Evler ve Gölgeler

Transkript

Evler ve Gölgeler
Hâle Seval
Evler ve
Gölgeler
A
nnem bana hep “Savruluþun çocuðusun sen”, derdi. Küçükken ne demek istediðini
pek anlamazdým. Sadece iri iri gözlerimi açar, savruluþ sözünü tekrarlardým. “Seninle zamanýmýn nasýl geçtiðini anlamýyorum”, dediðinde sesinin bir alçalan, bir yükselen tonundan her zaman ürkerdim. Günler geçtikçe annemin bu sözleri karþýsýnda daha suskun, içine kapanýk bir kýz oldum. Zamanýn önünde mi gidiyorum, arkasýnda mý kalýyordum,
bilemiyorum…
Zaman sözü gelir o küçücük beynimde çýnlardý. Zaman zaman zaman… Annemin o yuvarlak yüzünün, neden bu iki heceli sözcük karþýsýnda, savaþ bozgunu askerlere benzediðini
yýllar geçince anladým. Zamanýn altýnda kalan kadýnlarý hatýrlardý o. Ve korkardý, bir gün zamanýn altýnda kalmaktan…
“Geçmiþten bahsetmeyin bana”, derdi “ölümü hatýrlatýyor.” “O geçen zamandaki bütün insanlar çýkýp gelecek sanýyorum”, derdi. “Anlatma geçmiþi…”
Hâlâ ýþýltýlarýný kaybetmemiþ gözleriyle bakan anneannem susar, camýn kenarýndaki koltuðuna gider, dýþarýda oynayan çocuklarý seyre dalardý. Annemin aksine, yüzündeki çizgileri
saymama raðmen kaç yaþýnda olduðunu bir türlü bilemediðim, bana hiç yaþý yokmuþ gibi gelen anneannemin dizinde yatar, “Bana geçmiþ zaman öyküleri anlat” anneanne, derdim. Geçmiþ zaman öyküleri…
Belime kadar uzanan kumral saçlarýmý özenle onun dizlerine serer, baþýmý odadan tarafa
çevirip, eteklerimle karnýma doðru çektiðim dizlerimi örter, gözlerimi kapar, “Hadi baþla”,
derdim.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 6, ARALIK 2005 - OCAK 2006
35
HÂLE SEVAL
Derisi kýrýþmýþ ince narin parmaklarýný önce saçlarýmýn arasýnda gezdirir, sonra;
“Gözlüðümü silmeliyim”, derdi.
Tel çerçeveli gözlüðünü gözünden çýkarýp özenle siler, “Annen duymasýn” derdi. “Aramýzda sýr kalsýn.”
“Sýr kalsýn”, derdim.
“Anlat…”
O da anlatmaya baþlardý.
“Rivayet bu ya yavrum”, derdi. “Tüm dünyanýn üzerine titrediði güzel bir ülke, bu güzel
ülkenin su kenarýnda kurulu güzel bir þehri varmýþ. Ve bu þehrin birbirinden güzel kadýnlarý
salýnýp sokaklarda yürürmüþ…”
Ýþte! O kadýnlarýn yürüyüþünden sonrasýný hiç hatýrlamam. O kadýnlar, güzel kadýnlar…
Neden sokaklarda yürür, neden sokaklarda konuþurlardý? Dizlerinde daldýðým o tatlý uykumun arasýnda “miting” sözünü duyardým. Miting için toplanan kadýnlarý…
Bir ara gözümü açtýðýmda, sýrtýna giydiði yeleðini çýkarýp üzerime örtmüþ olduðunu görürdüm. O anlatmasýna hiç ara vermez, devam ederdi;
“Baþlarýna baðladýklarý ipek eþarplarý mayýs rüzgârýnda öyle dalgalanýrdý ki onlarý görüp heyecana gelmemek içten deðildi…”
III. Ahmet Çeþmesi'ne sýrtýný veren genç, ihtiyar, çoluk, çocuk dinlediklerinden öyle etkilenir, titremeleri yüreklerinin derinlerine kadar iþlerdi.
Uyku çocuk benliðimi esir alýr, gözlerim kapanýr, masalýn gerisini hatýrlamazdým.
