Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Transkript

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.
 Fukuşima’dan geriye kalanlar: Nükleer endüstrinin cezasını insanlar ödüyor Özet Nükleer endüstrisi, nükleer enerjinin elektrik üretiminde kullanılmaya başlandığından beri korunmuştur ve başarısızlıklarının faturasını tam olarak ödememiştir. Devletler, öyle bir sistem kurdu ki, muazzam kar yapan büyük şirketleri korurken nükleer felaketlerin faturasını ödeyen ve cefasını çeken yine halk oluyor. Mart 2011’de Nükleer Felaket yaşanan Fukushima Daiichi Nükleer Santrali bir kere daha endüstrinin kar ederken halkın bedel ödediğini göstermiştir. Fukushima felaketiyle yüksek miktarda radyasyon yayılmasının ardından yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen, yüzbinlerce insan halen kazadan kaynaklanan radyasyon kirlenmesinin uzun vadeli etkilerine karşı korunmasız. Kaza kurbanlarının günlük hayatları alt üst olmuş durumda. Evlerini, işlerini, çiftliklerini, köylerini ve yaşamayı sevdikleri hayat tarzlarını kaybettiler. İçlerinden pek çoğu halen adil ve zamanında tazminat alamaz durumda. Ancak nükleer endüstrisi halen felaket nedeniyle üstlenmesi gereken sorumlulukları başından savmaya devam ediyor. Söz konusu olan her zamanki gibi iş: nükleer şirketleri nükleer riskler yaratarak para kazanmaya devam ediyor. Nasıl oluyor da, yeni kamusallaştırılan TEPCO Fukushima Santrali’nin yarattığı milyarlarca dolar hasara rağmen nükleer endüstrisinin cebinden bir sent bile çıkmıyor? Nasıl oluyor da Fukushima Nükleer Santralinin inşaatını yapan, malzeme sağlayan ve hizmet veren GE ve Hitachi gibi şirketler halen işlerine sorunsuz bir şekilde devam edebiliyor? Nükleer sektöründe oluşan sistem hatalarının kurbanların çektiği sıkıntıları arttırdığı acı verici bir şekilde ortaya çıktı. Pek çokları tahmin edilemeyen koşullarda hayatta kalmayı başardı, ancak ne evlerine dönebiliyorlar ne de başka bir yerde yeniden yaşamlarını kurabiliyorlar. Bu neden oluyor? Nükleer sorumluluk sistemi endüstriyi korumak ve endüstrinin hatalarından kaynaklanan felaketlerin faturasını halka yüklemek üzerine kurulmuş. Halkı nükleer risklerden korumak için sistemin temelden yenilenmesi ve nükleer endüstrisi hareketleri ve başarısızlıkları konusunda tam sorumlu tutmalıdır. 2012 Şubat ayında, Greenpeace Fukushima’dan Alınan Dersler (The Lessons from Fukushima), Fukushima kazasının temel nedenlerini açıklayan bir rapor hazırladı, burada başarısızlık devlerin kurumsal hatalarına, regülatörlere ve nükleer endüstrisine bağlanmıştı. Hatalar arasında: nükleer riski kabullenmekte başarısızlık, uygun nükleer güvenlik standartlarının yaptırımında başarısız kalınması, acil durumda halkı korumada başarısızlık ve kurbanlara uygun tazminatın verilmesini sağlamada başarısızlık kaydedildi. Greenpeace yeni raporunda nükleer endüstrisinin başarısızlıkları konusunda sorumluluklardan ne şekilde kaçındığını gösteriyor. Nükleer endüstrinin diğerlerinden farklı olarak: büyük, uzun vadeli ve sınır tanımayan felaketlerde kurbanlarının zararlarını tam olarak tazmin etmesi beklenmiyor. Bu raporda Fukushima felaketinin kurbanlarına verilecek tazminatın şimdiki durumu inceleniyor ve nükler kaza durumunda yaşanan sorunlar karşısında sorumluluk açıklarına örnekler veriliyor. Rapor aynı zamanda nükleer tedarikçilerin Fukushima reaktörlerinin arızaları durumunda üstlendikleri rollere bir bakış açısı sunuyor. Bunlara ek olarak bu rapor, endüstrinin iki ana korumasını inceliyor: •
