Stratejik Rekabet - KASEM – Kadim Stratejiler Encümeni Merkezi

Transkript

Stratejik Rekabet - KASEM – Kadim Stratejiler Encümeni Merkezi
StratejikRekabet
Strategic&Rivalry
Mart2016Sayı:1Cilt:1Ücretsiz
AylıkTefekkürDergisi
AnayasaYargısınınMeşruiyeti
FatihÖztürk
PKK–DAEŞÇaprazAteşinden
Kurtulmak
RahimeEdibali
EmperyalistGüçlerKarşısındaİki
Ülke:KoreveOsmanlı
AbdurrahmanFatihŞendil
SergeyLavrovveGünümüzRus
SiyasetindekiYeri
HalimTaşkaya
StratejikAçıdanTürkiye’nin
DoğalAlanıveTabiiİmkân
Sahaları
AliArslan
GiritPolitikasıŞimdideKıbrıs’ta
BüşraÇakmak
SosyalMedyaveİstihbarat
KenanÇabuk
Çin’inKuzeyKore’yeYardımları
HakkındaGenelBir
Değerlendirme
EyüpSarıtaş
STRATEJİKREKABET–MART2016
Sahibi:KadimStratejiler
EncümeniMerkeziadına
AliArslan
Editör:KenanÇabuk
EditörYrd.:RahimeEdibali
SorumluYazıİşleriMüdürü:
GökçeEser
YayınKurulu
Prof.Dr.AliArslan
Prof.Dr.HalilBal
Prof.Dr.HalilToker
Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk
YönetimMerkezi
KadimStratejilerEncümeni
MerkeziDerneği(KASEM)
SümerMah.9.Sok.Özgöller
Sitesi,A-1,D:9
Zeytinburnu/İSTANBUL
www.kasem.org
ISSN:
Sayı1,Cilt1,Mart2016
YerelSüreliYayın
YayınTarihi:15Mart2016
GrafikTasarım:DuyguMedya
KADİMARAŞTIRMALAR
ENCÜMENİMERKEZİyayınıdır.
Budergideyeralan
yazılardakideğerlendirmeler,
aksibelirtilmedikçeKASEM’in
kurumsalgörüşünü
yansıtmamaktadır.
©2016KASEM–Bütün
FaaliyetlerGönüllülükEsasına
Göredir.
Dergideki tüm yazıların telif hakları Kadim
AraştırmalarEncümeniMerkeziDerneğiKASEM’eait
olup,5846sayılıFikir veSanatEserleriKanununun
uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak
makulalıntılarveyararlanmadışındahiçbirşekilde
önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden
yayınlanamaz. Yazılara telif ücreti ödenmez. Yayın
kuruluyazılardadeğişiklikyapabilir.
DeğerliOkuyucularımız…
Yayın hayatına başladığımız bu ilk sayımızda
sizlerisaygıylaselamlıyoruz.“StratejikRekabet”,
adının basit anlamı gibi; gayemiz, dünyada
rekabethalindeolanstratejilerisizeaktarmaktır.
Logomuzdaki şekil ve isimlerin yazılışlarının bir
anlamı bulunmaktadır. “Stratejik” yazsının ince
olmasıvenaringörünmesi,stratejininyoğunbir
beyinfırtınasısonrasıdetaycıvekıvrakolmasını
simgelemektedir. “Rekabet” yazımızın da kalın
ve sert görünümlü olması, dünyadaki kural
koyanaktörlerinrekabetlerininçoksertgeçtiğini
sizlereanlatmaktadır.Ortadakiçiftyönlüokise
yayınkurulumuzveKadimAraştırmalarStrateji
Merkezi’ndekiaraştırmacıvehocalarımızıngeniş
bakışaçısınısimgelemektedir.İlksayımızdasize
birçok farklı konuda bir yazılarımızı beğeninize
sunuyoruz. Bu yazılarımızın çok azı daha önce
başka
yerlerde
yayınlanmıştır.
Fakat
çoğunluğumuzun yazıları burada ilk defa
yayınlanmaktadır. Eğer yazılarımızı ve güncel
olaylar hakkındaki farklı bakış açılarını görmek
isterseniz, www.kasem.org adresini ziyaret
edebilirsiniz. Ayrıca dergi ile ilgili herhangi bir
şikâyet veya istekte bulunmak isterseniz bize
hem sosyal medyadan hem de mail
adreslerimizdenulaşabilirsiniz.
Derginin yapımında emeği geçen bütün
arkadaşlaraveyazarlarımızateşekkürediyorum.
Stratejik Rekabet çıktığı bu yolda her ayın
ortasında siz okurlarına yeni ufuklar açmayı
hedeflemektedir.
Teşekkürler…
Editör
KenanÇABUK
1
STRATEJİKREKABET–MART2016
StratejikAçıdan
Türkiye’ninDoğal
AlanıveTabiiİmkân
Sahaları
Prof.Dr.AliArslan
G
İstanbulÜniversitesi
ünümüz şartlarında yaptığımız
sınıflamalarda
Türkiye
güç
bakımından işbirliği yapılmaya
değer görülen bir konumda iken,
kabiliyet ve etkinlik bakımından da
taktiksel bir devlet olarak kabul etmek
zaruretindekalmaktayız.AncakTürkiye,
jeopolitik, tarihi, misyon, milletdaş ve
dindaşları tarafından tasvip dolayısıyla
bazen dikkate alınan devlet, bazı
olaylarda stratejik bir güç veya zaman
zaman süper bir güç gibi tavır ortaya
koyabilmektedir. Bazı zamanlarda ise
Türkiye en iptidai bir devletlerle aynı
şekilde davranarak bir tepkisel devlet
niteliğine dönüşmektedir. Bu çelişkili
tavırlar sergilenmesinde Türkiye’yi
yönetenlerin liderlik vasfı veya
vukufiyetlerinin
seviyesi
etkin
olmaktadır. Bunun sebebi daha çok tek
bakış açısına sahip olunması veya tek
pencereden bakılmasının etkisi olduğu
anlaşılmaktadır.
Bundan
dolayı
Türkiye’denstratejikbirdevletyaklaşımı
beklemek belki de imkânsızdır. Bunun
yerine Türkiye’yi tepkisel ve basit
taktiksel tavırlardan uzaklaşmasını
sağlayarak bütün imkânlarını aynı anda
göremebecerisiniulaşmışbiryönetimve
kadrolarıihtiyacıvardır.
Türkiye’ye doğal olarak yetenek ve
imkanverendörtgenelanabaşlığı;Milli
İrtibatSahası,AkrabaAlanı,DiniSahave
İnsaniSahaolaraksıralayabiliriz.Birbiri
ile çelişkili gibi görülen bu başlıklar
esasında görünüşte bazı zıddiyetleri
hatıra getirse de esasında iç içe
girmiş/bir birine yaslanmış büyük
kubbeyi
sağlamlaştırmak
için
oluşturulanyarımkubbelerdir.
MilliİrtibatSahası
Tarihi süreçte çeşitli stratejiler
dolayısıyla her boy ayrı bir millet gibi
takdim edilse de esasında Türk
kökenlilerin tamamını Türk kabul
edilmelidir.
Milli
saha
olarak
kastettiğimiz bir ırk ve milletin dünya
üzerinde yaşama sahasıdır. Alan yerine
daha genişliği ifade eden sahanın
kullanılması bazı milletlerin bölge ve
kıtaları aşması dolayısıyladır. Bir alan
dışında büyük bir sahada yaşamaları
bakımındanbelkieniyiörnekTürklerdir.
TürkkökenliolupbugünBM’yeüyeolan
devletler;
Türkiye,
Azerbaycan,
Özbekistan,Kazakistan,Türkmenistanve
Kırgızistan’dır. Çok az ülke tarafından
tanınanKKTC’niunutmamakgerekir.
Bunlar dışında bulundukları ülkelerin
anayasalarınagöreözerkcumhuriyetve
bölgeler mevcut olup bunları şu şekilde
sıralayabiliriz. Rusya Federasyonu
içinde; Türk kökenli cumhuriyetler
olarak bilinen Tataristan, Başkırdistan,
Çuvaş, Saha-Yakutistan, Altay, Hakasya,
Tuva, özerk cumhuriyetleri yanında
Türklerin de yoğun olarak bulunduğu
Karaçay-Çerkes,
Kabardey-Balkar
Dağıstan,
Kırım
cumhuriyetleri
mevcuttur. Bunun yanında Rusya
Federasyonu’nun Doğu Avrupa ve Asya
kesimlerindedoğrudanMoskova’yabağlı
olan özerk okrug, oblast ve kraylarda
Türk kökenlilerin oranı ciddi bir
kesafettedir.ÇinHalkCumhuriyetiiçinde
resmi adıyla Şincan-Uygur Cumhuriyet
yaniDoğuTürkistanileMoldovyaiçinde
Gaguzözerkbölgesinideanmakgerekir.
Ülkelerin kanunlarına göre bir özerk
yapıları olmasa da Türklerin yoğun
olduğu devletler şunlardır. İran’ın
nüfusunun en azından yarısı Türk
kökenli Azeri, Türkmen ve Kaşgaylar
oluşturmaktadır.
Tacikistan
ve
2
STRATEJİKREKABET–MART2016
Afganistan
Türklerden
ayrı
düşünülemeyen
bağımsız
cumhuriyetlerdir. Bunlar dışında eski
Osmanlı toprakları olan Irak, Suriye,
Yunanistan,
Makedonya,
Kosova,
Bulgaristan,
Romanya’da
Türkler
yaşamayadevametmektedirler.
Türklerin 1960 sonrasında yaşamaya
başladıkları başta Almanya, Fransa,
İngiltere ve sair Batılı ülkeler yanında
Avustralyagibiülkelerdahilbütündünya
ülkelerindeki Türkleri de unutmamak
gerekir.
Ana hatları ile Türk kökenlilerin
yaşadıkları
alanları
yan
yana
koyduğumuzda Akdeniz’den Bering
Boğazına kadar Doğu Avrupa ve Asya
kıtasının yarısı Türk kökenlilerin
yaşadıkları
sahayı
içermektedir.
Dünyanın her yerine yayılmaya devam
eden Türkleri de bunu kattığımızda
dünyada en dağınık yaşayan milletin
Türklerolduğunusöyleyebiliriz.
Türklerle hısımlık ve kültürel akraba
olan Moğol, Babür Devleti’nin varisleri
olan Pakistan ve Hindistan’da yaşayan
Müslümanlar ile Fin-Ugur kökenli
milletleri de unutmamak gerekir.
II.DünyaSavaşınakadardünyadabüyük
birsömürgehâkimiyetikuranİngilizlerin
dil ve kültür olarak büyük etki
bırakmalarınarağmenbugünyayıldıkları
alan esas itibariyle ABD ve Kanada’nın
bir kısmı ile Avustralya ve Yeni
Zelanda’dır. Fransa’nın Kanada’nın
QuebeckısmıharicinceciddibirFransız
nüfusu dünyada yoktur. İspanya ve
Portekiz dilleri birçok ülkede konuşulsa
bile bu dilleri konuşanlarla İspanyol ve
Portekizlerin ırki bağları çok zayıftır.
ABD’nin ırki özelliğini kullanması zaten
mümkündeğildir.Bununiçingüçveeski
İngiliz hatta Batı Medeniyeti nüfuzunu
kullanarak
eksikliğini
gidermeye
çalışmaktadır. ABD’nin yaptığı esasında
16. Yüzyıldan beri Batıların kullandığı
güçveHıristiyanlıkrengideverilmişolan
Batı Medeniyeti’nin dünyada bir
hâkimiyetvasıtasıolarakkullanılmasıdır.
Rusların, Rusya Federasyonu içindeki
yaşadıkları alan sınırlı olduğu gibi
etrafındaki ülkelerden sadece Ukrayna
ve Belarus’ta ciddi Rus nüfusu ve
akrabalıkilişkisivardır.
Türk kökenli devletler içinde nüfus,
nüfuzvestratejikolarakTürkiyeenöne
çıkmaktadır. Dünya’da ise Türkiye gibi
millet sahasına sahib olan başka bir
milletyoktur.AyrıcaTürklerkendimillet
sahasında 250 milyon civarında
nüfuslarıyla herkesin dikkate almakta
olduğuveyaalacağıbirpotansiyeldir.
AkrabaAlanı1
Buradaakrabaolarakadlandırdıklarımız
köken itibariyle Türk olmayan, zamanla
Türkler dışında değerlendirilen veya
kendilerini öyle kabul edenlerin
tamamınıkastedilmektedir.
Türkiye Türkleri, başka milletlerle
akrabalık tesis etmiş nadir bir gruptur.
Bunun
oluşmasında
İslam
Medeniyeti’nin
son
temsilcisi
konumunda olan Osmanlı Devleti’nin
dışlayıcı ve ayrıştırıcı olmayan tavrının
etkili olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu
havzasıvecivarındabaşısıkışanlarınson
sığınak yeri olarak buraya göç
etmelerinin de bunda büyük rolü
olmuştur.
Akraba Alanı Anadolu’nun havzası veya
birinci derecede etki alanı olarak ifade
edilmesi de mümkündür. Anadolu
havzası akrabalar yuvası demekte bir
sakınca yoktur. Anadolu’nun içi ile
çevresinin iç içe geçtiği kadar birbiriyle
ilişkili başka bir coğrafya dünyada
yoktur. Birkaç örnekle bununla ne
kastettiğimiziizahedelim.
1
Akraba Topluluklar kavramı 1992’de Dışişleri
Bakanlığına bağlı TİKA’da Eğitim Danışmanı
olarak görev yaptığım sırada Türkiye’ye okumak
için gelen ve gelmek isteyen fakat Türk kökenli
olmayanlara imkan sağlanması için tarafımdan
ifade edilmiş ve daha sonra yaygınlaşarak
kullanılmıştır.
3
STRATEJİKREKABET–MART2016
Kürtler tarihi olarak daha ziyade
bugünkü
Kuzey
Irak
civarında
yaşarlarken, Safevi-Osmanlı rekabeti
dönemde başlamak üzere Güneydoğu
Anadolu istikametinde yukarıya doğru
hareket ettikleri gibi, Birinci Dünya
Savaşı sırasında Rus ve Ermenilerin
baskısı karşısında önemli miktardaki
Kürt Van’dan başlamak üzere batı
istikametinde can havliyle kaçmak
zorunda kalmıştı. Bugün Türkiye, Irak,
Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerle
Türklerin yaptıkları evliliklerin oranı
neredeyse yarıya ulaşmıştır. Yani
Kürtlerin en fazla akraba olduğu millet
Türklerdir. Bölgede yaşayan bazı
Türklerin Kürtleştiği bazı Kürtlerin de
Türkleştiği de dikkate alınması gereken
birhusustur.
Ruslarıngüneyedoğruilerlerkenilkönce
Nogay ve Tatar daha sonraları ise
Kafkasya’daki Ermeniler hariç bütün
milletlerin önemli bir kısmını Osmanlı
Devleti topraklarına sürdüğü bilinen bir
gerçektir. Bu gün Kafkasya’da yaşayan
bütün milletlerin akrabaları Türkiye’de
yaşamaktadır.
Hatta
bazılarının
Türkiye’deki sayısı Kafkasya’dakinden
fazladır.Çerkez,Kabardey,İnguş,Çeçen,
Dağıstan halklar ve Gürcüler bugün
Türkiye’de yaşamaktadır. Bu milletler
geldikleri yerlerdeki millettaşları ile
yakın ilişki içinde veya onlara özlem
duydukları gibi, birçoğu da Türklerle
evlilikyoluylaakrabaolmuşlardır.
Hunlardan itibaren Türklerin yaşadığı
Balkanlar Osmanlı idaresi döneminde
Türklerinyoğunyaşadığıyerlerdenbirisi
olmuştu. Osmanlı Devleti’nin idaresi
sona erdiği yerlerden sadece Türkler
değil Boşnak ve Arnavutlar da
Anadolu’yu doğru göçe zorlanmış veya
kendi iradeleri ile buraya gelmişlerdi.
ÖzelikleBoşnakveArnavutlarlaTürkler
asırlardan beri evlilik yoluyla akraba
olmuşlardı. Balkanlarda kalan Türkler
BoşnakveArnavutlararasındayaşamaya
başlamış önemli bir kısmı da
Boşnaklaşmış veya Arnavutlaşmıştır.
Bugün Türkiye’de yaşayan Boşnak ve
Arnavutların da Türklerle önemli
miktarda evlilik yaptıkları bilinen bir
gerçektir. Kısacası bugün Bosna-Hersek,
Sırbistan ve Karadağ’da yaşayan
Boşnaklar ile Arnavutluk, Kosova,
Karadağ, Makedonya ve Yunanistan’da
yaşayan Arnavutların kendi milletleri
dışındakiakrabalarıTürklerdir.
Irak ve Suriye’de yaşayan Türkler ile
Araplar arasında evlilikler eskiden beri
yapıla gelmektedir. Türkiye’de yaşayan
Araplarla Türkler arasında da evlilikler
oldukçayaygındır.Halep,Hama,Humus,
Lâskîye hatta Şam’da yaşayan ciddi
orandaki Türklerle Araplar arasında
yakın zamana kadar ilişkiler çok iyi
olmuş ve evlilikler yapılmıştı. Hatta
Suriye’de sadece Arapça konuşan
TürklerolduğugibiTürkiye’dedeArapça
bilmeyenAraplarmevcuttur.
Türkiye’de yaşayan farklı milletlerin
birbirleri ile akrabalıkları dolayısıyla,
Türkiye’de
Türkler
azınlıktadırlar
şeklinde bazen kastı aşan vukufiyetsiz
yorumlar bile yapılmaktadır. Türkiye’de
yaşayan Türkler ile Türklerin akrabası
diğer milletlerin Kafkas, Balkan ve Ön
Asya’nın Türkiye’ye bitişik kısımlarında
yaşayanlarmilletlerarasındakiakrabalık
bağları dünyanın hiçbir yerinde mevcut
değildir. Bu bölgelerdeki her türlü
gelişme, ırk gözetmeden Türkiye
yönetimini
ister
istemez
ilgilendirmektedir. Böyle bir akrabalık
ilişkisinin bulunduğu başka bir örnek
dünyada yoktur. Bundan dolayı
Türkiye’yisiyasisınırlarlasınırlamakçok
zor bir hadisedir. Bu akrabalık aynı
zamandaortakbüyükbirkültüralanıda
oluşturmaktadır. Kısacası Anadolu
havzası siyasi sınırların kontrol
edemeyeceği kadar birbiriyle ilişkili,
birbirinebağlıbirakrabalaryurdudur.
DinselSaha
Din insanların bireysel hayatları için
önemli olduğu gibi, devletlerin ya kendi
dâhilisistemleri,sosyalyapılarıiçinçok
4
STRATEJİKREKABET–MART2016
önemli ya da devletlerin ittifak, işbirliği
veya nüfuz alanlarını belirlemede ciddi
bir etkiye sahiptir. Dünya’daki güçlü ve
stratejik devletler dini sahayı hiçbir
zamanihmaletmezler.
Müslümanlar İslamiyet’in getirdiği
ilkeler doğrultusunda bir ortak yaşam
alanı
ve
İslam
Medeniyeti
oluşturmuşlardı. Hatta bazı dönemlerde
İslamMedeniyetihavzasısiyasiolarakta
büyük birliktelikler, Emevi-Abbasi,
Selçuklu, Osmanlı gibi, kurmuşlardı. Bu
büyük siyasi yapıların etrafında aynı
siyasi alanla uyumlu nüfuz veya kader
birliğiyapanbölgelerveyasiyasiyapılar
daortayaçıkmıştı.
Türkler dini sahada da çok önemli tabii
imkânlara sahiptir. Türklerin neredeyse
tamamına yakını Müslüman olmaları ve
son 1000 sene İslam dünyasında güçlü
devletlerin büyük çoğunluğu Türkler
tarafından
kurulması
dolayısıyla,
Türklerle İslam Dünyası ile özellikle
Osmanlı
döneminde
neredeyse
özdeşleşmişti.TarihivekültüreletkiÖn
Asya, Balkan, Kuzey Afrika, Kafkasya
TürkistanveBabürlerinhâkimiyetindeki
HindyarımadasındaTürkleridariolarak
öncü iken sadece Güney-doğu Asya’da
idari varlıkları yoktu. Buralarda da
sömürgecilerden nefret dolayısıyla
Osmanlı’yabirmuhabbetoluşmuştu.
15.yüzyıldanitibarenemperyalistBatılı
devletler sırasıyla Portekiz, İspanya,
Fransa, Hollanda, İngiltere kademeli
olarakİslamdünyasınıişgalveyakontrol
altına aldılar. Doğru olana en basit bir
şekilde, Müslümanlar tahakkümü altına
girdikleriİngiliz,Rus,Fransız,İtalyangibi
devletlertarafındanparçalarıayrılmıştır.
Siyasi
ve
beşeri
parçalanmayı
tamamlamak için I. Dünya Savaşı
öncesinde İngiltere ve Fransa’nın
kendilerinebağlıbirerHalifelikmerkezi
oluşturmak için ciddi caba harcadıkları
da bilinmektedir. 20. Yüzyılda tekrar
bağımsızlıklarını kazanmaya başlasalar
da Müslümanlar Kapitalist Batı
Medeniyeti ve ona mensup güçlü
devletlerindoğrudanveyadolaylıolarak
yönetim veya yönlendirmesi altında
kalmayadevametmektedirler.
Bugün Sömürgecilerin elinden belli
oranda
kurtularak
bağımsızlığını
kazanan ve İslam İşbirliği Teşkilatı’na
üye olan 58 ülke mevcuttur. Nüfusunun
ciddi bir oranı Müslüman olan içlerinde
RusyaFederasyonudahil5ülkegözlemci
statüsünde olup, 150 milyondan fazla
Müslümanın yaşadığı Hindistan ise ret
edilmiştir.Bugünçoğunluğudünyanınen
önemlistratejikbölgelerinde1,5milyarı
aşkınMüslümanyaşamaktadır.Ancakbu
Müslümanlar daha önce birlikte
yaşadıkları ve İslam çerçevesinde
oluşturdukları hayat ve birlikte hareket
etmeyi bugün güçlü Batılı devletler
yüzünden gerçekleştirmekte çok büyük
sıkıntıçekmektedirler.Fakatbirbirineve
eskigünlereolanözlem,dinivekültürel
iştiyak, imkânların artması, birbirleri
hakkındabilgisahibiolmalarilehepsinin
benzer mağduriyetlerin bulunmasından
dolayı büyük bir işbirliği imkânı ortaya
çıkmaktadır.
GeçmişteİslamMedeniyetiçerçevesinde
oluşan ortak yaşam alanını kendilerine
göredizaynedenBatılıgüçlertarafından
kullanıldı.Fakatartıkeskisikadarrahat
hareket etmekte zorlanmaya başladılar.
