Tüm Dergi`yi PDF Olarak Göster

Transkript

Tüm Dergi`yi PDF Olarak Göster
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi
YIL: 2 SAYI: 4 MART / NİSAN 2009
Dikkat
Oyuncak Doğanın Dili
Eksikliği
Müzesi Matematik
İlkbahar
Seminerleri
“SBS ÖNCES
SINAV KAYGISI VE
ANNE-BABA TUTUMU”
Uzm. Klinik Psk. Kamil Er tekin
Prof. Dr. Nevzat TARHAN yönetiminde
NPI Nöropsikiyatri Hastanesi
18 Nisan 2009 / Cumartesi Saat: 13:00
Mozaik Çarşı Konferans Salonu/ATAŞEHİR
KONTENJAN SINIRLIDIR.
LÜTFEN RANDEVU İÇİN ARAYINIZ
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi
Yıl: 2 Sayı: 4 Mart/Nisan 2009
06
Sahibi
İbrahim Köymen
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Seyfettin Ber
Genel Yayın Yönetmeni / Editör
Mete Akoğuz
Yayına Hazırlayan
Vizyon Reklam Evi
14
Genel Koordinatör
Gaye Güneyi
Grafik Tasarım
Turgay Berberoğlu
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan
Prof. Dr. Alev Önder
Doç. Dr. Kemal İnal
Hünkar Gülveren (Uzman Psikolog)
Uzm. Derya Sahil (Müzik Danışmanı)
Ünsal Yaşar (Spor Danışmanı)
Film Çıkışı - Renk Ayrımı - Basım Yeri
Özgün Ofset
Yeşilce Mah. Aytekin Sok. No:21
Oto Sanayi 4.Levent / İstanbul
Tel: 0212 280 00 09
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisinde
kullanılan yazı ve görsel malzemeler,
ancak kaynak gösterilerek ve
izin alınarak kullanılabilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Ederi: 2 TL (KDV Dahil)
Vizyon Reklam Evi
Girne Cad. No:25 Ataşehir / İstanbul
Tel: 0216 455 40 41
Faks: 0216 455 41 42
iletiş[email protected]
www.vizyonreklamevi.com
HABERLER
04 Eğlenceli
Yaratıcılık Yarışması Sonuçlandı, Otizm Tespit
Edilebiliyor, SBS’de Puanlar Yeniden Hesaplanacak ...
DİKKAT EKSİKLİĞİ
06 Dikkat
eksikliği olan çocuklar bir işe başlamakta, başladığı işi bitirmekte ve kurallara uymakta zorlanmaktadır.
ÇOCUKLARDA VE GENÇLERDE STRES
16 Çocuğun
her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir.
Ergenlik dönemi öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını
söz diliyle ifade edemezler.
HER OYUNCAK OYUNCAK DEĞİLDİR
18 Çocukların
sahip oldukları oyuncak sayısı artmasına
karşın, yeni oyuncak arayışı hiç azalmıyor.
SAĞLIKLI AİLE VE İLETİŞİM
20 Ailede
çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile
ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi
olarak gelişir.
ÇIKIŞ VAR
22 Gerçek
olan nedir? Kurgu olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır? Nerelerde ayrışır?
EDİTÖRÜN KALEMİNDEN
38
Değerli okuyucularımız,
Bu sayıda da anne-baba, öğretmenler ve öğrencilerin ilgisini çekecek konularla karşınızdayız. Dergimizin ana konusu
bu sayıda “dikkat eksikliği” olarak belirlendi.
Birçok insanda doğumdan itibaren yaşanan “kaygı” konusunda ise, Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın yazılarıyla
verdiği katkı bizim için önemlidir.
Sayın Altuğ Yılmaz bu sayımızda doğadan yola çıkarak
matematiğin önemi üzerine çok güzel bir yazıyla katkı
sağladı. Oyuncak konusunu Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu farklı bir bakışla ele aldı.
Bir başarı öyküsü sunmak istediğimizde karşımıza çıkan
ikizlerin anlattıkları, bizleri gururlandıracak ve her çocuğun istese neler yapabileceğini gösterecek.
18
40
DOĞANIN DİLİ MATEMATİK
24 Doğa
ve matematik birbirini destekler durumdadır.
M.S. 1200’lerde yaşamış olan Fibonacci çeşitli
çalışmalarda bulunmuş bu zincire Altın Oran ile
yeni bir halka eklemiştir.
BEN VARIM, OLUŞUYOR, GELİŞİYORUM
30 Desteklenen
çocuk daha bağımsız girişimlerde
bulunarak yeni şeyler üretme isteğinde olacaktır.
YENİ POPÜLER AKIM: VİTAMİNLER
31 Son
yıllarda artanve çeşitli nedenlere bağlı olarak
yaygınlaşan sağlık sorunlarının önlenmesine yönelik “doğal takviye” kullanımı oldukça popüler oldu.
34 Emre ve Mert’in başarı öyküsünü paylaşıyoruz.
Üniversite tanıtım bölümümüzde Koç Üniversitesi’ni
tanıttık. Gelecek sayılarımızda farklı üniversite ve okulları
tanıtmaya devam edeceğiz.
Oyuncak müzesi tanıtmadan geçemeyeceğimiz yerlerden
biriydi, her çocuğun ve çocuk kalanların mutlaka görmesi
gerektiğine inandığımız müzenin tanıtımından sonra
çocuğunuzun elinden tutup gidersiniz diye düşünüyorum.
Bu sayımıza hazırlanırken bir de fuara katıldık. Birçok
eğitime katkı sağlayıcının bir arada bulunduğu EducaTurk
fuarındaki standımızda dergimiz beğeniyle karşılandı.
Geçen yıl birincisi yapılan Ataşehir Eğitim Festivali’nin
hazırlıkları hızla sürüyor. Dergimizin gelecek sayısıyla
karşınızda olacağını düşündüğümüz festivalde, eğitime
katkı verenlerle yine karşılaşmayı umuyoruz.
Bu sayıda her zaman olduğu gibi katkılarını esirgemeyen
değerli rehber öğretmenlerimize, diğer yazarlarımıza ve
dergimizin hazırlanmasında emeği geçen her insana teşekkür ederim.
EĞİTİM BİLİMLERİ UZMANI
İKİZLERİN BAŞARI ÖYKÜSÜ
İSTANBUL OYUNCAK MÜZESİ
38 İstanbul
Oyuncak Müzesi’nin kapısından
içeri
girerken bir elinizden çocuğunuz, çıkarken ise diğer
elinizden çocukluğunuz tutacak…
HAYATIN VAZGEÇİLMEZ ÖĞESİ: MÜZİK
40 Tarih
boyunca insanoğlu pek çok yaşam tecrübesini çeşitli sesler aracılığıyla ifade etmeyi denemiştir.
WEB SİTEMİZİ ZİYARET ETTİNİZ Mİ?
Derginin dijital versiyonunu okuyabilir, dergiye
ücretsiz abone olmak için başvurabilirsiniz.
www.atasehiregitimdergisi.com
Eğlenceli Yaratıcılık Yarışması Sonuçlandı
Dünyanın en büyük yaratıcılık ve
problem çözme organizasyonu olan
‘Destination ImagiNation’ın Eyüboğlu
Eğitim
Kurumları
Çamlıca
Kampüsü’nde
düzenlediği
Anlık
Çözüm Yarışması sonuçlandı. 22 özel
okulun ilköğretim ve lise öğrencilerinin yarıştığı yarışmanın teması,
2009’un Astronomi Yılı olması nedeniyle uzay olarak belirlenmişti.
Destination ImagiNation Türkiye
tarafından geleneksel olarak düzenlenen Anlık Çözüm Yarışması’nın (ICC)
beşincisi 28 Şubat 2009 Cumartesi
günü Eyüboğlu Eğitim KurumlarıÇamlıca Kampüsü’nde gerçekleştirildi.
İlk ve orta öğretimden her yaştan 22
okulun öğrencileri yaratıcılıklarını
ortaya koyarak yarışırken hem eğlendiler, hem de yeni dostluklar geliştirdiler. Yarışma sonunda ICC 2009’un en
iyisi Kadıköy Anadolu Lisesi oldu.
Tüm gün süren yarışmaların sonunda
dereceye giren okullar şöyle belirlendi:
ICC 2009 EN İYİ ÖDÜLÜ
STAR SPICA - KADIKÖY ANADOLU LİSESİ
SATELLITES (UYDULAR) KATEGORİSİNDE
NEREID - ÖZEL MARMARA İ.Ö.O.
TITAN HEV - KEMERKÖY İ.Ö.O.
IO - TAKEV ÖZEL İ.Ö.O.
PLANETS (GEZEGENLER) KATEGORİSİNDE
MARS - HEV KEMERKÖY İ.Ö.O.
NEPTUNE - TAKEV ÖZEL İ.Ö.O.
EX-PLUTO - İSTEK ÖZEL BARIŞ İ.Ö.O.
Yarışmada 1 ve 5. sınıf kategorisindeki
takımlara uydu, 6 ve 8. sınıf kategorisindeki takımlara gezegen, 9 ve 11.
sınıf kategorisindeki yarışmacılara da
star adı verildi.
STARS (YILDIZLAR) KATEGORİSİNDE
BETELGEUSE - KABATAŞ ERKEK LİSESİ
ALDEBARAN - VKV KOÇ ÖZEL LİSESİ
SIRIUS - İSTEK ÖZEL SEMİHA ŞAKİR LİSESİ
Otizm Tespit Edilebiliyor
İngiliz bilim adamlarına göre anne
karnındaki bebeğe otizm testi yapılabilecek ve otizm olasılığı tespit edilirse
gebeliğe son verilebilecek. Bir yandan
çığır açıcı olarak nitelendirilen
yöntem, etik tartışmaları da gündeme
getirdi.
Cambridge Üniversitesi Otizm Araştırma Merkezi tarafından yapılan
araştırma 235 çocuğu kapsıyor. Çocukların doğum anından 8 yaşına kadar
izlendiği araştırma, hamile kadınların
amniyotik sıvılarında görülen yüksek
seviyelerdeki testosteron ile otizm
arasında bağlantı buldu. Bu durumdaki çocuklarda sosyalleşme eksikliği ve
konuşma güçlüğü gibi otizmin karakterine uyan özelliklerin tespit edildiği
açıklandı.
Bilim adamları, şimdi bu konuda
ulusal düzeyde bir tartışma ortamı
yaratılması ve konunun etik olduğu
sonucuna varılması halinde testin
yaygın biçimde uygulanmasına ve
otizm tehlikesi görülen hallerde de
kürtaj yapılmasına izin verilmesini
öneriyor. Doğmamış bebekte otistik
bir bozukluk tespit edildiğinde çiftle-
rin hamileliği sonlandırmasına olanak
sağlanıp sağlanmayacağı tartışmaların
bir yönü. Down sendromundan farklı
olarak otizm bir spektrum bozukluğu.
Dolayısıyla otistik bir insan matematik
veya müzik dahisi de olabilir.
SBS’de Puanlar Yeniden Hesaplanacak
04
Danıştay 8'inci Dairesi, yaklaşık 2
milyon öğrenciyi yakından ilgilendiren bir karar verdi. Seviye Belirleme
Sınavı’nda öğrencilerin puanlarında
yüzde 5 etkisi olan davranış puanının
genel puana eklenmeyeceğini bildirdi.
SBS'de genel puan belirlenirken, üç tür
puan birbirine ekleniyordu. Öğrencinin sınavda aldığı puanın yüzde 70'i, o
yılki okul başarısının yüzde 25'i ve son
olarak da karnesindeki "davranış"
hanesinde yer alan notların yüzde 5'i
alınarak sınıf puanı belirleniyordu.
Danıştay'ın geçen yıl yapılan sınav
sonuçlarını da etkileyecek kararı tüm
öğrencilerin puanlarının yeniden
hesaplanmasına neden olacak. Bu
kararla eksilecek yüzde 5'lik açık,
öğrencinin şimdiye kadar yüzde 25'i
alınan okul başarısına veya sınavda
aldığı yüzde 70'lik puandan karşılanacak. Okullarda davranış notlarının
genelde yüksek verildiği göz önünde
bulundurulduğunda
öğrencilerin
genel puanlarında düşüş olması
ihtimali var.
Okullar Geç Açılacak
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek, 2009-2010 eğitimöğretim yılının, ilk ve ortaöğretimde
Ramazan Bayramı´ndan sonra belirlenecek bir tarihte başlayacağını bildirdi. Çiçek, yaptığı açıklamada, daha
önce eğitim-öğretim yılının Eylül
ayının ortasında başlamasının öngörüldüğünü hatırlattı. Ramazan Bayramı tatili nedeniyle bu tarihte değişikliğe gidildiğini ifade eden Çiçek,
eğitim-öğretim başlangıcının Ramazan Bayramı sonrasındaki bir tarihe
alınmasına karar verildiğini ifade etti.
Daha önceki yıllarda köy ve şehir okullarının ayrı tarihlerde açılırken, şimdi
bu uygulama ülke genelinde ortak bir
tarih olarak belirleniyor. Bununla
birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı ile
Kültür ve Turizm Bakanlığı´nın, bölgesel iklim şartları ve ekonomik faktörleri dikkate alarak, okulların il il farklı
tarihlerde eğitim öğretime başlaması
ve bitmesi konusunda bir çalışma
yapacağı öğrenildi.
ÖSS Adayları Bu Yıl Çok Şanslı
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2009´da ÖSS´ye girecek adayların, en şanslı adaylar olacağını açıkladı. Yarımağan, 2008´den bu yıla kalan
öğrenci sayısının çok azaldığını belirtti. 2008´de ön lisans baraj puanını
160´tan 145´e, lisans puanını 185´den
165´e düştü. Bu durum binlerce öğrencinin üniversiteye girmesinin yolunu
açtı.
Yeni açılan üniversiteler ve arttırılan
kontenjanlar sayesinde, geçmiş yıllardan dışarda kalan, üniversiteye
giremeyen öğrenci sayısı hayli azaldı.
Liselerin dört yıla çıkarılması nedeniyle bu yıl liselerden mezun olacak
öğrenci sayısı 150 bin civarında olacak.
Ayrıca 4 yıllık liselere eklenen dersler
ve ders içerikleri bu öğrencileri diğer
öğrenciler karşısında şanslı hale getirmiştir.
Sonuçta bu yıl ÖSS´ye girecek olan
öğrenci sayısının 1 milyon 100 bin kişi
olacağını tahmin ediliyor. Yapılacak
artışlarla kontenjanların 600 bin
civarında olacağını düşünülürse, bu yıl
sınava giren her iki öğrenciden biri, bir
bölüme yerleşecek.
Ulusal
Fotoğraf
Yarışması
İstanbul Arel Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, Ulusal fotoğraf
yarışması
düzenliyor.
Fotoğraf
çalışmalarını desteklemek amacıyla
düzenlenen yarışmaya siyah beyaz
veya renkli, belgesel veya herhangi bir
şekilde işlenmiş çalışmalar yollanabilir.
Yollanacak çalışmalar daha önce ödül
almamış olmalıdır. Fotoğraflar e-mail
ekinde yollanacak olup adı, adresi,
telefon numarası, e-mail adresi ve
yollanan fotoğraflar listesi de eklenmelidir.
Fotoğtafların uzun kenarı 2000 Piksel
ve boyutu 3Mb'dan büyük olmayacaktır (Jpeg). Ödül alan ve başarılı bulunan fotoğraflar bir CD'de toplanarak
katılanlara yollanacaktır.
Ödüller; birinciye 1500 TL, ikinciye
1250 TL, üçüncüye 1000 TL, üç adet
başarı ödülü 750 TL, Mütevelli Heyet
Başkanlığı ödülü 1000 TL, Rektörlük
Ödülü 1000 TL, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlık Ödülü 500 TL
Son katılım tarihinin 27 Nisan 2009
Pazartesi olduğu yarışmada sonuçlar
20 Mayıs 2009 Çarşamba günü açıklanacaktır.
Mail: [email protected]
Özel Marmara Koleji CIS Akreditasyonu Aldı
1996 Yılından beri ECIS (Europian
Council Of International Schools Uluslararası Okullar Avrupa Konseyi)
üyesi olan Özel Marmara Koleji, 2005
yılından beri yürüttüğü CIS (Council
of International Schools - Uluslararası
Okullar
Konseyi)
Akreditasyon
çalışmalarını Şubat 2008'de tamamlamıştır. Nisan 2008'de Akreditasyon
ziyaretine ev sahipliği yapan Marmara
Kolejinin, Misyonu ve Vizyonu, Müfre-
datı, Müfredatın uygulanması, Yönetimi, Öğrenci Destek Hizmetleri, Personeli, Öğrenci ve Toplum Yaşamı ve
Kaynakları gibi Eğitim Öğretimin her
alanında yapmış olduğu uygulamalarının Dünya Standartlarında olduğu
tescillendi.
Marmara Koleji, böylelikle ülkemizde
CIS tarafından Akredite edilen onuncu
okul olma başarısını gösterdi.
05
Dikkat eksikliği davranışı
gözlenen çocuğa, dikkatini
uzun süre yoğunlaşabileceği
oyun ve oyuncaklarla eğitim
verilirse, dikkat toplaması
alışkanlığa dönüşecektir.
Dikkat Eksikliği
Dikkat eksikliği olan çocuklar bir işe başlamakta, başladığı işi
bitirmekte ve kurallara uymakta zorlanmaktadır.
06
Dikkat Eksikliğinin Fark Edilmesi
Anne ve babalar çocuklarındaki dikkat
eksikliğini küçük yaşta fark etmelerine
rağmen çoğunlukla sürekli yanlarında
olduğu için kanıksar ve özel bir önlem
alma gereği duymazlar. Çocuklarda
doğumdan itibaren var olan dikkat
eksikliği 3 - 4 yaşından itibaren daha
çok fark edilir hale gelmektedir.
Çoğunlukla okula başladığı zaman ev
dışında bir uyarı geldiği için teşhis
konulmaya başlar. Çünkü okul hayatına başlayan çocuktan uzun süre bir
yerde oturması ve belirtilen sürelerde
kendisine verilen görevleri yerine
getirmesi istenir. Özellikle öğretmenin
uyarılarına rağmen öğrenci dikkatini
toplamakta zorlanıyor ve verilen
görevi yerine getirmekten kaçınıyorsa,
dikkat eksikliği olduğundan şüphelenilmeye başlanıyor. Anne baba çağrılıp sorun iletildiğinde genellikle “bizde
bir şeyler fark etmiştik” cevabıyla
karşılaşılıyor. Anne babalar çocukta
dikkat eksikliğini fark ettikleri ilk
anlardan itibaren dikkat artırıcı
çalışmalara başladıklarında, okul
yaşına gelen çocuğun dikkat aralığı
daha yüksek olacaktır.
