İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
tavır
merhaba
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi:
‹dil Kültür Yay›n Org.
Rek. Film. Tic. Ad›na:
Muharrem Cengiz
Genel Yay›n Yönetmeni:
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri
Müdürü:
Ahu Zeynep Görgün
Yaz›flma Adresi:
‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal
Cad. Aznavur Psj. No: 212
Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul
Tel: (212) 245 00 70 - 244
31 60
Faks: 244 81 02
e-posta:
[email protected]
Ankara:
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad.
No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap No:
(TL):
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
(EURO):
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas›
Parmakkap›/‹ST.
Ofset Haz›rl›k:
TAVIR YAYINLARI
Bask›:
ASPAfi
Da¤›t›m:
D-B-R
tavır
yerel süreli yay›n
Kas›m ve Aral›k ay› gündemiyle haz›rlad›¤›m›z bir say›m›zda yine birlikteyiz.
Bir y›l› geride b›rakt›k. 31 Aral›k gecesi nereye baksak,
karfl›m›za ç›kt› o iki kelime; holdinglerin gazete, TV reklamlar›nda yine ayn› kelimeler vard›. Gözümüze sokarcas›na s›r›t›yordu o iki kelime: Mutlu Y›llar!
Düzen, her senenin bafl›nda bu ezber tekrar›n› dayat›r
zaten. Neonlar›, reklamlar›, gazete ve TV’lerinden emreder: Mutlu y›llar!
Mutluluk nedir sahiden? 118 kez ölmüfl bir anaya, bir
babaya sordunuz mu hiç mutluluk nedir diye?
Babas›yla birlikte öldürülen U¤ur Kaymaz’›n anas›na
“mutlu y›llar”, öyle mi?
Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da emperyalizmin bombalar›yla ölen halklara “mutlu y›llar”, öyle mi?
Kapitalizmin ucuz ifl gücü ve seks turizmi batakl›¤›na
çevirdi¤i; önlenebilir bir do¤al afeti, katliam olarak yaflayanlara “mutlu y›llar”, öyle mi?
Burjuvalar›n tuvalet ka¤›d› paras›na bile yetmeyen asgari ücretle yaflamaya mahkum edilenlere de “mutlu y›llar”,
öyle mi?
‹nanc›n›n gere¤i olarak bafl›n› örttü¤ü için süründürülen
k›zlara da “mutlu y›llar”, öyle mi?
Naz›m’›n mutlulu¤u orada burada de¤il, Havana’da bulmas› bofluna de¤il elbette. Peki ya mutluluk nedir? Yoksa
bu sözcü¤ün anlam›n› m› unuttuk? De¤il elbette ve unutan
varsa sözlü¤e bakabilir.
Ya da Edip Cansever’in dedi¤i gibi “Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir”.
Ne de olsa, yeni bir y›la girerken ”mutlu y›llar” yavflakl›¤›ndan dahi iyi gelir zulam›zdaki fliirler. Sonra da ustam›z›n
o sözünü hat›rlayal›m birlikte; “... Halk›m›z özgür olana
dek, kendimizi özgür saymayaca¤›z...” Mutluluk bu cümleyi
kurarak, düzenden firar etmek ve düzene isyan etmektir
belki de...
Mutluluk, halk›n bütün özlemlerine eksiksiz ve sürekli
olarak ulafl›lana kadar sürdürülen kavga durumudur...
Mutlulu¤u hak edenlere, mutluluk u¤runa Sergül gibi zaferlerle gidenlere; halk›m›za, bütün okurlar›m›za “mutlu y›llar...” öyleyse…
Dostlukla...
tavır
Ayl›k Sanat Dergisi
4
ISSN 1303-9113
3
hukuksuzlu¤un
ad›...
felluce’den
selam var...
5
deniz ve hayat
8
filistin’de çocuk
olunmaz
15
geliyor
musun?
6
zafere kadar
devrim!
11
“mevdiven”
de¤il merdiven...
felluce’den selam var...
levent karakaya
deneme
k›larak katledilmesini... Yüzlerce tutsa¤›n;
›fl›ks›zl›¤›n içine, beyaz›n körüne gömülmesini.
Bir de çocuk elleriyle f›nd›k kadar tafl› atmaya çal›flan Filistinli çocu¤u. Vatan›n›n etraf›na bedenleriyle duvar ören Vietnaml›lar’›.
Che’nin gül bahçeleri Latin ülkelerinin, dört
bir yandan emperyalizme “Non Pasaran” deyiflini. Kör, beyaz, so¤uk ölüm hücrelerinde
beden beden açl›klar›yla ve de onurlar›yla direnenleri. Kuflak kuflak, toprak toprak tafl›nan direnifli.
tefller içinde Felluce: Yan›yor ci¤erim…
Felluce’nin yan›klar› ço¤ald›kça direnifl
de büyüyecek biliyorum. Bu yüzden atefli içimde tafl›r›m her gün.
Teksasl› Çavufl’un oldu¤u her yerde zulüm boy verir. Bazen sansür, bazen yalan ve
tecrit olur zulüm. Ölümler ›rmak olur akar
sokaklarda… Çocuk sesleri duyulmaz mahallelerde. Analar›n memelerinden süt akar;
bulamaz, emziremez çocu¤unu… Felluce,
yavrusunu yitirmifl bir anad›r bugün. Bu yüzden z›lg›t› susmaz, susturulamaz. ‹flgalcinin
tecavüzüne u¤ram›fl bir kad›n›n gözleriyle bakar Felluce. Sonra çocuk olur; öfke olur, kabar›r, kab›na s›¤maz art›k.
Sanmay›n ki Felluce yan›p kül olacak, soluksuz kalacak. Hay›r! Felluce’nin külleri direnifl tohumu olup, çölün ortas›nda boy verecek.
Kim demifl, kim görmüfl, kim duymufl ve
bilmifl, tan›k olmufl; bu ac›lar›n bitmeyece¤i-
A
ne! Tek bir dil bile konuflamaz, “Burada kal›r.” diye. Yaflad›klar›m›z, deneyimlerimiz, ileriyi görüflümüz, umudumuz, direncimiz, direniflimiz bu ah›n yerde kalmayaca¤›n› gösterir.
Irak’›m›z, Filistin’imiz ve tabi ki ana diye, yar
diye sar›ld›¤›m›z topraklar›m›z Anadolu… On
y›l da geçse, yüz y›l da geçse bu sevda bitmez, bu atefl sönmez. Harland›kça alev alev
coflar; cofltukça sevdaya koflar, sevdal›ya…
Yaflamak sadece Coni’lere vaat edilmifl
san›lmas›n. Onlar en kirli hayatlar› yaflar, en
pis havalar› solur ve öylece ölürler. Biz ise en
temiz ölümleri saf, onurlu ölümleri katar›z
önümüze. Onunla birlikte yürürüz.
***
Kollar› tafllarla vurula vurula k›r›lan Filistinli’yi hat›rlay›n. Vietnam’da vahfletten kaçan, ç›r›lç›plak, yanm›fl, yal›nayak çocuklar›;
Arjantin’de insanlara at eti yedirten yoksullu¤u, açl›¤›... Çeçenistan’daki toplu mezarlar›;
Anadolu’da bir flafak vakti onlarca insan›n ya-
‹flte Felluce de böyle bir fley…
‹flgal içinde direniflin ad›d›r Felluce. Kuflatman›n ortas›nda gülen bir flehir... Bedeni
buram buram, alev alev yanan bir kent; havada uçuflan füzelere ba¤r›n› açan bir direnifl
oda¤›.
Felluce’ye, bafl e¤medi¤i için ad›na “Hayalet Öfke” dedikleri bir “operasyon”la sald›rd›lar. Hastaneleri, ambulanslar› bombalad›lar.
Yaralar asla sar›lmas›n istediler. Savafl kurallar›n›n, uluslararas› hukukun gözünün içine baka baka Felluce’nin bedenine bombalar
ya¤d›r›yorlar. Sokaklar; kimyasal silahlar,
misket bombalar›, cans›z bedenlerden geçilmez oldu. Köpekler, karn›n› insan etiyle doyuruyor. Açl›ktan ot yiyen, susuzluktan damaklar› patlayan, dudaklar› çatlayan insanlar…
Sokaklarda kalmas›n diye evlerin bahçelerine
y›kanmadan kefensiz gömülen ölüler.
Düflman; aciz, yalanc›, riyakar. Düflman,
yüreksiz. Ölümler ekiyorlar topraklar›m›za, direnifl biçecekler.
Felluce’den selam var… Bitmedi direnifl,
bitmedi diyor selam›nda. Tükenmeyece¤iz,
ço¤alaca¤›z. Yok edilsek de var olaca¤›z. Ac›
bizde, öfke bizde. Zulüm bizeyse isyan bizde.
Sömürü bizeyse, umut bizde. Ölüm bizeyse
direnifl ve zafer de bizim ellerimizde.
fiimdi Felluce’den selam var. Gazam›z
mübarek olsun. Direniflimiz kutlu olsun!.❏
3
hukuksuzlu¤un ad›: celp gelmedi
Tam dokuz ayd›r tutukluyum. Son alt›
ayd›r hukuksuzlu¤un ad› "Celp gelmedi." oldu. Mahkemeye ç›kar›lmamam›n nedenini
hala ö¤renmifl de¤ilim. San›r›m devletin büyük s›rlar›ndan biri olsa gerek. Çünkü alt›
ayd›r bu hukuksuzlu¤un ad› konulmam›flt›r.
Ad›n› biz koyal›m, madem devlet bu hukuksuzlu¤u aç›klayam›yor öyleyse ad›n› koymak
bize düfler. Bafll› bafl›na tutuklanmam bile
bir komedi. 3 Mart 2004'te yeminli tan›k
olarak gitti¤im 6 No'lu DGM taraf›ndan dinlendikten sonra gözalt›na al›n›p tutukland›m. Tan›kt›m; san›k oldum, mahpus oldum!
O dönem DGM diye bildi¤imiz mahkemeler, flimdi bir tabela de¤iflikli¤iyle ACM
oldu. fiu anda yarg›land›¤›m 11. ACM de
bu yenilerini ekleyerek hukuksuzlu¤a devam ediyor. Filmin senaryosu önceden haz›rlanm›fl olmal› ki ilk mahkemeye oyunun
bir parças› olarak getirilmem gerekiyordu.
Öyle de oldu, mahkemeye getirildim ve daha ilk mahkememde tahliye olmam gerekirken bilinçli olarak tahliyem engellendi. Böylece oyunun birinci bölümü tamamlanm›fl
oldu.
4
Mahkemeye gidifl ve gelifllerin tam bir
iflkenceye dönüfltürülmesi ise bafll› bafl›na
ayr› bir tecrit politikas› F tiplerinde.
Bu arada bir sonraki duruflma 24
A¤ustos 2004'e ertelendi. Yani F tiplerinde, tecrit alt›nda bir üç ay daha kalmama
karar verilmiflti
‹nsan›n insan yüzüne hasret kald›¤› hücrelerde yan› bafl›n›zdaki insanlarla iletiflimi
sa¤lamak için bile var gücümüzle ba¤›rd›¤›m›z tecrit koflullar›nda tam alt› ay geride b›rakm›flt›m.
Bu alt› ay san›ld›¤› kadar kolay geçmedi.
F tiplerinde her fleyin yasak olmas›, bir çok
hakk›m›z›n engellenmesi de cabas›d›r. Ad›n›za gönderilen dergiler, kitaplar verilmez.
Çünkü üç kitaptan fazlas› yasakt›r. D›flar›yla tek ba¤lant›m›z› sa¤layan mektuplar didik
didik edilir, e¤er idarenin hofluna gitmiyorsa birçok mektubunuz imha edilir. Bu koflullar alt›nda insanlar y›llarca tecrit ediliyor.
Duruflma günü nihayet geldi. Duruflman›z›n oldu¤u, bir gün öncesinde hapishane
idaresi taraf›ndan haber verilir. Ben de
mahkemeye ç›kaca¤›m için bir gün önceden haz›rl›¤›m› yapm›flt›m. Akflam say›m›
geldi¤inde hücrede bulundu¤um arkadafllarla gardiyanlar›n gelmesini bekliyoruz. O
arada hem sohbet ediyoruz hem de hücrenin alt kenar›nda volta at›yoruz. Hücre kap›s›n› açan gardiyanlar say›m› al›p ç›kt›klar›
s›rada ayn› davada yarg›land›¤›m arkadafl›ma "Yar›n duruflman var biliyorsun de¤il
mi?" dediler. O esnada birbirimize bak›yoruz, ayn› davadan yarg›land›¤›m›z halde benim es geçilip ona celp gelmifl olmas› bizi
flafl›rt›yor. Gardiyanlar "Oras›n› biz bilmeyiz,
burada senin mahkeme celbin gözükmüyor. Biz bu durumu bir fley yapamay›z, ‹stanbul’dan ça¤r›n gelmemifl." deyip gidiyorlar. Aç›klama?... F tiplerinde hiçbir fleyin
aç›klamas› yoktur. Zaten sordu¤unuz hiçbir
soruya cevap alamazs›n›z. Bu da keyfiyetin
ayr› bir ad›d›r ama as›l keyfili¤i ve hukuksuz-
muharrem cengiz
mektup
lu¤u ise 11. ACM'nin hakimleri ve savc›lar›
yap›yor. Çünkü duruflmaya neden götürülmedi¤imin cevab› onlarda…
Anlafl›lan o ki, yatt›¤›m›z alt› ay yetmemifl olacak. Neden mi? ‘Neden yok’ dedim
ya. ‹lk duruflmada tahliye olmam gereken
bu davada, tutuklanmamdaki uygulanan hukuksuzluk böylece devam ettirilmifl oluyor.
Avukat›m›n; benim neden mahkemeye
getirilmedi¤ime iliflkin sorular›; celbin baflka bir hapishaneye gönderildi¤i fleklinde cevaplanm›flt›r. Düflünün bu ülkede hakimler,
savc›lar böylesine komik cevapla hukuksuzluklar›n› pekifltirme keyfiyeti uyguluyorlar.
Evet iflte böylece hak, hukuk, adalet
arayanlara böyle komik gerekçeler sunarak
oynad›klar› oyunu ne kadar ustaca sürdürdüklerini ortaya koymufl oluyorlar. Asl›nda
bütün bu sorular›n cevab›n› biraz düflündü¤ümüzde, neden bu komplolar›n sürdü¤ünü görürüz. As›l amac›n, Grup Yorum’u
susturmak, elemanlar›n› tutuklayarak Grup
Yorum’u bitirmek oldu¤unu görürüz.
Y›llard›r yaflad›¤›m›z bask›lar, iflkenceler, say›s›zca konser yasaklar›n›n olmas›,
kasetlerimizin toplat›lmas›, halka ulaflmam›z› engellemek için uygulanan her türlü
bask›, hukuksuzluk mubah görülüyor. Kald›
ki benim d›fl›mda grup arkadafllar›m ‹hsan
Cibelik ve Ali Arac›’n›n tutuklanmas› bir tesadüf de¤ildir. Grup Yorum üzerinde oynanan oyunun bir parças› da son süreçte pefl
pefle gelen tutuklamalard›r. Bunun tek
aç›klamas›, Grup Yorum’un susturulmak istenmesidir.
Bu ülkede devletin hakimleri, savc›lar›
bu yaz›n›n önünde halka adalet da¤›t›yor. ‹flte hak ve adalet. Dokuz ay boyunca ‘F tipinde ne kadar tutarsak kard›r’ diyen devlet
bakal›m 25 fiubat 2005'te hangi bahaneyi
bulacak?
Ben de sizin gibi bekleyecek ve görece¤im.
Tekirda¤ F Tipi Hapsihanesi’nden hepinize kucak dolusu sevgiler...❏
seval alp
deniz ve
Denizin üstünde sal›na sal›na dolaflan ve ecnebi adlar tafl›yan yelkenliler, tekneler, yollar batmaya yazg›l›d›r. Onlara de¤il, denize bak. Baki olan odur. Bak, bu
deniz hep buradayd› ki derinliklerinde Roma, Bizans ve
Osmanl› bat›klar› vard›r. fiimdi hepsi arkeolojinin konusudur. Ama deniz ayn› denizdir. Ve sömürünün atlas
yelkenleriyle, zulüm rotas›nda ilerleyen gemilerin diplerini çürütüyor hala. O gemilerin sahipleri, yar›n›n bat›klar›d›r. Sen, sen ol; o gemilerin miçosu olma. Deniz ol.
Dalgalar›n ça¤r›s›na kulak ver. B›rak kendini denize.
O an, deniz ve insan baflbaflad›r art›k. B›rak dalgalar
denize çarps›n, kirden ar›n›rs›n. Korkma bo¤ulurum diye. Deniz, kimseyi bo¤maz. Bo¤ulanlar, kendi panik ve
korkular›n›n mahkumudur. Onlar, hiçbir zaman denize
ait olamam›fllard›r. Oysa b›rakacaks›n her fleyinle kendini denize; deryada damla olmay› becereceksin. Ki berhudar olas›n. O zaman dalgalarla flaha kalkars›n.
Deniz, diyorum; hayata benziyor. Ve o denizde, bo¤ulmas› gereken sen de¤ilsin. Yeter ki, damlas› ol deryan›n. Hayat›n ve halk›n durdurulmaz ak›fl›na kar›fl. Teni ve yüre¤i yan›k bir Adal› olursun o zaman. Ki damla
da sensin, derya da sen. Ve dalgalar›nla flahlan›p, flu
hayat›n üzerinde sal›nanlar› bo¤ars›n...
F›rt›na vaktidir. Hava rüzgar topluyor usul usul ve derinlerde dalgalar ço¤al›yor. Büyüyor bir kas›rga bu deryada. Damlaya damlaya büyüyor bu denizi öfkesi...
"Hayat›m›z", diyorum; en çok denize benziyor. Ve bu
macerada Hayyam hakl›d›r:
"... Gönlüm dedi ki; ben sadece bir damlay›m deryada
Ben neredeyim, derya nerede diye sordu daima
Böyle derken, bir gün deryaya kavuflunca gönlüm
Gördü ki, kendinden baflka bir fley yoktu orada..."
5
zafere kadar devrim!
Ba¤›ms›zl›k mücadelesi denince akla
ilk gelen isimlerden biridir Filistin. Filistin deyince de akl›m›za çocuk generaller, feda eylemcileri, direnen bir halk,
bir de Filistin poflusu içerisinde Yaser
Arafat gelir.
Yaser Arafat... Filistinliler’in Ebu Ammar’›. Yar›m as›rd›r, dünya halklar›n›n
emperyalizmle olan kavgas›n›n komutanlar›ndan biri; dünya halklar›n›n, ba¤›ms›zl›k ve sosyalizm düflüncesinin dostu...
6
Yaln›z Filistin’e
de¤il,
bütün
dünya halklar›na ba¤›ms›zl›k
düflüncesini
tafl›yan önder.
Son an›na kadar ba¤›ms›zl›k
savaflç›s›
olarak
yaflayan bir ç›nar.
Dünya halklar› büyük, çok
büyük bir de¤erini kaybetti. Böyle ölmek,
böyle
yüzbinlerce insan taraf›ndan
omuzlarda tafl›nmak her insana nasip olmaz. Çok az
insan›n cenaze töreninde
yüzbinlerce insan ellerinde
silahlarla ba¤›ms›zl›k
yeminleri eder.
Arafat, bir
ömre
neler
s›¤d›rmad› ki! O, bir halk›n davas›n› dünyan›n gündemine tafl›d›. Arap ordular›n›n gelip kendilerini kurtarmas›n› bekleyen bir halktan; ba¤›ms›zl›¤› için dö¤üflen, dünyan›n en direniflçi halk›n› yaratt›. Halk›n›n ilk örgütlenmelerini yaratan
kifliydi. Arap halklar›nca bilinen ismi olan
Ebu Ammar, “Kurucu”, davas› ile özdeflleflmiflti. Hayat› boyunca onlarca kez suikaste maruz kald›, ony›llarca ayn› yatakta iki gece yatmadan yaflad›. Dava arka-
yusuf aziz
makale
dafllar›ndan, ailesinden uzak kald›. ‹srail
tanklar›n›n, helikopterlerinin kuflatmas›nda yaflad›; çal›flt›, mücadelesini sürdürdü. S›rt›ndan hiç ç›karmad›¤› üniformas›; ba¤›ms›zl›¤a, özgürlü¤e duydu¤u
özlemin bir ifadesiydi. Castro gibi onun
da üniformas›ndan hiç hofllanmad›lar.
Hofllanmayanlar›n anlamaktan kaç›nd›klar› bir fley de vard›: Arafat’lar, Castro’lar “bir dönemin son temsilcileri” de¤il, kendilerinden sonraki dönemlere örnek olan önderleriydi halklar›n. Ebu Ammar, 55 y›l boyunca suikastlere, katliamlara, ihanetlere boyun e¤medi. Üniformas›n› s›rt›ndan ç›karmad›.
