5 billion a year and in recent years, exports from the UK to Turkey have risen dramatically with a 31% increase in 2011 and 38% during 2012.33 In addition to this, the UK remains the second largest investor in Turkey whilst the UK itself attracted 13 new investment projects from Turkey in 2010.34 31 ibid. ibid. 33 Chamber International, “Export to Turkey”, <http://www.chamber-international com/export-import-key-markets/export-to-turkey/>, (21 August 2013). 34 Gov.UK, “UK Trade and Investment: Britain aims to double it's trade with Turkey”, <https://www.gov.uk/government/news/uk-trade-and-investment-britain-aims-to-doubleitstrade-with-turkey>, (11 June 2013). 32 YASİN KEREM GÜMÜŞ 34 Trade between the two countries peaked during 2012 where the highest annual trade was reported at being $14.3 billion. As far as 2013 is concerned, UK exports to Turkey have gone strength to strength and are presently reported to have increased by 9.5%. That said however, Turkish exports this year have lowered slightly as reported at $3.3 billion, a figure which has decreased by 4.4% compared to the previous year.35 The declining market share however has not caused much concern within the UK at least given that Turkey has not been a traditional market as far as the UK is concerned and the decline in market share experienced has largely to do with increased exports from China.36 The report by Chamber International also shows that trade between the two countries has increased by an impressive 35% since 2009.37 Turkish Economy: An Overview At this point it should be noted the dramatic progress which Turkey has made for last ten years. Turkey is today counted amongst Europe’s foremost economies; in 2011 alone, Turkey established itself as Europe’s fastest growing economy as attested to by the 8.5% growth in the country’s GDP. Turkey’s GDP per capita has tripled between 2002 and 2011; household income has therefore increased and this in turn has had a positive impact upon purchasing power amongst the country’s population.38 As a result, Turkey is predicted to continue along this trajectory and by 2018 will precede its European counterparts such as Spain and Italy and become the world’s second fastest growing economy. At present, Turkey continues it EU accession, which in turn is heralded as being a key driver as far as modernization of the Turkish economy is concerned. Turkey boasts a population of over 70 million whilst occupying a strategic geographical position in that it is a gateway into Central Asian and Middle Eastern markets.39 35 TBCCI Turkish and British Economy Statistics, <http://www.tbcci.org/ Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013). 36 House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30 June 2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report No:2, http://www.publications.parliament.uk/ pa/cm200708/cmselect/cmberr/367/367i.pdf, (23 June 2013). 37 Chamber International, ibid. 38 “Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12 July 2013. 39 Gov.UK, “Promoting trade and investment between the UK and Turkey”, <https://www.gov.uk/government /priority/promoting-trade-and-investment-between-theuk-and-turkey>, (10 September 2013). TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 35 The World Trade Organization (WTO) recently noted Turkey’s economic powers and highlighted the fact that the Turkish economy has been ‘booming’ over the last decade. In this respect, Turkey’s exports hit record levels in 2012 as the country registered an 11.2% growth in exports. As a result, Turkey is purported as one of the countries which is fast changing the face of international trade relations given the fact that they have formed a complex global value chain. Despite the ‘legacy’ left behind by the global financial crisis, Turkey has managed to circumvent economic recession and any subsequent fallout. This has mainly been due to the lack of reliance the country has upon its financial sector as well as its diversified trade portfolio insomuch that its positioned to both assist British multinationals to reach local markets, rather those extending beyond Europe such as North Africa and the Middle East.40 Turkey’s financial sector has also been of considerable interest given the relative immunity shown; the President of the Investment Support & Promotion Agency of Turkey recently echoed the strength of the financial sector and its apparent lure particularly for countries such as the UK. In addition to the financial sector, the energy sector is also positioned as having a high growth potential given that “Turkey’s energy demand is expanding exponentially in parallel with the nation’s economic growth”.41 British companies have already taken note of such growth and the Turkish Government have recently made way for additional investment avenues through which British companies are able to enter into Turkey, namely public private partnership projects (PPP). Such partnerships largely concern the education, energy, defense, transport and healthcare services which British companies are said to have a sense of expertise in. Whilst Turkey’s geographic position is arbitrary, its emergence as a leading global economy has not been so arbitrary rather the Turkish Government have long placed international trade at the forefront of their strategy and have fostered the right environment for investment, both foreign and local.42 Over recent years the Turkish Government has actively positioned Turkey as strategic and effective location for multinational headquarters given the country’s proximity to developed and emerging markets. As a means of facilitating this more effectively, the Government even went as far as to amend Foreign Direct Investment (FDI) legislation to 40 “Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12 July 2013. 41 ibid. 42 ibid. YASİN KEREM GÜMÜŞ 36 ensure that multinationals and other foreign companies are able to establish management centers under a ‘liaison office structure’ which allows such companies to have a presence in Turkey without having to pay VAT, personal income taxes as well as corporate tax. The effectiveness of the environment fostered by the Government is further attested to when one examines the figures (figure 4 and figure 5) relating to the ease and speed at which it is possible to establish a company on Turkey.43 Figure 5: Development of foreign investment in Turkey over the past decade.44 43 44 ibid. ibid. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 37 As a result of this, the number of foreign investors in Turkey has increased rapidly over the past decade given that in 2002, there were a total of 56,000 foreign companies in the country compare to the 326,000 boasted in 2012. FDI has also considerably increased over the past decade and this is widely attributed to the increase in foreign investors. Foreign investors are continually attracted to Turkey due to the environment fostered by the Government, these companies have access to sectors which are less advanced when compared to their home countries and are thereby considered to be low in risk. In addition of lowered risk tolerance, Turkey also provides multinationals with access to an emerging market and a population of over 70 million. Turkey also stands to benefit from the entry of multinationals into their domestic market as foreign investors tend to bring know-how and experience which are naturally passed on into the economy. As mentioned, Turkey’s consumer base has rapidly expanded over the past decade and so has purchasing power, economic growth is also widely attributed to the young and dynamic population (figure 6) 45. Figure 6: Turkey’s youth population compared to Europe.46 45 “Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12 July 2013. 46 World Bank, ibid. YASİN KEREM GÜMÜŞ 38 Turkey is home to a considerably young population, who are of working age; this particular demographic serves as a lucrative consumer group given their mobility and purchasing power. Trade between UK and Turkey The UK has actively sought to increase trading ties with Turkey over the past few years as the UK prime minister recently referred to Turkey as a European ‘BRIC, thereby suggesting that the country was on a par with the world’s fastest developing economies such as Brazil and Russia. In 2010, Turkey remained the UK’s 22nd largest export destination and its 19th largest source of imports.47 At present over 2200 UK companies conduct business in Turkey and trade between the two respective countries reached £9.1 billion. Both countries sought to double bilateral trade by 2015 during 2010 and since then, trade has gone from strength to strength and has exceeded targets set by over 40%. As depicted in Table 2, total trade between Turkey and the UK dipped slightly during 2009 and whilst there is no indication provided as to why, it is prudent to note that 2009 represented the peak of the financial crisis and subsequent economic recessions which had swept across European markets.48 That said however, total trade dipped again between January and September 2011 to 6.8%, a figure which is distinctly lower than reported in both 2007 and 2008. Table 2: UK trade in goods with Turkey, £ bn, 2007-2010 49 UK exports 2007 2.4 -12.0 40.9 4.7 4.3 5.0 0 -8.5 16.3 7.1 7.1 6.5 8.1 0 -8.5 24.6 2.2 2.1 1.9 % change UK deficit 47 2010 3.1 4.2 % change Total trade 2009 2.2 4.7 % change UK imports 2008 2.5 2.3 2011 Jan-Sep 2.8 4.0 6.8 1.2 Parliament UK, “UK-Turkey relations and Turkey's regional role - Foreign Affairs Committee”, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/cmfaff/1567/156707.htm, (18 October 20013). 48 Daniel Gros ve Can Selcuki, “The Changing Structure of Turkey’s Trade and Industrial Competitiveness: Implications for the EU”, Global Turkey in Europe Working Paper, No 03, 2013. 49 Parliament UK, ibid. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 39 As depicted in the figure 7, since 2001, Turkey has actively traded with its European counterparts as well as North America, Canada and Mexico (NAFTA); that said however, outside of these trade agreement regions, Turkey’s highest export nations were Germany and the UK. 0,141 0,121 0,101 0,081 0,061 0,041 0,021 0,001 Figure 7: Export Shares of total exports from Turkey.50 That said however, as far as imports into Turkey were concerned, the UK did not rank as high as Germany led the way as far as sole countries were concerned, followed by Russia and the Italy. The UK lagged behind both Asia and the Rest of the Middle East as far as imports were concerned. The figures depicted above mainly relate to commodities whilst Turkey’s greatest exports in this category include apparel, foodstuff, textiles, metal manufacturers and transport equipment. As far as exports are concerned, Germany remain the country’s largest export partner followed by Iraq and Iran; that said, the UK remains Turkey’s second highest export partner as far as European nations are concerned. 50 Yöntem Sönmez et al., “Turkey and Its Preferential Trade Agreements (PTAs), 10th Global Economic Analysis Conference Paper, West Lafayette, 2007. 40 YASİN KEREM GÜMÜŞ 0,141 0,121 0,101 0,081 0,061 0,041 0,021 0,001 Figure 8: Import Shares of total imports to Turkey.51 In addition to this, data released by Turkish British Chamber of Commerce and Industry reveals that the trading relationship between the two respective countries has gone from strength to strength. As such, between the period 2001-2008, trade between the UK and Turkey grew by an impressive 8, 7% in a space of seven years as depicted in the figure 9. This data relates to UK exports and Turkey has managed to cement its position as one of the UK’s fastest growing trading partners against competition from behemoths such as China, Russia and India. The only other European country to be placed ahead of Turkey is Poland. 51 Sönmez, ibid. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 41 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Avarage Annual Growth rate USA 29,514 28,401 29,074 28,480 30,973 31,970 32,077 34,676 2,0 Russia 21,0 Germany 23,208 21,670 20,392 21,540 22,897 27,147 24,478 28,396 2,6 China 13,9 Netherlands 14,326 13,785 13,279 11,957 12,646 16,622 14,966 19,063 3,6 India 11,0 France 18,932 18,541 18,508 18,452 19,822 29,012 17,935 18,553 -0,3 Poland 10,6 Irısh Rep. 14,238 15,785 12,786 14,049 16,205 17,202 17,632 18,459 3,3 Turkey 8,7 Belgium 9,439 9,998 10,783 10,190 11,120 13,091 11,741 12,638 3,7 Norway 4,8 Spain 8,192 8,366 8,767 9,044 10,617 12,461 9,888 9,986 2,5 Belgium 3,7 Italy 8,276 8,420 8,477 8,351 8,743 9,465 9,102 9,218 1,4 Nethrlnd 3,6 Sweden 3,931 3,850 3,802 4,329 4,562 5,169 4,863 5,051 3,2 Irish R. 3,3 China 1,722 1,505 1,933 2,378 2,824 3,279 3,781 4,870 13,9 Hong K. 3,2 Switzerland 3,767 3,304 2,904 2,947 5,128 4,289 3,845 4,607 2,5 Sweden 3,2 Russia 899 990 1,417 1,472 1,879 2,069 2,833 4,132 21,0 Australia 3,1 India 1,781 1,768 2,293 2,243 2,812 2,704 2,964 4,119 11,0 Germany 2,6 Japan 3,712 3,594 3,738 3,784 3,812 4,013 3,762 3,685 -0,1 Switzlnd 2,5 Canada 3,250 3,152 3,267 3,327 3,284 3,877 3,287 3,621 1,4 Spain 2,5 Hong Kong 2,699 2,431 2,500 2,642 3,104 2,872 2,651 3,470 3,2 USA 2,0 Turkey 1,563 1,866 2,605 2,624 2,871 3,044 2,999 3,047 8,7 Canada 1,4 Australia 2,322 2,124 2,301 2,405 2,521 2,431 2,513 2,961 3,1 Italy 1,4 Poland 1,299 1,317 1,453 1,410 1,644 2,789 2,349 2,913 10,6 Japan -0,1 Norway 1,898 1,817 1,957 2,011 2,276 2,174 2,750 2,756 4,8 France -0,3 Singapore 1,604 1,459 1,589 1,717 2,089 2,325 2,465 2,727 6,9 Total Top 21 156,572 154,143 153,825 155,352 171,829 198,005 178,881 198,948 3,0 Other 32,813 32,835 34,556 35,196 39,894 45,816 41,038 48,401 5,0 Total 189,385 186,978 188,381 190,548 211,723 243,821 219,919 247,349 3,4 2001-2008 UK Annual Avarage Growt rate Figure 9: World Exports from 2001 to 2008.52 As far as imports are concerned, the partnership between the two countries has grown by a whopping 12.9% on an annual basis as depicted in figure 10. It is prudent to note however that in terms of both exports and imports, Turkey remains the UK’s 17th largest trading partner, which said however, trade between the two countries has grown exponentially over a period of seven years and higher than the remaining sixteen trading partners of the UK. 52 TBCCI Turkish and British Economy Statistics, Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013). <http://www.tbcci.org/ YASİN KEREM GÜMÜŞ 42 Avarage Annual Growth rate 2001-2008 UK Annual Avarage Growth rate 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Germany 28,790 30,657 33,142 35,606 37,507 40,004 44,197 44,203 5,5 China 17,7 USA 30,352 26,042 23,691 22,544 22,644 26,084 26,068 28,650 -0,7 Poland 17,2 Netherlands 15,001 15,258 15,672 18,010 19,102 20,673 22,785 25,082 6,6 Norway 16,9 France 19,039 19,255 19,783 19,794 20,149 21,295 21,666 23,046 2,4 Russia 15,5 China 5,964 6,974 8,554 10,628 13,194 15,559 18,794 21,967 17,7 Turkey 12,9 Norway 5,900 5,579 6,591 8,806 12,444 14,791 14,595 20,646 16,9 India 10,8 Belgium 11,235 11,705 12,189 12,719 13,306 14,274 14,825 15,8554 4,4 Nethrln 6,6 Italy 10,136 10,810 11,720 12,055 11,935 12,549 13,188 13,730 3,9 Canada 6,5 Irısh Rep. 9,474 9,548 10,031 10,108 10,005 10,417 11,249 11,988 3,0 S.Africa 5,5 Spain 6,813 8,212 8,445 8,780 9,641 10,442 10,112 10,212 5,2 Germany 5,5 Japan 9,376 8,491 8,247 8,237 8,732 7,984 7,981 8,106 -1,8 Spain 5,2 Hong Kong 5,977 5,766 5,641 5,894 6,719 7,494 6,988 7,659 3,1 Sweden 4,7 Russia 2,111 1,986 2,481 3,548 5,063 5,826 5,461 6,691 15,5 Belgium 4,4 Sweden 4,632 4,310 4,593 5,121 5,239 5,750 5,224 6,670 4,7 Italy 3,9 Canada 3,786 3,687 3,796 4,278 4,242 5,040 5,868 6,251 6,5 Hong K. 3,1 Switzerland 4,831 4,935 3,924 3,574 4,000 4,474 4,878 5,955 2,6 Irish R. 3,0 Turkey 1,776 2,315 2,732 3,370 3,617 4,037 4,729 4,676 12,9 Switzlnd 2,6 South Africa 2,953 2,785 3,025 3,349 4,012 3,989 3,158 4,536 5,5 France 2,4 India 1,884 1,870 2,147 2,340 2,833 3,188 3,773 4,268 10,8 USA -0,7 Japan -0,8 Poland Total Top 20 1,193 1,288 1,568 1,843 2,180 3,191 3,675 4,236 17,2 183,224 183,475 189,975 202,608 218,569 239,067 251,221 276,435 5,3 Other 44,407 44,323 46,619 50,480 53,693 62,897 59,539 63,567 4,6 Total 227,631 227,798 236,594 253,088 272,262 301,964 310,760 340,002 5,1 Figure 10: UK world imports- Top 20 Trading partners from 2001 to 2008.53 As far as actual exports are concerned, Turkey primarily exports artifacts such as vehicle, railway and tramway related stock and parts. That said however, the value of these objects has in turn decreased significantly, more specifically by 62% between 2008 and 2009. Clothing and textiles are Turkey second largest export to the UK and over the period defined, the value of this has only decreased marginally. Electrical machinery and equipment closely follows clothing and textiles however this again dipped by 25%. Whilst machinery and stock relating to rail and tramways and electrical machinery has decreased, there has been growth amongst other product areas, these include foodstuffs such as fruit and nuts, aluminium articles. Pharmaceutical products increased exponentially by 42% however the largest export related growth relates to products of animal origins which grew by a huge 1181% whilst animals and vegetables fats and oils and their byproducts grew by 634.4%. In keeping with foodstuffs, there was a whopping 428% increase in fish, crustaceans and molluscs exports and meat 53 TBCCI, ibid. TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 43 and edible meat offals which also increased by 237.4%. It is prudent to note however, that as depicted in Figure 11, the period between 2008 and 2009 represented the lowest growth and trade figures between Turkey and the UK due to harsh global economic conditions. Ranking: From highest value in 2008 (000 US$) 2009 Jan-Jul 2008 Jan-Jul Category of Goods Change % Printed books, Newspapers, pictures and Others 265,954 -100 Arms and ammunition; parts of thereof 41,326 253,746 -83,7 Metallic ores, slag and ash 37,479 249,155 -85,0 Oil seeds and oleaginous fruit, Industrial plants 62,432 204,949 -69,5 Explosives; pyrotechnic products; matches 27,065 122,793 -78,0 Prepared feathers and down; artificial flowers 84,948 120,568 -29,5 Preparationof meat, of fish 141,455 106,038 33,4 Musical Instruments, parts, accessories 59,290 105,002 -43,5 Coffea, tea, mate and spicies 57,153 104,140 -45,1 Ceramic products 10,899 37,107 -70,6 0 30,849 -100 247,884 19,349 -181,1 Live tress, other plants, bulbs, roots and others Product of animal origin, UK’s Strategy to Access the Turkish Market The UK has actively sought to increase trade ties with Turkey and in addition to actively stating this, the UK Government have taken a number of steps to facilitate their aims by firstly creating a role for a UKTI Director, the duties of which extend beyond Turkey, in addition to this, a number of new staff have also been added to the Foreign and Commonwealth Office’ Turkish based operations to develop economic and commercial matters. As far as the UK is concerned, Turkey has previously been designated as a high growth emerging market and as a result of this; the UK has actively sought to improve ties with the country. The new members of staff added mainly relate to the development of an investment team who are mainly concerned with inward investment, based in Istanbul. In addition to Istanbul, the Government also increased staff members in Izmir in a bid to tackling the barriers associated business.54 Increasing ties and resources as well as strengthening relationships within the Turkish market has not been the only endeavor undertaken by the 54 House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30 June 2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report No: 2, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm200708/ cmselect/cmberr/367/367i.pdf, (23 June 2013). YASİN KEREM GÜMÜŞ 44 UK Government; coupled with this, the UK Government is also actively promoting the UK as an investment location for Turkish based investors. In this respect, UK representatives in Turkey are also promoting the UK and the strengths of its business environment, in particular the City of London and the financial services sector. In addition to specific sectors such as the financial sector and locations such as London the strength of the country’s legal structure as well as the potential for professional development. As a means of further enhancing trade, Turkey itself has taken a number of measures in the past, including Preferential Trade Agreements with the aim of facilitating greater economic cooperation. As a means of improving access to resources for British based companies, the UK Government has actively sought to improve relations with their Turkish counterparts. This includes more favorable visa conditions to Turks which has this far resulted in 93% success rate for applicants between 2007 and 2008. The UK also remains a key advocate for Turkey’s ascension into the UK. In addition to the above, the UK is actively taking note in developments within the Turkish energy sector which it has identified as being very lucrative. In a recent memorandum regarding Turkey, it was highlighted that there is a ‘crying need’ for greater capacity (power) within Turkey and the country is looking towards installation of associated plants. The UK has therefore positioned itself as one of the key providers and partners of such services given the country’s expertise within the energy sector. Conclusion As determined within the literature review, economists assert that the development of migrant communities within a country invariably lower the transaction costs of trade between their new host nation and the country of their origin. This particular issue has attracted considerable attention and interest and has resulted in a number of empirical studies being conducted to substantiate the extent to which migrants do indeed impact positively upon trade. In keeping with the assertions made by Parson (2012), Lewer and Van den Berg (2009) and Gould (1994) to name but a few, Turks in England have quickly created networks and channels through which to trade products between the two countries and this is further evident in the findings presented by Insel and Çakmak (2010). The authors state that whilst the influx of migrants in the UK declined within the past few years, import and export trade has grown exponentially, more interesting, the highest category of export products relates to consumption goods which tend to be those goods which are consumed by households and communities. This serves to TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 45 attests to the findings presented by Parson (2012) and Gould (1994) insomuch that immigrants tends to covet products from their home countries, in particular consumption goods which they subsequently form networks through which to facilitate the trade of such goods. Whilst Insel and Çakmak (2010) do not explicitly highlight the types of consumption products, data released by TBCCI (2013) reveals that the exports of foodstuffs such as oils, fish, dried fruit and other edibles have increased dramatically over the past few years. The Global Financial Crisis impacted negatively upon the traditional export of rail and tramway stock and as a result the main export categories between the UK and Turkey declined considerably. That said however, consumption goods such as foods almost grew by 1000% in some cases. Whilst the presence of Turkish immigrants has served to propel bilateral trade between the two countries, the findings reveal that this has not been the sole driver of trade, Turkey is considered as a leading economy and counted amongst Europe’s fastest growing economies which will go on to cement its position amongst the world’s fastest growing economies by 2018. This has not gone unnoticed by the UK which has actively sought to create ties with Turkey, firstly through improving access to the country by providing Turks with favourable visa conditions but also creating and establishing political and economic networks in Turkey itself. Turkey on the other hand have noted the UK’s expertise in private sectors such as the financial sector as well as public sectors such as healthcare and energy and are keen to attract the UK to explore operations and partnerships within the country through vehicles such as PPP projects. If we analyse the subject from the point of Custom Union as of 1996, it can be said that asymmetry in the EU’s favour is the main problem and the Custom Union is not working as it should be worked. The main reason is that it excludes the services sector, including legal services such as lawyers and legal services firms which the UK is comparatively advantageous. In light of this, whilst statistics suggest that trade did indeed surge between the two countries as a result of an increasing immigrant population, the current endeavours being made by the UK are difficult to link to immigration. Whilst the root of this