Sorumluluk anlaşmaları ve ulusal kanunlar toplam tazminat miktarını belli bir sınıra bağlıyor ve nükleer tedarikçileri, reaktörlerin inşaat ve işletmesinden kar eden şirketleri her tür sorumluluktan koruyor. Bu durum kurbanlar için ayrılan fonları gerçek bedellerin bir bölümüne endeksleyerek korumaya alıyor ve tedarikçi şirketlerin nükleer riski azaltacak önlemleri almaları için ayrılan teşvik primlerine ekliyor. •
Nükleer tedarik zincirinin katmanları ve karmaşık bağlantılar nedeniyle nükleer tedarikçilerin güvenilmezliğini artıyor. Reaktörün güvenliği açısından önemi olan malzemeden ve servisten yüzlerce farklı tedarikçi sorumlu olmasına rağmen sorun oluştuğunda bu şirketler sorumlu tutulamıyor. İki yıl sonra Fukushima – halkın durumu belirsiz Bu raporun birinci bölümünde Nükleer kaza kurbanlarının adil tazminat için savaşları detaylandırılıyor. Yazar Dr. David McNeil (‘Strong in the Rain: Surviving Japan's Earthquake, Tsunami and Fukushima Nuclear Disaster) ‘Yağmurda güçlü duranlar: Deprem, Tsunami ve Fukushima Nükleer Felaketi’nin yazarlarından ve Japonya muhabiri, Fukushima kazasının ardından devam eden insani sonuçları değerlendiriyor. Tazminat işlemleri ve karşılaşılan çoklu sorunlar konusunda kurbanlar ve gözlemciler hikayelerini anlatıyor. Bayan Kameya (68)’nın dediği gibi: “İnsanlar bu gibi bir durumla karşılaşılınca çok para alacağımızı sanıyor ama yanılıyorlar.” Felaketin sonrasından tahliye edilen 160,000 zorunlu ve onbinlerce gönüllü insan radyoaktif kirlenmeye maruz kalan bölgeden uzaklaştı. Onlar için yeni bir hayata başlamak neredeyse imkansız ve tazminat alma işlemleri karmaşık ve insanların hayatlarını kolaylaştıran türden değil. İnsanlar belirsizlik içinde, geçmişle gelecek arasında sıkışıp kaldırlar. Tazminat işlemleriyle ilgili sorunlar çok fazla: talep işlemleri ertelendi, yapılan aylık ödemeler bırakın yeni bir hayat kurmayı insanların günlük yaşamlarını düzenlemeye yetecek miktarda bile değil. Tazminat almaya herkesin hakkı yok, tazminat talep edebilenlerin de çoğu kaybettikleri evlerinin değerinin sadece bir bölümünü alabiliyor. Şimdiye kadar herhangi birinin kaybettiği evin veya mülkün tamamını kapsayan tek bir ödeme yapıldığı görülmedi. Tazminat ödeme taslakları öyle bir hazırlandı ki, tazminatın ilk ödemesi devlet-­‐destekli finansmanla yapıldı. Ancak TEPCO’nun 2012 Haziran’ında kamusallaştırılmasına bakılırsa Fukushima’nın son faturasını ödeyecek olanlar yine Japon halkı olacak. Tesisin devlet – destekli Nükleer Hasar Sorumluluk Paylaşım Fonu‘ndan talep ettiği tazminat miktarı Aralık 2012’ye kadar 3,24 trilyon Yen‘e (US $36.5 milyar) ulaştı. Aynı dönemde Japon Devleti tesise 2012 Mayıs ayına kadar iflas etmesini engellemek için 1 trilyon Yen aktardı (2012 döviz kurlarıyla hesaplandığnda US $12.5 milyar), bu durumda Fukushima felaketinin başından bu yana tesise halkın parasından 3,5 trilyon Yen aktarılmış oluyor. Nükleer tedarikçiler sorumluluktan kaçıyor Birinci bölüm aynı zamanda Fukushima reaktörlerinde Nükleer tedarikçilerin rollerini araştırıyor. Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde toplam altı reaktör bulunmakta ve bunlardan 1-­‐5 arası olanlar ABD General Electric (GE) şirketinin sorunlu tasarımı olan Mark I. 1, 2 ve 6 numaralı reaktör ünitelerini GE ve geriye kalan iki tanesini de Japon firmaları tedarik etmişti— Toshiba ünitelerden 3 ve 5’in ve Hitachi ise 4 numaralı ünitenin tedarikçisi oldu. GE, Hitachi ve Toshiba firmaları da dahil olmak üzere Fukushima Nükleer Santrali‘ne malzeme sağlayan tedarikçi firmalardan hiç biri 11 Mart felaketinden sorumlu tutulmuyor. Aksine pekçoğu felaketten kar bile sağlıyor. GE, Hitachi ve Toshiba ile birlikte diğer tedarikçiler şimdi de felaket sonrası temizleme çalışmalarında görev alıyor. Çalışmalar içinde Fukushima reaktörlerinin kullanıma kapatılması çalışmaları ve radyoaktif kirlenme görünen alanların kullanıma kapatılması da dahil. Japon Ulusal Kurultayı (National Diet of Japan) komisyonunun bağımsız bir araştırmada hazırladığı rapora göre TEPCO 1 numaralı reaktörü “anahtar teslim proje” ile GE’den satın almış, bu durumda işletim “başlayana kadar bütün sorumluluk” tedarikçi firmaya ait olur. Fukushima 1 numaralı ünite bugüne kadar yapılan ilk MarkI reaktördür ve sayısız sorunla karşılaşılmıştır. Japonya’nın sismik kriterleri tasarımın orijinal yapısından daha katı olmasına rağmen yapım aşamasında karşılaşılan sorunlu Japon talepleri anında üretilen çözümlerle ortadan kaldırılmıştı. 1970’lerde, GE’nin mühendisi Dale G. Bridenbaugh halk önünde GE’nin Mark I reaktörünün soğutucu-­‐ kaybına-­‐ neden olacak bir kazaya dayanıp dayanamayacağı konusunda soruları cevaplamak zorunda kalmıştı. Kurultay raporlarına göre Fukushima’daki Mark I saklama kapları 1980’lerde güçlendirilmiştir “ancak güçlendirme sonucunda bu ölçekte bir kaza ihtimali kapsama alınmamıştı.” Rapor sonuçlarına bakılırsa, Fukushima kazası sırasında reaktör içindeki saklama kaplarında oluşan basınç kapasitelerini belirgin düzeyde aşmıştır ve söz konusu 1 numaralı ünite olunca bu artı yük kaldırabileceğinin iki katına ulaşmıştır. Eski GE çalışanları TEPCO’nun kendi mühendislerinin fikirlerini göz ardı edip GE’nin orijinal yapım tasarımıyla yola devam etmeyi istediklerini, santralin acil durum dizel jeneratörlerini ve akülerini türbin binalarının en alt katına yerleştimeye karar verdiklerini ve kaza anında bunun büyük yıkıma neden olacak sonuçları olduğunu hatırlıyor. Sonradan muhbir olan eski Hitachi mühendisi, Mitsuhiko Tanaka ise Fukushima’nın 4 numaralı reaktörünün basınç tankının yapımında görev almış. Söylediğine gore, yapımın son aşamasında tankın güvenilirliği tehlikeli bir şekilde sarsılmış ve Hitachi’yi yasal olarak bu tankı hurdaya çıkarmaya mecbur kılmıştır. İflasla karşı karşıya kalan şirket durumu