Mayıs 2009 - Sayı: 146 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Transkript

Mayıs 2009 - Sayı: 146 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
TMMOB
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
İZMİR ŞUBESİ
haber bülteni
Yıl: 24 • Sayı: 146 • Basım Tarihi: 15 Mayıs 2009
İki ayda bir yayınlanmaktadır.
BAŞYAZI
Başyazı
2
YAYIN KURULUNDAN
Merhaba
3
ŞUBE'DEN
Mart Nisan 2009 Etkinliklerimiz
4
2009 Mayıs-Haziran Etkinlik Programımız
6
2009 Mayıs Meslek İçi Eğitim Programı
8
İMO'dan
9
İNCELEMELER
Kolon-Kiriş Birleşimlerinin Davranışlarının Değerlendirilmesi ve Konu Üzerine Yürütülen
Deneysel Çalışmalar
12
Toprak; Erozyon ve Erozyon Kontrol Yöntemleri (2)
18
Sismik İzolatörler
26
BETON
Betonun Dayanıklılığı (Durabilite)
29
PREFABRİK
Prefabrike Köprüler
32
İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi
33
VERGİ
Ödeme Emrine Karşı Yapılacak İşlemler
34
SAĞLIK
İzmir Meslek Odaları Platformu ve Yerel Gücü
35
HUKUK
Ekonomik Kriz ve Hukuksal Yansımaları - 2
37
Üyelerimizden
2009 İzmir'i Neden Turizm Kenti Değil?
39
Lilith'in Kız Kardeşleri
44
genç -İMO
Mart-Nisan 2009 genç -İMO Etkinliklerimiz
47
Hayyam
49
Yaşam; Dar Zamanlarda Küçük Karelere Sığarsa
50
KÜLTÜR VE SANAT
Kitaplar Arasında
51
Şiir
52
Mizah Köşesi
53
OYUN
Briç
54
Satranç
55
Bulmaca
56
Başyazı
Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU
İMO İzmir Şube Başkanı
1 Mayıs İşçi Bayramı ile ilgili ilk eylem 1856 yılında
Avustralya’nın Melbourne kentinde yapıldı. Taş ve
inşaat işçileri işgününün 8 saat olması için Melbourne
Üniversitesinden Parlamento’ya kadar yürüdüler. Bu
yıllarda üretim insan gücüne dayalıydı. Çalışma şartları çok
kötüydü. Günde 14-15 saat karın tokluğuna çalışılıyordu.
Şirketler hızla büyürken işçiler işyeri güvenliği, sağlık
koşulları, örgütlenme ve grev haklarını bile tanımayan bir
siyasi ve hukuki sistemin baskısı altındaydılar.
1886 yılında Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu
önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün çalışmaya
karşı günde 8 saat çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago’da
yapılan gösterilere 500.000 işçi katıldı. Aynı kentte 8
saatlik iş günü için grev yapan 1400 işçi işten atıldı. Grev
yapan işçilere ateş açıldı ve 4 işçi yaşamını kaybetti. Bu
saldırılar mücadele ateşini körükledi. ABD ve Kanada’da
sendikaların önderliğinde 1 Mayıs 1886’da 350.000 işçi
greve başladı. Tarih işçi sınıfının böylesine örgütlü ve
kararlı tepkisine ilk kez tanık oluyordu. İşçilerin bu örgütlü,
büyük isyanı işverenlerin tepkisini çekti. Şikago’da grev
yapan 40.000 işçinin eylemini bastırmak için işverenler
sokak çeteleriyle anlaştılar. Sokak çeteleri bir taraftan grev
kırıcılığı yapıyorlar, diğer taraftan işçilere saldırıyorlardı.
Sokak çeteleri ile işçiler arasında çıkan kavgayı bastırmak
için polis işçilerin üzerine ateş açmıştı. 1 Mayıs 1886
sonrası işçiler işlerinden atılmaya başladı. Üzerlerindeki
baskı
yoğunlaştırıldı.
Patronlar
eylemi
içlerine
sindirememişti. İntikam almadan rahatlayamayacaklardı.
Bu olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında
idam istemiyle dava açıldı. 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik
işgünü mücadelesine önderlik yapan 4 işçi idam cezasına
çarptırıldı ve idam edildi. İdam edilmeden önce işçilerden
birine özür dileme şartıyla affedileceği söylendi. Bu
aşağılık teklife işçinin cevabı şuydu: “Bütün dünya suçsuz
olduğumu biliyor. Eğer asılırsam cani olduğum için
değil, emekçi olduğum için asılacağım.” İşçi önderlerinin
cenaze törenine yüzbinlerce kişi katıldı. 1889’da Paris’te
toplanan 2. Enternasyonal kongresinde Amerikan
işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya
çapında gösteriler düzenlenmesine ve 1 Mayıs 1890’den
başlamak üzere 1 Mayısın “Uluslararası Birlik, Mücadele ve
Dayanışma Günü” olmasına karar verildi.
1 Mayıs ile ilgili Türkiye’deki gelişmeleri kısaca özetleyelim.
- İlk 1 Mayıs kutlaması 1912’de İstanbul’da gerçekleşti.
- 1923’te 1 Mayıs “İşçi Bayramı” ilan edildi.
- 1924’te Hükümet kitlesel olarak 1 Mayıs kutlamalarını
yasakladı.
- 1925’te İşçi Bayramı kutlamaları yasayla yasaklandı.
- 1935 yılında 1 Mayıs’a “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı
verilerek ücretsiz tatil günü ilan edildi.
- 1950’den itibaren işçi hareketi ivme kazandı.
2
Mayıs 2009 - 146
- 1976’da ilk geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması Taksim’de
DİSK’in organizasyonuyla yapıldı.
- 1977’de Taksim’deki kutlamalar “Kanlı 1 Mayıs” olarak
tarihe geçti. Gizli güçler topluluğa ateş açtı. Bilanço: 36 ölü,
yüzlerce yaralı.
- 1981 yılında Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs’ı resmi tatil
günü olmaktan çıkardı.
- 2009 Nisan ayında TBMM’de 1 Mayıs “Emek ve Dayanışma
Günü” olarak kabul edildi.
Dünyada işçilerin örgütlenmesi, sendikaları, hakları,
işçi sınıfının oluşumu endüstri devriminin ürünüdür.
Endüstrileşme sürecinde önce sermaye sınıfı güçlenmiştir.
Güçlenen sermaye sınıfı işçi sınıfını uzun zaman baskı
altında tutmayı başarmıştır. Teknoloji devriminden önceki
endüstrileşme sürecinde emeğe dayalı teknolojinin hakim
olduğu yıllarda bilinçlenen işçiler bir sınıf oluşturduklarını
anlayarak patronlardan insanca çalışma şartları ve sosyal
haklar talep etmeye ve bu haklar için mücadele etmeye
başladılar. Bir süre sonra sermaye sınıfı gücünü işçi sınıfı
ile paylaşmak zorunda kalmıştır. Bu paylaşma kolay
olmamıştır. Temel insan hakları, özgürlük ve demokrasi
gibi kavramlar işçi sınıfının mücadelesi sonucu güçlenmiş
ve gerçekleşmiştir. Bu süreçte kavga, isyan, devrim ve
savaşlar yaşanmıştır.
Türkiye ise endüstrileşme sürecini kaçırmış bir ülkedir.
Cumhuriyetin ilk döneminde 1923-1945 yıllarında
endüstrileşmeye devlet eliyle başlanılmış, köylüden işçi
sınıfı yaratılmaya çalışılmıştır. Endüstrileşmenin hızlandığı
1950-1960 yıllarının “soğuk savaş” dönemine rastlaması
Türkiye için büyük bir talihsizliktir. “Soğuk Savaşın” önemli
ilkelerinden biri olan “antikomünizm” gelişen ve büyüyen
işçi sınıfının gelişimini engellemiştir.
Türkiye’de işçiler olması gereken yasal haklarına ve
özgürlüklerine 1961 Anayasası ile kavuştular. 19601980 yıllarında da işçi sınıfı baskı altında tutulmuş
“antikomünist” mücadele işçi sınıfının siyasi gelişimini
engellemiştir. Ayrıca 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin de
işçi sınıfının siyasi gelişimine büyük bir darbe olduğu da
unutulmamalıdır.
Siyasi gelişimi engellenen ve örgütsel gücü kırılan işçi
sınıfının sendikalarına Taksim meydanını niye açmıyoruz?
Neden korkuyoruz? Anlayamıyorum. 7 Mayıs 1977’de
Ecevit’in İzmir Mitinginde söylediklerini anımsayalım:
“Devlet içindeki, fakat demokratik hukuk devletinin
denetimi dışındaki bazı örgütler gün yitirmeden denetim
altına alınmalıdır. Kontrgerilla hareket halindedir ve 1
Mayıs’ta parmağı vardır.”
Paris’te bir milyon kişi 1 Mayıs 2009 kutlamalarına katıldı.
Katılım için hiçbir kısıtlama uygulanmamış. Taksim
kutlamaları için “makul sayı” olarak üçbin kişi belirlendi.
Aramızda bu kadar fark olmalı. Fransa özgürlüğün ve
demokrasinin bedelini 1789’da ödedi. Biz ödedik mi?
Yayın Kurulundan
Merhaba,
Oldukça yoğun gündemli günleri yaşıyoruz hep birlikte.
Bu yoğun gündem içerisinden bazılarını öne çıkararak
Merhaba demek istedik Bülten’in bu sayısında.
Yerel seçimleri geçirdik. Bu seçim sonuçlarına
baktığımızda bazılarının tanımıyla “gavur İzmir” yine
gavurluğunu yaptı. Atatürk ilke ve devrimlerine
sahiplenerek; çağdaş katılımcı yerel yönetim isteklerini
seçim sandıklarına yansıttı. Ancak İzmirlilerin
işin bununla bitmediğinin bilincinde olduğunu
düşünüyoruz. Şimdi isteklerinin gerçekleşmesi için
çalışmaları gerekmektedir.
Elbette seçimlerden önce nasıl bir yerel yönetim ve
yönetici konusunda taleplerini ortaya koyan meslek
odası ve üyeleri olarak bizler için de asıl iş şimdi
başlıyor. Seçim öncesi taleplerimizin takipçisi olarak,
gerçekleşmesi için çabalamamız gerekmektedir.
Her şeyden önce kentin sakini değil sahibi olmak
için; uygulamaya konulacak mesleki alanlarımızda,
kamu yararına halkla birlikte halk için iş ve işlemlerin
yaşama geçirilebilmesi için denetim, eleştiri, öneri
mekanizmalarıyla yerel yönetim ve yöneticilere katkı
koymalıyız. Bu katkı, halkın söz, yetki ve karar sahibi
olduğu çağdaş katılımcı yerel yönetim anlayışını, planlı,
sağlıklı, yaşam kalitesi yüksek kenti hakim kılmaya
yönelik olacaktır. Bu bakış açısıyla yerel yönetimlerde
değişik her kademede görev alan meslektaşlarımızın
da takipçisi olacağız elbette.
Bunları yaparken yaşadığımız kentin ve ülkenin
sorunlarını, halkın taleplerini bilimsel olarak belirleyip,
çözüm yollarını yine bilimsel olarak ortaya koymamız
gerektiğinin de bilince olmalıyız. Böylece görevlerimiz
arasında olan kent ve kentlilik bilincinin yerleştirilmesini
de sağlamış olacağız.
Seçim kargaşası içerisinde geleceğimiz için çok önemli
olan bir konuyu umarız gözden kaçırmamışızdır. 5.
Dünya Su Forumu bu yıl ülkemizde yapıldı. Bunun
karşılığında alternatif etkinlikler de aynı günlerde
gerçekleştirildi. Ancak ne yazılı ne de görsel basında
enine boyuna yer almadı bu konu. 5. Dünya Su
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Forumunda neler konuşuldu?, alınan kararlar nelerdi?,
bizi şu an ve gelecekte nasıl etkileyecek?, asıl amacı
neydi? vb. hususlar adeta gözden uzak tutulmuş oldu
böylece.
Oysa son dönemde büyük bir kriz yaşamakta olan
küreselleşme ve globalleşmenin ekonomik yansıması
olan neo- liberal sistemin sonucu olarak su, alınır
satılır üstelik kar getirisi de yüksek bir meta haline
getirilmiştir. Özelleştirme girişimleri suyu da içine almış,
uluslar üstü sermaye grupları da gözünü suya dikmiştir.
İşte İstanbul’da toplanan 5. Dünya Su Forumunda da
bunların hesabı yapılmıştır. İlginç olan bir başka konu
ise bugüne kadar yapılan dünya su forumlarının suyun
özelleştirme kapsamına alındığı ülkelerde yapılıyor
olmasıdır. Dolayısıyla su forumu için ülkemizin seçilmiş
olması, uluslar üstü sermaye tekellerinin niyetlerini
açığa çıkartmıştır.
Bu durum ise; hayatın vazgeçilmez bir unsuru olan
suyun toplumsal bir değer olduğunu, tekelleşmiş su
şirketlerinin insafına terk edilmemesi gerektiğini, suyun
temiz bir şekilde halkın hizmetine sunulması gerektiğini,
bunun ise ulusal ve toplumsal karakterli su yönetimi
gerektirdiğini, toplumsal bir değer olması nedeniyle
özelleştirilemeyeceğini düşünen ve savunanlara da
önemli görevler yüklemektedir. Dolayısıyla, bu hususları
bıkmadan usanmadan yetkililere hatırlatmamız , halka
anlatmamız gerekmektedir.
Su hayattır, hayatınıza ve geleceğinize sahip çıkın diyen,
yaşlarına bakmadan konuşan, bunun için gecenin
oldukça ilerlemiş saatinde televizyon programına
katılan yaşları toplamı 167 olan iki insana Muazzez
İlmiye Çığ ve Hayrettin Karaca’ya teşekkür etmek ve
örnek almak gerekir duyarlılıklarından ötürü.
Kent ve su birbiriyle ne kadar ilgili iki konu. Bültenin
bu sayısında bu iki konuyu öne aldık.“Son ırmak
kurumadan, son ağaç yok olmadan, son balık ölmeden”,
kentimize ve suyumuza sahip çıkmamız gerektiğini
unutmayalım.
Sevgilerimizle……
Mayıs 2009 - 146
3
Şubeden
2 Mart 2009
DSP Karabağlar Belediye Başkan
Adayı Cafer Öztürker ve İlçe Başkanı
İnş. Müh. Hilmi Değirmenci Şubemizi ziyaret ettiler.
5 Mart 2009
DİSK Ege Bölge Şubesi, KESK İzmir
Şubeler Platformu ve TMMOB İzmir
İKK tarafından yapılan İşsizliğe, Yoksulluğa, Taşeronlaştırmaya Irkçılığa ve Gericiliğe Karşı Eşit Özgür Demokratik Türkiye Yürüyüşü ve ‘‘Krizin
Bedelini Zenginler Ödesin Kitlesel
Basın Açıklaması”na katıldık. Etkinlik
kapsamında Basmane Meydanında
toplanılarak yapılan yürüyüş sonunda Konak’ta kitlesel basın açıklaması yapıldı.
8 Mart 2009
TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma
Grubunca Tepekule Kongre Merkezi Anadolu Salonu’nda yapılan etkinliğe katıldık. Daha sonra Şubemizde
kadın üyelerimizin katıldığı bir kokteyl düzenledik.
9 Mart 2009
9-13 Mart 2009 tarihleri arasında yapılacak olan “İnşaat Mühendisliğinde Excel Uygulamaları” kursu başladı.
12 Mart 2009
İnş. Müh. Hakan ÖZEL ve İnş. Müh.
S. Serhat ÇINAR tarafından sunulan
SPK Gayrimenkul ve Konut Değerleme konulu seminer yapıldı. Konuyla
ilgili gelen talep üzerine SPK Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı Sınavına Hazırlık Kursu planlandı.
14 Mart 2009
genç-İMO 2. Öğrenci Kurultayı
Ankara’da yapıldı. Kurultaya Şubemizden genç-İMO üyesi 100 öğrenci
ile Yönetim Kurulu Üyemiz Sadık Can
GİRGİN katıldı.
15 Mart 2009
Önceki aylarda yapılması planlanan,
ancak kötü hava koşulları nedeniyle
ertelenen İMO Anı Ormanı Ağaç Dikimi töreni Torbalı Aslanlar köyünde
4
Mayıs 2009 - 146
yapıldı. Ağaç dikiminin ardından Oğlananası köyünde piknik yapıldı.
21 Mart 2009
Yargıtay Hakimleri Ahmet TOKER
ve Hakim Mehmet ŞENOL ile İMO
Bilirkişilik Komisyonu Üyesi Şefik
GÖRGEÇ’in katıldığı “Mühendislerin
Hukuki ve Cezai Sorumlulukları” konulu panel yoğun katılımla gerçekleşti.
16 Mart 2009
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu
Başkanı Ekrem Demirtaş ve Yönetim
Kurulu üyeleri Şubemizi ziyaret ettiler.
23 Mart 2009
2004 sonrası mezunlar için düzenlemiş olduğumuz Şantiye Kursu Şubemizde başladı.
19 Mart 2009
• İlçe Temsilcileri Ortak Toplantısı
yapıldı.
• Prof. Dr. Celal Kozanoğlu’nun sunduğu “Prefabrike Su Kulesi Yapımı
konulu seminer Şubemizde gerçekleştirildi.
20 Mart 2009
“Bilgisayar Programlarının Kullanım
Esasları” konusunu içeren Sürekli
Eğitim - 1 Kursu Şubemizde başladı.
26 Mart 2009
• “Ortopedik Engelliler İçin Bağımsız Yaşam” konulu seminer İnş. Müh.
Ayşe BAYSAL tarafından sunuldu.
• 26-27 Mart 2009 tarihlerinde DEÜ
3. sınıf ikinci öğretim öğrencileri için
“İnşaat Mühendisliğinde Excel Uygulamaları” kursu yapıldı.
• Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu öğrencileri mesleğimizi ve
Odamızı tanımak için Şubemizi ziyaret ettiler. Şube sekreterimiz Eylem
Ulutaş öğrencilere mesleğimizi ve
odamızı tanıttı.
Şubeden
1 Nisan 2009
1-3 Nisan 2009 tarihleri arasında
DEÜ Mühendislik Fakültesi Kariyer
Günleri’nde genç-İMO İzmir standı
açıldı.
4 Nisan 2009
XSteel Bilgisayar Eğitim Kursu Şubemizde başladı.
5 Nisan 2009
• İnş.Müh. Muammer DALGIÇ ve İnş.
Müh. Ahmet GÜREL’in programlayarak rehberlik ettikleri Antik İzmir
Gezisi yapıldı. Gezide Smyrna, Agora, Kadifekale, Fuar, Tarih Müzesi, Etnoğrafya Müzesi ve Asansör gezildi.
mında yapılan “Ücretli Çalışan Mühendislerin Hakları ve Sorumlulukları” konulu seminer Av. Zeki İŞLEKEL
tarafından Şubemizde sunuldu.
11-12 Nisan 2009
İnşaat Mühendisliği Eğitimi Çalıştayı Şubemizde yapıldı. Çalıştaya Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir Şubeleri ve İnşaat Mühendisliği Eğitimi Kurulu katıldı.
16 Nisan 2009
BTM Yalıtım Ürünleri Ürün Tanıtım
Semineri Şubemizde yapıldı. Seminerin ardından katılan üyelerimize
kokteyl verildi.
• Bilgisayar Destekli İş Planlama kursu Şubemizde Başladı.
6 Nisan 2009
• “Yapı” ve “Geoteknik” konularının
yer aldığı Sürekli Eğitim II Kursu şubemizde başladı.
• İleri SAP2000 Kursu Şubemizde
başladı.
18 Nisan 2009
• “Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar
ve Şehir Plancıları Kurultayı” öncesinde TMMOB İzmir İKK tarafından
“Kriz ve Etkileri” konulu panel yapıldı. Panele Kurultay Düzenleme
Kurulu’ndan Ertuğrul BİLİR, Prof. Dr.
Yüksel AKKAYA ve Av. İbrahim BAHÇIVANLAR katıldı.
8 Nisan 2009
“Yapı Tasarımı” konusunu içeren Sürekli Eğitim 3 Kursu Şubemizde başladı.
9 Nisan 2009
• Prof. Dr. Zekai CELEP’in sunduğu
“Yapıların Deprem Etkisinde Şekil
Değiştirmeye Dayalı Değerlendirilmesi” konulu seminer yapıldı.
• İMO Onur Kurulu, toplantısını Şubemizde yaptı.
21 Nisan 2009
SAP2000’e Giriş Kursu Şubemizde
başladı.
• “Probina Orion V15 ile Güvenli Yapılar” konulu ürün tanıtımı Şubemizde gerçekleştirildi.
10 Nisan 2009
Genç Mühendisler Forumu kapsaİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
24 Nisan 2009
Karşıyaka ve Karabağlar Belediyeleri
Yönetim Kurulumuz tarafından ziyaret edildi. Karşıyaka Belediye Başkanı
Cevat Durak ve Karabağlar Belediye
Başkanı Sıtkı Kürüm’e Şubemizin görüş, öneri ve talepleri ile yeni dönem
görevlerinde başarı dilekleri iletildi.
27 Nisan 2009
Şubemizde 29 Mart 2009 Yerel Seçimlerinde İl Genel Meclis Üyesi, Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi ve
İlçe Meclis Üyesi olan İnşaat Mühendisleri ile bir toplantı yapıldı.
Toplantıya 31 İnşaat Mühendisi Meclis Üyesinden 18 kişi katıldı. Toplantıda teknik elemanların meclislerde
yer almasının ve komisyonlarda görev yapmalarının önemi vurgulandı,
İnşaat Mühendisi Meclis Üyeleri ile
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin birlikte problemlere çözüm
aramasına ve şehrin geleceğine ait
projeler üretmesine projelerin takip
edilmesine karar verildi.
28 Nisan 2009
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu kararı gereğince yapılması planlanan “Su Paneli” nin 1. hazırlık toplantısı Şubemiz sekreteryasında yapıldı.
30 Nisan 2009
• “Yapıların Dinamik Karakteristiklerinin Belirlenmesi ve Hasar Tespiti” konulu sunum Dr. Özgür ÖZÇELİK,
“DEÜ Deprem Mühendisliği ve Yapı
Mekaniği Laboratuvarının Deney
Olanakları” konulu sunum İnş. Yük.
Müh. Serkan MISIR tarafından Şubemizde gerçekleşti.
• genç-İMO
tarafından
İzmir’deki diğer TMMOB
oda
şubelerinin öğrenci örgütlenmeleri ile
birlikte “Zeitgeist Addendum” belgesel film gösterimi ve söyleşi yapıldı. Bornova Uğur Mumcu Kültür
Merkezi’nde yapılan etkinliğe geniş
katılım oldu.
• Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr.
Kamil Okyay Sındır TMMOB İzmir İKK
tarafından ziyaret edildi. Başarı dilekleri ile birlikte ortak çalışma olanaklarının yaratılacağı konusunda fikir birlikteliği sağlandı.
Mayıs 2009 - 146
5
Şubeden
6
Mayıs 2009 - 146
Şubeden
Not: 1- Kurslar her grup için katılımcı sayısı en az 30 kişi olduğunda açılacaktır.
2- İşyeri temsilcilerimize ücretsizdir.
3- Son başvuru tarihi 15 Mayıs 2009 Cuma günüdür.
Not: 1- Kurslar her grup için katılımcı sayısı en az 30 kişi olduğunda açılacaktır.
2- Son başvuru tarihi 30 Nisan 2009 Perşembe günüdür.
Kurslarla ilgili ayrıntılı bilgi için: 462 56 55 / 105
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146
7
Şubeden
PROF.DR.TÜRKAN SAYLAN’A YAPILAN
UYGULAMALARI VE DEMOKRASİ
KARŞITI OPERASYONLARI
REDDEDİYOR VE KINIYORUZ
14 Nisan 2009 tarihinde TMMOB İzmir İl Koordinasyon
Kurulu (İKK) tarafından yapılan basın açıklaması
Şeriat ve darbe özlemlerine karşı çağdaş ve demokratik
Türkiye‘nin savunucusu olan ve Eğitim ve sağlık alanında yaptığı öncü çalışmalarla tanınan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kurucusu ve Genel Başkanı tutarlı demokrat Prof. Dr. Türkan Saylan‘ın evinin basılarak hukuk
devleti ile bağdaşmayan bir şekilde evinde arama yapılmasını ve demokrasi karşıtı operasyonları reddediyor ve
kınıyoruz.
Gerçekte bir iktidar mücadelesinin emniyet ve yargı ayağını oluşturan Ergenekon operasyonu, düşünce ve siyaset alanı ile karmaşık eylemci/terörist öğeleri aynı kefeye
doldurarak siyasal mücadele alanını terörize edici bir içerikle sürdürülmektedir.
1 MAYIS’TA ALANLARDAYDIK
Uluslararası Birlik ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta İzmir
Gündoğdu Meydanı‘nda TÜRK-İŞ Bölge Temsilciliği, KESK
İzmir Şubeler Platformu ve TMMOB İzmir İKK’nın çağrısıyla yapılan mitinge onbinlerce kişi katıldı. Katılımın çok
yoğun olması nedeniyle alana giremeyen kortejler, ancak ilk gelen kortejler ayrıldıktan sonra alana girebildi.
Şubemiz de özellikle genç üye ve öğrenci üyelerinin yoğun katılımıyla TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu ile
birlikte TMMOB pankartı arkasında yürüyüşe katıldı.
YILLARDAN SONRA
TAKSİM’DE 1 MAYIS
Yıllardan sonra 1 Mayıs Emek
ve Dayanışma günü adıyla
resmi tatil ilan edildi.
“Makul sayı” sınırlaması ve
katılmak isteyenlere yoğun
şiddet uygulanmasına rağmen, Taksim Meydanı’nda 1
Mayıs anması ve kutlamalar
yapıldı.
8
Mayıs 2009 - 146
Sözde “devlet içinde yuvalanmış çeteleri temizleme” iddiasıyla yola çıkılan ancak yaratılan yaygın dezenformasyon ortamı ve aşırı parçalı operasyonlarla yoğun bir bilgi kirliliği yaratılan bu davada, gerçek derin devlet yapısının üzeri örtülmektedir.
Operasyonlar sosyal hukuk devleti gerekliliklerinden
uzak bir şekilde yürütülmekte, neredeyse birbirine selam
veren ve görüşlerini paylaşan herkesi kapsar bir genişlikte sürdürülmektedir.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın evinde arama yapılması da bu çerçevededir. Oysa Türkan Saylan bir demokrasi yandaşı ve operasyonun gerekçesi olan “darbe” karşıtı bir insandır. Saylan
ismiyle özdeşleşen eğitim çalışmalarına ilişkin olarak bugüne kadar hiçbir şaibe oluşmamışken operasyonlar düzenlenmesi, çağdaş eğitim önceliğiyle yürütülen faaliyetlerin sekteye uğratılmasının amaçlandığı kuşkusunu
doğurmuştur. Ülkemizin nadir yetiştirdiği değerlerden
olan Prof. Dr. Türkan Saylan‘a yapılan muameleme toplum vicdanını rahatsız etmiştir.
Soruşturma konusu olan çetelerin aşırı karmaşık ilişkileri, bazı terör eylemleri ve parçalı yapıları gerçekte çözümlenebilir bir ilişki ağı olmakla birlikte operasyon, iktidara muhalefet eden aydınları, siyaset kurumlarını ve toplumu ürküterek pasifize etmeyi amaçlayan yöntemlerle
sürdürülmektedir.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu şeriat ve darbe özlemlerine karşı çağdaş, demokratik bir Türkiye‘yi
savunmakta, hukukun ve barışın egemen olduğu bir
Türkiye’nin mümkün olduğunu söylemekte ve iktidara
muhalif aydınlar, siyaset kurumları ve tüm toplumu pasifize etmeyi amaçlayan uygulamaları reddetmekte ve
Prof. Dr. Türkan Saylan’a yapılanları bir kez daha kınamaktadır.
Saygılarımızla.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu
İMO’dan
ONLAR “KULLANAN ÖDER” DİYOR
BİZ “GÖZ DİKEN ÖDER” DİYORUZ
16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 5. Dünya Su Forumu öncesinde İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan
basın açıklaması
Dünya’nın en büyük tekelleri, halkın hakkı olan her şeye
göz dikti. Enerji kaynaklarını kirli savaşları için kullananlar
şimdi de temel insan hakkı olan suyu özelleştirip satıyorlar. Buna karşı “Su haktır satılamaz” diyenler 15 Mart Pazar
günü saat 15.30’da Kadıköy’de bir araya gelecek. Suyun özelleştirilmesi çabalarının merkez faaliyeti olan
Dünya Su Forumu’nun 5.si, 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak. Foruma, çeşitli ülkelerden 200 bakan ve 14.000 kişinin katılması bekleniyor.
Kamu kurumları, 5. Dünya Su Forumu için seferber edildi,
5. Dünya Su Forumunun 17,5 milyar euro olan bütçesi için
özel yasa çıkarıldı.
Türkiye ayağının yürütücülüğü DSİ, Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Dünya Su
Forumu’nun Genel Koordinatörlüğünü ise Dünya Su Konseyi yürütüyor.
Dünya Su Konseyi kendisini, Dünya Su Forumu tanıtım broşürlerinde, “1996 yılında su alanındaki ünlü uzmanların ve
uluslararası firmaların girişimleriyle kurulan 300’den fazla üyesi bulunan uluslararası bir kuruluş” olarak tanımlıyor.
Ancak Dünya Su Konseyi seçimle oluşturulan bir kurum değildir, herhangi bir kamu kurumu ile bağlantısı da yoktur.
Dünya Su Konseyi, temel olarak Dünya Bankası’nın finansman ve politik desteği ile faaliyet gösteren sermayedarlarca kurulmuş bir örgüttür.
lu su (deniz ve okyanuslarda) % 2,5’i tatlı sudur. Tatlı suların %69,5’i kutuplarda buzul olarak veya donmuş toprak tabakasında bulunmaktadır. Tatlı suların, % 30,1’i yeraltı suyu,
kalan %0,4’lük bölümü ise yüzey ve atmosfer sularını oluşturmaktadır. Yani kolayca ulaşılabilecek ve kullanılabilecek
su oranı toplam suyun % 0,4’dür. Dünyada kullanılan suyun
ise %85’ini nüfusun %12’si tüketmektedir. Bu %12’nin de
Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşamadığı aşikârdır.
Türkiye “su stresi” çekiyor
Türkiye’nin yıllık brüt yüzeysel su potansiyeli ise 193 milyar
m3’tür. Bu brüt potansiyelin %58’i, 112 milyar m3’ü ekonomik ve teknolojik şartlar göz önüne alındığında kullanılabilir su potansiyelidir. Bu potansiyel değerlendirildiğinde,
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 1430 m³’tür. Bu rakam da ifade etmektedir ki Türkiye su stresi çeken ülke durumundadır. Ayrıca 112 milyar m3’lük su potansiyelinin 40 milyarlık
(%36) bölümü değerlendirilebilmektedir. Geri kalan kısmı
boşa akmaktadır.
2030 yılında nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı, su kaynaklarının % 100 verimle kullanılacağı düşünülse bile, bu
miktarın 1000 m³’e düşeceği ve Türkiye’nin de su fakiri ülkeler arasına gireceği bilinmelidir.
Alternatif Dünya Su Forumuna Giderken; suyun yıllık
karı (şimdilik) 1 trilyon dolar
Konseyin dayattığı suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir: Birinci aşama; Su yönetiminin merkezi bir
yapılanmadan (örneğin DSİ) alınıp belediyelere bırakılmasıdır. İkinci aşama, belediyelerin su yönetimindeki yetersizliği sebep gösterilerek suyun özelleştirmesi.
Su endüstrisinin yıllık kârı dünya üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol sanayinin kârının %40’ına ulaşmıştır ve
şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir. Dünya sularının
henüz %5’inin özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli olduğunu anlaşılabilir.
Bu durum su fiyatlarının 2-3 katına çıkması ve yoksulların
suya ulaşamaması anlamına gelmektedir. Bunun ardından
da yaşam hakkımız olan su hakkımızın, Dünya Bankası gibi
kuruluşların kredileri sayesinde uluslararası su tekellerinin
eline geçmesi aşaması geliyor.