Dikkat Eksikliğinin
Gösterdiği Özellikler
Dikkat eksikliği olan çocuklar bir işe
başlamakta veya
başladığı
işi
bitirmekte zorlanmakta, kurallara
uymakta zorlanmakta, arka arkaya
birkaç basamakta verilen uyaranları
izleyememekte, arkadaşlarıyla geçinememektedir. Dikkat çabuk dağıldığı
için her seferinde başka konuya veya
oyuna geçmekte bu da sürekli aktif
olmasına neden olmaktadır.
•Dikkat eksikliği olan çocuklar çoğunlukla dışarıdan bir uyaran geldiğinde
hemen onunla ilgilenme eğilimindedir. Kısa bir süre içinde birkaç değişik
uyaranın etkisiyle birkaç değişik alana
yönelip zincirleme olarak dikkatini
başka alanlara yöneltirler.
•Dikkat eksikliği olan çocuklar oyun
oynarken veya bir iş yaparken bir anda
dikkatini başka bir alana yöneltir ve
onunla ilgilenmeye başlarlar.
•Kendisine yüklenen sorumlulukları
ve görevleri düzenlerken zorluk çeker,
yapmayı çok ister görünmesine
rağmen bile bu sorumluluğu yerine
getiremezler.
•Dikkatini yaptığı işin ayrıntısına
vermekte zorlanır, ödevlerini yaparken
veya her hangi bir işle uğraşırken gözle
görülür hatalar yaparlar.
•Karşınıza alıp konuşmaya çalıştığınızda, başka tarafa bakarak veya başka bir
işle uğraşmaya başlayarak dinlemiyormuş gibi görünürler.
•Bir iş yaparken gerekli olan malzemeleri kaybeder ve bunu alışkanlık haline
getirirler. Okulda kalem, silgi, kitap,
hırkasını veya verilen ödevleri kaybetmesi sıklıkla görülür ve nerede unuttuğuyla ilgili hiç bir şey hatırlamazlar.
• Sürekli olarak zihnini zorlayacak olan
işlerden kaçar, uzun süre üzerinde
düşünmesi gereken görevleri yapma-
mak için bir çok bahane uydurur ve bu
tür işleri yapmazlar. Özellikle ödevler
bu tür işlerin içine girer ve her biri
üzerinde uzun süre düşünmeyi gerektirir.
•Verilen yönergeleri izlemekte zorlanır. Verilen ufak tefek işleri bile
tamamlamakta zorlanırlar. Bu yönergelere uymamasının nedeni anlayamaması veya karşı olmasından değildir,
ancak farkında olmadan verilen yönergeleri izleyemezler.
•Aşırı unutkanlık vardır ve sık sık
uyarmalara ve yeniden hatırlatmalara
ihtiyaç duyarlar.
Erken Çocukluk
Döneminde Yapılacaklar
Dikkat eksikliği davranışı gözlenen
çocuğa ilk yaşlardan itibaren dikkatini
uzun süre bir iş üzerinde yoğunlaştırabileceği oyun ve oyuncaklarla eğitim
verilirse, dikkat toplama alışkanlığa
dönüşecektir.
Eğitimlerde,
kısa
sürelerle yapılan çalışmalardan başlayıp, sürelerin düzenli olarak uzatılması sağlanmalıdır. Çoğunlukla resim
yapmak gibi kendi sevdiği işlerle
başlayan dikkat çalışmaları, uzun süre
oynayabileceği oyuncaklarla desteklenmeli, grupla veya karşılıklı oynanan
oyunlarla sürdürülmelidir. Ayrıca ev
içinde yapılan çeşitli işlerin birlikte
yapılması da dikkatin uzun süre
yoğunlaşmasını sağlayabilir. Birlikte
pasta yapmak, oyun hamuruyla hayvanat bahçesi oluşturmak, legolarla
çeşitli figürler yaratmak, hep dikkat
süresini uzatıcı çalışmalardır. Bu
çalışmaların sürelerini
kademeli
olarak uzatmak için dikkatin dağılmaya başladığı yerde müdahale edip,
çeşitli yöntemler uygulayarak yeniden
yaptığı işe yoğunlaşmasını sağlamak
gerekir.
Dışarıdan gelen uyarıların en aza
indirildiği ortamlar hazırlanmasına
dikkat edilmelidir. Özellikle bir yerde
televizyon açıkken çocuğun dikkatini
yaptığı işe yönlendirmek pek fayda
getirmeyecek, dikkatin daha da
azalmasına neden olacaktır. Sık sık
yönergelerle oyun haline getirerek
belirli işleri yaptırmak gerekir. Örneğin; uzaktan seslenerek evin bölümleri
arasında gezmesini, gittiği yerlerde
sürprizlerle karşılaşıp ödüller bulma-
sını sağlayarak dikkat eşiği yükseltilebilir. “şimdi banyodan çık odana git”
vb. komutlarla dikkat edip devam
etmesini teşvik etmek gerekir.
Dikkat Eksikliğinin
Okul Hayatına Etkileri
Anaokulundaki Etkileri
Dikkat eksikliği anaokulunda fark
edildiğinde, çocuk yerinde oturamamakta ve oyunların sonunu getirmekte
zorlanmaktadır. Yerinde duramadığı
için çoğunlukla kalkıp dolaşmakta, her
lafa karışıp sürekli konuşmakta,
anlatılan konunun arasına girerek çok
bilir havada yorumlar yapmakta ve
anlatılan konuyu izlemek yerine başka
tarafları izleyip şikâyet eden bir tavır
sergilemektedir. Doğal olarak anaokulundaki sınıfında böyle bir öğrenciyle
karşılaşan öğretmen aktaracağı bilgiler engellendiği için durumu fark
edecek ve anne babayla temas kurma
gereği duyacaktır.
Çoğunlukla sınıfta düzen bozulduğu
için anaokulu öğretmeninin canı
sıkılacak ve çeşitli yaptırımlar uygulama yollarını tercih edecektir. Bu
aşamada ailenin desteği çok önemlidir.
Öğretmenle birlikte hareket eden
aileler çocuğu geleceğe hazırlayabilecektir. Savunmacı bir yaklaşım izleyip,
bütün sınıf içinde sivrilmiş olan
çocuklarına toz kondurmama yolunu
seçerlerse önemli bir fırsatı kaçırmış
olacaklardır. Oyun çağındaki ilk
müdahaleler belirli oranda dikkat
eksikliğinin azalmasını sağlayacaktır.
Bilinçli olan veliler dikkat eksikliğini
fark edip uyarı aldıklarında öncelikle
bu konuda kaynakları ele alıp okumalı
ve profesyonel yardım alma yoluna
gitmelidir. Oranı düşük dikkat eksikliklerinde öğretmenin vereceği ev
uygulamaları sabırla yapılmalı ve
zamanının çoğunu geçirdiği evde bol
bol dikkat geliştirici uygulamalar
yapılmalı ve öğrenci ilköğretime hazırlanmalıdır.
İlköğretimdeki Etkileri
Dikkat eksikliği ilköğretimde fark
edildiğinde çocuk yine yerinden kalkıp
sıralar arasında dolaşmakta, sınıf
içinde veya bahçede oynanan oyunların yarısında sıkılmakta ve oyun dışına
çıkmak istemektedir. Okuma yazmaya
başlanılan ilk üç dört ayda her ailenin
karşılaştığı, evde bir takım görevleri
yerine getirmekten çocuğun kaçmaya
çalışması dikkat eksikliği olanlarda en
üst boyuta çıkmakta, başka çocukların
bir saatte yerine getirdiği görevleri,
dikkat eksikliği olan çocuklar saatlerce
uğraşarak yerine getirmektedir.
Sınıf içinde de öğretmenin yaptırmaya
çalışacağı görevlere uzun süre dikkatini veremeyeceği için, bir süre sonra
07
‘‘ İlköğretimin başladığı
ilk günlerde dikkat
eksikliği fark edilen
çocukların velileri,
öğretmenle sıkı bir iş
birliği yaparak dikkat
eksikliğini en az boyuta
indirebilirler. ’’
verilen göreve itiraz etmeler ve karşı
çıkmalar başlayacaktır. Dikkatini
verilen göreve çekemeyen çocuk bir
süre sonra başkalarının dikkatini
dağıtma yollarına başvurmaya başlayacaktır. Öncelikle yanındaki sıra
arkadaşından
başlayarak,
bütün
sınıfta dikkat dağıtıcı davranışlar,
sözler, öğretmenin söylediği konuya
rastgele ve kendince doğru kabul ettiği
örnekler vermeler veya itiraz etmeler
görülecektir. Doğal olarak da bir süre
sonra bütün sınıfı karşısına almakla
karşılaşacağı için yavaş yavaş dışlanmalar başlayacaktır.
Önce şikâyet hedefindeki öğrenciler
onu dışlayacak ve gittikçe arkadaş
olduğu insan sayısı azalacaktır. Bu
durum evlerde de anlatıldığı için, bir
süre sonra diğer veliler öğrenciden
şikayetçi olmaya ve öğretmeni zorlamaya başlayacaklardır. İlköğretimin
başladığı bu ilk günlerde dikkat eksikliği fark edilen çocukların velileri,
öğretmenle sıkı bir iş birliği yaparak
dikkat eksikliğini en az boyuta indirebilirler.
Veliler öncelikle sınıfta çocuklarının
farklı olduğunu kabul ederek işe başlayacak ve bu farklılığı en aza indirmek
için neler yapabileceklerini öğretmenle birlikte kararlaştıracaklardır.
İlk öğrenimin bu ilk aylarında önlemler alınmazsa, dikkat eksikliği sorununun yanına akademik başarısızlık ve
davranış sorunları eklenecektir. Çocuk
08
ilk defa belirli bir yerde uzun süre
oturmak ve belirlenen işleri yapmak
zorunda kaldığı için dikkat eksikliğine
bağlı davranış sorunları ortaya çıkmıştır. Aileler çoğunlukla, çocuğunda
hiçbir sorun olmadığını ve okula başlayınca bu sorunların ortaya çıktığını
bildirseler de konuşmalarının içinde,
doğumdan itibaren davranışlarında
bazı farklılıklar olduğunu söyleyecektir.
Paylaşımcı bir yaklaşımla dikkat eksikliği sorunu en aza indirebilecektir.
Öncelikle öğretmenden gelen uyarılara dikkat etmek, ardından rehberlik
servisiyle işbirliğine gidip gerekli olan
dökümanları alarak işe başlamak
gerekir. Bu tür çocukların davranış
özelliklerini ve bu davranışlarda nasıl
değişiklikler yaratılabileceğini öğrenmek için ailenin çaba harcaması
gerekir.
İlköğretimde en aza indirilemeyen
dikkat eksikliği sorunu ileriki yıllarda
daha büyük sorunlar olarak devam
edecektir. İlköğretim ikinci aşamada
öğretmen sayısının ve ders çeşidinin
artmasıyla birlikte farklı farklı çatışmalar ve davranış sorunları yaşanacak,
ergenliğe adım atılmasıyla birlikte
ailenin de söz geçiremediği çocuğa
dönüşecektir. Yapılacak olan, ilköğretimin başladığı ilk günlerde etkili
uygulamalara gidilerek dikkat eksikliği
sorununun en aza indirilmesi ve diğer
çocuklardan farklılığının azaltılması
gerekmektedir.
Ortaöğretimdeki Etkileri
Öğrenci dikkat eksikliğini azaltmadan
ortaöğretime gelmişse, ilköğretimde
gösterilen hoşgörü lise çağında gösterilmeyecektir. İlköğretimin zorunlu
olması
nedeniyle
öğretmenlerin
nasihatleri, rehberlik servisinin görüşmeleri, bir çok davranış değiştirme
sözleşmesi imzalayarak liseye geçen
çocuğun karşısına sert disiplin uygulamaları ve sınıf tekrarları gelecektir.
Akademik başarının ön planda olduğu
lise çağlarında öğrencinin dikkatini
derslerine vermesi ve ceza yaptırımı
gerektiren
davranışlardan
uzak
durması önemlidir. Ailenin kontrolü
ve yönlendirmesinin de en aza indiği
bu dönemde, önlemleri almak tamamen öğrencinin kendi üzerine
düşmekte ve bu sorumluluğu alma
değerlerini üstlenememişse, yavaş
yavaş akademik eğitimine son vermesi
yönünde gidiş başlamaktadır.
Dikkat Eksikliğinde
Alınacak Önlemler
Kitle iletişim araçlarıyla birlikte bilgisayarlar ve elektronik oyunların etkisi,
akademik başarıyı zaman zaman
azaltmış, arkadaş çevresinde gördüğü
ve gündemi belirleyen konular nedeniyle popüler olan değerlere yönelinmiştir. Özellikle ergenliğe geçişte
gündemi arkadaş grupları belirlemekte, ilköğretimin ilk yıllarındaki basit
kart oyunları veya farklı oyuncakların
yerini kapsamlı ve çoğunlukla internet
üzerinden oynanan oyunlar almakta-
10
dır. Öğrencinin akademik başarısı
etkilendiği için bu yaşlarda alınan sert
önlemlerle aile içi çatışmalar ortaya
çıkmaktadır. Her öğrenci velisinin
evde yaratacağı ortamla çocuğundan
beklediklerini ortaya koyması ve
ailedeki her bireyin sorumluluklarını
nasıl yerine getireceğini kavradığı bir
kültür oluşturması gerekir. Bu kurallar
sürdükçe sorumluluklarını yerine
getiren öğrencinin başarısız olma
şansı yoktur.
Dikkat eksikliği olan çocukların ailelerinde de bu davranış kültürü yerleştirildiğinde, küçük yaşta alınan önlemler de gündeme gelecektir. Okul çağından önce fark edilen dikkat eksikliklerinde önlemler almak gelecekteki
akademik başarıyı artırmak için en
önemli etkiyi yapacaktır. Aile dikkat
eksikliğini fark ettiği çocuğu için
hemen profesyonel yardım alma
yoluna gitmeli veya dikkat eksiklikleri
ile ilgili yazılı kaynakları edinerek
önleme uygulamalarına başlamalıdır.
Çoğunlukla okul çağından önce fark
edilmesi zor olan dikkat eksikliği için
alınacak önlemlerin incelenmesi her
çocuk için yararlı sonuçlar doğuracaktır. Ailelerin okul çağı öncesinde
çocuklarında geliştirecekleri dikkatini
bir noktaya yoğunlaştırma ve konsantrasyon çalışmaları okul çağına gelen
çocuğun akademik başarısını önemli
ölçüde etkileyecektir.
Çocuğun yapması gerekenleri önceden
haber vermek ve işe başladıktan sonraki dikkat dağınıklığında, her seferinde
işine devam etmesini sağlayacak
davranışları göstermek gerekir. Bunun
için de öncelikle oynadığı oyunları
uzun süre sürdürebilmesini desteklemek gerekir. Çok çeşitli ve dikkatini
dağıtacak oyuncak yerine az sayıda ve
dikkatini uzun süre yoğunlaştıracağı
oyuncakları tercih etmek yerinde olur.
Seçilen
oyuncakların
birbirine
eklenen, birbirinin devamı olan
oynanma süresini uzatacak oyuncaklar olması erken yaşta dikkatinin
sürekliliğini sağlayacaktır.
Özellikle lego türü oyuncaklarla
oynarken onun yanında olmak ve
sürekli konuşarak her seferinde yaptığı
işi sürdürmesini sağlamak, uzun süre
dikkatini bir konuya yöneltme alışkanlığı elde etmesini sağlayacaktır.
Çocuk için yapılmış bir planın olması
ve düzenli olarak belirli zamanlarla
belirli işlerin yapılmasının alışkanlık
haline getirilmesi gelecekte de dikkat
dağınıklılığını önleyecektir. Düzenli
uyuma saatleri, düzenli yemek yeme
saatleri, düzenli oyun saatleri şeklinde
geliştirilen basit bir aile planı, ileride
planlı ders çalışma alışkanlığına dönüşecektir. Kararlı bir şekilde sürdürülen
planlı yaşam, ileride çocuğun da kararlı ve planlı davranmasını sağlayacaktır.
Televizyonla uzun süre vakit geçirmesini önleyin; çünkü çoğu aile çocuğun
çok uzun süre televizyon seyrediyor ve
dikkatini uzun süre yoğunlaştırıyor
yanılgısına düşmektedir.
Burada
dikkatin uzun süreli ilgi değil, televizyondaki sürekli görüntü değişmesinin
yarattığı, dikkatin hızla başka yöne
koyma alışkanlığı söz konusudur.
Çocuk bir yerde sürekli oturduğu ve
gözünü televizyondan ayırmadığı için
aile de çocuğunun uzun süreli bir işle
uğraştığını düşünmektedir. Aslında
çocuğun kendi başına yaptığı bir iş
yoktur. Çocuk gösterilenlere yoğunlaşmakta oradaki hareketi izleyerek
zamanı geçirmektedir. Bu izleme
davranışı okul çağında sınıftaki en
ufak hareketi izlemeye dönüşmekte ve
dikkati çabuk başka yöne kaymaktadır. Onun için sınıf bir ekrana dönüşmektedir. Ekrandaki en ufak bir
değişikliği
kaçırmama
çabasına
dönüşmektedir. Bu yüzden çocuğun
cümlelerin ve talimatların basit,
anlaşılır, kısa ve somut olmasına
dikkat edilmelidir. Dikkat eksikliği
olan öğrencinin bir şeye başlamadan
önce durması, düşünmesi ve sonra
uygulama yapması için çalışmalar
yapılmalı her yaptığı iş için bunun
sorularak
pekişmesi
sağlanmalı,
durdun mu? , düşündün mü? diyerek
hatırlatılmalı. Ders sırasında dikkati
dağıldığında ona kolayca cevaplayacağı sorular sorarak yeniden derse
dönmesi sağlanmalıdır.
saatler boyunca televizyon karşısında
kalması yerine; resim yapmasını, oyun
hamuruyla uzun süre bir şeyler
üretmesini veya başka bir çocukla
birlikte uzun süreli oyunlar oynamasını sağlamak ve ödüllendirmek yararlı
olacaktır.
Okul çağına gelindiğinde öğretmenlerin dikkat eksikliği gördükleri çocuklarla yapacakları uygulamalar ailelerin
de evde yapacakları uygulamalara ışık
tutacaktır. Öncelikle, öğretmenle
ilişkiler daha sıkılaştırmalı ve çocuğa
nasıl yardımcı olunacağıyla ilgili
öğretmenden bilgi almaya çalışılmalıdır.
Öğretmen ilgili bir veli gördüğü için
çocuğa karşı daha dikkatli olacak ve
olumlu gelişmeler de çocuğu teşvik
edecektir. Bir çok öğrencinin olduğu
sınıfta öğretmenin özel olarak çocukla
ilgilenmesini beklememeli ve öğretmene yardımcı olacak empatik konuşma ve davranış içinde olmak gerekir.
