Alman metodu, ittihadçı pratiği bir soykırımın aşamaları

Transkript

Alman metodu, ittihadçı pratiği bir soykırımın aşamaları
Alman metodu, ittihadçı pratiği bir soykırımın
aşamaları, suçluları, yargılamalar, sonuçlar.
Evin Çiçek
Dünün İttihat-ı Teraki Cemiyeti-Partisi’nin yapısını, işleyişini, örgütlenmesini,
amaçlarını algılamayanlar bugünkü ergenekonu çözemezler. Bundan dolayı son
yüzyılı ayrıntılı incelemek gerekiyor. Kürdler, ermeniler niye bu durumdalar ?
Kendisi de ittihatçı olan ve ittihaçıların uygulamalarına tepki duyan, eleştiren ve
kendilerinden ayrılan General-Diplomat Kürd Şerif Paşa kaygılıdır. 1911’de Ermeni
ulusunun ileri gelenlerini uyarma ihtiyacı duyar. O, ittihatçıların, ermeni halkına
yöneleceklerini, zarar vereceklerini tespit etmiştir. Kendisinin uyarıları ermeni ileri
gelenleri tarafından ciddiye alınmaz. Onlar, ittihatçılarla birlikte davranmaya,
ittihatçılara güç vermeye devam ederler. Taşnakçılar, bütün güçleriyle ittihatçıları
desteklerler. II.Abdulhamit`in askeri darbeyle devrilmiş olmasını devrim,
kötülüklerin sonu olarak görürler. Halkların kendilerini ifade edebileceklerine
inanırlar. II.Abdulhamit`in asker ve sivil bürokratlarının daha acımasız
olabileceklerini hesap edemezler. Uyarıları ciddiye almazlar.
Şerif Paşa yakın çevresine “Ittihaçılar, ermenileri mahvedecekler ve bu suçu da
kürdler işlediler şeklinde dünyaya yansıtacaklar.” der. Kendisinin kaygıları
Meşrutiyet adlı aylık gazetedeki degerlendirme yazılarında da açıkça görülüyor.
Hamidiye Alayları
pratigi, örnegi Şerif Paşa`nın analizler yapabilmesi için
yeterlidir.
II.Abdulhamit, panislamizm projesinini sahibidir. Osmanlı sınırları içindeki halkların
tümünü islamlaştırmak, islamın halifesi olarak onları yönetmek temel projeleri
arasındadır. II.Abdulhamit`in Kürdistan`a, Ermenistan`a yönelik politikaları
çoğunluk tarafından anlaşılmaz.
Resim 1 Kürd Hamidiye Atlıları
Kürd beylerine işkence yapılarak, onlar hapislere tıkılarak, zor kullanılarak
Hamidiye Alayları oluşturulur. Dünya kamuoyu önünde, Hiristiyan aleminde 189496 sürecinde Osmanlı ordusuna bağlı ve değişik halklardan oluşan Hamidiye
Alayları mensuplarının Sason bölgesinde işledikleri cinayetler, suçlar sadece Kürd
Hamidiye Alayları mensuplarının eylemleri olarak anlatılır.
Sadece
Bayezid
Sancagı`ında
kurulan
Hamidiye
Alaylarından
dördü
Karapapak`lardan oluşur. Örnegin, Selanik`de “Yahudi Alayları” oluşturulmuştur.
Kafkaslarda, Kürdistan`da var olan Hamidiye Alayları sadece Kürdlerden
oluşturulmuş gibi dış dünyaya yansıtılmıştır. Gelişmelerin altyapısı anlaşılamaz.
Hristiyan camiası kürde öfkeli, tepkilidir. “Vahşi, hırsız, soyguncu, tecavüzcü.”
sıfatlarıyla kürdlere yönelik hakaretler yapılır. 1894-96 sürecinde sadece ermeni
mi zarar gördü? Ya kürdün kayıpları?
Resim 2 Karapapak Hamidiye atlıları
Bölgeye gitmeyen, gidemeyen, alan çalışması yapamayan kişiler Konstantinopl’da
önlerine konulan sayfaları haber olarak merkezlerine geçerler. “Falandan dinledim,
tanık oldum.” diyenin dogru tespitlerde bulunduguna, dogru bilgi verdigine
inanırlar. Söylenilenleri sözlü, yazılı tarih bölümlerine yerleştirirler.
Resim 3 Muş-Gumgum Hamidiye atlılar süvariler.
II.Abdülhamid, Dogu’da ulusal uyanışları bastırmaya kararlıdır. Gerekli hazırlıkları
yapmıştır. Hamidiye Alayları sebepsiz yere şiddet kullanılarak oluşturulmazlar.
İslamlaştırılan Kürd, islamiyeti iktidarda kalma anahtarı olarak kullanan, annesi
ermeni olup kendisi ermeni halkına düşman olan osmanlı padişahı-halifesi
tarafından zorla silahlandırılıp, Osmanlı Ordusu`na kadro yapılmıştır. Kadro
yapılırken de, komşu halkla karşı karşıya getirmenin, çarpıştırmanın,
düşmanlaştırmanın da zemini hazırlanmıştır. Sason bölgesinde kürd ve ermeni
birbirini öldürürken, Konstantinopl`da daha ileri düzeyde hazırlıklar yapılır.
Hamidiyeler, Kürdistan Ordus’nun süvarileri degiller. Dönemin tanıgı, Osmanlı
İmparatorluğu’nun iç işleyişini en iyi bilenlerden Şerif Paşa`nın anlatımları; “
Türkiye`deki kürdler 5.000.000`durlar. Irk olarak gerçekten Türk olanların sayısı
3.000.000 bile degil. Persiyadaki kürdler, Türkiye’deki kürdlere bir şey
oldugunda,
kürtlerin kaderi konusunda kayıtsız kalamazlar. Persiya`da ki
endüstrinin en büyük kesimi kürdlerin elindedir. Pers halıları diye sunulan
halıların en güzelleri, “Sine halıları” olarak adlandırılanhalılar genç kürd kadınları
ve kızları tarafından yapılıyorlar.
Persiyadaki ve Türkiye`deki Kürdler bir bütündürler. Ayni etnik guruptandırlar.
Onlar kendi silahlarıyla kendi varlıklarını, kendilerini bölücü ermenilere ve
ülkelerinin gelirlerini almak isteyen şehvetli yabancı saldırganlara karşı savunma
yeterliligine sahiptirler. Türk egemenligine-tiranlıgına karşı da kendilerini
savunurlar. Bu anlamda onlar durumlarının gözönüne alınmasınına layıktırlar. Biz
kürdleri düşünmek zorundayız.
Kürdler her zaman çok akıllı, iyi bir şekilde ermenilerle birlikte yaşadılar.
Hamidiye (II.Abdülhamit) ve İttihat-ı Terakki hükümetlerinin yöneticilerinin
planları sonucu son yıllarda katliamlar gerçekleşti. Biz de bu katliamlardan dolayı
üzülen acı çeken ermeniler kadar üzülüyor ve acı çekiyoruz. Hamidiye
(II.Abdülhamit) ve İttihat-ı Terakki hükümetlerinin planlarından, son dönemdeki
karışıklıklardan,
duyumlardan
sonra
insanlar
ermenilerin
bagımsızlıga
kavuşacaklarına ve
kürdlerin de onların egemenlikleri altında köle olarak
kalacaklarına inanmaya başladılar.
Kürdler bu durumu kabul edemezlerdi. Kürdler devlet, hükümet ajanları
tarafından fanatize edildiler. Ne yazık ki onlar da öfkelerini, kızgınlıklarını,
hoşnutsuzluklarını belli ettiler. Ermenileri öldürdüler. Bu katliamdan dolayı oluşan
sınırsız öfke bitmeli. Her iki halk dost olmalı. Osmanlı Imparatorlugu`nun refahı,
güvenligi için yeniden geçmişteki gibi, daha önce oldugu gibi olmalılar.
Kürdler ve ermeniler farklı kökenlerden olmalarına ragmen, aynı geleneklere,
düşünce yapısına, mentalitaye sahiptirler. Dostluk ilişkileri içerisinde yaşamak her
iki halkın çıkarınadır. Kürdler ve ermeniler ülkelerinde reform-yenilenme yapmak,
adalet ve eşitlik için kanunu degiştirmek istiyorlar. İnanıyoruzki bu karar her iki
halkı yeniden birleştirecek, biraraya getirecektir. Başta da söyledigim gibi
çözümde yöntem, metod sahibi olmak gerekir.”(Chérif Pacha - Şerif Paşa,
Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue
Mensuelle, 5 année, No: 40, Mars 1913, La Question Des Réformes, s. 9)
İttihatçılar
anlayış
olarak
askeri
darbeyle
iktidarı
elinden
aldıkları
II.Abdülhamit`ten farklı degildirler. Ögrenciler, halkların özgürlük istemlerine karşı
olan tepkileriyle, yaklaşımlarıyla halifelerini de aşacaklardır. Halifeleri ajanları
vasıtasıyla bölgesel provokasyonlar, kırımlar gerçekleştirirken, onlar, I.Dünya
Savaşı`nın yaratmış olduğu ortamda ellerindeki bütün olanakları kullanarak
halkların jenosidlerini gerçekleştirirler.
1914-18 Ermeni soykırımı sonrası Osmanlı İmparatorluğu sınırları için de sağ
kalabilen, sağ kalabilmeyi başaran Ermeni toplumu bir komisyon kurar. Baskı
gurubu ve yas komisyonu oluştururlar. Anma günleri tertiplerler. 1919'dan
itibaren yas tutulur. Özel anıtlar dikilir. Soykırım konusu Osmanlı Meclis-i
Mebusan`ın da konuşulur. Kitaplar yayımlanır. Ermenilere yapılanlar, “Büyük
felaket, kırım, kıyım, katliam” sözcükleriyle kitaplara yerleştirilir.
Ermenilerin çok büyük bir bölümü agacın gövdesini oluşturan İttihat-ı Terakki
Partisi’nin Balkan, özellikle Thessalonique - Selanik dönmeleri ve Kafkas
halklarından oluşan yöneticilerinin amaçlarını, onların almanlarla oluşturdukları
ortak projeleri algılayamazlar.
Ermeni diasporasının, lobilerinin çalışmaları sonucunda, İngilizlerin Osmanlı
İmparatorluğu yöneticilerine uyguladıkları baskıyla, yerleşim birimlerinde zanlıların
tespitine başlanılır. Ermenilerin şikayetleri, ihbarları üzerine tutuklamalar yapılır.
Bu ihbar veya şikayetler de gerçeklik payı ne kadardı? Ne kadarı intikam alma
amacıyla yapılmıştı?
Gerçek organizarötler, suçlular belliydi. Emir merkezi, ahtapotun gövdesi
Konstantinopl`da, baglı birimler, kolları ise bütün vilayetlerdeydiler. Sıradan
ermenilerin, sıradan insanları, hrıstiyan inancından olmadıkları veya Türkmen,
Azeri, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Arap, vb.ırkdandır yaklaşımıyla şikayet etmeleri,
gözaltına aldırmaları, içeri attırmaları, gerçek suçluları cezalandırtmak anlamına
gelmiyordu. Ermeniler, kendilerine yönelen, zarar veren ya da vermeyen yerleşim
birimlerinde tanıdıkları kişileri şikayet ederek sonuç alacaklarına inanırlar.
Gövdeyle degil, yaprakların gölgeleriyle ugraşırlar.
İngilizler, Ocak 1919’dan itibaren, Halep ve cıvarında Ermeni jenosidinin suçluları
olarak Hrıstiyan inancından olmayan kitlelere yönelirler. Bu yaklaşım, tutuklamalar
kitlelerde tepki oluşturur. Hrıstiyan inancından olmayan kitleler de, Ermenilerin
Kafkasya’da, Kürdistan’da, Rus ordusu’nun koruması altın da, Kürdlere şiddetli
baskı uyguladıklarını, kürdleri öldürdüklerini dile getirirler. Ayrıca intikam alma
siyasetinin yarar getirmeyeceğini, ingilizlerin, Ermenilerin intikam alma siyasetine
ortak, araç olduklarını belirtirler. İngilizlere tepki gösterirler.
Ki bügün T.C. yöneticilerinin “Dogu vilayetlerimizde Ermenilerin katlettikleri
türkler” olarak kullandıkları resimler, sayılar öldürülen õ kürtle.5( öldi4w[(ndan.(elirdl7
Zerdüştlük inançları mevcuttur. Komşu halk olan Ermenilerse büyük oranda
hristiyanlaştırılmışlardır.
Hristiyan camiası ermeni ulusunu üçe bölmeyi başarmıştır. Misyonerlerin
çalışmaları sonucu aynı dinin üç mezhebi kabul görür. Emperyalist-kapitalist ve
hristiyan inancından olan devletlerin kiliseleri osmanlı sınırları içindeki hristiyan
inancından olan yüzbinlerin jenoside ugramalarına seyirci kaldıkları gibi, savaş
sonrası onları koruyor görüntüsü de yaratırlar.
Ermeni ulusunun fertlerinden bir kesim kendi dinlerinden, uluslarından olmayanları
ingilizlere şikayete yönelirlerken, ihbar ederlerken aynı dine mensup oldukları
ingilizlerin
kendilerini
Osmanlı
İmparatorluğu
yöneticilerinin
zulmunden
kurtaracaklarına, kendilerini bağımsızlığa kavuşturacaklarına inanmışlardır.
Ortadoğu’da, Asya’da hayata geçirilen demiryolları projesi ve jenosidler arasında
bağlantı kuramazlar.
Bir kesim ermeni sürgüne çıkarıldıkları anlardan itibaren göç güzergahlarından
geçerlerken diğer dini inançlardan ve halklardan olan insanların kendilerine yönelik
insancıl, kendilerini koruyucu tavırlarından bahsederler. Örnegin, Kürtlerin
ittihatçılar tarafından cezalandırılacaklarını bile bile, bütün riskeri gögüsleyerek
kendilerine yaptıkları yardımları açıklarlar. Savaş süreci içinde oluşan kıtlığa
rağmen yiyeceklerini kendileriyle paylaştıklarını, çocuklarını saklayıp, beslediklerini
anlatırlar. (Diary of Major Edward William Charles Noel-On Special Duty in
Kurdistan, from June 14th, to September 21st, 1919)
Bu süreç de Koçgiri ’de annemin Laçin aşiretiden olan babaannesiyle, Milli
aşiretinden olan dedesi 6 çocuklu bir ailedirler. Kıtlık ortamında, evlerinin önünde
asılmayı göze alarak tanıdıkları Ermeniyi 6 ay boyunca kendi samanlıklarında
gizlerler ve beslerler. Hayatta kalmasını saglarlar. Kürdistan’ın her vilayetinde
benzer davranışlar görülüyor. Böyle koruyucu, kollayıcı örneklerin yanısıra çok
kötü kabullenilmeyecek olan örneklerde mevcut.
İnsanlardaki mülkiyet tutkusu onları gaspçı, zorba, katil yapabiliyor. Dini sınıf
tarafından inanç, ırk bazında fanatikleştirilmek, farklı olanı kabul etmemek,
dışlamak, aşağılamak figüranları yetiştiriyor, felaketlere ortam hazırlıyor. Osmanlı
sınırları içindeki her halk gibi kürdünde yalancısı, hırsızı, soyguncusu, teşkılatçılara
hizmet sunanı, katili mevcut.
Kürdistan`da yaşanılan bir gerçegi açıklamak gerekiyor; Bohtan - Botan
bölgesinde aşiret yöneticileri tarafından soykırımdan kurtarılan Asurilerin köle
konumuna düşürüldüklerini Şırnaklılardan duydum. Şırnak – Şirnex ‘da kürd ileri
gelenleri, Osmanlı devlet görevlilerine altın vererek bu insanların öldürülmelerini
önlerler. Bunlara “Zêrkir” diyorlardı. Yani altınla satın alınanlar. Bu tavır takdire
şayan.
Bana acı veren yön; soykırımdan kurtarılan bu insanların, hayatlarını kurtaran
kürd aile bireylerine hizmetkar olarak bağlanmalarıydı. Sag kalmanın bedeli olarak
köleleşmişlerdi. Bir aşiret agasının bu anlayışı, yaklaşımı redettigine tanık oldum.
Aga, kendisine “ezbeni-kulun kölen” olarak hitap eden Asuri ye karşı çıktığında,
Asuri hristiyan şaşkınlık geçirdi, bozuldu, kızardı. Niye aga onun kulluğunu, kul
olma istemini kabul etmiyordu ki? O, agaya baglıydı. Her emrini yerine getirmeye
hazırdı. Kul olmayı benimsemişti.
Kurtarılan bu insanların bazı agalar tarafından işçiye, insana ihtiyacı olan kişilere
satıldıklarını da bizzat Şırnak`lı olan bu agadan duydum. Jenosid sonrası Botan
bölgesinde insan satışı normal bir durum haline gelmiş, benimsenmiş, kabul
görmüş. I.Dünya Savaşı süreci içinde Kürd-Ermeni, Kürd-Rum / Helen, KürdAsuri / Keldani / Süryani ilişkileri ayrıca incelenmesi gereken konuları
içermekteler.
Osmanlının halkları yönetme politikası iktidarını düşmanlık üzerine inşa eder.
Düşmanlıktan beslenir. Komşu halkları kendi özel görevlileri vasıtasıyla
provokasyona getirip, sevgisizlik, güvensizlik geliştirip, düşmanlıklar körükleyip,
çatışmalar yaratıp, güçten düşürüp, denetim altında tutup, sömürme,
islamlaştırma, ümmet anahtarıyla imparatorluğa kul yapma, kimliklerinden
koparma, dönüşüme uğratma yönetebilmenin temel ilkesi, şartıdır.