Bugün İslam Medeniyeti örtük olmasına
rağmen kültürel canlılık, İslam’ın
birleştiricivasfıdolayısıylaMüslümanlar
işbirliğine müştaktır. Çünkü İslamiyet
alanı aynı zamanda İslam Medeniyet
alanıdır. Batılı kurumlarda ve Hristiyan
ülkelerle birlikte faaliyet gösteren Türk
asker-sivil herkese dünyanın her
yerindeki Müslümanlar tarafından özel
muamele
edilmesi
Türklerden
beklentilerideizahetmektedir.Siyasive
iktisadigücüfazlaolmasabilebazençok
küçük gayretlerle ciddi oluşumlar
meydana getirilebilmektedir. Buna en
güzelörnek;tambirbaşarıeldeedilmese
de; askeri, siyasi ve iktisadi bir güce
dayanmadanoluşturulanD8’dir.Bugüce
dayanmadan doğal bir şekilde kendi
5
STRATEJİKREKABET–MART2016
bölgesi dışında Endonezya, Nijerya gibi
ülkeleridebiriktisadi-siyasialandaaynı
örgüt çatısında birleştirmeye öncülük
etmesi Türkiye’nin İslam Dünyası’ndaki
nüfuzunu ve kendisinden beklentileri
açıkçaizahetmektedir.
İslam Dünyası’nda Afrika, Ön Asya,
Kafkasya,
Türkistan
ve
Rusya
Federasyon, bütün Güneydoğu Asya
ülkelerinin tamamında, özellikle halk
nazarında en itibarlı veya kısa sürede
itibar elde edebilecek tek ülke
Türkiye’dir. Bu da zaten İslam
Dünyası’nın demektir. Müslümanların
ihtiyacı var, halklar işbirliğini kabule
hazırvecevapverebilecekolanlarçokaz
olduğundan İslam Dünyasında Türkiye
doğal beklenen bir lidere olarak
algılanmaktaveumulmaktadır.
İslam dünyasında başka bir ülke bu
umuda muhatap değildir. En önemli
diğer adaylar Mısır, İran, Özbekistan,
Endonezya’dır. Arapların bile ümit
kestiği Mısır, İslam dünyasında değil
ancakAraplarınyaşadığıbazıkısımlarda
etkiliolabilir.İran,adındaİslamolmasını
rağmen etnik ve mezhepsel niteliği
dolayısıyla İslam Dünyası’nda lider
olamaz.BasraKörfezietrafındabiretkisi
olabilir.
Özbekistan,
Türkistan
bölgesinde etkin olma imkânına sahip
olmakla beraber İslam Dünyası’nda bir
nüfuzu yoktur. Endonezya da Güneydoğu Asya’da bölgesel etki imkânına
sahip iken İslam dünyasında bir liderlik
imkânınasahipdeğildir.
İnsaniSaha
16. yüzyılda Avrupalı Devletlerin
sömürgecilikfaaliyetleriiledünyadagüç
ilehareketedenbudevletler,insanınsalt
bir değer olduğunu kabul eden
Doğu/İslam Medeniyetini ve nüfuz
alanını ortadan kaldırarak güçlü olanın
haklı anlayışını dünyada hâkim kıldılar.
Emperyalist anlayışın çeşitli evrelerini
yaşayan dünyada insanlar arasındaki
eşitlik gittikçe bozulmuş, hatta sadece
renklerisiyaholduğuiçinAfrikalılarköle
statüsüne
indirgenerek
Amerika
kıtasında iş gücü olarak yüzyıllarca
kullanılmışlardır. Diğer bölgelerdeki
insanlar da değişik şekil ve tarzlarda
ikinci hatta daha aşağı seviyelerde
yaşamakmecburiyetindebırakılmışlardı.
Bu problem tarihte kalmış bir husus
olmayıp, ABD’deki zencilerin resmi
olarak kölelikten kurtuluşları 1965 gibi
çok yakın bir tarihtir. Fiili kölelik ise
bugün Avrupa’da bile ciddi bir problem
olduğu ve İngiltere gibi ülkelerde
milyonlara ulaştığı basına bile intikal
etmektedir.
Kapitalist
Batı
Medeniyetinin bugün en büyük
problemlerinden
birisi
insanlar
arasındaki her alandaki eşitsizliktir. Bu
eşitsizliği kendi milletleri için bile
çözemeyen Batılı devletlerin diğer
ülkelerin
insanları
gerçekten
düşündüklerini söylemek çok gerçekçi
olmaz. Dünyada hâkim olan Batılı
devletlerin anlayış ve kültürel dokuları
da bu eşitsizlikleri gidermek için
yetersizdir.
Türkler kültürel ve medeniyet anlayışı
olarak eşitlik konusunda en rahat olan
millettir. İnsanların, milletlerin ve
devletlerin eşitliği noktasından Batılılar
gibiÇindeçokzayıftır.Bunlarıntamamı
güç ve menfaat anlayışına dayalı bir
kültür ve medeniyeti benimsemiş
durumdalar. Sömürgecilik döneminden
itibaren dünyada ezilen, horlanan ve
bugündeaşağıbirseviyedeAfrika,Asya
veAmerikakıtalarındayaşayaninsanları
eniyianlayıponlaraulaşabilecekolanda
Türklerdir.
Türkler millet olarak Asya kökenli, din
olarak Müslüman ve kendi yaşam
alanlarında diğer din ve milletlerle
tarihte ve bugün yaşama becerisini
ortaya koymuş oldukları gibi Batı
medeniyetinin
merkezi
olan
Avrupalılarla ile uzun bir süre yakın
temasta bulunmuşlardır. Günümüzde
Batılı kurumlar içinde yer almaktan
çekinmeyenvebatılılarınçalışmaşeklini
iyi bilen tek ülke de Türkiye’dir. Batı
6
STRATEJİKREKABET–MART2016
Medeniyeti içinde özelikle Batılı
ülkelerde
Batı
toplumunun
problemlerini fark eden ve insaniyet
damarı ve eşitlik ufku ile hareket
edenlere ulaşacak, onlarla çalışma
becerisini en iyi ortaya koyabilecek
olanlardaTürklerdir.
Kısacası kendi millettaş, akraba ve
dindaşlarıdışındakilerlebirlikteyaşama
ve işbirliği becerisi en yüksek olan da
Türklerdir.
Sonuç
Netice olarak Türkiye Doğal Alanı ve
Tabii İmkân Sahaları açılarından
dünyadaenşanslıülkedir.
Anadolu’nun sahib olduğu Doğal
HâkimiyetAlanıveyaTürkiye’ninbugün
sahip olduğu Doğal Alan, Türkiye ve
etrafındaki birinci derece etki alanını
içermektedir. Bu coğrafya beşeri olarak
Türklerveakrabalarındanoluşmaktadır.
Gerçekten de Türkiye’nin Akraba Alanı;
TürkiyevecivarındayaşayanTürklerile
Türklerin akrabası diğer milletlerin
Kafkas,BalkanveÖnAsya’nınTürkiye’ye
bitişik kısımlarında yaşayanlar milletler
arasındaki akrabalık bağları dünyanın
hiçbir yerinde mevcut değildir. Bu
Türkiye’nin
büyük
sorumluluklar
yüklemektedir.
Türkiye Doğal Alanı dışında çok geniş
coğrafyalardaşanslıbirülkeolupbirçok
üçTabiiİmkânSahasınasahiptir.
Bunlardan Milli İrtibat Sahası ırk ve
millet olarak Türklere dayanmaktadır.
ŞöylekianahatlarıileTürkkökenlilerin
yaşadıkları
alanları
yan
yana
koyduğumuzda Akdeniz’den Bering
Boğazına kadar Doğu Avrupa ve Asya
kıtasının yarısı Türk kökenlilerin
yaşadıkları
sahayı
içermektedir.
Dünyanın her yerine yayılmaya devam
eden Türkleri de bunu kattığımızda
dünyada en dağınık yaşayan milletin
Türkler olduğunu söyleyebiliriz. 250
milyonluk Türk Dünyasının en etkin
ülkesiolmaşansıTürkiye’dedir.
Tabii İmkân Sahası açısından ikinci
önemli madde dinsel alandır. Kuzey
Afrika, Arap Dünyası, Türk Dünyası ve
Güneydoğu Asya Müslümanlarının
hepsiyle iyi ilişkiler kurabilen tek etkin
güç olabilecek Müslümanların yaşadığı
ülkeTürkiye’dir.
TabiiİmkânSahasınoktasındanTürkiye
Türklerinin en şanslı oldukları alan
İnsani Sahadır. Bugün dünyada en
problemli konu olan bu İnsani Sahada
kendi millettaş, akraba ve dindaşları
dışındakilerlebirlikteyaşamaveişbirliği
becerisienyüksekolandaTürklerdir.
Türkiye’nin sahip olduğu Doğal Alan
stratejik bir devlet gibi hazırlıklar
yapılırsa Doğal Hâkimiyet Alanına
dönüşebilir. Bunun gerçekleşmesi için
Milli İrtibat Sahası, Dini Saha ve İnsani
Saha faktörlerinin de gereken katkısını
sağlamakşarttır.
Türkiye’nindoğalalanınavetabiiimkân
sahalarına
muhalif
olanların
stratejilerinde Türkiye’ye yönelik ortak
hedefleri; Türkiye içe kapanmalı, doğal
alanı kuşatılmalı ve mümkünse
parçalanmalıdır. Ayrıca dünyanın her
yerinde ve her alanda Türkiye madara
edilmeli ve elindeki dört imkânı heder
edilmekiçinçalışılmalıdır.Ziraonlariçin,
Türkiye küresel güç olma yeteneğine
sahip
ülke
olmasından
dolayı
sınırlanması
ve
imkânlarını
kullanamamasıgerekenbirdevlettir.
Dünyada hiçbir millet ve ülkenin sahip
olmadığışekildeTürkiyeDoğalAlanave
TabiiİmkânSahalarınasahipikengüçve
istidat olarak yaptığımız sınıflamalarda
çok yetersiz gruplar içinde yer
almaktadır. Esasında Türkiye’ye bu
sınıflandırmada üst gruplara geçişler
yaparak yer değiştirebilme imkânına
sahiptir.Kendigücününfarkınavaranbir
Türkiye, stratejik gerçek zemin üzerine
kurabilirse,siyasihamleleriniyerindeve
zamanında
yapabilirse,
taktiksel
yeteneğini ortaya koyabilirse ve
tepkilerini stratejisine göre yapmayı
başarabilirse kısa süre içinde dikkate
7
STRATEJİKREKABET–MART2016
alınan ülkeler konumuna; yani Yarı
Küresel Güçler arasına dâhil olabilir.
Hatta tarihte bazı dönemlerde olduğu
gibiKüreselbirdevletolmayolundabile
hızlailerleyebilir.
Türkiye Doğal Alanı ve Tabii İmkân
Sahalarından dolayı oluşan nüfuzunu
gücedönüştürmesikolaydır.Ancakkendi
imkânlarını
başka
güçlere
kullandırmamalı, kendi imkân ve
nüfuzunu imha edeceklerle beraber
hareket etmememi, başkalarının strateji
ve siyasetlerinin oyuncağı veya tetikçisi
olmamalıdır.
AnayasaYargısının
Meşruiyeti2
Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk
İstanbulÜniversitesi
A
nayasalar,
modern
demokrasilerde devleti kuran ve
kurduğu bu sistemin(rejimin)
kuvvetlerini bölen, en önemlisi de
kişilerin temel hak ve özgürlüklerini
koruyanbelgelerdir.Yasama-yürütmeve
yargı olarak oluşturulan kuvvetlerin bu
şekildeayrıolarakfaaliyetgöstermesinin
sebebi; kuvvetin tek elde toplanmasını
engelleyerek, baskıcı ve özgürlükleri
engelleyen
sistemlerin
meydana
gelmesini bertaraf etmektir. Genel bir
ifadeyle, bugünün dünyasında, halkın
yetkili ve etkili olduğu siyasal yapılara
demokratiksistemdenilmektedir.Teorik
açıdan, son derece makul ve kabul
edilebilir olan anayasal demokrasinin
karşımıza çıkardığı belli başlı iki sorun
dikkat çekicidir: Birincisi yasama
gücünün
seçilmişlerden
alınıp
atanmışlara
verilmesi(temsili
demokrasinin açmazı), diğeri ise
yargınınaldığıkararlar.Demokrasilerde
seçilmişler dört veya beş yıl içerisinde
bireylerin karşısına çıkar ve aldıkları
kararların ve yaptıkları icraatların
bedelini sandıkta öderler. Oysaki yargı
tarafından alınan siyasal kararların
hesapverilebilirbiralanıyoktur.Birde
bu kararların, aktif ve sık bir şekilde
kullanılması, “yargısal aktivizm” denilen
uygulamayı
gündeme
getirmiştir.
Yargısal aktivizm; bazen yasama
organının etkisizleştirilmesine, yasama
kararlarının iptal edilmesine, hatta
yargının,yasamaorganınınyerinegeçme
durumuna kadar varabilmektedir.
Bundan dolayıdır ki yargının verdiği bu
kararların
demokratik
meşruiyeti
sorgulanır hale gelmiştir. Ve anayasal
demokrasi yani demokratik hukuk
devleti, en önemli standartlarından,
olmazsa olmazlarından biri olan,
“kuvvetler ayrılığı” prensibini yargısal
aktivizm ile tahrip edilebilir konuma
getirmektedir. Şu da bir gerçektir ki,
kontrol ve denge mekanizması(check
andbalance)3oluşturulmadankuvvetler
ayrılığını uygulamak imkansız gibi
gözükmektedir.
Modern anlamda, kanunların anayasaya
uygunluğunundenetiminin1803yılında
ABD Yüksek Mahkeme’sinin(Supreme
Court) Marbury v. Madison kararı ile
başladığı kabul edilmektedir. Bu
2
Bu yazı, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar
casusluk davası çerçevesinde verdiği karar
çerçevesindeyapılantartışmalaraışıktutmasıiçin
yazarın2011yılındatamamlamışolduğuve2012
yılındabasılmışolandoktoratezindenderlenerek
alınmıştır.
Bkz.
Karşılaştırmalı
Anayasa
Yargısında Politik Sorun ve Yargısal Aktivizm
Doktrini, (İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım,
2012).
3Doktrinde,kontrolvedengemekanizması,denge
vefrenmekanizmalarıolarakadlandırılmaktadır.
Oysaki Amerikan politikası ve hukukunun
uygulamaya koyduğu ve geliştirdiği bu kavram,
İngilizcedendoğrubirtercümeile“kontrol=check”
ve “denge=balance” olarak çevrilmesi daha
yerindeolsagerek.SüheylBatum,99SorudaNeden
veNasılBirÇağdaşAnayasa,İkinciBaskı,İstanbul,
XIILevhaY,2010,86ve87numaralısorular,s.414420. Ayrıca bkz, Hasan Tunç, Karşılaştırmalı
AnayasaYargısı:DenetiminKapsamıveOrganları,
Ankara,YetkinYay.,1997,s.17.
8
STRATEJİKREKABET–MART2016
denetimin
amacı(anayasa
yargısı
bağlamında),hukukiişlemlerinbirbirine
uyumluhalegetirilmesiveenönemliside
anayasaya uygun halde olmasıdır.4
Anayasa yargısının esası, anayasanın
üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine
dayanmaktadır.5Ülkemizdekibazıkamu
hukukçuları; “üniter yapılı(tekçi) bir
devlette anayasa yargısının görev
alanının kapsamı, federal yapılı bir
devlettekine oranla bir hayli farklı”
olacağını ileri sürmekteler ve bu
görüşlerini de, “ülkenin siyasi rejiminin
dengesi, yarışmacı siyasi sisteminin
varlığı, ülkenin yatay kuvvetler ayrılığı
sistemi,güçlüyargıbağımsızlığıgeleneği,
ve siyasi hürriyetlerin derecesi gibi
etkenler”edayandırmaktadırlar.6Ancak
Avrupa’daanayasayargısıfikrininkabul
görmesi XX. yüzyılın ortalarını
bulmaktadır. Anayasaya uygunluk
denetimleri, yapılış zamanına göre
önleyici(önceden) ve giderici(sonradan)
olarak ikiye ayrılmaktadır. Denetim
yapanorganaçısından,siyasiorganlarca
yapılan ve yargı organlarınca yapılan
denetim olarak ikiye ayrılmaktadır.
İşleyiş şekline göre yapılan denetim de,
defi(itiraz yolu), dava yolu, ve anayasal
başvuru(bireysel) olmak üzere üçe
ayrılmaktadır.7 Özellikle, Avusturyalı
hukukçu Hans Kelsen(1920 Avusturya
Anayasası’nın yapımcısı)’in Amerikan
sisteminden etkilenerek kaleme aldığı
eserin etkisi ve II. Dünya Savaşı’ndaki
yaşanan mutlak Alman ve İtalyan faşist
uygulamalarının
acı
tecrübesiyle,
çoğunluk iktidarını kontrol(frenleme)
adına Avrupa’da arka arkaya anayasa
mahkemeleri kurulmuştur. Kelsen
modeli,
hem
Federal
Almanya
Anayasasını(1949), hem de İtalya
Anayasasını(1948) ve de mevcut Alman
teorisi ve tecrübesiyle pek çok Batı
Avrupa, Latin Amerika devletlerini
etkilemiştir.8
Herbert,
Avrupa
devletlerinin neden Amerikan modelini
tercih
etmeyip,
Avusturya-Alman
modeline yönelmelerini şu şekilde izah
etmektedir: Avrupa modeli anayasal
denetim, parlamentonun üstünlüğü
ilkesiveparlamentonunyaptığıkanunve
düzenlemeler esasına dayanmaktadır.
Kara Avrupası medeni hukuk sistemini
takipedenülkelerdekanunladüzenleme
esası vardır, yargıcın Anglo-Sakson
Hukuk sisteminde olduğu gibi, yasa
yapımınakatkısıyoktur.Yargıçlaryasayı
takipeder,onunlamücadeleedecekyada
değiştirecek
bir
yapıda
örgütlenmemiştir.Buyapılanmada(Kara
Avrupası Medeni Hukuk Sistemi)
hiyerarşik bir düzen vardır. Bu nedenle
anayasal denetimin, yarı-yasa yapmak
gibi bir fonksiyonu olduğuna ve normal
yargıfaaliyetindenfarklıolduğunakarar
verilmiştir.9 Anlaşılan o ki, günümüzde
gelinen noktada, anayasal yargının bir
gereklilik olduğu, onsuz çoğunluğun
azınlığa
baskı
yapmasının
engellenemeyeceği, hukuk devletinde
kurallar hiyerarşisinin sağlanamayacağı
4A.g.e.,s.33.İlginçtirki;kanunlarınenüstnorma
uygunluğunun denetimi, son iki yüz yılın yani
modern dünyanın buluşudur. Fakat bunun
öncesinde alt dereceli yargı kararlarının, üst
dereceli mahkemeler tarafından ya da yürütme
tarafından normlara uygun olup olmadığının
denetimi bilinen düzenli hukuk sistemlerinden
beri,İslamdünyasındadauygulananbirmodeldi.
Şunu da belirtmekte fayda var; tabi ki, al-üst
mahkeme kararlarının uygunluğu ile alt-üst
normlarınçatışmameselesiayrıkonulardır.Geniş
bilgi için bkz., Abdülaziz Bayındır, İslam
Muhakeme Hukuku: Osmanlı Devri Uygulaması,
İstanbul,İİAVYay.,1986;MehmetAkman,Osmanlı
Devleti’ndeCezaYargılaması,İstanbul,ErenYay.,
2004;MustafaAvcı,OsmanlıHukukundaSuçlarve
Cezalar, İstanbul, Gökkubbe Yay., 2004; Abdullah
Demir, Medeni Yargılama Hukuku: Osmanlı
Mahkemesi,İzmir,YitikHazineYay.,2010.
5 Bülent Tanör & Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982
AnayasasınaGöreTürkAnayasaHukuku,9.Baskı,
İstanbul,BetaYay.,2009,s.452.
6Tunç,supra2,s.34.
7A.g.e.,s.56,74,85.
8 Herbert Hausmaninger, Judicial Referral of
ConstitutionalQuestionsinAustria,Germany,and
Russia, 12 Tulane European and Civil Law
Reform(1997),s.25,26ve27.
9A.g.e.
9
STRATEJİKREKABET–MART2016
gibi “a prior”i bir durum ile karşı
karşıyayız. Fakat anayasal yargıyı
gerçekleştiren mahkeme ya da kurum,
aynenyasamadaolduğugibiçoğunluğun
tahakkümü ya da azınlığın çoğunluğa
hükmetmesi saiki ile hareket ederse,
mahkemenin ideolojik kararlarına karşı
kontrol ve denge mekanizmasının nasıl
oluşturulacağı ciddi bir sorun olarak
karşımızaçıkacaktır.Esasında,araştırma
konumuzun çıkış noktası da budur.
Maalesef, ülkemizde şimdiye kadar
yapılan araştırmalarda, özellikle 1961
Anayasasından sonra yasama ve
yürütmeye karşı sürekli bir kontrol ve
denge mekanizması gerekliliği üzerinde
durulmuştur.Oysaki,kendisinehukukun
çizdiğisınırlariçindekal/a/mayanyargı
için, kontrol ve denge mekanizması
üzerindepekdurulmamıştır.
Türk Anayasa Mahkemesi, kanunların
anayasaya uygunluğunu denetlerken,
iptal isteminin reddi ve iptal biçiminde
iki farklı karar vermektedir. Anayasaya
aykırı
kanunların
yürürlükten
kalkmasını sağlayan iptal kararlarıdır.
1982 Anayasasının 153. maddesi
gereğince, iptal gerekçesi Resmi
Gazete’de yayınlandıktan sonra, kanun
yürürlükten kalkmaktadır. Ülkemizde
1961
yılında
kurulan
Anayasa
Mahkemesi bazı zamanlar yasama
organınınişleviniyerinegetirecekkadar
ileriye giderek asıl amacının dışına
çıkmıştır. Zira anayasa mahkemeleri
özellikletemelhakveözgürlükler,azınlık
haklarınınkorunmasıgibientemelsiyasi
konulardakiyasaldeğişiklikleringözden
geçirilmesi ve korunması üzerine inşa
edilmiş yapılanmalardır. Asli görevi
siyasaliktidarlarınveyasamaorganının
kararlarının anayasaya uygunluğuna
denetlemektir. Böylece doğal olarak
siyasal kararlara bakarlar ve bu
konularda tamamen tarafsız olmak işin
doğasınaaykırıdır.
Türk anayasa yargısında ise “yargısal
aktivitizmdoktrini”(judicialactivism)ile
Anayasa Mahkemesi önüne gelen
konulardamümkünolduğunca,yetkisini
geniş tutma çabasındadır. Amerikan
Yüksek Mahkemesi kendi yetkisini
kısıtlama eğiliminde olmasına karşılık,
Türk Anayasa Mahkemesi(AYM) ise
yetkisinigenişletmeeğilimindedir.1961
ve 1982 Anayasalarındaki yoruma açık,
sübjektifveideolojikhükümler,yargısal
aktivizme çok müsaittir. Hatta, Anayasa
Mahkemesibukararlarındaokadarileri
gitmiştir ki, 1993 yılında verdiği bir
kararla, yürürlüğü durdurma yetkisine
sahip olduğunu belirtmiştir. Oysa ki, ne
1961 ne de 1982 Anayasası böyle bir
yetki tanımamıştır. Genel olarak Türk
AYM; özelleştirme, sosyal alandaki
hükümet tasarrufları, yürütmenin
durdurulması
ve
anayasa
değişikliklerinin
denetlenmesi
konularında
yargısal
aktivizmde
bulunmuştur.
Türk AYM, diğer devlet elitleri gibi,
kendisini devletin muhafızı ve üst bir
vesayet makamı olarak görmüş; kısmî,
özel ve gelip geçici menfaatlerin fırsatçı
temsilcileri olarak telâkki ettiği seçilmiş
siyasîelitleredaimaşüpheilebakmıştır.