Öğretmene karşı her zaman dürüst
davranmalı ve onun verdiği ödevler
yapılmalıdır. Özellikle profesyonel bir
yardım alıyor ve çocuk ilaç kullanıyorsa, ilacı zamanında vermeyi ihmal
etmemeli ve dikkatli davranılmalıdır.
Öğretmenler öncelikle dikkat eksikliği
gördükleri veya hareketli çocuklarla
ilgili önyargılardan kurtulmak zorundadır. Çünkü çağımızda bir çok hareketli çocuk, öğretmenin yaklaşımındaki olumsuzluklar nedeniyle akademik
eğitimine son vermektedir. Öğrencinin dikkat eksikliği fark edilmişse,
ödevleri kısaltılarak verilmeli ve öncelikle bir işi bitirme alışkanlığını elde
etmesi sağlanmalıdır. Ödev çok gelen
ve uzun sürede yapması gereken
öğrenci, bu büyük yükü taşıyamadığı
için bir süre sonra her şeyden vazgeçip
hiç ödev yapmayacak duruma gelebilmektedir. Sınıf içinde de yapması
gereken ödevleri kısaltmak, arkadaşlarıyla aynı zamanda bitirme duygusunu
yaşamasını sağlayacaktır.
Uygun zamanlarda ve sık mola vererek
öğrencideki baskıyı azaltmak gerekir.
Zaman zaman ödüller vermek veya
ödüllendirici cümleler kullanmak,
yaptığı işi teşvik edici olacaktır. Dikkat
dağınıklığı olan çocuğun malzemesini
veya giyim eşyalarını unutmaması için
yardımcı olmak ve sık sık uyarılarda
bulunmak onun dikkatini yoğunlaştırmasına katkı sağlayacaktır.
Sürekli kalemini kaybeden veya başka
yerde unutan çocuk, diğerleri yazarken
sınıfı rahatsız etmekten başka bir şey
yapmayacaktır. Öğrenci en önde,
dikkatinin dağılmayacağı ve çevresiyle
fazla temas kuramayacağı bir sıraya
oturtulmalıdır.
Sınıf kuralları tüm öğrencilerle birlikte
belirlenip, bu kurallara uymaktan
taviz verilmemeli, dikkat eksikliği olan
öğrenciye de sıradan kalkma vb. davranışlarda sık sık kurallar hatırlatılmalı
ve öğrencinin gösterdiği olumlu davranışlar desteklenmeli ve davranışının
sürekliliğini sağlamak için ödüllendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Dikkat
eksikliği olan çocuklarla konuşurken,
Sınavlarda da dikkati dağılacağı ve
yanlış cevaplar vereceği için dikkatini
toplaması için molalar vermesi sağlanmalı ve sözlü sınavlara ağırlık verilmelidir. Öğrenci, kendisinde dikkat
eksikliğini fark ettiğinde veya uzun
süre ders çalışamıyor, öğrendiklerini
kısa sürede unutuyor veya bir işle uğraşırken dikkatinin çabuk dağıldığını
fark ediyorsa, bazı uygulamalara gidip
uğraştığı işe konsantre olma çıtasını
yükseltebilir.
Öncelikle öğrenci hedef belirlemeli ve
bu hedefe ulaşmak için her tökezlediğinde, yeniden hedefe ulaşmak için
çalışmayı alışkanlık haline getirmeli,
hedefin önündeki engellerden kurtulmak için çaba gösterecek motivasyonu
yaratmalıdır. Bu iradenin oluşmasında
kararlı davranmak ve herhangi bir
dersten düşük aldığında azimle o
dersin üzerine gidip daha iyisini
yapması gerekir.
Bir plan yaparak işe başlanılmalı, bu
plan için rehberlik servislerinden
yardım alınmalı, çalışma alanına plan
asıp sürekli görmek zorunda kalınmalıdır. Asılı duran plan her gördükçe
rahatsız etmeli ve yeniden başlamak
için teşvik etmelidir. Çalışmalarda
çabuk yorgun düşülüyorsa, dinlenme
zamanları kontrol edilmeli ve ihtiyaç
olan kısa dinlenmelerden sonra
çalışmaya başlanmalıdır.
Bunların dışında konsantrasyonu
sağlayıcı nefes ve vücut egzersizleri
öğrenilerek, konudan veya çalışmadan
uzaklaşıldığı
hissedildiğinde
bu
teknikler
uygulanarak,
yeniden
yapılan işe dönülmesi sağlanabilir.
11
Okul Tanıtımı:
İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim Okulu
İ
stanbul Erkek Liseliler Eğitim
Vakfı, modern ve ileri teknolojilerle
donatılmış İlköğretim Okulu’nu
Alemdağ’ da hayata geçiriyor…
İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı
Eğitim Kurumları, İstanbul Lisesi’nin
köklü eğitim ve başarı geleneğini sürdürmek ve ülkelerine duydukları vefa
borcunu ödemek amacıyla İstanbul
Lisesi mezunları tarafından kurulmuştur.
İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı,
ulusal ve evrensel değerleri özümseyerek kişiliğinde birleştiren öğrencilerin
Atatürk
İlkeleri
doğrultusunda
iyi bir yurttaş olarak yetişmelerini
hedeflemektedir. Bunun yanı sıra tüm
insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde ve bu bilinci yaşama biçimine
dönüştüren kişiler olarak büyümelerini
amaçlamış, 1996 – 1997 eğitim öğretim
yılında İELEV Özel İlköğretim Okulu’
nu (Cağaloğlu) açmıştır.
İELEV Eğitim Kurumlarında eğitim
ve öğretim alan çocuklar, gelecekte
12
dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar
okul sıralarında aldıkları önder kişilik
nosyonuyla ve İstanbul Erkek Lisesi
geleneği doğrultusunda Alman dilini
ve kültürünü tanıyarak mezun olurlar.
eğitim programı ile “Eğitimde Başarı
Geleneği” ni sürdürmeyi hedefleyen
kurum en yüksek standartlarda ana sınıfından 7. sınıfa kadar eğitim öğretim
verecektir.
Bu bilinçte yetişen öğrencilerin sayısını
arttırmak amacıyla Vakıf 2005 – 2006
öğretim yılında Çamlıca’ da 3, 4 ve 5
yaş yani ana sınıfı grubunun da eğitim
aldığı Çamlıca Anaokulu’ nu eğitim
öğretime açmıştır.
İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim
Okulunda hem inşaat hem de eğitim
malzemesi anlamında teknolojinin son
olanakları kullanılacak, akıllı tahta ve
projeksiyonla donatılmış sınıfların yanı
sıra Sosyal Bilgiler, Matematik, Fen Bilgisi dersleri ise alan laboratuarlarında
gerçekleştirilecektir.
2006 – 2007 öğretim yılında ise Acıbadem Özel İlköğretim Okulu eğitim
öğretime açılmıştır. Çamlıca Anaokulu’
nun öğrencilerinin alt yapısını oluşturduğu okul gelen talepler doğrultusunda öğrencilerine çok daha iyi imkânlar
sağlamak amacıyla büyük bir projeye
imza atmıştır.
İstanbul Lisesinin 125. kuruluş yıldönümü nedeniyle İELEV 125. Yıl Özel
İlköğretim Okulu yeni adıyla ve 850
öğrenci kapasitesi olan okul 2009–2010
Öğretim yılında eğitime başlayacaktır.
İstanbul Lisesi’nin 125 yıllık köklü
Öğrencilerin kültürel ve sosyal
gelişimlerini desteklemek amacıyla
sinevizyon odası, oditoryum ve amfi
tiyatro bulunacak, sanat atölyeleri,
spor alanları ve öğrenci etkinlikleri
gibi tüm faaliyetler 8.300 metrekare
kapalı alanda özgün bir mimari içinde
yer alacaktır.
Kampus arazisinde yer alan koru ve
geniş bahçe, temiz havası ve açık
alanları ile açık hava aktivitelerini de
imkânlı kılacaktır.
İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfının
diğer eğitim kurumlarında olduğu
gibi İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim
Okulunda da Türkçe temel eğitiminin
yanı sıra birinci yabancı dil olarak Almanca, ikinci yabancı dil olarak da İngilizce dil öğretimi gerçekleştirilecek ve
okulda çok sayıda yabancı öğretmen
görev alacaktır.
Azmin Zaferi
Öğrenme Zorluğu Çeken Çocuklarla İlgili Bir Hikaye :
O
kuma ve öğrenme zorluğu
çeken çocuklara özel
eğitim veren bir okul için
bağış toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı.
Okula kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra şöyle bir
soru sordu: 'Dışarıdaki etkenler
tarafından etkilenmedikçe doğa
her şeyi mükemmel bir şekil ve
sırada yapıyor. Ama yine de
oğlum Shay, diğer çocukların
öğrendikleri gibi öğrenemiyor.
Diğer çocukların anlayabildikleri
gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal
olması gereken şeyler nerede?'
Bu soru karşısında dinleyiciler
sessiz kaldılar. Baba devam etti.
'Ben inanıyorum ki, dünyaya
fiziksel ve zekâ engelli Shay
gibi bir çocuk geldiğinde,
gerçek insan doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o
çocuğa davranış şekillerinde
kendini gösteriyor.' Ve sonra
aşağıdaki hikâyeyi anlatmaya
başladı:
Shay ve babası bir gün parkta
Shay’in tanıdığı birkaç çocuğun
baseball oynadıklarını gördüler.
Shay sordu, 'Acaba oynamama
izin verirler mi?'
14
Shay'in babası çoğu çocuğun
Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini
ama aynı zamanda eğer oğluna
izin verirlerse oğlunun o çok
ihtiyacını duyduğu, engellerine
rağmen başkaları tarafından
kabul edilmenin özgüveni ve
sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu.
Shay'in
babası
çocuklardan
birinin yanına yaklaştı ve (fazla
bir şey beklemeyerek) Shay’in
oynayıp oynayamayacağını sordu.
Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra 'Şu anda 6 sayı
gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takıma girebilir ben
de onu dokuzuncu turda vurucu
olarak sokmaya çalışırım' dedi.
Shay büyük bir gayretle takımın
yanına gitti ve yüzünde kocaman
bir gülümseme
ile
takım
t-shirtini giydi. Babası gözünde
yaş, kalbi sıcak duygularla dolu
onu izledi. Çocuklar oğlunun
kabul edilmesinden dolayı babanın
mutluluğunu
gördüler.
Sekizinci turun sonunda Shay'in
takımı birkaç puan kazandı ama
hala 3 sayı gerideydi. Dokuzuncu
turun başında Shay eldiveni eline
geçirdi ve sağ açık sahaya çıktı.
Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan
son derece mutluydu ve babasının ona tribünlerden el salladığını gördüğünde yüzünde kocaman
bir gülümseme vardı.
Ama atıcı topu aldı ve ilk kaledeki
adamının başının üzerinden
diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği yere fırlattı.
Dokuzuncu
turun
sonunda
Shay'in takımı yine puan kazandı.
Şimdi bütün kaleler doluydu,
oyunu kazanma şansı ortaya
çıkmıştı ve topa vurma sırası
Shay'e gelmişti.
Tribünlerdeki herkes ve iki
takımda bağırmaya başladılar,
'Shay, ilk kaleye koş, ilk kaleye
koş!' Shay hayatında hiç bu kadar
uzağa koşmamıştı ama ilk kaleye
gidebildi. Şaşkınlıktan büyümüş
gözleriyle yere çöktü.
Bu noktada Shay'in vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme
riskini mi almalıydılar? Şaşırtıcı
bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler. Herkes topa isabet ettirme
şansının sıfır olduğunu biliyorlardı çünkü bırakın topa vurmayı
Shay sopayı bile elinde tutmasını
bilmiyordu.
Ama Shay sahaya çıktığında top
atıcı, diğer takımın kazanma
şanslarını bir kenara bırakarak
Shay'e bu fırsatı tanıdıklarını
görünce birkaç adım öne giderek
yumuşak bir şekilde topu Shay'e
doğru fırlattı. İlk topa Shay
zorlukla sopayı savurdu ama
ıskaladı. Atıcı tekrar birkaç adım
öne doğru geldi ve topu yine
yumuşak bir şekilde Shay'e doğru
attı. Shay sopayı savurdu ve hafifçe topa dokunarak yere atıcıya
doğru vurdu.
Oyun şimdi bitecekti. Atıcı topu
yerden aldı ve ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek ve Shay'i
sobeleyerek oyunu bitirebilecekti.
alkışlandı. 'O gün', dedi babası,
gözlerinden yaşlar aşağıya doğru
süzülerek, 'iki takımdaki çocuklar da dünyaya bir parça sevgi ve
insanlık getirmeyi başardılar'.
Shay bir sonraki yaza yetişemedi.
O kış öldü. Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini ve
eve geldiğinde annesinin de
gözyaşları içinde onu kucakladığını asla unutmadı.
Herkes bağırmaya devam etti,
'İkinci kaleye koş, ikinci kaleye
koş' Nefes nefese Shay zorlukla
ikinci kaleye koşabildi. Shay
ikinci kaleye geldiği sırada açık
sahada diğer takımdan biri topu
almıştı... Takımın en küçüğü olan
bu çocuk kahraman olma şansını
elinde tutuyordu. Topu ikinci
kaledeki adamına atabilirdi ama
top atıcısının niyetini anladığından o da kasıtlı olarak topu
üçüncü kaledeki arkadaşının
başının üzerinden attı.
Herkes bağırıyordu, 'Shay, Shay,
Shay, bütün yolu koş Shay!' Karşı
takımdan birinin yardım ederek
onu üçüncü kaleye doğru
döndürmesiyle Shay üçüncü
kaleye koşabildi, 'Üçüncüye koş!
Shay, üçüncüye koş!'
Shay üçüncüye gelirken diğer
takımdaki çocuklar ve seyirciler
ayağa kalkmışlardı ve bağırıyorlardı, 'Shay, hepsini koş! Hepsini
koş!' Shay hepsini koştu ve oyunu
takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından
‘‘ Her toplum,
kendilerinden daha az şanslı olanlara
nasıl davrandığıyla değerlendirilir. ’’
15
Prof. Dr. Nevzat TARHAN
NPI Nöropsikiyatri Hastanesi
Çocuklarda ve
Gençlerde Stres
Çocuğun her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir.
Ergenlik dönemi öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını
söz diliyle ifade edemezler.
Ç
ocuklarda ilk stres doğumla
birlikte yaşanır. Bebeğin ağlaması onun anne rahminin sıcaklığı
ve rahatlığından dış dünyanın soğukluğu ve inciticiliğine bir tepkisidir.
Bebeğin yeme ve barınma ihtiyaçlarının giderilmesine rağmen stres
yaşaması mümkündür.
Bebeklik Depresyonu
Bebeği depresyona itecek en önemli
neden anne yoksunluğudur. İlk altı
ayda anne birden ayrılırsa üç dönem
belirti gösterir.
16
Protesto Dönemi: Sürekli ağlar, dindirilemeyen ve yatıştırılamayan ağlamalar vardır. Yanına biri yaklaştığında
susar ama annesi olmadığını anladığı
zaman tekrar ağlamaya başlar. Kısa
süreli sustuğunda biri yanına yaklaşır-
sa yine ağlamaya başlar. Sustuğu anda
yüzünde yorgun üzgün ifade vardır.
Depresyon Dönemi: İştah ve yeme
azalmıştır, kilo kaybetmeye başlar.
Fizik gelişme durur, kusma ve ishal
olabilir. Muhtemelen beyin büyüme
hormonunu yeterli miktar salgılamamaktadır. Bunun sonucu mutlu olmayan çocuğun beden gelişimi de yavaşlayacaktır. Çocuk gözlemlendiğinde
küskün ve üzüntülü görünüm sergiler.
İçe Kapanım Dönemi: 2. aydan sonra
anne yoksunluğu devam ediyorsa
bebek içine kapanmaya, duygusal
tepkiler küntleşmeye başlar. Çevrede
olanlara ve yanına yaklaşanlara ilgisiz
kalır. Dünyadan soyutlanıyor gibidir.
Bu durum büyüklerin şizofrenik
bozukluğuna benzer bir tablodur.
Görüldüğü gibi anne ile bebek arasında olağanüstü bir ruhsal bağ vardır. Bu
ruhsal bağ çocuğun beyin ve beden
gelişimi için temel gıdadır. Sevgisini
ilgisini veren anneler çocuklarının
beyinlerinde
sevgi
kanallarının
açılmasını, çocuklarının beyinlerinin
mutluluk hormonları salgılamasını
sağlamış olmaktadırlar.
Yuva hastalığı: Anne veya anne yerine
geçen kişiden uzun süre uzak
kalındığında oluşur. Burada teke tek
ilişki önemlidir. Anne uzun süre
hastanede yatabilir veya ayrılmak
zorunda kalabilir. Böyle durumlarda
çocukla teke tek sevgi bağı olan bir
ilişki annenin yerini tutacaktır. Yuva
ortamında sürekli bakıcı değiştiği için
bu sağlanamaz ve bazı belirtiler başlar.
Yuva hastalığı (Hospitalizm) içindeki
çocukların çevreye ilgileri azalmıştır,
geç ve güç uyarılırlar, oturdukları yerde
sallanırlar, geviş getirme gibi hareketler yaparlar, kafa sallarlar, vurmaları
vardır. Bu vurmalar kendi kendilerini
uyarma çabalarıdır. Parmak emmek,
sallanmak gibi bedensel zevk kaynaklarına yönelirler.
Zeki oldukları halde yalancı bir zeka
görünümü verirler. Boy ve kiloları
yaşıtlarına göre geridir beslenme ve
bakım iyi olsa da ani ölümler çok olur.
Anneyi Kaybetme Korkusu
Çocuk kendisine bakım veren kişiye
derin bir bağlanma gösterir. Bu yetersizliğin ve çaresizliğin kaçınılmaz
sonucudur. Çocuğa bakım veren
kişinin kısa veya uzun süre ayrılması
hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır.
öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını
söz diliyle ifade edemezler. Kullandıkları dil “Davranış Dili” dir.
veya erkeksi cinsel sapmalar, intihar
tedbirleri. Bu saydıklarım çocuklarda
sık görülen davranım bozukluklarıdır.
Yatağı ıslatma, yemeği reddetme,
yalan söyleme, hırsızlık, öfke nöbetleri, kekemelik, aşırı hareketlilik, içe
dönüklük, uykusuzluk, kıskançlık,
tembellik, sinirlilik, suç işlemeler,
bağımlılık, hastalık hastalığı, kadınsı
Davranım bozuklukları büyüklere,
anne-babaya ve topluma verilmek
istenen bir mesajın varlığını gösterir.
Mesajın arkasında bir duyum saklıdır.
Duyuru genelde şudur. “Dikkat!
Lütfen bana zaman ayırın”
Bu bağlanma-ayrılma ilişkisi insanın
ileri yaşlardaki hayatına yön veren
temel bir ilişkidir. Evlendiğinde veya
askere gittiğinde uyum sağlayamayan ,
okul korkusu çeken çocuklar ve gençlerde bağlanma-ayrılma ilişkisini tam
olgunlaştıramamak gerçek nedendir.
