SİNEMA DERGİSİ SİNEMA DERGİSİ

Transkript

SİNEMA DERGİSİ SİNEMA DERGİSİ
JAPON
SİNEMA DERGİSİ
OCAK 2016 SAYI: 1 AYLIK JAPON SİNEMASI BÜLTENİ
Editörden,
Merhaba Arkadaşlar,
Yayın hayatına başladığımız 2015 yılı Aralık ayından
itibaren Japon kültürü ve sineması alanında sizlere
başucu kaynağı olabilecek bir portal-yayın oluşturmak amacıyla çıktığımız yolda birinci ayımız geride
kaldı. Geride kalan bu sürede sizleri Japon sineması
, Japon kültürü ve etkinlikler alanında bilgilendirmeye çalışırken daha önce dile getirilmemiş konularda aydınlatmaya çalıştık.
JAPONSİNEMASİ.COM
Yayın Türü: Aylık E-Dergi
Yıl: Ocak 2016
Sayı: 01
Japon Sineması topluluğu
dergisidir.
İletişim ve Reklam
[email protected]
JAPON SİNEMASI
www.japonsinemasi.com
Japon Sineması topluluğu olarak Japon kültürü
ve sineması üzerine düşünen, yazan ve çizen arkadaşları bir çatı altında toplayarak birlikte projeler
üretme amacıyla çıktığımız yolda büyüyerek emin
adımlarla ilerliyoruz. Bu süreçte bizlere destek olan
ve bizlerle birlikte bilgilenip porojeye destek olan
bütün arkadaşlara teşekkür ederiz.
Japon Sineması Dergimizin 1. Sayısında Japon Sineması tarihinden yönetmenlerle ilgili yazılara, Japon
tiyatrosundan şiir sanatına ve son olarak Japon
kültürü ile ilgili çeşitli etkinliklere yer vererek yayın
yelpazemizi geniş tutmaya çalıştık.
Aylık olarak yayınlanacak dergimizin 2. sayısı Şubat
ayında çıkacak olup siz değerli okurlarımızdan gelecek yazılara da yeni sayımızda yer vereceğimiz belirtmek isteriz.
Son olarak, bizlere destek olan tüm takipçilerimize
teşekkür ediyor ve Japon kültürü ve sinemasına
dair bilgi dağarcığımızın daha da büyümesini diliyoruz.
Gökhan Kuloğlu
JAPON SİNEMASI
JAPONSİNEMASİ.COM
4
JAPON SİNEMASI TARİHİ
7
JAPONYA’DA BENSHİ
GELENEĞİ VE SİNEMA
9
10 SİNEMASI
KİMONOLARIN
13 JAPON ŞİİR SANATI
KİTARO
14 FİLMLERİ FESTİVALİ
NOH
11 GELENEKSEL
TİYATROSU
12 KULLANIM ALANI
JAPON ANİME
14 TÜRKİYE KONSERİ
14 SEMİNERİ
MAKOTO SHİNKAİ
TAKESHİ KİTANO
RÖPORTAJI
HAİKU
12. JAPON
3
JAPONSİNEMASİ.COM
JAPON SİNEMASI TARİHİ
Uzakdoğu’nun en gelişmiş sinemasına sahip olan
Japonya, aynı zamanda batı tarafından bilinen de bir
sinemadır. Son yıllarda özellikle korku ve gerilim filmleriyle önemli çıkış yakalayan Japon sinemasının köklü
bir tarihi var. Öyleki, Uzakdoğu’daki ilk gösterimler
bu ülkede yapılmıştır. Kobe’de 1986 tarihinde yapılan
gösterimler ile Japonlar, sinemanın büyülü dünyasıyla tanışmışlar ve sonrasında kendi filmlerini üretmeye
başlamışlardır.
muştur. Bu yapının faydalarının yanında zararları
da olmuştur. Tiyatro oyuncuları sinema filmlerinde
oynamak istemiyorlardı. Bunun dışında diğer önemli
bir sorun da kadın oyuncu rollerini de erkek oyuncuların oynamalarıydı. 1920’ye kadar devam ettirilen bu
sistem Teynosuke Kinugasa’nin teşvikleriyle ilk kadın
oyuncular (Harumi Hanayagi ve Yaeko Mizutani) sinemada yer almaya başladı. Bu teşvikle birlikte Japon
sinemasında kadın da görünür kılınmıştır.
Amerikalıların yaptığı ilk gösterimler sonrası Japonlar
kendi gösterim ağlarını kurarlar. Ve buna ek olarak
kendi sinema endüstrilerini oluşturmaya başlarlar.
Japon sinemasının kurulmasında, Japonya’da ilk film
stüdyosunu açan Shoten Yoshizawa’nın payı büyüktür. Japonların kendi filmlerini üretmeye başlamasında önemli bir hamledir. Bununla birlikte ilk Japon
filmi konusunda tartışmalar olmakla birlikte kimi kaynaklar 1989 yapımı Game of Autumn Leaves filmini
gösterirken, kimi de 1902 tarihli Tsukemichi Shibata’nın Momijigari filmini göstermektedir. Bu iki filmde
Japon geleneksel tiyatrosu olan ”kabuki” oyununun
filme alınmasından ibarettir. Bu türde filmler uzun
sürece üretilerek Japon sinemasının temelini oluşturmuştur.