Arafat demek; bir ömür boyu, son
nefesine kadar kavga adam› olmak anlam›na geliyor. Bütün dünya halklar›n›n
sayg› duydu¤u bu kahraman›n kiflili¤ine
yap›lan sald›r›lar›n hedefi, kendi de¤erlerimizdir. Arafat; yok edilmesi, yok edilemiyorsa y›prat›lmas› gereken bir isimdir
kimilerine göre. Oysa Arafat’›n yaflam›n›
yitirdi¤i saatlerde, onlarca Filistinli genç
kad›n, do¤an çocuklar›na Yaser Arafat
ismini koydu. “Direnen Filistin”, “ba¤›ms›zl›k” hedefine ulaflmakta kararl› Filistin; binlerce komutan, binlerce Arafat
yetifltirmekte gecikmeyecektir. Dünyan›n dört bir yan›nda; emperyalizme ve iflbirlikçilerine karfl› ba¤›ms›zl›k için savaflanlar, direnenler var oldukça Arafat da
yaflayacakt›r.
Yar›m as›rd›r süren Arafat’› yok etme
çabalar›, sonuç vermedi; bundan sonra
da onun düflüncelerini yok etme çabalar› sonuç vermeyecektir. Arafat, dünya
halklar›n›n ba¤›ms›zl›k savafl›n›n meflrulu¤unun sembollerinden biri olarak yaflamaya devam edecektir. Filistin halk› ba¤›ms›zl›¤›na ve özgürlü¤üne kavuflacak,
Arafat da bu savafl›n önderlerinden biri
olarak tarihteki yerini alacakt›r.
HAYATINDAN
KES‹TLER:
Yaser Arafat, 24 A¤ustos 1929’da orta halli bir tüccar›n çocu¤u olarak Kahire’de do¤du. 1948 y›l›ndaki Arap-‹srail Savafl›’n›n ard›ndan, ailesiyle birlikte Gazze’ye
göç etti. Ortaö¤renimini Gazze’de tamamlayan Arafat, Kahire Üniversitesi’nde inflaat mühendisli¤i e¤itimi gördü. Burada
Müslüman Kardefller örgütüyle tan›flt›. M›s›r’da Filistin Ö¤renci Birli¤i’ni kuran Arafat,
1952-1956 y›llar› aras›nda bu örgütün
baflkanl›¤›n› yürüttü. Ö¤rencili¤i s›ras›nda
askeri e¤itim ald› ve M›s›r Ordusu saflar›ndaki Filistin Birli¤i’nde yer alarak 1956
Arap-‹srail Savafl›na kat›ld›. M›s›r’da bir süre inflaat mühendisli¤i yapt›ktan sonra, Kuveyt’e giderek kendi iflini kuran Arafat, 10
Ekim 1959'da Filistin Kurtulufl Örgütü’nün
(FKÖ) belkemi¤i El Fetih’i kurdu.
Arafat, 1964'te düzenlenen gizli bir
konferansta, silahl› mücadelenin bafllat›lmas›n› savunan kanad›n içinde yer ald›. 1
Ocak 1965'te, ‹srail hedeflerine karfl› ilk
askeri harekât› gerçeklefltiren birli¤i komuta etti. ‹flgal alt›ndaki Bat› fieria'da direnifl
hareketini örgütleyen Arafat, fieria Irma¤›
boyunca üsler oluflturarak gerilla savafl›n›
yönetti. El Fetih sözcüsü olarak uluslararas› kamuoyunun önüne de ç›kan Arafat;
1969'da Filistin Ulusal Konseyi'nin beflinci
toplant›s›nda, bütün Filistin gruplar›n› bir
çat› alt›nda toplayan Filistin Kurtulufl Örgütü'nün kurulufluna öncülük etti ve yürütme
kurulu baflkanl›¤›n› üstlendi.
Arafat, Filistinli gerillalar›n Ürdün'ü terk
etmeye zorland›¤› ve yaklafl›k 40 bin kiflinin
yaflam›n› yitirdi¤i iç savaflta (1970-71) Filistin kuvvetlerinin bafl›nda çarp›flt›. Ürdün'den ayr›ld›ktan sonra da siyasal ve askeri merkezini Beyrut'a tafl›d›. FKÖ'nün bütün Arap devletlerince Filistin halk›n›n tek
yasal temsilcisi say›ld›¤› 1974'te, BM Genel Kurulu'na gözlemci olarak kat›lan ve burada bir konuflma yapan Yaser Arafat;
baflta sosyalist ülkeler olmak üzere birçok
ülkeyi ziyaret etti. Arafat, bu y›llarda, Filistin'deki silahl› mücadelenin uluslararas› düzeydeki görüntüsünü de¤ifltiren ve Filistin
sorununa bar›flç› çözüm arayan usta bir
diplomat olarak sivrildi. 1975-76 Lübnan
‹ç Savafl›'nda, Lübnan'a giren Suriye ordusunun sald›r›lar›na karfl› koyan Arafat; Lübnan'›n fiilen bölünmesi üzerine, Filistinlilerin
denetiminde kalan bölgelerde, FKÖ'nün gitgide devlet yap›s› kazanmas› için çaba har-
cad›.
Bu dönemde gittikçe artan siyasi a¤›rl›¤› sayesinde, devletleraras› sorunlarda
arabuluculuk yapt›. Haziran 1982'de Güney Lübnan'a giren ‹srail'in Beyrut'u kuflatmas› s›ras›nda, yaklafl›k iki ay süren çetin
bir direnifl gösteren Arafat; Filistinli gerillalar›n kenti boflaltmas›n› sa¤lad›. Ard›ndan
Beyrut'tan ayr›ld› ve Tunus'ta FKÖ'nün yeni
merkezini kurdu. Arafat, özellikle iflgal alt›nda yaflayan Filistin halk› içindeki sayg›nl›¤›n›
gittikçe artt›rd›.
15 Kas›m 1988’de Filistin Ba¤›ms›zl›k
Bildirisi'ni yay›mlad› ve ba¤›ms›z Filistin Devleti'nin kuruluflunu ilan etti. BM'nin Cenevre Genel Kurulu'nda konufltu. Esas BM karargâh› New York'taki Genel Kurul'da konuflmas›na, ABD taraf›ndan izin verilmedi.
K›sa bir süre sonra FKÖ Merkez Komitesi,
Arafat'› do¤rudan ''ba¤›ms›z Filistin Devleti'nin Baflkan›'' ilan etme karar› ald›. Arafat,
1990 y›l›n›n fiubat ve May›s aylar›nda yine
ABD'nin vetosu yüzünden ‹sviçre-Cenevre'de toplanmak zorunda kalan BM Güvenlik Konseyi toplant›s›na kat›ld› ve burada kurula hitap etti.
Gazze fieridi ve Bat› fieria'n›n baz› bölgelerinde Filistin'e özerklik tan›yan ilk genifl
kapsaml› bar›fl anlaflmas›n› 13 Eylül
1993'te Norveç'in baflkenti Oslo'da imzalad›. Birçok yerleflim biriminin Filistin Özerk
Yönetimi'ne (FÖY) devredildi¤i ikinci kapsaml› özerklik anlaflmas›n› ABD'nin baflkenti Washington'da, Rabin ile imzalad›. ABD
ile Rusya, anlaflman›n resmi tan›¤› oldu.
Arafat, yap›lan ilk genel seçimle halkoyuyla
da Filistin Özerk Yönetimi Baflkan› oldu.
1999 y›l›nda, dönemin ‹srail Baflbakan›
Ehud Barak ile Arafat, bar›fl müzakerelerini yeniden bafllatt›. 13 Eylül'e kadar tam
kapsaml› nihai bar›fl anlaflmas›n›n haz›rlanmas› ve bir y›la kadar bu anlaflman›n imzalanmas› ilkesi kabul edildi. ‹srail askerlerinin
çekilme takvimi belirlendi, Filistin'e liman
yapma hakk› tan›nd›.
2000 y›l›nda, ‹srail muhalefetinin ''asker ve siyaset flahini'', bugünün Baflbakan›,
Likud (Birleflik) Parti Genel Baflkan› Ariel
fiaron'un Kudüs'te Haremmüflflerif'i ziyaret
etmesiyle ikinci Filistin ‹ntifadas› patlak verdi. Arafat ve Barak, ABD Baflkan› Bill Clinton'›n arabuluculu¤unda M›s›r'da yap›lan
fiarm El fieyh zirvesinde ateflkes karar› ald›lar, ancak karar uygulanamad›.
29 Mart 2002’de ‹srail, Arafat’a en
fliddetli sald›r›s›n› düzenleyerek, Filistin liderinin karargâh›n›n da bulundu¤u Ramallah'a girdi ve Filistin yönetim birimlerini kuflatt›. Arafat'›n karargâh›na bombal› sald›r›
düzenledi. ‹srail askerleri, Arafat'›n muhaf›zlar›yla 'oda oda' çat›flt›. ‹srail Kabinesi,
Arafat'› ''düflman'' ilan etti. Arafat, ‹srail
Baflbakan› Ariel fiaron'un ''daimi sürgün''
önerisini, ''Bat› fieria'y› terk etmektense
ölürüm.'' yan›t›yla reddetti.
2002 y›l›nda fiaron'la yan yana oturan
ABD Baflkan› George Bush; Filistinlilere,
Arafat'›n yerine yeni bir lider getirmeleri
ça¤r›s›nda bulundu. Arafat, 29 Mart
2002'den, tedavi görmek için Fransa'ya
gitti¤i 29 Ekim 2004'e kadar Ramallah'taki karargâh›nda tecrit halinde yafl›yordu.
7
filistinde çocuk olunmaz...
Sizin eviniz hiç y›k›ld› m›?
Bizim evlerimiz her gün y›k›l›r. Evsiz kalmak çok kötü bir fley, insan›n içinden çok
fleyi al›p götürür. Havada yürüyormufl gibi
bir boflluk hissi dolar içimize. Ayaklar› dönüp dolafl›p habire evine tafl›r insan›. Okul
dönüflü kendimi kaç defa y›k›lan evimizin
önünde buldum.
Evimiz flimdiye kadar defalarca y›k›lm›flt›.
Yenisini yapana kadar akrabalarda kal›rd›k.
Gün do¤madan ter içinde kalkt›¤›m bir
sabaht› yine. Gözlerimin önünde o gece hep
rüyalar›m›n içinde. Evimizin son kez y›k›ld›¤›
gece... Unutmam mümkün de¤il. Nas›l unutulur ki? Annem, bafl›m› usulca gö¤süne
al›p, "Sen daha çocuksun, ileride unutursun, rüyalar›na girmez. Ama sak›n ola ki yüre¤in unutmas›n, hep yans›n öfkeyle." demiflti. Unutmak da çok uzak bize. Unutmay›
unuttuk biz. Abim; "Yaflad›klar›n› unutan, in-
8
sanl›¤›n› da yitirir. ‹srailliler'in yapt›klar›n›
unutmayaca¤›z." derdi biz küçükleri etraf›na
toplay›p.
‹srailliler, tanklar›yla, helikopterleriyle
gelmiflti o gece. Tüm gece bombalar›n, dozer g›c›rt›lar›n›n sesine kar›flm›fl 盤l›klar
duymufltum.
Çocuklara bir fley olmas›n diye hepimizi
en güvenli gördükleri odaya koyarlar her akflam. Ninni gibi gelen silah sesleri aras›nda
uykuya dalard›k. Patlamayla gözümü açt›¤›mda kundakta yatan bebek ölmüfltü. Ölü
yüzler, gözler görürdüm kafam› çevirdi¤im
her yerde. Kimi çocu¤un gözleri iki yafl›nda,
kiminin befl yafl›nda donard›.
Kanayan yaralar› vard› hala. Hepsi kapand›, biri kald›; ad› ölüm olan.
Mezarl›k hiç uzak olmad› bize. Annem,
"Yüre¤imin yar›s› de¤il, hepsi burada." derdi, abimin mezar›n› okflarken. Ben hiç kork-
nesrin taflc›
öykü
muyordum bu mezarl›ktan. Burada flehit
olan yak›nlar›m yat›yordu. fiehitlikten korkulmaz...
Toprak hala uzakt› hepimize. Çünkü yafl›yor ve savafl›yorduk. Annemin gözyafllar›
daha kurumam›flt›.
Dualar okunduktan sonra bir süre konufltum abimle. En büyük emelimin flehit
olup yan›na gelmek oldu¤unu söyledim.
Abim flehit olal› fazla olmad›. O benim
hem abim, hem ö¤retmenimdi. Çok güzel,
tart›l› sapanlar yapard› bize. Ancak kendisi
sapan kullanmazd›. Çünkü silah› vard›. Sapan kullanmay›, askerlerin neresinden vurup, kendimizi nas›l koruyaca¤›m›z› anlat›rd›.
Asl›nda en güzel sapan, zeytin a¤ac›ndan
olurmufl. A¤açlar›m›z azald›... Biz zaten çatals›z sapanlar› kullan›yoruz.
Taze mezarlar›n oldu¤u yerde hep onurlu insanlar olur derler. Ölülerimizi gömmemize bile izin vermezler ço¤u zaman. Hatta
mezar yapt›rmam›za bile. Hele de kahramanca ve düflmana çok kay›p verdirerek
flehitlik mertebesine eriflmifl olanlara...
Abime de böyle yapt›lar. O da bir feda
eylemcisiydi. Aylarca tünel kazm›fllar duvar›n alt›ndan. Tünelden geçip feda eylemi
yapt›. Kaç tane asker öldü¤ünü hiç söylemediler. Abimin cenazesini çok zor verdiler. Bugün annemin, üzerindeki çiçekleri
gözyafllar›yla sulad›¤› mezar› bile çok görüyorlar bize. Mezar› olmasa ne olacak ki?
Art›k abimin yerine ben büyüyorum. Bana
da hep "Sen de abin gibi yüreklisin." diyor
büyüklerim.
Can›m o gün hiç okula gitmek istemiyordu. Üstelik okul, duvar›n di¤er taraf›nda. ‹srailli askerlerin bize kurflun s›kan kanl› ellerinin bedenime de¤mesi ürpertiyordu beni.
Onlara olan nefretimi anlatmaya kelimeler
yetmiyor...
Ancak gitmem de gerekiyor okula. Onlar
zaten okumam›z› istemiyorlar. Babam o nedenle her zaman söyler: "Okuyun, ö¤renin,
bilin ki ülkemizi kural›m, topraklar›m›z› ala-
l›m. Bu kamplarda yaflamaktan kurtulal›m.
Bizim de bir devletimiz olsun ki mazlumluktan kurtulal›m"
Kontrol noktas›na do¤ru bakarken
Hams’› gördüm. S›rt›nda çantas›yla okula gidiyordu. ‹srailli subay›n ba¤›rmas›yla korkup
kaçmaya bafllad›. Benden bir yafl büyüktü
Hams. On üç yafl›ndayd›. Hayat›, ‹srailli subay›n namlusunun ucundayd›. Kaç›yordu...
Hams, daha h›zl›, daha h›zl›... Hadi kofl kurtulman gerek... Silahlar›n› her zaman do¤rulturlar biz çocuklara. Sonra gözlerimize
bakarlar. Ellerinde uzun namlulu silahlar,
her taraflar› z›rhla kapl› askerler gözlerimizde korku ararlar. Bilmezler ki göbe¤imiz
süngüyle kesilip gözyafllar›yla y›kanm›fl›z. Pis
pis gülerler sonra yere tükürüp. Gülmemize
ise hiç dayanamazlar. Hele de yüzlerine bak›p gülmemize.
‹srailli subay ba¤›rd›¤›nda gülüyordu
Hams. Gamzeleri öyle güzel ç›km›flt› ki tombul yanaklar›n›n ortas›nda...
Bir el silah sesiyle irkildim. Bir an ne yapaca¤›m› flafl›rd›m. Kanlar içinde yere y›¤›lm›flt›. S›rt›n› s›cakl›k kaplam›flt›r flimdi. Il›k
›l›k akan kan bedenine yay›l›yordu. Ac›s› yüzüne vuruyor, ba¤›ram›yordu. Çekti¤i ›zd›rap
gözlerinden okunuyordu. Yüzükoyun uzanm›flt› yere. Gözleriyle etraf›ndakilerden yard›m bekliyordu. Bildi¤i tek fley hareket etmemesi gerekti¤iydi.
Subay, silah›n› tekrar ona çevirdi. Bense
bir duvar›n arkas›ndan olanlar› izliyordum.
Buldu¤um tafllar› elime ald›m. Bir anda gidip yard›m ça¤›rmay› düflündüysem de, çaresizce ortada vurulmufl yatan k›z çocu¤una bak›p kald›m. Öyle can› ac›yordu.
Subay, Hams’›n bedenine arka arkaya
s›kt› kurflunlar›. Ölü bedeni her kurflun yiyiflte kan gölünün üstünde sars›l›yordu.
Bir flarjörü boflaltt›¤›nda durabildi subay. Çevrede toplananlar›n yüzünden okunan nefret ifadesine flafl›rm›fl gibi bakt› burnundan soluyarak. Da¤›lmalar›n› söyledi ba¤›rarak.
Koflarak uzaklaflt›m oradan. Bu nas›l bir
öfke ki, on üç yafl›ndaki Hams’›n bedenine
bir flarjörü boflalt›p vücudunu lime lime etmiflti?
Kofluyordum... Sokaklar› h›zl› h›zl› dolafl›yordum ama kaçam›yordum. Nas›l ve nereye gidebilirdim ki? Her evde bir ac› gizliydi.
Filistin'de, Filistinli olmak suçtur. Hele
çocuk olmak... Analar›m›z, zaten savaflal›m
diye do¤urur bizi. Hiç gören oldu mu parkta
oyun oynayan Filistinli bir çocuk?
Filistinde çocuk olunmaz.
Biz hiç çocuk olmad›k, olamad›k. Hep
sorarlar bize: "Büyüyünce ne olacaks›n?" diye. "fiehit
olaca¤›m" deriz. Filistinli çocuklar flehit olmak için do¤ar.
Yürümeye
bafllad›¤›
zaman
savaflç› olur, tafl
att›¤› zaman general...
‹srailliler de biliyor bunu. Bu yüzden vuruyorlar bizi
çocuk yaflta.
Benim babam
da çocuk olmam›fl.
Hem ben, çocuk oldum diyen kimseyi
görmedim.
Nas›l bir fley çocuk olmak? Bizi öldürüyorlar ve evlerimizi y›k›yorlar. Bir
Filistinli'ye ana avrat söv, "öl, geber"
de veya ne dersen
de ama "yehdin
beytak" deme. Yahudiler hep böyle
der. "Yehdin beytak” yani, "eviniz y›k›ls›n”.
Dedem anlat›rd›: ‹ngilizler buradayken
hep Yahudilerin evlerini y›karm›fl. fiimdi, onlar›n iflini devralan ‹srailliler, evleri y›k›lan,
yak›lansa biz Filistinliler. Y›kmak, yakmak
için o kadar çok bahaneleri var ki... ‹ntifadadan önce, sadece direniflçilerin evlerine gelirlerdi. fiimdi hepimiz direniflçiyiz.
O sabah habersiz geldiler. Uyurken dumanla uyand›k. Kendimizi d›flar›ya zor att›k.
Saniyelere s›¤an patlaman›n ard›ndan toz
bulutu kalkt›¤›nda evimizden geriye moloz ve
beton y›¤›n› kalm›flt›.
Elimdeki tafl› s›karak zeytinli¤e do¤ru yürüdüm. A¤açlar›m›z da yoktu ki art›k...
Nesilden nesile geçen, tek geçim kayna¤›m›z olan zeytin a¤açlar›m›z...
Duvara yak›n diye dozerlerle kökünden
sökmüfllerdi, gözümüzden sak›nd›¤›m›z zeytin a¤açlar›m›z›.
Toz bulutunun ard›ndan devasa bir duvar görülüyordu. Nefret ediyordum bu duvardan. elimdeki tafl› öfkeyle f›rlatt›m. Bir
daha... bir daha... bir daha...
Silah sesleri geliyordu yine. Operasyon
var. Her an her yerde bir çat›flman›n içine
düflerdik. H›zla geçtim sokaklar›. Yüzlerce
arkadafl›m karfl›lam›flt› ‹srailliler'i. Gaz bom-
balar›n› at›p tar›yorlard› bizi. Biz de sapanlar›m›zla tafl f›rlat›yorduk tanklara.
Z›rhl› araçlar›yla geliyorlard›. Tepemizde
helikopterleriyle üstümüze mermi ya¤d›r›yorlard›. Ad›m ad›m çekiliyoruz...
Elim kan›yor. Tafl› nas›l tutuyorum?
Tepemizde v›z›r v›z›r dönen helikopterin
gölgesinde, bize atefl açan ‹srailli askerlere
do¤ru kofltum. Tank›n üstüne at›ld›m. Tafllarla vurmaya bafllad›m.
Çelik z›rha, halk›m›z›n öfkesiyle vurdum
elimdeki tafllar›. Tafl› toz edercesine... Ne
bir ac›, ne bir s›z›... Hiç bir fley hissetmeden sars›ld› bedenim. Tank›n üstünde de¤ildim art›k.
Toz bulutu karard› gözlerimin önünde.
Akflam olmufltu sanki. Annemin kuca¤›nda,
son ninnisiyle uykuya dal›yordum. Hiç uyuyamad›¤›m›z tatl› çocuk uykular›na.