AYM'nin jüristokratik yargısal aktivizmi
ve buna karşı demokratik tepkiler şu
şekilde özetlenebilir: 1961 Anayasası
döneminde, AYM 61 Anayasası'ndaki
boşluktan
faydalanarak
Anayasa
değişikliklerini iptal etmiş ve bu
değişiklikleri gerek şekil, gerekse esas
yönünden denetleyebileceği sonucuna
varmıştır. Bu karara tepki olarak 1971
Anayasa değişiklikleriyle, AYM'nin
anayasa değişikliklerini denetleme
yetkisi, “Anayasada gösterilen şekil
şartlarına
uygunluğunu
denetler”
hükmüylesınırlandırıldı.AYM,1971'deki
hükümlererağmen,yargısalaktivizmine
devam etti ve 1975, 1976, 1977
yıllarındadörtanayasadeğişikliğinidaha
iptaletti.Gerekçelerdedeğişikliklerşekil
kuralı olarak yorumlanıyordu. Buna
tepki olarak 1982 Anayasası'nda şekil
denetiminin muhtevası tanımlanarak
sınırlandırıldı. Ancak, başörtüsüyle ilgili
10
STRATEJİKREKABET–MART2016
son anayasa değişikliğinde, başvuruyu
yetkisizlik sebebiyle reddetmeyerek
dosyayı yine esastan incelemeye alan
AYM'nin,yargısalaktivizminiAnayasa'ya
aykırı olarak devam ettirme eğiliminde
olduğu görülüyor. AYM, siyasî partilerin
kapatılması konusunda da tipik bir
jüristokratik yaklaşımla “yargıçlar
hükümetini”ilânetti.1986'da3270sayılı
Kanunla değiştirilen Siyasî Partiler
Kanunu'nun 103. ve 101. maddelerine
göre,partikapatmayolunagidilebilmesi
için, önce parti yasaklarına aykırı
eylemlerde bulunan kişilerin bu
eylemlerinden dolayı hüküm giymeleri
ve Başsavcı'nın istemine rağmen
partiden çıkarılmamaları gerekiyordu.
AYM, RP(Refah Partisi)'nin kapatılması
davasında,öncebukanunhükmünüiptal
etmiş, daha sonra da bu iptal hükmüne
dayanarak kapatma kararını vermiştir.
İdeolojik nitelendirilebilecek bu iptal
kararından sonra, seçilmişler 12.8.1999
tarihli ve 4495 sayılı Kanunla, Siyasî
Partiler Kanunu'nun 101. ve 103.
maddeleriniyenidendeğiştirerek“odak
olma” durumunu tanımlamıştır. Ancak
bu defa da AYM, FP(Fazilet Partisi)'nin
kapatmadavasında,öncebukanunuiptal
ederekFP'yikapatmıştır.Bununüzerine,
siyasî elit 2001 Anayasa değişikliğiyle,
iptal edilen kanunun 103. maddesinin
ikinci fıkrasını aynı şekilde Anayasa'nın
69. maddesine koymuştur. Ayrıca,
AYM'nin 367 davasındaki tutumu
(Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oturum
yeter sayısı), yargısal aktivizm tabiriyle
de açıklanamayacak olan siyasî bir
yaklaşımgibigözükmektedir.Bunailâve
olarak, AYM'nin kendisine 'yürütmeyi
durdurma
yetkisi'
icat
etmesi,
yürütmenin
Kanun
Hükmünde
Kararnameçıkarmayetkisinidayanaksız
şekilde sınırlandırması, sıkıyönetim ve
olağanüstü
hâl
kararnamelerini
Anayasaya aykırı olarak denetim
kapsamına alması da, bu jüristokratik
yargısalaktivizmintezahürleridir.
AYM, genel olarak hukukun ve
anayasanın temel ilkelerini, Anayasa ve
SiyasîPartilerKanunuhükümleriniaşırı
birkatılıklayorumlayaraksiyasetvemillî
irade alanını büyük ölçüde daraltma
eğilimindedir. Eylül 2010 Anayasa
değişikliği referandumu ile Yüksek
Mahkeme’nin üye sayısı arttırılmıştır.
TürkAYM,AmerikanYüksekMahkemesi
(Supreme Court) gibi kendisini
sınırlamayı kabul etmediğinden, siyasi
iktidar halk oylaması (referandumda
oylamayakatılanların%58’ikabul,%42
ret oyu kullanmıştır) ile Başkan
Roosevelt’in
yapmak
istediğini
gerçekleştirmişgözükmektedir.
Anayasa mahkemeleri, halkın oyu ile
iktidara gelen parlamentoların yasama
işlemlerini denetlemektedir. Diğer bir
ifadeyle,iktidarlarkendilerineinanıpoy
veren çoğunluğun politik görüşleri
doğrultusunda kendi politikalarını
gerçekleştirmek adına parlamentoya
gelirler. Dokuz kişilik bir mahkemenin
yeri geldiğinde bunun önünde bir engel
olarak durması, anayasal demokraside
izahızorbirdurumgibigözükmektedir.
Şayet, iktidar partilerinin mevcut
anayasal demokraside yapacakları
mahkeme tarafından engellenecekse,
özellikle ideolojik hareket eden bir
yüksek yargı varsa, iktidar olmanın ve
seçimlere gitmenin mantığını açıklamak
gerçekten içinden çıkılması çetrefilli bir
tablo ortaya koymaktadır. Tabi ki,
anayasal yargının; temel hak ve
özgürlüklerin,azınlıklarınkorunmasıve
de hukuk devletinin prensiplerinin
sağlanması
adına
yapıldığı
belirtilmektedir. Bunlar kabul edilebilir
gerekçelerdir. Peki, gerçekten iktidar
hukuka uygun karar alıyor ve yüksek
yargı hukukun dışına çıkıp iptal kararı
veriyorsa, halkın temsilcilerini salt
hukukibirprensipiledeğilde,ideolojik
kaygılarla durduran böyle bir yargıya
kimdurdiyecektir?Demokrasiyipopüler
kılan, onun halk egemenliğine dayanan
bir sistem olmasıdır. Fakat Türk AYM
11
STRATEJİKREKABET–MART2016
kararlarında olduğu gibi, yüksek yargı
halka rağmen, en azından onun
seçtiklerine karşı, bir kararlar silsilesi
devam
ettiriyorsa,
ortada
halk
yönetiminden
değil,
yargıçlar
yönetiminden
bahsetmek
yerinde
olacaktır. Bu sistem, karar alma gücünü
atanmışlardan ve statükodan alıyorsa, o
ülkede demokrasi ciddi anlamda tehdit
altında demektir. Görünen o ki;
Avrupa’da yargının doğuş sebebi olan
aristokrasininkorunması,Türkiyedeise
statüko ve elitlerin korunması şeklinde
yerinialmıştır.
Türk anayasa yargısında ise “yargısal
aktivitizmdoktrini”(judicialactivism)ile
Anayasa Mahkemesi önüne gelen
konulardamümkünolduğunca,yetkisini
geniş tutma çabasındadır. Amerikan
Yüksek Mahkemesi kendi yetkisini
kısıtlama eğiliminde olmasına karşılık,
Türk Anayasa Mahkemesi (AYM) ise
yetkisinigenişletmeeğilimindedir.1961
ve 1982 Anayasalarındaki yoruma açık,
subjektifveideolojikhükümler,yargısal
aktivizme çok müsaittir. Hatta, Anayasa
Mahkemesibukararlarındaokadarileri
gitmiştir ki, 1993 yılında verdiği bir
kararla, yürürlüğü durdurma yetkisine
sahip olduğunu belirtmiştir. Oysa ki, ne
1961 ne de 1982 Anayasası böyle bir
yetki tanımamıştır. Genel olarak Türk
AYM, -özelleştirme, sosyal alandaki
hükümet tasarrufları, yürütmenin
durdurulması
ve
anayasa
değişikliklerinin
denetlenmesi
konularında
yargısal
aktivizmde
bulunmuştur.
Anayasal yargı denetimi, İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra özellikle Hitler’in
Yahudi Soykırımı ve İtalya’nın faşizm
uygulamalarından sonra, azınlıkları
koruma adına kötü niyetli çoğunluğun
iradesinifrenlemeadınasiyasivehukuki
elitlerce düşünülmüş bir model olarak
daha çok ön plana çıkarılmıştır. Bunun
öncesinde ki, AYM ve Yüksek Mahkeme
uygulamaları daha çok, kanunların
anayasalara uygunluğunu denetleyen
mekanizma olarak anlaşılmaktaydı.
1980’lere gelindiğinde anayasal sisteme
sahip olan gelişmiş ülkelerde anayasal
yargı denetimi ciddi manada eleştiriler
almaya ve sorgulanmaya başlanmıştır.10
1990’larda ise, Sovyet Rusya’nın
yıkılmasıyla
yeni
anayasacılık
hareketleri başlamıştır. Bir nevi birliğe
üye olmanın ön şartı olarak AB’nin,
Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinden
hukuk devleti anlayışına sahip bir
demokratik sisteme sahip olmadan
görüşmelerin
başlamayacağını
belirtmesiüzerine,bahsigeçenülkelerde
AYMkurmafuryasıbaşlamıştır.Yerleşik
anayasal demokrasi kültürü olmayan
veyazayıfolanülkelerdeolduğugibi,bu
yüksek mahkemeler pek çok yargısal
aktivizm içeren kararlara imza
atmışlardır.2000’liyıllardaise,anayasal
yargıdenetimiyapanAYM’leriveYüksek
Mahkemelerin daha çok toplumların
elitlerini koruyan kararlar verdiği
düşüncesi gündeme gelmiştir. Bunun
neticesinde
katılımcı(müzakereci)çoğunlukçu
demokrasi(deliberativepluralist) ve anayasal yargı denetimi
kavramları
sıklıkla
kullanılmaya
başlanmıştır.11 Özellikle, ABD Yüksek
Mahkemesi’nin Kongre’nin çıkarmış
olduğu yasaları Anayasaya her aykırı
10BuhusustaABD’deçıkarılanyayınlarınçokluğu
dikkat çekici olmuştur. Örnek olarak bkz., John
Hart Ely, Democracy and Distrust: A Theory of
Judicial Review, Cambridge, HUP, 1980 ve
Christopher Wolfe, The Rise of Modern Judicial
Review: From Constitutional Interpretation to
Judge-MadeLaw,NewYork,BasicBooksInc,1986.
Bu iki yazar ABD Yüksek Mahkemesi’nin yorum
yoluylayargısalaktivizmdebulunabileceğiniifade
etmişlerdir. Başka bir yazar ise, Yüksek
Mahkeme’nin vereceği kararlarda sınırlanmasını
yani yargısal kısıntıyı(judicial restraint)
savunmuştur.Bkz.,JesseH.Choper,JudicialReview
and the National Political Process: A Functional
ReconsiderationoftheRoleoftheSupremeCourt,
Chicago,TheUniversityofChicagoPress,1980.
11 Örnek kitap için bkz., Christopher F. Zurn,
Deliberative Democracy and the Institutions of
Judicial Review, Cambridge, CUP, 2007;
İrlanda’daki yargısal aktivizm için bkz., David
12
STRATEJİKREKABET–MART2016
buluşunda anayasal yargı denetimine
karşı, ABD’de ciddi bir direnç oluşmaya
başlamıştır.12 Aslında bu durum en net
olarak, “New Deal” yasaları Anayasa’ya
aykırı bulunmaya başlandığında ortaya
çıkmıştır. Oysa ki, anayasal yargı
denetiminin doğduğu ve dünyanın
değişikülkelerineörnekolduğuABD’de,
halk anayasal yargı denetimine alışıktı.
Hatta, Yüksek Mahkeme’yi hak ve
özgürlüklerin
koruyucusu
olarak
görüyordu.Teoride,Marburyv.Madison
davasıyla bilinen politik sorun doktrini,
dahasonrakibazıdavalardauygulanmış,
fakat1930’luyıllaragelindiğindeBaşkan
Roosevelt’in1936seçiminikazanmasıyla
Yüksek Mahkeme’nin geri adım atması
sonucuABDanayasahukukundadoktrin
Mahkeme kararlarında daha sıklıkla ve
netolarakgörülmeyebaşlanmıştır.
Anayasal yargı denetiminde sınırlama
araçlarındanbiriolarakkullanılanpolitik
sorun doktrini, mahfuz alanların siyasi
alan olduğunu ve o konuda çözüm
üretmesi gereken merciin mahkeme
değil, diğer kuvvetlerin olduğu esasına
dayanır. Doktrinin, zayıf görülebilecek
yanlarından biri, bu mahfuz alanları
tespit edenin çoğu zaman mahkemeler
olduğu gerçeğidir. Elbette, yasa yada
anayasa hükmü varsa, Türk hukukunda
yasama kısıntısı denilen durum, bu
durumda
yasama,
mahkemelerin
giremeyeceği alanı belirlemiş oluyor.
Fakat, bu her zaman bu kadar net
gerçekleşmemektedir. Diğer bir ihtimal
olan, Türk hukukunda yargı kısıntısı
dediğimiz durumun yani mahkemenin
kendisini kısıtlayarak mahfuz alanı
belirlemesi durumudur. Politik sorun
doktrinininuygulaması,dahaçokAngloSaxon hukukuna mensup ülkelerde
karşımızaçıkmaktadır.Bununnedenide,
yasamanın parlamentoların üstünlüğü
ilkesinin anayasa hukukunda temel
taşlardan biri olarak kabul edilmiş
olmasıdır. Her ne kadar, yeni
anayasacılık hareketleriyle bu durumun
bazıAnglo-Saxonhukukunaaitülkelerde
sarsılmışolduğuiddiaedilsede,yinede
buülkelerinparlamentolarındasonsözü
söylemeyetkisidevametmektedir.13
Anayasayargısınınortayaçıkışınınbelki
de en önemli sebeplerinden birisi, her
insanoğlu gibi sonu gelmez arzulara
sahip siyasi iktidarların sınırlanması
düşüncesidir. Politik sorun doktrininin
ortayaçıkışsebebide,gücününfarkında
olan ve kendisini sınırlama eğiliminde
olmayan, sınırlarını aşan yargıyı
frenlemek içindir. Doktrin, hem yargısal
gücü
sınırlamakta
hem
de
dengelemektedir.
Politik
sorun
doktriniyle ilgili genel kabul gören
görüşlerden
birisi
de:
Hakim
Frankfurter’in dediği gibi, hukuki
meseleyi
çözecek
bir
standart
geliştirilemiyorsa, o konu politik bir
sorundurvemahkemelerinbudavaların
esasınabakmamasıgerekir.Sontahlilde,
ABD anayasa yargısında politik sorun
doktrinin kabulü ve uygulamasıyla ilgili
tam bir yeknesaklık olduğunu söylemek
zordur. Zaten hukukun tabiatı da bunu
gerektirmektedir.
Fakat
yukarıda
belirttiğimiz alanlarda, genel olarak
doktrin ve mahkemeler politik sorun
doktrini olduğunu kabul etmektedirler.
Sonuçta, federal yargı kararlarıyla ilgili
değişiklik yapma yetkisi, üçte iki oy
çokluğu sağlanmasıyla Kongre’ye aittir.
Zorolsada,anayasayorumundayineson
sözhalkıntemsilcilerinindir.
Gwynn Morgan, A Judgment Too Far?: Judicial
Activism&TheConstitution,Cork,CorkUniversity
Press,2001;Anayasalyargıdenetimininbürokrasi
ve katılımcı demokrasi arasındaki ilişki için bkz.,
Marc Hertogh & Simon Halliday, Judicial Review
and Bureaucratic Impact: International and
Interdisciplinary Perspectives, Cambridge, CUP,
2004.
12
Barry Friedman, The Importance of Being
Positive: The Nature and Function of Judicial
Review, 72 University of Cincinnati L. R., 2004, s.
1257-1303.
13İlginçbirçalışmaolarakbkz,BriceDickson,ed.,
JudicialActivisminCommonLawSupremeCourts,
NewYork,OUP,2007.
13
STRATEJİKREKABET–MART2016
Netice olarak; güçlü demokrasilerin
Birleşik Krallık, İskandinav ülkeleri ve
Hollanda’da olduğu gibi anayasal yargı
denetimi olmadan da yaşayabileceği
bilinmektedir.
Anayasal
yargı
denetimininolduğuülkelerdeiseyasama
ve yürütmenin daha hızlı ve etkili
hareket ederek anayasal demokrasiyi
işletebilmesininyollarındanbiride“dava
görülemezlik”
teorisidir.
Siyasi
kuvvetleremahfuzalanoluşturulmasının
sebebi, ayrıcalık ya da insan haklarının
ihlallerini örtbas etmek değil, aksine
siyasal sistemin etkin bir şekilde
çalışmasını sağlamak içindir. Devleti
yöneten kuvvetlerden birinin diğerine
hakem olma noktasında elbette
üstünlüğü olması gerekecektir. Aksi
takdirde, problemlerin çözümünde
anayasanın yorumunda son sözü
söyleyecek bir mercii olmalıdır. Bu da
olsa olsa halk ya da halkın temsilcileri
olacaktır. Kesinlikle, bu makam yargı
olmamalıdır.Politiksorundoktrinidebu
amaca hizmet etmek için ortaya çıkmış
bir uygulamadır. Siyasi iktidarlar
anayasal
yargı
denetimiyle
sınırlandırılabildiği bir sistemde, hayli
hayli yargısal iktidarda politik sorun
doktriniyle sınırlandırılabilir. Seçimle iş
başına gelmemiş ve hesap verme
sorumluluğu olmayan on yedi beş yüz
ellidenbüyükdeğildir.
Ran Hirschl, inanılanın aksine modern
dünyada ki anayasacılık hareketleri
sonucu yargısal denetimin etkisini
arttırmasıyla ortaya çıkan jüristokratik
yapının halkın ekonomik çıkarlarına ya
da dağıtıcı adalete veya sosyal yardım
haklarınayardımcıolmadığını,dahaçok
toplumun elit tabakasının menfaatlerini
koruduğunu ifade etmesi ciddiye
alınması gereken bir gözlemdir. Hirschl,
hernekadarKanada,İsrail,YeniZelanda
veGüneyAfrikaörneklerindenyolaçıksa
da, genel olarak bu gözlemin Türkiye,
Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri, hatta
dünyanın hemen hemen her yerindeki
anayasacılık hareketlerinde, elitlerin
büyük bir etkisi ve kontrolü olduğu
gerçeği ile bizleri yüzleştirmekte ve bu
durumu kabule zorlamaktadır. Hirschl,
yeni
anayasacılığın
siyasetin
yargısallaştırıldığı anlamına geldiğini
ifadeetmektedir.Hirschl’inbudurumun
iyi ya da kötü olduğu konusunda bir
tercih yapamadığı gözlemlenmektedir.
Kanaatimizce, kendisinin incelemiş
olduğu ülke örneklerine bakarak,
özellikle son yıllardaki çalışmalarında
Mısır, İsrail ve Türkiye gibi ülkeleri
kullanmış olması, Hirschl’i kendisinin
tespit etmiş olduğu “yeni anayasacılık
hareketlerinin elitlerce dizayn edilmesi”
yanlışlığınadüşmektenkurtaramamışve
net bir şekilde yeni anayasacılık
hareketlerinin topluma kazandırılması
gerektiğini belirtememiştir. Çünkü,
Hirschl
gibi
düşünen
Kanadalı
hukukçular
genelde
elitist
bir
anayasacılık hareketine kaymış ve
anayasanın
anlamı
ve
yorumu
konusunda
son
sözü
Yüksek
Mahkeme’nin
söylemesi
gerektiği
kanaatindedirler.
Aksi
takdirde
eşcinsellerin hakları, dini okullara
yapılan kamu yardımlarında ayrımcılık
halkın gözünde kabul edilebilecek gibi
gözüken kararlar değildir. Günümüz
Kanada’sında sosyal hayatta ve
üniversitede
eşcinseller
aleyhine
konuşmak mümkün değildir, hatta
ayrımcılık yasağı nedeniyle çok ciddi
hapis ve para cezalarıyla insanlar
cezalandırılmaktadır. Fakat son tahlilde
Hirschl’in teorisi son yıllardaki
anayasacılık hareketlerinin sebeplerini
ve sonuçlarını kavramamıza büyük bir
katkı sağlamakta ve bize anayasanın
anlamı ve yorumu hakkında son sözü
milletin söylemesi gerektiği noktasına
götürenistatikselverilervearaştırmalar
sunmaktadır.
Mark
Tushnet,
anayasal
yargı
denetiminin son yıllarda meşruiyetinin
sarsılmasına neden olmuş önde gelen
yazarlardan
birisidir.
Tushnet,
anayasaların mahkemelerden uzak
14
STRATEJİKREKABET–MART2016
tutulmasını savunmaktadır. Bu nedenle
yenibiranayasahukukuoluşturulmasını,
bunun adının da popülist anayasa
hukuku olması gerektiğini ifade
etmektedir.Popülistanayasahukukunun
içeriğinin de toplumdaki sıradan
insanların
politik
platformlardaki
tartışmalarvebutartışmalardaetkilirol
alan siyasi liderlerin fikir ve
hareketleriyle
oluşacağını
belirtmektedir.
Burada
şunu
görmekteyiz;evetdünyanınheryerinde
anayasa hukukunun problemleri genel
olarak aynı gözükmekte, fakat çözüm
olarak toplumdan topluma farklılıklar
arz edecektir. Tushnet’in anayasanın
mahkemeden uzak tutulması fikrinin
genel itibariyle kabul edilebilir olduğu,
ama popülist anayasa hukukunun
içeriğinin oluşturulmasının günümüz
Türkiyegerçekleriyleörtüşmediğiapaçık
ortadadır.Türkiyeşartlarında,buyolşu
an için ancak referandumlarla ve yakın
bir gelecekte de umudumuz o ki, yeni
sivil anayasada yer alırsa halk
girişimleriyle
sağlanabilecektir.
Tushnet’de tıpkı Lipkin gibi anayasanın
yorumuveanlamıkonusundasonsözün
mahkemelere değil, politik kuvvetlere
ait olmasını istemektedir. Bu noktada,
hakveözgürlüklerinkoruyucusunhalkın
kendisinin
olduğunu,
hakimlerin
olmadığınıiddiaetmektedir.Aslında,bu
fikir çokta yanlış değildir. Özellikle
Amerikananayasahukukuçerçevesinde
düşünüldüğündeenazındanyakıntarihli
olan Bush davası ile çalınan bir seçim
gerçeğikarşımızdadurmaktadır.Geçmiş
tarihli ise Dredd, Koramatsu, Dennis
davaları
bu
görüşe
haklılık
kazandırmaktadır.
Tushnet, anayasaların “ince anayasa”
yaniTürkanayasahukukundakitabiriyle
çerçeve
anayasa
formatında
hazırlanmasıgerektiğini,bununpopülist
anayasa hukukunun gereği olduğunu ve
ince anayasanın da makul şekilde
yorumlanması, Amerikan Özgürlükler
veya Haklar Bildirgesine ve Amerikan
Anayasası’nın giriş kısmının da
anayasanın anlam ve yorumunda ölçü
norm olarak kullanılması gerektiğini
ifade etmektedir. Bu görüşleri, Türk
anayasa hukukuna uyarlayacak olursak,
yeni hazırlanan sivil anayasanın
kazuistik yöntemle değil, çerçeve
anayasaolarakhazırlanmasıgerektiğive
girişinde evrensel insan haklarının
korunmasıyla ilgili ifadelerin yer
almasınınisabetliolacağıkanaatindeyiz.
