Türkiye`nin insanlık sınavı - İletişim Fakültesi

Transkript

Türkiye`nin insanlık sınavı - İletişim Fakültesi
“Tek çözüm dünya devrimi”
Amerika Birleşik Devletleri, ülkeyi
derinden etkileyen olayların ayı olan
Eylül’de, kendi halkı tarafından istilaya
uğradı. Kapitalizmin sembolü Wall
Street, gelir dağılımındaki eşitsizliğe,
sistemin regülasyonundaki eksiklikler
ve demokrasinin zenginlerin çıkarlarını
koruyan yapısına karşı kuşatıldı. Barışçıl
yöntemlerini Tahrir meydanından öğrenen,
yüzde 99 adını alan protestocuların
değişim hareketi önce Amerika’nın diğer
eyaletlerine, ardından bütün dünyaya
yayıldı. Avrupa’nın finans merkezlerinin
önü, çadırlı protestocuların yerleşkesi
haline geldi.
> Sayfa 8-9
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Ünivers
u.edu.tr
radyo.ie
İEÜ İletişim Fakültesi
Uygulama Gazetesi
univers.ieu.edu.tr
Anayasa
çalışmaları
Meclis yeniden
‘Darbe Anayasası’ olarak
nitelendiren mevcut
anayasayı değiştirmek için
çalışmalara başladı. Peki bu
kez başarabilecek mi?
> 5. sayfada
Yeni
medyadan
‘sızıntılar’
Bu yıl ikincisi
düzenlenen Doğuş Medya
Grubu-Yeni Medya Düzeni
Konferansı’nın konukları
j. Assange, J. Wiles ve B.
Wong’tu.
> 7. sayfada
EXPO 2020
EXPO 2015’i Milano’ya
kaptıran İzmir, bu kez
EXPO 2020’yi kazanmak
için ‘Daha iyi bir dünya için,
yeni yollar, herkes için sağlık
temasıyla hazırlanıyor.
> 10. sayfada
Türkiye’nin insanlık sınavı
Varsan Çekiç-N. Gülin Küpelioğlu
E
kim ayında
Hakkari’nin Çukurca
ilçesindeki askeri
birliğe yapılan
saldırının ardından Van
7.2 şiddetindeki depremle
sallandı. Depremde yerle bir
olan şehir, Türkiye’nin artısı
ve eksisiyle insana verdiği
değeri çarpıcı bir biçimde
ortaya koydu. Türkiye’yi
ikiye bölen depremle bir grup
Kıyı Projesi
> 3. sayfada
insan Van’da yaşananları terör
saldırıları nedeniyle ‘İlahi
adalet’ olarak yorumlarken, bir
grup insan da bölge halkına ve
yaşanan trajediye sahip çıktı.
Depremin hemen ardından
sosyal medyada yardım
toplulukları oluşturulurken,
“Deprem haberi her ne kadar
Van’dan da gelse, tüm Türkiye
üzüldü ” diyen Habertürk
spikeri Duygu Canbaş’ın ve
“Canımız istediğinde kuş avlar
gibi taş atıyoruz. Dağlarda
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Mavişehir’den
Narlıdere’ye kadar uzanan İzmir sahil
şeridini yeniden düzenleyecek. Belediye,
proje hazırlanırken halkın görüşlerini de
alacak.
vuruyoruz. Sonra bir şey olunca
da asker gelsin, polis gelsin
diyoruz. Dengeleri kuralım,
herkes haddini bilecek” diyen
ATV’de program sunucusu
Müge Anlı’nın sözleri medyada
ırkçı söylemini yükseltti.
İnternet üzerinde paylaşılan
haberlerde, “Yerle bir olsa beş
kuruş vermem. Vanlı’ya para
vereceğime, sokak köpeklerine
mama alır, yediririm. Hiç
olmazsa ihanet etmez” gibi
yorumlar yazan okuyucular
‘Albay’
devrildi
> 6. sayfada
hızla artarken; Twitter
ve Facebook’tan binlerce
kişi yardım kampanyaları
başlattı. Kampanyalarla
giden yardım paketlerinden
Türk bayrağı ve taş gibi
provakatif nesneler çıksa da;
‘Evim Evindir Van’, ‘Van İçin
Rock’ ve ‘Yalnızdegilsinvan’
gibi düzenlenen yardım
kampanyaları bu ülkede
insanlığın var olduğunu
gösterdi.
> 4. sayfada
Yıllarca diktasını kurduğu Libya halkına
karşı savaştı. Halka yardım etmek
isteyen koalisyona kafa tuttu. Savaşı
kaybetmesine rağmen yenilgiyi kabul
etmedi, sonu ise ‘çocuklarım’ dediği
halkın elinden oldu.
İçindekiler» Şehir2-3-10|Gündem4-5-7|Dünya6|Dosya8-9|Kültür Sanat11-12|Spor13-14-15
Almanya’da
50 yıl
Goethe Enstitüsü tarafından Türkiye’den Almanya’ya
göçün 50. yıldönümü nedeniyle etkinlikler düzenlendi.
Türk ve Alman yapımı filmler
izleyicisiyle buluştu.
> 12. sayfada
NBA’de
lokavt
Takım sahipleri
ile Oyuncular Birliği
Sendikası arasında sözleşme
yenilenmeyince kasım ayı
sonuna kadar lokavt ilan
edildi. Peki şimdi ne olacak?
> 14. sayfada
2
şehir
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Atık su sorunu tarih oluyor
Yapımına başlanan Doğanbey-Ürkmez ve
Özdere İleri Atık Su Arıtma Tesisleri ile
İzmir, atık su sorunundan kurtulacak.
Aslı Tartar
S
eferihisar’a bağlı
Doğanbey-Ürkmez ve
Özdere İleri Atık su
Arıtma Tesisi’nin temeli
Büyükşehir Belediye Başkanı
Aziz Kocaoğlu’nun da katıldığı
törenle atıldı. 2008 yılından bu
yana dokuz yeni arıtma tesisinin yapılmasıyla atık su arıtma
tesislerinin sayısını 22’ye çıktı.
Doğanbey- Ürkmez ve Özdere
arıtma tesislerinin de tamamlanmasıyla birlikte, beş büyük
turistik yerleşimde atık su
sorunu tarih olacak. Önümüzdeki yaz dönemi içinde tamamlanması planlanan bu önemli
tesisin hizmete girmesi, İzmir’in
turizm cenneti sahillerinin
korunması adına çok önemli bir
adım olacak.
Doğanbey İleri Biyolojik Atık
su Arıtma Tesisi’nin temel atma
törenine CHP İzmir Milletvekilleri Mustafa Moroğlu, Erdal
Aksünger, Musa Çam, Balçova
Belediye Başkanı Mehmet Ali
Çalkaya, Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, Çiğli Belediye
Başkanı Metin Solak, Bayraklı
Belediye Başkanı Hasan Karabağ, Seferihisar Belediye Başkanı
Tunç Soyer, Menderes Belediye
Başkanı Ergun Özgün, Torbalı
Belediye Başkanı İsmail Uygur,
CHP İl Başkanı Tacettin Bayır,
meclis üyeleri, belediye bürokratları ve vatandaşlar katıldı.
Temiz su 2012’de devreye
girecek
Başkan Kocaoğlu, Menderes
ilçesine bağlı Özdere mahallesiyle
Seferihisar ilçesinin Doğanbey,
Ürkmez mahallelerine hizmet
edecek iki tesisin, 125 bin
kişilik kapasiteyle büyükşehir
belediyesinin hayata geçirdiği
en büyük atık su arıtma
tesislerinden biri olduğunu
söyledi. Doğanbey’deki tesisin,
proje bedeli dahil dokuz milyon
321 bin liraya mal olacağını
kaydederek, yapımına geçen
haziran sonunda başlandığını,
2012 yaz sezonunda devreye
girerek günlük 25 bin metreküp
atık suyu arıtacağını ifade
etti. Tesis, Doğanbey, Payamlı
ve Ürkmez yerleşimlerinin
yaz ve kış nüfusları dikkate
alınarak birbirine paralel iki
hattan oluşacak. Azot ve fosfor
giderimi yapılacak tesiste,
koku giderim üniteleri de
yer alacak. Tesise gelen ham
atık su, çeşitli ızgaralardan
geçerek havalandırmalı kum
Tesisin temel atma törenine Başkan Kocaoğlu’nun yanı sıra, çok sayıda CHP milletvekili katıldı.
ve yağ tutucuda işlem görecek.
İçerdiği fosfor arıtılacak, uzun
havalandırmanın yapıldığı
aktif çamur ünitesinden sonra
çöktürme işlemi uygulanacak ve
ultraviyoleyle dezenfekte edilerek
doğaya salınacak.
Arıtma sistemi olmayan yer
kalmayacak
Doğanbey –Ürkmez arıtması-
nın yerinin zor temin edilmesi,
Özdere arıtmasının da yeri
konusunda hukuki süreçler
yaşanması nedeniyle geciktiğinin altını çizen Başkan Kocaoğlu, Doğanbey arıtmasının
bulunduğu yerdeki mülkünün
bir bölümüne arıtma yapmak
üzere kamulaştırılmasına izin
veren Dr. Zeynep Başkaya’ya da
teşekkür etti. İzmir Büyükşehir
Belediyesi’nin çevre yatırımları
konusunda Türkiye’de açık ara
bir numara olduğunu belirten
Başkan Kocaoğlu, Yeni Foça
arıtmasının ve birkaç küçük
arıtmanın daha yapılması ile
İzmir’in yüzde 99’unda arıtma
olmayan ve 24 saat suyu akmayan, kanalizasyonsuz hiçbir
yerleşim yeri kalmayacağını
ifade etti.
Engelsiz kent Bornova
Bornova Belediyesi ilçede yaşayan engellilerin rahatça
yaşayabilmesi için 1.5 milyon liralık proje başlattı.
Proje sayesinde engelliler rahatça hareket ederek parkları ve belediyeye ait tesisleri özgürce
kullanabilecekler.
Dicle Günay
B
ir yıl içinde tamamlanacak olan ‘Engelsiz
kent Bornova’ projesiyle Bornova sokakları ve bazı tesisler engellilere göre
düzenlenecek. Bunların dışında
kültür ve sanat merkezlerinin
de engelli vatandaşlarımız için
yeniden düzenlenmesi proje
kapsamında yer alıyor.
İlk olarak 22 mahallede
engelli rampası düzenlemesi ve 17 mahallede de sokak
düzenlemesi yapılacak olan
Bornova’da, 4750 adet yeni
engelli rampası oluşturulacağı bildirildi. Bornova
Belediyesi’nden edinilen bilgiye
göre; engellilerin kullandığı kaldırım ve tretuvarların
araçlardan korunması için üç
bin adet yeni bariyer koyula-
cağı, yollara ise 1.3 kilometre
parke taş döşeneceği ve 12.9
kilometre de tretuvar parketaş
uygulanacağı belirtildi.
Öte yandan engellilerin kültürel ve sanatsal faaliyetlerden
de faydalanmaları için belediyeye ait Naldöken ve Mevlana
Toplum Merkezleri ile Uğur
Mumcu Kültür Merkezi’nin
de engellilere göre yapılacağı
açıklandı. Aynı kapsamda İçtaş
Hizmet Binası, Belgem Dershaneleri ile Büyükpark içindeki
Nikah ve Meclis Salonu da yine
engellilerin rahatça ulaşabileceği
ve hizmet alacağı hale getirilecek. Çamdibi Kapalı Pazaryeri
tesisleri ile Ayfer Feray Açık
Hava Tiyatrosu’nda da engelliler
için özel değişiklikler yapılırken tüm belediye tesislerine de
engelli asansörleri ile engelli
rampaları ve tutunma barları da
yapılacağı açıklandı.
şehir
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
İzmir kimliğine kavuşuyor
3
2014 yılına kadar 3 milyarlık yatırımla İzmir’in çehresini değiştirecek projeler açıklandı. 58 proje içinde en
çok ses getiren proje ise bütün kıyı şeridinin 11 ayrı sahil bandına bölüneceği ‘Kıyı Düzenleme Projesi’ oldu.
Ece İzmit - Nurcan Elmas Merve Gürkan
İ
zmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğlu,
geçtiğimiz eylül ayında
yaptığı İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon
Kurulu toplantısında, yerel
seçim tarihi olan 2014 Mart
ayına kadar tamamlanacak
büyükşehir projelerini anlattı.
Faaliyete geçirilmek istenen
toplam 58 proje içinde İzmir
halkını en çok heyecanlandıran yatırım ‘Kıyı Düzenleme
Projesi’ oldu. Mavişehir’den
Narlıdere’ye kadar tüm İzmir’i
kapsayacak olan projede,
bütün kıyı şeridini 11 ayrı sahil
bandına böldüklerini, özelliklerini ve kullanımlarını gözeten
biçimde, farklı tasarımcılarla
ve halkın talepleriyle planlatılarak yeniden düzenleneceğini
açıkladı. Bunu yaparken de o
bölgelerde yaşayan insanların
görüşleri alınacak ve nasıl bir
kentte yaşamak istedikleri
sorulacak. Anket verilerinin
değerlendirilerek projenin
şekillenecek olması büyük ilgi
uyandırdı. Bu kadar büyük
ilgi uyandırmasının nedeni 51
kilometrelik sahil şeridine sahip
olup da denizden bu kadar
uzak olan başka bir kentin
olmaması. Dünyada sahillerini
bu şekilde yeniden düzenleyen
ülkeler esas alınarak nitelikli ve
çok sayıda kamusal alan yaratmak ve uluslar arası imkânlar
sağlamak.
Başkan Kocaoğlu: İzmir
tasarım kenti olacak.
2011-2014 dönemine ilişkin,
yapımı süren ve yeni yapılacak
olan 20 kategorideki projelerini
açıklayan Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu görüşlerini şöyle dile getirdi: “Bu
projelerin planlamasını zaten
daha önce yapmıştık. Bunlardan birçoğu kentin çehresini
tamamen değiştirecek projeler.
İzmir’i bir tasarım kenti haline
getirmeyi her fırsatta dile getiriyorum. Bu çalışmalar doğrultusunda oluşturmaya çabaladığımız kente özgü tasarımların ilk
örneklerini sahilde uygulamak
istiyoruz. Bütün körfez çevresini 11 bölgeye böldük. Bu 11
bölgeyi bütünlüğünü bozmayacak şekilde planlıyoruz. Her
bölgede kamuoyu araştırmaları
yaparak, o bölgelerin beklentileri ve istekleri doğrultusunda düzenlemeler yapacağız.
