Full Text

Transkript

Full Text
ISSN: 2149 - 9225
Yıl: 2, Sayı: 3, Mart 2016, s. 137-153
Dr. Yıldıray BULUT
Bartın Üniversitesi, Yeni Türk Edebiyatı Bölümü, [email protected]
AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ŞİİRLERİNDE RÜYA, ZAMAN VE EŞİK
KAVRAMLARI VE BU KAVRAMLARIN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
ÖZET
Bu çalışmada, pek çok edebi türde eser veren Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirleri, rüya, zaman ve eşik kavramları açısından incelenecektir. Tanpınar, kendi hayat
görüşleri doğrultusunda şiirler yazmış bir şairimizdir. Bergson, Jung, Freud,
Bachelard gibi isimlerden hayat görüşleri ve felsefeleri açısından etkilenen ve bu
etkilenişleri şiirlerinde hissettiren şair, 80 civarındaki şiirinin tamamına yakınında,
bu kavramları kullanmayı bir âdet hâline getirmiştir.
Tanpınar’ın edebi ve kültürel yapısında Fransız edebiyatı ve kültürünün,
Ahmet Haşim’in, Yahya Kemal’in etkileri görülür. Bu bağlamda sembolist, empresyonist şiirler yazan şair, pek çok şiirinde bir rüya hali içinde, var olan zamandan
farklı olan, sanal olarak adlandırılabilecek bir zamanda, kendi deyimiyle bir “eşikte” dir.
Çalışmada yöntem olarak literatür ve ikinci elden kaynak taraması metodu kullanılmış, bunun yanı sıra Tanpınar’ın kendi günlüklerinden de yararlanılmıştır. Bu
çalışma ile mevcut kavramların kullanılışı ile ilgili örnekler vesilesiyle Tanpınar’ın
şiir evreni hakkında genel bir yargıya ulaşmak da mümkün olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tanpınar, Bergson, Rüya, Zaman, Eşik
THEME OF DREAM, TIME AND VERGE IN AHMET HAMDİ TANPINAR'S POEMS AND RELATION OF THESE THEMES WITH EACH OTHER
ABSTRACT
In this study, poems of Ahmet Hamdi Tanpınar, who has many literary works,
will be analysed in terms of dream, time and verge. Tanpınar is a poet who writes
poems with his own point of view. The poet, who was affected by Bergson, Jung,
Freud, Bachelard in terms of world view and philosophy, has a tradition of using
these terms in his nearly 80 poems.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
In his literary and cultural structure, affect of French literature, Ahmet Haşim,
Yahya Kemal are seen. In this context, the poet, having symbolist and impressionist poems, is in a dream mood, in a different time from the real one that can be
named as virtual, on a verge.
In the study, literature analysing and second hand source scanning was used
and also Tanpınar's diaries were benefited. In addition to this, thanks to the
examples about how to use the subjects, it is possible to have a general idea about
Tanpınar's poem world.
Key Words: Tanpınar, Bergson, Dream, Time, Verge.
Giriş
Cumhuriyet devri şair ve yazarlarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, (23 Haziran 190124 Ocak 1962, doğ. ve ölm. İstanbul) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiş, lise ve
yüksek okullarda dersler okutmuş, kendi mezun olduğu üniversitede Yeni Türk edebiyatı Profesörlüğü yapmış, milletvekilliği ve Milli Eğitim müfettişliği gibi görevlerde bulunmuş, yaşadığı dönemde tek şiir kitabı çıkarmasına rağmen, şiir vadisinde kendine çok önemli bir yer edinmiş; şiir, roman, makale, deneme ve monografi yazarıdır. (Necatigil, 2007: 405) Çocukluğunda
babasının çeşitli yerlere atanması sebebiyle orta öğrenimini Siirt ve Sinop’ta, lise öğrenimini ise
şiir vadisindeki en önemli etkilenişlerinin de gerçekleştiği Kerkük ve Antalya’da tamamlar.
(Korkud, 1970: 11)
Ahmet Hamdi Tanpınar, şiir hakkındaki görüşlerini iletirken, şiir dilinin her zaman, nesir
dilinden farklı bir dil olması gerektiğini ifade eder. Ona göre şiir, fikir sunumu için dar bir çerçeveye sahiptir. Bu konudaki fikrini, “…sadece muztarip ve huzursuz ruhun saf bir lisanı olması lazım gelen şiiri çok defa irşadın kürsüsünde vaaz eder gördük.” (Tanpınar, 2011: 13) şeklinde belirten Tanpınar’a göre nesir ise ardı ardına gelen sayfalarca okunabilecek geniş bir alan
içinde ve rahattır. Nesir istenilen şekle - yazarına bağlı olarak - kolayca girer; ancak şiir, kendi
varlığından başka herhangi bir spesifik hedefi olmayan, okuyanda bediî bir alâka uyandırması
beklenen özel bir yazımdır. Tanpınar’ın şiir hakkındaki düşünceleri, bir nevi dağınık hâlde
bulunan poetikası, özellikle “Edebiyat Üzerine Makaleler” adlı eserinde, Yaşadığım Gibi adlı
eserindeki bazı denemelerinde, Mücevherlerin Sırrı adını taşıyan röportaj ve yazılarının yer
aldığı derlemesinde bulunmaktadır. (Asiltürk, 2012: 127) Tanpınar’ın şiiri ile ilgili başta öğrencisi Mehmet Kaplan olmak üzere, İnci Enginün, Orhan Okay, Abdullah Uçman gibi önemli
edebiyat araştırmacıları ve akademisyenlerin çalışmaları bulunmaktadır. Bu çalışmada, Tanpınar’ın şiirinin en temel taşlarını oluşturan rüya, zaman ve eşik kavramlarının yer aldığı şiirler,
Tanpınar hakkında yapılmış söz konusu araştırmalar esas alınarak, şiir çözümleme yöntemine
göre incelenecektir.
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
138
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Tanpınar’ın Şiir Dünyası
Tanpınar’ın 80 civarında şiiri bulunmaktadır. Şiir vadisindeki ilk ciddi teması, “Şehriyar”
adlı şiirinin, “Şebab” dergisinde 1920 yılında yayımlanmasıyla gerçekleşir. (Enginün, 2012a:
640) Çocukluğunda ailesi ile beraber yaşadıkları yer olan Kerkük’ten ayrılıp Musul’a gerçekleştirdikleri seyahat ve bu seyahat sırasında annesini kaybetmesi, Tanpınar’da Ahmet Haşimvari
bir duygusal yaşantı özdeşliği oluşturmuştur. (Çetin, 2006: 150) “Antalyalı Genç Kıza” adlı
mektubunda anlattığı, Ergani madeninde yaşadığı bir olay, onun sembolist ve empresyonist bir
şair olacağının delili gibidir: “Ergani Madeni’nde üç yaşımda iken bir gün kendime rastladım.
Çok karlı bir gündü. Ben sıcak ve buğulu camdan karla örtülü bir bayıra bakıyordum. Sonra
birdenbire kar tekrar yağmaya başladı. Bir çeşit çok lezzetli hayranlık içinde kalmıştım. Bu anı
her karlı günde hatırlar ve yağışı beklerim.” (Balcı, 2009: 8)
Şairin, şiir vadisine adım attığı yıllarda yayımladığı şiirlerinde, Ahmet Haşim etkisi belirgin
bir biçimde görülmektedir. Bu şiirler, sosyal temalardan kendini soyutlamış, kendi iç beninin
sorunlarına eğilmiş bir şairin şiirleridir. Ayrıca ışık ve renklere duyduğu hayranlık da onu Haşim’e biraz daha yaklaştırır. (Enginün, 2008: 72) Bu yaklaşımla beraber hocası olan Yahya Kemal’e bağlılığı da yadsınamaz. Bu hayranlığın çok yüksek bir mertebeye ulaşması ve bu yüzden
diğer edebiyatçıları yok sayması, Ahmet Haşim’e haksızlık etmesine yol açar. Tanpınar Haşim’i
tarif ederken, “Haşim’de çocukça bir temellük duygusuna çok benzeyen bu hasretten ve bir
çirkinin, köksüzün karşısındaki birkaç nefret jestinden başka bir şeye rastlamazsınız.” der.