Böyle insanlarda bağlandığı ve sevdiği
kişiyi kaybetme korkusu vardır. Hayatın normal sürecinde bu korku çocuğu
geliştirecektir. Bireyselleşmeye itecektir.
Yeterli Annelik Nedir?
Anne temasından yoksun çocuklar
ilgisiz, soğuk, isteksiz, geç uyarılan
soluk renkli, mide bağırsak, solunumu
bozuk çocuklar olur. Erken yaşlardaki
anne yoksunluğu ileri yaşlarda uyum
bozukluğuna neden olur.
Ülkemizde genelde bu durumun tersi
olur. Çocuk anneye bağlandığı gibi
anne de çocuğa bağlanır. Karşılıklı
doyum sağlayan bir ilişki vardır. Anne
o derece koruyucudur ki elinde tabak
arkasında dolaşır, her şeyini kontrol
eder, çocuğa inisiyatif vermez. Böyle
çocuk anne olamadan tuvalete
gidemez, okula başlarken ayrılmak
istemez. En ufak ayrılığı annesini
kaybedeceği korkusu olarak algılar.
Anne tavuk civcivleri büyüdüğünde
kanadıyla iter; onların bireyselleşmesine fırsat verir. İnsan annesi de bunu
yapmalıdır. Aksi taktirde çocuk sosyal
ilişki kurmada beceriksiz , içine kapanık, cinsel davranışlarında donukluk
yaşayan bir genç olur. İnsanın sağlam
benliğinin gelişmesinde nitelikli, teke
tek ve sürekli anne-çocuk ilişkisi
kaçınılmaz kuraldır.
Çocuklarda Stresin İfadesi
Çocuğun her doğru veya her yanlış
davranışı bir işarettir. Ergenlik dönemi
17
Her Oyuncak
Oyuncak Değildir
Çocukların sahip oldukları oyuncak sayısı artmasına karşın,
yeni oyuncak arayışı hiç azalmıyor.
18
ünyanın değişik kentlerinde
satılan oyuncaklara bir göz
atma şansı bulanlar, gerçekten
d e şaşırmaktan ve ürkmekten kendilerini alamıyorlar. Bu şaşırtan veya
ürküten oyuncakları mağazalarda
görmek ve incelemek kolay kolay
silinmez bir etki yapıyor. Ama bu
oyuncakların
neye
benzediğini
anlamak için ille de ülke ülke gezmek
gerekmiyor. Günümüzde oyuncaklara
ne oluyor bitiyor anlamak ve
oyuncakların
geçirdiği
değişimi
izlemek internet aracılığı ile oldukça
kolay.
“Micro Aggression Playset with 4 mini
figures”, “Build and Brawl Figures”.
Örneğin Avustralya’da ucuz ürünler
vpazarlayan bir mağaza olan Big W
geçen sene nisan ayında şöyle oyuncaklar satmaktaydı: “VV 3-pack”,
Giderek daha sık rastlanan bu
oyuncakların ortak özelliği, hayal
gücüne pek yer bırakmamaları. Bu cins
oyuncaklar çocukların ya tam olarak
Bu adları tek tek Türkçeye çevirmeye
gerek yok. Her birinin adında ya
doğrudan doğruya saldırganlık kullanılmış, ya da saldırganlık çağrıştıran
bir kavram. Aynı mağazada daha az
saldırganlık içeren bir oyuncak arayanlar için daha uygun olabilecek
seçeneklerden biri sevilen bir film
karakterine bürünmeye yarayan giysilerdi. Ama bu film karakterlerinin
hemen hepsi saldırganlık dolu filmlerden çıkmaydı.
Doç Dr. Serdar M.
DEĞİRMENCİOĞLU
Psikolog
nasıl bir oyun oynayacağını, ya da
oyunun niteliğini baştan belirliyor.
Oyunu tümüyle belirleyen oyuncaklar
aynı zamanda tüketimi de arttırıyor.
Çünkü oynanacak farklı bir senaryo ve
farklı bir oyun için uygun değiller.
Sonuçta, her farklı oyun için farklı bir
oyuncak satın alınması gerekiyor.
Çocukların sahip oldukları oyuncak
sayısı artmasına karşın, yeni oyuncak
arayışı hiç azalmıyor.
Hayal gücüne pek yer bırakmayan
oyuncakların artmasının yanında,
saldırmak ve yok etmek ötesinde
hiçbir
işlevi olmayan silahlara
benzeyen oyuncakların yaygınlaşması
söz konusu. Ölüm makinesi olarak
anılan otomatik tüfeklerin, yarı
otomatik saldırı silahlarının veya
tabancaların tıpkısı gibi üretilen, her
açıdan gerçek silah gibi görünen oyuncak silahlar çoğalmakta. Meksika’da
durum; Oyuncak olduğu belli olan
oyuncak silahlar yerine giderek daha
sahici görünen, sahici silahtan hemen
hiç farkı olmayan oyuncak silahlar
üretiliyor ve
Meksika
Birleşik
Devletleri’nde yaşayan çocukların
eline geçmesi sağlanıyor.
Oyuncak silahların giderek daha
sahici
görünmeye
başlamasının
önemli olmadığını iddia edenler
olabilir ve oluyor. Ama Meksika’da son
yıllarda olanlar bunun tersini gösteriyor. Giderek artan şiddet ülkenin
özellikle kuzeyini kasıp kavururken,
oyuncak silahlar ile işlenen suçlarda
çok ciddi bir artış gözlemlenmiş. Sözü
geçen oyuncak silahlar hem çocukların
dünyasında olmaması gereken bir öğe
olduğu için, hem de bir çocuğun veya
gencin elinde bulunduğunda onu
hedef durumuna getirebileceği için
çok tehlikeli.
Meksika Parlamentosu sahici görünen
oyuncak silahları
2002 yılında
yasaklamış olmasına karşın, bu yasak
yeterince uygulanmadığı için sorunun
ortadan kalkması söz konusu bile
olmamış. Bu ay parlamentoya getirilen
yeni yasa önerisinde ise daha kapsamlı
bir yasağın ve düzenlemelerin
getirilmesi
öneriliyor.
Önerinin
sahipleri, genç kuşakların bu silahlardan – oyuncak olsa bile – uzak
tutulması gerektiğini özellikle vurguluyorlar.
Kilis’ten bir örnek; Oyuncak silahların
saldırganlığı yoktan var ettiği elbette
söylenemez. Ancak silahların ve aracı
olduğu saldırganlığın öğrenilmesi,
kanıksanması ve pekişmesinde oyuncak silahların ve oyuncak silahlarla
oynanan oyunların yeri olduğu biliniyor.
8 Aralık 2008 günü Kilis’te yapılan
törende yaşananlar bu açıdan oldukça
öğretici. Vali ve diğer yetkililerin
katıldığı Kilis’in Düşman İşgalinden
Kurtuluşu Töreni’nde Kuvayi Milliye
birliklerindeki kişilerin kente girişi
canlandırılmış. Birlikleri canlandıran
kişiler ve gaziler, gerekli veya kabul
edilebilir olduğu söylenemeyecek bir
davranış sergilemişler; kuru sıkı
tabanca ve tüfeklerle havaya ateş
açmışlar. Bu olanaktan yararlanan
bazı kişiler de evlerinin önünden veya
balkonlarından tabanca ve tüfekleriyle
havaya ateş etmişler. Törene oyuncak
tabancalar ve asker giysileriyle
katılmaları sağlanan çocukların da
oyuncak
tabancalarını
havaya
kaldırarak ateş etme taklidi yaptıkları
görülmüş.
Kilis’te yaşananlar çocukların silah
kültürüne ve militarizme nasıl
alıştırıldıklarının bariz bir örneğini
oluşturuyor. Çocuk hakları açısından
bakıldığında ise çocukların törene bu
şekilde katılmasının kabul edilemez
olduğu biliniyor.
MET Eğitim & Danışmanlık
* Konu tekrarı & okul destek
* Yabancı dil desteği (İngilizceFransızca-Almanca-İtalyancaRusca-Çince-İbranice)
* Özel ders
* SBS & OSS hazırlık
* Sınav - ders takviye
19
Şaduman AYBENİZ
Uzm. Psikolojik Danışman
ve Rehber öğretmen
Sağlıklı Aile
ve İletişim
Ailede çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama
olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi olarak gelişir.
S
ağlıklı aile düzeni, ailenin
gereksinimlerini doğal olarak
karşılar ve her bir aile üyesi o
aileye ait olmaktan
mutludur.
Sağlıksız aile düzeninde gereksinimler
karşılanamaz ve aile üyeleri, mutsuz ve
doyumsuz oldukları halde, bu
hastalıklı durumu devam ettirebilmek
için çaba gösterirler.
Ailede çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile ortamı çocuğa kendi
benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde
bağımlı bir kişi olarak gelişir; psikolojik ve sosyal olgunlaşması engellenir.
İnsan yaşam boyu deneyimleri sonucu
olgunlaşır. Aile bu olgunlaşma
sürecinde çok önemli bir rol oynar.
Sağlıklı aile düzeninde aile kendi
üyelerini değerli bulur. Aile toplumla
ilişkisini dengelemiştir; ne toplumdan
kopar, ne de toplumun baskısına
tümüyle boyun eğer.
Olgunlaşma denilince şimdi de
olgun insanda olması gereken
temel özellikleri sıralayalım:
1. Olgun insan, kendini diğerlerinden
ayıran sınırların farkındadır ve kendi
benliğinin sınırlarını
korumakta
duyarlılık gösterir.
Sağlıklı ailede, çocuğun kendine özgü
bir benlik geliştirmesine izin verilir.
Sağlıklı olmayan aile içinde buna izin
verilmez. Aile içinde otoriteyi elinde
tutan
kişi,
bağımsız
benlik
geliştirmesine
karşıdır;
herkesin
boyun eğmesi, itaatkâr olması istenir.
20
(Bu tür insan, kendi ailesiyle iyi
ilişkiler içindedir. Başkalarının onu
kullanmasına, isteği dışında kararlar
alıp yönlendirmesine izin vermez. Yani
olgun insan korku ve suçluluk
duygularından kurtulmuştur.)
2. Olgun insan, kendini değerli bulur,
kendine saygısı vardır ve kendini
olduğu gibi kabul eder.
(Kendine saygı ve kendini değerli
bulmanın çekirdeği aile içinde atılır.
Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu
destekleyip yüreklendiren aile üyeleri
çocuğun benlik değerinin tohumlarını
eker.)
3. Olgun insan beden, zihin ve manevi
yaşam arasında denge kurmuş biridir.
(Sırf bedensel görünüme önem veren,
ya da sadece düşünsel faaliyetlerde
doyum
arayan
kişiler,
kendi
çocukluklarında aile içinde bu yönde
desteklenmişler,
diğer
yönlerini
geliştirememişlerdir. Aile sağlıklı ise,
çocuk her yönünü geliştirmeye doğal
olarak yönelecektir.)
4. Olgun insan heyecan ve duygularını
tanır ve onların gerçekçi bir biçimde
ifade edilmesine olanak sağlar. Duygu
ve heyecanlarımız iç ve dış dünyamızla
ilişkimizin daha etkili olmasını sağlar.
Örneğin;
Kızgınlık, kişinin benlik sınırlarını ve
onurunu korumasına olanak verir.
Korku,
tehlikeli
durumlardan
sakınmamıza yol açar. Hüzün, ayrılma
zamanı gelmiş bir olay ya da kişiyi
simgeler. Suçluluk, vicdan duygusunu
oluşturmamıza yol açan bir duygudur.
Utanma, kendi sınırlarımızı bilmemiz
gerektiğini, gücümüzün ne kadar
sınırlı olduğunu öğretir. Sevinç, her
şeyin yolunda olduğunu bildirir.
Sevgili anne babalar! Çocuğa, gence ne
verirsek onu alırız. Bu yüzden bir
insan kendini tanımlarken “Ben bana
verilenim”
der.
Çocuklarımızı
yetiştirmede hepimize kolay gelsin.
Adres : Aydınevler Mah. Uyanık Cad. No: 4/1 Küçükyalı / İstanbul
Telefon : (0216) 518 33 49
Faks : (0216) 417 72 45
E-posta : [email protected] Web : www.ekipspor.com.tr
Çıkış
Var
Yüksel GEMİCİ
Psikolojik Danışman
Gerçek olan nedir? Kurgu olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır?
Nerelerde ayrışır?
Ç
ocuğun gelişiminde ebeveyn
rolünün önemi, biricikliği ve
yaşamsallığı yadsınamaz. Aile,
çocuklarının entellektüel ve duygusal
gelişimine rehber olmakla birlikte,
süreklilik ve yakınlık anlamında diğer
etkenlere göre (okul, çevre gibi) daha
işlevsel bir özelliğe sahiptir. Başka bir
ifadeyle, aile ile çocuk arasındaki bağ,
okul yıllarının çok öncesinde başlar,
bu yıllar ve sonrasında da kesintisiz ve
çoğu kez karşılıksız olarak sürer.
Kendine ve başkalarına güvenme,
girişimci ve yapıcı olma gibi birçok
olumlu kişilik özelliğinin hayat
bulduğu bu bağ, son yıllarda artan
toplumsal ve sistemik baskılarla
özellikle, temel insani özelliklerinden
yoksun bırakılarak mekanistik bir hale
dönüşmeye başlamıştır. Kanımca
çocuk için gerçek olan, çocuk için
ancak çocuğa rağmen kurguyla örtülmektedir. Gerçek olan nedir? Kurgu
olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır?
Nerelerde ayrışır?
Bütün bu sorulara yalın, sade ve
elbette
anlaşılabilir
yanıtlar
bulabilmek için kafamızın içindekileri
açığa çıkarıp, kendi çocukluğumuza
bakmalıyız, diye düşünüyorum.
22
Neyi önceliyor, nelerden hoşlanıyor ve
neleri daha çok hayal ediyorduk?
Bizim için gerçek olan neydi? Günümüzde olduğu gibi sağdan soldan,
uzaktan yakından bu kadar akıl
hocası, bu kadar doğru ve dolayısıyla
bunların dayattığı bu kadar kurgusal
bir alan var mıydı? Bu kadar kuşatılmış
mıydık? Şimdi olduğumuz yer miydi
istediğimiz? Çocuklarımızı hiçbir
bilimsel ve pedogojik temele dayanmayan ve sürekli olarak sistemin ve
belki de bilinçli olmadan bizim
tarafımızdan dayatılan ihtiyaçların
peşinde sürüklüyoruz. Sürekli olarak
geleceğe vurgu yapıyoruz.
Onları oyundan, birlikte aynı masayı
paylaşmaktan, bir bardak su istemekten, almaktan ve vermekten mahrum
bırakıyoruz. Anne baba olmaktan
vazgeçip öğretmen oluyoruz, hata
yapmaktan genellikle korkuyoruz.
Çocuğumuzla,
dünyada
hiçbir
eğitimcinin ya da felsefi doktrinin
sağlayamayacağı o çok özel ve yakın
(sembiyotik) ilişkiyi kurgusal alana
teslim ediyoruz.
Steril alanlarda yaşamıyoruz; daha çok
engel
aştığımızda daha
ilerde
olmadığımızı biliyoruz. Yaşamımızın
hatalardan, kırgınlıklardan, üzüntülerden oluştuğunu biliyoruz. İlişkilerimiz dahil her türlü sunilikten, yapaylıktan şikayet ediyoruz. Alıntıda Mark
Twain’den aktardığım söz, aslında
karmaşık halde savrulan düşüncelerimin temelini oluşturdu.
Bende sizler gibi kendi gerçekliğimi
yaşama konusunda iyi bir durumda
değilim, kurgular ve olabilirlikleri
hesaplıyorum.
Bütün
bunların
arasında ironik bir şekilde, ve hemen
her zaman çocukluğumu, yani
geçmişimi referans alıyorum. Çünkü
birçok şeyin zamanla, hem çok yakın
hem de çok uzak bir ilişki içinde
olduğunu biliyorum.
‘‘ Gerçek, Kurgu’dan daha acayiptir, çünkü Kurgu, olabilirlikleri
gözetmek durumundadır; gerçeğin öyle bir zorunluluğu yoktur. ’’
Mark TWAIN
Bal Peteği Anaokulu - Ataşehir
Telefon: (216) 456 34 91 - 533 770 50 19
Çocuk Kulübü: Hillside City Club - Trio / Batı Ataşehir
Telefon: (216) 470 88 55
www.balpetegi.com www.anabilim.k12.tr
Ercan Altuğ YILMAZ
Eğitmen
Doğanın Dili Matematik
Doğa ve matematik birbirini destekler durumdadır. M.S. 1200’lerde yaşamış olan Fibonacci
çeşitli çalışmalarda bulunmuş, bu zincire Altın Oran ile yeni bir halka eklemiştir.
M
atematik; kimileri için bir
kaç
anlamsız
rakamın
oluşturduğu sembol yığını,
kimileri için de sıkıcı ve çok çabuk
geride bırakılması gereken bir ders adı
iken bazıları için hayatımızı, doğamızı, dünyamızı hatta evrenimizi
anlamanın tek yoluydu. Sayıları
azınsanmayacak kadar çok olan bu
kimseler nihai sonuca varamasalar da
bir çok konu da yolumuzu aydınlattılar
ve günümüz teknolojilerine ışık ve
ilham oldular.
24
Tarih boyunca matematikle Eski
Mısır’lılar kadar kimse ilgilenmemiş ve
ilerleyememiştir. Bu dönemler boyunca matematik; mühendislik ve günlük
ihtiyaçların ötesinde zorunlu kalmadıkça kullanılmamış. En basitinden
dairesel yapılar üzerine gerekli olan
hesaplamalarda Pi sayısı 3 olarak
hesaplanmıştır. Oysa ki Eski Mısır’lılar
Piramit yapılarında
kullandıkları
mühendislikte hem Pi sayısını hem de
çok sonraları M.S. 1200'lerde Fibonac-
ci tarafından gösterilecek sayı dizisi ve
içerdiği Altın Oran’ı çok sık ve gerçek
değerlerine yakın kullanmışlardır.
Matematik sayı sisteminin günümüzdeki halinin temellerini atan ve
bununla da kalmayıp uğraştığı matematikle yaşadığı dünyayı açıklamaya
çalışan ender bir matematikçidir Fibonacci. İşte matematiği hayatı anlama
ve yaşama biçimi olarak gören bu
değerli insanların attığı temeller
sayesinde belki de birçok insanın
hayatı kolaylaştı ve dahası değişti.
Fibonacci'nin
babası
Guglielmo
Cezayir'in Béjaïa limanı ile İtalya'nın
Bugia kenti arasında bir ticaret postasını idare etmekteydi. Genç bir çocuk
olan Fibonacci babasına yardım etmek
için onunla seyahat ederdi. Burası
Fibonacci'nin Hint-Arap sayı
sistemini öğrendiği yerdir.