Tiyatro etkisindeki sinemadan rahatsız olan genç
sinemacılar bir araya gelerek sinemayı tiyatronun
boyunduruğundan kurtarılması için çalışmalar
yaptılar. Henri Kotani’nin 1920 yılında çektiği Shima
No Onna ve Thomas Kurihara’nın aynı yıl çektiği Amachua Kurabu filmleri bu çalışmaların ilk meyveleriydi.
Böylece Japon sinemasında ikili yapı ortaya çıkmaya
başladı. Birisi geleneksel Japon tiyatrosundan beslenerek çekilen Jidai-Geki filmleri, diğeri ise Tokyo’da
gerçekleştirilen ve genellikle çağdaş konuları ele alan
Shomini-Geki filmleriydi.
İlk dönem Japon sinemasında tiyatronun hakimiyeti açıkça görünmektedir. Geleneksel Japon tiyatrosu
olan kabuki oyunları, Shingeki adıyla adlandırılan
batı tiyatrosu ve shimpa adıyla anılan modern Japon
tiyatrosu sinemayı besleyen üç ana kolu oluştur4
Japonya sinema endüstrisinin yükselişe geçmeye
başladığı bu tarihlerde büyük bir afetle karşılaştı. Tarihe büyük Kanto depremi olarak geçen felaket sonrası Japonya’da 100 binden fazla kişi hayatını yitirdi.
O dönem film stüdyolarının çoğu Kanto bölgesinde
olması sebebiyle sinema sektörü büyük zarar gördü.
Böylelikle Japon sineması bir duraksama dönemine
girmiş oldu. Stüdyolar yerli film üretemeyince sinema salonları ağırlık olarak yabancı
JAPONSİNEMASİ.COM
filmleri göstermeye başladı. Bu dönemde özellikle
Amerikan filmleri Japonya’yı etkisi altına aldığı yıllar
olarak tarihe geçti.
1930’lara gelindiğinde yaralarını saran Japon sineması yeniden sahalara döndü. Toplumsal gerçekçi
bir sanat anlayışını benimseyen filmler vizyona
girmeye başladı. Yasujiro Ozu’nun Tokyo Korosu
(1931), Daisuke İtoh’un Güneş (1926) ve Minori Murata’nın Maksim Gorki uyarlaması Souls On The Road
filmleri gerçekçi sinemanın ilk örneklerini oluşturdu.
Bu dönemde buna ek olarak Alman Dışavurumculuğu’nun etkisinin görüldüğü bazı filmlerinin de
verildiğini görüyoruz. Bunlardan özellikle Kinugasa
Teinosuke’nin filmleri örnek teşkil etmektedir.
Japon sinemasında sessiz dönemde tiyatronun
etkisiyle filmler üretiliyordu. Bu dönemde filmleri
”Benşi” adı verilen anlatıcılar seslendiriyordu. Japon
tiyatrosunda oyunları seslendirilen benşiler oldukça
önemli yere sahiptiler. Özellikle izleyiciler yalnızca
belli başlı benşileri dinlemek için tiyatroya gelirlerdi. Bu durumu sinemada kullanana Japonya başarı
elde etmiştir. Ama bu sebepten ötürü 1940 yılına
kadar Japon sinema salonlarında hem sesli hemde
sessiz filmler gösterilmeye devam edilmiştir. 1938
yılına gelindiğinde halen sessiz filmler üretiliyordu.
Buna ek olarak Japon sineması 1931 yılında çekilen
Madamu to Nyobo ile sesli filmle tanışmıştır.
1930 yıllarda sesli filmlere kavuşan Japonya, bu
dönemde yaşadığı ekonomik buhranlar sebebiyle
aşırı milliyetçi bir politika izlemiştir. Yayılmacı bir politika izleyen Japonlar Çin’e saldırarak Mançurya’yı işgal
ettiler. Bu savaş ortamında sinemayı da kontrol altına
almak isteyen iktidar, ağır sansür yasaları çıkartarak
belirlenen konular dışında filmlerin üretilmesinin
önüne geçmeye çalışmıştır. İktidarı ve milliyetçiliği
öven propaganda özellikli Japon filmleri üretilmeye
başlanmıştır. Bu tavır o kadar yoğunlaşmıştır ki savaş
döneminde yapılan filmlerin hemen hemen hepsi savaş ve kahramanlık hikayelerine dayalı olmaya
başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda ülke adeta harebeye dönmüştü. Ülkenin iki şehrine atom bombası atılmış,
bütün ülke yıkılmıştı. savaş sırasında sinema salonlarının önemli bir kısmı yok olmuştu. Tesadüf
eseri film stüdyolarının büyük kısmına bomba isabet etmemişti. ABD işgalinin başladığı savaş sonrası dönemde Japonya’da bütün kurumların yapısı
değiştirildi. Çıkarılan yeni sansür yasası ile Japon
kültürünü öven filmler yasaklandı. Bununla kalmayıp
daha önce yapılmış olan filmlerin de 200 kadarı, ABD
yetkilileri tarafından yakılarak yok edildi. Japon sinemasına ait birçok film böylelikle yok oldu. Bu süreç fiili
işgalin 1952 yılında sona ermesine kadar sürdü. ABD
ülkeyi terk ettiğinde ise geride iki unsur bırakmıştı.
Birisi bütün sinema salonlarını doldurmuş Hollywood
filmleri, diğeri ise tüketim kültünün içinde yer alacak
yeni Japon gençliğiydi.