(Tunç, 2009: 101) Tanpınar, bu dönemde, Yahya Kemal ve onun etrafındaki diğer şairler ile
beraber “Dergâh” dergisinde şiirlerini yayımlar. “Dergâh” ın dışında “Milli Mecmua”, “Hayat”,
“Görüş”, “Varlık”, “Oluş”, “Ülkü”, “Aile” dergilerinde ve “Tan”, “Cumhuriyet” gazetelerinde
şiir ve nesirleri çıkmaya devam eder. (Balcı, 2008: 9)
Tanpınar’ın oldukça zengin bir kültür birikimine sahip olduğu edebiyat dünyasınca bilinmektedir. Bu birikimi oluşturan unsurların başında Fransız şiiri ve felsefesi gelmektedir. Gerard
de Nerval ve Valery gibi Fransız şairlerini tanıması şiir anlayışının ufkunu genişletmiştir.
(Korkmaz, 2007: 278) Yahya Kemal’in öğrencisi olması ve çocukluğunda Haşim’den etkilenmesi
gibi sebepler, onu sembolizm ve empresyonizmin çekim alanı içine sürükler. (Korkud, 1970: 11)
Tanpınar, “Haşim’le nesir sanatına yaklaşırken; Yahya Kemal’le sözün nağmeye dönüşen sihrini keşfeder.” (Korkmaz, 2007: 278) Haşim etkisinden Yahya Kemal etkisi altına girişi ise “Bursa’da Zaman” adlı şiiriyle olur. “Bursa’da Zaman” şiirinde denediği tarzı, bir daha denemez.
Mehmet Kaplan, bunun sebebini, Yahya Kemal’i aşamamak korkusu olarak belirler. (Çandır,
2013: 187) Gençlik dönemindeki şiirlerine duygululuk, karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik ve
hüznün egemen olduğu görülür. Devrin sosyal çöküntüsünün yarattığı psikolojik çöküntüyle
beraber yaşanan sosyal santimantalizm ve Türkçülerin geliştirdiği milli romantizm de bu duyguların onda filizlenmesinde etkilidir. (Özer, 2006: 85) Şiirlerinde oluşan bu hava, “Sabah” adlı
şiiriyle bozulur ve bu şiirle beraber daha iyimser, yüzünü dış dünyaya doğru dönmüş bir şair
kişiliği kazanır. (Çetin, 2006: 150) 1936’da Ankara’da yayımlanan “Ağaç” dergisi etrafında toplanan sanatkârların oluşturduğu çevre, Tanpınar’ın kendi şiirini bulması için bir vesile olmuş-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
139
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
tur. Bu sanatkârlar içinde dostu Ahmet Kutsi Tecer ve Necip Fazıl Kısakürek de bulunmaktadır.
(Çandır, 2013: 186)
Tanpınar’ın asıl estetiği 1928-1930 yıllarında, dostu Ahmet Kutsi Tecer vesilesiyle tanıdığı
Valery sayesinde oluşmuştur. Bu yıllar, onun artık gençlik döneminden çıkıp, olgunluk dönemi
içine girdiği yıllardır. Tanpınar, Valery’den sanatta ebediliğe, mükemmellik yoluyla ulaşılabileceğini öğrenmiştir. Onun, “Velev ki rüyalarını yazmak isteyen adam bile azami şekilde uyanık
olmalıdır.” sözünü “En uyanık bir gayret ve çalışma ile dilde rüya halini kurmak” şeklinde
değiştirir ve kendine düstur edinir. (Özer, 2006: 86)
“Şiir ve sanat anlayışımda Bergson’un zaman telakkisinin mühim bir yeri vardır.” (Tanpınar, 2006: 294) diyen Tanpınar’ın Bergson ile tanışması da olgunluk dönemi içine denk gelir.
Felsefesi hayat hamlesi (élan vital) ve süre (durée) düşüncesine dayanan Bergson, Tanpınar’a
zaman telakkisini ve sonsuzluk düşüncesini kazandırmış ve psikanalizin kurucusu olarak kabul
edilen Freud sayesinde de Tanpınar, rüya fikrine ulaşmıştır. Bergson’un yekpâre bir anın yaşandığını ifade ettiği bütünlüklü, içinde yaşanılan dünyanın dışındaki öte dünya ile bu dünya
arasında kalmışlığı, Tanpınar’ı eşikte yaşayan bir şair haline getirir. Schopenhauer ve Nietzche
okuduğu ve onlardan da etkilendiği bilinen yazarın, bütün bu görüşler karşısındaki dengesini
sağlayan düşünür ise Bachelard olmuştur. Olgunluk döneminde bu isimlerin dışında Tanpınar’ı
etkileyen diğer isimler ise şunlardır: Baudelaire, Mallarme, France, Apollinaire, Hoffman, Dostoyevski, Proust, Edgar Allan Poe ve Goethe. Bu isimlerin yanı sıra Dede Efendi, Beethoven,
Mozart, Bach gibi yerli ve yabancı bestekârları da takip eden Tanpınar, bu bestekârlar sayesinde
edebî yaşamını etkileyen ve besleyen bir musikî anlayışını da kazanmıştır. (Özer, 2006: 87) 1934
yılında Güzel Sanatlar Akademisinde Ahmet Haşim’in yerine sanat tarihi hocalığına hemen
arkasından da estetik ve mitoloji dersleri hocalığına getirilmesi de estetik anlayışının giderek
gelişmesine yardımcı olur. 1939 sonrası ise, Tanpınar’ın bilimsel açıdan bir disiplin ve metot
kazanma sürecinin hızlandığı bir devre olur; çünkü Tanpınar bu tarihte İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne getirilir. Akademisyenlik görevi
nedeniyle 1937’de çıkarmayı planladığı şiir kitabını ancak 1961’de çıkarabilen Tanpınar, şiir
kitaplı bir şair olarak sadece bir yıl daha yaşayabilir. Bu bir yılı ve bu yıldaki etrafında fark ettiği sessizliği “sükût suikastı” olarak tanımlar. (Enginün, 2008: 74) Şiir kitabının çıkmasında yaşanan gecikmenin sebeplerinden biri de 1941 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali
Yücel tarafından, Tanpınar’dan istenen, İstanbul Üniversitesinde vermiş olduğu “ Son Asır
Türk Edebiyatı” dersi ile ilgili bir kitap yazması isteğidir. Tanpınar, bu istek üzerine, pek çok
okur ve araştırmacı tarafından bilinen ve beğenilen “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı ünlü
kitabını yazmaya başlamıştır. (Sakallı, 2012: 14)
Tanpınar’a göre şiir, bir sarhoşluk halidir. Şair ruh, güzellik denilen idealle bir an baş başa
kalmış ve bu sarhoşluk hali içine girmiştir.Kelimelerin tertibinden doğan ritm ve ahenk gibi
sanatlar vesilesiyle kişinin içsel durumlarını, duygulanımlarını ifade eden ve bu sayede bediî
alâka denilen estetik büyüyü ortaya çıkaran sanattır. (Çetin, 2006: 150) Ruhsal bir dinginlik ve
derinlikten doğan şiir, şairin kendi kendini ifade etme, anlatma çabasıdır. Tanpınar, şiire ve
şaire bir vaiz ya da vaaz görevi yüklemez. Şiirin ve şairin asıl ve yegane amacı, estetik duygu
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
140
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
uyandırmaktır. Bir öncü estet olarak kabul edilebilecek olan Tanpınar’ın şiir yazarken, güzeli
yakalamaktan başka bir amacı olmasını beklemek yanlış olacaktır.
Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın şiirini “musiki+his+hayal=şiir” (Korkmaz, 2007: 279) şeklinde
formülleştirir. Hayat karşısında pasif kalması, eşikte kararsız bir biçimde yaşaması, Tanpınar’da
rüya ve hayal ile gerçeğin karışmasına yol açar. (Enginün, 2008: 73) O, şiirde mânânın kapalı
olmasından yana olan bir tavra sahiptir. Bununla beraber mânâ, şiirde tesiri asıl sağlayan unsurlardan biri değildir. Şirin manevî benliğini yaratan hava, bu unsurların başında gelir. Mânâ
bu havaya sadece refakat etmektedir. Şiiri oluşturan bu hava şiirden kaldırılırsa elde sözlüğe
iadesini bekleyen bir yığın kelime ile birkaç hayal kırıntısı kalacaktır. (Çandır, 2013: 189)
Başlangıçta hece ölçüsünü kullanmayı tercih eden şair, daha sonra serbest nazıma geçiş
yapmıştır. Folklordansa daima uzak kalmıştır. (Korkmaz, 2007: 279) O saf şiir anlayışına yakın
durur. Ona göre şair, içinde bulunduğu dünyaya sıkışıp kalmamak ister. Bu dünyadan ziyade
ruhsal özün peşinde koşmak ve özü yakalamak daha önemlidir. Bu bağlamda Tanpınar’ın amacı, soyut olanın, ruhsal zenginliğin ve özgünlüğün şiirini yazmaktır. (Çetin, 2006: 152) Yaşanılan
dünyadan, yekpâre bir anın yaşandığı ütopik bir dünyaya geçişte, yaşanan gerçeklikten rüya
anına ve tabir yerindeyse bir trans haline geçişte, eski şiir ve anlayışından yeni şiir anlayışına
geçişte, kısacası bütün bu hallerin arasında, eşikte yaşayan bir şair olarak Tanpınar, şiirlerinde
de en çok bu eşikte olma durumunu, bu rüya halini ve bu rüyanın içinde yaşandığı bütünlüklü
bir zamanı ele almaktadır.
Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya
Tanpınar için Cahit Tanyol, “… şair Tanpınar, bir büyük rüyanın ağı içinde dolaşan, esrarlı
bir böceğe benzerdi. Musikimize, şiirimize, şehirlerimize, insanlarımıza ve tarihimize hep bir
rüya içinden bakardı.” (Korkud, 1970: 12) demiştir. Tanpınar, adeta bir düş fenomenoloğudur.
Zamanı, üç boyutlu olarak yani geçmiş, gelecek ve şimdide birleştirerek bütünlüklü bir şekle
getirir. Tanpınar, parçalanamayan bu akışın rüyasını uyanık halde görür. (Korkmaz, 2007: 279)
Şairin amacı, zaman perdesini aralayarak maziye gitmek ve üstadı Valery’nin de dediği gibi, bir
tür uyanıkken rüya görmek suretiyle, geçmişin şimdiki zamanda da yaşanabileceğini ifade etmektir. (Uçman, 2012: 29) Ona göre bir şair, ancak rüya havasını şiirine verebildiği müddetçe
ömrünün arızalarına, realitenin akislerine, realite üstünde bir çehre verebilir. (Tanpınar, 2011:
36)
Tanpınar, şiiri hususi bir âlem, rüya, hayal olarak tanımlamaktadır. Şiirlerini oluştururken
ilk amacı, bir rüya havası yaratmaktır. “Dilde rüya halini kurmak” ifadesiyle nitelediği bu rüya
havası, geceleyin görünen rüyanın kendisi değildir; bununla beraber onun şaşırtıcı sürati yahut
teşekkülü anında çok telkinkâr bir musiki gibi ona eşlik eden, uyandığımız zaman içimizde bir
keder, bir hayret, bir korku halinde bulduğumuz acayip ve isimsiz bir duygudur. (Coşkun,
2010: 31-32) Onun şiirlerinde rüya, çoğu zaman musiki ve zamanla beraber, yan yana yürür.
Hele musiki Tanpınar’ın yaratmaya çalıştığı rüya havası için son derece önemli bir yapı taşıdır.
“Ben ancak musikiden hareketle, onun vasıtasıyla poetik dünyamı kurabilir, yani kendime bir
iç âlem hazırlayabilirim.” (Enginün, Kerman, 2007: 83) Musikinin yarattığı etkinin bir benzeri,
mimari için de söylenebilir. Tanpınar, mimariden gelen etkiyle kendine bir şiir düzeni oluştu-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
141
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
rur. Onun şiirinde rüyaya ve hülyaya ulaşabilmek için zamanın dışına çıkmak ve ebedîleşmek
gerekir. Bu da mimari vesilesiyle gerçekleşecektir. (Coşkun, 2010: 37)
Tanpınar’ın çocukluğunda yaşadığı anlar ve mekânlar, onun bir hülya ve rüya adamı olmasına ön ayak olmuştur. Özellikle Kerkük’ün sokakları, Siirt’in geceleri ve Antalya’nın denizi ile
mağaralar, onun hayal âleminin zenginleşmesinde baş rol oynamıştır. “Denizin iki manzarası
beni çıldırtırdı. Biri bu kayaların sahile bakan bir yerinde sabah ve akşam saatlerinde denizin
ışığıyla dipteki taş ve yosunlarla aldığı manzara, biri de öğle saatlerinde güneş vuran suyun
elmas bir havuz gibi genişlemesi. Bunlar benim muhayyilem için mühim olan şeylerdi. Bu manalar sade güzel değildiler, bana bir türlü çözemediğim bir hakikati veya sırrı anlatıyorlardı. Bir
gün, İstanbul’a tahsile gönderecekleri gün, Hastahanebaşı’na giden bu manzara ile bir daha
karşılaştım. (…) Bir iki dakika büyülenmiş gibi bu manzaraya baktığımı hatırlıyorum.” (Tanpınar, 2006: 291)
Hayatının ilerleyen dönemlerinde, Freud’un ve Valery’nin rüya çözümlemeleri, ona sanat
alanında yeni imkânlar açmıştır. Rüya âlemi, onun için, insanın kendisini bütün imkanlarıyla,
duygularıyla, düşünceleriyle, tam olarak kısıtlanmadan gerçekleştirebilme alanıdır. (Çetin,
2006: 152) Ayrıca Bergson’un mazi ve zaman fikrinin de bu rüya âleminin kuruluşunda önemli
bir katkısı bulunmaktadır. Zamanın dışına çıkma fikri, hayal ile rüyayı birleştirir ve bir nevi
kaçış sağlar. Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın dış aleme ait varlık veya manzaraları tasvir eden
şiirlerinde dahi, imajlar vasıtasıyla basit realiteyi değiştirerek bir masal, bir rüya alemi haline
getirdiğini ve sembolleştirdiğini belirtir. “Antalyalı Genç Kıza” adlı mektubunda, rüyanın kendisinden ziyade şiir anlayışında, bazı rüyalara refakat eden duygunun mühim olduğunu ifade
etmiştir. (Coşkun, 2010: 35)
Tanpınar’ın uyku ve rüya haline bakışını ve bu hal ile uyanık hal arasında belirlediği farkları, kendisinin şu sözleriyle açıklamak mümkündür: Uyku ve rüya, ruhtur, yıldızdır, zamandır,
geniş imkanlıdır, daha kesiftir, hızlıdır, tesadüfe bağlıdır. Uyanık hayat maddedir, yıldızdır,
zamandır, dar imkânlıdır, az kesiftir, yavaştır, mantıklı ve aklidir, deterministtir. Kavramlar
arasındaki zıtlık birbirini tamamlar. Bu zıtlık ritmiktir; toplamı ise kozmik nizamdır. Dolayısıyla kozmik nizamın bu zıtlıktan kaynaklanan bir ritmi vardır. (Akt. Şahin, 2012: 199)
İçinde yaşanılan somut, katı, karanlık, çerçevesi belli, sınırlı, dar, sonlu bu dünya hayatına,
bu şehâdet âlemine karşı çıkarılan dünya, sanatçının her anlamda manevra imkânlarına açık
soyut, sınırsız, sonsuz, çerçevesiz, kuralsız, kaidesiz, saf, temiz, saydam bir dünyadır. Tanpınar
bu somut ve soyut iki dünya arasında gider ve gelir. (Çetin, 2006: 152) Uyanık hayatı nesirleriyle, sıklıkla da romanlarıyla, rüya âlemini şiirle ifade etmeye çalışır. Rüyada sınır ve sayı kavramları olmadığı için şaire sonsuz bir özgürlük alanı sağlar. (Çetin, 2006: 153) Rüya, Tanpınar’ın
kaçış alanı gibidir. Ölümün korkunçluğundan, gerçek hayatın realitesinden rüya sayesinde
uzaklaşılabilir.