O zamanki Roma rakamları hâlâ günümüzde
kullanılmakta olan
I , II , III , IV , V… gibi devam etmekte
olan rakamlardı. Ancak bu sayısal
sistemde sıfır yoktu. Sıfır olmadığından matematiksel işlemlerde de
devamlı bir eksiklik oluyordu. Sıfırın
yutan, yani neyle çarpılırsa yine kendisi olması gibi açıklanamayan bir özelliği vardı.
Fibonacci Hint-Arap sayıları ile
aritmetik işlemler yapmanın Roma
rakamları ile hesap yapmaktan çok
daha basit ve verimli olduğunu gördü.
Fibonacci bütün Akdeniz bölgesini
gezdi ve dönemin önde gelen Arap ve
Türk matematikçileri ile çalışma
olanağı buldu. Bunlar arasında ünlü
Arap Matematikçi Ömer Hayyam'ın
öğrencileri de bulunuyordu. Ömer
Hayyam döneminin en büyük matematikçisi olarak günümüz matematik
ve özellikle geometride kullanılan temel işlemleri çok
yakın şekilde kullanmış düşünür ve
şairdir.
2
3
1 1
8
5
Fibonacci
yaklaşık olarak 1200
yıllarında Tunus ve Arap yarımadasından döndü. 1202 yılına gelindiğinde 32
yaşında, öğrendiklerini abaküs kitabı
veya hesaplama kitabı anlamına gelen
“Liber Abaci” isimli eserinde topladı.
Yayınladığı bu eserinde Hint-Arap Sayı
Sistemi'ni
kullandı ve böylelikle
Avrupa’da matematikte roma rakamları kullanılmamaya başlandı.
Fibonacci’ye asıl ününü ise Liber
Abaci’de bir hikayeyle anlattığı sayı
dizisine borçludur. Fibonacci bir
dostunun tavşan çiftliği olduğunu ve
tavşanların tahmini olarak sayısını asla
tutturamadığını, bu konuda kendisinden yardım istemediğinden bahseder.
Fibonacci hesaba bir çift tavşan ile
başlar. Kapalı bir ortamda bu tavşanlardan dişi olan üreme mevsimi
sonunda bir çift tavşan doğurur. Devamında da yavruların üremeye katılması için bir üreme dönemi geçirmesi
gerekmektedir. Böylelikle her dönemde üreme dönemine gelmiş tavşan
çiftinden yeni çiftler olacak ve önceki
aylara eklenerek giden bir sayı dizisi
olacaktır.
1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89 ...
Tabi ki Fibonacci çiftçi arkadaşına ne
kadar yardımcı olmuştur tartışılır.
Çünkü gerçek hayat koşullarında
ölüm, kısırlık gibi birçok yan etkenle
bu dizi bozulacaktır ama burda aslında
doğanın heryerde tekrar ettiği bir oran
ortaya çıkmaktaydı. Bu dizinin ilerleyen sayılarında çıkan her sayıyı bir
önceki sayıya böldüğümüzde 5/3 gibi
1.6180 civarlarında bir sayıda sabitlendiği görülür. Bu oran doğada birçok
yerde görülmekte ve bu orana doğanın
sabiti veya altın oran denmektedir.
Aslında aynı Pascal ve Hayyam’ın
hikayesinde olduğu gibi bu oranı ilk
keşfeden Fibonacci değildi. M.Ö.
500'lü yıllarda yaşamış olan tüm
zamanların en büyük matematikçilerinden biri olan Pisagor (Pythagoras),
altın oranla ilgili aşağıdaki düşüncelerini dile getirmiştir: “Bir insanın tüm
vücudu ile göbeğine kadar olan
yüksekliğinin oranı, bir pentagramın
uzun ve kısa kenarlarının oranı hepsi
aynıdır. Bunun sebebi nedir? Çünkü
bütünün büyük parçaya oranı, büyük
parçanın küçük parçaya oranına
eşittir.” Altın Oran olarak tanımlanan
1,618034 rakamı Altın Bölüm, Altın
Sayı gibi ifadelerle tanımlanır. Greek
alfabesindeki Phi (Ø) ile gösterilir.
1. Dönem
2. Dönem
3. Dönem
4. Dönem
Peki nedir bu Altın Oran’ın özelliği?
İsterseniz küçük bir örnekle açıklayalım. Eşit büyüklükte yukardaki şekilde
görüldüğü gibi iki kareyi yan yana
getirelim, sonra bu iki kareye bitişik
olacak şekilde büyük tek bir kare,
çizmiş olduğumuz üç kareye bitişik bir
kare daha... Bu şekilde kareleri kendilerinden önce komşu oldukları kare
sayıları ile numaralandırırsak Fibonacci sayı dizisine ulaştığımız görülecektir ve işte Fibonacci diktörtgeni
karşımızda. Bu dikdörtgenin kenarlarının birbirine oranı da Altın Oran’ı
vermektedir.
Altın Oran, Pi sayısı gibi irrasyonel bi
sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı
1.618033988749894... dür. Fibonacci
sayıları 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55,
89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584,
4181, 6765... şeklinde devam eder.
Dizideki ardışık iki sayının oranı,
sayılar büyüdükçe Altın Oran'a yaklaşır. Bu Fibonacci ardışık sayıları Altın
Oran ilişkisinin yorumlanmasıdır.
Şimdi bu karelerimizi çeyrek daireler
oluşturacak şekilde köşelerinden
birleştirelim. Oluşan bu spiralin bir
özelliği de doğada görülen bir eğime
sahip olmasıdır.
Birçok matematikçi ve bilim insanının
yıllar boyu ilgisini çeken ve araştırmalara konu olan bu rakama “altın oran”,
“kutsal oran”, “mükemmel oran” gibi
isimler atfedilmiştir. Bunun nedeni,
bu orana göre yapılan ve yaratılan
resimlerin, heykellerin, süslemelerin,
mozaiklerin, mimari eserlerin, altın
orana göre çekilmiş fotoğrafların,
doğada bulunan bir çiçeğin ve yapraklarının insanın gözünün algılayabildiği
en uygun düzenlemede olmasıdır.
25
Altın Oran ile doğada hemen hemen
her yerde karşılaşmaktayız; bitki
yapraklarında tohumlarında, çiçeklerde, çam kozalaklarında, deniz kabuklarında, en yakın örneği ise insan
vücudunda. Örneğin insan boyuna x,
göbek deliğinden ayak uçlarına kadar
olan bölüme de y dersek; göbekten
başa kadar olan uzunluk “x-y” olacaktır. Bu durumda ideal yani altın orana
göre olan insan vücudunun denklemi:
x / y = y / (x – y ) olacaktır.
Bu formül insanın diğer uzuvları için
de geçerlidir. Parmak boğumları, kol
oranı, yüz hatlarının oranı gibi.
Sanatta ve mimaride ise Altın Oranı
veren birçok eser bulabilmekteyiz.
Eski Yunan Mimarisinden Leonardo
Da Vinci, Raphael, Rubens, Boticelli
gibi ünlü ressamlar da resimlerinde
Altın Oran kullanmışlardır. Leonardo
Da Vinci’ye ait olan “The Annonciati-
on” adlı yukarıdaki tablonun da gelişi
güzel değil, belli bir oran dahilinde
yapıldığı görülmektedir. Leonardo ve
çağdaşlarının o dönem sadece resim ve
mimari ile uğraşmadığı, çok yönlü,
yani matematik, fizik gibi dallarla da
yakından ilgili olduğu düşünüldüğünde bunu tablolarına yansıtmaları mantıklı durmaktadır. Altın Oran’ı hem
kendi portresinde hem de ünlü eserlerinde kullanmıştır. Tabloyu belli
noktalarından dikey ve yatay olmak
üzere iki çizgiyle kesersek kenarlarda
oluşacak oran 1/1.618 dir. Günümüzde
ve geçmişte resim yapma tekniğinde
altın üçgen, dikdörtgen ve çokgenler
sıkça kullanılmıştır.
Bunun dışında Fibonacci sayı dizisinin
ve altın oranın; şiir, müzik notaları,
ekonomi gibi değişik ve birçok kullanım alanı bulunmaktadır. Aşağıdaki
örnek bunlardan biri olan mimari
Leonardo Da Vinci
alanındandır. Altın Oran’a özellikle
eski Yunan mimarisinde sıkça rastlamaktayız.
Mısır’daki piramitlerde de bu orana
rastlanmaktadır. Piramitler hem kendi
içlerinde bu kurala uymakta, hem de
birbirleri arasında bu orana uyan spiral
içinde belli noktalarda konuşlandırıldıkları görülmektedir. Günümüzde ise
bu orana uyan ünlü yapılar arasında
Birleşmiş Milletler binası bulunmaktadır.
Ayrıca Altın Oran birtakım firmalarca
ürün dizaynı aşamasında da kullanılmaktadır. Bunlar sigara paketleri,
kredi kartları, bazı ambalajlar ve
benzerleridir.
Fibonacci sayı dizisinin ve Altın
Oran’ın görüldüğü ve kullanıldığı
yerlerin tamamını sizlere aktarmamız
için oldukça kalın bir kitap çıkarmamız gerekebilir.
'nin ya, 'nın
'ye
Grafik çiziminde belirtilen noktalar arasında kalan parçaların
birbirlerine olan oranı Altın Oran’a uymaktadır.
26
Görüldüğü gibi Fibonacci sayı dizisinin ve Altın Oran’ın kullanıldığı, veya
doğada görüldüğü alanlar saymakla
bitmiyor. İşte tam da bu yüzden,
bugüne kadar bu konuda araştırma ve
inceleme yapmış bilim insanları ona
Tanrı’nın dünyayı yaratırken kullandığı oranı kastetmek amacıyla Kutsal
Oran, İlahi Oran benzetmesini
yapmışlardır.
www.ercanaltug.blogspot.com
Otojenik eğitimin yararları nelerdir?
Otojenik Eğitim solunum, sindirim
ve kan dolaşım sistemlerinin düzenli
çalışmasını sağlamanın yanı sıra; var
olan rahatsızlığın ilerlemesini engelleyebilmektedir.
Konsantrasyon azlığı ve bozukluğu,
uykusuzluk, dinlenememe ve iç huzursuzluğu giderebilmekte; zihinsel, bedensel ve sanatsal yeteneklerin geliştirilmesinde etkili olmaktadır. Yaşamımızı
engelleyici negatif düşüncelerin pozitif
olarak değiştirilmesinde, olaylara ve
yaşananlara sınır koymanın ötesinde
kendi özgüvenimizi artırarak sorunlarla
başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Sınav
ve doğum öncesi hazırlıklarda ve her
türlü strese karşı oldukça elverişli bir
yöntemdir.
Otojenik Eğitim
Volkan Akdeniz ile Otojenik Eğitim üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik
E
ndişe, korku ve heyecansal
gerginlikler tüm hayatımızı
etkileyebilir. Bu etkilenmeyi en
az seviyeye indirmek; insan sağlığı ve
uzun yaşamak için son derece gereklidir. Yapılan araştırmalar stresin, pek
çok hastalığın başlamasına ve artışına
sebep olduğunu, bedenin tüm dengesini alt üst ettiğini göstermektedir.
Yoğun stres, organizmada otomatik
olarak birtakım fizyolojik belirtilerin
oluşumuna yol açar. Çarpıntı, nefes
darlığı, kas gerginliği ve ilerleyen dönemde bunlara eklenen unutkanlık,
dikkat dağınıklığı gibi yakınmalar,
özellikle çok şiddetli olduğunda,
kişinin yaşamını aksatan bir boyuta
ulaşabilir. Bunların psikolojik kökenli
olduğunun bilinmemesi, kişiyi çeşitli
tetkik ve tedavi arayışlarına yöneltebilir. Bu belirtilerin kaybolması ancak
kaygı düzeyinin azaltılmasıyla mümkündür.
Sayın Volkan Akdeniz, isterseniz
söyleşimize şöyle başlayalım, otojenik eğitim konusundaki birikiminizin kaynağını öğrenebilir miyiz ?
Bu alandaki araştırmalarıma başladığımda pek çok ülkede hastalara,
doktorlar tarafından önerilen ve strese
dayalı hastalıklarda, etkili bir yöntem
olduğunu öğrendim ve ilk olarak
İsviçre'de otojenik eğitim konusunda
özel eğitim alarak yola çıktım.
Ardından İstanbul'da Psikolojik Hijyen
Merkezini açarak otojenik eğitim
konusunda hizmet vermeye başladım.
Depresyondan, vücudun bağışıklık
sisteminin bozulmasına kadar, geniş
bir yelpazede sağlığımızı etkileyen
içimizdeki
sıkıntıyı
atamadıkça,
gerginlikten kurtulamayız ve gerginlik
arttıkça sıkıntımızda yoğunlaşır. Oysa
vücudu ve zihni rahatlatma egzersizlerini öğrenerek stresle baş edebiliriz.
Bu konuda en etkin yöntemlerden biri
de Otojenik Eğitim'dir (Autogenes
Training).
Otojenik eğitim nedir ?
Otojenik Eğitim, bedenin derin
gevşetilmesi/rahatlatılması yolu ile
otonom sinir sistemi üzerinden kişinin
ruhunu,
psikolojisini
rahatlatma
metodudur.
Otojenik eğitim alternatif tıp
yöntemi midir?
İlk bakışta altenatif tıp gibi görünen
Otojenik Eğitim ile elde edilen
gevşeme/rahatlama bir sözden ibaret
olmayıp, çeşitli bilimsel yöntemlerle
objektif olarak ölçülebilen bir metotdur. Otojenik Eğitim esnasında tüm
bedendeki kan dolaşımı daha rahat
ve düzenli olur. Bu nedenle de beden
ısısı 1 - 2°C derece yükselir. Gevşeme
ile birlikte kişinin nabzı belirgin bir
şekilde sakinleşir. Öyle ki Otojenik
Eğitim sonrası nabzın daha sakin ve
yavaş olduğu gözlenir.
Sayın Akdeniz zaman ayırdığınız ve
verdiğiniz yararlı bilgiler için çok
teşekkür ediyoruz.
Psikolojik Hijyen Merkezi
Fulya Caddesi Özpolat Sitesi No:18
Kamelya C Blok Daire 1 Şişli
(Cevahir Alışveriş Merkezi, Atlantis
çıkış kapısı yanı)
Tel: 0212 2121035 Faks: 0212 2121036
27
Üniversite Tanıtımı:
Koç Üniversitesi
yılında kurulan Koç
Ün i ve r s i te s i ’n i n
ana misyonu “en
yetkin mezunları yetiştirmek; bilimin
sınırlarını ilerletmek; bu alanlarda
Türkiye ve insanlığa hizmet etmektir”.
Uluslararası düzeyde seçkin bir eğitim
uygulayan ve özerk bir kurum olan Koç
Üniversitesi niteliğe önem vermesiyle
fark yaratmaktadır. Bir araştırma
üniversitesi olan ve Türkiye’den ve
dünyadan pek çok saygın ve tanınmış
bilim adamını akademik kadrosunda
bulunduran Koç Üniversitesi, Türk
üniversiteleri arasında, öğretim üyesi
başına düşen makale sayısında son beş
yıldır ilk üçte yer almaktadır.
Öğretim üyesi başına düşen makale
sayısında Türkiye’deki üniversiteler
sıralamasında Koç Üniversitesi’nin
en üst sıralarda olması araştırmaya
verdiğimiz önemin, öğretim üyelerimizin ve araştırma programlarımızın
başarısının bir göstergesidir. Ulusal
ve uluslararası düzeyde kamu ve özel
kuruluşlar (üniversiteler, araştırma
ve geliştirme kurumları, iş dünyası ve
sanayi kuruluşları) ile çeşitli araştırma
projelerinde işbirliği içinde çalışmaktayız. Üniversitenin araştırma ve
lisansüstü (yüksek lisans ve doktora)
programları da lisans öğrencilerinin
eğitimlerinin üstün nitelikli ve güncel
olmasına imkan vermektedir. Lisans
Koç Üniversitesi Lisans Programları:
İnsani Bilimler ve Edebiyat Fak.
Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Felsefe
İngiliz Dili ve
Karşılaştırmalı Edebiyat
Psikoloji
Sosyoloji
Tarih
Fen Fakültesi
Fizik
Kimya
Matematik
Moleküler Biyoloji ve Genetik
28
Hukuk Fakültesi
Hukuk
İktisadi ve İdari Bilimler Fak.
Ekonomi
İşletme
Uluslararası İlişkiler
Mühendislik Fakültesi
Bilgisayar Mühendisliği
Elektrik/Elektronik
Mühendisliği
Endüstri Mühendisliği
Kimya-Biyoloji
Mühendisliği
Makine Mühendisliği
Hemşirelik Yüksek Okulu
Hemşirelik
ve lisansüstü eğitim birbirini desteklemektedir.
1993–2008 yıllarını kapsayan 15 yıllık
dönemde Koç Üniversitesi öğretim
üyeleri 3061 bilimsel makale ve 145
kitap yayınlamışlardır. Makalelerden
1127’si uluslararası atıf endekslerince
taranan dergilerde yayınlanmıştır.
1993–2008
döneminde
Koç
Üniversitesi’nde değişik konularda
2525 seminer ve konferans düzenlenmiştir.
Koç Üniversitesi öğrencilerinin % 41’i
burslu olarak eğitim görmektedir.
Öğrencilerine son derece modern
tesislerinde dünya standartlarında bir
eğitim sunan Koç Üniversitesi, geniş
laboratuvar, bilgi işlem ve araştırma
imkanları sayesinde eğitimi her zaman
en üst seviyede tutmaktadır. Güzel ve
rahat bir ortamda okuma imkânı bulan
öğrencilerimiz, iyi bir İngilizce eğitimle
birlikte isterlerse Almanca, Fransızca,
İspanyolca, İtalyanca ve Rusça dillerinden birini de öğrenme olanağına sahiptirler. Koç Üniversitesi’nde 20 lisans,
16 yüksek lisans ve 10 doktora rogramı
bulunmaktadır.
Bugüne kadar 909’u İşletme yüksek
lisans, 211’i Fen Bilimleri ve Mühendislik yüksek lisans, 94’ü Sosyal Bilimler
yüksek lisans, 3.547’si da lisans
programından olmak üzere toplam
4.761 kişi Koç Üniversitesi’nden
mezun olmuştur. Koç Üniversitesi’nin
2008–2009 eğitim-öğretim yılında
3.483’ü lisans programlarında, 128’i
İşletme Enstitüsü’nde, 203’ü Fen Bilimleri ve Mühendislik Enstitüsü’nde, 190’ı
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde olmak
üzere toplam 4.004 öğrencisi vardır.