İşgal sonrası Japon sinemasının toparlanmasında en
önemli isim hiç kuşkusuz Akira Kurosawa’ydı. 1950
yılında çektiği Rashomon ile Batının dikkatinin Japon sinemasına çevrilmesine sebep oldu. Aynı filmle
Venedik Film Festivali’nde en iyi film ödülünü aldı.
1952’de çektiği İkiru (Yaşamak) filmiyle başarısını devam ettiren başarılı yönetmen, 1954’te çektiği Yedi
Samuray ile dünya sinemasına adını altın harflerle
kazırken sinema tarihine bir klasik hediye etti. Kurosawa’nın filmlerinin yanında Yasujiro Ozu’da 1949
yılında çektiği Banshun, 1951’deBakushū ve 1953
yapımı Tokyo Story ile birlikte yapmış olduğu Noriko
üçlemesiyle adından söz ettirirken bu başarısını yakaladı. Bu dönemde Kurosawa ve Ozu dışında, Ugetsi
Mınagatari, Masaki Kobayaş, Kon İçikava, Kanete Şindo isimleri de önemli eserlere imza attılar.
1960’lara gelindiğinde ise Japon sinemasında savaş
sonrası dönemde yetişmiş, yeni duyarlılıklara sahip
yönetmenler ortaya çıkmaya başlamıştır. 1970’li yıllara kadar etkinliği devam ettiren bu yönetmenler
Japon Yeni Dalgası’nın önemli temsilcileriydi. Tashigahara Hiroşi, Masumura Yasozo, İmamura Shobei,
5
JAPONSİNEMASİ.COM
Masahiro Shinoda gibi yönetmenler birçok filme imza
attılar. Yaptıkları filmlerle Japon sinemasını uluslararası arenada temsil ettiler. Bunlardan Tashigahara
Hiroşi’nin 1964 yılında çektiği Woman in The Dunes,
Cannes dahil birçok festivalde ödül almayı başardı.
da yaptığı Dolls filmiyle uluslararası arenada büyük
beğeni topladı.
Günümüzde ise adından uluslararası arenada sıkça
söz ettirmeye devam eden Japon sineması, özellikle
korku ve animasyon üründe birbirinden başarılı
Yetmişli yıllarda sinemada tüm dünyada olduğu gibi örnekler vermektedir. Bir zamanlar Japonya sınırları
büyüsünü yitirmeye başlayarak yerini televizyona dışına taşmayan sineması şimdilerde ülke sınırlarını
bırakmaya başlamıştı. 80’li yıllara geldiğimizde ise aşarak ülkelere ve hatta kıtalara taşmış durumdadır.
Japon sinemasında ucuz mafya filmleri ile kadın Her zaman estetiği, gelenekleri ve barındırdığı
teşhirini konu alan erotizmle porno arasında gidip kültürel zenginlikle ilgi odağı olan Japonya sinema
gelen filmler ortaya çıkmıştır. Ayrıca ABD yapımı konusunda da adından söz ettirmeye devam edefilmlerin de sinema salonlarındaki ağırlığının ar- cektir.
tamaya başladığı 70’li yıllarla birlikte bu hızlı süreç
80’lerde iyiden iyiye kendini hissettirmiştir.
90’lı yıllar yaşanılan ekonomik krizinde etksiyle Uzakdoğu ülkeleri için zor yıllar olmuştur. 2000’li yıllara kadar ekonomi kriz dönemi sonrası Japon sineması kendini toparlayarak yeniden yükselişe geçmiştir. Takeshi
Kitano, Takashi Miike, Yasujiro Ozu ve Hayao Miyazaki
gibi yönetmenlerin etkili olduğu bu dönemde Japon
sineması, Kurosawa’dan sonra uluslararası platformda yeniden adını duyurmaya başlamıştır. 1998 yılında
Hideo Nakata’nın yönettiği Ring filmiyle adından söz
ettiren Japon sineması yükselişe geçmeye başladı. Bu
başarıyı Takashi Miike’nın 1999 yapımı Audition, 2001
yılında Hayao Miyazaki’nin yaptığı Spirited Away adlı
animesi izledi. Öyleki bunlardan Miyazaki’nin Spirited Away’i Japonya’nın en çok izlenen filmi oldu.
En iyi Animasyon dalında ABD Akademi Ödülü’nü
aldı. Buna ek olarak Takeshi Kitano’nun 2002 yılın6
JAPONSİNEMASİ.COM
JAPONYA’DA BENSHİ GELENEĞİ VE SİNEMA
Japonya, hangi alanına gözümüzü çevirirsek çevirelim ‘’Batılı olanı Doğu’ya uyarlayıp kabullenen’’
bir tablo sergiliyor. Sinemanın daha yeni yeni diğer
ülkelere yayılmaya başladığı dönemde birçok
ülkede sinemayla önce ilkel bir tanışıp koklaşma
süreci yaşanırken Japonya’da böyle bir sıkıntının
pek yaşanmadığını görüyoruz. Çünkü her şeyden
önce yabancı olanı kendi kültürüyle harmanlayıp
kendisinin kılan dinamikler, Doğu-Batı çatışmasının
yerine özümsemeyi okunur kılıyor çoğunlukla.
