Herkes için hukuk Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Hemite biyogaz
Transkript
Herkes için hukuk Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Hemite biyogaz
Sayı: 31 Temmuz 2008 Herkes için hukuk Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Hemite biyogaz üretiyor Gıda krizinde küresel dayanışma Türkiye iklim değişikliğine uyuma hazırlanıyor Herkes için hukuk Dör t milyar insan – dünyamızda yaşayan insanların çoğunluğu – hukukun üstünlüğünden dışlanmış olduklarından daha iyi bir hayat kurma şansından da yoksun bırakılıyor. Ankara, Temmuz 2008 Yasal Yetkilendirme Komisyonu tarafından hazırlanan ve 3 Haziran 2008’de New York’ta tanıtılan raporun bulguları böyle... Komisyon, hükümetlere, uluslararası kurumlara ve sivil topluma, küresel yoksullukla mücadelede, yasal yetkilendirmeyi merkeze ve en ön sıraya koymaları gerektiği konusunda çağrıda bulunuyor. Bu kapsamda, rapor ayrıca UNDP’yi öncü olması ve diğer BM örgütleriyle beraber çalışarak yoksulların yetkilendirilmeleri için tutarlı ve çok taraflı bir gündem yaratmaya çağırıyor. “Ders açıktır. Demokratik kurallar gözardı edildiğinde ve bir sığınak sağlayacak yasa olmadığında, en çok kaybedecek olanlar kaybetmeyi kaldıramayacak olanlardır” diyor UNDP tarafından desteklenen bağımsız komitenin eşbaşkanlığını yapan ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright. “Yasaların, hakların, uygulamanın ve yargının altyapısını oluşturabilme, yüzlerce milyon insanımız için savunmasızlık ile güven ve çaresizlik ile onur arasındaki farkı yaratıyor”. “Hukukun Herkes için Çalışmasını Sağlama” başlıklı rapor, dünyada kentlerde yaşayan insanların yarısının gecekondularda yaşadığı ve kayıtdışı ekonomilerde çalıştığını vurguluyor. Bu insanlardan daha fazlası da tecrit edilmiş kırsal kesimlerde toprağa ve diğer kaynaklara sınırlı güvenli erişim ile hayatını sürdürüyor. Bu insanlar yasaların dışında yaşıyor: gayrı resmi iş akitleriyle çalışıyor, kayıtdışı şirketler işletiyor ve çoğunlukla resmi haklarının olmadığı arazileri işgal ediyorlar. Filipinlerde, evlerin ve iş yerlerinin %65’i kayıtdışı, Tanzanya’da ise %90’ı. Diğer birçok ülkede bu değer %80’in üzerinde. Kayıtdışı ekonomi gelişmekte olan dünyanın ekonomisinin üçte birinden fazlasını oluşturuyor. “Yoksul insanların halihazırda birbirleriyle anlaşmaları, sosyal akitleri var ve herkesin tanıdığı ve uyduğu tek bir yasal sistem oluşturmak için yapmanız gereken profesyonel olarak bu kontratları standartlaştırmak” diyor Komisyonun eşbaşkanı Hernando de Soto. Hiçbir modern pazar ekonomisi, yasalar olmaksızın işlemez ve meşru olması için güçlerin bile yasalara uygun olması gerekiyor diyor Komisyon ve yoksulların yetkilendirilmesinde verilen ulusal ve uluslararası çabaların merkezinde bulunması gereken dört temel taşı belirliyor: adalete erişim ve hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakları, çalışma hakkı ve “işveren hakları”. Adalete erişim ve hukukun üstünlüğü – Rapor, “yasal tanınırlık doğumda başlar” diyor. Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde on çocuktan yedisinin doğum sertifikaları veya diğer kayıt belgeleri yok. İnsanlar büyüdükçe, resmi belgeleri veya yasal müracatları olmaksızın evlerde yaşıyor, işgücünü satıyor ve küçük işletmeler açıyorlar. Yasalar sadece anlaması çok güç ve konuşmadıkları dillerde değil aynı zamanda yoksul için çok az yasal yardım var ya da hiç yok. Hindistan’da, her bir milyon insan için yaklaşık 11 yargıç var, 20 milyondan fazla dava hala beklemede ve bazı hukuk davalarının mahkemeye ulaşması 20 yıl alıyor. Filipinlerde ortalama bir yargıcın birikmiş 1,479 davası var. Mülkiyet hakları – Tam anlamıyla üretken olabilmek için varlıkların, hem bireysel, hem toplu mülkiyet haklarını tanıyan hemde örf ve adet haklarını tanıyan bir sistem tarafından yasal olarak tanımlanması gerekiyor.. Gerek bir işletme gerekse basit bir araç kutusu olsun, varlıkları standart kayıtlarla, isimlerle ve kontratlarla kaydetmek ve değer biçmek, haneleri ve işletmeleri korur. Menkul ve gayrı menkuller, yoksulların teminat olarak kullanabilmeleri ve kredi, işletme kredisi ve ipotekler için erişilebilir olmalı Çalışma hakları – Kayıtdışı çalışma, gelişmekte olan ülkelerin toplam istihdamının yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu oran bazı Asya ve Afrika ülkelerinde %90’a ulaşıyor. Diğer yandan, çalışanlara güvenli çalışma hakkı sağlamak, çalışanların ve işverenlerin verimlerini arttıracak yeni becerilere yatırım yapmaya teşvik ediyor. İşveren hakları – Bir işletmeyi kaydettirmenin ilk basamağı olan ruhsat almak, genelde aşırı bürokrasi ve pahalı fiyatlar yüzünden engelleniyor. Inter-Amerikan Kalkınma Bankası’nın 12 Latin Amerika ülkesinde gerçekleştirdiği bir çalışma, tüm işletmelerin sadece %8’inin yasal olarak kayıtlı olduğunu ve 23 milyon işletmenin kayıtdışı çalıştığını ortaya koydu. Bu