Aydınlatma direklerinden,
oturma gruplarına kadar tüm görsel unsurları İzmir’in karakterini
yansıtacak bir özellikte olacak. Kısacası bir anlamda İzmir’i yeniden
tasarlıyoruz. Ayrıca bu projeler
tepeden inme değil, İzmir’in,
İzmirlilerin projeleridir. İzmir’in
geleceğini Akdeniz’le bütünleşmiş
tasarım ve yenilik kenti olmasında
görüyoruz. Akdeniz Akademisi
şemsiyesi altında, İzmir’i bir dünya kenti yapacağımızdan kimsenin şüphe duymasın.’’
İzmir’de kıyı şeridinin 11 ayrı
sahil bandına bölüneceği ‘Kıyı
Düzenleme Projesi’ hakkında İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü
Abdülaziz Ediz ve Kordon İşadamları Derneği Başkanı Ömür
Şanlı’nın görüşlerini aldık.
İzmir İl Kültür ve Turizm
Müdürü Abdülaziz
Ediz: İzmir’de denizi
kullanmıyoruz.
Narlıdere’den Bostanlı’ya kadar
mevcut kullanıma bakınca çoğu
insanın rahat kullanabileceği,
faydalanabileceği bir düzenleme
yok . Yalnız diğer kıyılarımıza
baktığımızda Karşıyaka bu açıdan
biraz daha şanslı, rahat ve daha
modern gözüküyor. Sahil tasarımı, yeşillendirme, spor ve yürüme
alanları diğer kıyılara göre biraz
daha iyi durumda. Her zaman
dile getiriyorum, İzmir’de denizi
kullanmıyoruz. Eski yıllardaki
İzmir halkı denize girebiliyordu.
Bu proje sayesinde insanlar, denizi
yüzme bilir seviyede kullanımına
ulaşabilir mi bilemiyorum fakat
en azından denizimize yabancı
kalmayalım. Örneğin Hollanda’ya
baktığımızda deniz taksiler görüyoruz. İstenirse küçük teknelerle
Narlıdere hattında ya da Karşıyaka-Alsancak istikametinde,
10 kişilik küçük gruplarla körfez
turu yapılarak, hem yerli hem
de yabancı turiste keyifli anlar
yaşatılabilir. Denizimizi mavi
yolculuk tarzı etkinliklerle değerlendirebiliriz. Umarım projelerin
içinde denizin kullanılması da
vardır. Dört tane eski vapurun
dışında daha modern vapurlara
ihtiyacımız var. Onun haricinde
Üçkuyular’dan başlayan belirli
kesimlerde o bölgeye has geçmişte
yaşanılmış sembol ve heykellerle
düzenlenip, İzmir’in tarihi geçmişi korunabilir.
Kordon boyu İzmir’in en
prestijli ve gözde mekanı olarak
bilinir. Proje kapsamında Konak
ve Alsancak arasındaki mesafeye baktığımızda ise Kordon
trafiğe kapatılmalıdır. İnsanların zevkle, rahatça ve konforlu
bir şekilde yürüyebilme ortamı
Kıyı düzenleme projesiyle İzmir, sahiliyle barışacak.
artık kalmadı.Tamam ticaret
de yapılmalı ama insanların
rahat yürümesi zorlaştırılmadan. Önemli olan görüntü değil
kullanımdır. Kadınların topuklu
ayakkabı giydiği zaman rahatça
yürüyemedikleri gözlemleniyor.
Biz Kordon boyu asfalt olsun
istemiyoruz ama şu anki hali
de çok ilkel. İzmir’in geleneksel
figürü faytonların sınırlandırılmış bir parkuru kullanmak
suretiyle Kordon’da dolaşmasına
müsaade edilmeli. Kordon’un,
araç trafiğine kapatılmasının
ardından bisiklet, yaya, fayton,
servis yolu ayrılmalı. Bunun
yanı sıra faytonlardan gelen
kokulardan insanlar oturamıyor.
Bu yüzden daha düzenli, temiz,
hijyenik bir ortamın sağlanması
lazım. İzmir insanı rahatlığına
düşkün olduğu için oturduğu
kafeden çıkar çıkmaz kaldırımdan hemen arabasına binmek
istiyor. Bu da büyük bir bencilliktir. Ayrıca şimdilerde gündem
de olan Alsancak Kurvaziyer
ve Yat Limanı Projesi’yle İzmir
Limanı’nın değiştirilip gelişti-
rilmesi isteniyor. Zaman zaman
kurulacak sergilerle insanlara
farklı bir ortam yaşatılabilir.
Oysa ki Kordon İzmir’in en
cazip ve en sahipsiz olan yeri.
Dükkanların önündeki tentelerin her biri farklı, denizden
Kordon’a baktığınızda bütün bu
dediğim olumsuzluğu daha iyi
görürsünüz. Artık altyapı işlemleri bitirilip, Kordon’un nimetlerinden, getirilerinden faydalanma vakti. Umarım en iyi şekilde
yeniden kentin cezbedici merkezi
haline gelir.
Kordon İşadamları
Derneği Başkanı Ömür
Şanlı: İzmirli denizine
küstü,denizi kullanmayan
halka dönüştürüldü.
Şanlı, yine İzmir halkı ve Kordon esnafının umutlandığını belirtti. Özellikle projenin halkın
taleplerine göre değerlendirilecek
olması, halkın da fikirlerinin
dikkate alındığına sevindiğini
dile getiren Şanlı, Kordon’da
birçok sorunun bulunduğunu
belirtti ve yeni Kordon için
İzmirlilerin Kıyı Düzenleme Projesi için önerileri:
-Kaldırımlar ve yollar mutlaka düzenlenmeli,
-Boş alanlar kültürel etkinlikler, ışık oyunları, su gösterileri
eşliğinde değerlendirilmeli,
-Seyyar satıcılar kontrol altına alınmalı,
-Her mekanın, apartmanın saksıları ve tabelaları tek tip olmalı
-Temizlik sorunu çözülmeli, öncelikli olarak tuvaletler inşa
edilmeli,
-Fayton, bisiklet, akülü araçların kullanabileceği yollar ayrılmalı,
-Faytonlardan sahile yayılan kötü koku engellenmeli,
-Tüm sahil şeritlerimize Mobese getirilmeli.
neler yapılmasını istediklerini
sıraladı. ‘’Her yerin bir misyonu
ve vizyonu olduğu gibi, Kordon
da İzmir’in misyonu ve kalbidir.
Çünkü turist limandan iner
inmez Kordon’la karşılaşır. Peki
Turist Kordon’a ne kadar uğruyor? Limana bir gemi yaklaşınca,
birileri almış eline kartpostalları,
nazar boncuklarını insanların
üstüne üstüne gelince, tepkiden
çekinen turist haliyle Kordon’da
fazla zaman geçirmek istemiyor. Türkiye’de üç tarafımız
denizlerle çevrili diye övünürüz
fakat denizimizden ne kadar
yararlanabiliyoruz? Örneğin,
Yunanistan günübirlik turlarıyla
gelen ziyaretçilere keyifli zaman
geçirmeleri, kendilerini tanıtabilmeleri için ada turu uyguluyorlar. Bu sayede turistler tüm
günlerini adaların hepsini dolaşmakla geçiriyor. Hem oradaki
esnaf hem de ülke ekonomisi
faydalanıyor. Biz de Foça, Urla,
Mordağan’a bakıyoruz buralardan hiçbir tur kalkmıyor. En
önemlisi Kıyı Projesi’nde önce
buradaki insanlarımız faydalanabilsin ki sonra gelen turist zaten
kendiliğinden oluşur. Bunun
için Konak Pier ve Alsancak arasına marina yapabiliriz. Her gece
Kordon’a 500 civarında yatın
misafir olduğunu düşünün ülke
ekonomisine ve esnafa nasıl yarar
sağlar. Önceleri marina yapımı
fikri es geçilmişti ama bu sefer
olacağını düşünüyorum. Önce
siz vitrininizi düzeltin ki müşteri
gelsin. Vitrin neresi derseniz.
İzmirin vitrini; Konak, Pasaport
ve Kordon.
4
gündem
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Ayıbı ve dayanışmasıyla
Van depremi
Van depremi ve depreme karşı gösterilen tutum belkide Türkiye’de yaşayan insanların girdiği en büyük vicdan
sınavı oldu. Yaklaşık bir aylık süreçte toplumda yapılan yardımlarla, ırkçı söylemlerle bir Van depremi portresi.
Varsan Çekiç-N. Gülin Küpelioğlu
Facebook’ta da Canbaş özür dilemeye ve istifaya davet edildi.
Toroğlu ve Anlı ise faşist yaklaşımlarından dolayı kınandı.
23
Ekim’de
yaşanan Van
depremine
sessiz kalmak
istemeyen Türkiye içinden
çeşitli sesler çıkmaya başladı.
19 Ekim gecesi 24 askerin
ölümüyle sonuçlanan Çukurca
baskınından sonra yaşanan
deprem, Türkiye’nin gerilmiş
sosyal yaşamını kopartarak
maskelerin düşmesine neden
oldu.
Televizyondaki bunca ırkçı
söylemin karşısında iyi niyetli
hareketler de vardı. Samanyolu
Yayın Grubu, Kimse Yok Mu
Derneği ve TUSKON düzenlediği yardım kampanyasında
beş saat içerisinde 65 milyon
lira toplandı. NTV, Star, Kanal
D, ATV, Fox, CNN Türk,
Kanaltürk, TNT gibi toplam
14 yayın kuruluşunun ‘Van için
tek yürek’ adı altında yaptığı
ortak yardım kampanyasında
Beren Saat, Engin Akyürek,
Kıvanç Tatlıtuğ, Buğra Gülsoy,
Öykü Karayel, Bade İşçil, Ayça
Bingöl, Aras Bulut İynemli,
Farah Zeynep Abdullah, Meral
Çetinkaya, Bennu Yıldırımlar,
Ceyda Düvenci, Songül Öden,
Hakan Yılmaz, Pınar Altuğ,
Furkan Kızılay, Şevket Çoruh,
Zeynep Beşerler, Bülent İnal,
Şebnem Bozoklu, Oya Başar,
Berna Laçin, Erol Evgin, Acun
Ilıcalı, Ertem Şener, Kubat,
Ebru Cündübeyoğlu, Haluk
Bilginer, Demet Akbağ, Hande
Katipoğlu, Kenan Işık ve
Kızılay Başkanı Ahmet Lütfü
Akar katılımlarıyla ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın telefondaki desteğiyle 62 milyon
lira bağış toplandı.
İlk reaksiyonlar sosyal
medyadan
Van depreminin internet sitelerinde haber olmasıyla, Türkiye’deki internet kullanıcılarının
yorumları insani duyguları
sorgulatır haldeydi. İnternet
sitesi, ensonhaber.com’u ziyaret
eden kullanıcılar, “Beter olun
inşallah!, Şehitlerin kanı yerde
mi kalacaktı?, Askerler dikkat
etsin, yardım edeceğim diye
şehit olmasınlar. Oh serinledim
biraz. Allahım sen çok büyüksün, bu daha uyarı. Allah’ın
sopası yok, orada yaşayan herkes
zaten ölmeyi hak ediyor..”
gibi yorumlarda bulundular.
Sosyal medya alanı Twitter’da
da kullanıcılar, “Türk askerine
kurşun sıkanın, Türk polisine
taş atanın, Allah başına beton
yağdırır.. şehit anasının belası
böyle tutar. Hakkari’de üç şehit
var, siz kalkıp Van’daki depremi
mi konuşuyorsunuz?, Van,
Allah’ın sopası yok. PKK kan
döktü, van Allah’ın gazabına
geldi.. 7.2 Türkiye Cumhuriyet’inin yapamadığını yüce
yaratan yapıyor...” paylaşımlarında bulundular.
Bunun yanı sıra medyada
pekçok kişi, yardım kurum ve
kuruluşlarının telefonlarını
paylaşarak, maddi ve manevi
yardım için van’a destek oldu.
Facebook ve Twitter üzerinden
yardım kampanyaları düzenlenirken, enkaz altında kalan bazı
kişiler telefonlarından internet
sitelerine mesaj göndererek
bulundukları yeri tarif edip,
kurtarıldılar. İhtiyaç listeleri
duyurulup yardımda bulunmak
isteyenler yönlendirildi. Yalnizdegilsinvan.wordpress.com
sitesi, gerekli ihtiyaç listelerini
oluşturarak yardımların plan ve
programlı bir şekilde gitme-
Depremzedeler için ‘Van
love’
Dijital sanatçı Surian Soosay’in Van depremi üzerine yaptığı çalışması ‘Buried Under Rubble’
sine olanak sağladı. İnternet
bağış sitesi globalgiving.org’ta
Amerikalı Britt Lake’in başlattığı bağış kampanyasıyla Van
için 1500 kişi 90 bin dolarlık
bağışta bulundu. Arama motoru
Google, depremden sonra oluşturduğu ‘Kişi bulucu’ sistemiyle
afette kaybolan veya kendisinden haber alınamayanlar için
Türkçe hizmet verdi. Sistem
ayrıca, haber alınan kişilerin
durumu ile ilgili güncelleme
yaparak, arama-kurtarma calışmalarındaki ekiplere yardımcı
oldu. GSM operatörleri de kontör sınırlandırmasını kaldırarak
depremzedelere destek verdi.
Toplumun yansıması
olarak medya
Habertürk spikeri Duygu Canbaş haber bülteninde, deprem
haberini “Van’dan da gelse”
diye sunması, ATV’de program sunucusu Müge Anlı’nın
herkese “haddini bildirmesi”
ırkçı söylemi ekrana getirdi.
Müge Anlı’nın televizyondaki
duyurusu İngiliz The Guardian gazetesine haber oldu.
Irkıçı söylemlere katılan spor
yorumcusu Erman Toroğlu da
“Deprem oluyor, bağırıyorlar;
‘devlet nerde, yok mu devlet’
diye. Ulan sana kaçak yapıyı
yaparken devleti aramıyordun
da şimdi mi arıyorsun? Niye
devleti istiyorsun? O zaman
işine geldi, şimdi de devleti
istiyorsun.. Bugün Yunus’un babasını dinledim, maddi olarak
iyi olmadıklarını, çocuğun internet kafeye gittiğini söylüyor.