Ben savruluþun çocuðu yýllar geçip büyüyünce, annemin korktuðu zamanýn üzerine gitmeye baþladým. Anneannemin masallarýnda yer alan zamanýn altýnda kalan kadýnlarý bulmak, onlarla bütünleþmek istedim. Bu kadýnlarý bulursam, yazarsam kendimi bulacaðýmý, beni büyüten anneanneme borcumu ödeyeceðimi sanýyordum. Her savruluþumun ardýndan kopamadýðým o güzel ülkeye, su kenarýnda kurulu o güzel þehrine geri döndüm. Her ücra semtinden,
kaderine terk edilmiþ ya da yoksul insanlarýn oturduðu yýkýk dökük evleri bulup onlarýn içinde yaþayan kadýnlarý çýkarmak istedim gün yüzüne. Hayýr korkmadým, elimden tutup beni de
götürürler mi diye.. Bir gün nasýlsa gidecektim…
Bu dönüþlerimin sonunda geldiðim bu þehirde ýssýz yerlerden, kimsenin oturmadýðý semtlerden, bu semtlerdeki evlerden bir yere varacaðýmý sanmayýn, hayýr varamam. Sadece kendi
öykümü yaratýrým. Bilirsiniz herkesin bir öyküsü vardýr, iþte benim öyküm de bu evle, bu
semtle, o telefonun sesiyle baþladý.
O gün her zaman olduðu gibi evimde rüzgârýn uðultusunun dinmesini bekliyordum. Þiddetli yaðan yaðmurun ardýndan sokak kahverengi renge bürünmüþtü. Kýþýn bu acýmasýz günlerinde, menteþesi yerinden oynamýþ olan yeþil boyalý panjurlarýn gürültüsü, beni daldýðým
36
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 6, ARALIK 2005 - OCAK 2006
EVLER VE GÖLGELER
masallardan uyandýrmaya yetiyordu. Telefonun sesiyle irkildim. Arayan nazik bir erkek sesiydi.
“Rüya Haným”, diyordu; “Sizinle televizyon programý yapmak istiyoruz. Diðer yazarlarýmýzla da yaptýk. Siz de uygun görürseniz, perþembe günü sabahtan sizi evden alýp baþka semtteki bir eve götüreceðiz. Siz de o evin öyküsünü anlatacaksýnýz.”
Telefonu kapattýðýmda biraz ürkmedim desem yalan olur. Hani çocukken annemin sesini
duyduðumda ürktüðüm gibi… Hangi ev, hangi semt diye kafamdan bin bir düþünce geçmeye baþladý. Korkuyordum, ya o evin altýnda kalan kadýný, genç kýzý bulamazsam! Bulmalýydým,
olumsuzluklarý barýndýrmamalýydým hayatýmda.
O kýþýn en soðuk günüydü beni evden aldýklarýnda. Araba ilk baþtan þehrin yeni kurulan
semtlerinden, geniþ caddelerinden geçip arkasýndan Yenikapý'dan sahil yoluna indi. Yüreðimde bir heyecan baþladý; anlamýþtým, gittiðimiz yer o miting alanýydý, Sultanahmet'ti… Arabamýz tren köprüsünün altýndan geçip yokuþu týrmanmaya baþladý. Eski, fakat terk edilmemiþ
kimi bölümleri yýkýlmaya yüz tutmuþ küçük konaðýn önünde durdu. Sokaða girerken adýný
okumaya çalýþmýþtým.
“Yeni Saraçhane Sokaðý.”
Ahþap kapýnýn tamamiyle çýkmýþ boyalarý arasýnda bir iki ince çizgi halinde kalmýþ olan
mavi rengi zar zor seçebilmiþtim. Elimi kapýnýn üzerinde gezdirirken bir elin, genç bir kýzýn
elinin izinin üzerine koymuþum hissine kapýldým. Evet, bir genç kýz eliydi bu tuttuðum. Baþýnda uçuþan eþarbý, gümüþ tel çerçeveli gözlüklerinin altýnda yanan gözleriyle, o konuþmayý
yapan kadýnýn beni karþýlamasýný beklemiyordum elbette. Ama evin üst kat merdivenlerine
doðru çýkarken onun mayýsýn serin gününde yaptýðý ateþli konuþmaya tanýklýk etmiþ bir genç
kýzý bu harabeye dönen binada bulacaðýmý biliyordum. Erguvan rengi kadife elbise giymiþti.