yüzden işletme sahipleri resmi banka kredileri alamıyor, kontrat imzalayamıyor veya tanıdık müşteri ve ortakların oluşturduğu kişisel bir ağın ötesine geçemiyor. Bu tür işletmelerde, işletme sahipleri mülkiyetlerini çocuklarına aktaramıyor. Şirket ve işletmeleri yasallaştırmak, mülkiyetin bir jenerasyondan diğerine aktarılmasını sağlar ve limited şirketi gibi kavramlar kişisel risklere karşı korumayı ve varlıkların korunmasını da içeriyor. Eşbaşkan Albright “yoksulların yetkilendirilmesi uzun vadede zarar görmelerini azaltmak açısından hayati öneme sahip. Yoksullar ancak mülkiyetleri için yasal korumaya, imtiyaz güvenliğine ve geri ödenebilir kredilere erişim sağladıkları zaman arttırılmış büyüme ve üretim için gerekli yatırımları yapacaklardır. Yoksulların saklı enerjilerini ve yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarmak Komisyon’un görevinin merkezinde yatıyor ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için verilen her çabanın merkezinde olmalı” diyor. Komisyon üyeleri, toplumun yasalarının yoksula bir duvar oluşturduğunda, demokratik yönetişimin hukuki müessesinin yasalar olduğu fikri zarar görüyor diyor. Buna karşılık, yasal korumayı genişletmek, barışçıl bir toplumun sürdürülmesinde ve yerel hükümetin istikrarında daha fazla vatandaşın pay sahibi olmasını sağlıyor. Komisyon, yoksulun yetkilendirilmesini genişleten stratejilerin, istikrar, barış ve demokratik yönetişim gibi daha geniş konulara da etkilerinin olduğunu savunuyor. “Hükümetler, yurttaşların ihtiyaçlarına cevap vermek için vardırlar. Yoksulların yasal korumasını genişletme, - özellikle yoksulların gözünde – yerel hükümetin değerini ve meşruluğunu arttırır” diyor eşbaşkan Hernando de Soto. Komisyon, “yoksulluğu dünya tarihinden silmenin tek başına yasal yetkilendirme ile gerçekleştirilemeyebileceğini ancak yasal yetkilendirme olmadan da gerçekleşemeyeceğini” vurguluyor. Rapor, yasaların öneminin üstünde duruyor ve yasal yetkilendirmenin dört temel taşını açıklıyor. Rapor ayrıca adalete erişim, mülkiyet hakları, çalışma hakları ve işveren hakları konularında değişiklik için bir gündem çağrısında bulunuyor ve uygulama stratejileri üzerine tavsiyeler sunuyor. Raporla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş “yasal ve kurumsal çerçevede devletin rolünü şimdi daha iyi anlıyoruz; kalkınma stratejileri, devlet tarafından yürütülen kalkınma ile özel sektör tarafından yürütülen kalkınma arasında seçim yapmak değil. Daha çok, herkese fırsatlar sunacak bir çerçeve yaratmak için ikisini nasıl biraraya getireceğimizle ilgili. UNDP, Komisyon’un çağrısına cevap vermekten mutluluk duyuyor. Önümüzdeki aylarda, bu önemli gündeme dikkatleri çekerek, her düzeyden ve her sektörden ortaklarımızla beraber çalışacağız” dedi. Komisyon, Kuzeyden, Güneyden, Doğudan ve Batıdan devlet başkanları, hükümet yetkilileri, bakanlar, yargıçlar, ekonomik araştırmacılar ve diğer kıdemli siyaset yapıcılar olmak üzere 21 komisyon üyesinden oluşuyor. Üç yıl boyunca, komisyon, yerel hükümetlerle, akademisyenlerle, sivil toplumla ve halk hareketleriyle 22 ulusal görüşme yaptı ve hepsi uzmanlaşmış rapor sunan beş teknik çalışma grubu oluşturdu. Madeleine K. Abright Amerika Birleşik Devletleri eski Dışişleri Bakanı ve Birleşmiş Milletler Amerika eski Daimi Temsilcisidir. Albright şu anda yükselmekte olan pazarlara odaklanan yatırım danışmanlığı şirketi olan Albright Capital Management LLC’nin (Albright Sermaye Yönetimi Ltd.) başkanı. Hernando de Soto Liberty and Democracy (Özgürlük ve Demokrasi) Enstitüsü’nün başkanı ve The Mystery of Capital (Sermaye Gizemi) ve The Other Path (Diğer Yol) başlıklı çalışmaların yazarı. Yoksulların yetkilendirilmesinde UNDP’nin çalışmaları Yoksulların yetkilendirilmesi, UNDP’nin yeni 2008-2011 Stratejik Planı’nın merkezine yerleştirilmiş bir kavram. UNDP’nin adalete erişimi sağlama, kapsayıcı pazarlar, kadınlar için miras ve mülkiyet haklarının yanı sıra çalışma haklarının güvence altına alınması alanlarında verdiği çabalar yasal yetkilendirmenin insani gelişme için gerekli olduğu inancına dayanıyor. Yoksulların yetkilendirilmesi için yapılacak etkin reformlar, Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada daha sağlam politikaların ve stratejilerin güçlü tamamlayıcısı olabilir. Bu, UNDP’nin çalışma alanlarından iki tanesini – demokratik yönetişim ve yoksulluğu azaltma – birbirine daha da yakınlaştıran bir gündem. Bu yazı, UNDP’nin New York’taki merkezi tarafından hazırlanan makalelerden derlenmiştir.. Ceza hukuku sisteminde uzlaşma Adalet Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye’de 'Ceza Hukuku Sisteminde Uzlaşma Pratiğini Geliştirme' projesi’ni, 12 Haziran 2008’de toplanan bir çalıştayla başlattı. Ankara, Temmuz 2008 Proje, Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nın onarıcı adalet ve mağdur-fail uzlaştırması alanındaki uygulamalarına