Tushnet’in doktrininin özü; yargının
üstünlüğüne yer vermemiş olmasında
yatmaktadır. Tushnet, yukarıda örnek
olarak verdiğimiz davaları göstererek,
hakveözgürlüklerinkorunmasında,salt
anayasal
yargı
denetimine
güvenilemeyeceğini ifade etmektedir.
Tushnet, sonuçta anayasal yargı
denetiminin amacı iyi ve adil bir
yönetime sahip olmak içindir, der. Ve
sorusunu da sorar. Anayasal yargı
denetimiileyoksaonsuzmudahaiyibir
yönetime sahip olunacaktır? Tushnet,
haklıolarakanayasalyargıdenetiminden
faydalanacak olan halk ise, bu kurumda
azami derecede halkın faydasına olacak
şekilde düzenlenmelidir. Bu noktadan
bakıldığında, Türk AYM’nin halka
rağmen
üretmiş
olduğu
laiklik
kararlarının toplumun bir avuç seçkinci
kadrolarınınmenfaatiiçinolduğu,yoksa
halkınçıkarlarıiçinolmadığıortadadır.
Tushnet, bir adım daha ileri giderek,
anayasal yargı denetimine gerek
olmadığını, hak ve özgürlüklerin
mahkemelerce korunabileceğini iddia
etmektedir. Tushnet’in bu fikrine
katılmamakla beraber, yani prensipte
anayasal yargı denetimine evet diyoruz,
fakatyüksekmahkemelerinanayasaların
anlam ve yorumu konusunda son sözü
söylemesine hayır diyoruz. Çünkü son
sözü mahkemeler söylemeye başladığı
zaman bunun sınırının olmadığı
eğilimini,özellikleTürkAYM’ninpekçok
kararından bilmekteyiz. Zaten, son sözü
söylemeyüksekmahkemelereaitolduğu
zaman, yargısal aktivizm de başlamış
15
STRATEJİKREKABET–MART2016
olmaktadır. Prensipte, pozitif yargısal
aktivizm kararlarını kabul etmekle
birlikte, bu durumda da mahkemelerin
kimindeğeryargılarınagörekarvereceği
sorununuortayaçıkardığını,bunedenle
yargısal aktivizmin pozitif olsa dahi
yapılmaması gerektiği kanaatindeyiz.
Yüksek mahkemelerin anayasal yargı
denetiminde durum tespiti yapıp son
sözü siyasi kuvvetlere hatta halka
bırakılmasının daha doğru olacağını
düşünmekteyiz.
BirİdealYargısalDenetimModeli
Denemesi
Kanaatimizce, bir anayasal yargı
denetimimodelindeşuölçünormlaryer
almalıdır.
1. Anayasal yargı denetiminin amacı
devleti veya sistemi korumak olmamalı.
Yani militan demokrasi için anayasal
yargı denetimi yapılmadığı, daha iyi bir
yönetim ve daha adil hak dağıtımı için
yapıldığıanayasadayeralmalıdır.
2.Anayasalyargıdenetiminde“abstract”
yani itiraz yolu(defi) ile denetim
olmamalı, aksine 2010 referandumuyla
kabul edilmiş olan bireysel başvuru
yoluyla denetim yapılmalıdır. Bunda da
Amerikan anayasa hukukunda olduğu
gibi bireyin ya da grubun zarar görmüş
olmasışartıaranmalıdır.
3. Anayasa Mahkemesi kararları,
TBMM’deki milletvekillerinden 1/5’nin
oyuyla halkın önüne referandum
oylaması olarak getirilebilmelidir. Böyle
birkural,halkilesiyasetçilerarasındaki
ilişkiyi arttıracak ve demokratik diyalog
zeminine de katkı sağlayacaktır. Bu
kural, aynı zamanda anayasanın anlam
ve yorumu konusunda son sözün halka
ait
olduğunun
da
bilinmesini
pekiştirecektir.
4. Cumhurbaşkanı’nın bu noktadan
sonra halkın oyuyla seçileceğinden
hareketle,
yasaları
referanduma
sunabilmesi kabul edilmeli, ama AYM
önündeitirazyoluyladavaaçmasıimkanı
sağlanmaması gerekir. Bu kuralın,
parlamenter
demokrasimizde
yasamanın yürütmeden daha güçlü
olabileceği anlayışını yerleştirmesi
açısından önemli faydaları olacağını
düşünmekteyiz.
5. Son olarak da TBMM’nin salt
çoğunlukla alacağı bir kararla AYM
kararlarınıazamiolarakdörtyılsüreyle
askıyaalabileceği(seçimlerdörtyıldabir
yapıldığından)vebuaskıyaalmakararın
ardından yapılan seçimlerden sonra
TBMM’ce yeniden tekrarlanabileceği
kuralı da olmalıdır. Bu sayede, AYM ile
TBMM arasında demokratik diyalog
başlamış olacaktır. Çünkü askıya alma
kararından sonra, aynı parti yeni
dönemde tekrar iktidar olursa ve aynı
yasayıgeçirirseAYMbuseferiptalkararı
vermeye pek yanaşmayacaktır. İptal
kararı verecek olursa, bunun da büyük
birihtimalleaskıyaalınacağınıbilecektir.
Veyahutaynıpartiseçimikazanmışolup,
fakat yaptığı yasal düzenlemeden sonra
pekçokinsanınAYM’yemağdursıfatıyla
bireysel başvuru yaptığını görünce yeni
biryasaldüzenlemeyledurumudüzeltip,
askıyaaldığıkarardaısraretmeyecektir.
Şayet ısrar ederse, bu sefer TBMM’deki
1/5 milletvekilinin başvurusuyla, ilgili
düzenleme referandumda halkın önüne
getirilebilecektir. Diğer bir ihtimalde,
seçimiiktidarpartisindenbaşkabirparti
kazandığıtakdirde,askıyaalmakararını
kaldırabilecektir. Fakat halk iktidarı
teslimettiğibupartiilebukonudaaynı
kanaattte değilse, Cumhurbaşkanı’nın
girişimiyle veya TBMM’nin girişimiyle
yeni
yasanın
da
referanduma
sunulmasınısağlayabilecektir.
Son olarak da, Türkiye nüfusunun %
10’nunelektronikimzasıyla(elbettekialt
yapısı kurulduktan sonra) halk girişimi
olarak AYM kararını referanduma
sunmayı reddeden Cumhurbaşkanı,
TBMM’ye karşı halkın temsilcilerinden
de öte son sözü söyleyen mercii
olduğunu bir kez daha göstermek
gerekir. Bu sayede insanlarımızın
siyasete ve yönetime aktif katkısı da
sağlanmışolacaktır.
16
STRATEJİKREKABET–MART2016
Çin’inKuzeyKore’ye
YardımlarıHakkında
GenelBir
Değerlendirme
Doç.Dr.EyüpSarıtaş
İstanbulÜniversitesi
D
ünyanın en kapalı rejimlerinden
birisi olan Kuzey Kore hakkında
sağlıklı analiz yapmak bir hayli
zordur.Siyasiveekonomikbakımlardan
tamanlamıylabirkapalıkutuyuandıran
bu ülkenin her bakımdan en büyük
destekçisi Çin Halk Cumhuriyeti’dir.
2000’li yıllardan itibaren Çin’in
ekonomikalandaeldeettiğibüyükatılım
de değişmesi sayesinde Doğu Asya
kıtasında ağırlığı bu bölge ile birlikte
gücüartanÇinsayesindeKuzeyKore’nin
durumudolaylıolarakdahagüçlenmiştir.
Çin bu bölgede Amerika, Japonya ve
Güney Kore’nin siyasi, askeri ve
ekonomik
bakımlardan
güçlenip
kendisinikuşatılmışolarakhissetmesiyle
birlikte
Kuzey
Kore
rejimine
yardımlarınıartırmıştır.Çinhernekadar
uluslararası hukuku hiçe sayan Kuzey
Kore’nin
nükleer
denemeler
gerçekleştirmedeısrarcıtavrıilebölgeve
dünya barışını tehdit etmeye devam
etmesi nedeniyle bu ülkeyi destekleme
konusunda zaman zaman tereddüt
etmiştir. Doğu Asya’da kendisine karşı
önemli bir tampon bölge durumundaki
Kuzey Kore’yi koruyup kollama
çizgisindenönemliölçüdesapamamıştır.
Biz bu çalışmamızda, kuruluşundan
itibarenkendisinidiplomatikanlamdailk
taşıyanülkelerinbaşındayeralanKuzey
Kore’ye ekonomik ve kültürel alanlarda
yaptığı yardımları değerlendirmeye
gayret edeceğiz. Büyük oranda
ekonomik alanlarda gerçekleştirilen bu
yardımlarıbizÇincemateryallerışığında
inceleyeceğiz.
Giriş
ÇinileKuzeyKorearasındakiilişkilerÇin
diplomasisinin önemli yapı taşlarından
birisini oluşturmaktadır. Aynı devlet
yönetimsistemibenimsemeleriveortak
tehdit unsuruna karşı mücadele etmek
durumundakalmalarınedeniyleikiülke
arasındaki ilişkileri anlaşılması zor,
geleceğikolaytahminedilemeyenvebu
ilişkileri arzu edilen bir şekilde devam
ettirmesioldukçazorkılmıştır.Şüphesiz
burada sözü edilen olumsuz koşulların
kaynağınıKuzeyKore’ninmevcutkapalı
yapısı uluslararası hukuk kurallarını
tanımaztutumuoluşturmaktadır.Çinile
Kuzey Kore arasındaki yakın ilişkiler
devam ederken ülke arasında 90’lı
yıllarınortalarındaönemlibirdiplomatik
kriz baş göstermiştir. Şöyle ki, 1992
yılının Ağustos ayında Çin’in Güney
Kore’yi resmen tanıması Kuzey Kore’de
büyükbirtepkiilekarşılanmışveKuzey
Kore hükümeti, mütekabiliyet ilkesi
kapsamında 1995 yılından sonra Kuzey
Kore hükümeti Tayvan ile ticari
ilişkilerini artırmıştır. Bununla da
yetinmeyerekertesiyılınhaziranayında
Kuzey Kore’nin Dış Ticaret Komisyon
yardımcısını resmi bir ziyaret için
Tayvan’a göndermiştir. Çin bu ziyareti
protestoederekmemnuniyetsizliğinidile
getirmiştir.14 Kuzey Kore’nin ortaya
koyduğu anlaşılmaz tutumuna rağmen
Çin görünüşte her zaman bu ülkeyi
destekliyor gibi görünse de, Kore
Yarımadası’na barışın ve istikrarın
korunmasını ve yarımadayı oluşturan
her iki tarafa da sorunların barışçı
yollarla çözülmesini her fırsatta dile
14YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao
FonksiyonuÜzerine)”,LiaodongXueyuan
GuanxiJiZhongguodeZuoyong(论中朝关系及
Xuebao(辽东学院学报:LiaodongEnstitüsü
Dergisi),2012Sayı10,s.32.
中国的作用:ÇinKuzeyKoreİlişkileriveÇin’in
17
STRATEJİKREKABET–MART2016
getirmiştir. Çin iki Kore devleti
arasındaki bu politik duruşu ve
sorunların çözümüne dair dileklerini
ifade ederken, sözü edilen sorunların
çözümünün dışarıdan gelecek baskı ve
etkilerinKabuledilemeyeceğinidedaima
dile getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında,
Çin’inkuzeyKorepolitikasının,buülkeyi
aşırılığa kaçmasını önlemeye gayret
ederekbölgedebirtürdengeleyiciunsur
görevinigörmektedir.15
Kuzey Kore dünyanın en kapalı ülkesi
durumunda olması nedeniyle bu ülkeye
dairtahminlerdebulunmakçoğuzaman
zor
olmuştur.
Silahsızlanma
anlaşmalarına ilgi duymaması, uzun
menzilli balistik füze denemeleri ve
nükleer denemeler gibi bölge ve dünya
barışı ve istikrarını tehdit eden
uygulamalara devam etme ısrarındaki
tutumlarına rağmen Çin’in Kuzey Kore
politikasında genel olarak önemli bir
değişiklik görülmemektedir. Dolayısıyla
Çin’in güvenlik politikalarında, tampon
bölge durumundaki devlet olma özelliği
nedeniyle oldukça önemli bir yeri olan
Kuzey Kore’nin silahsızlandırılması ilk
bakıştaÇin’inaleyhineolsada,Çin’inbu
karara
varmasında
16.
Parti
Kongresi’nde almış olduğu yeni ilkeler
büyük etkide bulunmuştur. Irak’ın
yanında Çin Komünist Partisinde
yaşanan değişim kendisini Kore
sorununda da göstermiştir. Çin’in
kurulmasındanbugünekadargeçensure
içindePekinyönetimininKoresorununa
karşı tavrı açık ve daimi olmuştur. Çin
herzamanKuzeyKore’yidestekleyerek,
hiç bir zaman bu ülkenin resmi
açıklamalarınıeleştirmemiştir.16
Çin ile Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin
niteliğinekısacadeğindiktensonarsözü
edilenülkeninakademicamiasınınKore
Araştırmalarına nasıl baktıkları ve bu
alana dair araştırmaların durumu
hakkında kısaca bilgi vermek faydalı
olacaktır. Gerek yakın komşuluk ve
gerekse Çin diplomasisinde Kuzey
Kore’nin önemli bir işgal etmesi, Çin’in
Kuzey Kore’ye dair araştırmalara önem
vermesineyolaçanetkenlerdenbirisidir.
Her ne kadar Koreliler Çin’e en yakın
komşu olsalar ve Çin kaynakları
Korelilere dair eski dönemlere ait
kayıtlariçersedemodernanlamdaKore
Araştırmaları olarak bilinen bilimsel
çalışma alanı Çin’de değil batı
ülkelerinde başlatılmıştır. Yeni Çin
devletininkurulmasıyla,diğerbirdeyişle
40’lı yılların sonunda Çin’de Yanbian
Üniversitesi’nde
ve
Pekin
Üniversitesi’nin Doğu Dilleri ve
Edebiyatları bölümü bünyesinde Kore
DiliveEdebiyatıAnabilimDalı,Koreoloji
alanındaki
bilimsel
araştırmalar
başlatılmıştır.Bualanlailgiliolarakdaha
sistemlideveciddiçalışmalariseÇin’in
Açılma Politikasının başlamasından
sonraki dönemde oldukça yavaş bir
tempoileilerlemiştir.17
Yukarıda verilen bilgilerden de
anlaşılacağı üzere, Çin’in Kuzey Kore’ye
verdiği önem, Kore araştırmalarına
verdiğiönemdençokdahaöncekiyıllara
kadar uzanmaktadır. Resmi adı “Kuzey
KoreDemokratikHalkCumhuriyetiolan
bu devletin Çin ile diplomatik ilişki
kurarak resmi ilişkilerin başladığı
yıllardan itibaren belli başlı noktalara
değinmek, asıl konumuz olan Çin’in bu
ülkeye yaptığı ve halen devam etmekte
olan yardımların içeriği ve mahiyetini
dahaanlamakmümkündür.
15XieYixian,ZhongguoWaijiaoShı(中国外交
史:ÇinDiplomasiTarihi),HenanHalkYayınevi,
Zhengzhou2004,s.106.
16BarışAdıbelli,PAXSINICAÇin’inDünya
Düzeni,IQKültürSanatYayıncılık,İstanbul2009,
s.202-203.
17LiDechun,“HanguoxueHeZhongguode
Hanguoxue(韩国学和中国韩国学:Kore
AraştırmalarıveÇin’deKoreAraştırmaları),
DongjiangXuekan(东疆学刊:Dongjiang
Mecmuası),2006,Sayı7,s.13.
18
STRATEJİKREKABET–MART2016
Çin Halk Cumhuriyeti 1 Ekim 1949
yılındakurulduktansonrailkdiplomatik
ilişkikuranülkelerdenbirisiKuzeyKore
olmuştur. Kuzey Kore’yi sözü edilen
yıllarda hızla Çin’in tarafına iten
etken,SoğukSavaşdönemininetkisiile
Amerika ve diğer batılı ülkelere karşı
cepheaşabilmekiçinSovyetlerBirliğiile
birlikte Doğu Bloğunu oluşturan Çin’e
yakınlaşmaktan
başka
çaresinin
kalmamasıdır. Soğuk Savaş şartlarının
kuvvetle hissedildiği bu yıllarda Kuzey
Kore ile Çin arasında çok yakın ilişkiler
başlamıştır. Şöyle ki 6 Haziran 1950
yılındaKoreYarımadası’ndasavaşpatlak
verince Birleşmiş Milletlerin çatısı
altında yarımadaya askeri harekât
başlatan Amerika Birleşik Devletleri ile
mücadele eden Kuzey Kore arasındaki
çarpışmalar Çin-Kuzey Kore sınırına
kadaruzanmıştır.ŞüphesizbudurumÇin
için de çok ciddi tehdit oluşturmaya
başlamış ve böylece Çin yeni oluşan bu
tehdit ortamına, sınırlarını koruyarak
Kuzey Kore’ye askeri alanda yardımcı
olmak şeklinde tavır sergilemiştir.
Böylece iki ülke orduları bir kaç yıl
boyunca
cephede
yardımlaşarak
Amerika Birleşik Devletleri’nin başını
çektiği
Batı
Bloğunun
savaşı
kazanmasına engel olmuştur. 27
Temmuz 1953 tarihinde taraflar
arasındaateşkesanlaşmasısağlanmışve
38. kuzey enleminden başlamak üzere
bir sınır çizilerek Kore Yarımadası iki
kısmaayrılmıştır.18
Yukarıda da sözü edildiği üzere,
araştırmacılar oldukça kapalı bir
sistemleyönetilenKuzeyKore’ninkendi
dinamikleri,diplomasisivebölgeülkeleri
ile dünyaya nasıl baktıkları hakkında
birinci elden materyallere sahip
bulunmamaktadırlar. Bu durumda
izlenebilecek tutarlı yol, bu ülkenin en
yakın müttefiki, komşusu ve büyük
ağabeyi durumundaki Çin ile Rusya
Federasyonu’nda yayınlanan araştırma
sonuçlarından
yola
çıkarak
değerlendirmelerde
bulunmaktır.
Türkiye ile Kuzey Kore arasında
diplomatik ilişkilerin bulunmaması
nedeniyle bu ülkeye gidip araştırma
imkânlarına şimdilik sahip değiliz. Çok
nadirdeolsabüyükgüçlüklerlebuülkeyi
ziyaret etme şansını yakalayan Türk
gazetecileri de doğal olarak bu ülkeye
dair
sadece
sınırlı
bilgiler
verebilmektedir.
Her
ne
kadar
Türkiye’deki bazı stratejik alanlarda
araştırmayapankurumlarzamanzaman
KuzeyKore’yedairraporlaryayınlasalar
da, bu yorumlar oldukça sınırlı ve
yüzeysel kalmaktadırlar. Dolayısıyla biz,
elimizdeki Çince materyaller ışığında
Çin’in Kuzey Kore’ye yaptığı yardımları
değerlendirmeyegayretedeceğiz.
Kuzey Kore’nin pek çok bakımdan en
yoğun ilişkilerde bulunduğu ülkelerin
başında Çin’in bulunması nedeniyle bu
çalışmamızı
Çin
uzmanlarının
çalışmalarına dayandırdık. Dolayısıyla,
Çin’in Kuzey Kore’ye yardımları
konusunda İngilizce, Almanca ya da
Fransızca materyallerine dayanarak
araştırmayapsaydık,ortayakoyacağımız
ürün pek de orijinal sayılmazdı.
Dolayısıyla biz Rus diline vakıf
bulunmamamız ve çeyrek asırdan bu
yana Çin araştırmaları ile meşgul
olmamızdan dolayı Çince malzemeler
ışığında, soğuk savaş döneminden
itibarenÇin-KuzeyKoreyakınlaşmasıve
buyakınlaşmadankaynaklananÇin’inbu
ülkeye yardımları ve bu yardımların
niteliği,çeşitlerivesonuçlarıüzerinebir
analizetmeyegayretettik.
18PangZhen-YangXinyu,CongTongmengDao
TarihiGelişimi),ChongqingShehuiWenxue
Huoban:Zhong-ChaoGuanxideLishiYanbian(从
Xuebao(重庆社会文学学报:Chongqing
SosyalBilimler-EdebiyatDergisi),2008Sayı3,s.
84.
同盟到伙伴:中朝关系的历史演变:
İttifaktanOrtaklığa:ÇinKuzeyKoreİlişkilerinin
19
STRATEJİKREKABET–MART2016
A. Çin’in Kuzey Kore’ye Yardım
EtmesininAltındaYatanDinamikler
1Ekim1949yılındakurulduktanbeşgün
sonra (06.10.1949) Çin ile Kuzey Kore
arasında diplomatik ilişkiler resmen
başlamış, 25 Haziran 1950 yılında ise
Kore Savaşı patlak vermiştir. Aynı yılın
Eylül ayının 15’inde Kuzey Kore’deki
ilerleyişi üzerine halk ve ordu ülkenin
kuzey taraflarına doğru çekilmek
zorunda kalmış ve bunun üzerine
dönemin Kuzey Kore lideri Kim İl Sung
Çin Halk Gönüllü ordusunun yardımını
talep etmiş ve bu talep Çin tarafından
kabul edilmiştir. Yardıma gelen Çin
askeri kuvvetleri sayesinde savaşın
gidişatı Kuzey Kore lehinde değişmeye
başlamıştır.19
Bu çalışmamızdaki amacımız Kore
Savaşı’nınseyrinianalizetmekolmadığı
için, konumuz olan Çin Halk
CumhuriyetininKuzeyKore’yeyardımını
incelemeye başlayabiliriz. Çin’in Kuzey
Kore’ye büyük oranda ekonomik
yardımlardan
oluşan
yardımların
temelinde yatan nedenlerin başında,
kendisiiçinbüyükittifakgücüoluşturan
ve aynı ideolojik devlet yönetme
sisteminipaylaşanbirdevletileişbirliği
yapma arzusudur. Çünkü sözünü
ettiğimiz yıllarda bilindiği üzere
dünyadakidevletler“DoğuBloku”adıda
verilen Demir Perde Ülkeleri ve “Hür
Dünya” olarak da bilinen Batı bloğu
olmaküzerebaşlıcaikigrubaayrılılardı.
Daha sonra sırası geldikçe açıklanacağı
üzere Çin’in Kuzey Kore’ye 50’li yılların
başından itibaren istikrarlı bir şekilde
sürdürdüğübuülkeyeyaptığıyardımlar,
Kuzey Kore’den kaynaklanan bir takım
sebepler nedeniyle bazı duraksamalara
uğramışsa da dişe dokunur bir
değişikliğeuğramamıştır.