İttihatçılar’da osmanlının özel okullarında bu anlayışla egitilip, şartlandırılıp,
şekillendirilmişlerdir. Onlar, 1.Düna Savaşı sürecinde jenosidleri gerçekleştirmekle
kalmazlar. Birbirleriyle karşı karşıya getirmeyi başardıkları Kürd ve Ermeni
halklarını yeni politikalarıyla daha çok yıpratmaya, iyice güçten düşürmeye,
birbirleriyle çarpıştırmaya, düşmanlık dozajını artırmaya, kıtlıkla-açlıkla terbiye
etmeye devam ederler.
İttihatçılar, kiraladıkları avrupalı, asyalı kalemler ve kendilerinin kullandıkları
takma hristiyan adlarıyla yazdıkları gerçek olmayan cümlelerle, Kürd ulusunu
dünya kamuoyuna Ermeni ulusunun jenosidinin mimari, uygulayıcısı olarak
sunmayı başarırlar. Kürdler yanlızlaştırılırlar.
1894-96 süreci, I.Dünya Savaşı süreciyle bütünleştirilerek Kürt halkı yeniden suçlu
sandalyesine oturtulur.
Bir yandan fanatik kilise mensupları, misyonerler, diger yandan teşkilatçıların
kendileri ve kiraladıkları kalemler kürdü suçlayınca, dünya kamuoyu gerçek bilgiyi
alamaz, gerçekleri öğrenemez. Belirli merkezlerden amaçlı olarak hazırlanan ve
ortaya sürülen yazılar, doğru olmayan cümleler dogru kabul edilir. Her okurun,
dinleyicinin Osmanlı sınırları içine gidip, gerçekleri yerinde ögrenme merakı,
istemi, olanağı da yoktur. Gazetede, kitapta yazılana, rahibin, rahibenin
söylediğine inanılır.
Elçilik
görevlileri,
yabancı
basın
mensupları
objektif
davranmazlar.
Konstantinopl`da etki altında kalırlar. Kendilerine sunulan bilgileri, bağlı oldukları
merkezlere haftalık, aylık rapor, haber olarak geçerler. Osmanlı İmparatorluğu
sınırları içinde, ermenilerin bulundukları bütün yerleşim birimlerinde toplu
öldürmeler, sürgünler, gasplar gerçekleştirilir. Sadece Kürdistan`da degil.
Van`daki, Erzurum`daki, Bitlis`deki, Xarput`daki, Mardin’deki ermeniyi kürd
öldürdüyse, Trébizonde-Trabzon, Kressunde-Giresun, Canik, Amasya, AndrinoplEdirne, Gallipoli-Gelibolu, Constantinopl-İstanbul, Brousse-Bursa, Aydın, SmyrneIzmir, Ege adaları, Cilicie bölgelerindeki ermenileri kimler göçerttiler ya da toptan
yok etmek istediler? Buralarda da “Vahşi Kürd Aşiretleri, tecavüzcü, aç kürdler” mi
varlardı ? Alman komutan Otto Liman Von Sanders Aydın çevresindeki binlerce
kişiye yönelik uygulamalardan dolayı yargılanır.
Kürdle görüşülmez, kürdün düşüncesi sorulmaz. Tanıklığına başvurulmaz. Kürdün
yakılan, yıkılan köyü görülmez. Ordu adına el konulan varlıklarının tutarı tespit
edilemez. 2-3 metre karın olduğu koşullarda kürdün aç bırakılarak sürgün
yollarına düşürüldüğü bilinmez. Oturmuş halde donmuş olan binlerce çocuk
bedenlerin varlıklarından haberdar olunmaz.
Kürd de iç içe, yan yana yaşadığı ermeni gibi, I.Dünya Savaşında, Osmanlı
İmparatorlugu’nu yönetenlerin emriyle soykırıma ugratılmıştır. Savaş koşulları
içinde kendisine fazlasıyla zarar verilmiş, nufusu azaltılmış, yoksullaştırılmış,
taşınır, taşınmaz mal varlığına el konulmuş, göçertilmiş, yetim, sahipsiz kalan
çocukları türkleştirme-islamlaştırma merkezlerine yollanmış, toprağına göçertilen
diğer halkların mensupları yerleştirilmiştir.
Kürd, kendisini savunacak, anlatacak yeterli olanaklara sahip degildir. Kürdün
aristokratı osmanlılaşmıştır. Osmanlıdır. Kürd olarak degil, osmanlı olarak
düşünür. Ulusal yanı olan aristokratı ve aydını ise ittihatçılar tarafından susturulur,
öldürülür, sürgüne tabi tutulur. Kürdü koruyan bir Vatikan’da yoktur.
1916-17’de Mustafa Kemal’in taktik ve emirleriyle Erzirom, Bitlis, Van vilayetleri
sınırları içinde kürd jenosidi gerçekleştirilir. M. Kemal, kürd jenosidini
gerçekleştirdikten sonra, 1917’de, Konstantınopl’da bulunan ve kendisinin bağlı
bulunduğu ittihatçı merkeze gerekli raporunu sunar. Yüzbinlerce kürdü öldürme,
sürme, nufusu azaltma başarısı göstermiştir. Savaş sonrası tarımar edilmiş bir
ülke ve halk gerçekligi ortadadır. Ama görülmez. Görülmek istenmez. Çünkü Kürd
hrıstiyan degildir.
Resim 4 Mus-Gumgum- Xaskoy’den bir kürd.
Kürdün ülkesi, dogal kaynaklari 1916`da emperyalist-kapitalist ve hristiyan dini
inancına sahip ülkelerin yetkilileri tarafından Sykes-Picot antlaşmasıyla
paylaşılmıştır. Kürdün ülkesini sömürgeleştirme, paylaşma planı yapan
emperyalist-kapitalist devletlerin yöneticileri, ileri gelenleri, kilise yetkilileri, basını
kürdün acısını görmez, duymaz. Okuruna, inananına duyurmaz.
Yabancılar, ermeni köylüsünü, komşusunu, kirvesini koruyan, saklayan kürdün
hangi riskleri gögüsledigini öğrenmezler, açıklamazlar. Ermeni, kürdle
yüzleştirilmez. Vilayetlerde oluşturulan mahkemelerde; bulunan belgeler,
yazışmalar, tanık ifadeleri, yüzleştirmeler sonucu süreçler anlaşılacak ve gerçekler
ortaya çıkacaktır.
Cambridge, Mass şehrinde bulunan, “Çağdaş Ermeni Belgeleri ve Araştırma
Merkezi, Zoryan Enstitüsünün Müdürü Gerard J.Libaridian, 1984’de Paris’te
“Flammarion Yayınevi” tarafından yayınlanan, “Sessiz kalan Cinayet” “Ermenilerin
Soykırımı” adlı kitapta, soykırımı üç belgeyle ortaya koyar.
“ İmparatorluğun 14 Mayıs 1915’te yayınlanan bir belgesi. Söz konusu belge 19
Mayıs 1915 tarihli, 2189 numarayı taşıyan “Takvim-i-Vakayı” adlı resmi gazetede
yayınlanan sürgün konusundaki kanun. Bu yasaya dayanarak, soykırım
uygulaması yapıldığını düşünmenin yanlış olmadığı iddia edildi.”
Bu yasanın çevirisi; “savaş sırasında hükümetin emirlerine uymayan kişilere karşı
askeri makamlarca kabul edilmesi gereken tedbirleri içeren kanun projesi.’’
Madde 1. Savaş sırasında, Ordu Komutanları, orduyu yöneten komutanlar, Tabur
ve Bölük Komutanları, onların temsilcileri, bağımsız bölgelerin komutanları,
hükümetin emirlerine, milli savunma tedbirlerine, yasalara, ne sebeple olursa
olsun karşı gelenleri, silahla direnenleri veya orduya saldıranları, silahla hemen
ağır bir şekil de cezalandırmaya yetkili olup, onlara ders vermek
mecburiyetindedirler.
Madde 2. Ordu komutanları, Tabur komutanları ve Birlik komutanları, şehir ve köy
halkını başka yerlere sürgün etme yetkisine sahip olup casusluk veya ihanet
halinde, askeriyenin ihtiyacına göre, onları topluca veya bireysel olarak ayrı
yerlere yerleştirme yetkisine sahiptirler.
Madde 3. Yasa yayınlanır yayınlanmaz yürürlüğe girer.
Madde 4. Görev başında olan Genel Kurmay Başkanı ve Savaş Bakanı yasanın
uygulanması ile sorumludurlar.”
İkinci belge, “ Teşkilat-ı-Mahsusa”nın Özel örgüt Başkanı olan Dr. Bedrettin
Şakir’in şifreli yazılı olarak Xarput Bölgesi valisi Sabit Bey’e göndermiş olduğu
telgraf. Bu telgrafın tarihi 21 Nisan 1915’tir.
“İçişleri Bakanı.
İmparatorluğun mallarının Denetim Başkanı, no;33.
Büronun Müdürü, gönderme tarihi: 21 Nisan 1915 ve alacaklıların numarası.
Elazığ Bölgesi Valisi Sabit bey’e hitaben, no;5, Nazım Bey’e verilmek üzere.
Oradan sürgün edilen Ermeniler tasfiye edildiler mi? Kıyımlar ve mahvetmeler
konusunda, bana bilgi veriniz. Tehlikeli kişiler kıyıma uğradılar mı veya şehirlerden
kovulup, sürgün edildiler mi? Kardeşim, bana açıkça bildir.”
Son belge; 10 Temmuz 1915 tarihinde Mahmut Kemal Paşa’nın yargılama yetkisi
altında bölge generallerine verilen emirlerin onaylanmış kopyası.
Çevirisi; “ Yüce Makam, İç İşleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, şifresi
çözülmüş telgrafın kopyası;
Ülkenin iç bölgelerine sürgün edilmiş olan kişilerin bölgesinde bulunan bazı
Müslümanların, Ermenileri koruduklarını öğrendik. Hükümetin kararlarına karşı
gelen ve evlerinde Ermenileri kabul eden bu Müslüman kişiler, evleri yakıldıktan
sonra, evlerinin önünde asılmalıdırlar.
Bu emir gizlice ilgili kişilere iletilmeli, hiç bir Ermeni sürgünden kurtulmamalıdır.
Din değiştiren Ermenilere hoş görülü davranılmayacaktır. Onları korumaya
çalışacak olan askerlerin rütbeleri sökülecek, hemen yargılanacaklardır ve
komutanlık bilgi edinecektir. Yardım eden memurlar da hemen işten atılacaklar ve
Savaş Konseyi tarafından yargılanacaklardır.
10 Temmuz 1915
III.Ordu Komutanı Mahmut Kamil”
Aslının aynısıdır.Onaylanır. 23 Şubat 1919, kanıtın kabul tarihi, Genel Emniyetin,
Genel Denetim Özel Bürosunun mühürü.” (Tribunal Permanent Des Peuple-Le
Crime De Silence-Le Génocide Des Arméniens, Préface de Pierre Vidal-Naquet,
Flammarion, 1984, Paris)
Hollanda, Danimarka, İspanya ve İsveç hükümetleri, Ermeni tehcirinde görevli
olan, suç işleyen memurları tespit etmek üzere oluşturulmak istenilen soruşturma
komisyonlarına ikişer hukukçu göndermeyi reddederler ve elçilikler notlarını
Hâriciye Harb-i Umûmî’ye bildirirler.
Bu gün halen 1.Dünya Savaşı süreci içinde ve sonrasında işlenilen jenosidlerle ilgili
olarak Kürtler, Ermeniler, Rum / Helen / Grekler, Asuri / Keldani / Süryani’ler ve
dünya kamuoyu tam olarak yaşanılanları, gerçekleri bilmiyorlar. Gerçeklerin
bilinmesi açısından 1919’daki bazı yargılamaları, mahkemelerdeki tespitleri, ortaya
çıkarılan bilgileri, suçluların kimliklerini vermek gerekiyor.
Xarput - Xarpet, bugünkü Elazıg ismi verilen şehir merkezine yakın bir yerleşim
birimidir. Osmanlı da da vilayet merkezidir.
Xarput Vilayeti Katliamları Davası, Xarput Mahkeme Kararında yer alan
bilgilerden bir bölüm Kürdistan`daki durumu anlama açısından önemli;
Karar ; 13 Ocak 1920
Yasal hükümler çerçevesinde ifade ve sorgu tutanakları dava belgelerinin içerikleri
titizlikle incelendiği gibi, savunmalar, açıklamalar ve kanıtlanmalar derinlemesine
degerlendirilip gözlemlenerek yapılan duruşmalar sonucunda alınan kararda;
Sanık Dr.Bahaeddin Şakir; İttihad-ı Terakki Merkez Komitesi üyesi, Teşkilat-ı
Mahsusa Başkanı.
Suçlanan sanıklardan biri olup Dersaadet’den (Konstantinopl) hareket edip, ilkin
Trebizonde’ya, oradan da Erzirom’a ve diğer vilayetlere geldi ve İttihad-ı Terakki
Merkez Komitesi üyesi, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı sıfatıyla bu örgüte bağlı
(hapishanelerden bırakılmış mahkumlardan ve diğer kuralsız kişilerden) çeteler
oluşturmuştur. Sanık Dr. Bahaddin Şakir bu gurupların yönetiminde iken, göçe
zorlanan Ermeni kafilelerinin toptan öldürmelerinden ve değişik dönemlerde,
degişik yerlerde yapılmış olan hırsızlıklarında baş sorumlusudur.
Sanık Dr.Bahaddin Şakir, Ermenileri, trajik olayların meydana geldiği yerlere
göndererek, yukarıda adı geçen İttihad-ı Terakki Komitesi adına emir vererek, bu
kişilerle birlikte
Ermenileri kin ve çıkar için
katlederek çirkin projeleri
gerçekleştirdi. Sanık, yönetimi altına aldığı kişileri zihniyetiyle, gerek sözle, gerek
Teşkilat-ı
Mahsusa`nın
örgüt
şubeleri
üyelerinin
kullandıkları
şifreli
haberleşmelerle, kendisine bağlı olarak faaliyet yürütenleri, Ermenileri ortadan
kaldırmaları için cesaretlendirdi.
4 Mayıs 1915’de, Erzîrom’dan gönderilen şifreli bir telgrafta, sanık Bahaddin
Şakir Bey, Xarput Valisi Sabit Bey aracılığıyla, şu anda firarda olan İttihad-ı
Terakki Komitesi Xarput
Şubesi Sorumlu Sekreteri Resneli Nazım Bey’e
gönderdiği ilgili telgrafta şunları soruyordu;
“Oraya göçe zorlanan Ermeniler imha edildiler mi ? Bana verdiğiniz
bilgiye göre onlara işkence yapılıyormuş. Bu pis insanlar hala ortadan
kaldırılmadılar mı ? Sadece zorla uzağa mı göç ettirildiler? Bana açıkça
bilgi veriniz. ”
Yine İttihad-I Terakki Merkez Komitesi üyeleri dosyasını oluşturan belgeler
arasında Erzirom Valisi Münir Bey tarafından şifrelenmiş bir telgraf bulunuyor.
Bu telgrafta şöyle deniliyor;
“Erzirom’dan göçe zorlanan zengin kişilerden oluşan kafile sanık
Bahaddin Şakir’in çeteleri tarafından saldırıya uğramış, ayrıca Dêrsim’den
göçe zorlanan Ermeni kafile imha edilmiş ve mallarına el konulmuştur.”
Yine Kastamouni eski Kaymakamı Reşid Paşa sanık Bahaddin Şakir Bey’den
yukarıda adı geçen göçe zorlama ile ilgili şifreli bir telgraf aldığını açıklamaktadır.
Yine bu konuda Vehib Paşa; “İttihad-ı Terakki Komitesi’nin aldığı karar;
Ermenileri katletmek, ortadan kaldırmak, mallarını gaspetmek, el
koymaktır. Bunu yapan, hazırlayan, Ermenileri katleden bu kasapları
yönlendiren III.Ordu bölgesindeki kişi, sanık Bahaddin Şakir’in ta
kendisidir.”
Bir önceki tanıklığa Antalya eski muttasarıfı Sabur Sami Bey, sanık Bahaddin Şakir
Bey’in kendisine Erzirom’dan şifreli bir tegrafla “Madem ki Erzirom, Van, Bitlis,
Sévastia, Trébizonde bölgelerindeki Ermeniler, Musul ve Deires Zor’a
doğru yola çıkartılmış bulunmaktadırlar. O halde Antalya’ da ne oluyor?”
Mahkemenin tutanaklarına geçirilmiş diğer tanık ifadeleri ve açıklamaları, sanık
Bahaddin Şakir’in yukarıda adı geçen trajik durum ve katliamlardaki suçluluğunu
yeterince ispatliyor…(..)…Diğer sanıklara gelince; Mehmet Nuri Bey; Dêrsim eski
milletvekili ve sanık Ferid Bey, Xarput eski Eğitim Müdürü, mahkeme önünde
Holvenk Köyü Ermenilerinden bazılarının evlerinden sürülmelerine ve sonradan
öldürülmelerine ilişkin ölüme teşebbüs etme suçlarından yargılandılar.
Sanık Mehmet Nuri Bey, zorla göç ettirme döneminde, göçe zorlama ile ilgili olarak
görevlendirilen jandarmalar önünde şu sözleri söylemiştir. “Ben sizi Kemikli
köye yollayacağım ve buraya arpa ekeceğim.” Sanık bu şekilde konuşarak
jandarmaları suç işlemeye teşvik etmiştir.