Suyu ticarileştirmeye çalışan tüm sermaye grupları, organizasyonlar; içme suyu kaynağı olarak, tatlı su kaynaklarının azalmasını, küresel ısınmayı gerekçe göstererek; suyun özelleştirilmesine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Elbette tatlı su kaynakları, hızlı sanayileşme, kentleşme
ve nüfus artışının etkisiyle azalmaktadır. Ancak tatlı su kaynaklarının azalması suyumuzun özelleştirilmesine gerekçe
gösterilemez. Çünkü hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus
artışını engelleyemediğiniz sürece tatlı su kaynakları yetmeyecektir. Bu nedenle içme suyu sağlamak için farklı kaynaklar; deniz suyu ve kanalizasyon sularının tekrar arıtılması gibi seçenekler değerlendirilmelidir. Suyun, petrol gibi alınıp satılan bir maddeye dönüştürülmesi, parası olmayanın temiz suya ulaşabilmesini engelleyecektir. Tesadüfe bakın ki şu anda belediyelerin altyapı
hizmetlerinde kullandıkları kredilerin büyük kısmı Dünya
Bankasından gelmektedir. Yani, Dünya Bankasının altyapı
hizmetlerine ilgisi boşuna değildir.
Türkiye’de suyun özelleştirilmesi süreci hali hazırda devam
etmektedir. Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi
Güler, “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak” diyerek bunu açıklamıştır.
Suyumuz sonsuz değil; suyun yüzde 85’ini nüfusun
yüzde 12’si kullanıyor
Birleşmiş Milletler Çevre Programına göre Dünya’da 1400
milyon km3 su bulunmaktadır. Ancak bu suyun %97,5’i tuz-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
5. Dünya Su Forumuna ve suyun ticarileştirilmesine karşı,
48 sendika, meslek odası, toplumsal hareket, dernek, siyasi parti ve çevreler bir araya gelmiş “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”nu oluşturmuştur. TMMOB’un da bileşeni olduğu bu platform su hakkı çerçevesinde suyuna, geleceğine sahip çıkmaya çalışmaktadır.
Platform, 5. Dünya Su Forumu’nun başlayacağı 16 Mart’tan
bir gün önce, 15 Mart’ta İstanbul sokaklarında sözünü söyleyecektir.
Mayıs 2009 - 146
9
İMO’dan
İMO 2. ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI
SONUÇ BİLDİRGESİ
14 Mart 2009 tarihinde Ankara’da toplanan İMO 2. Öğrenci Kurultayı Sonuç Bildirgesi
İMO 2. Öğrenci Üye Kurultayı, 14 Mart 2009 tarihinde
Ankara’da, 20 şubeden 700 öğrenci üyenin katılımıyla;
öğrencilerin en temel sorunu olan “Bilimsel, Demokratik ve Parasız Eğitim” ana başlığıyla İMO Teoman Öztürk
Salonu’nda gerçekleştirilmiştir.
Kurultaya güç sağlayan ve bu süreçte yerellerde yapılan çalıştaylarda; · Bilimsel Eğitim
· Demokratik Üniversite ve YÖK
· Eğitimin Piyasalaştırılması
· Mühendislik Eğitimi
· Staj Sorunu
· ABET-MÜDEK-Akreditasyon
· Yabancı Dilde Eğitim
· Politeknik Eğitim
· Köy Enstitüleri Deneyimi
· İş Güvenliği başlıklı konular esas alınmıştır. Paranın hükümranlığına karşı eğitim hakkı; gericiliğin ve
bilim karşıtlığının hortlatıldığı, bilimsel gelişme tarihinin
unutturulmaya çalışıldığı bir dünyada bilim; bir ülkeyi işgal
etmekte dayanak olarak kullanılan, insanların kendi kendini yönetmesi kavramının dört yılda bir oy kullanmaya indirgendiği, her türlü hak gaspı ve baskının arttığı bir dünyada demokrasi… Kurultay başlığımızın aslında dünyadaki gelişmelerden bağımsız olmadığı, bizlerin; neoliberalizmin üniversitelerde
yansımalarını bulduğu kısımlarını, ülke ve dünya gündeminden bağımsız ele alamayacağımız açıktır. ‘’İnsanlığın gördüğü son toplumsal düzen - yıkılmasının ve
değişmesinin mümkün olmadığı ve ebediyen yaşayacak bir
düzen - insanlık için en iyi olan ve dünya üzerindeki barışı
sağlayabilecek tek düzen…” Bu sözler kapitalizmin savunucularının propagandasıdır; yıllarca toplumun refah düzeyinin arttığı, insanların hak ve özgürlüklerinin giderek geliştiği de söylenmektedir. Fakat bugün açıkça görülmektedir
ki, kapitalizmin balonları patlamıştır. Bu sistemin insanlığa
sefaletten, yoksulluktan, savaştan veya sömürüden başka
verebilecek hiçbir şeyi olmadığı açıktır. Bundan sonraki yıllarda açıkça göreceğiz ki bizlerin temel hak ve ihtiyaçlarına
daha fazla göz koyulacaktır. Mevcut sistemin aksi yöndeki
teorileri ise her geçen gün çürümektedir. Bu süreçte, her sosyal devletin halkına sağlamak zorunda
olduğu ve kurultay konumuz olan parasız eğitim hakkından tutun da yaşamın en temel ihtiyaçları olan su, barınma ve sağlık gibi birçok konuda hak gasplarına girişileceği barizdir.
Peki, bu nasıl yapılmaktadır? Akla ilk gelen ve en önemlisi olan yol kamusal alanları yok
etmektir. En temel ihtiyaç ve haklarımızı karşıladığımız kamusal alanlar bir bir özelleştirilerek özel sermayeye kâr
alanları açılmaktadır. İlköğretimden üniversitelere kadar
eğitim veren bütün kamu kurumları özelleştirilmek istenir-
10 Mayıs 2009 - 146
ken, parası olmayana da kredi vermek gibi çözümler önerilecektir. Eğitimin piyasalaştırılması konusu bu nedenle çok
önemlidir. Bu piyasalaşma, ancak parası olanın eğitim alması gibi bir sonucu doğuracaktır. Yoksulluk sınırı ve kişi
başına düşen milli gelir gibi değerler göz önüne alındığında, Türkiye’de gençlerin eğitim alamayacağını ya da borçlanarak okuyacaklarını görmek zor olmayacaktır. Kurultayımızda bu konu sunumlarla anlatılmaya çalışıldı.
Fakat konunun önemi nedeniyle istatistikî veriler de göz
önüne alınarak derinlemesine araştırmalar önümüzdeki yıllarda uygulanabilecek politikaları anlayabilmek ve bu politikalar karşısında parasız eğitim hakkımızı korumak için gereklidir. Bilim ve bilimsel eğitim birbirini var eden iki olgudur. Bu
konu üzerinde söz söylemeden önce bilimin ve bilimsel bilginin evrensel niteliğini ve insanlığın ortak mirası olduğunu vurgulamamız gerekiyor. İnsanlık tarihi kadar eski bir bilgi ve tecrübe birikiminden
bahsediyoruz; günümüze kadar üniversiteler ve teknoloji
aracılığıyla insanlığın hizmetine girmiş bir birikimden. Fakat bugün üniversitelerin “insanlığın gelişmesi ve özgürleşmesi” yönünde bilim ve teknoloji üretme kimliğinden, “piyasa ve sermaye“ ekseninde değerler üreten kurumlar haline dönüştüğünü ve bilimin toplumun değil, sadece sınırlı
bir sınıfın çıkarlarına hizmet eden bir kâr mekanizması haline geldiğini görüyoruz.
Bu noktada bilimsel bilginin niteliğinin değiştirilmesi süreciyle karşı karşıyayız. Bu dönüşüm sadece üniversitelerdeki
bir değişim değil sosyal devlet ve toplumsal hayatın da dönüşümü anlamına geliyor. Bilimsel çalışmaların insanlığın
ortak mirası olmaktan çıkıp, sadece sermayedarların ve piyasa aktörlerinin bir gelir kaynağı haline getirilmesi, toplumun sorunlarını çözen ve gelişmesi için çalışan bilimin artık
getiri eksenli bir mekanizmaya dönüştürülmesidir. Bu sebeple bilimsel bilgi sadece sermayedarlara kâr getirdiği sürece değerli olacak, bu çalışmaların ve üniversite sahibi sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet etmeyen, yeni bir yatırım aracı üretemeyen herhangi bir çalışma kendine bu yeni
düzen üniversitelerinde bir yer bulamayacaktır. Bu, bilimin
insanlığın özgürleşmesi yolundaki öncü rolünü yok ederken toplumsal sorunların çözümünde bilimin sosyal ve teknik katkısının da kaybolmasının, toplumun çözümsüzlüğe
ve yalnızlığa itilmesi sürecinin başlangıcıdır. Bilimsel üretimin de toplumsal olabilmesi ve bu şekilde kalabilmesi için
kamusal bir maddi giriş gerekmektedir. Bilimden ortaya çıkacaklar sadece insanlığın ortak birikimi olmalı ve toplumsal gelişime hizmet etmelidir. Demokrasi ve demokratikleşme talebi neredeyse her kesim
tarafından dile getirilmektedir. Bu talep üniversite gençliği tarafından hem üniversite hem de toplumsal alanda sıklıkla gündeme taşınmaktadır. Özellikle YÖK’ün kurulmasından sonra üniversiteler, özgür bir düşünce ve tartışma ortamından çıkartılmış, yasaklarla ve baskılarla farklı seslerin
boğulduğu, darbe yasaları ve yönetmelikleri ile öğrencilerin beyinlerinin tutsak edildiği, soruşturmalarla ve uzaklaştırmalarla cezalandırıldığı kışlalara dönüşmüştür. İMO’dan
Tabelasında üniversite yazan bu kurumların birincil bileşeni olan öğrencilerin karar mekanizmalarında hiçbir söz hakkı yoktur. YÖK ve 12 Eylül yasaları sadece öğrencilerin değil akademisyenlerin de üniversite yönetimlerinde söz sahibi olmasına tahammül edememekte, üniversiteler hükümetlerin bir tahakküm alanına çevrilmektedir. Böyle bir ortamda üniversitelerin demokratikleşmesi talebimizin daha
net, daha gür bir şekilde dile getirilmesi, öğrenci örgütlülüğümüzün bu noktada kararlı ve tutarlı bir duruş sergilemesi
gereklidir. Üniversitelerde yaşadığımız birçok sorunun başlıca çözüm yolu budur. Demokratik üniversite talebimizi ve üniversite yönetiminde söz sahibi olma hakkımızı kurultayımızda açık ve net bir
şekilde dile getirdik. Kurultayda öne çıkan başlıca taleplerimiz şunlardır:
· Herkese “parasız ve nitelikli eğitim” sağlanmalıdır.
· Eğitimin piyasalaştırılmasının önüne geçilmeli ve eğitim
devlet güvencesi altına alınmalıdır. · Yeni üniversiteler açmak yerine, üniversitelerdeki eksiklik-
ler (akademisyen, laboratuar, vs) giderilmeli, eğitimin niteliği yükseltilmelidir. · Bilim yuvası olan üniversitelerin neoliberal politikalarla
sermayenin boyunduruğu altına girmesi engellenmeli ve
toplum yararı için bilim üreten kurumlar olması sağlanmalıdır. · Eğitimin bilimselleşmesi için müfredatlar değiştirilmeli ve
mevcut programlar yenilenmelidir. · Politeknik gibi mühendislik disiplinine uygun eğitim biçimleri incelenerek, üreten mühendisler eğitmek için, üniversitelerde farklı eğitim anlayışlarının geliştirilmesi gerekmektedir. · İhtiyacı olan her öğrenci için yurt ve burs imkânlarının sağlanması yönünde yurtların kaliteleri yükseltilmeli, üniversitelere ayrılan bütçeler arttırılmalıdır. · Staj ve stajyerlik kavramlarının iş kanunlarında net bir şekilde tanımlanması ve işverenlerin stajyerlerin haklarına tecavüz etmelerini engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır.
· Üniversitelerde yaşadığımız sosyal ve kültürel sorunların
çözümünün tek yolu olan demokratik yönetim ve katılım
anlayışı üniversitelerde egemen kılınmalıdır.
İŞYERLERİ MEZARLIK OLMASIN
İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası nedeniyle yapılan basın açıklaması.
8 Mayıs 2009
İş sağlığı ve güvenliği haftası olması nedeniyle siyasi iktidar
dahil birçok kesimden sorunun yakıcılığına dair açıklamalar yapılmaktadır. Başbakan Erdoğan, “iş sağlığı ve güvenliği konusunda Avrupa Birliği standartlarını ülkemize taşımayı hedeflediklerini” belirtmektedir. Ancak ne var ki iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili veriler, siyasi iktidarın açıklama ve mesaj yayınlamanın ötesine geçerek bir an evvel gerekli girimlerde bulunması gerektiğini acilen dayatmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre ülkemiz, iş sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan kaza ve kayıplarda Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. Her yıl yaklaşın 80 bin iş kazası ve 400 meslek hastalığı yaşanıyor. Kazalarda 1000’den fazla kişi yaşamını yitirirken, 1500 civarında
kişi ise sürekli iş göremez raporu alıyor. Bu sorunun bir de
ekonomik kaybı var elbette. Kazalar ve hastalıklar yaklaşık
2 milyon iş günü kaybına neden olurken, iş kazaları sonucu
ortaya çıkan maddi kayıplar, önlemek için yapılan harcamaların 5 katına tekabül ediyor.
Faaliyet yürüttüğü alanın, iş kazalarının en çok yaşandığı sektörler arasında olması sebebiyle konunun direk muhatapları arasında yer alan İnşaat Mühendisleri Odası, ilgili
Bakanlığın konuya yaklaşımlarını hazırladığı bir raporla değerlendirip, konunun eksiklerini kamuoyuyla paylaşmaktadır. İş kazalarının yüzde 10’u, ölümle sonuçlanan kazaların
ise yüzde 34’ünün inşaat sektöründe yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda konunun Odamız açısından taşıdığı önem de anlaşılmaktadır.
Sorunun çözümünde baş aktör olan siyasi iktidar, iş yerlerinin daha fazla ölüm mekanlarına dönüşmemesi için bir
an evvel 4857 sayılı İş Yasası’nı iş verenlere göre hazırlanmış olan formatından çıkarıp, çalışanların da haklarını gözeten bir yapıya kavuşturmalıdır. Çalışanların yaşam ve sağlık hakkı, işverenin insafına ve vicdanına terk edilemeyecek
hassasiyettedir. İlgili mevzuat tek taraflı biçiminden kurtarılarak, sendikasızlaştırılan, özlük hakları taşeron firmalarının
insafına bırakılan çalışanların da haklarını gözetecek, kapİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
sayacak şekilde revize edilmelidir.
Ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı Taslağı” aralarında TMMOB’nin de bulunduğu meslek Odaları ve sivil
toplum örgütleriyle bir araya gelerek düzenlenmelidir.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın hazırladığı
“İş Sağlığı ve Güvenliği Raporu”
Çalışma yaşamının üvey evladı muamelesi gören iş sağlığı
ve güvenliği konusu, hem kanun yapıcılar hem de işverenler tarafından görmezden geliniyor. İş sağlığı ve güvenliğine şaşı bakılıyor.
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği
Konseyi’nin hazırladığı ve 2009-2013 yıllarını kapsayan “Politika Belgesi 2” taslağı ile ilgili görüşlerini “İş Sağlığı ve Güvenliği Raporu” raporu ile kamuoyuyla paylaşıyor.
“Politika Belgesi 2” taslak metni, iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda, henüz belirlenme aşamasında başlayan
zafiyeti göstermesi açısından çarpıcı bir metin olma özelliğini taşıyor.
İMO hazırladığı raporda, taslak metninin iç zaafları ile iş
sağlığı ve güvenliği konusundaki yaklaşımı masaya yatırıyor ve kendi çözüm önerilerini de raporuna yansıtıyor.
Aşağıda sıralayacağımız noktalar, metnin “taslak” halde olması nedeniyle bazı eksikliklerinin olabileceği ve eksiksiz
olması gerekenin “belge” olduğu savunmasıyla açıklanabilecek türden değildir. Söz konusu taslak metnin, resmi ellerce hazırlanması ve bu belgeyle alanın tanımlanarak çözüm önerilerine ilişkin yol haritası çıkarılacak olması nedeniyle daha özenli, kapsayıcı ve titiz hazırlanmış olması beklenmektedir.
İMO, belge henüz taslak haldeyken eleştirilerini hem
Konsey’le hem de kamuoyuyla paylaşmaktadır.
Mayıs 2009 - 146 11
İncelemeler
KOLON-KİRİŞ BİRLEŞİMLERİNİN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
VE KONU ÜZERİNE YÜRÜTÜLEN DENEYSEL ÇALIŞMALAR
İnş.Yük.Müh. Serkan MISIR
Dr. Özgür ÖZÇELİK
Prof.Dr. Serap KAHRAMAN
Dokuz Eylül Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Tınaztepe Kampüsü, 35160 Buca-İZMİR
1. Giriş
Sismik etkiler altındaki betonarme çerçevelerin kolonkiriş birleşimlerinin (düğüm noktası veya birleşim paneli) kritik öneme sahip olduğu geçmiş depremlerden bilinmektedir. Konu üzerine çok sayıda araştırma yapılmış
olmasına karşın konunun güncelliği devam etmektedir.
Birleşim dayanımını etkileyen pek çok faktör farklı araştırma gruplarınca araştırılmaktadır. Deprem sonrası gözlenen hasarlardan, kolon kiriş eleman uçlarında plastik
mafsallar meydana gelemeden gevrek birleşim hasarı
ile yapılar göçebilmektedir. Bu durumun sebepleri arasında 70’li yıllarda modern yapı yönetmeliklerinin yürürlüğe girmesinden önce inşa edilmiş eski tip binaların halen mevcut yapı stoğu içerinde yer alması ve ayrıca sonraki yıllarda yönetmelik minimum şartları göz ardı edilerek üretilen yapıların mevcut yapı stoğuna eklenmesi sayılabilir.
2. Yönetmelikler
Tanım olarak birleşim; çerçeve tarzı yapılarda iki yapısal elemanın birleşiminde yer alan, aynı zamanda kirişin
de bir parçası olan kolona ait bir bölümdür. Birleşimlerin
detay ve boyutlandırılmasıyla ilgili tasarım önerileri görece olarak yakın zamanlı modern yönetmeliklerde yer
almıştır. Hanson ve Connor [1] tarafından gerçekleştirilen betonarme kolon-kiriş birleşimleri üzerine yapılan
deneysel çalışmalardan önce yapı yönetmeliklerinde ne
birleşimlerin kesme gerilmeleri için bir üst sınır ne de
birleşimler için herhangi bir kesme donatısı belirtilmiştir
[2]. Birleşimlerin tasarımı üzerine ilk öneriler 1967 yılında ACI 318-67 ve 1985 yılında CEB Betonarme Binaların
Sismik Dizaynı yönetmeliğinde görülmektedir. Birleşimler, kendisini kuşatan elemanların neden olduğu kinematik bağlar göz önüne alınarak iç (artı şeklinde), dış (T
şeklinde) ve köşe (L şeklinde) birleşimler olarak sınıflandırılabilir. ASCE 352 raporunda birleşimler, birleşim bölgesinde bulunan serbest kolon yüzü sayısına bağlı olarak daha ayrıntılı biçimde sınıflandırılmıştır [3]. Modern
yönetmelikler, birleşimin olası diyagonal çekme kırılmasını önlemek için birleşimlerin içinden geçen kolon ve
kiriş donatılarını uygun bir hale getirmiş, birleşim kesme gerilmelerini kabul edilebilir değerlerle sınırlamıştır [4]. Türk Deprem Yönetmeliğinde ise birleşimler; kuşatılmış ve kuşatılmamış birleşimler olarak iki sınıfta incelenmiş, birleşim kesme gerilmeleri kabul edilebilir değerlerle sınırlanmış, birleşimdeki etriyeler için minimum
şartlar konmuştur [5].
3. Geçmiş ve Güncel Uygulamalar
Eski tip betonarme binalarda kolon etriyeleri genellikle yapım kolaylığı açısından birleşim içerisinde devam
ettirilmemekte, bu bölge kiriş boyuna donatısının ankrajını sağlamak için kullanılmaktaydı. Bazı durumlar12 Mayıs 2009 - 146
Şekil 1. 1999 Izmit depremi sonrası birleşim hasarı, NISEE
fotoğraf koleksiyonu
da; özellikle kiriş üst donatısının ankrajını artırmak için
düz donatı durumunda yarım çember şeklinde oluşturulmuş kancalar, nervürlü donatı durumunda ise 90 derecelik kancalar kullanılmaktaydı [4,6]. Yeni yönetmeliklere göre tasarlanmış birleşimler ise; kolon ve kiriş ana
donatılarında önemli bir ankrajlama sorunu oluşmadan,
o birleşime bağlanan çerçeve elemanların eğilme dayanımlarına ulaşmalarını sağlayacak şekilde boyutlandırılmaktadır. Betonarme çerçeve türü yapılarda deprem etkisi altında yatay ve düşey yük taşıma kapasitesinin sağlanabilmesi, hem yatay hem de düşey yük akımının bir
parçası olduklarından birleşimlerin bütünlüğüne bağlıdır. Çerçeve etkisinin sağlanabilmesi yükün birleşimler
üzerinden aktarılabilmesi ile mümkün olmaktadır. Bu
sebeple kesme etkisine karşı koyabilen diyagonal beton
basınç çubukları teşkil edebilmek ve kolon / kiriş ana
donatılarının yapışma mukavemetini artırarak hızlı kuvvet değişimlerini mümkün kılmak için birleşimi sargılayan etriyeler kullanılmaktadır.
Güçlendirilmesinin zorluğu ve düşey yük taşıma kapasitesi üzerindeki çok ciddi etkileri sebebiyle birleşimin
İncelemeler
göçmesi hiç arzu edilmeyen bir durumdur (Şekil 1). Bu
sebeple birleşimlerin tasarımı; betonarme moment çerçevelerinin depreme dayanıklı tasarımının çok önemli bir parçasıdır. Güncel yapı yönetmelikleri; kirişlerde
plastik mafsalların oluşumundan önce birleşim göçmesinin önüne geçebilmek için birleşimde gelişecek kesme
gerilmesine bir üst sınır tanımlamaktadır. Yeni tasarımlarda amaç; elastik ötesi davranışın birleşimler içerisinde gerçekleşmemesini ve komşu kirişlerde eğilme plastik mafsalları oluşmasını temin etmektir.
4. Birleşime Etkiyen Kuvvetler
Yatay hareket altındaki çerçeve elemanların eğilme momentleri; elemanların yaklaşık ortasında oluşan moment sıfır noktaları dikkate alındığında, düğüm noktaları arasında lineer bir değişim gösterir (özellikle kolon
elemanlar için). Birleşimin sınırlarında farklı işaretli en
büyük momentler bulunur (Şekil 2(a)). Birleşim paneli
boyunca keskin moment değişimleri ile birlikte bir birleşim yüzünden diğerine işaret değişir.
a)
Şekil 3. 1999 İzmit depremi sonrası, birleşimlerinin göçmesi
sonrasında düşey yük taşıma yeteneği kalmamış çerçeve
-Birleşime ankrajlanan donatıların çapı (aderans isteminin büyüklüğü),
-Mevcut birleşim donatısı,
-Birleşimin kesme gerilmesinin büyüklüğü,
-Kolon eksenel yükünün büyüklüğü,
-Birleşimin yapı içerisindeki konumu (yapı dış çevresinde mi, değil mi),
-Kendisine bağlanan kolon ve kiriş elemanların eğilme
dayanımları,
-Yatay ötelenme geçmişi,
-Daha az önemli olmakla birlikte beton dayanımıdır.
(b)
Şekil 2. Birleşimdeki: (a) moment
ve (b) kesme etkisi.
Birleşimin yüksekliği boyunca moment diyagramının
eğimi, birleşimin kesme kuvvetine karşılık gelmektedir.
Görülebilir ki, birleşime etkiyen kesme kuvveti; komşuluğundaki elemanların kesme kuvvetinden birkaç kat
büyüktür (Şekil 2(b)) [7].
5. Birleşim Hasarları ve Olası Sonuçları
Eski tasarımlarda kesme ve aderans gerilme istemleri
ayarlanmadığından depremler sırasında oluşan birleşim
hasarları çok gevrek oluşabilmekte, bu durum yapının
yanal ötelenmesini çok artırmakta ve artan ikinci mertebe etkiler altında yapının düşey yük taşıma kapasitesinin aşırı düşmesine sebep olmaktadır (Şekil 3).
Etriyelerin yokluğunda birleşimler, sınırlı çekme dayanımı sebebiyle taşıyıcı sistemin en zayıf halkasını oluşturmaktadır. Bu sebeple, sargılama eksikliğinde birleşim
çok gevrek davranabilmek-te, birleşim hasarının büyüklüğü ve sonuçları çeşitli etkilere bağlı olarak değişmektedir. Birleşim hasar tipini etkileyen çok sayıda değişken
arasında en kritik olanları:
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Şekil 4. Birleşim hasarı sonrası bir yapının durumu,
NISEE fotoğraf koleksiyonu
Mayıs 2009 - 146 13
İncelemeler
Ayrıca sadece ağırlık yüklerine göre tasarlanmış yapılarda kolonlar göreli olarak kirişlerden daha zayıftır ve bu
da yumuşak kat mekanizmasının oluşmasına sebep olmaktadır. Zayıf detaylandırma, birleşim bölgesinde etriye eksikliği ve kapasite dizaynı prensiplerinin bulunmaması; çeşitli düzeylerde gevrek kırılma mekanizmaları meydana getirmektedir (Şekil 4 ve Şekil 5)[8]. Düşey
yüklere göre tasarlanmış mevcut binaların deprem performansının düşük olmasının, yatay dayanım yetersizliğinden ziyade yapı genel sünekliğinin yeterli olmamasından kaynaklandığı da belirtilmektedir [7].
Hanson ve Conner [1] tarafından 1967’de gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışmanın ana değişkenleri;kolon boyutu, kolon yükü ve birleşimdeki betonun sargılanma
miktarıdır. Altı adet tam ölçekli dış kolon kiriş birleşimleri üzerine yürütülen testler; özel olarak tasarlanmış ve
detaylandırılmış birleşimlerin orta büyüklükteki depremlere hasar almadan ve büyük depremlere dayanım
kaybı oluşmadan karşı koyabildiğini göstermiştir.
Yeni Zelanda’da Megget [9]; üç adet betonarme dış kolon kiriş birleşimini test etmiştir. Bu çalışmadaki tasarım
parametreleri; ankraj yöntemi ve birleşim bölgesindeki kesme donatısı miktarıdır. Bu çalışma sonucunda; yönetmelikte verilen koşulların, tersinir yükler altında elastik ötesi bölgede her iki tasarım parametresi için de yetersiz olduğu görülmüştür.
Patton [10]; ankraj bloğuna sahip üç adet betonarme dış
kolon-kiriş birleşimi üzerine testler gerçekleştirmiştir. Bu
testlerdeki ana parametre birleşimlerdeki kayma donatısı miktarı ve detaylandırılmasıdır. Bu testlerin sonucunda; ankraj bloğuna sahip birleşimlerin, kiriş donatılarının ankrajının sağlanmasında çok verimli olduğu gözlemlenmiştir.
Şekil 5. Dış birleşimlerin hasarı, NISEE fotoğraf koleksiyonu
Sonuç olarak eski tip birleşimler, modern yönetmelikler uyarınca düzenlenmiş birleşimlere göre daha çeşitli
ve büyük gerilmelere maruz kalmaktadır. İstemlerin büyüklüğü ve kötü detaylandırma; birleşimlerin hasar görebilirliğini büyük oranda artırmaktadır.
Yapı yönetmeliklerine 1970’lerin ortalarından itibaren
sıkı deprem tasarım kuralları girmeye başlamıştır. Fakat
bu tarihlerden önce inşa edilmiş çok sayıda mevcut yapının deprem performasının sağlığı üzerinde ciddi kuşkular bulunmaktadır. Pekçok eski tip yapının ve hatta bu
yönetmeliklerin yürürlüğe girmesinden sonra inşa edilmiş birçok betonarme yapının birleşimlerinde de; denetim mekanizmasındaki boşluklar sebebiyle, kayma donatısı kullanılmamıştır. Deprem yükleri altında bu birleşimlerin hasara ve aşırı deformasyona uğramaları; çerçevelerin yanal hareketlerini önemli miktarda artıracak ve
bu durum yapının deprem performansını büyük ölçüde
etkileyecektir [2]. Yapı yönetmeliklerinde belirtilen minimum koşulların imalat sırasında ihmal edilmesi eğilimi,
mevcut yapı stoğundaki hasar görebilir bina yüzdesini
gün geçtikçe artırmaktadır.
Deprem mühendisliği alanında gerçekleştirilen çalışmalar her ne kadar depreme dayanıklı yapıların tasarımına odaklansa da, mevcut yapıların hasar görebilirliğinin
belirlenmesinde/değerlendirilmesi konusunda da son
on yıl içerisinde büyük gelişmeler sağlanmıştır [8].
6. Konu Üzerinde Gerçekleştirilmiş Deneyler Kısa
Bir Litaratür Taraması
Betonarme kolon kiriş birleşimlerinin davranışları üzerine ilk çalışma Portland Beton Birliği laboratuarından
14 Mayıs 2009 - 146
Park ve Paulay [11]; 13 adet tam ölçekli betonarme
kolon-kiriş birleşimini test etmiştir. Bu testler sonucunda; tersinir yükler altında elastik ötesi bölgede kolon eksel yükünün küçük olması durumunda birleşimdeki betonun kayma direncine katkısının ihmal edilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. 1975 yılında Park ve
Paulay [12] tarafından basılan kitap ve Paulay, Park ve
Priestly’nin [13] 1978 yılında yayınladıkları makale, betonarme kolon kiriş birleşimlerinin davranışını açıklayan
çok kapsamlı, geniş kabul görmüş bir ilk yayındır.
Kanada Toronto Üniversitesi’nde Üzümeri [14] ve Seçkin
[15]; bir seri kolon kiriş birleşiminin tekrarlı-tersinir yükler altındaki davranışlarını incelemişlerdir. Bu testlerdeki değişkenler; birleşim bölgesindeki donatının miktarı,
çapı, birleşimde kullanılan çeliğin gerilme-şekil değiştirme karakteristiğidir. Bu çalışmalar sonucunda; yükleme
geçmişinin birleşimin dayanımını değil, rijitliğini etkilediği bulunmuştur. Birleşimin sünek davranması istenmeyen bir özelliktir. Birleşimdeki kayma donatısının tasarımı için kullanılan 45˚’lik kafes analojisinin; birleşimin
davranışını iyi temsil etmediği bulgulanmıştır. Birleşimdeki çeliğin; gerilme-birim şekil değiştirme karakteristiğinin sargılama etkisini doğrudan etkilediği, kirişlerin
enerji yutma kapasitesinin ise birleşimde sağlanan ankraja önemli şekilde bağlı olduğu bulunmuş, ayrıca kolon
kiriş birleşimlerinin enerji yutma kapasitesinin de birleşimdeki sargı donatısının sağladığı ankraj ve sargı etkisine bağlı olduğu gözlenmiştir.
Hakuto ve diğerleri [16]; nervürlü donatılı kolon kiriş birleşimleri üzerine bir dizi numuneyi test etmişlerdir. Numuneler, Yeni Zelanda’da 1950’li yılların tipik betonarme
moment çerçevelerine benzer şekilde detaylandırılmıştır. Bu çalışmanın asıl amacı; Yeni Zelanda’da kullanılan
eski yönetmeliklere göre tasarlanmış yapıların deprem
İncelemeler
davranışı ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye ulaşmaktır. Test
edilen bütün numunelerin birleşim bölgelerinde yetersiz enine donatı bulunmaktadır. Bu durum 1950’li yılların tipik özelliğidir. Bu çalışma sonucunda; bütün birleşim numunelerinde yetersiz enine donatıdan kaynaklı kesme çatlakları şeklinde yüksek düzeyde hasar gözlenmiştir. Bu sebeple numunelerin yanal dayanımlarının, birleşimlerdeki büyük deformasyonlara bağlı olarak
düşmesi beklenir.
Liu [17], Hakuto’nun nervürlü donatılarla 1995’de yapmış olduğu çalışmayı; eski tip mühendislik pratiğinde
kullanılan düz donatılarla tekrarlamış, iki iç ve dört adet
tam ölçekli dış betonarme kolon kiriş birleşiminin elastik ötesi davranışlarını simüle edilmiş deprem yükleri altında incelemiştir. Bu testlerde kolonlara eksenel yük etkitilmiştir. İç kolon kiriş birleşimlerinde; rijitlik ve dayanım açısından zayıf deprem performansı gözlenmiştir.