Göðüslerinin altýndan geniþleyen elbisenin kollarý üst kýsmýnda karpuz þeklinde bolluk býrakýlmýþ, bileklerine doðru daralýp kol aðýzlarýna beþer düðme dikilmiþi. Baþýna doladýðý açýk
leylak rengi ipek eþarbýn uçlarý omuzlarýndan arkaya atýlmýþtý. Bu evde yalnýz deðildim biliyordum. Sultanahmet mitingine katýlmýþ binlerce yorgun ve acýlý bakýþlarý paylaþan kadýnlar,
erkekler gelip beni bulmuþlardý. Yüzlerini görebiliyordum, evet evet yüzlerini… bilincin ve
ruhun yaralý olmasýný onlardan baþka kim bilebilirdi ki!
Baþýndaki sarýðýný ikide bir düzelten þu yorgun sarý yüzlü adam, gözleri iki çukurun içinden bakar gibiydi. Kafasýný iki yana sallamaktan yorulmuþtu. Kendisi gibi eski kahverengi yeleðinin ceplerine elini bir sokup çýkaran yorgun yüzlü arkadaþýna döndü; “Ne ateþli konuþma”, dedi.
Arkadaþý bir sigara yaktý, dumanýný savurdu.
“Hepimize Anadolu yolu gözüküyor”, dedi.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 6, ARALIK 2005 - OCAK 2006
37
HÂLE SEVAL
Ayný Halide Edip gibi baþýndaki eþarplarý uçuþan genç kýzlar, onun, o ateþli konuþmayý yapan kadýnýn gözbebeklerine bakýyorlardý. Sanki kürsüde bir kadýn deðil, birçok kadýn vardý.
Yüzleri, elleri, yürekleri kenetlenmiþti.
Ýkinci katýn merdivenlerine doðru çýkarken ayaklarýmýn altýnda gýcýrdayan ahþap basamaklarýn sesini duyuyordum. Holün tam ortasýnda duran masanýn etrafýnda dönerken o mayýs gününün heyecanýyla evden fýrlayan ve en ön sýrada o konuþmayý dinleyen Nergis'i görür gibi
oldum. Günlerce önceden duyulmuþtu Sultanahmet'te bir toplantý olacaðý. Ne uzun konuþmaydý, ne uzun haykýrýþ! Hüzünlü yüzlere umudun sesleniþiydi. Mücadelenin, özgürlüðün ilk
adýmýydý. Sonrasý, sonrasýný þimdiden kim bilebilirdi ki!… Sadece bugün, bu saat vardý. Bu
aþý boyalý yeþil evi iyice yerleþtirmek istiyordum belleðime. Uçup gitmesin, ben yaþadýkça benimle birlikte yaþasýn ve yaþlansýn bu ev ve içindeki eþyalar.
Kare ceviz masanýn üzerinde genç yaþta veremden ölen teyzesi Nermin'in iþlediði örtüler
konulurdu sýrayla. O gün dantel örtüyü sermiþti annesi. Üzerinde kristal büyük vazo her zamanki yerinde duruyordu. Annesi vazoya çiçekleri özenle yerleþtirirdi. Belkýs'ýn yatak odasý
bu hole açýlýrdý. Odasýnýn kapýsýný aralar, annesinin bu çiçekleri zevkle yerleþtirmesini ve çiçeklerle konuþmasýný gözlerdi. Yerleþtirme iþlemleri bittiðinde tablo gibi dururdu renk demeti kokulu çiçekler…
Aylardan bahar olduðuna göre annesi sümbüllerden koymuþtu, belki birkaç sap da nergis
aralarýna. Hep öyle yapardý birkaç çiçeði bir arada sergilerdi. Karþýdaki duvarda büyük kütüphane, önünde de babasýnýn oturup kitap okuduðu bir berjer koltuk vardý. Babasý tütününü
içer, elinde okuduðu Fransýzca kitabýna ara verdiðinde bu çiçekleri seyre dalardý. Zaman zaman annesi ve babasýnýn bu küçük holde konuþtuklarýný duyardý.
Annesinin yüzünü göremezdi, ama sesindeki hüzünden önünü alamadýðý kýskançlýðýn esiri olduðunu sezerdi. Bu konu hiçbir zaman evlerinde anlatýlmadý. Odasýndan duyduðu hüzünlü ses, annesinin sesiydi.