Tanpınar, şiirine yansıyan asıl büyük tesir olarak Fransız şiirini ve dolayısıyla Baudelaire,
Mallarme ve Valery’i gösterir. (Tanpınar, 2006: 292) Sembolist birer şair olan bu isimlerin şiirlerini oluşturdukları rüya havası ve bu havanın etkisiyle eşyanın ve eşhasın flu şekillerde çizil-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
142
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
mesinin meydana getirdiği anlam kapalılığı, Tanpınar’ın şiirlerinde rastlanan bir özelliktir. Bu
açıdan beğenmediğini ifade ettiği Ahmet Haşim’e bir adım daha yaklaşmış olur. Haşim şiirlerinde nasıl akşamı çağrıştıran kelimeler seçmeye gayret ettiyse, Tanpınar da şiirlerinde rüya ve
hayali çağrıştıran kelimeler seçmeye gayret etmiştir. Bu kelimeler arasında fecr, ayna, yıldızlar,
deniz gibi kelimeler bulunmaktadır. Rüya kelimesi de pek çok şiirde kendini bu kelimeler gibi
göstermektedir. Tanpınar’ın rüya kavramını içeren şiirleri: “Ne İçindeyim Zamanın”, “Yavaş
Yavaş Aydınlanan”, “Şiir”, “Bir Heykel İçin”, “Bir Gül Tazeliği”, “Sesin”, “Bir Gül Bu Karanlıklarda”, “Gezinti”, “Her Şey Yerli Yerinde”, “Ayna”, “Uyku Sularında”, “Bursa’da Zaman”, “Bir
Gün İcadiye’de”, “Ey Kartal Bakışlı”, “Dönüş”, “Gül”, “Bırak Aydınlığa”, “Akşam”, “Deniz”,
“Eşik”, “Zaman Kırıntıları”, “Altın Güzeldir”, “Boğaz’da Gece”, “Leyla”, “Yolculuk”. Bunlarla
beraber isimsiz dört şiirde daha rüya kavramı kendini göstermektedir.
Şair “Yavaş Yavaş Aydınlanan” adlı şiirinde deniz altı ve gökyüzü âleminin şairi kendine
doğru çektiği bir şahıs konumundadır. Zaman gece vaktini göstermekte ve yıldızlar halen gökyüzündedir; ancak birazdan şafak sökecek ve ortalık aydınlanacak, dolayısıyla yıldızlar da yavaş yavaş kaybolacaklardır. Arıların böceklerin, yani doğada yaşayan canlıların birer birer uyanışına şahit olunur. “Altın bir tas”, “kızıl bir meyva” gibi, güneş kendini yavaş yavaş göstermektedir. Hayat bir devinim halinde akmakta, rüyalar sona ermekte ve âlem aydınlığa bürünmektedir:
“Aydınlığın hendesesi
Sonsuzluk bahçendedir senin;
Dinleyin geliyor sesi
Arılarla böceklerin!
(…)
Ey eşiğinde bir ânın
Durmadan değişen şeyler!
Baş ucunda her rüyanın
Bu aydınlık oyun bekler…” (Tanpınar, 2014: 25-26)
“Bir Gül Tazeliği” adlı şiirde, mevsim yaz mevsimidir. Yaz mevsiminin sabah vakitlerinde,
gün henüz ağarırken, insan, içinde var olduğu halin huzuru ve rahatlığı içinde, mevsimin güneşli ve sıcak havasının da etkisiyle, çoğunlukla mahmur ve uykulu olur. Bu uyku hali, art arda
rüyalar görülmesine yol açar. Dalga sesleri, meltem esintileri eşliğinde, oldukça rahatlatıcı ve
dinlendirici zamanlardır. Huzurlu insanın güzel rüyalar görmesi olağan bir hâldir. Şair, şiirin
ikinci kısmında, bu hallerin aksini yaşadığı zamanlar geçirdiğini de ifade etmektedir. Nice yaz
akşamında, güneşlerin battığını görmüş, mutlu günlerin sona erdiğine şahitlik etmiştir. Bu
üzüntüler, şair için adeta bir kader, bir alın yazısı haline gelmiştir:
“Kaç akşam seyrettim bu sahilde ben
Bulutların solgun menekşesinden
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
143
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Kaç güneş çırpındı kanlar içinde,
Yosun bahçelerin uzak vehminde;
Sesler erişilmez ufuklar gibi
İmkansız sularda tutuşan bir gemi,
Uçan güvercinler avucumuzdan
Ayrılmayan kader baş ucumuzdan.” (Tanpınar, 2014: 36)
“Sesin” adlı şiirde şair, sevgilinin ses tonuna olan hayranlığını ve özlemini dile getirmekte.
Sevgilinin sesi, şair için bir yaşama sevinci ve yaşama sebebidir. O ses, bir süredir duyulamamıştır ve şairde hasret hali söz konusudur. Her sembolist şair gibi, gece vakitlerine hayran olduğu bilinen şair, yalnızlık çektiği gece vakitlerinde sevgilinin sesine sarılmaktadır. Bu bakımdan ses, şairin gecesinde, onu aydınlatan yıldızlar gibidir. Sevgilinin sesi akan bir su gibidir.
Şair, bu sese uzun zamandır hasret durumdadır ve dudakları bu hasretten / susuzluktan çatlamış durumdadır. Göreceği / duyacağı her yerde o sesin / suyun saf billuruna doğru koşacaktır.
Fakat bütün bu sahnelerin ani bir uyanışla, bir rüya olduğunun farkına varılır. Uykuya dalmadan görülen bu rüya, bir hülya ya da hayal olarak da adlandırılabilir:
“Sesin yıldızlı gecemdir
Baş ucumda geniş, sonsuz
Dalgalanır derinleşir;
Akan deremdir ben susuz
Çatlamış dudaklarımla
Koşarım saf billuruna…
Sonra irkilirim birden
Bittiği an bu rüyanın,
Geçmiş gibi, fark etmeden
Öbür yüzüne aynanın…” (Tanpınar, 2014: 39)
Şair, “Bir Gün İcadiye’de” şiiri İstanbul’un mahallelerinden biri olan İcadiye yahut Sultantepe’de geçer. İkinci tekil şahsa seslenen şair, şahsın, bir gün İstanbul’un bu mahallesinden geçerken, duyduğu bir beste sebebiyle oldukça etkilenebileceğini, bu etkilenişin geçmişi hatırlatan,
sonsuz ve büyülü bir etki olacağını ifade etmektedir. O an, ömrün boşa geçen bir rüya olduğunun farkına varılacağını belirten şair, rüyadan uyanmakla her şeyin boş olduğunu anlamak
arasında yakın bir ilişki olacağını söyler. Yaşanan pek çok şey değişmiş, akşamlar bile bir başka
hava kazanmıştır. İkinci tekil şahısla, şairin arasındaki aşk küllenmiş, harap mezarlıklardaki
ölülerin rüyalarına benzemiştir. Aslında ölen, geçen zamanın ta kendisidir:
“Belki en hülyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların,
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
144
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Her ufku tek başına bekleyen eski çamlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin rüyası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka! ” (Tanpınar, 2014: 56)
“Boğaz’da Gece” şiirinde şair, zamandan münezzeh bir şekilde boğazda, İstanbul’dadır.