teknik destek vererek ve gerekli kapasitenin gelişimini sağlayarak ceza hukuk sisteminin etkinliğinin artmasını amaçlıyor. Adalet Bakanlığı’nca başlatılan kapsamlı kapasite geliştirme çerçevesinde, proje, onarıcı adalet genelinde, mağdur-fail uzlaştırması özelinde, eğiticilerin eğitimiyle kurumsal kapasiteyi arttıracak ve farkındalık yaratma programlarıyla da bu alternatif ihtilaf çözüm mekanizmasının daha yaygın uygulanmasına katkıda bulunacak. Çalıştay, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Kahraman, Ceza İşleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman, Eğitim Dairesi Başkanı Özcan Avcı ve UNDP Türkiye Mukim Temsilci Yardımcısı Ulrika Richardson-Golinski’ın açılış konuşmalarıyla başladı. Toplantı sırasında, Türk ceza sisteminde uzlaşmanın yeri ve öneminin yanı sıra Türkiye’de uzlaşma uygulamalarındaki deneyimler, kazançlar ve zorluklar ve onarıcı adalet ile ceza yasası arasındaki ilişki tartışıldı. Uzlaşma ve uygulanması üzerine daha önceden gerçekleştirilen bir anketin bulguları da katılımcılarla paylaşıldı ve çalıştaylar düzenlendi. Program hakkında daha detaylı bilgi almak için lütfen buraya tıklayınız. Türkiye Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağı 10 Temmuz 2008’de Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağının güncel işleyişi ile ilgili bir konferans Türk Kalite Derneği (KALDER) tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlendi. Ankara, Temmuz 2008 Konferans, Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi, Prof. Dr. Murat Güvenç’in Bilgi Üniversitesi adına Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalamasıyla başladı.. Katılımcılar arasında akademisyenler, devlet kurumları yetkilileri ve STK’ların yanı sıra yaklaşık 100 Küresel İlkeler Sözleşmesi üyesi firmanın temsilcileri de dahil olmak üzere her sektörden ve her düzeyde özel sektör temsilcileri de vardı. İmza törenini takiben, Yürütme Kurulu’nun görevi ve üyelik yapısının gözden geçirilmesi, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) uygulamaları, denetleme ve KSS raporlamaları gibi konular ele alındı. Diğer taraftan, UNDP İstanbul özel sektör ofisi program yöneticisi Hansin Doğan bir konuşma yaptı ve Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin mevcut durumunu anlattı. Doğan, Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye ağı aktivitelerine değindi, Atina’da yapılan son Bölgesel Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağı toplantısında edindiği deneyimlerini paylaştı ve Küresel İlkeler Sözleşmesi çabalarının getirdiği fırsat ve zorluklara değindi. Toplantı süresince, katılımcıların, Yürütme Kurulu’nu daha etkin kılmak için alınacak önlemler, Küresel İlkeler Sözleşmesi üyeleri arasında iyi örneklerin paylaşılması, Küresel İlkeler Sözleşmesi raporlamasının denetlenmesi, kurumsal sosyal sorumluluk ve Türkiye Küresel İlkeler Sözleşmesi Ağı’nın organizasyonu gibi birçok konuyu ele aldıkları çalıştaylar da düzenlendi. Hemite biyogaz üretiyor Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Şirketi (BTC) ile UNDP or taklığında oluşturulan Küçük Yatırım Fonu’nun desteğiyle “Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan Atıklarından Biyogaz ve Biyogübre Üretimi” projesi başlatıldı. Ankara, Temmuz 2008 Osmaniye iline bağlı Hemite Köyü atıklarla iç içe... Köyün içinde kontrolsüz bırakılan hayvan dışkılarının insan sağlığına ve çevreye büyük zararları var. Tarımsal ve hayvansal atıklar yüzey ve yer altı sularıyla Ceyhan Irmağı’na karışıyor. Hemite Köyü’nde yaşam alanlarının dar olması ve genelde büyükbaş hayvancılık ile geçimini sağlayan hane halklarının hayvan dışkılarını depolayacak alanlara sahip olmadıkları için köyün içinde kontrolsüz olarak bırakmaları, başta çocuklar olmak üzere Hemite Köyü sakinlerinin sağlığını tehdit ediyor. İşte bu hayvan dışkılarını kontrollü bir şekilde toplamak ve işlemden geçirerek kaliteli biyogübre ve biyogaz elde etmek amacıyla köyün yardımına Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği koştu ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Şirketi (BTC) ile UNDP ortaklığında oluşturulan Küçük Yatırım Fonu’nun desteğiyle “Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan Atıklarından Biygaz ve Biyogübre Üretimi” projesini başlattı. Büyükbaş hayvan dışkıları hiçbir işleme tabi tutulmadan doğaya atıldığında, bölgede koku ve zararlı bakteriler oluşuyor. Ayrıca doğaya terk edilen bu kaynaklar, hava ve su kirliliğine yol açıyor ve bozulmaları sırasında ortaya çıkan gazların atmosfere karışmaları sonucu küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açıyorlar. Ayrıca hayvan atıklarının açıkta ve yer üstü depolanması durumunda, atıkların gübre formuna dönüşmesi için gereken reaksiyonlar tam gerçekleşmemekle beraber bir kısım mineraller de toprağa sızarak kayboluyor. Proje çerçevesinde oluşturulacak biyogaz ünitesinde uygun koşullarda değerlendirilen hayvansal atıkların gübre değeri yaklaşık 2 kat artacak. Ayrıca biyogaz yakıldığı zaman ortaya çıkan ısı enerjisi, tezekten 4,5 kat ve odundan 2,5 kat daha fazla oluyor. Bu amaçla kurulacak biyogaz ünitesinde elde edilen biyogaz ayrıca elektrik enerjisine dönüştürülebilecek ve köydeki süt depolama tesisinin karlılığını arttırmada kullanılacak. Reaktörün bir diğer çıktısı olan biyogübre ise satılabilecek. Böylece proje, alternatif enerji kullanımı yoluyla ekolojik olarak sürdürülebilir üretimin ve işletmelerin geliştirilmesi amacını taşıyor. Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği Başkanı ve aynı zamanda proje koordinatörü olan Mehmet Özer, Yeni Ufuklar’a verdiği mülakatta, projenin hedeflerini anlattı: Mehmet Özer (M.Ö.): Projeyi hazırlama amacımız köyümüzün yerleşim alanlarının dar olması. Burada hayvancılık yapılıyor ve bahçeler olmadığı için insanlarımız bu hayvan atıklarıyla iç içe yaşıyor. Yine çocuklarımız da oyun alanlarının dar olması sebebiyle bu atıklar yüzünden sağlık tehdidi ile karşı karşıya. Amacımız, insanları, çocukları ve çevreyi böyle sağlıksız bir ortamdan kurtarmak ve bu hayvan atıklarının düzenli bir şekilde Mehmet Özer Hemite ve Çevre Köyler Toplumsal Gelişim ve Girişim Derneği Başkanı “Düzenli Toplanan Büyükbaş Hayvan Atıklarından Biygaz ve Biyogübre Üretimi” Proje Koordinatörü toplanmasını sağlayarak, çevre üstünde oluşan tehditleri en aza indirmek. Ayrıca Türkiye enerji bakımından dışa bağımlı yani eksik enerjimiz var. Bizde kendi enerjimizi bu biyogaz tesisinde yaratmak istiyoruz. Tarımsal kalkınma kooperatifimizin süt soğutma tankı var ayrıca yem kurma ünitesi oluşturuldu. İşte bu ünitelere kendi enerjimizi sağlayacağız. Ayrıca çiftçimiz, üreticimiz bu atıkları kurutarak elde edeceğimiz biyogübreden de faydalanacaklar. Dışkısını topladığımız hayvanlara bedava veteriner hizmeti de götüreceğiz. Bu da üreticinin hayvanının sağlığını sürdürmedeki maliyetini düşürecek. Biz bu hayvanların düzenli aşılarını, kontrollerini ve belirli aralarla sağlık bakımlarını üstleneceğiz hatta bu alandaki çalışmalara başladık bile. UNDP Türkiye: Peki halkı gübre toplamaya nasıl teşvik edeceksiniz? Biriktirdikleri hayvan atıklarını dışarı atmalarındansa toplamalarını nasıl sağlayacaksınız? M.Ö.: Hanehalklarına boş variller dağıtılacak. Traktör verdiğimiz bir kişi de her gün ev ev dolaşacak ve dolu varilleri toplayıp boş varil verecek. UNDP Türkiye: Dolu variller nerede toplanacak? Mehmet Özer: Variller kurulacak olan reaktörde toplanacak. Orada bunları suyla karıştırıp gaz elde edeceğiz. UNDP Türkiye: Peki proje kapsamında şu ana kadar gerçekleştirilen etkinlikler neler? Ve yine gelecekte yapılması beklenenler? M.Ö.: Şu ana kadar proje dahilinde tarımsal kalkınma kooperatifiyle beraber yem kurma ünitesi kuruldu. Dışkılarını toplayacağımız hayvanların sahipleriyle görüşüp, toplantı yaptık. Onlara nasıl hizmet vereceğimizi, atıkları nasıl toplayıp varillere koyacaklarını anlattık. Ayrıca hayvanlara hastalıklara karşı aşılama yaptık. Hayvanlardan kıl örnekleri alarak, sütlerini arttıracak çalışmalar gerçekleştirdik, hayvan yemlerine gerekli mineralleri ekledik ve 3-5 kişinin hayvanında denemeler yaptık. Deneme yaptığımız hayvanların sütlerinde belirli bir artış gözledik. Sözgelimi, mineraller katmadan elde ettiğimiz süt boş yani verimsiz ama minerallerle sütün verimi 1,5 misli artıyor. UNDP Türkiye: Peki biyogaz reaktörünün yapım aşamasına ne zaman başlanacak? M.Ö.: Haziran sonu başlanıyor. Temmuz’un sonunda tamamlanıyor. Sonra da iki aylık bir deneme süreci var. Tüm kapasite çalışmaya herhalde Ağustos sonu Eylül başı gibi başlarız. UNDP Türkiye: Peki projenin sürdürülebilirliğini nasıl sağlanacak? Yani bu varil toplama işlemi bundan böyle her gün yapılacak mı? M.Ö.: Tabi, elbette, her gün. Çünkü bunun için bir kişiyi istihdam ediyoruz. Düzenli olarak traktörüyle toplama işini yapacak, hiç aksatmayacak. Bu iş için de şahıslarla bire bir görüştük. Bunun dışında başka iş yapamayacaklar. Bu hayvan atıklarını hergün düzenli bir şekilde toplayacak, traktöre dökecek ve havuzlardan sıvı halde çıkacak gübreleri de boşaltacak. O bakımdan hiç problemimiz yok yani. Hatta şimdiden “gübrelerimizi alın” diyen hayvan sahipleri çoğaldı. Ayrıca derneğimize bağlı başka köyler de var, komşu köylerimiz. Onlardan da gelecekte atık toplayabiliriz. Proje kapsamında hem büyükbaş hayvan yetiştiricilerini hedefleyen hemde ilgili kişilere biyogaz reaktörünün düzgün bir biçimde nasıl işlediğini öğreten eğitimler düzenlenecek. Ayrıca proje sonunda projenin çıktıları ise tüm ilgili kuruluşlarla bir toplantı düzenlenerek paylaşılacak. Hemite, Sakarcalı ve Orhaniye olmak üzere üç köyde yürütülecek olan proje 31 Temmuz 2008’de sona eriyor. Projeye destek veren diğer kuruluşlar ise Par Danışmanlık ve SS Gökçedam TK Kooperatifi... 