Koç Üniversitesi’nin lisans programlarına yerleştirilen öğrencilerin büyük bir
bölümü ÖSS’de ilk yüzde birlik dilime
girmiştir.
Koç Üniversitesi’nin en önemli
özelliklerinden biri de öğrencilerinin
kendi
eğitimlerini
kendilerinin
şekillendirmesidir. Koç Üniversitesi
öğrencileri, hangi bölümde okurlarsa
okusunlar ilk bir buçuk yıl temel
bilgilerden oluşan derslerin sunulduğu
ortak programdan geçerler. Bu “çekirdek” programla öğrencilere, değişik
kültürlere ve ortamlara rahatlıkla
uyum sağlayabilecekleri bir eğitim
verilmesi amaçlanır. Bu çekirdek programı tamamlayan öğrenciler seçmeli
derslerle kendi eğitimlerini kendileri
şekillendirme olanağına sahiptirler. Bu
genel formasyon programı iki amaca
hizmet etmektedir. Bir yandan insanlık
bilgi mirasının geniş bir yelpazesine
ulaşarak, bireyin hayatına anlam katabilecek araçlar verilirken bir yandan
da bu araçlar çeşitli bilim dallarının
giriş düzeyindeki temellerinden ve
temel becerilerinden oluşmaktadır.
Bu sayede Koç Üniversitesi mezunları,
öğrencilik döneminden sonra bile,
yeni bilgiler edinmek istediği alanlarda
temel bilgilere sahip olabilmektedirler.
Ana konulardan oluşan, gereksiz ayrıntılardan kaçınılan mesleki derslerle de,
mezunların bir alanda ehliyet kazanması sağlanmaktadır. Koç Üniversitesi’
nin lisans programları da bu bilgiler
çerçevesinde ortaya çıkmış ve üzerlerinde uzun araştırmalar ve çalışmalar
yapılmış programlardır. Az sayıda
öğrencili sınıflarda birebir eğitim alma
olanağını yakalayan öğrencilerimiz
üniversitemizin deneyimli ve güçlü
akademik kadrosu ile sürekli etkileşim
içindedir. Laboratuarlar, sınıflar ve
diğer bütün imkânlar ders saatleri
dışında da öğrencilerin kullanımına
açıktır.
Koç Üniversitesi, güçlü akademik
yapısına ek olarak renkli ve hareketli
sosyal ortamı ile de farklılaşmaktadır.
Üniversitemiz, öğrencilerine çok çeşitli alanlarda faaliyet gösteren öğrenci
kulüplerinin yanı sıra spor takımları ve
gönüllü organizasyonlar ile de olumlu
bir sosyal yaşam ve kampus ortamı
sunmaktadır. Koç Üniversitesi’nde
halen alt dallarıyla birlikte faaliyet
gösteren 50 öğrenci kulübü ve organizasyonu bulunmaktadır. Öğrenciler
kendi kulüplerini kendilerini kurma
hakkına sahiptir.
KÜ Gönüllüleri’ nin; Düşünebilen
Çocuklar, KÜYAT (Koç Üniversitesi Yaz
Ötölyesi), KÜ-TOG (Koç Üniversitesi
Toplum Gönüllüleri Vakfı), KET (Koç
Üniversitesi Eğitim Topluluğu) Dişler
Yolunda, Farkındalık Grubu, KÜMYÜP
(Minik Yürekler Projesi) gibi sorumluluk projeleri yürüten faaliyet alanları
bulunmaktadır.
Suna Kıraç Kütüphanesi, 8.282 m²
alana ve 700 kişilik oturma kapasitesine
sahip olan Suna Kıraç Kütüphane’nin
ilerleyen yıllar içerisinde 300.000 kitap
barındırması planlanmıştır. Üniversitede verilen eğitim programlarına (sanat
ve insani bilimler, işletme, ekonomi,
fen ve mühendislik, sağlık bilimleri,
hukuk, politika, uluslararası ilişkiler,
sosyal bilimler vd.) paralel olarak
satın alma ve bağış yoluyla geliştirilen
koleksiyon ağırlıklı olarak İngilizce yayınlanmış kaynaklardan oluşmaktadır.
Ancak Türkçe, Fransızca, Almanca,
İtalyanca, Rusça ve İspanyolca yayınlar
da mevcuttur. Ayrıca eski Türkçe
(Osmanlıca), Arapça, Farsça dillerinde
yazılmış ve yayınlanmış yazma ve nadir
eserlerden oluşan özel bir koleksiyon
da mevcuttur.
Tel: 0212 338 16 90 – 0212 338 15 01
Faks: 0212 338 13 60
Adres: Rumeli Feneri Yolu – Sarıyer/İst
İnternet Sitesi: www.ku.edu.tr
29
Ben Varım,
Oluşuyor,
Gelişiyorum
Türkan YILMAZ
Emekli Eğitimci
Ç
ocuk eğitiminde amaç her çocuğun bir birey olduğunu kabul
ederek, bunu çocuğa, temelinde
ilgi, sevgi , tutarlılık ve kararlılık olan
iletilerle hissettirerek, kimliğinin
gelişmesini sağlamaktır.
Çocuğun okula başlamasıyla, çocuk
grup çağına girer ve toplumsal bilinci
şekilllenmeye başlar. Arkadaşlarıyla
ilişkileri çocuğa toplumsal yaşamda
uyumlu birey olmayı öğretir. İçinde
yaşadığı eğitim ortamında onun kişilik
sahibi, farklı birey olarak, belirli hakları olduğunun kabul görmesi, çocuğun
başkalarına saygılı davranmasını,
hakkını korumasını, önder olmasını ve
sorumluluk almasını sağlar.
O gün öğretmen, öğrencilerini oyun
salonunda toplar. O dersin amacı
çocukların grup kimlikleri üzerinde
kendi kararlarını almaları ve bu kararları yaşarken kendi doğrularını bulmalarını sağlamaktı. Oyunun adı; “Devler,
cüceler ve sihirbazlar” idi.
30
Öğretmen çocuklara oyunu anlatır.
Çocuklar sevinçle yerlerinde duramazlar. Öğretmen çocuklara seslenir:
“Şimdi karar vermeniz gerek. Siz
nesiniz? Dev mi? Cüce mi? Sihirbaz
mı?” çocuklar olmak istedikleri kimlik-
lerin gruplarını oluştururken, kararını
değiştirip başka gruba geçenler de
oluyordu. O sırada yanına yaklaşan
Ayşem kaygı dolu ince, titrek bir sesle
öğretmenine “Denizkızları ne tarafta
duracaklar öğretmenim?” diye sorar.
“Denizkızlarının grubu yok” der öğretmen. Ayşem kararlı bir ses tonuyla
“Yoo, var, ben denizkızıyım” der.
Ayşem kendini sihirbazlara, devlere,
cücelere yakın bulmuyordu. Kendi
grubu olmadığı için oyundan çıkıp
duvar dibinde kaybedenlerin yerinde
durmak da istemiyordu. Kendi kimliği
denizkızıydı. Denizkızlarının da bir
grubu olduğuna ve bu grubun yerini
öğretmeninin
bilmesi
gerektiğine
inanıyordu. Anlatılan normlara uyma-
yanlar kendilerine gösterilen kalıplarla
şekillenmeyi reddedenlerdir... Nerede
duracaktı denizkızları? Öğretmen
Ayşem’in desteklenip yüreklendirilerek
kendine güven duymasını sağlamasının
gerektiğini düşünerek “Denizkızları
oyun salonunun parlak yıldızlarla
süslü sahne perdesinin önünde duracaklar” der. Gruplar oluşup oyun başladığında Ayşem rolünü oynarken yüzü
gülüyordu, çok mutluydu.
Desteklenen çocuk daha bağımsız
girişimlerde bulunarak yeni şeyler
üretme isteğinde olacaktır. Onun
kişilik sahibi, farklı birey olarak tanındığını hissetmesi, belirli hakları olduğunun kabul edildiğini anlaması, onu
mutlu ve kimlikli kılacaktır.
Çocuklarımızla iletişimimizde :
Hoşgörülü olalım ki, sabırlı olmayı öğrensin.
Destekleyip yüreklendirelim ki, kendine güvensin.
Hakkına saygı gösterelim ki, adil olmayı öğrensin.
Övelim ve beğenelim ki, takdir etmeyi öğrensin.
Güvenerek sevgi ile dostça davranalım ki,
umutlu, güzel insan olsun.
B2 vitamini: Karaciğer, böbrek, buğday
unu, patates, et, süt, yumurta, peynir,
kepek, yeşil sebzeler, havuç, fındık, yer
fıstığı ve mercimekte bulunur.
B3 vitamini: Yetersiz beslenme sonucu
deriyi sinir sistemini tutan “pellegra”
adlı hastalık ortaya çıkar. Hücrelerin
oksijeni kullanabilmeleri için gereklidir. Bira mayası, kepek, yer fıstığı,
sakatat, kırmızı et, balık, buğday,
baklagiller, un, yumurta, süt, limon,
kabak, incir, portakal ve hurmada
bulunur.
B5 vitamini: Doğada bol olduğu için
eksikliğine rastlanmaz. Karaciğer,
kırmızı et, tavuk, yumurta, ekmek ve
sebzelerde bolca bulunur.
Yeni Popüler Akım:
Vitaminler!
S
on yıllarda artan stres, hava
kirliliği, hareketsiz yaşam tarzı,
yoğun iş temposu… gibi nedenlere bağlı olarak yaygınlaşan çeşitli sağlık
sorunlarının önlenmesine yönelik
“doğal takviye” kullanımı oldukça
popüler oldu. Bu popüler akımı, sizleri
doğru yönlendirebilmek adına biraz
aydınlatmak istedik.
Vitamin nedir?
Vitaminler, sağlıklı hayatın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin, Latince “yaşam” anlamına
gelen “vita” sözcüğünden kaynaklanır.
Vücudumuzun normal fonksiyonlarını
gösterebilmesi için ihtiyacı olan
vitaminlerin, gerek doğal gıdalardan
gerekse
tamamlayıcılardan
elde
edilmesi yaşamı devam ettirebilmek
için şarttır.
Ne işe yararlar, hangileri nerelerde
bulunur?
A vitamini: Enfeksiyonlara karşı direnci
arttırır normal büyüme, üreme, kemik
ve diş gelişimi, görme için gereklidir.
Kayısı, havuç, kereviz, marul, portakal,
erik ve domateste bulunur.
D vitamini: İnce bağırsaklardan
kalsiyumun emilmesine yardımcı olur,
kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde
tutulmasını sağlar. Balık yağı, balık,
yumurta, tereyağı, karaciğer ve ette
bulunur.
E vitamini: Antioksidan etkilidir.
Alzheimer hastalığının ilerlemesini
yavaşlatır. Yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirir. Buğday, tohumlu
besinler, soya fasulyesi yağı, arı sütü,
ceviz, marul, tere, kereviz, maydanoz,
ıspanak, lahana, mısır yağı, mısır,
yulafta bulunur.
K vitamini: Karaciğere gelen K vitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma
faktörlerinin yapımında rol alır.
Ispanak,kabak, marul, yeşil domates,
yeşil biber, inek sütü, peynir, tereyağı,
yumurta, kırmızı et, pirinç, karaciğer,
mısır, muz, şeftali ve çilekte bulunur.
B1 vitamini: Kasların ve sinir sisteminin faaliyeti için gereklidir. Buğday,
kepek, bira mayası, sebze meyve,
koyun eti, sığır eti, balık eti, yumurta
ve sütte bulunur.
B6 vitamini: Sinir sistemi ve hormonların çalışmasını düzenler. Vücudun
savunmasında antikor ve akyuvar oluşumunda rol oynar. Karaciğer, böbrek,
kırmızı et, balık, yumurta, ekmek ve
sebzelerde bulunur.
B11 vitamini: Kırmızı kan hücreleri ve
sinir dokularının oluşumunda aktif rol
oynar. Hücre bölünmesi için gereklidir.
Bu etkisi ile büyümeyi de sağlar. Anne
karnındaki bebeğin sinir sisteminin
gelişimi için de gereklidir. Karaciğer,
böbrek, kırmızı et, ıspanak, marul,
yumurta, ekmek, portakal ve muzda
bulunur.
B12 vitamini: Besinlerle veya sigara gibi
alışkanlıklarla vücuda giren siyanürü
etkisiz hale getirir. Karaciğer, yürek,
böbrek, kırmızı et, tavuk, balık, süt,
peynir ve yumurtada bulunur.
C vitamini: Vücudumuz C vitaminini
üretemez, bitkiler ve bazı hayvanlar bu
vitamini üretebilmektedir. Eksikliğinde
diş eti kanamaları ve çekilmeleri olur.
Siyah üzüm, narenciye, çilek, kavun,
karpuz, yeşil biber, maydanoz, brokoli,
havuç, soğan ve bezelyede bulunur.
Vitamin Eczanesi
Eczacı Sonnur Aşıkkutlu
Eczacı Teknisyeni Özlem Asan
31
Programın detaylarına göre
farklı aşamalardan oluşan
telefon mülakatlarının
sonunda adaylar, taraflarn
anlaşması durumunda
Türkiye’ye gelir.
Dil Eğitiminde Büyük Yenilik
T
ürkiye gerek kültürel, gerekse
mevsimsel turizmde sunduğu
alternatiflerle pek çok yabancının ilgisini çeken bir ülke. EduRehber,
dilin ancak konuşarak öğrenildiği gerçeğinden de hareket ederek, bu ilgiyi
bir eğitim programına dönüştürüyor.
32
cek konuşma sınıflarına, İngilizce’de
akıcılık gerektiren her alanda yardımcı
olma seçeneği de sunulur.
English@Home, ana dili İngilizce olan
ve Türkiye’de yaşam deneyimi edinmek
ve Türk kültürünü yakından tanımak
isteyen gönüllülerle, İngilizce’sini
ilerletmek isteyen ve evi misafir barındırmaya uygun olan aileleri bir araya
getirme amaçlı bir programdır. İngiltere, Amerika, Kanada, Avustralya gibi
ülkelerden gelen gönüllü öğretmenler
ev sahibi ailenin evinde yaşar, aile
bireyleriyle sohbet eder ve evin çocuklarının ödevlerine yardımcı olurlar.
Evlerinde misafir edecekleri gönüllü
öğretmen, konuşma saatleri ve ev
ödevlerine yardım ederek ev sahibi
aile bireylerinin İngilizce’sini geliştirdiği kadar, aileye, yabancı bir kültürü
yakından tanıma, Türk kültürünü ve
aile düzenini tanıtma ve Türkiye’yi
bir yabancının gözünden görme
fırsatı sağlar. Ana dili İngilizce olan,
akademik başarısı, sosyal ve düşünsel
olgunluğu, Türkiye’de yaşama isteği
ve liderlik yeteneklerine göre seçilmiş
öğrenci ya da yeni mezunlarla, ömür
boyu sürecek bir bağ kurma ve uluslararası bir aileye sahip olma fırsatı
sunar.
Alternatif olarak, dil okulları ve üniversitelerin hazırlık sınıfı öğrencilerine
yönelik konuşma sınıflarında da eğitim
verebilirler. Adaylara, program ortağı
şirketlerde de İngilizce yazışmalar ve
yurtdışıyla olan telefon görüşmelerinden, çalışanların İngilizcesini ilerlete-
Orta düzeyde İngilizce bilgisine
sahip ve evi misafir ağırlamaya
uygun tüm ailelerin katılabileceği
English@Home’da, misafirle uygulanan program aile bireylerinin seviyelerine göre belirlenir. Misafir öğrenciler,
ailenin yanında ortak tercihlerine göre
2-12 ay arası kalırlar. 2008 yazından
beri süren programa ilgi yoğun, ancak
çoğu üniversite öğrencisi olan adaylar
daha çok yaz aylarında gelmeyi tercih
ediyor. Yıl boyunca her dönemde
kayıt alınmakla beraber, aile-öğrenci
eşleştirmesi ve diğer resmi işlemlerin
zamanında tamamlanabilmesi için
ailelerin bize misafir kabul etmek istedikleri dönemden en az 5 hafta önce
başvurmalarını tavsiye ediyoruz.
Öğrenciye kendine ait bir yaşam alanı
sağlayabilecek, Türk mutfağını, tarihi
ve kültürel zenginliğini tanıtabilecek
bütün ailelerin katılımına açık olan
English@Home programı kapsamında
misafir olan adaydan ise aileyle
İngilizce konuşması, evin çocuklarının
İngilizce derslerine yardımcı olması,
onlarla İngilizce oyunlar oynaması,
evin kurallarına uyması, diğer aile
bireylerinden beklenen görev ve
sorumlulukları yerine getirmesi, odasını ve kendi yaşam alanlarını temiz
ve düzenli tutması beklenir. Başvuru
sahiplerinin belirttiği kriterlere göre
yapılan eşleştirmede, her iki tarafın
da belirtmiş olduğu tarihler, ailenin
sosyo-ekonomik yapısı, misafirin geleceği ülke, cinsiyeti, eğitim durumu,
tarafların ilgi alanları gibi faktörler
dikkate alınır. Misafirin özel bir
gereksinimi olması durumunda (evde
piyano çalabilmek, düzenli olarak spor
salonuna gitmek gibi), eşleştirmelerde
bu gereksinimlerin karşılanabilmesine
de özen gösterilir.
Yurtdışında aile yanında konaklamalar
yaygın olmakla birlikte, Türkiye’de
evinizde bir yabancıyı konaklatmanın
yaratacağı tedirginliğin de göz ardı
edilmediği English@Home programında, gelecek adaylardan detaylı özgeçmiş ve farklı ortamlarda farklı kişilerle
çekilmiş fotoğrafların yanı sıra, işveren,
akademisyen
ve
arkadaşlarından
alınmış referanslar, programdan beklentilerini ve Türkiye’ye gelmek isteme
nedenlerini belirten bir niyet mektubu,
eğitim geçmişlerini belgeleyen diploma
ve sertifikalar, sabıka kaydı ve sağlık
raporu istenir.
Program detaylarına göre farklı aşamalardan oluşan telefon mülakatlarının
sonunda ailelerle de konuşturulan
adaylar, tarafların anlaşması durumunda Türkiye’ye gelir.
Aileler de benzeri bir süreçten geçiyorlar. Ön elemelerden geçen aileler,
EduRehber yetkililerince evlerinde
ziyaret edilip, haklarında komşularından alınan referanslara göre son bir
değerlendirmeden geçirilirler.
Zaman darlığı, seyahat engeli gibi
nedenlerle yurtdışına çıkamayan, aile
ortamında pratik yaparken kendini
daha rahat hissedeceğini düşünen
ya da İngilizce’yi gündelik hayatına
sokmak isteyen aileleri English@Home
programı hakkında detaylı konuşmak
üzere EduRehber’e bekliyoruz.