Sessiz dönemde sinemayla tanışan Japonya’nın
bu yeni sanata yabancılık duymamasının diğer bir
nedeni de çok güçlü bir kukla tiyatrosuna (kabuki) sahip olmasıdır. Toplum nezdinde sinemanın
kabulünü kolaylaştıran bu sanat, aynı zamanda
film gösterme biçimini de geliştirmiştir. Salonlarda
çalışan ve Benshiler adı verilen anlatıcı-yorumcular, film başlamadan önce filmi izleyiciye tanıtma
ve önemli noktaları anlatma işini üstlenmişlerdir.
1930’lara kadar varlıklarını sürdüren bensiler, Japon seyircisinin tiyatro dışında alışık olmadığı
yeni sanat sinemayı tanımasında ve alışmasında
yardımcı olmştur. Ancak bu durum filmlerin sürelerinin uzaması ve daha karmaşık anlatıma sahip
hale gelmeleriyle benshiler, diyalogları da seslendirmeye başlamışlardır. Benshilerin bu görevlerinin ortaya çıkmasında Japon sinema pazarının çok
küçük olmasının etkisi büyüktür. Öyle ki Amerikalı ve Avrupalı stüdyolar pazarın küçüklüğünden
dolayı Japonca arayazılar yapmıyorlardı. Bu nedenle
benshiler gösterimler sırasında kısa klipler arasındaki devamlılığı sağlıyor ve yabancı filmlerin öykü ve
diyaloglarını izleyiciye açıklıyordu. Anlatım esnasında kendi yorumlarını da katan benshiler Avrupalı ve
Amerikalıların bilinmeyen adetlerini ve anlatılarını
Japon seyircilere anlaşılır kılarken filmin verdiği
bilgi, ders gibi konularda yaptıkları konuşmalarıyla
gösteriyi zenginleştiriyorlardı.
Benshiler dönemin koşullarından da yararlanarak
önemli bir konuma gelmeyi başarmışlardır. Öyle ki
bu film anlatıcıları, sessiz dönemde filmlerden daha
ön planda olmaya başlamışlardır. Seyirciler filmlere, filmlerin veya oyuncuların adlarına değil benshilerin adlarına bakarak gidecektir. Bu durum aynı
zamanda Japon sinemasının sesli döneme geçişini
de geciktirecektir. 1920’li yılların sonuna kadar sessiz film üretildiği görülecektir. Bu anlatıcı sistemi
sinemanın gelişimini etkilemekle kalmamış biçiminin de değişmesine yol açmıştır. Benshilerin yetenklerinin ön plana çıkarmak amacıyla ara yazılara
fazla yer verilmemiş, kahramanların duyguları, atmosfer ve sahneler benshi tarafından anlatıldığı için
seyircinin Batı film pratiğini özümsemesi mümkün
olmamıştır. Film yapımı da bundan etkilenmiş, anlatıcının sesi çekimleri ve oyuncunun hızlı hareketleri sınırlandırılmıştır. Bu durumdan dolayı özellikle 1910’larda benshilerin popülerliklerden dolayı,
bir filmin son şekli üzerinde en az yapımcılar kadar
7
JAPONSİNEMASİ.COM
söz sahibi oldukları görülmektedir.
1920’lu yılların sonuna gelindiğinde benshiler
güçlerini iyice yitirmeye başlamışlardı. Sinemada ses hâkim olmaya başlamış, anlatıcıların yerine ön plana oyuncular, öykü ve atmosfer çıkmaya başlamıştır. Akira Kurosawa bu durumu kendi
özyaşam öyküsünü anlattığı kitabında, sesli filmlerin çekilmeye başlanmasıyla birlikte işten çıkarılacaklarını anlayan benshilerin, ağabeyinin liderliğini
yaptığı bir greve başvurduklarından bahsetmektedir. 1920’li yılların başında, yönetmenin benshi olan
ağabeyi henüz 27 yaşındayken, artık sesli filmler
yapılması ve kendilerine gerek kalmaması nedeniyle intihar ettiğini belirtmektedir.
Başlangıç olarak sinemanın Japonya’daki serüvenin
yoğun bir yerellik taşımaktaydı. Bu durum birçok iç
ve dış etkenle birlikte var olan Japonluğun zamanla sıyrılmasına yol açmıştır. Birincil olarak batı tiyatrosunun ülkeye girmesiyle birlikte gelenekler sorgulanmasına yol açmıştır. Ibsen, Gorki gibi yazarlara
yönelmeye başlayan tiyatro, zamanla sinemaya da
yansır. Ayrıca filmlerin seslendirilmeye başlamasıyla
birlikte geleneksel öğeler güçlerini iyice yitirmeye
başlar. Bu durumda beraberinde Benshilerin şiddetle işlerini kaybetmesine neden olur. Böylelikle anlatımın gücü biçimsel olarak sözlü sanattan görsel
sanata kaymaya başlamıştır. Sonuç olarak sanatın ve
sinemanın Japonya’da geçirdiği bu değişim benshilerin iş kolunun ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
JAPONSİNEMASİ.COM YAYINDA!
Japon Kültürü ve Sinemasına dair
aradığınız her şey burada. Eğer bende
yazıyorum diyorsan
[email protected] adresine
yazılarını adınla birlikte gönder yazar
sen ol!