move may indeed be the influx of immigrant received in the previous Century, Turkey’s strategic geographic position, large consumer market and favourable foreign investment conditions cannot be ignored by any developed country looking to further its economic ties. YASİN KEREM GÜMÜŞ 46 References Artemis Hatzigeorgiou, “Does Immigration Stimulate Foreign Trade? Evidence from Sweden”, Journal of Economic Integration, Vol 25, No 2, 2010, s. 376402. Aysu Insel and Nesrin.S. Cakmak, “The Impacts of the Turkish Emigrants on Turkish Exports and Imports in Europe”, MPRA Papers, No 22100, 2010. Caglar Özden et al., “Where on Earth is Everybody? The Evolution of International Bilateral Migrant Stocks 1960-2000”, The World Bank Policy Research working paper, No WPS 5709, 2011. Chamber International, “Export to Turkey”, <http://www.chamber-international com/export- import-key-markets/export-to-turkey/>, (21 August 2013). Christhoper R. Parson, “Do Migrants Really Foster Trade?” World Bank Policy Research Working Paper, No 6034, 2012. Daniel Gros ve Can Selcuki, “The Changing Structure of Turkey’s Trade and Industrial Competitiveness: Implications for the EU”, Global Turkey in Europe Working Paper, No 03, 2013. David M. Gould, “Immigration Links to the Home Country: Empirical Implications for US Bilateral Trade Flow”, Review of Economic and Statistics, Vol 76, No 2, 1994, s.302–316. David et al., “Trade, diaspora and migration to New Zealand”, The World Economy, Vol 36, No 5, 2013, s 582-606. Frank Duvell, “Turkey: Migration Potential to the UK in the context of EU Accession”, The House of Commons/Home Affairs Committee Report, No 2010-12 HC 789, 2011. Gov.UK, “UK Trade and Investment: Britain aims to double it's trade with Turkey”, <https://www.gov.uk/government/news/uk-trade-and-investment-britain-aimsto-double- its trade-with-turkey>, (11 June 2013). Gov.UK, “Promoting trade and investment between the UK and Turkey”, <https://www.gov.uk/government/priority/promoting-trade-and-investmentbetween-the- uk-and-turkey>, (10 September 2013). Gordon Hanson, “International Migration and Development,” Ravi Kanbur and A. Michael Spence (eds), Equity in a Global World, Washington, DC: The World Bank, 2010. Hilal Simsek, “Turkish Immigrants in the UK and the Ankara Agreement”, Turkish Journal of Politics, Vol 2, No 1, 2011, s.61-75. House of Commons, “Keeping the door wide open: Turkey and EU accession”, 30 June 2008, House of Commons Business and Enterprise Committee Report TURKISH LABOUR MIGRATION TO THE UK: EFFECTS ON INTERNATIONAL… 47 No:2, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm200708/cmselect/cmberr/ 367/367i.pdf, (23 June 2013). Home Office, “Immigration Statistics from January to March 2013”, https://www.gov.uk /government/publications/immigration-statisticsjanuarytomarch2013/immigrationstatistics-january-to-march-2013, (17 December 2013). Home Office 2010, Control of immigration statistics, London: Home Office; Joshua Lewer and Hendrik Van den Berg, “Does Immigration Stimulate International Trade? Measuring the Channels of Influence”, the International Trade Journal, Vol 23, No 2, 2009, s 187-230. James E. Rauch and Vitor Trindade, “Ethnic Chinese Networks In International Trade”, Review of Economics and Statistics, Vol. 84, No 1, 2002, s.116-130. James E. Rauch, “Business and Social Networks in International Trade”, Journal of Economic Literature, Vol 39, No 4, 2011, s.1177-1203. Jose Blanes, “Immigrant’s Characteristics and Their Different Effects on Bilateral Trade: Evidence From Spain”, Department of Economics Working Paper, No 08/06, 2005. Keith Head and John Ries, “Immigration and trade creation: econometric evidence from Canada”, Canadian Journal of Economics, Vol 31, No 47-62, 1998. King, Russel et al., “Turks’ in London: Shades of Invisibility and the Shifting Relevance of Policy in the Migration Process”, Sussex Centre for Migration Research Working Paper, No 51, 2008. Kusum Mundra, “Immigration and International Trade: a Semiparametric Empirical Investigation”, The Journal of International Trade & Economic Development: An International and Comparative Review, Vol 14, No 1, 2005, s. 65-91. Massimiliano Bratti et al., “On the pro-trade effects of immigrants”, IZA Discussion Papers, No 6628, 2012. Murat Genç et al., “The Impact of Immigration on International Trade: A MetaAnalysis”, IZA Discussion Papers, No 6145, 2012. Nuno Carlos Leitao, “The Impact of Immigration on Portuguese Intra Industry Trade; Economy and Society”, Fondazione Eni Enrico Mattei Research Paper, No 20, 2013. Tan Chuie Hong and A.Solucis Santhapparaj, “Skilled labor immigration and external trade in Malaysia: a pooled data analysis”, Perspectives on Global Development and Technology, Vol 5, No 4, s. 351- 366, 2006. 48 YASİN KEREM GÜMÜŞ TBCCI Turkish and British Economy Statistics, <http://www.tbcci.org/ Newsletter/March2009/newsletter.php>, (20 May 2013). “Turkey: Symbols of Turkish Excellence in the World”, Daily Telegraph Special Issue, 12 July 2013. Parliament UK, “UK-Turkey relations and Turkey's regional role - Foreign Affairs Committee”, http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/ cmfaff/1567/156707.htm, (18 October 20013). Robert Lucas, International Migration and Economic Development, Cheltenham, Edward Elgar Publishing, 2005. UK Visas and Immigration Office, “Immigration https://www.gov.uk/government/statistics, (20 June 2013). Statistics”, Yöntem Sönmez et al., “Turkey and Its Preferential Trade Agreements (PTAs), 10th Global Economic Analysis Conference Paper, West Lafayette, 2007. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.49-83 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI?* Özgür TONUS** Özet On yılı aşkın süredir üyelik müzakerelerini gerçekleştiren Türkiye’de kamuoyunun Avrupa Birliği algısını takip etmek önemlidir. Buna rağmen Türkiye’de düzenli olarak gerçekleştirilen Avrupa Birliği’ne yönelik kamuoyu araştırması bulunmamaktadır. Yerel düzeyde veya toplumun çeşitli kesimlerini esas alan çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Bu çalışmada sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesinin Türkiye’nin diğer illerine göre yüksek olduğu Eskişehir’de kamuoyunun Avrupa Birliği ve Türkiye ile ilişkilerine yönelik bilgi, algı ve tutumlarında Türkiye geneline göre olumlu yönde farklılık olacağı varsayımından hareket edilmiştir. Haziran 2004- Eylül 2004 döneminde Eskişehir’de ikamet eden 20 yaş üzeri 1.106 katılımcıdan yüz yüze görüşme tekniği ile toplanan verilerden elde edilen bulgular Eskişehir kamuoyunda AB’ye bakışın Türkiye genelinden olumlu yönde farklılığını desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, kamuoyu, yerel Avrupa Birliği algısı, Eskişehir. Are Perceptions of the EU in Eskişehir Different from Nationwide Public Opinion? Abstract For more than ten years of accession negotiations to the European Union, it is important to monitor the public’s perception of the EU in Turkey. However, there is no existing study for monitoring the evolution of public opinion about the EU in Turkey. Furthermore, there is negligible research available aimed at the local and/or specific segments of Turkish public opinion. Eskişehir stands out in terms of socio-economic development compared to other cities in Turkey. In this study, it is * Bu Çalışmada kullanılan veriler Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca kabul edilen 1402E030 nolu proje raporundan alınmıştır. ** Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi, İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü. *** Makalenin Gönderilme Tarihi: 10 Kasım 2015, Kabul Edilme Tarihi: 23 Aralık 2015 ÖZGÜR TONUS 50 assumed that this feature of the city plays an important role in shaping perceptions of public opinion about the EU positively. Data were collected by a survey from 1.106 participants over the age of 20 residing in Eskişehir through face to face interviews from June 2004 through September 2004. The findings support that Eskişehir differs positively from nationwide public opinion in terms of the EU perception. Keywords: Turkey- EU relations, public opinion, local perceptions of the EU, Eskişehir. Giriş Kamuoyu araştırmaları toplumsal davranış, beklenti ve yönelimlerin ortalama görüntüsünü belirleme amacını güden; kamunun bütününü veya belirli kesimlerini oluşturan bireylerin sosyal, ekonomik, kültürel veya siyasal düşünceleriyle ilgili bilgilerin derlenmesini sağlamaktadır. 1 Demokratik yönetimlerde izlenecek politikalara karar vericiler, kamuoyunun genel eğilimlerini kamuoyu araştırmalarından öğrenebileceği gibi, izledikleri politikalarla kamuoyunun görüşlerini şekillendirebilmektedir. Ülkeler arasında, kamuoyu araştırmaları sonuçlarının karşılaştırılması çok önemli sonuçların ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Türkiye açısından bakıldığında üyelik müzakerelerinin başladığı 3 Ekim 2005 tarihinden günümüze 10 yıllık bir süreç geçmiştir. Bir aday ülke için müzakere süreci, AB’nin tüm mevzuatının kendi hukuk düzenine aktarılmasını ve uygulanmasını amaçladığından aday ülkenin toplumsal yaşantısında, idari yapısında ve hukuk düzeninde köklü değişimleri gerektirmektedir. Aday ülkenin bu ölçüde kapsamlı bir değişimi gerçekleştirebilmesi için güçlü kamuoyu desteğini sağlaması gerekmektedir. Türkiye açısından bakıldığında müzakere sürecinde kamuoyu desteğindeki azalmanın yanında kamuoyunun Avrupa Birliği’ne bakışını ulusal düzeyde düzenli olarak ölçen bir araştırma dahi bulunmamaktadır. En sık başvurulan kaynak, Avrupa Komisyonu tarafından düzenli gerçekleştirilen AB üyesi ve AB aday ülkeleri kapsayan Standart Eurobarometer araştırmalarıdır. Bu nedenle ülkemiz için ulusal düzeyde bir ölçek geliştirilip, düzenli olarak kamuoyu görüşlerinin derlenmesi ihtiyacı ortada durmaktadır. Gerçekleştirilen bu araştırmada Eskişehir AB algısı açısından Türkiye geneline ilişkin elde edilen sonuçlardan farklılık sergiliyor mu? sorusuna cevap aranmaya çalışılmıştır. Eskişehir kamuoyunun AB algısına yönelik veriler Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi olarak sonuçlandırı1 Necdet Atabek, Türk Basınında Kamuoyu Araştırmaları,İletişim, 2003, s. 1-28. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 51 lan “Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı” çalışmasından elde edilmiştir.2Çalışmada öncelikle Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye’de öne çıkan bir il olduğu vurgulanmaktadır. Ardından alanyazında Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlayabileceği kararının alındığı 2004 yılından itibaren gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarından elde edilen bulgular ve bu verilere dayanan akademik araştırmalar özetlenmektedir. Eskişehir kamuoyuna yönelik gerçekleştirilen araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirilerek, Eskişehir kamuoyunun AB sürecine yönelik düşünceleri ile reel politik arasındaki farklılıkları ortaya koyabilmek, Eskişehir’deki algı ve tutum ile Türkiye genelini karşılaştırabilmek ve Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinin AB algısını açısından Türkiye genelinden nasıl bir farklılık yarattığını sergileyebilmek temel amaç olmuştur. Eskişehir’in Sosyo-Ekonomik Özellikleri Sosyo-ekonomik göstergeler bir bölgenin veya yerleşim yerinin demografi, eğitim, sağlık, istihdam, sanayi, tarım, altyapı olanakları gibi ekonomik verileri ile toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi kurmamızı sağlar. Eskişehir’in 2014 yılı sonu itibariyle nüfusu 812.320 kişi ile Türkiye nüfusunun %1,05’ini oluşturmaktadır. İller açısından bu nüfus büyüklüğü ile 25. sırada yer almaktadır. Eskişehir nüfusuna yaş grupları açısından bakıldığında çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfustaki payı %71,7 ile Türkiye genelinden (%67,8) yüksektir. 18 yaş altındaki nüfusun payı %25,2 iken 65 yaş üzeri nüfusun payı %10,3 ile Türkiye ortalamasının (%8) üzerindedir. Eskişehir’de 2014 yılı sonu itibariyle sadece 20-24 yaş grubunun payı Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu gelişmede yükseköğrenim yaş grubunda olan bu kesimin geçici olarak adres kaydını Eskişehir’e almasının etkili olduğu düşünülmektedir. Eğitim ile ilgili Eskişehir’e ait temel göstergelere baktığımızda; 20132014 döneminde ilkokulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 15 ile Türkiye ortalamasının (19) altındadır. Ortaöğretimde net okullaşma oranı ise 90,5 ile Türkiye’de 12. sırada yer almaktadır. Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusta okuma yazma bilmeyenlerin oranı %4,7, bilenlerin oranı ise %95,3’tür. Eskişehir için bu oranlar sırasıyla %2,7 ve %97,3’tür. Eskişehir lise ve üzeri eğitim seviyelerinde Türkiye ortalamasının üzerinde nüfusa sahiptir. Eskişe- 2 Özgür Tonus, Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2015. 52 ÖZGÜR TONUS hir’de yüksekokul-fakülte veya daha üzeri eğitime sahip olanların 15 yaş üstü nüfusa oranı ise %15,5’tir.3 2013 yılında bin kişi başına 121 otomobil düşen Eskişehir, bu göstergeyle Türkiye’de 5. sıradadır. 2012 yılı sonunda sağlık göstergeleri açısından bakıldığında Eskişehir yüz bin kişi başına hastane y atak sayısı açısından Türkiye’de 7., toplam doktor sayısı açısından 21. ve hemşire sayısı açısından ise 16. sırada yer almaktadır. Eskişehir’de istihdamın sektörel dağılımına bakıldığında tarım sektöründe istihdamın düşük olduğu buna 2013 yılı sonunda karşılık toplam istihdamın 32,4’ünün sanayi sektöründe gerçekleştiği görülmektedir. İşgücüne katılma oranının Eskişehir’de düşük olması, işsizlik oranının da %8,5 ile Türkiye ortalamasının altında seyretmesine yol açmaktadır. Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyini etkileyen bir başka önemli gösterge de çalışanların %78,6’sının ücretli-maaşlı kesim olmasıdır. Sosyal güvenlik sisteminden yararlanma oranının yüksek olduğu bu kesim yoksulluktan da sakınabilmektedir. Eskişehir, 2011 yılına ait göstergeler kullanılarak Kalkınma Bakanlığı tarafından yapılan İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Antalya ve Bursa’nın ardından 7. sırada yer almıştır.4 Antalya ve Eskişehir’in birinci kademe iller arasında yer almasının önde gelen nedenlerinden biri de eğitim alanında gelişmişlik düzeyinin yüksek olmasıdır. 2010 yılı verilerine göre, hem okuryazar nüfus oranı hem de okuryazar kadın nüfusunun toplam kadın nüfusuna oranı bakımından Antalya ve Eskişehir ilk iki sırada yer almaktadır. Yüksekokul veya fakülte mezunu nüfusun 22 ve üzeri yaş nüfusa oranı değişkeni itibarıyla da Eskişehir, Ankara ve İzmir’in ardından üçüncü sırada bulunmaktadır. Eskişehir’in büyük kentler için kavşak noktasında olması ve ulaşım imkânlarının iyi olması da gelişmişliğe olumlu katkı sağlamaktadır. Nitekim demiryolu hattının yüzölçümüne oranı göstergesi itibarıyla Eskişehir Türkiye’nin ilk beş ili içerisinde yer almaktadır.5 CNBC-E Business Dergisi tarafından, yaşam kalitesini ölçmeye yönelik parametrelerle yapılan sıralamada Eskişehir 2009 yılında 2., 2010 yılında ise 3. sırada yer almıştır. 2010 ve 2012 yıllarına ait verilerle İş Bankası adına yapılan bir araştırmada ise Eskişehir 11. gelişmiş il olarak yer almıştır.6 3 TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Ankara: TÜİK, 2013, s.87. Kalkınma Bakanlığı, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, Ankara: Kalkınma Bakanlığı, 2013, s.53. 5 Kalkınma Bakanlığı,2013, s.54. 6 Erhan Gül ve Bora Çevik, 2010 ve 2012 Verileriyle Türkiye’de İllerin Gelişmişlik Düzeyi Araştırması, Türkiye İş Bankası, İktisadi Araştırmalar, 2014, s.6. 4 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 53 Özetle sunmaya çalıştığımız bu göstergeler Eskişehir’in sosyo ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından Türkiye’de öne çıkan iller arasında yer aldığını desteklemektedir. Buradan hareketle yapılan araştırmada Eskişehir’in bu özelliklerinin AB algısını Türkiye geneli ile karşılaştırıldığında olumlu yönde etkileyebileceği varsayılmıştır. Bu amaçla öncelikle Standart Eurobarometer araştırmalarından Türkiye geneline ilişkin bulgular özetlenmiş ardından Eskişehir’e yönelik bulgular ile karşılaştırılmıştır. Alanyazın Türkiye AB ilişkileri üzerine literatür oldukça geniş olmasına rağmen, kamuoyunun görüşleri ve bunlar üzerine yapılan akademik çalışmaların ülkemizde 90’lı yıllarda başladığı görülmektedir. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmaları doğrudan AB üzerine olmasa da sınırlı örneklem üzerinden bilgi üretilmesine katkı sağlamıştır. Türkiye kamuoyunun AB hakkındaki düşüncelerini düzenli olarak takip edebileceğimiz verilere 2000’li yıllarla birlikte ancak Avrupa Komisyonu tarafından yaptırılan araştırmalarla ulaşılabilmiştir. Bu nedenle, bu çalışma kapsamında alanyazın 2004 yılından itibaren gerçekleştirilen kamuoyu araştırmaları ve buradan elde edilen sonuçları analiz eden akademik çalışmalarla sınırlandırılmıştır.7 Böyle bir sınırlandırma 2004 yılında Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan müzakere sürecinin başlaması dönüm noktasıyla da örtüşmektedir. Düzenli Kamuoyu Araştırmaları Eurobarometer Kamuoyu Araştırmaları Avrupa Komisyonu bünyesinde bulunan Kamuoyu Analiz Birimi tarafından 1973 yılından itibaren üye ülkelerde çeşitli konularda kamuoyu araştırmaları gerçekleştirilmektedir. Bu araştırmalar içerisinde “Standart Eurobarometer” araştırmaları Türkiye kamuoyunun AB kurumlarına, işleyişine ve AB’nin izlediği politikalara bakışını, bu konulardaki bilgi düzeyini, AB’nin ve müzakere sürecinde bulunan Türkiye’nin geleceği hakkındaki görüşlerini üye 28 ülke ve üye adayı diğer ülkeler ile karşılaştırmalı olarak vermektedir. Altını çizmek gerekir ki Eurobarometer araştırması Türkiye kamuoyuna yönelik özel bir araştırma değildir. 7 2004 yılı öncesindeki literatür için bknz. Özgehan Şenyuva, Turkish public opinion and European Union membership: The state of the art in public opinion studies in Turkey, Perceptions: Journal of International Affairs, 11 (1), 2006, s.19-32. 54 ÖZGÜR TONUS 2001 yılından itibaren AB’nin genişleme perspektifiyle bağlantılı olarak 13 Aday Ülkeye yönelik yapılan araştırmalarda Türkiye de yer almıştır. Aday ülke kamuoyu araştırmaları bu ülkelerin çoğunun 2004 yılında AB üyesi olmasıyla birlikte sonlandırılmış, diğer aday ülkeler standart araştırmanın içine dâhil edilmiştir. Standart Eurobarometer sonuçları yılda 2 kez güz ve bahar döneminde yayınlanmaktadır. 2004 yılını referans dönemi alınarak, 9-26 Ekim 2004 tarihlerinde Türkiye’de toplam 1.027 kişiyle yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de o tarihteki AB algısını özetlenirse, Türkiye kamuoyunun büyük çoğunluğu (%96) Türk olmaktan gurur duyduklarını belirtmiş, %48’i ise Avrupalı olmaktan gurur duyduğunu, %7’si ise kendilerini Avrupalı hissetmediklerini belirtmiştir. Avrupa’ya bağlılık oranı ise %27 ile araştırma kapsamındaki ülkeler içinde en düşük oran olmuştur. AB’nin sembolünü %39’u daha önce görmediklerini, %83’ü ise AB konusunda kendisini bilgisiz olarak değerlendirmiştir. AB hakkında bilgi kaynağı olarak Türkiye’de ağırlıkla televizyon ve günlük gazetelerin kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.8 Eurobarometer araştırmalarından Türkiye’de AB’ye yönelik desteğin müzakerelere başlandıktan sonra anlamlı bir biçimde azaldığı gözlenmektedir. Bu araştırmada sorulan “Genel olarak, Türkiye'nin AB üyeliği hakkında düşünceniz?” sorusuna verilen “iyi bir şey olur” yanıtını AB’ye yönelik desteğin bir ölçüsü olarak alındığında, müzakerelere başlanması kararının ardından 2004 güz döneminde %62 düzeyinde olan destek 2014 yılı güz dönemi sonuçlarında %28 düzeyine kadar gerilemiştir. Diğer taraftan “Türkiye’nin AB üyeliği kötü bir şey olur” diyenlerin oranı 2004 güz döneminde %12 düzeyinde iken 2014 yılı güz döneminde %39 ile en yüksek düzeyine ulaşmıştır.9 8 European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004, s.6. European Commission,“Standard Eurobarometer”, 19 Eylül 2014, http://ec.europa.eu/ public_opinion/archives/eb_arch_en.htm (25 Temmuz 2014). 9 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 55 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% Güz 04 Bahar 05 Güz 05 Bahar 06 Güz 06 Bahar 07 Güz 07 Bahar 08 Güz 08 Bahar 09 Güz 09 Bahar 10 Güz 10 Bahar 11 Bahar 12 Güz 12 Bahar 13 Güz 13 Bahar 14 Güz 14 0% İyi bir şey olur Kötü bir şey olur Ne iyi ne de kötüdür Fikrim yok Şekil 1 Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik Eurobarometer sonuçları Kaynak: (European Commission, 2004-2014 ) Müzakere sürecinin başlamasının ardından Aralık 2006’da müzakere sürecinin askıya alınması, Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğine yönelik yürüttüğü olumsuz söylem Türkiye kamuoyunu da etkilemiş ve 2006 yılı sonunda destek %44 düzeyine kadar gerilemiştir. Aynı dönemde “üyelik kötü bir şeydir” diyenlerin oranı %20’nin üzerine çıkmış, “ne iyi ne de kötü olur” diyenlerin oranı da artmaya başlamış, bir başka ifadeyle “tarafsızların” payı yükselmeye başlamıştır. 2004-2014 dönemi genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye’de AB üyeliğine karşıtlığın yükseldiği, desteğin ise azaldığı görülmektedir. Nitekim Eurobarometer’de düzenli olarak sorulan “Her şeyi göz önünde bulundurduğunuzda, Türkiye AB’ye üye olmakla fayda sağlar mı yoksa sağlamaz mı?” sorusuna verilen yanıtlarda 2004 sonbaharında %73 oranında faydalı olacağını düşünenlerin, 2014 yılında %36 düzeyine kadar gerilediği görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin AB üyeliğinden fayda sağlayamayacağını düşünenlerin oranı da 2004 yılında %18 düzeyinden hızla artarak 2014 yılında %54 düzeyine kadar yükselmiştir. ÖZGÜR TONUS 56 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% Fayda sağlar Fayda sağlamaz Güz 14 Bahar 14 Güz 13 Bahar 13 Güz 12 Bahar 12 Güz 10 Bahar 10 Güz 09 Güz 08 Bahar 09 Bahar 08 Güz 07 Bahar 07 Güz 06 Bahar 06 Güz 05 Güz 04 Bahar 05 0% Fikrim yok- Bilmiyorum Şekil 2 Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik fayda değerlendirmesi Eurobarometer sonuçları Kaynak: (European Commission, 2004-2014 ) Türkiye kamuoyunun kişisel olarak AB’nin ne anlama geldiğine yönelik algılarında Tablo 1’de sunulduğu üzere ekonomik beklentiler öne çıkmaktadır. AB üyeliğinden kişisel beklentilerden ekonomik olanları ayrıştırırsak, Türkiye kamuoyunun daha çok AB’nin ekonomik refah, Avrupa’da eğitim, seyahat ve çalışma hakkı, işsizlik ve sosyal koruma anlamına geldiğini düşünmektedir. Nitekim 2005-2013 döneminde aynı araştırma içinde Türkiye ekonomisinin AB ülkeleri ortalamasına göre daha iyi olduğunu düşünenlerin oranı %13’ten %38’e yükselmiştir. Ekonomik temelli bu fayda beklentisinin zaman içinde gerilediği görülmektedir. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 57 Tablo 1 Eurobarometer araştırmalarında Türkiye kamuoyunda AB’nin anlamı sonuçları Dönem Ekonomik refah Güz 04 Bahar 05 Güz 05 Bahar 06 Bahar 07 Bahar 08 Güz 08 Bahar 09 Güz 09 Bahar 10 Güz 10 Bahar 11 Güz 11 Bahar 12 Güz 12 Bahar 13 Güz 13 Bahar 14 Güz 14 48 43 41 35 31 37 32 33 33 37 35 31 13 23 26 31 36 17 18 AB ülkelerinde seyahat, eğitim ve çalışma hakkı 30 27 25 15 28 22 23 24 28 22 19 25 16 31 23 24 36 11 16 Dünyada söz sahibi olma Barış Sosyal koruma Kültürel çeşitlilik İşsizlik Kültürel kimliğin kaybolması Demokrasi 17 17 14 11 13 9 10 13 10 12 26 21 13 23 17 24 23 13 10 29 23 25 24 27 16 14 15 18 20 16 11 6 16 17 27 24 10 9 34 27 32 21 22 16 17 20 20 17 17 18 14 15 17 20 25 15 15 20 18 16 9 17 10 11 14 13 12 18 21 10 13 12 21 18 11 17 22 18 17 20 17 11 10 13 13 13 14 12 9 9 12 16 16 11 20 17 23 19 16 17 13 19 15 13 17 21 17 20 14 21 17 19 14 15 24 20 19 18 14 22 13 17 20 22 21 20 13 19 18 27 31 12 12 Kaynak: (European Commission, 2004-2014 ) Eurobarometer araştırmalarında “Genel olarak AB'nin size göre imajı...?” sorusuna verilen “olumlu ve olumsuz” yanıtları bir araya getirildiğinde, Türkiye kamuoyunda müzakere sürecinin başlamasının ardından AB’nin imajının hızla olumsuza döndüğü söylenebilir. Dikkat çeken bir gelişme ise 2014 Baharında gerçekleştirilen son araştırmada AB’nin olumlu imajının artış eğilimine geçmiş olmasıdır. Güz 04 Bahar 05 Güz 05 Bahar 06 Güz 06 Bahar 07 Güz 07 Bahar 08 Güz 08 Bahar 09 Güz 09 Bahar 10 Güz 10 Bahar 11 Güz 11 Bahar 12 Güz 12 Bahar 13 Güz 13 Bahar 14 Güz 14 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% Olumlu Olumsuz Yansız Şekil 3 Türkiye kamuoyunda AB imajı Kaynak: (European Commission, 2004-2014 ) ÖZGÜR TONUS 58 Genel olarak Eurobarometer’in tüm araştırma dönemlerinde, AB kurumlarına olan güven eğilimi Türkiye’de %50’nin üzerine çıkmamıştır. Tablo 2’de bu kurumlardan sadece Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosuna yönelik güven eğilimleri sunulmuştur. Bu soruya verilen “bilmiyorum” yanıtının yüksekliği de, Türkiye kamuoyunun AB konusundaki bilgi düzeyinin düşüklüğü ile birlikte değerlendirilmelidir. Her ne kadar AB üyesi ülkelerde bile AB bilgi düzeyi açısından kendini bilgili görenler çoğunlukta olmasa bile, Eurobarometer sonuçları bize Türkiye kamuoyunun AB konusunda kendini “bilgisiz” ve “güvensiz” hissettiğini göstermektedir. Tablo 2 Eurobarometer araştırmalarında Türkiye kamuoyunun AB kurumlarına güveni (%) Avrupa Komisyonu Avrupa Parlamentosu Dönem Güvenirim Güvenmem Bilmiyorum Güvenirim Güvenmem Bilmiyorum Güz 04 39 34 27 41 34 25 Bahar 05 39 35 27 43 33 24 Güz 05 33 32 35 36 31 33 Bahar 06 29 36 35 34 35 31 Güz 06 32 39 29 34 39 26 Bahar 07 22 37 41 24 38 38 Güz 07 17 45 38 20 45 35 Bahar 08 23 40 37 25 41 34 Güz 08 19 43 38 20 42 38 Bahar 09 20 44 36 27 42 31 Güz 09 18 39 43 19 40 41 Bahar 10 21 47 32 24 48 28 Güz 10 11 53 36 14 52 34 Bahar 11 16 51 33 17 52 31 Güz 11 16 50 34 14 52 34 Bahar 12 20 53 27 22 52 26 Güz 12 20 44 36 21 45 34 Bahar 13 22 46 32 25 46 29 Güz 13 28 46 26 30 47 23 Bahar 14 16 45 39 21 45 34 Güz 14 14 57 29 21 51 28 Kaynak: (European Commission, 2004-2014 ) AB’de Kamuoyu sonbahar 2011 raporunda yer alan “AB, onun politikaları ya da kurumları hakkında bilgi ararken, okuyacağım kaynaklardan hangilerini kullanıyorsunuz?” sorusuna Türkiye’de %53 oranında televizyon yanıtı verilmiştir. AB hakkında bilgi oluşum sürecinde diğer etkili kanallar arasında ise günlük gazeteler öne çıkmaktadır. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 59 Bilmiyor / Cevap Yok Böyle bir bilgiyi hiçbir zaman… Kitaplar, broşürler, bilgi içeren el… İnternet Radyo Televizyon Diğer gazete ve dergiler Günlük gazeteler Akrabalar, iş arkadaşları, dostlarla… Konferanslara, konuşmalara,… 0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% Şekil 4 Türkiye kamuoyunda başvurulan AB bilgi kaynakları (2011) Kaynak: (European Commission, 2011 ) Transatlantik Eğilimler Kamuoyu Araştırmaları German Marshall Fund of United States (GMF) tarafından her yıl gerçekleştirilen “Transatlantik Eğilimler” araştırması, ABD ve Rusya’nın yanında Avrupa’dan Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Polonya, İngiltere, Portekiz, İspanya, İsveç ve Türkiye’yi kapsamaktadır. Araştırmalarda her ülkeden 18 yaş üzeri yaklaşık 1000 kişiyle görüşülmektedir. Araştırmalarda düzenli olarak sorulan “Genel olarak Türkiye’nin AB’ye üye olacak olması hakkındaki görüşünüz?” sorusuna Türkiye’den olumlu yanıt verenler 2004 yılında %73 oranındadır. Bu oran hızla gerilerken sadece 2014 yılında %53 düzeyine geri gelebilmiştir. 10 10 German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014, German Marshall Fund, 2014. ÖZGÜR TONUS 60 80 70 60 50 40 30 20 10 0 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Olumlu Olumsuz Ne olumlu ne de olumsuz Şekil 5 Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine yaklaşımı Kaynak: (German Marshall Fund, 2004-2014) AB demokratik ülkelerin bir arada hareket etmesini sağlar 16 AB seyahat, eğitim ve çalışma amacıyla serbest dolaşımı sağlar 22 AB Avrupa'da barışı sağlar 20 AB Avrupa ekonomilerini güçlendirir 29 Şekil 6 Türk halkının AB üyeliğine desteği (%) – Transatlantik Eğilimler 2014 Kaynak: (German Marshall Fund, 2014) Transatlantik Eğilimler araştırmasında Türkiye'nin AB üyeliğinin iyi bir şey olmasının en önemli nedeni olarak Türkiye’de AB üyeliğine %53 oranında destek verenler, serbest dolaşım hakkı ve daha güçlü ekonomi gerekçelerini öne çıkarmıştır. Demokrasi ve barış gibi gerekçeler daha düşük pay almaktadır.11 11 German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014, German Marshall Fund, 2014, s. 29. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 61 AB içinde çok fazla yetkili var 8 AB kültürümüzü zayıflatır 42 AB ekonomimize zarar verir 18 AB antidemokratiktir 21 Şekil 7 Türk halkının AB üyeliğine karşı olmasının nedenleri (%) Transatlantik Eğilimler 2014 Kaynak: (German Marshall Fund, 2014) 2014 yılı araştırması sonuçlarına göre “Türkiye'nin üyeliğinin kötü bir şey olmasının temel nedeni nedir?” sorusuna Türkiye’de üyeliğe karşı olanların (%29) %42’si AB üyeliğinin ulusal kültür açısından bir tehdit olduğu cevabını vermiştir. (Şekil 6) Yakın tarihli olmasa da 2008 yılında yapılan araştırmada, “Türkiye, Batı'nın gerçekten bir parçası olamayacak kadar farklı değerlere sahiptir” diyenlerin oranı %55 olarak belirlenmiştir. Transatlantik Eğilimler 2011 Araştırması’na göre Türklerin üçte birinden biraz fazlası (%36), “nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle Türkiye’nin AB’ye ait olmadığını savunmaktadır” (2005 yılında %43). %22’si “Türkiye’nin çok yoksul olması nedeniyle AB’ye entegre olamayacağına” inanmakta, %32’si ise “Türkiye’nin AB üyeliği için çok fazla nüfusa sahip olduğunu” düşünmektedir. Yaşam Memnuniyeti Araştırması Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yürütülen Yaşam Memnuniyeti Araştırması Türkiye genelinde 18 yaş üstü bireylerin genel mutluluk algısını, toplumsal değerlerini, temel yaşam alanlarındaki genel memnuniyetini ve bu alanlardaki kamu hizmetlerinden memnuniyetini ölçmek ve bu memnuniyet düzeyinin zaman içindeki değişimini takip etmek amacıyla 2003 yılından itibaren gerçekleştirilmektedir. Araştırma, daha önceki yıllarda Türkiye toplamı-kır-kent tahmini verebilecek şekilde tasarlanmakta iken, ÖZGÜR TONUS 62 2013 yılında ilk defa, il düzeyinde tahmin verebilecek şekilde tasarlanmıştır. Araştırma kapsamında Türkiye’nin AB üyesi olmasının bireylerin yaşamını ne yönde etkileyeceğine ilişkin tahmini ve Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda bir referandum yapılması durumunda bireylerin kullanacağı oy sorulmaktadır. Doğrudan Türkiye kamuoyunun AB algısını ölçmeye yönelik bir araştırma olmamasına rağmen, bu iki soruya verilen yanıtlar 12 yıllık verinin oluşmasına yol açmıştır. Tablo 3 AB üyeliğine ilişkin bireylerin referandum eğilimi (%) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Üyelik yönünde 70,2 65,0 53,0 54,7 51,9 52,4 52,5 44,8 45,4 46,5 47,0 Üyeliğe karşı 16,2 19,8 28,7 27,1 29,5 25,1 22,7 28,1 31,0 27,2 28,7 Fikri yok 13,6 15,3 18,3 18,3 18,6 22,5 24,9 27,1 23,6 26,3 24,3 Kaynak: TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2004-2014. 2014 yılında Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda bir referandum yapılması durumunda bireylerin %47’si üyelik yönünde, %28,7’si ise üyeliğe karşı yönde oy kullanacaklarını belirtmiştir. 12 Tablo 3’ten görüleceği üzere 2004 yılında Türkiye’de üyeliğe destek %70,2 gibi yüksek bir seviyede iken 2014 yılına kadar hızla azalmıştır. Şekil 8’de sunulduğu gibi 2013 yılı araştırmasında genç yaş gruplarında referandumda üyelik yönünde desteğin yüksek olduğu buna karşılık üyeliğe karşı görüşte olanların 65 yaş üstü bireylerde daha yüksek olduğu görülmektedir.13 49,4 17,9 32,7 65+ 33,1 26,3 22,4 19,3 20,4 24,4 28 30,2 29,7 27,3 42,5 45,7 47,5 51 52,3 55-64 45-54 35-44 25-34 18-24 Üyelik yönünde Üyeliğe karşı Fikri yok Şekil 8 Yaş grubuna göre AB üyeliği referandum eğilimi (%) Kaynak: (TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013) 12 TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,Ankara: TÜİK, s. 69. 2014 yılına ait il düzeyinde Yaşam Memnuniyeti Anketi sonuçları açıklanmadığı için ayrıntılı analizler 2013 yılı sonuçları üzerinden verilmiştir. TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, Ankara: TÜİK, s.70. 13 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? Bir okul bitirmeyen İlkokul İlköğretim-Ortaokul Lise ve dengi 30,1 56,7 13,2 29,6 26,2 44,2 51,4 53,4 Yükseköğretim Üyelik yönünde 63 57,5 Üyeliğe karşı 18,8 29,8 12,4 34,2 34,2 8,2 Fikri yok Şekil 9 Eğitim düzeyine göre AB üyeliği referandum eğilimi (%) Kaynak: (TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013) Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de eğitim düzeyi yükseldikçe, Türkiye’nin AB’ye üye olması konusunda bir referandum yapılması durumunda olumlu yönde oy kullanacağını belirtenlerin oranları yükselmektedir (Şekil 9). Diğer taraftan herhangi bir okul bitirmeyenlerde “fikrim yok” yanıtını verenlerin oranı %56,7 düzeyindedir. Hanehalkı gelir düzeyi yükseldikçe, referandumda üyelik yönünde oy kullananların oranı artmakta, fikrim yok yanıtını verenlerin ise oranı azalmaktadır.14 AB üyeliğine yönelik referandum eğilimi olumlu yönde olanların il düzeyinde sıralamasına bakıldığında, genelde Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde yer alan illerde desteğin Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğu göze çarpmaktadır. Bu durum Türkiye’de AB üyeliğine yönelik desteğin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi dışındaki faktörler (etnik köken, siyasi tercih, vb.) tarafından da belirlendiğini destekler niteliktedir. Ancak bu illerde ortalama gelir düzeyinin düşük ve yoksulluk oranının da yüksek olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Tablo 4 2013 yılında illere göre AB üyeliğine ilişkin bireylerin referandum eğilimi (%) Üyelik yönünde Üyeliğe karşı 46,5 27,2 Türkiye 40,6 36,3 Eskişehir Kaynak: TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2013. 14 TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014, s. 71. Fikri yok 26,3 23,2 ÖZGÜR TONUS 64 Türkiye genelinde AB üyeliği için referandum yapılması durumunda, üyelik yönünde oy vereceğini belirtenlerin oranı %46,5 iken Eskişehir’de %40,6’dır. 2013 yılında olası bir referandumda AB üyeliğine karşı olanların en yüksek olduğu iller arasında Düzce, Sakarya, Konya ve Karaman’ın ardından Eskişehir %36,3 oranı ile 5. sırada yer almaktadır (Tablo 4). Yaşam Memnuniyeti Araştırması’ndan “genç” olarak tanımlanan 15-24 yaş grubunun Eskişehir nüfusu içinde de önemli paya sahip olduğu daha önce de vurgulanmıştır. Tablo 5’te görüldüğü üzere bu kesimin 2013 yılında referandum olması durumunda, Türkiye’nin AB üyeliğine desteği %48,8 ile Türkiye ortalamasının altındadır. Nitekim üyeliğe karşı olan gençlerin oranının en yüksek olduğu iller sıralamasında Eskişehir %38,6’lık değer ile 10. sırada yer almıştır. Tablo 5 İllere ve cinsiyete göre AB üyeliğine ilişkin genç nüfusun referandum eğilimi (%) Üyelik yönünde Üyeliğe karşı Fikri yok Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Türkiye 52,3 56,7 48 27,3 29,8 25 20,4 13,6 27 Eskişehir 48,8 54,4 42,6 38,6 35,5 42 12,6 10,1 15,4 Kaynak: (TÜİK, 2014, s. 146) Diğer Araştırmalar Şenyuva, 2001-2008 dönemine ait Eurobarometer verilerini kullanarak Türkiye kamuoyunda AB’ye olan güvenin ve Türkiye’nin üyeliğine verilen desteğin azaldığını ortaya koymuştur.15 Çarkoğlu, 2002 yılında 3060 kişi ile uyguladığı anket sonucunda dindarlığın Türkiye kamuoyunda AB karşısındaki tutum ve davranışlarda etkili olan faktörlerden birisi olduğunu, bireylerin kendini dindar olarak tanımlamasıyla AB üyeliğine verdiği desteğin azaldığı sonucuna ulaşmıştır.16 Buna karşılık Kentmen, dindarlığın etkisinden ziyade ekonomik fayda beklentilerinin AB üyeliği desteğini belirlediği sonucuna ulaşmıştır.17 Abusara18 2008 yılı, Arıkan19 ise 2009 yılı Eurobarometre verilerini kullanarak, Türkiye’deki tutumun belirleyen etmenleri incelemiş, Elgün ve 15 Özgehan Şenyuva, Türkiye Kamuoyu ve Avrupa Birliği 2001-2008: Beklentiler, İstekler ve Korkular, Uluslararası İlişkiler, 6 (22), 2009, s.97-123. 16 Ali Çarkoğlu, Who Wants Full Membership? Characteristics of Turkish Public Support for EU Membership,Turkish Studies , 4 (1), s. 171-194. 17 Çiğdem Kentmen, Determinants of Support for EU Membership in Turkey: Islamic Attachments, Utilitarian Considerations and National Identity, European Union Politics, 9 (4), 2008, s. 487-510. 18 Adel Abusara, Public Opinion in Turkey on EU Accession – an (Un)desirable Marriage?,Different Dimensions of European Security, (17), 2010, s.77-87. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 65 Tillman aday ülkelerde ekonomik olmayan faktörlerin üyelik desteğini belirlediğini20, Çarkoğlu ve Kentmen ise 2001-2009 dönemi için dört farklı kaynaktan derledikleri verileri kullanarak yaptıkları analizde Türkiye kamuoyunda kişisel ve ülkenin ekonomik fayda sağlayacağını düşünenlerin AB sürecini desteklediklerini, ulusal aidiyet duygusunun negatif, demokratik beklentilerin ise kamuoyunun AB’ye yönelik düşüncelerinde pozitif etki yaptığını vurgulamışlardır.21 Diğer taraftan bu çalışmada hükümetin performansı ve bireylerin siyasi parti tercihleri AB tutumunu önemli ölçüde şekillendirirken, etnik köken veya mezhep farklılıkları AB desteğini belirlediğine yönelik bulgulara rastlanmamıştır. 2012 yılında Kadir Has Üniversitesi tarafından Türkiye’nin çeşitli illerinde 18 yaş ve üzeri 1000 kişiye yüz yüze görüşme tekniğiyle gerçekleştirilen Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması’nda Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin oranı %50,4 olarak bulunmuş buna karşılık Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını düşünenlerin oranı ise %65,6 düzeyinde çıkmıştır.22 Şubat 2014 tarihinde açıklanan 2013 yılı araştırmasında ise AB üyeliğini destekleyenlerin oranının %51,8’e yükseldiği, Türkiye’nin üye olamayacağını düşünenlerin oranının ise %64,7’ye gerilediği göze çarpmaktadır.23 2010 ve 2011’da ve International Republican Institute tarafından gerçekleştirilen Türkiye Kamuoyu Araştırmalarında (N2010=2012, N2011=800) yer alan AB’ye yönelik 4 sorudan elde edilen verilere göre katılımcıların %56’sı (2010’da %65’i) Türkiye’nin üyeliğinin iyi bir şey olacağını düşündüğü, %55’i ise referandum olması durumunda üyeliği destekleyeceklerini (2010 %63) belirtmiştir. Bu araştırmalarda da üyeliğe desteğin temel nedeni olarak ekonomik nedenler öne çıkmakta, buna karşılık üyeliğin olumsuz yanı olarak ulusal kimliğin ve dini değerlerin zayıflaması gördükleri sonuçları elde edilmiştir.24 19 Gizem Arıkan, Attitudes Towards the EU in Turkey,Perceptions , XVII (3), 2012, s. 81-103. Özlem Elgün ve Erik Tillman, Exposure to European Union policies and support for membership in the candidate countries,Political Research Quarterly, 60 (3), 2007,s. 391-400. 21 Ali Çarkoğlu, ve Çiğdem Kentmen, Diagnosing Trends and Determinants in Public Support for Turkey's EU Membership, South European Society And Politics , Vol. 16, No. 3, 2011, s. 365-379. 22 Kadir Has Üniversitesi,Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2012, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2013. 23 Kadir Has Üniversitesi,Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2013, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2014. 24 The International Republican Institute, Turkish Public Opinion Survey, IRI, 2011. 20 66 ÖZGÜR TONUS Yazgan ve Aktaş’ın 2012 yılında Çankırı’da 18-65 yaş arası 400 kişiye uyguladıkları anketlerden elde edilen sonuçlara göre, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin oranının %40,3, istemeyenlerin ise %37,6 olduğu, Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olamayacak diyenlerin ise %61 düzeyinde olduğu sonuçları elde edilmiştir. Çalışmada “sizce AB ne anlama geliyor?” sorusuna %17,3 ekonomik ve teknolojik güçtür yanıtını vermiştir. Katılımcıların %82’sinin kendini Avrupalı hissetmediği, %81,5’i ise AB’nin Türkiye’ye adil ve güvenilir davranmadığını belirtmiştir. Bu çalışmada da AB üyeliğinin Türkiye’ye ekonomik fayda sağlayacağı düşüncesi öne çıkmıştır. Katılımcıların %68’i üyeliğin kültürel yozlaşmaya neden olacağını ve aile yapısını bozacağını düşünmektedir.25 Türkiye’de AB algısı araştırmalarından bir diğeri ise, “Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı” araştırmasıdır. 26 Türkiye’nin çeşitli illerindeki 14 üniversite de, 18-25 yaş grubunda 1000 kişi ile yüz yüze görüşme tekniğiyle gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre; üniversite öğrencilerinin %45,4’ünün Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediği, %42,4’sinin karşı çıktığı %12,2’lik kesimin ise kararsız olduğu görülmektedir. Ankete katılanların büyük çoğunluğunun (%62,2) AB hakkında kısmen bilgiye sahip olduğu, AB üyeliğini destekleyenlerin %43,8’inin Türkiye’de yaşam standardının yükselmesini istediği, karşı çıkanların ise en çok (%30,1) Türk kültür ve kimliğinin yok olacağı endişesiyle desteklemediği sonuçları elde edilmiştir. Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olamaz görüşünde olanlar %34’lük paya sahipken, 10-15 yıl içinde üyelik beklentisi olanlar %25,6 düzeyindedir. ATAUM tarafından 2011 yılında Türkiye’de çeşitli bakanlıklarda AB konularında çalışan uzman ve üst düzey yöneticilerle gerçekleştirilen yüz yüze görüşmeler sonucunda (N=262), katılımcıların %66,8’inin Türkiye’nin AB sürecini destekledikleri, %49,6’sının mevcut işine girdikten sonra AB’ye ilişkin tutumlarının değişmediği, %42,4’ünün Türkiye’de AB konusunda çalışanların bir dayanışma ruhuna sahip olunmadığını düşündükleri ve %83,2’sinin Türkiye’nin AB üyesi olmasını istedikleri ve %41,2’sinin üyeliğin 11-20 yıl içinde gerçekleşeceğini; %16’sı ise Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olamayacağını düşündüğü, %88,2’sinin AB’nin Türkiye’ye karşı samimi davranmadığı, taraflar arasında en büyük sorun olarak din ve kimlik farklılığı olduğu sonuçları elde edilmiştir.27 25 Hatice Yazgan ve Altan Aktaş, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerinde Kamuoyu Faktörü : Çankırı İli Örneği,Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi , 2 (2), 2012, s.1-23. 26 Nail Alkan, Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı, Ankara: Konrad-Adenauer Stiftung, 2013. 27 ATAUM,“AB'nin Türkiye'nin Bürokratik Dönüşümüne Etkileri” 27 Ocak 2012, <http://ataum.ankara.edu.tr/proje2012.pdf> ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 67 2005 yılında Dicle Üniversitesi öğrencilerine yönelik yapılan araştırmada ise (N=231) Türkiye’nin üyeliğine %84 oranında destek verdikleri, %75’i için AB’nin olumlu imaja sahip olduğu, %53’ünün ise müzakere sürecinin üyelikle sonuçlanmayacağını düşündükleri sonuçları elde edilmiştir.28 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından AB Türkiye Odalar Forumu (ETCF) projesi olarak gerçekleştirilen Türkiye’de AB üyeliği için şirketlerin hazırlıkları: Türkiye’deki özel sektörün görüşleri 29 araştırması, Türk iş dünyasına yönelik en geniş kapsamlı araştırma olmuştur. 2008 yılında yapılan araştırmanın kapsamı genişletilerek 2011 yılında 3721 işletmede gerçekleştirilen anket sonucunda AB üyeliğine destek %75 düzeyinde çıkmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre şirketlerin büyüklüğü arttıkça AB’ye katılım yönünde verilen destek artmaktadır. Araştırmada dikkat çeken bir başka bulgu ise şirketlerin büyük çoğunluğunun AB müktesebatı hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını ve AB müktesebatına uyum için herhangi bir hazırlığının olmadığını belirtmesidir. Yıldırım, Çalış ve Benli Türkiye’de işçi konfederasyonlarının Türkiye’nin AB üyeliğine bakışlarını incelemiştir.30 Türkiye’de işçi sınıfının AB üyeliğine bakışına yönelik Müftüoğlu ve Çetin tarafından 2005 yılında İstanbul’da 13 işkolunda çalışan 900 ücretli çalışan ile anket tekniği kullanılarak yapılan araştırmada, AB üyeliğinin Türkiye açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkartacağına inananların ve AB üyeliğini destekleyenlerin oranı %44,4 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık AB üyeliğine olumlu bakanların %45’i, AB üyeliğinin gerçekleşeceğine inanmamaktadır. AB üyeliğine olumlu bakanların en önemli gerekçeleri, demokrasi ve insan hakları (%92,5) ile sosyal hakların (%92) gelişmesine yönelik beklentilerdir. Bunu ekonomik gelişme (%80,3) ve sendikal hakların gelişmesine (%75,7) yönelik beklentiler izlemektedir. AB üyeliğine karşı olanların öncelikli gerekçesi, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak dışa bağımlılığının artacak olmasına (%88,6) ve tarımın olumsuz olarak etkileneceğine yönelik endişeler izlemektedir (%80).31 28 İlhan Kaya, Taner Kılıç ve Ahmet Yıldırım, Dicle Üniversitesi Öğrencilerinin Türkiye'nin AB Üyeliğine İlişkin Görüş ve Beklentileri, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (23), 2008, s.254-273. 29 AB-Türkiye Odalar Forumu,Türkiye'de AB Üyeliği İçin Şirketlerin Hazırlıkları: Türkiye'de Özel Sektörün Görüşleri -2013, EUROCHAMBERS-TOBB, 2013. 30 Engin Yıldırım, Şuayyip Çalış ve Abdurrahman Benli, Turkish Labour Confederations and Turkey's Membership of the European Union,Economic and Industrial Democracy , 29 (3), 2008, s.362-387. 31 Özgür Müftüoğlu ve Rana Çetin, “Ücretli Çalışanların Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği Üzerine Düşünceleri” 20 Eylül 2005, <http://www.sendika.org/2005/09/ucretli-calisanlarinturkiyenin-avrupa-birligi-uyeligi-uzerine-dusunceleri-disk-gida-is> (27 Mart 2013). 68 ÖZGÜR TONUS TESEV’in 2010 yılında gerçekleştirdiği Dış Politika Algısı araştırmasında (N=1000) katılımcıların %69’u Türkiye’nin AB üyesi olmasını istiyorum yanıtını vermiştir. 32 Diğer araştırmalarda olduğu gibi üyeliğe verilen desteğin gerekçesi olarak ekonomik niteliktekiler öne çıkmaktadır. Üyeliğe karşı çıkanlar ise buna gerekçe olarak, Türkiye’nin kendi başına güçlü olması (%21) ve ahlaki-kültürel değerlerin farklılığını (%10) göstermektedir. Katılımcıların %30’u Türkiye’nin asla üye olamayacağını savunurken, 10 yıla kadar üye olacağını düşünenlerin oranı %36’dır. Türkiye’nin üyeliği önündeki en büyük engel olarak Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması (%22) görülmektedir. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi tarafından Aralık 2012Ocak 2013 döneminde Türkiye’nin çeşitli illerinde yürüttüğü araştırmada ise (N=1509) katılımcılara yöneltilen “Bu yıl Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ankara Antlaşmasının 50. yılı. Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin de 8. yılı. Sizce, önümüzdeki 5 yılda Türkiye şimdi okuyacaklarımdan hangisini yapmalı?" sorusuna katılımcıların %33’ü tam üyelik hedefinde ısrarlı olunması, yaklaşık 2/3’ü ise tam üyelikten vazgeçilmesi görüşünü bildirmiştir.33 Genel olarak alanyazın değerlendirildiğinde, Türkiye’de düzenli olarak gerçekleştirilen AB’ye yönelik kamuoyu araştırmalarının eksikliği fark edilmektedir. Nitekim akademik araştırmaların çoğunda Eurobarometer sonuçlarını kullanarak analizlerin gerçekleştirildiği görülmektedir. Şekil 10’da sunulduğu gibi Eurobarometre, TÜİK Yaşam Memnuniyeti ve Transatlantik Eğilimler araştırmalarında Türkiye’nin üyeliği hakkındaki olumlu görüşleri bir araya getirdiğimizde34 her üç araştırmada Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine verdiği destekte azalış trendi göze çarpmaktadır. Bu araştırmalardan Eurobarometre ve TÜİK Yaşam Memnuniyeti araştırmalarındaki azalış trendleri ise paralel seyretmektedir. Ölçekleri ve soru biçimleri farklı da olsa, genel kamuoyu görüşünü ortaya koymaları açısından araştırmaların birbirlerini destekledikleri söylenebilir. 32 Mensur Akgün, et al., Türkiye'de Dış Politika Algısı, TESEV: Dış Politika Programı, 2011. 33 EDAM, “EDAM Kamuoyu Anketleri” 12 Ocak 2013, <http://edam.org.tr/ document/EDAMAnketOcak2013.pdf> (19 Eylül 2014). 34 Eurobarometre araştırması her yıl güz ve bahar dönemlerinde yapıldığı için yıllık değerler iki dönemin aritmetik ortalaması olarak alınmıştır. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 69 Şekil 10 Farklı 3 araştırmada Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine verdiği destek (%) Kaynak: Eurobarometre, TÜİK Yaşam Memnuniyeti ve Transatlantik Eğilimler araştırmaları verilerinden derlenmiştir. Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı 2014 yılının Haziran ve Eylül ayları arasında Eskişehir şehir merkezinde yaşayan 20 yaş ve üzerindeki bireylerden 1106 anket aracılığıyla elde edilen verilerinin analizinde, Eskişehir kamuoyunda Türkiye’nin AB üyesi olmasını destekleyenlerin oranı %53,9 iken, desteklemeyenlerin oranı %22,2’dir. Kararsız olarak değerlendirebileceğimiz kesimin oranı ise %23,9 düzeyindedir. ÖZGÜR TONUS 70 Şekil 11 Türkiye’nin AB’ye üyeliğine destek (%) TÜİK’in gerçekleştirdiği Yaşam Memnuniyeti Araştırmasında, Türkiye genelinde 2013 yılında Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda bir referandum yapılması durumunda, bireylerin %46,5’i üyelik yönünde, %27,2’si üyeliğe karşı yönde oy kullanacaklarını belirtmiştir. Eskişehir özelinde sonuçlara baktığımızda, AB üyeliği için referandum yapılması durumunda üyelik yönünde oy vereceğini belirtenlerin oranı %40,6, AB üyeliğine karşı olanların ise %36,3 düzeyinde olduğu sonuçları elde edilmiştir.35 2014 yılı Eurobarometer sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda ise “genel olarak, Türkiye'nin AB üyeliği iyi bir şeydir” diyenlerin oranı bahar döneminde %38, güz döneminde ise %28 seviyesindedir. Üyeliğin kötü bir şey olduğunu düşünenler ise sırasıyla %33 ve %39’luk pay almıştır. Bu sonuçlarla karşılaştırıldığında, 2014 yılında araştırmamız sonuçlarında Eskişehir kamuoyunun AB üyeliğine desteğin Türkiye genelinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Yerel düzeyde Yazgan ve Aktaş’ın Çankırı iline yönelik elde ettikleri bulgularda da üyeliğe destek %40 seviyesinde tespit edilmiştir.36 Bu farklılığa neden olan faktörlerin başında Eskişehir kamuoyu AB hakkında kendisini daha bilgili hissetmektedir. AB hakkındaki bilgi düzeyine ilişkin soruyu yanıtlayan 1.100 kişiden 513’ü (%46,6) orta seviyede bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. AB hakkında yüksek düzeyde bilgiye sahip olduğunu düşünen 211 kişi (%19,2), hiç bilgili olmadığını düşünen ise 65 35 TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, s. 372. Hatice Yazgan ve Altan Aktaş,s.13. 