1953 yılında savaş sona erdikten sonra
hiçvakitkaybetmekistemeyenÇinKuzey
Kore ekonomisini eski haline getirtip
yeniden yapılandırmak amacıyla bu
ülkeyeyardımetmekararınıalmıştır.Bu
kapsamda iki ülke arasında ilk olarak
1953 yılının Kasım ayında taraflar
EkonomikveKültürelİşbirliğiAnlaşması
imzalamış, bunu 11 Temmuz 1961
yılında Çin-Kuzey Kore Dostluk ve
Karşılıklı İşbirliği Anlaşması takip
etmiştir.20
ÇinhernekadarKuzeyKore’yeözellikle
ekonomik yardımları yapmak üzere
hazırlıklara 1953 yılında başlamış olsa
da,buyardımteklifiÇin’inkendiiradesi
ile başlatılmıştır. Oysa dönemin Kuzey
KorelideriKinİlSung31Temmuz1953
tarihinde ekonomik bakımdan yardım
temin etmek üzere ilk olarak Sovyetler
Birliği’nemüracaatetmiştir.Ülkesindeki
SovyetlerBirliğiBüyükelçiliğiaracılığıile
yapılan bu başvuruda Kin İl Sung, yazılı
mesajında, savaştan büyük kayıplarla
çıktıklarını ve özellikle sanayi alanında
eski durumlarına kavuşabilmek için
Sovyetler Birliğinin yardımına ihtiyaç
duyduklarını tüm ayrıntıları ile birlikte
açıklamıştır. Aynı gün Kuzey Kore
Hükümeti resmi yollardan bir yazı
göndererek Sovyetler Birliği tarafının
sanayi
alanlarındaki
ekonominin
canlandırılmasıvesanayisektörününen
fazla önem arz eden alanlar konusunda
planlamalar yapmaları için 62 uzman
gönderilmesini talep etmiştir. Bunun
üzerine Sovyetler Birliği tarafı Kuzey
Kore Hükümeti’ne 1 milyar rublelik bir
nakdi yardımda bulunmayı kabul
etmiştir.21 İleriki zamanlarda her ne
19YuWeimin,“SulianYuZhongChaoGuanxi
20YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao
(1945-1958)(苏联于中朝关系(1945-1958):
SovyetlerBirliğiveÇinKuzeyKoreİlişkileri1945-
Guanxi,a.g.m.,s.31.
21ShenZhihua-DongJie,“ZhongSuYuanzhuYu
1958)”,LengZhanGuojiLishiYanjiu(冷战国际
历史研究:SoğukSavaşUluslararasıTarih
Araştırmaları),2013,Sayı16,s.11.
ChaoxianZhanHouJingjiChongJian(中苏援助
欲朝鲜战后经济重建:Çin-SovyetlerBirliği
YardımlarıveKuzeyKoreSavaşıonrası
20
STRATEJİKREKABET–MART2016
kadar Sovyetler Birliği Kuzey Kore
hükümetine diğer alanlarda dayardım
etmeyedevametmişolsada,Çin’iyaptığı
yardımlar kadar sürekli ve kalıcı
olmamıştır. Aşağıda da açıklanacağı
üzere, sadece Sovyetler Birliği değil,
Bulgaristan, Çekoslovakya, Arnavutluk
ve Doğu Almanya gibi Doğu Bloğuna
mensup ülkelerden de Kuzey Kore’ye
imkânları nispetinde çeşitli yardımlar
yapmışlardır.
Kuzey Kore’nin Kuzeydoğu Asya
bölgesindeki konumu Çin açısından çok
büyük bir önem arz etmektedir. Zira
KuzeyKorebubölgedebüyükbiraskeri
güç bulunduran Amerika Birleşik
Devletleri, Güney Kore ve Japonya’ya
karşı Çin’in askeri karakol görevini
görmektedir. Çinli Kuzey Kore uzmanı
ShengDingli’yegöre,busayededirkiÇin
kuzeydoğu sınırında tutması gereken
askeri gücünü Tayvan’ın bağımsızlığını
önlemek amacıyla kullanmaktadır.22 Biz
Sheng Dingli’nin fu fikrine tamamen
katılmıyoruz, zira Çin’in kuzeydoğu
sınırlarının güvenliği ile Tayvan’ın
bağımsızlığı arasında bağlantı kurmak
aklapekmantıklıgelmemektedir.Çünkü
Tayvan’ın
bağımsızlığını
önleyen
unsurlar arasında sadece birisi Çin’in
askeri gücüdür. Diğer taraftan Çin’in
Kore savaşının bitiminden bu yana 50
yıldan fazla bir süredir Kuzey Kore’ye
yardımları,kısavadedegeridönüşüolan
ekonomik
yardımlar
olarak
bakılmamalıdır. Çünkü Kuzey Kore’ye
Çin tarafından yapılan ve özellikle son
yıllardamiktarlarımilyardolarlarlaifade
edilen bu yardımlar, Çin’e uzun vadede
kendi güvenliğinin sağlanması için
yaptığı yatırımlar olarak kabul etmek
gerekir.
B.KuzeyKore’yiYardımTalepEtmeye
YöneltenEtmenler
Kuzey Kore devleti düşman kardeşleri
olan Güney Kore ile uzunca bir süre
savaşıp, oluşturduğu son derece kapalı
yönetimsistemikurarakkendikabuğuna
çekildikten sonra yerle bir edilmiş
şehirleri, üretim merkezleri ve akla
gelebilecek pek çok yapılarına ve adeta
ortadan
kaldırılmıştır.
Ekonomik
kaynaklarıyla kendi ayakları üzerinde
duramayacağını çok net olarak
anladığından, ideolojik olarak kendine
yakın olan Sovyetler Birliği ve büyük
ağabeyidurumundakiÇingibiülkelerden
dışyardımtalebindebulunmakzorunda
kalmıştır. Daha sonra da yeri geldikçe
açıklanacağı üzere bu ülke ilk dış
yardımları
zamanın
Sovyetler
Birliği’nden talep etmiş ve önemli
miktardaekonomikyardımteminetmeyi
başarmıştır. Bu arada Sovyetler
Birliği’nin etkisi altındaki aynı rejimle
yönetilen Doğu Almanya, Arnavutluk,
Çekoslovakya, Polonya ve Bulgaristan
gibi demir perde ülkelerinin de Kuzey
Kore’ye
yaptıkları
yardımlar
unutulmamalıdır. Burada açıklamaya
çalıştığımız Kuzey Kore’nin dış yardım
talebinin ekonomik bakımdan dışa
bağımlı
olmasından
kaynaklanan
nedendir.
Bu ülkeyi dış yardım talep etmeye
zorlayan diğer önemli neden de siyasi
içeriklinedendir.DüşmankardeşiGüney
Kore’yebaştaAmerikaBirleşikDevletleri
olmak üzere, Japonya ve birçok NATO
ülkeleri ittifakla yardım etmişler ve
Kuzey Kore yönetimi de savaş sırasında
ve sonrasında Komünist sistemle
yönetilen ülkelere yanaşmak zorunda
kalmıştır.DolayısıylaKuzeyKoreherne
kadar Sovyetler Birliği ve Çin gibi iki
yakın komşu ve ittifak ettiği iki büyük
dosta sahip olsa da, güvenliğini, kendi
varlığını devam ettirebildiği sürece
EkonomininYenidenYapılandırılması)”,
22ShengDingli,“NorthKorea’sStrategic
YanhuangChunqiu(炎黄春秋),2011,Sayı6,s.1.
SignificancetoChina”,ChinaSecurity,Autumn
2006,p.20.
21
STRATEJİKREKABET–MART2016
sağlayabileceği sağlam ortak dostlara
duyduğu ihtiyaç nedeniyle sözünü
ettiğimiz iki büyük komşu devletten
yardımtalebindebulunmuştur.
DoğuAsyabölgesininenkapalıKomünist
devleti olan Kuzey Kore, bu bölgede
kendisini sadık ve müttefik bir ülke
olarak kabul eden Çin karşısında bir
bakıma avantajlı bir durumdadır. Zira
her ne kadar Çin özellikle nükleer
konusundaKuzeyKore’yieleştirsevebu
konuda Birleşmiş Milletler de batılı
ülkelerlebirlikteolumsuzoykullansada,
Kuzey Kore, Çin’in kendisi hiçbir zaman
göz ardı etmeyeceğinin bilincindedir.
Dolayısıyla Çin’e yakın komşuluk,
müttefiklik ve aynı siyasi ideoloji ile
yönetiliyor olmak Kuzey Kore’ye
diplomasi ve ekonomik aşanlarda Çin’in
yardımıolarakyansımaktadır.
ÜçyıldanfazlabirsüredevamedenKore
Savaşı Kuzey Kore tarafında çok zarar
verdiği yapılan araştırmalarda ortaya
çıkmıştır. 1954 yılının Mart ayında,
Pyonyang’taki
Rus
Büyükelçiliği
yetkilileri Kuzey Kore Merkezi İstatistik
Kurumukayıtlarınadayanarakyazdıkları
bir raporda üç yıllık savaş süresince
Kuzey Kore’nin nüfusu yaklaşık olarak
120.000 kişi azalmış, ayrıca 60.000
askeri de esir düşmüştür. Bu da bize
gösteriyor ki, ülke işgücü bakımından
büyük bir yıkım yaşamıştır. Ekonomiye
ilişkin direkt zarar ise 420 milyar Kore
Won’u,diğerbirifadeile1.400.000Ruble
tutarındadır. Bunlardan başka 9000
civarında sanayi tesisi ve binası, 5000
okul,1000hastane,263Operavesinema
salonu ve buna benzer kültürel hayata
ilişkin merkezler tamamen tahrip
olmuştur.23
C.EkonomikYardımlar
Her ne kadar uluslararası platformlarda
dostluklarvedüşmanlıklargeçiciolarak
görülse de her ülkenin çizgisini
değiştirmek istemeyeceği ya da
değiştiremeyeceği politika alanları
bulunmaktadır. İşte Çin ile Kuzey Kore
arasındaki ilişkiler de bu kapsamda
değerlendirilebilir. 1953 yılında Kore
Savaşı’nın sona ermesini takip eden
süreçtekurulanKuzeyKore’yeÇin’inher
fırsatta yaptığı yardımlar ve gösterdiği
desteklerin temelinde yukarıda da ifade
edildiği üzere, yakın komşuluk, siyasi
bakımdan ortak kadere sahip olma ve
Kuzey Kore’nin Çin bakımından
bölgedeki en önemli ileri karakol
durumundaolmasıdır.
Kuzey Kore lideri Kim İl Sung, savaş
sonrasıilkyardımıSovyetlerBirliği’nden
talep etmiş ve oradan ümit ettiği
miktarda yardım alamamış olacak ki, o
yıllarda Çin’e pek sıcak bakmamasına
rağmen,Çin’denteminettiğiyardımların
niteliğiveniceliği,Sovyetlerdenaldıkları
yardımlardan çok daha fazla olmuştur.
Kore Savaşı’nın sora ermesinin
arkasından Çin 1953, 1961 ve 1985
yıllarında Kuzey Kore ile imzaladığı
anlaşmalar çerçevesinde bu ülkeye
büyük
miktarlarda
yardımlarda
bulunmuştur. 1962 yılının Ekim ayıda
Çin-Hindistan Savaşı sırasında Kuzey
KoreHükümeti,Hindistan’ıişgalciolarak
tanıdığını bildirerek Çin’e destek
vermiştir.24 1994 yılında Kuzey Kore
lideriKimİlSung’unölmesininardından
kiülkearasındakisiyasiveticariilişkiler
normaledönmüştür.
Çin’in Kuzey Kore’ye ekonomik
bakımdan gerçekleştirdiği yardım
şekillerini
iki
grupta
toplamak
mümkündür:
23
Shen Zhihua-Dong Jie, “Chaoxian Zhanhou
Chongjian Yu Zhongguo de Jingji Yuanzhu 1954-
1954-1960)”,ZhonggongDangShiYanjiu(中共党
1960(朝 鲜 战 后 重 建 与中 国 的 援 助:Kuzey
Kore Savaşından Sonra Ülkenin Yeniden
Yapılandırılması ve Çin’in Ekonomik Yardımları
史 研 究: Çin Komünist Partisi Tarihi
Araştırmaları),2011,Sayı3,s.49-50.
24YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao
Guanxi,a.g.m.,s.31.
22
STRATEJİKREKABET–MART2016
a)ÇinKuzeyKore’nindoğalfelaketlerya
daekonomikkrizlernedeniyleacilolarak
ihtiyaçduymasısebebiyleağırlıklıolarak
gıda maddelerinden oluşan hibe
şeklindeki yardımlar. Yukarıda da ifade
edildiği üzere, Çin Kuzey Kore’ye
karşılıksız ya da hibe olarak yaptığı
yardımların büyük kısmını tahıllar
oluşturmaktadır.
Dönemin Kuzey Kore lideri Kim İl Sung
buyıllardaoldukçauzunsayılabilecekbir
süre(2 hafta) ziyarette bulunduğu
Pekin’de iken Çinli yetkililerle yaptığı
görüşmelerde karşı taraftan yardım
talebinde bulunması üzerine Çin tarafı
Çin-Kuzey Kore Ekonomik ve Kültürel
İşbirliği Anlaşması’nın imzalanmasını
önermiş.Buanlaşmakapsamında19501953 yılları arasında Çin Kuzey Kore’ye
tamamı hibe olmak üzere toplam 7
trilyon 290 milyar Yuan’lik yardımda
bulunmuştur ki, bunun bir kısmı gizli
tutulmuş olup teknolojik yardımı, diğer
birkısmıdaçeşitlialanlarsakullanılmak
üzeremateryalyardımıidi.25
90’lı yıllardan bu yana doğal afetler ve
diğer sorunların etkisiyle bu ülkedeki
tahıl üretim rekoltesinin çok ciddi
oranlarda düşmesi nedeniyle diğer
ülkelerle birlikte Çin de Kuzey Kore’ye
büyük
tahıl
yardımında
bulunmuştur.26 Kim İl Sung’un
ölümünden sonra iki ülke arasındaki
ilişkiler normale dönmesinin etkisiyle
Çin 1995-1996 yılları arasında Kuzey
Kore’ye 400.000 ton tahıl yardımında
bulunmuş,1996-2000yıllarınıkapsayan
dönemdeise500.000tongıda,1.200.000
ton akaryakıt, 1.500.000 ton ağırlığında
kömür
yardımı
yapmıştır.
Bu
yardımların yarısı hibe, diğer yarısı da
geri ödemeli olarak gerçekleştirilen
yardımlardır.27
b)Çin’inKuzeyKoreileticariilişkilerini
yoğunlaştırarak
dolaylı
olarak
gerçekleştirdiği yardımlar. Yaklaşık
olarak yarım asır boyunca devam eden
Soğuk Savaş döneminde Kuzey Kore ile
kaderbirliğiyapanÇinbuülkeyeyüksek
derecede önem vermiş, Soğuk Savaş
döneminin sona ermesinden sonra da,
Çin tarafı bu ülkeye karşı önem
vermemekle kalmamış, Kuzey Kore’nin
diplomatik alanda da kazanımlar elde
etmesine gayret etmiştir. Soğuk Savaş
sonraki Çin ile Kuzey Kore arasındaki
ticareti
iki
safhada
incelemek
mümkündür:
2005-2008YıllarıArasındakiDönem:
Bu
aşamada
faaliyet
hakkında
hükümetler öncülük eder, bunun
arkasından şirketler faaliyete iştirak
ederdi. Soğuk savaş sonraki ticaretin
yönteminde görülen bir diğer değişiklik
de, artık eski kurallara göre standart
yöntem değil, sınır şehirlerindeki
şehirlerdeyapılmayabaşlanmıştır.2005
yılınınkimayındaÇinDevletBaşkanıHu
Jingtao,KuzeyKoretarafınındavetiyebu
ülkeyegitmişvegörüşmelersonuncunda
taraflar
arasındaki
ticaretin
geliştirilmesine yönelik olarak bazı
anlaşmalar imzalanmıştır. 2005 yılı
ortalarında ticaret hacmi 1.800.000.000
Dolar iken, bu rakam 2008 yılı
ortalarında
2.780.000.000
dolara
yükselmiştir.28
25ShenZhihua-DongJie,“ChaoxianZhanhou
27YuHongyang-BaDianjun,“LunZhongChao
Chongjian,a.g.m.,s.50.
26SongGuoyou,“ZhongguoDuiChaoxiandeJingji
YingxiangliFenxi(中国对朝鲜的经济影响
Guanxi,a.g.m.,s.32.
28ManHaifeng,XinShiqiZhongChaoGuanxı
DingweiYuZhongChaoBianjingquJıngjıHezuo
力:Çin’inKuzeyKore’yeEkonomikBakımdan
EtkilerininGücüneDairBirAnaliz)”,Hanguo
YanjiuLuncong(韩国研究论丛:Kore
AraştırmalarıHakkındaYazılar),2007,Issue16,
p.92.
区经济合作发展:YeniDönemdeÇin-Kuzey
KoreİlişkilerindePozisyonBelirlenmesiveÇinKuzeyKoreSınırTicariİşbirliğininGelişmesi),
LiaodongXueyuanXuebao(辽东学院学报:
Fazhan(新时期中朝关系定位与中朝边境
23
STRATEJİKREKABET–MART2016
Çin’inAçılmaPolitikası’nınuygulanmaya
başlamasıyla iki ülke arasındaki ticari
faaliyetlerin
yönteminde
ciddi
değişiklikler meydana gelmiştir. Daha
önceleri iki taraf arasındaki planlamış
ticaretsözkonusuiken,açılmapolitikası
döneminde Pazar ekonomisi yöntemi
tercihedilmeyebaşlanmıştır.
İkiülkearasındakiticaret1992yılından
itibaren artmaya başlamış, 1993 yılına
gelindiğindetaraflararasındakiticaretin
hacmi899.000.000Dolar’aulaşmış,1999
yılındahernekadarbuyöndekirakamlar
düşse de (370.000.000 Dolar), 21.
yüzyıla girildiğinde Kuzey Kore ile Çin
arasındaki ticari faaliyetler kısmen
yükselişe geçmiştir. İki ülke arasındaki
ticaret hacminin artırılamamasının
başlıca nedeni ticaret yapmak için
ortamın uygun olmamasıdır. Öyle ki, bu
ülkedefaaliyetgösterenÇinşirketlerinin
sayısı 500’den fazla iken son yıllarda
şirketsayısı200civarınadüşmüştür.Bu
şirketler arasında ticari faaliyetleri iyi
olanların sayısı da son derece sınırlıdır.
Bunun nedeni ise siyasi alanlardaki
engellerdir.
Kuzey
Kore’nin
politikalarındagörülensıkdeğişiklikÇin
şirketlerinin faaliyetlerini de doğal
olarak etkilemektedir. Ayrıca karşı
tarafınişbirliğikonusundahassas,siyasi
alanlardaki güçlü istekleri taraflar
arasındaki ticaretin gelişmesini önleyen
unsurlardanbazılarıdır.29
2010 Ağustos Ayından Günümüze
KadarOlanDönem:
Bu aşamaya dâhil olan ticari ilişkilerin
özelliği hükümetlerin ticari faaliyetlerin
başlamasına öncülük edip sektör
temsilcilerinin faaliyetlere direkt olarak
dâhil olmalarıdır. Tüm bu ticari
faaliyetler Pazar ekonomisi yöntemi ile
yapılmaktaolupkarşılıklıyararilkesinin
göz önünde tutulmasıdır. 2010 yılının
Ağustos ayında Kuzey Kore lideri Çin’i
resmi olarak ziyaret ettiğinde iki ülke
arasındaki
ticari
işbirliğinin
güçlendirilmesiüzerindedurulmuşveiki
ülke arasında 16 alanda işbirliği yapma
kararınavarmışlardır.
Taraflar arasında varılan bu son ticaret
anlaşmasıistenensonucuvermiştir.Zira
2009 yılında 1.100.000.000 Dolar olan
ticaret hacmi Ocak-Ekim 2010 arasında
8.700.000.000 Dolara yükselmiştir. Bu
derece yüksek bir ticaret hacminin
başlıcanedeni,büyükekonomiksorunlar
yaşayan Kuzey Kore tarafının ticari
mallara karşı duyduğu ihtiyaç ve ticari
bakımdan
gereksinim
duyduğu
desteklerdir. Son yıllarda Çin Kuzey
Kore’de büyük miktarlarda bulunan
kömür,madenaramavelimaninşaetme
gibi sektörlere büyük yatırımlar
yapmaktadır. Çin’in bu gibi faaliyetleri
Kuzey Kore’den gerçekleştirdiği ihracat
mallarının miktarının artmasına yol
açarken, Kuzey Kore’nin açık Pazar
dünyasına girmesini de kolaylaştırması
bakımındançokönemsenmelidir.30
Kurulduğundan bu yana kapalı sistem
devlet yönetimi yönetimini benimseyen
ve hür dünya ile hemen hemen hiçbir
ilişkiyegirmeyenKuzeyKore’nindevam
ettirmeyiistediğimevcutsisteminiartık
daha fazla sürdüremeyeceği çok açıktır.
ÇünküDoğuAsya’dakendisineekonomik
alanlarlabirliktesiyasiplatformlardada
enbüyükyardımıvedesteğisağlayanÇin
yavaş yavaş ekonomisinin daha sağlıklı
hale gelmesi ve dünya ile entegre
olabilmek için Kuzey Kore’nin serbest
Pazar ekonomisine girmesini dolaylı
LiaodongÜniversitesiDergisi),2011,Sayı6,s.
121.
29JinZhe,“XinJieduanZhong-ChaoJingmao
HezuodeXinTedianJiXinSilu(新阶段中朝经
贸合作的新特点及新思路:Çin-KuzeyKore
ArasındakiTicariİşbirliğininYeniSafhasının
ÖzellikleriveKavramsalDüşünceler)”,Dangdai
Yatai(当代亚太:AsyaPasifik),2010,Sayı6,s.
148-149.
30ManHaifeng,XinShiqiZhongChaoGuanxı,s.
121-122.
24
STRATEJİKREKABET–MART2016
yollardandaolsaalıştırmayabaşlamıştır.
Çinbukararlıyoldaistikrarlıbirşekilde
devam ettiği takdirde, Kuzey Kore
ekonomisi daha da düzlüğe çıkacak ve
ekonomikfaaliyetlersayesindedünyaile
dahadauyumlahalegelecektir.Belkide
bu sayede Doğu Asya bölgesini tehdit
eden bir unsur olmaktan çıkacaktır. Bu
bakımdan Çin’in Kuzey Kore ile olan
ticari ilişkilerinin gelişmesi yolundaki
yardımları
ve
yatırımları
çok
önemsenmelidir.
D.KültürelYardımlar
ÇinileKuzeyKorearasındakiekonomik
ve siyasi alanlardaki yakınlıklar
kaçınılmaz olarak kültürel ilişkilere de
yansımaktadır. Çin’in öncelikli ülke
durumundakiKuzeyKoregeçenyüzyılın
ortalarındanitibarenyetişmişelemanve
öğrencilerinidahaçokÇin’egöndermeyi
tercihetmektedir.KuzeyKore’ninÇin’in
doğal uzantısı olması nedeniyle de çok
eski dönemlerden itibaren Korelilerle
Çinliler arasında kültürel ilişkiler eksik
olmamıştır. Bazı Çinli araştırmacılar
Çinliler ile Koreliler arasında çok uzun
süre devam eden kültürel ilişkiler
nedeniyle Çin kültürünün Kore
kültürünü derin bir şekilde etkilediğini
vurgulamaktadırlar.ÇinkültürününAsya
medeniyetindeki yerinin ne kadar etkili
olduğu dikkate alındığında bu görüşü
kabul etmekte fayda vardır. Fakat iki
milletarasındakanbağınınbulunduğuna
dair görüşlerin ne denli tutarlı olup
olmadığı tartışmaya açık bir konu gibi
durmaktadır.31
YapılanbiraraştırmadaKuzeyKore’den
Çin’eöğrenimgörmeküzereilkolarak25
Haziran1950tarihindeyılında5öğrenci
gönderilmiştir.32 Arada birkaç yıl
geçtikten sonra Kuzey Kore’den Çin’e
gönderilme
işinin
anlaşmalar
çerçevesindegönderilmeyebaşlanmıştır.