Göz kapaklar›ma çökmüfltü y›k›lan evimiz. Vücudum atefl gibi yan›yordu. Dost, s›cak eller hissettim avuçlar›mda. Telafll› eller, telafll› sesler...
Çevreden gelen sesler içimdeki bofllukta
yank›lan›yor, da¤›l›yordu ben anlamadan.
Elinden tuttum Hams’›n. Kofltuk k›rlara
do¤ru. Kofltuk...
Filistinde çocuk olunmaz...❏
9
“Böyle bir düzende insana dair hiçbir fley
yokken, tam aksine emperyalizm insan› yok etmek için elinden gelen her fleyi yap›yorken,
sa¤l›¤›m›z›, çevremizi (do¤am›z›), insan özelliklerimizi yok etmeye çal›fl›yorken... ‘Devrimcilikten baflka hayat yoktur’ demifl ya CHE. Gerçekten mümkün de¤il. Ben bu düzenin ‘tüm nimetlerinden’ yararlanm›fl biri olarak, e¤er devrimci olmasayd›m, bugün ya kolumda bir i¤ne ile
Almanya’n›n bir istasyonunda ‘uyuflturucu bir
can daha ald›’ resmi çizerdim, ya da Allah bilir
hangi batakhanede nefes al›p veren umutsuz,
geleceksiz, yar›ns›z olurdum.
Evet, yaflamay› ben devrimcilikle tatt›m.
Kavgayla tatt›m. ‘Yar›n’ umuduyla... Nedeni, niçini, tüm yaflad›klar›m›, yaflat›lanlar› çözerek
tatt›m yaflam›.
Yaflam›n anlam›n› buldum büyük ailemizde.
Evet, bence büyük ailemiz yaflam›n anlam›... O
olmad›¤›nda yaflamak niye?
Bugün düflünüyorum, niye bu kadar rahat
‘can feda’ diyebiliyorum diye. Niye demeyeyim
ki? Her fley bir kenara; bugün oligarfli pervas›zca sald›r›yor hücrelerde bize...19 Aral›k’› yaflad›k biz. Ve oligarfli bizi, yaflam›n anlam› büyük ailemizi yok etmek için bugün bu kadar pervas›z. Ettirmeyece¤iz. Etten, kemikten barikat
olacak, ölecek, ölecek, ölece¤iz. Ama buna izin
vermeyece¤iz. Çünkü büyük ailemiz halk›n gelece¤i, umudu. Benim gibi milyonlar var, benim
gibi umutsuz, çaresiz genç insanlar var. Ve bugün ben tüm gerçekleri biliyorsam bu büyük ailem sayesindedir. ‹flte bunun için.
10
Ölmek bu kadar kolay m›?
Ölmeyi seviyor muyuz? Sorular›na da cevab›md›r ayn› zamanda.
Hay›r, yaflamay› çok sevdi¤im için bugün
ölüme yürüyorum. Gün gün, hücre hücre... Ve
ölece¤im de. Benden önceki 116 flehidimiz gibi. Ölece¤im çünkü yoldafllar›m ölsün istemiyorum. Çünkü halk›m ölsün istemiyorum. ¯ünkü
umut ölsün istemiyorum.
Evet, bugün yaflam›n anlam›;
Ölüm Orucu’nda ölmek...
Feda ile ölmek...
Ve ben ölece¤im, çünkü yaflamak istiyorum.”
(Sergül Albayrak, A¤ustos 2004 )
Yar›n›n umudunu feda ile ölmekte buldu
Sergül. Fidan’la bir ilke tan›k olurken yaflam›n
anlam›na bir keskin çizgi de O koydu. 19 Aral›k katliam›nda en büyük gücü Fidan’d›.
Gaz bombalar›ndan zorland›, nefes alamad›. Gözlerinin önünde Fidan belirdi. Nefesini düzenledi. Aya¤a kalkt›. Fidan’›n bafl›nda bir kez
daha yemin etti; “Sana lay›k olaca¤›m.”
“Fidan’›n kocaman gülüflünü seçtim.”
Siz hiç ölümüne bir gülüfle tan›kl›k ettiniz
mi?
Ya da kaç insan görüp tan›kl›k etmifltir acaba? Bilemiyoruz ama Sergül duydu, tan›k oldu
o kahkahalara.
Duydu¤u, gördü¤ü Fidan’›n gülüflüydü. O
dolu dolu, o kocaman güzel gülüflüydü Ser-
deniz engin
fidan’ın kocaman gülüşünü
seçtim...
gül’ün seçti¤i gülüfl...
Fidan o can›ndan çok sevdi¤i vatan›, o “Ben
size kurban olam.” dedi¤i halk› için atefllerde
yanmaya giderken, yüzünde hep o gülüflü vard›... Hani denir ya, ‘“A¤z› kulaklar›na var›yordu.” diye, iflte öyleydi. Fidan için mutluluktu fedan›n ad›... Bu mutlulukla çakma¤› çakt›, o kocaman gülüflüyle sonsuzlu¤a ulaflt›. Yapmac›ks›z, hesaps›z; sevginin, coflkunun cisimleflmifl
haliydi o gülüfl... Sergül’ün seçti¤i gülüfl...
Sergül al›p o sevgi gülüflünü koydu yüre¤inin tam ortas›na. Koydu ve büyüttü durmadan.
Kimi zaman sab›rs›zl›kla, kimi zaman sab›rla
bekledi. Bekledi yükü omuzlayarak. Bekledi
güçlenerek. Bekledikçe kahkahas›n› ço¤altarak. Ve o an geldi¤inde gözünün önünde Fidan
vard›. Gözyafllar› mutluluktan akt›. ‹çine ak›tmad›, sald› yaflam›n anlam›na bir damla gözyafl›n›...
Ve zaman› gelince ç›kar›p yüre¤inden sald›
Taksim Meydan›’na kahkahas›n›.
“Fidan’›n kocaman gülüflünü seçtim.”
Fidan, Aral›k’›n 19’unda Sergül’e b›rak›p
gülüflünü tutuflturdu bedenini...
Sergül, Aral›k’›n 26’s›nda Fidan’dan ald›¤› o
gülüflle ateflledi bedenini.
O gülüfl buluflturdu iki yi¤it Anadolu kad›n›n› sonsuzlukta.
Rahat uyuyun yi¤it kad›nlar›m›z. fiimdi ikinizin gülüflünü yüzlerce insan seçti, koydu yüreklerine. Zaman› gelince ç›kar›p ateflleyecekler
bir bir...❏
ahmet tunç
tart›flma
tribünlere dair bizim de sözümüz var:
“MEVD‹VEN” DE⁄‹L, MERD‹VEN
TARAFTAR DE⁄‹L DÜZEN!
efliktafl ve Çaykur Rize futbol tak›mlar› aras›ndaki maçta yaflanan bir cinayet, sadece medyan›n spor kanad›n›
de¤il; hemen her kesimini ilgilendirir oldu.
‹flin ikiyüzlülü¤üne dair s›ralama yapmak istedi¤imizde, o kadar çok fley birikti
ki önümüzde, buraya hangi birini s›¤d›raca¤›m›z› flafl›rd›k.
Olay›n geliflimini anlatmayaca¤›z; bunu
bilmeyen kalmad›. Biz tart›flmalar çerçevesinden, ne isteniyor ve ne bekleniyor meselesine biraz de¤inmekten yanay›z. En s›cak tepki; Sabah Gazetesi’nde köfle yazar›
Savafl Ay’dan geldi. Olay› balland›ra balland›ra anlat›yordu ertesi gün. Gece gelen telefonu, birinci sayfan›n yeniden düzenlenece¤ini ve nas›l görev bafl›na kofltuklar›n›. O
pazartesi sabah›n›n, Sabah’›nda bafll›k tam
olarak fluydu: “Ölüm Stad›!”
K›rk y›ll›k ‹nönü Stad›, art›k bu isimle
an›l›yordu. Tabi sebepler de s›ralan›yordu.
Yönetimin, aylard›r hakem hatalar› ve Befliktafl’›n ald›¤› kötü sonuçlar sebebiyle ortam› germesi, faciaya çanak tutacak bir
tribün dizayn›yla sezona bafllamas›, bedava biletler. ‹flte bunlar bu cinayete sebep
olmufltu. Ancak bir madde eksikti. Sabah’a simsiyah bir fon üzerine bu bafll›¤›
att›ran sebep. Befliktafl yönetimi ve futbolcular›n›n Sabah Grubu’na yönelik boykot
karar›. Sabah Gazetesi, sanki böyle bir olay› pusuda bekler gibi bal›klama dalm›fl ve
bu bafll›¤› uygun görmüfltü. Oysa yaflanan
cinayet olay›n›n, tüm bunlarla hiçbir alakas› yoktu. Evet, Befliktafl Kulübü kötü yönetiliyordu, kötü sonuçlar al›yordu, yönetim
her sezon durumu kötüye giden büyük kulüp yöneticileri gibi hakeme ve federasyona
veryans›n ediyordu, taraftar gruplar›na bedava biletler de da¤›t›l›yordu ama yaflanan
B
olay bunlardan bambaflka bir sebebe dayan›yordu. Bu daha ilk akflam bilinen bir fley
olmas›na ra¤men, bas›n bunun üzerinden
atlay›p, baflka mecralara akmay› daha uygun görüyordu. Bu, sadece Sabah Grubu’na ait bir yaklafl›m de¤ildi. Bu, bütün
medyadaki hakim bak›fl tarz›yd›. Ortam› gerenler hakk›nda yaz›l›p çizilirken geçmifle
döndük ve haf›zam›z› yoklad›k. Sabah’›n birkaç bafll›¤› kalm›flt› akl›m›zda. 1989 y›l›nda
Galatasaray-Steau Bükrefl yar› final maç›ndan sonra hakem ve Romenler için “O...
Çocuklar›” bafll›¤›n› atm›fl. Bir Çek tak›m›yla, Fenerbahçe’nin yapaca¤› rövanfl maç›ndan önce de koca bir “Oyuna Gelmeyin!”
bafll›¤› at›lm›flt›. Ancak bu bafll›¤›n alt› flöyle doldurulmufltu. “Evet, onlar bize sald›rd›, dövdü, flu oldu bu oldu ama biz bunlar›
yapmayal›m”. fiöyle der gibiydi yaz›: “Ara-
dan 15 gün geçti, belki unutulmufltur dur
biz bir hat›rlatal›m da ortal›k biraz flenlensin”. ‹flte bu Sabah Gazetesi, flimdi Türkiye’ye ahlak dersi veriyor. Geçelim!
‹nsanca Maç Seyretme Hakk›
Bafl›n› H›ncal Uluç’un çekti¤i ve kendine
taraftar bulan bu slogan, maçlara giden
taraftar›n insanca maç seyredemedi¤inden yak›n›p, bu hakk›n sa¤lanmas› için tribünlere gitmeme ça¤r›s› yap›yor bir süredir. Yaflanan cinayet olay›n›n öncesinde
bafllayan bu kampanya ilk bak›flta gayet
olumlu bir altyap› tafl›yor. Ancak gerçeklerden ve gerçeklikten de bir o kadar uzak ve
ütopik.
H›ncal Uluç, konufltu¤unda kula¤a güzel bir melodi gibi üflenen cümleleri f›s›ld›yor. Nesine itiraz edilebilir ki? Neredeyse
11
hepsine? ‹nsanca maç seyretmek gayet
güzel bir talep. Ancak, insanca yaflaman›n
mümkün olmad›¤› bir ülkede, bu talep hiç
gerçekçi de¤il. En az›ndan büyük kalabal›klar için de¤il. Bu talebin gerçekleflebilece¤i koflullar da var. Ancak o da futbolun ve
tribünlerin elitleflmesi bir avuç zengin az›nl›¤›n e¤lencesi haline gelmesi durumudur.
Uluç ve onun benzerleri, ‹ngiltere’yi sürekli örnek gösteriyorlar. Modernlik ve uygarl›¤›n merkezi olarak sunuyorlar. Bir Allah’›n
kulu da onlara sormuyor. Burjuva yönetim
mekanizmas› anlam›nda bile sormuyor.
“Benim ülkemin insanlar›n›n cebine giren
para ile ‹ngiltere’deki insan›n cebine giren
paray› hiç düflünmüyor musun?” diye. Biliyorlar ve görüyorlar ama dile getirmek
baflka meselelere yol açar. Bundan dolay›
susuyorlar. Uluç’a kat›l›yoruz. Tribünlere
ailece gidilmeli ve e¤lenilmeli. Fakat, Uluç
bize e¤lenmenin tan›m›n› yapabilir mi? Tan›mlarsa nas›l?
H›ncal Uluç’un köflesinde çeflitli günlerde kaleme ald›¤› ve “nas›l güzel anlatamam” deyip balland›ra balland›ra anlatt›¤›
e¤lence mekanlar›na stadyumlar›n localar›n› kapatanlar d›fl›nda kimler gidebilir? Tabi Uluç’un çeliflkisi midir, ikiyüzlülü¤ü müdür bilinmez ama insanca maç seyretme
hakk›nda sundu¤u fikirlerin d›fl›nda her olaya düflünce sistemati¤iyle çeliflecek yaklafl›mlar› var. Befliktafl Çarfl› Grubu’nun, kapal› tribünden aç›k tribüne sürgün edilmesi ile ilgili karar› geçen y›l onaylarken, dünyan›n her yerinde fanatik gruplar›n kale arkalar›nda oldu¤unu, Çarfl›’n›n ise kapal› tribünün en güzel bölümünde oturdu¤unu ileri sürüyordu. Sa¤ olsun Çarfl› Grubu da
buna cevap olarak, Almanya’dan, Fransa’dan örnekler veriyordu. Kimse, “buras›
bizim geleneksel yerimizdir, art›k bu tribünler de bir de¤erdir” demeyi akl›na bile
12
getirmedi. Her fleyimizi Avrupa futbolu belirliyor. Gerçi
memleketin di¤er
ifllerine bak›nca buna niye flafl›r›yoruz
o da ayr› bir konu
ama... Kale arkas›
sürgünü, hangi insanca hakka s›¤›yor? Bu niye hiç konuflulmuyor. Paras› çok olanlar en
güzel yeri parsellesin, bu fanatik çulsuz tayfa da paras›
kadar bir yere konumlans›n anlay›fl› bu kampanyan›n neresine denk düflüyor? Bu insanca maç seyretme talebi içine, neden hep en çok difl geçirilenler s›¤d›r›l›yor? Neden statlarda polisin yaflatt›¤› eziyet dile getirilmiyor? Bu ülkede bir maç seyrederken, kimse taraftarla bir sorun yaflayaca¤›n› akl›na getirmez.
Yaflanabilir olma ihtimaline karfl› bu pek
akla gelir bir ihtimal de¤ildir. Fakat polisle
yaflanacak olanlar herkesin akl›n›n bir köflesindedir ve herkes polisin bulundu¤u
uzak noktalarda maç seyretmeye özen
gösterir. Polis bask›s› alt›nda maç seyretme hali de ayr› bir yaz› konusu olacak kadar genifl bir alan kaplar.
‹nönü’de Yaflanan Cinayet
Yukar›da, insanca maç seyretme hakk›na giden yolun, insanca yaflama yolundan
geçti¤ini söylemifltik. ‹flte tam da ‹nönü’deki cinayeti yaratan budur. Eflitsiz, adaletsiz
bir düzenin, yönetti¤i kesimi yozlaflt›rmas›d›r. Gözleri ve ak›llar› sadece stadyum ve
yeflil sahalar› görenler, bu durumu vahametle karfl›lad›. Do¤rudur. Onca polis aramas›ndan geçilip, bozuk paralar› dahi kap›da b›rakt›¤›n›z stadyumlara b›çak sokulmas› vahim bir durumdur. Ancak, stadyumlar›n müdavimlerinin, çakmaklar›n› aramadan geçirmek için buldu¤u en temiz yol
ayakkab› içidir. Demek ki b›çak da geçebiliyormufl. Ancak, böyle bir omuz atma tipi
cinayetle sonuçlanan kavga modeli sokaklarda günde kaç kere yaflan›yor? Cevab›
herkesçe malumdur. Kimse nedense bu
cinayete götüren yolu tart›flm›yor? Belki
k›smen tart›fl›l›yor ama en az›ndan bu olayda hiç gündeme gelmiyor. Bunu da bir fliddete e¤imli toplum olma haliyle aç›klamak
çok yeterli de¤ildir. Oysa bu olayla ilgili tüm
kalem oynatanlar, görüfl belirtenler, bir
tribün terörü laf›n› dillerine dolam›fllard›r.
Tamam, tribünde gruplar ve bunlar›n menfaatleri vard›r. Bu bilinmeyen bir fley de¤il.
Peki, nas›l oluyor bu durumlar? Kim besliyor? Çok klasik bir “yöneticiler eliyle besleniyor” yaklafl›m› her fleyi aç›klamaya yeter
mi?
Beylik cümlelere kaçmadan tan›mlamaya çal›flmak güç olacak belki ama taraftarlar, tuttuklar› kulübü ellerinde tutanlar için
hiçbir fleydir. Onlar›n her fley olmas› koca
bir yaland›r! Onlar, yöneticiler için de futbolcular için de iflleri oldu¤u müddetçe dile getirilecek bir kalabal›ktan baflka bir fley
de¤ildir. Yöneticilerin ellerindeki koz, pazarl›k gücüdür. Medya için ipsiz saps›z tak›m›d›r. Futbolcular için bofl tribünlere oynamaktansa kuru bir kalabal›kt›r. Hiçbir
maç onlar için kazan›lmaz. Tribünleri dolduranlar bu yalana kanmamal›d›r.
Taraftar›n futboldan rant elde etmesi
meselesine gelince. Dünyan›n savunma
sanayiinden sonra en büyük sektörü oldu¤u iddia edilen sektöründen söz ediyoruz.
Kimlerin gözü yok ki bu rantta. Bir grup taraftar›n da gözünün olmas› gayet normal
de¤il mi? Hakl›l›¤› de¤il, normalli¤ini belirtiyoruz. Köfle yazarlar›ndan kulüp baflkanlar›na kadar koca bir sektörden söz ediyoruz. Peki, bu paray› kim bas›yor? Bugün
linç edilen taraftarlar. Onlar olmazsa bu
sektör de olmaz. fiimdi, birileri ç›k›p flu ekme¤in ucundan biz de yiyelim demifl çok
mu? Tabi tabakan›n en alt›ndakiler, en alt
seviyede oynayacaklard›r oyunlar›n›. Ve en
alttakilerin en az kazanc› bile göze batar.
Rant meselesinden daha vahimi fludur.
Statlardaki düzenin sa¤lanmas›na yönelik
bütün önerilere bak›n. Taraftar› ortak söyledikleri flark›lar d›fl›nda moleküllere ay›rma planlar› vard›r. Bir halk› örgütsüz b›rakt›lar. Örgütsüzlük, hep birey olarak kal›p
parçalanmay› yaflatmaz. Birileri ç›kar örgütler. Bunlar, hak ve özgürlükleri örgütleme derdinde olanlar de¤ilse, ç›karlar› için
örgütleyen mafyac›lard›r. Görüntü bu mafyöz örgütlenmeyi da¤›tmaya yöneliktir ama
esas hesap, insanca haklar› için ç›t bile ç›karamayanlard›r. Hep söylenir ya “taraftar
istiyor diye gitmem, yapmam, etmem”... O
taraftar›n cebindeki son parayla, lükse
lüks katar ama...
Mesele uzun bir mesele. S›ralasak tribünlere s›¤maz. Merdivenlere taflar. Gözlemciler maç› bafllatmaz. Bafllat›r m› yoksa? Bafllat›rsa gözü aç›k bir baflkan ç›k›p,
kendini sütten ç›km›fl ak kafl›k olarak tan›t›r m› bizlere? Görüyoruz ya sorular kesilmiyor. Sahi hangisi do¤ru?
Mevdiven mi, merdiven mi? ❏
kayhan demir
elefltiri
ruhi su’dan grup yorum’a türkiye’de
sol-devrimci müzik-III
Ba¤lama ve gitar›n birlikte çal›n›fl› sihirli bir bulufl olsa gerek. 1960’larla birlikte yan yana gelen bu iki enstrüman gizemli bir köprünün iki aya¤› olmufltu.
Ba¤lama do¤u mistizmiyle birlikte Anadolu gelene¤ini, gitar da bat›y› temsil
ediyordu. O günlerde Türkiye gençli¤i
bat› ile tan›fl›yor, sosyal-kültürel pek çok
alanda bat›yla ayn› havay› solumaya bafll›yordu. Müzikte de Mahzuni fierif, Ali ‹zzet Özkan gibi gelenekçiler d›fl›nda yeni
bir kuflak ortaya ç›k›yor ve iflte bu ba¤lama-gitar birlikteli¤iyle ifade edilen yeni
tarz albümlere, konser salonlar›na tafl›n›yordu. Önceki say›da iflledi¤imiz “devrimci afl›klar”›n aksine daha flehirli olan
bu yeni kuflak, o y›llarda bugünkü popüler müzi¤in temellerini att›klar›n›n belki
fark›nda de¤illerdi. Fark›nda olduklar› bu
yeni tarz kula¤a çok hofl geliyordu, k›smen milli, k›smen baflka halklar›n müzi¤iydi.