36 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 71 kişi (%5,9)’dir. Bulgular doğrultusunda Eskişehir kamuoyunun AB hakkında orta seviyede bilgiye sahip olduğu söylenebilir (Tablo 6). Tablo 6 AB hakkındaki bilgi düzeyine ilişkin bulgular Frekans (N) Yüzde (%) Geçerli Yüzde (%) Hiç bilgim yok 65 5,9 5,9 Biraz bilgim var 311 28,1 28,3 Orta seviyede bilgiliyim 513 46,4 46,6 Fazla bilgim var 159 14,4 14,5 Çok fazla bilgim var Toplam Kayıp Değer Toplam 52 4,7 4,7 1100 99,5 100,0 6 0,5 1106 100,0 Katılımcıların AB hakkında bilgilerini hangi kanallardan edindiğine dair sorulan soruya verilen yanıtlara bakıldığında, radyo ve televizyondan bilgi alanlar katılımcıların %31’ini, gazete ve dergiden bilgi alanlar %24’ünü, internetten bilgi alanlar %23’ünü oluşturmaktadır. En az oranlara sahip olan bilgi kanalları ise sırasıyla, sohbet ve tartışma ortamından bilgi edinme, okul, kurs veya eğitim yoluyla bilgi edinme ve sivil toplum örgütlerinden bilgi edinme seçenekleridir. Eurobarometer Aday Ülke araştırmasında AB hakkında bilgi kaynağı olarak Türkiye’de ağırlıkla televizyon ve günlük gazetelerin kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır37. Eskişehir kamuoyuna ilişkin bilgi kaynakları benzer çıkmakla birlikte, günümüzde internetin daha yoğun kullanıldığı gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Eskişehir kamuoyunun %66’sının AB hakkında ortalama düzeyden daha yüksek bilgiye sahip olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ortalamalara göre 25-29 yaş arasındaki gençler ile 30-39 yaş arasındaki orta yaş grubu, AB hakkında diğer yaş gruplarına göre daha fazla bilgili olduğunu düşünmektedir. Ancak Tablo 7’de sunulduğu üzere AB hakkındaki bilgi düzeyi ile yaş grupları arasındaki bu ilişkide yapılan ANOVA F Test ile istatistikî olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p=0,776). 37 European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004, s.22. ÖZGÜR TONUS 72 Tablo 7 AB hakkındaki bilgi düzeyi-yaş ilişkisi Ortalama için %95 Güven Aralığı Yaş Sayı Ortalama Std. Sapma Std. Hata Alt Sınır Üst Sınır 20-24 343 2,80 ,961 ,052 2,70 2,91 25-29 155 2,90 ,948 ,076 2,75 3,05 30-39 197 2,90 ,843 ,060 2,79 3,02 40-49 142 2,84 ,839 ,070 2,70 2,98 50-59 102 2,87 ,951 ,094 2,69 3,06 60 ve üstü 51 2,76 ,651 ,091 2,58 2,95 Toplam 990 2,85 ,903 ,029 2,79 2,90 Kamuoyunun eğitim düzeyinin artmasıyla, AB hakkındaki bilgi düzeyinin daha yüksek olacağı hipotezi test edilmiş, korelasyon testi ile Eskişehir kamuoyunda bilgi düzeyi ve eğitim düzeyi arasında zayıf ancak pozitif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=0,150; p=0,001). Tablo 8 Eğitim düzeyi - AB hakkındaki bilgi düzeyi ilişkisi Bilgi düzeyi Eğitim düzeyi Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Bilgi düzeyi 1 1100 ,150 ,001 1009 Eğitim düzeyi ,150 ,001 1009 1 1015 Araştırmada cevabı aranan bir diğer soru ise, AB hakkında bilgi düzeyinin artması ile Türkiye’nin AB üyeliğine olan desteğin artıp artmayacağıdır. Bu ilişki korelasyon testi yapılarak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar sahip olunan bilgi düzeyi ile AB üyeliğine verilen destek arasında Tablo 9’da sunulduğu üzere zayıf ancak anlamlı bir pozitif ilişkiye işaret etmektedir (r=0,136; p=0,001). Tablo 9 AB hakkında sahip olunan bilgi düzeyi –AB üyeliğine destek ilişkisi Bilgi düzeyi AB üyeliğine destek Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Bilgi düzeyi 1 1100 ,136 ,001 1060 AB üyeliğine destek ,136 ,001 1060 1 1064 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 73 Tablo 10 AB üyeliğine destek – yaş ilişkisi 20-24 25-29 30-39 40-49 50-59 60 ve üstü Toplam Ortalama İçin %95 Güven Aralığı Alt Sınır Üst Sınır 3,25 3,50 3,08 3,45 3,20 3,53 3,16 3,59 3,28 3,78 Sayı Ortalama Std. Sapma Std. Hata 334 150 192 133 100 3,37 3,27 3,36 3,38 3,53 1,168 1,139 1,136 1,259 1,275 ,064 ,093 ,082 ,109 ,127 46 3,54 1,206 ,178 3,19 3,90 955 3,38 1,183 ,038 3,30 3,45 Türkiye’nin AB’ye üye olmasının desteklenmesi ile yaş değişkenin karşılaştırıldığı tek yönlü varyans analizi testinde çıkan ortalamaların sonuçlarına göre (Tablo 10) 60 yaş ve üstü katılımcılar ve 50-59 yaş grubundaki katılımcılar 3,54 ve 3,53 ortalamaları ile Türkiye’nin AB’ye üye olmasını en yüksek oranda destekleyen kesimdir. Türkiye’nin üyeliğine 3,27 ortalama ile 25-29 yaş grubundaki katılımcılardan en az seviyede destek verilmektedir. Ancak bu sonuçlara bağlı olarak Eskişehir kamuoyunda AB üyeliğinin desteklenmesi ile yaş değişkeni arasında anlamlı bir istatistikî ilişki olmadığı görülmektedir (r=0,042, p=0,19). TÜİK’in 2014 yılı araştırmasında Türkiye genelinde genç yaş gruplarında referandumda üyelik yönünde desteğin yüksek olduğu, buna karşılık üyeliğe karşı görüşte olanların 65 yaş üstü bireylerde daha yüksek olduğu görülmektedir. 38 Bu sonuçlarla karşılaştırdığımızda Eskişehir kamuoyunda 65 yaş üstü bireylerde ortalamalar nispi olarak daha yüksektir. Bir başka ifadeyle Eskişehir’de her yaş grubundan üyelik yönünde destek gelmekle birlikte yaş arttıkça destek de artmaktadır. Eskişehir’de AB üyeliğine verilen destek ile gelir değişkenin karşılaştırıldığı tek yönlü varyans analizi testi sonuçlarına göre üyeliğe desteğin 3,64 ortalama ile düşük gelir grubundan geldiği Tablo 11’de görülmektedir. En düşük destek ise 3,09 ortalama ile yüksek gelir grubunda yer alan katılımcılardan gelmektedir. TÜİK 2014 Türkiye geneline ilişkin sonuçlar hanehalkı gelir düzeyi arttıkça referandumda üyelik yönünde oy kullanacağını belirtenlerin oranının arttığı tespiti yapılmıştır. 38 TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,s.71. ÖZGÜR TONUS 74 Tablo 11 AB üyeliğine destek – gelir düzeyi ilişkisi 900 ve altı 901-1800 1801-2700 2701-3600 3601 ve üstü Toplam Ortalama İçin %95 Güven Aralığı Alt Sınır Üst Sınır 3,50 3,78 3,15 3,51 3,03 3,43 3,42 3,88 Sayı Ortalama Std. Sapma Std. Hata 232 171 153 89 3,64 3,33 3,23 3,65 1,080 1,197 1,249 1,099 ,071 ,092 ,101 ,116 74 3,09 1,425 ,166 2,76 3,42 719 3,42 1,201 ,045 3,33 3,51 Türkiye’nin AB üyesi olması halinde Türkiye’nin elde edebileceği kazanımlara yönelik katılımcıların görüşleri Şekil 12’de sunulmaktadır. Katılımcılar AB üyeliğinin getireceği vizesiz seyahat, AB ülkelerinde çalışma hakkı ve hayat standardının yükselmesi gibi ekonomik getirilere öncelik vermişlerdir. Türkiye’de hayat standardının yükselmesi ve daha demokratik bir ülke olacağı beklentisi ise diğer öne çıkan fayda kategorisidir. Eskişehir kamuoyunun AB üyeliğinden beklentileri Eurobarometer araştırmalarında ortaya çıkan Türkiye genelinin ekonomik temelli faydacı beklentileri olan ekonomik refah, Avrupa’da eğitim, seyahat ve çalışma hakkı beklentileriyle örtüşmektedir. Transatlantik Eğilimler araştırmasında Türkiye'nin AB üyeliğinin iyi bir şey olmasının en önemli nedeni olarak Türkiye’de AB üyeliğine %53 oranında destek verenler serbest dolaşım hakkı ve daha güçlü ekonomi gerekçelerini öne çıkarmıştır. Demokrasi ve barış gibi gerekçeler ise daha düşük pay almaktadır.39 Şekil 12 Türkiye’nin AB üyesi olması halinde elde edilecek faydalara ilişkin katılım dereceleri (%) 39 German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014,s. 29. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 75 Tablo 12 Üyeliğin sağlayacağı yararlar - AB üyeliğine verilen destek ortalamalar Destek Derecesi N Ortalama Std. Sapma Std. Hata Ortalaması Vize almadan Avrupa’da seyahat etme Desteklemeyenler 223 3,58 1,299 ,087 Destekleyenler 537 4,10 1,112 ,048 Avrupa ülkelerinde çalışma hakkı kazanma Desteklemeyenler 213 3,24 1,257 ,086 Destekleyenler 528 3,97 1,061 ,046 Türkiye ekonomisinin daha güçlü hale gelmesi Desteklemeyenler 212 2,65 1,270 ,087 Destekleyenler 521 3,86 1,118 ,049 Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelere örnek olması Desteklemeyenler 212 2,47 1,347 ,093 Destekleyenler 526 3,68 1,212 ,053 Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olması Desteklemeyenler 213 2,48 1,341 ,092 Destekleyenler 537 3,94 1,164 ,050 Hayat standardının yükselmesi Desteklemeyenler 210 2,68 1,319 ,091 Destekleyenler 530 4,08 1,056 ,046 Türkiye’nin AB üyeliğine verilen destek ile üyeliğin sağlayacağı yararlar ilişkisine bakıldığında pozitif ilişki belirlenmiştir. Aynı ifadeler için yapılan t testi sonucunda elde edilen ortalama değerleri ise Tablo 12’de verilmektedir. Bu ortalamalara göre üyeliği destekleyenler de desteklemeyenler de en yüksek ortalama ile vize almadan Avrupa’da seyahat edilmesinin en önemli kazanım olacağı görüşündedir. Bu sonuçların anlamlılık düzeyine bakılmak için yapılan bağımsız örneklem testi sonucu üyeliğin desteklenmesi ile elde edilecek yararlar arasında Tablo 13’ten görüleceği üzere istatistikî olarak anlamlı bir ilişki vardır (p=0,001). Tablo 13Üyeliğin sağlayacağı yararlar - AB üyeliğine verilen destek ilişkisi Üyelik gerçekleştiğinde yararlar sağlanacak Vize almadan Avrupa’da seyahat etme Avrupa ülkelerinde çalışma hakkı kazanma Türkiye ekonomisinin daha güçlü hale gelmesi Türkiye’nin diğer Müslüman ülkelere örnek olması Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olması Hayat standardının yükselmesi Üyeliğin Desteklenme Derecesi Sig. (2-tailed) Pearson Correlation (r) (p) 0,175 0,001 0,247 0,001 0,383 0,001 0,363 0,001 0,431 0,001 0,432 0,001 ÖZGÜR TONUS 76 Şekil 13 Türkiye’nin AB üyeliği engelleyen faktörlere yönelik ifadelere katılım (%) Eskişehir kamuoyunun Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyen faktörlere yönelik ifadelere katılım dereceleri Şekil 13’te sunulmuştur. Söz konusu ifadelere katılım dereceleri arasında belirgin farklar olmadığı görülmektedir. Burada ayrışma AB üyeliğine verilen destekle yaşanmaktadır. Türkiye’nin üyeliğini destekleyenler Türkiye’de demokrasisinin gelişmemesini ve Türkiye’nin üyelik yolunda yükümlülüklerini yerine getirmemesini üyelik sürecinin önündeki en önemli engeller olarak görmektedir. Bu sonuçlar Çarkoğlu ve Kentmen’in elde ettiği demokratik beklentilerin kamuoyunun AB’ye yönelik düşüncelerinde pozitif etki yaptığı bulgularıyla örtüşmektedir. Diğer taraftan üyeliğe karşı olanlar ise Türkiye’nin ahlaki ve kültürel değerlerinin Avrupa’ya uygun olmamasını ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasını engel olarak görmektedir. Tablo 14 Türkiye’nin üyeliğini engellediği düşünülen faktörler - AB üyeliğine verilen destek Üyeliğin gerçekleşmesini engelleyen faktörler Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için, Ahlaki ve kültürel değerlerimiz Avrupa’ya uygun olmadığı için, Türkiye ekonomisi yeteri kadar güçlü olmadığı için, Türkiye üye olmak için yapması gerekenleri yerine getirmediği için, AB, Türkiye’yi hiçbir zaman üyeliğe kabul etmeyecektir. Kıbrıs sorunu çözülemediği için, Türkiye’de demokrasi gelişmediği için, Üyeliğin Desteklenme Derecesi Pearson Sig. (2-tailed) (p) Correlation (r) -0,237 0,001 -0,157 0,001 0,063 0,059 0,170 0,001 -0,223 0,024 0,147 0,001 0,467 0,001 ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 77 Türkiye’nin AB üyeliğine verilen destek ile Türkiye’nin üyeliğini engellediği düşünülen faktörler korelasyon analizi yapılarak test edilmiştir (Tablo 14). Elde edilen verilere göre AB üyeliğini destekleyenler ile engel olduğu düşünülen faktörler arasında negatif ilişki belirlenmiştir. AB üyeliğini destekleyen katılımcılar, Türkiye’de AB müktesebatına uyum amacıyla gerçekleştirilen demokratik reformların devam etmemesi nedeniyle AB üyeliğinin gerçekleşmediğini düşünmektedir. Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermeyen katılımcılar ise, Türkiye ile Avrupa arasındaki ahlaki ve kültürel değerlerin farklılığını engelleyici bir faktör olarak düşünmektedirler. Bu sonuçların istatistikî olarak anlamlılık düzeyinin ölçülmesi için yapılan t testi sonucunda elde edilen ortalama değerleri Tablo 15’te gösterilmektedir. Bu ortalamalara göre AB üyeliğini destekleyenler üyeliği engelleyen unsur olarak Türkiye ekonomisinin yeteri kadar güçlü olmadığına, Türkiye’de demokrasinin gelişmediğine ve Türkiye’nin üyelik için gerekenleri yapmadığına işaret etmektedirler. AB üyeliğini desteklemeyenler ise kültürel ve dini faktörleri üyeliğin önündeki engel olarak görmektedirler. Bu sonuçlar yapılan bağımsız örneklem testi istatistikî olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,001). Tablo 15 Türkiye’nin üyeliğini engelleyici faktörler- AB üyeliğine verilen destek ortalamalar Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için Ahlaki ve kültürel değerlerimiz Avrupa'ya uygun olmadığı için Türkiye ekonomisi yeteri kadar güçlü olmadığı için Türkiye üye olmak için yapması gerekenleri yerine getirmediği için AB bizi hiçbir zaman üyeliğe kabul etmeyecektir. Kıbrıs sorunu çözülemediği için Türkiye’de demokrasi gelişmediği için * p=0,01, **P=0,05 Destek Derecesi N Ortalama Desteklemeyenler Destekleyenler Desteklemeyenler 213 488 207 3,63 2,78 3,23 Std. Sapma 1,437 1,327 1,436 Destekleyenler 481 2,70 1,268 Desteklemeyenler 204 2,75 1,377 Destekleyenler 481 2,97 1,299 Desteklemeyenler 199 2,73 1,431 Destekleyenler 486 3,29 1,247 Desteklemeyenler 203 3,79 1,341 Destekleyenler 479 3,03 1,384 Desteklemeyenler Destekleyenler Desteklemeyenler Destekleyenler 204 476 200 495 2,88 3,01 2,80 3,35 1,361 1,299 1,500 1,364 t 7,6* 4,9* 2,0** -5,2* 6,7* -1,2* -4,7* ÖZGÜR TONUS 78 Bu sonuçlar Transatlantik Eğilimler 2011 ve 2014 sonuçlarında ortaya çıkan “Türkiye'nin üyeliğinin kötü bir şey olmasının temel nedeni nedir?” sorusuna verilen üyeliğinin ulusal kültür açısından bir tehdit olduğu, nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması ve Türkiye’nin yoksul olması yanıtlarıyla benzeşmektedir. Çiftçiler 42 Hiç kimseye yarar sağlamaz 58 Türkiye'nin bölünmesini isteyenler 129 Azınlıklar 144 Etnik Gruplar 174 Politikacılar İşsizler Öğrenciler Gençler Sanayiciler-İşadamları 0 100 332 374 417 418 557 200 300 400 500 600 Şekil 14 Türkiye’nin AB üyesi olmasından yarar sağlayacak kesimler Araştırma sonuçlarına göre Eskişehir kamuoyu Türkiye’nin AB üyeliğinden sanayiciler ve işadamları, gençler, öğrenciler ve işsizlerin yarar sağlayacağı, en az yararı ise çiftçilerin sağlayacağı yönünde görüş bildirmişlerdir (Şekil 14). AB üyeliğine verilen destek ile Türkiye’nin üyeliğinin gerçekleşmesi halinde en çok yarar sağlayacak kesimin karşılaştırıldığı çapraz tablo sonuçları Tablo 16’da sunulmuştur. AB üyeliğine destek verenler üyeliğin öğrencilere, sanayici ve işadamlarına ve gençlere en yüksek faydayı sağlayacağını düşünmektedir. AB üyeliğini desteklemeyen katılımcı grubu ise olası üyelik gerçekleştiğinde sanayici ve işadamlarının, öğrencilerin ve politikacıların en yüksek faydayı elde edeceğini düşünmektedir. Her iki kesimin ortak görüşü ise Türkiye’de çiftçiler ve azınlıkların üyelik gerçekleştiğinde en az faydayı sağlayacağı yönündedir. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 79 Tablo 16 AB üyeliğinin yarar sağlayacağı kesimler – AB üyeliğine verilen destek Öğrenciler Gençler İşsizler Etnik Gruplar Sanayiciler-İşadamları Politikacılar Türkiye’nin bölünmesini isteyenler Azınlıklar Çiftçiler Hiç kimseye yarar sağlamaz AB Üyeliğini Destekleyenler (Frekans) 122 86 67 23 113 51 AB Üyeliğini Desteklemeyenler (Frekans) 42 14 14 27 46 30 12 17 13 5 6 1 13 23 Sonuç Araştırmayla elde edilen sonuçlar, Eskişehir’in Türkiye geneline ilişkin elde edilen bulgulardan farklılaştığını göstermektedir. Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik desteğinin %53,9’luk düzey ile aynı dönemi kapsayan hem TÜİK hem de Eurobarometer araştırmalarında, Türkiye geneli için elde edilen sonuçlardan daha yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. Bu niteliği ile AB üyeliğine destek açısından Eskişehir’in Türkiye genelinden farklılaştığı vurgulanabilir. Kararsız olarak tanımlayabileceğimiz kategorinin payı ise %23,9 oranı ile Türkiye geneliyle benzeşmektedir. Bu farklılığı yaratan nedenler arasında, araştırma sonucunda elde edilen Eskişehir kamuoyunun AB hakkında kendisinin bilgili olduğunu düşündüğü bulgusu gösterilebilir. Araştırma örnekleminde AB hakkında hiçbir bilgim yok diyenlerin oranı sadece %6 düzeyindedir. AB hakkında bilgi düzeyi arttıkça, Türkiye’nin üyeliğine verilen destek de artacaktır önermesini Eskişehir kamuoyundan elde edilen bulgular desteklemektedir. Eurobarometer araştırmalarında genel olarak Türkiye kamuoyunun AB konularında kendini bilgisiz, aynı zamanda da güvensiz hissettiği sonuçları ile birlikte düşünüldüğünde, Eskişehir’in eğitim seviyesinin Türkiye genelinden farklılığı AB hakkındaki bilgi seviyesine de yansımıştır. Eskişehir’de de Türkiye genelinde olduğu gibi AB hakkında bilginin TV ve radyo programları ile günlük gazeteler aracılığıyla elde edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Eskişehir AB algısı konusunda ikiye bölünmüş bir görüntü sergilemektedir. Bir tarafta AB’nin Avrupa’da barış ve güvenliği sağladığını, demokra- 80 ÖZGÜR TONUS siyi koruduğunu ve güçlendirdiğini, ekonomik dayanışmayı sağladığını düşünenler yer alırken diğer tarafta ise AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğunu ve emperyalist bir yapı olduğunu düşünenler yer almaktadır. Bu kutuplaşma literatürdeki diğer araştırma sonuçlarıyla benzeşmektedir. Eskişehir kamuoyunda AB hakkında kendilerini daha bilgili olarak gören kesimlerden de AB üyeliğine daha fazla destek verildiği görülmektedir. Buna karşılık katılımcıların yaşı ve gelir düzeyi ile AB üyeliğine verdikleri destek arasında anlamlı ilişkiler tespit edilememiştir. Ortalamalar dikkate alındığında, Eskişehir’de AB üyeliğine düşük gelir grubundan daha fazla destek gelmektedir. Eskişehir’de yaş grupları açısından AB üyeliğine verilen desteğe bakıldığında 50 yaş üzeri bireylerde destek nispi olarak yüksektir. TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması kapsamında elde edilen bulgularda, Türkiye genelinde AB üyeliğine karşıtlık 65 yaş üstü bireylerde daha yüksektir. Eskişehir’de ise her yaş grubundan üyelik yönünde destek gelmekle birlikte yaş arttıkça destek de artmaktadır. Özellikle 20-29 yaş grubunda olan gençlerin yüksekokul-fakülte veya lisans-üstü eğitim aşamasında oldukları göz önünde bulundurulduğunda, AB üyeliğine verilen desteğin Eskişehir’de bu kategoride nispi olarak düşük olması dikkat çekicidir. Bu bulgular da TÜİK’in Türkiye geneline ilişkin bulgularının tam tersi yönündedir. Eskişehir kamuoyu Türkiye genelinde olduğu gibi AB üyeliğinin getireceği vizesiz seyahat, AB ülkelerinde çalışma hakkı ve hayat standardının yükselmesi gibi ekonomik getirilere öncelik vermektedir. Katılımcılar Türkiye’nin AB üyesi olması durumunda en çok çıkar sağlayacak kesim olarak sanayiciler-işadamları, gençler ve öğrencileri görmektedir. Dolayısıyla üyeliğin getireceği serbest dolaşım ve çalışma hakkından da en çok bu kesimin yararlanacağı düşünülmektedir. AB üyeliğini destekleyen ve desteklemeyen grubun ortak görüşü ise Türkiye’de çiftçiler ve azınlıkların üyelik gerçekleştiğinde en az faydayı sağlayacağı yönündedir. Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenler, Türkiye’nin demokrasisinin gelişmemiş olmasını ve Türkiye’nin üyelik yolunda yükümlülüklerini yerine getirmemesini üyelik sürecinin önündeki en önemli engeller olarak görmektedir. Bir başka ifadeyle demokratikleşme ve AB müktesebatına uyum alanlarında adımların atılmasının üyelik sürecini hızlandıracağını düşünmektedirler. Diğer taraftan Eskişehir’de Türkiye’nin AB üyeliğe karşı olanlar ise Türkiye’nin ahlaki ve kültürel değerlerinin Avrupa’ya uygun olmamasını ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasını karşıtlıklarının temeline oturtmaktadır. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 81 Eskişehir’in sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesinin AB’ye bakışı olumlu etkilediği ve Eskişehir’in Türkiye genelinden farklılaştığı araştırmamız sonucunda tespit edilmiştir. Benzer araştırmaların sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında öne çıkan İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Antalya ve Bursa gibi illerde de gerçekleştirilerek karşılaştırma yapılmasıyla alanyazına önemli katkılar sağlanacağı düşünülmektedir. Elde edilen bu bulguların Türkiye-AB ilişkilerinde ivme kaybedildiği bir döneme ait olduğu göz ardı edilmemelidir. AB’nin, AB üyesi ülkelerin ve Avrupa Vatandaşlarının çoğunun Türkiye’nin üyeliğine karşı oldukları algısının yayıldığı bu dönemde, Türkiye kamuoyunda da buna karşılık tepkisel bir tutum gelişmektedir. Bu nedenle Eskişehir’e yönelik elde ettiğimiz bulgular kamuoyunun AB hakkında bilgi düzeyinin artmasının yanında, demokratik ve sosyo-ekonomik dönüşüm beklentilerinin karşılanması ile Türkiye’nin AB üyelik sürecine de daha fazla sahip çıkılacağı fikrini desteklemektedir. Kaynakça AB-Türkiye Odalar Forumu, Türkiye'de AB Üyeliği İçin Şirketlerin Hazırlıkları: Türkiye'de Özel Sektörün Görüşleri -2013, EUROCHAMBERS-TOBB, 2013. Abusara Adel, Public Opinion in Turkey on EU Accession – an (Un)desirable Marriage?, Different Dimensions of European Security, (17), 2010, s.77-87. Akgün Mensur, et al., Türkiye'de Dış Politika Algısı, TESEV: Dış Politika Programı, 2011. Alkan Nail, Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin AB Algısı, Ankara: KonradAdenauer Stiftung, 2013. Arıkan Gizem, Attitudes Towards the EU in Turkey, Perceptions , XVII (3), 2012, s. 81-103. Atabek Necdet, Türk Basınında Kamuoyu Araştırmaları, İletişim, 2003, s. 1-28. ATAUM, “AB'nin Türkiye'nin Bürokratik Dönüşümüne Etkileri” 27 Ocak 2012, <http://ataum.ankara.edu.tr/proje2012.pdf> Çarkoğlu Ali ve Kentmen Çiğdem, Diagnosing Trends and Determinants in Public Support for Turkey's EU Membership, South European Society And Politics , Vol. 16, No. 3, 2011, s. 365-379. Çarkoğlu Ali, Who Wants Full Membership? Characteristics of Turkish Public Support for EU Membership, Turkish Studies , 4 (1), s. 171-194. 82 ÖZGÜR TONUS EDAM, “EDAM Kamuoyu Anketleri” 12 Ocak 2013, <http://edam.org.tr/document/EDAMAnketOcak2013.pdf> (19 Eylül 2014). Elgün Özlem ve Tillman Erik, Exposure to European Union policies and support for membership in the candidate countries, Political Research Quarterly, 60 (3), 2007, s. 391-400. European Commission, “Standard Eurobarometer”, 19 Eylül 2014, http://ec.europa.eu/public_opinion/ archives/eb_arch_en.htm (25 Temmuz 2014). European Commission, Eurobarometer 62, Autumn 2004. German Marshall Fund, Transatlantic Trends Country Profiles: Turkey 2014, German Marshall Fund, 2014. Gül Erhan ve Çevik Bora, 2010 ve 2012 Verileriyle Türkiye’de İllerin Gelişmişlik Düzeyi Araştırması, Türkiye İş Bankası, İktisadi Araştırmalar, 2014, s.6. Kadir Has Üniversitesi, Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2012, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2013. Kadir Has Üniversitesi, Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2013, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi, 2014. Kalkınma Bakanlığı, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, Ankara: Kalkınma Bakanlığı, 2013, s.53. Kaya İlhan, Kılıç Taner ve Yıldırım Ahmet, Dicle Üniversitesi Öğrencilerinin Türkiye'nin AB Üyeliğine İlişkin Görüş ve Beklentileri, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (23), 2008, s.254-273. Kentmen Çiğdem, Determinants of Support for EU Membership in Turkey: Islamic Attachments, Utilitarian Considerations and National Identity, European Union Politics, 9 (4), 2008, s. 487-510. Müftüoğlu Özgür ve Çetin Rana, “Ücretli Çalışanların Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği Üzerine Düşünceleri” 20 Eylül 2005, <http://www.sendika.org/2005/09/ucretli-calisanlarin-turkiyenin-avrupabirligi-uyeligi-uzerine-dusunceleri-disk-gida-is> (27 Mart 2013). Şenyuva Özgehan, Turkish public opinion and European Union membership: The state of the art in public opinion studies in Turkey, Perceptions: Journal of International Affairs, 11 (1), 2006, s.19-32. Şenyuva Özgehan, Türkiye Kamuoyu ve Avrupa Birliği 2001-2008: Beklentiler, İstekler ve Korkular, Uluslararası İlişkiler, 6 (22), 2009, s.97-123. The International Republican Institute, Turkish Public Opinion Survey, IRI, 2011. Tonus Özgür, Eskişehir Kamuoyunda Avrupa Birliği Algısı, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2015. ESKİŞEHİR’DE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLI MI? 83 TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Ankara: TÜİK, 2013. TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2013, Ankara: TÜİK. TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2014,Ankara: TÜİK. Yazgan Hatice ve Aktaş Altan, Türkiye- Avrupa Birliği İlişkilerinde Kamuoyu Faktörü: Çankırı İli Örneği, Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi,2 (2), 2012, s.1-23. Yıldırım Engin, Çalış Şuayyip ve Benli Abdurrahman, Turkish Labour Confederations and Turkey's Membership of the European Union, Economic and Industrial Democracy , 29 (3), 2008, s.362-387. 