Şiddetli aderans bozulması, kolonlarda düz donatı kullanılmasından kaynaklanan donatı burkulması ile karşılaşılmış, bu da sistemin göçmesi ile sonuçlanmıştır. Dış
kolon kiriş birleşimlerinde ise şiddetli aderans bozulması gözlenmiş, ancak kolonlardaki donatıların hala elastik
kalması sebebiyle bir burkulma gözlenmemiştir. Aderans bozulması; kesme kırılmasını engellemiş fakat donatıların sıyrılmasından dolayı eğilme dayanımının azalmasına yol açmış ve dolayısı ile eğilme göçmesi gerçekleşmiştir.
Pampanin ve diğerleri [18]; 1950-1970’li yıllarda
İtalya’nın inşaat pratiğine ve düşey yüklere göre tasarlanmış betonarme binaların çerçevelerini temsil eden
kolon kiriş birleşimlerini test etmişlerdir. Düşey yüklere
göre tasarlanmış kolon kiriş birleşimlerinin deprem performansları incelenmiştir. Bu testlerde kolonlara; etkitilen yatay yükün bir fonksiyonu olarak düşey yük uygulanmıştır. Dış kolon kiriş birleşimleri üzerine yapılan testlerde, tüm çerçeve sistemin düşey yük taşıma kapasitesinin kritik düzeyde azalmasına yol açan birleşim kesme
hasarı gözlenmiştir. Kiriş boyuna donatılarının birleşime
kanca uçlu olarak ankrajlanması ve düz donatı kullanımı; birleşimin kesme hasarı ve kiriş boyuna donatılarının
ucunda yoğunlaşan basınç kuvvetleri dolayısıyla kolon
arka yüzünde beton konisinin dökülmesi ile sonuçlanan
gevrek bir kırılma mekanizması oluşturmuştur.
Kurulan deney altyapısının en önemli iki unsuru deplasman kontrollü iki adet quasi-statik deney cihazıdır. Birinci quasi-statik deney cihazı; laboratuarımızda uzun süredir bulunan hidrolik ve elektronik ekipmanların bir kontrolör ve ek bazı mekanik ve hidrolik aksamın birleştirilmesi ile elde edilmiştir. Sistem deplasman kontrollü çalışmakta olup bunu sağlayan temel iki bileşen kontrolör
ve servo-hidrolik valftir. Kontrolör; deney numunesinden aldığı deplasman değerleri ile numuneye uygulanmak istenen deplasman yükünü karşılaştırarak servohidrolik valf sayesinde hidrolik pistonun hareketini yönlendirmektedir. Bu sayede depremi benzeştiren (Şekil
6) tersinir yükleri deplasman olarak numuneye uygulayabilmektedir. Hidrolik pistonun uygulayabildiği toplam deplasman miktarı 250mm olup ±10 ton yük bölgesinde çalışmaktadır. Deney sistemine yerleştirilen yükölçer ile hidrolik pistonun numuneye uyguladığı tepe
yükü ölçülebilmektedir.
Şekil 6. Deplasman profili örneği
Şekil 7’de bu deney altyapısının bir fotoğrafı; test edilen
bir kolon-kiriş numunesi ile gösterilmiştir.
2. quasi-statik deney sistemi ise hidrolik ve mekanik aksam itibariyle daha yüksek kapasiteli olarak imal ettirilmiştir. Quasi-statik deney cihazının imalatı sırasında arayüz yazılımının kontrol parametreleri, grafik olarak görüntülenecek veriler, kayıt edilecek veri grupları ve deneysel çalışmanın genel işleyişinin arayüze yansıtılması amaçlarıyla üretici firma ile paralel çalışmalar yapılarak sistemin yapı mekaniği deneylerinde kullanılabilecek şekilde yapılandırılması sağlanmıştır.
7. DEÜ Yapı Mekaniği Laboratuarı Deney Altyapısı
Ülkemizdeki son depremler de göstermiştir ki, mevcut yapı stoğu yoğun şekilde kolon kiriş birleşimi özürlü bina barındırmaktadır. Olası bir deprem durumunda
can ve mal kayıplarının azaltılabilmesi için, ülkemizdeki
yapı pratiğinin özelliklerini ön plana çıkaran ve bu bilgiler ışığında mevcut kolon kiriş birleşimleri üzerine güçlendirme statejileri geliştiren deneysel çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu ihtiyaç doğrultusunda DEÜ Yapı Mekaniği
Laboratuarı’nda deneysel altyapı çalışmaları tamamlanmış, halihazırda yürüyen projelerle de kolon kiriş birleşimlerinin hazırlık deneylerine başlanmıştır.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Şekil 7. 1. Quasi-statik deney cihazı ve kolon- kiriş numune
yerleşimi.
Mayıs 2009 - 146 15
İncelemeler
Bu deney sistemi ile kolon, kolon kiriş birleşimi, boş ve
dolgulu çerçeve sistemler test edilebilmektedir. Cihazın
maksimum deplasman değeri 400 mm olup ±60 ton yük
bölgesinde çalışmaktadır ve Şekil 6’da örneği verilen
deplasman profillerini deney numunelerine uygulayabilmektedir. Cihaz, yüksek kuvvet kapasitesi ile uyumlu 150 ton-m moment kapasiteli bir çelik tepki çerçevesine bağlanarak çalıştırılmaktadır. Bu deney altyapısı Şekil 8’de görülmektedir.
Şekil 9. T birleşim numunesinin donatı görünümü.
Şekil 8. 2. Quasi-statik deney cihazı ve yükleme altyapısı.
Bu iki quasi-statik deney cihazının birlikte kullanımı
mümkün olmaktadır. Özellikle literatürde de örnekleri
olduğu gibi [18]; kolon eksenel yükünün, yatay yükün
bir fonksiyonu olarak uygulanması gerektiği durumlarda 1. quasi-statik deney cihazı kuvvet kontrollü hale dönüştürülerek 2. deney cihazı ile birlikte kullanılabilecektir. Bu özellik yeni nesil kolon kiriş birleşimi deney yaklaşımları için uygun altyapı oluşturmaktadır.
8. DEÜ Yapı Mekaniği Laboratuarı Kolon Kiriş
Birleşimleri Hazırlık Testleri
Bu doğrultuda, zayıf kolon-kuvvetli kiriş yaklaşımına
göre hazırlanmış; düşük beton kalitesi, sargılama donatısı, aderans boyu ve bindirme boyu yetersizlikleri, kolon-kiriş birleşim bölgelerinde sargılama donatısı
bulunmaması, boyuna ve enine donatıların geçmiş dönemlerin mühendislik uygulamalarını temsil edecek şekilde düz donatı olarak kullanımı gibi olabildiğince mevcut yapı stoğunun genel yetersizlik unsurlarını barındıran 2/3 ölçekli T kolon-kiriş birleşim numuneleri üretilmiştir. Üretilen deney numunesinin bir örneğinin donatıları Şekil 9’da görülmektedir. Deney numuneleri; çerceve sisteme etkiyen yanal kuvvet nedeniyle kolon ve kiriş
elemanların ortalarında oluşan büküm noktaları arasındaki çerçeve altsistemini (dış kolon kiriş birleşimi) temsil etmektedir.
Deney sırasında T birleşim numunesinin kolon kısmına sabit eksenel basınç kuvveti etkitilmiş, bu sırada kolon tepesine Şekil 6’dakine benzer her iki yükleme doğrultusunda 3’er çevrim olarak yatay yükleme profili uygulanmıştır (ötelenme oranları: %0.2, %0.6, %0.8, %1.0,
%1.5, %2.0, %3.0, %3.5 ve %4.0) [ref: ACI ITG]. Numune
16 Mayıs 2009 - 146
üzerine, hareketleri gözlenmek istenen noktalara deplasman ölçerler yerleştirilmiştir. Alınan tepe yükü-tepe
deplasmanı verisi Şekil 10’da gösterilmiştir. Verilen yükdeplasman grafiği incelendiğinde; deneye tabi tutulan
birleşim numunelerinin, literatürde örnekleri bulunan
önceki çalışma sonuçları ile benzer davranış sergilediği
görülmüştür: Kolon-kiriş birleşim numuneleri, birleşim
kesme hasarı ile birlikte kiriş donatılarının kancalı uçlarında yoğunlaşan basınç gerilmeleri nedeniyle sıyrılmasından kaynaklı melez bir gevrek göçme mekanizması
sergilemiştir. Sonuç olarak kolon arka yüzünde; gevrek
lokal göçme ve taşıma kapasitesi kaybıyla sonuçlanan
betonun kama şeklinde dökülmesi gözlenmiştir (Şekil
11). Yüksek ötelenmelere karşılık gelen deplasman değerlerinde; kiriş donatısının sıyrılması sebebiyle birleşimde ve dolayısıyla tüm birleşim numunesinde yatay
rijitlik azalması gözlenmiştir (histeretik “pinching” (büküm) etkisi) [18].
Şekil 10. Tepe yükü-tepe deplasmanı grafiği.
Gerçekleştirilen hazırlık testleri ve sonuçları; literatürde konu ile ilgili yapılmış benzer testlerin sonuçlarıyla uyumluluk gösterdiğinden, doktora çalışmasının bir
sonraki aşaması olan kolon kiriş birleşimlerinin SIFCON
ürünler ile güçlendirilmesi denemelerine Dokuz Eylül
Üniversitesi Yapı Mekaniği Laboratuarı’nda başlanmıştır.
+%3.5 ötelenme oranına denk gelen yükleme anında
numunenin şekil değiştirmiş durumu Şekil 12’de verilmiştir.
İncelemeler
pılacak Binalar Hakkında Yönetmelik, Ankara.
[6] CEB(Comité Euro-International du Béton), (1996). “RC Frames
Under Earthquake Loading.”, State-of-Art Report.
[7] Paulay, T., Priestley, M.N.J., (1992) “Seismic Design of Reinforced
Concrete and Masonry Buildings”, Wiley, New York.
[8] Pampanin, S. (2005) “Vulnerability Assessment and Retrofit Strategies for Existing Under-Designed R.C. Frame Buildings.”
NZSEE Conference, Napier, New Zealand.
[9] Megget, L.M., “Ancorage of Beam Reinforcement in Seismic Resistant Reinforced Concrete Frames”, Ms.Thesis, Dep. Of Civil Eng.,
Uni. of Canterbury Christchurch, NZ, 1971.
[10] Patton, R.N., “Behaviour Under Seismic Loading of Reinforced Concrete Beam-Column Joints with Anchor Blocks”, Ms.Thesis,
Dep. Of Civil Eng., Uni. of Canterbury Christchurch, NZ, 1972.
[11] Park, R., Paulay, T., “Behaviour of R/C external Beam-Column
Joint Under Cyclic Loading”, Proc.5th World Conference on Earthquake Eng., Rome, Italy, pp.772-781, June, 1973.
[12] Park, R. Paulay, T., Reinforced Concrete Structures, NY: John Wiley and Sons, 1975.
Şekil 11. Ayrışan beton kaması.
[13] Paulay, T., Park, R., Priestly M.J.N., “R/C Beam Column Joints Under Seismic Actions”, J. of American Concrete Ins., pp.585-593, November, 1978.
[14] Üzümeri, S.M., (1977). “Strength and Ductility of Cast-in-Place
Beam-Column Joints”, Reinforced Concrete Structures in Seismic
Zones, ACI SP53-12, MI, pp.293-350.
[15] Seçkin, M., “Hysteretic Behaviour of Cast-in-Place Exteriour
Beam-Column Subassemblies”, Ph.D. Disertation, Civil Eng. Dept.
Uni. of Toronto, Canada, 1981.
[16] Hakuto, S., Park, R., Tanaka, H., (2000) “Seismic Load Tests on Interior and Exterior Beam Column Joints with Substandard Reinforcing Details”, ACI Structural Journal, V.97, No.1, January-February.
[17] Liu, A., “Seismic Assessment and Retrofit of Pre-1970’s Reinforced Concrete Frame Structures”, Ph.D. Thesis, Department of Civil
Engineering, University of Canterbury, New Zealand, 2001.
[18] Pampanin, S., Calvi, G.M., Moratti, M., (2003) “Seismic Response
of Reinforced Concrete Buildings Designed for Gravity Loads. Part
1: Experimental Test on Beam-Column Subassemblies”, ASCE Journal of Structural Engineering.
Şekil 12. Birleşim numunesinin deney sırasındaki görünümü
(+%3.5 ötelenme oranı).
Bu çalışma Dokuz Eylül Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğü’nün 2007.KB.FEN.042 ve 2008.
KB.FEN.006 numaralı proje desteği ile gerçekleştirilmektedir. BekSa Çelik Kord Sanayi ve Dere Prefabrik Firmalarına desteklerinden ötürü teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
[1] Hunson, N.W., Conor, H.W., (1967). “Seismic Resistance of Reinforced Concrete Beam Colum Joints”, Proc.of the ASCE, Journal of
the Structural Division, Vol:93, No:ST5,pp.533-560.
[2] Anderson, M., Lehman, D., Stanton J., (2008). “A Cyclic Shear
Stress–Strain Model for Joints without Transverse Reinforcement”,
Engineering Structures, vol.30, pp.941–954.
[3] ACI-ASCE Committee 352 Recommendations for Design of
Beam-Column Connections in Monolithic Reinforced Concrete
Structures.
[4] CEB-FIB Çalışma Grubu, (2003). “Seismic Assessment and Retrofit of Reinforced Concrete Buildings”, State-of-Art Report.
[5] Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, (2007). Deprem Bölgelerinde Ya-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146 17
İncelemeler
TOPRAK; EROZYON VE EROZYON KONTROL YÖNTEMLERİ (2)
Doç Dr. H. Recep Yılmaz
EÜ Müh Fak.İnşaat Mühendisliği Bölümü
İnş. Müh. Uğur E. Yurtcan
EÜ Müh Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümü YL Öğrencisi
1.GİRİŞ
Mart 2009 tarihli bir önceki dergimizde yayınlanan makalenin ikinci ve son kısmı aşağıda sunulmaktadır. Erozyon
Kontrol Yöntemleri esasen çok kapsamlı ve farklı çalışmaları kapsamaktadır. Meslektaşlarımıza yeterli bir fikir verebilmek amacıyla tümünün incelenmesi de imkân harici olduğundan, mümkün olduğu kadar kısa ve özlü bilgi vermeye
çalışılarak aşağıdaki yöntemler, uygulama resimleri de verilerek açıklanmaktadır.
duğu yerler erozyon yönünden kritiktir ve iyi tanımlanmalıdır. Özellikle yeni drenaj yolları oluşturmaktansa mümkün
olduğunca doğal drenaj yollarının kullanımı tercih edilmelidir.
2.2.3. Zemin (Toprak): Permeabilite, şişme-büzülme potansiyeli, tekstür (gradasyon), aşınma potansiyeli (erodebilite), yeraltı su seviyesi ve zemin profilini belirlemek için zemin karakteristikleri tanımlanmalıdır.
2.2.4. Zemin örtüsü: Yoğun bir çim örtü, erozyonu önlemede oldukça etkilidir. Mevcut bitki örtüsünün korunması, erozyonu önlemede oldukça olumlu bir etkide bulunacaktır. İnşaat kademeli olarak yapılarak bir kısım üzerinde
tohumlama, malçlama yapılarak stabilizasyon sağlanabilir.
2.2.5. Bitişik araziler: Özellikle şevin alt ve üstü olmak
üzere bitişik arazilerin özellikleri dikkatle analiz edilmelidir.
İnşaat sahasındaki erozyon oluşumunu engellemek için üst
kısımlardan gelen akış hızı ve hacmi kontrol altına alınmalı
veya akış bölünmelidir.
2.EROZYON KONTROL PLANININ HAZIRLANMASI
Plan, bir inşaat projesindeki aşınma ve sedimantasyon potansiyelini tanımlamalıdır. Problemin kontrolü için alınacak
önlemler açıklanmalı ve tanımlanmalıdır. Plan, tasarlanmış
proje için aşınma ve sedimantasyonu saha üzerinde tanımlamalı ve yeterli bilgiyi içermelidir. Plan hazırlanırken aşağıdaki adımlar izlenmelidir:
2.1. Veri Dökümü: Veriler, etkili bir kontrol planı geliştirme için yardımcı olacak nitelikte olmalıdır. Elde edilen veriler yazılı kısımda ifade edilmeli ve harita üzerinde işaretlenmelidir. Yazılı kısım aşağıdaki başlıkları içermeli.
• Sahanın havadan bir fotoğrafı
• Topografya
• Drenaj durumu
• Zemin (Toprak)
• Zemin örtüsü
• Bitişik araziler
2.2. Veri Analizi: Birinci adım tamamlandığında sahadaki
ihtimaller belirmeye başlar. Saha analizindeki önemli noktalar aşağıdaki gibidir:
2.2.1. Topografya: Şev uzunluğu ve eğimi önemlidir.
Çizelge 1. Şev eğimine göre sahadaki aşınma
riskinin artması
Şev eğimi
%0 ~ %3
%3 ~ %8
%8 ve üzeri
Aşınma riski
Düşük erozyon potansiyeli
Orta erozyon potansiyeli
Yüksek erozyon potansiyeli
3.EROZYON KONTROLÜ VE SEDİMEN KONTROLÜ
ÖNLEMLERİ
Genel olarak üç kısımda incelenmektedir.
i. Bitkisel önlemler ve toprak stabilizasyonu önlemleri
ii. Yapısal önlemler
iii.Özel koşul önlemleri
3.1. Bitkisel Önlemler ve Toprak Stabilizasyonu
Önlemleri
3.1.1. Çim Kanallar: Yüzeysel akışı saha boyunca veya çevresince taşımak için oluşturulan geçici drenaj kanallarıdır.
Oluşturulan kanal bitkilendirilerek stabilize edilir.
Doğal olarak uzun çimler, sığ akışlara karşı daha iyi direnç
gösterirler. Akış derinliğinin artmasıyla direnç azalabilir. Su
yeterli yüksekliğe ulaştığında, çimler akış doğrultusunda
yatacaktır. Bu durumda direnç sığ akış durumuna kıyasla
oldukça düşecektir.
Şevler aşağıda belirtilen eğimdeyken yine belirtilen uzunluğu geçerlerse erozyon potansiyeli ciddi hale gelir.
Çizelge 2. Kritik şev eğim ve uzunluk
kombinasyonları
Şev eğimi
Şev uzunluğu
%0 ~ %3
90 m
%3 ~ %8
45 m
%8 ve üzeri
23 m
2.2.2. Drenaj koşulları: Arazide doğal drenaj yolları mevcuttur. Bu yollar, arazi üzerinden akışı, seddeleri, hendekleri ve doğal su yollarını içermektedir. Akışın konsantre ol-
18 Mayıs 2009 - 146
Resim 1. Çim kanal
Problem Tanımı: Taşkın suyunu, taşıdığı sedimeni alıkoyarak veya saha içinde biriktirerek arazi boyunca taşımak.
Tasarım Amacı: Yüzeysel akışın inşaat sahası boyunca hızını azaltarak sedimen bırakmasını sağlayarak nakletmek.
Kurulum: Geçici kanalların eğimi %2.5 ~%3.0 ‘ün üzerinde
ise erozyonu önleyecek bazı önlemler almak gerekmektedir. Eğime bağlı olarak asfalt, çuval bezi, beton, talaş, fiberglas, çim, jüt, naylon, plastik, riprap veya kesilmiş çim gibi kanal koruyucuları kullanılabilir.
İncelemeler
Tahmini Masraf: Çim: 10m2’si 10.5~37.6 $; Riprap: 32$/ton
(2004 fiyatları)
3.1.2. Toz Kontrolü: Toprağa bir kimyasal uygulanarak toz
taşınması engellenir.
Problem Tanımı: Bitki ve nemden yoksun arazilerde rüzgâr
ve araç hareketleriyle uçuşan tozun kontrol edilmesi.
Tasarım Amacı: Yüzeysel hava hareketleriyle korunmasız
toprak yüzeyinden tozun kontrol altına alınması.
Uygulamaları: İnşaat başladıktan sonra, bitki örtüsü tahrip
olduğunda araç ve yaya yollarındaki toz sorununu ortadan
kaldırma amaçlı kullanılmaktadır.
Kurulumu: Sentetik reçine, lignosülfat veya
soya yağı gibi birkaç
malzeme kullanılmaktadır. Bazı durumlarda
yollarda kalsiyum klorid kullanılabilir. Diğer
alternatifler: geçici toResim 2. Toz kontrolü
humlama, yüzey pürüzlendirme veya kar çitleri veya diğer bariyerlerdir.
Çizelge 3. Toz kontrol yöntemleri – seyreltme
ve uygulama oranları
Yapıştırıcı
Suyla
seyreltme
Nozul
Oran
(lt/dönüm)
Reçine emülsiyonu
Lignosülfat
Soya yağı
4:1
1:1
Seyreltmeden
İnce
Kalın
Kalın
280
1700
1130 - 2260
Bakım/Gözlem: Çıplak zemin, toz bir sorun haline gelmeden korunmalıdır.
Tahmini Masraf: 0.32 ~ 0.75 $/m2
3.1.3. Malçlama: Toprak yüzeyinin, bitki artıklarıyla veya
diğer uygun malzemelerle kaplanarak korunması.
Problem Tanımı: Bitki ve nemden yoksun toprak zemin yüzeyinde oluşan tozun rüzgâr ve araçlarla şantiye dışına taşınması.
Tasarım Amacı: Yüzeysel akışı azaltmak, nemi korumak ve
aşınma ile sedimantasyonu azaltmak.
Uygulamaları: Çıplak arazi üzerinde hem kalıcı hem de geçici tohumlama ile kullanılır. Kritik alanları tohumlama olmaksızın yahut tesviye sonrası ya da drenaj alanlarında kullanılmaktadır.
Kurulum: Malçalamada
birçok materyal kullanılabilir. En rahat ulaşılanları tahıl taneleri, saman,
ağaç yonga ve kabukları, ahşap selüloz lifleri,
ahşap talaşı ve çakıl yahut kırma taştır. Malçlama için toprak malzeResim 3. Malçlama
meyle karıştırılmadan
toprak gevşetilmeli. Tohum yatağı hazırlığının gereği olarak toprak 7,5 cm derinliğinde sürüldükten sonra malçalama için ideal toprak yüzeyi sağlanmış olur. Uygun uygulama oranı önemlidir ve kullanılan malzemeye göre değişkenlik gösterir.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Bakım/Gözlem: Ağır yağışlardan sonra gözlemlenmeli.
Aşınmış küçük alanlara veya malçın yıkandığı yerlere bakılır. Tüm hasarlı alanlar bir an önce tamir edilmelidir.
Tasarım Ömrü: Üç ay ile bir yıl arasında değişir.
Tahmini Masraf: Yerel malzeme fiyatlarına göre değişken.
3.1.4. Tohumlama ve Gübreleme: Tahrip olmuş sahada
çim ekme ya da tohumlama işlemi.
Problem Tanımı: Aşınma ve sedimantasyonu azaltmak.
Çıplak toprak alanlarının sedimen oluşumu ve toza yol açan
etmenlere maruz kalmasını önlemek.
Tasarım Amacı: Eğim aşağı kalan yerlerdeki erozyon ve
hasarı azaltmak ve kalıcı bitkilendirme için toprağı ıslah etmek.
Uygulamaları: Şev koruması, su yolları vs. gibi özel bir sebep olmaksızın bitkiden yoksun tüm tahrip olmuş alanlara
uygulanmaktadır.
Resim 4. Tohumlama ve gübreleme uygulaması
Kurulum: Erozyonda etkili azaltma hem geçici hem de kalıcı tohumlamayla gerçekleştirilebilir. Geçici tohumlama,
kısa ömürlüdür ve etkinliğini 6 ilâ 9 ay içinde kaybedecektir. Şantiye sahasını 21 gün içinde tahrip olmayacağı kesinse saha 14 gün içinde tohumlanmalıdır. Bununla beraber
kazı malzemesi mevcutsa, tahrip olmuş saha tohumlanmalı ve silt çitleriyle çevrelenmeli.
Tasarım Ömrü: Geçici tohumlamanın ömrü mevsime göre
değişir. Kalıcı tohumlamaysa zaten kalıcıdır.
Tahmini Masraf: Geçici tohumlama: 57,5 $/dönüm; Malçlama: 86,4 $/dönüm; Kalıcı tohumlama, gübreleme ve
malçlama: 233 $/dönüm.
3.1.5. Silt Çitleri: Küçük drenaj alanlarında sedimen akışını kesmen için kullanılan geçici geotekstil bariyer.
Problem Tanımı: Açık toprak alanlar, şiddetli yağış sırasında veya sonrasında su erozyonuna ve sedimantasyona
maruz kalır. Benzer durumlarda toprak kaybını ve toprağın
şantiye boyunca taşınmasını engellemek için araç ve yöntem ihtiyacı.
Uygulamaları: Gelen sedimen miktarını sınırlamak için silt
kapanları ve havuzları, geçici tohumlama ve kontrol hendekleri ile birlikte silt çitleri kullanılmaktadır.
Resim 5. Kurulmuş silt çiti
Mayıs 2009 - 146 19
İncelemeler
Çizelge 4. Şev üzerinde silt çitleri yerleşim aralıkları
Şev eğimi
3:1 (%33)
4:1 (%25)
5:1 (%20)
10:1 (%10)
≤50:1 (%2)
Yerleşim aralığı (m)
12
15
18
30
45
Tasarım Ömrü: Çit yarısına dek dolana kadar sedimen tutabilir.
Tahmini Masraf: 1 m si 9,2$
3.1.6. Kesilmiş Çimle Kaplama: Çoğunlukla bluegrass
türü çim olma üzere çıplak toprak yüzeyinin kesilmiş çimle kaplanması.
Problem Tanımı: Su yolları, kaya oluklar, kanallar ve bazı
şevlerde, rüzgâr ve su erozyonu kaynaklı toprak kaybının
kontrolün amaçlı hızlı bitki kurulumu gereksinimi.
Tasarım Amacı: Erozyonu veya tozu kontrol altına almak
ve arazinin değerini arttırmak veya taş oluklar, kanallar
veya su yollarını erozyondan korumak.
Uygulamaları: Kesilmiş çimler, bitkisel örtünün hızlı kurulumunun gerektiği zamanlarda kullanılır.
Resim 6-7. Kesilmiş çimin uygulaması ve rulo hali.
Kurulumu: Kesik çim, kesildikten sonra 36 saat içinde yerleştirilmelidir. Kesilmiş çim, 3:1 veya daha dik bir şeve yerleştirilmişse kazıklarla sabitlenmelidir. Kesilmiş çim yerleştirilmeden 5 kg gübre 100 m2 ye 13-13-13 oranında uygulanmalıdır. Kesilmiş çim yerleştirildikten sonra, toprakla çimin
sıkıca temas etmesi için silindirlenmelidir. Silindirlemeden
hemen sonra kesilmiş çim doğrudan sulanarak en az 10cm
derinliğe kadar toprağın ıslanması sağlanmalıdır. İlk iki hafta için haftada üç kez ya da hafta boyunca iki ya da üç günde bir sulanmalıdır.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Kesilmiş çimin yerleştirilmesi ve 28 günlük sulama periyodu dâhil 100 m2 si 53$ dır.
3.1.7. Yüzey Pürüzlendirme: Toprak yüzeyini kabaca sürmektir. Bu prosedürün kullanım periyodu, sonbahar ekiminden sonraki kış aylarıdır.
Tasarım Amacı: Yüzey pürüzlendirme, yüzeysel akış hızını,
tozu azaltıp, infiltrasyonu arttırmak ve bu sayede erozyonu
azaltmak, sedimeni tutmak ve tohumlamayla bitki örtüsü
oluşturmaya yardımcı olmak.
Uygulamaları: Şev korumalarında, tohum yatağı hazırlanmasında ve tesviye ile kullanılır.
Kurulumu: Tüm çıplak arazilerde toprak 10 ~ 15 cm derinliğe kadar kabaca sürülür. Tüm ıslah ekipmanları tesviye eğrilerine uyacak şekilde kullanılır. Belirtilen işleme derinliği
20 Mayıs 2009 - 146
ilk geçişte sağlanmalıdır:
toprağı fazla işlememek
çok önemlidir. Bu yöntem killi zeminlerde kullanılmalıdır. Yüzey pürüzlendirmenin kullanıldığı araziler, hava koşullaResim 8. Yüzey pürüzlendirme
rının izin verdiği en kısa
amaçlı toprağın kabaca sürülmesi
sürede tohumlanmalıdır.
Bakım/Gözlem: Erozyonun yol açtığı hasar, şiddetli fırtınalardan sonra gözlemlenmelidir. Derecikler ve küçük oyuntular aranmalıdır. Hasarlı alanlar yeniden sürülmeli veya
toprak yeniden işlenmeli ve malçlanmalıdır.
Tasarım Ömrü: Buzlanma olmayan havalarda iki ay; buzlanma olan havalarda altı aydır.
Tahmini Masraf: Sürme işlemi: 12 $/dönüm.
3.1.8. Bitkisel Filtre Şeritleri: Tercihen 1 m genişliğinde
(30~50 cm de yeterli olacaktır) çimen şeritleri, yüzeysel akışa uyumlu olacak şekilde ekilir.
Problem Tanımı: Doğal drenaj yollarında ve çevresinde ve
eğimli arazilerin orta seviyelerindeki yerleşim yerlerinde
sedimen birikimi veya su kaynaklı erozyon gerçekleşmesi.
Tasarım Amacı: Toprağı korumak, sahayı görsel olarak geliştirmek ve sedimen tutmak.
Kurulumu: Bitkisel filtre
şeritleri, yüzey akışına elverişli uzun ve düz şevlere kurulabilir. 9 m genişliğinde bir çim şerit taşkın
suyundaki sedimenin temizlenemsi konusunda
etkin olacaktır. Kurulum
sırasında mümkün olduğunca yerel bitki örtüsü Resim 9. Bitkisel fitre şeritleri
tahrip edilmemelidir.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Gübreleme, tohumlama ve malçlama,
233 $/dönüm.
3.1.9. Kompost Battaniyeler: Kompost, malçın veya ikisinin karışımının aşınma potansiyeli yüksek arazi üzerine
2,5×10,0 cm’lik yüzeysel uygulamasıdır.
Problem Tanımı: Tahrip olmuş sahalarda bitkilendirme zor
ise sahanın erozyon ve sedimen kaybından ötürü sahanın
korunması ihtiyacı.
Resim 10. Bir kompost filtre battaniyesi kurulumu.
Çizelge 5. Şevlerde kompost battaniye kalınlığının
belirlenmesi
Şev Eğimi
2:1
3:1
4:1
Kompost Kalınlığı (cm)
10,0
7,5
5,0
İncelemeler
Tasarım Ömrü: Bir yıl.
Tahmini Masraf: Ürünün erişilebilirliğine göre değişiklik
gösterir.
Tasarım Ömrü: Malzeme seçimine göre değişken (3 ~ 6
ay).
Tahmini Masraf: Ürün seçimine göre değişken.
3.1.10. Kompost Filtre Tüpleri: Akışın hızını yavaşlatma,
kimyasal kirleticileri tutma ve ayrıştırma ve sedimen kapanı için kullanılan, komposto malzemeyle doldurulmuş uzun
filelerdir.
Tasarım Amacı: Menfez koruması, şev erozyon koruması,
çevre kontrolü ve akış bölme dâhil birçok amacı içerir.
3.1.13. Topaklandırıcılar: Koloidal partikülleri (kil) topaklandıran doğal malzemeler veya kimyasallardır. Bu yolla
ince danelerin aşınması engellenir.
Problem Tanımı: Makul bir zaman zarfında büyük miktardaki ince danelerin yüzeysel akışla taşınması zordur. Buradan yola çıkarak danelerin dıştan bir etkiyle büyütülmesi
geereksinimi.
Tasarım Ömrü: Sadece su tutma havuzundaki bir seferlik
su tutma hacmi etkili.
Tahmini Masraf: Ürün seçimine göre değişken.
Resim 11-12. Kompost filtre tüpü uygulamaları.
Tasarım Ömrü: Altı ay.
Tahmini Masraf: Ürünün erişilebilirliğine göre değişken.
3.1.11. Rulo Erozyon Kontrol Ürünleri (REKÜ): Doğal
veya sentetik ürünlerden imal edilmiş prefabrike battaniye ve netler.
Problem Tanımı: Şehirsel alanlardaki dik şevler bitkilendirmenin yapılabilmesi ve erozyonun yüzeyindeki zararlarını
azaltmak için önlem almak gerekmektedir.
Tasarım Ömrü: Malzeme seçimine göre değişken (3 ile 6
ay arası)
Tahmini Masraf: Ürün seçimine göre değişken.