Bat› sazlar›yla yerli motiflerin iç içe
örgüsünden ortaya ç›kan bu müzik türünün ç›k›fl noktas› olan bu dönem,asl›nda
birçok ayr›flman›n yafland›¤› bir dönem-
di. Sadece bat›
enstrümanlar›n›
kullanarak ‹ngilizce ya da Frans›zca flark› söyleyenler bafll› bafl›na bir grubu ifade ediyordu. Ço¤unlukla
asl›
Frans›zca
olan
flark›lara Türkçe
sözler
yazarak
“aranjman” kültürünü yaratanlar
bir baflka grubu.
Arabesk yeni filiz
vermifl, halk müzi¤i de TRT’nin
boyunduru¤undan kurtulma çabalar› veriyordu. ‹flte tam bu dönemde
ortaya ç›kan bu flehirli gençler yeni bir
tarz›n ilk habercileriydi. Fikret K›z›lok,
Mo¤ollar, Cem Karaca, Edip Akbayram,
Selda, Bar›fl Manço iflte bu yeni dönemin ba¤lamal›-gitarl› sanatç›lar›yd›. Bu
ak›ma araflt›rmac›lar “Anadolu Pop” demeyi uygun buluyorlar. Ayn› ba¤lama-gitarda oldu¤u gibi gelene¤i ve dönemin
popüler müzi¤i “rock”u birlefltiren bu
gençler, ayn› zamanda politik tercihlerini de ortaya koymaya bafllam›fllard›.
Özellikle Selda ve Edip Akbayram “flehirli” müziklerinin kayna¤›n› Mahzuni fierif’in “geleneksel” müzi¤ine yaslad›lar.
“‹nce ‹nce Bir Kar Ya¤ar Fakirlerin Üstüne” gibi onlarca türkü, art›k gençler taraf›ndan tek bafl›na ba¤lama ile de¤il bir
rock orkestras›n›n temelini oluflturan gitar, bas ve davul ile birlikte çal›n›p söylenmeye bafllam›flt›. Daha çok, grup olarak çalan bu gençlere flehirli ozanlar
olarak Zülfü Livaneli, Sad›k Gürbüz ve
Rahmi Saltuk gibi isimler de eklendi. Kökeni tam anlam›yla Anadolu halk müzi¤i
gelene¤ine yaslanan ama müzikal aç›dan
kendine özgü bir çokseslilik tarz›n› süreç
içerisinde gelifltiren bu isimler genifl bir
sol gençli¤i etkilemeyi baflarm›fllard›.
fiehirlerde, k›rlarda vurulan, hapishanelerde katledilen devrimcilerin yafl›tlar›
olan bu gençler onlar›n öykülerini iflte bu
genifl müzik yelpazesi içerisinde anlatmaya bafllad›lar.
Özellikle Zülfü Livaneli, bu isimler içerisinde üzerinde özenle durulmas› gereken bir kiflili¤i oluflturur. 12 Mart’la birlikte yurtd›fl›na ç›kmak zorunda kalan Livaneli, yurtd›fl›nda yay›nlad›¤› albümlerle
ülkedeki sol gençli¤in ilgisini çekmifl,
baflta Naz›m Hikmet’in olmak üzere devrimci-demokrat flairlerin fliirlerinden
besteledi¤i flark›lar›yla dünya çap›nda tan›nan bir sanatç› durumuna gelmiflti.
Farkl› ve ciddi bir müzikal aray›fl›n sonucunda ortaya ç›kan Livaneli albümleri
dönemin etkisini bugünlere kadar sürdüren en baflar›l› çal›flmalar›d›r. Grup Yorum’u etkileyen sanatç›lar›n bafl›nda gelen Livaneli, geleneksel türküleri do¤rudan söyleyerek bir yorumcu olmak yerine dönemin güncel ruhunu yans›tan, po-
13
litik hassasiyeti öne ç›karan sözler de
yazd›. Yurtd›fl›nda olmas›n›n getirdi¤i baz› avantajlar› da kullanan Livaneli bat›l›
müzisyenlerle birlikte bambaflka bir müzikal tarz› ülkemize soktu. Ülkemizdeki
sol-devrimci müzik denildi¤inde Ruhi
Su’dan sonra say›lacak isimlerin bafl›nda
yer alan sanatç›, 12 Eylül’le birlikte ciddi bir savrulma yaflam›fl, bütün sola bask›lar artarken kendisine önce TRT’nin
kap›lar› aç›lm›fl, bugün burjuvazinin ak›l
hocal›¤›n› yapan bir liberal durumuna
gelmifltir. 70’li y›llar›n devrimcilerini
“Parka”s›yla, emekçilerini “Tamirci Ç›ra¤›”yla anlatan Cem Karaca örne¤inde oldu¤u gibi Livaneli de bir dönem sonra
yapt›klar›n› art›k savunamayacak duruma gelmifltir. Sad›k Gürbüz ve Rahmi
Saltuk ise bütün samimi ç›k›fllar›na ra¤men 12 Eylül’ün ard›ndan kimliklerini koruyamam›fl, üretememifl, kendilerini yenileyememifl, yaln›zca belirli bir kesimin
ilgilendi¤i bir marjinalli¤in ortas›na düflmüfllerdir. Rahmi Saltuk her fleye ra¤men 1980 sonras› ilk Kürtçe albüm olma özelli¤i tafl›yan “Hoy Nare” ile birlikte olumlu bir tav›r çizmeyi baflarabilmifl
ender sanatç›lardand›r. Bu ç›k›fl› da k›sa
sürmüfl ve bugün pek çoklar› gibi gündemin çok uza¤›nda bir yaflam içerisinde
kalm›flt›r.
12 Mart’›n sola ve ayd›nlara do¤rudan dayatt›¤› maddi ve manevi bask›dan
kurtulan genifl halk kesimleri, 70’li y›llar›n ortalar›nda tekrar meydanlar› doldurmaya, devrimciler örgütlenme alanlar›n› geniflletmeye bafllam›flt›. Toplumsal duyarl›l›kla bafllayan ciddi bir “muhalif” güç ortaya ç›km›fl, bu muhalefet k›sa
süre içerisinde dönemin müzisyenlerini
de içine alm›flt›. Devrimci gecelerde
14
sahneye ç›kan gelenekçi “devrimci afl›klar” ve bu yeni genç flehirli ozanlar say›s›z baflar›l› çal›flmaya imza atm›fllard›.
Mesajlar›yla, toplumsal gerçekçili¤in
önemli ürünlerinin verildi¤i bu dönem
bugün bile etkisini sürdürmektedir. Fakat dönemin bütün bu sanatç›lar› siyasi
yap›lardan uzak durmufl, örgütlenme,
örgütlü olma kavram›na so¤uk yaklaflm›fllard›r. Bat›da da bolca örne¤ini gördü¤ümüz “protest” bir muhalefetin ötesine gidememifl, bu örgütsüzlük de güçsüzlü¤ü beraberinde getirmifltir.
12 Eylül’le birlikte devrimci muhalefet içerisinde yer alan isimlerle yaflad›klar› siyasal dinamizm, b›çak gibi birbirinden ayr›ld›. Bu sanatç›lar›n bir k›sm›
yurtd›fl›na ç›karak geri dönmedi, bir k›sm› tutukland›, bir k›sm› korkup albüm
yapmaktan vazgeçti, albüm yapmak için
daha az ya da hiç bedel ödemeyece¤i
günlerin gelmesini beklemeye bafllad›.
Birkaç y›l içerisinde bir hareketlilik neredeyse tamam›yla ortadan silindi. Örgütsüz bu tip sanatç›lar› motive eden; genifl
halk y›¤›nlar› ve onlar›n örgütlenmeleriydi. 12 Eylül iflte bu halk y›¤›nlar›n› bask›yla kontrol alt›na al›nca ve bütün örgütlenmeleri, devrimcileri infazla, iflkenceyle, idamla, tutsakl›kla ›slah etmeye bafllay›nca zaten örgütsüz olan bu sanatç›lar da kabuklar›na çekilmekten baflka bir
yol bulamad›lar. Öyle ki faflizme hapishanelerde direnen devrimcileri duyamayacak kadar çok korkmufllard›.
Ruhi Su usta, say›s›z bask›ya maruz
kald›, sindirilmeye çal›fl›ld› ve kansere
yakalanmas›n›n ard›ndan tedavi için
yurtd›fl›na ç›kmas› bilinçli olarak engellenerek ölüme terk edildi. Ruhi Su’nun ölümü asl›nda bir dönemin bitti¤inin bir iflareti olarak alg›lanmal›d›r.
Devrimci gecelerde binlerce kifliyle
birlikte sloganlar eflli¤inde marfllar, a¤›tlar söyleyen, etkileyen ve etkilenen bu
sanatç›lar 12 Eylül’le birlikte ya derin bir
suskunlu¤un içerisine girdiler ya da olabildi¤ince “hümanist” bir çizgiye çekilerek “bar›fl”, “kardefllik” ve “hoflgörü” perdesinin arkas›na sakland›lar. Yasall›k
izin verdi¤i sürece devrimci gecelere kat›lmaya devam ettiler. Birer a¤abey, abla olarak faflizmi aç›ktan lanetlemediler
ve art›k eskisi gibi marfllar okumad›lar.
Televizyonlarda, radyolarda bar›fl mesajlar› verdiler. Y›lbafl› programlar›nda “yeni y›l›n bar›fl ve mutluluk içinde geçmesini” dilediler ama yaln›zca dilediler, her
yeni y›l›n emekçiler için çok daha a¤›r ko-
flullarda yoksullukla geçece¤ini, bask›n›n
azalmay›p artaca¤›n› bildikleri halde daha fazlas›n› yapamad›lar.
Küçük farkl›l›klar tafl›sa da bu dönemin flehirli müzisyen ve gruplar›n›n temel özelliklerini flu flekilde s›ralayabiliriz:
1-Dönemin bütün sanatç›lar› geleneksel, ulusal enstrümanlar›n yan› s›ra
bat› sazlar›n› kullanm›fllard›r. Dönemin
popüler müzi¤i olan “rock”tan etkilenmifller, müzikal yap›lar›n› geleneksel müzik ve bat› müzi¤ini buluflturma üzerine
kurmufllard›r.
2- Mahzuni fierif ve Pir Sultan Abdal
baflta olmak üzere pek çok gelenekçi
halk ozanlar›n›n eserlerini yeni bir müzikal düzenlemeyle seslendirmifllerdir.
3- Konular› toplumcudur, yoksulluk
ve haks›zl›k eserlerinin en belirleyici yanlar›n› oluflturur.
4- Naz›m Hikmet, Ahmed Arif baflta
olmak üzere pek çok toplumcu flairin fliirlerini bestelemifller, sözlerini kendi
yazd›klar› besteler de yapm›fllard›r.
5- Eserlerinde ve kat›ld›klar› etkinliklerde sosyalist bir dünya propagandas›
yapm›fllard›r.
6- Bask› ve yasaklamalar karfl›s›nda
genel olarak pasifize olan bir tutum sergilemifllerdir. Örgütlülük düflüncesinden
uzak durmufllard›r.
7- “Devrimci marfl” kavram›n› ülkemize sokmufl, albümlerinde ve kat›ld›klar›
etkinliklerde marfllar seslendirmifllerdir.
8- “Devrimci afl›klar” gibi kendilerinden sonra gelecek gençleri etkilemifl,
onlara esin kayna¤› olmufllard›r.
- devam edecek –
ümit zafer
deneme
geliyor musun?
31 Aral›kta gözlerini kapatanlar, 1
Ocak'ta ayn› kanl› dünyaya uyan›yorlarsa; Noel Baba, bizim ellere u¤ray›p dertlere derman, hasrete vuslat ç›kartm›yorsa torbas›ndan; ac› ayn› ac›ysa, ve
açl›k daha da katmerliyse, ve zulüm hala ayn› zulümse... de¤iflen bir fley yok
demektir. Zaman ayn› zamand›r. De¤iflen sadece rakamlard›r.
Kötümser sözler mi bunlar? Öyle mi
dersin? Oysa ben sana hakikatlerden
bahsediyorum. Hakikatlerden ve baflka
bir zaman› yaratman›n mümkünlü¤ünden.
Biliyorum, "Böyle gelmifl böyle gider."
diyenler de var sana. Çünkü böyle devam etmesini istiyorlar. Ve bu devaml›l›k, onlar›n zulmünden çok senin bu yalanlara inanmandan geçiyor.
Zaman, her fleyin ilac›d›r, diyorlar;
yalan! ‹nanma sak›n. Zaman denilen
fley, zulme ve sömürüye boyun e¤dikçe,
kendisinin tekrar›ndan baflka bir fley de¤ildir. Zaman, tek bafl›na hangi kanayan
yaraya merhem olmufl ki, seninkine olsun? Hangi yoklu¤u gidermifl, hangi açl›¤› doyurmufl ki bu güne kadar? Biliyorsan bana da söyle.
Bak nas›l birbirine benziyor günler,
aylar ve y›llar. Devran dönüyor, içindeki
herkesin ve her fleyin posas›n› ç›kartarak. Ve çocuklar büyüyor, ana-babalar›
ne denli didinirse didinsin, ayn› kadersizlikle. Belki de kader denilen fley, bu kadersizliktir.
Ve iflte sen, bu bahts›zl›¤a "Kaderimse çekerim." dedi¤in müddetçe, zaman
hep ayn› kalacak. Ve senin cefalar›n›n
üzerinde yükselmeye devam edecek onlar›n sefas›.
Oysa "Art›k yeter!" demek mümkün.
‹flte o zaman, yeni bir zaman bafllar.
15
Kavga zaman›d›r bu! Karanfilden y›llarla
büyüyen ve umutlu bir do¤rultuda süren
bir zamand›r ki ad›na "tarih" deniyor zaten.
Noel Baba de¤ildir zaman› de¤ifltiren. Onun gücü yetmez böyle bir fleye.
Ve geyikli arabas› dolaflmaz bizim semalar›m›zda. Ki onun cübbesinin alt›nda
gizlenen emperyalizmin gücü yetse, zaman› durdurmak ister. Bu saltanat böyle kals›n, bu devran böyle dönsün diye.
Ve lakin zaman durmaz, çünkü zaman›
gelece¤e tafl›yanlar vard›r. Zulme, sömürüye, iflgale eyvallah demeyen; onurlu ve umutlu insanlard›r onlar. Haks›zl›¤a bafl e¤meyen, adaletsizli¤e kuyruk
sallamayan... Adal› denir adlar›na. Ma¤rur ve mazlumdurlar. Ve onca ac›n›n
mahzunlu¤unu kimselere göstermezler,
türkülerden baflka. Yaflamaya ve yaflatmaya de¤er bir zaman›n emekçisidirler.
Belki de bu nedenle çok ölürler, öldürürler ve asla ölmezler. Irak'ta ve Anadolu'da, Filistin'de ve her kavga meydan›nda zalim zamanlar› bitirmeye and içip,
yeni bir zaman yaratanlard›r onlar.
fiimdi seçim senin. Ya Noel Baba’n›n
peflinden gidip hep ayn› zaman› tekrar
tekrar yaflayacaks›n ya da yeni bir zaman yaratacaks›n. Ama unutma, ilkinde
"yeni" bir fley yoktur. Dolay›s›yla gelen
de yeni bir y›l say›lmaz. ‹kincisi kavga zaman›d›r ki yeni ad›mlarla gelece¤e do¤ru gidilecektir. Hadi gidelim. Geliyor musun, kal›yor musun?
"... Hadi gidelim dostum
Asi y›ld›zlar parlas›n aln›m›zda
Yenemezsek
Ölürüz
Ne ç›kar..." ( Che)
alevler anlat›yordu
ömrünün öyküsünü...
Yan›yordu Muharrem... Yan›yor, konufluyor ve soruyordu. "Peki ama..." diyordu; "Senin bedel ödemeni, mesela
ölümü göze alman› sa¤layacak hiçbir de¤erin, gerekçen, nedenin yok mu yani?
Bunu kendine hiç sordun mu?"
Soru o kadar netti ki; ç›plak bir cevap istiyordu. Keflke bu kadar sade olmasayd› soru. O zaman, bir yalan› gizleyecek denli süslü ve bir riyakarl›¤› giydirecek kadar çok cevap verebilirdi. Ama
iflte soru gayet netti ve en az kendisi kadar da aç›k bir cevap istiyordu. Soru yak›c›yd›. Çünkü soruyu soran da yan›yordu. Hem de öyle bir yan›yordu ki, bütün
yalanlar› yak›yordu.
“Onur.” dedi Muharrem; “Mühim bir
fleydir”. “Bir öykü vard›r, ben severim”
dedi sonra. “Evvel zaman içinde...” diyerek bafllarken gülümsedi; oysa anlataca¤› masal de¤ildi.
“Evvel zaman içinde, onursuzlu¤a düflürülmek istenen birisi, art›k yapaca¤›
baflka bir fley kalmay›nca, onurunu kurtarmak için yüre¤ini hançerlermifl. Bu
bir gelenekmifl o zamanlar. Bu davran›fl› gösterenin, dayat›lan onursuzlu¤a
mahkum olmad›¤›n›n da göstergesiymifl.
Böyle davranmayan›n yaflam hakk› varm›fl ama art›k onu bekleyen onursuz bir
yaflamm›fl. Herneyse; vaktin birinde bir
adam, böyle bir durumla karfl›laflm›fl.
Gelenek oldu¤u üzere flehrin meydan›na
gelmifl ve herkes etraf›na toplanm›fl.
Ama bir türlü eli belindeki hançere gitmiyormufl. Zaman geçiyor ama adam
davranm›yormufl. Kafas› önde, öylece
bekliyor, bekliyor, bekliyormufl. Meydandaki kalabal›k durumu anlam›fl. Adam›
tercih etti¤i onursuzlu¤uyla baflbafla b›rak›p da¤›lacakken, adam›n kar›s› öne
f›rlam›fl. O ana kadar, kocas›n›n ölecek
olmas›na üzülen kad›n; onun bu davran›-
16
fl›ndan sonra, kabullendi¤i onursuzlu¤a
üzülmeye bafllam›fl. Ve kocas›n›n yan›na
giderek, adam›n belinden hançeri çekip
alm›fl. Adam›n bir türlü çekemedi¤i hançer, art›k kad›n›n elindeymifl.”
“Sence ne yapacak kad›n?” diye sordu Muharrem. Sanki, sen olsan ne yapard›n, gibi bir soruydu bu. Belki de de¤ildi. Ama art›k bütün sorular, cevaplar,
masallar, türküler, fliirler ona ayna tutu-
yordu adeta. Öyle geliyordu... Bir fley
demedi, diyemedi yine. Bafl› önde ve
suskun öylece durdu. Ayn› öyküdeki
adam gibi... Elbette, bir fley söyleyebilirdi ama o zaman olmas›n› istedi¤i durum
ve olmas› gereken çat›fl›rd›. Adam ‘flunu
yaps›n,’ ‘kad›n böyle davrans›n’ demek
kolayd›, hem de en kolay›. Ama bir fley
derse, sanki adam ve kad›n, kendisine
dönüp “peki sen ne yap›yorsun?” diyecek
gibi geliyordu. Ki bu soru için onlara gerek yoktu zaten. Muharrem’in alevleri
soruyordu. ‹ki çocuk anas› fienay,
19’unda Canan ve 117 can... Soruyorlard› iflte: Sen ne yapt›n? Sen ne yap›yorsun? Sen ne yapacaks›n? Verilecek
her karfl›l›k, kim olundu¤unun da ceva-
ahmet dinç
öykü
b›yd› asl›nda.
Muharrem, birer soruya dönüflen
alevlerin içinde anlatmaya devam ediyordu: “Evet, adam›n bir türlü belinden çekemedi¤i hançeri, kad›n çekip alm›fl ve
adam›n karfl›s›na geçip “Bak.” demifl.
Adam kafas›n› kald›rm›fl ve gözgöze gelmifller. “Bak.” demifl yine kad›n. Saniyeler kadar k›sa, as›rlar kadar uzun bir an
yaflanm›fl. Ki onur denilen fley, o as›rlardan süzülüp gelmifl o saniyeler. Meydan
k›p›rt›s›z, adam suskunmufl ve kad›n konufluyormufl. “Bak.” diyerek, meydandaki kalabal›¤a dönmüfl kad›n ve bu kez
“Bak›n.” demifl. Davranm›fl hançere,
saplanm›fl kendi gö¤süne ve yere düflmeden önce “Bak›n, ac›tm›yor.” demifl:
“Bak›n ac›tm›yor!”
Muharrem yan›yordu ac›dan azade
ve “Bak›n.” diyordu, “Ac›tm›yor. Ac›tm›yor, çünkü onur her türden bedelin üstündedir ve as›l ac›tan ve ac›tmas› gereken, bafl› öne düflüren onursuzluktur.”
ve alevler anlat›yor öykünün kalan k›sm›n›.