Elinde bir Burgoyn şarabıyla denizi seyretmektedir. Sanki dalgaların arasından bir anda bir
kadın peyda oluverir. Bu kadın siyah, lacivert renkleri üzerinde taşıyan bir kadındır ve bu bir
anlık yaşamında yaşar, sever ve ölür. Böylece kadının var oluşu ve yok oluşu kısaca özetlenmiş
olur. Şair, denizi seyrederken muhayyilesine bu kadın uğrar ve anıları hatırlatıp birden yok
oluverir. Bu anıların Paris’te yaşanmış olması muhtemeldir; çünkü şair, o an içinde Paris ve
İstanbul arasında , bir rüya halinde, gidip gelmektedir:
“Bu eski Burgoyn şarabı sert
ve buruk lezzetinde
145
yavaş yavaş ve adım adım
yumuşak bir gece gibi ilerliyor bende.
sanki ömrümü baştan başa toparlayan
bir rüyanın ortasındayım
iki sevgilim Paris ve İstanbul
el ele raksediyorlar derinde,
bütün yazlarımın bahçesinde” (Tanpınar, 2014: 88)
Tanpınar’ın Şiirlerinde Zaman
Mehmet Kaplan’a göre Tanpınar’ın başlıca özelliği, zamanı bir bütün olarak ele alması ve
hemen hemen her meseleyi tarihî bir perspektif içinde düşünmesidir. (Kaplan, 2015: 198) Tanpınar’ın zaman anlayışı hakkında Sabahattin Eyüboğlu şunları söylemektedir: “Yalnız zaman
kırıntıları sözü üstünde durmakla Tanpınar’ın varlığı zamanla bir saydığını görürsünüz… Bununla beraber Tanpınar’ın şiirinde bir geçmiş zaman özlemi bulamazsınız. Aradığı şey eski
günler, yitirilmiş cennetler değil, bugün yaşadığı ânın zaman yüklü olmasıdır. Bu bakımdan
Yahya Kemal’den ayrılıp daha çok Ahmet Haşim’le uzlaşır. Bir kuyumcu titizliği ile silip parlattığı anılarında yakınan, vahlanan bir lirizm değil bir sır çözme kaygısı, bir alşimist çabası var
gibidir. Tanpınar için zamanı yaşamak çağını yaşamak değildir.” (Çandır, 2013: 190)
Zamanı bir bütün olarak ele almak ne demektir? Bu soru şöyle yanıtlanabilir: İnsanın içinde
yaşadığı gerçek zaman, şehadet âleminin de yaşandığı, geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman olmak üzere üçe bölünen fiziksel bir zamandır. Fakat bu ayrım Tanpınar’da yoktur. O zamanda
bölünmeyi kabul etmez. Ona göre zaman öncesiz ve sonrasız bir bütünlüktür. O, fiziksel zamanın değil ruhsal zamanın yaşayıcısıdır. Fiziksel zaman hapsedici iken ruhsal zaman özgürleştirici bir zamandır. Tanpınar’ın kendince oluşturduğu bu zaman mefhumunun sebebi, Berg-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
son’un fikirleridir. Bergson’a göre zaman, kendi kendine oluşmuş bir olgudur. Varlığı başka bir
sebebe bağlı olmayan bu mefhum, bütün varlık ve olaylardan önce oluşmuş, kendinden sonraki
bütün hayatların, varlıkların ve olayların kaynağı, belirleyicisi olan bir mefhumdur. Bu görüş
İbn-i Ravendî’nin öncülük ettiği dehrîlerin de görüşüne benzemektedir. Bu görüşe göre de zaman kutsanmış, diğer yaratılan tüm varlıklar da zaman sayesinde yaratılmışlardır. (Çetin, 2006:
164)
Tam bir zaman-kurucu (time-binder) olarak tanımlanan Tanpınar (Korkmaz, 2007: 279), şiirlerinde zaman kavramını birçok kez ele almıştır. Birçok şiirinin sadece adı bile zaman ile ilgilidir. Bunlar arasında “Ne İçindeyim Zamanın”, “Sabah”, “Sabaha Karşı”, “Yollar Çok Erken”,
“Bütün Yaz”, “Karışan Saatler İçinde” gösterilebilir. (Korkut, 2009: 126) Bunların yanı sıra zamanı çağrıştıracak pek çok kelime de şiirlerin içinde kendine yer bulur: Yaz, kış, gece, şafak,
aydınlık, karanlık, sabah, akşam, sonbahar, mevsim, sene, erken, geç, saat, gün vb.. (Çandır,
2013: 190) Şiirlerde geçen zaman mefhumu, çoğunlukla nesnel ve kültürel bir zaman kimliğindedir, oysa neredeyse her şiirde içten içe, öznel bir zaman anlayışı kendini hissettirmektedir. Bu
anlayış, düşsel ve tinsel özellikler gösterir. Bu özellikler sayesinde zaman, gerçekten bir anda
düşe, kesintisiz düz bir anlatımdan şiirsel anlatıma geçişle sağlanır. Bunun sebebi uykuya yakın
bir rüya durumunda olmak ile açıklanabilir. Dolayısıyla Tanpınar’ın şiirlerinde rüya ve zaman
arasında sürekli bir ilişkiden söz edilebilir. (Korkut, 2009: 126)
Tanpınar’ın zaman konusunda sık sık bahsettiği ân, öznenin oluşa ve oluşun başlangıcına
katıldığı bir zaman birimidir. Onun aradığı geçmiş zaman değildir, geçmiş zamana özlem
duymaz, eski günleri yitirilip giden anıları aramaz. Bu yönüyle Yahya Kemal’den ayrılır. Onun
aradığı, yaşadığı ânın zaman yüklü olmasıdır. (Balcı, 2009: 11) O şiirinde sürekli iki farklı dünyadan bahsetmektedir. Bu dünyalar somut, bilindik dünya ile Mehmet Kaplan’ın “içinde kozmos halinin yaşandığını” söylediği soyut bir dünyadır. Bu iki dünyanın zamansal boyutları
birbirinden farklıdır ve soyut olan dünyaya zaman algısı sayesinde kapı açılabilmektedir. Dolayısıyla bu iki dünyanın arasında, “eşiğinde” kalan şair için zaman bir anahtar gibidir. Yani
Tanpınar’ın zaman algısıyla, eşikte olma durumunun da yakından bir ilgisi vardır. Zaman sayesinde eşiği aşarak soyut dünyaya varan kişi, adeta bir rüya haline bürünür ve hem zamandan, hem mekândan hem de rüyadan münezzeh bir hale bürünür. Oysa bunların her biri aynı
zamanda halen devrededir de. (Asna, 2015: 6)
Onun şiirlerinde sanki normal gideğenliğinde olan (başlangıçtan sonsuzluğa doğru ilerleyen) nesnel bir zamanın karşısında, öznel zamana geçiş yapmış tek bir insanın varlığı söz konusudur. Bu öznel zaman ise, şiirlerde bazen canlı, bazen sıvı, bazen de somut özellik kazanmış
bir varlık gibi anlatılmıştır. Örnek vermek gerekirse: “Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman” ( “Her Şey Yerli Yerinde”: Tanpınar, 2014: 44), “Savruluyor yüzü, çılgın kolları / Yarattığı
zaman bahçelerinde.” ( “Raks”: Tanpınar, 2014: 62), “Ey bitmek bilmeyen hıncı zamanın” (
“Musiki” : Tanpınar, 2014: 47) “Billûr bir âvîze Bursa’da Zaman” (Bursa’da Zaman: Tanpınar,
2014: 55) Bu örneklerde de görüldüğü gibi Tanpınar’ın zamanı tanımlayışı kimi zaman izlenimci kimi zaman da kübist nitelikler taşımaktadır. Zaman bazen bir bahçe gibi renkli, çeşitli ve çok
yönlü iken bazen de savrulan, kırılıp dökülen bir varlık haline gelir. Kelime uzamsal kullanılı-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
146
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
şına göre incelendiğinde de , şiirlerdeki diğer kelimelerle en çok ilişkisel bağ kuran kelime olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. (Korkut, 2009: 127)
Şairin zaman kavramını içeren şiirleri: “Ne İçindeyim Zamanın”, “Yavaş Yavaş Aydınlanan”, “Bendedir Korkusu”, “Şiir”, “Uyanma”, “Selam Olsun”, “Siyah Atlar”, “Bir Heykel İçin”,
“Bir Gül Bu Karanlıklarda”, “Her Şey Yerli Yerinde”, “Musiki”, “Ayna”, “Bursa’da Zaman”,
“Bir Gün İcadiye’de”, “Raks”, “Zaman Kırıntıları”, “Üst Üste”, “Sonbahar”, “Senenin Son Gecesi” şiirleridir.