3.1.12. Hasırlar: Bir sedimen ve taşkın suyu kontrol aracıdır. Şev stabilizasyonunda, çoğunlukla saman, pirinç samanı veya hindistan cevizi püskülü tüpler veya ultraviyole
etkiyle bozunabilir plastik net veya %100 biyo-bozunabilir
hasır malzeme kullanılarak, şev uzunluğunu sekteleyip kısaltarak, yüzeysel akışı yavaşlatma ve yüzeye yayarak aşındırma etkisini azaltma amaçlı kullanılır.
Problem Tanımı: Tahrip olmuş eğimli arazilerin şev uzunluğunu kısa bölümlere ayırma ve akış miktarını ve hızını
azaltma ihtiyacı.
Tasarım Amacı: Zamanla biyo-bozunabilen ancak şevdeki akış hızını azaltan ve bitkilendirme yapılırken oluşan sedimeni şevde tutarak şevi olduğu gibi koruyan bir araç ihtiyacı.
Resim 13-14. Hasır uygulamaları
Çizelge 6. Şev önerilen hasır yerleşim aralıkları
Şev eğimi
4:1 veya daha küçük
2:1 ~ 4:1
2:1 veya daha büyük
Boşluk aralıkları
23 cm
6,0 m
4,5 m
3,0 m
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
30 cm
12,0 m
9,0 m
6,0 m
3.1.14. Çim Donatılandırma Matları (ÇDM): Üç boyutlu mat ürünlerdir. Bozunmayan sentetik malzemeler veya
bozunabilir-bozunamaz malzemelerin karışımıyla üretilmişlerdir. Mat, kök yapısını destekler ve bitkinin kayma gerilmesine direncini arttırır. Çim donatı matları esasen, kanallarda, hendeklerde ve diğer yüksek akışa maruz bitkilerin tek başlarına tutunamadıkları yerlerde uygulanır.
Resim 15-16. Çim donatı matı ve kurulmuş hali.
Kurulumu: Mat ilk yerleştirildiğinde tohumlamayı ve 2,5 ~
5 cm toprak serilmesini takiben ikinci bir REKÜ, bitki örtüsü
büyüyene kadar tohumları ve üst toprak tabakasını korumak için ÇDM üzerine yerleştirilmelidir. Kurulumun başında, ürün bir miktar gömülerek ve ankrajlanarak matın altından su geçişi engellenmelidir. İlaveten elyaf bariyerler veya
hendekler 7,5 ~ 9 m aralıklarla matın altından gelişen bir
akışı ve matın üstünden geri doğru zorlayan geri akışı kesmek için kurulur.
Bakım/Gözlem: ÇDMler bir kez kurulduğunda çok az bakıma ihtiyaç duyarlar. ÇDM bitkilendiriliyorsa; ihtiyaç duyuldukça sulama yapılmalıdır. Bitkiler tamamıyla kurulana kadar matın altındaki zemin yüzeyinde oluk ve oyuntu erozyonu belirtileri oluşup oluşmadığı gözlemlenmelidir. Herhangi bir aşınma belirtisi, matta yırtık veya matın zemine
uygun ankrajlanmadığı yerler ve mat onarılmalıdır.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Tasarımda kullanılan miktar ve tipe göre
değişken.
3.2. Yapısal Erozyon Kontrol Önlemleri
3.2.1. Bank Tipi Teraslama: Şev uzunluğunu azaltmak için
kullanılan şev üzeirne kurulmuş hafif ters eğimli 2,5~3,0m
genişliğinde ve 6,0~7,5 m yüksekliğinde basamaklardır.
Problem Tanımı: Yağış miktarı, şevlerin dikliği ve zeminin
aşınabilirliğinin (erozivite) kombinasyonu, yüzey ve oyuntu
erozyonuna neden olabilmektedir.
Tasarım Amacı: Yüzey akışını azaltmak ve infiltrasyonu arttırmak.
Mayıs 2009 - 146 21
İncelemeler
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Eğime
bağlı olarak değişken.
3.2.2. Kompost
Filtre Setleri: Yüzeysel akışı planlanmış bir bölgeye
aktarmak için kanal oluşturmakta kullanılan geçici
veya kalcı toprak tümsekleridir.
Resim 17. Bank tipi teraslama
Problem Tanımı: Yüzeysel
uygulaması.
akış hızı arttığında ve çıkışlar kontrol altına alınmadığında şevlerde yüzeysel ve oyuntu erozyonu oluşmaktadır.
Tasarım Amacı: Bir yarmanın üzerinden akış ve şevin aşınmasını engellemek için, yüzeysel akış hızını doğrudan şantiye sahası dışına yönlendirmek, temiz suyu tahrip olmuş
sahadan uzak tutmak veya drenaj sahasının ebatlarını
azaltmak.
Uygulamalar: Şev üzerinde kullanıldığında yüzeysel akış
suyunu uygun şekilde drene etme ihtiyacı.
Resim 18-19. Komposto filtre setleri ve
kesit şeması.
Kurulum: Zemini sıkıştırmak zorunludur. Gerekli asgarî
eğim %1 dir. Kompost filtre sedleri tamamlanır tamamlanmaz tohumlanmalı, gübrelenmeli ve malçlanmalıdır. Toprak sedlerin en az aşınmayla iş görecek bir drenaj çıkışı bulunmalıdır. Ve taşkın suyu bir sedimen kapanına yönlendirilmelidir.
Çizelge 7. 30cm × 60cm (yükseklik × genişlik)
ebatlarındaki sedler için maksimum yerleşim aralığı.
Şev eğimi
% 0 ~ %2
% 2 ~ %5
% 5 ~ %10
Şev uzunluğu
40 m
25 m
15 m
Bakım/Gözlem: Her yağış sonrasında erozyon oluşumu
için gözlem yapılmalıdır. Onarımlar her yağış sonrasında
yapılmalıdır. Su çıkışları her zaman koruma gerektirir. Bitkilendirme en iyi korumayı sağlar.
Tasarım Ömrü: 6 ay.
Tahmini Masraf: Her 1 m küçük kompost filtre seddi için
9,2 $ dır (2004), her 1 m büyük kompost filtre seddi için 27,5
$ dır.
3.2.3. Kontrol Bentleri: Drenaj hendekleri içine inşa edilmiş küçük bariyer ve bentler.
Tasarım Amacı: Konsantre akıştaki taşkın suyunun hızını
azaltarak ve gecikme süresini uzatarak erozyonu önlemek.
Uygulamaları: akış hızını azaltarak aşınmayı azaltmak için
kullanılan geçici ve acil önlem olarak ve riprap ve silt çitleriyle birlikte kullanılmaktadır.
22 Mayıs 2009 - 146
Resim 20. Kontrol bendi uygulama görüntüleri.
Tasarım Ömrü: Taş bir yıl ömre sahiptir. Tekstilin ömrü ise
6 aydır.
Tahmini Masraf: Riprap 25,2 $/ton (2004); Silt çitleri 1m si
9,2 $ dır (2004)
3.2.4. Geçici Şev Drenleri: Şevin üstünden tabanına doğru yerleştirilmiş metal veya esnek borudan geçici drenaj yapılarıdır.
Problem Tanımı: Sınırlı inşaat alanları, dik şevler ve büyük
drenaj alanları, şev yüzeyinden akan konsantre akışı kontrol etme ihtiyacı.
Tasarım Amacı: Konsantre olmuş yüzeysel akış suyunu
erozyona neden olmadan taşımak.
Uygulamalar: Ters eğimli teras basamaklarında ayırma yapılarıyla beraber veya yüzeysel akış suyunun dolgu bölgelerden uzaklaştırmak amaçlı kullanılmaktadır.
Kurulum: Geçici şev drenlerinin en az % 3 eğimle kurulması gerekmektedir. Şevin üst kısmına kurulan setin menfez üst kotundan en
az 30 cm daha yüksek olması gerekir. Tüm menfez çevresi tesviye betonuyla sabitlenmeli ve sızdırmazlığı sağ- Resim 21. Geçici şev dreni
uygulaması.
lanmalıdır.
Tasarım Ömrü: Bitki örtüsü kurulana kadar geçici olarak
kullanılır.
3.2.5. Enerji Sönümleyiciler: Hızlı akışın yavaşlatılması gereken drenaj boruları çıkışlarına yerleştirilen engelleyicilerdir. Prefabrik yapı olarak veya riprap olarak oluşturulabilir.
Tasarım Amacı: Erozyonu kontrol altına almak ve taşkın
suyu hızını azaltmak.
Resim 22-23. Prefabrike ve riprap türü enerji sönümleyiciler.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Riprap masrafı 32,20 $/ton (2004)
3.2.6. Yüzen Silt Perdeleri: Göl ve göletlerde kullanılan
silt bariyerleridir. Bu araç, dayanıklı bir kumaş filtre ile altta
bu filtreye tutturulmuş ağırlıktan ibarettir.
Problem Tanımı: Şantiye açık suların kıyılarına yakın bir
yerdeyse sedimeni ve yüzen molozları su kenarındayken
tutmak ve uzaklaştırabilmek için önlem alma ihtiyacı
İncelemeler
Resim 24. Yüzen silt perdesi uygulaması.
Uygulamaları: Diğer kontrol yöntemleriyle birlikte kullanılmamaktadır.
Kurulum: Yüzen silt perdeleri, akış koşulları ve su kitlesinin
(göl, gölet) durumuna göre; Tip I, Tip II, Tip III olmak üzere üç çeşittir
Tahmini Masraf: 92$/m
3.2.7. Taş Oluklar ve Kanallar: Suyu, aşınmaya neden olmadan daha alt seviyelere taşımaya yarayan açık yapılardır.
Problem Tanımı: Kalıcı kontrol araçları, yüzeysel akış suyunun şevin tabanından aşınma veya sedmantasyona yol açmadan taşınmayı gerektirir ve bu aracın suyun akış hızını
azaltması ve boşalan suyu karşılaması beklenir.
Tasarım Amacı: Yüzeysel akış suyunu erozyona neden olmadan sabit bir seviyeye taşımak.
Uygulamaları: Diğer kontrol
önlemleriyle taşkın suyunu düzenlemek için kullanılır
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Kesilmiş
çimler kaplama: 10 m2 si 53 Resim 25. Bir yüzeysel akış
$ (2004); Riprap 32,20 $/ton suyu kanalı uygulaması.
(2004)
3.2.8. Gabiyonlar (Sandıklar): Örülü tel veya kablolardan
yapılan taşla doldurulmuş dörtgen kutulardır. Ağır, esnek
ve dayanıklı destek yapısı ihtiyacını karşılar.
Problem Tanımı: Geçişin kısıtlandığı binalarda veya erozif zeminlerin olduğu yerlerdeki su yollarına bitişik dik kıyılarda erozyon önlemleri gerekmektedir.
Tasarım Amacı: Erozyon kontrolünde güçlü, esnek ve etkili
bir malzeme kullanmak.
Uygulamaları: Su yollarında
kıyı stabilizasyonu ve geçirgen Resim 26. Gabiyon duvar
inşası.
olarak inşa edilmiş bloklara ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılmaktadır.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: Kaya malzemenin seçimine ve kazı masraflarına göre değişken
3.2.9. Menfez Korumaları: Taşkın dren yüzeyinde veya
menfezlerde sedimen tutan koruyucu fabrikasyon araç
veya bariyerlerdir.
Tasarım Amacı: Taşkın suyuyla tahrip olmuş alandan taşınan sedimeni tutmak ve çalışma alanından dışarıya sedimen taşınmasını engellemek.
Uygulamaları: Küçük havzalar, inşaat sırasında toprak
alanların çevresinde ve yüzeysel akışın oluşacağı yerlerin
yakınlarında günlük ilerleyen inşaatlarda toprak alanların
çevresinde yaygın olarak kullanılır.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Resim 27-28-29. Farklı tip menfez korumaları.
Tasarım Ömrü: Toprak yüzeyi uygulamalarının ömrü tahmini 3 ile 6 aydır. Kaldırım menfez korumalarınınsa 1 yıldır.
Tahmini Masraf: Silt çitleri metresi 9,2 $ (2004), kırma taş
masrafı 15,4 $/ton.
3.2.10. Mendirekler: Akarsuyun yönünü akarsu kıyılarının belirli kısımlarından uzağa yönlendirmek için su içine
kurulan seddeler.
Problem Tanımı: Suyun neden olduğu gerilmeye maruz
kalan akarsu kıyılarının erozyona karşı korunması.
Tasarım Amacı: Akarsuyu, aşınmayı azaltmak için akarsu
kıyılarından uzak durmasını sağlayacak şekilde tekrar yönlendirmek.
Uygulamaları: Bir su yolunun
diğeriyle yeni bir yapıda buluşması veya kıyı hattında kayma
olan yerlerde kullanılır.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Resim 30. Bir mendirek
Tahmini Masraf: Riprap maliuygulaması
yeti 32,20 $/ton (sadece agrega masrafı)
3.2.11. Su Yüzeyi Yayıcılar: Şev boyunca sıfır seviyesine
kurulmuş, konsantre olmuş yüzeysel akış suyunun aşındırıcı olmayan bir hızda, bitkiyle stabilize edilmiş araziye yönlendiren araçtır.
Problem Tanımı: Ayırma hendeklerinin çıkışındaki yüzeysel akış suyunu erozif olmayan yüzeysel akışa çevirmek.
Uygulamaları: Su yollarının veya ayırma yapılarının son çıkışlarında kullanılmaktadır.
Resim 31-32. Su yüzeyi yayıcıları uygulaması.
Tasarım Ömrü: 1 yıl
3.2.12. Taş Çıkış Koruyucular: Drenaj borularının dışına kurulan, kaplanmış göğüslük ya da diğer enerji kırıcılar.
Mayıs 2009 - 146 23
İncelemeler
Problem Tanımı: Boru çıkışlarındaki aşınmayı engellemek ve
konsantre akıştaki suyun hızını
azaltarak aşağılardaki erozyon
potansiyelini azaltmak.
Tasarım Amacı: Su, kanalın
su alma girişine gelmeden ev- Resim 33. Taş çıkış koruması
uygulaması.
vel suyun hızını boru çıkışında
azaltarak erozyonu azaltmak ve
yıkanma etkisiyle aşınmayı engellemek.
Tasarım Ömrü: Geçici veya kalıcı olarak kullanılabilir.
Tahmini Masraf: Riprap masrafı 32,2 $/ton
3.2.13. İstinat Duvarları: Yarmaların veya dolgu şevlerin doğal eğimlerinden daha dik eğimlerle durmasını sağlayan duvarlar.
Problem Tanımı: Stabil olmayan malzeme yahut yer kısıtlaması nedeniyle ilave şev donatılandırılması ihtiyacı.
Resim 34-35. İstinat duvarı uygulamaları.
Tahmini Masraf: Seçilen malzemeye göre değişkendir.
3.2.14. Stabilize Şantiye Girişleri: Araçların şantiyeye
giriş çıkışlarını kolaylaştırmak için serilmiş kırılmış agregalar.
Problem Tanımı: Çamur halindeki sedimen araçların üzerinde yakın kentsel alanlara veya
kaplanmış yollara veya granüler yüzeyli alanlara taşınması
sorunu.
Tasarım Amacı: Araçlar ortak
kullanım alanlarına girmeden Resim 36. Stabilize şantiye
evvel tekerleklerindeki çamur
girişi
miktarını azaltmak.
Uygulamaları: Araç trafiğinin bir şantiye sahasından ortak
kullanım alanlarına aktığı yerlerde kullanılmaktadır.
Tasarım Ömrü: Trafik hacmine bağlı olarak değişken.
Tahmini Masraf: Agrega boyutu, kaynağı ve nakliye şartlarına göre değişken.
3.2.15. Riprap: Erozyondan korunma amaçlı, bir yüzeye
kaplanmış büyük, gevşek, köşeli taşlar.
Problem Tanımı: Zeminin yüzeyinin, yüzeysel akışın konsantre olmasından kaynaklanan erozif (aşındırıcı) etkiden
korunması.
Tasarım Amacı: Koruyucu ve
erozif olmayan bir örtü sağlamak ve konsantre yüzeysel akışın hızını azaltmak.
Kurulumu: Taş ağırlığı yaklaşık
100 kg/m3 tür. Riprap, taş boyutlarına bağlı olarak 45 ilâ 90
Resim 37. Riprap
cm derinde stabil kanal tabanıuygulamaları
24 Mayıs 2009 - 146
na tabaka halinde iyice yerleştirilmelidir. Kanal kenar şevleri gereken eğim ve doğrultuda hazırlanır. Riprap bir filtre
tekstili üzerine yerleştirilir. Taş, yapıların çevresine elle yerleştirilir. Riprap, uygun korumayı sağlayacak bitkilendirmenin olduğu yere kadar şevi aşmalıdır. Ve taşın nisbeten iyi
derecelenmiş olması gerekir.
Tasarım Ömrü: Kalıcı.
Tahmini Masraf: 32,2 $/ton
3.2.16. Sedimen Bariyeri: Suyu filtre ederek çökelleri tutan geçici yapılardır.
Problem Tanımı: Yüzey akışıyla sedimenin şantiye sahasını
terk etmesinin önlenmesi
Kurulumu: Tüm bariyerler
kontur eğrilerine yerleştirilmeli. Şev üzerindeki bariyerler 15
m den fazla yerleştirilmemelidir. Sedimen bariyerlerinde en
sık kullanılan malzemeler kum Resim 38. Sedimen bariyeri
torbaları ve silt çitleridir.
1. Kum Torbaları: Kum torbaları, üzerinden veya aralarından
gerçekleşen akış en az olacak şekilde yerleştirilmeli. Eğer
yükseklik iki torbayı geçerse, kazıklarla sabitlemek gerekir.
2. Silt Çitleri: Silt çitleri suyun geçmesine izin verirken sedimeni sahada tutmak üzere tasarlanmıştır. Silt çitlerinin kurulumu daha önce anlatılmıştı.
Tasarım Ömrü: 6 ~ 9 ay.
Tahmini Masraf: Silt çiti, 9,2 $/mtül
3.2.17. Sedimen Havuzu:
Su yolu üzerine sedde inşa
ederek, kazarak veya her iki
uygulamayı beraber yaparak
oluşturulmuş geniş havuzlardır. Bir sedde ve dışarı açılan bir
boru ve acil durum savağından
oluşur. Sedimen havuzları, sedimen kapanlarından daha bü- Resim 39 Sedimen havuzu
uygulamaları.
yüktür ve 4 dönümden büyük
arazilerin
Tasarım Ömrü: Altı ay ancak kalıcıya çevrilebilir.
Tahmini Masraf: Havuz büyüklüğüne ve inşa edilecek su
bendi büyüklüğüne göre değişken.
3.2.18. Akarsu Kıyı Korumaları: Su tarafından aşındırılan akarsu kıyılarını koruma amaçlı kalıcı yapısal kontrol
yöntemleri.
Problem Tanımı: Akarsuyun akış hızı 1,8 m/s yi geçtiğinde
özel kontrol yöntemleri gerekmektedir.
Tasarım Amacı: Aşınan kıyıları kalıcı olarak stabilize etmek.
Uygulamaları: Akış hızı 1,8 m/s yi geçtiğinde veya bitkilendirme korunması bulunmuyorsa akarsu kıyılarının koruması gerekecektir. Aşırı yüzeysel akış veya inşaat faaliyetleri bir
erozyon probleminin gelişmesine neden olabilir.
Resim 40-41 Akarsu Kanalı İyileştirmesi
İncelemeler
Tahmini Masraf: Kanalın uzunluğu ve mevcut koşullarına
göre değişken.
3.2.19. Yeraltı Drenleri: Boru, kapalı mecra gibi yeraltında yeraltı suyunu durduran ve taşıyan su yollarıdır.
Problem Tanımı: Toprağın su içeriğinin aşırı artması ve çamur haline gelmesi.
Tasarım Amacı: Fazla suyu zeminden uzaklaştırmak.
tiye içinden geçmesi gereken su yollarının sedimen taşımasına neden olmadan üzerinden geçmek için bir yöntem ihtiyacı.
Tasarım Amacı: Kesit dolusu akışı akarsu akış karakteristiklerinde önemli bir değişikliğe neden olmadan sağlayabilecek büyüklükte bir yapı sağlamak.
Uygulamaları: Şantiye sahasına geçmek için küçük bir
akarsuyu, suyun akışını engellemeden geçmek gerektiğinde kullanılmaktadır.
Resim 45. Geçici akarsu geçişi uygulaması.
Resim 42. Yer altı drenlerinin çalışma sistemleri
Tahmini Masraf: Drenaj hattı boyu, yerleştirildiği derinlik,
malzeme seçimi, kurulum yönetimi ve su çıkışı kontrol seçimine göre değişken.
3.3. Özel Durum Erozyon Kontrol Önlemleri
3.3.1. İnfiltrasyon Havuzları ve Hendekleri: Zemin üzerindeki üst tabaka kaldırılarak, yüzeysel akışa geçen suyu
absorbe edecek poroz veya kumlu zemini açığa çıkaracak
şekilde düzenlenmiş alçaltılmış alanlardır.
Problem Tanımı: Fırtına kaynaklı yüzeysel akış suyunun
uzaklaştırılması gerekmektedir. Bir infiltrasyon havuzu veya
hendeği, yüzeysel akış suyu miktarı az, drenaj alanı 4 dönümden düşük ve şantiye sahasında alt zeminin kum olduğu bir alan bulunmalıdır.
Tasarım Amacı: Küçük miktardaki yüzeysel akış suyunun,
su kirletici içermiyorsa uzaklaştırılması için en pratik yoldur.
Uygulamaları: İnfiltrasyon havuz ve hendekleri bir su yolunun çıkışı olarak iş görürler ve yüzeysel akış suyunu uzaklaştırmak için kullanılırlar.
Bakım/Gözlem: Akarsuyun hasar görmesini engellemek
için günlük gözlem yapılmalıdır. Su yükseldiğinde, geçiş hasarlara karşı iyice incelenmelidir. Tüm hasarlar bir an
önce onarılmalıdır.
Tahmini Masraf: Kullanılan malzemeye göre değişken.
KAYNAKLAR
Iowa Construction Site Erosion Control Manual (2006), Iowa Department of Natural Resources
Price, J C; Karesh R; Tenessee Erosion & Sediment Control Handbook (2002), Tenessee Department of Enviroment and Conservation
Resim 43-44. İnfiltrasyon hendeği uygulaması (solda)
ve şematik gösterimi (sağda)
Bakım/Gözlem: Her yağış sonrası gözlem yapılmalıdır. Moloz ve yabancı otlar temizlenerek havuz veya hendeğin bitkisiz olması ve sedimenin dışarıda kalması sağlanmalıdır.
Tasarım Ömrü: 2 ilâ 5 yıl.
Tahmini Masraf: Havuz yahut hendek masrafı her bir seçenek için 210,00$
3.3.2. Geçici Akarsu Geçitleri: İnşaat ekipmanını akarsu kıyılarına zarar vermeden geçirmek için kullanılan geçici geçitlerdir.
Problem Tanımı: Akarsu kıyılarına hasar vermeden ve şanİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146 25
İncelemeler
SİSMİK İZOLATÖRLER
Arslan KESKİN
İnşaat Yüksek Mühendisi
1.Giriş
Yapıların güçlü dinamik kuvvetlere karşı nasıl korunacağı tarih boyunca araştırma konusu olmuştur. Bilgi birikiminin artmasıyla beraber yapı davranışı daha kapsamlı şekilde incelenmeye başlanmıştır. Teknolojik olanakların da artmasıyla beraber teorik ve deneysel çalışmalar yapılmış ve
özellikle dinamik etkilere karşı yeni tasarım ilkeleri ortaya
konulmuştur. Bu ilkeler doğrultusunda özellikle konvansiyonel yapılarda ortaya çıkan sorunlara karşı deprem izolatörleri tasarlanmış ve son 30 yıl içinde yapılarda aktif olarak
kullanılmaya başlanmıştır.
Yapının güçlü dinamik etkilere karşı direnci, ya yüksek süneklilik yada yüksek dayanım ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Son zamanlarda esneklik, süneklilik ve enerji yutma kapasitesi gibi birtakım kavramlar ortaya çıkmıştır. Bu kavramlarla beraber tasarımcı bir ikilem içinde kalmıştır. Tasarımdaki en büyük amaç göreli kat ötelemelerinin ve kat
ivmelerinin aynı anda azaltılmasıdır. Fakat konvansiyonel
yapı tasarım felsefesine göre bu mümkün değildir. Çünkü yapının rijitliği azaltılırsa göreli kat ötelemeleri artar; bu
durumda yapının taşıyıcı ve taşıyıcı olmayan ara elemanları deprem esnasında zarar görür ve bir kısmı devre dışı kalır. Yapı rijitliğinin arttırılmasıyla beraber de yapı tabanından almış olduğu deprem ivmelerini yüksekliği boyunca
hızlı bir şekilde arttırır; bu durumda da özellikle hastaneler,
acil yardım merkezleri, nükleer santraller gibi yapılar ve bu
yapı içindeki eşyalar, donanımlar ve hassas cihazlar depremden zarar görür. Dolayısıyla tasarımcılar bu sorunları ortadan kaldırmak için yeni tasarım felsefeleri ortaya koymuşlar ve sismik izolatörleri geliştirmişlerdir.
2. Sismik İzolasyon Felsefesi
Sismik izolasyon felsefesine göre yapı ile tabanı arasına yatayda esnek düşeyde rijit izolatör yerleştirerek yapı periyodunun arttırılması amaçlanmaktadır.
Şekil 1.1 a’da görüldüğü gibi yapının periyodunun artmasıyla beraber yapıya etki eden ivme değerleri azalır. İvme
değerlerinin azalması da yapı içindeki tüm iç kuvvetlerin
Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU
DEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
azalması anlamına gelir. Diğer yandan Şekil 1.1 b’de görüldüğü gibi periyodun artmasıyla beraber yapı tabanında yatay yer değiştirmeler artar. Dolayısıyla deprem esnasında
yapının maksimum deplasmanı izolatör seviyesinde olur ve
göreli kat ötelemeleri oldukça azalır. Bundan dolayı izolatörlü yapı “rijit kütle” hareketi yapar. Böylece deprem ivmelerinin yapıya etki etmesi izolasyon seviyesinde önlenmiş
ve yıkıcı etkilerin yapıdan uzaklaştırılması sağlanmış olur.
Orta yükseklikteki bir yapının etkin rezonans periyodu genellikle 0.1 ile 1 saniye aralığındadır. Bu periyot aralığı aynı
zamanda pek çok şiddetli depremin baskın periyot aralığını
da kapsar. Çok kaba bir ifadeyle bu baskın periyot aralığı 1
ile 10 katlı binaların periyotlarına tekabül etmektedir. Özellikle ülkemizde inşa edilen yapıların büyük bölümünün periyot aralığı baskın periyot aralığındadır. Dolayısıyla mevcut
yapı stoğumuz depremden oldukça fazla etkilenir. Yapı tabanına yerleştirilen izolatörler deprem ivmelerine karşı filtre görevi yaparak ivmelerin yapıya etkin bir şekilde ulaşmasını engeller ve böylece yapı içindeki taşıyıcı ve taşıyıcı olmayan elemanların depremden olumsuz şekilde etkilenmesi önlenmiş olur.
Sismik izolasyonlu yapının periyodu, kullanılan izolatöre
ve yapı cinsine bağlı olmak kaydıyla genellikle 2-4 sn arasındadır. Periyodun artmasıyla beraber yapı tabanında oluşan kesme kuvveti değeri ankastre mesnetli yapın yaklaşık
%35’i kadardır. (Keskin 2007).
3. Sismik İzolatörlerin kullanım alanları
Sismik izolatörler gelişen teknolojiyle beraber dünyada aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle depremden
sonra acilen kullanılması gereken hastanelerde, acil yardım
merkezlerinde, enerji dağıtım merkezlerinde, haberleşme
merkezlerinde ve telekominikasyon yapılarında kullanılır.
Ayrıca izolatörler nükleer santraller ve gaz depolama terminalleri gibi oluşacak hasarların büyük felaketlere sebep olacağı yapılarda kullanım alanı bulmuştur. Diğer yandan araştırma merkezleri, müzeler, tarihi yapılar gibi maddi ve manevi değere sahip yapılar ile mevcut yapıların güçlendirilmesinde kullanılmaktadır.
(a)
Şekil 1.1 (a) Tipik ivme spektrumu, (b) tipik yer değiştirme spektrumu
26 Mayıs 2009 - 146
(b)
İncelemeler
İzolatörlü yapıların depremi hasarsız şekilde atlatmaları bu
sisteme olan güveni artırmış ve özellikle gelişmiş ülkelerde
okullarda ve konut yapılarında sismik izolatörler kullanılmaya başlanmıştır. Şekil 1.2’de görüldüğü gibi Kobe depreminden sonra Japonya’daki izolasyonlu yapıların sayısı hızla artmıştır.
(a)
(b)
Şekil 1.4 1969 yılında yapılan dünyanın ilk kauçuk sismik izolasyonlu
binası. (a) genel görünüş, (b) izolatör görünüşü (Makedonya).
Şekil 1.2 Kobe depreminden sonra Japonya’daki izolasyonlu yapı
sayısının değişimi (OBAYASHI 2005)
İzolatörlerin diğer bir kullanım alanı ise köprü ve viyadüklerdir. Özellikle ayak yüksekliklerinin fazla olduğu bu tür yapılarda yatay yükler yüksekliğe bağlı olarak artmaktadır.
Konvansiyonel yapı felsefeyle yapılması mümkün olmayan bu tür yapılarda sismik izolasyon sistemleri kullanılır.
Türkiye’de inşa edilen TAG otoyolu viyadüğü ve Bolu viyadüğünde sismik izolatör kullanılmıştır. (Şekil 1.3). Şekil 1.3
b’de görüldüğü gibi izolatörler kolon (köprü ayağı) ve kiriş
arasına konulmuştur.
(a)
(b)
Şekil 1.3 (a) Bolu Viyadüğü görünüşü, (b) Bolu Viyadüğü izolatör
uygulaması
4. İzolasyon Sisteminin Gelişim Aşamaları
4.1 Dünya’daki Gelişmeler
Sismik izolasyon kavramı ilk olarak 1876 yılında Tokyo Üniversitesi maden mühendisliği profesörlerinden John Milne
tarafından ortaya atılmıştır. Milne 1876-1895 yılları arasında yapı tabanına yerleştirilen bilyalar üzerinde çeşitli deneyler yapmıştır. Yapılan deneyler sonucunda sismik izolasyonun deprem ve rüzgar yüklerine karşı etkili olduğunu ortaya koymuştur. (Tezcan ve Cimilli 2002). Daha sonra izolatör kavramı 1905 yılında ABD’de, 1908 yılında da Avrupa’da
tartışılmaya başlanmış ve bu tarihlerden sonra çeşitli çalışmalar yapılmıştır. (Beskos ve Kausel, 2000).
Pratikteki ilk uygulama 1969 yılında İsviçreli mühendisler
tarafından Makedonya’nın Skobje şehrinde bir ilkokul binasında yapılmıştır. (Şekil 1.4). Kullanılan izolatörler saf kauçuktan yapılmış ve içine sönüm ve rijitliği arttıran veya azaltan başka bir malzeme konulmamıştır. Dolayısıyla yatay ve
düşey yüklere karşı aynı tepkiyi vermektedir.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
1970 yılında kurşun çekirdekli kauçuk izolatörler geliştirilmiş ve 1981 yılında yeni Zelanda da ilk uygulaması yapılmıştır. (William Clayton binası). 1976 yılında Kalifornia Üniversitesi (Berkeley) Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi (EERC) kurularak izolatörlerle ilgili daha detaylı çalışmalar
yapılmaya başlanmıştır (Kelly, 1997). 1982 yılında bir İngiliz
kurumu olan Malaysian Rubber Producers Research Association (MRPRA) Tarafından Yüksek Sönümlü Kauçuk İzolatör
geliştirilmiştir. (Naeim and Kelly, 1999)
1982 yılında Japonya’da (Yachiyodai binası), 1985 yılında
da ABD’de (Foothill Communities Law and Justice Center
binası). ilk izolatörlü yapılar inşa edilmiştir. (Skinner, Robinson ve McVerry. 1993).
Bu tarihten sonra özellikle gelişmiş ülkelerde sismik izolasyon kavramıyla ilgili daha detaylı çalışmalar yapılmıştır. Deneysel ve teorik bilgiler ışığında sismik izolasyon sistemleri
daha da geliştirilerek bir çok yapıda kullanılmıştır.