10 tane de çocuğu varmış. Kedi
de çocuk yapıyor. Bakamıyorsan niye yapıyorsun? Sen bunu
doğurtup etnik güç kazanmayı
amaçlarsan devlet ne yapsın
sana” diyerek toplumda gerilimi
arttırdı. Bu ırkçı söylemlere
tepkiler gecikmedi. Anlı’nın
söylemine tepkisini göstermek
isteyen bir grup insan, ATV
binasının önünde protesto etti.
Bölge halkına bir destek de rock
sanatçılarından geldi. ‘Van İçin
Rock’ adıyla 30 Ekim günü
İstanbul Maçka Küçükçiftlik
Parkı’nda düzenlenen konsere
aralarında Şebnem Ferah, Aylin
Aslım, Emre Aydın, Yüksek
Sadaket, Gripin, Feridun Düzağaç, Gece Yolcuları, Model,
Mor ve Ötesi, Demir Demirkan
ve Can Bonomo’nun da bulunduğu 40 rock sanatçısı katıldı.
Tüm gelirin Kızılay’a bağışlandığı ve 12 saat süren konser
sonunda 432 bin 500 lira
toplandı. 3 Kasım’da da türkücüler Van için tek yürek oldu.
İstanbul Kongre Merkezi’nde
gerçekleşen konsere Yavuz
Bingöl, Edip Akbayram, Melike
Demirağ, yeni Türkü solisti
Derya Köroğlu başta olmak
üzere birçok sanatçı katıldı.
Sezen Aksu ise, Van’a giderek
depremzedelere moral verdi.
gündem
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
5
Uzlaşma Komisyonu
uzlaşabilecek mi?
Türkiye’nin gündeminde bir kez daha darbe anayasasından kurtulma girişimi var. Meclis’te tüm partilerin, sivil
toplum kuruluşlarının ve sendikaların desteğini alarak oluşturulan Komisyon, bu kez başarabilecek mi?
Osman Girgin
T
ürkiye, 1876’daki
Kanun-i Esasi’den bu
yana 1924, 1961 ve
1982 Anayasalarıyla
yönetildi. 1876 Anayasası,
padişah tarafından bürokrat
ve ulemalara yaptırılmış
bir ferman anayasası, 1921
Anayasası olağanüstü yetkilere
sahip bir meclis anayasası,
1924 Anayasası ise tek partili
bir rejimin meclisinden
ortaya çıkmış bir devrimin
anayasası, 1961 ve 1982 ise
Türkiye’de idamlar, fişlenmeler
ve sürgünlerin anayasası oldu.
Pek de parlak sayılmayan bu
anayasa geçmişinin ardından
Türkiye şu sıralar yeni bir
anayasa sınavı veriyor. Şimdiki
tartışma ise herkesi kapsayan
çoğulcu bir anayasanın yapılıp
yapılamayacağı konusu.
Yapılacak yeni anayasanın
halkın her kesimini kapsayan
çoğulcu, sivil bir anayasa
olacağının lanse edilmesine
tezat olarak, oluşturulan
anayasa çalışma komisyonunda
yer alan kişiler, sadece
mecliste sandalyesi bulunan
partilerden oluşuyor. Bunun
yanında komisyonda yer alan
siyasi hareketlerin kırılmaz
kırmızı çizgilerinin bulunması,
mutabakatın sağlanmasında
zorluklar yaşanacağına işaret
ediyor. Bir tarafta emek,
demokrasi ve özgürlük
bloğunun ortaya koyduğu
demokratik özerklik ve anadilde
eğitim görüşü, bir tarafta da
MHP’nin Türklük söylemi.
Bir yanda, AKP’nin laiklik
tanımlaması bir diğer tarafta
da CHP’nin değiştirilemez
maddeler vurgusu. Tüm
bunların yanında Türkiye’nin
yeni bir anayasa ihtiyacı
olmadığını ve TBMM’nin de bu
konuda yetki sahibi olmadığını
savunan görüşler de hakim.
Yeni anayasa süreci hakkında
üniversitemizden, Anayasa
Hukukçusu Prof. Dr. Meltem
Dikmen Caniklioğlu’nun
görüşlerini aldık.
literatüründe yoktur. Sivil
Anayasa, 27 Mayıs 1960 ve 12
Eylül 1980 askeri darbeleri ile
askıya alınan anayasalar yerine
1961 ve 1982 anayasalarının,
askerler tarafından hazırlandığı
bilgisinden hareketle
uydurulmuş bir kavramdır”
dedi.
“Her sivil demokrat
değildir”
Cumhuriyet tarihi boyunca
kullanılan anayasaları
değerlendiren Prof. Dr.
Caniklioğlu, 1961 Anayasası’nın
bugün hala demokratik
anayasacılığın en iyi
örnekleri arasında sayıldığını
belirterek 1982 Anayasası’nın
ise toplam 133 maddesi
TBMM’nin anayasanın
“Sivil Anayasa diye bir
kavram yoktur”
Prof. Dr. Caniklioğlu konuyu
değerlendirmek için öncelikle
‘Sivil Anayasa’ kavramını
tanımlamak gerektiğini
belirterek “Sivil Anayasa diye
bir kavram anayasa hukuku
öngördüğü çoğunluğu
tarafından değiştirilmiş
bir anayasa olduğunu ifade
etti. “Sivil Anayasa kavramı
anayasayı asker olmayanların
yapacağına ilişkin bir sözü
ve beklentiyi yansıtıyorsa
eğer, her sivil demokrat
değildir, bunun hatırlanması
iyi olur” diyen Caniklioğlu,
sözü 2010 yılındaki anayasa
referandumuna getirerek,
1982 anayasasında yapılan
son değişikliklerin yargı
bağımsızlığına ilişkin anayasal
güvenceleri tümüyle yok ettiğini
ve yargıyı tamamen yürütmeye
bağımlı hale getirdiğini
söyledi. Yapılan değişikliklerin
hukuk devletine giden yolda
ciddi bir geri adım olduğunu
söyleyen Anayasa Hukukçusu
Caniklioğlu, “Bu anayasal
düzenlemeden bir adım sonrası
demokrasi olmaz, otoriter
çizginin pekiştirilmesi olur”
dedi.
“TBMM’nin anayasa
yapma yetkisi yok”
Prof. Dr. Meltem D. Caniklioğlu
Toplumsal mutabakat
sağlanması konusuna da
değinen Prof. Dr. Caniklioğlu,
“Yeni bir anayasa yapmak
Türkiye’nin gündemine
oturtulmuştur ama bu konuda
bir toplumsal heyecan ve
beklenti yaratılmış olması
demek, bir toplumsal
mutabakat yaratılması demek
değildir” dedi. Anayasanın
6. Maddesini hatırlatan
Caniklioğlu, “6. maddede
‘Hiçbir organ makam ya da
kişi, kaynağını anayasadan
almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz’ diyor” diyerek
“Anayasanın hangi maddesinde
TBMM’nin anayasayı ortadan
kaldırıp yerine yeni bir anayasa
yapabileceği yazıyor” diye
sordu. Caniklioğlu, TBMM’nin
anayasa yapan değil, anayasada
değişiklikler yapabilen bir türev
kurucu iktidar yetkisine sahip
olduğunu belirterek, “Bu bir
yetki gaspıdır. Yeni anayasanın
siyasi partilerin kırmızı
çizgilerinden değil, TBMM’nin
yetkisinde olmadığı için
yapılamayacağını söylüyorum”
diye konuştu. Prof. Dr. Meltem
Dikmen Caniklioğlu, silahlı
kuvvetlerin anayasal düzeni
yıkması halinde adının askeri
darbe, yasama organının
anayasal düzeni yıkmasının
yani yeni bir anayasa yapmaya
kalkmasının adının ise yasama
darbesi olacağını belirterek,
“Sivil darbeler askeri darbeler
kadar tehlikeli ve istenmeyen
sonuçlar doğururlar” dedi.
“Anayasalar kimlik
belgeleri değildir”
Anayasaların devletin hukuki
çatısı olduğunu dile getiren
Caniklioğlu, “Çoğulculuk
bir kafadan bir ses çıkması
değildir, çoğulcu toplumsal
yapı, düşüncelerin özgürce ifade
edilebildiği, yasalar karşısında
eşit ve özgür yurttaşların
demokratik temsil kanallarıyla
taleplerini siyasete taşıyabildiği
bir yapıdır” dedi. “Bu yapıda
herkes kendi kimliğinin, kendi
sesinin yankısını anayasada
bulmaz” diyen Caniklioğlu,
anayasaların bunun için
yapılmayacağını sözlerine
ekledi. Anayasaların kimlik
belgeleri olmadığınıbelirten
Prof.Dr. Caniklioğlu,
“Anayasayı kimlikleri
tescil eden bir belge olarak
kullanmaya kalkmak, anayasa
yolu ile toplumu bölmek
demektir” ifadelerini kullandı.
6
dünya
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Arap Baharı onu da devirdi
42 yıl önce Libya Kralı İdris’i darbe ile tahtından indirip Libya Cumhuriyeti’ni ilan etti Muammer Kaddafi.
20 Ekim günü ise Ulusal Geçiş Konseyi askerleri, Kaddafi’yi doğduğu yer olan Sirte’de öldürdü.
Ölümünden beş gün sonra Mısrata’da gömülen Kaddafi’nin mezarı sır olarak saklanıyor. (İllüstrasyon: AZRainman.com)
Turgut Fırat Şentürk
A
rap ülkeleri arasında en çok iktidarda
kalan lider olan
Muammer Kaddafi,
1969 yılında Libya liderliğine
geldi. Libya Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Tarih Bölümü’nü
bitiren Kaddafi, üniversiteden
mezun olduktan sonra Bingazi’deki askeri akademiye girdi.
Askeri akademiden mezun
olduktan sonra İngiltere’ye
giden ve askeri alanda uzmanlık
eğitimi alan Muammer Kaddafi, Arap milliyetçiliğinden
etkilenerek antisiyonist hareketlere katıldı. Yüzbaşı rütbesini
aldığı 1969 yılında Kral İdris’e
karşı yapılan darbeyi yönetip,
Libya Cumhuriyeti’ni ilan eden
Kaddafi, devrimden sonra
ülkesinde sosyalist bir rejim
uygulamaya başladı. Devrim’in
ardından albay rütbesini alan
Kaddafi, Devrim Komite Konseyi adına denetimi ele geçirdi
ve anayasal kuruluşları feshetti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin
Kaddafi’yi tanıması üzerine
Kral İdris görevini terk etti.
Yeşil Sosyalizm
Muammer Kaddafi, iktidara geldiğinde İslam ilkelerine
dayanan yeşil sosyalizm kuracağını söyledi. Arap birliği için
çalışacağını, bağımsız ülkelerle
birlikte ırkçılığa, sömürgeciliğe ve toplumsal baskıya karşı
çıkacağını söyleyen Kaddafi,
Mısır’ın ikinci Cumhurbaşkanı
olan Cemal Abdülnasır’ı örnek
aldı. Kaddafi, Mısır’da yapılan
reformları kendi ülkesinde de
gerçekleştirmeye çalıştı. Bu
kapsamda, yeni anayasa hazırlanınca başbakanlık ve savunma
bakanlığı görevlerini aldı Muammer Kaddafi. Yeni anayasayı
düzenledikten ve başbakanlık
görevine geldikten sonra Kaddafi, İngiliz askeri üslerini ve
birliklerini ülkesinden çıkardı,
petrol şirketlerini ulusallaştırdı,
İtalyan ve Yahudi azınlığın mal
varlığına el koydu ve onları göçe
zorladı, ardından Kıbrıs Barış
Harekatı’nda Türkiye’ye yardım
etti. Cemal Abdülnasır’ı örnek
alan Kaddafi, Abdülnasır’ın
ölümünün ardından onun
rolünü üstlenmeye çalıştı. Bazı
Afrika ülkelerindeki müslümanlara ve Arap ülkelerindeki sol
eğilimli hareketlere destek veren
Muammer Kaddafi, Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
ile de yakın ilişkiler geliştirdi.
Kaddafi’nin Ölümü
Mısır ile başlayan ‘Arap
Baharı’nın 2011’in Şubat ayında
Libya’ya sıçraması ile Muammer
Kaddafi’nin koltuğu çatırdamaya başladı. Şubat ayında
insan hakları savunucusu Fethi
Tarbel’in tutuklanmasıyla başlayasüreçte Bingazi’de olaylar
çıktı. Hükümete karşı olan
güçler Kaddafi’nin askerleriyle
savaşarak Misrata kentini ele geçirdiler. Çatışmaların her geçen
gün alevlendiği ve ölümlerin giderek arttığı ülkede, muhalifler
Kaddafi’nin askerleriyle aylarca
savaşarak başkent Trablus’u ele
geçirdiler. 22 Ağustos günü
muhaliflerin Trablus’u ele geçirmesinin ardından, Kaddafi’nin
42 yıllık rejimi de son buldu.
Muhaliflerin yavaş yavaş tüm
Libya’yı kontrol altına almaya
başlamalarının ardından Kaddafi saklandığı yerden çıkmadan her görüntüsünde Libya’da
olduğunu ve direnişe devam
edeceğini belirtti. Ancaka 20
Ekim’de Muhalifler Kaddafi’yi
doğum yeri olan Sirte yakınlarında yakaladı ve öldürdü.
Muammer Kaddafi’nin ölümü
ile birlikte 42 yıllık dikta rejimi
kanlı bir şekilde son bulmuş
oldu.
gündem
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
7
Türkiye medyandan utanma
Doğuş Yayın Grubu tarafından ilki geçen yıl düzenlenen, konuşmacıları ve katılımcılarıyla sektörde heyecan
yaratan Yeni Medya Düzeni Konferansı’nın ikincisi ‘Oyunda Kal’ ana temasıyla 5 Ekim’de İstanbul Lütfi Kırdar
Kongre ve Sergi Sarayı’nda Jullian Assange, Jimmy Wales ve Brian A. Wong’un katılımıyla gerçekleşti.