“Kad›n›n bembeyaz giysisi, gö¤sünden süzülen kanla k›pk›rm›z› olmufl. K›z›l
bir gelinlik giymifl adeta. Sonra meydandakiler kad›n› kucaklayarak omuzlar›na
alm›fl. Meydan›n ortas›nda sadece o
adam kalm›fl; onursuzlu¤uyla birlikte ve
tek bafl›na. Yafl›yor iflte. Art›k saplayacak bir hançeri bile yok. Kalakalm›fl öylece, yaln›z ve yabanc› art›k... Sonra, kalabal›¤›n ters istikametine do¤ru yürümüfl, yerdeki kanlara basarak...”
Kocaman ve alevli bir soluk ald› Muharrem. "Çi¤netmemek için, her fleyi
göze alabilece¤in bir de¤erin var m›?",
dedi yeniden. “Birey” soruyu duymazdan
geldi. Arkas›n› döndü Muharrem’e ve
halka ve tarihe ve insanl›¤a; ters istikamete do¤ru, yerdeki kanlara basarak...
deneme
›lg›n atefl
umudun rüzgar çocukları...
"Da¤lar ayd›nlan›yor
Bir yerlerde bir fleyler yan›yor
Gün a¤ard› a¤aracak
Kokusu tütmeye bafllad›!
Anadolu topra¤› uyan›yor
Ve bu anda, kalbi bir flahan gibi
göklere sal›p
Ve p›r›lt›lar görüp
Ve çok uzak
Çok uzaklara ça¤›ran sesler duyarak
Bir müthifl ve mukaddes macerada
Ön safta, en ön s›rada
fiahlan›p ölesi geliyor insan›n..."
(Kuva-i Milliye Destan›’ndan)
Bir nehrin kendine yol açmas› gibi, katre katre geliyor da¤lar.
Ve e¤ilip öpüyor flehirlerin aln›ndan; ki, bu ülkede flehirlerin aln›, tepelerdeki kondulard›r. Ve kentin kula¤›na f›s›ld›yor da¤: "Ey flehir, bir
gün gelece¤im. Sokaklar›n› aya¤a, meydanlar›n› dansa kald›raca¤›m. Bizim vuslat›m›z olacak insanlar›n bayram›. fiimdi, adresi aln›na yaz›lm›fl buseler gönderiyorum ve aln›n› Devrim'lerle öpüyorum,
Songül ve Sabahattin'lerle. Yüre¤imdeki umudun, en güzel insanlar›n› yolluyorum sana. Mustafa Salih'leri yani... Al onlar›, yadigar›md›r sana. Al kan içindelerse bil ki senin bahtiyarl›¤›n içindir...
Ey flehir; onlarda gördü¤ün yaralar, binlerce mermi s›k›lsa da
yokedilemeyen sevdam›zd›r. Ve en hayas›z biçimde parçalanm›flsa
da¤l›lar; bil ki, da¤lar dimdik ayaktad›r hala...
Ey flehir, da¤l›lar› gönderiyorum sana. ‹yi bak onlara. ‹yi bak, paramparça vücutlar›na. ‹rademizi k›ramad›klar› için, k›r›kt›r parmaklar›. Kulaklar› kesiktir, ba¤l›l›¤›m›z› kesemedikleri için ve etleri parçalanm›flt›r, ideallerimizi parça parça edemediklerinden. Ki yaralar›n›n
derinli¤inde boy atar halk›n gazab›...
Ey flehir, yüre¤in darald›¤›nda gözlerini bana çevir. Ne yana baksan, beni göreceksin. Da¤lar› yani ve da¤l›lar›. Bazen all› yeflilli olurum, bazen karl› boranl›. Ama hep dik dururum...
Ey flehir, zirvelerinde halaya duran umudun rüzgar çocuklar›n›
yolluyorum sana. Sen de sokaklar›n› de¤dir onlar›n aln›na. Göreceksin, nas›l da da¤›t›r bu üstündeki kirli keder bulutlar›n›. Ve sana bir
kez daha da¤lar›n yolunu gösterirler...
Bir gün meydanlar›na inece¤im ey flehir, Devrimler’le. Ki o gün
gelecek! fiimdi gelen o kara gözlü Devrim, o günün müjdecisidir. Ve
da¤lar›n inad›, inanc› ve rüzgar›... Ve k›z›d›r...❏
17
zindandan hücrelere hapishane türküleri
Türkülerimiz... Yaflam› etkileyen; iz b›rakan, yo¤un duygular yaratan... Kuflaktan kufla¤a tafl›nan... Türkülerimiz… Ana
sütü gibi candan, ana sütü gibi helal…
Bir de hapishane türküleri…
Hapishaneler… Halk›m›z›n ba¤r›nda
yüzy›llard›r kanayan bir yara. Bundand›r
türkülerimizin de¤iflmeyen konular›ndan birinin hapishaneler olmas›.
Osmanl› zindanlar›nda kald› "ah"›m›z.
Prangalar, zincirler, kürek mahkumlu¤u…
Osmanl› saltanat›n›n hüküm sürdü¤ü
dönemlerde yaz›lan türküler, a¤›rl›kl› olarak o dönem yaflayan eflkiyalar, isyanc›lar
ve külhanbeylerini ifller ve de do¤all›¤›nda
zindenleri (ya da zindan olarak kullan›lan
kaleleri.)
Kimi ‘Sepetçio¤lu’ türküsündeki gibi firar› anlat›r.
Çok zamanlar çektim kahr› zindan
Bize de mesken oldu Sinop’un han›
Firar etme ile buldum umman›
Eflk›ya dünyaya hükümdar olmaz.
Sinop Kalesi’nden uçtum denize
Tam üç gün üç gece göründü Rize
Ald›m mavzerim yöneldim düze
Eflk›ya dünyaya hükümdar olmaz
Kimi ‘Yedikule’ türküsünde oldu¤u gibi
zindanda çekilen çilenin zorlu¤unu anlatman›n yan›nda, her fleye ra¤men uslanmaz dikbafll› külhanbeyi kültürünü yans›t›r:
Haber uçtu devlete de
Befl y›l yatt›m hapiste
Yedi düvel zindan›ndan
Beterdir Yedikule
Nargilemin marpucu da
Gümüfltendir gümüflten
Befl de¤il onbefl y›l olsa
Ben vazgeçmem bu iflten
Kimi hapishane türküleri, ‘Drama Köp-
18
rüsü’nde oldu¤u gibi d›flar›dan içeriye yollanan sözsüz selam› anlat›r.
Mezar tafllar›n› Hasan koyun mu sand›n
Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sand›n
can y›ld›r›m
hapishaneden
Seni bu sesler oyalar
Ald›rma gönül ald›rma
Dertlerin kalk›nca flaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Ald›rma gönül ald›rma
Drama mapusunu Hasan evin mi sand›n
At martini Debreli Hasan da¤lar inlesin
Drama mapusunda Hasan dostlar dinlesin
Ve elbette ac›lar› anlat›r zindan türküleri. Kürek mahkumlu¤u, prangalar, zincirler… Hepsi Osmanl› zaman›ndan -yer yer
biçim de¤ifltirerek de olsa- bugüne tafl›nan
zulüm ve eziyet uygulamalar›d›r. Bunlar da
türkülerde dile gelir.
Mapusun içinde üç a¤aç incir
Elimde kelepçe boynumda zincir
Oy zulum zulum bafl›mda zulum uzak
git ölüm
Zincir salland›kça her yan›m sanc›r
Yatar›m yatar›m gün belli de¤il
Oy zulum zulum bafl›mda zulum uzak
git ölüm
Kimimiz onbefllik kimimiz kürek
‹dam cezas›na dayanmaz yürek
Zindanlar Hapishaneye Dönüflüyor
Cumhuriyetin kurulmas›ndan sonra zindanlar, günümüzde devam eden flekliyle
“kapatarak cezaland›rma” temelinde kurulan hapishanelere b›rak›r yerini.
‹lk zamanlar ortaya ç›kan türküler, a¤›rl›kl› olarak sosyal nedenlerle tutuklanan yada hapse konulan kiflileri, onlar›n özgürlük
sevdalar›n›, kederlerini, ac›lar›n› ve sevinçlerini ifller. Tutsa¤a sab›rla dayanmas›
ö¤ütlenir. Sabahattin Ali’nin dizeleri türkü
olur:
D›flarda deli dalgalar
Gelir duvarlar› yalar
Kurflun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Ald›rma gönül ald›rma
Bazen mapusta biriken öfkeyi anlat›r:
Ç›kar ç›kar parmakl›ktan bakar›m
Konya seni atafllara yakar›m
Birgün olur ben buradan ç›kar›m
Yand›m mapushane yand›m senin elinden
Hapishaneler, duygular›n-de¤erlerin s›nand›¤› bir deney tahtas›d›r di¤er yan›yla.
Seven-sevmeyen ayr›fl›r; dost-kardefl belli
olur.
Mapus dam› kara tafltan
Gözüm kurumuyor yafltan
Göklerdeki uçan kufltan
Haber sald›m almad›n m›?
Zor günlerde belli olur
Seven ile sevmeyenin
Dertlerine derman olur
Kardafl nedir bilmedin mi?
Ozanlar›n Tutsakl›¤›
Hapishaneler üzerine yak›lan türküler
çokçad›r.Yüzlerce y›ld›r ne ac›lar yaflanm›fl
ne çileler çekilmiflse flu ya da bu ölçüde
türkülere dökülmüfltür. Hapishane türkülerinin çok olmas›n›n bir nedeni de budur.
Cumhuriyetin kuruldu¤u günden bu yana geçen y›llarda de¤iflmeyen tek fley, hapishanelerde uygulanan zulmün süreklili¤idir. Efli, dostu, tan›d›¤› hapishaneye girme-
yen; bu zulmü tan›mayan kifli say›s› yok denecek kadar azd›r.
Hapishane türkülerinin çoklu¤unun bir
nedeni de zulüm sisteminin, halk ozanlar›na-flairlerine duydu¤u kin ve onlar›n s›rt›ndan eksik etmedi¤i zulümdür. Naz›m Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ruhi Su,
Abdullah Papur, Mahzuni fierif, Afl›k ‹hsani… Hangi halk ozan›m›z-flairimiz hapishaneye girmekten ya da sürekli bununla tehdit edilmekten kurtulabilmifltir ki? Bir yandan hapishane kendi ozanlar›n› yarat›rken,
öte yandan onlar için de esin kayna¤› olur.
Mahzuni fierif vurur saz›n teline:
Dar›ld›m dar›ld›m ben sana can›m böyle mi olacakt›
Vuruldum vuruldum baksana kan›m
yerde mi kalacat›
Mapushane içinde minderim kana batt›
Yahu bu ne hald›r öldüm yedi y›ld›r
Gardiyan çekti gitti
Da¤ gibi ömrüm benim ne çabuk geçti
bitti.
Ruhi Su da bir hapishane sevkini anlat›r ‘Hasan Da¤›’ türküsünde:
Gidiyor kalkt› göçümüz
Gülmez a¤lamaz içimiz
‹nsan olmak m› suçumuz
Hasan Da¤› insan olmak
Tutsak Olunur Kul Olunmaz
Hapishane türküleri kimi zaman toplumsal bir yakar›fla dönüflmüfl, kimi zamansa tutsak olana ya da onun yolunu
gözleyen anaya, efle, kardefle, sevdal›ya
direnç afl›layan bir ifllev yüklenmifltir. Türkülerimiz tutsak edilip dört duvar aras›na
konulsa da isyanc›d›r yine. Türküde anlat›ld›¤› gibi tutsak olunmufl, kul olunmam›flt›r.
Tutsak oldum kul olmad›m
Bir yan›m rüzgarda benim
Ölünceye insan›m benim
‹nsanad›r emeklerim
Elbette tutsak olunup kul olunmad›¤›nda, kazanan, insan iradesi olur. Duvarlar
çaresiz kal›r, demir kap›lar parmakl›klar
tutamaz “kul olmayan”›.
Karanl›ks›n zulüm yatar ba¤r›nda
Korkuyorsun hücrem bu düzen gibi
As›rlar›n izi tafl›nda durur
Eskimiflsin hücrem bu düzen gibi
Bazen Saz Bazen Söz Olur
Neyi anlat›r hapishane türküleri? Hapishane türküleri ayr›l›¤›-hasreti anlat›r.
En zor gelen, insan› en çok saran duygu budur hapishanede. Ayr›l›k, hasretlik…
Bu; sevgiliye, memlekete, mücadeleye, s›cak kavgaya duyulan hasretlik de olabilir;
do¤aya duyulan özlem de… Anaya, babaya, kardefle, yoldafla duyulan özlem de,
her gün ad›mlad›¤› sokaklara duydu¤u özlem de... Hepsi içinde, yüre¤inde durur insan›n, mapusluk boyunca...
Sevdal›n›z hapistir
On y›ldan beridir yatar
Yüre¤inde hasret yüre¤inde coflku
Yatar Bursa Kalesi'nde
Yüre¤i delinip gitmeden
fiark›s› tükenip bitmeden
Cennetini kaybetmeden
Yatar Bursa Kalesi'nde
Bazen bir eziklik kaplar insan›n içini. Bu
da dökülür türküye...
D›flarda mevsim baharm›fl
Gezip dolaflanlar varm›fl
Günler su gibi akarm›fl
Geçmiyor günler geçmiyor
Ahmed Arif "Akflam erken iner mapushaneye/ejderha olsan kar etmez" der ya,
öyledir. O’nun fliirle anlatt›¤›n›, bir Neflet
Ertafl türküsü derinden hissederek ve hissettirerek anlat›r:
Hapishanelere günefl do¤muyor
Geçiyor bu ömrüm, günüm dolmuyor
Eflim dostum hiç yan›ma gelmiyor
Yok mu hapishane beni arayan
Bu zindanda ölece¤im can›m gardiyan
Birer birer yoklamay› yaparlar
Akflam olur kap›lar› kaparlar
Bitmiyor geceler olmaz sabahlar
Tutsakl›klar böyle eziklikleri fazla kald›rmaz ama… Zaten dört duvarla çevrilmifl,
yoksunluklarla dolu bir yaflam›n içinde olan
tutsak; direncini korumak-art›rmak için
umuda sar›l›r inatla. Sevdaya sar›l›r…
leri al›r götürür onu gidece¤i yere.
Köyümde açm›flt›r flimdi
Nar çiçekleri özlem özlem
Yüre¤imde sevda sevda
Türküler söylesem sana
Tel örgüler arkas›nda ulafl›r m’ola
O en güzel yar›nlara eriflir m’ola
Kör bask›lar karanl›klar
Demir kap›lar tafl duvarlar
Olsa da dört bir yan›mda
Söylerim türkümü sana
Kufl sesinden da¤ yelinden ulafl›r sana
O en güzel yar›nlarda eriflir sana
Mektuplar
Hapishanede yatan›n d›flar›yla ba¤› hiç
kesilmez. Bunun en temel iki yolu görüfl
günleri ve mektuplard›r. Ama sadece bu
de¤il elbette. Tutsak olan, hep d›flar›y› tafl›r yüre¤inde; d›flar›dakilerle birlikte atar
kalbi.
GÖRÜLMÜfiTÜR damgal› mektuplar
uzat›l›r mazgaldan. Tutsa¤›n yüre¤inde bir
kufl havalan›r.
Ellerinle bana baharlar getir
C›v›l c›v›l bir görüfl gününde olsun
Bir mektup gönder bana bahar tad›nda
Bayg›n bayg›n ülkem koksun
Gelen mektup bir yan›yla "içeriye ulaflan d›flar›n›n solu¤u"dur. Bir de beklenen
mektubun gelmeyece¤i tutar…
Bir of çeksem karfl›ki da¤lar y›k›l›r
Bugün posta günü can›m s›k›l›r
Ellerin mektubu gelmifl okunur
Benim yüre¤ime hançer sokulur
Görüfl Günleri: Hüzün ve Coflku Bir
arada
Görüfl günleri iki duyguyu da tafl›r içinde. Tutsak olana ziyaretçiler gelir. Sevinçlidir ya, daha özlemini gideremeden biter
ziyaret saati. Coflku yerini hüzne b›rak›r.
Hapishane türkülerinde görüfl günü ifllenirken, kiminde “Bugün görüflme günüdür,
çift camlardan ses gelmiyor” diye s›k›nt›lar
dile gelirken, kiminde ise coflku ve hüzün
bir arada ifllenir:
Hapishane türküleri sevday› anlat›r.
Sevda; araya mesafeler, duvarlar ve
demir parmakl›klar girse de, her fleye inat
büyür ha büyür. Büyüdükçe s›¤maz bir mapusa. Ne tel örgüler zaptedebilir onu, ne
de duvarlar, parmakl›klar. Kufl kanad›nda
gider, rüzgar›n omuzlar›na biner, da¤ yel-
Bugün görüfl günümüz dost kardefl bir
arada
Camdan cama mendil salla el salla
merhaba
Bizim olsun mapushane duvar›
Seni senden sormalara doyamam ben
Yar›m kal›r c›garam›n atefli
19
Gitme dayanamam
Ahmed Arif’in dizeleri vurur saz›n teline, hücre hücre dolan›r demir kap› kör
pencere de;
Mahsus mahal derler kald›m zindanda
Kal›r›m, kal›r›m dostlar yandad›r
‹k'elleri k›z›l kandad›r kanda
Ölürüm ölürüm kardefl akl›m sendedir
Görüflmecim yeflil so¤an göndermifl
Karanfil kokuyor c›garam
Da¤lar›na bahar gelmifl memleketimin
Haberin var m› demir kap› kör pencere
Yast›¤›m ranzam zincirim
U¤runa ölümlere gidip geldi¤im
Zulamdaki mahsun resim haberin var
m›?
Artar eksilmeyiz zindanlar›nda
Kolay de¤il derdin ucu derinde
Kumhan Irma¤›’nda Karaburun’da
Bulurum bulurum kardefl öfkem k›nda-
Türküler, görüfl gününü, sadece tutsa¤›n dilinden de¤il, gelen ziyaretçinin dilinden de anlat›r elbet:
Gö¤ü kucaklay›p getirdim sana
Kokla sevgili yar, kokla aç›l›rs›n
Solmufl benzin sararm›fl
Yorgun bir iflçinin yüzüne benziyor yüzün
Oy mapusluk mapusluk
Sen içerde ben d›flarda
Dur ak›tma gönlün yafl›n›
Oy bana en uzak
Oy bana en yak›n sevgili yar
Hasretine vur beni
Nas›l beklenen mektup gelmedi¤i zaman bir a¤›rl›k çökerse tutsa¤›n yüre¤ine,
beklenen ziyaretçi gelmedi¤inde de benzeri duygular yaflat›r. Kayg›yla dolu bir bekleyifltir bu. Gelmesi beklenen ziyaretçinin
gelmemesi üzerine yorumlar yap›l›r kendince. Hasta m›d›r, paras› m› yoktur?... Haber alana dek az ya da çok bu kayg›lar yaflar tutsa¤›n içinde.
Yarim salm›fl efkar›n› mapusa
Kendisi gelmez acep yollar k›fl m›d›r
Hasret bafl›n› e¤ermifl adam›n
Mapustan kalkan uzun bir havay›m flimdi
Mapuslar ‹çinde Dayan›flma Ve Kader Birli¤i
Kayg› duyulan sadece ziyaretten gelen
haberlerle s›n›rl› de¤ildir. Yan›nda yöresinde sevdikleri, dostlar›, yoldafllar› yatar. Onlar›n da ac›lar›na ortak olur, sevinçlerini
paylafl›r. Kar›nca karar›nca, elde olanlar›
paylafl›r, bölüflürler.
Gün olur birbirlerini bile göremezler.
Kopar›p ayr› ayr› hücrelere atm›fllard›r onlar›. Bir ses, bir haberle birbirlerine duyduklar› özlem daha da büyür. Akl›n›n bir yan› hep orada kal›r.
20
d›r
Devrimciler ve Direnifl Türküleri
Devrimci mücadelenin bafllamas› ile
tutsak devrimcilere yaz›lan ve onlar›n yazd›¤› türküler söylenir diyar diyar. Bu dönemle birlikte hapishane türküleri daha
çok mücadeleye ba¤l› olarak ortaya ç›kar.
Türkülerin beslendi¤i muhalif damar, devrimci özüyle birlikte gerçek yerini, sahibini
bulur bu anlamda.
Devrimcilerin hapishanede yaflad›¤› birçok fley tafl›n›r türkülere. Bu kimi zaman
açl›k grevi olur:
Metris'in içindeyim
Küçük bir hücredeyim
Anam beni sorarsa
Açl›k grevindeyim
Bayraklar elden ele
Türküler dilden dile
Aram›zda yer yoktur
Gözyafl› dökenlere
Yasaklar ve yokluklar diyar›d›r hapishane. "Günefl bile yasak” olur. Sadece bir köflesine günefl vuran havaland›rmada ›s›nmaya çal›flan tutsaklara, k›yas›ya dövülürken yasak edilir günefl de. M›zrap olup isyan vurur saz›n teline…
Günefl bile yasak
‹çim sar› s›cak
Duvarlar› deler
Sevdan›n közü
Hapishane direniflleri anlat›l›r türkülerde, kahramanl›klar ifllenir. Elbette yine
sevdalar, ayr›l›klar, özlemler…
Mapushane çeflmesi gülüm yandan
ak›yor
Hasretlik ince s›z› yüre¤imi yak›yor
Mapushane duvar›nda bir çift güvercin
Bugün efkarl›y›m yarime haber verin
Hüzün ifllenir ille de…
Hapishanenin türküleri
Hüzünlüdür biraz
Her dinleyiflinde belki
Yüre¤in burkulur için s›zlar
Hapishanenin türküleri hüzünlüdür biraz ama bu kez türkülerin hamuruna daha
çok direnç, daha çok umut ve yenilgiyi reddeden bir kavgan›n mayas› kat›lm›flt›r. Katliamlarla birlikte, kazan›lan zaferleri, ölüm
orucunda bayraklaflan tutsaklar› da anlat›r:
Ölümlere yatar›m da
Bafle¤mem zindanlara
Duvarlar› kale olsa
Esir olur yine bana
Bazen, bir tutsak anas›n›n açl›¤a yatan
evlad› için, yürek dilinden dökülen a¤›d›d›r;
görüfl kabinleri tan›kt›r.