4.2 Türkiye’deki Gelişmeler
Türkiye’de izolasyon kavramı özellikle Marmara depremi
sonrasında önem kazanmıştır. Türkiye’de az sayıda üniversite bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaktadır. Gerekli ekipman ve donanım eksikleri izolasyon kavramının gelişimini
olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan çalışmaların büyük
bir bölümü yüksek lisans ve doktora tezleridir.
Türkiye’de deprem izolasyonuyla ilgili yönetmelik ve şartnameler bulunmamaktadır. 2006 yılında kurulan Deprem
İzolasyon Derneği (DİD) çeşitli üniversitelerin öğretim üyelerinden meydana gelen bir kurul oluşturarak bu konuda
çalışmalara başlamıştır (DİD, 2007). Bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’de az sayıda da olsa sismik izolasyon bakımından dünyada önemli sayılacak yapılar inşa edilmiştir. Bunlar;
•
Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) otoyolu viyadükleri,
•
Gümüşova-Gerede otoyolu viyadüğü, (Bolu viyadüğü)
•
İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Binası,
•
Aliağa’daki Sıvılaştırılmış Gaz Depolama Terminali,
•
Kocaeli Üniversite Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
•
Antalya Havalimanı Uluslararası Dış Hatlar Terminali,
•
Tarabya Oteli,
• Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü
Söğütözü Kongre ve Ticaret Merkezi,
•
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
• Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürlüğü binasıdır.
Mayıs 2009 - 146 27
İncelemeler
5. İzolasyon Sistemlerinin Sınıflandırılması
Bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle beraber, depreme karşı
yapıyı koruyan izolasyon sistemlerinde de önemli gelişmeler olmuştur. Bu konuda dünyanın birçok ülkesinde deneysel ve teorik çalışmalar yapılmıştır. Özellikle ilk kuşak deprem izolatörlerinin deprem performansları değerlendirilerek eksiklikleri ortaya konulmuştur. Bu eksikliklerin farklı
yöntemlerle aşılmaya çalışılması aynı zamanda izolatör çeşidinin artmasına da yardımcı olmuştur. Fakat bu sistemlerin bir çoğunun çalışma prensipleri birbirine benzerdir. Buradan hareketle izolatörleri aşağıdaki gibi üç ana gurupta
toplamak mümkündür.
A - Elastomerik İzolatörler
•
Düşük Sönümlü Kauçuk İzolatörler
•
Yüksek Sönümlü Kauçuk İzolatörler
•
Kurşun Çekirdekli Kauçuk İzolatörler
B - Kaymaya Dayalı İzolatörler
•
Çapraz Raylı İzolatörler
•
Sürtünmeli Sarkaç İzolatörler
•
Tekrar Merkezleşen Sürtünmeli İzolatörler
•
Çelik Plakalı Neopran İzolatörler
C- Yay Tipi İzolatörler
•
GERB İzolatörleri
Elastomerik izolatörler çelik ve kauçuk tabakasının tek bir
seferde yüksek basınç ve sıcaklık altında birleştirilmesiyle
elde edilir. Sönüm oranları %4’den başlayarak %40’a kadar
çıkmaktadır. Genellikle orta yükseklikteki yapılarda (maksimum 8-10 kat) kullanım alanı bulmuştur. (Keskin 2007) Çelik ve kauçuktan oluşan bu sistem uzun süre elastisite modülü stabilitesini yitirmemektedir. Elastomerik izolatörler
yapıda tek başına kullanıldığı gibi diğer izolatörlerle beraber de kullanılırlar. Deplasman sonrasında tekrar merkezleşmeyi sağlayan kuvvet üreterek yapının eski konumuna
gelmesini sağlarlar. Diğer yandan yüksek frekanslı yatay ve
düşey yüklere karşı filtre görevi yaparlar.
Kaymaya dayalı izolatörlerin çalışma prensipleri birbirinden farklıdır. Özelikle çapraz raylı izolatörler diğer izolatörlerde ortaya çıkan burkulma (buckling) ve çekmeden kaynaklanan kopma (tensile failure) gibi bazı sorunları ortadan
kaldırmak için tasarlanmıştır. Ayrıca diğer izolatörlerin kullanılmasının doğru olmadığı hafif yapılarda, yüksek yapılarda ve yumuşak zemin üstünde bulunan yapılarda çapraz
raylı izolatörler güvenle kullanılmaktadır (Şekil 1.5). Sürtünmeli sarkaç sistemler geometrisi sayesinde sönüm ve geri
dönüşüm (merkezleşme) sağlayan izolatörlerdir. Çapraz
(a)
(b)
Şekil 1.5 (a) Çapraz raylı sistem teknolojisiyle inşa edilmiş bir yapı
(b) Çapraz raylı sistemlerin uygulanması (Sumitomo Mitsui).
28 Mayıs 2009 - 146
raylı izolatörlerde ise merkezleşmeyi sağlayan ek sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Yay tipi izolatörler üç boyutlu hareket yapabilme yeteneğine sahiptir. Bu yetenek sayesinde hassas yapılarda kullanım
alanı bulmuşlardır. Diğer bir özelliği ise ses yalıtımı yapmasıdır. Helisel yaylı bu sistemlerde düşey frekanslar yatay frekansların 3-5 katı kadardır (Naeim ve Kelly, 1999). Teorikte
sönümsüz olarak kabul edilen yaylar içsel sürtünme nedeniyle enerji tüketerek sönümleme yapmaktadır. Fakat bu
sönümleme oldukça küçüktür. Dolayısıyla bu sistemler viskoz sönümleyiciler ile beraber kullanılırlar. Ayrıca GERB sistemleri, yapının ağırlık merkezi ile izolasyon sistemin rijitlik merkezinin aynı seviyede bulunduğu durumlarda pratik olmaktadır.
6. Sonuç
Bu çalışmada izolatörler hakkında bilgi verilerek izolatörlü
yapının çalışma prensipleri ortaya konulmuştur. Ayrıca izolatörlü yapının konvansiyonel yapıya olan üstünlükleri irdelenmiştir. Buna göre;

Sismik izolasyonlu yapıların doğal titreşim periyotları genellikle 2-4 saniye aralığındadır. Periyodun artmasıyla beraber yapıya etki eden deprem ivmeleri azalmaktadır.

Sismik izolasyonlu yapılarda izolasyon seviyesinde büyük
yer değiştirmeler meydana gelir. Bu hareket edebilme yeteneği sayesinde deprem enerjisinin büyük bölümünün yapıya girmesi engellenir.

Sismik izolasyonlu yapılarda can güvenliği sağlanmış, yapının taşıyıcı sistemi ve mimari elemanlarında deprem hasarları önlenmiş olur.

Ayrıca deprem sonrasında yapı kullanılabilir durumda
kalacak ve bina içindeki önemli cihaz ve donanımlar zarar
görmeyecektir.
Kaynakça
[1] A.B.Y.Y.H.Y. (2006). Afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında
yönetmelik. Ankara:Bayındırlık ve İskan Bakanlığı.
[2] Aldemir, Ü. ve Aydın, E. (2005). Depreme dayanıklı yapı tasarımında yeni yaklaşımlar. Türkiye Mühendislik Haberleri, 1 (435), 81-89.
[3] Celep, Z. Kumbasar, N. (2004). Deprem mühendisliğine giriş ve
depreme dayanıklı yapı tasarımı (3 baskı). İstanbul: İstanbul Teknik
Üniversitesi Yayınları
[4] Deprem İzolasyon Derneği. 20 Mayıs 2007, http://www.did.org.tr
[5] Erdik, M. (2005) Deprem Yalıtımı: Ülkemizdeki Uygulamalar ve
Uygulanabilirliği. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.
[6] GERB (2007). Vibration control systems. Germany: Woeste Druck,
Verlag.
[7] IBC2000, International Building Code (2000). By International
Code Council.
[8] Naeim, F. ve Kelly, J.M. (1999). Design of seismic isolated structures fom theory to practice. NY: John Wiley & Sons.
[9] OBAYASHI (2005). Seismic engineering. Design & Construction
http://www.obayashi.co.jp
[10] Skinner, R. I. Robinson W. H. McVerry G. H. (1993). An introduction to seismic isolation. England: JOHN WILEY and SONS.
[11] Tezcan, S.S. ve Cimilli S. (2002). Seismic base isolation. İstanbul:
Yüksek Örgenim Egitim ve Arastırma Vakfı Yayınları.
[12] Tezcan, S.S. ve Erkal A. (2002). Seismic base isolation and
energy absorbing devices. İstanbul: Yüksek Ögrenim Egitim ve Arastırma Vakfı Yayınları.
[13] Keskin, A. (2007) Yapı İzolatörleri. İzmir; Dokuz eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Beton
BETONUN DAYANIKLILIĞI
(DURABİLİTE)
Tuğrul BAŞTAN
İnşaat Mühendisi
Günümüzde yapıların büyük çoğunluğu betonarme olarak ve 100 yılın üzerinde hizmet vermesi tasarlanarak inşa
edilmektedir.
Ancak, betonarme yapıların ana malzemelerini oluşturan
beton ve donatı, standartlarca öngörülen ve beton teknolojisi kurallarına uyulmadan inşa edilirse, çeşitli etkiler
nedeniyle çok kısa sürede bozulabilmektedir. Betonarme yapılar, hizmet süreleri boyunca, yıpranmalarına neden olabilecek birçok fiziksel ve kimyasal etkiyle karşılaşmaktadırlar.
Hava şartlarından, sülfatlı veya asitli sulardan, betonun
kullanıldığı ortam koşullarından kaynaklanan yıpratıcı fiziksel ve kimyasal olaylar karşısında, betonun hizmet süresi boyunca gösterebileceği direnme kabiliyeti Beton
Dayanıklılığı (Durabilite) olarak tanımlanmaktadır.
Betonun, hizmet gördüğü süre boyunca karşılaştığı fiziksel ve kimyasal olaylar karşısında yeterli direnci gösterebilmesi, yani yeterince dayanıklı olması, beton dayanımı
kadar, hatta çoğu zaman beton dayanımından daha da
önemlidir. Dolayısıyla, betonarme yapıların uzun yıllar kalıcılığını sürdürebilmesi, ancak beton ve donatının bozulmasına neden olan etkenlerin bilinmesi ve gerekli önlemlerin alınması ile mümkün olacaktır.
Resim 1: Alkali Silika Reaksiyonu sonrasında hasar görmüş yapı
Resim 2: Donma çözülme etkisi ile hasar görmüş yapı
Beton içerisine sızan su, karbon dioksit, oksijen, sülfat,
asit, klor gibi maddeler, betonda değişik türlerdeki kimyasal olayların yer almasına sebep olmaktadır. Betonun
içerisindeki alkalilerle reaktif agregalar arasında gelişen
ve sertleşmiş betonun genleşerek yıpranmasına yol açan
reaksiyonlar da kimyasal olaylar sonucunda yer almaktadır. Donma-çözülme, ıslanma-kuruma, ısınma-soğuma
gibi olaylar betonun yıpranmasına yol açacak nitelikteki
fiziksel olaylardır.
Betonun, uygun malzeme oranlarında ve gradasyonda
üretilmemesi, taşınma yerleştirilme, sıkıştırılma ve bakımının uygun yapılmaması sonrasında, boşluklu çatlaklı, geçirimli ve düşük dayanımlı olarak elde edilmektedir.
Resim 3: Deniz suyu etkisinde kalarak beton ve donatısı hasar görmüş yapı
Durabilite açısından betonun geçirimsiz olacak şekilde
üretilmesi ve yerine yerleştirilmesi çok önemlidir. Çünkü
betonun boşluklu olması, geçirimli olması, dışarıdan betonun içerisine zararlı maddelerin girişini kolaylaştıracağından betonun çok çabuk yıpranıp hasar görmesine neden olacaktır.
Geçirimli beton, kimyasal ve fiziksel olaylardan daha kolay etkilenmekte ve dolayısıyla, daha da boşluklu bir malzeme durumuna gelebilmekte, aşınabilmekte, çok büyük
gerilmeler oluşabilmekte ve içerisindeki demir donatılar
paslanabilmektedir. Bütün bu olaylar, betonarme yapının
hizmet edemez duruma gelmesine yol açmaktadır. (Resim 1, Resim 2, Resim 3)
Çimento hamuru ve betondaki çatlak ve boşluklar, çoİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Resim 4: Çimento hamurundaki kapiler ve jel boşlukları
Mayıs 2009 - 146 29
Beton
ğunlukla beton teknoloji kurallarına uyulmaması sonucu,
yetersiz sıkıştırma, yetersiz kür, kimyasal reaksiyona girmeyen fazla suyun terleme, buharlaşma olayları gibi nedenlerle oluşur. Çimento hamurundaki ve betondaki boşluklar mikro, kapiler (Resim 4) ve makro olarak gruplandırılır ve kalıcılığı büyük ölçüde etkileyenler kılcal (kapiler) ve makro boyutta olanlardır. Çimento hamurunun
geçirimliliğini etkileyen en önemli parametre S/Ç oranıdır. Bu oranın 0,3 den 0,7 ye çıkması demek, çimento hamurunun permeabilite (geçirimlilik) katsayısının 100 kat
artması demektir. S/Ç oranının 0,4 değerini aşmasıyla birlikte kapiler gözenekler arasındaki bağlantının kesilememesi nedeniyle geçirimsizliğin hızla azaldığı görülmektedir.
birçok durumda yetersiz kalması muhtemel olduğundan
bu değerlerin arttırılarak kullanılması önerilir.
Dolayısı ile durabilite açısından geçirimsiz beton üretebilmek için S/Ç oranının mümkün olduğunca düşük tutulması gerekmektedir.
Sülfat Etkisi
Ayrıca uygulamada dikkat edilmez ise, donatılar açıkta
kalabilmekte veya pas payları olması gereken miktarlarda olmamaktadır. Betonarme donatısının korozyona karşı korunması, pas payı tabakasının kalınlığına, kalitesine
ve geçirimsiz olmasına bağlıdır. TS 500, önerdiği pas payı
kalınlıkları ile beton örtü tabakasının kalitesini ve çevre
koşullarını ayrıntılı olarak dikkate almadığını göstermektedir. Standartta önerilen pas payı tabakası kalınlıklarının
Betonarme yapıların ana malzemelerini oluşturan beton
ve donatının, hizmet süresi boyunca yıpranmasına neden
olabilecek, fiziksel ve kimyasal olayların bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkündür.
Aşınma
Yüksek Sıcaklık ve Yangın Etkisi
Donma Çözülme Etkisi
Çiçeklenme
Gecikmiş Etrenjit Oluşumu
Deniz Suyu Etkisi
Asit Etkisi
Karbonatlaşma
Alkali Agrega Reaksiyonu
Donatı Korozyonu
Çizelge1: Beton karışımı ve özellikleri için önerilen sınır değerler
30 Mayıs 2009 - 146
Beton
Bu türden birçok fiziksel ve kimyasal etkiler bir diğerinin
gelişimini hızlandırabilmektedir.
Örneğin, fiziksel etkilerle betonun çatlaması geçirimliliğin artmasına yol açarak betonun kimyasal nedenlerle
bozulmasını kolaylaştırmaktadır. Benzer şekilde betonun
kimyasal süreçlerle bozulması sonucu gözenekliliğin artması, aşınma gibi fiziksel etkilere dayanıklılığını büyük ölçüde azaltmaktadır.
Betonu ve betonarme yapıları yıpratan bu tür fiziksel
ve kimyasal olayların ne şekilde geliştiği üzerinde daha
kapsamlı durulması gerektiğinden, detayların üzerinde
burada durulmayacaktır. Daha sonraki bülten sayıları içerisinde ayrı ayrı ele alınması uygun olacaktır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yapının servis ömrü boyunca işlevselliğini koruyabilmesi, maruz kalacağı yıpratıcı etkilerin türünün ve şiddetinin
tasarım aşamasında belirlenmesi ve gerekli önlemlerin
alınmasıyla mümkündür. Yapının birden fazla etkiye aynı
anda ve tekrarlı olarak maruz kalmasının olası olduğu ve
tüm bu etkilerin bir arada değerlendirilmesinin gerektiği
gözden kaçırılmamalıdır.
TS EN 206–1 standardında, beton ve betonarme elemanların maruz kalacağı etkilere göre beton karışımı ve özellikleri için en büyük su/çimento oranı, en düşük çimento
dozajı ve en düşük beton sınıfı için sınır değerler verilmiştir. Bu sınır değerler Çizelge 1’de verilmiştir.
Deprem yönetmeliğimizde verilen en düşük beton sınıfı C16/20, TS EN 206–1 standardında zararlı yıpratıcı hiçbir etkiye maruz kalmayacak ve donatı korozyonu riskinin
hiç bulunmadığı yapılarda kullanılmasına izin verilen beton sınıfıdır. Birçok durumda, yıpranma koşulları dikkate alınarak betonun su/çimento oranına ve çimento dozajına sınırlama getirilmesi beton sınıfını kendiliğinden
C30/37 düzeyine çıkmaktadır.
Değişik üniversitelerimizin Yapı Malzemesi Profesörleri
yeni yapılacak yapıların olası bir depreme karşı dayanıklı
olabilmesi için gerekli asgari koşulları ve en düşük beton
sınıfının C30/37 olması gerektiğini 17 Ağustos 2001 tarihinde yayınladıkları bir deklarasyon ile kamuoyuna duyurmuşlardır. Çok genel olarak, betonun ve betonarmenin dayanıklılığının sağlanmasında temel felsefenin kaliteli ve geçirimsiz beton elde edilmesi olduğunu söylemek mümkündür.
Buna göre;
 Tüm bozulma süreçlerinde geçirimlilik önemli faktör olduğundan, betonun geçirimsizliğini
sağlayacak önlemler alınmalıdır (düşük S/Ç oranı, uygun çimento dozajı ve tipi, katkı kullanımı,
kaliteli işçilik vb.),
 Standarda göre, çevresel etkinin şiddeti dikkate
alınarak uygun beton kalitesi seçilmeli (C30/37
ve üzeri),
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
 Beton, uygun şekilde yerleştirilmeli, sıkıştırılmalı ve bakıma (küre) tabi tutulmalıdır (TS 1247, TS
1248),
 Yeterli kalınlıktaki pas payı tabakası kullanılmalıdır, (Standart veya şartnamelerde öngörülen
en düşük kalınlığa uygun olmalıdır.)
 Suyun yapı elemanı üzerinden ve çevresinden
bir an önce uzaklaştırılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Çok şiddetli etki durumunda ise,
bu önlemlere ek olarak betonun dış ortamdan
izole edilmesi gerekli olabilir. Kuşkulu zeminlerin (sülfat, klor vb. zararlı maddelerin) ve suların zemin etüdü sırasında kimyasal analizi yaptırılmalıdır.
 Denetçi firma elemanları veya fenni mesul betondan numune alma dışında döküm açısından
kalıp ve donatı durumunu, pas payını denetlemeli, kalıp alınmasından sonra betonun gözle
muayenesini yaparak gözlemlerini kayıt altına
almalıdır. Gözlenen kusurlar (pas payı, ayrışma,
boşluklar, plastik büzülme çatlakları v.b.) onarılabilecek nitelikte ise kısa sürede onarımı sağlanmalıdır.
Denetimler, çoğu kez taze betondan numune
alınarak sınıf dayanımı kontrolü şeklinde yapılmakta olduğundan, yukarıda sıralanan kusurlar
çok ciddi boyutlarda değilse önemsenmemektedir. Bu kusurların durabilite açısından sorun
yaratacağı açıktır.
 Beton üretiminde, yapının kullanım amacına
ve beton döküm koşullarına uygun olarak doğal ve yapay puzolanlar ve/veya puzolan içeren
çimentoların kullanımı özendirilmelidir. Bilindiği gibi puzolan varlığı uzun vadede durabiliteyi
olumlu etkilemektedir.
Katkı maddeleri teknolojisinin günümüzde çok
geliştiği göz önünde bulundurulursa, su/çimento oranlarının üst sınırlarının gözden geçirilip
düşürülmesi düşünülebilir. Bilindiği gibi bu oranın düşmesi durabiliteyi artıracaktır.
KAYNAKLAR
Baradan B. “Betonarme Projelerimizde En Düşük Beton Sınıfı Neden C30/37 Seçilmeli” Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü.
Baradan B., Yazıcı H., Ün H., “Betonarme Yapılarda Kalıcılık (Durabilite)” Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları Yayın
No: 298, İzmir, 2002
Erdoğan T. Y., “Beton-Genişletilmiş 2. Baskı”, ODTU Geliştirme Vakfı
Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayını, Ankara, 2007
T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Deprem Şurası–2004, “Yapı Malzemeleri komisyon Raporu”, Ankara, 2004
TS EN 206–1, “Beton-Bölüm1: Özellik, Performans, İmalat ve Uygunluk”, Ankara, 2002
Mayıs 2009 - 146 31
Prefabrik
PREFABRİKE KÖPRÜLER
Soner Bilge
İnşaat Yüksek Mühendisi
Prefabrike beton elemanlarla üretilen köprü ve üst geçitler, hem şehir içi hem de şehirlerarası ulaşımda, konvansiyonel olarak üretilen köprü ve üst geçitlere göre,
yolun daha hızlı trafiğe açılmasını sağlamaktadır. Genel
olarak öngerilmeli olarak imal edilen elemanlar hem büyük açıklıkların geçilmesinde sağladığı kolaylıkla hem
de imalatta sağladığı hız ile tercih edilmektedir.
Çoğunlukla prefabrike köprü ve üst geçit imalatında
I-Kiriş ve Kutu Kiriş elemanlar kullanılmakta olup, aşağıda bu şekilde üretilen köprü ve üst geçitlere örnekler yer
almaktadır.
Kaynaklar :
İnternetteki bu konudaki çeşitli web siteleri
32 Mayıs 2009 - 146
İş Sağlığı ve Güvenliği
ÜLKEMİZ ÇALIŞMA YAŞAMINDA, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE BİR İLK
FİŞEK ENSTİTÜSÜ ÇALIŞAN ÇOCUKLAR BİLİM VE EYLEM MERKEZİ
VAKFI’NI TANIYALIM (*)
AMACI
Başta çalışan çocuklar olmak üzere toplumun eşitsiz
konumdaki kümelerine yönelik sağlık ve sosyal çalışmalar
yapmak; model çalışmalar ve uygulamalarla, toplumun
bu eşitsizlikler karşısında borcunu nasıl ödeyebileceğini
ortaya koymak, bu düşünceleri yaymak ve sosyal
devletin sahiplenmesi için çaba harcamak. Vakıf kısaca
adaletsizliklerle savaşan bir örgüt olarak tanımlanabilir.
gösterdiği gibi yıllık ücretli izin bile yapamayan çalışan çocuklara, hakları olan ücretli tatili ve paylaşmaları
gereken nimetleri göstermeyi ve bunu bir model olarak toplumun sorumluluklarına sunmayı amaçlayan
bir çalışmadır. Kız ve erkek çıraklar, gruplar halinde deniz kenarında bir hafta yaz tatiline götürülmektedirler.
8.
İLKELERİ
-
Gülümseyen Söylem (Çatışmacı itici değil; ilkeli
ama sevecen ve kucaklayıcı)
-
Kendi Kendini Finanse Etme

Hıfzıssıhha Okulu ve Nusret Fişek (1958-1965)
-
Nimetleri ve Standartları Paylaşma

KİT’lerin Çırak Okulları (1938-1986)
-
Sürdürülebilirlik

Zonguldak-Ereğli Havzası Amele Birliği (1921-1946)
-
Bilim ve Sanatı Buluşturma
EYLEMLERİ
1.
Cumhuriyet Anıt Kurumları Dizisi : Vakfın ilgi alanına
giren konularda Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlatılan
ve yaptıkları çalışmalarla anıtlaşmış kurumların ve kişilerin gün ışığına çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu dizide dört kitap yayınlanmıştır;
Küçük sanayi sitelerinde ve çocuk çalıştıran küçük işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri sunmak
için yürüyen klinik, yürüyen e-rontgen ve yürüyen odyometri taşıtlarıyla hem sabit ve hemde gezici hizmetler sunmuştur. Kısaca Türkiye’de ilk ortak işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı birimlerini kurmuştur.
2.
Fişek Enstitüsü’nün internet siteleri, yılda toplam
60.000 ziyaretçi alan sitelerdir.Birbirlerine bağlı ve erişim sınırlılıkları olmadığı için, gezmek kolaydır. Çocuk
emeğinden, iş sağlığı ve güvenliğine, beyin göçünden
sosyal politikaya kadar değişik ilgi alanlarına seslenmektedir.
3.
Prof.Dr.Nusret H. Fişek Kütüphaneleri: İnternet erişimli olup, 12 kütüphaneden oluşmaktadır. Bunlardan çocuk emeği, sağlık-güvenlik-çevre kütüphaneleri Türkiye’de ilk ve tektir. (Erişim : www.fisek.org.tr)
4.
Çocuk Emeği Kaynakçası : 2007 yılına kadar Türkiye’de
yayınlanan çocuk emeği ile ilgili tüm yayınlarla ilgili özet ve kimlik bilgilerine erişilebilmektedir. (Erişim :
www.fisek.org.tr)
5.
Çocuk Emeği Dünya Atlası : Çocuk emeğinin en kötü
biçimlerinin dünya üzerindeki dağılımı, kaynak gösterilerek hem metin üzerinde hemde dünya haritaları üzerinde ülke ülke incelenmektedir. (Erişim : www.
fisek.org.tr)
6.
Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışmaları : 2002 yılından
beri her yıl düzenlenen fotoğraf yarışmalarıyla, ülkemizdeki fotoğraf sanatçılarının çocuk emeği üzerine
çalışmaları yarıştırılmakta ve iki yılda bir albümde toplanmaktadır. Şimdiye kadar üç albüm yayınlanmıştır.
7.
Çırakların Tatil Keyfi : Vakıfça yürütülen araştırmaların
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr

Çocuk Esirgeme Kurumu (1921-1981)
9.
Genç Kız Evi : Çalışan genç kızlar üzerinde yürütülen çalışmalarınbir uzantısı olarak Ankara-TürközüBoztepe Mahallesi’nde 2005 yılında açılan “Genç Kız
Evi”nde, öğrenimini sürdürmek isteyen kızlara “sessiz,
sıcak, sevecen” bir ortam sunulmaktadır.
10. Çalışma Ortamı Dergileri : 1992 yılında yayınına başlayan, ülkemizdeki en uzun soluklu işçi sağlığı iş güvenliği dergisidir. Eylül-Ekim 2008’de 100. Sayısını çıkarmıştır.
11. Düşünce Ortamları : Çalışma Ortamı dergisi okurlarının düzenledikleri seminerler olarak başlayan toplantılar, gelişerek 2008 Nisan’ında bir “düşünce ortamına”
(sempozyum) dönüşmüştür. Bu tarihde Türkiye Gençlik federasyonu ve Çankaya Belediyesi ile işbirliği içersinde “Şiddete Karşı Düşünce Ortamı” gerçekleştirilmiş
ve kitap olarak da yayınlanmıştır.
12. Basında Çocuk Emeği : Uluslararası Çocuk Yılı olan
1979’dan başlayarak, seçilmiş 5 ulusal gazete, farklı zaman dilimlerinde tarnmış ve çıkan “Çocuk emeği haber ve yazıları” değerlendirilmiştir.
Vakıf Merkezi;
Selanik Cad. 52/4 Kızılay 06650 ANKARA
Tel : (312) 419 78 11 – Faks : (312) 425 28 01 – 395 22 71
www.fisek.org
www.isguvenligi.net
www.fisek.com
www.beyingocu.com
(*) Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi
Vakfı tarafından yayınlanmış olan “Çalışma Yaşamında Sağlık ve
Güvenlik (Prof.Dr.A. Gürhan Fişek, Şubat 2009, Ankara)” kitabından
alınmıştır.
Bir sonraki sayımızda son Vakıf yayını olan “Çalışma Yaşamında
Sağlık ve Güvenlik (Prof.Dr.A. Gürhan Fişek, Şubat 2009, Ankara)”
kitabın tanıtımını ve bazı bölümlerin aktarımı yapılacaktır.
Mayıs 2009 - 146 33
Vergi
ÖDEME EMRİNE KARŞI YAPILACAK İŞLEMLER
Aykut KOLATAR
Vergi Denetmeni
Yasal Dayanak
• En son kanuni ikametgah ve iş adresini bildirmek,
Ödeme emri 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 55. maddesine istinaden vadesinde ödenmeyen kamu alacakları için düzenlenmektedir.
Bu bildirimde borçlulara 7 gün içinde borçlarını ödemelerini veya bu borçlarla ilgili mal bildiriminde bulunmaları tebliğ edilir.
• Varsa devamlı mükellefiyetleri bulunan diğer vergi
dairelerini ve kamu idarelerini ve bunlardaki hesap ve
kayıt numaralarını bildirmek,
Hangi Nedenlerle Ödeme Emrine İtiraz Edilir
Ödeme emrini alan borçlu;
• Böyle bir borcunun olmadığı,
• Borcunu kısmen ödediği,
• Borcun zamanaşımına uğradığı, iddiasıyla tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde vergi mahkemesinde
dava açabilir. Borcun bir kısmına da dava açabilme imkanı bulunmaktadır. Ancak dava dilekçesinde dava açılacak kısmın türü ve miktarının açıkça gösterilmesi gerekmektedir.
Dava açan borçlu hakkında takip işlemleri, davayı gören mahkemece yürütmeyi durdurma kararı verilemediği sürece devam eder.
Vergi Mahkemesinde Açtığı Davayı Kaybeden
Borçlu Ne Yapmalıdır
Borçlunun, borcun tamamına karşı vergi mahkemesinde açtığı davanın tamamen veya kısmen reddi halinde,
ret kararının kendisine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün
içinde Mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir.
Borcun bir kısmına karşı yapılan itirazlar mal bildiriminde süre uzatmaz.
Mal Bildirimi Nedir
Mal bildirim; borçlunun borcuna yetecek tutarda mal
varlığını ve geçim kaynaklarını vergi dairesine yazılı veya
sözlü olarak bildirmesidir. Borçlu borcuna karşılık kendisinde veya kendisine ait olup da üçüncü şahıslar elinde
bulunan mal, alacak ve hakları da tahsil dairesine bildirir.
Borçlu mal bildirimine rağmen borcunu ne şekilde ödeyebileceğini de belirtmelidir. Mal bildirimi servet beyanı
olmadığından borçlunun borcunu karşılayacak tutarda
mal bildiriminde bulunması yeterlidir.
Bildirilecek Malı Olmayan Borçlu Ne Yapmalıdır
Kendisine ödeme emri tebliğ edilen ve malı olmadığı
yolunda bildirimde bulunan kamu borçlusu, bu bildirim
ile birlikte veya bildirim tarihinden itibaren 15 gün içinde ,
34 Mayıs 2009 - 146
• Nüfus kayıt örneğini vermek zorundadır. Bu mecburiyeti yerine getirmeyenlere ilgili mahkemelerce bir aya
kadar hafif hapis veya 100 TL ye kadar adli para cezası ile
cezalandırılır.
Mal Bildiriminde Bulunmayanlar Hakkında Ne
Yapılır.
Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlu, 7 günlük
süre içinde borcunu ödemez ve mal bildiriminde de bulunmazsa, mal bildiriminde bulununcaya kadar bir defaya mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere hapis cezası ile cezalandırılır. Ödeme emrine karşı dava açılan hallerde, vergi mahkemesinin ret kararının tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde borçlu mal bildiriminde bulunmazsa icra tetkik merci kararı ile hapsedilir. Borçlu
mal bildiriminde bulunduğu anda hapis kararı alınmış
olsa da infaz edilemez ve borçlu hapsedilmişse derhal
tahliye edilir.
Mal Edinme ve Mal Artması Durumunda Borçlu Ne
Yapmalıdır.
Mal bildiriminde, malı olmadığını gösteren veya borca
yetecek kadar mal göstermemiş olan borçlu, sonradan
edindiği malları ve gelirindeki artmaları, edinme tarihinden başlayarak 15 gün içinde vergi dairesine bildirmeye
mecburdur. Sonradan edinilen mallarını ve malvarlığındaki artışlarını belirtilen süre içinde bildirmeyerek kamu
alacağının tahsiline engel olan veya tahsilini zorlaştıran
borçlu bir aydan bir yıla kadar hafif hapis cezasıyla cezalandırılır.
Mal Bildirimi Sonucunda Ne Olur
Borçlunun, mal bildiriminde gösterdiği veya vergi dairesince tespit edilen malları ile borçluya ait olup da üçüncü şahıslarda bulunan mallardan borcuna yetecek miktarı vergi dairesince haciz olunur. Yapılan takibat sonucunda borçlu borcunu rızaen ödemediği takdirde vergi dairesince haciz olunan mallar satışa çıkarılarak kamu
alacağı tahsil edilir.