Dava sırasında davacı Marguerite tanıklık yaptı. Marguerite; “Nuri Bey, zorla göç
ettirme döneminde Holvenk
köyüne gelmişti. Köyde kalmak için
kendisine yalvardım.” Sanık Nuri Bey, Marguerite şu yanıtı veriyor. “Sen,
eşinin gittiği yere gideceksin. Ben buraya arpa ekeceğim.” Sanık Nuri Bey,
Garabed’in evinin kapısına şu yazıyı asıyor. “Kim eşyalarını buraya bırakırsa,
üç ay içinde gelip, alacaktır.” Sonra atına binip, köyden ayrılıyor.
Bir başka davacı Kasbar Missisyan, Marguerit’den duyduğu olayları dile getirdi.
Kasbar Missisyan, göçe zorlama döneminde Konstantinopolis’da olduğunu,
ifadesini Marguerite’den işittiklerine dayandırdığını, sanık Mehmet Nuri’nin köyden
pek çok kişiden para topladığını, jandarmalara kırmızı kağıtlar imzalattırdığını,
Garabetin evinin önünde kendisine yalvaran, kendilerinin lehinde müdahale
etmesini isteyen kadınlara “Ben bu köyde arpa ekeceğim.” cevabını verdiğini,
atına binip, gittiğini, onun hareketinden sonra köydeki çete guruplarının
saldırmaya hazır olduklarını, anlattı. Ancak, Mehmet Nuri Bey’in, Garabed’in evinin
kapısına kağıt astırıldığından bilgilendirilmediğini açıkladı.
Böylece iki tanık, iki farklı ifade vermiş oluyorlar. Biri Garabed’in kapısının
üstünde bir kağıdın yapıştırıldığını iddia ediyor. Fakat mahkeme önündeki yeminli
ifadesinde, söylediğini reddediyor ve bir önceki ifadelerinin yanlış olduğunu
açikliyor. Tanık, göçe zorlanmanın ta başından sonuna kadar, Mehmet Nuri Bey’in
evinde kaldığını, Mehmet Nuri Bey’in kendisini göçe zorlanmaktan kurtarmak için
çiftliğinde sakladığını, el konulan malları Nuri Bey’in kayınbiraderi Azim Bey’in
evinde görmediğini, açıklıyor.
Mahkeme, tutukluluk süresi içinde Nuri Bey’den istenilen para ile ilgili senetleri
aldığını, Mehmet Nuri Bey’in, hükümetin göçe zorlanan Ermenileri evinde
barındıran ve saklayan kişileri ölüme mahkum etme kararına rağmen,
bütün riskleri göze alarak, bile bile Holvenk köyünde ikamet eden Ermenileri
çiftliğinde barındırdığını, onların hayatlarını kurtardığını gözönünde bulunduran
mahkeme, ayrıca otuzdan fazla Ermeninin, imzaladıkları kağıtlarla
yaşamlarının Mehmet Nuri Bey tarafından kurtarıldığını belirtmeleri,
özellikle tarafsızlığı kuşku götürmez bir Amerika vatandaşının tanıklığı,
Mehmet Nuri Bey’in zorla göç ettirmeler dönemi boyunca pek çok
Ermeniyi kurtardığını açığa çıkartmış ve kanıtlamış bulunmaktadır.
Bu anlamda sorgu tutanağına eklenen Mehmet Ali Bey’in tanıklığı da geçerli
sayılmıştır. Diğer tanık, Mustafa Saffet Efendi ile yüzleşmek istemişse de tanıklık
ifadesi bu isteği geçersiz kılmıştır. Öte yandan diğer sanık Ferid Bey’in hükümetin
onayı ile örgüte katıldığı, kafileleri kırdırdığı suçlaması da inandırıcı değildir.
Sonuç olarak; Mahkememiz, Mehmet Nuri Bey’in çiftliğinin yakınlarında bulunan
Holvenk köyü Ermenilerinin mallarını gasp etme, Ermenileri öldürme
teşebbüslerinde bulunduğu suçlamalarının, iddialarının gerçek olmadığına, Mehmet
Nuri Bey’in suçsuz olduğuna karar vermiştir. Suçsuzluğunu kabul etmiştir.
Mahkeme, Mehmet Nuri Bey’in kayınbiraderi Azim Bey’in gasp edilen malları
evinde bulundurduğu iddia ve suçlamalarının da gerçek olmadıklarına karar vermiş
ve Azim Bey’i suçsuz bulmuştur. Nihayet mahkeme yukarıda adı geçen suçlamalar
konusunda da Ferid Bey’i suçsuz bulmuştur.” (Takvim-I Vakayi, Osmanlı
İmparatorluğu Resmi Gazetesi, Constantinople, 1919-1920 / Jean Varoujean
Gureghian, Le Golgotha de l'Arménie mineure – Le destin de mon père pp.151192)
Resim 5 Çewlik-Bingol-Gundemir adli ermeni köyündeki köylüler.
Soykırım öncesi.
Erzirom valisi Hasan Tahsin savaş süresi içindeki pratiğinden dolayı Trébizonde ve
Xarput davalarında yargılanır. O, son davanın ikinci celsesinde itiraf etmeye
başlar. Bahaeddin Şakir’i, Teşkilat-ı Mahsusa’nın operasyon şefi olarak
açıklar. Bahaeddin Şakir’in, özel şifreler kullandığını, düzenli olarak gelişmeleri
Savaş Bakanlığı’yla İçişleri Bakanlıklarına bildirdiğini de sözlerine ekler. Artvin’den
gönderilen bir telgrafın alt kesimine bir not düşüldüğünüu, bu notta ; « Sadece
Bahaeddin Şakir tarafından deşifre edilebilinir. » dendiğini vurgular.
(La Renaissance (Constantinopole) 05.8.1919, Takvim-i Vakayi, No; 3.540, p.6 /
cite par Dadrian (2), s.172)
1914 kışında, III.Osmanlı Ordusu Ardahan ve Artvin’den Sarıkamış’a yönelirken,
Teşkilat-ı Mahsusa yöneticisi Bahaeddin Şakir bu iki yerleşim birimindeki bütün
Ermenilerin jenoside tabi tutulmaları emrini verir. Mahkemedeki iddianameye
tarihsiz olarak geçen 69 no.lu telgrafta yer alan cümleler de niyet, hedef bellidir.
O, emri altında olanlara yapmaları gerekenleri, görev yerlerini bildirir. “Madem ki
yapılacak hiç bir şey kalmadı. Derhal Trébizonde’ye gidin. Orada görevi
yerine getirdikten sonra, Artvin sorunu için Yakup Cemil Bey buradan
hareket edecek ve size gerekli açıklamalar ve zorunlu emirleri
verecektir. » der. (Justicier du Genocide Armenien, Le Proces de Tehlirian, op.
cit., s. 269)
« Erzîrom eski valileri, Şakir’in rolünü onaylıyorlar. Onlara göre Şakir; çete
guruplarını organize ediyor, onları yönlendiriyor, yola çıkan kafileleri katletmek
için pusu kurdurturuyordu. Erzirom valisi Münir, savaştan sonra yaptığı açıklama
da « Çeteleri örgütleyen Şakir, göç ettirilen kafileleri vahşi bir biçim de
katlediyordu. » der. (Takvim-i Vekayi, No; 3.540, s.7/ cite par Dadrian. (2),
p.172)
Lazistan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri; 22 Mayıs 1919’da, Trebizonde’da, Ermeni
jenosidi ile ilgili olarak askeri mahkeme başkanı Korgeneral Mustafa Nazım
Paşa’nın denetimin de yapılan yargılamalar da, Vergi dairesi müdürü; Mehmet Ali
Bey, Emniyet Müdürü; Nuri Bey, Trebizonde’de otelci Mustafa Efendi, Jandarma
komutan yardımcısı kaymakam; Talat Bey, otelci; Niyazi Efendi, sağlık müdürü;
Ali Sait Bey ve gıyaben yargılanan vali Cemal Azmi Bey hakkın da verilen karar da
; “Sanık
Trebizonde valisi, Trebizonde vilayeti için İttihad-ı Terakki
komitesi sekreterliğine seçilen Nail Bey’e, gizlice direktifler verdi. Kendisi
gizli emirlere göre işbirliği yaptı. Bu gizli emirlere göre, Ermenilerin
toptan imhaları ve katliamı için Cemal Azmi Bey’in gerekli gördüğü
tedbirler, Nail Bey tarafından yerine getirildi..(..)...Konvoy şehrin dışına
çıkarıldığın da, göze görünmeyen bir yerde, kadınlar ve erkekler
birbirlerinden ayırtılmışlar, sonun da aynı kategorilere bağlı çetelerden
oluşan guruplar onlara saldırmış, kişisel eşyalarını zorla almış, bazılarına
işkence edip, bazılarını öldürmüşler. Onlar, kadınları bir başka yere sevk
ederler. Altınları, paraları, elbiselerini aldıktan sonra zorla tecavüz
ediyorlar.”
Bu cinayetleri işleyen çeteler kimlerden oluşuyorlardı? Nasıl oldu da bu çeteler
aynı dava da yargılanmadılar? O Cemal Azmi Bey’ki, Alman yetkiliye, “Dêrsim Kürt
bölgesinde geçecek olan kafilenin can güvenliğinin olamayacağını, Kürtlerin,
Ermenileri öldürecekleri.” cümlelerini aktarandır. Mahkeme de, yargılamalar
sırasında kendisinin savaş süreci içindeki pratiği deşifre edilir. Xarput
mahkemesinde de Dêrsim bölgesinde kimlerin emriyle ermenilerin öldürtüldükleri
açığa çıkacaktır.
Mahkeme, Cemal Azmi Bey’i gıyaben ölüme mahkum eder. Cemal Azmi Bey,
2.11.1918 gecesi Enver Paşa ve diğer teşkilatçılarla birlikte Almanlar tarafından
Konstantinopl`dan bir denizaltıyla karadeniz üzeri kaçırılanlar arasındadır.
Yakalanamaz.
M.Ali Bey’e ise 10 yıl hapis cezası verilir. Diğer kişiler değişik cezalara çarptırılırlar.
Lazistan Teşkilat-ı Mahsusa çetelerini yönetenlerden Topal Osman ve Deli Halit
Paşa’ya bağlı çete guruplarına dokunulmaz. Mustafa Kemal’in istemi üzerine
Osmanlı padişahı Topal Osman’ı af eder.
12 Aralık 1918’de soruşturma komisyonu tarafından ifadesi alınan Yozgat eski
mutassarıfı Cemal Bey, katillerin serbest bırakılmaları için emir aldığını ve onların,
yola çıkarılan ermeni kafilelerini katletmek için kullanılmış olduklarını ifade eder.
Cemal Bey, aşçısının kardeşinin adam öldürmekten dolayı hapiste olduğunu, onun
da aynı şekil de ermenileri katletmek için serbest bırakılıp, gönderildiğini ifadesine
ekler. (J. LEPSIUS, Deutschland und Armenien / Almanya ve Ermeniler, 19141918, Postdam, 1919; extraits parus en traduction française dans (Archives..., op.
Cit., s. 37..)
Cemal Bey’in yerini alan Boğazlayan kaymakamı ve Yozgat davasının baş zanlısı
Kemal Bey, Anayasayı kutlama amacıyla 23.6.1915’de, Yozgat’ta yapılan bir
toplantı da, “Ermenileri toptan yok etme kararlarını doğrudan doğruya
merkezi hükümet verdi.”der.
“Söz konusu Yozgat davası, Yozgat’da değil, Konstantinopl’da yapılmıştı.
Kemal Bey, sadece Boğazlayan eyaleti kaymakamı değildi. Yozgat
bölgesinin de değildi. Çünkü, O, Cemal Paşa’nın emri üzerine, henüz
Halep valisi olmadan, ilkin mutasarrıf olur. Cemal Paşa kendisi de
Suriye’de ve Lübnan’da, IV.Ordu komutanlığı görevini yürütür.” (Austrian
State Archives (HHStA), PAI 942, Krieg 21a Türkei.ZI.79/pol, November 8,
1914;83/pol, December 12, 1914;PA21, XL 272, no.56, February 2, 1915.)
“Yozgat hapishane müdürü Ali Bey ve bu kentin eski hakimi Mustafa
Remzi Bey, serbest bırakılan katillerin askeri egitim merkezlerine
nakilleriyle ilgili görüşlerini açıkladılar. Yazılı cümlelerle, anlatımlarla
Adalet Bakanlığı’yla, İttihad-ı Terakki Partisi arasındaki ilişki apaçıktı. Ali
Bey halen Yozgat hapishanesi müdürüdür.
Ali Bey’in, Şubat 1919’da, komisyon başkanı Mazhar Bey’e gönderdiği iki
listeden birinde, sekiz mahkum, diğerinde ise 57 mahkum adı var.
Bunların her birisinin isimlerinin karşılarında, kendilerinin doğum yerleri
ve kendilerine verilen hapis cezaları, neden dolayı mahkum oldukları
yazılıydı. Bu 65 katilden, 12’si hırsızlık yapmış, birisi küçük bir çocuğa
tecavüz etmiş, bir başkası ise hapisten kaçmak istemiş, diğerleri ise 15’er
yıl ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardı. Ali Bey, gönderdiği mektubunda,
Teşkilat-ı Mahsusa’yı belirtmek için, Teşkilat-ı Cedida kavramını
kullanmış. Cedida kelimesi ; inşa etmek, yeni bir var oluşa sahip olmayı
içerir..(…)…
Bu tutuklular, İçişleri Bakanlığı’nın emri üzerine serbest bırakılmışlardır.
Emir 15. 5. 1915 tarihlidir ve Yozgat mutasarrıfı Cemal Bey’e de havale
edilmiştir. Cemal Bey, Adalet Bakanlığı’na gönderdiği bir yazıyla üç
kişiden oluşan bir komitenin serbest bırakılan tutuklularla ilgileneceğini
belirtmiştir.
Komite de görev yapanlar ; Yozgat savcısı Tewfik Bey, jandarma
komutanı Selim Bey ve askerlik şubesi başkanı Mustafa Remzi
Bey’dirler…(…)…
Çorum’da çetelerin egitim merkezleri vardır. Çorum, temel merkezlerden
bir tanesidir. Mazhar komisyonu, Sévastia’dan, bu girişimi onaylayan bir
yanıtı alır. Sévastia valisi, 1914 Kasım’ında, 124 katilin, Pimyan
cezaevinden serbest bırakıldıklarını ve Angora’dan aldığı bir raporla,
merkez hapishanesinden de, 49 katilin 3. Mart 1915’de serbest
bırakıldığını açıklar. Bu katiller de, Çoruma götürülmüşlerdir...(..)...
Bursa’dan, İttihat-ı Teraki Partisi Merkez Komitesi sorumlusu olan
İbrahim’in kaleme aldığı 15.9.1914 tarihli belge, 14 Mayıs 1919’da
Konstantinopl’da, mahkemeye, sunuldu. Bu belge, Konstantinopl merkez
komites08 Teee(i)-7.9gösinrimli
Mevcut resmi belgelerin incelenmeleri ve dinlenilen tanıkların verdikleri ifadeler
sonucunda mahkemenin tespit ettiği, vardığı sonuç şuydu; İttihad-ı Terakki
Partisi Merkez Komitesi, 21 Temmuz 1914’de, seferberlikten sonra,
hemen bir Teşkilat-ı Mahsusa oluşturmuştu. Amaçları ve kompozisyonu
daha önce kurulmuş olan Teşkilat-ı Mahsusa’dan tamamen farklıydı.
Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının emirleriyle, Savaş Bakanlığı’na bağlı
olan bu Teşkilat-ı Mahsusa, mahkum edilen adi suçluları serbest
bıraktırıyordu. Savaş Bakanlığı ise onları orduya dahil etmiyordu.
Kamuoyunu yanıltmak için ise serbest bırakılmış olan bu katillerin
cephede kullanacakları haberini veriyordu.
Bu katiller egitim kamplarına gönderiliyorlardı, eğitiliyorlardı. Ondan
sonra da göçe zorlanan ermenilerin kafilelerine saldırtılıyorlardı. Onlar,
ermenileri soyup, öldürüyorlardı.” (Osmanlı Resmi Gazetesi; Takvim-i Vekayi,
sayılar ; 3540, 3549, 3554, 3557, 3561, 3571, 3604, 3617, 3771, 3772 (5 Mayıs
1919’dan, l Şubat 1920 ye)
Enver Paşa kaçmadan önce Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmi olarak tasfiye edilmesini
ister. Kendisine göre tedbirli davranır. Geride belge, tanık bırakmak istemez.
“İslam Alemi Genel İhtilal Teşkilatı” adlı bir oluşuma gider. Bu teşkilat çatı
örgütüdür. Teşkilat-ı Mahsusa’nın varlığı bu oluşumla devam ettirilir. Teşkilat-ı
Mahsusa yerine oluşturulan “İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı" ya da “İttihad-ı
Selamet-i Milli”nin merkezi Berlin'de ve başkanı da kaçmış olan Talat Paşa'dır.
İttihat-ı Terakki Partisi’nin örgütlendiği, ihtiyaç duyulan alanlara gerekli askeri
mühimatın, askerin gönderilmesini sağlarlar. Silah, adam kaçırma, propaganda,
sabotaj ve casusluk hizmetleri görevler arasındadır.
Konstantinopl’da “Milli Kongre” çatısı altında toplanan Teşkilat-ı Mahsusa’cılar boş
durmazlar. I.Dünya Savaşı’nda yenilmiş olmalarına rağmen amaçlarından
vazgeçmezler. Nizam-ı Alem; kendilerinin sınırlarını belirledikleri islamın bütün
dünyayı yönetmesi amacı canlılığını korur. Yeni projeler oluşturmaya ve taraftar
toplamaya çalışırlar. Değişik alanlarda uzmanlaşmış olan bu kişiler bildikleri
avrupa dillerinde gazete, kitap basarak amaçlarını açıklarlar. Ermenileri, Kürtlerin
öldürdüklerini yazmaya devam ederler.