Nilay Aygün
D
oğuş Medya
tarafından ikincisi
düzenlenen ‘Yeni
Medya Düzeni’
konferansını izlemek üzere
Lütfi Kırdar’daydık. Sabah
9’dan akşam 6’ya kadar sürecek
konferansta odak noktamız
diğer katılımcılar gibi Julian
Assange’di. Konferansa katılım
oldukça yoğundu, herkesin
boynunda renkli kimlik
kartları; kırmızı, mavi, sarı
ve yeşil. Her renk oturma
düzenini gösteriyordu. Kırmızı
kimlikler en ön sırada, mavi ve
yeşil orta, sarı renk de en arka
tarafta. Kırmızı bölüm için
850 TL, mavi bölüm için 650
TL ve sarı bölüm için 100 TL
ödüyorsunuz.
Sarı bölüm öğrenci bileti
olarak satılıyordu ama
açıkçası hangi rengi satın
almış olduğunuz konferans
sırasında pek de önemli değildi.
Arkadaşımla sarı bölümden
iki kişilik yer ayırtmış
olmamıza rağmen bize mavi
kimlik verdiler ve nasihatta da
bulunmayı ihmal etmediler;
“Elimizde sarı kimlikler
kalmadı o yüzden size mavi
kimlik vermek zorundayım.
Lütfen konferansa arka kapıdan
giriş yapın.” Başta kendimizi
‘nasihata’ uymak zorundaymış
gibi hissettiysek de içeriye
girdiğimiz anda bütün düzenin
alt üst olduğunu gördük. Ne
kadar ödediğinizin hiçbir
anlamı kalmamıştı o an, ‘mavi
kimlikli öğrenciler’ olarak ilk
işimiz hemen orta kısma doğru
ilerlemek oldu.
Kaplumbağa hızındaki
internet
Konferansın ikinci
fiyaskosu ‘can çekişen’ internet
bağlantısıydı. Globalleşen
medya düzeninden bahsederken
konferans sırasında Twitter’a
girebilmek için yaklaşık
altı dakika uğraştığımı
hatırlıyorum. Acaba benim
beceriksizliğim mi derken
Cüneyt Özdemir’in de
Twitter üzerinden konferansta
olduğunu okudum. Özdemir
de internet konusunda hayal
kırıklığı yaşamış, dakika başı
sitem dolu mesajlar atıyordu
takipçilerine. Yeni Medya
Düzeni 2011, Doğuş Yayın
Grubu Yönetim Kurulu
Başkanı Erman Yerdelen’in
açılış konuşmasıyla başladı
ve ardından Wikipedia’nın
kurucusu Jimmy Wales sahneye
geldi, Wikipedia hakkındaki
konuşmalarına başladı.
Wales, Wikipedia’nın bedava
içerik sunan ve gönüllülerin
toplandığı bir platform olma
özelliği taşıdığından bahsediyor
ve Wikipedia için ‘ansiklopedi’
tanımını yapıyordu. Bilgi
yayılımına katkıda bulunmak
isteyen herkesin, düzenlediği
içerikleri editleyerek, dünya
üzerinde milyonlarca kişiye
ulaştırma rüyasını Wikipedia ile
başardığını da sözlerine ekledi
Wales ve 2012 hedeflerinde
“Hindu dillerinde yayılmak”
olduğunu da söyledi.
Jimmy Wales’in ardından
DFJ Network – Risk Sermayesi
Yatırımcısı Tim Draper ‘Fikrim
var, param yok!’ diyenler için
konferansa video bağlantı ile
katıldı. Sanal deneyimlerle ilgili
birçok deneyimin var olduğunu
söyleyen Draper, Facebook,
Google ve Yahoo’ya zamanında
yatırım yapmadığı için pişman
olmadığını da konferanstaki
izleyicinin sorusu üzerine
cevaplandırdı.
Bu arada gerek öğle
yemeği olsun gerekse kahve
molaları olsun oldukça iyi
ağırlandığımızı söyleyebilirim.
Ayrıca ortam da çok hoştu.
İletişim sektöründen neredeyse
binlerce insan oradaydı.
Ayak üstü yapılan sohbetler
de ortamda samimi bir hava
yarattı.
Heyecan dorukta!
Öğle yemeğidir kahve
molasıdır derken saatler
Assange’ın konuşma yapacağı
zamana yaklaştı. Oğuz Haksever
sahneye çıktı ve Assange ile söyleşi
yapacak olmasından dolayı ne
kadar heyecanlı olduğunu dile
getirerek video konferansını
başlattı. Assange’nin yüzü
görünür görünmez salonda
ıslıklar ve alkışlar koptu.
Salon sakinleşince Assange
konuşmasına, “Ev hapsinde
olmasaydım Türkiye’ de olmayı
çok isterdim” diyerek başladı.
Assange yaklaşık 498 gündür ev
hapsinde olduğundan bahsetti.
Bu arada gözüm Assange’ın
arkasında duran kitaplığındaki
bir kitaba çarptı; Guantanamo.
Aklıma Assange’ınn avukatı olan
Geoffery Robertson’un Assange’ın
İsveç’e iade edilmesi durumunda
ABD’ye gönderileceği ve burada
da Guantanamo cezaevine
Konferansa internet üzerinden katılan Assange, Oğuz Haksever moderatörlüğünde soruları cevapladı.
(Fotoğraf: Nilay Aygün)
konulabileceği geldi.
“Türkiye medyasından
utanmasın”
“Bazı gerçekler o kadar
ağırdır ki, adeta insanın kaburga
kemiklerini kırar” dedi Assange
konuşmasını sürdürürken.
“Çocuğa gerçekler söylenmeli
mi? Geriye dönüp baktığımda
bana sorarsanız öğrendiğim şu
oldu, bu her zaman açık değildi.
Bugüne kadar gerçekle olan
ilişkimiz son derece karışık, mali
meseleler, entrikalar ve politik
varlıklar içerisindeki karmaşık
ilişkiler sonucunda karışık bir
şekilde saklanabiliyordu. Gerçek
hakikaten reform yaratmaya yeter
mi? Hayır yetmez, sorun da bu.
Gerçekle her şeyi değiştiremeyiz,
ama gerçekle birlikte birçok
şeyi değiştirme umuduna sahip
olabiliriz. Bu umut birçok
ülkede yeşerdi. Daha geçen hafta
WikiLeaks 5. yılını doldurdu.”
Assange medyanın ne kadar
güvenilir olabileceği konusunda
konuşmasını sürdürürken
salondakileri oldukça şaşırtan
bir yorumda bulundu, “Tabi ki
de Türkiye’deki medyanın da
kendi içinde reforma ihtiyacı var
fakat batıya kıyasla Türkiye’nin
medyası daha tarafsız, Türkiye
medyasından utanmasın.”
“Traşlamak”
Oğuz Haksever’ den bir
soru geldi, “Wikileaks’in
Türkiye’de anlaştığı kuruluş
bazı belgelerı traşlamış... Bu
sizde hayal kırıklığı yarattı mı?”
ve salonda gülüşmeler başladı,
çevirmenler şaşkın. Çevirmenler
‘traşlanmak’ sözcüğünü nasıl
çevirebileceklerinin derdine
düşerlerken, Haksever olaya el
atarak daha anlaşılır bir şekilde
soruyu sormaya çalıştı. Kısa süreli
bir şaşkınlık yaşayan Assange:
“Bilmiyorum ama redaksiyon
amacıyla kestiklerini umud etmek
istiyorum” dedi. “Türkiye ve
küresel meselelerle ilgili sorular
soracağım. Öncelikle Türk
hükümeti ile ilgili, Amerikan
dış politikası ile ilgili…” diye
konuşmasına devam etti Haksever
ve Assange, “300 bin civarında bir
materyalden bahsedebiliriz. Sırf
bu meseleyle ilgili olan yayınları
düşünürsek rafların olduğu bir
odayı tamamen doldurabilirsiniz.
Bu kitapların ne kadarı
Türkiye’yle ilgili? Daha diplomatik
dalgalarla ilerliyor. 2004-2010
arasında yoğunlaşmış durumda.
Türkiye, ABD tarafından bölgesel
yükselen bir güç olarak algılanıyor.
Güney Amerika’ya, Asya’ya veya
Hindistan’a benzer bir durum.
Türkiye jeopolitik bağlamda bir
geçiş noktası üzerinde. Gerçekte
literal bağlamda söylüyorum,
coğrafik nokta Avrupa’nın
Ortadoğu’yla, Asya’yla yine aynı
şekilde Uzak Doğu’yla birleştiği
nokta. ABD tüm bu bölgeleri
etkileyebilecek bir üs olarak,
cihaz gibi görüyor. Bununla ilgili
son altı ayda çıkan materyallere
bakın bundan hareketle bile zaten
görülebilir.”
Assange, “Yine ilginç
gelişmelerden biri Türkiye’de de
şu; Türkiye’nin kendisini politik
bağlamda bulması. Yani bir
bağlam bir mantık buluyor kendi
bulunduğu yerde bağımsızlığıyla
ilgili. Tabii ki bu da İsrail’de
alarm etkisi yaratıyor. Sadece
Türkiye’yi askeri tehdit olarak
algıladıklarından değil, insanların
akıllarında yanlış izlenimler
olabiliyor ama Türkiye daha
ziyade ABD’nin kazanmaya
çalıştığı bir köle gibi değil.
Türkiye’nin kendi hayal dünyası,
çeşitli noktalarda diplomatik
temaslar vardır. Suriye’de
olanlar aynı şekilde, İsrail’le ilgili
kötü duygularla da alakalıdır
diyebiliriz. Ancak buna rağmen
umuyor ve görüyorum ki, Türkiye
bu yolda büyüme yolunda,
bağımsızlığını geliştirme yolunda.
ABD’nin istihbarat ajanslarından
tamamen bağımsızdır diyemeyiz.
Şu aşamada Türkiye istenen şeye
hemen cevap veren bir ülke değil,
bu da gurur duyulabilecek bir
nokta” dedi.
Konferansın sonunda
salondakiler Assange’la video
konferans yoluyla konuşmanın
burukluğunu yaşıyor olsalar
da yine de keyiflilerdi. Biz de
yüzümüzde hoş bir tebessümle,
salondan ayrıldık.
Amerika’da
Tahrir esintisi
New York şehir merkezi istila altında. Fotoğraf: Dominic Bartolini
dosya
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
A
Şubat ayında Kuzey
Afrika’da esmeye
başlayan ‘Bahar’
esintisi, taşıdığı
değişim arzusuyla
Amerika’yı etkiledi.
Kapitalizmin kalbi
Wall Street, 17 Eylül
sabahı fakir ve zengin
arasındaki uçuruma
‘yeter!’ diye bağıran
Amerikalılar tarafından
kuşatıldı. Bir aya yakın
sürede Amerika’nın
52 eyaletine yayılan
istila, sosyal medya
sayesinde dünyayı da
etkiledi. Yaklaşık bin
500 şehirin sembolik
alanları, protestocuların
çadırlarının altında
kaldı. Barışçıl başlayan
gösteriler, otoritelerle
yaşanan gerginliklerle
bozulup, yaklaşık 2
bin 500 protestocunun
tutuklanmasına neden
oldu. Dünyanın yüzde
99’unu eylemlerine
çağıran yüzde 99,
istekleri hakkında çok
açıklar; zengin olan
yüzde 1’in ciddi şekilde
vergilendirilmesi.
Varsan Çekiç
merika’nın uyanma çağrısı, ilk olarak 2011 yılının
ortalarında, Kanadalı aktivist grup Adbusters’ın
dergilerinde başladı. Dünyadaki popülasyonun
yüzde 1’ini oluşturan zenginlerin, ekonomik krizde patlama yapan yıllık büyüme oranlarını gösteren dergi,
okuyucularına, şirketlerin demokrasi üzerindeki etkisini,
gelir dağılımındaki eşitsizliği ve ekonomik kriz hakkında
önlem alınmamasını protesto etmeleri için Wall Street’in
barışçıl şekilde istila edilmesi çağrısında bulundu. Temmuz
ayında para ve politikayı birbirinden ayıracak bir komisyon talebinde bulunan dergi, protesto için tanıtım posteri
hazırladı. Posterinde Wall Street’in simgesi olan Saldıran
Boğa heykelinin üstüne bir balerin yerleştiren Adbuster, 17
Eylül’de herkesi kuşatmaya çağırdı. 17 Eylül sabahı New
York’taki Zuccotti Park’ı, kendilerini ‘yüzde 99’ diye adlandıran yüzlerce protestocu tarafından kuşatıldı. Protestocuların sayısı 5 Ekim’de 15 bini geçti. Adbusters başlattıkları
hareketi, Arap Baharı ile kıyaslamaya başladı.
Farklı görüşler, ortak dert
Wall Street hareketi ilk başta sol eğilimli anarşist ve sosyalistleri içine çekse de, daha sonra liberal, muhafazakar ve
politikadan bağımsız görüşten insanların da ilgisini çekti.
100’e yakın yerel sendika protestoların ilk günlerinde katılım gösterirken, 5 Ekim’de ülkenin en büyük 14 sendikası,
protestolara temsilciler gönderdi. New York dergisinin 2
Ekim’de prostocularla yaptığı
ankete, katılımcıların yüzde
46’sı kapitalizme
inandığını ancak
kontrol edilmesi
gerektiğini söylerken, yüzde 37’si
kapitalizme inanmadığını, kurtarılamayacağını ve
tamamen ahlaksız
bulduklarını
belirtti. Protestoculara Amerika
Birleşik Devleti
Başkanı Barack
Obama hakkında
düşüncelerini
de soran dergi,
yüzde 40’ının ona
inandığını ancak hayal kırıklığına uğrattığını, yüzde 27’sinin
ona hiçbir zaman inanmadığını cevabını alırken; yüzde 22’si
elinden geleni yaptığını söyledi. Ankette katılımcılardan
sadece yüzde 1’i Obama’nın çok iyi ilerlediği cevabını verdi.
İstilacılar yerleşiyor
Protestonun ilk günlerinde Zucotti Park’ına çadırlarıyla
gelen protestocular, ilerleyen günlerde parkta, internet üzerinden protestoları sosyal medyaya aktarabilmek ve Skype
üzerinden konferanslar yapabilmek için bir medya merkezi,
katılımcılar için bağışlanan ve toplanan kitap ve dergilerin
okunması için de bir kütüphane kurdu. Protestolara desteklerini göstermek isteyen işyerleri ve çevre sakinleri, protestocuların banyo ve tuvaletlerini kullanmarına izin verdi.