Kaynak: Gelir İdaresi Bşk.lığı
Sağlık
İZMİR MESLEK ODALARI PLATFORMU ve YEREL GÜCÜ
Dr. Fatih SÜRENKÖK
İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi
Kısa adı İMOP olan İzmir Meslek Odaları Platformu,
TMMOB’a bağlı şubeler ile Baro, Tabip Odası, Diş Hekimleri
Odası, Eczacılar Odası, Veteriner Hekimler Odası, Serbest
Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odasının 1994 yılında
oluşturduğu bir sivil toplum platformudur. Ana amacı,
bilimsel ve hukuksal alt yapısı ile kentsel yaşama ve ülkenin
genel yaşamına ait “taraf” olmak ve halkı bilinçlendirmektir.
Bu meslek odaları kanun ile kurulmuştur (örneğin
TTB ve Tabip Odaları 6023 sayılı yasa ile) ve amaçları
arasında yukarıda belirttiğim alanlarda vardır. Üye
sayısı açısından toplamda 50 bine yaklaşmaktadır. 90’lı
yılların sonuna doğru oldukça önemli işlere imza atan
platform, o dönemde yerel ve merkezi yönetimin yanlış
uygulamalarına karşı durmuştur. Kent hukukunu, bilimi
referans alan bu akademik meslek odalarının karşı duruşu,
özellikle rant (ekonomik ya da siyasi olabilir) çevreleri
tarafından “engel olucu kafalar” olarak adlandırılmıştır.
İMOP, 2000 yılların başında da benzer tutumunu devam
ettirirken, yerel yönetimde Ahmet Piriştina’nın büyükşehir
belediye başkanı olması ve kentsel yönetimde meslek
odalarına danışarak işler yapması ile “engel olucu kafalar”
tanımlamasından destek olucu hale gelmiştir. Her zaman
yerel yönetim ve genel yönetimin yerel uygulamalarında
yapıcı ve destek olucu rolü üstlenmeye hazır olan İMOP
maalesef uygulamada muhataplarından her zaman aynı
karşılığı bulamamıştır. Kimi zaman Kordon’da yapılmak
istenen otoyola karşı durmuş, kimi zaman halk sağlığını
önceliğine almış, kimi zaman da savaşa hayır diyerek 1 Mart
tezkeresinin iptaline zemin hazırlamış, kimi zaman da kenti
yöneteceklerin seçimine müdahale etmiştir.
üzerine eğileceği konular açıklandı. Buna göre Platform
üyeleri önümüzdeki dönemde şu konular üzerinde
çalışacak:
2006 yılına kadar yerel yönetimlere destekte oldukça aktif
olan İMOP, İzmir Barosu ve İzmir Tabip Odası yönetimlerinin
siyaseten(!) özellikle bazı odalarla bir araya gelmek
istememesi bu gücün erimesine yol açtı. Bu süreçten
sonra İzmir’de TMMOB İKK ayrı, Sağlık Meslek Odaları ayrı
organize oldular. Son 3 yıldan beri İMOP bileşenlerini bir
arada görmek mümkün olmadı. Dileğim özellikle yerel
yönetimlerde önemli bir güç olan meslek odalarının
yeniden eski konumuna gelmesi.
İzmir Meslek Odaları Platformu da ‘Filistin için bir dakika
karanlık eylemine’ destek vereceklerini açıkladı.
İMOP’un çalışmalarından bazılarını dijital ortamda
ulaşabildiğim kadarı ile sizlerle paylaşmak istiyorum.
*İzmir Meslek Odaları Platformu, çalışmalarında uzun bir
süredir şu sloganı kullanıyor.
‘‘Kentin sakini değil, sahibi olun. . . ’’
*Kuşlar İçin Bir İmza Ver. 12 Haziran 2001
İzmir Meslek Odaları Platformu, Kuş Cennetinin Milli Park
ilan edilmesini istiyor. Platform sözcüsü Adnan Kaplan, bu
amaçla imza kampanyası başlattıklarını açıkladı.
İzmir Meslek Odaları Platformu, İzmir Kuş Cenneti’nin
“Milli Park” ilan edilmesi için imza kampanyası başlattı.
Toplantıda ayrıca İzmir Meslek Odaları Platformu’nun
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
* İzmir’de kurulması planlanan Sokak
Rehabilitasyon Merkezi’ne destek verilmesi.
Çocukları
* 1973 yılında yapılan ve günümüzde arşivlerde bile
bulunamayan İzmir Nazım İmar Planı’nın tekrar
yapılması,
* Ölüm oruçlarında ve F tipi cezaevlerindeki sorunların
çözümlenmesi.
* Hukukdışı inşa edilen İnciraltı ve Bahçelerarası’ndaki
Dünya Ticaret Merkezi ve Ege Palas hakkındaki gerekli
işlemlerin yapılması,
* Baz istasyonlarıyla ilgili sorunların çözümlenmesi.
*Söyleşi:
Cezaevi Mimarisi
Tarih
10 Nisan 2002, Çarşamba
Konuşmacılar
Melda Türker
LLM Yargı Adaleti ve İnfaz Planlamacısı,
Uzman Müşavir - A. B. D.
Derya Emiroğlu – Mimar
*Işıklar Filistin İçin Söndü. 10 Nisan 2002
*Savaşa Hayır 25 Ocak 2003
Aralarında İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Diş Hekimleri
Odası, Eczacılar Odası gibi meslek kuruluşlarının İzmir
temsilciliklerinin yer aldığı İzmir Meslek Odaları Platformu
24 Ocak günü bir eylem yaparak emperyalist savaşı
protesto etti.
Kıbrıs Şehitleri Caddesi girişinde bir araya gelen 25 oda üye
ve yöneticisi “Savaşa Hayır” pankartını açarak “Hekimler
yaşam hakkını savunuyor”, “ABD’nin Irak saldırısına hayır”
yazılı dövizler taşıdılar. Platform adına yapılan açıklamada
“ABD’nin bölge halkları ve dünyadaki diğer ulusların karşı
çıkmasına rağmen savaşta ısrar ettiği” söylendi. Savaşın
insan onurunun, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi,
yıkım, açlık ve sefalet olduğunu dile getirildi “kapımıza
kadar dayanan bu ‘ölüm’ çağrısını reddediyoruz” denilerek,
eylem “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” sloganıyla
bitirildi
*İzmir Meslek Odaları Platformu, depremlerde rant
enkazlarının son bulmasını istedi. 9 Mayıs 2003
Meslek Odaları’nın İzmir Tabip Odası’nda yaptığı basın
açıklamasında, imar affı yerine kentsel yenileme
Mayıs 2009 - 146 35
Sağlık
projelerinin geliştirilmesi, orman arazilerini yağmaya
açan zihniyetten vazgeçilmesi, kamu ihalelerinin
şeffaflaştırılması ve ilgili meslek örgütlerinin
görüşlerine mutlaka başvurulması gerektiği vurgulandı.
*İzmir Meslek Odaları Platformu (İMOP), yaklaşık iki
ay sonra kentin geleceğine ilişkin önemli bir açıklama
yapmaya hazırlanıyor. 15 Mayıs 2003
İzmir’in sosyal, kentsel, kültürel konularına sık sık müdahil
olan ve bilimsel bakış açısını yansıtmaya çalışan Meslek
Odaları Platformu, önümüzdeki yeni dönemde İzmir’i hangi
kadroların yönetmesi gerektiği konusunda görüşlerini
açıklayacak. Platform, son dört yıllık süreçte Ahmet
Piriştina’nın kent hukukuna bağlılığı ve rant çevrelerine
fırsat tanımaması nedeniyle, Piriştina’ya açık destek verecek.
*Meslek odaları rant çevrelerini uyardı
Ruhsatsız olduğu için geçen hafta sonu kapatılan alışveriş
merkezi Konak Pier ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Konak
Pier’in mühürlenmesinin ardından İzmir’in yerel gazetesi
Yeni Asır, Pier’in kapatılmasının İzmir’in ekonomisine
ağır darbe vurduğunu iddia ederek, İzmir Meslek Odaları
Platformu temsilcilerini suçlu ilan eden yazılar yayımladı.
İzmir Meslek Odaları Platformu, dün Tabipler Odası’nda
bir basın toplantısı düzenleyerek, Yeni Asır’ın bu tavrını
eleştirdi ve toplumsal yararı savunmaya devam edeceklerini
belirtti. İzmir Meslek Odaları’nın bugüne kadar kentin
planlı, sağlıklı, kamu yararını önde tutan uygulamalarla
gelişmesine dönük yaklaşımlar içinde olduğunu, kentsel
sorunlara bilimsel ve yasal kurallar kapsamında çok önemli
katkılarda bulunduğunu belirterek, Hukukun üstünlüğünü
sağlamak amacıyla, demokratik ve yasal haklara dayanan
çalışma süreçlerinde odalarımız çoğu zaman kentin tarihsel,
doğal, kültürel mirasını hiçe sayarak, planlı gelişimini
öngörmeyen bazı ekonomik çıkar gruplarının günübirlik
politikalarıyla çatıştığından oda birimlerimize gerçekle
ilgisi olmayan ithamlarda bulunulmaktadır denildi.
Kordon boyu böyle kalmalı 17 Mayıs 2004
İzmir Meslek Odaları Platformu, “Koruma Kurulu üzerindeki
siyasi baskı ve oyunlara son verilmesi” gerektiğini bildirdi.
Kordon’dan otoyol geçirilmesi projesinin, çağdaş ve bilimsel
planlama ilkelerine aykırı olacağını ve bunun yanlışlığını
yıllardır platform olarak vurguladıklarını hatırlattı.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarı Sabri Erbakan’ın,
“bütün yargı kararlarına ve kentlinin bu yönde bir
beklentisi olmamasına karşın, Kordon’a yol yapmaktaki
ısrarcı tutumunun anlaşılamadığını” belirterek, şöyle
dsenildi:”Bugün Kordon’a yapılmış olan dolgu, kentlinin
kullanımına açık, çağdaş rekreasyon alanı olarak başarıyla
düzenlenmiş, kamu yararı, hukukun ve planlama
ilkelerinin gereği yerine getirilmiştir. Kent yeniden denizle
buluşmuştur. Kordon’a otoyol yapılamaz. “
İZMİR’DE BELEDİYE BAŞKANLIĞI TARTIŞMALARINA
MESLEK ODALARI DA KATILDI 18 Haziran 2004
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın
ani ölümü üzerine kamuoyunda çıkan yeni başkanın kim
36 Mayıs 2009 - 146
olacağı yönündeki söylentiler üzerine bir açıklama yapan
İzmir Meslek Odaları Platformu, endişelerini dile getirdi.
Elektrik Mühendisleri Odaları (EMO) Lokali’nde konuyla
ilgili bir açıklama yapmak üzere biraraya gelen çeşitli
meslek komiteleri, DİSK, KESK, Türk-İş gibi sendikalar ile
İMOP, kentin yeni başkanının, Piriştina’nın kimliğinde oy
verilen tüm değerleri ve kesimleri temsil etmesi gerektiğini
savundu. ‘Büyükşehir yönetimine seçilecek yeni başkan,
bilimi, hukuku, doğal ve kültürel değerleri, kent suçunu
alışkanlık haline getiren çevrelere karşı ödünsüzce savunan
ve son yerel seçimlerde Ahmet Piriştina’nın temsil ettiği
çizgiye oy veren tüm kesimleri kapsayacak yapıda olma
sorumluluğunu taşımalıdır. Yine bu dönem için planlanan
çalışmaların gerçekleştirilmesine karşı koyabilecek siyasi,
ekonomik, her türlü rant ve çıkar çevrelerine karşı duracak
irade ve kararlılığı göstermeli, bu çevrelerle yapılan
pazarlıklar içerisinde olmamalıdır’ denildi.
Aziz Kocaoğlu’ndan Meslek Odaları Platformu’na
Ziyaret 05 Temmuz 2004
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir
Meslek Odaları Platformu üyelerini ziyaret etti. ”Tüm
meslek odalarının birlikte olacağı bir toplantıda benim
buraya gelmemin daha uygun olacağını düşündüm.
Böylece bundan sonra yapacağımız çalışmalarda meslek
odaları ile nasıl iletişime geçebilir, birlikte nasıl çalışabiliriz
noktasındaki isteklerimi aktarmak istedim. Ben İzmir’de
bulunan meslek kuruluşlarından destek alarak çalışmalıyız
görüşündeyim. Meslek odalarının uzmanlık alanlarına göre
kente bakış açılarını ve öncelikli projelerinin bulunduğunu,
bunların bilinmesi gerekiyor. Bu projeler sizin olduğu
gibi aynı zamanda bizim de projelerimiz olacak. Meslek
odalarının bize destek olması, projelerin hayata geçirilmesi
noktasında da önemi var. Tüm projeler gözden geçirilirken,
zaman zamanda meslek odalarının uzmanlık alanlarına
göre sadece bir projeyi masaya yatırarak incelemenin
faydalı olacağına inanıyorum. Detaya girildiğinde o
projeyi tartışma olanağı yakalamalıyız. Ve bu durumda
mesleki açıdan uzman kişinin bu projeye bakışını da
öğrenmiş oluruz. Projelerin uygulanmasında ve yaşama
geçirilmesinde de birbirimize destek olmalıyız. Belli bir
çalışma yaptıktan sonra pratikte de ihtiyaç duyulduğunda
meslek odalarının kapısını çalabilmek isterim” dedi.
GDO’ya HAYIR
14 Ağustos 2004
“GDO’ya Hayır Platformu” İzmir bölge toplantısı ETO
(Ekolojik Tarım Organizasyonu derneği) ve Ziraat
Mühendisleri Odası’nın katkı ve organizasyonuyla
gerçekleştirildi. Toplantıya ETO üyeleri, TMMOB meslek
odaları şube temsilcileri, İzmir Barosu temsilcileri, İzmir
Tabip Odası, akademisyen ve ekolojik tarım kontrol ve
sertifikasyon kuruluşları temsilcileriyle platformun diğer
illerden gelen temsilcileri katıldılar.
Hukuk
EKONOMİK KRİZ VE HUKUKSAL YANSIMALARI - 2
Avukat Baki OKAN
İflasın ertelenmesi
Önceki sayıdaki yazımda belirttiğim gibi, bu yazımda
ekonomik bunalım dönemlerinde sıkça başvurulan
“iflasın ertelenmesi” konusuna değinmek istiyorum.
İflasın ertelenmesi veya konkordato gibi müesseseler
her ne kadar ilk bakışta borçlunun menfaatine görülse
de aslında aynı zamanda alacaklıların menfaatini de
koruyan hükümler içerir. Bu müesseselerin düzenleme
amacında, alacaklıların da daha yüksek oranda bir
tatmine kavuşmaları yatmaktadır. Takip hukukunda
yapılacak düzenlemelerde, borçlunun mal kaçırmasının
engellenmesi ve aynı zamanda borçlunun, alacaklıların
da katıldığı bir süreçte, kontrol altında faaliyetine
devamının sağlanarak, sonuçta alacaklıların alacaklarına
daha yüksek oranda kavuşmasının sağlanması amacı
esas alınmalıdır.
İcra ve İflas Kanunu madde 179’da her ne kadar iflas
talebinin zorunlu olduğu açıkça belirtilmemiş ise de,
anonim şirket yönetim kuruluna bu görevi yükleyen
hüküm, Türk Ticaret Kanunu madde 324’de mevcuttur.
Limitet şirketler ve kooperatiflerde de paralel
düzenlemeler vardır. İcra ve İflas Kanunu madde 179’da
idare ve temsille görevlendirilmiş kimselerin şirket veya
kooperatifin borca batık hale geldiğini, beyan etmeleri
ve bu durumun mahkemece tespiti halinde doğrudan
iflasa hükmolunacağı düzenlenmiştir. Burada şirket
yönetim kurulundan söz edilmemiştir. Neden? Çünkü
Türk Ticaret Kanunu madde 324’deki yönetim kurulu her
şirket tipinde yoktur. Örneğin, limited şirkette yönetim
kurulu yok, müdürler kurulu var, müdürler var. O yüzden
şirketi idare ve temsile kim görevliyse ona bu yetkinin
ve görevin verilmesi doğrudur. İcra ve İflas Kanunu
madde 179 genel hüküm olduğundan, her şirket tipine
göre ayrı ayrı zikretmek mümkün değildir. O yüzden
şirketi idare ve temsile yetkili kimseler, tasfiye halinde
ise, tasfiye memurları, şirketin bilançosundan borca
batıklık durumunu anladıklarında hemen mahkemeye
başvurmak zorundadırlar. Borca batıklık, şirketin mevcudu
ve alacaklarının şirket borçlarını karşılamaya yetmemesi
halidir. İşte bu durumda takibe hacet kalmaksızın iflasa
hükmedilir. Şu kadar ki; idare ve temsille görevlendirilmiş
kimseler veya alacaklıların, şirketin mali durumunun
iyileştirilmesi ihtimalinin mevcut olduğu konusunda
mahkemede kanaat uyandırmaları durumunda,
hazırlanmış olan iyileştirme projesini dikkate alarak o
şirket hakkındaki iflasın ertelenmesine karar vermeleri
mümkündür.
İflasın ertelenmesine karar verilebilmesi için, iyileştirme
projesinin ciddi ve inandırıcı bulunması gerekir. Burada
mahkemelerin bilirkişilik kurumundan yararlanması
gereklidir. Çünkü hakimden, işletme hukukuna, işletme
bilimine ilişkin hangi önlemler alındığında bir sermaye
şirketinin rehabilite edilebileceğini bilmesi her zaman
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
beklenemez. Dolayısıyla burada bilirkişilere verilecek
görev çok ciddi önem arz etmektedir. Söz konusu
bilirkişinin yapacağı iş, sadece bir bilançoda aktiflerin
ve pasiflerin durumunu özetlemek ya da yani klasik bir
bilanço analizi değil, dinamik bir bilanço analizi yapmak,
bir nakit akış tablosu çıkarmak ve bir projeksiyon
hazırlamaktır ki, bu da ancak bağımsız denetim kuruluşları
gibi kuruluşların yapabileceği tespitlerdir.
İflasın ertelenmesi, sermaye şirketlerinde borca
batıklık halinde kabul edilmiş bir kurumdur ve diğer
iflas sebeplerinde ön görülmemiştir. Kısaca, İcra ve
İflas Kanunu madde 177 ve 178’de iflasın ertelenmesi
söz konusu olamaz. Çünkü 178. maddede aciz haline
düşmüş olan, başka bir deyişle nakit sıkıntısı çeken tüm
iflasa tabi borçlular bakımından bir ihtiyari iflas sebebi
düzenlenmiştir. Borçlu, iflastan kurulmak için bir tedbir
almayı düşünüyorsa, iflas talebinde bulunmak yerine
tedbirlerini alabilir; kurtulursa zaten faaliyetine devam
eder. Ancak, bu şirket borca batık hale geldiğinde
mutlaka mahkemeye başvurması gerekir. İşte bu bildirim
zorunluluğunun ağırlığını yasa koyucu iflasın ertelenmesi
kurumu ile yumuşatmıştır. Şirketin mali durumunun
iyileşmesi olasılığı varsa erteleme kararı verilebilmektedir.
Vurgulanması gereken diğer bir husus da, iyileştirme
önleminin türüne mahkemenin karar veremeyeceğidir.
Mahkeme sadece kendisine önerilen iyileştirme
tedbirlerinin makul ve ciddi olup olmadığı konusunda
karar verir; “iyileştirme tedbirlerine bir de şunu ekle, daha
iyi olur” diyemez. İyileştirmenin yöntemine, iyileştirme
önleminin türüne karar veremez, iyileştirme önlemi olarak
önerilen hususun uygun olup olmadığına, iyileştirmeye
elverişli olup olmadığına karar verebilir.
İcra ve İflas Kanunu madde 179a’da erteleme önlemleri
düzenlenmiştir. İflasın ertelenmesine karar veren
mahkeme, önce muhafaza önlemlerine karar verecektir.
Erteleme önlemleri, nitelik itibariyle geçici koruma
önlemleridir. İflasın ertelenmesi kararı verildiğinde
mahkeme mutlaka bir kayyım atamak zorundadır. Yani
kayyım atamadan şirketin yöneticilerine şirketi bırakıp
bu şekilde bir süre tanınması mümkün değildir. Defter
tutulması tek başına şirket malvarlığını korumaya yetecek
bir koruma önlemi değildir. Defter tutmak o defterdeki
malları koruma altına almak anlamına gelmez. Çünkü
her işletmenin türüne göre, o işletmenin koşullarına
göre alınması gereken önlemler değişebilir. Bazen hiçbir
koruma önlemi, yani bir malı kilit altına alma gibi koruma
önlemine gerek olmaz. Aksine böyle bir koruma önlemi
alınması iyileştirme amacına ulaşmayı engeller. Çünkü
iyileştirme, iflası talep zorunluluğunun doğduğu sırada,
yani şirketin borca batık olduğu durumda başvurmak
zorunda olan şirketin hukuki ve bazı ekonomik önlemler
alarak şirketin mali durumunu daha ileri götürme
Mayıs 2009 - 146 37
Hukuk
olasılığının kuvvetle görüldüğü hallerde bir iyileşme
ümidi var demektir.
Kayyım atanmasında Kanunun madde 179a 2. fıkrasında
iki ihtimal öngörülmüştür. Mahkeme, ya tamamen
yönetimi kayyıma verecek veya bazı işlemlerin
geçerliliğini kayyımın onayına tabi kılacaktır. Kayyımın
görevlerinin bu kararda ayrıntılı olarak belirtilmesi
gerekir. Burada acaba kayyımın sorumluluğu nedir, neye
göre sorumluluğu düzenlenmelidir? Kayyım burada
görevini mahkemenin verdiği çerçevede yerine getirecek
erteleme süresi içinde ve sürekli raporlar verecek, bu
raporların da eğer iyileştirme ümidi kalmadı derse
mahkeme, iflasın ertelenmesi kararını kaldırıp şirketin
iflasına karar verecektir.
İflasın ertelenmesi kararı, İcra ve İflas Kanunu 166.
maddedeki usule göre, en yüksek tirajlı beş gazeteden
biriyle ilan edilir ve gerekli yerlere de bildirim yapılır.
İflas talebi üzerine, bildirim yapılan yerlere yine bildirim
yapılır. Neden? Çünkü iflas talebinde bulunulduğu
zaman ilgili yerlere bildirim yapılıyor, alacaklılar haberdar
edilmeye çalışılıyor. Bu kez o şirketin mali durumunun
iyileşmesi ihtimalinin ortaya çıkması nedeniyle, iflas kararı
ertelenmiştir. Yani, artık bu borçlunun mali durumunda
bir iyileşme ümidi vardır; bu durumun da bilinmesi
ve şirketin kredibilitesinin biraz olsa da artmasının
sağlanması bakımından ilan ve bildirimlerin yapılması
kanuna konmuştur.
Erteleme kararının en önemli etkilerinden biri tatil
etkisidir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulu
Hakkında Kanuna tabi takipler dahil tüm takipler durur.
Erteleme kararı verilmesiyle birlikte, 6183 sayılı Kanuna
göre yapılan takipler, haciz yoluyla yapılan takipler ve
iflas takipleri durur. Çünkü, iflasın ertelenmesinin temel
mantığı alacaklıların takiplerinden borçluyu erteleme
süresi içinde korumak, mal varlığının parçalanmasını
engellemektir. Gerçekten, her bir alacaklı münferit takip
yapıp işletmenin bir unsurunu koparıp götürürse geriye
işletmeyi devam ettirecek mal varlığı kalmayabilir. İşte
bunu engellemek için mal varlığının korunması esastır.
Bunu sağlamak için de takip yasağı getirilmiştir. Erteleme
kararıyla birlikte daha önce başlamış olan takipler de
durur. Ancak, alacaklılar takip yoluyla hak arayamadıkları
için, zaman aşımının işlemesi de tabii ki bu süre içinde
duracaktır.
Burada rehinli alacaklara bir imtiyaz tanınmıştır. İcra ve İflas
Kanunu madde 179b,II’deki düzenlemeye göre, taşınır,
taşınmaz rehni ve ticari işletme rehini sahibi alacaklılar,
takibe devam edebilirler veya yeni takip yapabilirler.
Ancak erteleme süresi içinde koruma önlemi alınamaz ve
satış işlemi gerçekleştirilemez. Ancak İcra ve İflas Kanunu
206. maddenin 1. sırasındaki alacaklar yani işçi alacakları
için haciz yoluyla takip yapılabilir. İşçiyi koruma amacıyla
getirilen bu düzenleme çok tartışılmaktadır.
Rehinli alacakların muhafaza tedbiri gerçekleştirilemez,
satış gerçekleştirilemez düzenlemesi yani 179b-2’de
bir cümle, sonradan ilave edilen bir cümle ilginçtir.
“Bu durumda erteleme sürecinde işleyecek olup mevcut
rehinle karşılanamayacak faizler teminatlandırılmak
38 Mayıs 2009 - 146
zorundadır.”. Yani teminatlandırma bir iflasın ertelenmesi
koşulu mudur? Baştan mahkeme iflasın ertelenmesine
karar verirken bu koşulun gerçekleştirilmiş olması da
aranacak mıdır? İflasın ertelenmesi kararının hangi halde
verilebileceğini düzenleyen İcra ve İflas Kanunu 179.
maddede bu koşul aranmamıştır. İyileştirilme ümidi
konusunda ciddi bir projenin sunulması yeterlidir.
İflasın ertelenmesi ile ilgili olarak, bir Yargıtay kararında
iflasın ertelenmesi içinde konkordato teklif edilmesi ve
konkordatonun tasdik edilmesi şeklindeki bir iyileştirme
projesinin de mümkün olabileceği kabul edilmiştir.
Yani konkordato ve iflasın ertelenmesi aslında farklı
müesseseler ama, konkordato bir iyileştirme tedbiri
olabilir. Bu tek başına sunulabileceği gibi bir iyileştirme
tedbirlerinin bir parçası olarak da teklif edilebilir ve
kabul görürse bir yandan konkordato yapılır, bir yandan
da çok yetenekli yöneticiler iş başına getirilebilir, bazı
atıl değerler elden çıkartılabilir, alacaklılarla yeniden
yapılandırma sözleşmeleri yapılabilir.
Üyelerimizden
2009 İZMİR’İ NEDEN TURİZM KENTİ DEĞİL?
Ilgaz CANDEMİR
İnşaat Yüksek Mühendisi
Geçenlerde Kent Sempozyumu için yapılan hazırlık toplantılardan birinde Odamızda ağabeylerimizle sohbet ederken
yapılması düşünülen bir başka sempozyumun da başlığını hep beraber sesli düşünüyorduk. Bunu yaparken İzmir’in
ne kenti olduğu hakkında bir saate yakın tartıştık. Bazılarımız hedefin: Endüstri olması gerektiğini iletirken; bazılarımız Kongre kentini savundu; en sonunda çoğunluk Turizm
üzerinde uzlaştı.
İzmir ve Turizm.
Hayalde sınır var mı?
Yaşamayı dilediğimiz “sosyal kültürel” kentten manzaralar
içinde şüphesiz ki Marinalar ile süslenmiş bir İZMİR var. Sizin de olduğundan eminiz.
Buradan seçimler öncesinde herkese açık davet, niye 2009
İzmir’inde bu projeler yok. Basından takip ettiğimiz kadarıyla yok, yine yok. O halde kimsenin “neden İzmir’e turist
çekemiyoruz” deme hakkı da yok. Daha sonra çıkıp kimse
İzmir Turizm kenti demesin; adama hakkaten gülerler.
Turizm ve İzmir.
…
Amerikanın ticari başarısının altında 2 gerçek yatar; Birincisi pazarlama bir başka deyişle paketlemeyi –ambalajı- kurdelayı- janjanı iyi bilirler. Yüz dolar etmeyen malı size beş
yüz dolara pazarlarlar, ucuza kapattım sanırsınız. Ticari başarı bu olsa gerek.
İkincisi ise çok iyi özeleştiri yaparlar – başkanından işçisine
bu konuda acımasızdırlar.
Şimdi bizimde kentimizi Avrupa’ya ve globalleşen dünyaya
tanıtmamız, biraz özeleştiri yapma zamanımız geldi; umarım bu sözlere taraflı tarafsız herkes katılacaktır; Şimdi Turizm kenti İzmir’i-“Ege’nin incisi ”diye kendimizi kandırdığımız durumu özetleyelim, takkeyi önümüze koyalım.
Ekonomisi en hızlı büyüme gösteren 10 ülkeden birisi olan
Türkiye’nin nüfus olarak üçüncü büyük kenti olan İzmir bu
haliyle neden bir Turizm kenti olamaz.
..
Neden çok.
..
Kentimizin Akdeniz’deki benzer kentlerinden kültür ve medeniyet olarak daha zengin olmasına rağmen neden daha
az turist çekmesinin nedeni çok, hepsini anlatmak için daha
geniş kapsamlı bir platform gereklidir. Bu yazıda marinalarımızı ve otellerimizi incelemek, durumlarını gözlemlemek
istiyoruz.
Şekil 1. Solda Barselona kentinden sahil şeridi ve sağda denizde 700 yat kapasiteli Port Olimpic marinası ve denizde
900 yat kapasiteli Port de Barselona. Merkezdeki marinaların ayrıca karada da bakım için yerleri mevcut. %100 dolu!
Marinalarımız mı?
Hangisini saysak.
Güzelbahçe, Bayraklı, Bostanlı…
Keşke…
Bunlar sadece keşke olsaydı dediğimiz marinalar, hayata bir
an evvel geçirilmesi gereken projeler.
İşte vizyon.
Sadece bir hayal edin; Bayraklı’da yükselen kulelerin önünde vızır vızır çalışan banliyö hattı, onun önünde otoyol ama
sıfır noktasında körfezin en nadide yerinde festivali andıran
farklı renk cümbüşündeki yelkenliler, motoryatlar. İşte BAYRAKLI Marina. Bir kenti cazip kılan ne varsa…
Ya da; yükselen konut topluluğunun hemen önünde alışveriş merkezlerine yakın, ulaşımı kolay, oteller ile desteklenmiş, altyapısı hazır BOSTANLI Marina.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Şekil 2. Valencia sahili ve merkezdeki limanın kuzey ve güneyinde 2 marina mevcuttur; %90 dolu.
Mayıs 2009 - 146 39
Üyelerimizden
Şekil 6. 3 milyonluk İzmir’deki marina yerleşkesi, stratejik
konum olarak çok iyi bir noktadadır. Fakat Şekil3 deki örnek
marinadan çok uzak bir noktadır.
Şekil 3. 300. 000’lik bir İspanyol kenti olan Alicante tam
bir turizm cennetidir, Akdenize açılan yatçılar muhakkak
Alicant’de alışveriş ve ikmal yaparlar. Doluluk %95
İzmir’e kapasiteli marinalar şart.
Hem de hemen. Körfezin 2 yakasına da; gerekirse
Bayraklı’ya da.
Olmazsa olmaz işte bu.
Avrupa’da marinalar %90 oranında dolu özellikle İtalyan ve
İspanya marinaları dolu. Akdeniz ve Kuzey Avrupalı yatçılar
doğu Akdeniz’i keşfetmek istiyorlar. Bu da Türkiye’yi cazibe
merkezi yapıyor. Neden İzmir’e marina yapıp bu yatları buralarda ağırlamıyoruz.
Kaldı ki yatçılar özgürlükçü, yeniliklere açık ve cömert karaktere sahiptirler, para harcamayı severler, klasik bedavacı turist gibi otele kapanmazlar; gittikleri yerlerde esnafının
yüzünü güldürürler. İzmir’de pekala marina işinden direkt
olarak 5000 kişi dolaylı olarak 20. 000 kişilik istihdam yaratılır.
Şekil 4. İskandinavya –Norveç’in başkenti Oslo kent merkezindeki (sağ altta) kapasitesi 2000’in üzerinde marina yerleşimleri.
Sadece marina değil. Avrupa’da yılda 25. 000 yat üretilmektedir. Yabancı yat üreticileri Türkiye’de yer aramaktadır,
hali hazırda Antalya’da ve İstanbul’da yerli yat imalatçılarının sayısı hiç de az değildir. Türkiye’de bugün yaklaşık 360
firma dünyanın en zenginlerine yat üretiyor. Yıllık 250 yatmotoryat üretim kapasiteleri var. Şimdilik…
Bu yatırımlar pekala bazı düzenlemelerle İzmir ve bu bölgeye çekilebilirler. Bu yatırımlarla İzmir’in reklamı da olur. İnanın çok zor değil. Roman Abramoviç ve Donald Trump’, David Coulthard’ın yatlarının Türkiye’de yapıldığını biliyoruz.