Nisan-Temmuz 1919'da, Konstantinopolis’de yargılama yapılır. Konstantinopl,
İngilizlerin yönetimi altındadır. Yakalanabilen İttihad-ı Terakki Cemiyeti üyelerinin
yargılandıkları bu şehirde hazırlanan dava iddianamesi;
“Mahkeme, başsavcısının davaya ilişkin ortaya çıkardığı sonuçlarını öğrenmiş
bulunmaktayız. İttihad-ı Terakki’nin Başkanı Said Halim Paşa hakkında yapılan
farklı soruşturma davaları ve dosyalar incelendi. Said Halim Paşa, İttihad-ı
Terakki’nin feshedildiğini söylüyor.
Merkez Komite üyeleri; Talat, Enver, Cemal, İbrahim Şükrü, Halil ve Ahmed
Nessimi, ayrıca Genel Sekreter Midhat Şükrü, Konstantinopol delegesi Kemal,
Ziya Gökalp, Roussouni, Küçük
Talaat;
Teşkilat-ı Mahsusa’nın
üye ve
yöneticileri; Dr. Behaeddin Şakir, Nazım, Atıf Rıza ve diğer üyeler Merkez
Komitesi üyesidirler. Ayrıca eski Emniyet Müdürü Aziz ile Konstantinopol eski
Askeri Komutanı Cevat, İttihad-ı Terakki’nin merkez komite üyesidirler. Bu
belgelerden anlaşılacağı gibi, İttiha-ı Terakki iki örgütten oluşuyor; biri kamu
nezdinde ifadesini bulur, resmiyeten hareket eder.
Diğeri; gizlidir. Sözlü karar bazında faaliyet yürütür. Gizli bir komite özelliğine
sahiptir.Varolan kanıtlar bu komite yönetiminin bir dizi katliamlar düzenlediklerini,
malları yağmaladıklarını ve gasp ettiklerini ortaya koymaktadır. İttihat ve Terakki
yönetiminin katliamlar gerçekleştirdiği tesbit edilmiştir.
İşledikleri katliamlar kanıtlanmıştır. Örneğin, 1914’de savaş ilan edilince, İttihad û
Terakki yönetimi bir toplantı düzenliyor; yönetici komitenin etkin üyeleri,
Avrupa’da egemen olan Birinci Dünya Savaşı zihniyetinden yararlanan Enver,
Cemal ve Talat aşırı şiddet kullanarak, askıda kalan sorunları, adaletle, tatlılıkla,
ya da şeylerin mantığına göre çözmek yerine, aşırı şiddete başvuruyorlar.
Bu böyle olunca, ulusal özlemlerine yanıt bulmak isteyen İttihatçılar, savaşın
dayattığı kaygılara dayanarak bir ulusu ortadan kaldırmak istiyorlar. Şahsi
zenginlik için tiranca davranıyorlar. Askeri hareketlerden hemen sonra, ittihatçı
gizli komiteler, gizli eylemlerini sürdürüyorlar.
İ
cesetler ırmaklara,
göllere, çukurlara
atılacaklarına, toprağa gömün yol
kenarlarına terkedilenleri yakın.” denilmektedir.
Diğer bir telgraf; 1 Temmuz 1915 tarihinde 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa
tarafından, Diyarbakır Valisine “acil” ve “kişiye mahsus” olarak gönderilmiştir. Bu
telgrafta “Fırat ırmağından Güneye
taşınan cesetler büyük olasılıkla isyan
hareketleri sırasında ırmağa düşen Ermenilerdir. Hiç bir ceset ortada kalmayacak
gerekli yerlere gömülecektir.” denilmektedir.
Ayrıca 3 Temmuz 1915 tarihli şifreli ve “acil” ve “kişiye mahsustur” ibaresini
taşıyan ve Cemal Paşa’ya cevap olarak gönderilen telgrafta şöyle deniliyor;
“Vilayetimizin Fırat ırmağı ile çok az ilişkisi vardır. Irmağa atılan cesetler büyük bir
olasılıkla Erzîrom ve Xarput vilayetlerinden gelmektedirler. Burada ölenler derin
mağaralara terkediliyorlar, ya da her zaman yapıldığı gibi yakılıyorlar. Gömülecek
yer bulmak çok nadirdir.
Zor valisi Ali Suat Bey, Zor’a sürgün edilen Ermeniler konusunda bilgiler verir.
Halep Telgraf ajansı eski editörü ve Tasvir-i Efkar gazetesinin eski muhabiri Agah
Bey’den öğrendiğini açıklıyarak, o dönemin Valisi Salih Zeki Bey’e sorduğu soruda
“Senin on bin Ermeniyi katlettiğini söylüyorlar? Doğru mu?”
Bu soruya Vali Salih Zeki Bey şu yanıtı verir. “Onur duyuyorum. On bin kişiyi
öldürmekten memnun değilim. Yükselt, daha da görelim. “Xarput valisi tarafından
gönderilen, Malatya Kaymakamı tarafından gönderilen şifreli telgrafta şöyle
deniliyordu.” “Şırınga ile öldürülenler bir yana, yol boylarında çok sayıda cesedin
bulunduğunu söylüyorlar. Olumsuzluklar bazı sonuçlar doğurabilir, açıklama
yapmaya gerek yok.
İç İşleri Bakanı kayıtsızlık gösteren memurların çok ağır bir biçimde
cezalandırılacaklarını bildirdi. Bütün cesetleri itinalı olarak gömmek var olan
sınırlarınız dahilindedir. Belirli sayıda jandarma ve bir kaç kişi görevlendirmek,
onları her tarafta yönlendirmek gerekir.
15 Eylül 1915 tarihli Diyarbakır’dan, Reşid’in İçişlerı Bakanına gönderdiği şifreli
haberde; “Buradan sürgün edilen Ermeni sayısı 120.000” diyor. Bu da
olayların vehametinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil’in imzaladığı telgrafta, “ Bir Ermeniyi korumak
istiyen her müslüman evinin önünde asılacak ve evi yakılacaktır.” Bu şunu
gösteriyor, neden bu yerlerde ki müslümanlar bu korkunç cinayetlere engel
olamadılar. Trébizonde eski milletvekili Hafız Mehmed Bey verdiği ifadede,
karadeniz kıyılarında boğdurulan Ermeniler, sandallarla denize ölüme terkedilenler
konusunda Talat Bey’e bu trajedileri bildirildikleri halde, vali Cemal Azmi hiç bir
tedbir alamamıştır. Bu işlenen cinayetlerde Talat’ın suçluluğunun derecesini daha
da güçlendiriyorlar.
14 aralık 1915 tarihinde Erzîrom valisi Münir Bey tarafından gönderilen şifreli
haberde, eski vali Tahsin Bey’in iradesine rağmen, Erzîrom’dan yola çıkarılan
zengin ermeni kervanlarını oluşturanların mallarına bölge sakinleri tarafından el
konuluyor. Bu insanlar, İttihad û Terakki merkez komitesi üyesi Dr.Bahaddin
Şakir’ce organize edilen çeteler tarafından da katledilmişlerdir.
Cemal Assaf Bey’in verdiği yazılı ifadede sürgün edilenler, Ermeniler, İttihad û
Terakki Komitesi sorumlusu Dr.Bahaddin Şakir tarafından organize edilen çete ve
Kenguiri Komite sorumlu delegesi tarafından öldürülmüşlerdir. Cemal Oğuz Bey’in
yaptıkları, Komite delegelerinin Merkez Komiteye bağlı Komite delegelerinin
yaptıklarının bir parçasıdır. Özellikle Albay Halil Redjai Bey’in detaylı açıklamaları
kayda değerdir. Bu açıklamalara göre Ermeniler Angora’ya sürgün edildiklerinde,
bu kentin İttihad û Terakki şubesi askeri komutanlık nezdinde Taib Efendi’yi
görevlendiriyor ve ona ordunun sağlık hizmetinde görevli olan Ermeni
memurlarının serbest bırakılmalarını öneriyor. Bu açıklamalara göre komite üyeleri
Mehmed Şevket ve kardeşi Refet Bey’in bu dönemde Angora’da para toplamaya
gittikleri açıkça görülüyor.
Açıklamalar, Angora’ya sürgün edilen Ermeniler hakkında etraflı bilgiler ve soruşlu
komite
delegesi ve bu kentin eski Emniyet Müdürü Necati Bey ile Monastır’da
iken katliam işlerinde büyük rol oynayan Bahaddin Bey’in, katliama katılma
dereceleri ve sorumluluklarını içeriyor. Halil Redjai Bey’in ifadesinde bilgi veren
tanıkların isimleri durumunu içeriyor. Bunun üzerine Dr.Bahaddin Şakir hakkında
dava açıldı ve Konstantinopole çağrıldı.
Soruşturma dosyaları İçişleri Bakanlığının isteği üzerine gönderilmedi. Daha
sonra da savaş bakanlığı trafından incelenmişti. Oysa Dr.Bahaddin Şakir hakkında
dava açılmıştı. Kastamouni valisi Reşit Paşa, hakkında dava açılan Dr. Bahaddin
Şakir’den şifreli bir telgraf aldığını açıklamıştı. Telgrafta bu bölgede İttihad û
Terakki’nin Komite sorumlusu Hasan Fehmi Efendi’nin zorla sürgün edilmelerinin
zorunluğunu ve işlenen cinayetleri açıklamıştı.
Davaya ilişkin belgelerin 7. sayfasında, eski Konya Valisi Celal Bey’in, Konya
Ermenilerini koruduğunu söylemişti. Bunun üzerine milletvekili Ali Rıza Efendi ona
Dr.Nazım tarafından gönderiliyor ve merkez komitesi tarafından incelenen ve
karara bağlanan bu sorun üzerine fazla düşmemesini tavsiye ediyor. Celal bey
Konstantinopol’de Talat ve Nazım’dan zorla göçe, sürgüne gönderilme konularını
duyunca, bunlar, sorun olan işlerin yararlılığına ve zorunluğuna tamamen
inandıklarını açıklıyorlar. Dr.Nazım daha ileri giderek bu katliamın Doğu sorununu
çözeceğini söylüyor.
Constantinople 12 Nisan 1919”
Resim 6 Göçertilen ermeni bayanlar daha önce ölmüş atların etlerini
yerlerken
Merkezi dava; Sultan VI.Mehmet’in emri üzerine, İttihad-ı Terakki Cemiyeti’nin
sorumluları 8 Mart 1919’da Konstantinopolis’de tutuklanırlar. Dava, 27 Nisan
1919’da başlatılır ve 5 Temmuz 1919’a kadar sürer. Davada bulunmayanlar;
Talat, Cemal, Enver Paşalar ve Dr.Bahaeddin Şakir’dir. Mahkemede sorulan
sorulara cevap veren İttihad-ı Terakki ileri gelenleri, sorgulananlar, olanlarla
kendilerinin ilgileri olmadığını söylerler.
O dönemde Sadrazam olan ve tutuklanan Said Halim Paşa; « Fakat « naklediniz »
demekle, öldürünüz anlamı çıkmaz ki... Bunun uygulanması fena olmuş. Her şey
de olduğu gibi, bu faciada olup bittikten sonra işittim.» der.
İbrahim Bey; « Evet biz de birtakım fecayi'e muttali olduk ve bendeniz ondan
sonra pek müteessir oldum. Çünkü bu hakikaten kabul edilir bir mesele değildir. »
Şeyhülislam Hayri Efendi; « ... Meclis-i Mebusan Reisi olan Halil Beyefendi
Şeyhülislamlığa geldi; taşrada Ermenilere birçok facia yapıldığını, konuyu bazı
kişilerden işittiğini üzgün bir dille anlattıktan sonra… o gün padişahın vekilinin
bulunduğu birime gittim... Bununla beraber bazı arkadaşlar ile aramızda esasen
hasıl olan düşünce ayrılığı ve nazar hasebi ile birkaç defa istifa teşebbüsünde
bulundum.”
Mahkemenin kararı « İçişleri Bakanlığı özel kalem müdürü İhsan Bey, Kilis
Kaymakamı iken Konstantınopl’dan, Haleb'e gönderilen Abdulahad Nuri Bey'in,
göçertmenin imha amacına yönelik olduğu ve « Ben, Talat Bey'le temas ettim,
imha emirlerini bizzat aldım. Memleketin selameti bundadır. » diyerek, kendisini
de iknaya çalıştığını bildirmektedir. » (Sorgu evrakı, sayfa ;15)
« Teşkilat-ı Mahsusa ve ona bağlı jandarmaların Erzîrom vilayetine bağlı yerlerde
Ermenilere olan tecavüz ve tecavüzleri anlatan vali Tahsin Bey'in 15 Temmuz
1915 tarihli, şifreli telgrafı: Faik adındaki bir teğmenin Arabyan'ın dört kızını
aldığını ve teğmen Kemal efendinin de 1863 lira, 35 yük eşya, pek çok
mücevherat çaldığını, para ve kadın rezaletinin pek utanılacak şey olup mertliğe
yakışmadığını ve bu vaziyetlerin sona erdirilmesini.. Elazığ valisinin, « Bütün yollar
kadın ve çocuk cenazesiyle doludur, defnetmeye yetişemiyoruz... » cümleleri
içindedir. » (sıra;8, belge;4)
« ....21 Temmuz 1915 tarihli Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Zor vali ve mutasarrıflarına,
yollarda kalan ölüler defnettirilerek cesetlerin dere, göl ve nehirlere attırılması ve
yollarda terk ettikleri eşyaların yakılması hakkındaki Talat Bey'in şifreli telgrafı ve
4. Ordu Kumandanı Cemal Bey'e, Diyarbakır valisine « acele ve şahsa mahsus »
kaydıyla ve 1 Temmuz 1915 tarihli telgrafında « Fırat Nehri'nin güneye doğru
sürüklediği cesetlerin isyan hareketinde öldürülmüş olan Ermenilerin cesetleri
olması muhtemel bulunduğundan, bunların yerlerinde defnettirilmeleri, açıkta
ceset bırakılmaması gerekliliği açıklanmaktadır. » (sıra;II, belge;3)
« Buna cevap, karşılık Cemal Bey'e çekilen 3 Temmuz 1915 tarihli ve « şahsa
mahsustur » işaretli şifreli telgrafta: « Fırat, vilayetimizle pek az münasebattardır.
Sürüklenen cesetlerin Erzîrom, Elazığ bölgelerinden gelmeleri, burada isyan
hareketinde öldürülenler, derin mağaralara terk edilmişler, atılmışlar, ya da
çoğunlukla yapıldığı gibi yakılmışlardır ve definleri bile pek nadirdir. »
denilmektedir. »
« .. Tasvir-i Efkar yazarlığında bulunmuş olup, Halep'te ajans telgrafları basan
Agah Bey'in Zor mutasarrıfı Salih Zeki Bey'e « Senin için 10.000 Ermeni imha etti
diyorlar » demesine karşılık, Zeki Bey'in, « Benim namusum var. On bine tenezzül
etmem, daha çık bakalım » cevabını vermiş olduğunu... » (Sıra;6 ve sıra;14,
belge;4 ve sıra ;II, belge ; I)
« Bir önceki Trébizonde Milletvekili Hafız Mehmet Bey, Ermenilerin Karadeniz
sahillerinde kayıklara bindirilişleri ve boğuluşlarını açıklayan faciayı Talat Bey'e
bildirmişse de, Vali Cemal Azmi hakkında bir şey yapılmadığını kapsayan ifadesi
(sıra;15)... »
« İnceleme
sonucuna göre, adı geçen faciaları şiddetle reddedip herhangi
sebeple katılma yoluna gitmeyenler vatan haini sayılıyorlarken, Bahaeddin Bey
gibi aktif unsurlarsa çok fazla şereflendirilmiş ve kendilerine sevgi duyulmuştur.
Hatta eski İç İşleri Bakanı vekili Talat Bey, mümaileyh Bahaeddin Bey'i Şark
Orduları Grup Kumandanı Vehip Paşa'ya özel şekilde tavsiye ederek, hizmete
alınması, kullanılması için göndermiş, O, bir süre Samsoun-Amissos Savaş
Mahkemesi’nde görev yaptıktan sonra, bilinmeyen bir yere kaçtığı anlaşılmaktadır.
(Vehip Paşa'nın şahsi dosyasından ele geçirilmiş ifadesi) Mahkeme de ortaya
konan belgelerden bazıları Talat Paşa kaçtıktan sonra, onun evinde
bulunmuşlardır.
İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararı ; “Enver, Talat, Cemal ve Dr.Nazım’ın
eylemleri ceza kanununun 45.nci maddesinde ve medeni kanunun 1.ci
paragrafında ön görülen cezalara tekabül etmektedir. Cavit, Mustafa Şerif ve Musa
Kazım’ın eylemleri aynı maddelere, 2 paragraf ve 35.ci madde, 1 paragrafa
tekabül etmektedir.
Bu maddeler şunu belirtmektedirler; Bu kişiler, eylemi ortak olarak işleyenler
olarak sayılmaktalar ve topluca cinayet işlemiş olan kişilerin sorumlusu olarak
cezalandırılır veya her kim bir gurubun ferdi olarak, her türlü zararı taşıyan bir
cinayet durumunda, bir veya birden çok cinayet işlerse, ölüm cezasına çarptırılır.
Her kim anayasayı veya Konstantinopolise temel kuralı, hükümetin sistemini veya
imparatorluğun miras yasasını değiştirmek için zor kullanırsa ölüm cezası alır.
Cinayetin suç ortakları, özel yasa hükümleri bulunmadığı taktirde, aşağıda
belirtilen şekilde cezalandırılır;en önemli cinayet, ölüm cezası veya ömür boyu
kürek cezası ile cezalandırılır. Yasal hükümler gereği, Sıkıyönetim Mahkemesi,
Talat, Enver, Cemal ve Dr.Nazım’ı ölüm cezası ile cezalandırmaya karar vermiştir.”