Ünlüler parkta
Protestolara katılan ilk ünlü, Amerikalı Emmy ödüllü oyuncu ve komedyen Roseanne Barr oldu. 19 Eylül’de yüzde
99’a katılan Barr, ihtiyaç duydukları sistemin kapitalizm ve
sosyalizmin bir kombinasyonundan oluşması gerektiğini
söylerken, “Sistemin temeli, şişirilmiş radyo konuşmaları
ve lanet Any Rand kitapları olmamalı” dedi. Wall Street’te
katılımcılara konuşan film yapımcısı Michael Moore, zengin
kesimi eleştirerek, “Demokrasimizi alıp, kleptokrasiye
çevirdiler” diye seslendi. Oyuncu Susan Sarandon gösterilere
katılarak, “Buraya kendimi eğitmeye geldim. Bu ülkenin
zenginleri ve fakirleri arasında büyük bir boşluk var” yorumunu yaptı. 9 Ekim’de katılımcılara konuşan, kapitalizm ve
şirketleri eleştiren Slovak filozof Slavoj Zizek, “Bize hayalci
diyorlar. Gerçek hayalciler işlerin kesinlikle olduğu gibi
ilerleyeceğini düşünenler. Biz kabusa dönüşen bir rüyadan
uyanıyoruz. Hiçbir şeyi yok etmiyoruz. Sadece sistemin
nasıl kendini yok ettiğine şahit oluyoruz” dedi. 2000 yılında
Wall Street’te çektikleri kliple, borsanın erken kapanmasına
9
neden olan aktivist rap metal grubu Rage Against the
Machine’in gitaristi Tom Morello, protestonun 28.
gününde, gitarını katılımcılar için çaldı. Protestolara
Noam Chomsky, Alec Baldwin, Radiohead, Kanye
West gibi ünlüler de destek verdi.
Barışın kırılgan yapısı
Barışçıl gösteriler 24 Eylül günü, polisin göstericilere
biber gazı kullanmasıyla gerildi. Medyanın gazı kullanan polisin kimliğini ve görüntülerini vermesinden
sonra aktivist bilgisayar korsan grubu Anonymous,
polisin ailesi hakkındaki detayları internette yayınladı.
Olaylara İçişleri Bakanlığı müdahale ederek, polis
hakkında soruşturma açılacağını söyledi. 1 ve 5 Ekim
tarihlerinde yapılan gösterilerde de barikatlara saldıran
700’den fazla kişi tutuklandı.
İstila yayılıyor
Sosyal medya üzerinden paylaşılan görüntüler ve çağrılarla hareket, Amerika’da ve Dünya’da yayılmaya başladı. 15 Ekim’de global gösteri çağrısı için Amerika’nın
Chicago, Atlanta, Boston ve Seattle şehirlerinde
protestolar başladı. Occupy Together adı altında birleşen protestocular, “tek çözüm dünya devrimi” diyerek
evrensel istila için yayıldılar. Londra’da Wikileaks’in
kurucusu Julian Assange’la birlikte 2000’den fazla pro-
Fotoğraf: Barry Yanowitz
testocu, Aziz Paul Katedrali’nde toplanarak, açgözlülüğü ve yozlaşmayı kınadı. İngiltere bankalarını eleştiren
Assange, “Londra’nın banka sistemi, yozlaşmış paranın
en büyük alıcısı” diye konuştu. Almanya’nın Berlin
sokaklarında yürüyüş yapan 4000’den fazla insan,
kapitalizmin sonunun gelmesini isteyen pankartlarla, parlamento binasına ilerledi. Frankfurt’ta 5000
gösterici, Avrupa Merkez Bankası’nın önünde protesto
düzenledi. İtalya’nın Roma şehrinde on binlerce insan
toplanarak global protestoya katıldı. Maskeli bazı
göstericiler, park halindeki arabaları yaktı. 16 Ekim tarihinde dünyanın yaklaşık bin 500 şehrinde gösteriler
düzenlendi.
Hüsranın dışavurumu
Amerika Başkanı Barack Obama, 6 Ekim’de basın
konferansı düzenleyerek, gösteriler için, “ Amerikan
halkının büyük depresyondan beri karşılaştığı en kötü
ekonomik krizin getirdiği hüsranı açıklıyor. Ülke genelinde büyük ikincil zararlar var ve hala bizi ilk başta
bu problemin içine sokan kişilerin, yolsuzluklara karşı
gayret gösterenlere karşı, sorumsuz hareketlerini görüyoruz” diye konuştu. Protestocular arasında pek heves
uyandırmayan konuşma hakkında protestocu Thorin
Caristo, “Sözleri sadece partisinin kelimelerine uyuyor.
‘Durumun icabına bakıyoruz’ diyor ancak hiçbir
sonuç önermiyor” dedi. Wall Street’i istila etmesinin
nedeninin, geleceği tehlikede olması olarak açıklayan New York Üniversitesi öğrencisi Linnea Palmer,
“Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki barışçıl işgalden
esinlenerek, Times Meydanı’nda toplanarak dünyaya,
halkın gücünün evrensel değişimde, durudurulamaz
bir güç olduğunu göstereceğiz.” dedi.
10 şehir
EXPO 2020 yolculuğunda İzmir nerede?
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Tayland, Brezilya, Dubai ve Rusya evrensel niteliklerini dünyaya sergileme yarışında İzmir’in rakipleri.
Merve Gürkan-Nurcan Elmas
E
XPO, dünyanın en
büyük sosyal etkinliği olma özelliğinin yanısıra,
düzenlendiği kente ve ülkeye
büyük katkılar sağladı. Büyük
organizasyona ev sahipliğini
yapabilmek için ilk resmi aday
olan İzmir’den sonra Rusya’nın
Yekaterinburg şehri de aday
oldu. Resmi adaylık başvuruları için son haftalara girilirken,
‘Daha İyi Bir Dünya İçin Yeni
Yollar, Herkes İçin Sağlık’ temasıyla katılan İzmir’den sonra
Yekaterinburg, Breziya’nın Sao
Paulo ve Birleşik Arap Emirlik-
lerinden Dubai kenti de EXPO
2020 için İzmir’in rakibi oldu.
Dünyanın en eski ve en büyük
uluslar arası etkinliklerinden
biri olarak bilinen EXPO, başka bir deyişle ‘Dünya Fuarı’ beş
yılda bir düzenlenmekte. Şimdi
gözler kasım sonunda Paris’te
yapılacak olan sunumda.
Paris’teki ünlü Champs Elysees Meydanı’na bakan Kültür ve Tanıtma Müşavirliği’nin dış cephesi, İzmir’in
adaylığını destekleyen afişlerle donatıldı. (Fotoğraf: İZKA)
İzmir Ticaret Odası
Başkanı Ekrem Demirtaş:
İzmir’in EXPO ‘yu kazanması adına son ana kadar
çalışmalarımıza devam
edeceğiz.
EXPO 2020 için Milano’da
yapılacak sunum, adeta EXPO
yolcuğumuzu belirlemede
önemli bir basamak. Delegelerin katıldığı bir salonda İzmir’i
tanıtıp, İzmir’le ilgili konuşmalar yapacağız ve her şey o
sunum salonunda belirlenecek.
Sunum Kasım 2011, oysa oylama Kasım 2013. Dolayısıyla bu
uzun bir yolculuk. Geçeceğimiz aşamalar süresince sürekli
çalışmak gerekiyor. Sunum
tabii ki de etkili ama o parmağı
basacak olan kişilere İzmir
dedirtmek lazım. Onun için,
İzmir’in EXPO ‘yu kazanması
adına son ana kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz, EXPO
‘daki kazanma şansımızı geçen
yıllarla kıyasladığımızda bir
farklılık yok. Sadece biz daha
deneyimliyiz farkımız da bu.
Geçen yıl ilk defa katılmıştık
tecrübemiz yoktu, yine de
kazanabilirdik ama İtalyan
klasiği davranışa mağlup olduk.
İtalyanların yaka isimliklerinde
Afrika isimleriyle boyunlarına
takmış öyle dolaşıyorlardı. Bu
durumda haliyle sempatizanlık
yarattı.
İzmir Büyükşehir Başkanı
Aziz Kocaoğlu: EXPO için
belirlediğimiz tema en büyük avantajımız olacak.
Biz İzmir olarak 2015
EXPO organizasyonuna adaylık sürecinde önemli deneyimler kazandık. O dönem çok az
bir farkla Milano’ya kaptırdık
ama uluslar arası alanda önemli
ilişkiler kurduk ve geliştirdik.
EXPO delegasyonu şimdi
İzmir’i gelecek organizasyonların düzenlenebileceği potansi-
arası bir strateji firması yapacak. Sunum öncesi heyetler
Paris’e gidecek olan sunum
çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
İzmir’in şanslı olduğunu diye
düşünüyorum. Çünkü İzmir
tarihiyle, coğrafi konumuyla,
sosyal yapısıyla, ekonomisiyle
bu organizasyonu yapabilecek
güçtedir. En çok yüz kilometrelik bir mesafede insanlığın en
büyük miras zenginliklerinden
Efes ve Bergama, yine aynı
yakınlıkta, Çeşme, Alaçatı, Seferihisar, Urla ve Kuşadası gibi
turistik merkezler bulunmaktadır. Farklı kültür ve dinler
arasında yüksek bir anlayış
geliştirilmesi hedefini ulusal
bir anlayış olarak belirleyen
Türkiye açısından da EXPO
2020’nin İzmir’de düzenlenmesinin bu hedefler açısından çok
uygun olacağına inanıyorum.
Üstelik bizim 79 yıllık fuarcılık
geleneğimiz var. İzmir geçmişte
Akdeniz Oyunları’na, 2005’te
de Dünya Üniversite Oyunları
organizasyonuna ev sahipliği
yapmış, büyük organizasyon
düzenleme konusunda son
derece deneyimli ve birikimli
bir kenttir.
Kordon İşadamları Derneği Başkanı Ömür Şanlı:
EXPO heyeti geleceği gün
Kordon, Paris oluyor.
İzmir ilk önce vitrinini
düzelttikten sonra başka
organizasyonlara katılsın. Ne
zaman Türkiye bazı projelere
aday oluyor, ozaman yenilenme, değişiklik yapılıyor.
Sen o şartlara getir gir kapıyı
çal, ben de o standart var de.
İzmir İl Kültür ve Turizm
Müdürü Abdülaziz Ediz:
Hem Olimpiyat’lara hem
de EXPO’ya talibiz, her iki
organizasyonu bize verirler
mi, bilemiyorum.
İzmir bu organizasyonu
İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA)
aracılığıyla, Sivil Toplum
örgütü ve valiliğimizce yürütüyor. İzmir’in tanıtımı için
elimizdeki görseller ve diğer
özelliklerle birlikte bir çalışma hazırlandı. İzmir kazanır
diye düşünüyorum. EXPO’yu
İzmir’in alması için üzerinde
yel bir kent olarak görüyor. Bu
kez geçmişten de ders alarak
daha bilinçli daha profesyonel bir çalışma yürütüyoruz.
‘Sağlıklı Yaşam’ konseptini
de içeren temamız, uluslar
arası dikkati ve yoğun katılımı
çekebilecek güçlü bir içeriğe
sahip diye düşünüyorum.
Bilindiği gibi insanlık tarihinin
başından itibaren, insanoğlunun en büyük isteği sağlık
standartlarını yükseltmek
olmuştur. Bu nedenle belirlediğimiz tema bence bizim yine
en büyük avantajımız olacak.
Bu kez daha iddialı bir sunum
hazırlıyoruz. Görsel sunumu
bu konularda deneyimli uluslar
organizasyonu da bize vermezler. Bunun sebebi deneyimsiz
olduğumuzdan değil. Dünya
dengeleri için bu böyle. Bunun
yanısıra İzmir bilgili, hazırlıklı
donanımlı, diplomasiyi bilen
insanlarla tanıtımda bulunmalı
yoksa görseldi, posterdi, afışti,
filmdi, karpostaldı bunlar artık
işin garnitürü bence. İzmir
süreci bilinçli devam ettirirse
şanslıdır. Böyle büyük bir organizasyonun İzmir’e çok büyük
getirileri olur.
çok duruluyor yalnız şöyle
bir ayrıntı var. Türkiye aynı
zamanda Olimpiyatlara da talip
oldu. Her iki büyük organizasyonu Türkiye’ye verirler mi
bilemeyeceğim. EXPO’daki
tek şanssızlığımız bu olur. İki
Ayrıca proje için ayrılan yerlere
bakıyorum hep mahkemelik bu
alanlar, EXPO’yu alsak da rezil
olacağız. Kasım’da sunuma
gidiliyor. Buradaki delegasyon,
meclis üyeleri ve yabancı dili
olmayan kişiler yerine, Fahri
Konsolosları, İtalyan, Kosova,
Bosna, Yunan-Türk derneklerini götüreceksin ki insanlarla
sıcak ilişkiler kurulsun, fakat
biz Ahmet’i, Mehmet’i götürüyoruz, sonra da olacakları
az çok tahmin edin. Paris’e
gidecez, yiyicez, içicez. Kafelerini, dükkanlarını dolaşacağız
ve geri döneceğiz. EXPO 2020
şansımızı sıfır olarak görüyorum. Hizmetin politikası
olmaz yarınlara, gelecek nesillere ne göstereceğiz? Esnafla
küs olursan çiftçisiyle zıtlaşırsan, kavga edersen EXPO’yu
nasıl alacaksın, EXPO’yu bize
verirler mi? Ben artık bu şehre
hizmet gelsin istiyorum. Birileri her şey çok güzel gidiyor
dediği sürece olmaz. Bu şehire
kimin geleceği, hangi partiden
geleceği farketmez, kim düzenli
hizmet verecekse o gelsin.
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
kültür sanat
11
Türk-Yunan
ortak festivali
İzmir’in kozmopolit kent kültürünün izlerini takip eden festival, İzmir
Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından İzmir Fransız Kültür
Merkezi, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Uluslararası Selanik
Kısa Film Festivali ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle yapıldı.