Şair, “Bendedir Korkusu” adlı şiirinde, zamanı susamış bir ceylana benzetmektedir. Şair hayat sürerken biten ve artık geçmişe ait olan bazı şeylerin korkusunu hissetmektedir. Fecri çelikten gagalarında taşıyan mavi bir kartal olmuştur. Hayatsa, kartalın pençelerine asılı bir zümrüt
gibi ulaşılmaz ve değerlidir. Susamış bir ceylan nasıl arayışta ve çare peşinde ise, şairin içinde
olduğunu hissettiği zaman da öyle arayış ve çare peşinde koşulan bir zamandır:
Bendedir korkusu biten şeylerin
Çelik gagasında fecri taşıyan
Mavi kartal benim..
Pençelerimde
Asılmış bir zümrüt gibidir hayat
Sonsuzluk ısırır güzel kavsimde
Susamış bir ceylan gibi zaman! (Tanpınar, 2014: 27)
“Uyanma” adlı şiirde, şairin yaşadığı pek çok tecrübe kazandırıcı günlerin gecelerin ardından adeta bir uyanış hali içine girmesi ve bu hali tasvir etmesi söz konusudur. Ömrün tenha
saatinin yaşandığı bir akşamdır ve gün artık uzak servilerin ardında kalmıştır. Her şey olup
bitmiştir. Dalında yanık türküler söyleyen bir bülbülün yaşadığı bir bahar bahçesidir soyut
dünya. Vakit şafak vaktine yaklaşmakta ve güneş bir gülün üzerindeki ateşten bir çember gibi
yükselmektedir:
Bu akşam, bu tenha saati ömrün,
Uzak servilerin arkasında gün.
Bu güneş döşenmiş bahar bahçesi,
Suyun uzaklaşan, yaklaşan sesi.
Ve yanık türküsü dalda bülbülün
Ateşten çemberi üstünde gülün. (Tanpınar, 2014: 29)
“Musiki” adlı şiirde şairin yine bir uyanış hali içinde olduğu görülür. Ancak bu kez uyanış,
yeni bir sabaha değil, içinde bulunulan halden uyanış, bazı şeyleri fark ediş şeklindedir. Vakit
yine akşamdır. Bu haliyle şiirin Ahmet Haşim’in sembolist şiirlerine benzediği yargısına ulaşılabilir. Nitekim şiirde kadeh, gemi, çeşme, altın uçurum gibi semboller kullanılmaktadır. Za-
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
147
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
man, bu şiirde şaire karşı hınç besleyen bir varlığa benzetilmektedir. İçinde bulunduğu halden
usanan şair, her şeyin sanki ona karşı birleştiğini ve ona düşmanlık besleyen engeller haline
geldiğini belirtir. Fakat bu şeyler, şairin dışında gelişen faktörler değildir. Şair kendi kendine bu
engelleri yaratmış, içinde beslemiştir:
Kimdir yıkananlar bu loş çeşmede
Tekrar doğar gibi ay ışığından?
Bir altın uçurum derinleşmede
Ve meçhule doğru süzüldü kervan
Ey bitmek bilmeyen hıncı zamanın
Her şey bana karşı kendi içimde,
Renk ve büyüsüyle bakışlarının
Musiki hâtıran gibi peşimde. (Tanpınar, 2014: 47)
Tanpınar, “Raks” adlı şiirinde beyaz tenli ve çıplak bir kadının raksını tasvir etmektedir. Tılsımlı bir güzelliğe sahip olan ve sanki yıldızlardan gelmiş bulunan bu kadın, arkasına ritmin
rüzgarını da alarak raks etmektedir. Bu raks öyle başarılıdır ki sanki bir gül kasırgasını andırır.
Gül kasırgası kadının raks ederken etrafa yaydığı güzel kokuları ifade etmek için kullanılmış
bir benzetmedir. Zaman bu şiirde kadının dans ettiği bir bahçe olarak anlatılmıştır. An be an
zamanın değişimiyle kadının hareketleri de değişir:
Ve gülümseyerek öyle derinden
Her lahza başka şey ve hep kendisi,
Bir başka yıldızdan ve alevden
Ânın ve hareketin mucizesi,
Arkasında ritmin geniş rüzgârı
Bir gül kasırgası gibi enginde,
Savruluyor yüzü, çılgın kolları
Yarattığı zaman bahçelerinde.
Her an değişiyor yelken, gül, kanat
Bütün burçlarıyla uzanmış gece
Defneler önünde
Şaha kalkan at
Zihnin eşiğinde ürkek düşünce, (Tanpınar, 2014: 62)
Şairin Antalya’nın denizine ithaf ettiği “Sonbahar” şiiri, yaz mevsiminin incisi olan Antalya’yı ve sahiller, sonbahar mevsiminde tasvir etmektedir. Dolayısıyla deniz ve sahiller yaz
mevsiminin aksine, sonbaharın da vesilesiyle, bir yas mevsiminde gibidir.Yazın insana verdiği
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
148
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
neşe, yaşama sevinci ve mutluluğun yerini karamsarlık, şüphe, korku ve bedbinlik almıştır. Yaz
adeta bir heykel gibi çökmekte ve yaprak dökümlerinin de etkisiyle zaman iyiden iyiye hazan
mevsimine doğru ilerlemektedir. Şair bu şiirde denizle konuşur, dertleşir, ona bu yorgun ve
hasta gibi görünen halinin sebeplerini sorar:
Sahillerin yasda, ufkun bütün sis;
Deniz, bu akşam bir matemin mi var?
Sularında soldu son açan nergis,
Yaza mersiye mi ufkunda rüzgâr?
Ne yorgun inliyor sahilde sesin!
Ruhunun hicranı akşamla eş mi?
Neye veremli bir hasta gibisin,
Ruhunla ıstırap mı yoksa kardeş mi?
(…)
Vahşetle tutuşan gözlerinde kin
Mevsim mi bu geçen yoksa ölüm mü?