84 ÖZGÜR TONUS Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.85-107 AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY: ROMANIA Merve İrem YAPICI** Abstract In order to diminish its energy dependence to the Russian Federation, Europe hastened its search for alternative supplies and rediscovered Romania both as a transit state and a reliable energy supplier especially after the Ukrainian Crisis. It is estimated that Romania would address European energy needs not only with its unexploited natural gas reserves but also with its miscellaneous energy resources like shale gas and wind power. Moreover, Romania will be able to take an active role in European future energy policy formulations as an energy transit state. Especially the AGRI (The Azerbaijan-Georgia-Romania Interconnector) Project reveals Romania’s strategic position in European gas calculations. However, the functioning of the AGRI Project depends on the construction and/or alteration of pipelines to the European Union centers and the incorporation of new supplier countries to the project. Keywords: Romania, AGRI Project, Europe, energy security. Avrupa’nın Enerji Arz Güvenliği Açısından Yükselen Aktör: Romanya Özet Özellikle Ukrayna Krizi’nden sonra doğalgaz temini konusunda Rusya’ya olan bağımlılığı aşma çabasındaki Avrupa, alternatif kaynak arayışına hız vermekte ve bu noktada Romanya’dan hem bir transit hem de bir kaynak ülke olarak faydalanma fırsatı ile karşı karşıya kalmaktadır. Sadece doğalgaz değil, kaya gazı ve rüzgâr An earlier version of this paper was presented at the II. Black Sea and Balkans Economic and Political Studies Symposium, November 9-13, 2015, Saint Petersburg, the Russian Federation. ** Assist. Prof. Dr., Adnan Menderes University Faculty of Economics and Administrative Sciences Department of International Relations. *** Makalenin Gönderilme Tarihi: 14 Kasım 2015, Kabul Edilme Tarihi: 29 Aralık 2015 MERVE İREM YAPICI 86 enerjisi gibi farklı kaynaklarıyla Avrupa’nın enerji ihtiyacına cevap vermesi beklenen Romanya, içinde bulunduğu AGRI Projesi aracılığıyla transit ülke olma konumunu da güçlendirmektedir. Ancak AGRI Projesi’nin işlerliği için Avrupa Birliği merkezlerine uzanacak boru hatları yapımının/tadilatının ve tedarikçi ülke sayısının arttırılmasının zorunluluğu, Romanya’nın hassas ve zaafları bulunan bir güçlenme süreci içinde bulunduğunu kanıtlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Romanya, AGRI Projesi, Avrupa, enerji güvenliği Introduction Russian intervention towards Ukraine in 2014 has disconcerted many European capitals and Brussels. The great concern in European capitals and European Union (EU) headquarters in Brussels was not rootless, because the EU imported (and still imports) significant amount of energy from the Russian Federation, and Ukraine was (and still is) the central transit destination. Ukraine is the country through which more than 50 % of Russian gas destinated for the EU is shipped1. 175 million cubic meters of Russian gas is also transported via Ukrainian pipelines daily2. On 15 June 2014, Russia stopped delivering gas to Ukraine and a threat about the disruption of the gas supplies to the EU was emerged. Especially Slovakia and Bulgaria that depended on Russia for their entire gas imports and received all their Russian gas through Ukraine were heavily affected by the Russian move3. To reduce the risks to energy security, EU developed emergency plans including increasing gas stocks, reducing short-term energy demand, and switching to alternative fuels4. In June 2014, the EU Commission launched European Energy Security Strategy that outlined some measures to guarantee its energy security. One of those measures was to improve renewable energy as an alternative source against Russian gas. In fact, in January 2014 the EU Commission decided to increase renewable energy share in total onshore energy consumption to 27 %5. On the other hand, according to the strategy, 1 2 3 4 5 Jakub M. Godzimirski, “European Energy Security in the Wake of the Russia-Ukraine Crisis”, Strategic File, Vol 27, No 63, 2014, p. 1. Fatma Yılmaz-Elmas, “Ukraine Crisis: The EU’s New Actorship Test”, The Journal of Turkish Weekly, 25 March 2014, <http://www.turkishweekly.net/2014/03/25/comment/ukraine-crisis-the-eus-new-actorshiptest/> (22 October 2015). Godzimirski, op.cit., p. 1. Ibid., pp. 3-4. Inga M. Ydersbond and Thea Sveen, “The Ukraine Crisis and European Energy System Transformation”, 21 October 2014, <http://energiogklima.no/kommentar/the-ukraine-crisisand-european-energy-system-transfor mation> (19 October 2015). AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 87 shale gas should partially be used to compensate for decline in conventional gas production, and it must be supported in addition to the renewable energy sources6. While European countries seek to refine alternative energy sources instead of Russian gas, they also look for alternative supplier countries, new transfer directions and technologies. For example, the EU aims to develop new technologies for the transfer of liquefied natural gas to the EU from sources not connected by pipelines7. In this atmosphere, Romania as an important supplier of several energy sources and a transit country for the Caspian energy becomes an unignorable actor in the EU. In this paper, Romania’s energy potential and her strategic role in energy transfer to Europe will be discussed. The aim of the paper is to explore the capacity of Romania to become energy center of the EU and to scrutinize Romania’s efforts to this end. Fossil (Unrenewable) Energy Sources of Romania: Natural Gas, Oil and Shale Gas Romania, the third most successful country in European Union's (EU) energy independence statistics after Denmark and Estonia with a dependence rate of 22.7 %8, is likely to achieve full energy independence by the end of 2020, thanks to her shale gas production and alternative energy sources like wind and nuclear power9. According to the data from the Romanian company Transgaz, Romania has not imported natural gas since March 2015 and her internal production and stored natural gas have been enough to satisfy internal demand. Romania also became a prominent exporter of natural gas, at a level of over 440 million cubic meters per month10. National Regulatory Authority for Energy (ANRE) estimated consumption of 11 6 “Shale Gas and EU Energy Security”, European Parliament Briefing, December 2014, <http://www.euro parl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2014/542167/EPRS_BRI(2014)542167_REV1_EN.p df> (23 October 2015). 7 Pasquale De Micco, “Changing Pipelines, Shifting Strategies: Gas in South Eastern Europe”, European Parliament Web Page, July 2015, <http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2015/549053/ EXPO_IDA(2015)549053_EN.pdf> (24 October 2015). 8 “Romania - Amongst the Most Energy Independent Countries in the EU”, FactCheckEU, 15 April 2004, <https://factcheckeu.org/factchecks/show/420/energy-independence> (15 September 2015). 9 Ana Hontz-Ward, “Romania Expects to be Energy Independent Despite Ukraine Crisis”, Voice of America, 14 July 2014, <http://www.voanews.com/content/romania-expectsenergy-independence-despite-ukraine-crisis/ 1956837.html> (13 September 2015). 10 “Romania Becomes Natural Gas Exporter”, NineO'clock.ro, 10 June 2015, <http://www.nineoclock.ro/roma nia-becomes-natural-gas-exporter/> (17 September 2015). 88 MERVE İREM YAPICI billion cubic meters of natural gas for the year 2015, of which imports represent only 3 %, as compared to 25 % before 200811. As we can see from the data above, Romania is forging ahead with overcoming her dependence to the Russian gas, while other EU member states' high dependence levels increases their vulnerabilities every new year12. According to the Energy Strategy Draft of Romania, the country has the largest natural gas reserves in Central and Eastern Europe with proved reserves of 150 billion cubic meters and geological reserves of 615 billion cubic meters13. Nearly 75 % of Romania's natural gas resources are found in Transylvania region, especially in Mures and Sibiu countries. Deleni gas field, discovered in 1912 and located in Mures Country, is the largest natural gas field in Romania with proved reserves of 85 billion cubic meters. As seen in the map below, two influential companies Romgaz and Petrom dominate the local natural gas production in Romania with market shares of 51.25 % and 46.33 % respectively14. Map 1: Investors in Romanian Gas Sector Source: http://www.techcorr.com/news/Articles/Article.cfm?ID=2389. 11 “Romania Could Give Up Natural Gas Imports Starting Next Year, ANRE Head Says”, The Romania Journal, 10 September 2015 <http://www.romaniajournal.ro/romania-could-give-upnatural-gas-imports-star ting-next-year-anre-head-says/> (15 September 2015). 12 Loredana Mihailescu, “Romania As an Energy Hub in Southeastern Europe”, Legal Insight, <http://www.cmslegal.com/Hubbard.FileSystem/files/Publication/7022b0c4-e5fd-4a9d-95c83353107a1dbc/Presentation /PublicationAttachment/5ffa74c8-31bc-4b4a-a0fd-4ad822fe4ae6/ Romania-as-an-energy-hub-in-South-eas tern-Europe.pdf> (19 October 2015), p. 18. 13 Constantin Radut, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February 2015, <http://www.nine oclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gas-reserves/> (15 September 2015). 14 “Gas in Romania”, World Energy Council, <https://www.worldenergy.org/data/ resources/country/romania /gas/> (8 October 2015). AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 89 Additionally, huge discoveries of oil and gas in Black Sea continental shelf of Romania have located the country at the heart of the regional energy market. In February 2012, ExxonMobil and Romania's OMV Petrom Company announced the results of Domino-1, Romania's first deep-water wildcat, in the Neptun East block in the western Black Sea. It was reported that the Domino-1 well had encountered 72 meter of net gas pay, suggesting as a preliminary estimate that the field could hold between 1.5 and 3 Tcf of gas15. This means explored deposit of natural gas in Romanian waters contains reserves with an estimated capacity between 42 and 84 billion cubic meters16. Although production could begin only after 2018, it is possible to say that the new resources can supplement Europe's long-standing efforts to decrease its reliance on Russian oil and gas17. Furthermore, in 2014 the two companies started drilling the Domino-2 well, which is about 200 kilometres offshore, and the Pelican South-1 wildcat well, located about 155 kilometres offshore in the Romanian sector of the Black Sea18. Data from the two wells are under evaluation. As OMV Petrom notes, results from the three wells as well as data from additional exploration wells will be processed for the assessment of Romania's whole potential. It should also be noted that, further exploration is expected in 201619. 15 “Romania: Black Sea Gas Discovery” GEO ExPro, Vol 9, No 2, 2012, http://www.geoexpro.com/articles /2012/09/romania-black-sea-gas-discovery (23 September 2015). 16 “Romania Moves toward Independence from Russian Gas”, About Oil, 30 June 2013, <http://www.abo.net /oilportal/topic/view.do?contentId=2113966>, (22 September 2015). 17 Hans Von Der Brelie, “Crude Awakening: Romania's Black Sea Oil and Gas Finds Fuel Europe's Energy Hopes”, Euronews, 5 December 2014, <http://www.euronews.com/2014/12/05/crude-awakening-romania-s-black-sea-oil-and-gasfinds-fuel-europe-s-energy-hopes/> (15 October 2015). 18 Doinita Dolapchieva, “UPDATE 1- OMV Petrom Declines to Confirm Gas Discovery Offshore Romania”, SeeNews, 19 February 2015, <http://wire.seenews.com/news/update1-omv-petrom-declines-to-confirm-gas-dis covery-offshore-romania-464274> (23 September 2015). 19 Scott Weeden, “Deepwater Black Sea, Shale Top Romania's Oil, Gas Agenda”, E&P, 22 April 2015, <http:// www.epmag.com/deepwater-black-sea-shale-top-romanias-oil-gasagenda-788881#p=4>, (23 September 2015). 90 MERVE İREM YAPICI Map 2: Domino-1 in the Neptun Block Source:http://www.geoexpro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery. As Radu Dudau, Director of the Bucharest-based Energy Policy Group rightfully asserts, although Romania will be faced with a surplus of gas, her underdeveloped infrastructure hinders Romania from fulfilling her export potential. Romania has a very limited interconnection with Moldova and also can not export gas either to Ukraine or Bulgaria20. In order to overcome this problem, Romania signed a joint declaration together with Bulgaria, Hungary and Slovakia in May 2015 in Riga on regional interconnections for natural gas. The document was introduced in line with the efforts to consolidate European energy security21. The declaration asserted the contracting parties’ full support for the construction of natural gas interconnection systems in Europe. As written in the Romanian Ministry of Foreign Affairs Web Site, the declaration shows 20 Karel Beckman, “Interview Radu Dudau, Energy Policy Group: ’We Want in Urgent Need of a New Energy Strategy’”, Energy Post, 27 May 2015, <http://www.energy post.eu/interview-radu-dudau-energy-policy-group-urgent-need-new-energy-strategy/> (4 September 2015). 21 Corina Cristea, “Romania as an Energy Hub”, Radio Romania International, 14 August 2015, <http://www. rri.ro/en_gb/romania_as_an_energy_hub-2532320> (25 September 2015). AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 91 primarily the signatory countries' commitment to an energy union. It seeks to build a platform to promote European investment in cross-European energy infrastructure projects, mainly in Central and Eastern Europe22. Additionally, the largest Romanian natural gas transmission company Transgaz arranges the construction of a national natural gas transmission system in Romania on Bulgaria-Romania-Hungary-Austria Corridor (BRUA). As Constantin Radut points out, "the project entails the development of a natural gas transmission capacity between existing points of interconnection with the natural gas transmission grids of Bulgaria (Giurgiu) and Hungary (Csanadpalota), through the construction of a new pipeline with a total length of 550 km, on the Giurgiu-Podisor-CorbuHurezani-Hateg-Recas-Horia route, and of three compressor stations located along its route (in Corbu, Hateg and Horia)". With the accomplishment of the project, it is estimated that natural gas transport capacity of 1.5 billion cubic meters per year toward Bulgaria and 4.4 billon cubic meters per year toward Hungary will be ensured. The project's deadline is 2019 and its cost is estimated at 560 million Euro23. In addition to her vast natural gas reserves, Romania has a potential to emerge as a modest but more influential actor in European oil sector. Today, Romania is the fifth-largest oil producer in Europe and fourth-largest in the EU. The domestic crude production of Romania is around 2 % of Europe's and some 6 % of the EU's. According to Oil and Gas Journal estimates of the year 2014, the country has the fourth-largest proved crude oil reserves in Europe, with 600 million barrels24. According to the data published on the Energy Ministry's website, Romania's strategic petroleum reserve should reach a minimum of 1.2 million tons of oil equivalent (toe) in 201525. The draft Romanian Energy Strategy for 2015-2035 acknowledges the limited nature of crude oil reserves in Romania by considering the modest 22 “Minister of Foreign Affairs Bogdan Aurescu Signs Joint Declaration by Romania Bulgaria - Hungary - Slovakia on Promotion of Interconnection of Existing Infrastructure for Natural Gas Supply”, Ministry of Foreign Affairs of Romania, 25 May 2015, <http://www.mae.ro/en/node/32172> (23 September 2015). 23 Constantin Radut, “BRUA: New Natural Gas Pipeline Appears on South-East Europe's Map”, NineO'clock.ro, 20 May 2015, <http://www.nineoclock.ro/brua-new-natural-gaspipeline-appears-on-south-east-europe%E2%80 %99s-map/> (22 September 2015). 24 Constantin Radut, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February 2015, <http://www.nine oclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gas-reserves/> (15 September 2015). 25 “Romania: Strategic Petroleum Reserve to Total 1.2 Million Toe”, Energyworld, 10 July 2015, http://www. energyworldmag.com/10/07/2015/romania-strategic-petroleum-reserveto-total-1-2-million-toe/ (2 October 2015). 92 MERVE İREM YAPICI discoveries of the last 30 years. However, the document also discusses some recent signals of potential coming from the shallow Black Sea waters, the marketing of which being still at an analysis phase26. In July 2014 OMV Petrom has announced the success of an exploration well, the Marina-1 well, in the Black Sea. The well, which was drilled 60 km from shore to a depth of about 2.150 meters below the seabed, encountered a new oil reservoir on the continental shelf of the Black Sea. Production tests of the Marina-1 show a potential production per well of 1.500-2.000 boe/day. However, it should be noted that, large-scale infrastructural investments including drilling of the production wells, is needed to exploit the reservoir. Production from the Marina discovery could commence over the next 3-4 years depending on the prediction on its commercial viability. Infrastructure investments necessary for the efficient development of the reservoir are estimated above 100 million Euro27. According to Gabriel Selischi, member of the OMV Petrom Executive Board, OMV Petrom will continue to invest in infrastructure projects of the offshore segment28. In addition to her natural gas and crude oil potential, Romania comes to the fore as one of the biggest actors in European shale gas sector. According to US Energy Information Agency statistics, Romania was ranked third (1,444 billion cubic meters) in the list of European countries with highest estimated potential of shale gas after Poland (4,190 billion cubic meters) and France (3,879 billion cubic meters)29. Most blocks with shale gas potential are located in the eastern part of Romania, adjacent to the border with Ukraine. This area is composed of three sedimentary basins: Carpathian Foreland, Carpathian Foredeep and Moesian Platform30. Many energy firms have been attracted by large shale gas potential of Romania. However, US energy giant Chevron announced on February 2015 its decision to discontinue its shale gas exploration operations in Romania 26 “Romania Imported 3.222 Million Tonnes of Oil Equivalent in H1 of the Year”, Act Media, 20 August 2015, <http://actmedia.eu/energy-and-environment/romania-imported3.222-million-tonnes-of-oil-equivalent-in-h1-of-the-year/59573>, (10 October 2015). 27 “Romania: OVM Petrom Announces Oil Discovery in the Black Sea”, Energy-pedia News, July 16 2014, <http://www.energy-pedia.com/news/romania/new-160200>, (19 September 2015). 28 “Petrom Strikes Oil Under Shallow Black Sea Waters”, Agerpress, 16 July 2014, <http://www.agerpres. ro/english/2014/07/16/petrom-strikes-oil-under-shallow-black-seawaters-12-16-47> (25 September 2015). 29 Ruxandra Bologa, “The Future of Shale Gas in Romania”, <http://www.nndkp.ro/publications/articles/the-future-of-shale-gas-in-romania> (5 October 2015). 30 Mihailescu, op.cit., p. 19. AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 93 after massive anti-fracking protests31. Elena Mihalache clarifies the reasons behind Chevron's exit as follows: "...Chevron has had to deal with public opposition and outright protests;...mis and dis-information and lack of understanding among public and policymakers about the fracking procedure...; overwhelming bureaucracy and a highly confusing legal procedure when it comes to unconventional gas drilling in the country..."32. While anti-shale gas slogans were instrumentalized by some political parties during the general elections of 2012 in Romania, the government chose to be neutral regarding the issue. Merely think-tanks tried to inform the public, but those think-tanks only had a limited effect on public opinion especially in the rural areas where Chevron was operating. The main reason behind Chevron's decision to exit is the lack of commercial volumes available for extraction with today's technology and economic conditions. Chevron's exit, depending on that reason, can be interpreted as a loss for the country. The move has to be evaluated by the Romanian government and politicians as a case study, by which the requests of international investors such as transparency, speedy resolution of problems, political stability etc. should clearly be identified33. Renewable Energy Sources of Romania: Wind and Solar Energy As it is known, the consumption of fossil energy resources increases constantly, while the world’s known reserves are scant. Because of that imbalance, energy from renewable sources is becoming increasingly important for each country. Romania is not an exception. In the age of globalisation, Romania seeks to maintain a more favourable national energy balance by reducing the share of fossil energy resources in favour of renewable energy sources34. According to the Romanian National Action Plan, which was presented to the European Union, at the end of 2020, 24 % of all the energy consumed will be from renewable sources35. 31 “US Chevron Quits Shale Gas Operations in Romania”, Novinite, 22 February 2015, <http://www.novinite. com/articles/166718/US+Chevron+Quits+Shale+Gas+Operations+in+Romania> (12 September 2015). 32 Anca Elena Mihalache, “No Shale Gas in Eastern Europe, After All: Implications of Chevron's Exit from Romania”, Energypost, 9 April 2015, <http://www.energypost.eu/shale-gas-easterneurope-implications-chevrons-exit-romania/> (11 October 2015). 33 Ibid. 34 Lucian Stancila and Alin Cirdei, “Romania’s Energy Security in the European Context in the Era of Globalization”, Land Forces Academy Review, Vol 17, No 3, 2012, pp. 259-260. 35 Paul Lucian, “Energy for Romania from Renewable Sources”, Studies in Business and Economics, Vol 7, No 1, 2012, p. 111. 94 MERVE İREM YAPICI The renewable energy potential of Romania is quite high. According to the statistics of the European Wind Energy Association, in 2011, in Romania 520 MW were installed, in terms of wind parks. In the same year, 9.616 MW were produced in wind parks of the whole European Union. According to the data, Romania ranked seventh in the European Union and first in the region36. In Europe, Germany and the United Kingdom are the market leaders in wind power sector and Romania, Italy, Poland and Sweden are the emerging markets, which have made a surprising contribution in the last years37. At the end of 2012, cumulative wind power capacity of Romania has reached 1905 MW and the country became the leading actor among emerging markets of Europe. In terms of new installed wind power capacity Romania placed at number five in Europe, after Germany, United Kingdom, Italy and Spain38. The total installed wind power capacity in Romania increased by 36.5 % in 2013 compared to 2012 and it ranked 5th in Europe regarding renewable energy investments39. As it was seen below, the capacity jumped from 14 MW in 2009 to 2,954 MW at end of 2014, despite relative declines in growth starting from 201340. In 2014, Romania's cumulative wind capacity grew by 354 MW to 2.95 GW, the smallest yearly rise seen since 2010 and below an annual avarege of about 645 MW in 2011201341. 36 Ibid., pp. 111-112. Mădălina Cistina Tocan, “Wind Energy Sector in Romania – Present and Perspectives”, Ecoforum, Vol 3, No 1-4, 2014, p. 34. 38 Ibid., p. 36. 39 “Wind Power and Other Renewable Energy Sources in Romania”, Austrian Energy Agency, 24 February 2015, <http://www.enercee.net/detail/artikel/wind-power-and-otherrenewable-energy-sources-in-romania.html? pager%5Bpage%5D=5&cHash=a966f7c9fef48a093e5426ecc40041b> (12 October 2015). 40 Heather O’Brian, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable Project”, Windpower Monthly, 9 September 2015, <http://www.windpowermonthly.com/article/1363328/analysis-romanian-deve loperdismantle-now-unprofitable-project?bulletin=windpower-weekly> (15 October 2015). 41 Heather O’Brian, “Market Status: Romania - Progress Falters as Prices Fall”, Windpower Monthly, 1 April 2015, <http://www.windpowermonthly.com/article/1340370/ marketstatus-romania-progress-falters-prices-fall> (1 October 2015). 37 AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 95 Graphic 1: The Wind Power in Romania Source: http://www.thewindpower.net/country_en_44_romania.php. According to a recent study of Erste Bank, Romania and especially the Dobrogea Region with Constanta and Tulcea countries is the second best place in Europe after Scotland to construct wind farms depending on its vast wind potential42. Appropriately, Fantanele-Cogealac Wind Farm, largest coastal wind farm with an installed capacity of 600 MW, was constructed in a 2,700 acre field in the Fantanele and Cogealac municipalities of Constanta County. On 1 June 2010, the first of 240 wind turbine projects was launched and on 21 November 2012, the last wind turbine was connected to the grid by Czech investors. It should be noted that, the farm is now the largest onshore wind farm in Europe and contributes nearly 10 % of the Romanian renewable energy production43. Enel Green Power, one of the leading companies in Romanian renewable energy sector, has announced the construction of several wind farms in Romania, with a total power of 180 MW. Enel already owns farms in Valea Nucarilor, Casimcea si Corugea, Tulcea County, and in the villages of Sfanta Elena and Coronini with a total power of 269 MW. Another company GDF SUEZ Energy has entered the wind energy market, with an investment of 80 million euros in a wind farm at Gemenele, in Braila County with a capacity of 48 MW. In order to reach long-term strategic goals, those sizeable investments on wind energy must be supported by a healthy plan 42 Romania-Energy Policy, Laws and Regulations Handbook Volume 1 Strategic Information and Basic Laws, Washington, International Business Publications, 2015, p. 31. 