Festivalin açılışnda sanatçı Maria Rita Epik ‘mübadele’ şarkısını, Ege’nin iki yakasındaki ortak kokulardan, yaşamlardan esinlenerek yazdığını anlattı. (Fotoğraflar: Ayten Kan)
Melis B. Bıyık- Ayten Kan
B
u yıl ilki 20-23
Ekim tarihlerinde
düzenlenen İzmir
Kültürel Miras
Festivali zengin bir etkinlik
programıyla İzmirlilerle
buluştu. Üç gün süren
festivalde birçok panel, sergi
ve film gösterimleri yapıldı.
Festivali’nin açılış konuşmasını
İEÜ İletişim Fakültesi Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Nezih
Erdoğan yaptı. Konuşmasında
izlenen ‘Susuz Yaz’ filmi
hakkında bilgiler veren
Erdoğan, ‘Susuz Yaz’ filmi
hem şanslı hem de şansız bir
film olma özelliğine sahiptir”
dedi. Açılış töreninin ve film
gösterimlerinin ardından
yapılan açılış kokteyli Maria
Rita Epik’in Türkçe ve Yunanca
yorumlamış olduğu mübadele
şarkısıyla renklendi.
İzmir’in Filmleri
Festivalin ikinci gününde Atıf
Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Türk sinema
tarihinin kült
filmlerinden olan
‘Adı Vasfiye’ gibi
İzmir’de çekilmiş
ve Türk sinema
tarihinde önemli
yer tutan filmler
izleyiciyle bulustu.
Gösterimlerin
ardından düzenlenen panellere film
kuramı alanında
çalısan akademisyenler katıldı.
Festivalin panel
konuşmacıları
arasında ise Tahsin
Film jürisi festival boyunca gösterilen filmler arasında Casus Belli’yi layık gördü.
İşbilen, Defne
Tüzün, Yeşim Özarslan, Yeşim
Burul Seven, Angelos Abazoğlu
yer aldı. Tahsin İşbilen konuşmasında, “İzmir’in Kültürel
Miras Festivali’nin çok önemli
oldugunu düşünüyorum çünkü
İzmir özellikle 1922 yangından sonra ve 1950’den sonra
geliştirilen politikalarla tarihsel
dokusunu ve kimliğini hızla
kaybeden bir sehirdir. 1930’lar
İstanbul’u çekecekseniz cekebilirsiniz. Hemen sokağı boşaltın
tarihi yarımada duruyor ama
İzmir’de çekemesiniz İzmir’de
artık 1940’ları bile çekemezsiniz. Çünkü İzmir bütün dokusunu hızla kaybetti” dedi. Panel
konuşmacılarından Angelos
Abazoğlu ise, “Burada olmaktan
çok büyük haz duyuyorum. Bu
kadar insanın belgeselin gelişimini dinlemeye gelmesi güzel
bir şey. Bu festivalin belgesel yapımını anlatmam açısından çok
iyi bir öncü olduğunu” belirtti.
Ödül “Casus Belli”nin
Etkinliğin üçüncü gününde
‘Film Pazarı’ ismiyle Türkiye ve
Yunanistan’daki genç sinemacıların hazırladıkları kısa filmler
festival izliyicileriyle buluşturuldu. Film Pazarı’nda yarışan
filmler, baskanlığını Tuğrul
Eryılmaz’ın yaptığı jüride
Türk ve Yunan prodüktörler ve
sinema alanındaki akedemisyenlerden oluşan bir ekip yer
aldı. Etkinliğin isminin ‘Film
Pazarı’ olmasının nedeni pazar
kelimesinin hem Türkçe hem
de Yunanca’da aynı anlamda
kullanılıyor olması gösterildi.
Film Pazarın’da George Zois
yönetmenliğindeki ‘Casus Belli’
ödül aldı. Festivalin kapanış
konuşmasını etkinliğin düzenlenmesinde öncü olan İbrahim
Cansızoğlu yaptı. Cansızoğlu,
“Sinemayla ilgili farklı bir
etkinlik düzenlemeyi planlıyordum. Bu festival sayesinde hem
farklı bir sinema festivali oldu
hem de kültürle ilgili bir şeyler
de söyleme fırsatımız oldu.
Amacıza ulaştık, umarım bu
etkinliklerin devamı gelir” dedi.
12 kültür sanat
Gurbet ellere göç
edeli 50 yıl oldu
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
kasım etkinlikleri
Aslı Tartar-Zeynep Yüncüler
VİZYONDAKİLER
W.A.Mozart -Cosı Fan Tutte
Tür: Opera
Gösterim Tarihi: 1 Kasım
Çarşamba 20.00 (*)
Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yıl dönümünü kutlayan
Goethe Enstitüsü, ‘Karşıdan Bakış/Der Andere Blick’ adlı film
seçkisi ile seyircileriyle Ankara, İzmir ve İstanbul’da buluştu.
rinde ‘Melek Gidiyor’, ‘Berlin in
Berlin’, ‘İstanbul Hatırası’, ‘En
Alttakiler’, ‘Acımasız’ ve ‘Yedek
Memleket’ filmleri gösterildi.
Seçkide gösterilen filmler
1992 yapımı Doğum Günün Kutlu Olsun Türk filminin afişi
Zeynep Yüncüler-Aslı Tartar
Organizasyonu gerçekleştiren sinema yazarı Engin
Ertan’ın film seçkileri, Almanya
ve Türkiye arasındaki iş gücü
ilişkisine değil, iki ülke arasındaki kültürel bağa odaklanıyor.
Birbirinden çok farklı türlerden
oluşan film seçkisi, 1901’den
2011’e kadar Türk ve Almanların birbirlerine gösterdikleri
kültürel hareketleri ve iki
ülkenin birbirini nasıl görüp
algıladığı fikrini göstermeye
çalışıyor.
İzmir seçkisi
‘Karşıdan Bakış’ film seçkisi,
17-20 Ekim tarihleri arasında
Fransız Kültür Merkezi’nde
İzmirli seyircileri ile buluştu.
Programın ilk gününde 1969
yapımlı Halit Refiğ’in yönettiği ‘Bir Türk’e Gönül Verdim’
filmi gösterildi. Film, çocuğunun babası olan Türk göçmen
işçinin peşinden Kayseri’ye
gelen ve burada Türk kültürünün etkisi altında kalan
Alman bir kadının hikayesini
anlatıyor. Film bitiminin
ardından, etkinliğin küratörlüğünü yapan sinema yazarı
Ertan kısaca bütün filmlerin
içeriğini açıklayan söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin ardından, 1979 yılında Şerif Gören
tarafından çekilen ‘Almanya
Acı Vatan’ adlı film gösterildi.
Film, Almanya’ya gidip çok
para kazanmak amacı için
sahte evlilik gerçekleştiren bir
çiftin hikayesini anlatıyor.
Programın geri kalan günle-
Der Schut/Haydut (1964/Batı Almanya-Fransa-İtalya-Yugoslavya)
Bir Türk’e Gönül Verdim/Ich habe
mich in einen Türken verliebt
(1969/Türkiye)
Ankara Ekspresi/Ankara Express
(1970/Türkiye) Yön.: Muzaffer
Arslan
Almanya Acı Vatan (1979) /
Deutschland bittere Heimat (1979/
Türkiye)
Die Kümmeltürkin geht/Melek
Gidiyor (1985/Batı Almanya)
Ganz unten/En Alttakiler (1986/
Batı Almanya)
Polizei (1988/Türkiye-Batı Almanya)
Yasemin (1988/Batı Almanya)
Abschied vom falschen Paradies/
Sahte Cennete Veda (1989/Batı
Almanya)
Happy Birthday, Türke!/Doğum
Günün Kutlu Olsun, Türk! (1992/
Almanya)
Berlin in Berlin (1993/TürkiyeAlmanya)
Kebab Connection (2004/Almanya)
Crossing the Bridge: The Sound of
Istanbul/İstanbul Hatırası (2005/
Almanya-Türkiye)
Knallhart/Acımasız (2006/Almanya)
Auf der Sonnenseite/Bahtı Açık
(2008/Almanya)
On the Sunny Side
Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?/
Soll ich es wirklich tun? (2009/
Türkiye)
Ten Ten’in Maceraları
Tür: Animasyon, Gizem, Aile,
Macera
Yönetmen: Steven Spielberg
Gösterim tarihi: 4 Kasım
A
ldo Nicolai’nin
yazdığı, Muhittin
Yılmaz’ın dilimize
çevirdiği oyunda,
devletin işleyiş şekline dikkat
çekerek demokrasiye dair birçok
şey sorgulanıyor. Bir kadının
bakanlıkta bir müsteşarın
odasına girmesiyle başlayan
oyun, kadının memuru
tehditkâr sözlerle kendisine
itaat etmeye zorlamasıyla gelişir.
Devletin işleyişini, bürokrasiyi
ve tüm bunların üzerinden
ülkeyi, ülke politikalarını
ve de politikacılarını komik
bir dille sorgularlar. Soru
cevap şeklinde geçen oyunda
Melike Aslı Sinke ile Ümit
Bakış başrolleri paylaşıyor.
Bir perdeden oluşan oyun
alışılmadık konusuyla tiyatro
severlere şaşırtıcı bir deneyim
sunuyor. Heyecan ve ideallerden
uzak, monoton bir yaşam süren
bir memurun odasında geçen
oyun, devletin işleyişini, ülke
politikasını, demokrasiyi ve
yaşam biçimini konu alıyor.
Uzun zamandır sahnelerimizde
göremediğimiz politik güldürü
W.A.Mozart-Cosı Fan Tutte
Tür: Opera
Gösterim Tarihi: 4 Kasım
Cuma 20.00 (*)
Kule Soygunu
Tür: Komedi, Aksiyon, Suç
Yönetmen: Brett Ratner
Gösterim tarihi: 4 Kasım
Almanya’ya Hoş Geldiniz
Tür: Komedi, Dram
Yönetmen: Yasemin Samdereli
Gösterim tarihi: 4 Kasım
Görünmeyen
Tür: Biyografi, Tarih
Yönetmen: Ali Özgentürk
Gösterim tarihi: 11 Kasım
‘Kadın ile Memur’ günümüzde çokça konuşulan demokrasi
kavramının, devlet memuru üzerindeki etkisini konu ediyor.
Gamze Asan
H.Özörten
Tür: Çocuk Balesi
Gösterim Tarihi: 3 Kasım
Perşembe 11.00 (*)
Sihirli Dünya
Tür: Çocuk Oyunu
Gösterim Tarihi: 9 Kasım
Çarşamba 14.00 (*)
Senden Önce
Tür: Komedi, Romantik
Yönetmen: Mark Mylod
Gösterim tarihi: 11 Kasım
Kadın ile memur
OPERA VE BALE
Guguk Kuşu
Tür: Dans Tiyatrosu
Gösterim Tarihi: 17 Kasım
Perşembe 20.00 (**)
Don Kişot
Tür: Bale
Gösterim Tarihi: 19 Kasım
Cumartesi 15.00 (*)
Lied Akşamı
Gösterim Tarihi: 22 Kasım Salı
20.00 (*)Sihirli Dünya
Tür: Çocuk Oyunu
Gösterim Tarihi: 27 Kasım
Pazar 11.00 (*)
L.Minkus-Don Kişot
Tür: Bale
Gösterim Tarihi: 29 Kasım Salı
20.00 (*)
(*) Elhamra Sahnesi
(**) A.Adnan Saygun Sanat
Merkezi
tarzındaki oyun, oyuncuların
başarılı performansı ile ayakta
alkışlanıyor.
KONSERLER
Sosyal mesajlar veriyor
Yönetmen Bülent Arın, oyun
ile ilgili eleştirilerin olumlu
yönde olduğunu, seyircilerden
iyi tepkiler aldığını belirtti.
Arın, “Demokrasi konusunun
oldukça değişik bir biçimde ele
alındığı oyun, sosyal mesajlar
vererek seyirciyi düşündürüyor.
Kamuda yaşanan demokrasi
kavramanın önemini seyircinin
takdirine sunuyor’’ dedi.
Ölümsüzler
Tür: Fantastik, Aksiyon, Dram
Yönetmen: Tarsem Singh
Gösterim tarihi: 11 Kasım
Margin Call
Tür: Gerilim
Yönetmen: J.C. Chandor
Gösterim tarihi: 18 Kasım
MFÖ 4 Kasım / Ooze Venue
Emre Aydın 25 Kasım 2011 /
Ooze Venue
Şebnem Ferah 26 Kasım 2011
Ege Üniversitesi Kapalı Spor
Salonu
spor
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
13
Formula 1’de şampiyon Vettel
Formula 1’de bitime dört yarış kala Red Bull Racing takımının Alman pilotu Sebastian Vettel şampiyonluğunu
ilan etti. Japonya Grand Prix’inde yarışı üçüncü sırada tamamlayan Vettel, Formula 1 tarihine adını yazdırdı.
Turgut Fırat Şentürk
F
ormula 1’de 2011
sezonu şampiyonu Red
Bull’un Alman pilotu
Sebastian Vettel oldu.
Japonya Grand Prix’nde şampiyonluğunu ilan eden Vettel, bu
başarısıyla Formula 1 tarihine
geçti. Vettel Formula 1 tarihinde ikinci kez şampiyon olan en
genç pilot unvanının da sahibi
oldu. 24 yaşındaki genç Alman
pilot geçen sene ki şampiyonluğu ile en genç dünya şampiyonu
unvanını alıp tarihe geçmesinin
ardından bu yıl ki başarısıyla
da ismini Formula1 tarihine
yazdırmayı başardı.
Sebastian Vettel Kimdir?
3 Temmuz 1987 yılında
Almanya’nın Heppenheim kasabasında dünyaya geldi Sebastian Vettel. Vettel’in arabalarla
tanışması ise henüz üç buçuk
yaşındayken babasının ona Noel
hediyesi olarak aldığı go-kart
aracıyla gerçekleşti. Sekiz yaşından itibaren go-kart yarışlarına katılmaya başlayan Vettel,
2001 yılında 14 yaşındayken
Junior Monako-kart serisini
kazandı. 2004 yılında henüz 17
yaşındayken Almanya Formula
BMW şampiyonasında 20 yarı-
şın 18’ini kazanarak şampiyon
olan Sebastian, bu başarısı ile
Formula 1 dünyasının dikkatini
çekmeyi başardı ve bu başarının
karşılığını 2006 yılında BMW
Sauber takımının 3.üncü pilotu
konumunda Formula 1’e adım
atarak aldı. Formula 1 dünyasına adım atmasının ardından her
geçen gün yeteneğine tecrübe
eklemeye başlayan Vettel, bunların karşılığını kazandığı şampiyonluklarla almayı başardı.