ört bas etmiş ve tank Fukushima’ya kurulmuştur. Eylül 1989’da ABD Nükleer İdari Komisyonu (US Nuclear Regulatory Commission) Mark I reaktör kullanıcılarına sertleştirilmiş havalandırma sistemleri yaptırmalarını ve kaza anında saklama kabında felakete neden olacak yetersizliği önlemeleri için tavsiyede bulunmuştu. Bu havalandırmalar sayesinde basınç kontrollü olarak azaltılabilecekti. Fukushima kazası sırasında havalandırmanın etkisiz olduğu ve filtre eksikliği nedeniyle radyoaktif yayılımı arttırdığı görüldü. Nükleer sorumluluk anlaşmaları halkı değil endüstriyi koruyor Nükleer endüstriye benzersiz ve haksız ayrıcalıklar sağlanıyor. Risk içeren pek çok diğer endüstrinin aksine nükleer sorumluluk anlaşmalarının yapılmasının gerçek nedeni nükleer endüstriyi koruma altına almak – bunlara işletmeciler, tedarikçiler ve aynı zamanda yatırımcılar dahil ediliyor. Geçerlikteki anlaşmalar büyük bir kaza olduğu taktirde kurbanların zararını ne tam olarak ne de gereken zamanda karşılamayı garantiliyor. İkinci bölümde, Antony Froggatt (bağımsız danışman ve Chatham House’da Kıdemli Araştırmacı) geçerlilikteki uluslararası nükleer güvenilirlik anlaşmaları hakkında genel bilgi veriyor ve bu sorunlu kuralların etkilerini ana hatlarıyla açıklıyor. Örneğin; toplam tazminatı örtbas etmek, tedarikçileri sorumlu saymamak ve işletmecilerin hasarı kapsayacak düzeyde mali güvence olmadan çalışmasına izin vermek gibi konuları açıklıyor. Nükleer sorumluluğun en temel sorunları: •
Uluslararası sorumluluk anlaşmalarının hedefleri karşılıklı olarak paylaşılmıyorsa da rekabet halinde oluyor. Ilk olarak olası tazminat taleplerinin kapsamını sınırlıyor, ekonomik bir ortam yaratıyor ve gelişmeye açık nükleer endüstrinin gelişmesine olanak yaratıyorlar. İkinci olarak, kaza durumunda kurbanlara tam kapsamlı ve zamanında tazminat vermeyi sağlamaları gerekiyor. •
Nükleer santralin işletmecileri gerektiğinde hasarı ödemekle yükümlü olan tek merci olmalıdır. Santralin yapımında ve servisinde hizmet verip kar eden nükleer tedarikçiler bir şey ödemek zorunda değil. •
Toplam ödenecek tazminat miktarı sınırlı, ancak belirlenen bu sınırlı bütçe nükleer kazanın gerçek maaliyetine eş değer olmuyor. •
Nükleer hasar tanımlamaları nükleer felaketle meydana gelen hasarın tamamını kapsamıyor. •
Diğer ülkelerdeki potansiyel kurbanlar kazanın olduğu ülkeye tazminat davası açabiliyor, ama bunu kendi ülkelerindeki mahkemelerde yapamıyorlar Fukushima felaketi göstermiştir ki, Japon sorumluluk sistemi bile yasal olarak işletmecinin sınırsız sorumluluk almasını öngörmesine rağmen fazlasıyla yetersiz ve adaletsiz kaldı. Hasarın finansal kapsamı herhangi bir işletmecinin ödeyebileceğinden çok daha yüksek. Japon kanunları tedarikçi sorumluluklarını kapsama almadığı için nükleer endüstrisinin yarattığı kısıtlı maaliyetler Fukushima felaketinin maliyetinin ancak bir kısmını karşılayabiliyor. Açıkça görülüyor ki, nükleer kazadan sadece işletmeciyi sorumlu tutmak: “nükleer endüstrisinin tamamının yükünü azaltmak oluyor, nükleer montaja katkısı olan çeşitli insanların, örneğin tedarikçilerin ve