43 “Fantanele-Cogealac Wind Farm, Romania” Power-techonology.com, <http://www.power-technology.com/ projects/-fantanele-cogealac-wind-farm> (14 October 2015). “Fantanele-Cogealac Wind Park” Cez Group, <http://www.cez.cz/en/power-plantsand-environment/wind-power-plant/fantanele-cegealac-wind-park.html> (14 October 2015). 96 MERVE İREM YAPICI that includes the improvement of power grids, dismantlement of old and inefficient power plants, and establishment of a stable legal framework44. Investors would easily move out in the absence of those measures. For example, Romanian renewable energy firm Monsson Group is preparing to remove turbines at its 27 MW Targusor wind farm in Constance County as regulatory changes damage their revenue potential. During the different construction stages of this project, legislation changed three times and expected income from the project would now stand at about 45-55 Euro/MWh compared to 120-140 Euro/MWh in 201245. In 2014, the Romanian government decided to revise its governmental support for renewable power in order to avoid the risk of overcompensating companies and to prevent a further increase of consumer electricity prices. By cutting in half the number of the so-called "green certificates" granted for each megawatt of power produced from wind, Romanian government forced companies that had invested heavily in new generation plants to reconsider their decisions. Therefore companies in Romania need predictability, which in reality they do not possess46. If we look at the geographic location and climate of Romania, we can say that Romania has massive solar potential waiting to be fully utilized. With more than 200 sunny days a year, Romania is eligible for annual energy flow between 1000 and 1300 kWh/sqm/year47. In 2013, the country installed more than 1 gigawatt of solar PV (PhotoVoltaic) for the first time ever. With the construction of the PV, Romania became one of the global players in solar energy like Italy, India, Greece and the United Kingdom48. Solar power in Romania had an installed capacity of 1,150 MW as the end of 201349. As it was seen at the map below, Romania’s leading solar regions are the Black Sea Coast, Dobrogea and Oltenia with an average of 1600 kWh/sqm/year. 44 Tocan, op.cit., p. 37. Heather O’Brian, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable Project”, Windpower Monthly, 9 September 2015, <http://www.windpowermonthly.com/article/1363328/analysis-romanian-deve loperdismantle-now-unprofitable-project?bulletin=windpower-weekly> (15 October 2015). 46 Andra Timu, “Romania Considers Reviving Support for Renewable Energy” Bloomberg, 23 February 2015, <http://www.bloomberg.com/news/articles/2015-02-23/romaniaconsiders-reviving-support-for-renewable-ener gy> (3 August 2015). 47 “Romanian Photovoltaic Industry Report”, <http://www.cnecc.org.cn/up loadfile/Solar%20Energy%20in%20 Romania.pdf> (13 October 2015). 48 Scott Moskowitz and Adam James, “How Romania Became a Gigawatt-Scale Solar Market and What’s Next”, gtm, 24 March 2014, http://www.greentechmedia.com/articles/read/how-romania-became-a-1-gigawatt-market (1 September 2015). 49 “Solar Power Capacity – Romania”, <https://www.quandl.com/data/BP/ SOLAR_CAP_ROU-Solar-Power-Capacity-Romania> (19 October 2015). 45 AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 97 On the other hand, the European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) lend a leader firm in the renewable energy sector Spain's EDP Renovaveis - 20 million euro to construct and run six solar photovoltaic parks generating a total of 50 MW in the southern Romanian region of Oltenia. Black Sea Trade and Development Bank also provided a parallel facility costing 10 million euro in 201450. So, despite recent cuts to the country’s solar incentives, EDP Renovaveis has secured 30 million euro in project finance for 50 MW of Romanian PV51. Map 3: Solar Potential in Romania Source: http://solargis.info/doc/_pics/freemaps/1000px/ghi/SolarGIS-Solar-map-Romania-en.png Romania, with miscellaneous energy sources, has implemented energy efficiency programs and therefore its potential for rising energy power of Europe strengthened. In this context, the Romanian Law on Energy Efficiency was issued in 2014 to increase energy efficiency in the country, with the intention of reducing the consumption of energy by 19 % by 2020. According to this law, the business operators are obliged to arrange and submit to the Energy Efficiency Department a statement of their total energy 50 Marian Chiriac, “EBRD Finances Solar Project in Romania”, Balkan Insight, 28 March 2014, <http://www. balkaninsight.com/en/article/ebrd-finances-solar-project-in-romania> (8 September 2015). 51 Lucy Woods, “Romania Solar Still Attracting Despite Green Certificate Cut” PVTECH, 31 March 2014, <http://www.pvtech.org/news/romania_solar_still_attracting_investment_despite_green_certifi cate_cut> (18 September 2015). MERVE İREM YAPICI 98 consumption every year. Business operators that annually consume more than 1,000 tones of oil equivalent and fail to perform an energy audit every four years are subject to high fines ranging between 2,250 and 45,000 Euro. According to the article 6 of the law, in order to ensure the energy efficiency, 3 % of the overall surface area of the public administration buildings must be renovated annually52. The law also involves effective policy measures including a fund for energy efficiency, independent energy audits, consumer advice programmes, and regulations or voluntary agreements53. Romania: An Influential Energy Transit State Romania will be able to take an active role in European future energy policy formulations not only as a supplier, but also as an energy transit state. Through the AGRI (Azerbaijan-Georgia-Romania Interconnector) Project, Romania could become the EU's leading energy player in the region, becoming a terminal country for Caspian hydrocarbons transit to Central Europe. The AGRI Project, the first liquefied natural gas (LNG) project of the Black Sea, was developed by Azerbaijan in a response to Ankara's new "Russia policy" and Turkish-Armenian Rapproachment process of 200954. Azerbaijan, Romania and Georgia signed an agreement in April 2010 to transport LNG from Azerbaijan to the EU through Georgia and Romania bypassing Turkey. Within the scope of the project, Azerbaijan’s natural gas would be liquidified at the Georgian port of Kulevi, shipped across the Black Sea, and regasified at the Romanian port of Constanta55. 52 “Romania: Energy Efficiency Novelties Can Revive Investments In the Energy Sector” Schoenherr, <http:// www.schoenherr.eu/uploads/tx_news/schoenherr_ RO_Arti col_legea_nr_121.pdf> (16 October 2015). 53 “WEC Romania Event Highlights National Energy Efficiency”, World Energy Council, <https://www. worldenergy.org/news-and-media/local-news/wec-romania-event-highlightsnational-energy-efficiency/> (03 October 2015). 54 Alin-Doru Codoban, “Romania: A New Geopolitical Actor in the Black Sea Energy Game”, Karadeniz Araştırmaları, Vol 9, No 34, 2012, p. 6. 55 Michael Ratner et al., “Europe’s Energy Security: Options and Challanges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS Report for Congress, 20 August 2013, <https://www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf 1-29> (19 October 2015), pp. 14-15. AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 99 Map 4: AGRI Project Source: http://www.novinite.com/articles/125268/Hungary+Lured+into+AGRI+Natural+ Gas+Pipeline+Project. Preliminary estimates show that, depending on possible capacities of terminals, the cost of the project will vary from 1.2 billion euros to 4.5 billion euros56. On the other hand, compared to other planned means of transporting Caspian gas to Europe, AGRI may be regarded as a commercially viable project. For example, in order to transport 16 bcm of gas at the first stage, the Southern Gas Corridor's (SGC) total cost would be $ 25 billion - $ 27 billion. For similar gas volumes, the cost of the AGRI Project would be only $ 9 billion57. 56 “AGRI Project’s Implementation Mainly Depends on Azerbaijan, Says Georgian Minister”, Trend News Agency, 14 February 2015, <http://en.trend.az/business/economy/2364257.html> (8 September 2015). 57 Gulmira Rzayeva, “Why is AGRI Back on Europe’s Energy Security Agenda?” Eurasia Daily Monitor, Vol 12, No 132, 15 July 2015, <http://www.jamestown.org/%20 regions/thecaucasus/single/?tx_ttnews%5Btt_news %5D=44163&tx_ttnews%5BbackPid%5D=54&cHash=89f48f8ded340318d86bba45e2a92 6ee#.ViePBH7h DIV> (15 October 2015). 100 MERVE İREM YAPICI The primary project founders of AGRI were Romania, Georgia and Azerbaijan. In September 2011 a Hungarian company also joined the project. Moreover Bulgaria, which signed a compressed natural gas agreement with Azerbaijan, is also discussing the idea of becoming an AGRI partner58. With an increase in AGRI's system capacity, Turkmen LNG could also be added to the network. Turkmen LNG support for the AGRI system would become a priority for Brussel's and Baku's long term strategic interests, because Azerbaijan's existing gas reserves will be depleted in 40 years if current exploitation trends continue59. Turkmen President Gurbanguly Berdymukhamedov also declared Turkmenistan government’s determination to join the project during his visit to Romania in May 2011. However, it is not clear whether Turkmenistan will be a part of AGRI or not60. AGRI Project, which aims to transfer Azerbaijani gas and, in the future, gas from Turkmenistan to Romania and Hungary through Georgia, was at the center of attention of regional decision makers in summer 2015. An AGRI Ministerial Meeting was held in Bucharest on 24 June 2015 and during this meeting member states' ministers of energy signed a joint declaration on supporting the development of the AGRI Project61. At the end of the meeting, Romanian Energy Minister Andrei Gerea stated that AGRI member states regard AGRI Project as a component of the SGC that may make an important contribution to the European energy security62. SGC, aimed at improving the security and diversity of the EU's energy supply by transferring Caspian natural gas to Europe, is comprised of three pipeline projects namely South Caucasus Pipeline (SCP), Trans Anatolian Pipeline (TANAP) and Trans Adriatic Pipeline (TAP). By those pipelines, SGC transfers Caspian gas through Turkey. From a strategic perspective, the 58 Codoban, op.cit., p. 6. Michael Tanchum, “AGRI’s Progress Advances Brussels’ and Baku’s Energy Agendas”, The Central Asia-Caucasus Analyst, 8 July 2015, <http://www.cacianalyst.org/publications/analytical-articles/item/13246-agri-progressadvances-brussels-baku-energy-agendas.html> (4 October 2015). 60 “Azerbaijan to Revive LNG Export Project to EU”, <http://www.naturalgaseurope.com/azerbaijan-revive-lng-export-project-eu> (15 October 2015). 61 Azad Hasanli, “AGRI Project Member Countries Ink Joint Declaration”, Trend News Agency, 24 June 2015, <http://en.trend.az/business/energy/2410502.html> (17 October 2015). 62 “Romania: AGRI Project Feasibility Study Highlights Two Viable Capacity Alternatives”, Energyworld, 25 June 2015, <http://www.energyworldmag.com/25/06/2015/romania-agriproject-feasibility-study-highlights-two-viable-capacity-alternatives>, (9 September 2015). 59 AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 101 EU attaches great importance to the AGRI Project, because it offers not only diversification from Russian supply, but also from Turkish gas route63. In other words, AGRI could be viewed as the only project which decreases the dependence on a single pipeline system or one transit country. Furthermore, unlike SGC; non-Shah Deniz gas of Azerbaijan such as Absheron, AzeriChirag-Guneshli and Umid/Babek should be potential sources for the AGRI project64. Map 5: SGC Project Source: http://www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/southern-gas-corridor. However, beside the advantages of AGRI Project in comparison with SGC, there are some difficulties to carry out this project. Firstly, Azeri supply will not be sufficient on the medium term for AGRI as well as for TANAP-TAP route. Secondly, at current levels of technological development, LNG construction costs are much more than those of pipelines. This means in terms of price, LNG will be uncompetitive especially compared to Russian piped gas. Last but not least, Russian encroachment on Georgian territory threatens the gas pipeline infrastructure65. Georgian port of Kulevi is near Abkhazia – a Russia-backed partially recognized state inside Georgia. Russian influence in Abkhazia can be used by Russia to put pressure on the AGRI Project66. 63 “Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015, <http://www.naturalgaseurope. com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October 2015). 64 Rzayeva, op.cit. 65 “Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015, <http://www.naturalgaseurope. com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October 2015). 66 László Marácz, “The Strategic Relevance of AGRI in Europe’s Southern Gas Corridor” Karadeniz Araştırmaları, No 28, 2011, p. 25. MERVE İREM YAPICI 102 Conclusion Romania, with her huge energy capacity and location on energy transit routes towards Europe, should be defined as a potential key contributor to the solution of the EU’s energy security issue. Considering the recent discoveries in the Black Sea, it can be expected that, Romania will enrich its natural gas and oil resources. Moreover, Romania’s high rank at the list of shale gas and wind energy in Europe becomes another factor in increasing its strategic role in European energy calculations. But due to some deficiencies, the activation of this potential will be delayed. The need of large infrastructure investments for getting Black Sea sources, the inadequacy of pipeline network which is necessary in exporting Black Sea sources to Europe, high costs of fracking and the lack of transparency and notification, and the deficiency of a stable legal arrangement that can provide the persistence of the investments in wind energy sector restrain Romanian potential as a supplier. On the other hand, Romania should easily become an effective and reliable transit country thanks to the AGRI Project. Bypassing Russia as a supplier and Turkey as a transit state, this project is significant for the consolidation of Romania’s role as a regional energy hub. AGRI project aims at transfering Azeri gas to Europe from a terminal in Romania via Georgia and Black Sea. However, considering the inefficient capacity of the Azeri gas, the project must be supplemented with additional quantities of Turkmen and Iranian gas to be economically feasible. Moreover, high construction costs of LNG systems and the Russian influence in Georgia decreases the possibility of the project’s operation in the short run. In this context, any decrease in the level of ambiguity of the project will shape the Romania’s future as an energy hub. Bibliography “AGRI Project’s Implementation Mainly Depends on Azerbaijan, Says Georgian Minister”, Trend News Agency, 14 February 2015, <http://en.trend.az/business/economy/2364 257.html> (8 September 2015). “Azerbaijan to Revive LNG Export Project to EU”, <http://www.naturalgaseurope.com/ azerbaijan-revive-lng-export-project-eu> (15 October 2015). Beckman, Karel, “Interview Radu Dudau, Energy Policy Group: ’We Want in Urgent Need of a New Energy Strategy’”, Energy Post, 27 May 2015, <http://www.energy post.eu/interview-radu-dudau-energy-policy-groupurgent-need-new-energy-strategy /> (4 September 2015). AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY Bologa, Ruxandra, “The Future <http://www.nndkp.ro/publicati romania> (5 October 2015). 103 of Shale Gas in Romania”, ons/articles/the-future-of-shale-gas-in- Chiriac, Marian, “EBRD Finances Solar Project in Romania”, Balkan Insight, 28 March 2014, <http://www.balkaninsight.com/en/article/ebrd-finances-solarproject-in-roma nia> (8 September 2015). Codoban, Alin-Doru, “Romania: A New Geopolitical Actor in the Black Sea Energy Game”, Karadeniz Araştırmaları, Vol 9, No 34, 2012, pp. 1-9. Cristea, Corina, “Romania as an Energy Hub”, Radio Romania International, 14 August 2015, <http://www.rri.ro/en_gb/romania_as_an_energy_hub-2532320> (25 September 2015). De Micco, Pasquale, “Changing Pipelines, Shifting Strategies: Gas in South Eastern Europe”, European Parliament Web Page, July 2015, <http://www.europarl. europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2015/549053/EXPO_IDA(2015)549053_EN. pdf> (24 October 2015). Dolapchieva, Doinita, “UPDATE 1- OMV Petrom Declines to Confirm Gas Discovery Offshore Romania”, SeeNews, 19 February 2015, <http://wire.seenews.com/news/ update-1-omv-petrom-declines-to-confirmgas-discovery-offshore-romania-464274> (23 September 2015). “Fantanele-Cogealac Wind Farm, Romania” Power-techonology.com, <http://www.power-technology.com/projects/-fantanele-cogealac-wind-farm> (14 October 2015). “Fantanele-Cogealac Wind Park” Cez Group, <http://www.cez.cz/en/power-plantsand-envi ronment/wind-power-plant/fantanele-cegealac-wind-park.html> (14 October 2015). “Gas in Romania”, World <https://www.worldenergy.org/data/resources October 2015). Energy Council, /country/romania/gas/> (8 Godzimirski, Jakub M., “European Energy Security in the Wake of the RussiaUkraine Crisis”, Strategic File, Vol 27, No 63, 2014, pp. 1-5. Hasanli, Azad, “AGRI Project Member Countries Ink Joint Declaration”, Trend News Agency, 24 June 2015, <http://en.trend.az/business/energy/2410502.html> (17 October 2015). Hontz-Ward, Ana, “Romania Expects to be Energy Independent Despite Ukraine Crisis”, Voice of America, 14 July 2014, <http://www.voanews.com/content/romania-expects-energy-independencedespite-ukraine-crisis/1956837.html> (13 September 2015). <http://solargis.info/doc/_pics/freemaps/1000px/ghi/SolarGIS-Solar-map-Romaniaen.png> (17 October 2015). 104 MERVE İREM YAPICI <http://www.geoexpro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery> (17 October 2015). <http://www.novinite.com/articles/125268/Hungary+Lured+into+AGRI+Natural+G as+Pipeline+Project> (19 October 2015). <http://www.tap-ag.com/the-pipeline/the-big-picture/southern-gas-corridor> October 2015). (21 <http://www.techcorr.com/news/Articles/Article.cfm?ID=2389> (13 October 2015). <http://www.thewindpower.net/country_en_44_romania.php> (15 October 2015). Lucian, Paul, “Energy for Romania from Renewable Sources”, Studies in Business and Economics, Vol 7, No 1, 2012, pp. 110-113. “Making Sense of AGRI’s Future”, Naturalgaseurope.com, 27 July 2015, <http:// www.naturalgaseurope.com/making-sense-of-agri-future-24782> (15 October 2015). Marácz, László, “The Strategic Relevance of AGRI in Europe’s Southern Gas Corridor” Karadeniz Araştırmaları, No 28, 2011, pp. 19-28. Mihailescu, Loredana, “Romania As an Energy Hub in Southeastern Europe”, Legal Insight, <http://www.cmslegal.com/Hubbard.FileSystem/files/Publication/7022b0c 4e5fd-4a9d-95c8-3353107a1dbc/Presentation/PublicationAttachment/5ffa74c831bc -4b4a-a0fd-4ad822fe4ae6/Romania-as-an-energy-hub-in-South-easternEurope.pdf> (19 October 2015), pp. 18-20. Mihalache, Anca Elena, “No Shale Gas in Eastern Europe, After All: Implications of Chevron's Exit from Romania”, Energypost, 9 April 2015, <http://www.energy post.eu/shale-gas-eastern-europe-implications-chevronsexit-romania/> (11 October 2015). “Minister of Foreign Affairs Bogdan Aurescu Signs Joint Declaration by Romania Bulgaria - Hungary - Slovakia on Promotion of Interconnection of Existing Infrastructure for Natural Gas Supply”, Ministry of Foreign Affairs of Romania, 25 May 2015, <http://www.mae.ro/en/node/32172> (23 September 2015). Moskowitz, Scott and James, Adam, “How Romania Became a Gigawatt-Scale Solar Market and What’s Next”, gtm, 24 March 2014, http://www.greentechmedia.com/ articles/read/how-romania-became-a-1gigawatt-market (1 September 2015). O’Brian, Heather, “Analysis: Romanian Developer to Dismantle Now-Unprofitable Project”, Windpower Monthly, 9 September 2015, <http://www.windpowermonthly.com/ar ticle/1363328/analysis-romaniandeveloper-dismantle-now-unprofitable-project? bulletin=windpower-weekly> (15 October 2015). AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 105 O’Brian, Heather, “Market Status: Romania - Progress Falters as Prices Fall”, Windpower Monthly, 1 April 2015, <http://www.windpowermonthly.com/article/1340370/mar ket-status-romaniaprogress-falters-prices-fall> (1 October 2015). “Petrom Strikes Oil Under Shallow Black Sea Waters”, Agerpress, 16 July 2014, <http:// www.agerpres.ro/english/2014/07/16/petrom-strikes-oil-undershallow-black-sea-wa ters-12-16-47> (25 September 2015). Radut, Constantin, “BRUA: New Natural Gas Pipeline Appears on South-East Europe's Map”, NineO'clock.ro, 20 May 2015, <http://www.nineoclock.ro/brua-new-natural-gas-pipeline-appears-on-southeast-europe%E2%80%99s-map/> (22 September 2015). Radut, Constantin, “Romania's Oil and Gas Reserves” NineO'clock.ro., 24 February 2015, <http://www.nineoclock.ro/romania%E2%80%99s-oil-and-gasreserves/> (15 September 2015). Ratner, Michael et al., “Europe’s Energy Security: Options and Challanges to Natural Gas Supply Diversification”, CRS Report for Congress, 20 August 2013, <https:// www.fas.org/sgp/crs/row/R42405.pdf1-29> (19 October 2015), pp. 1-29. “Romania: AGRI Project Feasibility Study Highlights Two Viable Capacity Alternatives” Energyworld, 25 June 2015, <http://www.energyworldmag.com/25/06/2015/roma nia-agri-projectfeasibility-study-highlights-two-viable-capacity-alternatives>, (9 September 2015). “Romania - Amongst the Most Energy Independent Countries in the EU”, FactCheckEU, 15 April 2004, <https://factcheckeu.org/factchecks/show/420/energy-independence> (15 September 2015). “Romania Becomes Natural Gas Exporter”, NineO'clock.ro, 10 June 2015, <http://www. nineoclock.ro/romania-becomes-natural-gas-exporter/> (17 September 2015). “Romania: Black Sea Gas Discovery” GEO ExPro, Vol 9, No 2, 2012, http://www.geo expro.com/articles/2012/09/romania-black-sea-gas-discovery (23 September 2015). “Romania Could Give Up Natural Gas Imports Starting Next Year, ANRE Head Says”, The Romania Journal, 10 September 2015 <http://www.romaniajournal.ro/romania-co uld-give-up-natural-gas-importsstarting-next-year-anre-head-says/> (15 September 2015). “Romania: Energy Efficiency Novelties Can Revive Investments In the Energy Sector” Schoenherr, MERVE İREM YAPICI 106 <http://www.schoenherr.eu/uploads/tx_news/schoenherr_RO_Arti legea_nr_121.pdf> (16 October 2015). col_ Romania-Energy Policy, Laws and Regulations Handbook Volume 1 Strategic Information and Basic Laws, Washington, International Business Publications, 2015. “Romania Imported 3.222 Million Tonnes of Oil Equivalent in H1 of the Year”, Act Media 20 August 2015, <http://actmedia.eu/energy-andenvironment/romania-imported-3.222-million-tonnes-of-oil-equivalent-in-h1of-the-year/59573>, (10 October 2015). “Romania Moves toward Independence from Russian Gas”, About Oil, 30 June 2013, <http://www.abo.net/oilportal/topic/view.do?contentId=2113966>, (22 September 2015). “Romania: OVM Petrom Announces Oil Discovery in the Black Sea”, Energypedia News, July 16 2014, <http://www.energy-pedia.com/news/romania/new160200>, (19 September 2015). “Romania: Strategic Petroleum Reserve to Total 1.2 Million Toe”, Energyworld, 10 July 2015, http://www.energyworldmag.com/10/07/2015/romania-strategicpetroleum-re serve-to-total-1-2-million-toe/ (2 October 2015). “Romanian Photovoltaic Industry <http://www.cnecc.org.cn/uploadfile/Solar%20 Romania.pdf> (13 October 2015). Report”, Energy%20in%20 Rzayeva, Gulmira, “Why is AGRI Back on Europe’s Energy Security Agenda?” Eurasia Daily Monitor, Vol 12, No 132, 15 July 2015, <http://www.jamestown.org/%20 regions/thecaucasus/single/?tx_ttnews%5Btt_news%5D=44163&tx_ttnews%5 BbackPid%5D=54&cHash=89f48f8ded340318d86bba45e2a926ee#.ViePBH7h DIV> (15 October 2015). “Shale Gas and EU Energy Security”, European Parliament Briefing, December 2014, <http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/BRIE/2014/542167/EPRS_B RI(20 14)542167_REV1_EN.pdf> (23 October 2015). “Solar Power Capacity – <https://www.quandl.com/data/BP/SOLAR_CAP_RO Capacity-Romania> (19 October 2015). Romania”, U-Solar-Power- Stancila, Lucian and Cirdei, Alin, “Romania’s Energy Security in the European Context in the Era of Globalization”, Land Forces Academy Review, Vol 17, No 3, 2012, pp. 256-262. Tanchum, Michael, “AGRI’s Progress Advances Brussels’ and Baku’s Energy Agendas”, The Central Asia-Caucasus Analyst, 8 July 2015, AN EMERGING CONTRIBUTOR TO THE EUROPEAN SECURITY OF ENERGY SUPPLY 107 <http://www.cacianalyst.org/ publications/analytical-articles/item/13246-agriprogress-advances-brussels-baku-energy-agendas.html> (4 October 2015). Timu, Andra, “Romania Considers Reviving Support for Renewable Energy” Bloomberg, 23 February 2015, <http://www.bloomberg.com/news/articles/2015-02-23/romania-considersreviving-support-for-renewable-energy> (3 August 2015). Tocan, Mădălina Cistina, “Wind Energy Sector in Romania – Present and Perspectives”, Ecoforum, Vol 3, No 1-4, 2014, pp. 33-38. “US Chevron Quits Shale Gas Operations in Romania”, Novinite, 22 February 2015, <http://www.novinite.com/articles/166718/US+Chevron+Quits+Shale+Gas+O perati ons+in+Romania> (12 September 2015). Von Der Brelie, Hans, “Crude Awakening: Romania's Black Sea Oil and Gas Finds Fuel Europe's Energy Hopes”, Euronews, 5 December 2014, <http://www.euronews. com/2014/12/05/crude-awakening-romania-s-blacksea-oil-and-gas-finds-fuel-euro pe-s-energy-hopes/> (15 October 2015). “WEC Romania Event Highlights National Energy Efficiency”, World Energy Council, <https://www.worldenergy.org/news-and-media/local-news/wecromania-event-high lights-national-energy-efficiency/> (03 October 2015). Weeden, Scott “Deepwater Black Sea, Shale Top Romania's Oil, Gas Agenda”, E&P, 22 April 2015, <http://www.epmag.com/deepwater-black-sea-shale-topromanias-oil-gas-agenda-788881#p=4>, (23 September 2015). “Wind Power and Other Renewable Energy Sources in Romania”, Austrian Energy Agency, 24 February 2015, <http://www.enercee.net/detail/artikel/wind-power-and-other-renewableenergy-sources-in-romania.html?pager%5Bpage%5D=5&cHash= a966f7c9fef48a093e5426ecc40041b> (12 October 2015). Woods, Lucy, “Romania Solar Still Attracting Despite Green Certificate Cut”, PVTECH, 31 March 2014, <http://www.pvtech.org/news/romania_solar_still_attracting_invest ment_despite_green_certifi cate_cut> (18 September 2015). Ydersbond, Inga M. and Sveen, Thea, “The Ukraine Crisis and European Energy System Transformation”, 21 October 2014, <http://energiogklima.no/kommentar/the-ukraine-crisis-and-european-energysystem-transformation> (19 October 2015). Yılmaz-Elmas, Fatma, “Ukraine Crisis: The EU’s New Actorship Test”, The Journal of Turkish Weekly, 25 March 2014, <http://www.turkishweekly.net/2014/03/25/com ment/ukraine-crisis-the-eusnew-actorship-test/> (22 October 2015). 