Zira 1953 yılında Kuzey Koreli
Öğrencilerin Çin’in Yüksek dereceli
Okullarda Öğrenim Görmelerine İlişkin
Anlaşma imzalanmıştır.33 Bu anlaşmayı
iki ülke arasında 7 Ekim 1961 yılında
imzalanan Çin-Kuzey Kore Dostluk,
İşbirliği ve Yardımlaşma Anlaşması’nda
da iki millet arasındaki kan birliği
ilişkisindenbahsedilmektedir.34
Çin’in
Kuzey
Kore’ye
sağladığı
yardımların büyük çoğunluğu yukarıda
yazılanlardan da anlaşılacağı üzere
ekonomik alanlarda geçekleştirilmiştir.
Bunun yanında kültürel konuları içeren
yardımlar da söz konusudur. Çin bu
ülkeye bu bağlamda sağladığı yardımlar
insan gücü yetiştirme ve araştırmalar
yapmak üzere yetişmiş elemanlar burs
vermektedir. Başka ülkelerden çeşitli iş
kollarının yetişmiş ara eleman gücü ile
üretim sektöründe büyük bir boşluğu
dolduran, teknik insan gücünün staj
yapmak üzere kendi ülkesine çağırmak,
soğuk savaş dönemi sonrası Sosyalist
ülkelerinekonomikveteknikalanlardaki
işbirliğini geliştirmede önemli bir
yöntem idi. Bu bakımdan Kuzey Kore
31ZhangZengxiang,“XiantanGudaiZhongguoDui
33ZhangLu,“LaiHuaLiuxueshengJiaoyuZhengce
ChaoxiandeYingxiang(浅谈古代中国对朝鲜
Shuping(来华留学生教育政策述评:Çin’e
GelenYabancıÖğrencilerinEğitimiHakkındaki
PolitikalarHakkındaBirDeğerlendirme)”,Pingjia
的影响:Eski’inKuzeyKore’yeTesirleriÜzerine
BazıMülahazalar)”,DongjiangXuekan(东疆学
刊:DongjiangMecmuası),2004,Sayı7,s.87.
32ShiGuangting-YangJunying,“XinZhongguoDui
WaiHanyuJiaoxue40NianDaShıji(新中国对
外汉语教学40年大事记:YeniÇin’in
YabancılaraÇinceÖğretimineDairÖnemli
Kayıtlar)”,ShijieHanyuJiaoxue(世界汉语教学
:DünyaÇinceÖğrenimi),1990,Sayı2,s.98.
andGuanli(评价与管理:Değerlendirmeve
Yönetim),2005,Sayı12,s.71.
34MaJing-QuanHong,“LengZhanShiqide
ZhonChaoGuanxi(冷战时期的中朝关系:
SoğukSavaşDönemiZamanındaÇin-KuzeyKore
İlişkileri)”,DangdaiShi,ChaoxianHanguoYanjiu
(朝鲜韩国研究:KuzeyKore,GüneyKore
Araştırmaları),2012Sayı12,s.423.
25
STRATEJİKREKABET–MART2016
Çin’in ekonomik ve teknik işbirliği
geliştirmeye yönelik ilk işbirliği
anlaşması yaptığı ülkelerin başında
gelmektedir. Bu kapsamda 50’li yılların
başı ile 60’lı yılların ortalarına kadar
Kuzey Kore hükümetleri üretim
sektöründe staj yapmak üzere çok
sayıdaki elemanını Çin’e göndermiştir.
Çin’e daha iyi bir şekilde yetiştirmek
üzereelemangönderilmedenönce,Kore
savaşızamanındabuülkenin10.000’den
fazla mağdur olmuş çocukların
beslenmesi ve bakılması projesi
gerçekleştirilmiş, savaşın bitiminden
sonraki dönemlerde ise Kuzey Kore’nin
isteği üzerine, sözü edilen çocukların
yaklaşık olarak 2500 tanesi öğrenim
görmek ve çeşitli sanat dallarında
yetiştirilmeküzereÇin’debırakılmıştır.35
1960’lı yıllarda Rusya ile ilişkileri
bozulan
Çin
Sosyalist
sistemle
yönetilmekte olan 3. Dünya ülkelerine
insangücüyetiştirmekapsamındabüyük
yardımlaryapmıştır.Çindevletistatistik
Kurumu’nun istatistik verilerine göre
1963 yılının ikinci yarısında aralarında
Kuzey Kore’nin elemanlarının da
bulunduğu bazı ülke vatandaşlarından
378 tanesinin Çin’e gelerek staj
yapmaları sağlanmış ve bu yabancı
elemanların203tanesieğitimgördükleri
okullardan mezun oldukları için
ülkelerinegeridönmüşlerdir.
ÇinözellikleKuzeyKore’yeyaptığıinsan
gücü yetiştirme yardımı o kadar fazla
olmuşturki,10Mayıs1967tarihindebu
ülkeye bu kapsamda verdiği yardımı
durdurmakzorundakalmıştır.ÇünküÇin
sözü ettiğimiz ülkenin öğrencileri ve
teknikelemanlarıiçinçokfazlamiktarda
harcama yapması nedeniyle ileri
boyutlarda zarar görmeye başlamıştır.
Çinhükümetininilgilibirimleriöğrenim
görmekte olan tüm Kuzey Koreli
öğrencilerinin eğitim faaliyetlerine son
verildiğiduyurularak,stajyapmaktaolan
teknik elemanların stajlarını kısa
sürelerle
başka
iş
kollarında
yapmalarının sağlanacağına karar
verilmiştir.36
SONUÇ
Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti’nin
siyasiveekonomikalanlardakiortağıve
müttefiki durumundaki Kuzey Kore,
dünyanın en kapalı olma özelliğini
sürdürmegayretindedir.KoreSavaşı’nın
sona ermesinden itibaren siyasi, askeri,
insaniveekonomikbakımlardanenfazla
yardımlarını gördüğü Çin ile olan yakın
ilişkilerini genel itibariyle istikrarlı bir
şekildedevamettirmektedir.Şüphesiziki
ülke arasındaki istikrarlı ilişkiler Kuzey
Kore’nin uyumlu tutumundan değil,
Çin’in gayret ve çabaları sayesinde
günümüze kadar getirilebilmiştir. Çin’in
1992 yılında Güney Kore ile diplomatik
ilişi kurduktan sonra Kuzey Kore ile
arasında çıkan krizi yumuşak ve
sorunsuz bir şekilde çözmesi, süreci ne
kadar başarılı bir şekilde yönettiğinin
kanıtıdır.
KuzeyKoreileolanilişkilerindesiyasive
ekonomikunsurlarınsıkısıkıyabirbirine
bağlıolduğununtambilinceolanÇin,20
yüzyılınikinciyarısındanbuyanaKuzey
Kore’ye yaptığı yardımlar ve her zaman
açığa vurduğu siyasi destek ve
yardımların ürünlerini haklı olarak
almakistemektedir.Nükleerdenemeleri
yapma konusunda ısrarcı olması,
uluslararası denetim organlarına karşı
yeterince şeffaf olmaması ve düşman
kardeşiGüneyKore’yekarşıolumsuzve
35DongJie,“DuiZaiJingChaoxianShexishengde
İzlenenPolitikadakiDeğişiklikler)”,Huadong
LishiKaocha:JibenZhuangkuangJiZhengce
SifanDaxueXuebao(华东师范学报:Huadong
EğitimÜniversitesiDergisi),2011,Sayı6,s.50.
36DongJie,“DuiZaiJingChaoxianShexisheng,a.
g.m.S.51.
Bianhua(对京朝鲜实习生的历史考察:基
本状况及政策变化:Pekin’eKuzeyKore’den
StajyapmakÜzereGönderilenÖğrenciler
HakkındatarihiBirİnceleme:GenelDurumve
26
STRATEJİKREKABET–MART2016
uzlaşmaztavırlarınedeniyleAsyabölgesi
ve dünya barışını tehdit eden Kuzey
Kore’yikarşıÇin’in,diğerbatıülkeleriile
fikirbirliğiiçindebulunaraktavrınıbelli
etmesi emeklerinin karşılığını almak
istemesinde ne kadar haklı olduğunu
ortayakoymaktadır.
Her bakımdan Çin’in yardımlarına
muhtaç bir halde bulunan Kuzey
Kore’nin önünde sonunda Çin’in
isteklerineboyuneğerekAsya’nınsorun
çıkaran ülkesi olmaktan vazgeçeceğine
inanmaktabirsakıncaolmayacaktır,zira
herhangi bir ilişkide her daim yardım
alan bir taraf gün gelecek mutlaka emir
almayadaalışacaktır.Geneldedünyanın
çeşitli yerlerindeki mevcut sorunlar
konusunda varlığını çok fazla belli
etmeyen Çin, Kuzey Kore sorunu söz
konusu olduğunda diplomatik ve
ekonomik ağırlığını uzun bir zamana
yaysadayeterinceortayakoyduğunave
ortavadedeKuzeyKore’yiDoğuAsya’nın
sorunsuzülkelerkategorisinekatacağına
inanmaktaherhangibirsakıncayoktur.
Yarımasırdanfazladırsüredirhibe,geri
ödemeli ve yoğun ticari ilişkiler girerek
Kuzey Kore’ye devasa boyutlarda
ekonomik yardımlarda bulunan Çin bu
suretle sözü edilen ülkede daha ileri
boyutlardabaşgösterebilecekekonomik
krizin çıkmasına da büyük katkılarda
bulunmaktadır.
PKK–DAEŞÇapraz
AteşindenKurtulmak
RahimeEdibali
E
KASEMUzmanı
l Kaide, Eş Şebab, Boko Haram,
DAEŞgibiterörörgütlerininortaya
çıkış amaçları olan “hilafeti
getirme” iddialarının ne kadar gerçekçi
olup olmadığını irdeledikten sonra
Türkiye-ABDortakharekâtkararınınne
anlamageldiğinielealacağım.
Terör
Örgütlerinin
Mesnetsiz
İddiaları
DAEŞ halifeliğini ilan etti, ne olacak o
zaman? DAEŞ ABD’yi yenecek, AB’yi
yenecek, ondan sonra hilafet gelecek…
Öyle mi? Peki hangi ülkeye hilafet
gelecek?
Zaman zaman etkin devletler de hilafet
mekanizmasını kullanmaya çalıştılar.
İngiltere’nindeRusya’nındaABD’ninde
birhilafetarzusuvar.Büyükdevletlerbu
sembolmakamıkullanmakistiyorlar.Bu
da aslında İslam dünyasındaki çok
başlılığıyanianarşiyiarttırıyor.
İslamDünyasıfikren,ahlakenvekültürel
olarak bir araya gelmeli ki sonra o
makamlarınismikonsun,biranlamifade
etsin… İslam Dünyası günümüzde
maalesef dünyanın fakir topluluklardan,
birbirlerine karşı sevgisiz, saygısız…
BugünbirIrak’taSuriye’deİslamdevleti
kurduklarını söyleyenlerin Irak’taki
etkisine?Suriye’dekietkisine?
DAEŞNasılDoğdu?
Önce DAEŞ’in nasıl El Kaide’den
türediğinihatırlayalım;2006’daElKaide
tarafından yönetilen bir grup Irak’ta
İslami devlet kurduklarını ilan ettiler.
Grup önceleri El Kaide’ye bağlı iken,
ABD’ninAnbar‘adüzenlediğiharekâttan
sonragüçleriiyicezayıfladı.2010’daABD
hava harekâtı grubunun iki lideri olan
Ebu Ömer El Bağdadi ve Ebu Eyyub El
Mari’yiöldürdüktensonra,DAEŞörgütü
öncekiningölgesioldu.
2011’de ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle
Irak Başkanı Nuri el Maliki’nin bölgesel
polislerinin gruba yaşama imkânı
tanıması ve Suriye’deki sivil savaşın
örgüte kuvvetini toparlama imkânı
sağlaması DAEŞ’ın bugünkü konumuna
gelmesineyardımetti.
DAEŞ, 2012’lerin ortasında ABD
istihbaratı ve eğitim kuvvetleri
tarafından(bazıdurumlardahavadesteği
de dahil olmak üzere) Arap
Yarımadası’nda El Kaide tarafından
kullanılan toprakları yeniden istila
27
STRATEJİKREKABET–MART2016
etmeyi başardı. Nisan ayında grup,
Yemen’in beşinci büyük şehri olan
Mukalla’yı ve Hadramut civarındaki
başkent Sanaa’yı ele geçirdi. Bu esnada
Libya’dadaEnsarElŞeria,MücahitŞura
Konseyi ve DAEŞ; laik, milliyetçi ve
kabilecikuvvetlerlesavaşıyorlardı.
Derme çatma birliklerin nasıl eğitim
aldıklarını merak edersek, Rakka’daki
eylemci Ebu Muhammed’e kulak
verebiliriz. Ona göre DAEŞ savaş
deneyimi olan Çeçen, Özbek, Cezayirli
4000 savaşçıdan oluşuyor. Irak ve
Suriye’dekieğitimalanlarıneğitimi30ila
50 gün arasında değişiyor. Her grup
önceleri,sözdeşeriateğitimiylebaşlıyor,
eğitime…37
DAEŞ’iBekleyenAkıbetNe?
Askeri uzmanlara göre, DAEŞ de nihai
olarakArapYarımadası’ndakiTaliban,Eş
Şabab, El Kaide ve Magrip’deki El Kaide
ile aynı stratejiyi kullanacaktır. Grup
toprakkazançlarınıbirtarafabırakarak,
amorf şekline geri dönecek, terörist
faaliyetlerde bulunacaktır. Eğer DAEŞ
bulunduğukonumunumuhafazaederve
uydurma halifesini muhafaza etmeye
devamederse,yokedilecektir.
Tabiibuöngörülereşusorularaçısından
bakmakdamümkün;UsameBinLaden’in
öldürülmesindensonraterörfaaliyetleri
artıp,şiddetlendimi?“Tıpkıbirkanserli
hücrenin iyi alınamaması halinde tüm
bünyeye sirayet etmesi gibi. Terör
faaliyetlerinde liderin öldürülmesi de
başarılı olmazsa terör faaliyetleri daha
daartıp,hızlanabilirmi?Örgütünliderini
öldürmek,
örgütün
kaynaklarını
kurutmadanfaydalıolurmu?”
Bu yoruma ilave edilecek bir diğer
ihtimal ise, DAEŞ’in parçalanması,
parçalarınbirbiriylesavaştırılmasıdır…
ABD’nin Terörle Mücadele Stratejisi
Belirsiz
Geçtiğimizyaz2014’teABD’ninOrtadoğu
Özel Kuvvetlerinden sorumlu General
Michael Nagata, DAEŞ için “hareketi
anlamıyoruzveanlayıncayakadardaonu
yenemeyeceğiz”demişti.Nagata,aslında
Amerikan dış politikasının halet-i pür
mealiniortayakoyuyordu.
Suriye’nin önemli bir kısmı ve Irak,
DAEŞ’e mağlup oldu. Yemen anarşinin
içine gark oldu. Teröristler, Libya’da üs
kurdular. Boko Haram Nijerya’da,
Nijer’de ve Kamerun’da terörist
faaliyetlerde bulunuyor. Stratejisizlik
kısa vadede başarısızlığı beraberinde
getirdi.
Gerçekten de ABD bürokratlarının Ön
Asya’daki aşırılıkla ilgili pozisyonunu,
kansere benzetiliyor(BAE’nin ABD
büyükelçisi tarafından). Bu şartlar,
MısırlıCumhurbaşkanıAdül-fettahelSisi
tarafından, “İslami düşüncenin ana
kaynaklarında
reform
yapılması”
çağrılarının yapılmasına sebebiyet
veriyor. ABD’nin “İslami reformu”
desteklemesinin,
1950’lerde
CIA
tarafındankomünizmekarşıdüşüncenin
desteklenmesinebenzetiliyor.ZiraSoğuk
savaş dönemi boyunca, ABD antikomünist düşünürleri, Marksizm’in
etkisinibertarafetmeküzeredestekledi.
1950’lerdeBerlin’dekiKültürelÖzgürlük
Kongresi, komünist olmayan solu
desteklemek üzere CIA tarafından
fonlanıyordu.Öndegelendüşünürlerden
BertrandRussell,KarlJaspersveJacques
Maritain bu amaca hizmet ediyorlardı.
Arthur Koestler gibi önceleri komünist
olan pek çok kongre üyesi de otoriter
rejimin
tehlikelerinden
bahsediyorlardı.38
37http://www.ibtimes.com/inside-caliphate-
38https://www.foreignaffairs.com/articles/2015-
army-isiss-special-forces-military-unit-foreignfighters-1995134,SonErişim:13.07.2015.
06-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015.
28
STRATEJİKREKABET–MART2016
“Radikal İslam” Teriminin Yerine
“ViolentExtremism”
Obama, geçtiğimiz Eylül ayında DAEŞ’in
“İslami olmadığı” konusunda ısrar
ettiktenbiraysonra,BMGenelKurulu’na
“İslam’ın barış öğrettiğini” söyledi. Yine
geçtiğimiz Kasım ayında, Obama
Amerikan sağlık çalışanı Peter Kassig’in
öldürülmesi olayında öldürenler için
“şeytan”kelimesinikullandıama“radikal
İslam” terimini kullanmayı reddetti.
Daha sonra da “radikal İslam” kelimesi
Beyaz Saray’da duyulmadı, onun yerine
“vahşet aşırılığı” “violent extremism”
terimikullanılmayabaşlandı.
Tüm bu tabloların ardında İslam’a nasıl
muamele
edileceği
konusundaki
tartışmalar yatıyordu. ABD’nin önde
gelen “think thank” kurumlarından
CFR’ye göre Obama terörle mücadelede
çareyi“İslamreformunda”bulabilir.39
İngiltere Başkanı David Cameron’un
“İslami teröre” karşı önlemleri
sıkılaştırdığı açıklaması, İslam dinine
yapılanaşikârbühtaniken;ABDBaşkanı
Obama’nın niyetinin samimiyetine de
inanmak Obama’nın Müslüman Başkan
olduğuna
inanan
saf
Vanlı
vatandaşlarımızın kurban kesmelerine
benzeyecektir.
İslam Dünyasına Musallat Olan İlk
Terörist Eylem: “Hz. Osman’ın
Şehadeti”
Terörün İslam’la asla bağdaşmadığına,
İslam Dünyası’na musallat olan ilk
terörist hareketin Hz. Osman’ın kanlı
şahadetiileortayaçıktığını,belkiterörist
faaliyetlere itibar edenlerin Hariciler
olduğunu hatırda bulundurmamız,
oryantalist tasnif tuzağına düşmemek
için önemli bir bilgidir. Oryantalistlerin
anlamadığı ve/veya anlamanın işlerine
gelmediği diğer bir husus ise şeriat
konusudur.40 Mesela önemli araştırma
kurumlarından olan Pew Research
Center’ın 2013’te yaptığı bir araştırma,
Mısır, Irak, Ürdün, Fas ve Filistin
topraklarındakilerin
çoğunluğunun
topraklarında şeriat kurallarının hüküm
sürmesini
arzuladıklarını
ortaya
koyuyor. Oryantalistler şeriatın ve
amacının ne olduğunu, kaynaklarının,
sınırlarınınneolduğunubilmedikleriiçin
kendilerine zarar veren bir yapı olarak
gördükleri şeriatı neden istediklerini de
anlayamıyorlar.
Sorular
Şeriat isteyen DAEŞ aslında ne istiyor?
Kimin için ne kadar büyük bir tehdit
oluşturuyor? Nasıl durdurulabilir?
Soruları Amerika’nın Arap Baharı ile
başlattığı kaosla ortaya çıkan terörist
faaliyetlerin
öngörülemeyerek
kontroldençıkmasınınardındansorulan
sorular…41 ABD yönetimi, çabalarının
yöneleceği hedefi tayin edemedi. Bu
küresel bir terör müdür, yoksa “İslami
terör” müdür? Veya bu terörün
kökenleri,
açlıktan,
Suudiler’in
fonlamasından, ABD dış politikasının
geçmiştekihatalarındanveyabunlardan
tamamen başka bir kaynaktan mı
besleniyor?ABDhaberlerindenvedünya
raporlarındanokuduğumuzkadarıylabu
konunun tartışıldığı toplantılardan bu
soruların cevaplarına net bir cevap
çıkmadı.42
Tennessee askeri üssüne düzenlenen
üçlü saldırının ardından iyice sıkışan
ABD Başkanı Obama’ya yöneltilen
sorulararasındaşunlaroldukçailginç:43
–NedenSuriye’dekiDAEŞ’ekarşıgünlük
yoğunbombardımanyapmıyorsunuz?
Obama Yönetimi, Pentagon’un içindeki
ve dışındaki pek çok askeri danışmanın
39https://www.foreignaffairs.com/articles/2015-
06-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015.
40https://www.foreignaffairs.com/articles/weste
rn-europe/2015-04-20/calvin-caliphate,
Son
Erişim:26.06.2015
41https://www.foreignaffairs.com/articles/middl
e-east/2015-02-06/new-new-jihadist-thing,Son
Erişim:26.06.2015.
42https://www.foreignaffairs.com/articles/201506-16/problem-heaven,SonErişim:26.06.2015.
43CNNInternational,16.07.2015.
29
STRATEJİKREKABET–MART2016
tavsiyelerini kulak ardı ediyor. Beyaz
Saray’a,özelkuvvetlerininöncephelerde
bulunmasını istemediği8 eleştirileri de
yöneltiliyor. Obama ise bu eleştirilere
DAEŞ’e karşı 5000 hava hareketinin
düzenlendiğinivebinlercegrupüyesinin
öldürüldüğünü
açıklayarak
cevap
44
veriyor. Türkiye’yeYöneltilenÇifteTehdit
2011’den beri Türk Ordusu’nun
Suriye’ye
müdahale
edeceği
spekülasyonları yapılıyordu. Ankara,
Suriye sınırındaki kargaşadan ülkesini
korumak için BM’den ve Batılı
müttefiklerinden Suriye’de bir tampon
bölge ve uçuşa yasak hava alanı
oluşturmasınıistiyor.
ErdoğanHükümetiise,ABD’nindehava
harekâtı desteği verdiği Suriyeli
Kürtlerin
DAEŞ’in
ilerlemesini
kesmeleriniumdu.AncakPYDlideriSalih
Müslim
bu
yardımı
vermeyi
45
reddetti. ÖSO(Özgür Suriye Ordusu)
PKK’yakatıldığınıaçıkladı.
Geçtiğimiz aralık ayında DAEŞ, ÖSO’ya
karşıTOWfüzelerikullandığınıgösteren
fotoğraflarını yayınladı. ABD, ÖSO’ya
bazen DAEŞ’ın da eline geçen bir sürü
TOW füzeleri verdi. TOW füzeleri,
Palmira ve Hasakah’da, ÖSO ile yapılan
çatışma sırasında ele geçirildi. Idlib
bölgesinde ayrıca hala El Kaide’nin bir
kolu da TOW füzelerini kullanıyor.