Ne kadar da ufalm›fl bedenin
Gözyafl›ma s›¤d›n sen
Açl›k m› yemifl ömrünü yavrum
Al sütümü iç k›z›m
Açl›¤a yatan tutsak cevaplar onu:
Eriyen bedenimi düflünme
Gö¤ü giydim üstüme
Yüzünü asma keder ile anam
Yi¤itler bitmez bizde
Yi¤it duldas›nda yi¤itler nas›l bitmezse,
türküler de yi¤itleri ve yi¤itlikleri yazmaya
devam eder elbet.
Gün olur namlulara gö¤üsleriyle karfl›
koyar tutsaklar. Kanlar›yla dolar hapishane maltalar›. Kitaplar›nda teslimiyet yoktur; hücre hücre örülür direnifl. Ve elde
avuçta ne varsa onunla direnilir.
Kapatm›fllar seni beyaz hücreye
Konuflmak gülüflmek yasakt›r sana
Bir bedenin kalm›fl bir de inanc›n
Demir bir dolap silaht›r sana
Karl› da¤lar gibi dik tut bafl›n›
Gösterme yaran› çat kafllar›n›
K›z›lc›k flerbeti içti¤in söyle
Kan kussan bile diren zalime
Ne Hapishaneler Olsun, Ne De Türküsü Yak›ls›n!
Hapishanelerin, bask› ve zulüm arac›
olmaktan ç›kaca¤› o güne dek belki daha
pek çok hapishane türküleri yak›lacak. Bizler de hapishaneler var oldukça y›lmadan,
inatla söyleyece¤iz türkülerimizi.❏
topra¤a umut ya¤muru düfltü¤ünde...
sonra ç›kan ikinci kitab›
“Umut Ya¤muru”...
Kitab› okumaya bafllad›¤›n›zda bir anda sonunu getiriverdi¤iniz ve zaman zaman
duygular›n yo¤unlafl›p o günlerin tan›¤› olanlar› tekrar o
günlere götüren dizeler; s›cak, öfkeli, ma¤rur ve asi...
19 Aral›k katliam›nda
Ümraniye Hapishanesi’nde
bulunan Ümit ‹lter; yaflad›¤›
yo¤un duygular› bütün netli¤iyle dökmüfl dizelere.
“‹mparatorlar›n kitaps›z
ve kutupsuz dünyas›nda
Biat etmiflken herkes dolar tanr›s›na
Borsas›na, piyasas›na
Bir sen kafir kald›n ey karanfil
Bir sen kald›n kökü hala
toprakta
Ve kavgada...”
Duvarlar›n ard›ndan kopup gelen dizeler bir kitapta toplanm›fl. Ümit ‹lter’e ait
bu kitap, 19 Aral›k 2000’de hapishanelerde yap›lan büyük katliam sonras› destan türünde kaleme al›nm›fl. Bir öyküyü
anlat›rken yer yer dünya devrimcilerinin,
düflünürlerin, flairlerin devlet adamlar›n›n sözlerine de yer verilmifl. Yaflanan
gerçekleri somutlayan anlaml› sözler,
destan›n belli bölümlerine yerlefltirilmifl.
Bir yanda zulme karfl› bir direnifl, bir yanda ise egemenlerin zulüm dolu sözleri...
Ümit ‹lter’in Tav›r Yay›nlar›’ndan ç›kan birinci kitab› “Karanfil Halay›”ndan
Emperyalizme secde edilen bir ça¤da bir tek karanfiller vard›r, dolar ve zulüm
tanr›s›na itaat etmeyen. ‹syana durur karanfiller ve karanfil k›r›m› bafllar 19 Aral›k’ta .. O günden bu güne birer birer, befler onar düfler karanfiller topra¤a.
Umut Ya¤muru’nun birer damlas›d›r her
biri...
“ ‹syan›n, ›srar›nda bir bedeli vard›r
can›m
Yakarlar adam› gözünün yafl›na bakmadan
Zaten komünar gözlerinde yafl ne
arar ki
tav›r
kitap
Gözlerinde bir umut, bir öfke, bir isyan var”
Karanfiller; Zeus’tan atefli çalan Promete’dir, Paris’te komünar. Komünü savunurlar canlar›yla ve birer birer düflerler. Moskova önlerinde çarp›fl›rlar gö¤üs
gö¤üse düflmanla. K›r›l›rlar. Antep’te,
Elmal› Köprüsü’nü tutan fiahin Beydir on
lar; Sierra Maestra’da Ernesto; Roma’da
Spartaküs...
“Biz ne zaman düfltük bu günaha can›m,
Kimin haddine bizi Roma’dan kovmak
Biz ç›kt›k Spartaküs’le Sivas Da¤lar›‘na
Sakal›m›zda Ernestolu bir tütün kokusuyla”
Bedreddin’dir, Bruno’dur, Pir Sultan’d›rlar dara¤ac›nda. Ve Kerbela’da Hüseyin, K›z›ldere’ de Mahir’dir...
Tarihin, ucu buca¤› bilinmeyen yollar›n› ad›mlayanlar; her yerde rastlarlar karanfillerin ayak izlerine. Sevdi mi Ferhat
gibi severler, öldüler mi hepsi birer Mahirdir...
19 Aral›k’ta Fidand›r adlar›. ‹bili’dir...
Hepsinin öyküsü birer birer dökülmüfl
Ümit ‹lter’in kaleminden. Hepsinin k›sac›k
ama onurlu hayat›... Övgüsüz, yal›n sade...
Adal›lar› anlatm›fl Ümit ‹lter.
Ba¤›ms›z bir ülke, özgür bir dünya,
yaflanas› bir hayat için yola ç›kanlar› ve
düflenleri. Kendisi de F Tipi’nin tecrit
hücrelerinde tutulan Ümit ‹lter’in gördü¤ü, tan›k oldu¤u, yaflad›¤› direnifl Umut
Ya¤muru’nun damlalar› gibi dökülmüfl kaleminden.❏
21
kanl› ekmek
Kaç ayd›r ortal›k durulacak diye bekliyordu. Durulmad›¤› gibi her geçen gün
daha bir kar›flm›flt› Irak. Tek ekmek kap›s›yd›. Borçla, harçla, taksitle ald›¤› kamyonuyla Irak’a tafl›mac›l›k yap›yordu Abdullah. Tek geçimli¤i, kamyonuyla tafl›d›¤› mallard›. Az buçuk oradan ç›kard›¤›
parayla tenceresinde birfleyler kaynatabiliyordu. Tenceresi tam dolmasa da, bu
iflsizlikte, bu yoksullukta yapacak bir fleyi
yoktu. Türkiye’den kuru g›da götürüyor,
dönüflte mazot al›p benzin istasyonlar›na
sat›yordu. Bölgede binlerce insan böyle
geçiniyordu. Kendi kaderlerine terk edilmifllerdi adeta.
15 y›l önce köyünden askerlerce zorla göç ettirilmiflti. Mersin’e yerleflip, kendisine bir hayat kurmaya çal›flm›flt› Abdullah. Birkaç y›l day›s›n›n o¤lunun kamyonuyla mal tafl›m›fl; hem yollar› ö¤renmifl, hem de flöförlü¤ü iyice bellemiflti.
Day›o¤lunun yard›m›yla da elden düflme
eski model bir kamyon uydurmufl, biraz
bak›m ve tamirden sonra bir nakliyat firmas›na yaz›l›p savafl sonras› çöken Irak’a
kuru g›da tafl›maya bafllam›flt›. Bir taraftan kamyonun taksitlerini ödüyor, di¤er
taraftan da çolu¤unun-çocu¤unun nafakas›n› ç›kar›yordu. Kolay de¤ildi, saatlerce direksiyon sallamak. Ne uyku, ne dinlenme, ne de sosyal bir güvencesi vard›.
Günü birlik ifl ç›karsa günübirlik yafl›yordu Abdullah. ‹fller durursa o da duruyordu. Zaten krizden dolay› ülkede ifl yoktu.
‹hracat firmalar›na gitse; istedikleri evrak›n haddi hesab› olmad›¤› gibi, son model
t›rlardan, uzun flasili çekicilerden istiyorlard›. Abdullah için uzaktan öte, hayalden
baflka bir fley de¤ildi bunlar. Onun içindir
ki, o bölgede yaflayan bir çok insan gibi
o da ekme¤ini Ortado¤u’da, Irak’ta ar›yordu. Oralar için, çal›flan bir motor, üstünde de mal› koyacak bir kasa olsun yeterdi. Çölün yoksullu¤una, terkedilmiflli¤ine yetiyordu.
Geçen y›l›n Newroz’una kadar da iyikötü çal›fl›yordu. Befl çocuklu gecekon-
22
dunun tenceresi bir flekilde kayn›yordu.
Hatta ilk bombard›man›n ard›ndan o ilk
günlerde Ba¤dat’›n yak›nlar›ndayd›. Savafl›n fliddetini görmüfl, yükünü boflalt›r boflaltmaz geri dönmüfltü. ‹fller kötüye gidiyordu. Asl›nda bu bombard›man da bir
bilinmezin bafllang›c›yd› kamyoncular
için.
Neredeyse bir buçuk y›l olacakt›; iflgalin ilk günlerinde dönmüfl, bir daha konta¤› aç›p Irak’a yönelmemiflti Abdullah.
‹fller her geçen gün daha kötüye gidiyordu. Yoksulluk hain bir kaderdi. ‹ki göz
odada s›k›nt›dan duramayan Abdullah,
günlerini kahvede geçiriyordu. Ne yap›p
ettiyse düzenli bir ifl bulamad›, memlekette kriz en alas›n› yafl›yordu. Bir nakliye ifli ç›k›yorsa da ya bir günlüktü ya da
bilemedin en fazla üç gün. Irak’a gidemedi¤i bu zaman içinde de elindeki-avucundakini tüketmifl, hatta çevreye, efle-dosta elden borçlanm›flt›. Art›k esnaf›n kap›s›ndan geçmemek için yolunu bile de¤ifltirdi¤i oluyordu. fiartlar a¤›rlafl›yordu.
Yak›nda okullar da aç›lacakt›. Üstte yoktu, baflta yoktu. Ne yapacak, ne edecek
flafl›rm›flt›. Çaresizli¤in gel-gitiyle ç›rp›n›yordu. ‹çten içe huzursuzlu¤u kemiriyordu onu. Art›k televizyon bile izlemek istemiyordu. Televizyonu her aç›fl›nda Irak’ta
ölümler vard›. Irak Abullah’›n yolu, ekme¤in adresiydi. Son günlerde kamyoncular
kaç›r›lmaya, al›konulmaya, iflgalcilere
mal tafl›yorlar diye vurulmaya bafllanm›flt›. Kaç›r›lanlar›n baz›lar›n› tan›yordu. Hatta öldürülen bir kamyoncuyla bundan üç
y›l önce beraber mal tafl›m›fllard›; o da
Tarsus’ta oturuyordu. Zaman zaman
gurbet yolunda birbirlerinin arabalar›n›
gördü mü korna çalarlard›. Bu, kamyoncular›n selam›yd›.
Efli de, çocuklar› da o evdeyken teyevizyonu açmamaya özen gösteriyorlard›.
Efli, aç da olsa kocas›n›n yan›ndan ayr›lmas›n›, çocuklar›n›n yetim kalmas›n› istemiyordu. Çocuklardan en büyü¤ü Hacer
babas›n›n yolunu gözlüyor, pencereden
asl› karaduman
öykü
onu gördü¤ü anda televizyonu kapat›yordu. O da babas›n›n gitmesini istemiyordu.
Fakat bu böyle gitmezdi, daha nereye
kadar dayan›labilirdi. Yoksulluk, açl›k,
borç-harç s›kt›kça s›k›yordu stres kemerini. Koca kamyon kap›da yat›yordu, modeli de eskiydi ve durdu¤u yerde masraf
aç›yordu. Bir ç›k›fl olmal›yd›, bir fley yap›lmal›yd›. Borç birikmiflti. “Kerbela Vergisi” dedi¤i Hüseyin de okula bafllayacakt›.
Hüseyin’in do¤umunu Irak’a mal götürdü¤ünde Kerbela'dayken haber alm›flt›. Taa
telefondan koymufltu ad›n›. “Kerbela vergisi bu çocuk, ad› Hüseyin olsun” demiflti. Hatta telefonu kapat›r kapatmaz Hz.
Hüseyin’in türbesine gidip bir de kurban
kesmiflti. Çocuklara önlük, ayakkab›,
pantolon, ceket, kitap, defter, çanta al›nacakt›; daha kay›t paras› vard›... Nereden bulup, nas›l denklefltirecekti?
Günlerdir uyku girmiyordu gözüne.
Geceleri hep huzursuzdu, gündüzleri ise
flehrin yoksul kalabal›¤›nda eriyip gidiyordu. Zaman sadece çözümsüzlük üretiyordu. Her geçen gün daha bir beter yaflan›yor, saplama hançer gibi k›n›ndan ç›k›p yoksullu¤un ortas›na çörekleniveriyordu.
Art›k beklemenin bir faydas› yoktu.
Onun durumundaki kimi arkadafllar›
Irak'a do¤ru direksiyon sallamaya bafllam›flt›. Kelle koltuktayd›, ama ç›kmaz-açmaz labirentin tam ortas›ndayd›lar. Aylard›r Abdullah’› da ikna etmeye çal›fl›yorlard›. Fakat Abdullah “bir umuttur” diyerek bekliyordu. Belki de Irak’ta ateflkes
olur, ortal›k yeniden durulur, diye düflünüyordu. Belki de ülke içinde bir ifl ç›kard›. Günler günleri kovalad›... Hangi kap›y› çald›ysa “‹fl yok.”, “Kriz var.”, “Irak’a gideceksen ifl verelim.” diyorlard›. Kimi ifl
alanlar›na yöneldiyse de, kendi kamyonuna göre bir ifl ç›kmad›. Umutlar tükeniyordu onun için. Çaresizlik iyiden iyiye
boynunu büküyordu. Hele de Irak’ta ipin
ucu hepten kaçm›flt›. Ölenlerin, yarala-
nanlar›n, y›k›lanlar›n, ya¤an kurflun ve
bombalar›n haddi hesab› yoktu. Son günlerde direniflçiler silahlar›n› iflgalcilerin
yerli iflbirlikçilerine ve onlara destek sa¤layanlara çevirmifllerdi. Biliyorlard› ki bu
deste¤i kesebilirlerse iflgalci de fazla kalamazd› Irak topraklar›nda... Son üç ayda Türkiye plakal› kamyonlara sald›r›lar›n, eylemlerin artmas› da bu yüzdendi.
Herkes bunu biliyor, ama kimse bir fley
söyleyemiyordu...
Geceyar›s›na kadar efliyle konufltular,
tart›flt›lar. Çocuklar da erkenden uyumufltu. Herkesten geç yat›p,
erken kalkt› Abdullah. ‹çine düflen s›k›nt›, y›llar›n ezilmiflli¤i ve
Temmuz s›ca¤›n›n a¤›rl›¤›yla yata¤›nda do¤ruldu.
Temmuz s›ca¤› kas›p kavuruyordu do¤ay›. Sanki günefl,
yoksul gecekondu evini daha
bir yak›yordu. Gecekondusunun
bahçesine yönelip elini yüzünü
y›kad›. Çocuklar›n› uyand›rmamak için içerideki banyoyu kullanmad›. Varendas›na oturup
bir sigara yakt›. Asl›nda pek
adeti de¤ildi; kahvalt›s›n› yap›p,
çay›n› içtikten sonra bahçede,
varendas›na uzan›p yakard› sigaras›n›. Bugün s›radan bir
gün de¤ildi, befl çocuklu Demir
ailesi için. Sabah, tüm s›k›lganl›¤›yla çökmüfltü iki göz odal›
gecekondunun üzerine. Oysa
d›flar›da her zamanki günlerden farkl› olmayan, s›radan, bir
gün yaflan›yordu. Belediyeniniçöp kamyonu çöpleri topluyor,
karfl›k› ekmek f›r›n›n›n ç›ra¤›
tafl f›r›nda piflen ekmekleri bakkallara da¤›t›lacak kasalara istifliyordu. Yoksul suratlar; ifllerine, flehre do¤ru ak›yordu sessizce. De¤iflmeyen hüzün ifadesiyle birazdan dolacak, kalabal›klaflacakt› flehir.
‹lk sigaran›n atefliyle, ikincisini de yakt›. Derin derin çekti duman›
içine. Sigaray› m› çekiyordu, ac›s›n› m›
bilmiyordu. Han›m› telafll›, biraz da ürkekçe sesiyle çocuklar›n› da kald›rd› içerde. Oca¤a çay koymufltu, bugün gecekondunun bahçesinde yapacaklard› kahvalt›lar›n›. ‹lk önce Hacer f›rlam›flt› yataktan. ‹ki yer yata¤› seriliyor, bütün çocuklar bu iki yata¤a yat›yorlard›. Odan›n perdesi bile sarar›p solmufltu, sabah›n ilk
›fl›klar› perdeyi delip geçiyordu adeta.
Hacer babas›n›n yan›na sokuldu. Biraz da yalvaran gözlerle bak›yordu, keskin bir his kaplam›flt› yüre¤ini. Sanki babas›n›n sigara içifli ona bir fley anlat›yordu. Sonunda dayanamayarak patlad›;
-Baba n’olursun gitme. Televizyonda
gördüm, orada herkesi öldürüyorlarm›fl,
n’olursun gitme...
Küçük kardefli de yanaflt› babas›na,
Hacer’i onaylar tav›rla. Hacer bir ç›rp›da
eve girdi, girip de ç›kmas› bir oldu. Elinde okul önlü¤ü oldu¤u halde babas›na
döndü:
- Bak, geçen y›lki önlü¤üm iyi, sadece
bir yakal›k al›r›z, bunla idare ederim.
Kardeflleriminki de ayn›, hem temiz, hem
yeniler... Aç de¤iliz, aç›kta de¤iliz. Baba
n’olur gitme...
Annesi de yatmadan evvel bu laflar›
etmiflti. "Uyumay›p da bizi mi dinledi?" diye içinden geçirdi Abdullah.
Baflka yol kalmam›flt›. Han›m›n›n çocuklar›n› kullanmas› da para etmemifl;
tüm yalvarmalar, yakarmalar bofla ç›k-
m›flt›. Yapacak bir fley yoktu, gidecekti
Irak’a; daha kaç gün dayanabilinirdi ki...
“Akflama kadar evle kahve aras›nda mekik dokumaktansa; giderim. Her iflte bir
hay›r vard›r.” diyordu. Çocuklar›n› rahatlatmak ad›na:
-Meraklanmay›n, yollar› biliyorum. Su
gibi gidip, su gibi döneriz inflallah. ‹stedi¤iniz bir fley var m›, onu söyleyin bakal›m.
Ne eflinden, ne de çocuklardan ses
gelmedi. Sofra haz›rlanm›flt›. Çaylar koyulmufl, Halil de karfl›ki f›r›ndan ekmekleri s›ca¤›ndan al›p gelmiflti. Barda¤› her yudumlay›fl›nda g›rtla¤›nda top oluyordu. O da
biliyordu savafl›n çaresizli¤ini. ‹flgalin, düflman postal›n›n ne oldu¤unu, kendi topra¤›ndan sürülürken görmüfltü. Savafl adaletsizdi ama sürüyordu yine de. Daha bombard›man›n ilk günlerinde
Ba¤dat yak›nlar›ndayd›,
kamyonuyla yaral›lar›
tafl›mak zorunda kalm›flt›. ‹nsanl›¤› onu gerektiriyordu. Uçaklardan at›lan bombalardan ve sa¤anak gibi ya¤an kurflunlardan parçalanm›fl bedenleri, cesetleri görmüfltü. Ülkeye döndü¤ünde kamyonunu üç dört sefer y›kam›flt›. Fakat ac›n›n,
kan›n kokusunu yine de
silememiflti.
Son bir kez daha
tembihledi eflini: “Merak etmeyin, varsa yazg›m›zda ölüm, çaresi
yok, kaç›n›lmaz.” dedi.
Ve efline, befl çocu¤una sar›l›p bir bir öptü.