nakliyecilerin sigortası olan işletmeciler gibi sigorta kapsamına ihtiyacı olmuyor ”1, OECD’nin Nükleer Enerji Ajansı’nın 1993’te belirttiği gibi. Bunun değişmesi gerekiyor; öncelik halk olmalı, nükleer endüstrisinin karı olmamalı. Nükleer tedarikçilerin hatalarının bedelini ödemelerini sağlamak fonların artmasını sağlayarak sadece olası kurbanların yararına olmaz, aynı zamanda güvenilirliği ve şeffaflığı arttırarak nükleer tedarik zincirindeki şirketlerin de teşviklerini arttırıp yetersizlikleri önlemelerine neden olur. Nükleer tedarik endüstrisi korumasına sadece bir kaç istisna var. Temel adaletsizliği fark eden Hindistan nükleer operatörlerin „tedarikçi tarafından kasten veya yoğun ihmal nedeniyle“ sebep olunan sorunlarda müracaat edecekleri kanunları benimsedi. Aynı şekilde hem Rusya’da hem de Güney Kore’de geçerli olan yasalara göre işletmeciler tedarikçilerin ihmali belirledikleri taktirde zararı karşılamalarını talep edebiliyor. Chernobyl ve Fukushima nükleer kazaların ne kadar pahalıya mal olabileceğinin örnekleri, tahmini hasar yüzlerce milyar Euro olarak ifade ediliyor. Bu rakkamlar endüstrinin hali hazırda ödeyebileceğinden çok daha yüksek miktarlar (yaklaşık Euro 0.3-­‐1.5 milyar). Daha adil ve insanları iş dünyasından öncelikli kılan bir sistem yaratabilmek için yapılması gerekenler: •
Ödenecek olan toplam tazminat miktarına limit konmaması. • Tedarikçiler de dahil olmak üzere bütün nükleer endüstrisi sorumlu tutulması. 1
NEA (1993), “NEA Konu Özeti: Temel nükleer konuların analizi, uluslararası nükleer üçüncü şahısların güvenirliği, No. 4 – 1. revizyon”, Nükleer Enerji Ajansı Kasım 1993, erişim tarihi Kasım2012 http://www.oecd-­‐
nea.org/brief/brief-­‐04-­‐1.html •
Şirketlerin yeterli mali kaynağı olduğundan emin olunması. Büyük bir nükleer kaza herhangi bir özel işletmeyi kesinlikle iflasa sürükler. •
İnsanların nükleer felaket nedeniyle yaşadıkları zarardan tamamen toparlanmalarına izin verilmesi. •
Şeffaflığı maliyet ve sorumluluk sigortaları açısından arttırılması. Nükleer tedarik zincirinde güvenilirlik ve şeffaflık eksikliği var Üçüncü bölümde Profesör Steve Thomas (Greenwich İşletme Üniversitesi Profesörü, enerji politikaları konusunda uzman), nükleer reaktörlerin işletme sürelerince tedarikçilerin nükleer risk açısından bağını ve sorumluluklarını soruşturuyor. Nükleer kaza riskleri sadece işletmelerin neden olduğu bir durum değil, aynı zamanda tasarım tercihleri, yapım kalitesi ve bakım da kritik düzeyde önemli sayılıyor. Nükleer Santral güvenlik ihtiyaçları, santral ömrü, maaliyet ve sahada gerçekleşen inşaat nedeniyle benzersiz (olağanüstü) bir karmaşaya sahiptir. Nükleer santralde önemli bir kazanın oluşmasının nedeni nadiren belirgindir ve genellikle tasarım, yapım, işletme ve bakım hatalarının birleşmesinden kaynaklanır. Durumu karşılaştırmak gerekirse bir araba veya uçak kazasında öncelikli sorumluluğun kimde olduğunu söylemek daha kolaydır, yapım, işletme veya bakım hatası olduğu bilinir. Nükleer santraldeki tedarik zinciri genellikle karmaşıktır ve şeffaf değildir. Santralin sahibi / işletmecisi sorumluluğun