‘En Genç Pilot’ Vettel
24 yaşındaki genç dünya
şampiyonu Sebastian Vettel,
Formula 1 tarihindeki ‘en
genç pilot’ kategorisinin sahibi
konumunda. Bunlardan ilkini
2006 yılında Türkiye Grand
Prix hafta sonunda, cuma
günkü antrenman seansında
19 yaş 53 günlükken piste çıktı
ve Formula 1 tarihinin en genç
pilotu olarak kazandı. Bir başka
‘en genç pilot’ unvanını ise 17
Haziran 2007 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Grand
Prix’ndeki yarışta ‘Bir Formula
1 yarışında puan alan en genç
pilot’ unvanının sahibi oldu.
Vettel 30 Eylül 2007 tarihinde
Çin Grand Prix’nde ‘Bir Formula 1 yarışına liderlik eden en
genç pilot’ rekorunu kırdı. 2008
yılındaki İtalya Grand Prix’nde
Medya tarafından ‘Yeni Schumacher’ lakabı takılan Vettel, bu kıyaslamaya girmeyerek kendisinin ‘Yeni Vettel’
olduğunu söylemişti.
ise ‘Bir Formula 1 yarışında pol
pozisyonunu kazanan en genç
pilot’ unvanını alan Sebastian,
aynı yarışta ‘Bir Formula 1
yarışını kazanan en genç pilot’
unvanını da almayı başardı.
Genç Alman pilot bunun yanı
sıra ‘Farklı iki takımda yarış
kazanan en genç pilot’ rekoru-
nun da sahibi. Sebastian Vettel,
Abu Dabi Grand Prix’i sonunda
2010 yılında pilotlar şampiyonluğuna ulaşarak ‘Formula 1
şampiyonu olan en genç pilot’
unvanını 2008 yılı şampiyonu
Lewis Hamilton’ın elinden aldı.
Genç şampiyon rekorlarına son
olarak da bu yıl ‘Formula 1
tarihinde ikinci kez şampiyon
olan en genç pilot’ unvanını ekledi. Sebastian Vettel, Formula
1’e damgasını vuran vatandaşı, rekortmen pilot Michael
Schumaher’in izinden gittiğini
göstermiş oldu.
Pistte biten iki hayat
Motorsporlarında sezon sonuna doğru ilerlerken pistlerden iki üzücü haber geldi. Moto GP’de Malezya Grand
Prix’sinde İtalyan pilot Marco Simoncelli ve Indycar yarışlarında Dan Wheldon hayatını kaybetti.
Erman Gönülşen
M
Indycar pilotu Dan Wheldon.
otorsporlarının en
dikkat çeken olgusu
hızdır. İzleyen de,
yarışın da bu hızdan
büyük haz duyar, ancak ölüm zihnin
en ucunda bir noktada yer alır, bu
düşünceyi yarış içinde akıllarına
bile getirmeseler de. Malezya’da
Sepang’ta Honda adına yarışan Marco Simoncelli de bu duygularla piste
çıktı. Ancak yarışın 2. turunda virajı
dönerken ABD’li Colin Edwards ve
İtalyan Valentino Rossi ile çarpışan
ve ağır yaralanan Simoncelli, yapılan
müdahaleye rağmen kurtarılamadı.
Kazada 24 yaşındaki Simoncelli’nin
kaskının çıktığı ve pilotun çarpışmanın ardından yerde hareketsiz
kaldığı görüldü.
2010 yılında Moto
GP’de yarışmaya
başlayan Simoncelli, katıldığı 148
yarışta 12’si 250
cc’de, ikisi 125
cc’de olmak üzere
14 kez birinci
olmuştu.
Motorsporlarında bir diğer
üzücü gelişme ise Moto GP’de 14 kez birinci olan Marco Simoncelli.
Indycar’da sezon
son yarışının koşulduğu Las Vegas’ta aracın üzerinden uçarak pist dışına
meydana geldi. İngiliz pilot Dan
çıktı ve olay yerinde yaşamını yitirdi. Dan Wheldon kariyerinde iki kez
Wheldon yarışı orta sıralarda götürIndycar Indianapolis 500 yarışını
düğü sırada ön tarafta 15 aracın birkazandı.
birine girmesi sonucu oluşan kazada
alevler içindeki aracıyla önündeki
14
spor
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
Avrupa’da lokavtın ardından
Basketbolda 2011 yılı oldukça hareketli geçiyor. Litvanya’ da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın
ardından takımlar yeni sezona hazırlanırken, NBA’de beklenen oldu ve sonunda lokavt ilan edildi. Peki
dünyada basketbol dengesini bozacak bu lokavt süreci nedir? Lokavt sonrası neler olacak?
Lokavt süresince NBA’in önemli yıldızlarını izleme şansını yakalıyoruz; Sasha Vujacic, Mehmet Okur ve Deron Williams gibi...
Cem Tural
L
okavt basit bir deyişle
ifade edilirse iş bırakma anlamına gelir.
Ancak NBA üzerinde gerçekleşen lokavt, takım
sahipleri ile Oyuncular Birliği
Sendikası arasında altı yılda bir
yapılan sözleşme. Bu sene imzalanamadığı için takım patronları iş durdurma kararı aldı. İki
taraf arasında yapılan sözleşme
ligin işleyişi, kar paylaşımı,
transfer kuralları, bilet satışları,
televizyon gelirleri, sponsorlar
gibi birçok konuyu içeriyor.
Bu sene krizin çıkma sebebi,
NBA’deki 30 takımdan 22’sinin
para kaybetmesi ile birlikte, takım sahipleri gelir dağılımının
tekrar yapılmasını istedi. NBA’
de bütün gelirlerin toplamı
yaklaşık 3 milyar 600 milyon
dolar civarında. En son yapılan
toplu iş sözleşmesine göre bu
gelirin yüzde %57’ si basketbolculara verilmek zorunda.
Bu yüzden NBA yönetimi bu
yüzdeyi %50-%50 paylaştırmak
istiyor. Sonuç olarak yöneticiler
oyuncuların yaklaşık olarak 252
milyon dolardan feragat etme-
lerini istiyor. Oyuncular Birliği
yüzde 53’ten aşağı düşmeme
kararı alınca lokavt kasım ayı
boyunca sürecek.
Bu ilk değil...
Bundan tam 12 sene
önce, 1998-1999 sezonunda
yine bu yıl ki gibi bir sorun
baş gösterdi. Taraflar geç
anlaştığı için normalde 82 maç
üzerinden oynanan sezon 50
maçla tamamlandı. Otoritelerin
görüşü tarafların kesinlikle orta
yolda buluşup anlaşacakları
yönünde. Ancak bu süreç
içerisinde hiçbir oyuncunun
maaş alamaması durumu,
ilerleyen dönemde takım
sahiplerinin ellerindeki kozun
büyüyeceğini gösteriyor.
Lokavt Avrupa’da transferi
hızlandırdı
NBA’ de verilen bu süresiz
aranın sonucunda kontratı
devam eden ve etmeyen
basketbol oyuncuları, hem para
kazanmak, hem de eninde
sonunda başlayacak olan
NBA sezonu öncesi formlarını
kaybetmemek için gözlerini
Avrupa’ya çevirdiler. Birçok
oyuncu okyanus ötesinden gelen
teklifleri değerlendirmeye aldı.
Göz ardı edilemeyecek birçok
yıldız Avrupa’nın yolunu tuttu.
Birçok isim sözleşmesi devam
ettiği için lokavt bittiğinde geri
dönmesi gerekirken, sözleşmesi
biten oyuncular en az bir
senelik anlaşma imzaladılar.
San Antonio Spurs’un Fransız
yıldızı Tony Parker %20 hissesi
bulunduğu Asvel’e döndü. Bir
diğer Fransız oyuncu Nicolas
Batum Nancy ile anlaştı.
Golden State Warriors’ un
oyun kurucusu Acie Law ise
Avrupa’nın köklü kulüplerinden
Partizan ile anlaşma imzaladı.
Diğer tranferler de ise Rudy
Fernandez Real Madrid’in,
Andrei Kirilenko ve Nenad
Kristic CSK Moskova’nın
yolunu tuttu.
Peki biz de neler oldu?
NBA’den Avrupa’ya bu kadar
yıldız gelirken Beko Basketbol
Ligi’ndeki takımlarımız da boş
durmadı. Bu sene Euroleague’de
Final Four’un İstanbul’da
yapılacak olması Avrupa’da
ülkemizi temsil edecek
takımlarımızın kadrolarını
daha da güçlendirmesi
sonucunu ortaya çıkardı. Yine
geçen sezon olduğu gibi bu
sezon da Beşiktaş Milangaz
adından oldukça söz ettirdi.
Geçen sezon NBA’in süperstarı
Allen Iverson’u transfer ederek
bütün dünyaya kendini tanıtan
siyah beyazlı ekip, bu sezon
da kadrosuna dünyanın en iyi
guardlarından biri olarak kabul
edilen Deron Willams’ı aylık
230 bin dolar gibi yüksek bir
rakamla transfer etti. Ayrıca
bu sene Boston Celtics’e gidip
oradan Cleveland Cavaliers’e
geçen eski Fenerbahçeli Milli
yıldız Semih Erden’i kadrosuna
kattı. Ülkemizi Euroleage’de
temsil edecek olan Galatasaray,
Fenerbahçe Ülker ve Anadolu
Efes de önemli transferlere
imza attı. Galatasaray, Atlanta
Hawks’ın Gürcistan kökenli
Türk vatandaşı Zaza Pachulia
ve Philadelphia 76’ers’ta forma
giyen Litvanyalı pivot Darius
Songalia’yı kadrosuna katarak
lokavt sürecini olumlu yönde
değerlendirmeye çalıştı.
Anadolu Efes milli oyuncumuz
Ersan İlyasova ile New Jersey
Nets’in Slovenyalı oyuncusu
Sasha Vujacic’i kadrosuna kattı.
Daha önce lokavt süresince
NBA’den oyuncu almayacağını
açıklayan Fenerbahçe Ülker de
Oklohoma City Thunder’dan
Thabo Sefolsha’yı takımına
dahil etti. Ligimizdeki diğer
kulüplerden Türk Telekom,
Utah Jazz’de forma giyen
milli yıldızı Mehmet Okur’u,
Hacettepe Üniversite’si ise
Charlotte Bobcats’te oynayan
Sherron Collins’i transfer ederek
yeni çıkan bir takım olmasına
karşın dikkat çekti.
Bundan sonra ne olacak?
Lokavt sonrası Avrupa
Basketbolu NBA’den yaptığı
transferlerle kadrolarını
güçlendirirken, sonra ne olacak
sorusu herkesin aklında.
Mesela, Deron Williams ve
Semih Erden her an dönebilir.
Hiçbir garanti yok. Ancak
bazı kulüpler işi sıkı tutup
sözleşmesi biten oyuncuları
kadrosuna dahil etmeyi tercih
etti. Anadolu Efes’teki Vujacic
gibi. Ancak NBA’den gelen
yıldızlara güvenerek takım
kuran ekiplerin işi hiç kolay
olmayacak.
spor
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
15
2008’in rövanşı Play-Off’ta
A Milli Futbol Takımımız 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde, istikrarsız sonuçlar almasına rağmen,
grubunu ikinci sırada tamamlayarak, Play-Off turunda oynamaya hak kazandı.
2008’de penaltılarla Hrvatistan’ı mağlup eden millilerde hedef galibiyet.
Yavuz Kara
M
illi Takımımız
özellikle İsviçreAvusturya
ortaklığında
düzenlenen Avrupa Futbol
Şampiyonası’nda başarılı
sonuçlar alarak, 2010 Dünya
Şampiyonası Eleme Grubu
maçlarına Avrupa üçüncüsü
apoleti ile başladı. Fatih Terim
döneminde elde edilen bu
başarının ardından, federasyon
istikrar başarıyı getirir
felsefesinden yola çıkarak
Fatih Hoca’yla 2010 Dünya
Kupası Elemeleri macerasına
devam etti. Ancak eleme
grubunda Dünya Kupası bileti
gelmeyince Terim grupta
Belçika’ya karşı 2-0 kaybedilen
maçtan sonra, “Bursa’daki
Ermenistan karşılaşması veda
maçım olacak’’ diyerek başarısız
bir süreç geçirdiğini bir nevi
kabul etti ve federasyona
istifasını sundu. Bundan sonra
Ay Yıldızlılar için yepyeni bir
dönem başladı; Guus Hiddink.
Guus Hiddink ile hedef
EURO 2012
17 Şubat 2010 tarihli resmi
açıklama Türk futbolunda yeni
bir dönemin başlangıcı olduğunu müjdeledi. Guus Hiddink
teknik direktör, Oğuz Çetin
de yardımcı antrenör olarak
göreve başladı. Bu süreç içerisinde Türkiye’nin 2012 Avrupa
Şampiyonası Eleme maçlarını
oynayacağı grup da belli oldu.
Türkiye, A Grubunda; Almanya,
Belçika, Avusturya, Azerbaycan
ve Kazakistan ile birlikte 2012
yılında oynanacak olan turnuva-
ya katılma mücadelesi verecekti.
Hiddink 1 Ağustos 2011’de
A Milli Futbol Takımı Teknik
Direktörü olarak ilk kez yedek
kulübesinde Romanya karşısında takımı yönetti. Terim’in
son Belçika ve Ermenistan
maçlarından önce davet ettiği
oyunculardan bir kısmını
tercih etmeyen Hiddink, büyük
değişikliklere de gitmedi.
Hollandalı Hoca, özellikle
takımın kemik kadrosunda pek
fazla değişiklik yapmadı. Buna
rağmen Hiddink ilk maçından
2-0 galibiyetle ayrıldı.