İkizlerin
Başarı
Öyküsü
Emre ve ikizi Mert, Çevre Lisesi son sınıf öğrencileri. 9 yaşından
beri yaptıkları yüzme sporunda milli takımla birlikte birçok
başarıya imza atmalarının yanı sıra akademik alanda gösterdikleri
başarıyla kendilerinden söz ettiriyorlar. Yale üniversitesine ikisinin
birden kabul edilmesi rastlantılarla açıklanamayacak büyük bir
başarı. Biz de dergimizde bu başarının öyküsünü okuyucularımızla
paylaşmak istedik.
M
erhabalar; Ataşehir Eğitim ve
kültür dergisi olarak sizinle
ilgili haberleri gazetelerde
okuduğumuz için söyleşi yapmak
istedik. Başarı hikâyenizin, sizden
sonra gelenlere örnek olacağını ve sizin
gösterdiğiniz yolu izleyen birçok
kardeşinizin daha olumlu adımlar
atacağını düşünüyoruz.
34
Niçin Yale Üniversitesini
tercih ettiniz?
Yale Üniversitesi’ nin akademik olarak
mükemmel olmasının yanısıra çok da
iyi bir yüzme programının olması bizi
Yale’ i seçmeye yönelten en önemli iki
faktördü.
Yale’de
okumanın
sağlayacağı imkanları da unutmamak
gerekir. Bunların yanında, Yale’e
yaptığımız ziyaret sırasında çok sıcak
bir ortamın olması ve herkesin büyük
bir aileymişçesine davranması bizi çok
etkiledi. Ayrıca New Haven’ ın çok
büyük olmayıp tam bir üniversite şehri
olması da başka bir neden.
Yale Üniversitesine giriş
şartları nelerdi?
SAT ve TOEFL sınavlarında çok yüksek
puanlar yapıp aynı zamanda okul
ortalamanızın da 4.5’den yüksek
olması lazım. Ama sadece akademik
başarının
değerlendirilmediği
bir
gerçek. Kendinizi tanıtmak için
yazdığınız ‘essay’lerimiz ve sosyal
aktivitelerle dolu bir yaşamın da
sanıldığından kat be kat fazla önemi
var. Bu sosyal aktiviteler; sosyal
sorumululuk
projeleri,
bilimsel
projeler, spor veya herhangi sanatsal
bir alanda çalışma olabilir.
Giriş için nasıl bir hazırlık
yaptınız ve nasıl başvurdunuz?
Okulumuzda aldığımız mükemmel
eğitimin yanı sıra SAT ve TOEFL
sınavları için kursa gittik, test çözdük
ve kelime ezberledik. Bir sürü “essay”ler
yazdık. Zaten 9 yıldır yüzüyorduk,
üniversite yüzme koçlarıyla irtibata
geçtik. Yüzmedeki başarımızın büyük
bir katkısı oldu. Internet üzerinden
hazırladığımız belgeleri ve sınav
sonuçlarımızı üniversiteye yollayarak
başvurduk.
Yüzmedeki derecelerinizin
bu üniversiteye girmede
etkisi oldu mu?
Yüzmedeki başarımız sayesinde yüzme
koçlarının desteğini aldık ve onlar
başvurularımızı
desteklediler.
Bir
sporla uğraşmamız ve bu spor sayesinde üniversite takımına katkı sağlayacak olmamızın kabul edilmemizde
büyük bir etkisi var.
Spor ve ders çalışmanın
ikisine birden nasıl zaman
ayırabiliyorsunuz?
Okulda tüm dikkatimizi toplayarak
dersi derste öğrenmeye çalıştık ve
yüzmeden geriye kalan zamanlarda ve
teneffüslerde sınavlara çalıştık. Ama
sosyal hayatımızdan da fedakârlıklar
yapmamız gerekti. Arkadaşlarımızla
dışarı çıkacak zaman bulamadığımız
oluyordu.
Günde kaç saat antrenman
yapıyor ve kaç saat ders
çalışıyorsunuz?
Günde üç saat antreman yapıyor ve
sınavlara çalıştığımız zamanlarda üç
saat de ders çalışıyoruz. Ama onun
dışında evde ders çalışmayız.
Milli takım çalışmalarına
ne zaman katılıyorsunuz?
Milli
takım
çalışmaları
yok.
Çalışmalarımızı Fenerbahçe Kulübü’
nde yapıyoruz. Kulüp yarışlarının
sonuçlarına göre, her milli takım yarışı
için ayrı milli takım seçiliyor. Ayrıca
okulumuzun yüzme takımında da
çalışıyoruz.
Yüzmede elde ettiğiniz
başarılarıda bizlere
anlatabilir misiniz?
10’ un üzerinde bireysel rekorumuz var
ve
bayrak
yarışlarında
takım
arkadaşlarımızla 10’a yakın rekor
kırdık. 30’a yakın Türkiye şampiyonlu-
ğumuz var ve yurtdışı yarışlarda da
çeşitli rekor ve şampiyonluklara
sahibiz. Çevre İlköğretim ve Lisesi’nin
yüzme takımında da 5 yıldan bu yana
yüzüyoruz. Dolayısıyla okul adına da
çok sayıda bireysel ve takım halinde
kazandığımız Türkiye şampiyonlukları
var. Hem okulun hem de kulübün
yüzme takımında yoğun bir programla
yıllardan bu yana yüzüyoruz, yarışlara
katılıyoruz. Ama bu hiçbir zaman
okulda ve derslerimizde bir sorun
yaratmadı. Bu dengeyi kurmayı başardık.
Ders ve spor dışında
uğraştığınız başka etkinlikler
ve hobileriniz var mı?
Çok kitap okurum (Emre). Dans etmeyi
çok severiz ve okul gösterilerinde dans
şovlarımız var. Film izlemek hobilerimizin başında gelir, her hafta bir
sinemaya gitmeye çalışırız.
Küçük kardeşlerinize neler tavsiye
edersiniz? Başarılı olmanın sırları
neler?
Başarılı olmanın sırrı, kendinize çok
geç olmadan bir hedef belirleyip sadece
o hedefe odaklanıp mükemmel bir
planlamayla hedefe ulaşmaya çalışmaktır. Tabii eğlenmeyi de unutmamak
gerekir.
Başarıya ulaşmak için çok çalışıp aynı
zamanda eğlenmek ve bu ikisini bir
dengede tutmak çok önemlidir.
Başarılı olmanızda ikiz
olmanızın ne gibi etkileri var?
Aramızda oluşan doğal rekabeti kendi
çıkarımıza kullanmak ve düşmanlığa
dönüşmesini
önlemek
başarıya
ulaşmamızda büyük bir rol oynadı. İkiz
olmanın bir diğer avantajı ise birbirimize destek olmamızdı. Birimiz hedefe
giden yolda sendelerse diğerimiz onu
ayakta tutmak için her zaman yanındaydı.
Gelecekte hangi meslek alanlarını
seçmeyi düşünüyorsunuz?
Gelecekte hangi mesleği seçeceğimizle
ilgili bir fikrimiz yok. Bu soruya üniversite sırasında veya bitirdikten sonra
yanıt verebiliriz.
Örnek aldığınız kişiler kimler?
Örnek aldığımız belirli kişiler yok. Biz
aslında hep birbirimizi örnek alıyoruz.
Başarı
öykünüzü
bizimle
paylaştığınız için teşekkürler.
35
Yeşim GÜLOĞLU
Ataşehir Eğitim ve Gelişim Akademisi
Yaşam Koçluğu Öğrencisi
Dün, Geçmişte Kaldı
Yarın, Henüz Yaşanmadı
Bugün, Herşey Benim Elimde
-Ben kimim? -Gerçekten ne yapmak ve nerede olmak istiyorum? -Çocuklarımla daha sağlıklı bir lişki
kurabilir miyim? -Daha kaliteli bir yaşama nasıl ulaşırım? - ............... için çok mu geç kaldım?
- ............... konusunda ne yapabilirim?
B
u listeyi uzatmak mümkün. Siz
de bu tür soruları kendinize sık
sık soruyorsanız, şimdi anlatacaklarım belki sizin yaşamınızda da bir
fark yaratabilir. Yaklaşık üç hafta önce;
Ataşehir
Eğitim
ve
Gelişim
Akademisi'nden gelen bir telefonla,
yaşam koçluğuyla ilgili bilgilendirici
bir toplantıya katılmak üzere akademiye davet edildim. Daha önce konuyla ilgili birkaç şey okumuştum elbette.
Ancak yakın çevremden böyle bir
danışma alan kimse olmamıştı.
Yaşam koçluğunun daha çok, öğrenim
çağındaki çocukların çalışma planları
ve eğitim hedefleriyle ilgili olduğunu
varsaymıştım. Bir de, önemli şirketlerin üst düzey çalışanlarının kariyer
hedefleriyle ilgili bir çalışma olarak
düşünmüştüm. Öğrenci velisi olduğum ve kariyer planlarımdan da uzun
zaman önce vazgeçtiğim için bu görüşmenin, SBS sınavına hazırlanmakta
olan kızımla ilgili olacağını düşünerek
akademiye gittim.
Ancak; Yaşam ve Eğitim Koçu Gülnur
Sağlam Hanımla yaptığımız ilk
oturumdan sonra, konunun hiç de bu
alanlarla sınırlı olmadığını gördüm.
Uzun yıllardır kaliteli olan her şeyden
öncelikle çocuklarımın faydalanması
ilkesi ile yaşayan ben; bir anda “Peki ya
ben?'' sorusu ile yüz yüze kaldım, tabi
biraz da (hayır, oldukça!) şaşırdım.
Uzun bir süredir kendi adıma ertelediğim planlar, “hayır, bu bir düş ve
benden çok uzak!’’ dediğim bazı
şeyler, aşılamaz zannettiğim kimi
engeller ve çocuklarımla yaşadığım
günlük ama dikkate alınmazsa insanın
üzerine dağ gibi devrilebilecek sorunlar….
Kendimce çaba sarf ettiğim ama tam
anlamıyla çözüme ulaşamadığım ya da
çözümünü zamana, belki de hayatın
akışına bıraktığım şeyler…
36
Gülnur Hanımla çıktığım bu yolculuk,
bana her hafta kendimle ve yaşamımla
ilgili birçok şeyi anlama ve çözümleme
fırsatını veriyor… Bu çalışmada öğren-
diğim en önemli şey; bir sorunu ya da
aksayan her ne varsa onu giderebilmenin, hedeflerime ve isteklerime
ulaşmamın en önemli yolunun olayları
algılamak, meseleleri dürüstçe ortaya
koyabilmek (sadece kendime karşı) ve
durumu daha da iyileştirebilmek için
planlı ve akılcıl bir çaba sarf etmek
olduğu yönünde oldu.
Ve en önemlisi, “istemenin’’ hem de
“gerçekten istemenin’’ değerini ben bu
çalışma sayesinde anladım.
Benim yolculuğum devam ediyor…
Herkesin ihtiyacı olduğuna inandığı ya
da benim gibi hiç ummadığı bir anda,
böyle bir yolculuğa çıkma fırsatını
yakalamasını dilerim. Ancak hazır
olun !... Kimse size, “şunu yap, bunu
yapma!” demeyecek…
Okul Tanıtımı:
Balpeteği Anaokulu
O
kula
başlama,
zihinsel,
bedensel, duygusal ve sosyal
açıdan bir “hazırlıklı oluşu”
gerektirir. Artık 6 yaş çocuğu gerçek
yaşama girmeye hazır gibidir. O,
öğrenme alanında çalışmaya ve gerekli
becerileri kazanmaya hazırdır. Çocuğun yaşının gelmesi, harfleri yazabiliyor olması ya da saymayı bilmesi okula
hazır olmak için yeterli değildir. Bir
çok alanda çocuğun bilgi ve becerilere
erişmiş olması gerekir.
Peki biz bu bilgi ve becerileri geliştirmek için okulumuzda neler yapıyoruz:
Öncelikle sene boyunca sınıf öğretmenlerimiz ve psikoloğumuz çocuklarımızı doğal ortamlarında yani sınıflarında gözlemleyip bu gözlemlerini
yapılan gelişim testleri ile harmanlıyorlar. Gelişim testleri ihtiyaca yönelik
gruba yönelik ve bireysel yapılabilmektedir. Grup testleri genellikle
problem çözme becerileri, hayal gücü
etkinlikleri ve yaratıcılıkla ilgilidir.
Bireysel testlerde ise çocuğumuzun
hangi alanda desteğe ihtiyacı olduğunu belirleyip uygun olan gelişim
testini uyguluyoruz. Bu testler ilköğretime sağlam temeller atmanın adımlarını da oluşturamaktadır.
Yapılan bireysel gelişim testlerine
örnekler verecek olursak; eğer çocuğumuz harflerin ve sayıların yönlerini
karıştırıyorsa “mekansal algı” testini
uyguluyoruz. El-göz koordinasyonunu, kavram bilgisini, şekil-zemin
ilişkisini, şeklin mekandaki konumu-
nun algılamasını, şeklin mekanla
ilişkisini ölçme becerilerini görmek
istediğimiz çocuklarımıza “frostig
görsel idrak gelişme” testini uyguluyoruz. Günlük yaşamdaki kurallara daha
iyi uyum sağlaması gerektiğini düşündüğümüz çocuklarımıza “sosyal beceriler eğitimi” veriyoruz.
Duygu ve düşüncelerini rahatlıkla
ifade edemeyen çocuklarımızla “beier
cümle tamamlama testi”ni yapmaktayız. Kelime haznelerini geliştirmek ve
nesneleri tanımlama becerilerini
güçlendirmek istediğimiz çocuklarımıza “peabody resim kelime testi”
uygulamaktayız. Bütün bu gelişim
testleri ve gözlemlerimizin yanı sıra
ilköğretime geçiş sırasında bütün
çocuklarımıza “okul olgunluğu testi”
uygularız. Bunun sonucunda ise çocuğumuzun ilköğretime hazır olup
olmadığı, nasıl bir öğretmen tarzının
ve okulun çocuğumuza uygun olduğu,
birebir yaptığımız görüşmelerle velilerimize aktarılır.
Okula başlamadan önce gerçekleştirmesini beklediğimiz özellikler:
•Kendini ifade edebilecek ve iletişim
kurabilecek düzeyde anadilini kullanabilme
•Yaşına uygun kavram bilgisine sahip
olma
•Dikkatini verme ve sürdürebilme
becerisi
•Benzerlik ve farklılıkları ayırt edebilme becerisi
•El becerileri ve genel koordinasyonu-
nun yeterli olması
•Kendi adına düşünebilme ve karar
verebilme
•Sorun çözme becerisine sahip olma
•Kendine karşı gerçekçi bir güven
duygusu içinde olma
•Olumlu bir benlik değerini geliştirmiş
olma, kendini sevme
•Gerçekçi bir çevre algısına sahip olma
(örneğin çevreyi düşmanca algılamama)
•Özbakım
becerilerinin
gelişmiş
olması
•İstek ve ihtiyaçlarını uygun bir yer ve
zamana kadar erteleyebilme
•Anlık ve tepkisel davranmak yerine
duygu ve düşüncelerini muhakeme
becerisini de kullanarak ifade edebilme
•Sosyal kurallara uyabilme
•Yaşına uygun sorumluluklar alabilme
Siz de çocuğunuzun okula hazır olup
olmadığını bazı gelişim özelliklerinden takip edebilirsiniz, bu takipler
sonucunda çocuğun okul olgunluğuna
erişmesi biz eğitimcilerin ve siz
ebeveynlerin duyarlı yaklaşımları ile
gerçekleşebilir.
37
İstanbul
Oyuncak
Müzesi
İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kapısından içeri girerken bir elinizden
çocuğunuz, çıkarken ise diğer elinizden çocukluğunuz tutacak…
İ
stanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan
2005 yılında Sunay Akın’ın ailesinden kalma Göztepe’deki köşkünde
kurulmuştur. 5 kattan oluşan müzedeki oyuncakların sayısı ve çeşidi konusunda sınır bulunmamaktadır. Oyuncak müzesinden içeri adımınızı attığınız anda sizi masalsı bir dünya beklemektedir. Evcilik oynadığınız bebeğiniz, kurşun askerleriniz, metal arabalarınız, çocukluğunuz, anılarınız…
Akın müzeyi, 15 yılda internet üzerinden ve gezdiği ülkelerden dört bin
antika oyuncak satın alarak oluşturmuş ve İstanbul Oyuncak müzesi
dünyada ki örnekleri arasında önemli
bir yere sahip olmuştur.
İstanbul Oyuncak Müzesi olarak müze
kültürünün yaygınlaşmasını, müzeye
gelen
ziyaretçilerimizin oyuncak
tarihine ilişkin bilgi edinmelerini,
kendilerinden önceki dönemlerde
üretilen oyuncakları tanımalarını,
dünden bugüne gelişen oyuncak
hazinemiz ve hazırladığımız kültürel
etkinlikler ile dünyanın en iyi oyuncak
müzesi olarak hizmet vermeyi amaçlıyoruz. Hazırlanan etkinliklerimiz
müzemize gelen ziyaretçileri oyuncakların dünyasına götürerek geçmiş ile
günümüz arasında bir bağ kurmakta
ve dünya tarihini oyuncakların dilinden anlatmaktadır. Müzenin dekorunu da bu düşünceyle sahne tasarım
sanatçısı Ayhan Doğan tasarlanmıştır.
İstanbul Oyuncak Müzesi’ni gezen
öğrencilere tarihi, daha eğlenceli, daha
anlaşılır bir öğrenme ve akılda kalıcı
bir dille sunuyoruz. Örneğin, uzay
oyuncaklarının sergilendiği bölümde
Ay’a ulaşma çabası, tren oyuncakları
bölümünde sanayi devrimi, oyuncakların diliyle anlatılmaktadır.
Toplumlar, müzelerden
geçerek aydınlanırlar...
Dünyanın dört bir yanından toplanan
oyuncaklarla, farklı kültürleri aynı çatı
altında toplayarak, ziyaretçilere oyuncak tarihini sunan müzemizde oyuncak tarihinin en önemli eserleri
bulunmaktadır
Konferans salonunun bulunduğu en
alt katta kendinizi bir denizaltının
içinde, çayınızı veya kahvenizi
yudumlayacağınız kafede ise bir
oyuncağın çarklarının içinde hissedeceksiniz. Girdiğiniz her odada farklı
bir macera yaşayacak ve çocukluk
dostlarınızla karşılaşacaksınız.
38
www.istanbuloyuncakmuzesi.com
web sitesi adresinden İstanbul Oyuncak Müzesi ve etkinlikleri hakkında
ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.
İstanbul Oyuncak Müzesi bünyesinde
çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Akgün Akova ile "Yartıcılık Seminerleri", Theo Dede ile "Tahta Oyuncak
Boyama Atölyesi", Yelda Baler ile
"Fotoğraf Dersleri", İlizyon Gösterileri,
Fosil Keşif Atölyesi, Tomurcuk Çocuk
Tiyatrosu, Hep Çocuk Kaldık.