Yolunda can veren hüzünlü, bitkin
Bir gölgedir şimdi yaprak dökümü. (Tanpınar, 2014: 107)
Tanpınar’ın Şiirlerinde Eşik
Tanpınar, birçok araştırmacının da belirlediği ve açıkladığı gibi “eşikte” yaşayan bir insandır. Eşik kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “kapı boşluğunun alt yanında bulunan
basamak” olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda “ başlangıç noktası, başlangıç yeri, yakını”
olarak da nitelendirilir. Eşikte olan bir insan nasıl hisseder ve Tanpınar, neyin eşiğindedir? Bu
sorulara yanıt olarak şunlar söylenebilir: Eşikte olan insan ikilem içindedir. Kararsız ve hangi
tarafı seçeceğini bilmeden yaşar. Geçmişte bıraktığı tüm yaşantılar, alışkanlıklar halen aklındadır; ancak o yeni bir yöne doğru dönmüş, bu yeni yönün özelliklerinin farkına varmış; ancak
adım atmak için cesaretini tam toplayamamış bir insandır. Tanpınar, hayatındaki pek çok ikilikten dolayı eşikte yaşamaya kendini alıştırmış bir kişiliğe sahiptir. Bu kişilik özelliğini pek çok
şiirine de yansıtmıştır. İçinde bulunulan zamandan manevî, bütünlüklü bir zamana geçiş arayışı, isteği; içinde bulunulan dünyadan sanal olarak adlandırılabilecek, bütünlüklü bir zamanın
yaşandığı başka bir dünyaya ulaşma isteği; eski değerlerden kopmadan ama eski değerlerden
uzaklaşarak yeni değer yargılarına ulaşma ve o yargılara hakim olma isteği yani gelenekçilik ile
modernitenin kavşağında kala kalış, hayatın hem zevkini hem de ıstırabını yaşamanın oluşturduğu zıtlık onun yaşadığı eşikte olma halinin örneklerinden bazılarıdır.
Tanpınar’ın eşik kavramını kullanmasının nedenlerinden biri Tanzimat dönemiyle başlayan
süreçte modernizmi ve medeniyet değişimini içselleştiremeyen insanların ikilik içinde kalmasıdır. (Karçığa, 2014: 135) Bu bakımdan Bir huzursuzluğun romanı Huzur’da (Moran, 2007: 269),
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, “Sahnenin Dışındakiler” ve “Abdullah Efendi’nin Rüyaları” adlı
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
149
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
romanlarının tamamında, iki medeniyet arasına sıkışıp kalmış, gerçekle hayal, uykuyla uyanıklık arasında gidip gelen roman kişileri oluşturmuştur. O eşikte yaşamaktan adeta mutludur;
çünkü eşik belirsizdir. Sıkı kurallara bağlı kalınabilecek bir nokta değildir. Eşiğe ulaşmayı hedefler; çünkü eşik ona, sığınabileceği ya da kaçabileceği bir liman gibi gelmektedir. “Mizacı
itibariyle dış âlemin uyarılarını kuvvetle hisseden Tanpınar’da duyularını imajlar hâline sokan
bir muhayyile gücü vardır. O dış âlemin güzellikleri kadar, rüyaların esrarlı dünyasını seyretmekten de hoşlanır. Buna “eşikte durmak veya yaşamak” adını verebiliriz. Gerçek olan hangisidir? Duyuların bize bildirdiği dış dünya mı, yoksa hülya ve rüyaların sezdirdiği başka bir
âlem mi? “ (Kaplan, 2001: 126) Genel olarak onun şiirlerine bakıldığında eşikte olma hali iç alem
ile dış alem arasında kalmışlık ile daha yakından ilgilidir. Yaşadığı dönemin de bu arada kalmışlık hâline çok müsait olduğu ortadadır. Bu hâl, giderek Tanpınar’ın kişilik özelliklerine daha
da siner ve Tanpınar, gündelik yaşamında da bu hâle bürünür. Hilmi Ziya Ülken, Tanpınar için
şunları söyler : “İki Hamdi vardı. İfade edilemezi yaşayan ve gerçeği mühendis gibi gören. Birinde şair, ötekinde muhakemeci idi. İkincisine geçtiği zaman hadiseleri berraklığıyla görür ve
bir kadı gibi muhakeme ederdi. Şair ve âlim iki şahsiyeti bu iki insan paylaştığı zaman onu
rahat rahat takip edebilirdik. Fakat bazen bu iki insan yan yana gelir ve boğuşurdu. Aynı
hikâyede aynı nesirde, iki dünya görüşü, iki dünya stili birbirini kovalar, şairden muhakemeciye geçiş bizi şaşırtırdı. Bazen de üçüncü bir Hamdi beliriverir: Hadiselerin katılığından rahatsız
olan şair kendi gündelik varlığına ve dünyaya istihzanın acı neşterini batırır, yumuşak latifeden
hicve kadar bunun her çeşidini kullanırdı. Ama ayrıca sosyal hayatta da iki Hamdi vardı: Bir
kılıksız öteki şık, biri perişan öteki muntazam, biri kanaatkâr öteki haris, biri rahatına düşkün
öteki son derece çalışkan, biri zayıf ve dermansız, öteki kudretli ve iradeli. Bu iki Hamdi sanki
ruhla beden gibi yan yana yaşar, birbiriyle dövüşür, bir türlü ahenge giremezdi. Aynı ikilik
yakınlarına son derece bağlı, vefalı ve sorumlu olan Hamdi ile kendine karşı bile alakasız Hamdi arasında görülmez miydi?” (Akt. Karçığa, 2014: 136-137)
Tanpınar’ın eşik kavramını içeren şiirleri şunlardır: “Sabah”, “Yavaş Yavaş Aydınlanan”,
“Bütün Yaz”, “Bir Gün İcadiye’de”, “Deniz”, “Raks”, “Eşik”, “Zaman Kırıntıları”, “İnsanlar
Arasında”, “Yolculuk”, “Yağmur”, “Hangi Eşikte” ve “Ölüler”.
Şair “Bütün Yaz” adlı şiirinde, küçük bir bahçede, büyük mutluluklar yaşanan bir yaz mevsiminin ardından duyulan üzüntü ve özlemi anlatmaktadır. Sevgili ile yaşanan mehtaplı gecelerde, şair, kendini çözülmez bilmeceler içinde hapsolmuş hissetmektedir:
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Biz çözülmez bilmecede. (Tanpınar, 2014: 45)
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
150
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Şair, “Deniz” adlı şiirinde, gurbet gecelerini yaşarken sayıkladığı ve en çok özlediği şeylerin
başında denizi söyler.Yarım kalmış bir rüya hâlinde bulunan şair, yine zamandan münezzehtir.
Yine o akşam hatırasına denizi getirmiş, denizin ona hissettirdiği özgürlük hissine hasret duymaya başlamıştır:
Sayıkladığım deniz gurbet gecelerinde,
Sevinci, gür hiddeti içimde hiç susmayan,
Bu akşam yine geldin, gülümsedin derinde
Bin elmas parıltısı ve mahrem mırıltıdan.
Çok güzel bir uykudan uyanmış gibi mahmur
Ve hâlâ eşiğinde yarım kalmış rüyanın;
Düşündün, hatırladın, bakışların hülya, nur,
Harap kovuklarında yalı rıhtımlarının. (Tanpınar, 2014: 61)
“Eşik” şiirinde, sadece şair değil onun etrafındaki varlıklar da bir eşik hâli içerisindedir. Bu
özelliklerini şairin içinde bulunduğu ruh hâlinden alır ve etkilenirler. Varlıkların canlı veya
cansız olmaları önemli değildir. Şairin hayatında şu veya bu şekilde bulunmaları yeterlidir:
Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
Göğsünde kanayan bir zaman gülü
Mahzun bakışlarla dinler derinde
Olup olmamanın eşiklerinde (Tanpınar, 2014: 68)
Birçok başlıksız parçadan oluşan ve kısım kısım yazılan “Ölüler” şiirinde şair, eşikte olmayı
sihirli ve insana haz veren bir durum olarak niteler. Rüya, hülya hâli ve zamanın karışmışlığı ile
eşikte bulunma hâlinin birbirine teması bu şiirde rahatlıkla görülebilir:
Ben son parçası çok güzel bir rüyanın
Vakitsiz uyandıkları için
Bir türlü yolunu bulamayan
Alaca karanlıkta
Ve birden siniveren kıvrımlarında
Bu lamba, bu yatak, bir oyuna
Çok benzeyen değişmelerin
Artık bende bile kalmayan hayali…
Ne güzeldi sihirli eşikte. (Tanpınar, 2014: 158)
Sonuç
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
151
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Melih Cevdet Anday, Tanpınar’ın şiiri için, “Tanpınar’ın şiiri, bizim yaşadığımız akımlar
içinde taşıdığı çeşitli nesneleri ivecenlikle kapmış götüren bir suyun hızından ayrı düşerek,
nasılsa bir çalılığa, bir taşa takılıp kalmış, oracıkta tek başına direnen pırıl pırıl, ama gözlerden
uzak bir çiçeğe benzerdi.” (Korkud, 1970: 12) demiştir.