8
JAPONSİNEMASİ.COM
TAKESHİ KİTANO RÖPORTAJI
gösterdiği filmlerden belli. Kim bu insanlar ve iyi
filmin ne olduğuna nasıl karar veriyorlar! Neden hep
Japon sinemasının önemli isimlerinden, ünlü kom- iki üç güçlü stüdyonun yaptığı filmler aday gösteriledyen, aktör ve yönetmen Takashi Kitano, Tokyo’da iyor? Bir filmin kalitesini gişedeki ticari başarısıyla
verdiği röportajda içini döktü. Masaj salonlarında ölçmek olur mu? Yeni yeteneklerin önü açılmıyor,
Yakuza keselediği zor günlerden ticari sinemadan bırakın açılsın!”
bıktığı şimdilere kadar anlatan ünlü yönetmen, 27.
Tokyo Film Festivali’nin ustalara verilen Samuray İyi Sinemacı Nasıl Olunur?
Ödülü’ne layık görüldü.
Genç sinemacıları ise gönülden destekliyor ve özgün
Seyirci Şiddeti Seviyor!
TV komedileri ve ucuz şiddet filmlerinden “Havafişekler” (Hana bi) ile Venedik’ten aldığı Altın Aslan
ödülüne, Takashi Kitano ana akım ile sanat sineması
arasında keyfince dolaşan ender sinemacılardan.
Nitekim Tokyo’da söyleşide de “Canımın istediğini
yapıyorum, özgürlük hoş bir şey” diyor. Dolayısıyla
lafı fazla döndürmeden şiddet filmlerine merakını
sorduğumda da aynı açıklıkta yanıt alıyorum: “Gişe
de iş yapıyor ondan! Seyirci şiddet filmlerini seviyor,
ilgi gösteriyor. Bazı filmleri sadece para kazanmak
için kabul ettiğimi itiraf edeyim.”
Sinema Endüstrisinin Tekelciliğinden Bıktım!
Gelgelelim artık galiba şiddet ve ticari filmlerden
yorulmuş, “Tamam para için yaptım ama sanırım
bıkkınlık vermeye başladı, yoruldum” diyor. Bu kadar şan şöhret ve para kazanmış ama Japonya’daki sinema endüstrisinin tekelciliğinden de bıkmış:
“Endüstri birkaç dev stüdyonun elinde. Onların
dışındaki yetenekler gözardı ediliyor ve filmleri pek
vizyon yüzü göremiyor. Japonya’nın Oscar’a aday
olmalarını istiyor: “Öncelikle içinizden ne geliyorsa
ona yapmaktan çekinmeyin! Ancak böyle diğerlerinden ayrılabilir ve gerçek bir sanatçı olmak yolunda
ilerleyebilirsiniz. Ama iç dünyanıza da kapanmayın.
Başkalarının fikrini almak çok önemli. Böylece kendinizi çıkmak köşelere kıstırmaktan kurtulursunuz”.
Bu tavsiyenin ardından en kritik sorunun gelmesi
kaçınılmaz. Nitekim hem özgürce içinden geleni
yaratmak hem de başkalarının önerilerine kulak
vermek arasındaki denge nasıl sağlanır? Kocaman
bir kahkaha eşliğinde “Orası meshul işte! Bu sizin
sanatçı olup olamayacağınızı belirleyen kriter. Bu
dengeyi oluşturduğunuzda zaten iyi sinemacı olursunuz. Bunun sihirli formülü bende yok, kimsede de
yoktur. Çok çalışmak, belki acı çekmek işin gereği.
Tavsiyelere kulak verin ama filmin yaratıcısının esas
siz olduğunu da sakın unutmayın! Kolay gelsin!”
diyor. Gerçi tesellisi de eksik değil: “Bütçeniz azdır
veya özgürlüğünüz kısıtlanmış olabilir ama bu da
bir yanıyla yaratıcılığını körükler. Bazı şahane filmler
çok bütçeyle çekilmiştir” Ayrıca uyarıyor: “İlk filmlerime tepkiler çok feciydi, yerden yere vuruldum ama
bunlar beni engellemedi bilakis daha iyisini nasıl
9
JAPONSİNEMASİ.COM
limelerin Bahçesi, Saniyede 5 Santimetre, The Place
Promised in Our Early Days ve Dareka no Manazashi
filmlerinde bu hakim temaya rastlarız. Bu filmlerinde
diğer tekrar eden unsuru ise renk ve çizim kullanımYakuza Keseleyerek Para Kazandım!
Kendisi de zamanında çok çalışmış. Mühendislik larıdır. Pastel tonların hakim olduğu filmlerde mor,
okurken isyankar tavırlarıyla okulda dikiş tuttura- mavi ve pembenin tonları sıkça kullanılır. Esrarenmayan 67 yaşındaki Kitano, iş bulmaya çalışan bir giz bir hava yaratılmaya çalışılırken diğer taraftan
komedyen olarak barlarda ve masaj salonlarında melankolinin rengi olan mavinin her tonunu onun
çalışmış. Zaten “Az Yakuza keselemedim” derken filmlerinde görürüz. Onun animelerinde dikkat etyine bir kahkaha patlatıyor. Aktör ve yönetmen tiğimiz diğer bir unsurda titizlikle işlenmiş insan
olarak hüzünlü ve varoluşçu gangster filmlerinin duygularıdır. Bu duyguların yoğunluğu ilk bakışta
üstadı sayılmasında o günlerden az buçuk esinlen- izleyici tarafından fark edilir. Onun filmlerini tanımak
miş midir, bilinmez ama zaten ona göre sanat ve için gökyüzüne bakmak yeterli olacaktır. Filmlerinde
sinema, hayatta edindiğiniz deneyimler ve hayal evrenin bütün sırlarını bize göstermek ister ve karakterlerin içindeki melankoliyi de gökyüzündeki mavi
gücünün bir karışımı…
ve mor renk cümbüşe saklar. Bu melankoli havasını
filmlerindeki yağmur sahneleri, soğuktan oluşan
buğular ve rüzgarın sesiyle destekler. Yönetmenin
filmlerini izlemek isteyenler için:
yaparım diye çabaladım. Hevesinizin kırılmasına izin
vermeyin!”