9 Haziran 2008 tarihinde ise UNDP’de Küçük Yatırımlar Fonu altındaki projelerden sorumlu bir ekip Hemite’yi ve fon çerçevesinde gerçekleştirilen diğer proje bölgelerini ziyaret etti. Ekibe Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi’nde Kıdemli Ekonomik İşler Sorumlusu Andrew Yager ve British Columbia Üniversitesi’nden enerji politikaları uzmanı Dr. Hisham Zerriffi de eşlik etti. Yager ve Zerriffi proje alanlarını gezerek projeler hakkında bilgi edindiler ve projenin geliştirilmesi için teknik bilgi sunarak tavsiyelerde bulundular. 2004 yılında UNDP ve BTC Boruhattı Şirketi ile ortaklaşa kurulan Küçük Yatırımlar Fonu, Türkiye’de boru hattının geçtiği bölgelerde yaşayan yoksul kesimin sürdürülebilir ekonomik gelişimine katkıda bulunurken onların geçimlerinin bağlı olduğu doğal kaynakları korumayı ve böylece boru hattının geçtiği bölgelerdeki inşaasının toplumlara ve doğal çevreye etkilerini en aza indirmeyi amaçlıyor. Gıda krizinde küresel dayanışma Küresel çapta ar tış gösteren gıda fiyatları, dünya liderlerini 3-5 Haziran 2008 tarihinde Roma, İtalya’da “İklim Değişikliğinin Zorlukları ve Biyoenerji” başlıklı ve gıda krizinin tar tışıldığı üst düzey bir konferansta biraraya getirdi. Ankara, Temmuz 2008 Üst düzey bir konferansta toplanmanın genel amacı gıda krizi, tarımsal kalkınma ve iklim değişikliğinin getirdiği yeni zorlukların yanı sıra enerji güvenliğini tartışmaktı. Zirvenin ardından, heyetler, açlıkla mücadele ve uzun vadeli tarımsal kalkınma için sağlanan fonlarda önemli artışlar olacağını duyurdular. Sundukları bir bildiride, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü yetkilileri verilecek mali yardımdan dünyadaki mevcut gıda krizinden en fazla etkilenen ülkelerin yararlanacağını ve gelecek ekin mevsiminde kendilerine yetecek kadar gıda üretmelerine yardımcı olacağını belirttiler. Fon kapsamında, bu ülkelerde tarım ve araştırmaya da yatırım yapılacak. Buna göre, BM’nin Merkezi Acil Durum Yardım Fonu (UN Central Emergency Relief Fund) 100 milyon dolar ve Dünya Bankası ise 1.2 milyar dolar yardım sağlayacak. Katkıda bulunacak diğer kuruluşlar İslami Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Fransa, İspanya, İngiltere, Japonya, Kuveyt, Hollanda, Venezüela ve Yeni Zelanda. Zor durumda olan ülkelerde alınacak acil önlemler beslenme ve diğer gıda programlarını arttırmayı ve gübre, tohum, hayvan yemi ve veteriner hizmetleri sağlamayı içerecek. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 40 Devlet Başkanı, 181 ülkeden temsilcinin, tarım, hayvancılık, orman, balıkçılık, su, enerji ve çevre alanlarında sorumlu bakanın yanı sıra BM örgütleri temsilcileri, mali kuruluşlar, seçilmiş hükümetlerarası örgütün ve STKların katıldığı konferans Ocak-Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen uzman toplantıları ve paydaş görüşmeler temel alınarak düzenlendi. Uzman toplantıları, tarım, orman ve balıkçılık sektörlerindeki fırsat ve sorunların yanı sıra kapasite geliştirme için yöntemler ve araçlar, siyasi etkileri ve olası ortaklıkları incelenmiş paydaş görüşmeleri ise sivil toplum örgütleri ve özel sektör paydaşların gıda krizi, iklim değişikliği ve biyoenerji alanında görüşlerini belirtmeye ve ortak çalışma alanları yaratmalarına fırsat sağladı. Üst düzey zirve sırasında, mevcut dönemde, kısa vadede ve uzun vadede dünya gıda güvenliğini korumak için gereken politikalar, stratejiler ve programlar belirleyerek sürdürülebilir çözümler tasarlama konusunda ülkelere ve uluslararası topluma nasıl yardım edilebileceği konusunda görüşmeler yapıldı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından 28 Nisan 2008’de oluşturulan ve kilit BM örgütlerin temsilcileri, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun yanı sıra dünya çapında uzmanlardan oluşan Uluslararası Özel Kuvvet de gıda krizi üzerine Mayıs 2008’de New York’ta yapılan ilk toplantılarına istinaden eylem planını sundu. Eylem planı gıdalardaki fiyat artışı sorunuyla başa çıkmak için hazırlanmış kapsamlı bir plan (Uluslararası Özel Kuvvet’in faaliyetleri ile ilgili son gelişmeleri öğrenmek için lütfen buraya tıklayınız - İngilizce). Zirve boyunca, yüksek gıda fiyatlarının sebepleri, sonuçları ve çözümleri ve sınırlararası zararlılar, hastalıklar, biyoenerji, iklim değişikliği ve gıda güvenliği üzerine özel sektör forumları ve yuvarlak masa toplantıları düzenlendi. Üç gün süren zirvenin ardından gelişmekte olan ülkelere yardım etmeyi öngören bir bildiri okundu. Açlıkla mücadele için dör t yıllık stratejik plan Gıda krizi üzerine yapılan zirveden bir hafta sonra, Birleşmiş Milletler Gıda Programı küresel gıda krizinden kaynaklanan aşırı açlıkla mücadele için dört yıllık yeni bir stratejik plan açıkladı. Yeni stratejik plan Darfur’daki 3 milyon insan gibi hayat kurtarıcı acil yardıma odaklanıyor ama aynı zamanda açlığın önlenmesi, gıdanın yerel olarak alımı ve gıdanın yerelde mevcut olduğu ancak açlık çekenler için erişilebilir olmadığı durumlarda nakit yardımı ve vesika programlarına odaklanıyor. Buna göre, planda öngörülen araçlar erken uyarı sistemleri ve savunmasızlık analizinin yanı sıra hazırlılık ve hayat kurtarıcı durumlarda afet etkisinin azaltılması ve etkin bir acil yardımı kapsıyor. Plan aynı zamanda, küçük çiftçiliğin ve iletişim ağlarının güçlendirilmesini ve okul yemekleri ile anne-çocuk sağlığı ve gıda programlarını içerecek. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE BİYOENERJİNİN ZORLUKLARI BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon gıda krizi üzerine yapılan zirvede katılımcılara seslendi. İşte söyledikleri: “Sayın Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Sayın Devlet ve Hükümet Başkanları Sayın Başbakan Silvio Berlusconi, FAO Genel Başkanı Dr. Jacques Diouf, Sayın Bakanlar, Ekselansları, Ve Sayın Elçiler Küresel gıda krizinin şiddetini ve boyutunu hepiniz biliyorsunuz. Bu kriz öncesinde, dünyada 850 milyon kişi gıda sıkıntısı çekiyordu. Dünya Bankası bu rakamın 100 milyon kadar artabileceğini tahmin ediyor. Yoksulların en yoksulu gelirlerinin üçte ikisi veya daha fazlasını gıdaya harcıyor. Bu insanlar en güç durumda kalacak olanlar. Bunu kendi gözümle gördüm. Geçenlerde Liberya’da pirinci genelde torbalarla alan insanlarla tanıştım. Bugün ise bu insanlar pirinci küçük kaplarda alıyor. Fil dişi sahillerinde ihtilaftan yeni çıkmış ve bir demokrasi inşa etmeye çalışan ülkelerin liderleri bana, gıda isyanlarının, bütün çabalarını tersine döndürmesinden korktuklarını söylediler. Son yıllarda BM’nin yardımıyla bazı kazançlar elde etmiş ülkeler için de biz aynı korkuyu taşıyoruz: Afganistan, Haiti ve Liberya bunlardan sadece birkaçı. Ayrıca sessizce sıkıntı çeken ve kimse tarafından bilinmeden açlık çekecek milyonlarca insanı da unutmayalım. Ekselansları, Baylar ve Bayanlar: Tehditler açıkça ortada. Ancak bu kriz bize aynı zamanda bir fırsat sunuyor. Bu, geçmişte yapılmış politikaları tekrar gözden geçirmemiz için bir şans. Yüksek gıda fiyatlarına hemen çözüm bulmamız gerekiyor ancak uzun vadeli odağımızın dünya gıda güvenliğini geliştirmek olması gerekiyor ve bu yıllarca odak olarak kalmalı. İşte bu yüzden burada olduğumuzdan ötürü çok memnunum. Gösterdiği öncülük için Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Başkanı Dr. Jacques Diouf’a teşekkür ediyorum. Dünyanın daha fazla gıda üretmesi gerekiyor. Artan gıda talebine cevap vermesi için, gıda üretiminin 2030 yılına kadar %50 artması gerekiyor. Başta, son birkaç yılda üretim kazancı düşük olan ülkelerde olmak üzere tarımı yeniden canlandırmak için önümüzde tarihi bir fırsat var. Hükümetler şimdiden eyleme geçmeye başladı. Bazı ülkeler, çiftçilere, petrol fiyatlarındaki artıştan büyük ölçüde etkilenen tohum ve gübre gibi tarımsal girdileri satın almalarına yardım ediyor. Bu girişimleri siyasi ve mali olarak desteklemenin acil bir yolunu bulmamız gerekiyor. İşte bu yüzden geçen ay kapsamlı bir Eylem Çerçevesi hazırlamaları için Üst Düzey Özel Kuvvet’i oluşturdum. Problemler ve çözümleri hakkında ortak bir anlayışa sahip olmamızı ve acilen beraberce ilerlememizi istiyorum. Özel Kuvvet’in bazı önerilerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle, savunmasız insanların gıdaya erişimini iyileştirmemiz ve toplumlarında gıda elverişliliğini arttırmak için acil önlemler almalıyız. Bu şunları içeriyor: · Vesika, nakit ve gıda yardımı yoluyla gıda yardımını genişletmek; · En savunmasızlara yardım etmek amacıyla besin desteğini arttırmak ve güvenlik ağlarını ve sosyal koruma programlarını güçlendirmek; · Küçük çiftçilerin gıda üretimini kilit girdiler yoluyla (tohum ve gübre dahil olmak üzere) arttırmak ve bu yılın ekin mevsimine yetiştirmek; · Kırsal altyapıyı ve pazarlara bağları güçlendirmek ve mikro-kredi programlarını genişletmek; · İhracat kısıtlamalarını ve ithalat gümrük işlemlerini en aza indirmek için ticaret ve vergilendirme politikalarını düzenlemek ve tarımsal ürünlerin serbest dolaşımına yardım etmek; · Artan gıda fiyatlarının enflasyon ve makro-ekonomik politika üzerindeki etkilerini ustaca yönetmek; · Gerekli görüldüğü hallerde net gıda ithal eden ülkelerin ödeme dengesini desteklemek ve · Artan gıda fiyatlarıyla mücadelede alınan kısa vadeli önlemlerin hükümetler için maddi açıdan sürdürülebilir olduğunda emin olmak. Bize yol göstermesi için, zorluklar karşısında erken uyarı almamız ve ona göre harekete geçmek amacıyla gıda güvenliğini ve besin değerlendirme sistemlerini geliştirmemmiz gerekiyor. İkincisi, uzun vadeli esneklik için çalışmalı ve küresel gıda güvenliğine katkıda bulunmalıyız. Bu şu anlama geliyor: · tarımsal kalkınmayı engelleyen yapısal konuları ele almak; · gelişmekte olan ülkelerde teknik ve maddi destek dahil olmak üzere küçük çiftçilere uzun vadeli yatırım sağlamak; · hükümetlerin