Bir başka saptamamız ise; Avrupa’da boyu 8m ve üstünde
bir milyon yat ve bir buçuk milyon motor yat var!!!
Soru şu; bunların kaçını İzmir’e çekebiliyoruz?; ” sıfır ” kaç
adet yatırımcıya bakım -onarım ve çekek yeri tahsis edebiliyoruz?
Şekil 5. Türkiye’de kayıtlı 18 marinamız var; bunlardan sadece biri İzmir’de ama kapasitesi çok ufak. Örnekleme yapmak istenirse Turgutreis’deki marina ile karşılaştırma yapılmaz.
Yukarıda Turgutreis’ deki modern tesis görülmektedir. Bu
marinaya gelen tekneler için Çeşme 107 deniz mili, İzmir
Körfezinde yapılacak marinalar ise 160 deniz mili uzaklıktadır. Bu mesafe yelkenliler ve motoryatlar için sadece 8-10
saatlik mesafedir.
40 Mayıs 2009 - 146
Neden en azından yılda sürekli 1000 yat; değişimli 10. 000
yat ağırlayamıyoruz? Bu şekilde yılda 50 Milyon Euro’luk bir
turizm girdisi sağlayabiliriz.
Neden İzmir yılda 5-10 megayat, 100 yat-motor yat üreten
tesislere sahip değil.
Bu fırsatı yakalasak yılda 50-60 milyon Euro ‘luk ihracat farkı
yaratabiliriz. Bu da İzmir’in gelecek yıllarda daha kapasiteli
ve kaliteli üretimler yapmasına neden olacaktır.
Kısaca tesis yok.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bodrum’da bile Marina ek-
Üyelerimizden
sikliği göze çarpmaktadır, Böyle merkezi bir yerde 700 yat
ağırlayabilecek bir tesis bulunmaktadır.
İzmir’i Turizm kenti yapmak için temelde bir düzine konu
daha var.
Bunlardan bazıları; “otel, havaalanı, otoyol, hızlı tren,
gecekondu-kentsel dönüşüm, su parkı…” bunlardan sadece bazıları…
Örneğin; Otel olmadan turisti nerede ağırlayacağız, evlerimizde mi? Business için gelenleri, seminer-sempozyum için
gelenlere buyurun park otele mi diyeceksiniz?
İzmir’de otellerin yatak kapasitesi Avrupa ve Akdeniz’deki
denizle ilişkisi olan kentler düşünüldüğünde sınıfta kalmaktadır. Aşağıdaki tablo. 1 ‘de durum özetlenmektedir.
Tablo 1’deki bilgiler uluslararası sitelerden toplanmıştır. Referans olması açısından Bazı büyük kentlerdeki otel sayıları;
Paris’te 904, Berlin’de 609, Londra’da 585, Prag’da 317, Milano ‘da 293, Dubai ‘de 203 adet otel bulunmaktadır. Bu Araştırma şehir merkezinden 20km’lik bir dairedeki otelleri kapsar; Örneğin Barselona için 25 km daire içinde 419 otel varken 50 km ‘lik bir daire içinde 578 otel vardır.
Tablo 1. Dünyanın önde gelen şehirlerindeki otel sayıları.
Şehir kent merkezlerindeki nüfus baz alınmıştır. (20 km2 ‘lik daire)
Uluslararası akreditasyonu olan oteller baz alınmıştır. Bu şekilde incelendiğinde İzmir Akdeniz, Fransa, Birleşik Krallık, Baltık
Denizi, bölgesinde 120 kent arasında kendine 83. cü sırada yer bulmuştur.
No:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
Akdeniz ve Avrupa’da
Denize kıyısı olan Kentler
Roma
Barselona
Malaga
Amsterdam
Alicante
Venedik
Monaco
İstanbul
Hamburg
Dublin
Cadiz
İbiza
Nice
Lizbon
Napoli
Brugge
Riga
Burgaz
Stockholm
Almeria
Varna
Cannes
Valencia
Gdansk
Rodos
Glaskow
Tallinn
Palermo
Mykonos
Brighton
Cork
Palma de Mallorca
Bremen
Split
Porto
Huelva
Dubrovnik
Olbia/Korsika
Bristol
Faro
Liverpool
Antalya
San Sebastian
Rotterdam
Bodrum
Siracusa
Santander
Selanik
Southampton
Newcastle
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
ÜLKE
İTALYA
İSPANYA
İSPANYA
HOLLANDA
İSPANYA
İTALYA
FRANSA
TÜRKİYE
ALMANYA
İRLANDA
İSPANYA
İSPANYA
FRANSA
PORTEKİZ
İTALYA
BELÇİKA
LETONYA
BULGARİSTAN
İSVEÇ
İSPANYA
BU LGARİSTAN
FRANSA
İSPANYA
POLONYA
YUNANİSTAN
İSKOÇYA
ESTONYA
İTALYA
YUNANİSTAN
İNGİLTERE
İRLANDA
İSPANYA
ALMANYA
HIRVATİSTAN
PORTEKİZ
İSPANYA
BOSNA HERSEK
FRANSA
İNGİLTERE
PORTEKİZ
İNGİLTERE
TÜRKİYE
İSPANYA
HOLLANDA
TÜRKİYE
İTALYA
İSPANYA
YUNANİSTAN
İNGİLTERE
İNGİLTERE
Otel sayısı
(adet)
679
419
411
280
267
253
227
222
204
174
167
153
116
114
111
108
106
104
90
89
87
82
79
76
74
73
71
70
65
65
62
61
60
60
60
59
57
57
57
56
56
55
54
54
54
52
52
52
52
51
Nüfus -kişi
(kent merkezi)
2. 711.491
1. 615.908
965.371
747.290
331.750
269. 354
32.020
12.100.000
2.549.338
1.982.003
127.200
133.000
360.000
564.477
968.340
255.844
719.613
457.750
807.311
187.521
970.000
70.400
807.200
803.714
117.007
573.043
402.798
661.729
10.930
248.000
190.384
396.570
858.488
408.251
240.000
148.027
45.835
51.000
382.403
41.350
441.000
775.157
186.000
1.283.394
28.575
124.016
182.302
372.100
220.000
259.000
Mayıs 2009 - 146 41
Üyelerimizden
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
Bilbao
Palermo
Marsilya
St. Petersburg
Larnaka
Reykjavik
Rijeka
Oslo
Catania
Bordeaux
Lagos
Göteborg
Nantes
Helsinki
Coruna
Beyrut
Groningen
Tel Aviv
Pisa
Vigo
Kos
Aberdeen
Belfast
Ravenna
Kusadası
Gijon
Kiel
Marmaris
Malmö
Kemer
Hammamet
Pire
İZMİR
Rostock
Fethiye
Ipswich
Cagliari
Le Havre
Kandiye
Alanya
Bergen
Monastir
Bari
Newport
Kazablanka
Dundee
Pescara
Tunis
Helsingborg
Trondheim
İSPANYA
İTALYA
FRANSA
RUSYA
G.KIBRIS R.Y.
İZLANDA
HIRVATİSTAN
NORVEÇ
İTALYA
FRANSA
PORTEKIZ
İSVEÇ
FRANSA
FİNLANDİYA
İSPANYA
LÜBNAN
HOLLANDA
İSRAİL
İTALYA
İSPANYA
YUNANİSTAN
İSKOÇYA
K.İRLANDA
İTALYA
TÜRKİYE
İSPANYA
ALMANYA
TÜRKİYE
İSVEÇ
TÜRKİYE
TUNUS
YUNANİSTAN
TÜRKİYE
ALMANYA
TÜRKİYE
İNGİLTERE
İTALYA
FRANSA
YUNANİSTAN
TÜRKİYE
NORVEÇ
TUNUS
İTALYA
GALLER
FAS
İSKOÇYA
İTALYA
TUNUS
İSVEÇ
NORVEÇ
Antalya’da Turizm tesislerinde çalışan kişi sayısı tam 300.000
kişidir.
Biraz düşününce heyecanlı bir tanıtım sonrası EXPO 2015’i kazanmamıza ramak kalmıştı; Atlet değiller ki Universiade’deki
gibi onlara da köy yapalım. Yukarıdaki değerlere bakacak
olursanız Milano -293 hotel; İzmir 17 hotel hepi topu budur;
bilemediniz 20 olsun. SONUÇ;
Turist getirmek için otele ihtiyaç var, İzmir’e her yıl 1 otel yatırımı yapılmalı, yerli ve yabancı yatırımcıyı teşvik edici önlemler almak gerekir. Hükümet ve yerel yönetimlerin bu konuda
beraber ve somut çalışmalar yapması gereklidir.
Otel ve Marina İZMİR’in en acil turizm ihtiyaçları.
SADECE otel ve marina yetmez BAŞKA?
Turist İzmir’e direkt gelmezse nerelere gelir? Bunun da saptamasının yapılması gerekir; araştırmalarımız 3-5 noktada
yoğunlaşıyor, birincisi İstanbul; buradaki turist iyi ulaşım imkanları yaratılmış olsa İzmir’e gelir; Uçak dışında İstanbul42 Mayıs 2009 - 146
51
50
50
45
45
45
44
43
41
41
40
36
33
32
30
30
30
28
28
27
27
27
26
24
23
23
23
23
21
20
18
18
17
16
15
15
15
14
13
13
13
13
13
12
12
12
12
11
11
10
353.340
661.729
802.900
4.581.000
46.700
120.165
270.000
573.388
297.842
250.082
27.041
500.085
675.000
574.579
245.164
1.563.203
181.819
390.100
88.363
295.703
25.000
215.000
282.000
154.559
54.664
275.699
236.932
28.171
282.904
11.854
32.000
51.020
2.732.669
213.329
66.271
140.000
157.638
291.000
55.838
134.396
250.000
475.200
321.747
135.000
3.100.000
145.000
123.059
989.000
126.343
152.800
İzmir hızlı trenini gerçeğe dönüştürürsek turisti 2, 5 saatte İzmir’e getirmiş oluruz. Bu da her yıl İzmir’e İstanbul kanalıyla bir milyon turist demek! Bu proje gerçekleşse her turist İzmir’e sadece 2 gece uğrayabilir ve ~99 Euro/gün bıraksa demiryolu 4-5 yılda kendini amorti eder. Bir başka deyişle bedavaya gelir. Hesabını yapın, göreceksiniz. Böyle bir demiryolu yapılsa eminiz ki tüm turlar bu tip programlar yapar.
İZMİR bu anlamda her demiryolu sahibi olur hem de turist
kazanır.
İlginç bir not: İstanbul üzerinden 2008 yılında Antalya’ya
472. 000 kişi gelmiştir.
Güllük Havalimanı -AYDIN OTOYOLU arası OTOYOL yapılmalı !!!
İkinci nokta Güllük Havalimanından İzmir’e doğru yapılması gereken “otoyol”
Bu otoyol AYDIN-İZMİR arası hâlihazırda mevcut. Sadece
Güllük-Söke arasının biran önce tamamlanması gerekiyor.
Üyelerimizden
Eğer bunu yaparsak Güllük –İzmir arası otoyol ile 220 km olacak binek araç ile 90 dakika süreli makul bir yolculuk ile turiste İzmir’imizi de gösterebiliriz. Bodruma gelen turist mutlaka İzmir’i ve etrafındaki yerleri görür ve bir daha direkt İzmir’i
Çeşme’yi tercih eder. Bu kanalla yılda en az beş yüz bin turisti İzmir’e çekebiliriz.
Antalya, Dalaman ve Kuşadası da hedef noktalar…
Almanya dışındaki Yeni UÇUŞ ROTALARI Turizmi CANLANDIRIR…
Ayrıca Çeşme Havalimanını hayata geçirmenin ne kadar
önemli olduğunu ve Antalya-İzmir arası hava koridorunun bu anlamda kapasite artışına gidilmesi gerekliliğini;
İzmir’den direkt yurtdışına seferlerde yeni hedef rotalar seçilmesi; Bu rotalara haftada İzmir’deki yurtdışı sefer yapan firmanın en az 1-2 sefer gerçekleştirmesi gerekmektedir. Yeni
rotalarla yılda 250. 000 turist getirebiliriz.
Tablo 2. İzmir’in Yeni direk uçuş rotaları; 2 yeni uçakla aşağıdaki destinasyonlara haftada bazılarına 1 bazılarına 2 veya 3
sefer düzenlenebilir.
İzmir-Moskova
İzmir – Brüksel
İzmir- Barselona
İzmir – Kiev
İzmir- Roma
İzmir-Paris
İzmir-Bakü
İzmir – Oslo *
İzmir-Stockholm *
İzmir-Madrid
İzmir-Doha(KATAR)
İzmir-Dubai (B. A. E. )
İzmir - Saraybosna
İzmir-Atina
İzmir – Abu Dabi
* Bu uçuşların bazıları (mayıs-eylül) İZMİR merkezli havayolumuz tarafından envantere alınmış olup süreklilik arzetmemektedir bazılarına ise yerel
turlar talep halinde İzmirliler için charter sefer yapmaktadır.
Bu uçuş güzergahları İZMİR TURİZMİNE olumlu yansıyacak hamlelerdir. Bu hamleler de İzmir’e extra yıllık 2-3 milyon yolcu demektir. Dikkat edilecek olursa Antalya’ya gelen Rus misafirlerin sayısı son 10 yılda patlama seviyesindedir; sebebi direkt uçuş imkanı ve 5 yıldızlı otel sayısıdır. Türkiye’ye gelen her 10 yabancıdan biri Rus veya kuzey Avrupa vatandaşıdır. 2008 yılında Muğla Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nce, hava limanları ve deniz gümrük kapılarında tutulan kayıtlardan yararlanılarak yapılan tespitlere göre, yöreye 10 aylık dönemde gelen yabancı turistlerin 1 milyon 431 bin 31’i Dalaman ve 1 milyon 13 bin 657’si
de Milas-Bodrum Hava Limanları kanalıyla geldi. Geri kalan
495 bin 767’si de Marmaris, Bodrum, Fethiye, Datça, Güllük,
Turgutreis ve Yalıkavak deniz gümrük kapıları kanalıyla giriş yaptı. Demek ki 496 bin kişi gerek yolcu gemisi, feribot
ve özel yatlarla yukarıdaki limanları veya marinası bulunan
yerleri tercih etti!
İzmir’in Turizm kenti olabilmesi için denizden daha fazla istifade etmesi gerekir, herhangi bir Anadolu şehrinde olmayan en bariz coğrafik özelliğini de kullanmazsa neyi kullanacak?
Ayrıca ÇEŞME, SELÇUK, FOÇA, ALAÇATI, MORDOĞAN ve
BERGAMA gibi çok stratejik yerlerimiz var. Ama 2 düzine
otelle kaç kişiyi ağırlamayı düşündüğümüzü kestirmek zor.
Tablo 3. Türkiye-İstanbul-İzmir 2008 turizm istatistikleri (yabancı)
Gelen Turist Sayısı
Gelen Turist(kişi)
2007 (Türkiye)
27.212.988
2008 (Türkiye)
30.929.000
2008 (Antalya)
9.100.000
2008 (İstanbul)
7.049.234
2008 (İzmir)
1.079.000 (%3. 48)
* Türkiye’ye gelen toplam Turist sayısından yola
saptanan rakamdır.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Turizm Geliri (USD)
18.477.618.000 USD
21.910.000.000 USD
6.442.800.000 USD
4.990.857.672 USD
763.932.000 USD*
çıkılarak doğru orantı ile
Ortalama Türkiye’ye gelen her turist 708 USD para harcamaktadır.
Bunların dışında iyimser bir haber geçen yıl İzmir’imize gelen turist sayısı nihayet bir milyonu biraz geçmiş, Türkiye’ye
ise 30 milyon civarında turist gelmiş. İzmir Türkiye’nin nüfus olarak 3ncü büyük kenti ama Türkiye gelen turistin sadece % 3,5’i İzmir’e geliyor, işte bunu % 10-15 seviyesine çıkarmak gerekmektedir. İddia ederiz ki İzmir’i gelen her turist muhakkak bir kez daha gelmek ister ve yanına 2 kişiyi daha sürükler. Geçirdiği güzel anların hatırasıyla özellikle AVRUPA’da yapacağı tanıtımı ise tahmin etmek zor değil. Şovenizm olsun diye değil ama Ülke tanıtımı için en iyi
yer İzmir.
İzmir’e gelen yabancı misafirlerimize Meryem Ana’dan bahsettiğimde daha önce hiç duymadıklarını söylüyorlar, Hıristiyan âleminin Kabesi “Selçuk-Meryem Ana”, ama bilen yok.
Yurtdışı gezilerimizde görüyoruz; ikinci dünya savaşından
kalan ufak bir yıkıntıyı bile etrafını çevirip çimlendirip park
yapıyorlar, kentin ünlü otellerindeki lobilerde kuşe kağıdı el
ilanlarıyla tanıtıyorlar, turizm bürolarında posterleri oluyor.
Şu saatte açılıp bu saate kapanıyor, özel günler şu bu…gibi.
. Biz elimizdeki gücü bilmiyoruz.
Sadece Meryem Ana’ya kadar yapılacak özel bir demiryolu hattı olsa (Selçuk kent merkezi – Menderes arası mevcut
hattın kalitesi yükseltilebilir.) İzmir –Selçuk arası 48-50 dk.
sürer!
Sadece inanç turizminden yılda 1 milyon Turist getirmek
mümkün.
İşte başta bahsettiğimiz özeleştiri bu.
İZMİR için hepsi ayakta duran, gerçekleşmesi halinde kentimizi bir üst lige taşıyacak başlıca PROJELER aşağıda bir kez
daha dikkatinize sunulmuştur;
Kapasiteli ve altyapılı Marina projeleri,
5ve 4 yıldızlı Oteller, butik oteller,
İstanbul-İzmir hızlı treni,
Çeşme havalimanı,
Güllük-Aydın Otoyolu (100km),
Antalya-İzmir arası charter ve tarifeli seferlerin kapasitesinin artırılması,
Yurtdışına yeni stratejik uçuşlar
(İzmir-Madrid, İzmir – Moskova, İzmir – Roma, Izmir-Kiev)
Hepsinden önemlisi TANITIM …
Yukarıda bahsettiğim imkanlar yaratılsa TURİST SAYIMIZIN 2015’de sadece İzmir’de 5 milyonu bulması hayal değil.
Ama hedef 2020 yılında 10 milyon turist olmalıdır.
Sonuç olarak turistin veya yatırımcının bir yere gelmesi için
cazibe sağlanmalıdır. Şu haliyle İzmir’in ne yeterli yatak kapasitesi, ne marinası, ne de İstanbul ve Antalya ile güçlü
ulaşım entegrasyonu (karayolu ve özellikle demiryolu) vardır. Dış uçuş sayısı ve portföyü %80 Almanya odaklıdır. Tanıtım yeterli değildir. Yukarıda sayılan maddelerin hayata
geçmesi bu anlamda son derece önemlidir.
Bu projelere katkı koymak için bir İzmirli olarak üzerimize
ne görev düşerse sorgusuz yapmak görevimiz olmalı, bu
projelerin hayata geçirilmesi için çalışmalıyız, en azından
bunu İzmir’e borçluyuz.
Saygılarımı sunarım.
Mayıs 2009 - 146 43
Üyelerimizden
LİLİTH’İN KIZ KARDEŞLERİ
İMO İzmir Şubesi Kadın Çalışma Grubu
8 Mart 2009 tarihinde düzenlenen kadınlar günü programında Lilith’in kız kardeşleri isimli bir belgesel gösterildi. Önce duygulandık rahatladık. Sonra da düşündük,
Lilith ve kız kardeşleri ana tanrıçalar, dolayısıyla kızkardeşler, zaman ve mekana göre nasıl değişti merak ettik.
Sizlerin de ilgisini çekebilir düşüncesiyle kısaca anlatmaya karar verdik
Anadolu, farklı halklara farklı adlarla inanç olan tanrıça ve tanrıların anayurdu. Anadolu’nun ilk ve en saygın
tanrıçası kadın. Adına Hattuşa’da Hebat, Kargamışta Kubaba, Gordion’da Kybele, Finike’de Aphrodit, Babil’de İştar… dendiğini bildiğimiz Ana Tanrıçalar. Tanrısal gücü,
ağaçta ve kayada doğa üstünde sonsuz egemenliğin bir
simgesi aslandan Meryem Ana olana dek kopmamış.
Aslanlı kapılarda kent koruyucu görevini yerine getirmiş
sütun şekline girerek. Anadolu’dan Ana tanrıçadan türeyerek farklı adlarla göç etmişler.
İlk dönemlerde tahılların içinde saklanmışlar bitki ruhu
olarak, ağaca dönüşerek simgelenmişler, Mezopotamya
uygarlıklarında ilk ayın adı Nisan ve ilkbahar yılın başlangıcıdır. Yılbaşında çam ağaçlarını süsleme geleneğinin
Mezopotamya`dan günümüze kalan bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca Attis de çam ağacına
dönüşmüştür. Özellikle yaprak dökmeyen ağaçları bereketin ve ölümsüzlüğün simgesi olarak kabul edilmiş
ve çeşitli törenlerde ağaçları süsleyerek tanrıçalara olan
inançları sergilenmiş. Bu ağaçların süslemesinde kullanılan boğa yumurtaları ise üretkenlik ve bereketi simgeliyor. Din kitaplarında karşılaştığımız `hayat ağacı’ kavramları da buradan kaynaklanıyor olmalı.
Osiris, Adonis, Tammuz, Attis ve Dionysos vb tanrıların ölümü dirilişi simgesi ile, bitki dünyasının çöküşü
ve canlanışı törenlerle temsil edilmiş. Ağaç ruhu ve bir
uzantısı olan tahıl ruhu olarak temsil edilmişler. Tahıllar
gibi yılın yarısını yeraltında yarısını yerüstünde geçirdiklerine inanılmış. Zamansız ve kanlı ölümüne, onu seven
tanrıça tarafından yas tutulan ve tapınanları tarafından
yılda bir anılan bir tanrı görüyoruz.
Bitki ruhunun bitkisel yaşam üzerinde olduğu kadar insansal ve hayvansal yaşam üzerinde de hızlandırıcı etkiye sahip olduğu düşünülmüş.
Tanrıça karakteri başlangıçta,tahıl tanrıçası, buğdayın ve
arpanın bulunuşu onlara bağlanmakta, tanrıça şenliklerinde onun insanlara bağışladığı iyiliği anmak için bu
ürünlerin başakları taşınmaktaydı,
Bereket törenlerinden;
Suriye bölgesinde ADONİS-ASTARTE’nin öyküsü
(Finike’de Adon Afrodit, İskenderiye’de Adonis-Afrodit)
Adonis mersin ağacından doğmuş. Astarte ona aşık.
44 Mayıs 2009 - 146
Ama Adonis gençliğinin baharında, bir domuz tarafından öldürülmüş. Törenlerde aşıkların evlenmeleri tasvirlerle kutlanır, ertesi gün ağıtçı giysileri giyinmiş, göğüsleri çıplak kadınlar tarafından tasvirler deniz kenarına
taşınır ve dalgalara bırakılır. Kırmızı sel suları (Adonis’in
kanı) geldiğinde kutlanıyor. Gelinciğin (Anemon)Adonisin kanından fışkırdığına inanılır.
Ekinlerin feyz alması için, Adonis bahçelerinde özenle bitkiler yetiştirilir. Bitkilerin de bu şekilde gelişeceğine inanılır. Bitkilerin boy atması için genç kız ve erkekler
yaz dönümü ateşleri üzerinden atlar.
Harran bölgesindeki versiyonunda; Tammuz için; ağlayan kadının şenliği yapılmakta. Efendisi onu zalimce öldürdüğü, kemiklerini değirmende öğüttüğü ve sonra
rüzgara saçtığı için ağlarlar. Bu Ta-uz (Tammuz) şenliği
süresince kadınlar öğütülmüş hiçbir şey yemezler, ıslanmış buğday, tatlı burçak, hurma, üzüm vb şeyler yerler.
Günümüzde sabuna iğne batırılarak suya atma ve sabunun temsil ettiği kişinin de sabunla birlikte eriyeceğine inanılması benzer akıl yürütme biçimi. Büyü ön biliye doğru değişir.
ATTİS-KYBELE’nin öyküsü
Kazılarda belirlenebilmiş yaklaşık 7000 yıllarından tek
tanrılı dinlerin yerleştiği döneme kadar uzanan, Anadolulu ana tanrıça, zaman ve mekâna bağlı olarak değişik adlar ve biçim almış. Çatalhöyük’te bulunan çizgi
motifler bugüne kilimlerde taşınmış durumda. Oturmuş
durumda, kalın kalçalı, göbekli, dolgun memeli tanrıça, kollarında çok ufak boyda bir erkek figürü taşımakta. Bu erkek tanrıçanın hem çocuğu hem sevgilisi Attis.
İki yanındaki iki aslana dayanmaktadır. Tanrıça’nın doğa
üstündeki sonsuz egemenliğinin bir simgesi aslandır.
Kybele tapınakları, ilk çağda Frigya’da geniş bir alana yayılmış kır tapınaklarıdır.
Manisa mesir bayramı ve camiden halka atılan bereket
ve doğurganlık sağlayan mesir macunu atılması o dönemlerden gelmiş olmalı.
Kybele, Attis adında delikanlıya tutkundur. Attis Midasın
kızıyla evlenmek üzereyken düğün yerinde birden karşısına dikilerek çıldırtır ve kendisini hadım etmesini sağlar.
Akan kan topraktan bitkilerin fışkırmasını sağlar ve kendisi de çam ağacına dönüşür. Tapınma törenlerinde Attis adındaki rahip aynı kurban törenini gerçekleştiriyor.
Tapınım yerinde gökten düştüğü söylenen bir meteorit,
bir kara taş Kybele’yi simgeler.
İlkbahar (22 mart) ılımında ormandan bir çam ağacı kesilir ve Kybele tapınağına getirilir. Orada bir tanrı gibi
davranılır ona. Çam Ağacının ortasına genç bir erkek
tasviri bağlanır. İkinci gün (23 mart) boruların çalınma-
Üyelerimizden
da tanrıçaya bir heykel
diktiklerini ve çevresinde savaş dansı yaptığı
Kallimakhos’un şiirinde
geçer. Amazonların Artemis ve Kybele ile sıkı
sıkıya ilişkili olduğu efsanelerden ve tarihsel
kimlik ve kişiliklerinden
anlaşılır.
sı, üçüncü gün (kan günü) yüce rahip
(attis rolündeki) kolunu kanatır ve bir
sunu olarak sunar. Menekşe (attis in kanından boyanmış) çelenkleriyle tapınılır. Attis için o gece tasvir üzerinde yas
tutulur. 4. gün (sevinç şenliği) Attis’in
doğuşu kutlanır. Yazıtlara göre yüce
Kybele rahibi Roma’da da Attis diye adlandırılıyordu. Kybele aynı zamanda yabani hayvanlar tanrıçasıdır.
DEMETER (tahıl ana olgun ürün) ve
PROSERPİNA (hasat kızı)’in öyküsü
Proserpina çiçek toplarken yer yarılır ve ölüler dünyası
tanrısı karısı olması için karanlık yer altı dünyasına götürdü. Tohumu toprağın içinde tutunca kızının yılın yarısını pluto
yarısını annesi ile geçirmesi üzerine anlaşmaya varıldı. Tahıl ana ekinin içinde oturup kendisini çiğneyen çocukları boğduğu söylenir.
Ruhun bulunduğu son
saplardan çelenge tahıl
ana denir.
AMAZON’ların öyküsü
Amazon efsaneleri yalnız bir olayı değil bütün bir düzeni
dile getirir. Anaerkil bir toplum düzeni içinde yaşamış ve
bu toplumun simgesi Ana Tanrıçadır. Efsaneye göre savaş
tanrısı Ares ile Harmonianın (ya da Afroditin) kızları sayılır.
Silah olarak ok yay ve iki ağızlı balta kullanırlar. A-mazon
(memesiz) savaşçı kadın topluluğudur. Amazonlar Terme çayının kıyısında Themiskyra’yı kurmuşlar. Anadolu’ya
yayıldıktan sonra Yunanistan’a kadar sokuldukları, Ege
kıyılarında amazon kraliçeleri tarafından Pitane, Myrina, Kyme, Gryneion, Smyrna, Ephesos ve Priene kurulan
ilk yerleş yeri olarak bilinir. Amazonların Ephesos kıyısın-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Her yerde yapılabilen, fiziksel yakınlık yada benzerlik yoluyla doğrudan
bitki ruhunu büyüleme
etkileme ayinleri, şenliklerin yerini, işlevleri doğanın belli bölümüyle sınırlı tanrılar aldı. İstenilen amaçlara ulaşmak için kurban, dua ve övgü yoluyla kutsal varlıkların lütfu beklenir oldu. Başlangıçta tanrının kendisinin
bedenleşmiş halidir kurban edilen hayvanlar. Tanrı hayvan karakterinden soyunup temelde insan biçimine girince, ona tapınırken, Dionysos’ta olduğu gibi keçinin öldürülmesine, artık tanrının kendisinin öldürülüşü olarak değil de ona verilen bir kurban gözüyle bakılmaktadır.
Başlangıçta toprak ve bereket simgesi tanrıçalar biçim ve
misyon değiştirirler. İnsana benzemeye, şiddet kullanmaya ve daha sonra kötü safına geçmeye başlar. Ana tanrıçaların erkek rahipleri söz sahibi olmaya başlar artık. Kadın kimliği zayıflar.
Artemis Niobe’nin kızlarını okla vurur ve öldürür. (Spil dağında ağlayan kaya). Çocuk doğururken ölen kadınların
ölümü Artemisten gelmedir. Artemis avcı kız, Meryem
Ana gibi kesinlikle bakiredir artık. Mezopotamya kökenli
mitolojilerde bereket simgesi olan Lilith daha sonra kadın
etkinliğinin azalmasına paralel olarak kötü safına geçmeye başlar. Artemis gibi, hamile ve doğum yapmakta olan
kadınlarla bebeklerin baş düşmanıdır. Saba Melikesi kılığına girerek Süleyman peygamberi baştan çıkarmaya çalışır. Çağlar boyu kadınlara atfedilebilecek bütün olumsuz
sıfatların taşıyıcısı olur.
Helenlerde ince zarif görünümlü aşk tanrıçası olur.
Mayıs 2009 - 146 45
Üyelerimizden
içinde, kadınların, cinsiyetçiliğe ve erkek egemenliğine
karşı mücadelelerini imleyen 8 Mart, ateşin (nar) tarihteki
kuruculuğunun delili (21 Mart) bereket ayıydı.
Narın, kulaklarımıza ‘dünyanın bütün narları birleşin’ makamında ateşli bir şarkı fısıldadığını duyabilirsek, yeniden çoğaltmanın, tarihin ve kavimlerin bereketini yeniden üretmenin hevesini yeniden bulabiliriz.
Can Yücel’in, ‘Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,/ Tutuşa
tutuşa/ Bir orman yangını gibi’ dizelerinde olduğu gibi.
Kaynaklar;
Gordon CHILDE, Tarihte Neler Oldu, Alan Yayınları
Azra ERHAT, Mitoloji Sözlüğü Remzi Kitabevi
Güner OR, Ilgın Deniz AKSELOĞLU Afrika Kraliçeleri, Bilim ve Ütopya Mayıs 2003
Sezai Sarıoğlu, Nar Taneleri, İletişim Yayınları
KAYBETTİKLERİMİZ
Kenan Erim’in 30 yılını verdiği Afrodisias Karya’nın başkenti. Aynı zamanda bereket tanrıçası Afrodit kültünün
kenti. Afrodisias höyüğünde gün yüzüne çıkan soyut yassı put yontucuklar, bereketin simgesi Afrodit, Dünyanın
yedi harikasından biri kabul edilen Mausolos Mezarı, Karya
Kralı İkinci Mausolos (M.Ö. 377-353) adına kendinden sonra tahta geçen kızkardeşi ve karısı İkinci Artemisia (M.Ö.
353-351) tarafından Bodrum’a yaptırıldı. Bu toprakları koruyan, iki kulplu kalkanları ile çevresine kan kusturan amazonlardı.