She and Her Cat – 1999
Voices of a Distant Star – 2002
The Place Promised in Our Early Days – 2004
5 Centimeters Per Second – 2007
Children Who Chase Lost Voices – 2011
Dareka no Manazashi – 2013
The Garden of Words – 2013
MAKOTO SHİNKAİ SİNEMASI
Makoto Shinkai, ürettiği anime filmlerle kendine
has üslubu olan yönetmenlerdendir. Özellikle filmlerinde süreklilik arz eden unsurlar ve kendine has
üslubu ile kamuoyu tarafından Japonya’nın yeni Miyazaki’si olarak adlandırılmıştır.
1973 doğumlu olan yönetmenin animeye olan tutkusu ortaokul yıllarında yapmış olduğu çizimlerine
dayanmaktadır. 1994 yılında Chuo okulundan mezun olduktan sonra bir video oyun şirketi olan Falcom’da tanışmaya başladı. Burada oyunların grafik
tasarım işlerini üstlendi. Shinaki, 1999’da ilk animesi
olan She and Her Cat’i yayınladı ve büyük başarılar
elde etti. Daha sonra 2001 yılında Falcom’daki işini
bırakarak animeler yapmaya başlamıştır. Günümüze
kadar 10 esere imzasını atan Shinkai’nin sinemasal
özelliklerine göz atalım.
Shinkai’nin filmlerinde genellikle melankolik bir hava
hakimdir. Karşılıksız ilişkiler ve gelişim sancılarının
bireysel yansımalarını görürüz sıkça. Özellikle Ke10
JAPONSİNEMASİ FACEBOOK’TA!
Japon Kültürü ve Sinemasına dair
aradığınız Facebook sayfamızda. Bizi
Takip Edin :)
F: facebook.com/japonsinemasi
JAPONSİNEMASİ.COM
GELENEKSEL NOH TİYATROSU
ların yanında Kimono’nun dürülmesi giysi sahibinin
öldüğünü, giysinin sağ kolunun yırtılması ise sahibinin
dövüşe, savaşa hazır olduğunu anlatır. Giyim kuşam
amaçtan ve zamandan bağımsız olarak giyilen kimono her zaman elde tutulan bir yelpaze ile tamamlanır.
Noh tiyatrosunun güçlü imgelerinden biri olan bu yelpaze (ogi) sanatçının elinde önemli bir anlatı aracına
dönüşür. Bozkurt Güvenç’in aktarımıyla ogi, sanatçının
elinde açılır katlanır yelpaze, Ay’ı, batan Güneşi rüzgardan savrulan güz yapraklarını, kar tanesinin uçuşunu,
kuşu, kelebeği, gelmiş bir mektubu, mektuptaki iyi
ya da kötü haberleri bile anlatabilir. Yelpaze, yazarın
elindeki fırça, savaşçının elindeki kılıç; Budacı keşişin
Japonya’nın en eski tiyatro geleneği olan Noh, soylu elinde sevgi ve bilgelik simgesi olur.
sınıfın geleneksel tiyatrosu olup gerçeklik karşıtıdır.
Türe özgü zengin bir anlatım dili ve maske dağarı bu- Noh oyunları müzikli, manzum dramlar olup iki
lunmaktadır. Birçok imgeyi bünyesinde barındıran Noh perdeden oluşmaktadırlar. Bu dramlarda milli eftiyatorsu, son derece stilize, müzikli anlatıma dayalı bir sanelerin ve Buda öğretisinin etkisi vardır. Oyungelenek olmakla birlikte çok katı kurallara göre düzen- larda iki aktör ve onları izleyen refakatçileri yer alır.
lenmektedir. Noh oyunları genellikle savaşçıların ya Birinci perde de başrol oyuncusu genellikle shite
da aşıkların hayaletlerinin hayatlarının geçtiği yerlere adı verilen metamorfozu temsil eder. Metaformodönüşü hakkındadır. Oyuncunun yüzü maske altın- zu temsil eden oyuncu mutlaka maske kullanır.
da saklı olup bireysel duygu ve ifadelere yer verilmez. Öyle ki No oyunları sayesinde Japonya’da maske
Oyun böylelikle gündelik bir ritüel olmaktan ziyade sanatının gelişmesine yol açmıştır.
daha çok dinsel bir hava kazanır. Kabuki tiyatrosunda
olduğu gibi Noh tiyatrosunda da kadınların oynaması- Noh tiyatrosunun anlatım dili oldukça imgesel olna izin verilmez.
ması sebebiyle dilini bilmeyen kişinin oyunu anlaması
mümkün değildir. Simgeleri bilenler için bile oyuOyunda tek bir adım atmak yolculuk, elin yukarı kalk- nu izlemenin oldukça zor bir etkinliktir. Bu sebepten
ması üzüntü, baş ve yüzün doğrulması sevinç, ellerin dolayı kabuki ve bunraku tiyatroları halk tarafından
birbirine bağlanması kaygıyı ifade etmektedir. Bun- daha fazla izlenmiş ve sevilmiştir.