en çok ihtiyacı olan ve en savunmasız insanlar için sosyal güvenlik ağlarını güçlendirmelerine yardım etmek; · Kırsal altyapı ihtiyaçlarının yanı sıra yeni mali mekanizmaları gözden geçirmek; · Pazarları çarpıtan ticaret ve vergilendirme politikalarını ortadan kaldırmak – en azından Doha görüşmelerinin hızlı çözümü sağlanmalı ve · En uygun gıda mahsulleri ve daha iyi hayvan üretimi sistemleri üzerine ümit vaad eden araştırmaları desteklemek ve bilinen teknolojileri mevcut gıda zincirlerine uydurmak. Ayrıca biyo-yakıtlar üzerine daha geniş bir uluslararası uzlaşmaya varmalıyız. Bunlar paralel yollar – acil ihtiyaçlar uzun-vadeli çözümler pahasına karşılanmamalı. Uluslararası sistem hali hazırda acil ihtiyaçlara cevap veriyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) düşük gelirli ülkelere tohum ve diğer tarımsal destekler için 1.7 milyar dolar yeni fon sağlamak için çağrıda bulundu ve yükselen gıda fiyatlarıyla mücadele etmek için bir program başlattı. Dünya Gıda Programı bu sene verdiği taahhütleri yerine getirmek için gereken fazladan 755 milyon doları topladı. Ayrıca başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere 31 cömert donör ülkeye teşekkür borçluyuz. Tabi ki gıda krizinin etkilerinden kaynaklanan yeni ihtiyaçlara cevap vermek için ekstra kaynağa ihtiyaç olacak. Uluslarası Tarımsal Kalkınma Fonu en fazla etki görmüş ülkelerdeki yoksul çiftçilere fazladan 200 milyon dolar sağlıyor ve yeni kaynaklar ortaya çıktıkça mali yardım sağlamaya devam etmek isteyecektir. Dünya Bankası ise acil ihtiyaçlara cevap vermek ve gıda üretimini arttırmak için 200 milyon doları dünyanın en yoksul ülkelerine bağışlanmak üzere tam 1.2 milyarlık hızlı finansman sistemi oluşturdu. Ben de yükselen gıda fiyatlarından kaynaklanan yeni insani ihtiyaçları karşılamak üzere BM’nin Merkezi Acil Yardım Fonun’ndan 100 milyon dolar ayırdım. Kızıl Haç ve Kızılay, STKlar ve çeşitli sivil toplum grupları da harekete geçti. Bu gruplar da açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadele etmek, ilaç almak ve çocukları okula göndermek için yeni beslenme programlarına sponsor oluyor. Buna özel sektör grupları da katılıyor. Bu çabaları arttırmak ve ulusal idarelerin uygulamalarını koordine edebilmelerini sağlamak için beraber çalışacağız. Baylar ve Bayanlar, Dünya nüfusunun 2015 yılına kadar 7.2 milyara ulaşacağını belirterek sözlerime son vermek istiyorum. Bugün harekete geçmediğimiz sürece bugünün sorunları yarın daha da büyüyecek. Bu küresel gıda krizinin ana sebepleriyle mücadele etmek için sizi cesur ve acil adımlar almaya çağırıyorum. Geleceğe ilerlerken sağlam taahhütler istiyoruz. Bu kolay olmayacak ve borç verme değil bağış ve başka maddi yardımlarda bulunma gibi maddi destekte büyük artışları gerektirecek. BM Afrika Binyıl Kalkınma Hedefleri Yönetim Grubu Afrika’da Yeşil Devrim yapmak ve sadece üretimi arttırmak için gerekenlerin yıllık 8-10 milyar değerinde olacağını tahmin ediyor. Bu, ulusal hükümetler ve uluslararası donörlerin küresel etiketlerinin birkaç yıl boyunca yıllık 15-20 milyar dolar olacağını gösteriyor. Son rakamlar ne olursa olsun, bu inanılmaz büyük bir siyasi irade gerektirecek. Bu yüzden bu konferanstan, bir amaç ve görev hissiyle, bir değişiklik yaratmaktaki kararlığımız için ittifak kurduğumuz bilinciyle ayrılmalıyız. Bu krizi, bugün ve yarın sadece beraber harekete geçerek, ortak olarak aşabiliriz. Dünyadaki yüzlerce milyon insan daha azını beklemiyor. Açlık kadar hiçbir şey – özellikle insanlar yüzünden olduğunda – bu kadar alçaltıcı değildir. Öfkeyi, sosyal parçalanmayı, kötü sağlığı ve ekonomik düşüşü besler. 2000 yılında ortaya koyduğumuz kalkınma hedefleri adına, gıda hakkı ve ortak insanlık adına sizi şimdi beraberce harekete geçmeye çağırıyorum. Teşekkür ederim”. Türkiye iklim değişikliğine uyuma hazırlanıyor Türkiye’nin iklim değişikliğine uyumu için hazırlanan ilk proje, 10 Haziran 2008 tarihinde Adana’da tanıtıldı. Ankara, Temmuz 2008 Proje, İspanya Hükümeti ve UNDP tarafından ortaklaşa oluşturulan Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne Ulaşma Fonu (MDG-F) tarafından destekleniyor. Fon, Aralık 2006’da Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne küresel boyutta ulaşmayı hızlandırmak için oluşturulmuştu. Bu kapsamda, Türkiye’ye Nisan 2008’de 7 milyon dolar sağlandı. “Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” adı verilen projenin tanıtım toplantısınnın katılımcıları arasında Çevre ve Orman Bakanlığı Çevresel Yönetim Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfi Akça, İspanya Büyükelçiliği Müsteşarı Manuel Larrotcha Parada, Adana Valisi İlhan Atış, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilci Yardımcısı Ulrika Richardson-Golinski, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilcisi Tsukasa Kimoto ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü Türkiye