108 MERVE İREM YAPICI Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt:14, No:2 (Yıl: 2015), s.109-122 AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI Gözde YILMAZ* Özet Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da yaşanan etnik temelli çatışmalar azınlık konusunun ve azınlık haklarının Avrupa’da hayati önemini ortaya koymuştur. Bu anlamda Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi gibi bir çok kurum aktif olarak azınlıkların sorunlarına ve azınlık haklarının Avrupa’da ve hatta ötesinde yerleştirilmesi konusunda çaba göstermektedirler. Bu kurumlara üye olan ülkeler azınlıklar konusunda oluşturuşmuş çeşitli anlaşmalara taraf olmuşlar ve azınlık haklarını kendi ülkelerinde sağlayacaklarına teminat vermişlerdir. Ayrıca bu kurumlara üye olmak için başvuruda bulunan aday ülkelerin demokratik yapılara dönüştürülmesi sürecinde azınlık haklarının teminat altına alınması bir ön koşul olarak yer almakta ve bu ülkelerin azınlıklarına çeşitli haklar verilmesi sağlanmaktadır. Fakat Avrupa’da insan hakları standartları gibi azınlık hakları standartları halen oluşturulamamıştır. Azınlık hakları ortak bir platform üzerinden değil, her ülkenin farklı politikaları çerçevesinde ele alınmış, sadece üye olunan kurumların getirdiği koşullar çerçevesinde görece ortak bir yapıda kalmıştır. Anahtar Kelimeler: Avrupa, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, AGİT, Azınlıklar, Azınlık Hakları. Minorities and Minority Rights in Europe Abstract Europe has been the home for various ethnic, linguistic and religious minority groups for decades and it is almost impossible to find an European country with ethnic, linguistic and religious homegeneity. Notably, conflicts in Europe after the Cold War demonstrated the importance of minority issues and minority rights for Europe. In this respect, the European organizations like the European Union or the Council of Europe actively seek to promote minority rights in Europe. Especially * Yrd. Doç. Dr., Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü. Makalenin Gönderilme Tarihi: 20 Ekim 2015, Kabul Edilme Tarihi: 21 Aralık 2015 ** GÖZDE YILMAZ 110 through the enlargement of these organizations, the promotion of minority rights widened its sphere in Europe by minority conditions required to be fulfilled by the candidate countries are for membership. However, there is still no minority standard in Europe like the one in human rights. In contrast, minority rights have still been held by sovereign European states rather than through a common platform. Keywords: Europe, European Union, Council of Europe, OSCE, Minorities, Minority Rights. Giriş Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Avrupa’da ortaya çıkan etnik temelli çatışmalar, azınlık meselelerinin ve azınlık hakları konusunun Avrupa için önemini ortaya koymuştur. Çift kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile sert güvenlik meseleleri yerini yolsuzluk, yasadışı göç, terörizm gibi yumuşak güvenlik meselelerine bırakmış, sıcak savaş yerine düşük yoğunluklu çatışmalar ve iç savaşlar öne çıkmış ve özellikle etnik ve dini çatışmalar dünya gündemini sıklıkla meşgul etmeye başlamıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler tüm dünyayı etkisi altına aldığı gibi, Avrupa’yı da etkilemiş ve Avrupa devletleri 1990’larda Balkanlarda ortaya çıkan etnik çatışmalar ile durumun ciddiyetini tüm yalınlığıyla gözlemlemişlerdir. Avrupa’nın homojen bir yapıda olmaması ve Avrupa ülkelerinin farklı etnik, dini ve dilsel azınlıklara sahip olması, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan bu yeni tehdidin tüm Avrupa’yı etkisi altına alma potansiyelini güçlendirmiş ve bu durum azınlık meselelerinin ciddiyetle ele alınmasını ve buna yönelik azınlık haklarının Avrupa’da teşvik edilmesini gündeme getirmiş ve bu doğrultuda adımlar atılmasına yol açmıştır. Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) gibi birçok kurum aktif olarak azınlıkların sorunlarına ve azınlık haklarının Avrupa’da ve hatta ötesine yerleştirilmesi konusuna eğilmiş ve bu kurumlara üye olan ülkeler azınlıklar konusunda oluşturulmuş çeşitli anlaşmalara taraf olarak azınlık haklarını kendi ülkelerinde sağlayacaklarına teminat vermişlerdir. Ayrıca bu kurumlara üye olmak için başvuruda bulunan aday ülkelerin, demokratik yapılara dönüştürülmesi sürecinde azınlık haklarının teminat altına alınması, bir ön koşul olarak yer almakta ve bu ülkelerin azınlıklarına çeşitli haklar verilmesi sağlanmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen, Avrupa’da insan hakları standartlarına benzer bir azınlık hakları standardı henüz oluşturulamamıştır. Azınlık hakları ortak bir platform üzerinden değil, her ülkenin farklı politikaları çerçevesinde ele alınmış, sadece üye olunan kurumların getirdiği AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 111 koşullar çerçevesinde görece ortak bir yapıda kalmıştır. Bunun yanı sıra azınlık hakları konusunda Batı ve Doğu Avrupa arasındaki farklılıklar, AB gibi birçok Avrupa kurumunun Doğu Avrupa’ya genişleme süreciyle azınlık hakları ile ilgili koydukları koşullardan kaynaklanmaktadır. Bu durum çifte standart eleştirilerini beraberinde getirmiş ve oryantalist bir bakış açısıyla Batı Avrupa’nın sınırları ötesine medeniyet götürme rolüne vurgulara sebep olmuştur. Bu makale tüm bu gelişmeler ışığında, Avrupa’da azınlıklar ve azınlık hakları konusunu detaylı bir şekilde inceleyecektir. Makalede öncelikle tarihsel gelişmeler tartışılacak, sonrasında Avrupa Azınlık Hakları Rejimi, Avrupa kurumlarının azınlık hakları konusundaki etkinlikleri ve konuya etkileri ele alınacaktır. Son olarak Avrupa Azınlık Hakları Rejimi’nin varlığı ve güncel durum tartışılacaktır. Tarihsel Arka Plan: Avrupa’da Azınlıklar ve Azınlık Hakları Avrupa 400’den fazla azınlık grubuna ev sahipliği yapmakta ve her yedi Avrupalıdan biri ya bir azınlık grubuna üye ya da bölgesel veya azınlık dillerinden birini konuşmaktadır.1 Hiçbir zaman statik bir yapıda olmayan Avrupa, özellikle dışarıdan alınan ve zamanla kendi içerisinde yaşanan göç nedeniyle etnik, dini ve dilsel çeşitliliği bünyesinde barındıran toplumlardan oluşmaktadır.2 Bu çeşitliliğin Avrupa’da istikrarı bozma potansiyeli çeşitli hakların azınlıklara sağlanmasıyla engellenmeye çalışılmış ve azınlık meseleleri de, genelde toprak bütünlüğüne karşı azınlık taleplerinin sıklıkla geldiği zamanlar olan yeni bir uluslararası düzenin kurulması evvelinde gündeme taşınmıştır.3 Azınlık haklarının Avrupa’da tarihsel gelişimi de bu durumu doğrulamaktadır. Tarihsel gelişim ele alındığında, Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa azınlık haklarında bir takım önemli gelişmelere sahne olmuştur. Savaş sonrası galip devletler teritoryal statüko konusundaki etnik memnuniyetsizliklerin, ulusal ve uluslararası çatışmalara dönüşme potansiyeli karşısında Polonya, Çekoslovakya gibi Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin bağımsızlıklarını, bazı azınlıkların korunması koşuluyla kabul etmiş Arnavutluk, Litvanya, Irak gibi devletlerin Milletler Cemiyeti’ne üyeliklerinin kabulü, bir takım azınlık konulu yükümlülükleri üstlenmeleri 1 2 3 <https://www.fuen.org/tr/avrupa-azinliklari/genel-bilgiler/>, (22.09.2015). <http://minorityrights.org/minorities/overview-of-europe/>, (25.09.2015). Jennifer J. Preece, “Minority Rights in Europe: from Westphalia to Helsinki”, Review of International Studies, Cilt 23, No 1, 1997, s. 76. 112 GÖZDE YILMAZ koşuluna bağlanmış böylece Avusturya, Macaristan, Türkiye gibi savaştan yenik çıkan devletlere azınlıkların korunması barış için bir ön koşul olarak getirilmiştir.4 Fakat bu dönemde uluslararası barış ve istikrara tehdit olarak görülen azınlık meseleleri, tüm Avrupa ülkelerinde eşitlik prensibi ile ele alınmamış, Fransa, İtalya ve hatta savaştan yenik çıkan Almanya gibi ülkelerde azınlıkların korunması konusu Milletler Cemiyeti’nde gündeme gelmemiştir. 5 Bu konuda kuvvetler dengesi meselesi ile Batı Avrupa devletlerinin Orta ve Doğu Avrupa rejimlerinin geri ve liberalizmden uzak olduğu şeklindeki önyargılı görüşleri ve siyasi anlamda gelişmiş Batı Avrupa devletlerinin azınlıkları korumak konusunda bir ihtiyaç duymadıkları kanıları etkili olmuştur.6 Sonuç olarak, Milletler Cemiyeti’nin kurmaya çalıştığı azınlık rejimi Cemiyetin azınlık sorunlarında etkisiz kalması ve anlaşmaların uygulanması konusundaki yetersizliği dolayısıyla kurulamamıştır.7 İkinci Dünya Savaşı sonrasından Soğuk Savaşın bitimine kadar olan dönemde, Avrupalı devletlerin azınlıklar ve azınlık hakları konusundaki yaklaşımları insan hakları rejimi çerçevesinde şekillenmiştir.8 Bu dönemde Milletler Cemiyeti’nin azınlıklar konusundaki başarısızlığı azınlık hakları meselesinin gündemden düşmesine neden olmuş, İkinci Dünya Savaşı süresince Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki bazı azınlık liderlerinin Nazi suçlarına iştirakleri şüphesiyle azınlıklara kuşkuyla yaklaşılmaya başlanmış, sonuçta azınlık hakları uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak algılanmıştır. 9 Sonuç olarak, Soğuk Savaş döneminde Avrupalı devletler azınlık haklarını ayrı bir alan olarak gözetmektense insan hakları çerçevesinde ele almış, bu şekilde azınlıklara özel hakların tanınmasına gerek duyulmayacağı fikrini benimsemişlerdir.10 Yine Avrupalı örgütler de insan hakları rejimi çerçevesinde, insan hakları standartlarını Avrupa’da yerleştirmeye ve uygulanmasını sağlamaya çalışmışlardır.11 1990’lara gelindiğinde bu yaklaşımın artık geçerli olamayacağı düşüncesi ortaya çıkmış ve azınlıklar ile azınlık hakları konusunda, Avrupalı 4 Ibid., s. 82. Ibid. 6 Ibid. 7 Ibid., s. 83. 8 Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007, s. 28. 9 Preece, “Minority Rights in Europe”, s. 84. 10 Ibid. 11 Jennifer J. Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe: A Difficult Balancing Act”, The International Journal of Peace Studies, Cilt 3, No 2, 1998. 5 AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 113 devletler arasında farkındalık artmıştır. Sovyetler Birliği’nin parçalanması ile azınlık ve ulusçuluk bilincinin hareketlenmesi sonucunda, azınlıkların durumlarının Avrupa için potansiyel bir tehdit oluşturduğu görülmüş ve bu durum Yugoslavya’nın parçalanması sonucu Balkanlar’da ortaya çıkan çatışmalarla bir nevi doğrulanmıştır.12 Sovyetlerin çöküşünü takiben azınlık haklarının gelişimi konusunda Avrupa’da ciddi bir eğilim oluşarak, 1990’ların ilk yarısında azınlıkların korunması için özel standartların meydana getirilmesi gündeme gelmiş ve bu doğrultuda adımlar atılmaya başlanmıştır.13 Bu dönemde Avrupalı devletler arasında iki farklı görüş egemen olmuştur. İlki Almanya ve Avusturya gibi devletlerin benimsediği azınlıklara uluslararası alanda kolektif haklar tanımak, ikincisi ise Fransa ve Yunanistan gibi devletlerin savunduğu ülkesel bütünlük ve siyasi istikrarın öneminin öne çıkartılarak azınlık haklarının ikincil konumunun sürdürülmesi ve azınlık meselelerinin iç siyaset alanında tutulmasıdır.14 Bu iki eğilimin bir bileşkesi zaman içerisinde Avrupa’da oluşmuş ve Avrupalı devletlerin onaylayabileceği ortak bir nokta üzerinden azınlık hakları meselesi gelişim göstermiştir. Bu süreç içerisinde devletlerin yanı sıra uluslararası örgütlerin azınlık hakları konusunda faaliyetleri ve katkıları oldukça önemlidir. Bu konuda Avrupa’da etkin olan örgütlerin başında Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gelmektedir ki bu kurumların faaliyetleri bir sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır. Sonuç olarak, Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan “azınlık tehdidi” ile başa çıkabilmek adına, 1990’ların başından itibaren hem Avrupa devletleri hem de Avrupalı örgütler arasındaki mutabakat ile eski Sovyet devletlerinin azınlık politikalarına etki etmede en güçlü yaklaşımın minimum seviyede norm ve standartlar oluşturmak ile bu norm ve standartlara uyumu denetlemek için uluslararası mekanizmaların kurulması olduğuna karar verilerek, bu yönde adımlar atılmıştır.15 Bu devletlerin AB gibi örgütlere adaylıklarını koymaları ile Avrupalı örgütlerin rolü öne çıkmış, azınlık norm ve standartlarının bu ülkelerde yerleştirilmesi ve dönüşüm kaçınılmaz olmuştur. 12 Taşdemir ve Saraçlı, op. cit., s. 29. Ibid. 14 Ibid. 15 Will Kymlicka, Multicultural odysseys: navigating the new international politics of diversity, Oxford: Oxford University Press, 2007, s. 197. 13 GÖZDE YILMAZ 114 Avrupa Azınlık Hakları Rejimi 1990’larda azınlık meselelerine artan uluslararası ilgi ile Avrupa’da da azınlık hakları konusu gündeme gelmiş ve bu konuda belirli standartların oluşturulmasına çaba harcanmıştır. AK, AGİT gibi Avrupa’daki ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası örgütlerin de dahil olduğu örgütler bu konuda aktif rol oynamış ve azınlıklar ile azınlık hakları konusunda ortak standartların şekillenmeye başladığı görülmüştür.16 Fakat bu standartların bir Avrupa azınlık rejimine yol açtığı görüşü tartışmalıdır. Azınlık Tanımı 1990’larda azınlıklar ve azınlık hakları konusunda hızlanan bu sürece rağmen, günümüzde dahi hala azınlık kavramının tanımı konusunda uluslararası bir mutabakat sağlanamamıştır. Yine de ‘BM İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’ raportörü Francesco Capotorti’nin 1979 tarihinde hazırlamış olduğu Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına ilişkin BM raporundaki ‘azınlık’ tanımı uluslararası alanda ve dolayısıyla Avrupa’da görece kabul görmüş ve sonrasında yapılan ‘azınlık’ tanımlarına temel çerçeve oluşturmuştur. 17 Capotorti’nin ‘azınlık’ tanımına göre azınlıklar dört temel özellik - bunlardan ilk üçü nesnel özellikler olup son özellik ise özneldir - çerçevesinde tanımlanabilir ki bir grubun azınlık olarak tanımlanabilmesi için “Çoğunluktan ırk, din ve dil temelinde farklı olan vatandaşlar grubu olmaları; görece sayıca az küçük bir topluluk olmaları; (toplumda) egemen konumda olmamaları; çoğunluktan farklı olan kimliklerini korumaya kararlı olmaları” gerekmektedir.18 Capotorti’nin bu tanımı geçerliliğini yitirmemiştir ve halen azınlıkların tanımı konusunda sıklıkla referans noktası olarak kullanılmaktadır. Fakat bu tanım ve onun üzerine kurulan literatürdeki diğer tanımlar ‘vatandaş’ olma şartı koştuğu için, Avrupa ülkelerinde vatandaşlıktan yararlanamayan göçmen ve mültecileri azınlık tanımı kapsamı dışında bırakmaktadır.19 Bu durum Avrupa ülkelerinde bulunan mülteci ve göçmen grupların azınlıklara sağlanan haklardan yararlanamamasına neden olmaktadır. Azınlık tanımı konusunda bir diğer problemli durum da Capotorti’nin azınlık tanımında nesnel özellik olarak saydığı azınlıkların “çoğunluktan ırk, din ve dil temelinde farklı olan vatandaşlar grubu olmaları” ölçütünün 16 Naz Çavuşoğlu, “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998, s. 93. Capotorti, op. cit. 18 Ibid. 19 Çavuşoğlu, op. cit., s. 98. 17 AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 115 değerlendirilmesini kim veya kimlerin yapacağı konusudur. 20 Bu değerlendirmenin ülkelerin takdirine bırakılması, bu ülkelerin kendi çıkarlarına uygun tanım yapma olasılığını doğurması ve bu tanım doğrultusunda azınlık haklarının sağlanması konusunu gündeme getirmektedir. Bunun dışında farklı ülkelerin veya örgütlerin bu ölçütü kendi takdirlerinde değerlendirmeleri de azınlık tanımının yanlış kullanımı olasılığını ortaya çıkarmaktadır ki bu durumda bir ülkenin iç işlerine azınlık problemlerini öne sürerek müdahale etmek mümkün olabilmektedir. Örneğin, Türkiye Lozan antlaşması ile azınlıkları gayrimüslimler olarak tanımlamış ve bu tanımı Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler olmak üzere sadece üç grupla sınırlandırmıştır. 21 Ulusal ve uluslararası alanda oldukça tartışılan bir konu olan Kürt meselesi bu noktada diğer bir örnek olarak verilebilir. Detaylı ve nesnel azınlık kriterleri uluslararası arenada sağlanamadığından, Türkiye Kürtlerin azınlık olarak tanımlanamayacağını öne sürerken, bazı uluslararası örgütler Kürtlere haklar tanınması konusunda azınlık hakları konusunu referans vermektedirler.22 Sonuç olarak, Avrupa’da azınlık hakları meselesi öncelikle azınlık tanımı konusunda nesnel kriterler belirlenmesi ile ilerleme sağlandıktan sonra ancak masaya yatırılabileceği ve bir azınlık hakları rejimi oluşturulabileceği düşünülmektedir. Verilecek haklara kimlerin sahip olacağını belirlemeden, azınlık hakları konusunda gelişme sağlanmasını beklemek veya sağlansa bile bu hakların adilane bir şekilde azınlık gruplarına uygulanmasını sağlamak oldukça yüzeysel bir yaklaşım olarak atfedilebilir ki Avrupa’da ve hatta uluslararası arenada durum halen bu şekildedir. Azınlık Hakları Standartları Soğuk Savaş sonrası dönemde azınlık meselelerinin öne çıkması ile azınlık hakları konusunun da gündemi meşgul etmesiyle, demokratik Avrupa’nın temel bir prensibi olarak azınlık hakları standartlarının oluşturulmaya çalışılmasına rağmen, halen Avrupa’ya hâkim olan insan hakları benzeri bir azınlık rejimi veya azınlık standardı oluşturulamamıştır. Buna rağmen kademeli olarak bir Avrupa azınlık hakları rejiminin 20 Capotorti, op. cit.; Çavuşoğlu, op. cit., s. 100. Gözde Yilmaz, “Common, Double, or No Standards? How to Improve Minority Protection in Turkey through the Pressure of the EU”, Tanja A. Börzel ve Katrin Böttger (der.), Policy Change in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, Baden-Baden, Nomos, 2012, s. 37. 22 Ibid., ss. 37, 43-44. 21 116 GÖZDE YILMAZ temellendiği de bir gerçektir. 23 Bu rejim Avrupa’nın üç örgütünün - AK, AGİT ve AB - yoğun çabaları sayesinde yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. Önemle belirtilmelidir ki azınlık hakları konusunda Avrupa standartlarının belirlenmesi için özellikle AK ve AGİT’in çalışmaları öne çıkmıştır. 24 Bu örgütler birbirleriyle de yakın işbirliği içerisinde bir takım ortak standartlar ortaya konmuş ve örgütler arası işbirliği ile birbirlerinin oluşturmuş oldukları belgelere ve dolayısıyla standartlara referans vererek azınlık hakları rejimine giden yola zemin hazırlamışlardır. 25 Sonuçta, 1990’lar öncesi ve sonrasında AK, AGİT ve AB’nin azınlık hakları konusundaki çalışmaları Avrupa’da gelişmekte olan azınlık hakları rejimi için oldukça önemlidir. AK 1990’lar öncesinde insan hakları konusunda aktif bir yaklaşım gösterirken, daha sonrasında azınlık hakları ve standartları konusuna odaklanmış ve bu doğrultuda 1993 yılında azınlık hakları için Konsey bünyesinde bir Avrupa anlaşması hazırlamak üzere ‘Ulusal Azınlıkları Koruma Komitesi’ kurulmuştur.26 Sonuç olarak Komite 1994 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren Azınlıkların Korunmasına İlişkin Avrupa Çerçeve Sözleşmesi’ni tesis etmiştir. 27 AK’nin azınlık hakları konusunda yapmış olduğu en önemli çalışma olan Sözleşme ulusal azınlıkları koruma konusunda Avrupa’da temel standartları oluşturmuş, sıklıkla referans verilen ve Avrupa’nın çoğu devletinin taraf olduğu bir doküman olarak azınlık hakları konusunda belirleyici olmuştur.28 Çerçeve Sözleşme hukuki olarak imza atan devletleri bağlasa da ulus üstü bir icra mekanizması kurmamış, sadece düzenli raporlar vasıtasıyla bir denetleme mekanizması oluşturmuş ve uygulama da ulusal yapılara bırakılmıştır.29 Fransa ve Türkiye gibi bazı üye ülkeler Sözleşme’yi imzalamayı reddetseler de, Sözleşme Avrupa’da azınlıkları koruma 23 Nevena Nancheva, “Imagining Policies: European Integration and the European Minority Rights Regime”, Journal of Contemporary European Studies. 2015, DOI:10.1080/14782804.2015.1056725, s. 1. 24 Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”. 25 David J. Galbreath ve Joanne McEvoy, “How Episdemic Communities Drive International Regimes: The Case of Minority Rights in Europe”, Journal of European Integration, Cilt 35, No 2, 2013, s. 11. 26 Ibid., s. 12. 27 Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Past and Future EU Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and South-Eastern Europe”, International Journal on Minority and Group Rights, Cilt 13, 2006, s. 29. 28 Galbreath ve McEvoy, op. cit., s. 12. 29 Geoff Gilbert, “The Council of Europe and Minority Rights”, Human Rights Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, s. 174. AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 117 konusunda öne çıkan en önemli belgedir. 30 Bunun yanı sıra yine AK’nin 1992 yılında kabul ettiği ve 1998 yılında yürürlüğe giren Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı azınlık hakları konusunda sıklıkla başvurulan ve referans gösterilen bir diğer belgedir. Avrupa Şartı’na taraf devletler azınlık dilleri konusundaki yükümlülüklerini ne derecede gerçekleştirdiklerini detaylandıran raporlar sunmakla sorumlu tutulmuşlardır. 31 Fakat önemle belirtilmelidir ki Avrupa Şartı spesifik olarak bölgesel ve azınlık dillerini teşvik etmek ve korumayı hedeflemiş, fakat bu dilleri konuşanlara bireysel veya kolektif haklar getirmemiştir.32 Azınlık hakları konusunda faaliyet gösteren ve azınlık hakları standartlarının yerleştirilmesinde anahtar rol üstlenen bir diğer örgüt ise AGİT’tir. AGİT de AK gibi 1990’lar öncesinde insan hakları konusuna öncelik vermiş ve 1990’larla beraber azınlık hakları konusunda önemli çalışmalara imza atmıştır. Örgüt azınlık grup üyelerinin yaşadıkları ülkelerde baskı görmesini engelleyerek, azınlık ve çoğunluk arasındaki çatışmaları minimum düzeye indirmeyi hedeflemiş ve azınlıklara yönelik devlet politikalarını formüle etmeye yoğunlaşmıştır.33 İnsan ve azınlık hakları konusunda katılımcı devletleri gerekli tüm hukuki tedbirleri alma, ilgili uluslararası belgeleri uygulama ve devletlerin iç hukuklarında bulunan hakların uygulanmasının sağlanması konusunda sorumlu tutan 1989 Viyana Sonuç Bildirgesi ile başlayarak, AGİT azınlıkların korunması ile ilgili birçok belge bulunmaktadır. 34 Örneğin, günümüze kadar azınlık hakları konusunda altı adet tavsiye belgesi ve kılavuz yayınlamıştır. Bunlar arasında 1998 Oslo Ulusal Azınlıkların Dil Hakları Konusunda Tavsiyeler, 1999 Lund Ulusal Azınlıkların Kamu Hayatına Etkili Katılımı Üzerine Tavsiyeler gibi belgeler yer almaktadır.35 Doğrusu azınlık hakları konusunda AGİT standartlarını oluşturan bu belgelerin yasal bağlayıcılığı olmadığından, etkisi de kısıtlı kalmaktadır.36 Tüm bu belgelerin yanında en önemlisi Azınlıklar konusunda AGİT bünyesinde kurulan Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği AGİT üye 30 <http://minorityrights.org/minorities/overview-of-europe/>, (25.09.2015). Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”. 32 Patrick Thornberry, “An Unfinished Story of Minority Rights”, Anna-Maria Biro ve Petra Kovacs (Der.), Diversity in Action: Local Public Management of Multi-Ethnic Communities in Central and Eastern Europe, Budapest, LGI, 2001, s. 58. 