Daha sonra Avrupa
Şampiyona’ya katılma
yolunda uzun bir maratona
başlayan Türkiye, Kazakistan
ve Belçika galibiyetleri ile gruba
6 puanla başladı. 3. maçta ise
rakip Almanya’ydı. Grubun net
favorisi Panzerler, bize karşı 3-0
ile net bir galibiyet aldı. 3-0’lık
mağlubiyet skor olarak acı verse
de Almanya’nın grubun favorisi olması bu sonucu bir nevi
kabul edilebilir kıldı. Grupta
en fazla çekiştiğimiz takım olan
Belçika’yı yenerken, Azerbaycan
karşısında alınan mağlubiyet,
hem futbolcuları, hem de teknik
ekibi doğal olarak zor durumda
bıraktı. Maç sonunda Hiddink’in
yaptığı “Ulusun üzgün olduğunu tahmin etmek zor değil ama
oynanan futbol konusunda endişe
duymamaları lazım” açıklamasının Azerbaycan maçından sonra
yapılması ironikti.
Hollanda maçı yapılanma
sürecini başlattı
Almanya ve Azerbaycan
mağlubiyetlerinden sonra
ise yeni bir yapılanma
kaçınılmaz oldu. Avusturya
ve Belçika maçından önce
Hollanda ile oynanan hazırlık
karşılaşmasında geniş çaplı
kadro revizyonuna gidildi.
Azerbaycan maçı kadrosundan
12 futbolcu, sakatlıkları
bulunmamasına rağmen,
Holllanda maçı kadrosuna
alınmadı. Daha önce milli
formayı giymemiş dokuz yeni
oyuncu kadroya davet edildi.
Kadroda kendilerine ilk kez yer
bulan, Serdar Kesimal, İbrahim
Öztürk, Ersan Adem Gülüm,
Gökhan Süzen, Yekta Kurtuluş,
Yiğit İncedemir, Orhan Gülle,
Mehmet Ekici ve Engin Baytar
gibi oyuncularla çıkılan maç,
1-0 Hollanda’nın galibiyeti
ile sonuçlanmasına rağmen,
yeni jenerasyonun performansı
beğeni topladı.
Milli Takım’da gerçekleşen
bu jenerasyon değişikliğinin
ve Avusturya galibiyetinin
ardından ortalık biraz yatışsa da
Belçika maçında ortaya konan
futbol ve onun sonucunda
alınan 1 puan taraftarı
memnun etmedi. Maçtan
sonra tüm yorumcular “3 puan
alabileceğimiz maçta, 1 puana
razı olduk” açıklamasını yaptı.
Eleme Grubu’nda inişli
çıkışlı grafiğimiz devam
ederken Milliler bir bakıma
‘tamam mı, devam mı’ maçı
olan Kazakistan karşılaşmasına
çıktı. Bu maç Türk
futbolseverleri, oynanan futbol
olarak, tatmin etmedi. Türkiye
90 dakika boyunca neredeyse
pozisyon bulamadı. Neyse ki
Arda Turan’ın son saniyelerde
kullandığı serbest vuruşta,
top ağlara gitti ve Türkiye çok
önemli bir 3 puan kazanmış
oldu.
Türkiye, Arda’nın attığı gol
sayesinde hedefli bir şekilde
Avusturya deplasmanına gitti.
Önceki maçlara bakıldığında
önümüzde çok da iç açıcı
olmayan bir deplasman tablosu
duruyordu. Nitekim Türkiye,
bu maça kadar oynadığı dört
dış saha maçında, 4 puan
çıkarabilmiş bir takımdı.
Avusturya maçı da dengeyi
bozmadı ve Milliler beşinci
dış saha maçlarında, beinci
puanlarını aldılar. Bu maçla
birlikte Türkiye’nin deplasman
maçları bitti ve sadece iki iç
saha maçı kaldı.
Son iki maçımızdan ilkinde
karşımızda Almanya vardı. İlk
maça nazaran daha kötü oynayan bir takımdık ama daha fazla
umudumuz vardı. Çünkü biz
kazanmak zorundaydık. Tabii
Alman disiplinini hesaba katmadığımız için yanıldık ve kendi
sahamızda 3-1 mağlup olduk.
Eleme grubunun son
maçında rakip, Azerbaycan’dı.
Son maçımızdı, kendi
sahamızdaydık, kaybetmek
akıllara dahi gelmezdi ama
yetmiyordu. Son maçlara
girilirken bir puan önümüzde
olan Belçika’yı geçebilmemiz
için Almanya’dan iyi haberler
gelmesi gerekiyordu. Türkiye,
Azerbaycan karşısında üretken
bir futbol ortaya koyamazken,
Almanya’da oynayan Türk,
Mesut Özil takımını öne
geçirdi. Sonra iki de asist
yaptı. Almanya öne geçtikten
sonra Millilere beraberlik de
yetiyordu ama herkes galibiyet
bekliyordu. Bu sırada Selçuk
İnan’ın şık pasına hareketlenen
Burak Yılmaz üç puanı, rövanşı
ve Play-Off turunu Türkiye’ye
getirdi.
Ve rakip Hırvatistan
Play-Off turunda
karşılaşacağımız Hırvatistan,
son dönemde büyük çıkış
yakaladı. Slaven Bilic
yönetiminde kadrosunu revize
eden rakibimiz, tura seribaşı
olarak katılmaya hak kazandı.
Ayrıca 2008 Avrupa Futbol
Şampiyonası’nda Türkiye’ye
dramatik bir şekilde elenen
Hırvatistan, bu maçlarla
birlikte rövanşı almak istiyor.
Hırvatların teknik patronu
Bilic, “Son dört yıldır, Türkiye
ile yeniden karşılaşmanın
hayalini kurmadığımı söylersem
yalan olur” diyerek bu maçın
Hırvatistan açısından önemini
de vurguladı. Play-Off turunda,
özellikle son maçlarda sürekli
aday kadroya davet edilen;
Tunay, Gökhan, Cenk, Serdar
ve Mehmet gibi Almanya
kökenli yeni jenarasyonun
da Hiddink tarafından nasıl
değerlendireceği merak konusu.
Uzun süredir performansını
belirli bir çizgiye oturtamayan
takımımızın önünde sadece
Hırvatistan engeli kaldı. Milli
takım bu son engeli aşabilirse
Polonya-Ukrayna ortaklığında düzenlenecek olan EURO
2012’ye katılacak. Hırvatistan
karşısında alınacak sonuç olumsuz olursa, Türkiye’de görmeye alıştığımız şekilde, fatura
muhtemelen hocaya kesilecek ve
A Milli Futbol Takımımız için
yeni bir dönem başlayacak.
arka sayfa
r
u.edu.t
radyo.ie
PAZARTESİ
10:30 Can Havli
12:30 Carmaniac
13:00 Seçtikleriniz
13:30 Nihan ve Hasan’la Alternatif Saatler
14:30 Kulak Pası
16:00 Çıban
17:00 Duraklama Anları
20:00 Alternatif
22:00 Duraklama Anları (Tekrar)
00:00 Alternatif (Tekrar)
SALI
10:30 Siyah Beyaz Kareler
11:30 Sinema Hayattır
12:30 Beyaz Melodiler
15:30 Radio Production Class
19:00 Sokak Futbolu
20:00 Radio Pirates (Tekrar)
21:00 Vizyondakiler
22:00 Şair Meridyeni
00:30 Sokak Futbolu (Tekrar)
ÇARŞAMBA
12:00 B-Vitamini
13:00 Fucktöriyel
16:00 Baki Ve Ayten
17:00 Do You Wanna Get High?
19:00 Böyle Bir Şey Yok Ama Olabilir De
20:00 Programımın İsmini Bilmiyorum Ama
22:00 Haber Tarlası
00:00 Böyle Bir Şey Yok Ama Olabilir De (Tekrar)
01:00 Haber Tarlası (Tekrar)
PERŞEMBE
09:00 Ö.Seçim’le Şimdi 90’lar
11:00 İz Bırakanlar
11:30 Devr-i Alem
13:30 Teenage Dream
16:30 Göğe Bakma Durağı
17:00 Türkiye’nin Starları
17:30 Ayaklı Medya
20:00 Electronical Madness
21:00 Ortaya Karışık
23:00 Distortion
00:00 Ayaklı Medya (Tekrar)
CUMA
09:30 Sporyum
10:00 Etkinlik Takvimi
11:00 Koftiler
13:30 Radio Pirates (Tekrar)
14:30 Face to Face
15:30 Ayyüce ve Meltem
17:00 Gri Bulutlar
18:00 Eargasm
20:00 Uzun Metraj (Tekrar)
21:30 Eargasm (Tekrar)
23:00 For Old Times Sake
00:30 Sosyal Anestezi Çalışmaları
CUMARTESİ
11:00 Ö.Seçim’le Şimdi 90’lar
17:30 Ayaklı Medya
19:00 Face To Face (Tekrar)
20:00 Kulak Pası (Tekrar)
22:00 Şair Meridyeni
00:00 Electronical Madness
01:00 Programımın İsmini Bilmiyorum Ama (Tekrar)
PAZAR
13:30 Artı Kafein (Tekrar)
14:30 For Old Times Sake( Tekrar)
16:00 Koftiler (Tekrar)
18:00 Ortaya Karışık( Tekrar)
20:00 Sosyal Anestezi Çalışmaları
22:00 Distortion (Tekrar)
23:00 Gri Bulutlar (Tekrar)
Kasım2011 Yıl3 Sayı25
22 ülke öğrencisi
EXPO bursuyla İEÜ’de
EXPO bursuyla üniversitemize gelen yabancı öğrenciler ücretsiz
eğitim görürken, her öğrenciye dokuz ay süresince burs veriliyor.
Ayşegül Çığır-Merve Zorer
kadar kültürünüze dair pek çok
bilgi edineceğimi umuyorum
İ
zmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve
İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir’in
2015 EXPO’suna aday olduğu
dönemde EXPO’ları düzenleyen kuruluş olan Uluslararası
Sergiler Bürosu’na (BİE) üye
22 ülkeden birer öğrenciye tam
burslu statüsünde EXPO Bursu
verdiklerini ve bu sayede ülkeler
arası ilişkileri güçlendirmeyi
hedeflediklerini söyledi. Bu
proje kapsamında BIE üyesi
olan 157 ülkenin devlet başkanlarına mektup yollandı.Bir
dünya üniversitesi olmak adına
emin adımlarla ilerleyen İzmir
Ekonomi Üniversitesi’ne bu sene
toplam 22 öğrenci EXPO bursu
ile misafir olarak geldi. Gelen
yabancı öğrenciler okulumuzdaki öğrenimleri boyunca
eğitim ücreti ödemedikleri gibi
barınma ve yemek ihtiyaçları
da üniversitemiz tarafından
karşılanıyor.Buna ek olarak her
öğrenciye 9 ay boyunca aylık
burs veriliyor.
Yabancı öğrencilerin üniversitemizin bünyesine katılması,
okulumuzun uluslararası nitelik
kazanması açısından oldukça
önemli.Bu sene Arnavutluk,
Bangladeş, Belarus, Burkina
Faso, Cezayir, Filipinler, Gine,
Güney Kore, Gürcistan, Karadağ, Kenya, Kongo, Malezya,
Moğolistan, Nijerya, Pakistan,
Slovakya, Tanzanya, Togo,
Uganda, Ürdün ve Yemen’den
gelen burslu öğrenciler okulumuzdan çok memnun kaldıklarını belirtti. İzmir Ekonomi
Üniversitesini tercih etmelerinin
en büyük sebebi olarak kaliteli
eğitimi gösterdiler.
O
kulumuza EXPO bursu ile gelen öğrencilerin temsilcisi Salman
Ali’ye ve bazı arkadaşlara bu
bursun kendilerine ne gibi imkanlar sağladığını sorduk.
Salman Ali
İşletme Bölümü öğrencisi
EXPO bursu sayesinde
şuanda İzmir Ekonomi Üniversitesinde eğitim görüyoruz ve bu
üniversiteden mezun olacağız.
Bize her yönden yardımcı
olmaya çalışılıyor ve çok güzel
Rassol Al-Katatsheh
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği öğrencisi
İzmir’i çok sevdim ve yavaş
yavaş Türkçe’yi öğreniyorum.
Henüz birinci sınıf öğrencisiyim ve bazen derslerimde
imkanlar sunuluyor. Farklı bir
ülkede olmamıza rağmen hiç
yabancılık çekmedik. Üniversitenin yurdunda kalıyoruz ve
burada hepimiz bir aile gibi olduk. Herkesin farklı ülkelerden
arkadaşı var ve İzmir gibi harika
bir şehirde yaşama imkanına
sahibiz. Ayrıca üniversitenin
eğitiminden çok memnunuz ve
yabancı dil İngilizce olduğu için
zorluk çekmiyoruz. Bize sunulan imkanlar için başta Ekrem
Demirtaş olmak üzere bu bursu
veren herkese çok teşekkür
ediyoruz.
Jiahe Hu
Uluslararası Ticaret ve
Finansman öğrencisi
Ben Çin’den geldim ve
ülkemden oldukça uzaktayım
ama bu burs sayesinde çok
başarılı bir üniversitede eğitim
görüyorum ve Türk kültürünü
öğreniyorum. İzmir çok güzel
ve tarihi zenginlikleri olan bir
şehir. Çoğu zaman İzmir’de
kendi aramızda küçük geziler
yapıyoruz. Şuanda birinci sınıf
öğrencisiyim ve okulum bitene
zorluk çekiyorum ama çok iyi
bir üniversitede olduğumu ve
gördüğüm bütün derslerin bana
gelecekte çok fayda sağlayacağını biliyorum.
Ünivers
İzmir Ekonomi Üniversitesi
İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi
Sahibi
Prof.Dr. Attila Sezgin
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof.Dr. Sevda Alankuş
Yazı İşleri Müdürü
N. Gülin Küpelioğlu
Editörler
Üniversite Eda Şahin
Spor Erman Gönülşen
Web Turgut F. Şentürk
Fotoğraf Nilay Aygün
Tasarım
Varsan Başyıldız Çekiç
İEÜ Haber Merkezi
III. Yıl Haber Opsiyonu Öğrencileri
Yer
İzmir Ekonomi Üniversitesi, Balçova
univers.ieu.edu.tr
Yerel, aylık süreli yayındır.
Kasım 2011
Basım Yeri
Toprak Ofset
Bornova Cad No:9/Z-36
Öztim İş Merkezi
35070 Işıkkent, İzmir
Tel: 0232 472 21 22
Fax: 0232 472 24 54
[email protected]
www.toprakofset.com.tr