Art›k haz›rd›. Kap›ya kadar u¤urlad›lar
onu. Kamyonuna binip çal›flt›r›rken, dikiz
aynas›ndan boynu bükük çocuklar›na,
efline bakt›. Birbirlerine sar›lm›fl, sessizce a¤l›yorlard›... Daha fazla oyalanmadan sürdü kamyonunu bilinmezli¤e do¤ru...
Yol boyu karmakar›fl›k düflünceleri b›rakmad› peflini. Sonunda, yükünü alaca¤›
Adana’daki deponun oldu¤u semte ulaflt›. Yorgundu. Depodaki iflçiler, gidecek
23
olan inflaat malzemelerini yüklerken; o
da az ötedeki çay oca¤›na gidip bir iskemle çekti alt›na. Daha önceleri de yük
ald›¤› için art›k herkesi tan›yordu burada.
Defalarca gitmiflti Irak’a, Suriye’ye; ama
bu defa farkl›yd›. Çünkü art›k direniflçiler
kamyon flöförlerinin gelmesine izin vermiyor, "Geleni vururuz." diyorlard›...
Malzemeler yüklenmifl, yolculuk vakti
gelip çatm›flt›. ‹ki kamyon vard› bu sefer.
Di¤eri de kendi gibi Mardinli olan, öteden beri tan›flt›¤› arkadafl› R›za’yd›. Nice
zorlu yolculu¤a ç›km›fllard› iki arkadafl y›llarca. "Gidelim R›za, durman›n faydas›
yok." dedi Abdullah. "Gidelim." dedi öteki
ve atlad›lar kamyonlar›na...
Yol uzun ve tehlikelerle doluydu. S›n›ra yaklaflmadan evvel mola verip ihtiyaçlar›n› karfl›lad›lar. Daha gidecek alt› saatlik yollar› vard›. Gide gide Habur s›n›r kap›s›na ulaflm›fllard›. Belgeleri uzatt›klar›
orta yafll› memur bir yandan belgeleri incelerken, di¤er yandan da Abdullah’a dönüp; “Dikkatli olun, siz buralar›n adam›s›n›z, kuzeyi rahat geçersiniz ama ötesi
tehlikelidir. Daha dün yeni bir konvoya
sald›rm›fllar.” deyip elindekileri uzatt›.
Gerçekten de kuzeyden sorunsuz
geçmifllerdi. Yol boyunca peflmergelerle
karfl›laflm›fl, iki defa yemek molas› vermifllerdi.
On iki saat süren yolculu¤un ard›ndan, yükü boflaltacaklar› Balad’a vard›lar. ‹fllerini bir an evvel bitirip geri dönmeliydiler, öyle söylemifllerdi çal›flt›klar›
flirket yetkilileri. Ve nihayet son parçalar
da indirilmifl, kamyonlar boflalm›flt›. Beraberlerinde getirdikleri irsaliyeleri imzalat›p tekrar kamyonlar›na atlad›lar. Elleri-
24
ni çabuk tutarlarsa kimbilir belki de sabah varabilirlerdi Türkiye’ye...
Daha bir kaç kilometre yol alm›fllard›
ki cep telefonu çald› Abdullah’›n. Arayan
flirketin sekreteriydi. Sekreter; “Zaho’ya
gidin; orada yatak, battaniye yükü var.
Onlar› da teslim edin.” deyip adresi ve irtibat kuracaklar› adam›n ad›n› verdi.
- Ne güzel dönüyorduk, nereden ç›kt›
bu ifl abi, dedi R›za.
- Takma kafana R›za, kötü mü oldu?
Üç yüz dolar daha alaca¤›z. Haz›r gelmiflken zarar› olmaz bu yükün!
Cevaplamad› onu R›za...
Geldikleri yolu tekrar dönüp Zaho’ya
gittiler. Saat ilerlemifl, gece yar›s›n› çoktan geçmiflti. Yer yer uzaktan gelen silah
sesleri bozuyordu gecenin sessizli¤ini.
Sabah›n ilk ›fl›klar›yla birlikte, verilen adrese ulaflm›fllard›. Yatak ve battaniyeden
oluflan yeni yüklerini yüklenmifl, tekrar
yola koyulmufllard›. Kar›nlar› açt›. Yola
ç›kmadan önce kararlaflt›rd›klar› gibi yolu
biraz de¤ifltirip birfleyler yiyeceklerdi.
Saat 10:00’a do¤ru, flehrin merkezine yak›n olan bir yolüstü lokantas›n›n
önünde mola verip içeriye girdiler. Birer
çorba söyleyip oturdular. O anda yükselen 盤l›klarla irkildiler. Lokantan›n kap›s›na yanafl›p ne oldu¤unu anlamaya çal›flt›lar. D›flar›da, 盤l›klar›n geldi¤i yerde küçük bir grup ba¤›ra ça¤›ra yürüyor, askerlere birfleyler anlatmaya çal›flordu.
Birkaç dakika süren bir itifl kak›fl›n ard›ndan bir el silah sesi duyuldu. Onu di¤eri
izledi. Askerler bir anda grubun üzerine
atefl açm›fl, iki kifliyi yere sermifllerdi...
Vurulanlar› an›nda kald›rd›lar yerden. Bir
yandan askerlere tafl at›yor, di¤er yandan yaral›lar›
tafl›yorlard›.
- Ne oldu,
ne istediler
halktan, diye
sordu bozuk
Arapças›yla
Abdullah.
Bunlar
siviller,
askerler
her
gün evleri bas›yor. Sözde
direniflçi ar›yoruz diyerek
talan ediyorlar her yan›,
dedi lokantan›n sahibi.
- Bak abi,
flunlar›n yapt›¤›na bak! Hani özgürlük getireceklerdi. Öyleyse niye vuruyorlar halk›?
- Bilmiyorum R›za bilmiyorum. Aylard›r gelmemifltim buraya. Onun için görmedim, duymad›m böyle zulüm yapt›klar›n›. Sadece televizyonda gördüklerimiz
vard›. Demek ki daha kar›fl›km›fl buralar.
Lanet olsun, hemen gidelim, diyerek çorbas›ndan iki kafl›k ald› Abdullah.
Gördükleri manzara çok etkilemiflti
ikisini de. Gidebilecekleri son h›zla devam
ettiler yollar›na. Az ileride konvoya kat›lacak, sonra da yüklerini boflalt›p geri döneceklerdi. Korku ve ac›ma hissi ile kapl›yd› yürekleri. Bir yandan vurulanlar› düflünüyor, di¤er yandan da "Biz de kalk›p
bu katillere mal tafl›yoruz, ifl mi bu yapt›¤›m›z." diye düflünüyor, kendilerini suçluyorlard›. Vicdan azab› benliklerini kaplam›flt› art›k. Sanki teti¤i kendileri çekmiflti. Nihayet konvoyun oldu¤u yere ulaflt›lar. Ama mallar› Zaho’dan yükledikleri
için konvoya al›nmad›lar. Tüm çabalar›na
ra¤men kabul etmemifllerdi konvoya. Çaresiz tek bafllar›na devam ettiler. On iki
saate yak›n durdurak bilmeden ilerlediler. Ne yapt›larsa da sabah gördükleri
manzara gözlerinin önünden gitmiyordu.
Bakt›klar› her tabelada ölen Irakl›lar›n
kanlar› daml›yordu, geçtikleri her kasabada o yüzü gördüler, unutmad›lar... Hele bir de kendilerinin de iflgalcilere mal
tafl›yor olmalar› daha bir artt›r›yordu
üzüntülerini... Gece yar›s›ndan hemen
sonra Ba¤dat’a girip verilen adresi buldular. Kendilerinden önce gelen kamyonlar boflalt›l›rken onlar da bulduklar› kumanyay› yiyip kamyonlar›n›n arkas›nda
uyudular, ad› pek uyku olmasa da. Yollar› uzundu, bir parça uyumak zorundayd›lar.
Saat 00:04’e geldi¤inde kendilerinin
yükleri de boflalm›flt›. Kar›nlar›n› doyurmufl, uykular›n› alm›fllard›. fiirket sekreteri yeniden aram›fl, Ba¤dat’›n ç›k›fl›nda
ABD konvoyunun oldu¤unu ve kendilerinin de onlara kat›lmalar›n› söylemiflti.
“ABD’liler mi?” dedi Abdullah, “Tehlikenin
büyü¤ü onlar de¤il mi ki zaten.” diye söylendi kendi kendine. Yine de çaresiz kabul ettiler söyleneni. Gerçekten de dedikleri gibi az ileride ABD konvoyu vard›.
Ama daha yanlar›na yaklaflmadan üzerlerini silahlar› do¤rultup durdurdular onlar›. ‹kiflerli gruplar halinde etraflar›n› sar›p yaka paça afla¤›ya indirildiler. Kimliklerini, flirket belgelerini inceleyip ‘tamam’
anlam›nda kafas›n› sallad› komutanlar›.
Neyse ki belgeleri tamamd›. Her fleye
ra¤men burada da almam›fllard› onlar›
konvoya. “Buraya kadar konvoysuz geldiniz, buradan sonra da alamay›z bunlar›.”
diyen komutan›n sözlerini, orada bulunan
bir çevirmen iletmiflti kendilerine. “Nankörler!” diye geçirdi içinden Abdullah, küfürleri bir bir s›ral›yordu flimdi.
Konvoyu arkalar›nda b›rakarak devam
edeceklerdi yola. Tiktit’ten ç›kt›lar m› gerisi kolayd› art›k. Yaln›z bafllad›klar› bu
yolculu¤a yine yaln›z devam edeceklerdi.
Çaresizli¤in yolu yeni bafll›yordu.
Bir kaç kilometre ileride elleri silahl›,
yüzleri maskeli on-on iki kiflilik bir grup
ç›km›flt› önlerine. Önce R›za’y› indirdiler
kamyondan. Titriyordu. Anlafl›lmaz bir
kaç fley geveleyip durdu. Hemen ard›ndan elleri bafl›n›n üzerinde oldu¤u halde
Abdullah’› çekip ald›lar afla¤›ya. Korktuklar› fley bafllar›na gelmiflti iflte. Kesmifllerdi yollar›n› direniflçiler. Abdullah direniflçilerden birine dönüp;
-Biz müslüman›z, ülkemize dönüyoruz,
dedi. Ne konuflmaya çal›flt›¤› adam, ne
di¤erleri dinlemediler onu. Kaleflnikoflar›
vücutlar›na dayayarak ite kaka kendi arabalar›n›n yan›na götürdüler. O s›rada yoldan bir çok araba geçmesine ra¤men bir
teki bile dönüp bakm›yordu onlara.
Araban›n arka kap›s›n› aç›p her ikisini
de bindirdiklerinde R›za;
- Neden, abi neden? diye sordu. Abdullah;
- Neden mi? Nedeni biziz R›za. Biz de¤il miyiz bildi¤imiz halde mal tafl›yan. Bir
düflün, bizim ne fark›m›z var Amerikal›
askerlerden. Bunlar vatanlar›n› koruyorlar. fiurac›kta çekip vurmalar› en iyisidir
ya çoluk çocu¤uma yaz›k olur. Abdullah
bunlar› dedi¤inde araba çoktan yol alm›flt› bile.
Çok zaman geçmeden durdu araba.
‹kisini de indirip gözlerini kapatarak tekrar yola ç›kt›lar. Bir kaç dakika sonra yeniden durdurduklar›nda art›k gelmifllerdi
gelecekleri yere. Nereye götürüldüklerini, kendilerine ne yapacaklar›n› bilememenin vermifl oldu¤u korku ve heyecanla
ayaklar› titreye titreye yürüdüler, ikifler
kiflinin kollar› aras›nda. “Hangisi daha kötü acaba?” dedi Abdullah. “Böyle bir pisli¤e alet olmak m›, yoksa çoluk çocu¤umun yetim kalmas› m›?” fiimdi tek düflündü¤ü çocuklar›yd›...
Ifl›ks›z bir tünelde bilinmeze do¤ru süren yolculuklar› son bulmufltu art›k. Gözlerini aç›p köfledeki minderlere oturmalar›n› iflaret etti koluna girenlerden biri.
Denileni yaparak ilifltiler minderlere. Az
sonra baflka biri, elindeki yemek dolu bir
tepsiyle girerek tepsiyi önlerine b›rak›p
geri çekildi. Kar›nlar› aç olmas›na ra¤men birer kafl›ktan fazlas›n› yiyemediler.
Lokmalar bo¤azlar›ndan afla¤› inmiyordu
bir türlü. Birkaç gün önce sabah çocuklar›yla içti¤i çay geldi Abdullah’›n akl›na.
Hacer’in sözleri kulaklar›nda ç›nl›yordu;
“Gitme baba, televizyonda gördüm, orada herkesi vuruyorlarm›fl. N’olursun gitme!” demiflti...
Bir kaç saat baflka gelen olmad›. Korku, telafl, suçluluk, tüm duygular› birbirine kar›flm›fl, içten içe büyümüfltü; piflmanl›¤a dönüflmüfltü. Zaman durmufltu
sanki. Ne kadar zamand›r orada olduklar›, nerede olduklar› gibi sorular anlam›n›
yitirmiflti. Art›k onlar için tek bir fley
önemliydi; kendilerine ne yapacaklar›...
Kimbilir, belki ac›r b›rak›rlard›. Belki de...
Ölüm korkusu muydu onlar› böyle sessiz
k›lan, yoksa çaresizlikleri, yoksa piflmanl›klar› m›? Savafl›n ortas›nda ölmek hem
çok kolayd›, hem de çok zor.
Olduklar› yerde uyuyup kalm›fllard›.
Aç›lan kap›n›n gürültüsüyle uyand›lar.
Maskeli iki adam içeriye girerek birfleyler
konufltular aralar›nda. Abdullah da R›za
da Mardinli olduklar› için biraz da olsa
Arapça biliyorlard› ve adamlar›n kimi konuflmalar›n› anlam›fl, yüzleri k›zarm›flt›. O
esnada bir kifli daha girip;
- Siz yapt›¤›n›z›n neye hizmet etti¤ini
bilmiyor musunuz? Uyar›lar›m›z› hiç mi
duymad›n›z? Biz vatan›m›z›n ba¤›ms›zl›¤›
için savafl›rken, siz müslüman kardefllerimiz, düflman›m›za hizmet ediyorsunuz.
Neden yap›yorsunuz bunu, can›n›za m›
susad›n›z? Sizi uyard›k, gelmeyin dedik,
ama geldiniz... Saatlerdir düflünüyoruz,
flimdi sizi b›rak›yoruz. Ama gidince anlat›n buray›. Gelmesinler, yard›m etmesinler iflgalciye. Vatan›m›z, onurumuz için
sonuna kadar savaflaca¤›m›z› anlat›n,
dedi.
Arapças› bozuk da olsa konuflulanlar›n bir ço¤unu anlam›fl, serbest b›rak›lacaklar›n› duyar duymaz sevinçle gözleri
›fl›ldam›flt›. Hemen birbirlerine sar›ld›lar.
Utançlar›n› ise sadece kendileri biliyordu.
Dedikleri gibi ayn› saat içinde gözleri
ba¤lanarak kald›klar› yerden ç›kar›ld›lar.
Tekrardan ayn› arabaya bindirildiklerinde
ise gözleri aç›lm›flt›.
Yol boyu s›k› s›k› tembihlediler bir daha gelmemelerini. Gelirler miydi hiç? Ta
ilk andan, lokantan›n önünde Amerikal›la-
r›n yapt›¤›n› gördükleri andan itibaren
piflman de¤iller miydi zaten? Irak halk›na
uygulanan zulmü görmüfllerdi. Üstelik
kendilerinin de her an öldürülme riskleri
vard›, bir daha gelirler miydi?
Araba, kamyonlar›n›n oldu¤u yerde
durdu. Buras› al›nd›klar› yer de¤ildi. Demek ki kamyonlar›n› baflka bir yere çekmifllerdi. ‹ki flöför tekrar atlad›lar kamyonlar›na.
Yol boyu iki defa mola verip yemek yediler. Korku, heyecan, piflmanl›k, özlem... Tüm duygular iç içe yaflanm›flt› flu
bir kaç günde. Sabaha karfl› Habur s›n›r
kap›s›na gelmifllerdi. Orta yafll› memur
yine oradayd›. S›n›r›n her iki yan›nda da,
gelen giden kamyonlar, t›rlar vard›. Geçifl ifllemleri yap›l›rken onlar da afla¤›ya
indiler. Bunu gören otuzlu yafllar›nda bir
flöför koflturarak geldi yanlar›na ve;
- Abi merhaba! Irak’tan m› geliyorsunuz, dedi. Evet anlam›nda bafllar›n› sallad›lar. Otuzlu yafllar›ndaki flöför yeniden
sordu;
-Benim ilk seferim olacak bu. Merak
ediyorum, acaba oralar nas›l, tehlikeli
mi?
-Hemflerim, varsa imkan›n geri dön.
Yol yak›nken dön!... Abdullah da bafl›yla
onaylad› R›za’y›.
- Dönmek mi? Ne diyorsunuz abi, ya
ekmek param› nas›l ç›karaca¤›m, çoluk
çocu¤umun nafakas› ne olacak? diye
sordu otuzlu yafllardaki flöför.
- Ekmek paras› m› dedin hemflerim,
diye yineledi soruyu Abdullah, bak biz de
ekmek paras› için gitmifltik oraya. Ama
anlad›k ki kanl› ekmek yenilmezmifl!..❏
25
gördük ki, karpuz kabu¤undan gemiler de yüzebilirmifl
Onunla sadece bir kez karfl›laflt›k. Y›llar
önce, bir dostumuzun evinde, tesadüfen
bir araya gelmifltik. ‹çeri girdi¤inde ilk göze
çarpan yan› alabildi¤ine mütevaz›; haliydi.
Bizim de eme¤imizin geçti¤i bir k›sa film izlemifltik. Ard›ndan, çantas›ndan utana s›k›la ç›kard›¤› kaseti izlememizi istemiflti bizden. Çekti¤i filmi bitirip de birilerine izletmenin heyecan› o mütevaz› görüntünün ard›ndayd›. Film bafllad› ve bitti. Ad› üstünde,
k›sa film iflte. Ne kadar olacak ki? Ancak
durum bu de¤ildi. Bizim için de su gibi ak›p
giden bir filmdi. Kelimenin tam anlam›yla
hayran kalm›flt›k. “K›sa Metraj›n Resmi”
isimli k›sac›k bir filmdi. Biz, dostumuzun
evinde oturmaya devam ederken o sessizce vedalafl›p gitti. Kimdir sorumuzun ard›ndan ö¤rendik, Kütahya’n›n bir köyünde yaflad›¤›n›. O zaman sayg›m›z biraz daha artt›.
Sözünü etti¤imiz, Ahmet Uluçay’la sadece bir kez karfl›laflmam›z›n bizde kalan
an›s›d›r. Bugüne dek çeflitli sohbetlerde,
üzerimizde b›rakt›¤› etkiyle dile getirdi¤imiz
bu tesadüfü Tav›r’›n sayfalar›na tafl›mam›z›n sebebi, Uluçay’›n hayalini gerçekleflti-
26
rip, ilk uzun metraj›na imza atmas›ndan
dolay›. Çeflitli festivallerde izleyicinin karfl›s›na ç›kan ve neredeyse hepsinden ödülle
dönen “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yap-
ibrahim köro¤lu
sinema
mak” isimli filmi, biz de gösterime girdi¤inde izleme flans›na erifltik.
Üzerimizde kalan kiflilik etkisi, samimiyet ve mütevaz›l›k, metraj› gibi ad› da upuzun olan filmin her an›na sinmifl.
Takip edebildi¤imiz kadar›yla, neredeyse her k›sa metraj›n›, sinema tutkusu üzerine kuran Uluçay, uzun metrajda da bu
tutkuyu gönlünden geçti¤ince ifllemifl.
‹zleyenlerin her f›rsatta, y›llar önce izledi¤imiz “Cennet Sinemas›” ile benzefltirdi¤i
film aç›kças› bizde ayn› intiba› b›rakmad›.
Belki tema benziyor ama burada daha baflka bir hikayeyle muhatab›z gibi geliyor bize.
Ayr›ca bir eseri övmek ad›na, referans›n› baflka bir övgü de¤er eserle sunmak ne
derece do¤ru olabilir ki? Belki bu da bir
tarz olsa gerek. Biz böyle tan›mlamaktan
yana de¤iliz. “Karpuz Kabu¤undan Gemiler
Yapmak” bu topraklara hatta Ege’ye özgü
bir hayat›, görsellefltirip sunuyor izleyenine. Hayat gibi bir öykü sunuyor bize. Güldürerek, hüzünlendirerek ve ufak ufak, alttan
alttan s›n›fsal çat›flmalara göndermeler yaparak, hayat›n kendisi gibi bir öykü izletiyor.
‹zletiyor dedik ama nas›l bir öykü var
karfl›m›zda?
Recep ve Mehmet yazlar›, köylerinin k›y›s›ndaki Tavflanl›’da ç›rakl›k yapan iki köylü
çocu¤udur. Recep bir karpuz sat›c›s›n›n,
Mehmet ise bir berberin yan›nda çal›fl›r.
Her ikisi de sinemaya delicesine tutkundur.