Bundan sonraki “Takvim-i-Vekayi“ belgesi, 3571 numarayı taşımakta ve “Özel
Örgüt»ün sekreteri hakkındaki yargılamayı içermektedir. Bu sekreterler,
hükümetin temsilcisi olarak, Konstantinopolis emirlerinin başkaları tarafından
uygulanıp, uygulanmadığını denetlemektedirler. » (Tribunal Permanent Des
Peuple-Le Crime De Silence-Le Génocide Des Arméniens, Préface de Pierre VidalNaquet, Flammarion, 1984, Paris)
Resim 7 Cemal Paşa, yardımcısı Nusret Bey ve sürgün direktörü Hasan
Bey şam`da ermeni yetimleri kontrol ederlerken.
Dünya devletlerinin Konstantinopl`daki görevlileri ve ermeniler sadece olayların
sonuçlarını bilirler. Her yerden ölüm, sürgün, soygun haberleri gelmiştir.
Mahkemeler, dava sonuçları Teşkilat-ı Mahsusa adlı oluşumun işlevini, amacını
anlama imkanı, olanağı verir. İki merkezin varlığı ortaya çıkar. Bu merkezlerden
biri, Konstantinopol’da, merkez komitesinde ve kararsaldır. Diğeri ise
Dr.Bahaeddin Şakir’in komutanlığında, Erzîromda’da ve askeri operasyoneldir.
Vehib Paşa; « Bütün bu saldırıların ve dramın nedeni, baş sorumlusu,
mimarı Bahaeddin Şakir’dir. Bütün bu insan trajedileri, cinayetler, Şakir’in
işidir. O, katliam çetelerini işe alıyor ve yönlendiriyordu. Oluşturulan,
örgütlendirilen
bu
çeteler,
elleri
kana
bulanmış
gözü
kanlı
jandarmalardan, özel egitim görmüş, deneyimli kişilerden oluşuyorlardı.
…(…)…Muş’un, 5 Km. Kuzey’in de olan Çürük köyünü yıktıktan sonra, Bîlîs’de,
kadın ve çoluk çocukları canlı, canlı yakmıştı. Vehib Paşa ; « İslam tarihin de bu
tür vahşiliklerin ve katliamların örnekleri bulunamaz. » (Courrier de
Turqiue, (Constantinopole), 1-2.4.1919/ Kri (1) p.260-261)
« Vehib Paşa’nın ifadesi o kadar alt üst ediciydiki, Bahaeddin Şakir’in eşi, Vehib
Paşa’yı hapishane de ziyaret eder ve ona saldırır. Vehib Paşa ise kadına cevap
vermek, kendisini dövmek istemediği için nöbetçilerden yardım ister. »
(Djadagamard Gazetesi (Constantinopole) Jamanag Gazetesi (Constantinopole)
09.9.1919 / Cite par Dadrian (1) not; 47, s.350)
Resim 8 Halide Hanım türk yazar çalışma bürosunda. Ermeni çocukları
islamlaştirmak için çok aktif. Ayakta olan ermeni genç kıza harem
yaşamı tanıtılıyor.
Resim 9 Halide Hanım, islamlaştırılan, islama dönderilen ermenihristiyan yetim çocuklarla beraber.
Yargılamalar sonucu suçlu bulunanlar ve kendilerine verilen cezalar
Dr.Nazım Bey ; Parti merkez komitesi üyesi, Milli Eğitim
Mahsusa üyesi, giyaben idama mahkum edildi.
Cavit Bey ;
gönderildi.
Maliye Bakanı.
Bakanı, Teşkilat-ı
15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Sürgüne
Mustafa Şeref Bey; 1917-1918 Tarım ve Ticaret Bakanıdır. 15 yıl ağır hapis
cezasına çarptırıldı. Sürgüne gönderidi.
Süleyman Elbistani Bey; 1915- 1917 Tarım ve Ticaret Bakanı’dır.
Oskan Efendi; 1914-1917 P.T.T. Bakanı’dır.
Dr.Bahaeddin Şakir; Hem Teşkilat-ı-Mahsusa’nın siyasal şefidir, hem de Doğu
eyaletlerinde katliam yapan öldürücü birliklerin komutanıdır.
Dr. Rusuhi Efendi; parti merkez komite üyesidir.
Aziz Efendi; Milli Güvenlik Bakanıdır. Teşkilat-ı Mahsusanın üyesidir.
Yargılanan diğer suçlular
Said Halim Paşa; büyük vezir.
Mithat Şükrü Bey ; parti genel sekreteri.
Ahmed Cevad Bey; Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.
Atif Bey; Angora milletvekili, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Ziya Gökalp ; parti merkez komite üyesidir.
Küçük Talât Bey; parti merkez komitesi üyesidir.
Rıza Bey; Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
İbrahim Bey; Millet Meclisi Başkanı’dır.
Hayri Bey; Şeyh-ül-İslam
Musa Kâzim Efendi; Şeyh-ül-İslam
Halil Efendi; Adalet ve Dışişleri Bakanı, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Ahmed Nesimi Bey; 1917-1918 Dışişlerı Bakanı.
İsmail Canbolat Bey; 1917-1918 İçişleri Bakanı.
Abbas Halim Paşa; 1915-1917 Sosyal İlişkiler Bakanı.
Ali Mûnif Bey; 1917-1918 Sosyal İşler Bakanı.
Şükrü Bey; Eğitim Bakanı, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Kemal Bey; Onarım Bakanı. Parti merkez komite üyesidir.
Hüseyin Haşim Bey; 1917-1918 P.T.T. Bakanı.
Rifat Bey; Senato Başkanı.
Mehmed Esad Efendi; Şeyh-ül-İslam.
5 Temmuz 1919’da verilen kararda, mahkeme, Ermenilerin soykırımdan
geçirilmelerinin, onların mal varlıklarına el konulmasının, zapt edilmesinin
sorumluları olarak hükümet ve parti üyelerini tespit etti. Osmanlı’nın Almanya ile
birlikte savaşa girmesine neden olanları suçlu olarak buldu. Soykırım davasının
özü, katliamın Teşkilat-ı Mahsusa’nın organlarının bilgisi dahilinde gerçekleştikleri
ve geliştikleri gözönüne alındığından bu durum davanın hukuki yanınin esasını
oluşturuyor.
Bu nedenlerle ceza kanununun 45.ci maddesini ihlal etmek suçlarından idam
cezasına çarptırılan sanıklar; Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Dr.Nazım
Bey’dirler. Ceza kanunun 55/2 maddesini ihlal etmek suçlarından 15 yıl ağır hapse
çarptırılan sanıklar ise; Cavid, Mustafa Şeref ve Musa Kazım Bey’lerdirler. Yeterli
kanıt olmadığı için beraat ettirilenlerin arasında; Rıfat ve Haşim Bey’ler
bulunmaktadırlar.
Sürgün sırasında suç işleyenler değişik merkezlerde yargılanmaya tabii tutulurlar.
İçişleri Bakanlığı’ndan vilâyet ve mutasarrıflıklara gönderilen şifreli telgrafla
Diyarbakır, Mamuretülaziz vilâyetlerinde tehcir sırasında suç işleyenlerin
gözaltında bulundukları yerlerdeki Savaş Mahkeme’lerinde, Savaş Mahkeme’lerinin
olmaması halinde Nizamiye Mahkemelerinde yargılanmaları için yerlerine
sevklerinin uygun olacağı belirtilir.
Parti Bölge Sorumluları Davası
Parti davası 21 Haziran 1919’da başlar ve 8 Ocak 1920’de karar verilir.
Sanıklar listesi;
1. Avni Bey; parti Manisa sekreteri
2. Hasan Selaheddin Bey; parti Beyoğlu sekreteri.
3. Hilmi Bey; Angora milletvekili
4. Midhat Bey; parti Bolu sekreteri
5. Besim Zuhdi Bey; parti Eskisehir sekreteri
6. Mehmed Cemal Bey; Parti Halep sekreteri
7. Ağaoğlu Ahmed; Karahisar milletvekili
8. Dr.Ahmed Midhat Bey; parti Bursa sekreteri
9. Mumtaz Bey; Suali Kaymakam
10. Hasan Fehmi Bey; Sinop milletvekili
11. Sabri Bey; Sarukhan milletvekili ve yeniden Partiye alınmış
12. Cevdet Bey; parti Mirguni ikinci sekreteri
13. Alahaddine Cimçoz; Konstantinopolise milletvekili
14. Hüseyin Tosun; Erzîrom milletvekili ve Milli Ajans’ın Müdürü
15. Hasan Namık Bey; partinin Selanik örgütü sekreteri ve Konstantinopolis
Bankası temsilcisi
16. Ali Rıza; parti Bursa sekreteri
17. Abdul Kadir; Konya parti sekreteri
18. Todoraki Bey; Konya Tarım Hizmet Müdürü
19. Samih Rifaat Bey; Konya Valisi
20. Sadeddin Bey; Konya Polis Şefi
21. Ferid Bey; Konya parti temsilcisi
22. Fehmi Bey; Cihanbeyli Nahiye Müdürü (Akşehir Bölgesi)
23. Muftizade Kâmil Bey; Akşehir Valisi
24. Hasan Basri Bey; Akşehir Polis Şefi
25. Hamid Bey; Adabazar parti temsilcisi
26. Hüseyin Necati Bey, Halep çetebaşı
27. Gani Bey; parti temsilcisi
28. Müfti Mehmed Ali; parti temsilcisi
29. Haci Ata Bey; Bolvadine parti temsilcisi
30. Karakade Hasan, Bolvadin parti temsilcisi
31. Abdulgani Bey; Andrinople parti temsilcisi
32. Hacı Ahmed Paşa; Enver Paşa’nın babası, Andrinople parti temsilcisi
33. Mûnir Bey; Kastamouni parti sekreteri ve temsilcisi
34. Hasan Fehmi Bey; Kastamouni parti temsilci yardımcısı
35. Akyan Bey; Karahisar Sağlık Komisyonu Başkanı
36. Hayreddin Bey; Karahisar Sağlık memuru
Resim 10 Çölde bulunan Ermeni çocuklar
Resim 11 Çölde bulunan Ermeni çocuklar
19 Haziran 1919 tarihli iddianame; parti temsilcilerinin ve sekreterlerinin yazılı ve
sözlü emirler, parti sekreterlerinin merkez komitesinden gizli olarak aldıkları
kararlar ve emirler doğrultusunda, Talat Paşa’nın işlediği cinayetlere katıldıklarını
suçun esası olarak kabul ediyor. Bu suç Ermeniler’in jenositten geçirilmeleri ve
mallarının gasp edilmesi suçudur.
Andrinople sorumlu sekreteri, “ Zorla göçettirme, hükümet tarafından
verilmiş yasal karara dayanmaktaydı.” Belirlemesinde bulundu. Emirleri veren
hükümetti.
Araştırma Komisyonu başkanı ise; “ Göçe zorlamak sadece bir gerekçe değil,
aksine
Ermenilerin doğrudan doğruya
ortadan kaldırılmasını
amaçlıyordu.”dedi.
Konstantinopolis, Büyükdere Davası
Karar; 24.5.1919
Konstantinopolis, Büyükdere ve çevresinde Rum ve Ermenilere baskılar yapma ve
Büyükdere’den göçe zorlanmaları nedeniyle açılan dava sonucunda 24 Mayıs
1919’da mahküm edilenler;
1. Abdulkerim Bey; Büyükdere Polis Şefi, 1 yıl hapis, 1 yıl meslekten men.
2. Refik Hıfzı Bey; Selanikli, 2 yıl hapis.
3. Riza Ali Celal Efendi; Büyükdere muhtarı, beraat.
4. Hafız Mahmud Efendi; hafız, beraaat.
Trebizonde Davası
Karar; 22 Mayıs 1919
1. Cemal Azmi Bey ; Trebizonde valisi. Gıyaben ölüme mahküm edildi.
2. Nail Bey; parti il merkezi sorumlu sekreteri. Gıyaben ölüme mahkum edildi.
3. Mehmed Ali Bey; kent maliye müdürü. 10 yıl hapse mahküm oldu.
4. Nuri Bey; kent polis şefi. 1 yıl hapis ve iki yıl meslekten ihraç.
5. Mustafa Efendi; Emniyet Müdürü. 1 yıl hapis, iki yıl meslekten ihraç.
6. Talât Bey; Polis şefi yardımcısı, teğmen. Serbest bırakıldı.
7. Niyazi Efendi; otelci. Serbest bırakıldı.
8. Ali Saib Bey; Sağlık şefi. Serbest bırakıldı.
Yozgat sancağı göçe zorlama ve katliam davası
Karar; 8.4.1919
Mehmet Kemal Bey, Boğazlıyan eski kaymakamı. Angora vilayeti Yozgat
mutasarrıfı komiser yardımcısı. Ermenileri katletmekten idama mahküm edildi ve
asıldı.
Tevfik Bey; Yozgat jandarma şefi. 15 yıl kampta zorla çalıştırılma cezasına
mahküm edildi.
Urfa Katliamları Davası
Karar; 20 Temmuz 1920
Behramzade Nusret Bey; Bayburt eyaleti eski Kaymakamı, Ergani mutasarrıfı
bölge komiseri , Urfa’da Ermenilerin katledilmelerinden dolayı ölüme mahküm
edildi. Asıldı. 1 ocak 1921’de Kemalistler askeri mahkeme kararına itiraz ettiler.
Xarput Vilayeti Katliamları Davası
Karar ; 13 Ocak 1920
1. Dr. Bahaeddin Şakir; parti merkez komitesi üyesi ve Teşkilat-ı-Mahsusa
Başkanı. Gıyabında idama mahkum edildi.
2. Resneli Nazım; Xarput parti sekreteri. Giyabında 15 yıl kamp çalışma cezası.
3. Haci Balyuszade Mehmet Nuri Bey; Dêrsim eski milletvekili, beraat.
4. Ferit Bey; Xarput Okulu Eski Müdürü, beraat.
Erzincan Katliamları Davası
Karar; 27 Temmuz 1920
Abdullah Avni (Hayran Baba); Erzincan merkez kaymakamı ve jandarma şefi.
Kafileler halinde göçe zorlanan Ermenilerin katledilmeleri için jandarma ve
polislere emir verdiği gerekçesiyle yargılandı. Erzincan’da idama mahkum edildi
ve asıldı.
Mahkemenin verdiği üç idam cezası infaz edildi ve diğer idam cezaları gıyaben
verildi. İdam edilenler arasında,
jandarma şefi Abdullah Avni ve diğer iki
kaymakam bulunmaktadırlar. Diğer sanıklar, Kemalist rejim tarafından affedilip,
ulusal kahraman olarak ilan edildiler.
İttihad-ı Teraki Partisi üst birimleri Osmanli İmparatorlugu sınırları dışına
kaçmışlardır. Dışarda çalışmalar, örgütlemeler devam ettirilir. Osmanlı sınırları
içinde olan ve kaçanların yerlerini alan bir alt birimlere, M.Kemal ve arkadaşlarına
destek sunmaya devam ederler.
1908 itibariyla II.Abdulhamit`in panislamizmine İttihad-ı Terakkinin, pantürkizmi
de eklenmiştir. Yeni bir şey yoktur. Eski korunur. 1908, 1909, 1913, 1919 askeri
darbelerinin elemanları, diktatorlügün evlatları degişimi engellemek, var olan
sistemi korumak için projeler geliştirirler.
Ermeni jenosidiyle ilgili olarak sadece bazı suçlular yargılanırlar. Malta adasına
sürülenlerse pazarlıklar sonucu teker, teker bırakılırlar. Onlar, Angora’ya diğer
teşkilatçıların yanına giderler. Ekip olarak 1919-23 sürecinde yeni jenosidler
hazırlarlar. (genis bilgi sahibi olmak isteyenler için bir kitap; Malta Belgeleri,
Vartkes Yeghiayan, Belge yayinlari, Agustos 2007 )
İttihatçı kadrolar 1919'dan sonra da yasama, yargı, yürütme birimlerinde,
kurumlarda, kuruluşlarda örgütlü haşde yerlerini korumaya devam edeceklerdir.
Osmanlı sınırları içinde sivil ve askeri alanlarda örgütlüdürler. Siyasal sistemi
korumaya devam ederler. Amaçlarda hiç bir degişim olmaz. İmparatorluğu
korumak, yeni sömürgeler elde etmek belli başlı hedefler arasındadır. Bu kişiler
imparatorluğun gelecegini de biçimlendirmeye devam edeceklerdir.
Birbirleriyle çekişme içinde, ya da küs olanlar, koltuk kavgaları yaşayanlar,
iteklenenler, ileri, geri çekilenler, ayakları kaydırılanlar, dışlananlar dahil
imparatorluk yönetimi ittihatçılardan oluşur. Ocak 1913 askeri darbesiyle
imparatorluğu idare etmeye başlayan diktatörlügün imparatorluk sınırları içindeki
kadroları, imparatorluğun adını değiştirme kararı verirler. Sadece Osmanli
İmparatorlugu yerine Türkiye Cumhuriyeti denecektir. İsimlerin degişmesi,
diktatörlükten demokrasiye geçildigi anlamına gelmiyor. Gelmedigi 1919-23 süreci
ve sonrasında rahatlıkla görülebiliniyor. İmparatorluk asker-sivil bürokratlarının,
T.C. de de bürokrat olmaları devamlılığın en net, açık kanıtı. T.C.nin, Osmanlı
İmparatorluğu’nun devamı olduğunu aşagıdaki kimlik bilgileri ıspatlıyor.