Ulusal Koordiatörü Celal Armangil’in yanı sıra Tarım ve Köyişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları yetkilileri, Devlet Planlama Teşkilatı yetkilileri, Çukurova Üniversitesi yetkilileri ve STKlarla özel sektör temsilcileri vardı. Yaptığı açılış konuşmasında, UNDP Temsilci Yardımcısı Ulrika RichardsonGolinski iklim değişikliğinin ortaya koyduğu tehditleri anlattı ve “gerek şehirlerde gerek kırsal kesimlerde yaşayalım ve gerek yoksul olalım gerek zengin, iklim değişikliğinin günlük hayatımız üzerinde önemli etkileri var” dedi. Golinski “iklim değişikliğinin sonuçlarından hiç kimsenin muaf olmadığını, insanlığın iklim değişikliğinin etkilerini tersine döndüremeyeceğini ancak etkileri azaltmanın en iyi yolunun hafifletme ve uyum çabalarına odaklanmak olduğunu” sözlerine ekledi. UNDP Temsilci Yardımcısının konuşmasının ardından, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Temsilcisi Tsukasa Kimoto, yüksek gıda fiyatlarının sosyo-ekonomik sorunlara sebep olduğunu belirtti ve “Umarım bu proje yüksek tarımsal üretkenliği teşvik eder ve toplumlara, iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği değişikliklere ve olumsuz etkilere daha iyi uyum sağlamada yardımcı olur” dedi. Diğer yandan İspanya Büyükelçiliği Müsteşarı Manuel Larrotcha Parada projenin zamanlamasının uygunluğuna işaret ederek, Dünya Çevre Günü’nün bir hafta önce kutladığını hatırlattı ve BM Geenl Sekreteri Ban Ki-Moon’un “çok geç olmadan uyanma zamanıdır” sözlerine dikkat çekti. Parada, iklim değişikliğinin sadece bir tehdit değil bir gerçeklik olduğunu tekrarladı ve yaratıcı girişimlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Parada, “yerel boyutta düşünme ve yerel boyutta harekete geçmenin” öneminin altını çizdi İspanya Hükümeti’nin, Türkiye’nin modernleşme sürecini desteklemekten duyduğu heyecanı dile getirdi. Diğer yandan, Çevre ve Orman Bakanlığı Çevresel Yönetim Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfi Akça ise projenin zamanlamasının önemini yineledi ve Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü imzalamak için birkaç adım ilerlediğini hatırlattı. Akça, protokolü imzalamanın önemine ve Türkiye’nin protokolü niye imzalaması gerektiği konularına değindi. Açılış konuşmalarının ardından, projenin yönetici Atila Uras, iklim değişikliği ve uyumun geniş çapta kabul edilen tanımlarını verdi ve “Türkiye ve ilklim değişikliği”nin kısa tarihçesine değindi. Uras projeyi ve projeden beklenen çıktıları şöyle özetledi: İklim değişikliğine uyumu, Türkiye’nin ulusal kalkınma planlarına dahil etme, Ulusal, bölgesel ve kurumsal kapasiteyi geliştirme, Seyhan Nehri Havzası’nda topluma dayalı pilot projeler uygulama ve İklim değişikliğine uyumu tüm BM programlarına dahil etme. Projenin bölgesel koordinatörü Alper Acar ise Seyhan Nehri Havzası hakkında daha teknik bilgi sundu ve doğal afetler, riskler ve uyum kapasitesinin tanımlarını verdi. Acar ayrıca topluma dayalı uyumun neden gerekli olduğunu anlattı ve katılımcıları projenin süreçleri ve etapları hakkında bilgiledirdi. Tanıtım toplantısının ardından, katılımcılar, Adana’nın Karataş ilçesine bağlı ve Türkiye’nin en büyük sulak alanlarından biri olan Akyatan Lagünü’nü ziyaret etti. İnsan faaliyetlerine dayalı iklim değişikliğinin etkilerinin önemli bir örneği olan Akyatan Lagünü, Türkiye’deki en büyük kumullara ev sahipliği yapmanın yanı sıra önemli kuş ve bitki alanlarından da birisini oluşturuyor. Lagün ayrıca, yeşil deniz kaplumbağasının (Chelonia mydas) da dünyadaki önemli üreme alanlarından biri. Akyatan Lagünü iklim değişikliğine duyarlı doğal bir zenginlik ve Ramsar Anlaşması gereğince koruma altında. Proje kapsamında, Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisini geliştirmek için çalışılacak. Aynı zamanda, doğal afetlere karşı erken uyarı sistemleri oluşturma ve su, toprak ve enerji kullanımına ilişkin iklim değişikliğine uyum çalışmaları yürütmenin yanı sıra başta Seyhan Nehri Havzası’nda olmak üzere tarımsal, kentsel ve endüstriyel suların kullanımı, ekosistem hizmetleri ve doğa koruma alanlarında topluma dayalı pilot projeler uygulanacak. Yerel halk arasında bilinci arttırmak için kampanyalar başlatılacak. Proje ayrıca iklim değişikliğinin, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve gençler gibi gruplar üstündeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için çalışmalar yürütmeyi öngörüyor. Merkezi ve yerel hükümet, ulusal ve yerel STKlar, üniversiteler, özel sektör ve akademisyenler ise projenin başarısına, planlama ve uygulama safhalarında etkin katılımları ve projeyi sahiplenmeleri yoluyla katkıda bulunacaklar. Proje, Türkiye’de iklim değişikliğine uyumu için hazırlanan ilk proje ve UNDP’nin liderliği ve proje koordinatörülüğünde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve diğer paydaşların katılımıyla bir Birleşmiş Milletler ortak girişimi.