Bilinene en eski tiyatro oyunu olan Noh, geleneksek
Çin sanatından ve geleneksel Japon halk oyunlarından yaptığı alıntılarla 14. yüzyılda önem kazanmıştır.
Büyük tapınak ve ibadet yerlerince desteklenen oyunlar daha çok dini tören havasında geçmiştir. Ünlü yazar
Kamanni ve oğlu Zeami’nin yaptıkları değişikliklerle
günümüzdeki halini alan oyun, Shogun Ashikaga’nın
desteğini de alarak yüksek sosyal sınıf tarafından
desteklenmiştir. Aristokrat kesimi, Budizmi işlerken,
Kabuki güncel konuları ve Shinto felsefesini de ele alan
Noh tiyatrosu, günümüzde halen daha sahnelenmektedir.
11
JAPONSİNEMASİ.COM
KİMONOLARIN KULLANIM ALANI
Japonya’da kadın, erkek herkesin giydiği ulusal elbisenin adıdır. Önden iki yana kavuşan, kolları ve
arkası geniş olan, belden bir kuşakla bağlanan kimono bugün kadınlar tarafından bir çeşit sabahlık
olarak kullanılmaktadır. Japonların milli giysilerinden biridir.
Kimono kelimesi Japonca “kiru=giyilen eşya” ve
“mono=şey” kelimelerinin birleşiminden meydana
gelmiştir. Aslında tüm giysi çeşitleri için kullanılan
kimono sözcüğü sonradan kadın, erkek ve çocuklar
tarafından giyilen uzun giysiyi tanımlamak için kullanılan bir kelime olmuştur.
Kimono 5. yy.dan itibaren Çin ile Japonya arasında başlayan yoğun kültürel ilişkiler sırasında Çin
hanfusundan etkilenme yoluyla ortaya çıkmıştır.
Kimono, kosode adı verilen ve iç çamaşırı niyetine kullanılan giysiden türemiştir. Modern kimono Japonya’nın Heian döneminde (794–1192)
günümüzdeki şeklini almaya başlamıştır. O dönemden beri hem erkek hem de kadın kimonosunun temel biçimi değişikliğe uğramadan kalmıştır. Kimono
gerçek adını ise 18. yy.’da almıştır. Geleneksel olarak
tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimono giyenler, kumaşı kendi bedenlerine uydurabilmek için
katlayarak vücutlarına sarar. Kimono tek bir kimono
kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları standart
boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek bir kimono yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel kimonolar elde dikilir, hatta kimono kumaşları da genellikle
12
elde dokunup bezenir. Halen kullanılan kimonolar,
Japonya’yı ziyarete gelen turistlerin de ilgisini çekmekte ve kısa süreli de olsa ziyaretçiler kimonoyu
gerçek anlamda giyme fırsatı bulmaktadırlar.
Kimono T şeklinde, kişinin ayak bileğine kadar
uzanan düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir.
Kollar özellikle bileklerde çok geniştir ve bu genişlik yaklaşık yarım metreye kadar varır. Geleneksel
olarak tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimono giyenler, kendi bedenlerine uydurabilmek için
kumaşı katlayarak vücutlarına sararlar. Kimono tek
bir kimono kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları
standart boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek
bir kimono yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel
kimonolar elde dikilir ve hatta kimono kumaşları da
genellikle elde dokunup bezenir. Kimono kumaşı
üretilirken, pirinç kolası ile yapılan yüzen boya koruma tekniği, shibori ve el ile boyama teknikleri kullanılır.
Kimononun kullanım alanı oldukça geniştir. Yeni yıl
kutlamalarında, evlilik gibi özel günlerde, bayramlarda ya da mezuniyet günlerinde genç, yaşlı, kadın,
erkek Japonlar çoğunlukla kimono giyer. Evlilik ve
benzeri resmi törenlerde, damatla gelin siyah kimonolar giyerek sorguçlarını takarlar. Erkekler kimonolarının üzerine çok geniş paçalı pantolonlar
(hakama) ve bol ceketler (haori) giyerler. Shiromuku
düğünler için geline özel tasarlanmış beyaz renkli,
çok kalın kumaşlı ve saç tokasına sahip ayrı bir kimo-
JAPONSİNEMASİ.COM
no türüdür. Ölüm törenlerinde ise siyah kimonolar
giyilir.
Gündelik hayatta kadınlar kimonolarını özellikle geleneksel çay ve ikebana törenlerinde giyerler. Genç
kızlar ise furisode olarak adlandırılan çok renkli, kolları diğer kimonolara göre daha uzun, parlak obi(kemer)ye sahip olan kimonoları giymektedir. Fabrikalarda üretilen ve basit geometrik şekillere sahip,
günlük hayat içerisinde sık kullanılan kimonolara
Edo komon ismi verilmiştir.