33 Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”. 34 Galbreath ve McEvoy, op. cit., s .11. 35 Ibid. 36 Jane Wright, “The OSCE and the Protection of Minority Rights”, Human Rights Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, s. 197. 31 118 GÖZDE YILMAZ ülkelerinde potansiyel çatışmaları saptamak ve devletler ile azınlık grupları için erken uyarı stratejileri geliştirmek üzere 1992 yılında kurulmuştur. 37 Komiserlik doğrudan icra mekanizmasından ziyade, çatışmaları önleme ve arabuluculuk görevlerini üstlenen diplomatik bir araç olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle Batılı devletlere verilen azınlıklarla ilgili tavsiyelerinin göz ardı edileceğini düşündüğünden, demokrasiye geçiş sürecindeki Doğu Avrupa ülkelerine odaklanmanın daha verimli ve etkili bir yaklaşım olduğuna kanaat getirerek bu ülkelerdeki azınlık konularına eğilmiştir. 38 Sonuç olarak, Komiserlik başından itibaren bir güvenlik aracı olarak görülmüş, dolayısıyla azınlıklar için değil azınlıklar ile ilgili bir makam olarak tasavvur edilmiştir.39 Avrupa’da azınlıklar konusunda önde gelen bir diğer örgüt olan AB, azınlık hakları standartları konusunda Avrupa’daki en zayıf halkadır. AB iç müktesebatında azınlık konusunda herhangi bir standart bulunmamakla beraber, AB üye ülkelerinin de uyacağı herhangi bir standart belirlenmemiştir. 40 Kendi azınlık standartları oluştur(a)mayan AB azınlık standartları konusunda - AK’nin başı çektiği - diğer Avrupa örgütlerinden yararlanması nedeniyle, azınlık konusu AB içerisinde muğlâk kalmıştır. 41 Sonuçta, azınlıkları koruma ve azınlık hakları konusu AB içerisinde üye ülkelerin kendi takdirlerine bırakılmış, dolayısıyla bu konu AB’nin yetki alanı dışında kalmıştır. Bu noktadaki düşünce AB içerisinde yer alan resmi bir yetkilinin sözlerinde anlam bulmaktadır: “Avrupa Konseyi tarafından mükemmel bir şekilde icat edilen tekerleğin tekrar icat edilmesine gerek yoktur.”42 Azınlık standartları konusunda etkinliği kısıtlı olan AB, yine de genişleme politikası vasıtasıyla azınlıkların korunması ve azınlık hakları konusunda Avrupa’nın önde gelen aktif aktörlerinden biri olmuştur. Azınlık hakları, 1993 Kopenhag Zirvesi ile birlikte genişleme konusunda başat kriter kabul edilen Kopenhag Kriterleri arasında sayılmış ve azınlıkların korunması açık bir şekilde genişleme kriteri olarak belirtilmiştir.43 Bunun yegane sebebi 37 Michael Johns, “Do as I Say, Not as I Do: The European Union, Eastern Europe and Minority Rights”, East European Politics and Societies, Cilt 17, No. 4, 2003, s.689. 38 Ibid.; Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”. 39 Wright, op. cit., s. 200. 40 Guido Schwellnus, “The Adoption of Non-Discrimination and Minority Protection Rules in Romania, Hungary and Poland”, Frank Schimmelfennig ve Ulrich Sedelmeier (Der.), The Europeanisation of Central and Eastern Europe, Ithaca, London, 2005, s. 51. 41 Galbreath ve McEvoy, op. cit., s. 13. 42 Ibid.,, s. 8. 43 Gözde Yilmaz, “Is there a Puzzle? Compliance with Minority Rights in Turkey (1999- AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 119 Sovyetlerin çöküşü sonrası Avrupa’da ortaya çıkan etnik ve dini gerilimin ve bununla birlikte eski Sovyet ülkelerinin AB’ye giriş ve dönüşüm süreçlerinin AB tarafından göz önüne alınmasıdır. Genişleme sürecinde de azınlık hakları meselesi muğlâk bir yapıda kalmıştır. Bunun başlıca nedeni konunun AB’nin topluluk müktesebatı içerisinde yer almamasıdır. 44 Sonuçta, genişleme politikasında AB’nin kendi azınlık standartlarına sahip olmaması nedeniyle, azınlıkları koruma ve azınlık hakları konusu her aday ülke nezdinde değerlendirilerek ilerleme raporlarında özel öncelikler belirlenmesi yoluyla ele alınmıştır.45 Muğlâk standartlara rağmen, AB’nin genişleme sürecindeki mıknatıs etkisi sonuç vermiş ve genişleme politikasına dahil edilen azınlık hakları koşulu aday ülkelerde uygulanarak olumlu sonuçlar elde edilmiştir.46 Sonuç olarak, Avrupa’da azınlıklar konusunda özellikle AK, AGİT ve AB’nin başını çektiği örgütler sayesinde adım adım bir azınlık rejimi oluşturulmaya çalışılsa da, tüm Avrupa tarafından kabul gören ve uygulanan Avrupa azınlık hakları standartlarından bahsetmek halen mümkün değildir. Bu durum Avrupa ülkelerinde azınlıkların yaşadığı farklı sorunlar ile de kendini belli etmektedir. Özellikle AB, NATO gibi Avrupa örgütlerinin genişlemesiyle azınlık hakları konusunda Batı Avrupa ve Doğu Avrupa arasındaki farklılıklar gün geçtikçe belirginleşmiş ve çeşitli eleştirilere neden olmuştur. Örneğin, Avrupa devletleri arasında – AB üye ülkeleri ve aday ülkeleri örneğinde olduğu gibi – azınlıkları koruma konusunda farklı uygulamalar Avrupa’da bir çifte standart uygulaması olduğu şeklinde eleştirilere neden olmuştur. 47 AB üye ülkelerinden İtalya’nın 2008 yılında ülkede bulunan kamplarda yaşayan Romanların parmak izlerini kayıt altına alması veya 2010 yılında yine AB üye ülkesi Fransa’nın topraklarındaki Roman kamplarını dağıtması ile AB vatandaşı Romanları sınır dışı etmesi, AB’nin genişleme sürecinde uyguladığı azınlıkların korunması koşulunun aslında bir çifte standart olduğu tartışmalarına yol açmıştır.48 Birinci Dünya Savaşı sonrası, Preece tarafından dile getirilen, Milletler Cemiyeti tarafından uygulanan azınlık sisteminde eşitlik ilkesinin olmaması gibi - Batı Avrupa ülkelerinin azınlıkların korunması konusunda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine uygulanan koşullara tabii olmaması – nedeniyle Avrupa azınlık 2010)”, KFG Working Papers Series 23, Berlin, KFG, 2011. s. 7. Schwellnus, op. cit., s. 51. 45 Gabriel Toggenburg, “A rough orientation through a delicate relationship: The European Union’s endeavours for (its) minorities”, European Integration Online Papers, Cilt 4, No 16, 2000. 46 Johns, op. cit., s.689. 47 Schwellnus, op. cit., s. 56. 48 Yilmaz, “Common, Double, or No Standards?”, s. 36. 44 GÖZDE YILMAZ 120 hakları meselesi eşitlik ilkesinden uzak bir şekilde ele alınmaktadır. 49 Bu durum günümüzde hakim olan Batı’nın medeniyet standartlarını evvelce içselleştirdiği görüşü ile azınlık hakları meselesinin, bu ülkelerde ele alınmasının gerekli olmadığı düşüncesinden ileri gelmektedir. 50 Tabii bundan başka azınlık hakları konusunun devletlerin iç işlerine müdahale olasılığı yaratması, yani devletlerin egemenlik hakları ile bir arasında bir gerilim bulunması, da bir diğer önemli etkendir. Sonuç Azınlık meseleleri hem ulusal hem de uluslararası alanda her daim hassas ve çetrefilli bir konu olmuştur. Küreselleşen dünyada sıcak savaşa düşük yoğunluklu çatışmalar ve iç savaşların baskın gelmesiyle, azınlık hakları konusu dünya gündemini sıklıkla meşgul etmeye başlamıştır. Avrupa’da Sovyetlerin çöküşüyle beraber bu değişen dünya düzenine adapte olmak zorunda kalmış ve azınlık hakları konusu Avrupa gündeminin önemli başlıklarından biri haline gelmiştir. Özellikle 1990’larda Yugoslavya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan çarpıcı tablo Avrupa devletleri ve örgütlerini bu konuda aktif rol oynamaya itmiştir. Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninin değişmesi ile birlikte, Avrupa’da bir azınlık hakları rejimi temellendirilmeye çalışılmış ve bu doğrultuda AK, AGİT ve AB gibi örgütlerin çalışmaları ile Avrupa azınlık hakları standartlarının belirlenmesi yönünde adımlar atılmıştır. Adı geçen örgütler Avrupa’da güvenlik sağlama düşüncesi ile yola çıkmış ve çatışmaların önlenmesi için azınlık haklarının bölgede yerleştirilmesi fikri üzerinden faaliyet göstermişlerdir. Sonuçta tüm bu çabalara rağmen, halen Avrupa’da tüm ülkeleri kapsayan ve eşitlik ilkesi ile tüm ülkelere uygulanan azınlık standartlarına ulaşılamamıştır. Aksine Batı Avrupa devletlerinin egemenlik sınırlarında bırakılan azınlık hakları konusu, Doğu ve Orta Avrupa devletlerine AB gibi örgütlere giriş aşamasında bir ön koşul olarak uygulanmış ve bu durum da azınlık hakları konusunda Avrupa’da bir çifte standart olduğu eleştirilerini beraberinde getirmiştir. Bunun yanı sıra ‘azınlık’ tanımının gerek uluslararası alanda, gerekse Avrupa özelinde belirli standartlara bağlanamaması azınlık haklarının uygulanması konusunu daha da problemli bir hale getirmiş ve hâlihazırda ülkelerin iç hukukuna kazandırılan azınlıkları koruma konusundaki hakların kimleri kapsadığı konusunu gündeme getirmiştir. Açıktır ki azınlık tanımı olmadan azınlık hakları konusu uluslararası alanda ve özelde Avrupa’da muğlak bir alan olarak kalmaya devam edecektir. 49 50 Preece, “Minority Rights in Europe”, s. 82. Ibid. AVRUPA’DA AZINLIKLAR VE AZINLIK HAKLARI 121 Sonuç olarak, Avrupa azınlık hakları konusu hala gelişmekte olan ve dönüşümünü tamamlayamamış ve eşit standartların sağlanamadığı bir alan olarak kalmıştır. Fransa gibi Batı Avrupa devletlerinde süre gelen azınlık problemleri, bu sorunun ancak tüm Avrupa devletlerini kapsayan bir işbirliği içerisinde çözülebileceğini ve azınlık haklarının Avrupa devletlerinin fikir birliği ile egemenlik haklarının azınlık haklarıyla bir dengeye oturtulduğu takdirde ortak standartlara kavuşturulabileceğini göstermiştir. Kaynakça Francesco Capotorti, Study on the Rights of Persons Belonging to Ethnic, Religious and Linguistic Minorities. United Nations, E/CN4/Sub2/384/Rev1, 1979. Naz Çavuşoğlu “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998, 93-101. Will Kymlicka, Multicultural odysseys: navigating the new international politics of diversity, Oxford: Oxford University Press, 2007. David J. Galbreath ve Joanne McEvoy, “How Episdemic Communities Drive International Regimes: The Case of Minority Rights in Europe”, Journal of European Integration, Cilt 35, No 2, 2013, s. 169-186. Geoff Gilbert, “The Council of Europe and Minority Rights”, Human Rights Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, s. 160-189. Michael Johns, “Do as I Say, Not as I Do: The European Union, Eastern Europe and Minority Rights”, East European Politics and Societies, Cilt 17, No. 4, 2003, s. 682: 699. Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Pastt and Future EU Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and SouthEastern Europe”, International Journal on Minority and Group Rights, Cilt 13, 2006, s. 27-51. Nevena Nancheva, “Imagining Policies: European Integration and the European Minority Rights Regime”, Journal of Contemporary European Studies. 2015, DOI:10.1080/14782804.2015.1056725. Jennifer J. Preece “National Minority Rights Enforcement in Europe: A Difficult Balancing Act”, The International Journal of Peace Studies, Cilt 3, No 2, 1998. Jennifer J. Preece “Minority Rights in Europe: from Westphalia to Helsinki”, Review of International Studies, Cilt 23, No 1, 1997, s. 75-92. Guido Schwellnus, “The Adoption of Non-Discrimination and Minority Protection Rules in Romania, Hungary and Poland”, Frank Schimmelfennig ve Ulrich 122 GÖZDE YILMAZ Sedelmeier (Der.), The Europeanisation of Central and Eastern Europe, Ithaca, London, 2005, s. 51-70. Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007, s. 25-35. Patrick Thornberry, “An Unfinished Story of Minority Rights”, Anna-Maria Biro ve Petra Kovacs (Der.), Diversity in Action: Local Public Management of Multi-Ethnic Communities in Central and Eastern Europe, Budapest, LGI, 2001, s. 47-73. Gabriel Toggenburg, “A rough orientation through a delicate relationship: The European Union’s endeavours for (its) minorities”, European Integration Online Papers, Cilt 4, No 16, 2000. Jane Wright, “The OSCE and the Protection of Minority Rights”, Human Rights Quarterly, Cilt 18, No 1, 1996, 190-205. Gözde Yilmaz, “Common, Double, or No Standards? How to Improve Minority Protection in Turkey through the Pressure of the EU”, Tanja A. Börzel ve Katrin Böttger (der.), Policy Change in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, Baden-Baden, Nomos, 2012, s. 3355. Gözde Yilmaz, “Is there a Puzzle? Compliance with Minority Rights in Turkey (1999-2010)”, KFG Working Papers Series 23, Berlin, KFG, 2011. HAKEM LİSTESİ Yrd. Doç. Dr. Atay AKDEVELİOĞLU Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Nail ALKAN Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Sanem BAYKAL Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa BIYIKLI Dumlupınar Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Can Umut ÇİNER Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Erdem DENK Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Sait DİLEK Erzurum Atatürk Üniversitesi Dr. Suat DURSUN Ankara Barosu Dr. Ersin EMBEL Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Murat ERDOĞAN Hacettepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER Maltepe Üniversitesi Doç. Dr. Hayrettin EREN Melikşah Üniversitesi Prof. Dr. Çağrı ERHAN Kemerburgaz Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sedef EYLEMER İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK Ankara Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Burak KÜNTAY Bahçeşehir Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ali Samir MERDANOV Çankırı Karatekin Üniversitesi Dr. Ceran Arslan OLCAY Ankara Üniversitesi Doç. Dr. Barış ÖZDAL Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Çınar ÖZEN Ankara Üniversitesi Dr. Özge ÖZKOÇ Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Hakan TAŞDEMİR Gazi Üniversitesi Prof. Dr. İlhan UZGEL Ankara Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hatice YAZGAN Çankırı Karatekin Üniversitesi ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ GENEL YAYIN İLKELERİ 1. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi'ne gönderilecek olan yazılar, işlediği konuya yeni bir boyut getirecek şekilde özgün ve daha önce hiçbir yayın organında yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır. 2. Gönderilen makalelerin yayınlanmasından sonra dergi yayın kurulu tarafından uygun görüldüğü takdirde, tüm yayın hakları Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma Uygulama Merkezi’ne (ATAUM) aittir. 3. Yayınlanan makalelerden alıntı yapılması halinde kaynak belirtilmesi zorunludur. Makalelerin tamamının kullanılması derginin iznine bağlıdır. 4- Makaleler Türkçe, Almanca, Fransızca ya da İngilizce dillerinden birinde yazılabilir. 5. Sunulan makale önce derginin editörlük kıstaslarını karşılayıp karşılamadığının görülmesi için Yayın Kurulu tarafından incelenir. Kıstasları karşılayan makale hakeme gönderilir. Kıstasları karşılamayan makale, istenen düzeltmeler için yazara geri gönderilir. 6. Makale hakeme gönderildikten sonra, hakem, hakem raporu kıstasları çerçevesinde makaleyi iki ay içinde değerlendirir ve kararını gönderir. Hakem kararına göre, makale, yayınlanmaya uygun bulunabilir, makalede bazı düzeltmeler istenebilir ya da makale yayınlanmaya uygun bulunmayabilir. Bundan sonra yazar, en kısa sürede, ekinde hakem raporlu bir yazı ile karar hakkında bilgilendirilir. 7. Yayınlanan makalenin sorumluluğu yazara aittir. Makaledeki hiçbir görüş dergiye veya ATAUM’a yüklenemez. 8. Yayınlansın ya da yayınlanmasın hiçbir makale iade edilmez. 9. Makalelerin sonuna kaynakça listesi eklenmelidir. 10. Yazarlar, yazılarını (makalelerini, kitaplarını vb.), 9. maddenin altındaki “Yazarlık Formu”nu eksiksiz doldurarak ve istenilen diğer belgelerle birlikte, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın Koordinatörlüğü 06590 Cebeci/ANKARA adresine posta yoluyla göndermeleri ve ayrıca, [email protected] veya [email protected] adresine de elektronik posta olarak göndermeleri gerekmektedir. Eksik evrak ile gönderilen makaleler, işleme alınamamaktadır. 11- Yazılar/makaleler, Microsoft Word programında, Times New Roman karakterinde yazılacaktır. Satır aralığı 1,5 olmalıdır. Metin için 12 punto, dipnotlar için 10 punto kullanılacaktır. 12. Makale, dipnotlar dahil 4.000 ila 10.000 kelime arasında olmalıdır. 13. Kitap incelemeleri 1500-2000 kelime arasında olmalıdır. 14. Olay incelemeleri dipnotlar dahil 3000-5000 kelime arasında olmalıdır. 15. Makale, Türkçe dilinde yazılmışsa Türkçe ve İngilizce özet ve anahtar kelime, Yayın Kurulu tarafından kabul edilen başka bir dilde (İngilizce, Almanca, Fransızca) yazılmışsa, Türkçe ve yazıldığı dilde özet ve anahtar kelime eklenmelidir. Özetlerin her birinde ortalama 125’er kelime olmalı, anahtar kelimeler ise 5’er adedi geçmemelidir. 16. Makalelerde en fazla üçlü altbaşlık sistemi kullanılacaktır. İlk altbaşlık koyu, ikinci altbaşlık koyu ve italik yazılmalıdır. Üçüncü altbaşlık sadece italik olmalıdır. Altbaşlıklarda harf ya da rakam kullanılmamalıdır. 17. Makale içinde çift tırnak kullanılmalıdır. 18- Makalenin yazılmasında kullanılan kaynakçaya ilk atıf, dipnot yazım ilkelerinde belirtilen örnekler çerçevesinde yapılacaktır. Makalenin sonraki sayfalarında, aynı kaynağa yapılan atıflarda ise yazarın soyadı ile Ibid., op.cit. vb. Latince terimler kullanılacaktır. “Dipnot Yazım İlkeleri”ne üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. 19- Yayınlanan makalelerin yazarlarına ilgili mevzuat çerçevesinde telif ücreti ödenecektir. 20- Yayınlanan makalelerin 10 adet tıpkı basım ve 1 adet dergi yazara ücretsiz olarak verilecektir. THE GENERAL PUBLICATION PRINCIPLES OF THE ANKARA REVIEW OF EUROPEAN STUDIES 1. All papers sent to the journal should be original enough as they will bring a new dimension to the topic in which they study and should not have been published or presented to the editorial board of other publications in any kind. 2. If presented paper’s publication is approved by the Review’s Editorial Board, the Ankara University ATAUM holds all publication rights of the paper. 3. Any other publication and paper that have used some parts of papers published in the Ankara Review of European Studies as quotations should give the source paper of these quotations in their bibliography. The complete usage of paper is a subject to the permission of the review. 4. The language of papers to be presented to the review could be in Turkish, English, French and German. 5. Presented paper will first be reviewed by the editorial board to see whether the paper meets the editorial criterias of the review. The paper that meets the criterias will be sent to the referee. Paper that do not meet the criterias will be sent back to the author for the requested corrections. 6. After the sending of the paper to the referee, the referee will asses the paper in the framework of the terms of referee report and send his decision about the paper within two months. In the referee’s decision, the paper may be found eligible to the publication or some corrections may be requested on the paper or the paper may be found ineligible for the publication. Then the author is immediately informed about the decision in writing with a copy of referee report. 7. The responsibility of the published papers belongs to the authors. All opinions in the papers can not be ascribed to the review or ATAUM 8. All papers either published or not are not returned. 9. Authors who would like to sent their papers, books, etc. to ATAUM for the publication assessment should fill up “The Author Form” and send it with other requested document with their papers or books etc. by post to the following address: Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın Koordinatörlüğü 06590 Cebeci /ANKARA. They should also e-mail the form, requested documents and their papers or books etc. to one of the following e-mail addresses: [email protected] or [email protected] . All applications with incomplete document will not be admitted. 10. Papers should be written in one of the Windows for Word programmes with a 1.5 line matter and in the Times New Roman character. The size of the letters will be 12 points, for the text and 10 points, for the foot notes. 11. The total words at the paper including the foot notes should be between 4000 and 10000 words. 12. The total words in the book reviews should be between 1500 and 2000 words. 13. The total words in the case studies should be between 3000 and 5000 words. 14. If the paper is written in Turkish, English abstract and key words and also an abstract and key words in the original language should be added to the paper. Each abstract should comprise 125 words in average and the number of key words both in Turkish and in original language should not be more than 5 words. 15. In the papers, maximum three subtitle system will be used. The first subtitle should be bold the second subtitle should be bold and italic and the third subtitle should be italic in character. Letters or numbers should not be used in the subtitle. 16. Quotation marks should be used in the paper. 17. In the first quotations for the bibliography used in the preparation of the papers, a foot note procedure will be used in the framework of the Footnote Writing Principles. In the following pages if the quotation is made to the same bibliography, the family name of the author and terms in latin such as Ibid., op.cit,etc. will be used. All quotations to the sources used in the writing of the paper will be made through footnotes procedure in the framework of the examples given in the footnote writing principles link. You may download “Footnote Writing Principles” 18. Copy right priced will be paid to the author in the framework of the reliated legistation. 19. The author will be given 10 (ten) blue print of his/her paper separately and also 1 (one) review that his/her paper has been published free of charge. ANKARA AVRUPA ÇALIŞMALARI DERGİSİ DİPNOT YAZIM İLKELERİ A-TEK YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE i-Kitap: Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara, İmge Kitabevi, 2001, s. 55. ii-Makale: Gökhan Çetinsaya, “Essential Friends and Natural Enemıes: The Hıstorıc Roots of Turkish-Iranian Relations”, Middle East Review of International Affairs, Cilt 7, No3, 2003, s. 116-132. B-İKİ YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE i-Kitap: Gülten Kazgan ve Natalya Ulçenko, Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, İstanbul, Bilgi, 2003, s. 32. ii-Makale: Thomas G. Mahnken ve James R. FitzSimonds, “Revolutionary Ambivalance: Understanding Officer Attitudes Toward Transformation”, International Security, Cilt 28, No 2 ,2003, s.122-135. C-ÜÇTEN FAZLA YAZARLI KİTAP YA DA MAKALE i-Kitap: Mehmet Gönlübol et al, Olaylarla Türk Dış Politikası, 1919-1995, Ankara Siyasal Kitabevi, 1996, s. 129. ii-Makale: David Dranove et al., “Is More Information Better? The Effects of “Report Cards” on Health Care Providers”, Journal of Political Economy, Cilt 11, No 3, 2003, s. 25. D- KİTAPTA MAKALE Joseph Turow, “A Mass Communication Perspective on Entertainment Industries”, James Curan ve Michael Gurevitch (der.), Mass Media and Society, Londra, Edward Arnold, 1991, s. 160-167. E- GAZETE YAZISI Yazarı Belli Gazete Yazısı Hasan Cemal, “Fiyasko ve Çıkış Yolu”, Milliyet, 18 Aralık 2003, s. 7. Yazarı belli olmayan gazete yazıları: “Başbakan Washington Yolcusu”, Cumhuriyet, 22 Aralık 2003, s. 8. Yazarı belli olmayan resmi ya da özel yayınlar, raporlar vb. Enerji Teknolojileri Politikası Çalışma Grubu Raporu, Ankara, TÜBITAK, Mayıs 1998, s. 35. ARŞİV BELGELERİ Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Başbakanlık Hususi Kalem, 33218, 10 Aralık 1943. İNTERNETTEN ALINAN KAYNAKLAR Mustafa Aydın, “ABD Dünyadan Ne İstiyor”, 23 Mart 2003, <http://www.haberanaliz.comldetay.php?detayid=325> (19 Aralık 2003), s. 1. YÜKSEK LİSANS-DOKTORA TEZLERİ Mustafa Pulat, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası: Türkiye’nin Avrupa Savunmasındaki Geleceği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s. 10. SÖYLEŞİ İlber Ortaylı, Ankara, 10 Ekim 2003, kişisel görüşme. REVIEW OF EUROPEAN STUDIES FOOT NOTE ORTHOGRAPHY PRINCIPLES A – FOR A BOOK OR A PAPER WITH ONE AUTHOR i – For a Book : Author, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . ii – For a Paper : Author, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . B - FOR A BOOK OR A PAPER WITH TWO AUTHORS i – For a Book : Author, Author, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . ii – For a Paper : Author, Author, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . C - FOR A BOOK OR A PAPER WITH THREE OR MORE THAN THREE AUTHORS i – For a Book : Author, et al, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . ii – For a Paper : Author, et al, “Title of article”, Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . Ç – FOR A PAPER IN A BOOK Author, “Title of article”, Author of book ed., Title of book, Location, Publisher, Year, p. …. . D – FOR AN ARTICLE ON A NEWSPAPER With Author or Without Author, ‘Title of article’, Title of Magazine, Day Month Year, p. .. . E – FOR AN OFFICIAL OR FOR A SPECIAL ARTICLES OR REPORTS WITHOUT AN AUTHOR Title of article or report, Location, Publisher, Year, p. …. . F – FOR A ARCHIVAL DOCUMENT Title of document, Number of the document, Day Month Year. G – FOR THE BIBLIOGRAPHY DOWNLOADED FROM THE INTERNET Author “Title of article”, <addres of the webpage>, (Retrieved Day Month), p. … . H – FOR A GRADUATE AND FOR A DOCTORATE THESIS Author, Title of thesis, Thesis type, Location, Year, p. …. . I – INTERVIEW Author, Location, thesis, Day Month Year, interview