Çocukluğunda ailesiyle birlikte yaşadığı Kerkük’ten ayrılışı, annesini kaybedişi gibi sebepler, şairi, yazdığı şiirlerde Ahmet Haşim tarzına yaklaştırır. Onun gibi sembolist, empresyonist
şiirler yazmaya başlayan şair, Ergani madeninde ve Antalya’da bir mağarada gördükleriyle
türlü şiirsel etkilenişler yaşar. İlk şiirlerinde Ahmet Haşim etkisinin yanı sıra Yahya Kemal hayranlığı da görülür. Hatta Yahya Kemal’in Dergâh dergisinde şiirleri yayımlanmaya başlar.
Gençlik döneminde Gerard de Nerval, Valery, Mallarme, Baudelaire, Apollinaire, Poe gibi şairlerden ve Dostoyevski, Proust, Goethe gibi roman yazarlarından etkilendiği bilinir. Freud, Jung,
Bergson ve Bachelard ise yazdıklarının ana eksenini oluşturan kavramları belirleyen isimlerdir.
Freud’un psikanaliz ve bilinç akışı tekniği, Bergson’un élan vital ve durée düşünceleri onun
şiirlerine rüya, zaman ve eşik kavramlarını yerleştirir.
Tanpınar’a göre şiir bir sarhoşluk ve vecd halidir. Bu hâlde olan şairin estetik haz uyandırmaktan başka bir çabası olmamalıdır. Şiirin dili nesrin dilinden farklıdır. O şiirde mananın kapalı olması gerektiğini düşünen şairlerdendir. Başlangıçta hece ölçüsünü kullanmayı tercih
etmiş, hayatının ilerleyen dönemlerinde serbest nazma geçiş yapmıştır.
Tanpınar, şiirlerinin çoğunda bir rüya halindedir. Bu hâl şu anki yaşanan zamanda gerçekleşmez. Rüya hâli, onu bu yaşamdan ve zamandan uzaklaştırır, geçmiş – gelecek ve şimdinin
olmadığı bütünlüklü, parçalanamaz, bir sanal zamana doğru götürür. Şair böylece içinde olduğu zaman ve hâlden kaçışı sağlar. Bu kaçış sırasında şair bir eşikte gibidir. Bu eşik, şairin yaşadığı pek çok ikilemin özetidir. Kökü mazide olan bir âti olmaya çalışan Tanpınar, gelenek ile
modern olanın arasında kalmış, doğu ve batı kültürünün ortasında kendini bulmuş bir şairdir.
Bu özelliğini sadece şiirlerinde değil romanlarında ve roman kişilerinin kişilik yapılarında görmek de mümkündür. Musiki ve mimari de şairin bu hisleri yaşamasında yardımcı etkenler
olmuştur.
Tanpınar’ın bütün eserleri adeta birbirine bağlı gibidir. O her eserini kendi içinde bir bütün
olarak yazmakla birlikte, bütün eserlerinin oluşturduğu büyük bütünün de parçaları olmasını
istemiştir. (Enginün, 2012b: 519) Zaman konusunda da bütünlüklü bir anlayışı oluşturan ve
kabul eden şair, bu bütünlüklü zamanda, bir rüya veya vecd hâli içinde, bir eşikte durmaktadır.
Şiirlerinin oldukça büyük bir kısmı da bu atmosfer içinde yazılmıştır.
KAYNAKLAR
Asiltürk, Baki, (2012). Tanpınar’ın Mektup ve Günlüklerinde Şiirle İlgili Düşünceleri, TYB Akademi Dil Edebiyat ve Sosyal Bilimler Dergisi, İstanbul.
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
152
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Rüya, Zaman ve Eşik Kavramları ve Bu Kavramların
Birbirleriyle İlişkileri
Asna, Burçin, (2015). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” Adlı Şiirinde İmgeye
Dayalı Felsefik Yaklaşımlar, Siirt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Siirt.
Balcı, Yunus, (2009). Bir Sanatkârın Bilim Adamı Olarak Portresi: Ahmet Hamdi Tanpınar,
Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4 / 1-I Winter, 2009, p.5-28, ANKARA / TURKEY
Coşkun, Betül, (2010). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Poetikasının Temel Yapı Taşı Olarak Rüya,
Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, İstanbul.
Çandır, Kazım, (2013). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiir Hakkındaki Düşünceleri, KAREFAD
Karatekin Edebiyat Fakültesi Dergisi, Çankırı.
Çetin, Nurullah, (2006). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri, Hece Aylık Edebiyat Dergisi, Ankara.
Enginün, İnci; Kerman, Zeynep, (2007). Ahmet Hamdi Tanpınar, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Enginün, İnci, (2008). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Enginün, İnci, (2012a). Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Enginün, İnci, (2012b). Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları 2, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Kaplan, Mehmet, (2015). Yavaş Yavaş Aydınlanan Tanpınar, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Kaplan, Mehmet, (2001). Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Karçığa, Servet, (2014). Tanpınar’ın Şiirlerinde Eşik Kavramı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Ordu.
Korkmaz, Ramazan, (2007). Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı 1830- 2000, Grafiker Yayınları, Ankara.
Korkud, Refik, (1970). Türk Edebiyatında Şairler ve Yazarlar, İş Matbaacılık, Ankara.
Korkut, Ece, (2009). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiir Dili ve Evreni, Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara.
Moran, Berna, (2007). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, İstanbul.
Necatigil, Behçet, (2007). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul.
Özer, Elif Emine, (2006). Tanpınar’ın Şiir Anlayışı ve Şiirinin Kaynakları Üzerinde Bir İnceleme, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Denizli.
Sakallı, Cemal, (2012). Edebiyat Tarihçisi Olarak Tanpınar, Mersin Üniversitesi Dil ve Edebiyat
Dergisi, Mersin.
Şahin, İbrahim, (2012). Ahmet Hamdi Tanpınar, Haz ve Günah, Bir Tanpınar Yorumu, Kapı
Yayınları, İstanbul.
Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2006). Antalya’lı Genç Kıza, Hece Aylık Edebiyat Dergisi, Ankara.
Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2011). Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2014). Bütün Şiirleri, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Tunç, Gökhan, (2009). Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Poetikalarının Değerlendirilmesi, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6 Sayı: 21, Ankara.
Uçman, Abdullah, (2012). Ölümünün 50. Yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’ı Hatırlamak, TYB
Akademi Dil Edebiyat ve Sosyal Bilimler Dergisi, İstanbul.
Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 2, Sayı:3, Mart 2016, s. 137-153
153

Benzer belgeler

Tam Metin - Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi

Tam Metin - Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Valery sayesinde oluşmuştur. Bu yıllar, onun artık gençlik döneminden çıkıp, olgunluk dönemi içine girdiği yıllardır. Tanpınar, Valery’den sanatta ebediliğe, mükemmellik yoluyla ulaşılabileceğini ö...

Detaylı