Akgün Akova İle
“Yaratıcılık Seminerleri”
Bu seminer dizisi katılımcıların aktif
yaratımını hedefleyen ve “workshop”
tasarımıyla sunulan bir programdır.
Sanat yapıtlarından yola çıkıp, yaratıcılığın kökenlerini araştırarak, yaratıcılığın beslenmesi ve geliştirilmesine
katkıda bulunmayı amaçlar. Katılımcıların kendilerini özgürce ifade etmelerine, psikolojik ve sosyolojik açıdan
olanak tanır. Sanatı ve bilimi yan yana
getirerek çok boyutlu bakış açısı
sağlar. Katılımcıların analiz ve sentez
yeteneklerini geliştirir. Sanat tarihi,
felsefe, tarih ve bilimin bütün dallarında bilgi vererek çağdaş sanat yaklaşımı
edinmelerine katkı sağlar.
Theo Dede ile
“Tahta Oyuncak Boyama Atölyesi”
12 yıldır Türkiye'de yaşayan 1927
Hollanda doğumlu olan Theo dede
şimdi
de
İstanbul
Oyuncak
Müzesi'nde her Pazar çocuklara tahta
oyuncaklar yapmayı ve boyamayı
öğretiyor. Birbirinden farklı, sevimli
şekillerden oluşan tahta oyuncaklar
çocuklardan ve büyüklerden ilgi görüyor. Çocuklar kendi oyuncaklarını
yaparken hem yaratıcılıklarını geliştiriyor, hem de çok eğleniyorlar.
Tüm kırtasiye ve kitap ihtiyaçlarınızda
hizmetinizdeyiz...
Kırtasiye - Copy Center ve fax
Ofis ekipmanları
Sayısal Loto ve Milli Piyango
Sarf Malzeme - Elektronik - PS3/PS2 ve
oyun konsolu oyunları
10.000 ‘in üzerinde film arşivi ,
Bandrollü film
Türkiyenin en büyük arşivi
Renkli fotokopi - Ciltleme
Çok satan kitaplar - Çocuk kitapları
Test kitapları (tüm yayınlar)
Ata Çarşı No:21 Ataşehir
Tel:(216) 456 1768 - 456 2062
Fax:(216) 456 1975
e-mail: [email protected]
Doç. Dr. M. Safa YEPREM
Kocaeli Üniversitesi GSF
Müzik Bölümü Öğretim Üyesi
Hayatın Vazgeçilmez
Bir Öğesi Olarak :
T
arih boyunca insanoğlu pek çok
yaşam tecrübesini çeşitli sesler
aracılığıyla ifade etmeyi denemiştir. Bunların ortaya konuş tarzındaki estetik anlayışların da müziği
ortaya çıkardığı düşünülebilir.
40
Müzik
Dolayısıyla hayatı boyunca insanoğlunun müziksiz bir ortamda yaşaması
söz konusu değildir. Müzik hayatımızın o kadar içimize işlemiştir ki bunun
ne denli büyük bir etki alanı olduğunu
çoğumuz fark etmez bile. Mesela;
doğan bir bebeğin kulağına okunan
ezanda, sokakta satılan herhangi bir
ürünün duyurusunda, tarihsel olarak
incelersek savaşa giden bir ordunun
yanında yer alan mehterde veya askeri
bir bandoda, bugün hemen hemen her
birimizin kullandığı radyo, televizyon,
internet ve cep telefonlarında, toplu
taşım araçlarındaki anonslarda, vefat
eden bir insanın kabri başında okunan
dualarda dahi kullanılan ve adeta
vazgeçilmez bir unsur olarak işittiğimiz müziğin farkında mıyız acaba?
Kimimiz bunları nesilden nesile
aktarılan bir gelenek, kimimiz eğlence, kimimiz ibadet, ve hatta şifa, kimimiz iletişim aracı veya profesyonel bir
meslek olarak görürüz. Bu kadar geniş
bir etki alanı olmasına rağmen
toplumda müziğin ne yazık ki sadece
bir “eğlence aracı” olduğu fikri hakimdir. Çoğu zaman bu yüzeysel bakış
“Müzik ruhun gıdasıdır” gibi söylemlerle dile getirilmektedir. Bu noktayı
biraz genişletelim; acaba her gıda
türü, gerçekten bütün insanlar için
yararlı mıdır? – gerekli midir? veya
“gıda zehirlenmesi” olgusu müzik için
de geçerli midir?. Elbette geçerlidir…
Müzikoterapi ile ilgili şöyle bir klişeden bahsedilir. “Su sesi insanın
ruhunu rahatlatır, ve pek çok devirde
de tedavi amaçlı kullanılmıştır.” Düşünelim; evini sürekli su basan bir kişi,
ruhsal olarak sıkıntıya düşse ve gittiği
psikolog da “su sesi her derde devadır”
anlayışıyla onun üzerinde terapi aracı
olarak su sesini kullansa… Hastanın
tepkisini düşünebiliyor musunuz;
iyileşme niyetiyle gittiği terapiden
daha da rahatsız bir şekilde çıkardı
herhalde, değil mi?
Seslerin insan üzerindeki muazzam
etkisinden hareketle, müzikal anlamda ortaya konan her ürünün, herkes
için her zaman ve her ortamda aynı
anlamı taşımadığını, dolayısıyla bıraktığı etkinin de aynı olması bekleyemeyeceğimizi söyleyebiliriz. Bir başka
ifadeyle “Bireysel ve toplumsal doku ve
buna bağlı olan ihtiyaçlar bağlamında
müzik, her zaman ruhun gıdası değildir, olamaz.” da denebilir.
Toplumların kültürel kimliklerini
tanımlayan önemli yapı taşlarının dil,
din ve sanat olduğu düşünülür. Dolayısıyla kültürel mirasın gelecek nesillere
aktarılmasını sağlayan önemli taşıyıcılar da biraz önce bahsettiğim unsurlar
ile gerçekleşmektedir. Konuyu daha
özelleştirerek sanat ve müzik üzerinden devam edelim. Sanat anlayışı
çoğunlukla, tarihe ve coğrafi koşullara bağlı olarak insanoğlunun
“güzelliklere” olan yaklaşımını
(ki görecelidir) çeşitli estetik
yöntemler aracılığı ile ortaya
koyması olarak algılanmıştır. Bu
yelpaze içinde ülkemizde müziğin
yeri ise özellikle son yıllarda
“geleneklerin
korunması
anlayışı” ile “sosyal ve siyasal
anlamda baskın olan kültürlerin müzik anlayışı” arasında adeta bir ideolojik mücadele haline dönüştürülmüştür. Görünürde fikirsel
olarak karşılaşılan, fakat
bunlara bağlı olan icraatların olumsuz etkilerini
ancak uzun vadede hissede-
bileceğimiz bu ayrım sonucunda
maalesef bizler, hem dünyanın müzik
alanında kat ettiği gelişmelerden uzak
kaldık, hem de sahip olduğumuz
kültürün ekseninden giderek uzaklaştık – yabancılaştık. Yani kısaca “Gelenekten kopmamak adına geleceği,
gelecekten kopmamak adına da
geleneği feda ettik” diyebiliriz.
Bu ayrım gerekli midir? Yoksa birileri
bizi bu kısır döngü içine sokarak;
başka düşünmemizi, kültürel meziyetlerimizi kaybetmemizi ve kolayca
yutulabilen bir lokma olarak kurulu
olan tüketim endüstrisinin hammaddelerinden biri mi olmamızı istiyor?
Kim bilir! Kanımca düşünce bazında
esnekliğimizi kaybetmeye başladığımız andan itibaren ister istemez bu
mekanizmalara hizmet etmeye başlıyoruz. Sözgelimi, bir genç aynı
zamanda Dede Efendi’den ve
Mozart’tan hoşlanamaz mı? Ya
da Pink Floyd hayranı birinin
ilgisini, 20.yy’da yapılan bir
rastlamsal çalışma hiç mi çekmez?
Yelpaze ne kadar genişlerse genişlesin,
müzikal
ürünün
sosyo-kültürel
bağlamı,
verilecek objektif bir eğitim
ile bireye kazandırılırsa
neden olmasın?
Olur
elbet… Ancak bu esnek
düşünce sonunda kazanılası en önemli nokta,
müziğin “sadece kuru bir
eğlence aracı olmadığı”
anlayışı olacaktır.
Olaylara hangi açıdan yaklaşırsak
ancak o açıdan algılayabiliriz. Müzikal
değerler de bu açıdan değerlendirilirse, sanırım biraz önce bahsettiğim tek
taraflı/sığ bakışlardan kurtulmak
mümkün olacaktır. Dolayısıyla dünyanın öteki ucunda ilkel bir kabilenin
icra ettiği müzik de “işlevselliği
bakımından” en az seçkin müzik
ortamlarında icra edilenler kadar
değerli olabilecektir. Kaldı ki antropoloji ve müzikoloji bilimlerinin temel
kültürel unsurlara olan yaklaşımları da
bu istikamettedir. Kanaatimce konuyu
“kendi bağlamı içinde değerlendirilmek koşuluyla kültürel hiçbir değer (ki
müzik de buna dahildir), bir başkasının üzerinde veya altında olarak
nitelendirilemez” diyerek noktalayabiliriz.
41
Sivil Toplum Örgütü
Tanıtımı:
TIKAV
A
taşehir Eğitim ve Kültür
Dergisi olarak, her sayımızda
eğitimle ilgili bir sivil toplum
örgütünü tanımayı hedefliyoruz. Bu
sayıda özellikle üniversite öğrencilerinin gelişimine katkılarıyla gündeme
gelen TİKAV’ı (Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı) tanıtmaya çalışacağız. Bu
amaçla kapısını çaldığımız vakıfta
sorularımızı yanıtlayan değerli vakıf
yöneticilerine teşekkür ediyoruz.
TİKAV’ın amacı nedir?
TİKAV, üniversite öğrencilerinin kişisel
ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunarak gençleri geleceğin lideri olmaya
hazırlayan ve Türkiye’nin insan
kaynakları
kalitesini
yükseltmeyi
hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Bu amaçla; geleceğin lideri olmaya
aday gençlerin, kendine güvenen, donanımlı, hoşgörülü, sosyal sorumluluk
bilinci gelişmiş, sürekli öğrenmeye ve
gelişime açık, yeteneklerinin farkında
olan ve onları kullanabilen bireyler
olarak yetişmelerine katkı sağlıyor.
TİKAV kimler tarafından
kurulmuştur?
TİKAV, Akfen Holding A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı Hamdi Akın ve eşi
Şafak Akın tarafından 15.01.1999
tarihinde Ankara’da kuruldu.
42
Hedefiniz olan, üniversite öğrencilerinin kişisel ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunmak için, bu güne
kadar neler yaptınız?
İlk olarak Bireysel Gelişim Programı
geliştirdik ve bu programı 1999 yılında
Elazığ Fırat Üniversitesi öğrencilerinin
katılımına açtık. 2003 yılında Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesinden öğrencileri bu programa dahil ettik. Programın
iyi gittiğini gördüğümüz için 2006
yılında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin de katılımı ile
sürdürülüyor. TİKAV, kuruluşunun 10.
yılında, Bireysel Gelişim Programını,
Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerinin katılımına açma kararı aldı.
Vakfın bu program dışında gerçekleştirmeyi düşündüğü eğitim faaliyetleri var mı?
TİKAV, 2001 yılında Uluslararası Gençlik Ödülü Programının (International
Award for Young People) Bağımsız
Operatörü olarak programı kendi
bünyesindeki gençlere uygulama yetkisini aldı. Uluslararası Gençlik Ödülü 14
ile 25 yaşları arasındaki tüm gençlerin
katılabileceği heyecanlı bir kişisel
gelişim programıdır. Programla ilgili
detaylı bilgi için www.ugo.org.tr adresi
ziyaret edilebilir.
Bireysel Gelişim Programı, üniversite
öğrencilerinin 1. sınıfın sonunda başlayıp 4. sınıfın sonuna kadar devam
edecekleri; bu sure içinde çok sayıda
seminer, eğitim, söyleşi, proje, staj ve
gezi programlarına katılarak bilgi ve
becerilerini zenginleştirecekleri bir
faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir.
2003 yılından itibaren, kuruluşuna
öncülük
ettiği
Gençlik
Ödülü
Derneği’nin denetimi altında çalışmalarına devam etmektedir. Bu zamana
kadar TİKAV bünyesinde 1 üniversite
öğrencisi Bronz, 1 üniversite öğrencisi
Gümüş ve 10 üniversite öğrencisi Altın
kategoride ödüllerini almıştır. 45
öğrenci halen Altın kategorisinde çalışmalarına devam etmektedir.
Bireysel
Gelişim
Programını
Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerinin katılımına açma kararı
aldığınızı söylediniz. Peki, bu programa gençlerimiz nasıl katılabilir?
Bireysel Gelişim Programı’na katılmak
isteyen üniversite öğrencilerinin 4 yıllık
bir lisans programına devam eden 1.
sınıf öğrencisi olması gerekiyor. İlgilenen üniversiteli gençler, www.tikav.org.tr
adresinden ayrıntılı bilgi alıp, başvurularını yapabilecekler. Başvuran gençler
yapılacak ilk değerlendirme sonrası
mülakata davet edilecekler.
Bilgilendirdiğiniz
ederiz.
için
teşekkür
TÜRKİYE İNSAN KAYNAKLARI VAKFI
Ç A R Ş I
Size En Yakın Alışveriş Merkezi
www.atasehirmozaikcarsi.com
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi Educaturk’de
Türkiye´nin ilk ve en büyük eğitim fuarı EDUCATURK, 19-22 Şubat tarihinde Lütfi Kırdar Uluslararası
Kongre ve Sergi Sarayı´nda gerçekleştirildi. Biz de Ataşehir Eğitim Dergisi olarak oradaydık.
Ö
ğrencilerin okul ve meslek
seçiminde araştırma yapmalarını kolaylaştıracak bir
çeşitliliği hedefleyen Educaturk, aynı
zamanda kendini farklı alanlarda
geliştirmek ve kariyerine o yönde
devam etmek isteyen kişilere de farklı
olanaklar sundu.
Eğitim kurumları, liseler, dershaneler,
kariyer kursları ve bunun gibi eğitime
gönül veren dernekler, 19-22 Şubat
2009 tarihleri arasında İstanbul Lütfi
Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi
Sarayı´nda buluştu. Vizyon Reklam
Evi’nin yayıncılık kısmında çıkarmış
olduğu Ataşehir Eğitim Dergisi de
fuardaydı. Standımız oldukça yoğun
ilgi gördü, yeni ve eski sayılarımız
dağıtıldı.
BJK TV’de her Cumartesi yayınlanan
Gençlik Klübü ile dergimizin eğitim
içeriğini anlatan bir röportaj yaptık.
Gençlik Klübü programı başta öğrenciler, aileleri ve okulları olmak üzere
ilgi ile izlenen bir programdır. İzlemenizi tavsiye ederiz.
Vizyon Reklam Evi bir reklam ajansından çok sektörüne yenilikler; müşterilerine tasarım, reklam ve tanıtım
alanlarında hizmet veriyor. Ataşehir
Gelişim Akademisi ile Web & Grafik
dersleri vermeye başlayacak. Üniversitede okuyan, kariyerine bu sektörde
devam etmek isteyen, yeteneği olan
veya sadece isteği olan herkese bu
eğitimleri sunuyor ayrıca ajansta staj
ve iş imkanı sağlıyor.
Üniversiteden mezun olanlar şu
zamanda iş bulmakta oldukça zorlanıyor çünkü sektördeki firmalar her
alanda deneyim sahibi olan eleman
almak istiyorlar, ne yazık ki krizden en
çok etkilenen; deneyimsiz, yeni
mezun iş arayanlar, oluyor çünkü
işveren krizde işi bilen deneyimli
kişilere maaş ödemeyi daha uygun
görüyor. Bu eğitimleri Ataşehir
Gelişim Akademisi’nde aldığınızda
gerçek bir ajans işi uygulaması yapma
şansına sahip oluyorsunuz. Böylece
hem sertifikalı özel eğitmenlerden
eğitim almış, hem iş deneyimi kazanmış oluyorsunuz. Bilgi almak için
www.vizyonreklamevi.com adresini
ziyaret edebilirsiniz.
Ataşehir Eğitim Dergisi tarafından
düzenlenen Ataşehir Eğitim Festivali
bu yıl da sizlerle buluşuyor. Geçen sene
17-18 Mayıs tarihleri arasında, iki gün
boyunca çeşitli etkinliklerle gerçekleştirilen festival bu sene de 23-24 Mayıs
tarihleri arasında düzenlenecek. Bu
festivale tüm Ataşehir sakinlerini
bekliyoruz.
44
Fuar boyunca standımızda görev alan
ve dergimizin en iyi şekilde tanıtılmasında emeği geçen Vizyon Reklam Evi
çalışanlarına,
editörümüz
Mete
Akoğuz ve danışmanımız Ercan Altuğ
Yılmaz’a teşekkür ederiz. Festival
sayımızda görüşmek dileğiyle...
Ispanaklı Mantı
IRMAK
TARİHİ
1970
İrmik Tatlısı
Izgara Köfte
Izgara Karışık
Irmak Tarihi Islama Köfte
Kanat
PAKET SERVİS
456 00 99
Atatürk Mahallesi Girne Caddesi No:23
Ataşehir (Gümrük çıkışı) İstanbul
Ataşehir: Girne Cad. No:25
Tel: 456 88 99-55-77
Bostancı: Vükela Cad. No:40
Tel:410 50 20-21 - 445 36 05
Moda: ŞairNefi Sk. No:24/1
Tel: 345 94 21-34762 37-95
Yeni Şube Kozyatağı: İnönü Cad. No: 881/A
Tel: 384 00 43-44-46
www.erkonyalilar.com.tr
[email protected]
23~24 Mayıs 2009 Ataşehir Anfi Tiyatro
Eğitime dair herşey burada!
Ataşehir 2. Eğitim Festivali... Özel Okullar, Dershaneler,
Yurtdışı Eğitim firmaları, Etüd Merkezleri kısacası
Ataşehir'in eğitim dünyası bu festivalde yerini alıyor!
Ataşehir bu festivalde hem eğleniyor; hem öğreniyor!
Sizleri de bekliyoruz...
İletişim : (0216) 455 40 41
www.egitimfestivali.com
[email protected]
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi
SBS Yaklaşıyor!
diye kaygılanmayın...
Ataşehir’in
Akademisi
Var!
SBS Hazırlık ve Okul derslerine takviyede şimdi bir referans noktanız var:
Ataşehir Eğitim ve Gelişim Akademisi
Sizi eğitimin referans noktasında buluşmaya, Akademi’ye davet ediyoruz!
Girne Caddesi No: 25 Ataşehir / İstanbul
Telefon: (0216) 456 7777 Faks: (0216) 456 3138
www.atasehirakademi.net
[email protected]

Benzer belgeler