Geçtiğimizekimayında,ÖSOElNusrave
Ahrar El Şam, El Kaide’yi Suriye’nin
güney kısımlarında TOW füzeleri ile
desteklediler. Çeçen gruplar da Kafkas
Emirliğinin ve El Kaide’nin Suriye kolu
olarakkendilerinigördükleriiçinDAEŞ’i
destekliyorlar.46
SuruçKatliamınınArdından
Türkiye, DAEŞ’in Suruç’ta yaptığı
katliamın ardından, İsrail’in kendi
ülkelerinde Hamas’ın saldırılarından
korunmak
üzere
yaptıkları
duvarabenzerbirduvarısınırımızainşa
etme kararı aldı.47 ABD’nin ve AB’nin
DAEŞ’ekarşıYPG’yisilahlandırmalarının,
DAEŞ’eyaracağınıdahaönceuluslararası
kamuoyuna anlatıp, bu ülkeleri ikna
edemediğimizegöre,Türkiye’ninABDile
ortak harekât yapma kararının sonuç
getirmesini ummak durumundayız. Bu
suretle umarım Türkiye maruz kaldığı
PKK–DEAŞ çapraz ateşinin birinden
böylecekurtulabilir.48
SosyalMedyave
İstihbarat
KenanÇabuk
D
KASEMUzmanı
ünyanınbirnumaralımedyaaracı
olarak kullanılan “sosyal medya”
aslında internet üzerinden ilk
karşılıklı etkileşim mecralarıyla başladı.
Yani forumlar, chat ortamları vs. Sosyal
medya kişinin kendini saklayabildiği ve
sadecekendisininbildiği;yüzyüzedeğil
ekrandan ekrana iletişim kurduğu bir
ortamdır.
Bu
sebeple
kişisel
özgürlüklerin sanal dünyada uçsuz
bucaksız olduğunu varsayarak kendini
sistem için sıkışmış hisseden toplumun
birnevikaçışyeridir.Bilgisayar,telefon,
tabletekranlarınınkişiselalanolduğuve
başkasının görmemesi için elimizden
44http://foreignpolicy.com/2015/07/06/5-
46http://www.thedailybeast.com/articles/2015/
questions-obama-should-have-been-asked-aboutthe-islamic-state-fight-but-wasnt/,SonErişim:
13.07.2015.
45http://thehill.com/blogs/flooraction/senate/246995-gop-hawks-obamas-isisstrategy-not-working,SonErişim:13.07.2015.
06/28/turkey-plans-to-send-troops-into-syriawidening-the-war.html,SonErişim:29.06.2015.
47http://www.nbcnews.com/storyline/isisterror/how-do-you-keep-isis-out-israel-buildingfence-alongn386366?cid=sm_tw&hootPostID=56088fdfdfa01
350474ef4f4db790ad9,SonErişim:13.07.2015.
48NTV,23.07.2015.
30
STRATEJİKREKABET–MART2016
geleni yaptığımız, haklarla değil de
megabayt, gigabayt, fotoğraf, yorum,
beğenivetakipçilerleölçülebilenbiralan
sosyalmedya…
Sosyal medya hayatımızın en önemli
parçası haline geldi. Artık insanlar
gündemi haber kanallarından değil de
sosyal medya mecralarından takip
etmektedirler. Peki, bu kadar geniş ağa
sahip, bu kadar geniş alana sahip bu
sistem gerçekten faydalı mı yoksa bazı
kurumlara hizmet mi etmektedir? İlk
olarak sosyal medya mecralarının
mantığından ve kuruluş amaçlarından
bahsetmek
gerekir.
İnsanlarının
birbirleriyletanışıpyeniinsanlarlavakit
geçirmesi ve birbirleriyle haberleşmesi
amacıyla kurulan bir sanal ortamdır.
Reklam ve tanıtım amacı daha sonra
eklenmiştir.
Fakat
birden
çok
popülerleşen, televizyonlarda haberlere
çıkarakherkesinburayaüyeolmasınıve
buradaolanbitendenhaberdarolmasını
istemeleri
tamamıyla
istihbarat
örgütlerinin bir çalışmasıdır. İstihbarat
örgütlerinin kişiler hakkında bilgi
toplayarakbunlarıdosyalaması(fişleme)
vebununiçinpersonelayırmasıciddibir
bütçe gerektirmektedir. Fakat sosyal
medyamecralarındainsanlarınhattaüye
olmayan kişilerin bile fotoğraflarda
etiketlenerek
bilgileri
kolaylıkla
depolanmaktadır. Milyarlarca insan
sosyal medya mecralarında sürekli
paylaşımda bulunmaktadır. Bir kişi
arkadaşlarıyla çektiği bir fotoğrafı
herkesin ismini yazarak bu mecralarda
paylaşabilmektedir.
Buradan
alınabilecek istihbarat kimin kiminle
temasta olduğu ve nerelere gittiği
bilgisidir. Unutmamak gerekir ki
günümüzdevegelecekyıllardaendeğerli
şeybilgiolacaktır.Artıkülkelerbirbirine
bilgi satacaklardır. Sosyal medya
üzerinden alınan bilgiler mükemmel bir
istihbarat sağlamaktadır. Bir diğer
konuda sosyal medya mecralarında
insanların
beğendikleri
veya
paylaştıkları resim, video, bilgi gibi
istihbaratî bilgiler üzerinden kişi
analizinin çok kolay bir şekilde
yapılabilmesidir. Yapılan analizlerle
kişinin genel karakteri ve sınırları ve
zaafları ortaya konmaktadır. İstihbarat
birimleri bu konudaki uzmanları ile
sürekli sosyal medya mecralarını
izlemekte
ve
buradan
bilgi
depolamaktadırlar. Özellikle psikolog,
sosyolog ve antropologlar bu alanda
istihbarat birimlerinde uzman olarak
çalışmaktadırlar.
Sosyal medyanın mecralarından sadece
kişisel olarak toplum genelinden bir
ölçümleme yaparak toplumsal duygu
yükünün
seviyesini
de
ölçmek
mümkündür.Antropologlarınbukonuda
istihbaratbirimlerineçokkatkısağladığı
görülebilmektedir.
İnsanların
mecralarda duygu ve düşüncelerini
belirtmelerini isteyen sosyal medya
mecraları buradaki anahtar kelimelerin
ölçülmesi ile bölge, şehir, özel bir grup
veya bir kurumun duygusal yükünü
ölçmek çok kolaydır. Buradaki bilgilerin
değerliliği
uluslararası
istihbarat
ağlarında çok değerlidir; Özellikle
stratejik
konumu
yüksek
olan
ülkelerdeki toplumlarda. Bu sisteme en
güzel örnek de “Arap Baharı”dır.
Günümüzde ve gelecekte de bunun gibi
birçoksenaryoortayakonacaktır.
Sosyal medyanın hızı ve gelişmişliği
insanlara çok cazip ve cezbedici
görünebilir. Ama genel algının geldiği
nokta insanların kendi özel bilgilerini
farkında olmadan bu sanal dünyaya
teslim etmeleridir. Facebook ve Twitter
gibifirmalarınarkasındaCIAgibibüyük
istihbarat teşkilatlarının olduğu gibi
birçok haber çıkmaktadır. Tabi ki de
birebir bu alanda çalışan istihbarat
ajanları olmayabilir ama mutlaka bir
işbirliği içinde oldukları kesindir.
Washington Post gazetesinin haberine
göre ABD’nin istihbarat örgütü CIA’nin
bütçesi 52.6 milyar dolardır. Bu kadar
büyük bütçenin sadece 11.6 milyar
dolarlık
kısmı
bilgi
toplamak
31
STRATEJİKREKABET–MART2016
üzerinedir.49 Bu harcanan paranın
büyüklüğüveyeriolarakdabirnumaralı
kaynak internet olmaktadır. Öncelikli
olarak da sosyal medya mecralarıdır.
Çünkübukadarçokinsanınbukadarçok
değerli bilgisine ulaşmak istihbarat
teşkilatları için paha biçilemez
değerdedir.
SergeyLavrovve
GünümüzRus
SiyasetindekiRolü
Araş.Gör.HalimTaşkaya
İstanbulÜniversitesi
S
ergey Viktoroviç Lavrov, 21 Mart
1950’de
SSCB’nin
Moskova
kentinde Ermeni bir baba ve Rus
kökenlibirannedendünyayageldi.1972
yılındaMoskovaSSCBDışişleriBakanlığı
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden
mezun olan Lavrov, mesleğinin ilk
yıllarına1972yılındaSSCB’ninSriLanka
büyükelçiliğindediplomatolarakbaşladı.
1976-81 yılları arası SSCB Dışişleri
Bakanlığı Uluslararası organizasyonlar
dairesinde görev aldı. 1981-88 yılları
arasındadaSSCBBMdaimitemsilciliği1.
sekreteriolarakgörevyaptı.1988yılında
SSCB’ye geri dönen Lavrov basamakları
hızla tırmanarak önce 1988-90 yılları
arasında SSCB Dışişleri Bakanlığı
Uluslararası ekonomik ilişkiler dairesi
başkanyardımcılığıgörevini,dahasonra
1990-92 yılları arasında Rusya Dışişleri
Bakanlığı Küresel problemler ve
uluslararasıteşkilatlardairesibaşkanlığı
görevini yürüttü. 1992-94 yılları
arasında Rusya Dışişleri Bakan
yardımcılığı görevini yürüten Lavrov,
1994-2004yıllarıarasıRusya’nınBM’de
daimitemsilcisiolarakgörevyaptı.50Bu
makam,Rusya’nınBMGüvenlikKonseyi
beşdaimîüyesindenbiriolduğuveveto
yetkisine sahip olduğu düşünüldüğünde
çok büyük önem arz etmektedir. Bu
dönemLavrov’unhemRushemdedünya
siyasetinde
varlığını
hissettirerek
tanınmasınısağlamıştır.Sonolarak2004
yılında Rusya Dışişleri Bakanlığı
görevine atanan Lavrov, Mart 2004’ten
beri Dışişleri Bakanlığı görevini
sürdürmektedir.
Lavrov, Rusça, İngilizce, Fransızca
ve Singalaca dillerini iyi derecede
bilmektedir.SingalacadiliniSriLanka’da
görevyaptığıyıllardaöğrenmiştir.
Siyaset alanında zamanla başarılı bir
diplomat ve yetenekli bir müzakereci
olarak itibar kazanan Lavrov “dünyanın
en zorlu dışişleri bakanı” olarak
tanınmaktadırvelâkabı“BayHayır”dır.51
Uyguladığı siyaset ile ilgili olarak
Amerika’nın BM Büyükelçisi John
Negroponte ; “Lavrov’un değişmez iki
amacı vardır: Rusya’nın ihtişamını
artıracak şekilde veto yetkisini
kullanmakvehernezamanmümkünseo
zaman Amerikalıları bozguna uğratmak.
Lavrov’un ahlâkı Rus devletinin
kendisidir” şeklinde düşüncelerini dile
getirmektedir.
Rus dış politikasının devletlerarası
realitelere ve bölge coğrafyasının
imkânlarına göre biçimlendirilmesinde
büyük etkisi bulunan Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov, Cumhurbaşkanı Putin ve
Bakanlar Kurulu düzeyindeki diğer
yetkililerle
yakın
çalışmalarda
bulunmakta ve dış politikayı birlikte
belirlemektedirler. Kabine içerisinde en
etkili bakan pozisyonunda bulunan
Lavrov’un birçok bakan arkadaşının
aksinePutinileeskiyedayananderinbir
49http://www.washingtonpost.com/wp-
51PeterOborne,“SergeyLavrov:AnEssentialNew
srv/special/national/black-budget/,SonErişim
Tarihi:15.04.2014.
50HannahThoburn,RusyaSiyasetiniAnlama
Klavuzu(Rapor),SETA2015,s.19.
Voice Has Emerged In International Affairs”, The
Telegraph,11Ekim2013.
32
STRATEJİKREKABET–MART2016
dostluğu olmamasına rağmen on iki
yıldır Rus dış politikasının başında
bulunması kendisine duyulan güvenin
bir göstergesidir. Tabi ki bunda
Rusya’nın son yıllarda uyguladığı
yayılmacı siyasetinde büyük bir etkisi
olduğukanaatindeyiz.
Lavrov,Kırım’ınilhakı,Donestkmeselesi
ve Suriye krizinde uyguladığı üstün
diplomasi ile Rusya’nın kazanımlarını
elde tutmasında etkin rol oynamıştır.
ÖzelliklemevkidaşıABDDışişleribakanı
JohnKerryilesıksıkbirarayagelerekiki
ülke arasında meselelerin diplomatik
yolla hızlı bir şekilde çözüme
kavuşmasınaönayakolmuştur.
Rusya’nın geleneksel yayılmacı siyaset
anlayışınıgünümüzsiyasiortamınagöre
modernize eden Lavrov, istenilen
hedeflere ulaşmak için öncelikli olarak
diplomasi yolunu kullanarak pragmatist
politikalar uygulamaktadır. Ortak çıkar
mantığı ile hareket eden Lavrov,
Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyidaimiüyeliğihakkınıkullanarak
SuriyeKrizinemüdahilolmuştur.Ayrıca
İran’a
uygulanan
ambargonun
kaldırılması yönünde olumlu tavır
göstererek ileriki zamanlarda oluşacak
ticaret ağına zemin hazırlamıştır. Yeni
oluşan bu konjönktürde Suriye krizinde
Rusya ile İran’ın Esed’i desteklemesi bu
yakınlaşmasının tesadüf olmadığını da
bizeaçıkçagöstermektedir.
Lavrov, Akdeniz ve Ön Asya’nın Rusya
Devleti’nin geleceği açısından hayati
önemesahipolduğununfarkındahareket
etmektedir. Lavrov, Rusya’nın Ön
Asya’daki tek askeri üssü olan
Suriye’deki Tartus deniz üssüne çok
önem vermekte ve Suriye’deki Esed
rejimininyıkılmasınınRusya’nınbölgede
varolanteküssünükaybetmesianlamına
geldiğini çok iyi bildiğinden dolayı
buradaki filoyu her geçen gün daha da
güçlendirmektedir. Bu amaca hizmet
etmesi amacıyla da Suriye iç savaşında
rejime bu üsten özellikle savaş uçağı
olmak üzere her türlü askeri yardım
yapılmaktadır. Ayrıca Rusya ile Şam
yönetimi arasındaki silah, uçak, tank ve
askeri malzeme ihracatı Rusya’nın
Suriye’de bulunmasının en önemli
etkenlerinden biridir. Esed Rejiminin
düşmesi ve muhaliflerin idareyi ele
geçirmesi durumunda Rusya, Suriye
üzerindeki
stratejik
üstünlüğünü,
bölgedeki varlığını ve silah pazarını
kaybedeceğini
bildiğinden
dolayı
Cenevre’de Esed’li idarenin devamı
yönünde kulis çalışmaları yapmaktadır.
Rusya’nın bölgedeki varlığını Esed’in
geleceğine bağlayan Lavrov geçen ay
düzenlediği yıllık basın toplantısında
dünya kamuoyunu Şam yönetiminin
devam etmesi konusunda ikna etmek
amacıyla önemli açıklamalar yapmıştır.
Suriye petrollerinin cazibesinin de
Rusya’nın Suriye ile ikili ilişkilerinde
önemverdiğikonulardanbirisiolduğunu
daunutmamakgerekir.
Sonuç
olarak
siyaset
yolunda
basamakları birer birer çıkan Sergey
Lavrov, Rusya Devletinin son yıllarda
dünya kamuoyuna sunduğu önemli
devlet adamlarından biri olmuştur. Rus
siyasi hayatına 2000’li yılların başından
itibaren damga vurmaya başlayan
Lavrov, günümüz Rus politikaları
açısından hayati bir yere sahiptir. V.
Putin ile birlikte ABD ile ciddi bir
çatışmayagirmedenhattabirçokalanda
işbirliğiyaparakRusyaFederasyonunun
güçlükalmasına çalışmaktadır. 33
STRATEJİKREKABET–MART2016
GiritPolitikası
ŞimdideKıbrıs’ta
BüşraÇakmak
O
KASEMUzmanı
smanlı, topraklarının çoğunu
diplomasi
oyunlarıyla
kaybetmiştir. Osmanlı Devleti,
1897’de Yunanistan’a savaş açarak, bir
aygibikısasüredeYunanordusunakarşı
zafer kazanmıştır. Osmanlı ordusu
Atina’ya girecekken, Rus Çarı II.
Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin
baskısıyla II. Abdülhamit Osmanlı
ordusunu durdurmuş, Osmanlı Devleti
bu savaştan toprak alamadığı gibi savaş
tazminatı dahi alamamıştır. Aksine
Girit’teki nüfuzunu kaybetmiştir. Bu fiili
durumneticesinde1910’daGiritMeclisi,
Yunanistan’la birleşme kararı alarak,
Girit onca açılıma rağmen 1913’de
Osmanlınınelindençıkmıştır.Dışgüçler
ve Yunanistan’ın tarihte Girit’te
uyguladıkları politikanın benzerini
bugünKıbrısiçinuygulamaktadır.
55 yıldır Kıbrıslı Rumlar her vesile ile
Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmaya
çalışıyorlar. Yüz sene evvel Girit’te
uyguladıkları senaryoyu Kıbrıs’ta da, bu
seferdahaçağdaşyöntemlerleuygulayıp
adayı Yunanistan’a bağlamanın yollarını
aramaktadırlar.BuaşamadaTürkiye’nin
fiiliveetkin,yaniaskerimüdahalehakkı
daolamayacağından,AB’ninbüyümeyen
bebeği Yunan hayalini gerçekleşmesine
fırsattanınacaktır.
Makarios’tan beri başa gelen tüm Rum
liderlerin hepsinde Türkiye’nin taviz
vermesiniistemişveENOSİSdüşüncesini
savunmuşlardır. Kafalarında da iki tane
sabitleşmiş fikir ve hedef vardır.
Birincisi, Kıbrıslı Türklerle eşit haklara
dayalı bir devletin kurulmasına yol
açacak bir anlaşmaya imza atmamak ve
kendilerince tarihlerine vatan haini
olarak geçmemektir. İkincisi, sadece
politikentrikalarlaveAvrupa’nındesteği
ile aynen Girit’te olduğu gibi, kâğıt
üstünde adanın tümünü ele geçirip
Yunanistan ile birleşme politikasını
gerçekleştirmektir.
Diğer
taraftan
BM’nin Kıbrıs’ta yaptığı araştırmaları
sonucu,1963-1974yıllarıiçindeKıbrıslı
Türklerin yaşadığı soykırımın sadece
maddizararıbugününparasıile6milyar
Euro’dur. GKRY’nin isteği, Kıbrıslı
Türklerin tarihte yaşadığı bu maddi ve
manevizararıunutupçözümümitleriile
müzakeresürecinedevametmesidir.
Tarihe baktığımızda 1960 yılında Kıbrıs
Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Türklerin
ortaklık payının yüzde 30 olması bir
tesadüf değildir. Dönemin başbakanı
Adnan Menderes ve Dış İşleri bakanı
Fatin Rüştü Zorlu’nun ileriyi görerek
bilinçli bir şekilde ortaya koyduğu
Yunanistan ve İngiltere’ye kabul
ettirdikleri çok kritik ve çok teknik bir
yüzdeliktir. Genel anlayışa göre yüzde
30’unaltındakibirnüfusoranı,“azınlık”
olarakkabuledilmektedir.Kıbrıs’ta1960
yılında kurulması kararlaştırılan “Kıbrıs
Cumhuriyeti” adlı devlette Kıbrıslı
Türklerinazınlıkmuamelesigörmelerini
önlemek amacı ile Türkiye’nin isteği
üzerineanayasayakonmuşbirorandır.
Günümüzde
müzakere
sürecinde
Rumlar, 1974 sonrasında adaya gelen
Türk nüfusunun tekrar Anadolu’ya
dönmesini ve kurulacak yeni devletteki
Rum nüfusunun yüzde 82, Türk
nüfusunun da yüzde 18 olmasını
istemektedir. Amaçları da Kıbrıslı
Türkleri“Azınlık”olaraklanseetmekve
azınlıkhaklarınamahkûmetmektir.Eğer
Sayın Cumhurbaşkanı Rumların bu
teklifini kabul ederse, nüfusla birlikte,
topraklarda
azalacak
ve
de
müzakerelerin sonunda Referanduma
gidilecekse, daha işin başından
Referandum oyları 39 bin HAYIR ve 1
EVETilebaşlayacaktır.
III. Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Hiç kimse
benim vatandaşlarımı, şunlar gidecek,
bunlara kalacak şeklinde ikiye ayıramaz
ve bölemez. KKTC halkı bir bütündür ve
tümüdehiçbirayırımyapılmaksızınyeni
34
STRATEJİKREKABET–MART2016
kurulacak
devletin
vatandaşları
olacaktır” düşüncesindeydi ve bu
düşüncesini de onlarca kez gerek
müzakeremasasında,gereksedemedya
önünde dile getirmişti. “Hiçbir KKTC
vatandaşı geri gitmeyecek, mülkiyet
konusunuTakasveTazminatileçözüp,hiç
kimse de mülkünden de olmayacak”
duruşunu ve düşüncesini sürdürmüştü.
Aynı politikanın bu dönemde de devam
etmesişarttır.
Adaya, AB veya NATO’nun garantör
olması durumunda, sürdürülmekte olan
müzakerelerin sonucunda kurulması
düşünülen “Birleşik Federal Kıbrıs
Cumhuriyeti” de, Kıbrıslı Rumlar nüfus
çoğunluğuna güvenip, Kıbrıslı Türklere
aynen 1963, 1964, 1967 ve 1974
yıllarındayaptıklarıgibisilahlısaldırıda
bulunabilir. Sonunda da “Bu onların iç
meselesidir”diyerekherhangibirşekilde
çatışmaya müdahale etmeyeceklerdir.
Garantörlüklerin kaldırılması demek
Türkiye’nin, Zürich’te 11 Şubat 1959’da
imzaladığı anlaşmadan feragat etmesini
istemeleridir.
Kıbrıslı Türklerin önce hile ile adadan
çıkarılması planını yapan, sonrasında
bunun uzun vadeli bir plan olduğunu
düşünerek,silahlayoketmeyeçalışanve
Kıbrıslı Türkleri eziyetlerle önce devlet
dairelerinden,sonracumhuriyettenatan,
nüfus politikalarıyla Kıbrıslı Türkleri
azınlık sayısına indirgeyerek adanın
hakimi olan Rumlar, Türkiye’nin
garantörlük
haklarından
feragat
etmesini isterken, Kıbrıslı Türkler ve
TürkiyehalaRumlarilebirdevletaltında
birleşmenin çözüm olacağı hayaline
kapılmamalıdır.
Şimdisonmüzakeresürecindeelealınan
başlıklarabaktığımızdaisealtıanabaşlık
üzerinde detaylı ve yoğun müzakereler
yürütülüyor.
1. Güç Paylaşımı ve Yönetim: Federal
devletteyönetiminhangiesaslarüzerine
kurulacağı ve idarenin taraflar arasında
nasılpaylaşılacağı;
2. AB Üyeliği: Kuzeyin AB üyeliği ile
oluşacakyenişartlaraadapteedilmesi;
3.