Geceleri, köydeki evlerinin terkedilmifl ah›r›nda bir yandan derme-çatma bir film projeksiyon makinas› yapmaya çal›fl›rken, di¤er yandan da hayatlar›n› tümden de¤ifltirecek olan rejisörlük hayalleri kurmaktad›rlar. Köyün delisi Ömer de bu sevdan›n tek
tan›¤› ve destekçisidir. Tektir; çünkü geleneksel yap›s›n› koruyan bu köyde sinema,
cinlerin, fleytan›n iflidir. En insafl›s›ndan aylaklar›n... Onun için gizliden gizliye yürür
projeksiyonun yap›m aflamas›. Bir Deli
Ömer bilir. Köyde, yeni yetiflen bir çocuk
olur da ilk aflk olmaz m›? Kasabada oturan
ve ineklerine yedirmek için ham karpuzlar›
toplamaya gelen Nezihe adl›, iki k›z çocu¤u
olan dul bir kad›nla tan›flan Recep, Nezihe’nin büyük k›z› Nihal’e “vurulur”. Yafl› Recep’ten büyük olan Nihal ise bu köylü çocu¤un eve girip ç›kmas›ndan bile rahats›z olmakta, ona elinden geldi¤ince ters davranmaktad›r. Nezihe’nin küçük k›z› Güler ise
ablas›n›n aksine Recep'e ilgi duymakta, ancak o da bu ilgisine karfl›l›k bulamamaktad›r.
‹flte böyle s›radan yaflay›p, büyük hayalleri içlerinde tafl›yan Recep ve Mehmet’in
öyküsünü izliyoruz 98 dakika boyunca.
Söylenene göre film, yönetmenin otobiyografisinden izler tafl›yormufl; do¤rudur.
Ancak, filmi izleyip de çocuklu¤u anlat›lan
dönemin bir yerine denk düflen kim kendi
hayat›ndan izler yakalamayacak merak ediyoruz.
Gerçek Olamayacak Kadar Gerçek
Bir Öykü
Sinema seyircisinin ilgi gösterdi¤i filmlere bakt›¤›m›zda önümüze ç›kan tablo, salonlar›n, hayat›n gerçekli¤inden ve ac›mas›zl›¤›ndan birkaç saatli¤ine de olsa kaç›ld›¤› bir mekan oldu¤unu verisini koyuyor önümüze. Bu bütünü kapsamasa da en çok izlenen filmlerin ve en çok çekilen filmlerin
türü baflka neyi aç›klar ki? Baflka bir gerçeklikle avunulan ve motive olunan birkaç
saat. Buna tümden karfl› de¤iliz ama yeni
bir gerçeklik yaratman›n tümden buna hapsolmas›na itiraz›m›z var. Film dilinin, öykünün yaratt›¤› ve ördü¤ü yeni bafltan sunulan gerçekli¤i tart›flm›yoruz ama hayat›n
süper kahramanlara indirgendi¤i bir ak›ma
karfl› Ahmet Uluçay’›n öyküsü bir yol daha
gösteriyor. Bize, bir zamanlar varolan ve
art›k k›r›nt›lardan ötesini bulamad›¤›m›z bir
gerçekli¤i yeniden yarat›p sunuyor. Gerçeklerden ve hayat›n ac›mas›zl›¤›ndan kaçmak için bize ait, içimizde geçmiflimizde
varolan bir gerçe¤i sunuyor. Gerçekten yaflanmad›¤›na yemin edilebilecek kadar eski
görünse de bizim gerçekli¤imiz sunuyor.
Ve maalesef gerçek olamayacak kadar
gerçekten yaflanm›fll›¤›yla. Ve gerçekten
inan›lmayacak kadar az insana anlatabiliyor bunu. Tutundu¤u tek dal ald›¤› ödüller
kal›yor. Ödüller nedir ki? Be¤eninin somutlanmas›, belki de be¤eninin ard›ndaki gizemin kaybolmas›. Bir yandan da elle tutulur
bir motivasyon. Fakat, tüm bunlardan öte
bir
sinemac›
önce
neyi
ister?
Hissettiklerini herkese anlatabilmek de¤il
midir? Yüzbinlerce gözün izlemesi bazen
ödüllere tercih edilmez mi? Uluçay’›n filmi
maalesef sinemam›zdaki bu ikilemin kurban›. Bol ödüllü ama az izleyicili. Oysa film, bir
elin parmaklar›ndan az, bir oturma odas›ndan küçük salonlarda da gösterilse, orada
izleyicisini bekliyor. Gerçeklikten kaçmak isteyenlere de açm›fl kap›s›n›. “Gerçeklerden
kaçmak m› istiyorsunuz, ben de size gerçekli¤ini kaybetmifl bir s›cakl›¤› sunuyorum,
al›n gülün, derin bir iç çekin” diyor; “Karpuz
Kabu¤undan Gemiler Yapmak”.
Dile¤imiz; sinemam›z›n gerçek anlamda
ufkunu açacak bu insanlar›n ve filmlerinin
seyirciye ulaflabilmesi, bunun için emek verilmesi. Bu oldu¤unda, haketti¤i ilgiyi gösterecek kadar çok oldu¤umuza inan›yoruz.
Yaz›m›z› bitirirken, Ahmet Uluçay’a geçirdi¤i hastal›ktan ötürü geçmifl olsun diyoruz. Geçsin ki tekrar s›ms›cak öykülerle,
kald›¤›m›z yerden devam edelim.❏
27
zafere kadar
28
grup yorum
nota
haber-yorum
AB Enformasyon Bürosu
Önünde Protesto!
‹stanbul Haklar ve Özgürlükler Cephesi, 20 Aral›k
2004’te Taksim’de bulunan Avrupa Birli¤i Enformasyon
Bürosu önünde oturma eylemi yapt›. “19-22 Aral›k katliamc›lar› yarg›lans›n, tecride son” yaz›l› döviz ve pankartlar eflli¤inde AB Enformasyon Bürosu önünde toplanan
kitlenin yapt›¤› aç›klamada 19 Aral›k 2000 tarihinde hapishanelere yönelik “Hayata
Dönüfl” ad›yla
düzenlenen
operasyonun
demokratikleflme ve AB standartlar› ad›na
yap›ld›¤› ifade
edildi ve operasyonun sorumlular›n›n yarg›lanmas› istendi. “19-22 Aral›k hapishaneler operasyonu ve devam›ndaki F tipi uygulamalar›ndaki tecrit ve imha politikas›n›n sorumlusu AB'dir” aç›klamas› yap›ld›. Aç›klaman›n ard›ndan oturma eylemi yapan
HÖC kitlesi, toplad›klar› imzalar› AB Enformasyon Bürosu'na teslim etmek istedi. Ancak büroda yetkili kimsenin
bulunmad›¤› gerekçesiyle imzalar teslim al›nmad›.❏
Fikret Baflkaya 3 Y›l Hapisle
Yarg›lan›yor...
Yazar Doç. Dr. Fikret Baflkaya’n›n, “Ak›nt›ya Karfl› Yaz›lar” kitab›nda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hükümetinin,
Silahl› Kuvvetler’in manevi
flahsiyetine hakaret etti¤i gerekçesiyle, TCK’n›n 159/1.
maddesi uyar›nca 6 aydan 3
y›la kadar hapsi istendi. Kitap, Gündem Gazetesi’nde
10 y›l önce yay›mlanan ve hiçbir adli iflleme konu olmayan yaz›lardan olufluyor.❏
Brecht’in Oyunu Sahneleniyor!
Bertolt
Brecht’in
y a z d › ¤ ›
“Sezuan’›n ‹yi
‹nsan›”
adl›
oyun, 7 Ocak
2004
tarihinde ‹stanbul
Ataköy Yunus
Emre Kültür
Merkezi’nde
sahnelenmeye bafll›yor.
Daha önceleri 1963 y›l›nda sahnelenmifl olan oyun;
özet olarak, kapitalist sistemde ortaya ç›kan sosyal
çeliflkileri konu al›yor. Çin’in Sezuan eyaletinde geçiyor ve
Tanr›lar’la insanlar aras›ndaki diyaloglardan olufluyor.
Müziklerini Tolga Çebi’nin yapt›¤› oyunda; Defne fiener
Günay, Meral Çetinkaya, Gül Onat, Munis Düflenkalkar,
Edip Saner, Levent Tülek, Durul Bazan ve Didem Germen
Ayd›n rol al›yor.❏
Abdi ‹pekçi Park›’nda
TAYAD’l›lara Sald›r›!
Abdi ‹pekçi Park›’nda oturma eylemi yapan TAYAD’l›lara
31
Aral›k
2004 günü müdahale eden polis, çad›ra ve TAYAD’l›lara
ait her fleye el koyarken, 2 kifliyi de
gözalt›na ald›. Abdi
‹pekçi
Park›’nda
473 gündür oturma eyleminde olan TAYAD’l› Aileler, 473 gündür çad›r açmalar›na izin vermeyen Valilik ve Büyükflehir Belediyesi’nin bu tavr›na
karfl›n, so¤uk-s›cak, kar, ya¤mur demeden oturma eylemlerini
sürdürüyorlar. Aileler “Tecrit iflkencesine karfl› tutuklu evlatlar›m›z›n, yak›nlar›m›z›n, arkadafllar›m›z›n yan›nday›z. Tecrit son bulana
kadar da burada onlar›n sesi, solu¤u olmaya devam edece¤iz” dediler.❏
29
nokta
haber
Grup Yorum
7 Kasım 2004
Maltepe’de Pir Sultan Abdal Derne¤i’nin
aç›l›fl flenli¤inde yaklafl›k 500 kifliye seslendi..
9 Kasım 2004
‹TÜ’de Ö¤renci Meclisi Kulübü’nün düzenledi¤i konserde yaklafl›k 250 kifliye seslendik.
13 Kasım 2004
Armutlu’da “Tecrite Karfl› Büyük Direnifl 5.Y›l›nda Hücreleri Y›kal›m” kampanyas› çerçevesinde ve ayn› zamanda Armutlu
katliam›n›n y›ldönümüne ithafen yap›lan üç
günlük açl›k grevine destek için ziyarette
bulundu, dinleti gerçeklefltirdi.
Grup Yorum Elemanlar›na Bask›lar Devam Ediyor!
Muharrem Cengiz Yine Yarg›lanamad›
3 Mart 2004 tarihinde yeminli tan›k olarak dinlenildi¤i mahkemede gözalt›na al›nan ve ard›ndan
tutuklanarak Tekirda¤ F Tipi Cezaevi'ne konulan
Grup Yorum üyesi Muharrem Cengiz yine mahkemeye getirilmedi. Böylece Muharrem Cengiz, alt›
ay boyunca yap›lan iki duruflmaya gelmemifl oldu.
Avukat Taylan Tanay, Muharrem Cengiz'in hiç
bir gerekçe gösterilmeden iki celse boyunca duruflmaya getirilmedi¤ine dikkat çekti. San›klar›n da tek
tek dinlenilmesinin ard›ndan, mahkeme heyeti, Muharrem Cengiz'in di¤er celsede haz›r bulunmas› ve
eksikliklerin giderilmesi için duruflmay› 25 fiubat
2005 tarihine erteledi.
Grup Yorum eleman› ‹nan Alt›n ise 29 Kas›m
2004 tarihinde sabaha karfl› 05:00 s›ralar›nda Sar›yer’de bulunan evi Zekeriyaköy Jandarma karakolu ekipleri taraf›ndan bas›larak hiçbir gerekçe gösterilmeden ve evi talan
edilerek gözalt›na al›nd› ve Ümraniye Jandarma Karakolu’na götürüldü. Dört gün boyunca gözalt›nda kötü muameleye maruz kalan ‹nan Alt›n, ç›kar›ld›¤› mahkemece serbest b›rak›ld›. ❏
15 Kasım 2004
‹stanbul Taksim’de bulunan AB bilgi merkezi önünde sahte belgelerle tutuklanan
arkadafllar›n›n b›rak›lmas› talebiyle Haklar
ve Özgürlükler Cephesi olarak bir bas›n
aç›klamas› gerçeklefltirdi.
21 Kasım 2004
Okmeydan› Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda
“Tecrite Karfl› Büyük Direnifl 5. Y›l›nda
Hücreleri Y›kal›m” kampanyas›n›n finalinde
HÖC’ün Ankara’ya gidifli öncesi düzenlenen
u¤urlama etkinli¤ine kat›ld›.
25 Kasım 2004
Tuncay Akdo¤an’›n Okmeydan›’ndaki
cenazesine kat›ld›.
27 Kasım 2004
Adana’da fiakirpafla Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin düzenledi¤i gecede
yaklafl›k 1200 kifliye seslendi.
3 Aralık 2004
‹stanbul TAYAD’›n aç›l›fl flenli¤ine kat›ld›,
gecede yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
30
fiükran Kurdakul Vefat Etti!
1927 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an fiükran Kurdakul’un fliirleri daha genç yafllarda
‘Tomurcuk’ (1943) ile ‘Zevklerin ve Hülyalar›n fiiirleri’ (1944) bafll›kl› kitaplar›nda
toplanm›flt›. Kurdakul, lisede okurken, “Türk Ceza
Yasas›’n›n 142. maddesine ayk›r› eylemde bulundu¤u”
iddias›yla birkaç ay tutuklu kald›¤› için okuldan uzaklaflt›r›ld›. Daha sonra yine ”siyasal nedenlerle” tutukland› ve 2 y›l cezaevinde kald›. Kurdakul, Tan Gazetesi,
Yeni Gazete ve Varl›k Yay›nevi’nde çal›flt›. Yelken
Dergisi’ni yönetti. Kitapç› dükkan› olarak kurdu¤u Ataç
Kitabevi’ni zamanla yay›nevine dönüfltürdü. 1969’dan
sonra edebiyat alan›ndaki çal›flmalar›na a¤›rl›k verdi,
bir yandan da yazar örgütlerinde yönetici olarak
çal›flt›. Kurdakul, 1961’de Türk Edebiyatç›lar
Birli¤i’nin yönetim kuruluna seçildi, sonras›nda iki
dönem birli¤in genel sekreterli¤ini üstlendi. 1977
y›l›nda Türkiye Yazarlar Sendikas›’n›n (TYS) yönetim
kuruluna giren, ard›ndan da ikinci baflkanl›¤a getirilen
Kurdakul, 1980 sonras›nda aç›lan TYS davas›nda arkadafllar›yla birlikte yarg›land› ve
akland›. 1988’de PEN Yazarlar Derne¤i’nin kurucular› aras›nda yer ald› ve 1989-1991
y›llar› aras›nda derne¤in ikinci baflkanl›¤›n›, 1991-1997 y›llar› aras›nda da baflkanl›¤›n›
yapt›.
fiiirin yan› s›ra deneme, öykü ve edebiyat tarihi üzerine çok say›da kitab› bulunan
Kurdakul, yurtiçinde ve d›fl›nda pek çok ödül alm›flt›.❏
Tuncay Akdo¤an Hayat›n› Kaybetti
Tuncay Akdo¤an, Cihangir’deki evinde
elektriklerin kesik olmas› nedeniyle yakt›¤›
mumun alevinden ç›kan yang›nda yaflam›n›
yitirdi. Grup Yorum’un ilk üç albümü olan,
S›yr›l›p Gelen, Berivan ve Türkülerle albümlerinde yer alan Akdo¤an, Grup Yorum’dan ayr›ld›ktan sonra bir süre Grup
K›z›l›rmak’la çal›flm›flt›. K›z›l›rmak’tan ayr›ld›ktan sonra ise, k›sa bir süre de Grup
Serüvenciler’de çal›flt›. Son olarak müzikal
yaflam›na tek bafl›na devam ediyordu.
Kendi haz›rlad›¤› bir albümü ve kitab› yay›nlanma aflamas›ndayd›.❏
nokta
haber
5 Aralık 2004
‹stanbul Kitap Kafe’nin Kad›rga Kültür
Merkezi’nde düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 600 kifliye seslendi.
19 Aralık 2004
Bayrampafla Hapishanesi önünde 19
Aral›k 2000 katliam›n›n y›ldönümünde
HÖC taraf›ndan düzenlenen anmaya
kat›ld›.
19 Aralık 2004
fiark›lar Irak Halk› ‹çin Söylendi!
26 Aral›k Pazar günü Ba¤c›lar Olimpik Kapal› Spor Salonunda Anadolu’nun
Sesi Radyosunun düzenledi¤i geceye; Grup Yorum, Kaz›m Koyuncu, Nurettin
Güleç, Hilmi Yaray›c›, Grup Patika, Bilgesu ve Ali Erenus kat›ld›. Gecede 5000
kifli hep bir a¤›zdan ABD’nin Irak
iflgalini protesto
eden sloganlar att›.
fiair Mehmet
Özer’ in sunuculu¤unu yapt›¤› “fiark›lar›m›z Irak ‹çin”
isimli gecede, sanatç›lar›n söyledi¤i
türkülerle coflku
içinde halay çeken
kitle, “Kahrolsun
ABD iflbirlikçi AKP”
ve “Irak halkt›r,
halk yenilmez”, “Irak halk› yaln›z de¤ildir” sloganlar›n› att›.
Geceye kat›lan sanatç›lar, ABD’nin Irak iflgalini dile getirdiler. Son olarak
sahne alan Grup Yorum “Bu akflam burada sesimizi Irak halk› duyuyor ve bu
Irak halk›n›n direnifline güç oluyor” dedi. ❏
Almanya’n›n Berlin flehrinde 19 Aral›k
katliam›n›n y›ldönümü nedeniyle düzenlenen “Umudu Büyütüyoruz” gecesine
kat›ld›.
21 Aralık 2004
Kocaeli Gençlik Derne¤i’nin soruflturmalarla ilgili düzenledi¤i etkinlikte bir
dinleti gerçeklefltirdi.
26 Aralık 2004
Ba¤c›lar Olimpik Spor Salonu’nda
“fiark›lar›m›z Irak ‹çin” gecesinde yaklafl›k 5000 kifliye seslendi. Geceye ayr›ca; Kaz›m Koyuncu, Hilmi Yaray›c›, Bilgesu-Ali Erenus, Nurettin Güleç ve
Grup Patika kat›ld›.
28 Aralık 2004
Sakarya Gençlik Derne¤i’nin düzenledi¤i söylefli ve dinleti program›na kat›ld›.
Söylefliyi yaklafl›k 70 kifli izledi.
2 Ocak 2005
‹stanbul Gençlik Derne¤i Lise Komisyonu’nun düzenledi¤i panele kat›larak dinleti gerçeklefltirdi.
31
kitap
“Tutsak Mektuplar”
Kahraman Tazeo¤lu
Yediharf Yay›nlar›
Kahraman Tazeo¤lu’nun “Tutsak Mektuplar” isimli kitab›, yapt›¤› radyo program›na hapishanelerden gelen mektuplar› içeriyor. Radyo 7’de hala “Mavi Ada” isimli program› sunan Kahraman Tazeo¤lu flöyle diyor:
“Bu kitap; Türkiye’nin de¤iflik cezaevlerinde yatan onlarca düflünce suçlusunun bir radyo program›na
yazd›¤› mektuplar›n derlemesinden olufltu.
Radyo 7’de 2000 y›l›ndan bu yana yay›nda olan ‘Mavi Ada’ adl› program›ma ilk bafllad›¤›mda, prensiplerim gere¤i sadece mektup kabul ediyordum. Programa kat›lmak isteyen insanlar›n aras›nda vuku bulacak iletiflim haks›zl›¤›n› ortadan kald›rmak amac› ile al›nm›fl olan bu karar, özellikle cezaevlerinde yatan ve
iletiflim özgürlü¤ü sadece mektup olan ‘özgür tutsaklar’ taraf›ndan sevinçle karfl›lanm›flt›.
... onlar hiç de yaln›z de¤ildiler. D›flar›dakiler onlara, mektuplar›na, haklar›na, yaln›zl›klar›na sahip ç›kt›lar. Mavi Ada dinleyen herkes onlar› sevdi ve ba¤r›na bast›. Her hafta onlardan gelecek mektuplar›n yolunu gözlediler. Baflta, 2003 y›l›nda kurmufl oldu¤um Üniversiteler Aras› Kültür Edebiyat Platformu (ÜNKEP)
üyesi ö¤renciler olmak üzere, maviye gönül vermifl herkes onlara mektup yazd›. Yaln›zl›klar›n› paylaflt›. Bu
paylafl›m hala devam etmekte... “
Türkiye’nin de¤iflik flehirlerindeki F tipi hapishanelerden ve di¤er hapishanelerden gelen mektuplardan
oluflan kitapta, mektuplar üzerinden ayn› zamanda tutsaklar›n yaflad›klar› ve içerideki koflullar, kafalardaki
umut ve coflku da yans›yor sat›rlara. “içeridekiler hala mektup yazmaya devam ediyorlar ve onlar yazd›kça
‘tutsak mektuplar’ sürecek” diyor Kahraman Tazeo¤lu. ❏
dvd... vcd... albüm...
Efkan Şeşen
Karadeniz
Seyhan Müzik
32
Gülay
Adı Yok
Kalan Müzik
Mesut Cemil
Arşiv Serisi
Kalan Müzik
Seza Kırgız
Kavuşmalarımız
Anadolu Müzik

Benzer belgeler