İttihad-ı Terakki Cemiyeti-Partisi, Teşkilat-ı Mahsusa idarecilerinden
bazılarının kimlik bilgileri. Bu bilgiler neden dolayı bu günkü T.C. yöneticilerinin
soykırımları kabul etmediklerini anlamaya yetiyor. Soykırımları programlayanlar,
yönetenler, T.C. de yönetcileridirler. Devletin en üst birimlerinde görev
yapmışlardır. Milyonlarca T.C. vatandaşı bu kimlik bilgilerinden, özgeçmislerden
habersizler. Bu kişilerin yakınları orduda, dış işlerinde, içişlerinde görevlidirler.
Derin devlet bu kişilerin yakınlarınca devam ettirilmekte.
İsmail Enver Paşa (1881 – 1922); Balkan yahudilerinden. Yahudi
dönme. 2
Kasım 1918’ de almanlar tarafından Konstantınopl’dan
1919’da Konstantinopol mahkemesi tarafından ölüme mahküm edilir.
Orta Asya’da panislamizm, panturanizm örgütlenmelerine devam eder.
ağırlayan, koruyan, kollayan Bolşevikler tarafından 4 Ağustos
Tacikistan’da öldürülür.
dininden,
kaçırılır.
Asya`da,
Kendisini
1922’de,
T.C. Cumhurbaşkanı’nın istemi üzerine, 4 Ağustos 1996’da, Enver Paşa’nın iskeleti
Türkiye’ye götürüldü. T.C. bayrağına sarılan tabutun önünde bugünün Teşkilat-ı
Mahsusacıları olan ergenkoncular yerlerini aldılar.
1914-18 süreci Kürd, Ermeni, Rum-Helen, Asuri-Keldani-Süryani halklarının
soykırımının sorumlularından olan Enver Paşa, “Özgürlük Tepesi”nde, “Milli
Kahramanlar” arasında, ulusal kahraman olarak anılıyor.
İttihad-ı Terakki döneminin en güçlü adamı Enver Paşa’nın amcası ve Kutülamare
komutanı Halil Paşa’nın torunu olan mason locasının büyük üstadı Kaya Paşakay,
23 Ekim 2004’te diğer masonlarla birlikte Mustafa Kemal`in mezarının bulunduğu
Anıtkabir’i ziyaret eder. Şeref defterine « Yakın silah arkadaşınız Halil Kut Paşa’nın
torunu... » cümlesini yazar.
Talât (1874-1921); Selanik yahudisi, dönme. General Şerif Paşa kendisiyle ilgili
bilgilere Meşrutiyet adlı aylık gazetesinde yer verir. Selanik’li ve posta memuru
olduğunu belirtiyor. « Talaat Bey ; İçişleri bakanı. Doğu masonlugunun büyük
masonik şefi-amiri. Oturdugu koltuktan yüksekten etrafi izliyor ve eski
gelenekleri savunuyor…. » (Chérif - Şerif Paşa, Mècheroutiette, Constitutionel
Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue Mensuelle, 3 année, No :15,
Février 1911, Echos, s. 57)
« Hangi ortamda yaşamıştı Talaat Bey ? Bir çingene çadırında dogup. çingene
çadırında büyümemiş miydi ?....(….)… arap milletvekilleri, Nafi Paşa`nın dostları
çok heyecanlılar. Onlar bağırıyorlar ve jest yapıyorlar. Beyrut milletvekili Riza
Sulhi Bey`le Talaat Paşa arasında kavga başlayacak.
Ulema (din adamı) Ahmed Mahir ikisinin arasına giriyor. Bir kaç aylık bakan olsa
bile bakanlık kendisindeki atavismi (genetik olarak geçen ilkellik karakterini) yok
etmedi. Çingene Talaat Bey’i tutmak zor. Kendi revolverini almak için
pantalonunun arka cebini tutuyor. Bu adamda, bir şefden görülen, daha fazla çete
şefine benziyor. » (Chérif - Şerif Paşa, Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman,
Organe du Parti Radical Ottoman, Revue Mensuelle, 3 année, No: 19, Juin 1911,
Revue Parlementaire, s.46, 55)
« İttihat-ı Terakki Comitesi’nin yönetiminde bulunan 15 kişiden üçü İsrailityahudi. MM.Carasso, Cohen ve Faraggi ; dönmeler ise : Cavid Bey, Dr.Nazım,
Osman Talaat, Balcı, Kiani-İpek, Karakaş, Kiazım, Osman-Adil. » (Chérif - Şerif
Paşa, Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman,
Revue Mensuelle, 3 année, No :23, Octobre 1911, Le danger des vertus
négatives, s.35)
Talaat Bey, Almanlar tarafından kaçırılır. 1919’da idama mahkum edilir. Erzingan
ermenisi olan ve soykırımdan yaralı olarak kurtulan, Dêrsim kürdleri tarafından
beslenilen, tedavi edilen Soghomon Tehlirian tarafından 1921’de, Berlin’de
öldürülür.
Yakılan bedenine ait küller, Adolf Hitler tarafından 1943’de, Türkiye’li yetkililere
teslim ettirilir. Mezarı İstanbul’dadır. Milyonlarca T.C. vatandaşı onun savaş
yıllarında işledigi suçlardan habersizdirler.
Eski bir ittihadçı, Teşkilat-ı Mahsusa`cı olan Celal Bayar, Talat Paşa’nın hem
hatıralarını yayınlatır, hem de cenazesinin Türkiye’ye götürülmesini sağlar. Talat
Paşa, Berlin’deki sürgün yıllarında Almanca kısa bir hatıra kaleme alır. Hatıraları,
Celal Bayar’ın girişimleriyle 1946’da basılır. Kitabın önsözünü de ittihatçı Hüseyin
Cahid Yalçın yazar.
Cemal Paşa (1872-1922); Cemal Paşa, kuruluşundan beri İttihat-ı Terakki’nin
Merkez Komitesi üyesidir. I.Dünya Savaşı’nı Talat ve Enver Paşa ile birlikte
yönetir. Filistinde, Suriye’de yerli halklara olan uygulamalarından dolayı « kasap »
olarak ünlenir. Yahudi inancından olanları ve diğer yerlileri yerlerinden sürer.
O dönemin fransız elçilik görevlileri raporlarında sıkça Cemal Paşa’nın
uygulamalarından bahsediyorlar. Almanlarla olan projelerinden dolayı Yahudi
ınancından olan insanlara da yöneliyorlar ve sürüyorlar. O da 1918’de Almaya’ya
kaçırılır. 1919’da idama mahkum olur. Enver Paşa gibi Asya’ya geçer. Nizam-ı
Alem çalışmalarını devam ettirir. Bolşeviklerin kararı üzerine 21 Temmuz 1922’de
Gürcü bir görevli tarafından Tiflis’te öldürülür. İskeletini 2002’de, Erzirom’a
taşıdılar.
Said Halim Paşa 1863-1921; Kahire doğumlu. Mehmet Ali Paşa’nın torunudur.
İttihad-ı Terakki Cemiyeti yöneticileri tarafından 1908’de gerçekleştirilen askeri
darbeden sonra İttihad-ı Terakki Cemiyeti’nin sekreteri olur. Ermeni jenosidi
döneminde Başbakandır. 1919’da İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilir. 6
Aralık 1921’de de Roma’da, Archavir Chiragian tarafından öldürülür. Mezarı
İstanbul’da, Sultan Mahmut Bahçesindedir.
Mehmet Cemal Azmi (1866-1922); 1908 öncesi Selanik Hukuk Okulu müdürüdür.
Yerel ittihatçı örgütünün önemli bir üyesidir. 22 Mayıs 1919’da askeri mahkeme
tarafından ölüme mahkum olur. 1922’de, Berlin’de öldürülür.
Dr.Bahaeddin Şakir; (1877-1922) Konstantinopl dogumlu. Konstantinopl
İmparatorluk Üniversitesi Tıp Professörü, dekanı oldugu söyleniliyor. İttihatçıları
çok yakından tanıyan General-Diplomat Kürd Şerif Paşa ise Dr.Bahaddin Şakir’in
tıp mezunu, diplomalı bir doktor olmadığını açıklıyor.
Dr.Bahaddin Şakir hem Teşkilat-ı Mahsusa’nın siyasal şefidir, hem de Osmanlı’nın
Doğu eyaletlerinde katliam yapan öldürücü birliklerin komutanıdır. Bakü`deki
« Dogu Halkları Kurultayı »na da katılır. Fransız askeri yetkilerinin kendisiyle ilgili
düzenledikleri 27.2.1922 tarihli bir raporda ; « 1914-18 savaşı sürecinde kendisini
ermenileri topluca öldürme amaçlı oluşturulan organizasyonda uzmanlaştırdı. »
denmekte. (E.M.A Section D`Afrique, No ; 2149)
17 Nisan 1922’ de Aram Yerkenian
öldürülür.
ile Arşavir Şiragian tarafından
Berlin’de
Dr.Nazım (1870-1926); Selaniklidir. Yahudi, dönme. Konstantinopl’da İttihad-ı
Terakki Komitesinin ilk üyelerindendir. 1910’da Merkez Komitesi üyesidir. 1
milyondan fazla sayıda Balkanlıyı, Balkan Savaş’ları sırasında anadoluya sürüp,
türkleştirme projesinin mimarı. Ağustos-Ekim 1918’de Milli Eğitim Bakanıdır.
ölüm mangalarının baş örgütleyicisidir. Almanya’ya
Teşkilat-ı- Mahsusa’nın
kaçırılır. Askeri mahkeme tarafından 5 Temmuz 1919’da gıyaben ölüme mahkum
edilir.
Kemalist iktidar döneminde; Dr.Bahaeddin Şakir’in Berlin’de öldürülmesinden on
gün sonra Kemalist hükümetin İçişleri Bakanı Fethi Okyar
kendisine
yeni
yönetime muhalefet etmemek
şartıyla ülkeye dönüş teminatı verir. Çünkü
İttihad-ı Terakki Partisi mensupları arasında gruplaşma ve iktidar olma kavgası
mevcuttur. İktidar kavsasının son durağı M.Kemal tarafından hazırlanan İzmir
komplosudur. Bundan dolayı Selanikli olan yahudi dönmesi M.Kemal, Selanikli
olan diğer dönme Dr.Nazım’ı, 26 Nisan 1926’da kendi şahsına karşı komplo
düzenlemekle suçlatıp, idama mahkum ettirir, astırır.
Dikratorya tek tek
evlatlarını saf dışı bırakmaya devam eder.
“İzmir davası”nda yargılananlar, jenosidlerin sorumluları olmalarından dolayı değil,
sadece daha kendi önce emirleri doğrultusunda çalışan M.Kemal’in ekibiyle birlikte
inşaa etmeyi başardığı kişisel iktidarını kabul etmedikleri için idam edilirler. Enver,
Talat, Cemal Paşalarla 1914-18, 1919-23 soykırımlarını gerçekleştirenler, askerisiyasi lideri kabullenemezler. Kendilerini iktidarın emekdarı, hazırlayıcısı, sahibi,
sistemin bekçisi, koruyucusu olarak görürler. Sınırları emperyalist-kapitalistler ve
1919 itibarıyle osmanlıyı yönetmeye başlayan ittihatçılarca belirlenen, egemenlik
alanı daraltılan Osmanlıyı, yeni adıyla T.C.ni yönetmek isterler. Yönetmeyi
kendilerine hak olarak görürler. M.Kemal ve çalışma ekibini yönetimden
uzaklaştırmak isterler. M.Kemal ve çalışma ekibi ise I.Dünya savaşı sürecinde emri
altında oldukları, birlikte çalıştıkları eski üst düzey yöneticilerini komplolarla tek,
tek ortadan kaldırırlar.
Behramzade Nusret Bey; 1915-16 ermeni jenosidi döneminde Bayburt valisidir.
İlkin Erxani-Ergani, sonra Rıha-Urfa komiseridir. Ermeni jenosidinden dolayı
suçlu bulunarak 20 Temmuz 1920’de idam edilir. İsim değiştirmiş olan İttihad-ı
Terakki Partisi mensupları, Askeri Yargıtay’ın 20 Temmuz 1920 tarihli kararına
itiraz ederler ve “25 aralık 1921’den itibaren Behramzade Nusreti ulusal şehit
olarak ilan ederler.” Urfa-Rıha’da bir ilkokul, bir park ve bir sokaga, Suriye
sınırına yakın bir yerleşim birimine onun adı verilir.
Mustafa Abdülhalık [Renda] (1881-1948); Kendisi İçişleri Bakanı olan Talat
Paşa’nın danışmanı ve kayın biraderidir. Jenosid döneminde, Bitlis’de görevlidir.
Bu vilayet sınırları içindeki Hristiyan halkların jenosidinin sorumlusudur. Sadece
Bitlis vilayetiyle sınırlı kalmaz. Halep valisi yapılır. Suriye ve Mezopotamya’ya
kadar da uzanarak ermenileri öldürtmeye devam eder. Malta’ya sürülür.
Kemalist yönetim döneminde; 1921’de, Konya valisi yapılır. 1923-1924
tarihlerinde ve İsmet İnönü’nün ilk hükümetinde Maliye Bakanıdır. 1 Kasım
1927’den, 3 Şubat 1934’e kadar Milli Savunma ve Denizcilik Bakanıdır. 1 Mart
1935’ten, 5 Ağustos 1946’ya kadar T.C.
Büyük Millet Meclisi Başkanıdır.
M.Kemal’in ölümünden dolayı, 10-11kasım 1938’de, 1 günlük Cumhurbaşkanı
vekili yapılır.
Halide Edip [Adıvar] (1884-1964 ); Aslen Israilli,Yahudidir, dönme. Ermeni
jenosidi döneminde, sag kalabilen Ermeni çocuklari Suriye’de Türk-İslam yapmak
için çaba harcar. “Yetimler Müdüresi”dir. Savaş döneminde batı cephesinde
hemşirelik ve tercümanlık yapar. Mustafa Kemal’in basın danışmanıdır.
Kemalist yönetim döneminde; Romancıdır. Eski ittihatçılar ile isim degiştirmiş
ittihaçılar olan Kemalistler arasında köprü görevi yapar. Kendi iç çatışmaları
sonucu öldürülmekten korkar. Bir süre Avrupa’da kalır.
Kâzım Özalp (1880-1968); İttihad-ı Terakki Merkez Komitesi üyesidir. 1914’de
Van Jandarma Alayı Komutanıdır. 1915`de , Muş’ta 36.Tümen Komutanıdır.
Kemalist İktidar Döneminde; 1920, Balıkesir Milletvekilidir. 1922’de Generaldir.
1922-24’de Savunma Bakanıdır. 1924-1935’de Parlamento Başkanıdır. 19431950, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Van milletvekilidir.
Ahmed Muammer (1874-…); 1913’den, 1916’ya kadar Sivas valisidir. Sivas vilayet
bölgesinde Ermenileri öldürtür. Tutuklanır, Malta’ya sürgün edildir.
Kemalist yönetim döneminde; 1921’de affedilir. 1923’de Sivas Milletvekili seçilir.
Mustafa Necati (1894-1929); Angora İttihad-ı Terakki Komitesi sekreteridir.
Yozgat’da Ermenileri imha edendir.
Kemalist iktidar döneminde; 6.03.1924 - 22.11.1924 arasında Adalet Bakanıdır.
Hüseyin Rauf [Orbay] (1881-1964); Abazadır. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.
Kemalist iktidar döneminde; 17.11.1921-14.1.1922’de, yeni Denizcilik Bakanı. 12
Temmuz 1922- 4 Ağustos 1923’de, M.Kemal’in ilk Başbakanıdır. Kendi iç
çekişmelerinden dolayı 1926`dan sonra sürgün edilir. Avrupa’da sürgünde iken
eski çalışma arkadaşları tarafından üç kez öldürülmek istenir. B.M.M.’de
milletvekili, 1 (Sévastia), 2 (İstanbul), 6 (Kastamoni)
Topal Osman (1884-1923); Lazdır. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. Pontos`da,
Kafkasya`da, Ermenistan`da, jenosidlerde görev üstlenir.
Yöneticisi oldugu
soykırımlardan dolayı zengin olur.
Kemalist iktidar döneminde de; Rum, Ermeni, Kürt jenosıdlerınde rol alır.
Ödüllendirilir. Mustafa Kemal onu kendi koruma başı yapar. M.Kemal`in korumasi
iken, M.Kemal`in emri üzerine Trebizonde Milletvekili Ali Şükrü Bey`i öldürür.
Kendisi de 2 Nisan 1923’de, öldürülür.
«Meshur korsan Osman Aga, bati cephesinde kendisine komutanlik görevi
verilmisti. O, Kerassunde`ye dondü. Simdi vali olarak Kerassunde`de (Giresun)
bulunmakta. Artik uzerlerinde terör uygulayacagi Ermeni ve Yunan kalmadigi için,
simdi de turklere yönelik olarak terör uyguluyor. Kerassunde`yi güzellestirmek
istiyor. Yerlesim birimlerinin planlarini yapiyor. Kendi korumalari ve bayindirlik
isleri görevlisi etrafinda. Osman Aga`nin yikilmasi icin emir verdigi evi bayindirlik
görevlisi hemen yiktiriyor.