son noktasıdır ama tasarım, yapım ve bakım sözleşmeleri ve taşeronlar nedeniyle pek çok farklı katmanı kapsamaktadır. Santralin güvenliği açısından farklı tedarikçiler farklı işlemleri yapmakla yükümlüdür, ancak bir kaza durumunda bu tedarikçiler sorundan tamamen sorumlu tutulamazlar. Güvenilirlik eksikliği kontratlar ve şirket ilişkileri nedeniyle şeffaflıktan daha uzak hale gelir. Bu durum kritik güvenlik özellikleri söz konusu olduğunda yeterli kalite kontrol sağlamada önemli sorunlar yaratıyor. Belli bir tasarım veya malzemede sorun olduğu taktirde son aşamada sorumluluğu aslında kimin taşıdığını belirlemek genellikle zor oluyor (ya da en azından dünyanın geri kalanına açıklama aşamasında). Tedarik zincirinin en altındaki halkalardaki şirketler santralin işletme süresi dolmadan çok önce is dünyasından ayrılmış oluyor. Bu durum Belçika Tihange 2 ve Doel 3 santrallerinde kullanılan hatalı basınç tanklarında bu şekilde olmuştu. Fukushima felaketi söz konusu olduğunda sorumlu birimlerin belirli bir tasarımın neden olduğu sorunlardan kaynaklandığı bilinmesine rağmen, tasarımdan sorumlu olanlar ve mühendisliğini gerçekleştirenler sorumlu tutulmuyor. Alınması gereken dersler Fukushima’dan öğrendik ki, nükleer enerji asla güvenli olamaz. Fukushima kazasında sorumluluğu büyük ölçüde hafifletilen nükleer endüstrisi halen kar etmeye devam ediyor, öte yandan Fukushima mağdurları halen doğru düzgün tazminat alıp destek görebilmiş değil. Sizin ülkenizde yaşanacak olan bir sonraki büyük nükleer felakette durum farklı olacak mı? Siz de büyük ihtimalle aynı problemlerle yüz yüze kalacaksınız. Eğer nükleer endüstrisini tam sorumlu tutarsak ve bir daha büyük nükleer kaza olursa, o durumda insanlar daha iyi korunabilir. Fukushima’dan ders almalı ve sistemi değiştirmeliyiz. Nükleer endüstrisindeki bütün şirketleri yarattıkları risklerden sorumlu tutmalıyız. Ancak, bunu yaparken bir yandan da tehlikeli nükleer enerjiyi tamamen hayatımızdan çıkartmak için adım atmalıyız ve bunu bir an önce yapmalıyız. Bu çok kritik ve önemli zamanı kullanıp güvenli ve maliyeti daha düşük olan elektrik kaynaklarını kullanmaya başlamalıyız — yenilenebilir enerji. Olgun, sağlam ve maliyeti düşük yenilenebilir enerji teknolojileri var ve zararlı nükleer reaktörlerin yerini almaya hazırlar. Son beş yılda güneş ve rüzgara dayanan elektrik üreten santral kapasitesi 22 kat arttı (281,000MW), öte yandan nükleer enerji kapasitesi (11,750 MW).2 Sadece 2012 yılında inşa edilen rüzgar ve güneş santralleri bile 20 büyük nükleer reaktörün üretebileceği kadar enerji üretmekte. Nükleerden-­‐ temizlenmiş – zararsız-­‐ gelecek için fırsat işte tam bu noktada başlıyor. 2
IAEA/PRIS (http://pris.iaea.org/public); Global Rüzgar Enerjisine Bakış 2012, GWEA (http://www.gwec.net/wp-­‐
content/uploads/2012/11/GWEO_2012_lowRes.pdf); 2016’ya kadar Fotovoltaiklere Global Market bakışı, EPIA (http://www.epia.org/index.php?eID=tx_nawsecuredl&u=0&file=/uploads/tx_epiapublications/Global-­‐Market-­‐
Outlook-­‐2016.pdf&t=1359035167&hash=390c31d6e803e7c10b066e9ef72271831cf54c0d) 

Benzer belgeler