Afrika Kraliçeleri olarak da kendini gösterir kadınlar; Erkek gibi betimlenmekten çekinmeyen “kadın firavun Hatsepşut MÖ 1503-1482”, kocasına rağmen ülkesini yöneten
Tiy(Mısır 1382-1344), hem kadın hem saygın olabileceğini
ispatlayan Nefertiti(Mısır 14. yy), İsrail kralı Süleymanı büyüleyen Saba kraliçesi Makeda (MÖ 960), İskenderi pes ettiren İmparatoriçe Candace (Etiyopya MÖ 332), entrikalarıyla ünlü 7. Cleopatra(Mısır MÖ 69-30), barışçı kraliçe Bakwa
Turunku ile “birer gece birlikte olduğu erkekleri öldüren”
savaşçı kızı Amina (1566), ülkelerinin özgürlüğü için beyazlara karşı savaşan Doğu Afrika’da Amazon Kraliçesi Nzinga
(1582-1663), Britanya kolonilerine karşı savaşan Gana’lı imparatoriçe Yaa Asantewa (1850-1921)), Zimbabve’nin büyükannesi Nehanda (1863-1898) ve diğerleri…
Attis’in erden bir kızdan (isa gibi) doğduğu, kızın göğsüne
nar koyarak gebe kaldığı öyküsünün bugüne nasıl geldiğini Bilge Karasu’dan öğrenelim.
‘Nar kentinde bir incir buldum. Narı da inciri de, övmek isterim. Anam her kışın en karanlık noktasında, eve girerken
bir NAR atardı yere, bütün gücüyle; parçalanıp iyice dağılsın diye. Evin beti bereketi niyetine... Ardından hızla süpürüp silerdi ortalığı. Bir iki gün sonra NAR’ın patladığı yerden çok uzakta incecik bir çıtırtı duyduğum olurdu ayağımın altında. Ne kadar dağılmışsa NAR TANELERİ o kadar iyiydi. Topladıktan sonra söylerdim anneme, sevinsin
diye...’ (Bilge Karasu)
Tarihteki mart kötülüklerini saymazsak tarih kurgumuz
46 Mayıs 2009 - 146
Üyemiz
Ramazan Öztekin
(1952-2009)
Ege Üniversitesi mezunu üyemiz 18 Mart 2009
tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz
Aytekin Ün
(1938-2009)
İstanbul Teknik Okulu mezunu üyemiz 3 Nisan 2009
tarihinde vefat etmiştir.
Üyelerimizin ailelerine, dostlarına ve
meslektaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.
Üyemiz
Erdinç Balaban’ın annesi
Saadet Balaban
14 Mart 2009 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz
Sevtap Evin’in oğlu
Gökhan Evin
28 Mart 2009 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz
Aslı Erdenir Silay’ın annesi
Samiye Erdenir
29 Nisan 2009 tarihinde vefat etmiştir.
Üyelerimizin acısını paylaşır,
kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.
genç-İMO
MART-NİSAN 2009 genç-İMO ETKİNLİKLERİMİZ
09–10–11–12–13.03.2009 / 26–27.03.2009 İNŞAAT
MÜHENDİSLİĞİNDE EXCEL UYGULAMALARI KURSU
09–13 Mart 2009 tarihleri arasında gerçekleşen kursumuza 22 öğrenci üyemiz ve 26–27 Mart 2009 arasında
gerçekleştirilen kursumuza ise 18 öğrenci üyemiz katılmıştır. İnş. Yük. Müh. Soner BİLGE’nin ücretsiz olarak verdiği kursumuzda, öğrencilerle üyelerin yan yana eğitim
alarak, bilgi alışverişinde bulunma fırsatı yakalanmıştır.
Odamızın öğrenci üyelerimize karşı olumlu bakış açısının gösteren bir kurs olmuştur. Bu bakımdan bu kursun
düzenlenmesinde öncülük yapan İnş. Yük. Müh. Soner
BİLGE hocamıza ve İMO İzmir Şube yetkililerine teşekkürü bir borç biliriz.
14.03.2009 TMMOB İNŞAAT
MÜHENDİSLERİ ODASI II.
ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYI
Kurultaya 95 öğrenci üye ile katılım sağlamıştır. Erkay KILIÇ AbetMüdek, Metin GÖRGEÇ öğrenci sorunları anketi, Özgür FIRAT
Gats Anlaşması sunumlarını ve
Salih Deniz ISLAKOĞLU serbest
kürsüde ekonomik kriz hakkında
konuşma yapmışlardır.
19.02.2009 genç-İMO İzmir Temsilci Toplantı
Gündemi
• 14 Mart 2009 tarihinde gerçekleşen TMMOB İnşaat
Mühendisleri Odası II. Öğrenci Üye Kurultayının değerlendirilmesi yapıldı.
• İMO İzmir Şubesi’nin organize ettiği etkinlikler;
—05.04.2009 Antik İzmir Gezisi (Smyrna-AgoraKadifekale-Fuar Tarih Müzesi-Etnoğrafya MüzesiAsansör)
—10.05.2009 Atatürk Temalı Gezi (Karşıyaka Latife Hanım Köşkü Anı Evi-Zübeyde Hanım Mezarı-Atatürk
Müzesi-Apikam Kent Tarihi Müzesi-İnönü Evi-Uşakizade
Köşkü-Asansör)
—18.06.2009 İzmir Körfezi Vapur Gezisi etkinliklerine
katılma kararı alındı.
• genç-İMO İzmir’in organize edebileceği teknik ve
sosyal etkinlikler;
—İnşaat Mühendisliğinde Excel Uygulamaları Kurslarının düzenlenmesi.
—08.05.2009 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesinde ve
İMO İzmir Şubede SİM Yönetmeliğini öğrencilere anlatacağımız bir seminerin yapılması kararlaştırıldı.
—15.05.2009 yada 22.05.2009 tarihlerinde Kısır-Mısır
Şenliğinin düzenlenmesi
—03.06.2009 tarihinde Ali KURT arkadaşımız Nazım
HİKMET’i Anma Günü etkinliğini düzenleyecek.
• genç-İMO İzmir halk oyunları takımının oluşturulması kararlaştırıldı.
• Toplantımıza 19 kişilik katılım sağlanmıştır.
01–02–03.04.2009 DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
KARİYER GÜNLERİ genç-İMO STAND ÇALIŞMASI
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kariyer
Günleri boyunca açtığımız standımızda 22 öğrenci kayıt ve 33 tane de staj başvurusu alınmıştır. Ayrıca öğrencilere, odamızın kurs notları ve yayınları ücretsiz dağıtılmıştır.
22.04.2009 genç-İMO İzmir Temsilci Toplantı
Gündemi
• 30 Nisan 2009 Perşembe günü Uğur Mumcu Kültür
Merkezinde yapılacak olan ZEITGEIST ADDENDUM Belgesel Film gösteriminin duyurusu yapıldı. Afişler üniversitelere asılmak için temsilcilere verildi.
• 8 Mayıs 2009 Cuma günü yapılacak olan SİM ve
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146 47
genç-İMO
İMO İZMİR HALK OYUNLARI TAKIMINA
genç-İMO DESTEĞİ
23 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilecek Türk Halk Müziği konserine hazırlanan İMO İzmir Halk Oyunları takımı, öğrencilerin katılımıyla artık daha güçlü. Çalışmalarımızı izlemek isterseniz, her pazartesi şubemize bekleriz.
YETKİNLİK Belgelendirme Yönetmeliği hakkında bir
seminer programının düzenlenmesi kararlaştırıldı.
10 Mayıs 2009 Pazar günü yapılacak olan Atatürk Temalı Gezinin (Karşıyaka Latife Hanım Köşkü Anı EviZübeyde Hanım Mezarı-Atatürk Müzesi-Apikam Kent
Tarihi Müzesi-İnönü Evi, Uşakizade Köşkü-Asansör) duyurusu yapıldı.
• 22 Mayıs 2009 Cuma günü yapılacak olan VI. KısırMısır Gününün duyurusu yapıldı.
• 03 Haziran 2009 tarihinde Ali KURT arkadaşımızın Nazım HİKMET’i Anma Günü etkinliğini düzenlemesi kararlaştırıldı.
• 18 Haziran 2009 tarihinde düzenlenecek olan İzmir
Körfezi Vapur Gezisi duyuruldu.
• genç-İMO İstanbul Şube ile beraber bir organizasyon
yapılması kararlaştırıldı.
• Toplantımıza 15 kişilik katılım sağlanmıştır.
30.04.2009 ZEITGEIST ADDENDUM BELGESEL FİLM
GÖSTERİMİ
TMMOB İzmir İKK Öğrenci’nin düzenlediği etkinliğe 90
kişilik öğrenci katılımı sağlandı. Uğur Mumcu Kültür
Merkezinde yapılan belgesel gösteriminde amacımız,
öğrencileri önemli konular hakkında düşünmeye ve tartışmaya teşvik etmektir.
www.gencimo.org
genç-İMO İzmir’in etkinlikleri hakkında her şeyi
buradan öğrenebilirsiniz.
Forum kısmımızda ise öğrenci arkadaşlarımızın
işine yarayacak ders notları bulunmaktadır.
48 Mayıs 2009 - 146
genç-İMO
HAYYAM
Ali KURT
CBÜ 3. Sınıf Öğrencisi
Bilim dünyasına katkıları yadsınamayacak olan İranlı
filozof Hayyam dünyada rubai geleneğinin de en
önemli ismidir. Hayyam’ın rubailerinde müthiş derecede
bir farkındalık ve mantık bulmak işten değil. Biz de bir
bakalım; Hayyam dörtlüklerinde nelere değinmiş;
Mesela kendisi bugün bizim de en derin, tahrip gücü en
yüksek haliyle yurdumuzun her yerinde hissettiğimiz,
her daim iktidarların elinde oyuncağa düşmüş,
insanların hayata karşı hazırlanması konusunda
tek katkısı diploma vermek olmuş yahut dönemin
şartlarına göre piyon üretmek derdine düşmüş asıl
amacı bilim olduğu halde bu ülküden daima sapmış/
saptırılmış eğitim sistemine serzenişte bulunuyor en
bezmiş haliyle. E tabi muzur bir vaziyet ile sofra adabına
da değinmiş doğrusu;
Meyhanede kendini bilenler bulunur;
Bilmeyeni ayırmak da kolay olur.
Yıkılsın bilgisizlik yuvası medrese:
Ordan kendini bilip de çıkan hiç yoktur.
Bakınız bu da “cehalet gider eşeklik baki kalır” tabirinin
dörtlük hali. Biraz da siyasi etikten dem vuruyor galiba,
ya da sahip olduğu bilginin kendisinden başka kimseye
faydasının olmadığını düşündüğü bir “yüce”ye(!)
kızgınlığını görebiliriz bence. Hala da geçerli bir
kızgınlık olarak bizde devam etmiyor mu bu durum?;
Yalnız bilgili olmak değil adam olmak;
Vefalı mı değil mi insan, ona bak.
Yücelerin yücesine yükselirsin
Halka verdiğin sözün eri olarak.
İnsan gündelik hayattaki ilişkilerinde, hayatı beraber
yaşadığı kişilerle ne kadar dürüst bir bağ kurarsa;
sonunda kaybetmek olsa da, arı, duru bir huzur
ile gerçek bir mutluluk bekler galiba onu. tabii ki
gönlünden geçeni yaparak, etrafındakilerin kendileri
için oluşturdukları değerleri ve torba olmadığı için
büzülemeyecek ağızlarını dikkate almadan yapmakta
meziyet;
Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol;
Her istediğini onda ara, onda bul.
Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe:
Koy canını ortaya, soyulursan soyul.
Kimilerine göre “sarhoş” kimilerine göre “filozof “ olan
bu adam elbet ermiş olmalı ki bir sırra; dünyanın yegane
gerçeği çıkmıyor aklından;
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Senden benden önce kadın erkek niceleri
Şenlendirip süslediler dünya denen yeri
Senin tenin de toprağa karışacak yarın
Senden beslenecek nice insan bedenleri.
Astronomi ve matematik konusunda büyük bir bilgin
olan Hayam bir özeleştiride bulunmuş kendisine,
nasihat etmiş; Bir tane de tüm hayatını somut bilgiye
adamış, yaşayan akıp giden hayatı yakalamayı
becerememiş, “bilmek odası”na takılıp kalmışlar için
gelsin;
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.
Ve her zaman her şeyin üstünde olan, tüm erdemlerin de
daha ötesinde, tüm öğretilerin tartışmasız merkezinde;
sevmek;
Sevgiyle yoğurulmamışsa yüreğin,
Tekkede manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdinmi bu dünyada,
Cennetin, cehennemin üstündesin.
Ömrüne amaç seçtiği bilimin bir hıyaneti olmuş olmalı
Hayyam’a değilse niye bu kadar kızsın aklı sizce; olmayıp
para içinde yüzenlere? dünyaya hizmet edenlerin baş
tacı edilmesi gerekirken hakir görülmelerine; eşitlikten
bile daha mühim olan “hak etmek” meselesi baya
dokunmuş Hayyam’a;
Bu dünyada akla değer veren yok madem
Aklı az olanın parası çok madem
Getir şu şarabı, alsın aklımızı
Belki böyle beğenir bizi alem.
Başı dik gezmenin, mağrur, onurlu ve karakterli
bir duruşun nadirliği bu günlerde değilmiş
demek ki. Alçağa hizmet etmenin alçaklık olduğu
ne kadar gerçekse insanlar da yüzyıllardır bu
gibi ahlak problemleriyle uğraşıyormuş galiba;
Girme şu alçakların hizmetine:
Konma sinek gibi pislik üstüne.
İki günde bir somun ye, ne olur!
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.
Mayıs 2009 - 146 49
genç-İMO
Hayyam’ın elbette gündelik hayat dertleriyle, hayatı
yaşamayı unutmuş, kibir vebasına tutulmuş güç
bağımlısı olmuş insanlara da bir çift sözü olmalıydı
değil mi;
Daha nice büyük göreceksin kendini?
Hep varlık yokluk mu düşündürecek seni?
Şarap için şarap: bu ölüm yolculuğunda
Bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini.
Özlemimiz, beklediğimiz, hak etmeye didindiğimiz için,
özgürlük için, hem de “birlikte”;
aşıklar meclisinde yer bulmuşuz birlikte;
dünyanın dertlerinden kurtulmuşuz birlikte;
içip birer kadeh bu sevincin şarabından
özgürlüğe ermiş, sarhoş olmuşuz birlikte.
fani hayatın baki olmayan dertleriyle uğraşırken arada
bir hayyam’ı hatırlamak, hayyam gibi dünya için bilmek,
dünyayı bilmek dileğiyle, kinayeli isyanları, muzur
öğütleri içeren rubaileri küçük tebessümlere sebep
olsun diye; dost meclislerinde arada bir rubailere göz
atmanız dileğiyle;
dostlar, bir gün, sözleşip bir yerde birleşin;
oturup sofrasına dünya cennetinin;
saki doldururken kadehleri cömertçe,
için bir kadeh de zavallı hayyam için!
(bu yazıda kullanılan rubailer Sabahattin Eyüboğlu
çevirisi olan dörtlüklerdir)
YAŞAM; DAR ZAMANLARDA KÜÇÜK KARELERE SIĞARSA
Zerrin ALPAY
CBÜ 2. Sınıf Öğrencisi
Kısa film… Adı belki kısacık ama anlatmak istedikleri
düşüncesinin derinliğine bağlı olarak uzun etki yaratan görselliklerdir. İzleyenlerde göreceli değişik güzel
duygular ortaya çıkarabilir.
Zaman bakımından küçüktür, içeriği olabildiğince yalın, düşündürücü, duygulu ve büyüktür. Aslında bir
nevi avantaj bile sayılır. Düşünsene; dünyaya bakışını
göstermeni, insanların seni anlamasını, senin pencerenden minicik bir kareden bir de senin gözünle hayatlara bekli de kendilerine bakmalarını sağlar. Hani
derler ya söz uçar yazı kalır diye. Ya bir gün yazı da
uçarsa! O zaman belki sadece görüntüler konuşur. Belki bugüne kadar çok doğru cümlelerim olmadı ama en
azından hep bunu söylerim. “İnsanın hayat karşısında söyleyecek sözleri olsun. Eğer dilsizse o zaman gördüklerini gösterebilsin.”
Ben de belki benim gibi hayat karşısında dilsiz kalıp da
ne yapacağını bilemeyenler için bunları yazmak istedim. Eğer iyi bir hayal gücün varsa, eğer insanlara kendi pencerenden yaşamı, aşkı, nefreti, düşmanlığı, ölümü, hüznü, sevinci, şefkati ve bunlar gibi birçok duyguyu anlatmak istersen bunun çok “kısa” bir yolu var.
Yapman gereken sadece iyi bir senaryo yazıp gerçekten bu işte sana yardım edeceğine inandığın insanlar
bulmak.
Peki kısa film nasıl çekilir?. . . En iyi yönetmenler bile bir
kısa filmin basit kameralı bir cep telefonuyla bile çekileceğini söylüyorlar. Kısa film çok değil sadece 5 ile 20
50 Mayıs 2009 - 146
dakika arasında değişen bir pencere açılımıdır. Çekim
en az iki, en fazla dört gün kadar sürer. Bir veya birden
fazla mekanda çalışabilinir. Montajları basit bilgisayar
programlarıyla çabucak yapılabilir. Filmde önemli olan
sahne kalabalığı olmadan izleyiciye yalın ama güçlü
bir anlatımla fikir aktarımı yapabilmektir. Bir kısa filmin
eğitsel olup olmaması önemli değil. Önemli olan sadece güzel kurgulanmış sağlam bir senaryo, bir cep telefonu ve de filmde oynatılacak oyunculardır. Ama asıl
önemlisi filmin çekiminden önce bir çok aşaması vardır. En basiti senaryo için devamlı zihinde eklemeler,
eksiltmeler yapılması, mekanların seyirci üzerinde etkisi düşünülerek doğru seçimler yapılması, amatörce
olduğundan dolayı oluşacak çekim hatalarının düzeltilmesi, ışık ayarı, ses düzenekleri, tabi bir de iyi oyuncuların bulunması bunlar gerçekten de iyi bir ön çalışmayla hazırlanabilir.
Bu işle ilgilenmek isteyenlere birkaç tavsiyem olacak.
Çok fazla kısa film seyretsinler, olabildiğince çok eleştiri okusunlar, bir de en önemlisi hayal kurup ufak senaryolar tasarlasınlar.
Benim bu konu hakkında yazma amacım bir meraklısına, bir de bu işe ilgisi olup da bunun farkında olmayanlara bilgi vermekti. Bu iş için bir şeyler yapmak istiyorsan hayallerini sakın durdurma. Zira insanoğlunun
en büyük amaçlarından biri kuş gibi uçmaktı bunun
için hayal etmesi yeterliydi. Hayal etti ve uçtu..
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Alim ŞADAN
BETONARME YAPILARIN HESAP VE
TASARIM ESASLARI
PROF. DR.
ZARİFA HANMEHMET
Niğde Üniversitesi Müh.Mim.
Fak.
İnş.Müh.Bölüm Bşk
Birsen Yayınevi
Yapı üretiminin ileri aşaması olan prefabrikasyon ve on
gerilmeli betonarme yapı
teknolojisinin Türkiye’de genişletilmesi ve yaygınlaştırılması bu yapılan hesap ve tasarım metotların islenmesine bağlıdır. Bilindiği gibi, ülkemizde bu konular yeterince
işlenmediğinden, prefabrikasyon ve on gerilmeli betonarme yapı üretimi yetersizdir. Bu eksikliği dikkate alarak, yazar bu kitabi kaleme almış bulunmaktadır. ayni isim altında
1999 yılında çıkan kitabin ikinci baskısı olan bu kitap, hesap yöntemleri açıklayan hesap örnekleri içermektedir. Yapı
sistemlerin önemli taşıyıcı elemani olan döşemelerin prefabrik, boşluklu ve ongerilmeli olarak hesaplarını ve tasarım örnekleri içermektedir.
Ayrıca, ulkemizde en cok rastlanan monolitik karkas binaların hesap esasları, detaylı olarak bir karkas yapı hesabinda
ele alınmıştır. Eser inşaat mühendislerine, prefabrikasyon
tasarım sektörlerinde çalışan inşaat Mühendislerine, Betonarme III, On gerilmeli Betonarme gibi dersleri alan yüksek
lisans öğrencilerine ve uygun konularda Doktora çalışmaları yapan inşaat yüksek Mühendislerine ve B.arma Proje yapan meslek taşlarıma yardımcı olacak bir eser.
İÇİNDEKİLER
1. BETON, DONATI ÇELİKLERİN VE BETONARMENİN FİZİKİ
MEKANİK ÖZELLİKLERİ
2. BETONARME
3. BETONARME ELEMANLARININ HESAP YÖNTEMLERİ
4. ÖNGERİLMELİ YAPILARIN TASARIM ÖZELLİKLERİ
5. EĞİLEN ELEMANLARIN DAYANIM HESABI
6. EKSENEL BASINÇ VE ÇEKME ELEMANLARIN HESABI
7. BETONARME ELEMANLARIN BÖLGESEL YÜKLERE GÖRE
DAYANIM HESABI
8. BETONARME ELEMANLARIN ÇATLAMA DAYANIMININ VE
DEFORMASYONLARIN HESAPLANMASI
9. BİR KATLI SANAYİ BİNALARI
10. BETONARME TEMELLER
12. BETONARME KARKAS BİNA HESAPLARI
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
BETONARME YAPILAR
Prof.Dr.
Zarifa Hanmehmet,
Emin Tolga Hanmehmet
Yayıncı NOBEL
Günümüzde sanayi bina
tasarımında çok yaygın
olan ön gerilmeli makas
kiriş hesabı
Sanayi ve spor tesislerinde
estetik acısından önerilen
36m.açıklıklı öngerilmeli b.arme kemerin detaylı
hesap ve tasarımı
Prefabrik sanayi yapıların statik betonarme hesap ve tasarımı
Mühendislik yapıları (Rezarvuarlar,silolar,istinat duvarların hesap esaları
Yüksek yapılar,onarım ve güçlendirme metotları,ince
kabuklu b.arme yapılar çeşitleri ve hesap esasları hakkında bilgiler
SAP2000 PROGRAMI İLE SANAYİ BİNA STATİK VE B.ARME
HESAPLARI
Monolitik kirişli Plak Döşemeler
Düzenli Çok Katlı Çerçevenin Tablolar Yardımı İle Hesaplanması
Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı özellikle Türkiye koşullarında büyük önem taşımaktadır. Bu önem dikkate alınarak hazırlanan Betonarme Yapılar kitabında işlenen
konularda kaliteli ve güvenli yapı tasarımı konularıyla ilgili, yani teknolojik, ekonomik, sağlam ve seri üretilebilen prefabrik betonarme yapıları hakkında, bilgiler verilmiştir.
Bu yapıların üretiminde Türkiye’de öncül ve başarılı şekilde gerçekleşen inşaatlar ve üretilen yapı elemanları
hakkında bilgiler sunulmuştur.
Ayrıca betonarme yapıların II. sınır durumuna göre dayanımın yükseltilmesi, yani çatlama dayanımının artırılmasının gereği olarak ele alınan ön gerilmeli betonarme
yapı teknolojisi anlatılmıştır.
Ön gerilmeli betonarme yapı teknolojisinin prefabrikasyon üretiminde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının önemine binaen kitap II. Sınır durumlarına göre yapı
eleman hesapları içermektedir.
Bunun yanı sıra Mevcut kaynaklarda pek rastlanamayan
yapı elemanları için eğilme deformasyonların ve çatlama dayanımların hesaplamaları ile ilgili hesap esasları
ele alınmış ve çözüm örnekleri de sunulmuştur.
Mayıs 2009 - 146 51
Kültür ve Sanat
YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey
beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken
gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir
kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
MARE NOSTRUM
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de
devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan
fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi… Acıyorsam sana
anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, AŞK olsun!..
Can Yücel
52 Mayıs 2009 - 146
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
‘Yaşadım’ diyebilmen için...
1948
Nazım Hikmet
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Vedat YORULMAZEL
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146 53
Oyun
İnş. Yük. Müh. Şakir YOKAŞ
BRİÇ DÜNYASINDAN HABERLER
BU SAYININ PROBLEMİ
V106
V10532
10
A942
Briç federasyonu seçimleri yapıldı. Başkanlığa milli hakemlerimizden Fahir Üzümlü seçildi.
Belediyelerin briç desteği giderek artıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Balkan şampiyonu oldu. 16 kişilik takımın turnuva giderlerini
karşıladıktan başka aylık bir sporcu maaşı da ödeniyor. Her yıl fuarda 500 kişilik büyük bir turnuva düzenleniyor.
Karşıyaka, Bornova, Narlıdere, Buca Belediyelerinin birç takımları
var ve geleneksel yıllık turnuvalar düzenliyorlar.
GEÇEN SAYININ PROBLEMİNİN ÇÖZÜMÜ - 1
AV106
RD54
RD
ARV
9875
V103
109876
10
K
B
G
D
RD432
2
A54
D432
A9876
V32
98765
Atak Karo 10, Doğu As ile alır. Karo
döner.
Kontrat= 6 KÖR
Üç tur koz çekin ve elde kalın, Karo V oynayarak yerden
trefl atın. Doğu köre iki kart
yemek zorundadır. Yerden bir
kez kozlayarak treflileri sağlayabileceğinizden yiyebileceği en iyi kart piktir. Bu durumda trefl antrelerini kullanarak
piklere iki defa kuplayın. Artan yerin pik V’si 12. löve olur.
Trefle empas edilmesi halinde A-R trefli alın. Pik kozlayarak ele dönün ve yerden trefli kupu yaparak, treflileri sağlayın. Bu durumda yerin pik
Asına dahi ihtiyaç kalmaz.
94
987
DV98
10876
K
B
D
G
Atak= Trefl 6 güney
R85
RD4
7543
DV5
AD732
A6
AR32
R3
Her savunmaya karşı 6 pik yapar
BULMACA ÇÖZÜMLERİ
Kare Bulmaca
GEÇEN SAYININ PROBLEMİNİN ÇÖZÜMÜ - 2
V
AR2
A943
RV1087
10543
10987
V876
5
K
B
G
D
Q872
6
D10
D96432
AR96
DV543
R52
A
Açılış kartını yerden alın ve
Pik Vale oynayın. Doğunun
oynaması gereken damı elden alın ve elden pik 9 çıkın. Batının oynaması gereken 10’luya yerden küçük koz
ile çakın. Bütün kozları çekin.
Elden son kozu çektiğinizde
son durum aşağıdaki gibidir.
Sudoku 1
Sudoku 2
A94
RV10
Batı karo veya pik atar. Yerden trefli veririz. Doğu üç
renkten sıkışır. Hangi rengi
yerse o sağlanır.
54
V876
-
K
B
G
R6
3
R52
54 Mayıs 2009 - 146
D
87
D10
D9
Sudoku 3
Oyun
Enis BİLYAP
TÜRKİYE - GÜRCİSTAN İŞBİRLİĞİ
Türkiye Satranç Federasyonu’nu temsilen Asbaşkanlar
Kuvay Sanlı ve Ahmet Duysak 6-8 Nisan tarihlerinde
Gürcistan’a ziyarette bulundular. Gürcistan Satranç
Federasyonu ile Türkiye Satranç Federasyonu arasında
7 Nisan 2009 Salı günü Tiflis’te işbirliği anlaşması
imzalandı. Gürcistan Adına Federasyon başkanı GM
Giorgi Giorgadze, Türkiye adına Asbaşkan Ahmet
Duysak tarafından imzalanan sözleşmenin hükümleri;
ortak eğitim çalışmaları, ikili karşılaşmalar gibi konularda
işbirliği içeriyor.
İşbirliği sözleşmesi, Tiflis Satranç Sarayında bir basın
toplantısı düzenlenerek imzalandı. Satrancın ülkede bir
ortak değer ve popüler spor olduğu Gürcistan’da, basının
toplantıya ilgisi fazlaydı. Gürcistan televizyonlarına
yaptığı açıklamada Asbaşkan Kuvay Sanlı; Türkiye
Satranç Federasyonu olarak Dünya’nın önde gelen
federasyonlarından birisi olmalarının beraberinde,
büyük şampiyonların ülkesi komşu Gürcistan’dan
öğrenecekleri çok şey olduğunu, bu işbirliğinden iki
ülkenin de faydalanacağını düşündüğünü belirtti.
Asbaşkan Ahmet Duysak ise; iki ülkenin ortak kültürel
değerlere sahip olduğunu, tarihten gelen yakınlığın,
satranç dünyasında da devam ettiğini belirtti.
FIDE GRAND PRIX NALCHIK 2009 BAŞLADI
Dünyanın ileri gelen 14 oyuncusunun katıldığı ve dünya
şampiyonluğunun önemli adımların biri olan Grand Prix
15 nisan ile 29 nisan tarihleri arasında oynandı.
Aşağıda Grand Prix’e katılanlar.
Leko P., Kamsky G., Mamedyarov S ., Aronian L., Akopian
V.,Kasimdzhanov R., Karjakin S., Eljanov P., Grischuk A.,
Gelfand B., Alekseev E., Svidler P., Ivanchuk V., Bacrot E.
TSF SAMSUN, ÜNYE VE ORDU’DA
SATRANÇSEVERLERLE BULUŞTU
TSF Milli Takımlar Menajeri Özgür Solakoğlu ve Altyapı
Milli Takımlar Antrenörümüz GM Mikhail Gurevich
Samsun ve Ünyeli Satranççılarla buluştular.
Ordu’da 5 gün sürecek İl Özel Kampı çalışmaları
öncesinde Samsun İl Temsilciliği ve Gerçek spor kulübü
ziyaret edildi. GM Gurevich ve Solakoğlu, TSF Samsun
İl Temsilcisi Serkan Koç ve Samsunlu satranççılar ile
görüştüler. GM Gurevich ayrıca Samsun’un en genç
satranç oyuncusu(!), federasyonumuz spor uzmanı
Fatma Öztürk’ün kızı Duru ile kısa bir maç yaptı.
BEKO 8. SATRANÇ ŞÖLENİ
30-31 Mayıs 2009 tarihlerinde İzmir fuarı Atlas pavyonunda düzenlenecek. Bu yıl
8. Kez düzenlenecek olan
satranç şölenine 350 okul
ve 2000sporcunun katılımı
ile idareci, antrenör ve veliler ile birlikte 3000 kişilik bir
organizasyon olması bekleniyor.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Mayıs 2009 - 146 55
Oyun
İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT
KARE BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
SUDOKU 1
(kolay)
8
9
10
1
2
3
7
5
1
3
4
5
6
4
7
3
5
6
2
1
3
6
8
9
7
7
1
3
2
9
7
5
5
3
9
9
3
2
4
5
9
6
6
6
7
1
3
2
4
8
9
SUDOKU
(zor)
10
6
5
7
2
SOLDAN SAĞA
1 – Moral. 2 – Dans düzenleme sanatı – Bir renk.
3 – İddia, sav – Çöplerin açık olarak toplandığı ve
depolandığı alanlar. 4- İlaç – Diyagonal. 5 – Bir
çıkar karşılığı uzlaşarak bir iş yapma – Ek, ulama.
6 – Korumak, kollamak, himayesi altına almak
anlamında eski kelime – Yüzey ölçü birimi. 7 – Bitkin
ve yorgun düşmek – Aynı şekilde, aynı surette. 8 –
Üstten sağa doğru yatık yazı – Motorlu taşıtlarda
direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan
demir çubuk.9 – Eski dilde uyku – Külah şekli. 10
– Benzinin oksijenli türevi, asit fenik – İyi bakım
yöntemi.
4
6
5
3
5
1
7
9
3
8
2
6
3
2
2
9
1
2
5
SUDOKU
(çok zor)
YUKARIDAN AŞAĞI
1 – Birbirine benzer. 2 – Bir tembih sözü – İstanbul
ticari araçlar fuarının kısa yazılımı. 3 – Pop müzik
sanatçısı – Yazıt. 4 – Karı kocadan her biri –
Sorumluluktan doğan günah. 5 – Bir işin yapılması
için konulan süre, mehil, mühlet – Çapanın vira
edilişinde denizin dibinden kurtulup dimdik durduğu
vaziyet. 6 – Hardal gazı denilen temel maddesi çift
klorlu etil sülfat olan savaş gazı – İnsan vücudunun
bir bölümü. 7 – İnce yapılı zarif ya da narin. 8 –
Step, Bozlar, verimli arazi bölümü – Bir meyve. 9
– Güneş doğmazdan önceki alacakaranlık – Çiçek
konulan kab. 10 – Bir bilim ya da sanal dalında
yazılmış eserlerin tümü.
56 Mayıs 2009 - 146
4
7
8
5
1
9
8
9
1
4
9
2
3
6
7
9
1
9
8
Çözümleri Sayfa 54’te

Benzer belgeler