Bu konuda bir kanun, düzenleme yok. Osman Aga elindeki sopayla evleri isaret
ediyor, etrafindakiler de hemen o evleri yikmaya basliyorlar. Evin sahipleri,
icindekiler isteme karsi cikiyorlar. Kerassunde de evlerin sahiplerinin
muhalefetine, protestolarina ragmen, evler yikiliyor. Mülk sahiplerine, mallarina
karsilik hic bir sey verilmiyor. » (E.M.A.F, L`Unionisme en Turquie, 30.7.1922)
Dr. Tevfik Rüştü [Aras] (1882-1972); Selanik’li. Dr. Nazım’ın bacanağı ve Sağlık
Yüksek Kurulu üyesidir. Devlet Sekreter yardımcısı Ali Munif ve iç güvenlik
sorumlusu İsmail Canpolat kendisine cesetleri ortadan kaldırmak, yok etmek
görevini verirler. Kireç merkezlerini tespit eder. Kireç siparişi yapar. 6 aylık sürede
ölülerle doldurulan çukurların üzerlerini kireç ve toprakla kapattırır. İz birakmama
görevini yürütür.
Kemalist iktidar döneminde; 1925-1938
Dışişleri Bakanıdır. Smyrne-İzmir
milletvekilidir. 1939-1942
Londra elçisidir.1952-1959
İş Bankası
Danışma
Kurulu Başkanıdır.
Mithat Şükrü [Bleda] (1874-1956); 1906’da Selanik’te İsmail Canpolat ve
Dr.Nazım’la birlikte İttihad-ı Terakki’yi kurar. Bunu Paris’teki hareketle birleştirir.
1911-1917 sürecinde İttihad-ı Terakki’nin Genel Sekreteridir. İttihad-ı Terakki ile
Teşkilat-ı Mahsusa arasında bağlantıyı sağlayan kişidir.
1908 döneminde İttihad-ı Terakki’nin Serez Milletvekili, 1912’de Drama ve
1916’da Burdur Milletvekilidir. Talat Paşa’nın 1918’de verdiği emirle İttihad-ı
Terakki Partisi’nin Konstantinopl Nuriosmaniye’deki merkezinde bulunan bütün
belgeleri imha eden kişidir. 1919 da İttihad-ı Terakki davasında suçlu bulunur.
Cumhuriyet döneminde; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 5,6,7,8.ci dönemler
Sévastia-Sivas milletvekilliğini yapar.
Mehmet Şükrü [Saracoğlu] (1887-1953); 1911’de İttihad-ı Terakki Partisi’nin
üyesidir. Smyrne Milletvekilidir.
Kemalist yönetim döneminde; 1923’de Smyrne-İzmir milletvekilidir. 1924-25`de,
Milli Eğitim Bakanı’dır. 1926’da Yunanlıların yer değiştirilmeleri komisyonu
müdürüdür. İnönü Hükümetinde iki dönem milletvekilidir. 1932’de Türkiye adına
osmanlı borçlarının ödenmesine katılır. Refık Saydam’ın Dışişleri Bakanı’dır. 9
Temmuz 1942 ile 7 Ağustos 1946 arası Başbakandır.
Maliye Bakanı olduğu dönemde, Eylül 1942’de, gizli polisten Müslüman
olmayanlar, Yahudilikten Islama dönenler ve yabancılar üzerine bilgi toplanmasını
ister. 12 Kasım 1942’de, 4.305 nolu gelir vergisi yasasını çıkarir. Müslüman
olanlara % 5 ile % 25, Müslüman olmayanlara % 50 ile % 236 gelir vergisi
uygular. 1.11.1948 - 22.5.1950, döneminde T.B.M.M. başkanı olur. İstanbul’daki
Fenerbahçe spor stadına kendisinin adı verilir.
Hüseyin Cahit [Yalçın] 1875-1957; Konstantınopl’dan Kayseri’ye yerleşen bir
aileden. İttihad-ı Terakki Partisi üyesi ve partinin sözcüsüdür. 1908’ den sonra üç
kez Konstantinopolis Milletvekilliği yapmıştır. İttihad-i Terakki’nin yayın organı
olan Tanin gazetesinin kurucusudur. 1914 ile 1916 arası Konstantinopolis’da
Kabine Başkan yardımcısıdır. 1916, 1918 arası meclis başkanıdır. İçişleri Bakanı
Talat Paşa’ya çok yakındır. Onun bir biyografisini yazar. 1919’da Ittilaf kuvvetleri
tarafından yakalanıp, Malta adasına sürülür. Yazar, gazateci, politikacıdır.
Cumhuriyet döneminde; 1922’de sürgünden döner. T.B.M.M.de 5 ve 9 dönem
milletvekili olur. 1939 ile 1954 arası Çankırı, İstanbul ve daha sonra Kars
milletvekilliği yapar.
Mehmet Ziya Gökalp (1876-1924); Türkçülüğün ideoloğudur. 1918’e kadar İttahat
-i Terakki Partisi Merkez Komite üyesi olan Talat’a çok yakın olan bir kişidir.
1919’da İttihad-i Terakki Partisi yöneticileriyle birlikte suçlanır.
Cumhuriyet dönemınde; T.B.M.M.de 2 dönem milletvekili olur.
Hafiz Mehmet; Osmanlı döneminde İttihad-ı Terakki Partisi Trébizonde milletvekili
olmuştur. Teşkilat-ı- Mahsusa’cı olarak Ermeni konvoylarını katletmede görev alır.
Kemalist iktidar döneminde, 8.02.1921’den, 19.05.1921’e kadar Adalet Bakanı
yapılır. M.Kemal`in kendisinden çekindigi eski partili arkadaslarindan biridir.
Iktidar kavgasinin aktörlerindendir. Temmuz 1926’da, M. Kemal’e karşı suikastte
bulunma hazırlığı yaptığı gerekçesiyle suçlanır ve öldürülür.
Eyüplü "Deli" Halit Karsıalan (1883-1925); Birinci dünya savaşı döneminde ateşli
İttihad-i Terakki’cidir. Ermeni jenosidinin beyin adamlarından Dr.Nazım’ın
yakınıdır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın subayıdır.
Kemalistler döneminde ateşli bir Kemalisttir. 9. cu kolordunun komutanıdır.
Ardahan ve Ahışka’daki katliamlardan dolayı suçlu bulunur. Meclis de M.Kemal`e
muhalif olanlari tehdit etme, sindirme, susturma görevini yürütür. Deli Halit Paşa
meclisde öldürülür.
Dr.Refik Saydam (1881-1942); Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Kemalist dönemde; 1920’de, Angora da Sağlık Bakanıdır. 1931-1938 Milli Eğitim
ve Maliye Bakanıdır. 1938’de M.Kemal’in ölümünden sonra İçişleri Bakanıdır.
1925 ile 1939 arası CHP Genel Sekreteridir. Kızılay Genel Müdürüdür. 1939-1942
arası Başbakandır.
Prof.Dr.Tevfik Salim Sağlam (1882-1963); Aralık 1915’de, Erzirom’da, askeri
doktor iken Ermeni kökenli hasta erlere tifolu zehirli iğne yapılmasının emrini
verendir. (The Armenian Genocide, John Kirakossian, Sphinx Press, 1992 (1ère
édition en Arménien, Erevan 1983, p.173.)
Kemalist dönemde; 1921’de Milli Savunma Bakanlığı, Ordu Sağlık İşleri Bürosu
İstanbul
Başkanı’dır. 1927’de generalliğe yüksetilmiştir. 1929’dan itibaren
Tabibler Odası Başkanı’dır. 1943 ile 1946 arası İstanbul Üniversitesi Rektörüdür.
Mehmet Nuri [Conker] 1882-1937; Manastırlı. Osmanlı Meclis-i Mebusan azası.
Mustafa Kemal’in askeri okuldan arkadaşıdır. Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir. Muş
bölgesindeki katliamda görev aldığı belirtiliyor.
Kemalist dönemde; Basın yayın müdürüdür. Daha sonra Angora ve Cilicie valisidir.
1925-1927 döneminde Kütahya, 1932-1935 de ise Gaziantep milletvekilidir.
Falih Rıfkı [Atay] 1894-1971; 1912’den itibaren
İttihad-ı Terakki Partisi’nin
“Tanin” adlı merkez yayın organını yöneten Hüseyin Cahit (Yalçın)’ın yardımcısı ve
pantürkizmin propangandacısıdır.
I.Dünya Savaşında Cemal Paşa’nın Suriye’deki özel sekreteridir.
Kemaliste dönemde; Bolu, Angora milletvekili olur. Hakimiyet-i Milliye, Milliyet ve
Ulus gazetelerinin yazı işleri müdürüdür. Latin alfabesine geçiş döneminde dil
komisyonuna tayin edilir.
Tahsin [Uzer]1879-1939; Selanikli. İttihad-i Terakki Partisi’nin aktif üyesidir. 27
Mart 1913’den, 30 Eylül 1914’e kadar Van valisidir. 30 eylül 1914’den, 10
ağustos 1916’ya kadar Erzîrom valisidir.
Şubat 1915’de, Erzîrom’da, Ermeni soykırımının hazırlık toplantısına Dr.
Bahaeddin Şakir’le birlikte katılmıştır. 10 Ağustos 1916’dan, 20 Haziran 1918’e
kadar Şam valisidir. 30 Ekim 1918’den, 22 Kasım 1918’e kadar Smyrne valisidir
ve Smyrne’den son Osmanlı milletvekilidir. Trebizonde ve Xarput davalarında
yargılanır. Ermeni jenosidindeki rolünden dolayı tutuklanır, yargılanır ve 1920’de
Malta’ya sürülür.
Fransız elçilik görevlilerinin kendisi ile ilgili elde ettikleri bilgiler ;
« Suriye eski bölge valisi Tahsin Bey ;
« Türkiye dosyası,
Tahsin elli yaşlarında Selanik kökenli biridir. Konstantinopl’da Mülkiye Okuluna
devam etmiş ve idareci kariyerini hazırlamıştır. Öğrenimini bitirince hükümetin
hizmetine
kaymakam
olarak
görevine
başlamış,
Rumelinde
Kosova
mutasarrıflığına tayin edilmiş. Orada yıllarca görev yapmıştır. Kosova’da iken
İttihad-ı Terakki Komitesi şefleriyle gizli ilişkilere girer. Van Genel Valiliği’ne tayin
edilir. Orada 18 ay süreyle görev yapar. Genel düşmanlıklar politikasına kadar bu
görevi sürdürür. Bu da onun gerçekten İttihad-ı Terakki politikasına kazanımlar
sağladığını ortaya koyar. Savaş başlayınca ittihatçı hükümet onun istihbarat ve
davranışından ötürü Erzurum Valiliği’ne tayin eder ve Reşid Paşa’nın yerini alır.
Bu sırada Bahaddin Şakir İttihad-ı Terakki Komitesi’nin sorumlusu olarak bu
bölgede en üst görevle görevlendirilir. Merkezi hükümetin Ermenilere yönelik
alması gereken bütün tedbirlere ilişkin kararları Bahaddin Şakir verir. Erzurum
şehrinde ve çevresinde Ermenilerin katliamı, malların talan ve gasp edilmesine
yönelik olarak Tahsin’e başvurular yapılır. Bunun yanısıra Tahsin’in uygulamalarına
yönelik olarakta pek çok dilekçeler yine Tahsin’e, kendisine verilir. Bu başvurulara
aldırış etmeyen Tahsin, Erzurum ve çevresindeki Ermenilere sekiz günlük bir süre
tanır. Bu süre bitince sürgün edilmeleri için gelip teslim olmalarını ister. Süre
bitince Erzurum Ermenileri küçük guruplar, kafileler halinde jandarmalar eşliğinde
Erzingan’a doğru yola çıkarılırlar. Yola çıkarılan bu kafilelerin çoğu Erzingan valisi
Memduh Bey’in emriyle Erzingan’da katledilirler. Bu katliamlardan sıyrılıp da, sağ
kalmayı başaranlardan birkaçı Diyarbakır’dan Suriye’ye iltica ederler.
Tahsin Bey katliamı böylece gerçekleştirdi ve iki yıllık süre içinde korkunç ölçüde
zengin oldu. Daha sonra Şam valiliğine tayin edildi. Orada genel savaşın sonuna
kadar kaldı. Şam’da kaldığı süre içerisinde muhacir olan Ermenilerden görevi
süresi içerisinde onlara iyi davrandığı ve mahsum olduğuna dair pek çok yazılı
sertifika aldı. Orada bulunan terörist rejimin temsilcilerinden Cemal Paşa,
Suriye’deki Ermeni Kilisesi dini liderlerinden hatta Lübnan ve Filistin’deki Ermeni
yetkililerinden yazılı pek çok belge alarak kendi insancılıllığını kanıtlamak için bir
broşür
yayınlayarak,
fransız
kamuoyunda
kendisi
hakkında
çıkan
değerlendirmeleri, yazılanları yalanlamaya çalıştı.
Savaş bitince Konstantinopl’a gelince, bu sefer ittihatçılarla birlikte suçlandı. Fakat
beratti için tanzim ettiği belgeleri kullandı. Sonra ingilizler tarafından tutuklanıp,
Malta adasına gönderildi. Buradan kaçan 16 kişiden biridir. Anadolu gazeteleri
onun kısa bir süre önce Avrupa’dan, Angora’ya geldiğini söyler.
Daha sonra Azerbaycan ve Kars’da görev alır. Bu görevlendirme henüz onaylanmış
değil. O, aynı zaman da Suriye ve İsviçre’deki İttihad-ı Terakki Komitesi’yle
ilişkiler içerisinde olup, Sellahaddin İzzed ile Şekip Aslan’la birliktedir. Dış politika
açısından alman taraftarıdır. » (E.M.A.T., Annexe No; 3 )
Kemaliste dönem de; Smyrne - Izmir ve Erzirom 1927’den, 1935’e kadar 1, 2, 3,
4 ve 5 dönemleri milletvekili olur.
Eyüb Sabri [Akgöl] 1876-1950; Arnavut, İttihad-ı Terakki’ci asker ve politikacı.
1908 askeri darbesinin öncülerinden biridir. 1909’da İttihad-ı Terakki’nin merkez
komitesi üyesi olarak seçilir. 1918’de cemiyet lağvedilene kadar da merkez komite
üyesi olarak kalır.
Kemalist dönemde; I.dönem Eskişehir milletvekili olur. Sonra Çorum’un V, VI, VII
dönem milletvekilidir.
Sabit Sağıroğlu; 1914’den, Şubat 1916’ ya kadar Xarput vilayetin de validir. Çok
özel görev üstlenir. Suçluluğu nedeniyle Malta’ya sürgün edilir.
Kemalist dönemde; Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Erzincan ve Erzirom
milletvekidir.
Feyzi Pirinççizade [Pirinççioğlu]; Ermeni jenosidi döneminde (1915) Diarbekır
milletvekilidir. Kendisi ve Diarbekir valisi çerkez Dr.Reşit ile birlikte Teşkilat-ı
Mahsusa planları dogrultusunda falliyet yürütür. Jenosid de görev aldıkları için
İngilizler tarafından Malta’ ya gönderilirler.
Kemalist dönemde; 21 Temmuz 1922 den, 27 Ekim 1923’e kadar, 22 Kasım 1924
den, 3 Mart 1925 e kadar aynı görevi yapar.
Mehmet Kemâl Bey (1885-1919); Boğazlıyan eski kaykamakamı, Yozgat-Angora
muttasarıfı. 1919’da Konstantinopolis hükümeti tarafından Ermeni Soykırımı’nda
rol alanlara yönelik olarak açılan davalarda, Yozgat bölgesindeki davada sanıklar
arasındadır.
Kürd Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki mahkeme 8 Nisan 1919’da Mehmet Kemal
Bey’i Ermeni soykırımı yapmaktan suçlu bularak idama mahkum eder. O, 10 Nisan
1919’da Konstantinopolis’in Beyazıt semtinde asılır.
Kemalist dönemde; 3 ocak 1921, Kemalist hükümetin Angora’daki Sıkıyönetim
Mahkemesi görevlileri, kendisinin lehinde bi karar çıkarttırlar. 14 Ekim 1922,
Büyük Millet Meclisi bir kararla Kemal Bey’i “Ulusal Kahraman, Milli Şehit ”
olarak ilan eder.
Mahmut Celal [Bayar] (1883-1986); Jenosid döneminde İttihad-ı Terakki Partisi
Milletvekilidir. Ayrıca İttihad-ı Terakki Partisi’nin ilkin Bursa, sonra Smyrne Bölge
sorumlusudur.
Kemalist dönemde; Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nde 11 kez
milletvekili seçilmiştir. 27.02.1921’dan, 19.01.1922’ye, sonra 10.11.1932’den, 1
Kasım 1937’ye kadar Ekonomi Bakanıdır. 1937’den, 1939’a kadar başbakandır.
Kürdistan`in Dêrsim bölgesinde 1937-38 de gerçekleştirilen Kürd jenosidinden
başbakan olarak sorumludur.
1946’dan, 1950’ye kadar Demokrat Parti Kurucusu ve lideridir. 22 Mayıs
1950’den, 27 Mayıs 1960’a kadar T.C. Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı oldugu
dönem de hristiyan inancına mensup T.C. vatandaşlarına karşı yeni saldırı dalgası
geliştirilir. Teşkilat-ı Mahsusa`nın devamı olan birim, 6 -7 Eylül 1955`i planlı,
programlı olarak yönetir. Irkı temizlik yani bir aşama ya vardırılır.
Ali Fethi Okyar(1880 1943); 1906’da İttihad-ı Terakki Komitesi’ne katılır. 1914’de
Konstantinopolis milletvekilidir. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. 1917’de İzzet Paşa
Hükümetinin İçişleri Bakanıdır. Savaş sonrası Tevfik Paşa hükümetine karşı basın
kampanyasını yürütendir.
Kemalist iktidar döneminde ; M.Kemal’e çok yakındır. Büyük Millet Meclisi’nde 1,
2, 3, 5, 6, 7 dönemlerler Bolu milletvekili olur. 10.10.1921’den, 27 Ekim 1923’e
kadar İçişleri Bakanıdır. 1.11.1923’den, 22.11.1924’e kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı olur. 22 Kasım 1924 - 3 Mart 1925 tarihleri arasında Başbakandır.