“Anýsýný yaþatmak ve onu size unutturmamak için masa örtülerini seriyorum”, derdi. “Ben
onu hiç unutmadým, yataðýmýzda bile aramýzda biliyorum.”
Babasý, onun yüzünü anahtar deliðinden daha net görebilirdi.
Hiç cevap vermezdi. Gözlerini tekrar kitabýna çevirir, okuyormuþ gibi yapardý. Tütününden derin nefes alýr, gözlerini, yüzünü, kalbini ve ruhunu kitabýn sayfalarýna gömerdi. Annesinin gitmesinden sonra babasýnýn o masaya, çiçeklere baktýðýný görürdü. Bazý geceler masa
örtülerine dokunur, “Ýyi geceler Nermin”, derdi.
Bu geniþ holde merdivenlerin karþýsýna düþen yerde evin en büyük odasý vardý. Uzun kýþ
gecelerinde hep burada otururlar, sobada kavrulan kestaneleri dadýsý yadigâr Ýffet Haným onlara getirirdi. Oysa þimdi ben bu odada, mitingden daðýlan genç kadýnlarýn kendi aralarýnda
38
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 6, ARALIK 2005 - OCAK 2006
EVLER VE GÖLGELER
yaptýklarý hararetli konuþmalara tanýk oluyordum. Elimi uzatsam dokunacak gibiydim. Oysa
yýllar vardý aramda bu kadýnlarla. Sadece yýllar deðil, zamanýn ördüðü duvarlar. Gözlerimi bir
an kapayýp açtýðýmda teker teker odadan çýktýklarýný gördüm. Sadece Belkýs kaldý odada. Bugün siyaha boyalý olan yüklük kapaðý o zaman maviye boyalýydý. Ayný evin sokak kapýsýnda,
merdiven týrabzanlarýnda görmeye, bulmaya çalýþtýðým renkte…
Gömme dolabýn içinde annesinin onun için hazýrladýðý çeyiz sandýðý vardý. Ve sandýðýn
içinde el iþlemelerinin yer aldýðý bohçalar. Kimilerini, akþam saatleri babasý daha gelmeden annesiyle oturup iþlemiþlerdi, kimileri arkadaþlarýnýn hediyesi. Nergis, sandýðý kapayýp uzun
uzun düþündü. Var olmak, yaþamak için ne yapmalýydý? Buralarda zaman öldüremezdi artýk.
Bugünden sonra Anadolu vardý yüreðinde. Belki birkaç gün daha kalýrdý Ýstanbul'da, bu evde.
Ve gizlice yolculuk.
Bu evle tekrar kendime geldim diyebilirim. Sabahýn o soðuk serinliði yavaþ yavaþ daðýlmakta. Pencereden gördüðüm diðer evler de ayný bu ev gibi yaþanmýþ birçok hayatý içlerinde barýndýrmýþlardý. Yaþanacak diðer hayatlarý inatla ayakta kalarak, yýkýlmadan bekliyorlardý.
Uzakta, bu evden görünmeseler bile, Ayasofya'nýn kubbelerini, Sultanahmet Camii'nin minarelerinin göðe doðru yükseldiðini biliyorum… Oysa bu evde yaþayanlar hayatýmýzdan çýkalý
çok oldu. Çok þey deðiþti. Ýnsan ömrünün nesnelerin yanýnda ne kadar kýsa olduðunu hatýrlýyorum ister istemez. Evlerin, duvarlarýn, masalarýn ömrü insan ömründen ne kadar uzun.
Uzakta boðazýn serin sularý hýnzýrca dalgalanmakta, yine týpký o gün gibi. Gümüþ rengi gökyüzünden yaðmur boþandý boþanacak.
Kendi hayatýmý yazdýðým bu evden ayrýlýp sokaklarda kaybolurken bu öykü de kulaktan
kulaða anlatýlacak. Bir çocuða, o sokakta oynarken arkadaþýna, evde ablasýna, komþuya, yakýn
akrabalara, uzak akrabalara, bu semt, bu ev var olduðu sürece.
Öykü kulaktan kulaða anlatýlacak…
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 6, ARALIK 2005 - OCAK 2006
39