Ekonomi:
Ortak
ekonomi
politikalarınınbelirlenmesi;
4. Mülkiyet: Mülkiyet rejiminin AB
müktesebatıylauyumluhâlegetirilmesi;
5. Toprak: Türk tarafından eski mülk
sahibi olan Rumlara bırakılacak
topraklar;
6. Garantörlük: Türkiye, Yunanistan ve
İngiltere’nin garantörlük haklarının
yenidendüzenlenipdüzenlenmeyeceği.
Müzakerelerin
ana
başlıklarından
olmamakla birlikte, halen yerleşime
kapalıolanaskeribirbölgedurumundaki
Maraş’ın Rum tarafına iadesi ve
yerleşimeaçılmasıbugünensıktartışılan
konulardanbiridir.GerekGKRY,gerekse
uluslararası toplumdan Türkiye’ye bu
yönde bir jest yapması için öneriler
gelmektedir.
Örneğin
Avrupa
Parlamentosu
Dışişleri
Komitesi,
Türkiye’yegüvenartırıcıönlemlerolarak
Kıbrıs’tanaskerleriniçekmesiveMaraş’ı
BM’ye devretmesi yönünde çağrıda
bulunmuştur.
AkıncıveAnastasiadisİsviçre’ninDavos
kasabasında bu yıl 46’ncısı düzenlenen
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF)
ikinci gününde “Kıbrıs’ı Birleştirmek”
başlıklı özel oturumda bir araya
gelmişlerdir. Anastasiadis, Ada’daki
sorunların
çözümüne
ilişkin
görüşmelerin “adayı saran umut iklimi”
çerçevesinde çözülmesi yolunda birlikte
çalışmaya
devam
edeceklerini
vurgulamıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa
Akıncı Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğe
olduğu kadar Avrupa değerleri ve
ilkelerine dayalı iki kesimli bir
federasyonyönetiminisavunmaktadır.
Türkiyeiçinburadaönemliolan,Kıbrıslı
Türklerin yıllar boyu maruz kaldıkları
çiftestandartveayrımcılıktantamamen
kurtulmaları, kendilerini içeride ve
devletlerarası
alanda
güvende
hissedecekleri ve kimliklerini uzun süre
muhafaza edebilecekleri kalıcı bir siyasi
çözümekavuşmalarıdır.Bugünvarılacak
35
STRATEJİKREKABET–MART2016
olası
bir
çözümün
yeni
komplikasyonlara,gerginliklereveoldubittilere yol açmaması için federal veya
başka türlü bir yapı olsun Türklerin
siyasi, sosyal ve ekonomik olarak kendi
kendilerineayaktakalabilecekbirdevlet
yapısı
içerisinde
yaşamalarının
sağlanmasıesastır.
EmperyalistGüçler
KarşısındaİkiÜlke:
KoreveOsmanlı
Araş.Gör.A.FatihŞendil
NevşehirHacıBektaşVeliÜniversitesi
19.
yüzyıl Kore ve Osmanlı
için oldukça bunalımlı bir
yüzyıl olmuştur. Büyük
devletlerin
sömürgeci
amelleri
karşısında bir o yana bir bu yana
savrulan iki ülkenin kaderi de sonunda
bu devletler tarafından işgal edilmek
olmuştur. Osmanlı’da daha erken
başlayan batılılaşma süreci Kore’de
birkaçnesilsonragerçekleşmiştir.Fakat
karşılaşılan sorunlar ile batılılaşma ve
sömürgecigüçlerekarşıdurmasüreçleri
iki ülkede de oldukça benzerlik
göstermektedir.
Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı sonrasında
emperyalist güçlerce işgal edilmesi,
Kore’nin de Japon işgali sürecine denk
gelmektedir. Türkiye de Kore de bu
güçlerekarşıaynıseneyani1919yılında
bağımsızlık
mücadelesine
başlamışlardır. Fakat iki ülkenin elde
ettiğisonuçlarfarklıolmuştur.Bununen
büyük sebebi Japonya ve İngiltere’nin I.
Dünya Savaşı’ndan çıktıktan sonraki
farklı durumlarıdır. İngiltere savaş
sonunda yıpranmış bir vaziyette iken
Japonya savaşın ana merkezine uzak
olduğu ve sürekli hammadde sağladığı
için ekonomisini ciddi anlamda
büyütmüştü.
Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda
yenilmesinden sonra Kore özgürlüğüne
kavuşmuştur. Savaş sonrasında Kore’de
1945’de ABD önderliğinde geçici
hükümetinkurulmasıileTürkiye’deçok
partili hayata geçiş aynı yıllara
rastlamaktadır. Nitekim iki ülkenin yolu
Kore Savaşı’nda kesişmiş ve bu kesişme
Türkiye’ye NATO üyeliğini getirmiştir.
SoğukSavaşileberaberbölünenKore’de
batılılaşmaveBatıBloğunaentegrasyon
Güney Kore ile devam etmiştir. Soğuk
Savaş’ıngetirdiğibaskıyıllarıTürkiye’yi
de Güney Kore’yi de askeri darbeler
döneminesokmuştur.
Kore’de Batılılaşma hareketi Osmanlı’ya
göre daha geç başlamıştır. Osmanlı’da
batılılaşmanın 1789’da tahta geçen III.
Selim ile başladığı, Tanzimat ve
Meşrutiyet ile hızlandığı bilinmektedir.
19. yüzyılın sonlarında Kore’yi
yönetmekte olan Coson hanedanı batılı
misyonerler
ve
sömürgecilerin
politikaları sonucunda Kore’de münzevi
bir siyaset takip etmekteydi. Fakat
Japonya’nın Amerika ile olan ilişkileri
neticesinde Kore ve Japonya arasında
limanların kullanımı ile alakalı 1876’da
Kanghwa Antlaşması yapılmıştır. Bu
antlaşma sonrasında Kore, Japon ve
Amerikan gemilerine Busan, Inchon ve
Wonsan limanlarını serbestlik içinde
kullandıracağını
taahhüt
etmiştir.
Ekonomik antlaşmalar sonucu küçük
Kore şehirleri Japon tüccarlarla hızla
büyümüştür. Bu antlaşma yabancı
kaynaklarda “Opening of Korea” yani
Kore’nin açılması olarak geçmektedir.
Osmanlı’daisebusüreçdemiryoluinşası
ve yabancı müteşebbislerin Osmanlı
Topraklarına girmesi ile başlamış
Duyun-ı Umumiye ile zirve noktasına
ulaşmıştır.
1890’larda feodal düzene karşı
ayaklanançiftçileribastırmakiçinCoson
hanedanı Japonya ile işbirliği yapmıştır.
Bu durum Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya
36
STRATEJİKREKABET–MART2016
karşı Osmanlı’nın İngilizler ile işbirliği
yapması ile kıyaslanabilir. İki ülke de
doğru tabirle çareyi cellatlarında
aramaktaydı. Kore’nin Japonya ile
işbirliği yapması devlet yöneticileri
arasındakötükarşılanmıştır.Japonya’nın
Kore işlerine müdahalesi ve Kore
siyasetinde etkinliğini arttırması Coson
hanedanına karşı kamuoyu oluşmasına
sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak
devletricalindenbazıkimselerRusyaile
yakınlaşma kurmuşlardır. Bu kişilerden
başı Kraliçe Min çekmektedir. Kraliçe
MinKoreüzerindeartanJaponbaskısını
Rusya ile yakınlaşarak engellemeye
çalışmıştır. Fakat Kraliçen Min, 1895
Kasım’ında
Japon
ajanlarınca
öldürülmüştür.
1894-1895’te Çin ile savaştan zaferle
çıkan Japonya bölgede giderek gücünü
arttırmaktaydı. Kuzey kesimlere doğru
yayılan Japonya, Rusya için bir tehdit
oluşturmaya başlamıştı. Uzakdoğu’da
Çin’in Japonya tarafından yenilmesinin
birsonucuolarakJaponyaveRusyaçıkar
çatışmasına girmiştir. Osmanlı 19.
yüzyılınikinciyarısındaİngiltere-Fransa
ile Rusya arasındaki çıkar çatışmasını
kullanarak hayatta kalmaya çalışırken
KoredeÇin-RusyaileJaponyaarasındaki
çıkarçatışmasınıkullanmayaçalışmıştır.
Durum böyle olunca da bazı devlet
adamları Rusya’nın yanında yer alırken
bazıları Japon batılılaşması Meji’nin
(hanedanının) örnek alınması için
Japonya’nın
yanında
yer
alma
düşüncesindeydi.
Kore’ninkine benzer “denge politikası”
Osmanlı’daenyoğunşekilde19.Yüzyılda
hissedilmiştir. 19. Yüzyılın ilk yarısında
Bab-ı Ali, Fransa’nın Mısır isyanına
müzaheret etmesi üzerine Ruslara
yakınlaşarak 1833’te Hünkâr İskelesi
antlaşmasını imzalamıştır. Öte yandan
Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşit Paşa
İngiliz yanlısı bir politika izleyerek
İngiltere’yi Mısır’a ve Rusya’ya karşı
kullanmaya çalışmıştır. İngilizler, Mısır
isyanını bastırmada yardım etmelerine
karşılık
Baltalimanı
Antlaşması’nı
imzalamışlardır. Bu antlaşma ile
Osmanlı, İngiltere için açık bir pazar
halinedönüşmüştür.
Bu süreçte Kore tam olarak
sömürgeleştirilirken Osmanlı bir yarısömürgeülkehalinegelmiştir.19yüzyıl
boyunca demiryolu yapımı ve yabancı
sermayeninmadençıkartmasanayineel
atması, önce Osmanlı Bankası’nın
ardından da Duyun-ı Umumiye’nin
kurulması Osmanlı’yı yarı-sömürge
haline
dönüştüğünün
somut
göstergeleridir.
I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı
demiryollarına en fazla yatırımı yapan
%48’likpaylaFransaidi.Almanya%41,4
ve İngiltere %10,6’sını yapmıştır.
Osmanlı’da batılı devletlerin demiryolu
inşası ve ülkenin sömürgeleştirilmesi
arasında doğru orantılı bir bağ
bulunmaktadır. Benzer bir durum
Kore’de
yaşanmaktadır.
Kore’nin
sömürgeleştirilmesinde
Kore
limanlarınınbaştaJaponlarolmaküzere
Amerika ve Avrupalılarca kullanılması
söz konusudur. 1895’te 7 bin Japon
Kore’de ikamet ederken, 1896’ta bu
rakam10bine,1904’teRus-Japonsavaşı
öncesi 40 binlere ulaşmıştır. Japonlar,
küçük bir balıkçı şehri olan Busan’ı
önemli bir ticaret merkez limanı haline
dönüştürmek amacı ile bu şehri inşa
etmişlerdir. Bunu yine artan nüfus
üzerindentakipedebilmekteyiz.1882’de
1800JaponBusan’dayaşarkenburakam
1897’de 5.500’e ulaşmıştır. Günümüzde
de Busan Kore’nin en büyük liman
şehridir. 1897’de toplam Japon nüfusu
Kore
nüfusunun
%14,4’ünü
oluşturmaktaydı.
UlaşımileilgiliOsmanlı’dadaKore’dede
dışgüçlerinyaptığıbuyatırımlarülkenin
kaynaklarını daha rahat elde edebilmek
ve stratejik bölgelerini daha rahat
kullanmak adına yapılmıştı. Günümüz
Türk demiryollarının önemli bir kısmı
Osmanlı
döneminde
yapılmıştır.
Toplamda8.619kilometreyapılanhattın
37
STRATEJİKREKABET–MART2016
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
4.136 kilometrelik kısmı kalmıştır.
Günümüzde (2010) Türkiye’nin toplam
demiryolu ağı uzunluğu 11.940
kilometredir.Yanigörüldüğügibisadece
19. Yüzyılda o dönemin teknolojisi ile
inşa edilen demiryolu günümüzdeki
demiryolunun1/3’ündenfazlasınıteşkil
etmektedir. Bu durum Kore’de liman
şehirleri için de aynen geçerlidir.
Günümüzde Kore’de Dünya çapında
ticari hacmi bulunan liman şehirleri,
Japonsömürgecilertarafındankurulmuş
ancak yıllar sonra Koreli yerli sermaye
bulimanlarıkullanabilmiştir.
1905 yılında Japon-Rus savaşından
Japonya’nın galip çıkması Doğu Asya’da
Japon hâkimiyetinin kuvvetlenmesine
yolaçmıştır.BuJaponhâkimiyetiÇin’den
Kamboçya’yakadargenişbircoğrafyaya
uzanmıştır. Kore üzerinde doğrudan
Japon egemenliğine karşı temel
engellerden biri Rusya idi. Rusya’nın
Japonya’ya yenilmesini müteakip bu
engelortadankalkmıştır.
1905 yılında Japonya’nın Rusya’yı
yenmesinin hemen ardından Japonya
Kore ile Eul-sa Koruma Antlaşmasını
imzaladı. Bu antlaşmaya ile Japonya
Coson’un (Kore’nin o dönemki
hükümeti) toprak bütünlüğünün ve
diplomatik ilişkilerinin kendi himayesi
altına olduğunu ilan etti. Yani Japonya,
Kore’yi kendi bölgesi olarak gördüğünü
ve özerk bir yapıda kendisine bağlı
olduğunu ilan etti. Aynı yıl Kore’ye
16.000 Japon askeri yerleştirildi. Bu
askerlerHanyang’aveKore’ninmuhtelif
yerlerine
yerleştirildiler.
Kore’de
sömürge yönetime zemin hazırlayacak
olan Genel İdare Dairesi açıldı. Bu
daireye Japon memurlar yerleştirildi.
Kore’nin idaresinin Japon kontrolüne
geçmesibudairetarafındansağlandı.
Kore’de1905yılındakurulanGenelİdare
Dairesi Osmanlı’da 1881’de kurulan
Duyun-ı Umumiye ile benzerlikler
göstermektedir. Osmanlı’nın tuzdan,
balıktan,tütündenvealkoldengelentüm
vergileri toplayan bu dairede de
Kore’deki Genel İdare Dairesi gibi
sömürgeci güçlerin memurları istihdam
olunmuştu.GenelİdareDairesi,Koretam
manası ile sömürge haline dönüşmeden
doğru tabirle “yarı-sömürge” iken
kurulmuş bir dairedir. Duyun-ı
Umumiye’de tam olarak böyle idi.
Osmanlı’yı yatalak hale getiren ancak
öldürmeyen bir idare idi. Bu iki kurum
emperyalist
güçlerin
sömürmek
istedikleri ülkelerin içlerine nüfuz
etmeleri hususunda ve çalışma
prensipleri
konusunda
benzerlik
göstermektedir. Nitekim Genel İdare
Dairesi ilerleyen yıllarda Genel
Hükümetedönüşecektir.
Sonunda sayıları giderek artan Japon
asker ve jandarmalar Kore Sarayı’nı
kuşatarak Kral Sungjon’a İlhak
Antlaşmasını 22 Ağustos 1910’da zorla
imzalatmışlardır. Bu antlaşma ile Kore
resmen
Japon
sömürgesine
dönüşmüştür.
Kore’nin
tüm
topraklarınınJaponya’yailhakedildiğine
dair imzalanan bu antlaşma sonucunda
“Genel İdare Dairesi” “Genel Hükümet”e
çevrildi.BuantlaşmaileKore1945yılına
kadarJaponsömürgesiolarakkalmıştır.
1910 yılından sonra Osmanlı Kore’den
pek farklı bir durum arz etmemekte idi.
Koretammanasıilebağımlıhalegelirken
Türkmilletiiçindeoldukçasıkıntılıyıllar
başlamıştı. Osmanlı Devleti, 1910 ile
beraber on seneden uzun bir savaş
dönemine girmiştir. Önce 1911’de
Trablusgarb’ta İtalyanlara karşı, 191213’te Balkanlarda Rusların kışkırttığı
Balkan milletleri ile ve sonunda
Osmanlı’yı çökertecek olan 1914’te I.
Dünya Savaşı’nda o anda farklı niyeti
olan Almanya hariç tüm emperyalist
batılı güçlere karşı yaşam mücadelesi
vermiştir. Sonunda Batılı yayılmacı
güçler karşısında savaş üzerine savaş
veren Osmanlı 1920’de Sevr Antlaşma
taslağı ile tıpkı Kore’nin Japonya
tarafından ilhak edildiği gibi İtilaf
38
STRATEJİKREKABET–MART2016
Devletleri tarafından parçalanmak
istenmişveişgallerbaşlamıştı.
Türk milletinin şansı Milli Mücadele’yi
başlatması ve Mustafa Kemal gibi bir
lideri
kendi
içerisinden
çıkartabilmesidir.MilliMücadeleruhuile
Türk milleti yeniden toparlanmış,
kendisi için ölüm olan Sevr Antlaşma
taslağına reddetmiş ve kurtuluş
mücadelesi için adeta küllerinden bir
kere daha doğmuştur. 1919 Mayıs’ında
Samsun’a ayak basan Atatürk’ün
kurtuluşmücadelesidiğertümsömürge
halkları
tarafından
heyecanla
karşılanmıştır. Bu mücadele “Çin’den
Hindiçine,KaraAfrika’yakadarsömürge
veya yarı sömürge idaresi altında
yaşayan
Konfüçyüsçü,
Brahman,
Hıristiyan
veya
putperest
yüz
milyonlarca insana sevinç ve ilham
kaynağıolmuştur”.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak
bastığı sene yani 1919’da Kore’de de
sömürge yönetimine karşı büyük bir
direniş örgütlenmekte idi. Yaklaşık on
senedirJaponya’nınfiiliişgalisonucunda
yurt dışına sürülen Koreli aktivistler
Japonya’ya
karşı
kuvvetli
bir
milliyetçiliğin yükselmesine ön ayak
olmuştu. Japonlarla antlaşma imzalayan
Kral Kojong’un ölümü, 14 maddelik
Wilsonilkelerininilanıvebuilkelerinbir
maddesi olan toplumların kendi
kaderlerinibelirleyebilmesimaddesigibi
gelişmelerdeKorelilerinayaklanmasına
kapı aralayan bazı gelişmeler olmuştur.
Japonlara karşı sömürge yönetimi
boyunca en büyük isyan olan bu
toplumsalhareketinilkkıvılcımıbaşkent
Seul’de Pagoda Parkı’nda ateşlenmiştir.
Bu hareket 1 Mart ayaklanması olarak
tarihe geçmiştir. Çoğu toplumsal
hareketin başlangıcı gibi 1 Mart
ayaklanması da öğrencilerin bu parkta
Kore Halkı Bağımsızlık Bildirgesi’ni
okuması ile başladı. Zincirleme olarak
ayaklanmalarülkeninheryanınasıçradı.
Tüm ülkede Kore’nin bağımsızlığı için
toplamda iki milyon insan ayaklanmış,
1500’den fazla gösteri düzenlenmiştir.
Bu gösteriler sırasında 7.509 insan
öldürülmüş, 15.849’u yaralanmış ve
46.303’ütutuklanmıştır.
Kore’de bir ayaklanma ve karşı koyma
bilinci oluştuysa da bu Japon işgaline
karşı koymaya yeterli değildi. Üstelik
ABD dahil İtilaf Devletleri Japonların
DoğuAsya’dakibufaaliyetlerineciddibir
engelleme yapmamaktaydılar. I. Dünya
Savaşı’ndan zaferle çıkan Japonya, Çin
üzerindeki hâkimiyetini daha da
arttırmıştı. Japonya, Savaş ile Avrupa’da
oluşanekonomikboşluğuçokiyigörmüş
ve bu boşluğu doldurmayı bilmiştir.
Savaş yılları Japonya’yı dünya gemi
ticaretinde 3. sıraya yükseltmiştir ve
1914-1919 yılları arasında endüstriyel
üretim ve maden alanında %10
büyümüştür.
Tam olarak bu noktada Türkiye ve
Kore’nin kaderi ayrılmaktadır. Türk
Ordusu İzmir’i Yunan işgalinden
kurtardıktanveMilliMücadele’ninaskeri
kanadınıbaşarıiletamamladıktansonra
Çanakkale’ye yönelmiş ve oradan
İstanbul’daki İtilaf Devletleri güçlerini
tehdit etmeye başlamıştır. Bu durum
İngiltere’debirkrizenedenolmuştur.Bu
kriz tarihte “Chanak Chrises” yani
Çanakkale krizi olarak ele alınmıştır.
Fransa, Osmanlı’nın Doğu topraklarının
paylaşılmasında İngiltere ile tam bir
antlaşmaya varamadığı ve 1921’de
Mustafa Kemal önderliğindeki Ankara
Hükümeti ile Ankara Antlaşması’nı
imzaladığıiçintekrardansavaşagirmeyi
gözealamamıştır.İngiltere’deisesavaşın
getirdiği ağır ekonomik yaptırımlardan
dolayı parlamentoda tekrardan savaşa
girmek istemeyen kesim ağır basmış ve
1922 Ekim’inde David Lloyd George ve
kabinesi istifa etmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal zaten yıpranmış olan
İtilaf Devletleri arasındaki anlaşmazlığı
değerlendirmiş ve bu devletleri
tekrardanmasayaoturtmayıbaşarmıştır.
Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi
Kore’yi
sömürgeleştirmek
isteyen
39
STRATEJİKREKABET–MART2016
JaponyaI.DünyaSavaşı’naoldukçauzak
bir coğrafyada olduğundan zayıflamak
şöyle dursun, savaştan daha da
güçlenerekçıkmıştır.
1 Mart 1919 Kore bağımsızlık
ayaklanması Türkiye’ninki ile mukayese
edildiğindeKoreadınaüzücübirşekilde
başarısızolmuştur.FakatKorelileradına
nisbi bir başarı elde edilmiş, Japonlar
sömürgeyönetiminigöstermelikdeolsa
“yumuşatmak” zorunda kalmışlardır.
Öldürülen binlerce Koreliden sonra
Japon jandarmasının yerini yerel polis
almıştır,Japonöğretmenlervememurlar
askeri üniformaları yerine sivil
giyinmeye
başlamışlardır.
Koreli
memurlarla Japon memurlar isyan
öncesi aynı maaşı alamıyorken
bağımsızlık mücadelesi sonrası aynı
dairedevepozisyondaçalışanmemurlar
aynımaaşıalmayabaşlamışlardır.Buve
bunungibibirdizideğişiklikKorelilerin
mücadelesi sonunda Japonlardan zorla
alınmıştır.Busebeptenisyanıntamamen
başarısız olduğunu söylemek haksızlık
olur. Fakat Koreliler Türkiye’nin elde
ettiği gibi bir müzakere şansını elde
edememişler
ve
bağımsızlıklarına
kavuşamamışlardır.
Sonuçolarakikiülkebenzersüreçlerden
geçip farklı sonuçlar elde etmişlerdir.
Bunda başta Japonya ve İngiltere’nin I.
Dünya Savaşı sonrası vaziyetleri etkili
olmuştur. 1919-1945 arası iki ülke için
tamamen farklı zamanlar olmuştur. II.
Dünya Savaşı sonrası ise bu iki ülkenin
kaderi yine kesişmiş ve Rusya Amerika
arasındakutuplaraayrılanDünya’dayer
arayışınagirmişlerdir.BusüreçteYemen,
Almanya,Vietnam,Koregibibazıülkeler
bölünürken Türkiye, Yunanistan, İtalya
gibi ülkeler ciddi baskı altında Batı
Bloğuna
yanaşma
zorunluluğu
hissetmişlerdir. Soğuk Savaş’ta Kore ve
Türkiye
gelecek
yazılarımızda
incelenecektir.
40

Benzer belgeler