1925’den, 1930’a kadar Paris, 1930’dan, 1934’e kadar Londra Büyükelçisi olur.
1930’da Halkçı Cumhuriyetçi Parti’nin kurucusudur. 26.5.1939’dan, 12.3.1941’e
kadar Adalet Bakanıdır.
Şükrü Kaya (1882-1959); 20 Kasım 1914’den, 2 Mart 1916’ya kadar “Sevk
Edilenlerin Genel Müdürü”dür (Sevkiyat Reis-i Umumisi). 2 Mart 1916’dan, 20
Aralık 1916’ya kadar İçişleri Bakanlığı’nda “Mülteciler ve Göçe Zorlanan Aşiretleri
Yerleştirme Müdürü”dür. 1916 yılında gerçekleştirilen Kürt jenosidinin de
sorumlularındandır.
Kemalist dönem; Defarlarca Menteşe milletvekili olur. 22.11.1921’den,
04.03.1925’e kadar Dışişleri Bakanıdır. 20.8.1924’de İnönü Hükümetinin Tarım
Bakanıdır. Mustafa Kemal’in tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)
Genel Sekreteridir. 1 Kasım 1927’den, 11 Kasım 1938’e kadar İçişleri Bakanıdır.
CHP’nin Genel Sekreteridir. 1937-38 Dersim jenosidinin hazırlıyıcılarından,
sorumlularıındandır.
Yusuf Kemal Tengırşek; İttihad-ı
Hüseyin Kazım Kadri (1870-1934); I.Meşrutiyet devrinin siyaset, fikir
adamlarındandır. İttihad-ı Terakki'nin kuruluşunda bulunur. Valilik, milletvekilliği,
bakanlık, gazetecilik yapar. Konstantinopolis - Angora ilişkilerinde merkezi roller
üstlenir. Dil, siyaset, din, fikir tarihi konularında çalışmalar yapar.
Tespit edilebilinen Teşkilat-ı Mahsusa’daki ünlüler; Mustafa Kemal, İsmet İnonü,
Nuri Kıllıgil (Enver Paşa’nın kardeşi, cumhuriyet dönemin de işadamı), Binbaşı
Süleyman Askeri, Eşref Kuşçubası (Çerkes), Rafet Bele, Kazım Karabekir, Çerkes
Ethem, Piyade Yüzbaşı Çerkes Reşit (Çerkes Ethem'in agabeyi), Dr.Esat Işık Paşa,
Hüsamettin Ertürk, Şefik Hüsnü (Türkiye Komünist Partisinin genel sekreteri),
Binbaşı Fuat Bulca (T.C.de, Türk Hava Kurumu-THK Başkanı), Tegmen İslam Bey
(Fuat Paşa'nın oğlu),
Hafız Mehmet, İhsan Eryavuz, Behiç Erkin, Reşit Galip Aydın, İstiklal
Mahkemeleri'ne (Angora) başkanlık eden Ali Çetinkaya, Süleyman Şefik Paşa,
Prof. Fuat Köprülü, Kara Said Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, Fahrettin Erdoğan, Müfit
Özdeş, Yenibahçeli Nail(Keçili), Kara Vasıf, Halil Türkmen, Memduh Şevket
Esendal, Halet Bey, Ubeydullah Efendi, Emrullah Barkan, Ruşeni Barkın, Ohrili
Eyüb Sabri, Fuat Balkan, Dr. İbrahim Tali Öngören (Kürdistan’daki genel
müfettiş), Teymen Hilmi Musallimi (1915 Süveyş Kanalı Harekatı'nda Osmanlı
Ordusu mensubu Kürt askerlerin komutanı, Said Halim Paşa'nın katibi), piyade
subayı Rasuhi (sonradan Mustafa Kemal'in emir subayı), Binbaşı Mısırlı Aziz Ali
Bey (sonradan Mısır ordusunda general), Cezayirli Emir Ali, Arabistan'da İbn-ür
Reşid, Abdulaziz El-Sinusi, Şerif Burgiba (Habib Burgiba'nın babası), Çerkes
Tegmen Yakup Cemil (Kendi aralarındaki iktidar kavgasından dolayı 11.9.1916'da
vatana ihanetten kurşuna dizilir. M.Kemal’in kendisiyle birlikte kurşuna dizilmesini
engelleyen kişi ise alman komutanı Otto L.V. Sanders’dir.), İstiklal Marşı'nın
yazarı Arnavut Mehmet Akif Ersoy, Şakir Zümre, İsmail Canbulat (1926 İstiklal
Mahkemesi'nde asılır), Filibeli Hilmi Bey (İttihad-ı Terakki Müfettişi, 1926'da
asılır), Kara Kemal, 1926'da M.Kemal’e suikast davasından aranırken intihar eder.
Milli Egitim eski bakanı Şükrü Bey aynı davadan idam edilir.
Ermeni ulusunun tarihinden bir kesit ; Hz.İsadan sonra III. asırda Hristiyan
oluyorlar. Milattan sonra 384-389 arası süreçte Ermenistan, Roma ve Pers
arasında ikiye bölünür. 405’de ise Bizans egemenligine giriyorlar. Bizanslılarda
529-536 yıllları arasında ermeni eyaletlerinde reformlar yapıyorlar. 572’de
Perslere isyan ediyorlar. Bu savaşta topraklarının bir kesimini kaybediyorlar.
İslamın ortaya çıkışıyla birlikte 654-885 sürecinde arapların egemenliginde
kalmaya başlıyorlar. 9 ve 11 asırlarda pek çok beylikler oluşturuyorlar. Ermenistan
1048’de Mogollar tarafından talan edilir. 1064-1236 arasında Selcuklu’ların
egemenliginde kalırlar. 1384-1403 arası Afgan Timurlenk işgali gerçekleşir.
1467’da, Karakoyunlular, Ermeni krallığını kabul ederler. 1502’den, 1828’e kadar
Perslerin, 1920 ye kadar da Osmanlı İmparatorluğu’nun denetiminde kalırlar. III
asırda Girit adasına yerleşiyorlar. Balkanlara, Ispanya’ya, Hindistan’a gidiyorlar.
20 yüzyılda sınırları komşu halklarla masa etrafında görüşüp, kararlaştıracakları
yerde emperyalist-kapitalistlerle görüşmeyi tercih ediyorlar. Dinsel birlikten dolayı
korunacaklarına inanıyorlar. Kendilerini güvende sanıyorlar. Kendilerini sömüren
imparatorlukların yöneticileri ise onların amaçlarını silaha dönüştürüp,
propagandalarında kullanırlar. Komşu halkları tedirgin etmeyi, ermenilere tepkili
hale getirip, yöneltmeyi başarırlar.
Bir diğer yön ise ermeniler nerelerde yaşıyorlarsa o ülkenin ordusunda yer
alıyorlar. O devletlerin siyasetine göre hareket ediyorlar. Rus Çarlığı’na hizmet
sunuyorlar. Ordusunda yer alıyorlar. Osmanlıda ise çok aktif bir halde İttihat-ı
Terakki Cemiyeti-Partisi’nde yer almaları, 1908, 1909, 1913 darbelerine dahil
olmaları ruh hallerini ele veriyor. Feodal yapı, kiliseler kendilerini yönlendiriyorlar.
Çok fazla dağılma, parçalanma mevcut. Bundan dolayı da aynı ulusun mensupları
olarak birlik oluşturulamıyorlar. Uluslaşmalarını, kurumlaşmalarını bağlı oldukları
devletlerin yöneticileri engelliyorlar. Rusya’ya bağlı, rusun safında osmanlıya karşı
savaşıyor. Rus Ordusu’nun askeri, komşu halklara zarar veriyor, tepki topluyor.
Rus Çarlığı’nın devrilmesi kendilerinin Çarlıkla olan ittifak politikalarını parçalıyor.
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde iktidara getirdikleri ittihatçıların panislamist,
pantürkist amaçları kendilerini bitişe, felakete sürüklüyor.
Rus Çarlığı devrilmiş, iktidarı bolşevikler almıştır. Bolşeviklerin, ittihatçılarla olan
olumlu ilişkilerine dayanarak, daha once Osmanlı sınırlarını terk edip Rus Çarlığı’na
sığınanlar Nisan 1917’de geri dönmek istiyorlar. İttihatçılar tarafından dönüşleri
engelleniyor. Öldürülüyorlar. 28.5.1918’de Ermenistan Cumhuriyeti kuruluyor.
Osmanlıyla savaş devam ediyor. 1920’de antlaşma yapılıyor.
1.Dünya Savaşı sonrası süreçte de Fransızların, İngilizlerin işgal ettikleri yerlerde,
işgal orduları içinde yer alıyorlar. İşgal orduları ermeni halkını korumazlar. Sağ
kalmayı başaran, ya da geri dönmüş olan ermeniler yeniden jenoside uğrarlar.
Cilicie’de ( Antep, Urfa, Maraş, Adana, Mersin, İskenderun, Hatay) öldürmeler,
sürgünler yaşanır. Müttefikler bu bölge de 100.000 ermeniyi kurtardıklarını gizli
yazışmalarında açıklıyorlar. Onlar ermenileri Ortadoğu’da, Kürdistan’da,
Kafkasya’da, Asya’da iktidar olabilmek amacıyla kullanıyorlar.
Ermeni jenosidini bir süreç olarak ele almak gerekiyor. 1860’lardaki demiryolları
projesi ve buna bağlı olarak 1861’de Ortadogu’da başlatılan Hristiyan inancından
olan halkların katliamları etraflıca incelenmeli. Demiryolları aracılığıyla Osmanlının
Asya’ya, Ortadoguya açılış planları Rusları rahatsız eder. Doguya açılım jenosidin
başlangıç noktası. Batı da ise Balkan halklarının bagımsızlık tutkuları istemleri
zorla göçertmeleri, kırımları beraberinde getirir.
Ermeni ulusunun yöneticileri halen geçmişden ders çıkartmış değiller. Kürdlerle iç
içe yan yana yaşıyorlar. Birbirlerinin haklarına saygı temelinde yaşamak,
birbirlerini kabullenmek varken ,1990 larda, I.Dünya Savaşı süreci görüntüleri
yeniden oluşturuldu.
S.S.C.B`nin dağılması ile birlikte egemenlik ermeni ileri gelenlerinin ellerine geçti.
Şubat 1988 - Mayıs 1994 Karabag savaşı süresi içinde tahrip edilen, boşaltılan
kürd köyleri, nufusları, öldürülen, köylerinden kovulan, mal varlıklarına el konulan
kürdlerin sayıları, göçertilenlerin durumu hakkında ayrıntılı bilgi yok.
Karslı bir kürd savaş sonrası bölgeyi ziyaret etmişti. Kendisiyle yaptığım telefon
görüşmesinde verdigi bilgiler; “Ermeniler tarafından 15.000 kürd öldürülmüş.
Boşaltılan kürt köylerine ermeniler yerleştirilmis. Ayrıca akademik tarzda hazırlığı
yapılan asimilasyon projeleri mevcut. Ermeniler; “ Biz geçmişdeki gibi
yapmayacağız. Kürdlerle savaşmayacağız. Akademik programlarla onları asimile
edecegiz.”diyorlar.”
Bu bölgedeki kürdlerin durumlarıyla ilgili olarak alan çalışması yapmadan gerçek
durumu, sonuçlari tespit etmek mümkün değil.
-Her iki halk da Pers, Rus, Osmanlı yöneticilerinin sömürülenleri oldular.
- Her iki halk birlikte 1914-1918, 1919-1923’de aynı merkezden yönetilenlerin
emirleriyle jenoside ugratıldılar.
-Her iki halkın taşınmaz malları aynı imparatorluğun yöneticileri tarafından gasp
edilip, müslümanlaştırılan, göçertilen Balkan, Kafkas halklarına sunuldular.
- Her iki halk T.C. sınırları içinde birlikte asimile edildi, ediliyor.
-Her iki halk Kafkasya da yeni bir soykırım yaşadılar. Bolşevikler, ittihatçıların
ulusal birlikleri parçalama, devletleşmeyi engelleme, bölme, sürme, kırma
programlarını benimserler, örnek alırlar. Bundan dolayı her iki halkı aynı
dönemlerde, Ortaasya`ya, çöllere sürgün ettiler
Bu yüzyılda da teknoloji için bakır, cıva, odun isi gerekli. Bu madenler ve su
kaynaklarından dolayı yeni paylaşım savaşları hazırlanabilinir. Kürdler ve
ermeniler birlikte yeni soykırımlar yaşayabilirler.
Kürdistan’da ve Ermenistan’da kalıcı barış birbirlerinin haklarına saygı duyma
kültürünün oluşturulup, geliştirilmesiyle sağlanacaktır. Bu görev de her iki halkın
entellektüellerine düşüyor. Demokrasi bir yaşama şeklidir. Bu kültürün toplumlar
içinde kabul görmesi, benimsenmesi, korunması için uğraş verilmeli.
Aksi takdir de “Kapının önünde asılmayı göze alarak ermeni veya kürd komşuyu
saklama mecburiyeti” duyulan günler yeniden yaşanılabilinir. Kürd 24.üncü kişinin
canını almak için yalvarmayı, ermeni kestigi kafayı atının heybesinde yer yer
dolaştırıp göstermeyi erdem sayabilir. İktidar savaşları jenosidlere zemin
hazırlıyorlar. Her iki halkın entellektüelleri, aydınları tarafsız davranabilmeyi,
ulusal zaafları dile getirmeyi, sadece kendilerinin değil, komşu halkların tarihlerini
de net olarak yazıp, anlatmayı görev bildikçe dostluk elleri daha rahat uzanacaktır.
Kaynaklar
−
Diary of Major Edward William Charles Noel-On Special Duty in Kurdistan, from June
14th, to September 21st, 1919)
−
Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue
Mensuelle, directeur politique Chérif - Şerif Paşa , 1909-1914.
−
Takvim-I Vakayi, Osmanlı İmparatorluğu Resmi Gazetesi, Constantinople, 1919-1920 /
Jean Varoujean Gureghian, Le Golgotha de l'Arménie mineure - Le destin de mon père
pp.151-192.
−
La Renaissance (Constantinopole) 05.8.1919, Takvim-i Vakayi, No; 3.540, p.6 / cite
par Dadrian (2), s.172.
−
Justicier du Genocide Armenien, Le Proces de Tehlirian, op. cit., s. 269.
−
Austrian State Archives (HHStA), PAI 942, Krieg 21a Türkei.ZI.79/pol, November 8,
1914;83/pol, December 12, 1914;PA21, XL 272, no.56, February 2, 1915.
−
J. LEPSIUS, Deutschland und Armenien-Almanya ve Ermeniler, 1914-1918, Postdam,
1919.
−
Tribunal Permanent Des Peuple – Le Crime De Silence - Le Génocide Des Arméniens,
Préface de Pierre Vidal-Naquet, Flammarion, 1984, Paris
Internette kullanılan kaynaklar
−
http://www.armenian-genocide.org/chronology/19151.htm
−
http://www.armeniangenocide.org/chronology/1915-4.htm
−
http://74.125.77.132/search?q=cache:vMvmvLlP1HEJ:www.turquiememoire.com/recyclage.html+Ahmed+Muammer&cd=2&hl=fr&ct=clnk&gl=ch
Resimler ve kaynakları
Resim 1 Kürd Hamidiye Atlıları ............................................................................... 2
Armenia Travels and Studies by H.F.B.Lynch, Cilt II, Longmans, Green, And Co., London,
1901
Resim 2 Karapapak Hamidiye atlıları ....................................................................... 2
Armenia Travels and Studies by H.F.B.Lynch, Cilt II, Longmans, Green, And Co., London,
1901
Resim 3 Muş-Gumgum Hamidiye atlılar süvariler....................................................... 3
Armenia Travels and Studies by H.F.B.Lynch, Cilt II, Longmans, Green, And Co., London,
1901
Resim 4 Gumgum-Mus-Xaskoy den bir kürd. ............................................................ 8
Armenia Travels and Studies by H.F.B.Lynch, Cilt II, Longmans, Green, And Co., London,
1901
Resim 5 Cewlik-Bingol-Gundemir adli ermeni köyündeki köylüler. Soykirim öncesi. ...... 12
Armenia Travels and Studies by H.F.B.Lynch, Cilt II, Longmans, Green, And Co., London,
1901
Resim 6 Göçertilen ermeni bayanlar daha önce ölmus atlarin etlerini yerlerken............ 19
The Memoirs of Naim bey, Turkish Official Documents relating to the deportations and
massacres of Armenians, compiled by Aram Andonian with an introduction by Viscount
Gladstone, Hodder and Stoughton limited, 1920, London
Resim 7 Cemal pasa, yardimcisi Nusret bey ve sürgün direktörü Hasan bey Sam da
ermeni yetimleri kontrol ederlerken. ..................................................................... 22
The Memoirs of Naim bey, Turkish Official Documents relating to the deportations and
massacres of Armenians, compiled by Aram Andonian with an introduction by Viscount
Gladstone, Hodder and Stoughton limited, 1920, London
Resim 8 Halide Hanim türk yazar çalisma bürosunda. Ermeni çocuklari islamlastirmak için
çok aktif. Ayakta olan ermeni genç kiza harem yasami tanitiliyor............................... 23
The Memoirs of Naim bey, Turkish Official Documents relating to the deportations and
massacres of Armenians, compiled by Aram Andonian with an introduction by Viscount
Gladstone, Hodder and Stoughton limited, 1920, London
Resim 9 Halide Hanim, islamlastirilan, islama dönderilen ermeni-hristiyan yetim
çocuklarla beraber.............................................................................................. 23
www.gelawej.net © 2006
Yazışma Adresi: [email protected]

Benzer belgeler