HAİKU JAPON ŞİİR SANATI
Hakiu, Japonya’da 16.yy dan beri kullanılan bir
şiir türü olup söylenecek olanı imgelerle iletmeyi
amaçlamaktadır. Her haikunun bir cevap haikusu
vardır. Bu açıdan simgesel mesajdır her haiku. Bu
şiirlerde doğayı, renkleri, mevsimleri, sürprizleri ve
çelişkileri bulmak mümkün. Genellikle üç dize olan
bu şiirler, 17 heceden oluşan bir ölçüye sahiptirler. Umut rüzgarına
Bu şiirler genellikle bir anın duygusunu yansıtma ve Bindirmek,
Mızıkanın sesini.
anlama açısından önemli rol üstlenmektedirler.
Aizuu
En önemli Haiku şairleri arasında Matsuo Bashō
(1644-1694), Yosa Buson (1716-1783), Kobayashi Issa
(1763-1827) ve Masaoka Shiki (1867-1902) gösterilebilir. Bashō öğrencileriyle Haikai şiirini yenilemiş
ve ona ciddi bir edebiyat saygınlığı kazandırmıştır.
Shiki modern Haiku’nun kurucusu sayılır. Aynı zamanda Haiku kavramının yerleşmesini sağlayan da
o olmuştur.
Haiku bir şiir biçimi değil, bir algılama biçimi de
değil, bir görme biçimidir. O, bir “an”ı, sıradan olaylar içinde bir “an”ı yakalayıp onun iç doğasına daha
sonradan ve bir başkasıyla birlikte nüfuz ederek o
“an”ı kalıcı bir “anı” olarak paylaşmayı hedefler. Deyim yerindeyse, “bak orada, şu anda ne oldu; ben
gördüm/duydum/
dokundum/tattım/kokladım”
der. Beş duyunun dışına çıkan, antropomorfizmin
dolayımlarından geçen, yorumlama içeren, kendini anlatan bir tür değildir haiku. İmgeye bile çok az
başvurulduğu görülür. Çünkü bu tür dolayımların
başka biriyle paylaşımı azalttığı ve giderek engellediği düşünülür. “Göster, ama sakın söyleme!” Kural
budur. Ve karşındaki de bu yalın anlatımdan esinlenerek o yalın anlatımı başka bir yalın anlatımla
yeniden anlatabilme gücüne sahip olmalıdır.
Haiku örneklerine bakalım şimdi de:
Hazine işte,
Sakince geçirilen
Her gün.
Aina
Uzattığım elde
Hatırıma düşen,
Annemin yüzü.
Maoko
Eski havuz ya
Kurbağa atlayıverir
Suyun sesi
13
JAPONSİNEMASİ.COM
KİTARO TÜRKİYE KONSERİ
JAPON ANİME SEMİNERİ
Etnik ve elektronik öğeleri bir araya getiren yenilikçi
müziğiyle dünyanın dört bir yanında dinleyenleri
derin ve ruhani yolculuklara çıkaracan efsanevi
müzisyen Kitaro, 4 Nisan’da İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde; 5 Nisan’da ise Ankara
Congresium’da sevenleri ile buluşacak. Biletler için
biletix.com’a bakmanızı tavsiye ederiz.
Japonya Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla 23 Şubat
Salı günü İstanbul’da ve 27 Şubat Cumartesi günü
İzmir’ de, “En Güncel Japon CG Animasyonları Nasıl
Yapılıyor?” teması ile anime seminerleri düzenlenecektir. Seminerlerin konuşmacısı Koichi Noguchi,
Japon animasyonunun tekniği ve etkileyiciliğinin
sebeplerini aktarmak için katılımcılarla buluşacak.
12. JAPON FİLMLERİ FESTİVALİ BAŞLIYOR ARTTURKEY JAPAN SERGİSİ BAŞVURU
12. İstanbul Japon Filmleri Festivali, 4-5-6-11-12-13
Şubat 2016 tarihlerinde, Japonya İstanbul Başkonsolosluğu, Japan Foundation ve Akbank Sanat’ın
işbirliği ile sinemaseverler ile buluşacak. İki kültürün
birbirini yakından tanımasına ön ayak olan etkinlikte gösterimler ücretsiz olacak.
Türk sanatını ve sanatçılarını Japonya’da tanıtmayı amaçlayan ArtTurkey Japan 2016 başvuruları
başladı. Katılımcılar belirtilen hususlar göz önünde
bulundurarak eserleriyle sergiye başvurabilecekler.
JAPON SANAT MERKEZİ tarafından Türk sanatı ve
sanatçılarını tanıtmak üzere 3-8 Mayıs 2016 tarihleri
Festivalde, yönetmen Naomi Kawase’nin “AN” (68. arasında Japonya’nın önde gelen sanat müzelerinCannes Film Festivali “ Belirli Bir Bakış” dalı açılış den Tokyo-Machida Uluslararası Grafik Sanatları
filmi) ve Hayao Miyazaki’nin son eseri olan “Rüzgar Müzesi’nde “ArtTurkey JAPAN 2016” sergisi düzenleYükseliyor” gibi, günümüz Japonya’sını tanıtan bir- necektir. Ayrıca aynı adla bir sergi kataloğu da yayınbirinden güzel toplam altı film gösterilecektir.
lanacaktır. (Ayrıntılı bilgi için: japonsinemasi.com)
14
JAPONSİNEMASİ.COM
JAPONSİNEMASİ.COM
15